Browsing by Author "İrdesel, Jale"
Now showing 1 - 20 of 22
- Results Per Page
- Sort Options
Item Awareness of osteoporotic patients(Springer London Ltd, 2005-02) Kutsal, Yeşim Gökçe; Atalay, Ayçe; Arslan, Şule; Başaran, Aynur; Karadavut, Kıymet İkbal; Cantürk, Ferhan; Cindaş, Abdullah; Eryavuz, Merih; Kirazlı, Yeşim; Sindel, Dilşad; Şenel, Kazım; Yıldırım, Kadir; Güler-Uysal, Füsun; Atalay, Ayçe; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Osteoporosis has recently been recognized as a major public health problem by some governments and health care providers. Despite significant progress in knowledge about osteoporosis, public awareness is required for effective management if precautions are to be taken. The aim of this study was to evaluate the educational status of osteoporotic individuals, and their awareness about the disease and sources of information. We also aimed to compare the variables between the geographical regions of the country, since significant differences exist in socioeconomic status and lifestyle within the same cultural context. This multicenter study was carried out in eight cities located in six different geographical regions between September 2001 and January 2002. To our knowledge, this is the first multicenter study in Turkey evaluating the relationship between awareness of osteoporotic patients and other variables such as educational level and economic factors. Ten centers took part in this study and consecutive patients with either femoral or lumbar T-scores below -2.5 SD were enrolled into the study group. Bone mineral density was measured using dual energy X-ray absorptiometry (DXA). Patients were interviewed using a questionnaire on past medical history, education, awareness about their disease and risk factors for osteoporosis. A total of 540 women (93.8%) and 36 men (6.3%) were included in the study. Fifty-four percent of patients declared that they were aware of osteoporosis. With regard to sources of information, 56.8% of patients reported physicians as the main source of information. Awareness of the patients was negatively correlated with age (P= 0.025, r= -0,94) but positively correlated with education ( P= 0.0001, r= 0.327), level of physical activity ( P= 0.001, r= 143), calcium intake ( P= 0.005, r= 119) and modern clothing style ( P= 0.0001, r= 309). Educational status of the patients was negatively correlated with BMI ( P= 0.0001, r=) 283) and positively correlated with physical activity ( P= 0.0001, r= 268), modern clothing style ( P= 0.0001, r= 600) and smoking ( P= 0.0001, r= 273). Regional comparison of female patients demonstrated that significant differences exist in terms of educational status, clothing style, smoking, level of physical activity, calcium intake, and knowledge about osteoporosis. As a result, education has profound effects on awareness about osteoporosis and many aspects of human behavior, such as calcium intake, physical activity, clothing style and smoking. Significant disparities may be observed between the geographical regions of the same country.Item A candidate indentification questionnaire for patients with postmenopausal osteoporosis switched from treatment with a dialy or weekly bishposphonate to once-monthly ibandronate-boncure: Results of Turkish sub-study(Springer London, 2011-03) Eskiyurt, Nurten; Şendur, Ömer Faruk; Yalçın, Peyman; Öncel, Sema; Sarıdoğan, M.; Sarpel, Tunay; Tosun, Mehmet Serkan; Kutsal, Yeşim Gökce; Şenel, Kazım; Gürsoy, Savaş; Cantürk, Ferhan; Demir, Hüseyin; Özdener, Fatih; Öncel, Hakan; Serpici, Vesile; Uğurlu, Hatice; Kirazlı, Yeşim; Ardıç, Füsun; Bütün, Bülent; Akyüz, Gülseren; Cerrahoğlu, Lale; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı/Romatoloji Bilim Dalı.Item A candidate-identification questionnaire for patients with postmenopausal osteoporosis switched from treatment with a daily or weekly bisphosphonate to once-monthly ibandronate(Elsevier, 2011-05-07) Kutsal, Y. G.; Eskiyurt, Nurten; Sepici, V.; Ugurlu, Hilal; Kirazli, Y.; Ardıç, Füsun; Korsic, Marta; Vlak, Tonko; Grlickov, M.; Temelkova, S. Markovik; Lazarov, M.; Pilipovic, N.; Popovic, Velena; Dimic, A.; Kovacev, B.; Ruci, D.; Tafaj, Argjend; Selimoviç, E. Elma Küçükaliç; Avdic, Dzenana; Seleskovic, H.; Pejicic, S. Popovic; Bütün, Bulent; Akyüz, G.; Cerrahoğlu, Lale; Şendur, Ömer Faruk; Yalçın, Peyman; Öncel, Sema; Sarıdoğan, M.; Sarpel, Tunay; Tosun, Mehmet Serkan; Şenel, Kazım; Gürsoy, Sezin İba; Cantürk, Ferhan; Demir, Halit Batuhan; Miškić, Blaženka; Krpan, Dalibor; Skreb, Franjo; Grazio, Simeon; Orlic, Zeljka Crncevic; Özdener, Fatih; Öncel, H.; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı/Romatoloji Bilim Dalı.Item Fficacy and safety of Nem®Artro(Nem®-Stratum Nutrition) brand eggshell membrane in patients with knee osteoarthritis accompanying