Browsing by Author "Tok, Mustafa"
Now showing 1 - 20 of 24
- Results Per Page
- Sort Options
Item Alt ve üst ekstremite damar yaralanmaları: On iki yıllık deneyimimiz(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-11-09) Yolgösteren, Atıf; Yalçın, Mustafa; Kan, İrem İris; Tok, Mustafa; Sığnak, Işık Şenkaya; Biçer, Murat; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; 0000-0002-4467-3915; 0000-0003-0134-3163; 0000-0002-1600-9531; 0000-0001-9656-537X; 0000-0001-8813-4481; 0000-0002-9011-2609Ekstremite damar yaralanması nedeniyle merkezimize başvuran hastaları değerlendirme protokollerimizi, tedavi yöntemlerimizi ve sonuçlarımızı literatür eşliğinde retrospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık. Ocak 2007-Aralık 2019 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniğinde periferik damar yaralanması nedeniyle ameliyat edilen hastaların yaş ve cinsiyet bilgileri, yaralanma ile ameliyata alınma arasında geçen süre, preoperatif değerlendirme bilgileri, yaralanan damar segmentleri, yaralanma mekanizmaları, damar onarım teknikleri, postoperatif erken dönem ve 30. günde ki kontrol bilgileri retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya 102 hasta dahil edildi (%9.8’i kadın, %90.2’si erkek; yaş ortalaması 28.9). Hastaların 28’si ateşli silah yaralanması (%27.4), 37’si delici-kesici alet yaralanması (%36.3), 37’si künt yaralanmaydı (%36.3). Hastaların iskemi süreleri 1-8 saati. Seksen dört hastaya otojen greft ile (vena safena magna) baypas (%82.4), 7 hastaya PTFE sentetik ringli damar grefti ile baypas (%6.8), 10 hastaya uç-uca anastomoz, 1 hastaya da safen ven greftiyle patch-plast yapıldı (%1). Yirmi iki hastaya fasyatomi açıldı (%21.5). Beş hastaya amputasyon uygulandı (%4.9). İki hasta ex oldu (%1.9). Ekstremite damar yaralanmalı hastaları değerlendirme ve tedavi protokollerimiz ile cerrahi sonuçlarımız literatürdekilerle benzerlik göstermektedir Periferik damar yaralanmalarında mortalite ve morbidite oranlarını azaltmak için multidisipliner yaklaşımın, hızlı tanı ve tedavinin en önemli faktörler olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca preoperatif görüntüleme gereken hastalarda ilk tercihin BT anjiografi olması gerektiğini, damar onarımında mümkün olan tüm hastalarda otojen greft kullanılmasının en doğru yaklaşım olduğunu ve uzun süreli iskemilerde ampütasyon oranlarını düşürmek için fasyatomi yapılması gerektiğini düşünüyoruz.Item Are really the early postoperative outcomes of coronary artery bypass grafting surgery in elderly women worse compared to men?(Elsevier, 2017-04-15) Yüksel, Ahmet; Velioğlu, Yusuf; Cayır, Mustafa Çağdaş; Kumtepe, Gencehan; Kan, İrem İris; Yolgösteren, Atıf; Biçer, Murat; Tok, Mustafa; Şenkaya, Işık; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; AAG-2372-2021; ABC-2231-2020Item Are the early postoperative outcomes of coronary artery bypass grafting surgery in elderly women worse compared to men’s?(Social Brasileira Cirurgia Cardiovascular, 2017-06) Yüksel, Ahmet; Velioğlu, Yusuf; Çayır, Mustafa Çağdaş; Gürbüz, Orçun; Kumtepe, Gencehan; Kan, İrem İris; Yolgösteren, Atıf; Akarsu, Serkan; Biçer, Murat; Tok, Mustafa; Şenkaya, Işık; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; AAG-2372-2021; ABC-2231-2020; 7004267827; 57193236800; 57190135053; 6507770944; 6506976035; 6603498369Abstract Objective: To investigate the impact of gender difference in early postoperative outcomes in elderly patients (aged 70 or older) undergoing coronary artery bypass grafting surgery. Methods: Between October 2009 and December 2013, a total of 223 elderly patients (aged 70 or older) undergoing isolated primary coronary artery bypass grafting surgery were included in this retrospective observational cohort study. Patients were divided into two groups according to their gender. The patients' medical records were collected, their baseline preoperative characteristics, operative data, and postoperative outcomes were retrospectively reviewed, and the effect of gender difference in the early postoperative outcomes was analyzed. Results: Group 1 (female patients) and Group 2 (male patients) consisted of 71 and 152 patients, respectively. Mean age of patients was 74.4±3.6 years (range: 70-84 years). The level of EuroSCORE I, the incidence of hypertension and hyperlipidemia were significantly higher in Group 1, while the rate of smoking was significantly higher in Group 2. Mean