2006 Cilt 32 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18257
Browse
Browsing by Type "Araştırma makalesi"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Item Koroner arter bypass cerrahisinde l-karnitinin myokard fonksiyonları üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2007-02-09) Furat, Cevdet; Uçar, Halil İbrahim; Tok, Mustafa; Öç, Mustafa; Farsak, Bora; Güvener, Murat; Yorgancıoğlu, A. Cem; Doğan, Rıza; Demırcın, Metin; Paşaoğlu, İlhan; Ersoy, ÜnsalKarnitin yağ asit metabolizması için gerekli bir ko-faktördür ve normal aerobik kalpte ATP’nin öncelikli kaynaklarındandır. Miyokard iskemisi sırasında yağ asit metabolizması bozulur ve doku karnitin seviyeleri azalır. Kalp karnitin sentezleyemediğinden reperfüzyon sırasında karnitin varlığı miyokard fonksiyonu için önemli bir rol oynar. Bu çalışmada, koroner arter bypass cerrahisi uygulanacak olan hastalarda, karnitin ile zenginleştirilmiş kan kardiyoplejisinin miyokard üzerine olan etkisi ve myokardı postiskemik reperfüzyon hasarın dan korumadaki etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalında, Nisan 2005-Haziran 2005 tarihleri arasında, elektif koroner by-pass cerrahisi uygulanan 20 hasta alınmıştır. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Grup I (kontrol grubu) ve grup II (çalışma grubu) olmak üzere 10’ar kişi içeriyordu. Grup I’de standart soğuk kan kardiyoplejisi ve grup II’de karnitin içeren kan kardiyoplejisi kullanıldı. Hastalarda preoperatif dönemde ve postoperatif dönemde kardiyak verilerin ölçüm leri yapıldı. Kardiak output (CO), çalışma grubunda postoperatif 1. saatte anlamlı derecede yüksekti (kontrol grubu; 4,94 ± 0.09 L/dk ve çalışma grubu; 5.32 ± 0,43 L/dk; p<0,005), CPB sonrası da anlamlı fark bulundu kontrol grubunda 2,99 ± 0,09 L/dk ve çalışma grubu 3,18 ± 0,12 L/dk. Postoperatif 6.saatten sonraki ölçümlerde anlamlı fark bulunmadı. Kardiyak indeks (CI) değerleri açısından gruplar arasında istatiksel fark yoktu. Hastaların sol ventrikül iş gücü (LVSW) Grup 1’de kardiyopulmoner bypass (CPB) sonrası 45,62±0,56 (g.m), Grup 2’de 69,7±28,2 (g.m) idi (p<0,05). Postoperatif 1.saat sol ventrikül iş gücü (LVSW) değerleri Grup 1’de 55,06±0,98 (g.m), Grup 2’de 69,8±27,8 (g.m) olarak ölçüldü (p<0,05). Sağ ventrikül iş gücü (RVSW) Grup 1’de postoperatif 1. saat 11,09±0,86 (g.m), Grup 2’de 13,4±4,5 (g.m) bulundu (p< 0,05). Bu çalışma L-Karnitin içeren kan kardiyoplejisinin normal sol ventrikül fonksiyonlarına sahip hastada etkisi olmadığı ancak, preoperatif dönemde iskemisi bulunan, uzun aortik klemp gerektiren, reoperasyon veya kompleks cerrahi uygulanacak hastalarla, kritik ejeksiyon fraksiyonlu (EF) hastalarda kullanılmasının faydalı olacağı sonucuna varılmıştır.Item Neonatal hipoglisemili olgularımızın değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2007-02-05) Çetinkaya, Merih; Köksal, Nilgün; Sağlam, Halil; Tarım, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Neonatoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatrik Endokrinoloji Anabilim Dalı.Neonatal hipoglisemi bir çok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilen, erken tanı ve tedavisi ile sebep olabileceği sorunlar önemli ölçüde önlenebilen bir durumdur. Bu çalışmada Haziran 2003-Kasım 2004 tarihleri arasında yenidoğan servisimizde neonatal hipoglisemi tanısı ile izlenen toplam 56 hasta değerlendirildi. Bebeklerin 50 tanesinde (%89) hipoglisemi 1. günde görüldü. Kan şekerleri 20mg/dl ile 39 mg/dl arasında olup, ortalama kan şekeri 24.3 mg/dl olarak saptandı. Hastaların %83’ü asemptomatik iken, en sık görülen semptomlar konvülsiyon, tremor ve aktivite düşüklüğü idi. İki hastada hiperinsülinizm saptandı. On hastada (%56) intravenöz dekstroz tedavisine ek olarak steroid tedavisi uygulandı. Yüksek dekstroz infüzyonu ve steroid tedavisine ihtiyaç duyan hastaların büyük çoğunluğunu diyabetik anne çocukları oluşturmaktaydı. Sonuçta, neonatal hipoglisemide etyoloji tanı ve tedavi açısından önemlidir.Item Pediyatrik olgulardaki kaudal blok uygulamalarında bupivakain solüsyonuna eklenen klonidinin hemodinami, postoperatif analjezi ve sedasyon üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2006-11-17) Karacalar, K. Serap; Korfalı, Gülsen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.