Welcome to the Uludag University Academic Repository!

Bursa Uludağ University aims to contribute to the advancement of science and technology by adopting clear, repeatable and reliable research outputs and applications; is committed to the broad dissemination of knowledge for the benefit of society and all external stakeholders.

BUU Open Access System offers scientific and artistic products such as books, articles, theses, encyclopedias and works of art produced by our faculty members and students in accordance with international standards and intellectual property rights.

Bursa Uludağ University is a leading institution using DSpace.

Supported by @SelenSoft Yazılım



 

Recent Submissions

Placeholder
PublicationOpen Access
Sulandırıcıya ilave edilen mitokinon ve kafeik asitin koç spermasının dondurulabilirliği ve sperm OGG1/ROMO1 gen ekspresyonu ve metilasyonu üzerine etkileri
(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2025-06-24) Yılmaz, Mehmet Melih; Üstüner, Burcu; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Dölerme ve Suni Tohumlama Ana Bilim Dalı; 0000-0001-6050-791X
Bu çalışmanın amacı, mitokinon (MitoQ) veya kafeik asit (KA) içeren sulandırıcılarla koç spermasının dondurulabilirliğinin araştırılmasıdır. Elektroejakülatör ile alınan koç sperması numuneleri pooling yapılarak yedi eşit hacime ayrılmıştır. Her bir hacim, Tris bazlı sulandırıcı ile kontrol ve antioksidan gruplarına (Kontrol, MitoQ 100 nM, 150 nM, 200 nM; KA 50 μM, 100 μM, 150 μM) göre sulandırılmıştır. Eritme sonrası spermatolojik ve antioksidatif parametreler ile OGG1/ROMO1 gen ekspresyonu ve metilasyonu değerlendirilmiştir. CASA ile değerlendirilen eritme sonrası motilite, MitoQ200, KA100 ve KA150 gruplarında kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuştur (P<0,05). MitoQ gruplarının eritme sonrası plazma membran bütünlüğü KA gruplarıyla karşılaştırıldığında, antioksidan gruplar arasında en düşük plazma membran bütünlüğü KA100 grubunda saptanmıştır. Eritme sonrası akrozom membran bütünlüğünün, KA50 ve KA100 grupları hariç olmak üzere tüm antioksidan gruplarında kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (P<0,05). Eritme sonrası mitokondriyal membran potansiyeli, KA50 grubu dışında tüm gruplarında kontrol grubuna göre daha iyi korunmuştur (P<0,05). Eritme sonrası DNA fragmentasyonu, MDA ve TAC düzeyleri bakımından kontrol grubu dahil tüm grupların benzer olduğu gözlenmiştir. MitoQ’nun, DNA metilasyonu yoluyla OGG1 gen ekspresyonunu anlamlı düzeyde değiştirdiği belirlenmiştir (P<0,05). Ayrıca, kafeik asidin ROMO1 gen ekspresyonunu etkileyebileceği saptanmıştır (P<0,05). MitoQ’nun artan dozları OGG1 gen ekspresyonunu baskılamış ve bu baskılama artan DNA metilasyonu ile ilişkilendirilmiştir (P<0,05). KA artan dozları ise OGG1 ekspresyonunu artırmış, fakat metilasyon düzeylerini değiştirmemiştir. MitoQ’nun ROMO1 geni üzerinde OGG1 geninde olduğu gibi doza bağımlı bir etki gözlenmemiştir, MitoQ doz gruplarının ROMO1 metilasyon düzeylerinin de ROMO1 gen ekspresyonu gibi benzer desenler sergilediği belirlenmiştir (P>0,05). Artan KA dozlarının ROMO1 gen ekspresyonunu anlamlı düzeyde artırmış olduğu gözlenerek (P<0,05), en düşük KA dozu ile en yüksek KA dozu arasında belirgin düzeyde fark tespit edilmiştir. Sonuç olarak, özellikle 200 nM mitokinon ve 150 µM kafeik asit dozlarının, koç spermasının dondurulması ve eritme sonrası sperm kalitesinin korunmasında etkili olduğu belirlenmiştir.
