2008 Cilt 6 Sayı 1

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 8 of 8
  • ItemOpen Access
    Çocukluk çağında retinitis pigmentosa: Bir olgu sunumu
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Tığ, Ufuk Şahin; Kendir, Fadime; Ayata, Ali; Eren, Erdal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı.
    Retinitis pigmentoza (RP), birçok sendromla birlikte bulunabilen ve ilerleyici görme kaybıyla seyreden bir hastalıktır. Bu nedenle erken tanısı önemlidir. Halen tedavisi bulunmayan bu hastalığın tanısı, iyi bir anamnez ve oftalmolojik muayene ile konulabilmektedir. Bu yazıda bir olgu sunularak RP’ye yaklaşım, tanı ve tedavi yolları anlatılmıştır.
  • ItemOpen Access
    Akciğerin dev kist hidatiği
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Korkmaz, Mevlüt; Bükülmez, Ayşegül; Doğru, Ömer; Köken, Reşit; Şen, Tolga Altuğ; Kundak, Afşin; Ovalı, Fahri; Melek, Hamide; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.
    Kist hidatik hastalığı, Türkiye’de ve dünyada insan ve hayvan sağlığını tehdit eden paraziter bir hastalıktır. Parazit başta karaciğer ve akciğer olmak üzere tüm organ ve dokularda giderek büyüyen kistlere yol açar. Çocuklarda en sık yerleştiği organ akciğerdir. Akciğerin elastik dokusundan dolayı büyük boyutlara ulaşır ve daha erken dönemde tanınır. Akciğer kist hidatik hastalığının tanısında radyolojik görüntüleme, özellikle tomografi önemlidir. Bu yazıda akciğer kist hidatik hastalığı tanısı alan altı yaşında bir erkek hasta, akciğer grafide yer kaplayan homojen görünümlerin ayırıcı tanısında kist hidatik hastalığının düşünülmesi gerektiğini vurgulamak amacı ile sunulmuştur.
  • ItemOpen Access
    Çocuklarda bez bölgesi enfeksiyonları
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Sarıcaoğlu, Hayriye; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Dermatoloji Anabilim Dalı.
    Enfeksiyon hastalıklarının dermatolojik belirtileri; derinin primer olarak enfekte olması, sistemik bir enfeksiyona derinin de katılımı ve sistemik bir enfeksiyon hastalığının enfeksiyöz olmayan deri döküntüleri şeklinde karşımıza çıkabilir. Bu derlemede, infantil dönemde bez bölgesindeki deri enfeksiyonları ve generalize deri lezyonlarına sebep olan enfeksiyonların bu bölgedeki görünümleri anlatılacaktır.
  • ItemOpen Access
    Çocukluk çağı tüberkülozunda tanı sorunları
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Uyan, Ayten Pamukçu
    Çocuklarda tüberkülozun doğal seyri ve klinik bulguları, erişkinlerde görülen hastalıktan belirgin olarak farklıdır. Çocuklar, hastalığın daha az spesifik bulgu ve semptomlarına ve de daha az pozitif mikobakteriyel kültüre sahiptir. Bu nedenle, çocukluk çağında tüberkülozun tanısı oldukça zordur ve nadiren kanıtlanır, çoğunlukla klinik bulgulara, semptomlara ve özel araştırmalara dayandırılır. Bu derlemede, çocuklarda tüberkülozun tanı kriterleri bir kez daha vurgulanmıştır.
  • ItemOpen Access
    Tip 1 diabetes mellituslu çocukların retinal doppler ultrasonografi bulguları ve homosistein düzeyleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Şen, Tolga Altuğ; Bükülmez, Ayşegül; Köken, Reşit; Demir, Tevfik; Albayrak, Ramazan; Değirmenci, Bumin; Acar, Murat; Melek, Hamide; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.
