Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi / Journal of Uludag University Medical Faculty
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5066
Browse
Browsing by Department "Biyoistatistik Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 56
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut miyeloid lösemi remisyon indüksiyon kemoterapisinde farklı antrasiklinlerin rolü(Uludağ Üniversitesi, 2010-04-30) Yorulmaz, Hakan; Özkalemkaş, Fahir; Özçelik, Tülay; Özkocaman, Vildan; Acar, Celal; Veyseloğlu, Latif; Pekgöz, Murat; Cangür, Şengül; Ali, Rıdvan; Tunalı, Ahmet; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim dalı; Hematoloji Bilim DalıAkut miyeloid lösemi (AML), hemopoetik kök hücresinin neoplastik hastalığıdır. AML insidansı yaş ile birlikte artış gösterir ve erkeklerde kadınlara göre daha fazla oranda tespit edilmektedir. Remisyon indüksiyon kemoterapisi, AML tedavisinin birinci basamağıdır. Standart indüksiyon tedavisinde sitarabin ve antrasiklin kombinasyonu kullanılır. Bu çalışmada amacımız, AML remisyon indüksiyon kemoterapisinde farklı antrasiklin tiplerinin remisyon elde etmede ve destek tedavi gereksiniminde fark yaratıp yaratmadığını belirlemektir. Bunun için Ocak 2004–Aralık 2009 arasında toplam 6 yıllık sürede Uludağ Üniversitesi Hastanesi Hematoloji Kliniği’nde yatarak tedavi gören, AML tanısıyla 3+7 remisyon indüksiyon kemoterapisi alan 123 olgudan tam remisyona giren 96 olgu geriye dönük olarak değerlendirildi. Alınan 96 hastanın 44’ü (%45,8) kadın, 52’si (%54,2) erkekti. En sık FAB alt tipleri: M2 (%29,3), M3 (%15,4) ve M4 (%13,0) idi. Hasta sayıları ve aldıkları antrasiklin tipleri: idarubisin (72 hasta, %75), doksorubisin (12 hasta, %12,5), daunorubisin (9 hasta, %9,4) veya mitoksantron (3 hasta, %3,1) idi. Nötropeni süresi en kısa doksorubisin alan grupta idi (ortanca 16,5 gün; aralık 5-23). Antibiyotik kullanılan gün sayısı en uzun idarubisin alan grupta (ortanca 27 gün; aralık 10-45) idi. Hastalarımızın ortalama izlem süresi 25,7 ay, ortanca 15 ay (2-70 ay) idi. Bu hastaların 33’ünün (%34,4) takiplerinde nüks ettiği görüldü. 21 hastada erken nüks (%21,9) (<12 ay) ve 12 hastada geç nüks (%12,5) (>12 ay) bulundu. Hastalarımızın 54’ü (%56,2) hayatta olup, 42’si (%43,8) hayatını kaybetmişti. Sonuç olarak, farklı antrasiklin içeren indüksiyon kemoterapileri tedavi başarıları açısından benzer özellikler gösterirken destek tedavi ihtiyacı açısından farklılıklar gösterebilmektedir.Item Akut pankreatit tanılı hastaların etyolojik ve prognostik faktörlerinin retrospektif incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2012-04-10) Coşkun, Belkıs Nihan; Tandoğan, Gülen; Eroğlu, Ayça; Karadayı, Derya; Irak, Kader; Cangür, Şengül; Kıyıcı, Murat; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim Dalı; Gastroenteroloji Bilim DalıBu çalışmada akut pankreatit (AP) tanısı ile takip edilen hastaları etiyoloji ve komplikasyonlar açısından değerlendirmeyi amaçladık. 2005- 2010 tarihleri arasında hastanemizde AP tanısı alan 184 hasta geriye dönük olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, laboratuvar bulguları, görüntüleme sonuçları, hastalık şiddeti, prognoz ve hastanede yatış süresi kaydedildi. Hastalık şiddeti ile etyolojik faktörler, yaş, cinsiyet, yatış süresi ve prognoz arasındaki ilişki incelendi. Erkek hastaların sayısı 79 (%42,9), kadın hastaların sayısı 105 (%57,1) ve ortalama yaş 55,5±17,01 idi. Yüz on iki olguda (% 60,9) akut biliyer pankreatit saptandı. Şiddetli pankreatit 50 olguda (%27,2) gözlendi. Mortalite oranı % 3,8 (7 olgu) bulundu. Hastalık şiddeti ile demografik özellikler ve laboratuar bulgular arasında ilişki saptanmadı. Mortalite ve yatış süresi şiddetli grupta daha yüksekti (p< 0,001). AP ölümcül seyredebilen önemli bir klinik