Placeholder
PublicationOpen Access
Deneysel epilepside kuşburnu (Rosa canina) çekirdek yağı ön tedavisinin hipokampal nöronlar ve oksidatif stres üzerine etkileri
(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2025-07-01) Yörükoğlu, Ebru; Sonat, Füsun Ak; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Fizyoloji Ana Bilim Dalı
Bu tezde, kuşburnu (Rosa canina) çekirdek yağı ön tedavisinin pilokarpinle oluşturulan deneysel epilepsi modelinde hipokampal nöronlar ve oksidatif stres parametreleri üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Çalışmada 5 grup oluşturulmuş; pilokarpinle epilepsi indüksiyonundan önce 28 gün boyunca 0,125 ml/gün/sıçan, 0,25 ml/gün/sıçan ve 0,50 ml/gün/sıçan dozlarında kuşburnu çekirdek yağı ön tedavisi uygulanmıştır. Oksidatif stres parametrelerinden süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), total antioksidan seviye (TAS), total oksidan seviye (TOS) ve oksidatif stres indeksi (OSİ) ölçülmüştür. Tüm kuşburnu çekirdek yağı ön tedavi gruplarında TOS ve OSİ seviyelerinde anlamlı olarak düşüş; orta ve yüksek doz kuşburnu çekirdek yağı ön tedavi gruplarında ise CAT seviyelerinde anlamlı artış görülmüştür. Ön tedavi ile TAS seviyelerinde istatistiksel olarak anlamlı olmasa da artış trendi belirlenmiştir. Nöron sayımları açısından Dentat Gyrus, CA1 ve CA3 bölgelerinde pilokarpin grubunun nöron sayılarının anlamlı olarak azaldığı; ancak ön tedavi ile nöron sayılarında doza bağımlı bir artış olduğu gözlenmiştir. Epileptik nöbet skoru, ön tedavi uygulanan tüm gruplarda doza bağımlı olarak azalmıştır. Bu etkilerin, yağın içerdiği linoleik asit, linolenik asit, oleik asit, tokoferoller ve C vitamini gibi antioksidan bileşenlere bağlı olabileceği düşünülmektedir. Bulgular; kuşburnu çekirdek yağı ön tedavisinin doza bağlı olarak farklı bölgelerde nöronal koruma, oksidatif stres parametrelerinde düzelme ve epilepsi nöbet skorlarında iyileşme sağladığını göstermektedir. Bu tez, kuşburnu çekirdek yağının deneysel epilepsi modelinde ilk kez fitoterapötik ajan olarak değerlendirilmesi bakımından literatüre özgün katkı sunmaktadır.
Placeholder
PublicationOpen Access
Kedi sahiplerinin ağrı algısı ile Feline Grimace Scale sonuçlarının karşılaştırılması: Demografik faktörlerin rolü
(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2025-07-04) Emiroğlu, Müberra Güneş; Çavuşoğlu, Enver; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Zootekni Ana Bilim Dalı; 0000-0000-0000-0000
