2022 Cilt 48 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27323
Browse
Browsing by Department "Tıp Fakültesi"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Ependimoma ve anaplastik ependimoma olgularında sağkalım belirleyicileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-02-04) Özşen, Mine; Tolunay, Şahsine; Deligönül, Adem; Doğan, Şeref; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-9038-0515; 0000-0002-3669-6391; 0000-0002-8706-199; 0000-0001-5472-9065Son dönemde ependimomalarda tanımlanan moleküler özellikler prognostik bir faktör olarak önerilmektedir. Ancak dünya genelinde eşit dağılıma sahip olmayan ekonomik koşullar moleküler çalışmaların rutin olarak tüm merkezlerde değerlendirilmesine olanak sağlamamaktadır. Bu durum göz önünde bulundurularak çalışmamızda ependimoma ve anaplastik ependimoma olgularımızdaki klinikopatolojik ve immünohistokimyasal özelliklerin sağkalım üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamıza merkezimizde 2010-2020 yılları arasında eksizyon materyallerinden yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın ependimoma, anaplastik ependimoma tanısı alan 64 olgu dahil edildi. Olguların demografik bilgileri, tümör çapı, klinik ve radyolojik bilgileri, sağkalım durumu, nüks varlığı ve son kontrol tarihleri hastane veri tabanından ve patoloji raporlarından elde edildi. Çalışmaya dahil edilen olgulara ait hematoksilen eozin (H&E) boyalı ve immünohistokimyasal çalışma yapılan lamlar yeniden değerlendirildi. Yapılan istatistiksel analizde nükssüz sağkalımla lokalizasyon ve rezeksiyon durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulundu (p=0,050 <α=0,05 ve p=0,034 <α=0,05). Olgunun eksitus ve sağ olma durumu baz alınarak yapılan analizde eksitus ile histopatolojik tanı ve tümör derecesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcuttu (p=0,013 <α=0,05). Ki-67 proliferasyon indeksi total sağkalım, nükssüz sağkalım ve sağ kalma haliyle istatistiksel olarak anlamlı şekilde ilişkiliydi (<α=0,05). Ependimomalarda moleküler değerlendirme klinik gidişatı öngörmede önemli bir parametre olmakla birlikte her merkezde uygulanabilir olmaması nedeniyle olgunun klinik gidişatını ön görmede tümörün lokalizasyonu, olgunun tanı yaşı, tümörün rezeksiyon genişliği, olgunun Karnofsky performans durumu, adjuvan radyoterapi tedavisi alıp almadığı ve tümörün ki-67 proliferasyon indeksi değerlendirilmesi gereken değerli parametrelerdir.Item Gebelik ve kronik miyeloid lösemi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-03-23) Yıldız, Hicran; Karacan, Yasemin; Ali, Rıdvan; Sağlık Bilimleri Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim Dalı; 0000-0001-8616-4935; 0000-0003-4241-5231; 0000-0001-6486-3399Kronik miyeloid lösemi (KML), kemik iliğindeki hematopoietik kök hücrelerin monoklonal çoğalmasıyla karakterize myeloproliferatif bir hastalıktır. Gebelikte KML oldukça nadir görülür, tahmin edilen yıllık insidansı 100.000 gebelikte 1’dir. KML gebelikte görülen lösemilerin %10’undan azını oluşturur. Gebelikte löseminin tedavi ve bakım süreci, anne ve bebek sağlığı açısından son derece önemlidir. Lösemili gebe olguların hemşirelik bakımının önemine dikkat çekmek ve daha etkin bir hemşirelik bakımına ilişkin farkındalık oluşturmak amacı ile 27 yaşında, 5 aylık gebe , KML tanılı olgu ele alındı. KML tedavisi altında sağlıklı canlı doğum