postoperative intubation time, length of intensive care unit and hospital stay were longer in female patients than in male patients, but these differences were not statistically significant. No statistically significant difference between two groups in terms of the transfusion of blood products was observed. The rates of in-hospital mortality and major postoperative complications were statistically similar between the two groups. Conclusion: In conclusion, the female gender was not associated with worse early postoperative outcomes in elderly patients undergoing coronary artery bypass grafting surgery.Item Assessment of the efficacy of bio-absorbable oxidized regenerated cellulose for prevention of post-operative pericardial adhesion in the rabbit model(Sage Publications, 2008-07-15) Biçer, Murat; Bayram, Ahmet Sami; Gürbüz, Orçun; Şenkaya, Işık; Yerci, Ömer; Tok, Mustafa; Ang, Esra; Moǧol, Elif Başaǧan; Saba, Davit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-8553-7939; 0000-0003-0684-0900; ABC-2231-2020; ABB-7580-2020; R-9389-2016; HKO-3722-2023; DTC-2331-2022; EIS-5114-2022; ECM-1587-2022; EJJ-5200-2022; DHL-3236-2022; DPS-9311-2022; 6507770944; 8347194000; 35819579300; 56495079800; 6603810549; 6506976035; 26026747400; 23982134100; 55987378200Pericardial adhesions complicate re-operative cardiac surgery and several attempts have been made to reduce adhesion formation. The efficacy of bio-absorbable oxidized regenerated cellulose in preventing post-operative pericardial adhesions was evaluated in the present study. Forty New Zealand white rabbits were divided into four groups of 10. In all rabbits an area of pericardium (2 x 2 cm) was excised. The wound was left open in groups I and 2 but replaced with bio-absorbable oxidized regenerated cellulose in groups 3 and 4. Rabbits in groups 1 and 3 were killed 3 weeks after surgery and those in groups 2 and 4 were killed at 6 weeks. Groups 1 and 2 showed more severe pericardial adhesions, more fibrous reaction and increased visibility of coronary vessels than groups 3 and 4, although there was no difference in inflammation. Light microscopy showed a mesothelium-like cell layer in groups 3 and 4. It is concluded that bio-absorbable oxidized regenerated cellulose may be suitable in patients receiving staged cardiac surgery and in those with a high probability of re-operation.vItem Asymptomatic balanced-type double aortic arch in an elderly patient: A case report(Forum Multimedia Publishing, 2007-08) Yılmaz, Mert; Tok, Mustafa; Cengiz, Mete; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; 57220839864; 6506976035; 7003766367Double aortic arch is a congenital abnormality and sporadic cases have been reported in adult patients, who are usually diagnosed after complaining of asthma-like symptoms or swallowing difficulties because of the compression of the trachea or esophagus by the abnormal aortic arches. We present the case of a 67-year-old male patient with double aortic arch, found coincidentally during coronary angiographic examination.Item Ateşli silaha bağlı popliteal arter yaralanması ile femur kırığı olan bir çocukta revaskülarizasyon ve ortopedik tedavi(Uludağ Üniversitesi, 2007-12-28) Uçar, Halil İbrahim; Akel, İbrahim; Serter, Tanzer; Huri, Gazi; Öç, Mehmet; Tatar, Tolga; Güvener, Murat; Tok, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Yüksek enerjili penetre travmalara bağlı kompleks alt ekstremite damar yaralanmaları amputasyonları da içeren kabul edilmesi zor komplikasyon oranları ile birliktedir. Popliteal arter yaralanmaları diğer periferik damar yaralanmalarından daha çok ekstremite kaybı riski taşımaktadır. Küçük çocuklardaki açık arter tamirlerinde başarı oranları da oldukça düşüktür. Burada beş yaşında alt ekstremite ateşli silah yaralanması sonucu sol uyluk distal bölümde açık yalanma ve femur kırığı ile birlikte oluşan arter ve ven yaralanması olgusu sunuldu. Ortopedi tarafından kemik yapılar fiske edildikten sonra sağ bacaktan alınan safen ven kullanılarak popliteal arter ve vene greft interpozisyonu yapıldı. Aynı zamanda fasiotomi ile bacakta oluşan kompartman bulguları giderildi ve defekt kapatıldı.Item Çalışan kalpte ve kardiyopulmoner bypass altında yapılan koroner arter bypass cerrahisinde greft akım oranları(Uludağ Üniversitesi, 2011) Anğ, Ahmet Eren; Tok, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Koroner arter bypass greftleme (KABG) operasyonlarının