with joint pain and stiffness. A multi-center, randomized, double-blind, placebo-controlled, crossover study(Bmj Publishing Group, 2016-06) Eskiyurt, N.; Sarıdoğan, M.; Şenel, K.; Günaydın, R.; Erdal, A.; Akarırmak, Ülkü Zeynep; Şendur, O. F.; Barut, Kenan; Akyüz, G.; Özsoy, T.; Tuncer, T.; Karataş, Özlem; Tuncer, T.; Ketenci, A.; Aydağan, C.; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi.; FAP-6320-2022Item Fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliniklerine başvuran geriatrik hastaların özellikleri: Çok merkezli tanımlayıcı araştırma(Galenos Yayıncılık, 2011-02) Doğan, Asuman; Ceceli, Esma; Okumuş, Müyesser; Gökkaya, N. Kutay Ordu; Kutsal, Yeşim Gökçe; Borman, Pınar; Öztop, Pınar; Altındağ, Özlem; Aydeniz, Ali; Beyazova, Mehmet; Eskiyurt, Nurten; Eyigor, Sibel; Hizmetli, Sami; Karapolat, Hale; Madenci, Ercan; Nacir, Bans; Ortancil, Özgur; Turhan, Nur; Yağcı, İlker; Yazgan, Pelin; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fizik Tedavi & Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; 56631533300Aim: The aim of this study was to define the demographic and clinical characteristics of geriatric patients who referred to physical medicine and rehabilitation (PMR) outpatient clinics and to detect the differences between these characteristics in regard to age, sex and education level. Materials and Methods: 820 patients over 65 years old who attended 20 outpatient clinics were included in the study. In addition to demographic data, the complaints, comorbid diseases, pain levels, drugs being used, exercise and medical status of the patients were recorded. The effects of age, sex and education level on complaints, comorbid diseases and exercise habits were investigated. Results: The mean age of the patients was 71.7 +/- 5.5 years. 16.7% were living alone, 61.7% were housewives. 86% of the patients had one or more comorbid diseases - hypertension, gastric problems and heart disease were mostly encountered. The most common complaints were joint pain, fatigue and widespread body pain. The average number of pills taken per day was 4.02 +/- 0.9 (median 4), and the VAS pain score was 5.1 +/- 1.3 (median 5.0). History of falling was present in 16.5% of patients. 30.1% were routinely walking and 15.4% were performing exercise at home. In patients over 75 years, vertebral pain and deformity, urinary incontinence, eye problem, difficulty in swallowing, decrease in hearing, as well as balance and teeth problems were significantly more frequent than in younger subjects. Conclusion: Aged population constitutes most of the PMR outpatient clinic patients. Considering comorbid diseases, high number of daily taken drugs and falls, PMR specialist should be cautious in prescribing drugs and planning rehabilitation programme. For independence in activities of daily living in this age group, besides the musculoskeletal system, all other systems should be evaluated and a comprehensive geriatric rehabilitation programme should be constructed.Item İnme sonrası erken dönem hastalarda fonksiyonel elektriksel stimülasyonun omuz ağrısı, subluksayonu ve omuz fonksiyonlarına etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2008) Yıldırım, Murat; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Hemiplejik omuz ağrısı hastanın rehabilitasyonunu ile fonksiyonel iyileşmeyi geciktirir ve hastanın yaşam kalitesini düşürür. Bu amaçla çeşitli tedavi seçenekleri ileri sürülmüştür. Çalışma SVO sonrası 3 aydan az süre geçen hastalarda FES'in omuz ağrısı, omuz subluksasyonu ve omuz fonksiyonları üzerine etkisini araştırmak amacıyla tek kör randomize planlandı. 22 hasta randomize olarak kontrol (n: 11) ve tedavi (n:11) grubu olarak ayrıldı. Her iki gruba omuz askısı verildi. Kontrol grubuna hemipleji rehabilitasyon programına ek olarak omuz ağrısına yönelik ağrı sınırında EHA egzersizi uygulandı. Tedavi grubuna egzersiz programına ek olarak elektrik stimülasyonu uygulandı. Tüm hastaların tedavi öncesi (TÖ), tedavi sonrası (TS1) ve tedavi sonrası 3. ayda (TS2) omuz EHA ölçümleri, omuz ağrısı (VAS), fonksiyonel değerlendirme (üst ekstremite fonksiyonel değerlendirme anketi (ÜEFDA)), motor nörofizyolojik değerlendirme (Brunnstrom Üst Ekstremite Evresi, Fugl Meyer Motor Değerlendirme) ve subluksasyon açısından radyolojik evrelemeleri yapıldı.Bizim çalışmamızda Fugl Meyer Motor Değerlendirme ve Brunstrom üst ekstremite iyileşme evreleri açısından tedavi öncesine göre tedavi sonrası 3.hafta ve 3. ay sonuçları karşılaştırıldığında hem FES grubunda, hem de kontrol grubunda istatistiksel olarak anlamlı düzelme saptanmıştır. Subluksasyonu değerlendirdiğimiz radyolojik evreleme skorlarında ise yalnızca tedavi grubunda anlamlı düzelmeler saptanmış olup bu düzelme kontrol grubunda elde edilememiştir. Çalışmamızda fonksiyonel değerlendirmede günlük