yaptırıldı. Gebelik ve pospartum hemşirelik bakımı gerçekleştirildi.Item Low anterior rezeksiyon yapılan hastalarda hayat kalitesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-03-14) Gürlüler, Ercüment; Şen, Murat; Yalçın, İlker; Kızılaslan, Oğuz; Işık, Özgen; Yılmazlar, Tuncay; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-1170-7170; 0000-0002-6008-5494; 0000-0002-4935-9247; 0000-0001-8920-0364; 0000-0002-9541-5035; 0000-0003-1924-0795Bu çalışmanın amacı Low Anterior Rezeksiyon Sendromu (LARS) ile yaşam kalitesi (QOL) arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Kliniğimizde rektum kanseri nedeniyle ameliyat olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Çalışma periyodu arasında toplam 52 hastaya rektal rezeksiyon uygulandı, 24 hasta çalışma dışı bırakıldı, 28 hasta çalışmaya dahil edildi. Yaşam kalitesi (QOL), Avrupa kanser yaşam kalitesi araştırma ve tedavi anketi-C30 (EORTC QLQ C -30) ve bağırsak fonksiyonları LARS skoru kullanılarak değerlendirildi. Kliniğimizde 19 Ocak 2017-31 Mart 2019 tarihleri arasında rektum kanseri nedeniyle ameliyat edilen ve sfinkter koruyucu cerrahi uygulanan tüm hastalar retrospektif veri tabanından alınmıştır. Polikliniğimizde takiplerine devam eden ve ankete katılmak isteyen hastalar çalışmaya dahil edilmiş ve hastalarla yüz yüze anket yapılmıştır. LARS ve QOL arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Majör LARS olan hastaların oranı %53,7'dir. QOL, LARS ile yakından ilişkiliydi. Majör LARS hastaları ile majör LARS olmayan hastalar arasında global sağlık durumları ve fonksiyonel ölçekleri (fiziksel, rol, duygusal, bilişsel, sosyal) açısından anlamlı bir fark vardı. Anastomoz seviyesi (alçak anastomoz) majör LARS için önemli bir risk faktörüydü (p<0,001). Hastaların yarısından fazlasında majör LARS vardı. Majör LARS hastalarının yaşam kalitesi, LARS olmayan/minör hastalara göre daha düşüktü. Kanser için rektal rezeksiyondan sonra majör LARS varlığı, QOL ölçeğinin diğer birçok parametresi gibi genel sağlık durumuyla da negatif ilişkilidir (p<0,001). LARS yaşam kalitesini etkileyebilir. Bu nedenle rektum kanserinden tedavi olan hastalarda fonksiyonel problemlere odaklanmak gerekir. Anorektal fonksiyonun sürdürülmesi ve LARS tedavisi bu hasta grubunda yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik potansiyel önlemlerdir.Item Lumbosakral lipomların cerrahi tedavisi- klinik deneyimimiz(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-03-25) Baykal, Duygu; Özmaraşalı, Ali İmran; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı; 0000-0001-5472-9065; 0000-0003-3185-3172; 0000-0002-7529-2808Spinal kord lipomları, pediatrik beyin cerrahisi alanının en zorlayıcı lezyonları arasındadır. Spinal lipomların doğal seyirl eri ve tedavileri tartışmalıdır. Bu çalışmada spinal kord lipomu nedeni ile kliniğimizde opere edilen hastaların klinik, demografik verileri ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Elli dokuz hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 10±5,8 (1-25) ay, en sık başvuru şikayeti bel bölgesindeki şişlik idi. Hastalarımızın başvuru anında 36’sında nörolojik defisit varken 23’ünde nörolojik defisit yoktu. Olgularda postopertif dönemde nörolojik kötüleşme izlenmedi. Hastalar ortalama 39,9± 32,9 (1-132) ay takip edildi. 