sorundur. Etyolojisi çok çeşitli olup en sık neden safra kesesi taşıdır. Şiddet ve prognozun belirlenmesinde bilgisayarlı tomografi şiddet indexi uygun bir göstergedir.Item Altı aylık dönemde endokrinoloji polikliniği’ne başvuran adrenal insidentaloma hastalarının retrospektif değerlendirilmesi: tek merkez sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2012-04-30) Peynirci, Hande; İrteş, Nurten; Ermurat, Selime; Sığırlı, Deniz; Ersoy, Canan; İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim DalıGörüntüleme yöntemlerinin ilerlemesi ve yaygın kullanılması, tesadüfen saptanan adrenal insidentalomalarla daha sık karşılaşılmasına neden olmuştur. Endokrinoloji Bölümüne 6 aylık dönemde başvuran ve başka şikayetler nedeniyle yapılan görüntülemeler ile adrenal kitle saptanan 182 hastanın dosya verileri retrospektif olarak incelendi. Bu çalışmada, adrenal insidentalomaların sıklığını, hormonal durumunu, görüntüleme yöntemlerindeki özelliklerini, tedavilerini ve histolojik tanılarını gözden geçirmeyi amaçladık. Başvuran hastaların 128’i (%70.3) kadın, 54’ü (%29.7) erkek, yaşlarının medyan değeri 54 yıl (18-85) idi. Bilgisayarlı tomografi ile belirlenen kitle boyutları medyan 26 mm (5-160) olarak saptandı. Endokrinolojik değerlendirme sonucunda 46 kitlenin (%25.3) fonksiyonel, 136 kitlenin (%74.7) nonfonksiyonel olduğu bulundu. 46 fonksiyonel adenom vakasının 24’ü (%52.2) Cushing sendromu, 16’sı (% 34.8) feokromositoma ve 6’sı (%13) aldosteron üreten adenom idi. Fonksiyonel olarak değerlendirilen 46 hastanın 38’i ve nonfonksiyonel olarak değerlendirilen 136 hastanın 22’si kitle boyutları 4 cm’in üstünde olduğu için operasyona yönlendirildi. Bu çalışmamızın sonuçları da göstermiştir ki, tesadüfen saptanan adrenal kitleler hormon aktif hatta malign olabilmektedir. Bu nedenle bu tür kitlelerin tanı, tedavi ve takipleri dikkatli yapılmalıdır.Item Ankilozan spondilitte balneoterapi ile ısıtılmış çeşme suyu tedavisinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2010-01-29) Şen, Ufuk; Alp, Alev; Kurtoğlu, Zübeyde; Yurtkuran, Merih; Ercan, İlker; Atatürk Rehabilitasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıÇalışmanın amacı, balneoterapinin klinik etkinliğini araştırmaktır. 48 Ankilozan Spondilitli (AS) hasta, Modifiye New York tanı kriterlerine göre belirlendi ve egzersizle kombine Balneoterapi (Grup I) ve ısıtılmış çeşme suyu tedavisi (Grup II) olmak üzere (her biri n=24) 2 gruba randomize edilmiştir. Değerlendirme parametreleri; Notthingham Sağlık Profili (NSP), Bath AS Fonksiyonel İndeks (BASFI), Bath AS Hastalık Aktivitesi İndeksi (BASDAI), Dougados Fonksiyonel İndeks (DFI), Hastanın genel değerlendirmesi (HGD), eritrosit sedimentasyon hızı, sabah tutukluğu, modifiye Schober testi (Sch), parmak ucu fibula mesafesi (PFM), göğüs ekspansiyon (GE), çene-manubrium mesafesi ve oksiput-duvar mesafesidir. Değerlendirmeler tedavi öncesi ve tedavi sonrası 3.ay olmak üzere 2 kez çift kör ve ITT prensibine göre yapılmıştır. 3.ayda BASDAI’de (p=0,002), BASFI’de (p=0,04); DFI’de (p=0,03); NSP Ağrıda (p=0,01); HGD’de (p=0,02); GE’de (p=0,00); Sch’de (p=0,04) ve PFM’de (p=0,03) Grup I lehine anlamlı düzelmeler gözlendi. BT’nin kısa süreli izlemde ağrı, hastalık aktivitesi, fonksiyonel kapasite, spinal flexibilite ve hastanın genel değerlendirmesinde etkili olduğu gösterilmiştir.Item Anti tümör nekroz faktör alfa tedavilere dirençli veya yan etki gelişen romatoid artrit olgularında rituksimabin etkinlik ve güvenilirliği(Uludağ Üniversitesi, 2011-08-12) Çefle, Ayşe; Dalkılıç, Ediz; Alkış, Nihan; Özkaya, Güven; Yavuz, Mahmut; Güllülü, Mustafa; Dilek, Kamil; Ersoy, Alpaslan; Bayındır, Ayşe Nur; Yurtkuran, Mustafa; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Romatoloji Bilim DalıBu çalışmada, anti tümör nekroz faktör alfa (antiTNFα) tedavilere yeterli yanıt alınamayan veya yan etki gelişen romatoid artrit (RA) olgularında rituksimab (RIT) kullanımının etkinlik ve güvenilirliği değerlendirilmiştir. Çalışmaya 22 RA’lı olgu alınmıştır. RIT öncesi ve sonrası (3. ay) hastalık aktivitesi (DAS 28 skoru), akut faz reaktanları ile RIT öncesi kullanılan antiTNFα tedavi sayısı ve RIT tedavisine bağlı yan etkiler incelenmiştir. Yirmiiki olgunun 18’i romatoid faktör pozitif idi. Onyedi hastada antiTNFα tedavi yanıtsızlığı, 2 olguda malignite gelişimi ve 3 olguda antiTNFα tedaviye bağlı diğer yan etkiler nedeniyle RIT uygulandı. Ortalama 3. ayda yapılan kesitsel değerlendirmede DAS 28 skorlarında anlamlı düşme saptandı. Birinci kür RIT tedavisi sonrası başlangıca göre DAS 28 skorlarında 5,8 den 4,8’e (n=15, p=0,007), 2. kür RIT tedavisi sonrası başlangıca göre DAS 28 skorlarında 5,9 dan 4,3’e (n=9, p=0,008) gerileme gözlendi. RIT tedavisi süresince hiçbir olguda ciddi, tedaviyi sonlandırmayı gerektiren bir yan etki gözlenmedi. Sonuç olarak, RA’da RIT deneyimimiz, antiTNFα tedavilere dirençli veya yan etki geliştiren olgularda, RIT’ın etkili ve güvenilir olduğunu göstermektedir.Item Anti-TNF-α tedavi ile remisyon sağlanmış ve tedavisi kesilmiş romatoid artrit, ankilozan spondilit ve psöriatik artrit hastalarındaki hastalık sürecinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-29) Kutlu, Nagehan Di̇k; Coşkun, Belkıs Nihan; Tufan, Ayşe Nur; Öksüz, Mustafa Ferhat; Ermurat, Selime; Özkaya, Güven; Pehli̇van, Yavuz; Dalkılıç, Ediz; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıTNF-α inhibitör (TNFi) tedavisi ile remisyon elde edilmiş, tedaviye ara verilmiş inflamatuar romatolojik hastalık (İRH) tanılı bireylerin seyrini ortaya koymayı amaçladık. Hastalar geriye dönük olarak incelendi. C-reaktif protein (CRP), eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) yanı sıra hastalık aktivite ölçütleri göz önünde bulunduruldu. Çalışmamıza 64 İRH (22 Romatoid Artrit (RA), 37 Ankilozan Spondilit (AS), 5 Psöriatik Artrit (PsA)) tanılı hasta dahil edildi. TNFi kesilmesiyle toplam 58 hastada reaktivasyon gelişmişti. Reaktivasyona kadar geçen süre ortalama 6 aydı. Hastaların 28’ inde (%46) ilk 6 ay içinde reaktivasyon görülürken, 47’ sinde (%73) ilk yılda reaktivasyon görülmüştü. TNFi kullanım süreleri ile reaktivasyon arasındaki ilişki incelendiğinde RA hastalarında TNFi kullanım süresi arttıkça reaktivasyona kadar geçen sürenin azalmış olduğu görüldü (p<0,05, r:-0,501). AS ve PsA hasta grubunda anlamlı ilişki görülmedi (p=0,899, r=0,023; p=0,102, r=- 0,803). TNFi kullanım süresi reaktivasyon sürecinde etkili olabilir. TNFi tedavisinin kesilmesiyle hastaların büyük çoğunluğunda reaktivasyon gelişmektedir.Item B12 vitamini ve folik asit eksikliğinin bilişsel fonksiyonlar üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-03-23) Duran, Selcen; Özyurtlu, Damla; Örün, Muhammet Okay; Sıvacı, Ali Özhan; Demiralay, Ahmet; Türkeş, Nevin; Can, Fatma Ezgi; Taşkapılıoğlu, Özlem; Bakar, Mustafa; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıGelişmekte olan ülkelerde Vitamin B12 ve folik asit eksikliği önemli bir halk sağlığı sorunudur. Vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin bilişsel fonksiyonlar üzerinde olumsuz etkileri olduğu, demans gelişim riskinde artış ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Hematolojik tutulum olmadan da nörolojik tutulumun olabileceği bilinmektedir. Bu çalışmada vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin hematolojik parametreler ve bilişsel performans üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya 2011-2013 yılları arasında unutkanlık yakınması ile Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Polikliniği’ne başvuran 235 olgu dahil edildi. Vitamin B12 ve folik