Browsing by Author "Semizel, Evren"
Now showing 1 - 20 of 27
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut romatizmal ateş(Uludağ Üniversitesi, 2005) Semizel, Evren; Bostan, Özlem M.; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.Akut romatizmal ateş (ARA), grup A beta hemolitik streptokokal (GAS) farenjit sonrası ortaya çıkan sistemik bir hastalıktır. ARA, kalp ve kalp kapakcıkları üzerinde kronik ilerleyici hasara neden olabilir. Akut romatizmal ateş, 1960’lara kadar çocukluk çağı ölümlerinin ve yapısal kalp hastalıklarının başlıca nedeni olarak gösterilmekteydi. Hastalık yüzyıllardır bilinmektedir. Baillou (1538-1616), ilk kez artriti tanımlamış, Syndenham (1624-1668) ise koreyi tarişemiş, ancak bu bulguyu ARA ile ilişkilendirememişti. Charles Wells, 1812’de romatizma ile artriti ilişkilendirmiş ve ilk olarak subkutan nodülleri tanımlamıştır. Hastalığın tanısında önemli bir yeri olan Jones kriterleri ise 1944’te belirlenmiştir. Gelişmiş ülkelerde, antibiyotik kullanımı ile birlikte, ARA insidansında belirgin düşüş gözlenirken; gelişmekte olan ülkelerde, ARA’nın komplikasyonlarından olan, kronik romatizmal kalp hastalığı, halen, önemli bir halk sağlığı problemi olma özelliğini korumaktadır. Hastalığın prevalansı, gelişmekte olan ülkelerde, 24:1000 gibi yüksek değerlere ulaşmaktadır. ARA, multisistem bir hastalık olup, streptokokal enfeksiyonların en sık görüldüğü, 5 ila 15 yaş arasındaki çocuk ve adolesanlarda sıklıkla rastlanılmaktadır. Burada akut romatizmal ateşin etiopatogenezi, klinik bulguları, tanı yöntemleri, ayırıcı tanısı ve tedavisi gözden geçirildi.Item Bilateral multiple pulmonary arteriovenous fistulas and duplicated renal collecting system in a child with Noonan's syndrome(Cambridge Univ Press, 2006-10-20) Semizel, Evren; Bostan, Özlem Mehtap; Saǧlam, Halil; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatri Anabilim Dalı.; 0000-0003-0710-5422; AAG-8558-2021; C-7392-2019; 12646191300; 8676936500; 35612700100Noonan's syndrome involves the association of multiple congenital abnormalities, with a variety of cardiac defects. We describe here the association of Noonan's syndrome with multiple pulmonary arteriovenous fistulas and bilateral duplicated renal collecting systems. To the best of our knowledge, this is the first reported case of an association of the Noonan phenotype with pulmonary arteriovenous fistulas.Item Carvedilol therapy in pediatric patients with dilated cardiomyopathy(Türk Pediatri Dergisi, 2009) Askari, Hülya; Semizel, Evren; Bostan, Özlem Mehtap; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; AAG-9324-2021; AAH-3865-2021; 26537185400; 12646191300; 8676936500; 35587943300Carvedilol reduces mortality and hospitalization in adults with congestive heart failure. Limited information is available about its use in children. The objective of this study was to determine the dosing, efficacy and side effects of carvedilol for the management of dilated cardiomyopathy in children. Sixteen children with idiopathic dilated cardiomyopathy, aged 7 months to 138 months and with an ejection fraction less than 40%, were treated with carvedilol. The average initial dose was 0.1 mg/kg/day and it was uptitrated to 0.4 mg/kg/day. After six months on carvedilol, there were improvements in clinical scoring system from an average of 2.94 to 2.50 (p<0.05), in mean fractional shortening from 17.2 +/- 6.1% to 22.7 +/- 5.1% (p<0.05), and in ejection fraction from 35.2 6.8% to 43.1 +/- 11.2% (p<0.05). No side effect was observed during the study period. Two patients died due to serious infection. Carvedilol in addition to standard therapy for dilated cardiomyopathy in children improves cardiac function and symptoms. It is well tolerated, with minimal adverse effects, but close monitoring is necessary.Item Çocuklarda ülseratif kolit tanısının belirlenmesinde fekal kalprotektinin rolü(Uludağ Üniversitesi, 2012-10-10) Ünal, Fatih; Semizel, Evren; Serdar, Muhittin; Ecevit, Çiğdem Ömür; Karaca, Yılmaz; Yılmaz, Emine Mert; Kocaefe, Hasan; Kasırga, Hasan ErhunGiriş: Dışkıda fekal kalprotektin (FKP) inflamatuvar bağırsak hastalıklarında (İBH), bağırsak duvarındaki lökositlerin döngüsünün ve bağırsak lümeni içerisine nötrofillerin migrasyonunun artmasıyla yüksek konsantrasyonlarda bulunabilmektedir. Çalışmamızda ülseratif kolitli (ÜK) hastalarımızda