    Amaç: Tip 1 diyabetli çocuklarda diyabetik retinopatiyle ilişkili oldukları düşünülen plazma homosistein düzeylerinin ölçülmeleri, retinal arterlerdeki kan akım hızlarının Doppler ultrasonografiyle değerlendirilerek sağlıklı çocukların ölçümleriyle kıyaslanmaları için bu çalışma planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız için tip 1 diyabet tanısıyla izlenen yaşları 8-18 (Ortalama 13,2±4,3) arasında olan, 42 hasta (22 kız, 20 erkek) seçilmiştir. Tip 1 diyabet tanılı çocukların ortalama hastalık süreleri 5,02±2,99 yıldır. Kontrol grubu için yaşları 9-18 (Ortalama 14,01±3,5) arasında olan 30 çocuk (15 erkek, 15 kız) seçilmiştir. Vakaların santral retinal arter ve oftalmik arterlerinden pik sistolik hız, diyastolik hız, rezistivite indeksi ve pulsatilite indeksi ölçümleri yapılmıştır. Bulgular: Tip 1 diyabetli çocuklarla kontrol grubundaki çocuklar arasında sadece santral retinal arter diyastolik hızları için, iyi ve kötü kontrollü tip 1 diyabetli çocukların arasında ise sadece oftalmik arter Vmax ölçümleri için anlamlı farklılıklar bulunurken (p<0,05), diğer ölçüm değerleri için aradaki farklar anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Kötü metabolik kontrollü tip 1 diyabetli hastaların oftalmik arter rezistivite indeksleri (0,82±0,04), iyi metabolik kontrollü tip 1 diyabetli hastaların rezistivite indekslerine göre (0,76±0,08) daha yüksek bulunmuştur. Tip 1 diyabet tanılı çocukların ortalama homosistein düzeylerinin (10,3±2,18 μmol/L), kontrol grubundaki çocuklara (9,12±1,9 μmol/L) göre daha yüksek, kötü kontrollü tip 1 diyabetli çocukların ortalama homosistein düzeylerinin (11,33±2 ,05 μmol/L) iyi kontrollü çocuklara (9,42±2,12 μmol/L) göre daha yüksek olduğu ve aradaki farkların anlamlı olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Sonuç: Kötü kontrollü tip 1 diyabetes mellituslu çocuklarda plazma homosistein düzeyleri ve oftalmik arter rezistivite indeksleri, iyi kontrollü tip 1 diyabetli çocuklara ve sağlıklı çocuklara kıyasla artmıştır. Bu artışlar ilerideki dönemde diyabetik retinopati gelişmesi açısından risk oluşturabilir.
  • ItemOpen Access
    Guatrlı çocukların değerlendirilmesi ve tedavi sonuçları
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Karalı, Yasin; Sağlam, Halil; Kamber, Kadri; Karalı, Zuhal; Sığırlı, Deniz; Tarım, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.
    Amaç: Guatr etiyolojik nedene bakılmaksızın tiroid bezinin büyümesi olarak tanımlanır. Çocukluk yaş grubunda, özellikle ergenlerde yaygındır. Ülkemizde yapılan değişik çalışmalarda 6-12 yaş arası çocuklarda guatr prevalansı %24,9-92 arasında saptanmıştır. Endemik bölgelerde guatrın en sık nedeni iyot eksikliği iken endemik olmayan bölgelerde kronik lenfositik tiroidittir. Bu çalışmanın amacı guatr tanısı konan hastalarımızın demografik ve tanısal özellikleri, izlem süresince muayene, radyoloji, laboratuvar bulguları ve uygulanan tedavilerin etkinliğinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2000-Aralık 2005 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı polikliniğinden fizik muayene ve tiroid ultrasonografisi bulgularına göre 116 hasta guatr tanısı aldı. Hastaların verileri dosya kayıtlarından geriye dönük olarak incelendi. Guatr evresi Dünya Sağlık Örgütü (WHO) evrelemesine göre yapıldı. Tiroid hacimleri tiroid boyutlarının ultrasonografik ölçümü ile hesaplandı. Ötiroid ve hipotiroid hastalar L-tiroksin tedavisi, hipertiroid olgular propiltiourasil ve propranolol tedavileri aldı. Bulgular: Çocukların 80’i (%69) kız, 36’sı (%31) erkek idi. Tanı anında kızların ve erkeklerin yaş ortalaması sırasıyla 10,1±2,9 yıl, 9,02 ± 3,6 yıl idi. Ortalama takip süresi 3,18 ± 1,83 yıl idi. Tanı anında hastaların çoğu (%76,7), Evre Ib (%38,8) ve Evre II (%37,9) guatr evresindeydi. Tüm çocuklardan 62’si (%53,4) ötiroid, 47’si (%40,5) hipotiroid ve 7’si (%6,0) hipertiroid idi. Hastalardan 79’unda (%68,1) ailede tiroid hastalığı öyküsü mevcuttu. Ayrıca, 11 hastada (% 9,5) eşlik eden başka bir endokrinolojik hastalık mevcut iken 11’inde (% 9,5) epilepsi öyküsü ve 7’sinde (%6) ise başka bir sistemik hastalık mevcuttu. Basit difüz guatrlı 83 (%71,6) hasta mevcut iken, 18 Hashimoto tiroiditli (4’ünde nodül mevcut), 11 (%9,4) izole nodüler ya da multinodüler guatrlı, 1 (%0,9) papiller tiroid kanserli ve 3 (%2,6) Graves hastalığı olan olgu vardı. Ortalama tiroid hacmi tedaviyle 12,68±6,48 (3,4-35,7) ml’den anlamlı bir şekilde 9,2±3,57 (3,19-22,1) ml’ye azalmıştır (p<0,05). Başvuruda %76,7 olan evre Ib ya da evre II guatr oranıtedavi sonrası%36,2’ye (evre Ib %26,7, evre II %9,5) gerilemiş olup bu gerileme istatistiksel olarak anlamlıbulundu (p<0,05). Nodüler guatrıolan 16 hastanın 11’inde (%68,8) tedavi sonrasınodülleri kayboldu. Sonuç: TSH (Tiroid Stimulan Hormon) yükselmesi tiroid bezi büyümesindeki ana tetikleyici güç gibi göründüğünden hipotiroid veya ötiroid guatrıolan hastalarda tiroksin tedavisi uygulanmasıakla yatkın bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımla elde ettiğimiz sonuçlar yüz güldürücüdür. Hipertiroidili hastalarımızın sayı- sıbir sonuca varmaya yetecek boyutta değildir ve hipertiroidili hastalarda guatrın patogenezi TSH yüksekliğini içermemektedir. Ancak antitiroid ilaçlarla hipertiroidinin kontrol altına alınmasıyla tiroid boyutu da küçülüyor gibi görünmektedir.