Ağrı yönetiminin etkili şekilde uygulanması hayvanın yaşam kalitesine, hastalığın seyrine, tedavinin başarısına olumlu katkı sağlamaktadır. Etkili ve eksiksiz uygulanan ağrı yönetimi hem hastayı hem de veteriner hekimi koruyan önemli stratejik bir uygulamadır. Kediler, doğaları gereği daha bireysel ve içe dönük canlılardır ve ağrıyı doğrudan değil, dolaylı yollarla ifade ederler. Bu durum, sahiplerinin ve veteriner hekimlerin kedilerin ağrılarını fark etmelerini güçleştirerek gecikmelerine sebep olmaktadır. Bu nedenle ağrıyı ortak ölçütte anlayabilmek, uygulanan analjezik tedaviye verilen yanıtı değerlendirebilmek ve ağrı yönetimi sürecinin yönlendirebilmek amacıyla Feline Grimace Scale (FGS) gibi ağrı ölçekleri geliştirilmiş ve klinik kullanımda yerini almıştır. Bu çalışma, kedi sahiplerinin kedilerinin ağrı düzeylerini ne düzeyde doğru tahmin edebildiklerini ve bu tahmin düzeyini etkileyen demografik faktörleri ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada toplam 10 adet soru hazırlanmış ve özel bir kliniğe başvuran kedi sahipleri ile yüz yüze yapılan anket şeklinde gerçekleşmiştir. Çalışma toplam 50 adet kedi sahibine anket uygulaması ile yapılmıştır. Ankete katılan her kedi sahibinin kedisi, ayrıca FGS skalası ile ağrı düzeyi skorlanmıştır. Daha sonra, kedi sahiplerinin ağrı düzeyi tahminleri ile FGS ölçeğinde çıkan ağrı düzeyi arasındaki korelasyon istatistiksel olarak hesaplanmıştır. Kedi sahiplerinin skorları ile FGS sonucu arasındaki korelasyon, Pearson korelasyon testi ile ölçülmüştür. Elde edilen sonuçlara göre, kedi sahiplerinden “kadın” cinsiyetindekiler, “40 yaş ve altındakiler”, “kedi bakmaya başlayalı 5 yılı aşmamış olanlar” ve “kedi sahiplenmeden önce tereddüt ederek sahiplenenler”in ağrı tahminleri ile FGS skoru arasındaki korelasyon anlamlı bulunmuştur. Elde edilen bulgular, kadın kedi sahiplerinin, 40 yaş ve altındaki bireylerin, kedisine beş yıldan kısa süredir bakanların ve kediyi sahiplenmeden önce tereddüt edenlerin ağrı tahminleri ile FGS skorları arasında anlamlı bir korelasyon olduğunu göstermektedir. Ayrıca, kısırlaştırılmış, melez ırk, ileri yaşlı, daha önce hastalık geçirmiş ve akut bir sorun nedeniyle kliniğe getirilen kedilerin sahiplerinin ağrı tahminleri ile FGS skoru arasında da anlamlı bir korelasyon saptanmıştır. Elde edilen sonuçlar, FGS ölçeğinin gelecekte kliniklerde rutin olarak kullanılabilmesi anlamında oldukça gelecek vadetmektedir. Fakat gelecekte bu alanda yapılacak çalışmaların daha kapsamlı ve daha fazla sayı ve ölçekte yapılması FGS’nin kliniklerde kullanım olanaklarını artıracağı düşünülmektedir.
Placeholder
PublicationOpen Access
Kurkumin, vinkristin Sülfat ve kombinasyonlarının köpek meme kanserinde sitotoksik etkilerinin moleküler düzeyde araştırılması
(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2025-05-20) Taşkın, Sebahat Dilara; Şamlı, Hale; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Veterinerlik Genetiği Ana Bilim Dalı; 0009-0003-8560-1939
Meme kanseri insanlarda ve hayvanlarda en sık görülen malign tümörlerden biridir. Veteriner onkoloji alanında tümör progresyonu ve tedaviye yanıt mekanizmalarının moleküler düzeyde anlaşılması, yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu tez çalışmasında, vinkristin sülfat, kurkumin ve bu iki bileşiğin kombinasyonunun, CMT-U27 köpek meme karsinomu hücreleri üzerindeki sitotoksik ve apoptotik etkileri değerlendirilmiştir. Çalışmada hücre canlılığı, XTT hücre canlılık testi ile analiz edilmiş; apoptotik ve nekrotik değişiklikler ise Hoechst 33342, Annexin V ve Propidyum İyodür boyaları kullanılarak floresan mikroskobu altında