tanı anında FKP değerlerini belirlemeyi ve noninvazif bir yöntem olan bu testin rutin uygulanabilirliğinin etkinliği amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza tanı konulduğu sırada dışkı örnekleri alınmış olan 19 ÜK’li (10 kız, 9 erkek, yaş ort: 11,5±3,5 yıl) ve 20 sağlıklı kontrol (10 kız, 10 erkek, yaş ort: 10,3±4,5 yıl) dahil edildi. Hastalarımızdan tanı konulduktan hemen sonra, tedavi öncesi, dışkı örnekleri ELİSA yöntemi ile FKP çalışılması için toplandı. Bulgular: ÜK grubunun tamamında FKP değerleri kontrol grubundan anlamlı derecede yüksekti. Dışkıda saptamış olduğumuz FKP değerleri ÜK ve kontrol grubumuzda sırasıyla 398,4 (56,7-2450) μg/gr dışkı ve 19,4 (2-81) μg/gr dışkı olarak bulundu (p<0,005). ÜK hasta grubumuzun Pediatrik Ülseratif Kolit Aktivite İndeksine (PUCAI) göre hafif aktivite indeksine sahip gruptaki 8 hasta ile orta ve ağır hasta grubunda bulunan 11 hastanın FKP değerleri sırasıyla 267,6 (87,4-1690) μg/gr ve 435,2 (56,7-2450) μg/gr dışkı olarak bulundu (r2: 0,40, p<0,05). Pankoliti olan 11 ve sol kolon, proktit/sigmoidit tutulumu olan 9 hastanın FKP değerleri sırasıyla 422,6 μg/gr ve 371,7 μg/gr dışkı olarak bulundu, aralarında istatistiki farklılık gözlenmedi (p>0,05). Diğer akut faz reaktanı olan CRP yüksekliği 15 (%89,4), sedimantasyon yüksekliği 16 (%84,2), lökositoz 14 (%73,6), trombositoz 13 (%68,4), anemi 15 (%89,4) ve hipoalbüminemi 10 (%52,6) hastada bulundu. Sonuç: ÜK’li hastalarımızda dışkıda FKP değerlerinin kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek olması ve hastalığın aktivitesi arttıkça FKP değerlerinde de artışın gözlenmesi ÜK’li hastalarda FKP’nin tanı ve takip sırasında kullanılmasının yararlı olabileceğini düşündürmüştür.Item Çocuklarda üst gastrointestinal sistem kanamalarına tanısal ve tedavi edici endoskopik yaklaşımlar(Uludağ Üniversitesi, 2012-03-15) Ünal, Fatih; Şahin, Gülseren; Ecevit, Çiğdem Ömür; Semizel, Evren; Cebe, Ayşegül; Erdoğan, Hakan; Kasırga, ErhunGiriş: Çocuklarda üst gastrointestinal sistem (GİS) kanamaları her zaman ileri araştırmayı gerektiren önemli bir sorundur. Bu çalışmanın amacı çocukluk çağında üst GİS kanamalarının nedenlerini ortaya çıkarmak ve bunlara yönelik terapötik endoskopik yaklaşımlar ile bunların tedavi edici etkinliklerini retrospektif olarak incelemektir. Gereç ve Yöntem: Pediatrik gastroenteroloji bölümlerimizce takip edilen üst GİS kanamalı 139 (K/E:63/76) hasta yaş gruplarına, etyolojiye, kanamanın varislerden ve varis dışından olmasına, ilaç alım öyküsü olup olmamasına göre sınıflandırıldı. Ayrıca peptik ülseri olan hastaların kanaması Forrest sınıflandırılmasına göre değerlendirildi. Çalışmada p<0,05 altında olan değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Üst GİS kanamalarının %15,1’i varis ve %70,5’i varis dışı kaynaklıydı. Hastaların %14,4’ünde kanamanın yeri belirlenemedi. Çalışma grubumuzda bulunan hastaların %26,6’sında ilaç kullanım öyküsü vardı. İlaç kullanım öyküsü en sık 3-9 yaş grubu hastalarda görüldü (%25,9). Üst GİS kanaması olan 60 hastaya etyolojilerine göre endoskopik bant ligasyonu (%23,3), endoskopik skleroterapi (%10), endoskopik hemoklips (%25), epinefrin enjeksiyonu (%30), polipektomi (%5) ve koterizasyon (%6,7) gibi işlemler uygulandı. Kanamayı durdurma bakımından endoskopik hemoklips ve epinefrin uygulamaları arasında istatistiksel bir farklılık yoktu (p>0,68). Sonuç: Endoskopinin çocukluk dönemi üst GİS kanamanın etyolojisinin aydınlatılmasında ve kanamanın tedavisinde son derece yararlı olduğu düşünüldü.Item Congenital anomalies of coronary arteries in children: The evaluation of 22 patients(Springer, 2013-11-28) Uysal, Fahrettin; Bostan, Özlem Mehtap; Semizel, Evren; Şenkaya, Işık; Aşut, Emre; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Kardiyolojisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0003-3516-0082; 0000-0001-7707-2174; AAG-9324-2021; AAG-8558-2021; AAH-4421-2021; 24469008200; 8676936500; 12646191300; 56495079800; 56205836200; 35587943300Although congenital coronary artery anomalies are seen in 0.6-1 % of adult patients undergoing coronary angiography, the data for the pediatric population are few. This study of 22 children with coronary artery anomalies evaluated them in terms of demographic and clinical features and analyzed their angiographic findings and surgical results. Databases in the