Browsing by Author "Ata, Filiz"
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Item Coronary arteriovenous fistulas in the adults: Natural history and management strategies(BMC, 2009-11-06) Ata, Yusuf; Yalçın, Mihriban; Türk, Tamer; Ata, Filiz; Yavuz, Şenol; Biçer, Murat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; ABC-2231-2020; 6507770944Objective: To describe aspects of the natural history and pathophysiology of coronary arteriovenous fistula and to propose potential treatment strategies. Methods: Eleven adult patients were treated surgically for coronary arteriovenous fistulas (8 male, 3 female) during the last three years. Mean age was 48,7 +/- 9,5 years (range 32-65 years). Diagnosis was made by coronary angiography and transesophageal echocardiography Results: All patients were symptomatic due to the associating cardiac disorder or fistula. Presenting symptoms were chest pain, exertional dyspnea and palpitation. All patients were diagnosed by selective angiography. Transthoracic and transoesophageal echocardiography was performed to identify the Qp/Qs ratio in one patient. One patient who had an LAD to pulmonary artery coronary arteriovenous fistula with a vascular malformation needed early reoperation due to recurrence of the fistula. Echocardiographic evaluation at the postoperative third month revealed no residual shunts in all patients. Conclusion: Because of the severe complications that may develop due to coronary arteriovenous fistula, we believe that every coronary artery fistula should be treated invasively by surgery or transcatheter closure. But both treatment modalities still need to be evaluated with randomized multicenter studies for long term survival and effectiveness.Item COVID-19 pandemisinde elektif cerrahi uygulanacak hastaların preoperatif anksiyete düzeylerinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-08-17) Balkaya, Ayşe Neslihan; Karaca, Ümran; Yılmaz, Canan; Ata, FilizCOVID-19 önlemleri alınarak elektif cerrahilerin yeniden başlatıldığı pandemi sürecinde elektif cerrahi uygulanacak hastaların preoperatif anksiyete düzeylerinin ve anksiyete seviyelerini etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi amaçlandı. 18-75 yaş grubu elektif cerrahi uygulanacak 450 hasta dahil edildi. Yazılı onamları alınan hastalar preoperatif dönemde değerlendirildi. Demografik verileri, eğitim durumu, medikal geçmişi, anestezi ve cerrahi deneyimleri sorgulandı. COVID-19 hakkında soruların olduğu anket formu ile yirmişer maddelik durumluk ve sürekli kaygı ölçeklerinden oluşan Spielberger Durumluk-Sürekli Anksiyete Ölçeği (STAI) hastalar tarafından dolduruldu. Durumluk (STAII) ve sürekli (STAI-II) kaygı ölçeklerinde büyük puan yüksek anksiyete seviyesini, küçük puan ise düşük anksiyete seviyesini belirtir. 49.26±15.51 yaş ortalaması olan hastaların ortalama anksiyete düzeyi STAI-I’de 41.46±8.43, STAI-II’de 37.79±9.73 olarak bulundu. Opere edilen kliniklere göre hastaların STAI-I puanları orta düzeyde anksiyete, STAI-II puanları ise hafif düzeyde anksiyete ile uyumluydu. Hastaların yaşı ile STAI-I arasında negatif yönde korelasyon görüldü (r=-0.52, p=0.136), STAI-II’de ise yaş ile pozitif korelasyon saptandı (r=0.22, p=0.321). Cinsiyet, eğitim durumu, geçirilmiş ameliyat öyküsü ve anestezi deneyimi açısından değerlendirildiğinde preoperatif STAI-I ve II puanlarında farklılık saptanmadı. COVID-19 pandemisi hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığını düşünen hastaların (%17,6) STAI-I ve STAI-II puanları anlamlı yüksekti (p= 0.000, p= 0.001). Ailesinde geçirilmiş COVID-19 enfeksiyonu bulunan hastaların STAI-I ve II puanları ile diğer hastaların puanları benzerdi (p=0.76, p=0.91). Hastane yatışında COVID-19 ile enfekte olma tedirginliği bulunan hastaların (287 hasta, %63.8) STAI-I puanı hastanede COVID-19’a yakalanmaktan korkmayanlara (163 hasta, %36.2) göre yüksek bulundu (p=0.05). Postoperatif dönemde hastane yatışı sırasında COVID-19 ile enfekte olan hasta olmadı. Elektif cerrahi geçirecek hastalarda COVID-19 pandemisinde preoperatif anksiyete düzeyleri artmıştır. Preoperatif dönemde hastalara COVID-19 ile ilgili rutin bilgilendirme yapılmasının ve alınacak önlemlerden bahsedilmesinin anksiyete düzeyini azaltmada faydalı