  • ItemOpen Access
    Tip 1 diabetes mellituslu çocuklarda ilk tanıdaki tiroid fonksiyon anormallikleri: Kalıcı mı? Geçici mi?
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Semiz, Serap; Candemir, Maşallah; Karakuş, Tuğrul
    Amaç: Bu çalışmada; yeni tanılı Tip 1 diabetes mellituslu olgularda, ilk başvuru anındaki anormal tiroid fonksiyon testleri görülme sıklığını ve bunların kısa süreli takip sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2001-2006 yılları arasında, ilk tanıyı hastanemiz Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde alan ve bu tanıyla takip edilen Tip 1 diabetes mellituslu 42 hastanın tiroid fonksiyon testleri retrospektif olarak incelendi. Hastaların, başvuru anından itibaren, ortalama 4.5’uncu günde, tiroid fonksiyon testleri ve tiroid otoantikorlarına bakıldı. Tiroid fonksiyon testleri median 180. günde tekrar değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 22’si (%52.4) kız, 20’si (%47.6) erkek idi ve ortalama yaş 9.4 (±3.6) olarak saptandı. Başvuru anında 23 (%54.8) hasta diabetik ketoasidoz, 15 (%35.7) hasta ketozis ve 4 (%9.5) hasta ise hiperglisemi tablosunda idi. Hastaların 26’sı (% 61.9) ötiroid iken, 16’sında (% 38.1) tiroid fonksiyon testlerinde bozukluk saptandı. Anormal tiroid fonksiyonu tespit edilen hastalardan 12’sinin (%75.0) ötiroid hasta sendromu olduğu görüldü ve bu hastalardan 10’unun (%83.3) başvuru kliniği diabetik ketoasidoz idi. Bu olguların çoğunun geçici olduğu, bir tanesi dışında tümünde anormal tiroid fonksiyon testlerinin düzeldiği görüldü. Başvuruda ketozis veya hiperglisemi kliniği olan olguların 2’sinde (%10.5), diabetik ketoasidozlu olguların 5’inde (%21.7) olmak üzere toplam 7 (%16.7) olguda tiroid antikor pozitişiği mevcuttu. Kontrolde toplam 42 hastadan, 6’sinda (%14.3) anormal TFT saptandı ve başlangıçtaki tiroid disfonksiyonu %38.1’den, %14.3’e geriledi. Sonuç: Bu retrospektif çalışma ile yeni tanılı Tip 1 diabetes mellituslu olgularda tiroid fonksiyon testlerindeki anormalliklerin sık, çoğunlukla geçici olduğu saptanmıştır. Bu nedenle tiroid patolojisi düşündüren herhangi bir klinik durum yok ise, tiroid fonksiyon testlerinin ilk tanıdan en az 1 ay sonra değerlendirilmesinin uygun olacağı kanısındayız.
  • ItemOpen Access
    Pediatrik onkolojide ilaç ekstravazasyonu: Tek merkez deneyimi
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Sevinir, Betül; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Onkolojisi Bilim Dalı.
    Amaç: Sitotoksik kemoterapi uygulamalarında ekstravazasyon sıklığı değişkendir. Bu çalışmanın amacı merkezimizde ekstravazasyon sıklığını ve risk faktörlerini tanımlamaktır. Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı’nda 2004-2007 yılları arasındaki hasta kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Tanı alan hasta sayısı, ekstravazasyon sayısı, demografik ve klinik özellikleri belirlendi. Bulgular: Merkezimizde pediatrik onkoloji hastalarında kemoterapi ekstravazasyonu insidansı %0.4 bulundu. Ekstravazasyon görülen hastaların %41’i üç yaşından küçüktü. Kemoterapi başlangıcından median 9 hafta sonra ekstravazasyon gözlendi. Ekstravazasyonların %77’si poliklinik koşullarında ve %59’u haftada bir tedavi alan grupta idi. En sık vinka alkaloidleri, aktinomisin ve adriamisin kaçışı saptandı. Sonuç: Sitotoksik kemoterapi ekstravazasyon sıklığı literatürle benzerdir. Daha küçük çocuklarda ve daha sık kemoterapi alanlarda risk daha yüksektir.