Department of Pediatric Cardiology at the University of Uludag were searched for all the patients with a diagnosis of congenital coronary artery anomaly who underwent coronary angiography between 1993 and 2013. Patients with coexistent congenital heart disease were excluded from the study. The study noted 22 patients (0.9 %; 10 boys and 11 girls) with coronary artery anomalies. The mean age of these patients was 58.77 +/- A 52.04 months (range, 1 month-16 years). Coronary arteriovenous fistula (50 %) and anomalous left coronary artery from the pulmonary artery (ALCAPA) (36 %) were the most common anomalies. In addition, the study included one patient with diffuse coronary artery hypoplasia, one patient with muscular bridge, and one patient with left main coronary artery originating from the right aortic sinus valsalva. Of the 11 patients who had coronary atrioventricular fistula, 7 were asymptomatic, whereas 75 % of the patients with ALCAPA syndrome were admitted because of heart failure. Although 13 patients had an exact diagnosis by echocardiography, 50 % of the patients with ALCAPA syndrome had their diagnosis determined by catheter angiography performed because of severe mitral regurgitation or dilated cardiomyopathy. The mortality rate for all the patients was found to be 18.1 %. Eight patients with coronary arteriovenous fistula have been followed up without surgery to the present. In contrast, seven patients with ALCAPA syndrome have undergone surgery, and three have died. Two of these patients died during the postoperative period, and the remaining patient died suddenly during the preoperative period at home. Isolated congenital coronary artery anomalies are very rare in the pediatric population. Although most congenital coronary artery anomalies are clinically silent, they may be associated with severe symptoms in children. Recognition of potentially serious anomalies such as ALCAPA syndrome is mandatory so that early surgical treatment can be prescribed.Item Costello sendromunda kardiyak tutulum: Altı olgunun değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2013-06-20) Semizel, Evren; Uysal, Fahrettin; Bostan, Özlem M.; Akaltun, Filiz; Üner, Gülcan; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı Anabilim Dalı.Giriş: Costello sendromu postnatal büyüme ve gelişme geriliği, kaba yüz, gevşek deri, ilerleyici olmayan kardiyomiyopati ve sempatik kişilik ile karakterize otozomal dominant geçiş gösterdiği düşünülen bir sendromdur. Bu çalışmanın amacı Costello sendromu tanısı konulan ve konjenital kalp hastalığı olan altı olgunun klinik bulgularının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada üfürüm nedeni ile çocuk kardiyoloji polikliniğine 2002-2013 yılları arasında başvuran ve Costello sendromunun fenotipik özellikleri olan 6 olgu değerlendirildi. Olguların yakınmaları, klinik bulguları, tedavi ve klinik gidişi incelendi. Bulgular: Olguların 3’ü kız, 3’ü erkekti ve ortalama yaşları 34±12 ay (7 ay-11 yaş) idi. Tüm hastalarda kaba yüz görünümü, el içi ve ayak tabanı çizgilerinde belirginlik, hipertelorizm, epikantus, basık burun kökü ve kardiyak muayenelerinde üfürüm mevcut idi. Hastaların hepsinde konjenital kalp hastalığı saptandı. Hastaların 5’inde değişik derecelerde pulmoner stenoz saptandı ve bu hastaların 3’üne balon pulmoner valvüloplasti yapıldı. 3 hastada atriyal septal defekt tespit edilirken 1 hastada hipertrofik kardiyomiyopati saptandı. 2 hastada mental retardasyon mevcut idi. Sonuç: Psikomotor gelişme geriliği, kaba yüz görünümü, seyrek saçları, derin avuç içi ve ayak tabanı çizgileri olan ve depo hastalığı düşünülen hastalarda özellikle pulmoner stenoz veya hipertrofik kardiyomiyopati varlığında Costello sendromu mutlaka akla gelmelidir.Item Early left ventricular diastolic dysfunction in premature infants born to preeclamptic mothers(Walter De Gruyter, 2011-01) Çetinkaya, Merih; Bostan, Özlem Mehtap; Köksal, Nilgün; Semizel, Evren; Özkan, Hilal; Çakır, Seher; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatri Anabilim Dalı.; AAG-8558-2021; AAG-8393-2021; 23994946300; 8676936500; 7003323615; 12646191300; 16679325400; 7005414819Aim: To evaluate the cardiac function in premature infants born to preeclamptic mothers and its clinical consequences. Methods: This was a prospective observational cohort study performed in a tertiary