olacağı düşüncesindeyiz.Item Effect of oral gabapentin on the intraocular pressure and haemodynamic responses induced by tracheal intubation(Wiley, 2008-09) Kaya, Fatma Nur; Yavaşçaoǧlu, Belgin; Baykara, Mehmet; Altun, Gülbin Töre; Gülhan, Nevra; Ata, Filiz; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.; AAI-7914-2021; AAI-8213-2021; AAG-9356-2021; 7003619647; 6602742300; 23093006700; 57224710693; 6504394933; 35168461500Background: Laryngoscopy and tracheal intubation may cause undesirable increases in blood pressure, heart rate (HR) and intraocular pressure (IOP). Gabapentin has been used effectively to attenuate the pressor response to laryngoscopy and tracheal intubation. We investigated whether the pre-treatment with gabapentin attenuates the IOP in addition to a haemodynamic response to tracheal intubation. Methods: Sixty ASA I-II patients were randomly allocated into two groups who received either gabapentin (800 mg) or placebo 2 h before surgery. IOP, mean arterial pressure (MAP) and HR were measured before and after the induction of anaesthesia as well as at 0, 1, 3, 5, 10 and 15 min following intubation. Results: IOP and MAP increased from baseline immediately after intubation in the placebo group (P = 0.001 and 0.002, respectively). When compared with the placebo group, IOP values of the gabapentin group were significantly lower for the first 15 min after tracheal intubation (P = 0.002 at 0 min, P = 0.006 at 1 min, P < 0.001 at 3 min, P < 0.001 at 5 min, P < 0.001 at 10 min and P = 0.003 at 15 min) while MAP was lower in the first 10 min (P = 0.001 at 0 min, P = 0.002 at 1 min, P < 0.001 at 3 min, P < 0.001 at 5 min and P = 0.028 at 10 min). These results showed that gabapentin effectively suppresses the increase in IOP secondary to endotracheal intubation and attenuates the increases in MAP. Conclusion: It is suggested that gabapentin is a useful adjuvant in order to prevent an increase in the IOP in response to laryngoscopy and tracheal intubation.Item Postoperatif ağrı kontrolünde preemptif ve postoperatif tek doz tenoksikam uygulamasının etkinliğinin karşılaştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-04-14) Balkaya, Ayşe Neslihan; Ata, Filiz; Karaca, Ümran; Kaya, Fatma Nur; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.; 0000-0002-2655-9844Çalışmamızda mastektomi uygulanan hastalarda preemptif ve postoperatif tenoksikam kullanımının postoperatif ağrı üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Haziran 2009-Eylül 2010 tarihleri arasında mastektomi uygulanan 75 hasta çalışmaya dahil edildi. Preemptif tenoksikam grubundaki (Grup CÖ-T, n=25) hastalara cerrahi başlangıcından 30 dk önce tenoksikam 20 mg iv (2 ml), cerrahi bitiminde serum fizyolojik (SF) 2 ml iv verildi. Cerrahi sonrası tenoksikam uygulanan gruptaki (Grup CB-T, n=25) hastalara ise cerrahi başlangıcından 30 dk önce SF, cerrahi bitiminde tenoksikam uygulandı. Kontrol grubundaki (Grup Kontrol, n=25) hastalara ise cerrahi başlangıcından 30 dk önce ve cerrahi bitiminde SF uygulandı. Postoperatif hasta kontrollü analjezi başlandı. Postoperatif Görsel Analog Skala (VAS) değerleri, bulantı kusma şiddeti ve morfin kullanım miktarları ile postoperatif ilk analjezik gereksinim ve mobilizasyon zamanları, hastanede kalış süreleri, 24 saatlik morfin tüketimleri, postoperatif komplikasyonlar, hasta ve hemşire memnuniyetleri kaydedildi. Postoperatif derlenme ünitesinde yapılan ilk değerlendirme (0. saat) VAS değeri Grup CÖ-T ve Grup CB-T’de benzer, Grup-Kontrol’de yüksek bulundu. (p<0,05). Diğer saatlerde VAS değerlerinde gruplar arasında fark yoktu. Hastaların ilk analjezik gereksinim zamanı Grup CÖ-T’de en uzun, Grup Kontrol’de en kısaydı (p<0,001). Postoperatif saatlik morfin tüketimleri ve 24 saatlik toplam morfin tüketimi Grup CÖ-T’de en düşüktü. Postoperatif bulantı-kusma en fazla Grup Kontrolde gözlendi. Hasta memnuniyeti tenoksikam kullanılan gruplarda yüksek bulunurken kontrol grubunda düşüktü (p<0,05). Postoperatif ilk mobilizasyon zamanları, hastanede kalış süreleri ile hemşirelerin memnuniyet düzeyleri gruplar arasında benzer bulundu. Preemptif tenoksikam uygulamasının ilk analjezik gereksinim zamanını uzatması, postoperatif morfin tüketimini azaltması sebebiyle mastektomi