asit düzeylerinin hematolojik parametreler ve bilişsel durum üzerine etkisi retrospektif olarak incelendi. Serumda düşük vitamin B12 düzeyinin bilişsel performans üzerine anlamlı bir etkisi olmadığı görüldü. Ancak yaş gruplarındaki vitamin B12 ve folik asit düzeyleri ele alındığında, ileri yaştaki hastalarda folik asit eksikliğinin, diğer yaş gruplarından daha sık olduğu görüldü (p=0,044). Vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin ileri yaştaki hastalarda gözlenebileceği, bu vitaminlerin eksikliği sonucu ortaya çıkan kalıcı nörolojik hasarların tedaviyle önlenebilir olduğuna dikkat çekilmiştir.Item Bursa’da 3. basamak sağlık kuruluşlarına başvuran ekstremite ateşli silah yaralanma olgularının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011-10-14) Badıroğlu, Erol; Fedakar, Recep; Durak, Dilek; Ercan, İlker; Çetin, Selçuk; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıÇalışmamızda Bursa’da ekstremite ateşli silah yaralanması ile 3. basamak sağlık kuruluşlarına müracaat eden olguların demografik verileri ile birlikte yaralanma ve tedavi özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda 2000-2006 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi acil servisine ekstremite ateşli silah yaralanması nedeni ile getirilen olguların adli raporları ve hasta dosyaları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamına giren 108 olgunun 11’i kadın (%10.2), 97’si erkek (%89.8) olup yaşları 12-69 arasında (ortalama 33.4±11.7) değişmekte idi. Yaralanmaların en az Cuma günü, en sık Cumartesi ve Pazar günü, aylardan da en az Şubat ayında, en sık Eylül ve Ekim aylarında meydana geldiği tespit edildi. Olgularımızın büyük çoğunluğu tabanca (%79.6) ile yaralanmış olup, en sık sol alt (%53.7) ve sağ alt (%44.4) ekstremitenin yaralandığı saptandı. Olgularımızın %60.2’sinde kırık saptandı. 38 olgu (%35.2) cerrahi olarak tedavi edildi. Ülkemiz için günümüzde ateşli silah yaralanmaları sosyal bir sorun halini almıştır. Bu tür çalışmalar bu sosyal sorunun önlenmesinde yeni stratejiler geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır.Item Bursa’da otopsisi yapılan gözaltı ve cezaevi ölümleri(Uludağ Üniversitesi, 2006-05-30) Türkmen, Nursel; Çoltu, Atınç; Kan, İsmet; Tıp Fakültesi; Adli Tıp Ana Bilim DalıGözaltı ve cezaevinde meydana gelen ölümlere karşı medya, toplum ve ailelerin ilgilerinin ve tepkilerinin fazla olması nedeni ile bu tip olgularda adli yetkililerin ve adli tıp uzmanlarının çok daha fazla dikkat gerektiren sorumlulukları bulunmaktadır. Bu çalışmada 5 yıllık süre içerisinde Bursa’da otopsisi yapılan gözaltı ve cezaevi ölüm olgularının çeşitli yönlerden incelenmesi ve konunun adli-tıbbi boyutunun ortaya konulması amaçlanmıştır. Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığında 1999-2003 yılları arasında otopsileri yapılan toplam 3065 adli olguya ait kayıtlar incelenmiş, toplam 53 adet gözaltı ve cezaevi ölüm olgusunun çeşitli açılardan özellikleri araştırılmıştır. Olguların %90.6’sı erkek, en sık olgu 31-40 yaş grubunda olup %56.6 ile doğal ölümler ilk sıradadır. Ülkemizde gözaltı ve cezaevi ölümleri hakkında doğru ve gerçek verilerin elde edilmesi, risk faktörlerinin tespiti ve önleyici stratejiler geliştirilebilmesi için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Item Çalışan kalpte koroner baypas ile eş zamanlı ve aşamalı karotis endarterektominin erken dönem sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2008-02-01) Biçer, Murat; Çokünlü, Özgür; Saba, Davit; Yanar, Murat; Cangür, Şengül; Şenkaya, Işık; Kalyoncu, Ayhan; Özkan, Hayati; Tıp Fakültesi; Kalp ve Damar Cerrahi Ana Bilim DalıKarotis arter hastalığı ile birlikte koroner arter hastalığı olan hastalarda cerrahi yaklaşım açısından fikir birliği sağlanamamıştır. Kombine cerrahi girişimle başarılı