neonatal intensive care unit. Fifty-three premature infants born to preeclamptic mothers comprising the study group were evaluated and compared with 42 premature infants born to normotensive mothers (control group). Relationship between echocardiographic measures and neonatal morbidity were assessed as the main outcome measures. Results: Left ventricle end-diastolic dimension (LVEDD), peak flow velocities during early diastole (peak E wave), peak flow velocities during atrial contraction (peak A wave), and peak E/A ratio were significantly lower in the study group. Within the study group, these parameters were also significantly lower in infants with respiratory problems. LVEDD was significantly smaller in preeclamptic infants with intrauterine growth retardation (IUGR). Conclusion: Left ventricle diastolic dysfunction (LVDD) was detected in premature infants born to preeclamptic mothers in the first week after delivery. LVDD was associated with higher incidence of respiratory problems, transient tachypnea of the newborn, longer duration of oxygen requirement, and IUGR.Item Echocardiographic diagnosis of total anomalous pulmonary venous connection of the infracardiac type(Aves, 2007-03) Semizel, Evren; Bostan, Özlem Mehtap; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0003-3516-0082; AAG-9324-2021; 12646191300; 8676936500; 35587943300Item The effect of age and gender on the electrocardiogram in children(Cambridge Univ Press, 2008-02) Öztürk, Bülent; Semizel, Evren; Bostan, Özlem Mehtap; Cil, Ergün; Ediz, Bülent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Kardiyoloji Ünitesi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; AAG-8558-2021; AAH-3865-2021; AAG-9324-2021; 12646191300; 7801344831; 8676936500; 35587943300Our aim was to determine, using a computer program for measurement and analysis, the effects, if any, of age and gender on the electrocardiographic measurements in a large cohort of Turkish children. We analyzed standard simultaneous 12-lead electrocardiograms from 2241 healthy Turkish children, aged from 1 day to 16 years, to calculate limits of normality of a variety of electrocardiographic measurements for 12 age groups. Cinically significant differences were shown to exist, and the results compared with previously established normal limits. Differences were demonstrated for gender in measurements of both amplitude and duration, particularly in the adolescent period. We have provided tables and figures showing age and gender-dependent means and upper limits of normal electrocardiographic parameters for the important leads.Item Eisenmenger sendromlu çocuk hastaların tam kan sayımı parametrelerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2007) Alehan, Dursun; Semizel, Evren; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.Amaç: Eisenmenger sendromu (ES) tanısı almış olan çocukların tam kan sayımı parametrelerinin incelenmesi ve bu değerleri siyanotik ve asiyanotik konjenital kalp hastalığı (KKH) olan çocuklar ve sağlam çocuklardaki değerlerle karşılaştırılarak yorumlanması. Gereç ve Yöntem: Eisenmenger sendromu tanısı almış 23 hasta (grup I), 20 sağlıklı çocuk (grup II), ekokardiyografi ve/veya kateter incelemesi ile soldan sağa şantlı asiyanotik KKH tanısı almış, pulmoner hipertansiyon geliştirmemiş 7 hasta (grup III), ve siyanotik KKH tanısı ile takip edilmekte olan 7 hasta (grup IV) çalışmaya alındı. Tüm çalışma grubunun tam kan sayımı yapıldı. Sonuçlar değerlendirildi. Bulgular: Hemoglobin (hb), hematokrit (hct) ve eritrosit değerleri dört grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklıydı (p değerleri sırası ile 0,001, 0.000, ve 0.000). Grup I ve grup IV’te hb, hct ve eritrosit değerleri diğer gruplara oranla daha yüksekti. Ortalama eritrosit hacmi (MCV) dört grup arasında anlamlı farklı tespit edildi (p=0.047). Trombosit değerleri dört grup arasında istatistiksel olarak farklıydı (p=0,001) ve en düşük trombosit değeri grup I’deki hastalara aitti. Grup I’deki hastaların trombosit sayısı ortalama 199 391±84 652/mm3 olarak bulundu. Bu hastalardan 6’sında (%26) trombosit değeri 150000/mm3 ’ün altında, ve bunların da 4’ünde (%17) 100000/mm3 ’ün altında (29000/mm3 , 94000/mm3 , 66000/mm3 , 79000/mm3 değerleri) bulundu. Grup I’deki vakaların O2 saturasyonları ile kan sayımı parametrelerinin karşılaştırılması sonucu; O2 