uygulanan hastalarda postoperatif ağrı kontrolünde etkin olduğu kanısındayız.Item Prematüre retinopatili yenidoğanların laser tedavisinde genel anestezi uygulamalarımız: retrospektif değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 2007-11-20) Yavaşcaoğlu, Belgin; Kaya, Fatma Nur; Özcan, Berin; Yılmaz, Canan; Töre, Gülbin; Ata, Filiz; Yıldız, Meral; Özmen, Ahmet; Köksal, Nilgün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Neonatoloji Bilim Dalı.Prematüre ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde retinal damarların immattüritesine bağlı oluşan prematür retinopatisi (PR) acil tedavi gerektirir. Prematür bebeklerde artan yaşam oranlarına bağlı olarak PR görülme sıklığı artmıştır. PR tedavisinde kullanılan indirekt lazer fotokoagülasyon işlemi sırasında bebekler analjezi ve anesteziye gereksinim duyarlar. PR tedavisi sırasında kardiyovasküler arrest, oksijen desatürasyonu, ciddi bradikardi ve apne gibi hayatı tehdit eden komplikasyonlar görülebilir. Bu nedenle prematürelerde uygulanacak anestezi tekniği ve postoperatif bakım özellik gerektirir. Hastanemizde Ekim 2004-Ağustos 2007 dönemleri arasında PR tedavisi için lazer fotokoagülasyon uygulanan bebeklerde sıklıkla endotrakeal entübasyon ile genel anestezi uygulamasının tercih edildiği görüldü. Lazer fotokoagülasyon tedavisinin genel anestezi altında minimal risk ile gerçekleştirildiği saptandı. Bebeklerin postoperatif dönemde gelişebilecek komplikasyonlarını azaltmak için ilk 24 saat yoğun bakım ünitesinde izlenmesinin uygun bakımı sağladığı görüldü. PR’li bebeklerin tanı ve tedavileri sırasında neonatolog, pediatrik anestezist ve pediatrik oftalmolog işbirliği ile değerlendirilmesi ve izlenmesi gerektiği kanısındayız.Item Propofol ile deksmedetomidin sedasyonunun aksiller blok uygulaması üzerine olan etkisinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2008) Ata, Filiz; Yavaşcaoğlu, Belgin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.Amaç: Rejyonal anestezide sedasyon uygulaması hastanın anksiyetesini azaltmakta ve konforunu sağlamaktadır. Deksmedetomidinin, sedasyon sağlaması, anestezik ve analjezik gereksinimini azaltması yanında belirgin solunumu deprese edici etkisinin olmaması nedeni ile anestezide ve yoğun bakımda sedasyon amacı ile tercih edilmektedir. Çalışmamızda sedasyon için yaygın olarak kullanılan propofol ile analjezik özellikleri olduğu bildirilen deksmedetomidinin aksiller blok üzerine olan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, aksiller yaklaşım ile brakial pleksus bloğu uygulanacak, elektif el ve ön kol cerrahisi geçirecek, ASA (American Society of Anesthesiologists) 1–2, 40 olgu randomize edilerek eşit 2 gruba ayrıldı. Grup D’deki (n=20) olgulara aksiller blok uygulamasından önce deksmedetomidin intravenöz (iv) olarak 1 μg kg-1 yükleme dozu 10 dk.da uygulandıktan sonra 0.2–0.7 μg kg-1 sa-1 dozunda infüzyon, Grup P (n=20) olgulara ise propofol iv olarak 10 dk.da 1 mg kg-1 yükleme dozunu takiben 50– 100 μg kg-1 dk-1 dozunda propofol infüzyonu başlandı. Her iki grupta da sedasyon, Ramsay Sedasyon Skoru (RSS) ile değerlendirildi ve hedef sedasyon seviyesi RSS=3–4 olarak belirlendi. Hedef sedasyon düzeyine erişildiğinde aksiller blok uygulandı. Deksmedetomidin veya propofol infüzyonu cerrahi girişim bittiğinde sonlandırıldı. Her iki grupta da sedasyon skorları, hemodinamik parametreler, periferik oksijen satürasyonu, solunum sayısı, “Pinprick” testi ve Bromage skorları ile duyusal ve motor blok seviyeleri, postoperatif dönemde duyusal ve motor blok gerileme zamanı, ilk analjezik gereksinim zamanı ve yan etkiler kaydedildi. Bulgular: İki grup arasında demografik veriler, hemodinamik parametreler, sedasyon skorları, duyusal ve motor blok seviyeleri ve yan etkiler açısından fark bulunmadı. Deksmedetomidin grubunda postoperatif duyusal blok geri dönüş zamanı ve ilk analjezik gereksinim zamanı propofol grubuna göre anlamlı olarak daha uzun bulundu (p<0.05, p<0.05). Sonuç: Deksmedetomidin ile propofole benzer sedasyon ve hemodinamik stabilite sağlanmasının yanında, aksiller blok sırasında duyusal blok süresi ve ilk analjezik gereksinim zamanını uzatması nedeniyle, operasyon süresinde uzama beklenen olgularda sedasyon amacı ile kullanılabileceği kanısındayız.