sonuçlar bildirilmekle birlikte mortalite ve morbidite riskini artığını gösteren yayınlarda bildirilmiştir. Bu çalışmada aynı dönem içinde aşamalı karotis endarterektomi ile çalışan kalpte koroner baypasla birlikte karotis endarterektomi uygulanan olguların sonuclarını karşılaştırmayı amaçladık. Kliniğimizde 2000-2006 tarihleri arasında aşamalı ve çalışan kalpte koroner arter bypass (OPCABG) ile birlikte karotis endarterektomi (CEA) uygulanan 15 bayan, 30 erkek 45 olgu retrospektif olarak incelendi. Olgular Grup1(G1); CEA+OPCABG(eşzamanlı) (22), Grup2(G2); CEA sonra CABG(aşamalı) (23) olmak üzere 2 grupta incelendi. Preoperatif demografik özellikler açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu Hastaların yaş ortalaması G1 de 65.7±4.7 G2 de 66.1±4.3 idi.G1 de Kadın(K)/Erkek(E): 7/15, G2 de K/E: 8/15. Postoperatif G1 de 1 olguda düşük kalp debisi nedeniyle mortalite gelişti, G 2 de mortalite yoktu. Grup 1 de 1 olguda geçici stroke görüldü. Grup 2 de 1 olguda transiskemik atak görüldü. Gruplar arasında mortalite ve morbidite açısından istatiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. OPCAB ile birlikte CEA sonuçlarının aşamalı uygulama sonuclarına benzer olmasıyla kritik karotis stenozu ve koroner arter hastalığı olan hastalarda kombine girişimin güvenle uygulanabileceği düşünmekteyiz.Item Çalışan kalpte yapılan koroner bypass cerrahisi sırasında kardiyopulmoner bypassa dönüşümün mortalite ve morbidite üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2013-07-29) Önder, Tolga; Saba, Davit; Binicier, Nöfel Ahmet; Biçer, Murat; Ocakoğlu, Gökhan; Gürcü, Engin; Tıp Fakültesi; Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim DalıÇalışmamızda planlı off-pump koroner arter bypass cerrahisi sırasında acil kardiopulmoner bypassa konversiyonun sonuçlarını değerlendirdik ve konversiyon hastalarının sonuçlarını kardiyopulmoner bypass eşliğinde yapılan koroner bypass ile retrospektif olarak karşılaştırdık. Kliniğimizde Ocak 2004-Ocak 2010 tarihleri arasında 1257 izole çalışan kalpte koroner bypass, 494 izole konvansiyonel koroner bypass uygulandı. 66 hastada (%5.4) acil kardiyopulmoner bypassa konversiyon gereksinimi oldu. Kardiyopulmoner bypassa konversiyon olan hastalar, konvansiyonel cerrahi ile karşılaştırıldığında mortalitenin (p=0.003), intraaortik balon pompa kullanımının (p=0.007), ventilasyon süresinin (p=0.020), kardiopulmoner bypass süresinin (p=0.002), operasyon süresinin (p=0.001), inotrop ihtiyacının (p<0.001), aritmi insidansının (p<0.001), hastanede kalış süresinin (p<0.001), göğüs tüpü drenajınını (p=0.023) önemli derecede yüksek olduğu görüldü. Off-pump koroner bypass cerrahisi esnasında acil kardiyopulmoner bypassa konversiyon olması yüksek mortalite ve morbidite ile sonuçlanır. Off-pump koroner bypass cerrahisi ile konvansiyonel cerrahiyi karşılaştıran çalışmalarda konversiyon hastaları off pump grubuna dahil edilmelidir.Item Çocukluk çağı kafa travmalarında kan glukoz düzeyi ve vücut sıcaklığının prognoza etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-06-14) Çakır, Ayşen; Durak, Vahide Aslıhan; Taşkapılıoğlu, M. Özgün; Özkaya, Güven; Kahveci, Nevzat; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı; 0000-0001-7729-7373; 0000-0003-0836-7862; 0000-0001-5472-9065; 0000-0003-0297-846X; 0000-0003-0841-8201Pediatrik kafa travması çocukluk çağının önemli mortalite ve morbidite sebepleri arasındadır. Acil servise başvuru anındaki parametrelere göre prognozun önceden bilinmesi tedavi ve yakın takip için uyarıcı olabilecektir. Bu çalışmada başvuru anındaki kan glukoz değerinin ve vücut sıcaklığının prognoz üzerine etkisinin Modifiye Rankin Skoru ile değerlendirilmesi planlanmıştır. Çalışmada Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne başvuran 0-16 yaş aralığındaki 