yaşam aktivitelerindeki fiziksel bağımsızlığı değerlendirdiğimiz ÜEFDA'da FES uygulanan tedavi grubunda istatistiksel olarak anlamlı düzelme saptanırken kontrol grubunda artış saptanmamıştır. Hem FES grubu hem de kontrol grubunda tüm kontrollerde ağrıda anlamlı azalma saptanmıştır. İstirahatle ağrıda FES grubundaki anlamlılık daha belirgindir. Çalışmamızda aktif ve pasif omuz fleksiyonu ve abduksiyonunda hem FES uygulanan hem de FES uygulanmayan grupta anlamlı oranda artış göstermiştir. Aktif omuz iç ve dış rotasyonunda sadece FES uygulanan grupta artış görülürken pasif iç rotasyon değerlerinde her iki grupta da anlamlı artışlar saptanmıştır.Sonuç olarak üst ekstremitenin fonksiyonlarında ve özellikle kronik dönemde ağrının önemli nedenlerinden biri olan omuz subluksasyonunun önlenmesinde erken dönem FES uygulamasının önemli bir tedavi seçeneği olduğu sonucuna varıldı.Item İnmeli hastalarda santral nöropatik ağrı değerlendirilmesi ve yaşam kalitesi ile ilişkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018) Ertem, Uğur; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Bu çalışmada inmeli hastalarda santral ağrı görülme sıklığı, santral ağrı oluşumunun serebral lokalizasyonla ilişkisi, inme sonrası santral ağrı oluşumunun yaşam kalitesi ve depresyon ile ilişkisi ve santral ağrı oluşumu ile hastaların demografik özelliklerinin ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Dahil edilme ve dışlama kriterlerini karşılayan 140 hasta çalışmaya alındı. Bu çalışma için özel değerlendirme formu oluşturuldu. Bu formla hastaların demografik özellikleri, inme süresi, geçirmiş olduğu inme sayısı, dominant ekstremitesi, inme etiyopatogenezi, hastaların ambulasyon durumları, hastaların fonksiyonel durumları, ağrılarının bulunup bulunmadığı, kullandıkları ilaçlar ve eşlik eden hastalıkları kaydedildi. Çalışmaya Mini-mental test puanı 20 üzerinde olan hastalar dahil edildi. Nöropatik ağrı değerlendirmesi LANSS ağrı skalası ile yapıldı. Nosiseptif ağrı değerlendirilmesi sözel ağrı ölçeği ile yapıldı. Olguların yaşam kalitesini değerlendirmek için KF-36 anketi kullanıldı. Hastaların depresyon durumunu değerlendirmek için Beck Depresyon Ölçeği kullanıldı. Çalışmaya dahil edilen inme öyküsü olan 140 hastadan 23'ünde inme sonrası santral nöropatik ağrı saptandı. İnme sonrası santral nöropatik ağrı gelişen olgularda hastaların beyanına göre inme zamanından nöropatik ağrı başlangıcına kadar ortalama geçen süre 2 (0-12) aydı. İnme sonrası santral ağrısı olan ve olmayan hastalar arasında demografik veriler açısından sadece kadın cinsiyet ile santral ağrı oluşumu arasında anlamlı bir ilişki saptandı. Santral ağrı oluşumu ile serebral lokalizasyon arasında anlamlı bir fark saptanmazken, hemipleji tarafı ile santral ağrı oluşumu arasında anlamlı ilişki saptandı. Ayrıca santral ağrı oluşumunun KF-36 ölçeğinin ağrı, genel sağlık algısı, sosyal fonksiyon, emosyonel rol kısıtlaması ve mental sağlık alt kategorilerini olumsuz etkilediği belirlendi. Bunun dışında ileri yaş ve santral ağrısı olan hastalarda Beck Depresyon Ölçek puanının daha yüksek olduğu saptandı. Çalışmamızda inme sonrası görülen santral ağrının sık görülen bir sorun olduğu ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkilediği sonucuna varıldı. Bu yüzden inme sonrasında erken dönemde santral nöropatik ağrı tanınmalı ve buna yönelik tedaviler düzenlenmelidir.Item İnvolusyonel osteoporoz hastalarında kemik mineral yoğunluğu ve risk faktörlerinin vertebra kırığı ile ilişkisinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2006) Aslan, Mahmut; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Çalışmanın amacı, involusyonel osteoporoz (postmenopozal ve senil osteoporoz) hastalarında kemik mineral yoğunluğu (KMY) ve risk faktörlerinin vertebra kırığı ile ilişkisini değerlendirmektir. Çalışmaya, 1997-2005 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi (U.Ü.T.F) Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı polikliniğine başvuran ve ilk olarak postmenopozal veya senil osteoporoz (OP) tanısı konmuş kadın hastalar alındı. Tüm olguların risk faktörlerini içeren OP sorgulama formu retrospektif olarak incelendi. Sekonder osteoporoza neden olabilecek sistemik hastalığı olanlar ile kemik metabolizmasını etkileyebilecek ilaç kullananlar çalışmaya dahil edilmedi. Olguların lateral torakal ve lomber grafileri U.Ü.T.F. Radyoloji Anabilim Dalı’nda görevli aynı radyolog tarafından değerlendirildi. T4-L4 arası vertebra kırıklarının değerlendirilmesinde semikantitatif metod olan Genant yöntemi kullanıldı. Tüm olguların DEXA ile ölçülen lomber total, femur boyun, trokanter ve total kalça KMY (gr/cm2) ile t skoru ve osteoporoz risk faktörlerinin vertebra kırığı ile ilişkisi değerlendirildi. Yaş ortalaması 62.13 ± 8.58 olan toplam 382 olgu çalışmaya alındı. 