13 (%22) olgu takiplerinde nörolojik kötüleşme olması nedeni ile yeniden opere edildi. Asemptomatik olsalar dahi uygun zamanda uygulanan cerrahi müdahale, bu lezyonlara sahip çocuklarda gelişebilecek nörolojik bozulmayı önleyebilir. Çok merkezli prospektif çalışmalar bu konu hakkında daha rasyonel bilgilere ulaşmamızı sağlayacaktır.Item Meme kanseri hastalarında tiroid kanseri açısından risk artışı var mıdır? Retrospektif tek merkez deneyimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-27) Türkan, Halil; Gürlüler, Ercüment; Işık, Özgen; Kırdak, Mehmet Türkay; Gökgöz, Mustafa Şehsuvar; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-6008-5494; 0000-0002-9541-5035; 0000-0002-0710-0923Meme kanseri (MK) ve Tiroid Papiller Kanseri (TPK), kadınlarda en sık görülen iki kanser türü olarak bilinmektedir. MK tanısı olan hastalarda TPK gelişiminin ise normal popülasyona göre artış gösterdiği bilinmektedir. Ancak bu konudaki risk artışının değer lendirilmesi konusundaki çalışmalar sınırlıdır. Mevcut çalışma kapsamında, MK tanısı almış hastalarda TPK gelişiminin risk faktörlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 2006 ve 2018 yılları arasında TPK nedeniyle opere edilmiş hastaların verisi endokrin cerrahi veri tabanından retrospektif olarak derlendi. Öncesinde MK tanısı olan ve TPK nedeniyle tiroidektomi uygulanmış 2 3 hasta çalışma grubuna dahil edildi. Aynı sayıda, başka malignite öyküsü olmayan ve TPK nedeniyle opere olmuş hasta kontrol grubunu oluşturdu. İki grup aile öyküsü, demografik veriler, laboratuvar değerleri, cerrahi özellikler ve hastalık evresi yönünden karşılaştırıldı. Ortalama yaşı 55,35± 9,2 olan 46 kadın hasta dahil edildi. MK sonrası TPK tanısı için geçen median süre 27 (0-275) aydı. İki grup arasında yaş, vücut kitle indeksi, menstruel durum, hipertiroidi varlığı, otoantikor pozitifliği açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken, aile öyküsü pozitifliği MK+TPK grubunda, TPK grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdi (p=0,0023). Her iki grup arasında risk artışı açısından demografik veriler, laboratuvar değerleri, cerrahi özellikler ve hastalık evresi açısından anlamlı bir fark olmadığı gözlendi. Bununla birlikte özellikle aile öyküsünde MK ve over kanseri OK olan hastaların TPK gelişimi açısından yakın takip edilmesi gerekmektedir.Item Metastatik endometrioid endometrial karsinom hastalarında tedavi seçeneklerinin sağkalım üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022) Ocak, Birol; Şahin, Ahmet Bilgehan; Abakay, Candan Demiröz; Sali, Seda; Dakiki, Bahar; İşlek, Gizem; Caner, Burcu; Özerkan, Kemal; Deligönül, Adem; Çubukçu, Erdem; Evrensel, Türkkan; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı; 0000-0002-7846-0870; 0000-0001-5380-5898; 0000-0001-8575-5477; 0000-0001-9255-2475; 0000-0003-4851-7036; 0000-0003-1591-3323; 0000-0003-1460-6524; 0000-0002-3669-6391; 0000-0002-0070-0889; 0000-0002-9732-5340Endometrium kanseri (EK) gelişmiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik kanserdir. Obezite en önemli risk faktörü olarak kabul edilmektedi r. Endometrium kanserleri içerisinde en sık görülen alt tip endometrioid endometrial karsinomdur (EEK). Çalışmamızda metastatik EEK hastalarının demografik ve klinikopatolojik özelliklerini, kullanılan tedavi yöntemlerinin sağ kalıma etkisini incelemeyi amaçladık. Hastaların medyan yaşı 58 (39,4-81,9) idi. On altı hastanın hastaneye başvuru şikayeti vajinal