301 olgu incelenmiştir. Başvuru anındaki Glasgow Koma Skoru ile kan glukoz değeri arasında ters yönde korelasyon saptanmıştır. Ayrıca Glasgow Koma Skoru ile Modifiye Rankin Skoru arasında da ters yönde korelasyon gözlenirken, kan glukoz değeri ile Modifiye Rankin Skoru arasında pozitif yönde zayıf korelasyon saptanmıştır. Başvuru anında saptanan hiperterminin prognoz üzerine etkisinin olmadığı gözlenmiştir. Bu sonuçlar başvuru anındaki Glasgow Koma Skorunun yanı sıra kan glukoz değerinin yüksekliğinin prognoz tayininde önemli olabileceğini göstermiştir.Item Deneysel olarak travmatik beyin hasarı oluşturulan ratlarda serum pNF-H düzeyinin beyin hasarını göstermede etkinliği(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-06-15) Çıkrıklar, Halil İbrahim; Durak, Vahide Aslıhan; Alkan, Tülin; Aydin, Birnur; Sığırlı, Deniz; Salcı, Hakan; Armağan, Erol; Tıp Fakültesi; Cerrahi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-8073-6207; 0000-0003-0836-7862; 0000-0001-6466-5042; 0000-0002-8193-474X; 0000-0002-4006-3263; 0000-0001-6548-8754Çalışmamızın amacı deneysel olarak hafif travmatik beyin hasarı oluşturulan sıçanlardan alınan serum örneklerinde pNF-H düzeyinin hasarı göstermede etkin olup olmadığını araştırmaktır. Marmarou modelinin modifiye edilerek kullanıldığı deneysel çalışmamızda farklı yüksekliklerden farklı ağırlıklarda bilyeler serbest düşme yöntemiyle bırakılarak sırayla 0.05, 0.1, 0.2 ve 0.4 Newton şiddetinde travma oluşturulması hedeflendi. Travmanın indüksiyonundan 2 saat sonra sıçanların kalbinden alınan kanlarda pNF-H düzeyi araştırıldı. Sonuç olarak deneysel olarak hafif travmatik beyin hasarı oluşturduğumuz ratlarda 2.saatte alınan kanlarda pNF-H düzeylerindeki değişiklikler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Bu sonuçlar hafif travmatik beyin hasarından sonraki 2.saatte kanda çalışılan pNF-H’ın tanısal olarak etkin olmadığını göstermektedir.Item Diyabetik ayak gelişmiş olgularda amputasyon gerekliliğini belirleyen faktörlerin retrospektif olarak incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2012-02-24) Durgun, Onur; Durgun, Ayla Gökmen; Ersoy, Canan Özyardımcı; Almacıoğlu, Serdar; Karadayı, Derya; Özkaya, Güven; Aydın, Taner; Özakın, Cüneyt; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıDiyabetik ayak enfeksiyonu diyabetin kronik fakat önlenebilir komplikasyonlarından biridir. Kontrol altına alınamayan enfeksiyonlar ekstremite amputasyonuyla sonuçlanabildiği için çok önemli sosyoekonomik sorunlara yol açmaktadır. Bu çalışmada diyabetik ayak gelişen diabetes mellituslu hastalarda mikro ve makrovasküler komplikasyonlar, A1C düzeyi, osteomiyelit varlığı, üreyen mikroorganizma sayısı ve verilen antibiyoterapi gibi parametrelerle amputasyona gidiş arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. 2008-2011 tarihleri arasında diyabetik ayak enfeksiyonu nedeniyle tedavi gören ve yara kültürlerinde üreme olan 45 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Oluşturulan hasta değerlendirme formuna bilgiler kaydedildi. Hastalarda amputasyona gidiş ile diyabet yaşı, A1C düzeyleri, cinsiyet, oral antidiyabetik ilaç ya da insülin kullanımı, mikrovasküler komplikasyonların varlığı, diyabetik ayak öyküsü, amputasyon öyküsü, üreyen mikroorganizma sayısı gibi parametreler arasında anlamlı istatistiksel fark görülmedi ancak ileri hasta yaşı, makrovasküler komplikasyon varlığı ve osteomiyelit varlığı ile anlamlı istatistiksel ilişki tespit edildi. İleri hasta yaşı, makrovasküler komplikasyon ve osteomiyelit varlığı diyabetik ayak ülserli hastalarda amputasyona gidiş için önemli risk faktörleri olarak gözükmektedir. Diyabetiklerde, ayak ülserlerine enfeksiyon eklenmeden ve osteomiyelit gelişmeden erken tanı konulup tedavisi gerçekleştirilmelidir. Klinisyenlerin