65 olguda vertebra kırığı saptanırken, 317 olguda ise vertebra kırığı yoktu. Risk faktörleri açısından karşılaştırıldığında vertebra kırığı olan olgularda yaşın oldukça yüksek, eğitimin belirgin derecede düşük, giyim tarzı olarak geleneksel giyimin fazla ve menopoz süresinin daha uzun olduğu bulunurken, kırık oranının yaş ile birlikte artış gösterdiği saptandı (p<0,05). Güneşlenme, vertebra kırığı olanlarda daha az olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamsızdı (p>0,05). Oral kontraseptif kullanımı ise vertebra kırığı olmayanlarda daha yüksekti (p<0,05). KMY ve t skoru değerleri açısından lomber bölgede bir farklılık saptanmazken, total kalça KMY ve t skorları vertebra kırığı olan grupta daha düşüktü (p<0,05). Risk faktörlerinden 65 yaş üstü (>65 yaş) ve sigara kullanımı için yapılan logistik regresyon analizi sonucunda sigara kullanımı anlamsız bulunurken, 65 yaş üstü kadınlarda ise %28,7 oranında vertebra kırığı saptandı (p<0,05). Çalışmanın sonucunda; yaş ve menopoz süresinin uzun olmasıyla OP’a bağlı vertebra kırığının arttığı, risk altındaki birçok hastayı gelecekte oluşabilecek kırıklardan korumak amacıyla OP tanısının erken konulabilmesi, OP risk faktörlerinin değiştirilebilir olanları konusunda hastanın bilinçlendirilmesi ve korunma prensiplerinin verilmesi, vertebra kırığının lomber bölgedeki KMY düşüklüğü ile her zaman uyumlu olmadığı, yaşın osteoporotik kırık oluşumunda KMY’dan bağımsız olarak rol oynadığı, kırığı olan hastaların KMY ölçümü yanında klinik ve radyografik görüntüleme yöntemlerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıldı.Item Kas iskelet sistemi ağrısı ile başvuran hastalarda nöropatik ağrı sıklığı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-04-10) Ertem, Uğur; İrdesel, Jale; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; 0000-0003-2142-2264; 0000-0002-1456-9121Ağrı, bireyin hayatında en çok karşılaştığı hastalık semptomlarındandır. Fizik tedavi ve rehabilitasyon doktorları için de kas iskelet sistemi ağrıları meslek hayatında en sık karşılaştıkları problemlerdendir. Nöropatik ağrı, ağrının alt tiplerinden birisidir. Somatosensoriyel sistemin etkilenmesiyle meydana gelen ve klasik ağrının aksine uyuşma, karıncalanma, yanma gibi bulgularla seyreden kompleks bir durumdur. Bu çalışmada amaç, kas iskelet sistemi ağrısıyla başvuran hastalarda nöropatik ağrı sıklığını ve ilişkili olabilecek faktörleri araştırmaktır. Polik liniğe kas iskelet sistemi ağrısıyla başvuran hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların ağrı durumunun değerlendirilmesi için Nöropatik Semptom ve İşaretlerin Kendi Kendine Değerlendirilmesi (S-LANSS) skalası ve görsel analog skala (VAS) uygulandı. Çalışmaya dışlama ve katılma kriterlerine uyan 181 hasta alındı. Kas iskelet sistemi ağrısı olan hastaların %29,3’ünde nöropatik ağrının eşlik ettiği tespit edildi. Yaşın artmasıyla nöropatik ağrı sıklığı istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulunurken, diğer değişkenlerle nöropatik ağrı oluşumu arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Sonuç olarak, kas iskelet sistemi ağrısı ile polikliniğe başvuran hastalarda nöropatik ağrı sıklığı yüksek bulunmuştur. Sonuçlar bu iki durumun birlikteliğinin sıklığı nedeniyle kas iskelet sistemi ağrılı hastaların tanı ve tedavisinde nöropatik komponentinin de dikkate alınması gerektiğini düşündürmektedir.Item Lateral epikondilitin ultrason ile tedavisi(Bursa Üniversitesi, 1989) Yurtkuran, Merih; İrdesel, Jale; Kahraman, Zeliha; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Lateral epikondilitli 15 hasta 0.8 w/cm 2 dozda ultrason ile tedavi edildi. Ağrı şiddeti, palpasyonla duyarlılık şiddeti, el kavrama gücü (dirsek extensiyonda ve dirsek fleksiyonda) gibi parametreler iki haftalık tedavi sonunda istatistiksel anlamlı şekilde düzeldi.Publication Level of coronaphobia in older adult patients(Gunes Kitabevi Ltd Sti, 2022-01-01) ERTEM, UĞUR; İRDESEL, FATMA JALE; İrdesel, Jale; Göktaş, Nafiye; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; 0000-0003-2142-2264; AAD-2089-2021Introduction: Coronaphobia is defined as a specific phobia of the novel coronavirus in the coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic. This study aimed to evaluate the level of coronaphobia caused by the COVID-19 pandemic in older adult patients with musculoskeletal problems who visited an outpatient clinic and to compare the results with those of patients under 65 years of age. Our secondary aim was to determine whether the level of coronaphobia in older adult patients is related to their sociodemographic characteristics.Materials and Methods: This single-center, descriptive study was conducted between January 2022 and March 2022. A total of 100 patients who visited the physical therapy and rehabilitation outpatient clinic due to musculoskeletal problems