kanamaydı. Medyan takip süresi 43 (0,2- 104,3) aydı. Hastaların medyan progresyonsuz sağkalım (PS) süresi 39,9 ay (%95 güven aralığı (GA): 35,0-79,1), medyan genel sağkalım (GS) süresi 59,1 ay (%95 GA: 39,1-80,8) saptandı. Kemoradyoterapi alan hastaların PS ve GS süresi sadece kemoterapi ile tedavi edilen hastalara göre istatistiksel anlamlı olarak daha uzundu (log-rank testi, PS için p=0,012, GS için p=0,015). Çalışmamız metastatik evrede seçilmiş hasta grubunda kemoradyoterapinin tercih edilebileceğini desteklemektedir.Item Patolojik humerus kırığı olan erişkin hastaların tedavisi: Tek merkez deneyimi, retrospektif çalışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-03-24) Yenigül, Ali Erkan; Bilgin, Yücel; Çakar, Arif; Bilgen, Muhammet Sadık; Tıp Fakültesi; Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-2690-9488; 0000-0002-4185-8527; 0000-0003-2415-9529Patolojik humerus kırıkları; tümörlerin, enfeksiyonların, metabolik hastalıkların veya nöromüsküler hastalıkların kemik yapısı üzerindeki negatif etkileri sonucu gelişebilir. Tedavisi zordur ve özel donanımlara sahip sağlık merkezlerinde yapılabilir. Bu çalışmada son on yıl içinde kliniğimizde edindiğimiz tecrübeyi paylaşarak, patolojik humerus kırıklarının çeşitli tedavi yöntemlerini ve bunların sonuçlarını analiz etmeyi amaçladık. 2010-2020 tarihleri arasında kliniğimizde patolojik humerus kırığı nedeniyle tedavi almış olguların: yaş, cinsiyet, primer tanı, patolojik kırık yerleşimi, kırık öncesi mobilizasyonu, uygulanan cerrahi yöntem, hastanede yatış süresi, takip süreleri, Musculoskeletal Tumor Society skorları ve radyolojik görüntüleme yöntemleri incelendi. Çalışmaya 14 erkek,13 kadın olmak üzere 27 olgu katıl dı. Yaş ortalaması 57 (21-77) idi. 16’sında metastaz nedenli,11’inde primer tümör nedenli kırık vardı. Kırık yerleşiminin 11 olguda humerus proksimalinde, 12 olguda humerus şaftında ve 4 olguda humerus distalinde idi. 10 olguya omuz protezi, 2 olguya plak-vidayla osteosentez, 8 olguya interkalar protez,4 olguya intramedüller çivileme,3 olguya dirsek protezi uygulandı. Olguların hastanede yatış süreleri ortalama 9(2- 30) gündü. MSTS değerlerinde ameliyat sonrası artış ortalama %40 olarak belirlendi. Olguların takip süreleri ortalama 35(7-72) aydı ve 6 hastada komplikasyon gelişti. Patolojik humerus kırıkları nadir görülmesine rağmen çok farklı tanılar nedeniyle oluşabiliyorlar ve çok farklı tedavi modaliteleri gerektirebiliyorlar. Metastaz nedenli patolojik humerus kırıkları daha sık görülürken, primer tümör neden li kırıklarda sağkalım daha uzundur.Item Psöriatik artrit alt tiplerinde metabolik sendrom sıklığı ve kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-31) Dölarslan, Mürşide Esra; Sağ, Saim; Dalkılıç, Hüseyin Ediz; Güllülü, Nazmiye Sümeyye; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Romatoloji Bilim Dalı; 0000-0001-8645-2670; 0000-0003-2831-002XPsöriatik Artrit (PsA), aksiyel ve periferik eklemleri tutabilen kronik inflamatuvar hastalıktır. PsA’daki kronik inflamasyonun ateroskleroz ve periferik insülin direncine yol açtığı öne sürülmektedir. Bu çalışmanın amacı, PsA eklem tutulum tiplerine göre subklinik aterosklerozu n göstergesi olan karotis intima media kalınlığı (KİMK) ile metabolik sendrom komponentleri arasındaki ilişkiyi araştırmaktadır. 