saturasyonu-hb (p=0.004, r=-0.583); O2 saturasyon-hct (p=0.002, r=-0.608); O2 saturasyonu- eritrosit (p=0.006, r=-0.556); O2 saturasyonu- kırmızı küre dağılım çapı (RDW) (p=0.028, r=-0.458) arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyonlar olduğu gösterildi. O2 saturasyonu ile trombosit sayısı arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmadı (p=0.392, r=0.188). Trombosit sayısı ile hb ve hct arasında ise istatistiksel anlamlı olmayan negatif korelasyon saptandı (p değerleri sırası ile 0.056, 0.073; r değerleri sırası ile –0.404, -0.381). Sonuç: Eisenmenger sendromlu veya siyanotik konjenital kalp hastalığı olan çocukların takibinde tam kan sayımı parametrelerinin dikkatli takibinin yapılması ve polisitemideki artışın, hipoksinin derecesini gösterdiğinin unutulmaması gereklidir.Item Eisenmenger sendromlu çocuk hastaların telekardiyografi ve elektrokardiyografi bulguları(Uludağ Üniversitesi, 2007) Alehan, Dursun; Semizel, Evren; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.Amaç: Eisenmenger sendromlu hastaların elektrokardiyografi ve telekardiyografi bulgularının değerlendirilmesi. Yöntemler: Eisenmenger sendromu tanısı almış olan 23 çocuk hasta ve yaş, cinsiyet, vücut ağırlığı ve boy açısından benzer özelliklere sahip 20 sağlıklı çocuk çalışmaya dahil edildi. Çalışma grubunun tümünün elektrokardiyografi ve telekardiyografisi çekildi. Bulgular: Eisenmenger sendromlu hastaların elektrokardiyografilerinde %4.3 normal aks, %56.5 sağ aks, %21.7 sol aks ve %17.4 kuzeybatı aks olduğu saptandı. ‹ki grup arasında kalp atım hızı incelendiğinde anlamlı fark olmadığı gözlendi (p=0.515). PR aralığı Eisenmenger sendromlu hasta grubunda 0.138 ± 0.025 sn, kontrol grubunda ise 0.120 ± 0.017 sn olarak bulundu (p=0.009). Eisenmenger sendromlu hastaların elektrokardiyografilerinin incelenmesi, bu hastaların %87’sinde sağ ventrikül hipertrofisi ve %30’unda sağ atriyal dilatasyon olduğunu gösterdi. Sağ ventrikül ileti gecikmesi Eisenmenger sendromlu 8 vakada (%34.8), sağlıklı 1 vakada (%5) görüldü (p=0.024). Tele bulguları incelendiğinde, Eisenmenger sendromlu 19 vakada (%90.9) pulmoner konusun kabarık olduğu, 19 vakada (%90.9) vaskülaritenin arttığı ve kardiyotorasik indeksin 0.561 ± 0.082 olduğu görüldü (p<0.001). Sonuç: Elektrokardiyografi ve telekardiyografi Eisenmenger sendromlu hastaların değerlendirilmesinde kullanılabilecek, kolay ulaşılabilen tetkiklerdir.Item Eisenmenger syndrome: identifying the clues for arrhythmia(Turkish Soc Cardiology, 2008-02) Alehan, Dursun; Özer, Sema; Serdar, Muhittin Abdulkadir; Semizel, Evren; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatri Anabilim Dalı.; 12646191300Objective: The aim of this case-controlled, cross-sectional study is to investigate the tendency towards arrhythmia using noninvasive arrhythmia markers (QT dispersion and heart rate variability) in children with Eisenmenger syndrome. Methods: We studied 23 patients, whose pulmonary-to-systemic resistance ratio was calculated to be greater than 0.75, and who were diagnosed as Eisenmenger syndrome between 1990 and 2001. Twenty healthy children were studied as the control group. Electrocardiographic recordings with calculation of (IT dispersion, Holter monitoring, echocardiographic studies and heart rate variability (HRV) analysis were performed in both groups. Catheterization records were analyzed in all the patients. Results: (IT and QTc dispersion were higher (p=0.007 and p=0.006, respectively) and PR interval was longer (p=0.009) in the patients with Eisenmenger syndrome, than those in the control group. In addition, low frequency component, high frequency component, very low frequency component, and total power, obtained from HRV analysis were significantly lower in the patients with Eisenmenger syndrome (p=0.001, p=0.006, p=0.009 and p=0.011, respectively). Evaluation of Holter recordings revealed pathologic findings in 21.7% of the patients with Eisenmenger syndrome. Pulmonary-to-systemic resistance ratio of the patients with pathologic Holter findings were higher than in the patients with normal Holter recordings (p=0.011). It was also shown that there was a positive correlation between OT dispersion and pulmonary-to-systemic resistance ratio (p=0.048, r=0.416) and between (IT dispersion and PR interval (p=0.009, r=0.532) in the patients with Eisenmenger