were included in the study. The patients were divided into two groups. Group 1 (n=50; 39 females, 11 males) comprised patients aged >= 65 years. Group 2 (n=50; 36 females, 14 males) comprised patients aged <65 years. Sociodemographic data of the patients were recorded. All patients in both groups completed the COVID-19 Phobia Scale (C19P-S).Results: The C19P-S total score and the psychological, psychosomatic, social, and economic subscale scores were significantly higher in the older adult patient group than in the control group (p<0.001). Additionally, no significant relationship was found between the level of coronaphobia and sociodemographic characteristics in the older adult patient group (p>0.05).Conclusion: Our results showed that older adult patients had higher levels of coronaphobia. Early recognition of coronaphobia in older adult patients, and making interventions for its treatment are important.Item Meme kanseri sonrası gelişen üst ekstremite lenfödeminin tedavisinde intermittant pnömatik kompresyon, bası giysisi ve egzersiz uygulamarının etkinliğinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2004) Güngör, Özlem; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Meme kanseri kadınlarda en sık görülen malignitedir. Meme kanseri tedavisinin en belirgin uzun dönem komplikasyonu olan üst ekstremite lenfödemi fonksiyon kaybına, dolayısıyla yaşam kalitesinin bozulmasına neden olur. Günümüzde halen lenfödemin gelişiminde rol oynayan risk faktörleri tam olarak anlaşılamamakta ve tedavide tam olarak iyileşme sağlanamamaktadır. Tedaviler koldaki şişliği azaltmaya, EHA'nı artırmaya ve hastanın rahatsızlığını en aza indirmeye yöneliktir. Lenfödemin konservatif tedavisinde elevasyon, egzersiz, masaj, manuel lenfatik drenaj, bası giysileri ve intermittant pnömatik kompresyon gibi yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemlerin tek başına ya da kombine olarak etkinliğini gösteren az sayıda randomize, kontrollü çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada meme kanseri tedavisine bağlı gelişen lenfödemin tedavisinde egzersiz, bası giysisi, intermittant pnömatik kompresyonun iki farklı uygulama tipinin etkinliğini araştırıldı. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Polikliniğine başvuran tümü operasyon geçiren ve radyoterapi uygulanan 39 lenfödemli hasta çalışmaya alınarak dört gruba randomize edildi. Birinci gruba üst ekstremite EHA egzersizleri ile birlikte dolanımı artırıcı egzersizler ev programı şeklinde düzenlendi, İkinci gruba egzersiz ile birlikte bası giysisi, üçüncü gruba egzersiz ile birlikte 40 mmHg basınçla intermittant pnömatik kompresyon 2 saat süreyle haftada 5 gün, toplam 10 seans, dördüncü gruba egzersiz ile birlikte 70 mmHg basınçla intermittant pnömatik kompresyon 30 dakika süreyle haftada 5 gün, toplam 10 seans uygulandı. Hastaların tümüne aynı. İkinci, üçüncü ve dördüncü gruba da daha önce birinci grupta anlatılan aynı ev egzersiz programı verildi. Çalışmaya alınan hastalar lenfödem gelişiminde rol oynayan risk faktörleri bakımından değerlendirildi. Hastalar başlangıç, 2. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. aylarda ağrı (VAS), duyarlılık, omuz eklem hareket açıklığı (EHA), her iki kolun çevre ölçümü ve hacim farkları ile değerlendirildi. Sonuçlarımız 6 aylık izlem sırasında ikinci grupta hemen tüm ölçümlerde iyileşme olduğunu gösterirken dördüncü grupta tedavi bitiminde etkinlik elde edildiğini, üçüncü grupta ise iyileşme olmadığını göstermiştir. İntermittant pnömatik kompresyonun her iki uygulaması da uzun dönemde etkili bulunmamıştır. Sonuç olarak meme kanseri tedavisine bağlı gelişen lenfödemde tedavi ile tam iyileşme sağlanamadığı söylenebilir. Hasta sayısının daha fazla olduğu çalışmalarla tedaviye yanıt değerlendirilmelidir. Tedavide bası giysisinin kolaylıkla uygulanabileceği ve uzun süreli kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Ancak tedavi ile tam bir iyileşmenin sağlanmaması nedeni ile hastaların lenfödem gelişimi konusunda eğitimi ve koruyucu önlemlerin, lenfödem gelişiminin en aza indirilmesi ve lenfödemin ilerlemesinin geciktirilmesinde önemli olduğu bir rol üstlenmektedir.Item Meme kanserli hastalarda uygulanan tedavi yöntemlerinin uzun dönemde omuz ve üst ekstremite morbiditesi, lenfödem ve yaşam kalitesi üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2016) Aslan, İbrahim; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Çalışmamızda meme kanseri tanısı konulan ve farklı tedavi yöntemleri uygulanan hastalarda, tedavi yöntemlerinin üst ekstremite, omuz fonksiyonları ve lenfödem ile ilişkisini belirlemek ve bunların yaşam kalitesi üzerine olan etkisini araştırmak amaçlandı. Çalışmaya tek taraflı meme kanseri nedeniyle opere olan, postoperatif 3. ayını tamamlamış 200 kadın hasta dahil edildi. Hastaların omuz istirahat