1994 Cilt 6 Sayı 6
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13825
Browse
Browsing by BUU Author "Karadaş, Cağfer"
Now showing 1 - 2 of 2
- Results Per Page
- Sort Options
Item Hadisciler, kelamcılar ve sufilerin hadis anlayışlarına iki örnek(Uludağ Üniversitesi, 1994) Karadaş, Cağfer; İlahiyat FakültesiPeygamber, ilahi mesajı insanlara aktaran ve bunları insanlara tatbikî bir şekilde öğreten ilk muallim konumunda olması dolayısıyla kendisine uyanlar açısından önemli bir yer işgal etmektedir. İnsanlar, onun sözlerine ve davranışlarına dikkat etmekte, onun gibi yaşamaya özen göstermektedirler. Bu durum peygamberin kendi zamanında olduğu kadar sonraki devirler için de geçerlidir. Örneğin Hz. Peygamber’in söz, fiil ve kabullenişlerinden oluşan sünneti ümmet için ilk dönemlerde olduğu gibi önemini aynı canlılıkta korumaktadır. Dolayısıyla bir sözün veya davranışın ona ait olup olmadığını tesbit işlemi, sahabe devrinden itibaren özenle üzerinde durulmuş olmakla birlikte, bir takım insanların kendi uydurdukları ya da halk arasında yaygın olan sözleri O’na nisbet etmeye yöneldikleri de bir gerçektir. Bu, önce dinin ikinci kaynağı durumunda olan hadise, sonra da bizzat dinin kendisine zarar vermiştir. Maalesef bazı alimler eserlerinde bu tür uydurmalara yer vermek suretiyle farkına varmadan ümmet içerisinde bunların kabul görmesine yardımcı olmuşlardır. Buna burada sadece iki örnek sunulacaktır:Item Mutezile’nin Ma‘dûm nazariyesi ile İbn Arabi’nin A‘yân-ı Sâbite nazariyesinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1994) Afifi, Ebu'l Ala; Karadaş, Cağfer; İlahiyat FakültesiBilindiği gibi İbn Arabî, İslâm düşüncesinde kendisinin “A‘yân-ı sâbite” adını verdiği meseleden ilk defa bahseden bir İslâmî düşünürü olmuştur. Varlığın tabiatı hususundaki genel felsefi görüşünde a‘yân-ı sâbiteye çok geniş yer vermiştir. A‘yân-ı sâbiteye geçmeden önce İbn Arabi’nin öncelikle “a‘yân” ve “sübût” kelimeleriyle ne kastettiğini açıklamamız gerekir. İbn Arabî, “a‘yân” kelimesiyle genelde “hakikatlar”, “ zâtlar” ve “mahiyetler”! kasteder. Bazen de bu kelimeyi duyu organlarıyla algılanan mevcudat manasında kullanır. Ancak sözlerinde “a‘yân-ı sâbite” ile ikinci değil birinci manayı kasteder. “Sübûf’un manası ise ister dış dünyada olsun ister zihinde olsun mutlak olarak hasıl olmak ve meydana gelmek manasınadır. Ancak İbn Arabî burada “sübût” ile “zihindeki insafı ve üçgenin mahiyetleri” gibi zihnî ve aklî varlığı kasteder. Sözkonusu insan ve üçgenin dış dünyada bulunan varlıkları gibi, “sübûf’u zaman ve mekan boyutunda hariçte gerçekleşmiş “varlık”a karşılık getirir.