syndrome. Conclusion: Dispersion of repolarization, being associated with high pulmonary-to-systemic resistance ratio, is increased and autonomic modulation of heart rate is impaired in patients with Eisenmenger syndrome. These findings suggest that arrhythmia risk for patients with Eisenmenger syndrome is higher than in normal controls.Item Evaluation of electrocardiographic parameters for early diagnosis of autonomic dysfunction in children and adolescents with type-1 diabetes mellitus(Wiley, 2014-02-04) Özboyacı, Evren; Uysal, Fahrettin; Bostan, Özlem Mehtap; Saǧlam, Halil; Semizel, Evren; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Kardiyolojisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatrik Endokrinoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-6598-8262; AAH-4421-2021; GLN-8241-2022; AAH-3865-2021; AAG-8558-2021; 24469008200; 8676936500; 35612700100; 12646191300; 35587943300BackgroundThe aim of this study was to identify the sensitivity of electrocardiogram (ECG) in early diagnosis of cardiac autonomic function disorder in children with type 1 diabetes mellitus. MethodsA total of 150 children and adolescents with type 1 diabetes mellitus were enrolled between June 2009 and June 2010, as well as 100 age- and sex-matched healthy control children. Twelve-lead ECG was done in all cases and heart rate, QT and QTc interval, dispersion of P wave (Pd), and of QT (QTd) and QTc interval (QTcd) were measured. The clinical and demographic features such as age, gender, duration of follow up and level of HbA1c and fasting glucose were obtained and the effects of these parameters on ECG measurements were investigated. ResultsThe mean age of the patients and controls was 11.61 3.72 years and 10.92 +/- 3.2 years, respectively. QT and QTc interval and QTcd interval were significantly higher in diabetic children compared to healthy controls but these ECG findings were not associated with the duration of diabetes or glycemic state. Pd was significantly higher in the diabetic patients with HbA1c >7.5% compared to control, and this was also found in patients that were followed up >1 year. ConclusionsCardiac autonomic function disorder, which is one of the most important causes of morbidity and mortality, may emerge in the course of type 1 diabetes mellitus. It can be diagnosed on ECG even when the patients are asymptomatic.Item Evaluation of subvalvular aortic stenosis in children: A 16-year single-center experience(Springer, 2013-08) Uysal, Fahrettin; Bostan, Özlem Mehtap; Şenkaya, Işık; Semizel, Evren; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatrik Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; 0000-0003-3516-0082; AAH-3865-2021; AAH-4421-2021; AAG-8558-2021; AAG-9324-2021; 24469008200; 8676936500; 56495079800; 12646191300; 35587943300Subvalvular aortic stenosis accounts for 1-2 % of all congenital heart disease and for 8-20 % of cases of left-ventricular outflow tract (LVOT) obstruction in children. Recurrence of subaortic stenosis (SAS) is not uncommon after surgical management. This study was performed to investigate the clinical and surgical outcomes and to estimate the predictability of recurrences of SAS. Seventy-nine patients age 3-21 years with SAS between 1994 and 2010 were reviewed. Fifty-one patients had discrete SAS, whereas the remaining 15 patients had fibromuscular ridge-type SAS. Mean follow-up time without surgery was 22 months (range of 1-94). Forty-one patients with a diagnosis of SAS underwent surgery. Recurrence rates were 22.7 % (15 patients), and these patients developed SAS at a mean of 4.7 years follow-up. We performed second surgical membrane resection in only 1 patient. The risk of recurrence of SAS was only linked to higher preoperative LVOT gradient. Twenty-three patients had no aortic regurgitation (AR) at preoperative echocardiography. Of these, 39.1 % had trivial, 8.7 % had mild, and 8.7 % had moderate AR after surgery; there was no significant AR. We conclude that surgical intervention was required most of the time in patients with SAS, and surgical outcomes was excellent even if there were associated cardiac defects. The risk of recurrences was higher, especially in patients with higher initial LVOT gradients, although a second surgery was rarely necessary in these patients.Item Katılma nöbetli hastaların klinik ve laboratuvar bulguları(Uludağ Üniversitesi, 2009) Özdemir, Özlem; Can, Serpil Çalışkan; Semizel, Evren; Okan, Mehmet S.