ağrısı VAS (Vizüel Analog Skala), aktif omuz eklem hareket açıklığı (EHA) gonyometre, lenfödem varlığı çevre-hacim ölçümü, sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi SF-36 (Kısa Form-36) ve EORTC QLQ-C30 (Avrupa Kanser Araştırma ve Tedavi Organizasyonu Yaşam Kalitesi Anketi) ile değerlendirildi. Çalışmamızda en sık saptanan üst ekstremite morbiditesi %94 sıklıkla omuz ağrısı idi. Hastaların %49,5'inde lenfödem ve %20,5'inde en az bir yöne EHA kısıtlılığı saptandı. Aksiller radyoterapi (RT) uygulanması ve çıkarılan aksiller (metastatik) lenf nodu sayısında artış ve modifiye radikal mastektomi (MRM) tipinde cerrahi uygulanması ile lenfödem gelişimi arasında anlamlı ilişki bulundu. Lenfödem varlığının yaşam kalitesine etkisine bakıldığında, EORTC QLQ-C30 yaşam kalitesi ölçeğinin rol fonksiyon alt parametresine negatif yönde etkisi bulunurken, SF-36 ölçeğinin herhangi bir parametresine etkisi saptanmadı. MRM uygulanan hastalarda SF-36 yaşam kalitesi ölçeğinin emosyonel rol kısıtlanması skoru, EORTC QLQ-C30 yaşam kalitesi ölçeğinin kognitif fonksiyon ve bulantı-kusma alt grup skorları anlamlı olarak daha kötüydü. Omuz EHA kısıtlılığı ile EORTC QLQ-C30 yaşam kalitesi ölçeğinin tüm alt parametreleri arasında negatif yönde anlamlı ilişki tespit edildi. MRM uygulanan hastalarda, aksiller RT uygulanan hastalarda ve lenfödemi olan hastalarda omuz EHA kısıtlılığı daha fazla oranda bulundu. Çalışmamızda aksillaya RT uygulanması, aksiller lenf nodu çıkarılması ve MRM tipte cerrahi uygulanması ile lenfödem gelişimi arasında anlamlı ilişki saptandı. Omuz EHA kısıtlılığı da MRM yapılan, aksiller RT uygulanan ve lenfödemi olan hastalarda daha fazla oranda bulundu. Lenfödem, MRM tipinde cerrahi ve omuz EHA kısıtlılığı ise daha kötü yaşam kalitesi ile ilişkilendirildi.Item Omuz subakromiyal sıkışma sendromu bulunan hastalarda gözetim altında egzersiz programı ile ev egzersiz programının etkinliğinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2011) Cansever, Şakir; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Bu randomize prospektif çalışmanın amacı subakromial sıkışma sendromunda (SSS) gözlem eşliğinde yapılan egzersizle, ev egzersiz programı etkinliğini karşılaştırmaktır.Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Polikliniğine başvuran, SSS tanısı alan 40 hasta çalışmaya dahil edilerek iki gruba randomize edildi. Hastalar ağrı, hasta memnuniyeti, fonksiyon ve yaşam kalitesi açısından değerlendirildi. 1. grup 4 hafta boyunca her gün fizyoterapist gözetiminde 15-20 dakika süren, aktif EHA, germe, izometrik ve izotonik güçlendirme egzersizleri uygularken 2. grup aynı egzersizleri evde uyguladılar.Hastalar tedavi öncesinde, 2. hafta, 4. hafta, 12. haftalarda ağrı sayısal derecelendirme skalası (SDS), hasta memnuniyeti SDS, Constant- Murley skalası (CMS), Disabilities Of The Arm, Shoulder And Hand (DASH) ölçeği ve Kısa Form- 36 (SF-36) anketi ile değerlendirildi. Tedavi sonrası ve 3. ayda, 1. grupta bulunan hastalarda gece ağrısı, aktivite ağrısı, hasta memnuniyeti, CMS, DASH, SF-36 ağrı, SF-36 mental sağlık, SF-36 vitalite ve SF-36 genel sağlık parametrelerinde anlamlı düzelmeler saptandı. 2. gruptaki hastalarda ise tedavi sonrası ve 3. Ayda gece ağrısı, aktivite ağrısı, istirahat ağrısı, hasta memnuniyeti, DASH, SF-36 fiziksel fonksiyon, SF-36 ağrı ve SF-36 sosyal fonksiyon parametrelerinde anlamlı düzelmeler saptandı. Bu grupta CMS'da sadece tedavi sonrası anlamlı bir düzelme saptandı.İki grup karşılaştırıldığında 4. haftada aktivite ağrısı, CMS ve SF-36 vitalite alt bileşeninde 1. grup lehine anlamlı fark saptandı. DASH skalası yüzde değişim oranı ise aynı dönem için 2. grupta daha fazla azaldı ve bu anlamlı olarak bulundu.Çalışmamız sonucunda elde edilen bu bulgular egzersizin ağrı, fonksiyon ve genel sağlık durumu üzerine etkili olduğunu, fizyoterapist gözetiminde yapılan egzersizin ise ev egzersiz programına üstün olduğunu göstermiştir.Item Postmenopozal osteoporozlu hastalarda denge-koordinasyon, kuvvetlendirme ve aerobik egzersizlerin düşmeye etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2012) Dizdar, Meltem; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.Çalışmamız, postmenopozal osteoporoz'lu (OP) hastalarda denge-koordinasyon, kuvvetlendirme ve aerobik egzersizlerinin statik ve dinamik denge fonksiyonlarına, yaşam kalitesine ve düşme sıklığına etkisini değerlendirmek ve birbirlerine üstünlükleri olup olmadığını belirlemek amacıyla planlanmıştır.