hızlı gelişimi yirminci yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Başlangıçta deneysel olarak gerçekleştirilen operasyonlar, çalışan kalp üzerinde gerçekleştirilirken, kalp akciğer makinesinin keşfi ile operasyonlar daha güvenli ve başarılı olarak uygulanmaya başlanmıştır. Teknik olarak gelinen noktadaki başarı ile operasyonların çalışan kalpte yapılabilirliği tekrar önem kazanmıştır. Son zamanlarda yardımcı cihazların gelişiminin tüm hedef damarların revaskülarizasyonuna imkan vermesi nedeniyle çalışan kalpte revaskülarizasyon çoğu hasta gruplarına uygulanabilir hale gelmiştir.Bu çalışmanın amacı çalışan kalpte komplet revaskülarizasyon veya kardiyopulmoner bypass altında komplet revaskülarizasyon uygulanan hastaların perioperatif dönem karakteristiklerini incelemek, erken morbidite ve mortalite nedenlerini ortaya koymak, yapılan operasyonlarda kullanılan greftlere ait perioperatif transit time flowmetre ölçüm sonuçlarını karşılaştırmak ve varsa farklılıkları ortaya koymaktı.Çalışmamızda yüksek ortalama flow, düşük pulsatilite indeksi, yüksek diyastolik doluş gibi, iyi anastomoz kalitesini ve greft açıklığını gösteren değerler, Grup1'de Grup2'ye göre daha fazla gözlenmesine rağmen bunlardan sadece LİMA ortalama flowlarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.Ortalama flow yüksekliğinin multifaktöriyel etkenlerinden sadece Grup1'deki kardiyak arrest, global myokardiyal iskemi ve asidoza sekonder koroner vazodilatasyon ile iyi kalitede anastomoz arasında kalınmış olup, gruplar arasında greft açıklığı, anastomoz kalitesine daha spesifik ve tansiyon, vasküler rezistans gibi parametrelerden etkilenmeyen PI ve DF değerleri arasında anlamlı fark olmaması grup1'deki flow yüksekliğini bu gruptaki koroner vazodilatasyona bağlamamızı düşündürmüştür.Item A clinical decision support system for femoral peripheral arterial disease treatment(Hindawi, 2013) Yurtkuran, Alkın; Tok, Mustafa; Emel, Erdal; Uludağ Üniversitesi/Mühendislik Fakültesi/Endüstri Mühendisliği Bölümü.; 0000-0002-9220-7353; 0000-0003-2978-2811; N-8691-2014; AAH-1410-2021; 26031880400; 6506976035; 6602919521One of the major challenges of providing reliable healthcare services is to diagnose and treat diseases in an accurate and timely manner. Recently, many researchers have successfully used artificial neural networks as a diagnostic assessment tool. In this study, the validation of such an assessment tool has been developed for treatment of the femoral peripheral arterial disease using a radial basis function neural network (RBFNN). A data set for training the RBFNN has been prepared by analyzing records of patients who had been treated by the thoracic and cardiovascular surgery clinic of a university hospital. The data set includes 186 patient records having 16 characteristic features associated with a binary treatment decision, namely, being a medical or a surgical one. K-means clustering algorithm has been used to determine the parameters of radial basis functions and the number of hidden nodes of the RBFNN is determined experimentally. For performance evaluation, the proposed RBFNN was compared to three different multilayer perceptron models having Pareto optimal hidden layer combinations using various performance indicators. Results of comparison indicate that the RBFNN can be used as an effective assessment tool for femoral peripheral arterial disease treatment.Item A comparison of early clinical outcomes of off-pump and on-pump coronary artery bypass grafting surgery in elderly patients(Taylor & Francis, 2018) Yüksel, Ahmet; Çayır, Mustafa Çağdaş; Velioğlu, Yusuf; Yolgösteren, Arif; Kan, İris İrem; Yalçın, Mustafa; Tok, Mustafa; Biçer, Murat; Sığnak, Işık Şenkaya; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; AAG-2372-2021; ABC-2231-2020; 57193236800; 7004267827; 57195838014; 6506976035; 6507770944; 56495079800Background: The reply of question of "which coronary artery bypass grafting (CABG) technique is superior in elderly patients, off-pump or on-pump CABG surgery?" is controversial. We aimed to compare the early clinical outcomes in elderly patients undergoing off-pump and on-pump CABG. Methods: From January 2009 to January 2015, 344 elderly patients (aged 70 or older) underwent off-pump (n = 137) or on-pump (n = 207) CABG. Patients' medical records were retrospectively reviewed, and their baseline preoperative characteristics, operative data and