incelenmiştir. Ayrıca, apoptozis mekanizmasında yer alan P53, BCL-2, MCL1, BAX ve BID genlerinin ekspresyon düzeyleri kantitatif gerçek zamanlı PCR yöntemiyle belirlenmiştir. Elde edilen bulgular, vinkristin Sülfat ve kurkumin kombinasyonunun hücre canlılığını belirgin düzeyde azalttığını ve bu kombinasyon tedavisinin özellikle proapoptotik BAX ve BID genlerinin yanı sıra tümör baskılayıcı P53 geninin ekspresyonunu belirgin şekilde artırdığını göstermiştir. Bu sonuçlar, kurkumin ile kombine edilen vinkristin Sülfatın köpek meme tümörü hücrelerinde apoptotik hücre ölümünü tetikleyebileceğini ve kombinasyon tedavisinin köpek meme tümörlerinin tedavisinde potansiyel bir strateji olarak değerlendirilebileceğini ortaya koymaktadır.
Placeholder
PublicationOpen Access
Veteriner hekimlerin çalışma koşullarına bağlı yorgunluk ile başa çıkmada gıda takviyesi kullanım alışkanlıklarının değerlendirilmesi
(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2025-06-02) Teke, Mustafa Enes; Çetinkaya, Figen; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0009-0007-7587-4588
Günümüzde sağlıklı beslenmeyi destekleme, hastalıklardan korunma, dinç hissetme gibi sebeplerle gıda takviyeleri kullanılmaktadır. Veteriner hekimlerin çalışma yoğunluğunu belirlemek, çalışma temposu ile başa çıkmada gıda takviyesi kullanım sıklığı ve tercihlerini değerlendirmek amacıyla 130 veteriner hekimle anket gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda veteriner hekimlerin %45,4’ünün günde 10 saat ve üzeri çalıştığı, %75,4’ünün hafta sonları sürekli veya bazen çalıştığı, %47,7’sinin sürekli veya bazen nöbet sistemiyle ya da gece mesaisi yaptığı ortaya konmuştur. Ayrıca, veteriner hekimlerin %56,2’sinin ay içerisinde en az bir gün 12 saat ve üzeri çalıştığı, %70,8’inin trafikte iki saatten az kaldığı tespit edilmiştir. Veteriner hekimlerin %37,7’sinin gün içerisinde kendini yorgun ya da çok yorgun hissettiği, %65,5’inin kendini yorgun hissettiğinde bazen gıda takviyesi kullandığı belirlenmiştir. Düzenli gıda takviyesi kullananların oranı %20, ihtiyaç duyduğunda kullananlar %51,6’dır. Gıda takviyelerine %49,6 oranında doktor tavsiyesiyle başlandığı, %77,4 oranında eczaneden temin edildiği saptanmıştır. Hangi tip gıda takviyesi kullandıkları sorularında %76,2’si vitamin, %53,1’i mineral, %43,8’i bağışıklık destekleyici, %26,9’u yağ asidi, %16,9’u protein ve/veya aminoasit grubunu işaretlerken, multi bileşen tercihi %68,1 olmuştur. Kendini yorgun veya çok yorgun olarak tanımlayan veteriner hekimler arasında günde 10 saat üzeri ve hafta sonu çalışmanın yüksek oranda olduğu gözlenmiştir. Gıda takviyesi kullandıktan sonra kendini daha sağlıklı hissettiğini ifade eden veteriner hekimler %53,8 iken, daha enerjik hissedenler %42,4 oranındaydı. Veteriner hekimlerin %8,5’i gıda takviyesi kullandıktan sonra kendinde olumsuzluk hissettiğini ve %67,5’i piyasaya yeni sürülen gıda takviyelerini kullanmakta tereddüt ettiğini belirtmiştir. Sonuç olarak veteriner hekimlikte hafta sonu çalışmanın yaygın olduğu, çalışma saatlerinin yüksek olduğu ve bu durumla başa çıkmada farklı bileşenler içeren gıda takviyelerini ihtiyaç hissettiklerinde tercih ettikleri ortaya konmuştur.