Çalışmaya Dünya Sağlık Örgütü OP Tanı Kriterlerine göre primer OP tanısı konan 75 hasta alınmıştır. Hastalar 3 gruba eşit olarak randomize edilerek 1.gruba denge-koordinasyon, 2.gruba kuvvetlendirme ve 3. gruba aerobik egzersizler verildi. Egzersiz programı 12 hafta boyunca haftada 3 gün, 1 saat süre ile eğitmen eşliğinde uygulandı. Değerlendirme egzersiz öncesi (0. hafta) ve sonrası (12. ve 24. haftada) uygulanan tedaviden habersiz bir araştırmacı tarafından yapıldı. Statik denge TeknoBody PK stabilometri denge platformu, dinamik denge Berg Denge Skalası (BDS) ve Zamanlı Ayağa Kalkma ve Yürüme Testi (ZAKY), yaşam kalitesi Quality Of Life Quetionnarie Of The Europen Foundation For Osteoporosis (QUALEFFO-41) ve ağrı Vizüel Anolog Skala (VAS) ile değerlendirildi.Tedavi sonrası her 3 egzersiz grubu ile total QUALEFFO-41, VAS ve ZAKY parametrelerinde anlamlı düzelmeler saptandı. ZAKY ile BDS'deki düzelmenin birlikteliği sadece denge-koordinasyon grubunda gözlendi. VAS'daki düzelmenin kuvvetlendirme grubunda 24. haftada da devam ettiği belirlendi. BDS ve göz kapalı çevre parametresinde denge-koordinasyon grup lehine, zihinsel fonksiyon ve göz açık Y (24.hafta) parametresinde kuvvetlendirme grup lehine ve sosyal fonksiyonda (24.hafta) aerobik grup lehine anlamlı düzelmeler tespit edildi. Her 3 egzersiz grubu ile takip süresince düşme gözlenmedi.Sonuç olarak OP'li hastalarda egzersizlerin erken dönemde ağrı, dinamik denge fonksiyonları, yaşam kalitesi ve düşme sıklığını azaltmada etkili olduğu söylenebilir. Ayrıca denge-koordinasyon egzersizlerinin diğer egzersizlere nazaran statik ve dinamik dengede ve düşmelerin önlenmesinde daha etkili olduğu tespit edildi.Item Postmenopozal osteoporozlu hastalarda patolojik kırık oluşumu öngörülebilir mi?(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-03-17) Ertem, Uğur; İrdesel, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; 0000-0003-2142-2264; 0000-0002-1456-9121Osteoporoz (OP), kemik kütlesinde azalma ve kemik kırılganlığında artış ile karakterize metabolik bir kemik hastalığıdır. OP’nin en önemli morbidite ve mortalite nedeni osteoporotik kırık oluşumudur. Postmenopozal osteoporozda (PMO) kırık risk faktörlerini tanımlamak amacıyla yapılan birçok çalışma bulunmasına rağmen, bu çalışmalarda kırık oluşumunda gerçekte hangi risk faktörünün ne kadar etkili olduğu konusundaki bilgiler halen çelişkilidir. Bu çalışmada amaç, PMO’lu hastalarda kırık riskinin öngörülüp öngörülemeyeceğini belirlemektir. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Polikliniği’ne başvuran PMO tanılı 124 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların kırık varlığı ve kırığa neden olabilecek risk faktörleri geriye yönelik olarak tarandı. Hastalar kırık varlığına göre, kırığı olan ve olmayan PMO’lu hastalar olarak iki gruba ayrılarak karşılaştırıldı. PMO’lu hastaların 50’sinde (%40,3) osteoporotik kırık saptanırken, 74 hastada (%59,7) kırık saptanmadı. İki grup arasında yapılan karşılaştırma sonucunda ileri yaş ile kırık oluşumu arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı. Vücut kitle indeksi (VKİ), menopoz yaşı, 25(OH) D vitamini düzeyleri, dual-enerji X-ışını absorbsiyometri (DEXA) ile değerlendirilen kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümü T skorları ile kırık oluşumu arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Sonuçlar kırık oluşumunun tam olarak öngörülemesinin zor olduğunu düşündürmekle birlikte, daha fazla sayıda veri ile yapılacak daha geniş hasta popülasyonunun tarandığı çalışmalara ihtiyaç olduğunu düşündürmektedir.Item Rehabilitation outcome after traumatic brain injury(Elsevier, 2007-02) İrdesel, Jale; Aydıner, Saadet B.; Akgöz, Semra; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; 56631533300; 22933424100; 14061863400Rehabilitation goals after traumatic brain injury are improving function, increasing the level of independence as high as possible, preventing complications and providing an acceptable environment to the patient. Several complications can be encountered during the rehabilitation period which lead to physical, cognitive and neurobehavioral impairments that cause major delay in functional improvement. This prospective study was designed in order to investigate the complications and their relations with functional recovery in patients that were included in the acute phase of a rehabilitation program. Thirty traumatic brain injured patients admitted to the Intensive Care Units of Uludag University School of Medicine were included in the study. Rehabilitation program consisted in appropriate positioning, range of motion exercises, postural drainage and respiratory exercises. Complications that were encountered during intensive care rehabilitation program were recorded. All patients were evaluated by Functional Independence Measure, Disability Rating Scale and Ranchos Los Amigos Levels of Cognitive Function Scale at admission and discharge. Improvement was observed in patients in terms of functional outcome and disability levels. Pneumonia, athelectasis, anemia and meningitis were the most frequent complications. Deterioration in functional outcome and disability levels was noted