İnguinal herni ve orşiopeksi operasyonu geçirecek pediatrik olgularda, prospektif, randomize ve çift kör olarak planlanan bu çalışmada, kaudal blok için uyguladığımız bupivakain %0.125 solüsyonu ile bupivakain %0.125 solüsyonuna eklenen alfa-2 agonisti klonidinin hemodinami, postoperatif analjezi ve sedasyon üzerine etkilerini araştırdık. Çalışma 3-8 yaşları arasındaki 50 hastada planlandı. Anestezi indüksiyonu sonrası, laringeal maske yerleştirilen hastalara lateral dekübitus pozisyonunda kaudal blok uygulandı. Olgular her grupta 25 hasta olacak şekilde rastgele iki gruba ayrıldılar. Olguların yarısına (n=25) %0.125 bupivakain 1 mlkg-1 (Grup B), kalan yarısına %0.125 bupivacaine 1 mlkg-1 + klonidin 1µgkg-1 (Grup BK) verildi. Olguların ilk analjezik gereksinim zamanları, perioperatif analjezik ihtiyacı, ağrı ve sedasyon skorları, kalp hızı, sistolik kan basınçları, solunum sayıları ve yan etkiler perioperatif değerlendirildi. Her iki grup karşılaştırıldığında, BK gurubunda kaudal blok analjezi süresi anlamlı derecede uzundu. Olguların hiçbirinde klinik olarak anlamlı hemodinamik değişiklik, bradikardi ve solunum depresyonuna rastlanmadı. Grup B ve Grup BK’nın ilk 2 saatteki sedasyon skor ları benzerdi (p>0.05). Sonuç olarak, kaudal analjezi için bupivakain solüsyonuna klonidin eklenmesi, hemodinami ve sedasyon derinliğinde klinik olarak anlam lı değişikliklere yol açmadan ilk analjezik gereksinim zamanını uzatmaktadır.Item Preemptif ve non-preemptif renal transplant alıcılarının sonuçlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2007-01-09) Ersoy, Alpaslan; İlkaya, Songül; Kar, Göksel; Erek, Müge; Şenol, Emel; Vuruşkan, Hakan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Transplantasyon kronik diyaliz tedavisi başlanmadan önce yapılırsa preemptif olarak tanımlanır. Merkezimizde şu ana kadar 8 (%4.4) preemptif böbrek transplantasyonu yapıldı. Preemptif ve non-Preemptif renal transplant alıcıları çalışmaya dahil edildi. Her iki grupta 1 yıllık dönemde graft fonksiyonu, medikal ve cerrahi komplikasyonların sıklığı karşılaştırıldı. Preemptif hastalarda 4 akut rejeksiyon atağı, non-Preemptif hastalarda 1 gecikmiş graft fonksiyonu vardı. Preemptif hastalarda 1. ve 12. ayda ortalama kreatinin seviyeleri 1.3 ± 0.5 ve 1.5 ± 0.6 mg/dl, non-Preemptif hastalarda 1.2 ± 0.2 ve 1.3 ± 0.3 mg/dl idi. Medikal ve cerrahi komplikasyon oranları benzerdi. Preemptif böbrek transplantasyonu, son dönem böbrek hastalığı olan uygun hastalarda düşünülmelidir.Item Streptozotosinle oluşturulan diabetin sıçan periferik sinirleri üzerine etkisinin: Elektron mikroskobik incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2006-12-26) Karabay, Gülten; Zağyapan, Ragıba; Take, GülnurBu çalışmada sıçanlarda streptozotosinle (STZ) oluşturulan diabetin akut etkisinin periferik sinir üzerinde oluşturduğu yapısal değişiklikler elektron mikroskop düzeyinde incelenmiştir. Çalışmada denekler, 24 erkek Wistar albino sıçan, kontrol grubu, Sham grubu, 15 ve 30 günlük diabet grubu olacak şekilde dört grup olarak ayrılmıştır. Kontrol grubuna hiçbir şey uygulanmazken, Sham grubuna STZ’nin çözündüğü sodyumsitrat, diabetik gruba ise sodyumsitrat içinde çözünmüş 45mg/kg STZ uygulanmıştır. Enjeksiyonu takiben 15 ve 30. günlerde sıçanlar yüksek doz anestezi altında sakrifiye edildi ve siyatik sinirlerinin medial bölgeleri çıkarılarak rutin elektron mikroskop takibine alındı. Doku kesitleri incelendiğinde hem 15 hem de 30 günlük diabetik grupta perinöryum ile sinir lifleri arasında belirgin bir açıklık meydana gelmiş ve miyelinli sinir liflerinde miyelin kılıf dejenerasyonları 30 günlük grupta daha belirgin bulunmuştur. Buna karşın, Schwann hücreleri ve miyelinsiz sinir lifleri normal yapıda gözlenmiştir. Sonuç olarak bu çalışmada sıçanlarda STZ ile oluşturulan diabet, n.ischiadicus’ta dejeneratanif değişiklikler oluşturmuş ve bu değişiklikler 30 günlük grupta daha belirgin bulunmuştur.