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.Amaç: Bu prospektif çalışmanın amacı katılma nöbeti olan çocukların klinik özelliklerinin, fizik muayene bulgularının, eşlik eden hematolojik, kardiyak ve nörolojik sorunların tedavi yaklaşımlarının ve prognozun değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Katılma nöbeti ile başvuran 70 hasta incelendi. Ayrıntılı anamnez ve fizik muayene ile değerlendirme yapıldı. Başvuru sırasında tam kan sayımı, serum demir ve demir bağlama kapasitesi çalışıldı, kardiyak (telekardiyografi, elektrokardiyografi, gerekirse ekokardiyografi ve event recorder kaydı) ve nörolojik (EEG) incelemeler yapıldı. Tetkikler sonucunda demir eksikliği anemisi ve demir eksikliği saptananlara demir tedavisi verildi. Anemi saptanmayanlara ilaç tedavisi uygulanmadı. Başvuruda demir tedavisi verilen hastaların iki aylık aralarla hematolojik değerlendirmeleri tekrarlandı. Grupların kontrollerdeki nöbet sıklıkları, nöbet sonlanma yaşları ve sonlanma oranları karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 70 hastanın %67,1’inde siyanotik, %14,3’ünde soluk ve %18,6’sında mikst tipte katılma nöbeti görüldü. Hastaların %77,1’inde psikojenik faktörlerin rol oynadığı saptandı. 39 hastada (%55,7) demir eksikliği anemisi, 12 hastada (%17,2) demir eksikliği ve 19 hastada (%27,1) normal hematolojik parametreler saptandı. Tüm hastalarda QTc normaldi. EEG, 56 hastada (%80) normal, 11 hastada (%15,7) disritmik, 3 hastada (%4,3) ise patolojik saptandı. Katılma nöbetli hastaların %44,3’ünde ailede de katılma öyküsü mevcuttu. Sonuç: Çalışmamızda anemi derinleştikçe tablonun ağırlaştığı ve verilen tedaviye o oranda hızlı yanıt alınarak nöbet sayısının azaldığı görülmüştür. Erken dönemde daha düşük dozlarda demir desteği ile hastaların yaklaşık %92'sine yakın bir oranında nöbetlerin sonlandığı gözlenmiştir.Item Konjenital tam atriyoventriküler bloklu hastalarımızın özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2007) Semizel, Evren; Bostan, Özlem M.; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.Amaç: Konjenital atrioventriküler (A-V) tam bloklu çocukların klinik özelliklerinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: UludağÜniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Ünitesinde Ocak 1994 ile Aralık 2005 tarihleri arasında değerlendirilen hastaların hastane kayıtları retrospektif olarak gözden geçirildi ve bu süreler içerisinde konjenital A-V tam blok tanısı almış olan 12 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların tıbbi kayıtları incelendi. Bulgular: Toplam 12 hasta (7 erkek, 5 kız) çalışmaya dahil edildi. Tanı anında hastaların yaşları 1 gün ila 6 yaş arasında değişiyordu (ortalama 16 ay, ortanca 12 ay). Oniki hastanın yedisi bradikardi ve ritim problemi, dördü üfürüm, biri de senkop nedeni ile polikliniğimize gönderilmişti. Bradikardisi olan yedi hastanın dördü intrauterin tanı almıştı. Ekokardiyografi ile bir hastada konjenital olarak düzeltilmiş büyük arterlerin transpozisyonu ve üç hastada ise patent duktus arteriozus saptanmıştı. Toplam altı hastanın annesinde anti-Ro ve anti-La antikoru pozitif bulunmuştu ve bu hastalardan birinde ayrıca neonatal lupusun klinik bulguları da mevcuttu. Tanı anında 12 hastanın ortalama ventrikül ve atriyal hızları sırası ile 54 ± 11 ve 116 ± 24 olarak bulunmuştu. Sekiz hastaya kalp pili takılmıştı. Takip süresi 1 ay ila 11 yaş arasında değişen hastaların son kontrollerindeki yaşları 6 ay ila 13 yaş arasındaydı. Sonuç: Fetal hayatta bradiaritmisi saptanan ve/veya annelerinde anti-Ro/La antikoru pozitif olan fetüslerin tümüne seri ekokardiyografi ile takip yapılması önerilir.Item Konjestif kalp yetmezliği(Uludağ Üniversitesi, 2006) Semizel, Evren; Bostan, Özlem M.; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Kardiyoloji Ünitesi.Konjestif kalp yetmezliği (KKY), kalbin dokuların metabolik gereksinimlerini karşılayacak miktarda kanıperifere pompalayamaması sonucu oluşan sistemik ve pulmoner konjesyon ile karakterize klinik bir durumdur.Item Kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda kardiyak tutulum(Uludağ Üniversitesi, 2004) Semizel, Evren; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.Kardiyak problemler birçok çocuk