as the number of these complications increased. In conclusion, rehabilitation has an important role in the management of traumatic brain injured patients. Reduction of frequency of complications and improvement in functional outcome and disability levels can be achieved through rehabilitation programs. Long-term controlled studies with large number of patients are needed in order to obtain accurate data on factors associated with rehabilitation outcomes.Item Semptomatik kalça ağrısının nadir görülen bir nedeni: Sinoviyal pit: Olgu bazlı derleme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-08-19) Ertem, Uğur; İrdesel, Jale; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; 0000-0003-2142-2264; 0000-0002-1456-9121Sinoviyal pitler; genellikle 1 cm'den küçük çaplı, çevresi ince bir skleroz tabaka ile çevrili radyolüsent yuvarlak lezyonlar şeklinde gözlenirler ve sıklıkla femur boynunun proksimal üst kısmında yerleşirler. Çoğunlukla asemptomatik seyrederler ama bazen kalça ağrısına neden olabilirler. Bu olgu bazlı derlemede, kliniğe non-travmatik sağ kalça ağrısı ile başvuran 57 yaşındaki bir kadın hasta üzerinden konu irdelenecektir. Çeşitli analjezik ilaçlardan fayda görmeyen hastada yapılan sağ kalça manyetik rezonans görüntülemede (MRG) sinoviyal pit saptanmış ve konservatif tedavi ile ağrısı kontrol altına alınmıştır. Bu derlemede çok yaygın bir bulgu olan kalça ağrısının nispeten çok akla gelmeyen nedenlerinden biri olan sinoviyal pit ve radyolojik olarak ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulacak hastalıklar vurgulanmıştır.Item Shoulder function after accessory nerve-sparing neck dissections(John Wiley & Sons, 2004-11) Erişen, Levent; Başel, Bekir; İrdesel, Jale; Zarifoğlu, Mehmet; Coşkun, Hakan; Basut, Oğuz; Tezel, İlker; Hızalan, İbrahim; Onart, Selçuk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; C-3960-2015Background, This study was designed to observe the effect of preserving the spinal accessory nerve (SAN) during neck dissection (ND) and adjuvant radiotherapy (ART) after ND on shoulder function. Methods. Fifty-seven patients with head and neck cancer who had undergone primary tumor resection and various types of NDs were enrolled in this prospective study. Postoperative shoulder joint range of motion was evaluated by goniometry, and muscle strength was measured manually. SAN function was evaluated with electromyography (EMG) with respect to percentage of denervation and presence of neurogenic involvement. Patients were grouped by treatment as follows: radical ND (FIND) versus modified radical ND (MRND)/selective ND (SND) and ART versus no ART. Results. Shoulder joint range of motion and shoulder muscle strength were significantly better in the MRND/SND group than in the FIND group. However, EMG findings were similar in the RND and MRND/SND groups. When all patients who underwent ND, RIND, or MRND/SND were compared with the control group, statistically significant changes in shoulder joint range of motion and shoulder muscle strength were found. Also, denervation and neurogenic involvement of the SAN were significantly higher after all NDs than in the control group. ART did not affect range of motion of the shoulder joint, shoulder muscle strength, or the degree of denervation and neurogenic involvement in any of the ND groups. Conclusions. ART does not have a negative effect on shoulder function after ND. SAN is always functionally impaired even if we preserve it macroscopically during ND.Publication The proximal femoral morphometry of Turkish women on radiographs(Soc Anatomica Espanola, 2006-05-01) İrdesel, Jale; Arı, İlknurIn this study, proximal femoral morphometry was measured on radiographs of Turkish women. Hip fractures have high morbidity and mortality rates for people and is generally seen in elderly. It is known that the body mass index (BMI) and proximal femoral morphometry are important determinants of fracture risk. Our aim is to perform the measurements of proximal femoral morphometry and body mass index. A total of 190 Turkish women were included in the study. The anthropometric and BMI measurements were recorded and the morphometric measurements (HAL, FAL, FW, HW, TW and Q angle) were made on the radiographs. For statistical analysis, the Pearson linear correlation was performed using the SPSS 10.0 software. The averages of the femoral morphometric measurements and BMI were found to be: 10.80 cm, 10.14 cm, 5.21 cm, 3.54 cm, 8.42 cm, 131.52 degree, and 28.02 kg/m(2) (HAL, FAL, HW, FW, TW, Q angle and BMI), respectively. Strong positive correlations were found between BMI and TW (r= 0.230; p= 0.002), BMI and FW (r= 0.169; p= 0.023), BMI and HW (r= 0.175; p= 0.018). These results suggest that there is a relationship between the values of the proximal femoral morphometry and BMI.