74 PsA, 38 Romatoid Artrit (RA) ve 53 sağlıklı kişi çalışmaya dahil edildi. PsA’lı hastalar RA benzeri periferik eklem tutulumu ve spondiloartrit benzeri eklem tutulumu olmak üzere iki tipe ayrıldı. Hasta dosyalarından yaş, cinsiyet, laboratuvar verileri, tedavide kullanılan ilaçlar kayıt edildi. Hastaların bel çevresi ve kan basıncı ölçümleri yapıldı. Ultrasonografi ile KİMK’na bakıldı. RA hastaları PsA hastalarına göre ve her iki hasta grubu sağlıklı kontrol grubuna göre önemli ölçüde yüksek KİMK seviyelerine sahipti. (p<0,001). Metabolik sendrom sıklığı PsA’lı hastalarda RA’lı hastalardan daha yüksek idi (p=0,036). PsA subgrupları arasında KİMK, metabolik sendrom varlığı ve Framingham risk skoru açısından farklılık saptanmadı. KİMK’nın yaş, sedimentasyon, C-reaktif protein, açlık kan şekeri, total kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserid, ürik asit düzeyleri, vücut kitle indeksi, sistolik ve diyastolik kan basıncı, sigara tüketimi ve Fragminham risk skoru ile pozitif korelasyonu mevcuttu. Çoklu lineer regresyon analizinde yaş ve Fragminham risk skoru KİMK’nda belirleyici olarak saptandı. PsA’lı hastalarda kardiyovasküler risklerin ve metabolik sendromun daha sık görüldüğü, fakat PsA alt gruplarında ateroskleroz açısından bir fark olmadığı tespit edildi.Item Sfingolipidoz tanısı ile izlediğimiz olguların değerlendirilmesi: Tek merkez deneyimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-04-12) Koçak, Tuğba Akbey; Erdöl, Şahin; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Metabolizma Bilim Dalı; 0000-0002-0723-9685; 0000-0003-4402-9609Bu çalışmada sfingolipidoz tanısı ile izlediğimiz hastaların klinik, demografik ve laboratuvar verilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalında sfingolipidoz tanısı ile izlediğimiz 34 hasta geriye yönelik olarak değerlendirilmiştir. Hastaların dosyalarından başvuru şikâyetleri tanı yaşları, son değerlendirme yaşları, cinsiyetleri, anne- baba arasındaki akrabalık düzeyi, kardeş ölüm öyküsü, enzim düzeyleri, genetik sonuçları değerlendirmeye alınmıştır. Hastaların son değerlendirme yaş ortalaması 17,9±18,4 yıl (dağılım 0,2-57 yıl), tanı alma yaş ortalaması 13,6±17,8 yıl (dağılım 0,1-56 yıl) olarak saptanmıştır. Sfingolipidoz tanısı ile izlediğimiz 34 hastadan 10’u (%29) Fabry hastalığı, 6’sı (%17) GM-1 gangliosidoz, 5’i (%15) metakromatik lökodistrofi, 4’ü (%12) Niemann Pick tip C, 3’ü (%9) GM-2 gangliosidoz, 2’si (%6) Gaucher, 2’si (%6) Niemann Pick tip A, 2’si (%6) Niemann Pick tip B hastalığı tanısı almıştır. Beş (%14,7) olgumuz exitus olmuştur. Olguların 21’i (%61,8) erkek, 13’ü (%38,2) kızdır. 20 (%58,8) olguda anne-baba arasında akrabalık öyküsü vardır. Hastaların tanı yaşı 1 ay ile 56 yıl arasındadır. Hastaların 15’inde (%44,1) ailede aynı hastalık tanılı birey, 8’inde (%23,5) ise kardeş ölüm öyküsü vardır. 24 (%70,5) hastada nöromotor gerilik , 11 (%32,3) hastada nöbet öyküsü vardır. Tüm olguların 13’ünde (%38,2) kardiyak tutulum, 12’sinde (%35,2) göz tutulumu vardır. Hastaların 15’inde (%44,1) hepatosplenomegali vardır. 8’i Fabry, 2’si Gaucher tanılı 10 (%29,4) hasta enzim replasman tedavisi almaktadır. Hastaların tanısı spesifik enzim düzeyleri ve genetik analiz ile kesinleştirilmiştir. Sonuç olarak, çalışmamızda Fabry hastalığı %29,4 ile en sık izlenen tiptir. Fabry tanısı ile izlenen bir hasta 5 yaşında iken göz bulgusu ile tanı almış olup, diğer hastaların tamamı erişkin yaşlarda tanı almıştır.