ve adolesan kronik böbrek yetersizlikli (KBY), son dönem böbrek yetersizlikli (SDBY), ve böbrek transplantasyonu yapılmış olan hastada gözlenmekte olup(1); 1987-1990 yılları arasında Avrupa’da renal replasman tedavisi altında olan çocuk hastalarda, dializde olanların %51 ve transplant yapılanların %37’sinin mortalitesinde kardiyak nedenlerin sorumlu olduğu gösterilmiştir (2). Girişimsel olmayan tanı tekniklerinin klinik kardiyolojide giderek artan kullanımı sayesinde, artık kardiyak problemlerin çocuk ve adosesanlarda da tanımlanması ve değerlendirilmesi kolaylaşmaktadır. Özellikle ekokardiyografi (eko) kardiyak yapıların ve fonksiyonların değerlendirilmesinde önemli bir yer tutmaktadır (Tablo 1). Yüksek çözünürlüklü görüntüleme teknikleri sayesinde iki boyutlu eko ile kardiyak morfoloji ve fonksiyonların değerlendirilmesi daha da kolaylaşmıştır. Ayrıca sol ventrikül yapılarının M-mode değerlendirilmesi ile kalp boşlukları, duvar kalınlıkları, ve zaman aralıkları ile ilgili ayrıntılı değerlendirme yapılabilmektedir. Yine Doppler yardımı ile kalp ve komşu damarların dinamiği, kalp kapakçıklarının fonksiyonları, sistolik ve diastolik ventrikül fonksiyonları hakkında bilgi edinilebilmektedir. Böbrek hastalığı olanlarda gelişebilecek olası kardiyak fonksiyonel ve yapısal problemlerin bilinmesi, hastaların takibinde nelerin göz önünde bulundurulması gerektiğinin üzerinde durulması, erken tanı ve tedavi ile, potansiyel ölümcül olabilecek bu kardiyak patolojilerin engellenmesinin sağlanabilmesi açısından önemlidir. Bu yazıda böbrek hastalıklarında kardiyak tutulum ile ilgili genel değerlendirme yapılması amaçlanmıştır.Item Kronik karaciğer hastalığı olan çocuklarda kardiyak fonksiyonların değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2010) Semizel, Evren; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.Sirozlu hastalarda, istirahatte iken kardiyak yetersizliğin klinik bulguları belirgin olarak görülmemekle beraber, kardiyak fonksiyonel anormalliklerin varlığı son zamanlarda özellikle dikkat çekmektedir. Sirotik kardiyomiyopati, sistolik ve diyastolik disfonksiyon ve elektrofizyolojik anormallikleri kapsamaktadır. Klinik olarak latent olmakla beraber, fiziksel veya farmakolojik yüklenmelerle, sirotik kardiyomiyopati meydana çıkabilir. Mekanizması tam olarak anlaşılamyan bu durumun erken tanısı önemlidir. Bu çalışma, istirahat halindeki sirozlu çocuklarda, elektrokardiyografi ve ekokardiyografiyi kullanarak, sistolik ve diyastolik fonksiyonların, kardiyak boyutların ve elektrokardiyografik anormalliklerin invazif olmayan değerlendirmesini yapmak amacı ile gerçekleştirildi.Çalışmaya 33 sirozlu hasta ve 28 sağlıklı kontrol dahil edildi. Karaciğer yetersizliğinin derecesini belirlemek için Child-Pugh sınıflaması kullanıldı. Kan basınçları supin pozisyonda ölçüldü ve ortalama kan basıncı hesaplandı. Elektrokardiyografi çekilerek QT dispersiyonu ile QTc dispersiyonu hesaplandı. Doku Doppler görüntülemenin de dahil edildiği tam bir ekokardiyografik inceleme yapıldı.Sirozlu çocukların %93.9'unun Child-Pugh skoru sınıf A olarak bulundu. Ortalama arteriyel kan basıncı sirozlu hastalarda 70.470 ± 7.960 mmHg'dı ve bu değer anlamlı olarak kontrol grubundaki değerden daha düşüktü (p=0.031). Sistolik kan basıncı sirozlu hastalarda 100.000 ± 9.270 mmHg ve kontrol gubunda 124.678 ± 17.518 mmHg idi (p=0.082). Sol atriyum çapı sirozlularda kontrol grubuna oranla daha genişti (p=0.076). Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu iki grupta da benzerdi. Sol ventrikül arka duvar diyastolik kalınlığı sirozlularda 0.652 ± 0.140 cm ve kontrol grubunda 0.561 ± 0.174 cm'di (p=0.011). Diyastolik fonksiyon parametreleri ise gruplar arasında fark yaratmıyordu. Sol ventrikül miyokard performans indeksi iki grupta da farklı değildi.İleri dönem karaciğer hastalığı tipik hemodinamik bulgularla birliktelik gösterir. Hatta erken evre karaciğer sirozunda bile, burada olduğu gibi, düşük ortalama kan basıncı, genişlemiş sol atriyum çapı ve artmış sol ventrikül duvar kalınlığı gibi bazı kardiyovasküler değişiklikler izlenebilir. Sirozun bu evresinde anlamlı sistolik ve diyastolik disfonksiyon mevcut değildir. Ancak bütün bunlar bir araya konulduğunda, sirozu olan tüm çocukların, erken evre olsalar bile, kardiyovasküler değerlendirmelerinin yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.