postoperative outcomes were analyzed, thereby a comparison of early outcomes between off-pump and on-pump patients was performed. Results: Mean age of patients was 74.4 +/- 3.8 years. Both groups were statistically similar in terms of baseline preoperative characteristics. Number of distal bypass was significantly lower in off-pump group than in on-pump group. Postoperative length of intensive care unit and hospital stay were similar between two groups. Amounts of transfused blood products were significantly lower in off-pump CABG group. There were no significant differences in terms of postoperative complications and mortality between two groups. Conclusions: Our results did not reveal a significant benefit of either surgical technique with respect to early-term clinical outcomes in elderly CABG patients. Further investigations are needed to determine whether off-pump CABG is superior than on-pump CABG in elderly patients.Item Del nı̇do ve plegı̇sol kardı̇oplejı̇sı̇nı̇n mı̇yokard koruma üzerı̇ne etkı̇sı̇nı̇n karşılaştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020) Geçici, İbrahim Atakan; Tok, Mustafa; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Amaç: Koroner arter bypass cerrahisi sırasında ventrikülün korunabilmesi için kardiyoplejik solüsyonlar geliştirilmiştir. Her kardiyoplejik solüsyonun etkinliği farklıdır. Bu amaçla hastanemizde Plegisol ve del Nido kardiyoplejik solüsyonları kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı hastaların inotropik ilaç ihtiyacı ve ekokardiyografik görüntülemede ventrikül fonksiyonlarını yorumlayarak, miyokardın korunması açısından her iki solüsyonu karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Kardiyopulmoner bypass altında kros klemp ile koroner arter bypass cerrahisi yapılmış hastalar iki gruba ayrılmıştır (plegisol grubu (grup 1 (n:57)) ve del Nido grubu (grup 2 (n:62)). Bu grupların anestezi ve yoğun bakım takiplerinde preoperatif olarak inotropik ilaç ihtiyacı; postoperatif takiplerinde ise ilk ekokardiyografilerinde erken dönem ejeksiyon fraksiyonu ve ventriküler duvar hareket kusurları değerlendirilmiştir. Bulgular: İki grup arasında, del Nido grubunda, ameliyathanede inotropik ilaç ihtiyacı oranının, plegisol grubuna göre daha düşük olduğu bulundu (x²=8,323; p=0,004<0,05). Aynı şekilde yoğun bakım sürecinde de inotropik ilaç ihtiyacı, del Nido grubunda yine düşük bulundu (x² =4,377; p=0,036<0,05). Ekokardiyografik bulguların karşılaştırılmasında ise ejeksiyon fraksiyonu ortalamaları ve değişimleri, ventrikül duvar hareket kusurları oranları her iki grupta da benzer bulunmuştur (x² =0,213; p=0,644>0,05) ve (F =0,314; p=0,516>0,05). Sonuç: Çalışmamızda del Nido kardiyoplejik solüsyonunun, Plegisol kardiyoplejik solüsyonuna tek üstünlüğü erken dönem inotrop ilaç ihtiyacını azaltması ve bu sonuçla kalbi miyokardiyal stunningten daha çabuk çıkarmasıdır. Diğer taraftan ventrikül fonsiyonları açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır.Item Diabetus mellituslu hastalarda kardiyopulmoner bypass altında yapılan koroner arter bypass cerrahisi ile çalışan kalpte yapılan koroner arter bypass cerrahisinin kısa dönem sonuçlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2012) Yolgösteren, Atıf; Tok, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Biz bu çalışmada diabetik hastalarda, kardiyopulmoner bypass altında yapılan koroner arter bypass greft cerrahisi ile çalışan kalpte yapılan koroner arter bypass greft cerrahisinin kısa dönem sonuçlarını karşılaştırdık.Ocak 2002 ? Aralık 2008 arasında koroner arter bypass cerrahisi geçirmiş 138 diabetik hasta çalışmaya alındı. Bunların 112 (%81,2) tanesi çalışan kalpte koroner bypass uygulanmış hastalardı.Preoperatif özellikler açısından iki grup arasında anlamlı klinik veya istatistiksel fark yoktu. Bununla beraber on-pump grubuyla karşılaştırıldığında off-pump grubunda distal anastomoz sayısı belirgin olarak daha azdı (2.7±0.7 versus 3.1±0,69; P<0.05). Operatif ve postoperatif mortalite oranları benzerdi (off-pump n=3, 2.7%, on-pump n=1, 3.8%; p=0.571). Fakat off-pump gurubunda nörolojik komplikasyonlar belirgin olarak daha azdı (0.9% versus 15.3%; p=0.004). Ayrıca, off-pump grubunda kan transfüzyonu ihtiyacı (p < 0.05) ve hastanede kalış süresi (p < 0.05) belirgin olarak daha azdı.Her iki grup arasında, hastane içinde ki mortalite açısından anlamlı fark olmamasına rağmen, on-pump koroner cerrahi ile karşılaştırıldığında, diabetik hastalarda off-pump koroner arter cerrahisi, postoperatif morbidite ve hastanede kalış süresi açısından önemli bir avantaj sağlar.Item Early-term outcomes for treatment of saphenous vein insufficiency with N-butyl cyanoacrylate: A novel, non-thermal, and non-tumescent percutaneous embolization technique(Forum Multimedia Publishing, 2016-06) Tüydeş, Oktay; Yüksel, Ahmet; Şenol, Sefa; Akarsu, Serkan; Tok, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; 6506976035Background: The purpose of this study was to present early-term outcomes of VariClose r Vein Sealing System, which is a novel, non-thermal, and non-tumescent percutaneous embolization technique for treatment of saphenous vein insufficiency. Methods: Between March 2014 and July 2015, 189 saphenous veins in 141 patients were treated with Variclose Vein Sealing System containing n-butyl cyanoacrylate. Pre-, intra-, post-procedural, and follow-up data of patients were collected and retrospectively reviewed. Results: Mean age of patients was 42.5 +/- 14.0 years, of which 53% were female. Technical success rate of intervention was 98.9%. Mean procedure time was 14.3 +/- 7.5 minutes. Eighty-nine percent of patients (n = 126/ 141) were available at mean follow-up time of 6.7 months. Mean Venous Clinical Severity Score was significantly improved from 8.3 +/- 2.2 at pre-procedure period to 3.3 +/- 1.8 at follow-up. No complete recanalization was observed, but 2 patients were presented with partial recanalization during follow-up. The complete occlusion rate was 98.4%. No serious adverse event related to procedure was observed. Conclusion: Variclose Vein Sealing System appears to be safe and effective in treatment of saphenous vein insufficiency. Further randomized studies with long-term outcomes are required for determining optimal treatment modality in patients with saphenous vein insufficiency.Item Effect of body mass index on mortality and morbidity in patients undergoing coronary artery bypass grafting surgery(Forum Multimedia Publishing, 2016-09-27) Akarsu, Serkan; Kan, İrem İris; Sevingil, Tolunay; Tok, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; 57190135053; 7004267827; 55567342700; 6506976035Background: This study aims to investigate the effect of body mass index (BMI) on mortality and morbidity in patients undergoing coronary artery bypass grafting (CABG) surgery. Methods: We retrospectively evaluated the medical records of 403 patients undergoing coronary artery bypass surgery in our center. The patients were divided into 5 groups according to their BMI values. Preoperative demographic characteristics, operative data, and postoperative complications during the six-month follow-up period were compared between the groups. Results: There were no statistically significant differences between the groups except the coexistence of peripheral artery disease (P = .009), ejection fraction (P = .021) and chronic obstructive pulmonary disease (P = .044). There were no statistically significant differences between the groups in terms of postoperative complications. No relationship was found between postoperative complications and the implemented surgical procedures. An overall 30-day mortality rate of 1.48% was observed, and the six-month mortality rate was 1.7%. Conclusion: According to this study, obesity does not lead to an increased risk of mortality and other adverse outcomes after CABG surgery. However, obesity may prolong hospital stay and increase the cost of CABG operation.Item Gecikmiş femoral arter trombozu ve derin ven trombozu olan bir hastada venöz trombektomi ve ekstra-anatomik bypass: Olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2007-01-12) Uçar, Halil İbrahim; Tok, Mustafa; Doğan, Ömer Faruk; Özyüksel, Arda; Güvener, Murat; Doğan, RızaArterlerin aterosklerotik tıkanmaları alt ekstremite iskemisinin sık görülen sebepleri arasındadır. Aorto bifemoral bypass tedavide altın standart olmakla birlikte özellikle yaşlı hastalarda varolan diğer sorunlar nedeniyle yüksek morbidite ve mortalite ile uygulanabilmektedir. Bu olguda 48 yaşında bir erkek hasta gecikmiş bacak iskemisi ve derin venöz tromboz bulgularıyla müracaat etti. Bilateral femoral arteriyal embolektomi, sağ femoral endarterektomiyi takiben sağ aksillo femoral ve femoro femoral bypass , eş zamanlı olarak venöz trombektomi yapıldı. Birlikte varolan sorunlar nedeniyle aorto bifemoral bypass yapılamayan durumlarda aksillo bifemoral bypass etkin bir alternatif olarak kullanılabilir.Item Kardiyopulmoner bypass eşliğinde koroner arter bypass cerrahisi uygulanan hastalarda serum laktat seviyelerinin postoperatif sonuçlarla ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2015) Özgöz, Haluk Mevre; Tok, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Günümüzde kalp ve damar hastalıkları orta ve ileri yaş grubunda en önemli mortalite nedeni olup dünyadaki ölümlerin %30'unu teşkil etmektedir. Koroner arter hastalığının sıklığının artmasına bağlı olarak koroner arter bypass cerrahisinde de artış olmaktadır. Koroner arter bypass greft cerrahisi (KABG) sonrası postoperatif morbidite ve mortalite gelişimi riskinin değerlendirilmesi için sık kullanılan parametrelerden biri serum laktat düzeyidir. Birçok çalışma ile çeşitli etkenler ortaya konulmasına rağmen hiperlaktateminin etiyolojisi halen tam olarak açıklanamamış olup, kardiyopulmoner bypass (KPB) sırasında doku perfüzyon bozukluğuna bağlı hipoksi ve hücresel düzeyde anaerobik metabolizma gibi mekanizmalar sorumlu tutulmaktadır. Bu çalışmada, KPB eşliğinde koroner arter bypass cerrahisi uygulanan hastalarda serum laktat seviyelerinin postoperatif sonuçlarla ilişkisi değerlendirilmiştir. Kliniğimizde Aralık 2014 ile Mart 2015 tarihleri arasında izole KPB kullanılarak koroner bypass ameliyatı yapılan 40 erişkin hasta prospektif olarak çalışmaya alınarak, operasyon sonu kan laktat düzeyi normal olanlar (<3 mmol/L) ve laktat düzeyi yüksek olanlar (≥3 mmol/L) şeklinde iki gruba ayrıldı. Hastaların demografik bilgileri, risk faktörleri, KPB ve kross klemp süresi, KPB süresince hemodinamik instabilite varlığı, operasyon sonrası hemodinamik verileri, gelişen komplikasyonlar, mekanik ventilasyon süresi, yoğun bakım ünitesinde ve postop hastanede kalış süreleri kaydedildi. Her iki gruptaki hastalar kan laktat seviyeleri ve postoperatif mortalite ve morbidite gelişimi açısından birbirleriyle karşılaştırıldı, sonuçta kan laktat seviyelerinin postoperatif sonuçlarla ilişkisi değerlendirildi. Çalışmamızda, yüksek laktat grubunda daha fazla hemodinamik instabilite görüldüğü, bu hastalarda daha fazla inotrop gereksinimi olduğu, pnömoni, ciddi aritmiler ve nörolojik komplikasyonlar gibi morbiditelerin daha sıklıkla görüldüğü, mekanik ventilasyon ve hastanede kalış sürelerinin uzadığı gösterilmiştir. Bu bakımdan serum laktat düzeyleri önemli bir prognostik belirteç olabilir; mortalite ve morbidite gelişme riski yüksek hastaların belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınmasına olanak sağlayabilir.Item Kardiyopulmoner bypass’ın trombosit agregasyonu ve fibrinoliz üzerine etkileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021) Çam, Betül; Tok, Mustafa; Sağdilek, Engin; Özlük, Kasım; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyofizik Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fizyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-9656-537X; 0000-0001-8696-4035; 0000-0002-0799-3610Bu çalışmada, off-pump ve on-pump koroner bypass uygulanan hastalarda, prokoagülan aktivitede önemli rolü olan trombositlerin aktivite düzeyleri ve fibrinolitik aktivite değerlendirilmiştir. Çalışma, prospektif olarak planlanıp koroner bypass yapılan hastalar pompasız hasta grubunda 11 hasta, pompalı hasta grubunda 11 hasta olmak üzere, toplam 22 hasta değerlendirmeye alındı. Hastalardan ameliyat öncesi, ameliyat sonrası 1. saat, 1. gün ve 4. günde kan örnekleri alındı. Fibrinolitik aktiviteyi belirlemek için t -PA, u-PA, PAI-1, t-PA/PAI-1 ve D- Dimer, trombosit aktivitesini belirlemek için trombosit agregasyonu ölçüldü. On-pump grubunda daha fazla olmak üzere her iki grupta da ameliyat sonrasında fibrinolitik aktivite yüksek bulundu. Bu değerler ameliyat sonrası 4. günde ameliyat öncesi seviyelerine döndü. Trombosit agregasyonu her iki grupta da anlamlı bir fark göstermedi. Genellikle on-pump ameliyatlarda hemodilüsyon ve kullanılan yüksek doz heparin nedeni ile ameliyat sonrası erken tromboz riskinin düşük olduğu düşünülür. Buna bağlı olarak da erken dönem antikoa gulan kullanımı yaygın değildir. Buna karşılık off-pump bypass ameliyatlarında erken dönemde antikoagulan kullanma alışkanlığı vardır. Yaptığımız bu çalışmanın gösterdiği sonuç kardiyopulmoner bypass kullanılan hastalarda ameliyat sonrası D-dimer yüksekliği erken tromboz riskinin pompa sonrası da devam ettiğini göstermektedir ve hemen ameliyat sonrası antikoagulan kullanımı düşünülebilir.Item Kardiyopulmoner bypassin trombosit agregasyonu ve fibrinolizis üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-07-03) Tok, Mustafa; Özlük, Kasım; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Fizyoloji Anabilim Dalı.Koroner bypass ameliyatları yaygın olarak yapılan ve konvansiyonel yöntemde pompa kullanılan bir ameliyattır. Pompa kullanılan bypass ameliyatlarında cerrahi sahanın kansız olması ve hastanın stabil bir durumda olması anastomozu yapan cerrah için bir konfor sağlamasına rağmen, pompa ile hemostatik sistem yaygın olarak aktive olmaktadır. Böylece cerrahi işlem ile birlikte trombositler, koagulasyon sistemi ve fibrinolitik sistemde değişiklikler meydana gelmektedir. Pompanın olumsuz etkilerine maruz kalmamak için koroner bypass ameliyatları çalışan kalpte de belirli endikasyonlarda yapılmaktadır. Bu durum, zaman içerisinde pompalı ve pompasız tekniğin koagülasyon ve fibrinolitik sistem yönünden karşılaştırılmasına ve pompanın olumsuz yan etkilerinin nasıl ortadan kaldırılabileceği yönündeki çalışmalara konu olmuştur. Bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması için bir yandan pompa teknolojisi ve pompa hatlarında iyileştirmeler yapılmakta, bir yandan da ameliyat sonrası kullanılacak medikal tedavide yeni protokoller oluşturulmaya çalışılmaktadır. Çalışmamız prospektif olarak planlandı. Koroner bypass yapılacak hastalardan, pompasız hasta grubunda 11 hasta, pompalı hasta grubunda 11 hasta olmak üzere toplam 22 hasta değerlendirmeye alındı. Hastalardan ameliyat öncesi (AÖ), ameliyat sonrası (AS) 1. saat, 1. gün ve 4. gün kan örnekleri alındı. Alınan örneklerde t-PA, u-PA, PAI-1, d-dimer, Hb, Htc değerleri, ADP ve epinefrin ile trombosit agregasyonu çalışıldı. Sonuç olarak pompa kullanılan ameliyatlarda kanın pompa hattı ile teması fibrin oluşumuna yol açmaktadır. Bulgularımıza göre ameliyat sonrası 1. saatte ddimer seviyesi yükselmekte ve ardından t-PA'da belirgin bir artış görülmektedir. Pompasız ameliyatta ise, t-PA ve d-dimerde pompalıya göre daha az olacak şekilde artış görülmektedir. AS 4. günde t-PA ve PAI-1 AÖ seviyelerine dönmektedir. Pompalı koroner bypass ameliyatlarında özellikle fibrinolitik sistemin daha fazla aktive olduğu belirlenmiştir.Item Kontrollü arteryel hipertansiyon altında, geri kanama kontrolü ile şant kullanılmadan yapılan karotis endarterektomi; tek bir merkezin deneyimleri(Uludağ Üniversitesi, 2011-05-02) Biçer, Murat; Saba, Davit; Yanar, Murat; Sığnak, Işık Şenkaya; Tok, Mustafa; Sevingil, Tolunay; Yolgösteren, Atıf; Önder, Tolga; Cengiz, Mete; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Bu çalışma, şantsız karotis endarterektomi yapılan hasta grubunda kontrollü arteryel hipertansiyon, normokapni ve geri kanama kontrolü hakkındaki tecrübemizi yansıtmaktadır. Genel anestezi, normokapni ve kontrollü hipertansiyon altında 112 hastada yapılmış 116 ardışık karotis endarterektomi (KEA) verileri retrospektif olarak incelendi. Karotis endarterektomi geri kanama, basınç ve renk değerlendirilmesi sonrası gerçekleştirildi. Hastaların ortalama yaşı 64.2 ± 8.6 (47-83), Erkek/kadın oranı 79/37 ve ortalama kros-klemp zamanı 25.63±5.1 (1555) dakika idi. Otuz hastada %70’in üzerinde bilateral karotis darlığı mevcuttu. On dört hasta asemptomatik (%12) ve 102 hasta (%88) semptomatik idi. Karotis endarterektomilerin tamamı intraluminal şant kullanılmadan uygulandı. 93 hastada(%80) arteriotomi primer, 23 hastada (%20) yama ile kapatıldı 30 günlük hastane içi nörolojik komplikasyonlar iki hastada (%1.7) gelişti. Bunlar; bir hastada inme ve bir hastada amarozis fugaks gelişti. Çalışma grubunda ölüm görülmedi. Bu çalışmanın gereksiz şant uygulamasından sakınmak için bir görüş sağladığını düşünmekteyiz. Şant uygulamadan kontrollü hipertansiyon, normokapni ve internal karotis arterden (İCA) geri kanama kontrolü ile karotis endarterektomi düşük morbitide ve mortalite oranlarıyla cerrahi yapabilmemizi sağlamaktadır.Item Koroner arter bypass cerrahisi uygulanan hastalarda vücut kitle indeksinin mortalite ve morbidite üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2013) Akarsu, Serkan; Tok, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Obezite, diabetes mellitus (DM), hipertansiyon (HT), strok, belirlikanser tipleri ve iskemik kalp hastalığı için risk faktörüdür. Obezite ile koronerarter hastalığı (KAH) arasında doğrusal bir ilişki bulunduğu ve erişkin çağındaorta derecede kilo alımının KAH riskini arttırdığı bilinmektedir. Obeziteinsidansının günümüzde giderek artması ve obezitenin olumsuz etkilerininbilinmesi nedeniyle koroner bypass arter greftleme (KABG) ameliyatı veobezitenin ilişkisi önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir.Çalışmamızda, KABG uygulanan hasta nüfusunda body mass indeks(BMİ) oranlarının ameliyat mortalite ve morbiditesi üzerinde etkisi olupolmadığı araştırıldı. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve DamarCerrahisi'nde Eylül 2009-Ekim 2011 tarihleri arasında KABG operasyonuuygulanan 403 hasta BMİ değerlerine göre 5 gruba ayrıldılar. Hastalarınpreoperatif özellikleri, operasyon verileri ve 6 aylık izlem süresince oluşanpostoperatif komplikasyonları gruplar arasında karşılaştırıldı. Gruplardaoluşan komplikasyonlar, hastaların kardiyopulmoner bypass veya off pumpkoroner bypass yöntemi ile opere edilmesi yönünden de incelendi.Hastaların preoperatif özelliklerinden HT, miyokard infarktüsü (Mİ)öyküsü, aile öyküsü, hiperlipidemi, serebrovasküler olay öyküsü, konjestifkalp yetmezliği, DM, renal yetmezlik, sigara kullanımı, gastrointestinalhastalık yönünden gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark yoktu.Periferik arter hastalığı (p= 0.009), ejeksiyon fraksiyonu (p=0,021) ve kronikobstruktif akciğer hastalığı (p=0,044) açısından gruplar arasında istatistikselaçıdan fark saptandı. Postoperatif komplikasyonlar açısından gruplararasında istatistiksel açıdan anlamlı fark yoktu. Meydana gelenkomplikasyonların operasyon yöntemi ile ilgisi bulunamadı. Tüm gruplarda 1aylık mortalite oranı %1.48 ve 6 aylık mortalite oranı %1,7 olarak bulundu.Bu çalışmaya göre; obezite, KABG cerrahisi sonrası mortalite vediğer olumsuz sonuçlar için bir risk artışına yol açmaz. Obezite, hastanedekalış süresini uzatabilir ve KABG maliyetini artırabilir.Item Koroner arter bypass cerrahisinde l-karnitinin myokard fonksiyonları üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2007-02-09) Furat, Cevdet; Uçar, Halil İbrahim; Tok, Mustafa; Öç, Mustafa; Farsak, Bora; Güvener, Murat; Yorgancıoğlu, A. Cem; Doğan, Rıza; Demırcın, Metin; Paşaoğlu, İlhan; Ersoy, ÜnsalKarnitin yağ asit metabolizması için gerekli bir ko-faktördür ve normal aerobik kalpte ATP’nin öncelikli kaynaklarındandır. Miyokard iskemisi sırasında yağ asit metabolizması bozulur ve doku karnitin seviyeleri azalır. Kalp karnitin sentezleyemediğinden reperfüzyon sırasında karnitin varlığı miyokard fonksiyonu için önemli bir rol oynar. Bu çalışmada, koroner arter bypass cerrahisi uygulanacak olan hastalarda, karnitin ile zenginleştirilmiş kan kardiyoplejisinin miyokard üzerine olan etkisi ve myokardı postiskemik reperfüzyon hasarın dan korumadaki etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalında, Nisan 2005-Haziran 2005 tarihleri arasında, elektif koroner by-pass cerrahisi uygulanan 20 hasta alınmıştır. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Grup I (kontrol grubu) ve grup II (çalışma grubu) olmak üzere 10’ar kişi içeriyordu. Grup I’de standart soğuk kan kardiyoplejisi ve grup II’de karnitin içeren kan kardiyoplejisi kullanıldı. Hastalarda preoperatif dönemde ve postoperatif dönemde kardiyak verilerin ölçüm leri yapıldı. Kardiak output (CO), çalışma grubunda postoperatif 1. saatte anlamlı derecede yüksekti (kontrol grubu; 4,94 ± 0.09 L/dk ve çalışma grubu; 5.32 ± 0,43 L/dk; p<0,005), CPB sonrası da anlamlı fark bulundu kontrol grubunda 2,99 ± 0,09 L/dk ve çalışma grubu 3,18 ± 0,12 L/dk. Postoperatif 6.saatten sonraki ölçümlerde anlamlı fark bulunmadı. Kardiyak indeks (CI) değerleri açısından gruplar arasında istatiksel fark yoktu. Hastaların sol ventrikül iş gücü (LVSW) Grup 1’de kardiyopulmoner bypass (CPB) sonrası 45,62±0,56 (g.m), Grup 2’de 69,7±28,2 (g.m) idi (p<0,05). Postoperatif 1.saat sol ventrikül iş gücü (LVSW) değerleri Grup 1’de 55,06±0,98 (g.m), Grup 2’de 69,8±27,8 (g.m) olarak ölçüldü (p<0,05). Sağ ventrikül iş gücü (RVSW) Grup 1’de postoperatif 1. saat 11,09±0,86 (g.m), Grup 2’de 13,4±4,5 (g.m) bulundu (p< 0,05). Bu çalışma L-Karnitin içeren kan kardiyoplejisinin normal sol ventrikül fonksiyonlarına sahip hastada etkisi olmadığı ancak, preoperatif dönemde iskemisi bulunan, uzun aortik klemp gerektiren, reoperasyon veya kompleks cerrahi uygulanacak hastalarla, kritik ejeksiyon fraksiyonlu (EF) hastalarda kullanılmasının faydalı olacağı sonucuna varılmıştır.