diyabetik ayaklı hastalarda bu parametreleri değerlendirerek, erken ve agresif tedaviye başlamalarının amputasyon oranlarında azalma sağlayacağı düşünülmektedir.Item Diyarbakır'da bir yıl izlenen 0-1 yaş, 1135 bebeğin beslenme durumları ve sorunlar(Uludağ Üniversitesi, 1982) Kan, İsmet; Gülesen, Özdemir; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıDiyarbakır ilinde 1976-19 77 yılında doğan bebeklerden tabakalı örnekleme ile alınıp, bir yaşına kadar izlenen 1135 bebeğin beslenme durumları incelenmiş ve bunlarla ilgili sorunlar tartışılmıştır.Item El kullanımının ayırma fonksiyonu ile saptanması(Uludağ Üniversitesi, 2002-03-22) Cankur, N. Şimşek; Coşkun, İhsaniye; Ediz, Bülent; Tıp Fakültesi; Anatomi Ana Bilim DalıEn çok kullanılan elin saptanması amacıyla, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı koleksiyonunda bulunan 120 humerus’ta sulcus intertubercularis ölçümleri yapıldı. Ölçüm parametreleri olarak sulcus intertubercularis’e ait genişlik (X1), derinlik (X2), iç duvar açıları (X3 ve X5) ve dış duvar açıları (X4 ve X6) alındı. Elde edilen ölçümlere ayırma (diskriminant) analizi uygulandı. Ayırma analizi ile X3-X6 arasındaki değişkenlerin, ayırma fonksiyonunda anlamlı değişkenler olduğu belirlendi (P<0,001). X1 ve X2 değişkenleri ise fonksiyonda anlamlı etkiye sahip değildi (P>0,05). Anlamlı değişkenlerle elde edilen ayırma fonksiyonunun doğru sınıflama oranı %85,8 olarak bulundu. Bu sonuçlar iç ve dış duvar açı ölçümlerinin, sağ el kullanımının baskınlığını belirtmede değerli kriterler olduğunu düşündürdüItem Endokrinoloji polikliniğine başvuran hastalarda tiroid fonksiyonlarının yaş ile olan ilişkisinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011-05-31) Gül, Özen Öz; Şahin, Serkan; Cander, Soner; Gül, Bülent; Ünal, Oğuz Kaan; Akçalı, Ünsal; Cangür, Şengül; Aikış, Nihan; Bayındır, Ayşenur; Ersoy, Canan; İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim DalıTiroid fonksiyon bozuklukları yaşlı hastalarda oldukça sık görülmektedir. Çalışmamızda Endokrinoloji Polikliniğine yönlendirilmiş 65 yaş altındaki ve 65 yaş ve üzerindeki hastaların tiroid fonksiyonlarını ve epidemiyolojik özelliklerini karşılaştırılmalı olarak değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmamıza yaşları 18 ile 78 arasında değişen, Endokrinoloji bölümüne tiroid hastalığı şüphesi ile yönlendirilmiş, toplam 116 hasta alındı. Hastaların antropometrik ölçümleri, doğum yeri, yaşadığı yer, tiroid hastalığı açısından aile anamnezi sorgulandı. Her iki gurupta hastaların başvuru anındaki tiroid fonksiyon testleri incelendi. Hastalarımızın 66’sı 65 yaş altında (grup 1) ve 50’si ise 65 yaş ve üzerindeydi (grup 2). Grup 1’de hipotiroidi (subklinik) %16.67 oranında, hipertiroidi (subklinik ve aşikar) %37.88 oranında görülürken, grup 2’de hipotiroidi (subklinik) %4 oranında, hipertiroidi (subklinik ve aşikar) %46 oranında görüldü. Çalışmamızda Endokrinoloji Polikliniğine yönlendirilmiş 65 yaş ve üstündeki hastalarda tiroid fonksiyonları açısından 65 yaş altı hastalara göre fark saptanmadı. Çalışmamızda tiroid disfonksiyonu oranlarının yüksek saptanması hastaların tiroid hastalığı ön tanısıyla bölümümüze yönlendirilmiş olması ile ilişkilendirildi.Item Entegre eğitim sisteminde uygulanan sınavlardaki doğru yanıt seçeneklerinin dağılımı(Uludağ Üniversitesi, 2002-03-26) Cankur, N. Şimşek; Ediz, Bülent; Sırmalı, Şahin A.; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıÇoktan seçmeli sorularla hazırlanan sınavlar, öğrencilerin bilgi birikimlerinin değerlendirilmesinde yaygın olarak tercih edilen yöntemlerdir. Diğer sınav yöntemlerine oranla daha nesnel olmalarına karşın, soru hazırlama aşamasında dikkat edilmesi gereken özelliklere sahiptir. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinde üç yıl süre ile uygulanan entegre eğitim sisteminde yapılan tüm yazılı sınavlarda çoktan seçmeli soru yöntemi kullanılmıştır. Geriye dönük olarak yapılan bu çalışmanın amacı, sorulan soruların doğru yanıt seçeneklerinin dağılımının saptanmasıdır. En az ve en çok kullanılan seçenekler, birinci sınıf sınavları için E ve B; ikinci sınıf sınavları için A ve C olmuştur. Bazı anabilim dallarının doğru yanıt seçeneklerini hazırlarken yeterince seçici davranmadıkları sonucuna varılmıştırItem Erişkinlerde anestezi sonrası görülen komplikasyonların retrospektif değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2009-09-25) Yavaşcaoğlu, Belgin; Kaya, Fatma Nur; Özcan, Berin; Uzunalioğlu, Semiha; Güven, Tahir; Yazıcı, Şule; Ocakoğlu, Gökhan; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (SUAM), 1 Temmuz 2006-31 Ocak 2009 tarihleri arasında, genel anestezi ve santral rejyonal blok uygulanarak operasyona alınan 18-65 yaş arasındaki 40 822 olgunun verileri retrospektif olarak değerlendirildi. UÜ-SK Anestezi Kritik Olay Formu kayıtları esas alınarak, derlenme ünitesinde, postoperatif 12. ve 24. saatlerde görülen anestezi komplikasyonları incelenerek 1458 olguda komplikasyon kaydedildi. Genel anestezi sonrası 1344, santral rejyonal blok sonrası 114 olguda komplikasyon geliştiği saptandı. En fazla komplikasyonun Genel Cerrahi Anabilim Dalı olgularında ve genel anestezi sonrası geliştiği gözlendi. Santral rejyonal blok sonrası en fazla komplikasyonun Ortopedi Anabilim Dalı olgularında geliştiği saptandı. Ağrı, en sık karşılaşılan komplikasyondu. Komplikasyonların en sık postoperatif 12. saatte geliştiği saptandı. Santral rejyonal blok uygulananlarda hipotansiyon, ASA I-II olgularda disritmi, ASA III-IV olgularda kardiak arrest oranları anlamlı yüksek bulundu. Komplikasyonların kadınlarda daha sık görüldüğü saptandı. Sonuç olarak; postoperatif dönemde komplikasyonlarla hızlı ve etkin mücadelede anestezistler tarafından olguların tekrarlayan değerlendirilmeleri, postoperatif bakımın iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.Item Esansiyel hipertansiyonlu olgularda angiotensin konverting enzim (ACE) inhibitörü, kalsiyum kanal blokeri kombinasyonunun ACE inhibitörü, hidroklorotiyazid kombinasyonu ile karşılaştırtlması(Uludağ Üniversitesi, 1998) Güllülü, Mustafa; Ersoy, Alpaslan; Güllülü, Sümeyye; Dilek, Kamil; Yavuz, Mahmut; Karakoç, Yüksel; Ediz, Bülent; Yurtkuran, Nustafa; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıEsansiyel hipertansiyonlu olgularda ACE inhibitörü kalsiyum kanal blokeri kombinasyonu ACE inhibitörü hidroklorotiazid kombinasyonu ile karşılaştırmak amacıyla bu çalışmayı planladık. Bir aylık tedavisiz takip döneminden sonra. 28 olguya (19 kadın, 9 erkek) 5 mg/gün benazepril + 10 mg/gün nitrendipin kombinasyonu (Grup I), 20 olguya 13 kadın. 7 erkek) 5 mg benazepril + 6.25 mg/giin hidroklorotiazid (Grup-ll} kombinasyonu, 3 ay süreyle verildi. Tedavisi öncesi ve sonra her iki grupta arteriyel kan basıncı nabız dakika sayısı, serum açlık glukoz, insulin, serum elektrolitleri ve lipid parametreleri ile renal fonksiyonlar belirlendi. Her iki grubun tedavi öncesi ve sonrası. kalp atım hızı. serum üre, ürik asid, glukoz, kolesterol, trigliserid, sodyum. potu 1y ıı dii=ey/eri karşı/aştm/ ığında anlamlı fark saptanmadı. Gruplar arasında da bu parametrelerde tedavi öncesi ve sonrası farklılık yoktu. Her iki kombinasyonun da arteriyel kan hastanın etkili bir şekilde düşürdüğünü ancak ACE inhibitörü hidroklorid kombinasyonunun renal fonksiyonları klinik olarak aşikar olmasa da olumsuz olarak etkilendiğini buna karşın kalsiyum kanal blokeri + ACE inhibitörü kombinasyonunun renal fonksiyonları etkilemediğini ve insülin tansı üzerine olumlu etkileri olduğunu gözlemledik.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »