1 T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI ARNAVUTLUK’TAKİ BEKTÂŞÎ İNANÇ VE RİTÜELLERİNİN SOSYOLOJİK ANALİZİ (DOKTORA TEZİ) Avni LALA BURSA 2015 Bil 6 Yeni Damga I T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI ARNAVUTLUK’TAKİ BEKTÂŞÎ İNANÇ VE RİTÜELLERİNİN SOSYOLOJİK ANALİZİ (DOKTORA TEZİ) Avni LALA Danışman Prof. Dr. Vejdi BİLGİN BURSA 2015 Bil 6 Yeni Damga III ÖZET Yazar : Avni LALA Üniversite : Uludağ Üniversitesi Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : Din Sosyolojisi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : XII+282 Mezuniyet Tarihi : …. /…. /2015 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Vejdi BİLGİN TEZ BAŞLIĞI: Arnavutluk’taki Bektâşî İnanç ve Ritüellerinin Sosyolojik Analizi Bu tez çalışmasında araştırılan konu Arnavutluk’taki Bektâşî inanç ve ritüellerinin sosyolojik tahlilidir. Tezde Bektâşîliğin tarih boyunca geçirdiği değişimlerin üzerine odaklanılmış ve sonra özellikle Arnavutluk’ta yaşadığı dönüşümler tahlil edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkede güçlenen komünizmin ardından Bektâşîlik pek çok problemin yanı sıra geleneğini idame ettirememe tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda Dünya Bektâşî Merkezi ve dolayısıyla Bektâşî geleneğinin kesintiye uğramadan korunup korunmadığı tartışılmıştır. Gerek Bektâşîliğin gelişimi ve kollara ayrılmasında gerekse yaşadıkları dönüşümün çözümlenmesinde anlayıcı sosyoloji yöntemi kullanılmıştır. Çalışmamız giriş, sonuç ve değerlendirme dışında üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde genelde dini oluşumların özelde de Bektâşîliğin ortaya çıkış nedenleri ve tarikatın temel bileşenlerinden bahsedilerek Bektâşîlik ile ilgili yapılan farklı tanımlar ele alınmıştır. İkinci bölümde Bektâşîliğin Arnavutluk’ta yayılışı, coğrafik dağılımı, tekkelerinin çokça tutunduğu bölgeler, ayrıldığı kollar ve ayrılma sebepleri araştırılmıştır. Çalışmamızın üçüncü ve asıl kısmını oluşturan bölüm ise, günümüz Arnavutluk’undaki Bektâşî örgütlenmesi, inanç ve ritüellerine odaklanmıştır. Bu bağlamda güçlü Bektâşî hiyerarşisi incelenmiş, Bektâşî din adamlarının yeterlilik, tutum ve davranışlarına ilişkin bir tipoloji yapılmış, Bektâşî inançlarının eklektik/senkretik yapısı ortaya konmuş, Bektâşîlerin formel İslami ibadetler konusundaki tutum ve davranışları ile kendilerine mahsus ayinleri incelenmiş, Bektâşîlik’te çok önemli olan sembolizm ve ziyaret konusu ele alınmıştır. ANAHTAR SÖZCÜKLER: Arnavutluk, Bektâşîlik, Bektâşî örgütlenmesi, Bektâşî inancı, Bektâşî ritüelleri, dini sembolizm, kutsal mekan, dinî değişim. IV ABSTRACT Author : Avni LALA University : Uludağ University Department : Study of Religion and Philosophy Discipline : Sociology of Religion Characteristic of theThesis : Ph. Dr. Doctorate’s Dissertation Number of Pages : XII+282 Graduation Date : / /2015 Supervisor : Vejdi BİLGİN, Ph. D., Professor of Sociology of Religion DISSERTATION TITLE: A Sociological Analysis of Bektashi Beliefs and Rituals in Albania The investigated subject on this dissertation is a sociological analysis of beliefs and rituals of Bektashism in Albania. This academic study focues to the establishment and development of the Bektashies through out history and after analyzed its transformations especially in Albania. After the Second World War with communism taking over the country, Bektashism among many problems faced with the danger of inability preservings tradition. Within this context the investigation focuses on the World Bektashies Centre and so the Bektashies tradition whether it is inherited as same as it was before communism regime. Both development of Bektashies and its various branches analizying of its came through transformation has been used interpretive sociology method. Besides introduction, result and evalutaion, this study consists of three main chapters. The first chapter of this study deals broadly with different definions regarding Bektashism by briefly mentioning the sect’s basic components and the reasons for the emergence of religious formations in general and Bektashism in particular. In the second chapter of this dissertation the investigated the expansion of Bektashism in Albania, its geographical distribution, places where Bektashi’s tekkes took root and has investigated the split of Bektashism in different branches and what are the reasons behind it. The third chapter, which is the essential part of this study, the investigation has focused on nowadays Albanian Bektashies organization, its beliefs and rituals. Within this context in this study has investigated the powerful hierarchy of Bektashies, It has made a typology of Bektashi’s clergymen relating to their proficiency, attitudes, behaviours, and set forward eclectic/syncretic structure of the Bektashi’s beliefs, has investigated the attitude and behaviours of Bektashies between formal Islamic worships and belong to their rituals, has discussed symbolism and pilgrimage subject which is very important in Bektashism. KEYWORDS: Albania, Bektashi, Bektashi organization, Bektashi beliefs, Bektashi rituals, religious symbolism, holy places, religious change. http://tureng.com/search/focus http://tureng.com/search/relating%20to V ÖNSÖZ Elinizdeki bu tez ülkem Arnavutluk üzerine yaptığım ikinci çalışmamdır. Yüksek lisans düzeyinde işlevselci teorinin sosyal hareketleri açıklama noktasındaki yaklaşımlarının Arnavutluk’taki Selefi hareketi anlamada ne derece başarılı olduğunu araştırmıştım. Sosyolojik bir bakış açısıyla kendi toplumuma yönelmem Arnavutluk Müslüman nüfusu içinde köklü ve önemli bir başka dînî topluluğu fark etmemi sağladı: Bektâşîler. Bu tarikat II. Mahmud devrinde baskılarla karşılaşmasına, Türkiye Cumhuriyet döneminde diğer tarikatlarla birlikte resmen yasaklanmasına rağmen bir başka coğrafyaya taşınarak varlığını devam ettirmiş, üstelik Enver Hoca gibi bir siyasi liderin bütün yasaklama ve yaptırımlarına rağmen önemli bir nüfus olarak hayatını sürdürebilmişti. Konuyu danışman hocam Prof. Dr. Vejdi Bilgin’e açtığımda yüksek lisans itibariyle çok farklı bir alana girdiğimi, tasavvuf ve tarihi de içine alan interdisipliner bir çalışmaya başlayabilmek için çok daha fazla okumalar yapmam gerektiğini ifade etti. Hakikaten sadece bugünkü Arnavutluk’ta yaşayan Bektâşîleri inceleyerek bu tarikatın özelliklerini kavramak mümkün değildi. Ön okumalarım neticesinde, danışman hocamın önerisiyle “Arnavutluk’taki Bektâşî İnanç ve Ritüellerinin Sosyolojik Analizi” başlıklı tezi aldım. Konunun tarihsel ve tasavvufi boyutunu araştırma konusunda en büyük yardımı U.Ü. İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve Bektâşîlik uzmanı olan Doç. Dr. Salih Çift’ten gördüm. Matbu Osmanlıca ve Arapça metinleri okuyabilmeme rağmen çalışmanın teorik ve tarihi boyutunu hızlı geçebilmem için Türkçe kaynakların yeterli olup olmadığını kendisine sorduğumda, artık Bektâşîlik konusunda Türkçede kaynak problemi kalmadığını söyledi; sürekli kaynak tavsiyesinde bulundu ve yapılacak çalışmanın Türkiye Bektâşîleri açısından da faydalı olacağını söyleyerek teşvik etti. Bu çerçevede, temel ilgi alanlarından bir tanesi de yeni dini hareketler olan Doç. Dr. Kemal Ataman Bektâşîliğin Arnavutluk’ta ayrı bir dinmişçesine resmi kabul görmesini, Sünni Müslümanların ve Bektâşîlerin birbirlerine yaklaşım biçimlerini oldukça dikkate değer ve kendisinin de merak ettiği bir konu olduğunu belirtmiş ve bizim için motive edici oldu. Bu çalışma pek çok kişi ve kuruluşun katkı ve destekleriyle ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda tezimin her safhasında bana yardımcı olan, tecrübe ve entelektüel birikimleriyle katkıda bulunan, akademik alanda en küçük hususlarda bile yardımlarını esirgemeyen, kendilerine çok şey borçlu olduğum saygıdeğer hocalarımdan başta danışmanım Prof. Dr. Vejdi BİLGİN olmak üzere Doç. Dr. Salih ÇİFT ve Doç. Dr. Kemal ATAMAN beylere teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca derûni ve akademik tecrübelerinden sürekli istifade ettiğim Prof. Dr. Mustafa KARA, Prof. Dr. M. Asım YEDİYILDIZ, Prof. Dr. Abdurrahman KURT ve Prof. Dr. İzzet ER beylere minnettarım. Bil 6 Yeni Damga VI 2003 yılından bu yana lisans başlangıcından bugüne karşılıksız burs imkânı sağlayan Türkiye Diyanet Vakfı’na ömür boyu minnettarlık duyacağım. Tezim boyunca maddi-manevi açıdan beni destekleyen, çalışmamı merakla okuyup Türkçe açısından düzeltmeler yapan Avukat Aykut CURA beye müteşekkirim. Aykut Cura’nın bana çok daha önemli bir katkısı merhum ağabeyinin kütüphanesinde bulunan konumuzla ilgili yüz elli civarında Türkçe kitabı hibe etmesidir. Bu nadide koleksiyonun sahibi Aydın CURA beyefendiyi de gıyabında saygıyla anıyorum. Ayrıca imkânlar dâhilinde elindeki dergi ve kitapları cömertçe veren, çalışmamı büyük bir merakla karşılayıp nazik bir şekilde bana yardımcı olmaya çalışan Arnavutluk’taki tüm Bektâşî din adamlarına, özellikle Dünya Bektâşî Merkezi’nin postunda oturan Hacı Edmond Brahimaj Dedebaba’ya şükranlarımı sunarım. Avni LALA Bursa 2015 VII İÇİNDEKİLER ÖZET .......................................................................................................................................... III ABSTRACT ................................................................................................................................ IV ÖNSÖZ ......................................................................................................................................... V İÇİNDEKİLER .......................................................................................................................... VII KISALTMALAR ....................................................................................................................... XII GİRİŞ ............................................................................................................................................ 1 A.ARAŞTIRMANIN KONUSU ........................................................................................... 1 B.ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ .......................................................................... 1 C.PROBLEM VE ALT PROBLEMLER .............................................................................. 3 D.ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ ............................................................................... 5 1.Yöntem, Kapsam ve Sınırlılıklar ................................................................................... 5 2.Kaynaklar ve Araştırmalar ............................................................................................ 6 BİRİNCİ BÖLÜM DİNİ OLUŞUMLARIN ORTAYA ÇIKIŞI BAĞLAMINDA BEKTÂŞÎLİK A.TEMEL KAVRAMLAR ................................................................................................... 8 1.Din ................................................................................................................................. 8 2.Mezhep .......................................................................................................................... 9 3.Kült ve Sekt ................................................................................................................... 9 4.Tarikat ......................................................................................................................... 12 B.DİNÎ GRUPLARIN ORTAYA ÇIKIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER ....................... 14 1.İnsan Unsuru ............................................................................................................... 14 2.Dinî Metinler ............................................................................................................... 16 3.Sosyal ve Siyasal Yapı ................................................................................................ 17 4.Eski Kültür ve Medeniyetler ....................................................................................... 18 5.Tarihî Konjonktür ........................................................................................................ 20 C.BEKTÂŞÎLİĞİN OLUŞUMU ......................................................................................... 21 1.Bektâşîliğin Tarihî Kökenleri ...................................................................................... 22 1.1.Melâmilik ............................................................................................................ 23 1.2.Kalenderilik ......................................................................................................... 24 1.3.Vefâîlik................................................................................................................ 28 1.4.Yesevîlik ............................................................................................................. 29 Bil 6 Yeni Damga VIII 2.Babaîlik-Bektâşîlik İlişkisi .......................................................................................... 31 2.1.Hacı Bektâş-ı Velî Dönemi ................................................................................. 32 2.2.Hacı Bektâş-ı Velî Sonrası Bektâşîliğin Diğer Tarikatlarla Teması ................... 36 2.2.1.Haydarilik ................................................................................................... 36 2.2.2.Ahilik .......................................................................................................... 37 2.2.3.Hurufilik ...................................................................................................... 40 3.Balım Sultan Dönemi .................................................................................................. 43 D.BEKTÂŞÎLİĞİ TANIMLAMA PROBLEMİ ................................................................. 46 1.Bektâşîlikle Eş Anlamlı Kullanılan Kavramlar ........................................................... 47 1.1.Abdal ................................................................................................................... 47 1.2.Kızılbaş ............................................................................................................... 48 1.3.Alevi .................................................................................................................... 50 1.4.Bektâşiliğin Alevilikle İlişkisi Üzerine Tartışmalar ............................................ 53 2.Tanımlamaya Yardımcı Olacak Kavramlar ................................................................ 55 2.1.Senkretizm-Eklektizm ......................................................................................... 55 2.2.Ortodoksluk-Heterodoksluk ................................................................................ 55 2.3.Herezi ve Rafizilik .............................................................................................. 57 3.Bektâşîliği Tanımlama Konusunda Farklı Yaklaşımlar .............................................. 58 3.1.Bektâşîliği Tarikat ve Mezhep Olarak Tanımlayanlar ........................................ 58 3.2.Bektâşîliğin Şiiliğin Aşırı Kolu Olduğunu Söyleyenler ...................................... 60 3.3.Bektâşîlik Bogomilizm ve Polisyenizmin Uzantısıdır Diyenler ......................... 61 3.4.Bektâşîliği Yaşam Tarzı Olarak Görenler ........................................................... 62 3.5.Bektâşîliğin İslam’ın Liberal Formu Olduğunu Savunanlar ............................... 63 3.6.Bektâşîliği İslamiyet’ten Farklı Bir Din Olarak Tanımlayanlar .......................... 63 3.7.Bektâşîliği Hümanizm Olarak Tanımlayanlar..................................................... 64 3.8.Bektâşîliğin Bağdaştırmacı Olduğunu İddia Edenler .......................................... 64 İKİNCİ BÖLÜM BEKTÂŞÎLİĞİN ARNAVUTLUK’TA YAYILMASI VE GELİŞMESİ A.ARNAVUTLUK’TA İSLÂM’IN YAYILIŞI VE BEKTÂŞÎLİK ................................... 66 1.Erken Dönem veya Sarı Saltuk Dönemi...................................................................... 69 2.Osmanlı Dönemi ......................................................................................................... 71 3.Tepedelenli Ali Paşa Dönemi ...................................................................................... 72 4.Bektâşîlerin Yeraltı Faaliyetleri ve Yurt Arayışları .................................................... 77 IX 4.1.Arnavutluk Ulusçuluğunun Oluşumunda Bektâşîlerin Katkıları ........................ 79 4.2.Arnavutça Eğitim Veren Okulların Açılmasında Bektâşîlerin Etkisi ................. 81 5.Arnavutluk Cumhuriyet Tarihinde İlk Siyasal Bektâşî Örgütlenmesi ........................ 82 5.1.Birinci ve İkinci Dünya Savaşı Arasında Arnavutluk’taki Bektâşîler ................ 84 5.2.Bektâşîliğin Kollara Ayrılması ve Arnavut Dedebabalığı .................................. 85 5.3.İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Günümüze Kadar Bektâşîler........................... 92 5.4.Diğer Dinî Topluluklarla İlişkiler ..................................................................... 100 B.ARNAVUTLUK’TAKİ DİĞER TASAVVUFÎ AKIMLAR ........................................ 103 1.Halvetilik ................................................................................................................... 104 2.Kâdîrilik .................................................................................................................... 106 3.Rifailik ....................................................................................................................... 107 4.Sadilik ....................................................................................................................... 108 5.Ticanilik .................................................................................................................... 108 C.ARNAVUTLUK’TAKİ BEKTÂŞÎLİĞİN DEMOGRAFİK ve COĞRAFİ DAĞILIMI................................................................................................. 1092 1.Arnavutluk’un Demografik Yapısı .......................................................................... 1092 2.Genel Nüfus İçinde Bektâşilik .................................................................................. 112 3.Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı ................................................................................... 114 3.1.Orta Arnavutluk’ta Bektâşîlik ........................................................................... 118 3.2.Kuzey Arnavutluk’ta Bektâşîlik ........................................................................ 121 3.3.Güney Arnavutluk’ta Bektâşîlik ....................................................................... 126 D.ARNAVUTLUK’TAKİ BEKTÂŞÎ TEKKELERİNİN YAPISI ................................... 152 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ARNAVUTLUK’TAKİ BEKTÂŞİLİĞİN ÖRGÜTSEL YAPISI, İNANÇ VE RİTÜELLERİ A.BEKTÂŞİLİKTE HİYERARŞİK YAPI: DEDEBABALIK KURUMU ...................... 156 1.Sosyal ve Siyasi Yapının Bektâşî Din Adamlarının Niteliğine Etkisi ...................... 160 2.Arnavutluk’taki Bektâşî Tipolojisi ............................................................................ 164 B.BEKTÂŞÎ İNANCININ ÇÖZÜMLENMESİ ................................................................ 165 1.İslamî Kökene Dayalı İnançlar .................................................................................. 167 1.1.Tasavvuf: Dört Kapı Kırk Makam .................................................................... 169 1.2.Şiilik .................................................................................................................. 175 1.2.1.Gadir-i Hum Olayı .................................................................................... 176 1.2.2.Oniki İmam ve Ehlibeyt Sevgisi ............................................................... 177 X 1.2.3.Batınîlik ve Ali Kültü ................................................................................ 179 1.2.4.Kerbela Olayı ve Hüseyin Kültü ............................................................... 182 1.3.Miraç, Ali Sırrı ve Kırklar ................................................................................. 183 2.İslam Dışı Din ve Felsefelere İsnat Edilen İnançlar .................................................. 184 2.1.Uzak Doğu Dinlerinin Etkisindeki İnançlar ...................................................... 185 2.2.Sayı Sembolizmine Dayanan İnançlar .............................................................. 187 2.3.Yahudilik ve Hıristiyanlığa İsnat Edilen İnançlar ............................................. 188 C.BEKTÂŞÎ RİTÜELLERİ .............................................................................................. 190 1.İslam’ın Formel İbadetleri Konusundaki Tutum ve Davranışlar .............................. 191 1.1.Namaz ............................................................................................................... 191 1.2.Oruç ................................................................................................................... 195 1.3.Zekât.................................................................................................................. 197 1.4.Hac .................................................................................................................... 198 2.Bektâşîlikte Dua ile İlgili Temel Kavramlar ve Uygulamalar ................................... 199 3.Bektâşîliğe Has Gizli Ritüeller .................................................................................. 205 3.1.Bektâşîliğe Giriş Töreni: Nasip Alma veya İkrar Verme Âyini ........................ 207 3.2.Çerağ (Mum Yakma) Âyini .............................................................................. 210 3.3.Barıştırma Töreni: Dar Ayini ............................................................................ 211 3.4.Tövbe ve İstiğfar Töreni: Cem Ayini ................................................................ 212 D.BEKTÂŞÎLİĞİN AÇIK TÖRENLERİ VE BAYRAMLARI ....................................... 213 1.Muharrem Matemi..................................................................................................... 213 2.Nevruz Bayramı ........................................................................................................ 214 E.BEKTÂŞÎLİKTE ERKÂN, ÂDÂB ve KUTSAL MEKANLAR .................................. 216 1.Arnavutluk’ta Bektâşi Erkânı ve Değişimi ............................................................... 216 2.Arnavutluk’taki Bektâşi Adabı .................................................................................. 217 3.Bektâşilerin Kutsal Mekânları ................................................................................... 218 3.1.Tomor Dağı ....................................................................................................... 218 3.3.Sarı Saltuk Ziyaretgâhı ...................................................................................... 227 3.4.Balım Sultan Ziyaretgâhı .................................................................................. 228 F.BEKTÂŞÎLİKTE SEMBOLİK ANLATIM................................................................... 231 1.Sayı Sembolizmi ....................................................................................................... 232 2.Renk Sembolimi, Resim ve Heykel .......................................................................... 235 3.Bektâşîlerde Giyim Kuşamı Gelenekleri (Bektâşî Kisvesi) ...................................... 238 SONUÇ ..................................................................................................................................... 240 XI KAYNAKLAR ......................................................................................................................... 245 EKLER ...................................................................................................................................... 270 Ek 1.Dört Halifeyi Öven Şiir ............................................................................................. 270 Ek 2.Kerbela Anısına Yazılan Şiir .................................................................................... 272 Ek 3.Haşim Oğullarını Öven Şiir ...................................................................................... 273 Ek 4.Arnavut Bektâşîlerinin Kullandığı Bazı Tercüman Örnekleri .................................. 275 Ek 5.Sultan Nevruz Bayramında Okunan Nevruziye ........................................................ 276 Ek 6.Bektâşîlerin Önemli Günleri ve Ziyaret Takvimi ..................................................... 277 Ek 7.Reshat Bardhi’nin Dedebabalık İcazetnamesi .......................................................... 280 ÖZGEÇMİŞ .............................................................................................................................. 282 XII KISALTMALAR Kısaltma Bibliyografik Bilgi A.D.A Arnavutluk Devlet Arşivleri a.g.e. Adı Geçen Eser a.g.m. Adı Geçen Makale a.y. Aynı yer AMR İçişleri Bakanlığı Arşivleri AQSH Devlet Merkezi Arşivler AÜİFD Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi b. İbn b. Baskı Bkz. Bakınız BSHSH, Arnavutluk Devlet Kütüphanesi, C. Cilt çev. Çeviren D.İ.A Diyanet İslam Ansiklopedisi DABF Danimarka Alevi-Bektâşî Federasyonu DD Darü’lfünûn Dergisi der. Derleyen ed. Editör Ens. Enstitü Fak. Fakülte Haz. Hazırlayan İ.A. İslam Ansiklopedisi İSAM İslam Araştırma Merkezi KBB Bektâşî Dünya Dedebabalığı MEB Millli Eğitim Bakanlığı No. Numara nşr. Neşreden p. Page pp. From Page to Page S. Sayı s. Sayfa sdl. Sadeleştiren ss. Sayfadan sayfaya TDVİAM Türkiye Diyanet Vakfı İslami Araştırma Merkezi ts. ts, Basım tarihi yok TTK Türk Tarih Kurumu Üniv. Üniversite vb. Ve Benzeri ve Öte. Ve Ötekileri Yay. Yayınları Bil 6 Yeni Damga 1 GİRİŞ A. ARAŞTIRMANIN KONUSU Bektâşî geleneği Türkiye’de özellikle de son yıllarda pek çok araştırmaya konu olmuştur. Bu çalışmalar hangi isim altında ve çerçeve dâhilinde incelenirse incelensin, bunların yolları daima Hacı Bektâş-ı Velî’ye çıkmaktadır. Bektâşîlik ilk ortaya çıkışından bu yana farklı coğrafyalarda yayılarak hep var olmuştur. Tarih boyunca farklı geleneklerden etkilenerek kendi dinamikleri doğrultusunda var olan bu tarikat geçmişte olduğu gibi günümüzde de pek çok araştırmacının ilgisini çekmeye devam etmektedir. Şüphesiz ki tarihsel ve sosyo-kültürel yapı, bugünkü Bektâşîliğin de temellerini oluşturmaktadır. Geçmişte pek çok etkiye maruz kalan bu tarikat günümüzde de aynı şekilde farklı etkilere açık görünmektedir. Arnavut coğrafyasında Bektâşîlik XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Arnavut milliyetçiliğiyle birlikte bir yükselişe geçmiş, XX. yüzyılın başında zirveye çıkmış ve özellikle Arnavutluk’un güneyinde tutunmuştur. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan duraklama süreci 1958 yılında devletin doğrudan müdahalesi ile devam etmiş ve 1967 yılında ülkedeki tüm dini inançların ve oluşumların yasaklanmasıyla zirveye ulaşmıştır. Bu dönemden sonra Arnavutluk’ta dinî hayat kesintiye uğramış ve yoğun bir ateizm propagandası yapılmıştır. Yaklaşık yarım asırlık bir dönem zarfında Arnavutluk’ta din farklılığından arınmış homojen bir toplum yapısı hedeflenmiştir. Fakat bu gerçekleştirilemediği gibi 1990’lardan sonra genelde tüm dinî gruplar, özelde Bektâşîlik kısa zamanda eski güçlerini elde etmişler, hatta komünizm öncesinde sahip olmadıkları bazı fonksiyonları üstlenmişlerdir. Arnavutluk’ta 1990 yılından bu yana kurumsal anlamda tarikat çok güçlenirken toplumun farklı tabakaları, özellikle de siyasetçiler ve medya mensupları Bektâşîliği farklı bir din olarak kabul etmektedirler. Bu çalışmada anlayıcı sosyoloji yöntemine bağlı kalarak, modern dönemde bir dinî topluluğun inanç ve ritüelleri Arnavutluk Bektâşîliği bağlamında ele alınacak, mevcut yapının oluşum ve dönüşümüne etki eden sosyo-kültürel faktörler tarihsel süreç de ihmal edilmeksizin incelenecektir. B.ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ Geçmişten günümüze kadar pek çok değişim ve dönüşüm geçiren Bektâşîlik güçlü bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Bu tez tarihsel Bektâşîliği araştırmayı değil, Arnavutluk’taki günümüz Bektâşîliğinin sosyolojik bir çözümlemesini yapmayı hedeflemektedir. Ancak çalışmanın bir kısmında doktriner ve tarihsel bilgilere yer vermek zorunda kalınmıştır. Zira söz konusu alt yapı araştırılmaksızın günümüz Bektâşîliğini anlamak ve geleceğe yönelik birtakım öngörülerde bulunmak imkânsızdır. Arnavutluk’taki bugünkü Bektâşîliği anlayabilmek ve onun Bil 6 Yeni Damga 2 inanç ve pratiklerinin kapsamlı bir analizini yapabilmek için İslâmî, özellikle Şii unsurlar başta olmak üzere Uzak Doğu dinleri, Şamanizm, Eski Türk Dinleri, Paganizm ve İbrahimî dinlerden gelen unsurları gözden geçirmemiz gerekir. Zira Bektâşîlik ile ilgili yapılan, özellikle batı kaynaklı araştırmalara bakıldığında, İslamî unsurlardan çok İslam dışı geleneklerin etkisinden bahsedilmektedir. Buna göre Bektâşîlik, başta İslamiyet olmak üzere bütün Asya dinleri ve felsefelerini, Şamanlığı, Brahmanlığı, Budistliği, Zerdüştlüğü, Yahudiliği, Hıristiyanlığı ve daha birçok düşünce ve inancı kendinde toplayan bağdaştırmacı bir öğretidir.1 Nitekim Bektâşî potasında İslam dışı düşüncelerin eridiğine Melikoff da işaret etmektedir.2 Bu çerçevede Batılı araştırmacıların XIX. yüzyıldan beri Bektâşîliği İslam’dan ayrı bir din olarak gösterme çabası içinde oldukları gözlenmiştir. Örneğin; Anton Josef Dierl Anadolu Aleviliği adlı eserinde Alevilerin ve Bektâşîlerin günlük konuşmalarında inşallah, maşalah, elhamdülillah, suphanallah ve estağfirullah gibi dinî içerikli sözleri kullanmak istemediklerini ifade ederek onları İslam’dan ayrı bir din olarak sunmaya çalışmıştır.3 Oysa Dierl’in yapmış olduğu araştırma kanaatimizce, Bektâşîliğin farklı bir din olduğu şeklinde değil de, Bektâşîlikteki sekülerleşme düzeyinin yüksek olduğu şeklinde yorumlanmalıdır. İnançla ilgili konularda Bektâşîliğin, İslam’ın inanç esaslarının ve şartlarının tamamını benimsemediği hatta değişik bir inanç olarak görülecek kadar pek çok konuda farklılaştığı gözlenmektedir. Konuya bu açıdan bakıldığında batılıların Bektâşîlik hakkında ileri sürdükleri iddialar kısmen de olsa gerçektir. Ancak Bektâşîliği bu senkretik yapısından dolayı İslam’dan ayrı bir din olarak görmek bilimsel kaygılardan ziyade politik sebeplere dayanmaktadır. Bektâşî öğretisi ve üyeleri incelendiğinde tarikatın İslam’ın farklı bir yorumu olduğu anlaşılmaktadır. Günümüz Arnavutluk’undaki Sünni-Bektâşî ayrışması geçmişte bu kadar belirgin değildi. Bazı istisnalar haricinde geçmişte Bektâşîlik tıpkı diğer tarikatlar gibi İslami bir tarikat mahiyetindeydi. Fakat zamanla Bektâşîlik farklılaşmaya başlamış, Arnavutluk siyasi hareketinin merkezinde yer almış, hatta II. Abdülhamid zamanında Arnavut cenahı tarafından resmî bir din olarak önerilmiştir. Şüphesiz İstanbul bu teklifi reddetmiştir.4 Bu anlayış Bektâşî literatürüne de yansımıştır. Örneğin Naim Frasheri, 1895 yılında kaleme aldığı Bektâşîlik Notları adlı eserinde; İncil ve Kur’an’dan ilham alan Bektâşîliğin bir gün bütün Arnavutların milli dini olmasını 1 Cavit Sunar, Melâmilik ve Bektâşilik, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1975, s. 11. 2 Irene Melikof, Uyur İdik Uyardılar: Alevilik, Bektâşîlik Araştırmaları, çev. Turan Alptekin Cem Yayınevi, İstanbul, 1993, s. 151 ve 166. Ayrıca Bkz. Adil Seyman, Balkanlar’da Alevî Bektaşîlik, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2006, s. 91. 3 Anton Josef Dierl, Anadolu Aleviliği, çev. Fahrettin Yiğit, Ant Yayınları, İstanbul, 1991, s. 72-73. Ayrıca Bkz. Osman Eğri, “Alevilik-Bektâşîlik Hristiyanlıktan Etkilenmiş Midir”, I. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu Bildirileri: 22-24 Ekim 1998, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1999, s. 101. 4 İrene Melikoff, “Bektâşîlik Kızılbaşlık Tarihsel Bölünme ve Sonuçları”, Alevi Kimliği, ed. T. Olsson, E. Özdalga, C. Raudvere, çev. Bilge Kurt Torun, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 1999, ss. 3-11; İsmail Kurt - Ali Seyid, “Alevi-Bektâşîliğin Tarihî Kökenleri, Bektâşî-Kızılbaş (Alevî) Bölünmesi ve Neticeleri”, Tarihî ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Alevîler, Bektâşîler, Nusayrîler, 1999, s. 17-23. 3 temenni ediyordu.5 Milli bir Arnavut dini olma noktasında görüşler ileri sürülen Bektâşîliğin, paradoksal biçimde en önemli özelliği Türkler aracılığıyla Arnavutlar arasında yayılmış olmasıdır. Tarihte Yeniçeri Ocağı’nın kurulmasıyla belirli bir mahiyet kazanan bu anlayışın Balkanlarda özellikle Arnavutluk’ta yayılması Türkler kanalıyla gerçekleşmiştir.6 Görüldüğü üzere bugün resmen devlet nezdinde temsil edilen ve toplumda Sünnilikten ayrı bir yapı olduğu kabul gören Bektâşîliği anlamak için tarihsel süreci bilmek çok önemlidir. Aynı zamanda yakın tarihte (yani komünist dönemde) yaşanan kopukluk bugünkü Bektâşîliği de önemli ölçüde etkilemiştir. Bu çalışmanın hedeflerinden birisi de tarihsel Bektâşîlik ile günümüz Bektâşîliği arasındaki farklılığı ortaya koyabilmektir. Araştırmamız Arnavutça bilen birisi tarafından İlahiyat disiplini alanında din sosyolojisi açısından Arnavutluk Bektâşîleri üzerine yapılan ilk çalışmadır. Bunun oldukça önemli olduğu kanaatindeyim. Zira ister Türk isterse Batılı olsun, Arnavut dilini bilmeyen kişilerin yapacakları alan araştırmaları her zaman için eksik kalacaktır. Bektâşîler gibi bazı konularda kısmen, bazı konularda ise tamamen dışarı kapalı bir toplulukla ilgili araştırma yaparken Arnavut olmak önemli bir avantaj sağlamaktadır. Ancak sadece dil bilmek veya tarihe ve sosyolojiye hakim olmak da yeterli değildir. Bugün Arnavutluk’taki sosyolog ve tarihçilerin en büyük eksikliği dini/İslami bilgiden yoksun olmalarıdır. Salt sosyolog ve tarihçilerin Bektâşîliğin özüne nüfuz edip anlamaları güçtür. Salt ilahiyatçılar ise genelde Bektâşîliği dini boyuttan değerlendirmekte ve anlamaya yönelik bir çabaya girmemektedirler. Bu açıdan konuya baktığımızda çalışmamızın ayrı bir ehemmiyet taşıdığı kanaatindeyiz. Tezimizin asıl amacı sosyal-bilimsel bir yaklaşımla Arnavutluk Bektâşîliğini tanıyabilmek, bu verilerle bilim dünyasına katkı sağlayabilmektir. Çalışmamızın Arnavutluk Bektâşîlerini İslamî ve tasavvufi açıdan aslına döndürmek gibi dinî ve ideolojik bir amacının olmadığı metnin içinde rahatlıkla gözlenebilir. C. PROBLEM VE ALT PROBLEMLER Modern toplumlarda da varlıklarını sürdüren Batınî dini grupların ilk örneklerinin pre- modern toplumlarda ortaya çıktığı bilinmektedir. Ancak karmaşıklık düzeyi az olan ilkel toplumlarda gizli grupların varlığı salt dine dayalı iken modern toplumlarda dinî sebeplerin yanı sıra birtakım dinî olmayan sebeplerin de etkili olduğu görülmektedir. Toplumdaki karmaşıklaşmanın giderek artması, dinî tecrübelerin de zenginleşmesi ve çeşitlenmesine, 5 George W. Gawrych, Gjysëmhëna dhe Shqiponja, çev. Aurel Manushi, Shtëpia Botuese: Bota Shqiptare, Tiran, 2007, s. 136. 6 Halil İnalcık, Türkler ve Balkanlar, Obiv Yayınları, İstanbul, 1993, s. 57-58; John Kingsley Birge, Bektâşîlik Tarihi, çev. Reha Çamuroğlu, Ant Yayınları, İstanbul, 1991, s. 81-83; Çetiner Yılmaz, Bilinmeyen Arnavutluk, İstanbul, 1966, s. 9-15; Necip P. Alpan, Tarihin Işığında Arnavutluk, Kardeş Yayınları, Ankara, 1975, s. 97; Raymond Zilckel, Walter R. Iwaskiw ed., Albania: A Country Study: Library of Congress, 2. b., Washington, 1994, s. 9-10; Adil Seyman, Balkanlar’da Alevî Bektaşîlik, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2006, s. 90. 4 dolayısıyla gizli dinî grupların oluşumuna yol açmıştır. Bu oluşumlarda sosyal ve kültürel çevrenin yapısı da etkili olmaktadır.7 Batınî dinî gruplara katılım veya üyelik özel bazı şartlara ve tecrübelere bağlı olarak tercih ve seçme yoluyla gerçekleştiğinden, sosyolog dinî grupları araştırmak konusunda güçlük çekmektedir. Batınî dinî gruplara katılmanın bazı özel uygulamalara ve koşullara bağlı olması, yabancılara karşın gizliliğin korunmasını sağlamaktadır. İslam tarihinde Bâtınîlik, İsmaililik, Sabbahiye gibi ve bu çalışmada görüleceği üzere Bektâşîliğin de gizli dinî gruplar kategorisinde değerlendirilmesinin temel dayanağı tarikat içinde yapılan ritüellerin üyelerce saklanmasıdır. Bu bağlamda Bektâşîlik gibi takiyeye aşırı vurgu yapan batınî akımların örgütsel yapısı, inanç ve ritüellerini araştırmak oldukça zordur.8 Ayrıca bu tür dinî gruplarda bir liderin etrafında toplanan grubun inanç ve ritüel yapısı bir başka liderin etrafında toplanan grupta görülmeyebilir. Bu durumda bir homojenlikten bahsedilemediği gibi grupların kendi içinde gizliliği söz konusu olmaktadır.9 Bu genel çerçeve içinde araştırmamızın temel problemini, “Günümüz Arnavutluk’unda dışa kapalı bir topluluk olarak Arnavut Bektâşîlerin örgütsel yapısı, inanç ve ritüellerinde bir değişim yaşanmış mıdır, eğer yaşanmış ise buna etki eden toplumsal faktörler nelerdir?” cümlesi ile ifade edebiliriz. Bu temel probleme bağlı olarak alt problemler ise şu şekilde sıralanabilir: Arnavutluk’taki Bektâşîleri diğer Müslümanlardan inanç ve ibadet olarak farklılaştıran olgular nelerdir? Arnavutluk’taki Bektâşîler İslam dairesi açısından kendilerini hangi konumda görmektedirler? Batılılar ve Arnavutluk Devleti Bektâşîliği neden farklı bir din olarak kabul etmektedir? Günümüzde Bektâşîlerin din anlayışlarından hareketle Bektâşîliği farklı bir oluşum görmek mümkün müdür? Günümüz Bektâşîliği neden ilk doğduğu yerde değil de Arnavutluk’ta kurumsallaşmıştır? Dünya Bektâşî Merkezi’nin Tiran’da bulunması yerel Bektâşîler için ne önem taşımakta ve dünyada nasıl karşılanmaktadır? 1990 sonrası pek çok İslami grup ülke dışından destek bulurken Bektâşîler neden bu imkanı yakalayamamıştır? 7 Ünver Günay, “Gruplar Sosyolojisi Ve Günümüz Türkiye’sinde Dini Gruplar”, Toplum Bilimler Dergisi, S, 4 (7), Ocak ‐ Haziran 2010, s. 20; Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik Bektâşîlik, Anka kitapevi, İstanbul, 1977, s. 285-287; Celaleddin Çelik, “Türkiye’de Dini Gruplar Sosyolojisi”, ERUSAM Analiz I, Ekim 2011, s. 11. 8 Orhan Türkdoğan, Alevi-Bektâşî Kimliği: Sosyo-Antropolojik Araştırma, Timaş Yayınları, İstanbul, 1995, s. 46. 9 Mustafa Ekinci, Anadolu Aleviliğinin Tarihsel Arka Planı, Beyan, İstanbul, 2002, s. 208. 5 Birçok baskıya rağmen Bektâşîliğin Arnavutluk’ta canlı bir şekilde hayatını sürdürmesini sağlayan sebepler nelerdir? Arnavut milliyetçiliği ve Bektâşîlik arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir? Sembolik düşüncenin Bektâşî topluluğundaki önemi ve işlevleri nelerdir? Arnavutluk Bektâşîliğinin doktrinlerinde ve yakın geçmişteki yapılarında farklılaşan yönleri nelerdir? Arnavutluk Bektâşîlerinin farklı kültürlerden etkilenme süreci devam etmekte midir? Arnavut Bektâşîlerinde çoğulcu ve hoşgörülü dini yaklaşım nereden kaynaklanmaktadır? D.ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ 1. Yöntem, Kapsam ve Sınırlılıklar Bu çalışmada Bektâşîlik sosyolojik bir yöntem olan anlayıcı yaklaşımla ele alınmıştır. “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir”10 ve “Toplumsal fenomenler metinler gibi anlaşılmalıdır,”11 prensiplerinden hareket edilip konu pek çok yönden ele alınarak incelenmeye çalışılmıştır. Her topluluk kendi yaşadığı coğrafyanın ikliminden, farklı kültürlerden etkilenmiş ve yeni bir inanca sahip olsa da eski inançlarının izlerini devam ettirmiştir. Bu çalışmada gönümüzde farklı isimlerle adlandırılan Bektâşîliğin savunduğu felsefenin asıl kaynağı araştırılarak tartışmaya sunulmaktadır. Bunu yaparken literatür olarak temel kitaplar, tezler ve makalelerden faydalanılmıştır. Günümüz Bektâşîliğini incelerken sadece literatürle yetinilmemiş, arşivler ve süreli yayınlardan istifade edilmiş, ayrıca Bektâşî din adamlarıyla mülakatlar yapılmış ve gözlemlerde bulunulmuştur. Mülakat yaptığımız Bektâşî din adamı sayısı dört derviş ve altı baba olmak üzere ondur. Arnavutluk’taki toplam Bektâşî din adamı sayısının on beş–yirmi arasında olduğu düşünülürse bu tatmin edici bir rakam olarak görülmelidir. Muhib düzeyindeki mülakatlarımız ise başarılı olmamıştır. Zira Arnavutluk’taki muhiblerin ve sıradan Bektâşîlerin bilgi düzeyleri oldukça düşüktür. Araştırmamız sırasında bazı bölgelere ulaşımın güçlüğü, ekonomik maliyet vb. nedenlerle ülkede bulunan tüm Bektâşî tekkelerine gidilememiştir. Fakat başta Dünya Bektâşî Merkezi olmak üzere Turan Halifeliği, Ergiri Halifeliği, Prişte Halifeliği, Avlonya Halifeliği, Elbasan Halifeliği, Kruyaovası Halifeliğinin yanı sıra bu halifeliklere bağlı olan önemli tekkelere büyük ölçüde katılım sağlanmış, başta Tomor Dağı olmak üzere önemli ziyaretgâhlarında gözlem yapılmıştır. 10 Gibson Burrell ve Diğerleri, Toplumbilimi Yazıları, der. ve çev. Adil Çiftçi, Anadolu Yayınları, İzmir, 1999, s. 10. 11 Adil Çiftçi, Anlayıcı Yaklaşım ve Din Sosyolojisi İçin Uzanımlar, Kitabiyat, Ankara, 2004, s. 101. 6 Mülakat ve gözlemlerle veriler toplanırken araştırmacı, kendisini bazen gazeteci bazen de ilahiyatçı olarak tanıtmıştır. Toplanan veriler tümevarım yöntemiyle bir araya getirilmiş ve objektif bir şekilde değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmamız 2012-2014 yılları arasında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu zaman dilimiyle sınırlıdır. Bektâşî din adamlarıyla mülakatlar yapılmış, Tomor dağında olduğu gibi kutsal yerlerde bizzat bulunulmuş ve gecelenmiş ancak bir Bektâşî ailesi içine girilerek bilgiler elde edilmemiştir. Esasında Bektâşîlerin şu anki bilgi düzeyinde böyle bir gözlemin tezimize ekstra bir katkısı olmayacağı kanaatindeyiz. Ayrıca çalışmamız esnasında dışa kapalı olan hiçbir ayine katılma imkânımız olmamıştır. Bu konularla ilgili bilgilerimiz literatüre ve Bektâşî din adamlarının verdiği sınırlı bilgilere dayanmaktadır. Tezimizdeki veriler kullanılırken bu sınırlılıklar göz önüne alınmalıdır. 2. Kaynaklar ve Araştırmalar Bu çalışma kaleme alınırken bazı temel kaynaklar aydınlatıcı olmuştur. Özellikle çalışmanın teorik kısmında yararlanılan kaynaklar şöyle sıralanabilir: Aşıkpaşazade Derviş Ahmed Aşıki, Aşık Paşazade Tarihi adlı eserinde hem Kalenderilik hem de Babailik hakkında bilgi vererek Bektâşîliği anlama noktasında temel bir kaynak kaleme almıştır. Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eseri gözlemci gözüyle yazılmış, neredeyse her dinî grup hakkında bilgi veren oldukça kayda değer bir yapıttır. Rıza Çavdarlı, Bektâşî Sırrı Çözüldü adlı eserinde Hacı Bektâş-ı Velî’ye atfedilen menkıbelerin üzerinde durmuştur. Ayrıca Ahmet Yaşar Ocak, Bektâşî Menakıbnamelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri adlı eserinde Bektâşî inancında yer alan menkıbelerin kaynağı üzerine odaklamıştır. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar adlı kitabında hemen hemen tüm Türk tasavvufi hareketler hakkında önemli bilgiler vermiştir. Kemal Yüce’nin Saltukname'de Tarihî, Dinî ve Efsanevî Unsurlar adlı eserinde Sarı Saltuk ile ilgili yazılan menkıbeler anlatılmaktadır. Esat Coşan’ın Makalat Hacı Bektâş-ı Velî adlı eseri, Hacı Bektâş-ı Velî’nin din tasavvurunu anlamak için oldukça kayda değer bir kaynaktır. Baki Öz, Bektâşîlik Nedir: Bektâşîlik Tarihi adlı kitabında Bektâşîliğin tarihi kaynaklardan başlayıp günümüzde tarikatın farklı tanımlamalara kadar pek çok konuda önemli bilgi vermiştir. Nejat Birdoğan folklorik çalışmalarıyla Alevi/Bektâşîliğin hemen hemen her meselesinde aydınlatıcı bilgiler sunmuştur. Türkçe kaynakların yanı sıra batılı araştırmacıların özellikle Arnavutluk’taki Bektâşîliği anlama açısından kayda değer araştırmaları bulunmaktadır. John Kingsley Birge, The Bektashi Order Of Dervishes (Dervişlerin Bektâşî Tarikatı) ve Bektâşîlik Tarihi adlı eserlerinde Arnavutluk’taki Bektâşîliğin yayılışından inançlarına kadar pek çok konu hakkında aydınlatıcı bilgi vermiştir. Birge Arnavutluk’ta Bektâşîlik ile ilgili alan araştırması da yapmıştır. Frederick 7 William Hasluck’un Anadolu ve Balkanlarda Bektâşîlik adlı kitabı, Arnavutluk’taki Bektâşîliğin demografisi hakkında aydınlatıcı bilgiler aktaran bir eserdir. Irene Melikoff’ın Uyur İdik Uyardılar ve Hacı Bektâş Efsaneden Gerçeğe eserlerinde Bektâşîliğin inanç yapısını ortaya koymak bakımından çok mühim bilgiler bulunmaktadır. Tyrabi Ali Baba, (Baba Ali Tomorri), Histori e Bektashinjvet (Bektâşîlerin Tarihi) adlı yapıtında Bektâşîliğin Arnavutluk’ta yayılışı hakkında önemli bilgiler aktarmaktadır. Rexhep Ferdi Baba’nın Mistiçizma Islame Dhe Bektashizma (İslam Mistiği ve Bektâşîlik) adlı kitabı, sadece Bektâşîlik hakkında değil de hemen hemen her tasavvufî akımı incelenmesi bakımından kayda değer bir yapıttır. Ali Musa Basha’nın Nëpër Gjurmët e Islamit (İslam’ın İzinde) adlı eseri, Arnavutluk’ta İslam’ın yayılışı konusunda temel kaynaklardan sayılır. Shyqyri Hysı, Histori e Komuniteve Fetare Shqiptare (Arnavutluk Dini Komitelerin Tarihçesi) adlı eserinde Bektâşîliğin Arnavutluk’taki yayılma tarihçesi, Arnavutçuluğun gelişiminde ve Arnavutluk bağımsızlığında Bektâşîlerin katkısı gibi önemli konulara değinmiştir. Ayrıca Muslimanizmi në Shqipëri në Periudhën 1945-1950 (1945-1950 Yıllar Arası Arnavutluk’ta Müslümanlık) adlı eserinde ise, Bektâşî Merkezi’nin Arnavutluk’a intikalinden sonra İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkede yaşanan sorunların yanında Bektâşîler arasındaki ayrışma ve Bektâşî-Sünni çatışması gibi konular ele alınmıştır. Selim Baba Kaliçani, Testamenti Bektashian (Bektâşî Vasiyetnamesi) ve Histori e Bektashizmit Si Sekt Mistik Islam (İslam Mistisizmin Tarikatı Olarak Bektâşîliğin Tarihi) adlı eserlerinde Bektâşîliğin Arnavutluk’ta nasıl yayıldığından hareketle tarikatın ilke ve erkânları hakkında bilgi vermesinin yanı sıra komünizm rejiminde çektiği acı hatıralarını aktararak o zamanda tarikatın geçirdiği sıkıntıları anlama bakımından önemli bir resim çizmiştir. Nuri Çuni’nin kaleme aldığı Tomor: O Mal i Bekuar (Ey Kutsal Dağ: Tomor) isimli eserinde, Tomor mabedinin başlangıcı, tarihte nasıl geliştiği ve günümüzdeki yoğun ziyaretlerle ilgili verdiği bilgiler oldukça dikkat çekicidir. Ayrıca Kalendari Bektashian (Bektâşî Takvimi) adlı kitapçığında namaz vakitleri, Bektâşîliğin ne olduğu, bayramları ve ziyaretgâhlarından söz etmesinin yanı sıra günümüzden Hacı Bektâş-ı Velî’ye kadar uzanan Bektâşî Babagân kolunun listesi verilmektedir. Hacı Baba Sadik Ibrokodheli, Jeta Qesh Me Cep Të Buzës (Hayat: Dudağın Ucundan Gülümser) adlı eserinde Bektâşîlikteki değişik konulara değinerek farklı nefesleri kaleme almıştır ve tasavvuftaki aşk, hoşgörü gibi temalara odaklamıştır. Arnavutluk Devlet Arşivleri’nde ve Urtësia dergisinde Bektâşîlik hakkında tarihi ve güncel konular ele alınmıştır. Ayrıca tarikat erkânı ve tercümanlarının yanı sıra komünizmin ilk yıllarında Bektâşîliğin Sünnilik ile çatışması ve kendi aralarındaki gruplaşmanın sonuçları hakkındaki mühim bilgiler de verilmektedir. Yirmi yıldır her üç ayda bir yayınlanan bu dergi Bektâşîliği yansıtma açısından mühimdir. 8 BİRİNCİ BÖLÜM DİNİ OLUŞUMLARIN ORTAYA ÇIKIŞI BAĞLAMINDA BEKTÂŞÎLİK A.TEMEL KAVRAMLAR 1.Din Modern sosyal bilimin klasiklerinden yeni sosyal teorisyenlere kadar dini tanımlama konusunda pek çok farklı görüş ileri sürülmüştür. Tabi ki bu anlatımların farklı olması bilim adamlarının dine yükledikleri mana çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır.1 Sosyal bilimciler dini tanımlara genel olarak üç farklı açıdan yaklaşmaktadır: İlki olan özsel tanımlar; dinin öznelliği üzerinde durur, dinin ne olduğu sorusunu sorar. Bu izafi bir yorumdan ibarettir. Çünkü dine bakış toplumdan topluma değiştiği gibi bireyler arasında da değişiklik göstermektedir.2 Bir Hıristiyan’ın dinden anladığı ile bir Müslüman’ın İslam’dan anladığı elbette farklıdır. Zira İslam Müslüman hayatının tamamını kuşatırken Hıristiyanlık bir Hıristiyan’ın hayatının sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. İkinci olarak işlevsel tanımlar; dinin fonksiyonları üzerinde durur, özellikle dinin sosyal fonksiyonunun ne olduğu ya da dinin ne yaptığı gibi sorulara odaklanır. Bu iki tanım da monotetiktir (tek yönlü) ve aralarında kesin sınırlar çizerek birbirlerini dışlarlar.3 Dinin sadece işlevsel açıklaması, dine dışarıdan bakanların görüşünü yansıtırken, dindarlarınkini ihmal eder. Diğer taraftan özsel tanımlar, objektif ve toplumsal niteliğine bakmaksızın dini sadece kutsal ve bireysel tecrübeye indirgemektedir.4 Üçüncü bir yaklaşım olarak politetik (çoğulcu) tanımlar özsel ve işlevsel din tanımlarına alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Bir başka ifadeyle politelik din tanımı özsel ve işlevsel din tanımlarını hem birleştirmek amacını taşır hem de onlardan daha kapsayıcıdır.5 Politetik din tanımı, bir sistemin tanımını yapmaktan çok, o sistemin din olup olmadığını anlamak için bir ölçü ortaya koyar. Örneğin tanrı anlayışı olmayan Budizm politetik din tanımı kriterlerine göre bir dindir. Zira 1 Ali Coşkun, “Toplumsal Düşünce Tarihinde Din Sorunu”, Din Toplum ve Kültür, ed. Ali Coşkun, İz Yayınları, İstanbul, 2005, s. 13. 2 Coşkun, a.y. 3 Abdurrahman Kurt, “Sosyolojik Din Tanımları ve Dine Teolojik Bakış Sorunu”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XVII, Sayı: 2, 2008, s. 75. 4 A. Kurt, Din Sosyolojisi, Bora Yayınlar, Bursa, 2011, s. 43. 5 Kurt, a.g.e., s. 41. Bil 6 Yeni Damga 9 Budizm empirik olarak açıklanamayan inançlara ve ahlâki kurallara dayanmaktadır.6 Burada dini, sosyolojik bakış açısından üç karakteristiği itibariyle teşhis etmek mümkündür: İlki, inançlar, ikincisi ibadet, ayin ve ritüeller, üçüncüsü ise aynı inanç topluluğuna mensup olma, aidiyet duygusudur.7 2.Mezhep Mezhep Arapça “ze-he-be” kökünden türetilmiştir ve gidilen, tutulan yol anlamına gelmektedir. Terim olarak mezhep; birtakım dini, fikri, siyasi, içtimai ve iktisadi tezahürlerin tümüdür.8 Mezhep inanç ve ibadette Kur’an, sünnet, icma ve kıyas gibi temeller üzerinde oluşturulan bir alt-dinî sistemdir. Çoğu kez mezhepler, aynı dil, din ve coğrafyayı paylaşırlarken kişisel, toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik ihtiyaç ve gelişmelerle, din dışı sebeplerin yanı sıra, doğrudan doğruya dini amillerle ortaya çıkmaktadır.9 Mezhepler müçtehitlerin koydukları kendine özgü yasa, ilke ve kurallarla yürür. Mezhep kavramının anlamı dinden dine değişiklik arz etmektedir. Örneğin, Hıristiyanlıktaki mezhepler Ortodoksluk, Katoliklik, Protestanlık (ve onun altında yer alan Metodist, Baptist, Lutheryan, Evanjelik vs.) bir diğerini mutlaka yanlış, dolayısıyla heretik olarak görüp kendi dinlerini ifade etmek için “Hıristiyanlık” yerine mezhep ismini kullanırken İslam’daki Ehlisünnet içerisinde yer alan Hanefilik, Malikilik, Şafiilik ve Hanbelilik gibi fıkhi mezheplerle Eşarilik ve Maturidilik gibi itikadi mezhepler birbirilerini “hak mezhep” olarak görmekte, dini ifade etmek için mezhep ismi asla telaffuz edilmeyip İslamiyet kullanılmakta, ancak Sünnilere göre Şiilik veya Mûtezililik gibi mezhepler heteredoks olarak kabul edilmektedir. 3.Kült ve Sekt Kült, saygı ve tapınmanın ortak anlamlarını ifade etmekle birlikte, genellikle Batı’da egemen olan dini normlardan ayrılan gruplara verilen addır.10 Latince “Colere” kökünden türeyen kült kelimesi; meyletmek, işlemek anlamına gelir. Kültür kavramı da, toprağı işlemek, ekip biçmek, yetiştirmek, dostluğunu kazanmaya/ilerletmeye çalışmak anlamındaki “cultivate” kökeninden türetilmiştir.11 Kültler genellikle genç nesillerce benimsenmektedir. Kültler gençlere başka çare bulamadıkları ortamlarda güvensizliği ve yalnızlığı giderme vaadinde bulunurlar. 6 Kurt, a.g.e., s. 42. 7 Kurt, a.g.e., s. 44. 8 Halil İbrahim Bulut, Dünden Bugüne Siyasi-İtikadi İslam Mezhepleri Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2011, s. 27. 9 A. Faruk Sinanoğlu, Türk Kültüründe Alevi-Bektâşî Olgusu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 44. 10 Wendy Doniger, Britannica Encyclopedia of World Religions, Conculting Editor, Encyclopedia Britannica Inc., Chicago, 2006, p. 271. 11 John A. Saliba, Understanding New Religious Movements, V. II, Altamire Press, Oxford, 2003, p. 1. 10 Sekt; kelime itibariyle bir grubun mevcut gelenekten ayrılması ya da bir grubun üyelerinin ortak inançlara sahip olmaları ve aynı öndere bağlanmaları anlamına gelir. Ortak inançlar ve düşünceler siyasi fikirler olabileceği gibi, felsefi ve dini düşünceler de olabilmektedir. Etimolojik olarak sekt kavramı Latince “Sequi” kökünden türetilmiş olup izlemek, peşinden gitmek, takip etmek, arkasından gelmek, hemen ardında yer almak, anlamak, dikkatle dinlemek ve uymak anlamlarına gelmektedir.12 Ayrıca sosyoloji literatüründe ana öğretiden (kiliseden) ayrılan, bölünen grup olarak kullanılmaktadır. Kavramı sosyolojiye kazandıran Max Weber ve Ernst Troeltsch’tir. Troeltsch, kilisenin ilk dönemlerindeki genel dinî eğilimlerin zamanla dini örgütlenme biçimlerine dönüştüğünü iddia eder. Örgütlenmenin bir boyutunu toplumun ana kesimi dışında eşitlikçi bir cemaat oluştururken diğerini ise, çevresindeki toplumsal kurumları kendi çıkarı doğrultusunda kullanmak isteyen grup oluşturur. Bunlardan ilki radikal, ikincisi ise muhafazakâr eğilimler içermektedir. Radikal eğilim özellikle monastik ve mezhepçi hareketlerde görülür. Muhafazakâr eğilim ise kilise yapılanmasında baskın olarak kendini gösterir.13 Troeltsch dini davranışları üç grupta ele alır: Bunlar ruhani (churchly), mezhepçi (sectarian) ve mistik (mystical) davranış biçimleridir. Mistik davranış artık günümüzdeki kilise- mezhep kuramcıları tarafından ele alınmamaktadır.14 Becker de Troeltsch’ı takip ederek sekti gönüllülüğü esas alan, üyelere daha kaliteli bir din imajı veren ve dışa kapalı bir özelliğe sahip olan ayrılıkçı (Separatist) bir grup olarak tanımlar. Niebuhr, sektin örgütleme biçiminin tehlikeli olduğunu ve zamanla mezhep şekline dönüşeceğini iddia eder.15 Yinger, sektin üç alt türünden söz eder: Birinci türün özelliği topluma açık olması ve kabul görmesidir. Bu gruptaki sektlerin temel ayrıcalığı, individüalizmdir. Oxford hareketi buna örnektir. İkinci tür sektler saldırgandır. Toplumda ne varsa kötü olarak görür, tamamını reddeder. Bu gruba giren sektler arasında Anabaptizm gibi hareketler yer almaktadır. Üçüncü tür sektler sakınma, nefsi arındırma amaçlıdır ve oldukça kötümserdir. Öbür dünyada yeni bir hayata işaret eder. Bu tür sektleri Amerika’daki kutsal (holiness) gruplar temsil eder.16 Sekt ve kült kavramları aynı şeyi ifade etmemekle birlikte, günümüzde bu iki kavram birbirinin yerine sıkça kullanılmaktadır. Oysa sekt ve kült kavramları sosyoloji literatüründe farklı anlamlara sahiptir. Örneğin Demerath ve Hammond, kilise ve sektlerin arasındaki farkı 12 Micheal Hill, “Sect”, The Encyclopedia of Religion, ed. Macmillan, D. C., A Divison of Macmillon Inc., V. XIII, New York, 1987, p. 154. 13 Hunt J. Stephen, Alternative Religions, Ashgate Publishing Limited, Aldershot, 2003, p. 34-35. 14 Özlem Uluç, Yeni Dini Hareketler, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Ens., (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2006, s. 48. 15 Hill, a.g.m., s. 156. 16 Bryan Wilson, Religion in Sociological Perspective, Oxford University Press, New York, 1989, p. 91. 11 görmüş ve onları iki ayrı olgu olarak ele almışlardır.17 Yinger kültü sektten ayırmak için sık sık kültün tipik özelliklerine başvurur. O, kültleri sektlerden daha küçük gruplar olarak tanımlar ve kültlerin toplumda egemen yapısal anlayıştan daha radikal ve keskin olduklarını ileri sürer.18 Yine Yinger, kült ile sekt arasındaki farkı göstermek için kültleri sektlere benzetmekle birlikte, kültleri toplumdaki baskın dini gelenekten kırılan gruplar olarak görür.19 Daha sonraki dönemlerde görülen tartışmalarda ise sektlerin belli bir dini geleneğin içindeki parçalanmanın bir ürünü olduğu, oysa kültlerin yabancı bir dini gelenekten ilham aldıkları öne sürülmüştür. Bu konuya ilişkin son zamanlarda yapılan tartışmaların sonucunda bazı sosyologlar, sektlerin özelde toplumdaki geleneksel dinden ayrılma, bölünme ve hizipleşmenin ürünü olduğu ve genelde her ana görüşten hizipleşen grupların birer sekt olduğu varsayımını desteklemektedir.20 Mesela, Stark ve Bainbridge kült-sekt arasındaki ayrımı şöyle ifade ederler: Sektler, geleneksel ana görüşten hizipleşmedir ve genellikle geleneksel dinlerin güçlü olduğu zamanlarda ortaya çıkar. Oysa kültler, yenilik arz eder ve ancak geleneksel dinlerin zayıf olduğu zamanlarda meydana çıkar.21 Kültler yerleşik gelenekten istifade etmek yerine, yabancı dinlerden ilham alırlar. Diğer bir ifade ile sektler var olan din ve gelenek içinde hizipleşirken, kültler ise dışa yönelirler ve yerlilere oldukça yabancı bir moda olarak ortaya çıkarlar. Kült, dinin organizasyon açısından son alternatifi olarak değerlendirilir. Kült dini gidişat, mezheplerin oluşumunu ve toplumda dinsel doktrinin egemen olmasını reddetmesi ve geleneksel inancı yitirmesinden ötürü tarikata (sekt) benzemektedir. Lakin kült köke dönme, dini hurafelerden sakındırma gibi girişimler için propaganda yapmadığından dolayı tarikattan ayrılır.22 Kült daha çok yeni olanın, yeni vahye inanma veya tabiatüstü güçlerin kavranmasının sağlanması ve kaybolan ya da yıllarca bilinmeyen eski vahyi keşfetme peşindedir. Kültler toplumda dini sistemin egemen olmasından yana değildir. Buna karşın kültler, komünist ülkelerde dinin özgür olmasından yanadır. Kültlerin sık sık yeni terminolojik sembolleri kullandıkları görülmektedir. Bu bağlamda kültlerin ana öğretisi, batınîlik ve gizemliliğe meyleder. Bu nedenle diğer dini gruplara göre kültler karizmatik lider çevresinde daha çok toplanırlar. 17 Ronald L. Johnstone, Religion in Society: A Sociology of Religion, Central Michigan University, 3. ps., New Jersey, 1989, p. 72. 18 Milton J. Yinger, Religion Society and The Individual: An Introduction to The Sociology of Religion, Macmillan, New York, 1957, p. 154. 19 Hill, a.g.m., p. 157. 20 Hill, a.y. 21 Eileen Barker, “New Religious Movements: Their Incidence and Significance”, New Religious Movements: Challenge and Response, ed. Bryan Wilson ve Jamie Cresswell, In Association with the Institute of Oriental Philosophy European Centre, Londra/New York, 1999, p. 16-17. 22 Johnstone, a.g.e., p. 87. 12 Kültlerin bireyselliğe güçlü bir vurgusu da vardır. Sosyal değişimi takip ederek tabiatüstü fenomenlerin bireysellik sınırları çerçevesinde anlaşılması gerektiğini vurgularlar. Genelde kent merkezlerinde yaşamaya meyillidirler. Kültlerin büyük kalabalıkları cezbetme geleneğine sahip olmamaları ve insanları inanılması güç görünen irrasyonel şeylere davet etmeleri nedeniyle, toplumun büyük bir kısmı bunlara katılmak konusunda isteksizdir.23 Tarihte sekt veya kült olarak kabul edilen dini akımlar manevi tecrübe ve toplumsal değişmenin temel kaynağı olmuşlardır. 1960’larda ilgi görmeye başlayan yeni dini akımlar Moonculuk, Güneş Tapınağı (Solar Temple) Tarikatı, Cennetin Kapısı (Heaven’s Gate) Tarikatı ve benzeri hareketler manevi tecrübenin yeni bir biçimiyle Batı toplumuna süzülmeyi başarabilmiştir. Bu kültler Batı toplumunda alışılagelen Hıristiyanlıktan farklı olarak, çağdaş dünyayı yakalamak için İncil’i tamamlayıcı olarak diğer doktrinlerden de faydalanıp modern dünyaya uygun yorumlar yaparak yeni inanç sistemleri ve Batı’nın geleneksel dini görüşlerine alternatif dini biçimler ve anlayışlar geliştirmiştir.24 Kültler bireysel ihtiyaçların üzerine odaklanmakla birlikte, kurtuluşa gidebilmek için karizmatik bir lider tarafından yönetilerek yeni bir yol/tarz ileri sürmektedirler.25 4.Tarikat Sekt ve kült kavramları İslami literatüre yabancıdır. Ancak bu iki kavramın İslam’daki karşılığının “tarikat” olduğunu söyleyebiliriz. Tarikat Arapçada yol anlamına gelen tarik kelimesinden türemiştir. Tarikatın ıstılahi anlamı ise, insanı Tanrıya yaklaştıran aşk, irfan ve cezbe yoludur. Tasavvuf okulu olarak anlaşılan tarikatın hedefi, nefisleri tezkiye edecek zühd, ilahi aşk ve irfanı saliklerine öğretmektir. Tarikat, saliki şeriat mertebesinden alıp, kendi usulünü uygulayarak marifet mertebesine, oradan da hakikate ulaştırır. Salik bu mertebelerin çeşitli makamlarından geçerek her birinin kendine has değerlerini bünyesinde özümser.26 Günümüzde tarikatlar hakkında birbirine zıt iki ana düşünce ve kanaat mevcuttur. Bir kesim "zararlıdır" diyerek tarikatların aleyhinde bulunurken, diğer kesim de ifrat derecede övmektedir. Her iki kesim de kendisini haklı gösterecek delil ve örneklere sarılmaktadır. Mesela, aleyhte olanlar, “sahte şeyhler ve İslam dışı veya batıl” gibi ifadelerle önyargıda bulunarak tarikatları "karanlık odaklar" şeklinde tasvir etmektedirler. Tarikatın mahiyetini anlayanlar ve bu yola kalbini verenler, müdafaaya bile gerek duymadan sessizce yollarına devam etmektedirler. Aslında tarikatların çabalarını hiçe saymaktan kaçmak gerekir ve orta bir yol izlenmelidir. Bu bağlamda E. R. Fığlalı; “Tarikat her şeyden önce İslam’ın özü ve ruhu 23 Johnstone, a.g.e., p. 88. 24 Julie Wieland Robbescheuten, “Cult Figures”, Encyclopedia of Religious and Spiritual Development, ed. Elizabeth M. Dowling ve W. George Scarlett, Sage Publications, Inc. London/New Delhi, 2006, p. 100. 25 Robbescheuten, a.y. 26 Halit Özdüzen, Tasavvuf Yolcusu: Tarikatlar ve Alevilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006, s. 45. 13 demek olan ilmi disiplinin müesseseleşmiş şeklidir”, diyerek şunu da eklemektedir: “İslam’ın yayılışında ve Türk tarihi açısından Anadolu’nun İslamlaşmasında, mutasavvıfların ve tarikatların gördükleri büyük hizmetleri de hiç kimse görmezlikten gelemez”.27 İslam’a nispet edilen bütün tarikatlar, köklerini Hz. Muhammed’e varmadan önce iki zata; Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ali’ye bağlarlar. İsmet Zeki Eyüboğlu’ya göre İslam’da “tarikat” adı verilen kuruluşların, birkaçı dışında hepsi Ali’den kaynaklanır, soy kütükleri Ali ile bağlantılıdır.28 Kökünü Hz. Ebu Bekir’e bağlayan tarikatlar, Ebu Bekir’in Hz. Peygamber’le Mekke’den Medine’ye göç sırasında Sevr mağarasına saklanma olayını sembolleştirerek zikirlerini gizli, sessiz, yalnız ve gece yaparlar. Yalnız ya da sessiz yapılan zikirlere tasavvuf terminolojisinde “zikr-i hafi” denir. Tasavvufta tarikat silsilesi Hz. Ali kanalıyla Hz. Peygamber (sav)’e ulaşan Kâdîri, Mevlevi, Bektâşî ve benzeri tarikatlara Baki Öz29 gibi bazı araştırmacılar “Alevi” ismini vermektedirler.30 Hz. Ali’yi başlangıç alan tarikatlar ise zikirlerini açık, sesli ve grup halinde yaparlar. Bu tür anışa tasavvuf terminolojisinde “cehri zikir” denir.31 Bu nedenle araştırmacılar Alevi meşrepli tarikatlara zikrini açık ve sesli yapan “cehri tarikatlar” adını verirken zikrini sessiz ve yalnız yapan Sünni tarikatlara “hafi tarikatlar” adını vermektedir. Bektâşî (Alevi), Kâdîri, Rifai, Sadi ve Halveti “cehri tarikatlar” grubunda yer alırken Nakşî “Hafi tarikatlar” grubunda değerlendirilmektedir.32 Bütün tarikatların ortak özellikleri ise adab,33 erkân,34 ahkâm,35 makam,36 bina37 ve meratibdir.38 Tarih boyunca Müslüman Türkler Hz. Peygamber soyuna çok büyük saygı göstermiş, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bunların “şecere”leri özel olarak tutulduğu gibi, kendilerine çeşitli imkânlar da sağlanmıştır. Ayrıca Hz. Muhammed’in Arap olması nedeniyle onların daha iyi Müslüman oldukları varsayımından hareketle pek çok kişi ya kendisinin seyyid olduğu iddiasında bulunmuş ya da soyunda Arap bulunmasıyla övünmüştür.39 Özellikle tarikat 27 Ethem Ruhi Fığlalı, “Önsöz”, Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi, Tercüman Yayınları, İstanbul, 1987, s. 10. 28 İsmet Zeki Eyüboğlu, Günün Işığında: Tasavvuf, Tarikatlar, Mezhepler Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 1993, s. 94. 29 Baki Öz, Bektâşîlik Nedir: Bektâşîlik Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 1997, s. 203. 30 Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber Yayınları, Ankara 1997, s. 102. 31 İrfan Gündüz (Haz.), Tarikatlar ve Silsileleri: Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1995, s. 94; Muhammed İhsan Oğuz, Şeriat-Tarikat Kavramları Zikir ve Tasavvuf Yolları, Oğuz Yayınevi, İstanbul, 1997. s. 51. 32 Öz, a.g.e., s. 203. 33 1. Oturulacak yer nerede olursa olsun, diz üstü oturmak, 2. Sır saklamak, 3. Pir veya şeyh huzurunda az konuşmak, 4. Pir ne verdiyse itiraz etmeksizin kabul etmek, 5. Birini nazarından çıkarmamak, 6. Mahlukat-ı İlahiye’yi hor görmemek. 34 İlim, Hilim, Sabır, Rıza, Şükür, İhlas. 35 1. Meveddet; sevgi muhabbet 2. Sehavet; cömertlik fedai can bile olsa 3.Yakin 4. Sabır. 5.Tevvekkil. 6.Tefekkür. 36 İman-ı Kamil, İslam-ı Halis, Evliyan Şüheda, Sıdık, Ulül-Azim Peygamberan Fahri Alem. 37 Tövbe, Teslim, Zühd, Takva, Kanaat, Haktan gelen kaza ve her türlü sıkıntılara teslim olmak. 38 1. Şeriat, 2. Tarikat, 3. Hakikat, 4. Marifet, 5. Kutbiyyet, 6. Kurbiyyet, 7. Ubudiyet. Ayrıca Bkz. Sıddık Naci Eren, Tarikatların İç Yüzü ve Nurdan Damlalar, Şule Yayınları, İstanbul, ts., s. 108-110. 39 Abdülkadir Sezgin, Alevilik Deyince, Burak Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 54. 14 önderlerinin seyyid olma eğilimi yüksektir. Seyyid olmayanlarda ise seyyidlik silsilesi uydurma eğilimi gözlenir ki, bu kişilere “müteseyyid” şeklinde bir isim verilmiştir.40 B.DİNÎ GRUPLARIN ORTAYA ÇIKIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Toplumsal hareketler sebepsiz yere ortaya çıkmazlar. Bunları zorunlu hale getiren birtakım sebepler mutlaka vardır. İnsanlık tarihinde ortaya çıkan düşünce ekolleri, ortaya çıktıkları dini, kültürel, coğrafi, toplumsal, siyasi, tarihi ve ekonomik ortamın ürünüdür.41 Belirli bir toplum veya kültürden ya da coğrafi bölge veya milletten gelen insanların çoğunlukla aynı itikadî ve siyasi oluşumlara yönelmeleri, bazı din ve tarikatların belli coğrafi bölgelerde ve milletler arasında yayılmasıne sebebiyet vermiştir..42 Dinler tarihi incelendiğinde, dinlerin bir başlangıç, olgunlaşma ve hizipleşme dönemlerinin olduğu görülmektedir. Bu açıdan her dine başlangıçta olmayan bazı kurallar sonradan karışır ve zamanla kesinlik kazanarak dinin esasları arasında yer alırlar. Yeni kurallarla ortaya çıkan form, halefler tarafından dinin özü olarak alınır. Oysaki selefler yeni fikirlerin dine girmemesi için birçok mücadele vermişlerdir. Yeni kuralların giderek önem kazanması, kurumsallaşması da zamanla mezhepleri ve tarikatları oluşturmuştur.43 Dinî hareketlerin ortaya çıkışına etki eden faktörleri aşağıdaki başlıklar altında inceleyebiliriz: 1.İnsan Unsuru Dinlerin ve tarikatların ortaya çıkışında, birinci derece etkin olan unsur, bizzat insandır. Çünkü dini anlayan ve yaşamaya çalışan insanın kendisidir. Her bireyin olgu ve olayları algılaması ve değerlendirmesi, diğerlerinden farklıdır. Anlama konusu olan din çoğunlukla soyut şeylerden ibaret olduğu için değişik anlayışların var olması kaçınılmazdır. İnsanın içinde bulunduğu kültür, onun din anlayışını ve dini algılama biçimini belirleyici bir rol oynar. İnsanın olduğu her yerde fikri, siyasi ve dini yaklaşım farklılıkları söz konusu olacaktır. Araştırmalarda her insanın ilgi, tutum, davranış, huy, mizaç, zekâ ve akıl konusunda diğerlerinden farklı olduğu tespit edilmiştir.44 İnsandaki bireysel karakter farklılığını dikkate aldığımız zaman, şöyle bir psikolojik sınıflandırma görmek mümkündür: Sorgulamadan kabul eden teslimiyetçi tipler, akılcı tipler, tepkisel-şiddet yanlısı tipler, uzlaşmacı tipler, gelenekçi tipler, sezgici tipler, 40 Mustafa S. Küçükaşcı, Tarihi Süreçte Seyyid Ve Şerif Kavramlarının Kullanımı, The Journal Of Ottoman. Studies, Vol. XXXIII, İstanbul, 2009, ss. 86-129. 41 Osman Aydınlı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İslam Mezhepleri Tarihi Yazıcılığı, Hititkitap Yayınevi, Çorum, 2008, s. 18; Sönmez Kutlu, Mezhepler Tarihine Giriş, Değerler Eğitimi Merkezi, İstanbul, 2008, s. 43-46; Kadir Gömbeyaz, “Kitap Tanıtımı: Mezhepler Tarihine Giriş”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 1, Bursa, 2009, s. 632. 42 Kutlu, a.g.e., s. 43. 43 Cemal Şener, Alevilik Nedir, Karacahmet Sultan Dergâhı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 24. 44 Henry Clay McComas, The Psychology Of Religious Sects, AMS Press Inc, London, 1973, p. 7. 15 tecrübeci tipler.45 Bu açıdan bakıldığında insan, hayatta karşılaştığı problemler çözmek veya dini boşlukları doldurmak için bu farklılıklara göre çözüm üretmekte,46 kendi mizaç ve tabiatına uygun dini hareketlere yönelmektedir. İnsan başkalarının farklılıklarını anlamak suretiyle kendisinin doğru veya yanlış yönlerini sorgulama imkânı bulur. Böylece eksiklerini tamamlar ve yanlışlarını düzeltir. Ötekilerin yanlışlarını ise eleştirir. İster dini, felsefi, isterse siyasi, fikri ve ekonomik olsun bütün grupların veya mezheplerin oluşumunun sebebi insandır. İnsanın olduğu her yerde dini düşüncede yaklaşım farklılıkları söz konusu olacaktır; çünkü insan kendine özgü bir varlıktır. Evrensel dinlerin tarihinde ortaya çıkan mezheplerin dini konulardaki anlayış, yorum ve yaşayış farklılığının insanlar arasındaki bireysel farklılıklarla ilişkili olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle dünyadaki mezheplerin ve dini grupların din anlayışında görülen farklılıklar ilahi bir tercihten çok beşeri eğilimlerden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan ele alınan pek çok tarikatın beşeri birer oluşum olduğu görülecektir. 47 Dinî oluşumlarda “insan” faktörünün etkisini daha derin olarak tahlil ettiğimizde karşımıza öncelikle insanlardaki arzu ve isteklerin çeşitliliği çıkar. Her devirde görüldüğü gibi insanlardaki istek ve arzu uyuşmazlığı kişileri çatışmalara kadar götürecek boyutlarda ihtilaflara itmiştir. İnsan nefsinin arzuladığını en güzel ve tek çıkar yol olarak görmekte ve bunu normlaştırmaktadır. İnsana eşyayı hoş ve cazip gösteren şey akl-ı selim değil, arzu ve isteklerdir. Arzu ve isteklerin kişiden kişiye göre değişmesi, önce fikir ihtilafını, bu ihtilaf çözülmeyince de fizikî çatışmayı doğurmaktadır.48 Bunun en bariz örnekleri Arap baharı ve ardından gelen Mısır darbesidir. Amacın ve bu amacı gerçekleştirmeye yönelik metotların farklı olması dinî oluşumların ortaya çıkışını etkileyen önemli bir sebeptir. Hedef, neticeyi belirlemede etkili olduğu kadar kendisine ulaştıracak metotların belirlenmesinde de etkendir. Bunun için insan, hangi hedefe ulaşmayı arzularsa bütün düşüncesini amaca ulaştıracak faaliyetlerin belirlenmesi üzerine yoğunlaştırır. O hedefe ulaşmanın en kısa ve kestirme yollarını arar. Ancak yol boyunca ayrılıklara düşer. Her birim ve kolun araştırma metotlarının farklı olması doğal bir durumdur. Özellikle İslam’da itikadi ve fıkhi mezhepler arasındaki hüküm çıkarma (istinbat) metotlarının farklılığı belirgindir.49 45 Kutlu, a.g.e., s. 43-46. 46 S. Kutlu, Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet Çözümlemeleri, OTTO Yayınları, Ankara, 2012, s. 16-17. 47 McComas, a.g.e., p. 7-8. 48 Ali Osman Küçükahmet, İslam’da Mezhepler Gerçeği ve Günümüzde Alevilik, Özgü Yayınları, İstanbul, 2007, s. 23. 49 Küçükahmet, a.g.e., s. 23-25; İsmail Mutlu, Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı, Mutlu Yayıncılık, İstanbul, 1994, s. 25-26. 16 Farklı dini düşüncelerin ortaya çıkmasının sebeplerinden biri de geçmişin olduğu gibi taklit edilmesidir. İnsanlarda eskiyi taklit etme yönünde bir eğilim vardır.50 Daha sonra göreceğimiz gibi Arnavutluk’taki Bektâşîliğin inanç ve ritüellerinin bir kısmı eski geleneklere dayanmaktadır. İnsanlar zihinsel bir çabaya girişmektense geçmişi taklit etmek şeklinde daha kolay bir yolu tercih etme eğilimindedirler. Dinî oluşumları etkileyen en önemli insani faktör ise şüphesiz liderlik dürtüsüdür. Bu, daha çok siyasi sahadaki değerlendirmelerden kaynaklanan çatışmalara sebep teşkil etmektedir. Liderler üstünlük, büyüklük, rakiplerini gözden düşürmek, siyasi otorite kurmak ve mutlak otorite sahibi olma imajını vermek için pek çok iddia ortaya atarlar ve insanları manipüle ederler. Bir liderin peşinde olan kişiler onu öylesine yüceltirler ki, yanlış yolda olduklarını anlasalar da, bile bile yanlışı savunmaktan geri durmazlar. Liderlerini görmeyi arzuladıkları statüye ulaştırmak için propaganda yaparlar. Liderin düşüncelerinin tek kurtuluş yolu olduğunu kabullenen bir kitle yaratmak için çaba gösterirler. Şüphesiz liderin görüşlerine ve yöntemlerine itiraz eden bir kitle de ortaya çıkacaktır. Bu itirazlar da başka bir liderin önderliğinde yeni grupların ortaya çıkmasına neden olur.51 2.Dinî Metinler Farklı din ve mezheplerin ortaya çıkmasının başlıca sebeplerinden biri ana dinlerin kutsal metinleridir. Kur’an’ın bazı ayetlerinin manasının açık (muhkem), bazılarının kapalı (müteşabih) olması İslami Mezheplerin çıkışında etkili olmanın yanı sıra batınî nitelikli tarikatların çıkmasına da vesile olmuştur. Vahiy bir iletişim olarak aynı ontolojik düzeye sahip iki taraf arasında gerçekleşmiştir.52 Vahyin aracılığıyla kurulan bu iletişim yalnızca peygamberlere mahsustur. Hal böyle iken sosyal hayatta yaşanan gerçekleri esas alarak vahiylerin iniş sebebi ve ne anlama geldiği Müslümanlar tarafından anlaşılmaya çalışılıyordu. Anlaşılmayan konular ve açık olmayan temalar bizzat Hz. Peygamber tarafından açıklanıyordu.53 Hz. Muhammed’in hayatta olduğu sırada yaşanan sorunlar bizzat onun tarafından çözümlenirken, vefatından sonra vahyin kaynağı ile olan ilişki sona ermiştir. Bunun yanında Hz. Peygamber’e ilk inananlar anlayış, zeka, kültür bilgi ve ona yakınlıkları bakımından aynı değildir. İnananların dinin kutsal metniyle olan mesafeleri, anlayışları da aynı düzeyde değildi. Kur’an’ın indiği dönemden ve Hz. Peygamber’in vefatından sonra zaman geçtikçe, bir başka deyişle sosyal gerçeklik değiştikçe Müslümanlar Kur’an’ı ve Sünneti anlamada güçlük çektiler.54 Öyle ki başlangıçta Müslümanlar tek bir akide olarak Kur’an’ın 50 Küçükahmet, a.g.e., s. 23-25. 51 Küçükahmet, a.g.e., s. 23-25. 52 Ebu Zeyd N. H., İlahi Hitabın Tabiatı, çev. Mehmet Emin Maşalı, Kitabiyat Yayınları, Ankara, 2001, s. 56. 53 Mutlu, a.g.e., s. 20-21. 54 Mutlu, a.g.e., s. 35. 17 etrafında birleşirken sonradan değişik anlayıştaki kişi ve grupların kendilerini meşrulaştırmak için kutsal metni kullanmaları birbirinden farklı birçok görüşün ortaya çıkmasına neden oldu.55 Örneğin tarikatlar amaçlarını gerçekleştirmek uğruna kılı kırk yaran akıl almaz yorumlar ve teviller yapmışlardır. Sonuçta her yeni din, mezhep ve tarikat farklı bir kutsal metin tasavvuru oluşturarak ona tanrının yüklemediği misyonlar yüklemiş ve adeta kutsal metni kendilerine göre formatlamaya kalkışmışlardır.56 Ancak kutsal metinden kaynaklanan bazı anlama problemleri, mezheplerin ve fırkaların doğmasının doğrudan sebebi değildir. İslam tarihinde ortaya çıkan fırkalar, genelde siyasi, beşeri, sosyal ve ekonomik sebeplerle teşekkül etmiştir.57 3.Sosyal ve Siyasal Yapı Toplum, insanı kendi değer yargılarına göre şekillendirmektedir. Dolayısıyla insanlar içinde yetiştiği toplumun bir parçası olduklarından, bu etkilenmenin dışında kalamazlar. Sosyal hayatın dinamikleri zaman zaman bireyin din anlayışında da farklılaşmalara sebep olmaktadır. Sosyal yapının bir sonucu olarak meydana gelen bu farklılaşmalar dinin anlaşılma biçimini doğrudan etkilemektedir. Toplum, insan doğasının sosyal yapıya dinamik bir uyarlanmasının sonucu olarak ortaya çıkar. Değişen toplumsal koşullar, kişiliğin değişmesine yol açar. Yani, yeni ihtiyaçlar yeni kaygıları doğurur. Bu yeni ihtiyaç ve kaygılar yeni fikirlerin ortaya çıkmasına yol açar ve insanlar bu yeni düşüncelere duyarlı hale gelirler. Yeni fikirlerin ortaya çıkmasıyla birlikte toplumda farklı birey tipolojisi gözükür ve insanın edimlerini belirleme eğilimi gösterir. Bir başka deyişle toplumsal koşullar, kişilik aracılıyla ideolojik formu etkiler. İnsan doğuştan sosyal bir varlıktır. Hayatını diğer insanlarla bir arada sürdürmek durumundadır. Çeşitli alanlarda işbirliği yapma arzusu beraberinde gruplaşmalara yol açmaktadır. Dini nitelikli gruplaşmanın arka planında insanın sosyal tabiatı yatmaktadır. Birtakım siyasi amaçların gerçekleştirilmesinde dini güdülerin ne derecede etkin olduğu açıkça görülmektedir. Diğer yandan sosyal hayatın kendine özgü bir dinamizmi de vardır ki sürekli evrilir, değişir ve gelişir. Bu süreçte dini vb. oluşumlar da değişir veya tarihe karışarak yerini yeni oluşumlara bırakır. Bazen de aynı dini oluşumlar değişik zaman ve coğrafyalarda hatta toplumlarda, farklı bir şekle bürünür. Sosyolojik açıdan evrensellik iddiasında bulunan dinlerin liderlerinin ölümünden sonra farklı mezheplerin ve anlayışların ortaya çıkması sosyal ve tarihi bir gerçektir.58 Budizm, Hinduizm, Şintoizm, Hıristiyanlık, Yahudilik, ve İslamiyet de bu tarihi gerçeklikten nasibini almıştır.59 55 S. Kutlu, Mezhepler Tarihine Giriş, a.g.e., s. 53-54. 56 Kutlu, a.g.e., s. 54. 57 E. R. Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, 8. b., Selçuk Yayınları, İstanbul, 1996, s. 22-27. 58 Ünver Günay, Din Sosyolojisi Ders Notları, Kayseri, 1986, s. 179. 59 Kutlu a.g.e., s. 45-46. 18 Mezheplerin doğuşunda etkili olan en önemli faktörlerden biri de siyasi olaylardır. Özellikle İslam’ın itikadi mezheplerinde siyasi etkenin belirginliği açıkça görülmektedir.60 Hz. Muhammed Kur’an’ın ana ilkelerinin ışığında, o zamanki Arap toplumunun siyasi ve idari geleneklerinden yaralanarak yeni bir model ortaya koymuştur. Ancak onun vefatıyla Müslümanlar, Peygambersiz hayata uyum sağlama konusunda ilk yıllarda büyük sıkıntı çekmişlerdir. Cahiliye dönemindeki kabile zihniyeti,61 toplumsal ve siyasi olaylarda tekrar su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Hz. Ebu Bekir, bir tür serbest seçimle halife seçilirken Hz. Ömer, halifeliğe Hz. Ebu Bekir tarafından tek aday olarak atanmıştır. Hz. Ömer ise halifenin belirlenmesini altı kişilik bir heyete havale etmiştir. Bu sebepten Dört Halife Dönemi uygulamaları, Müslümanların siyasi alanda ciddi arayışları olarak değerlendirilebilir.62 Hz. Ali ve Hz. Muaviye ihtilafı başta siyasi nitelikteyken daha sonra bu olaylar mezheplerin oluşmasına sebep olmuştur.63 4.Eski Kültür ve Medeniyetler Dinler, mezhepler ve tarikatların ortaya çıktıkları mekan veya coğrafya arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Bazı kültürler ve yerleşim merkezleri belli görüş ve inanışların ortaya çıkmasında etkin rol oynamıştır. Din, mezhep ve tarikatların doğduğu yerin tespit edilmesi ile bunların kültürel ve toplumsal arka planı hakkında daha sağlıklı bilgi edinilir.64 İslam’ın doğduğu Arap yarımadasında Hıristiyanlık, Yahudilik ve putperestlik kültürünün izlerine rastlanmaktaydı ve bu dinlerin toplumsal olarak müntesipleri vardı. İslam’ın fetihlerle Arap Yarımadası’nın dışına çıkması ve farklı coğrafyalarda yayılmasıyla birlikte Müslümanlar Sasani, Bizans, Türk, Hint, Çin ve benzeri farklı kültürlerle tanıştı. Bu farklı kültür ve medeniyetlere mensup olan insanların Müslüman olmaları ve İslam kültürüyle karşılamaları yaşanması sonucunda çift taraflı kültürel etkileşimler yaşandı.65 İslam mezheplerinin doğuşuna etki eden kültür unsurlarının başında Cahiliye Dönemi’nden kalan Arap kültürü bulunmaktadır. İslam dini doğuş döneminde Arap kültüründeki İslam’a aykırı olan unsurları dışlamış, fakat İslam’a ters düşmeyenler konusunda ya sessiz kalmış ya da onu devam ettirmiştir. İslam’ın dışladığı unsurlardan bir kısmı zamanla tekrar etkin olmaya başlamıştır. Bunun en bariz örneği kabileciliktir ve Hz. Peygamber’den 60 A. Vehbi Ecer, İslam Mezhepleri Tarihine Giriş: İsim, Sonu, Sınıflama Üzerine Bir Deneme, Emek Yayınları, Kayseri, 1980, s. 12; Avni İlhan - Cemal Sofuoğlu, Alevilik ve Bektâşîlik Tartışmaları, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 2006, s. 131-132. 61 A. Sezgin, a.g.e., s. 15. 62 Hasan Onat, Emeviler Devri Şii Hareketleri ve Günümüz Şiiliği, Ankara, TDV Yayınları, 1993, s. 90. 63 Halil İbrahim Bulut, Dünden Bugüne Siyasi-İtikadi İslam Mezhepleri Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2011, s. 76. 64 Bulut, a.g.e., s. 19. 65 Onat, 99 Soruda İslam Mezhepleri, (Yayınlanmamış Ders Notları), 2000, s, 5; Kutlu, a.g.e., s. 50. 19 sonra özellikle Emevi Dönemi’nde belirgin bir şekilde rol almıştır.66 Hatta bazı araştırmacılara göre dört halife zamanında bir nevi kabilecilik olmuştur. Bu çerçevede Fığlalı, daha da ileri giderek “Kureyş’in merkezi otoritesine” bir tepki olarak hariciliğin ortaya çıktığını ileri sürmektedir.67 Dünya tarihinde tesirli olmuş kültür ve medeniyetler, devletlerin yıkılıp ölmesi gibi yıkılmazlar ve tamamen ortadan kaybolmazlar; çünkü hiçbir kültür bütünüyle ölmez, başka kültür ve medeniyetlerde farklı biçimlerde tekrar ortaya çıkar. Aslında bu etkileşim tek taraflı olmayıp güçlü ve egemen kültürler arasında devam etmiştir.68 Fetihler sonucu İslam’ı benimseyenler de böyle zengin bir kültür ve medeniyetten geldiği için kendi kültürlerine ve medeniyetlerine tamamen sırt çevirmemişler ve onları İslam kılıfı altında yaşatmaya devam etmişlerdir. Diğer yandan bunların daha önceki kültürel bilinçleri yeni dinlerini anlama, yorumlama ve yaşamalarında etken olarak farklı din anlayışları ve söylemlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Özellikle Bektâşîliğin ilk hali üzerinde Şamanizm, Türk kültürünün ve daha sonra Arnavut kültürünün etkisi belirgin bir şekilde varlığını sürdürmektedir. İslam’ın ortaya çıktığı zamanlarda Arap, Roma, Mısır ve Sasani kültürlerinin yanı sıra Yahudilik, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve Maniheizm gibi dinler ve onların mezhepleri güçlü bir şekilde yaşamaktaydı. Irak Sasanilerin, Şam Bizanslıların ve Medine Yahudilerin etkisi altındayken Mısır’da, özellikle İskenderiye’de, Yeni Eflatunculuk etkindi.69 Sasaniler ve Roma İmparatorluğu Arap Yarımadası’na rakip iki siyasi gücü oluşturmaktaydı. Bu hâkim kültür ve medeniyetler arasındaki mücadele ve rekabet daha sonra İslam kültürün içinde devam etmiştir. Bu nedenle bazı araştırmacılara göre bu coğrafyadaki insanlar dinlerini değiştirmediler, ancak İslam’ı farklı bir şekilde anladılar ve yorumladılar. Sosyal kuramcılar yeni din ve mezheplerin ortaya çıkmasının temel sebebinin homojen olmayan ve farklı kültürlerden gelen kişilerin karşılaştığı sorunlardan kaynaklandığını ileri sürmektedirler. İslam mezhepler tarihinde bu durumun en bariz örneği, Sasani kültürünün izlerini taşıyan Şiiliktir. Şia’nın imamet inancının temelinde, yarı-tanrı kültünün etkisi olduğu söylenebilir.70 Aynı şekilde Arnavutluk Bektâşîliğinde de Dedebaba, Hıristiyanlıktaki Papa gibi olup çeşitli sırlara vâkıf ve her an Allah ile iletişime geçebilen bir insan olarak görülmektedir. 66 Kutlu, a.y. 67 Ethem Ruhi Fığlalı, İlk Şii Olaylar: Tevvabun Hareketi, C. XXVI, AÜİFD Yayınları, Ankara, 1983, s. 56. 68 Kutlu, a.g.e., s. 51. 69 Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, 2. b., Anka Yayınları, İstanbul, 2001, s. 28-35. 70 Onat, a.g.e., s. 17. 20 5.Tarihî Konjonktür Yeni mezhep, tarikat, hatta dinlerin ortaya çıkışını araştıranların çoğu tarihî koşulları görmezlikten gelmektedirler.71 Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında ihtilaf olmasaydı, Moğol istilası ve Horasan’daki bunalımlar olmasaydı Horasan erenleri arasında bulunan Hacı Bektâş-ı Velî Anadolu’ya göç etmeseydi belki de Bektâşîlik diye bir tarikat olmayacaktı. Genel olarak tarihe damga vuran tarikatlar, tarihin kritik anlarında ortaya çıkmışlardır. Hz. Ali’yle Hz. Muaviye arasındaki ihtilâf, aynı zamanda bir Irak-Suriye gerilimidir. Rekabeti siyasi planda Muaviye, ahlâki çerçevede Hz. Ali kazandı ve ihtilâf bir asır içinde ahlakî ve politik boyutundan uzaklaşarak itikadî bir boyuta büründü. Bundan hareketle Bektâşîlik ne salt bir İslam mezhebi ne de siyasi iktidara talip olan militan bir ihtilal ideolojisi olarak meydana çıkmıştır. O kendiliğinden gelişen bir tarihî sürecin ürünü olarak görülmelidir.72 Hacı Bektâş-ı Velî XIII. yüzyılın ürünüdür. Hacı Bektâş’ı anlamak, ancak XIII. yüzyıl Ortadoğu ve Anadolu koşullarını, yapısını tanımakla mümkün olacaktır. Ancak bu şekilde Hacı Bektâş olgusu ve Bektâşîlik bir gerçeklik olarak kavranabilir.73 Hacı Bektâş-ı Velî’yi doğru anlamak için onun yaşadığı yüzyılın genel özelliklerine bakıldığında hünkar, velî ve eren kelimelerin anlamları daha anlaşılır hale gelir. XIII. yüzyıldan itibaren Türkler akın akın doğudan batıya doğru göç etmeye başlamış ve bu göçün ilk öncüleri de dönemin alperenleri olmuşlardır. Eski Türklerde kahraman, bahadır, yiğit anlamına gelen alplik sıfatı, İslamiyet’in kabul edilmesi ile birlikte ermiş, erişmiş, iyi yetişmiş, vasıl olmuş anlamına gelen erenlikle birleşerek yeni bir anlam kazanmıştır. Alperenler, bu özellikleri ile hem temsil ettikleri toplumun lideri hem de inanç önderi olmuşlardır.74 Meseleye sosyolojik olarak bakıldığında Anadolu’da bitmeyen savaşlar, vurgunlar ve soygunlar yüzünden halkın bir kesimi inanç sarsıntısı yaşamaktaydı.75 Sosyal bilimciler yeni bir dinî anlayışın ortaya çıkmasını birtakım faktörlerle izah etmeye çalışmaktadır. İşte XIII. yüzyılda İslam dünyasında sosyal, siyasal, askeri ve iktisadi bunalımın yanı sıra kültürel çözülmüşlüklerin yaşandığı bir coğrafyada Horasan erenleri kendilerine özgü bir din yorumu ile toplum içinde kabul görmüşlerdir.76 Buraya kadar sıralamaya çalıştığımız sebepler zaman, mekân ve konu ayrımı olmaksızın genelde insanlar arasında yaşanan ayrışım faktörlerinin başında gelmektedir. Ancak şüphesiz bu 71 Ecer, a.g.e., s. 5. 72 Coşkun, a.g.m., s. 19; Ahmet Yaşar Ocak, "Alevilik Bektâşîlik Gerçeği ve Bazı Tezler", Türkiye Günlüğü, Sayı: 31, Aralık 1994, s. 115-120. 73 Öz, a.g.e., s. 19. 74 Ömer Özkan ve ötekiler Yayına Haz., Hacı Bektâş Velî Külliyatı, ed. Gıyasettin Aytaş, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektâş Velî Araştırma Merkezi, Ankara, 2010, s. 13. 75 İsmet Zeki Eyüboğlu, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik, Der Yayınları, İstanbul, 1993, s. 99; İ. Melikoff, Hacı Bektâş Efsaneden Gerçeğe, çev. Turan Alptekin, Cumhuriyet Kitap Kulübü, İstanbul, 1998, s. 196. 76 Hamiye Duran - Dursun Gümüşoğlu Yayına Hazırlayanlar, Hünkâr Hacı Bektâş Velî Velâyetnamesi, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektâş Velî Araştırma Merkezi, Ankara, 2010, s. 14. 21 genel sebeplerin yanı sıra bazı özel sebepler de vardır. Şimdi kendi özel bağlamı içinde Bektâşîliğin oluşumunu inceleyebiliriz. C.BEKTÂŞÎLİĞİN OLUŞUMU Bektâşîliğin gelişim tarihi konusunda kesin bilgi vermek oldukça güç olmakla birlikte IX. yüzyıla dayandığı söylenebilir. Bektâşîlik ve Aleviliği araştıran pek çok yazar tarihî geçmişi Ali-Muaviye kavgasına bağlamaktadırlar. Ancak Ali ismine dayanarak77 İslam’ın muhalefet yönünü oluşturan Alevi-Bektâşîlikten daha ziyade Şiilik ortaya çıkmıştır.78 Araştırmamızın temelini oluşturan Bektâşîliğin tarihî kökleri ise Orta Asya tasavvuf ekollerine dayanmaktadır. Bunun yanı sıra Anadolu topraklarında medrese kültürüne dayalı Sünni İslam anlayışına tepki olarak mahalli kültüre vurgu yapan tekke ve dergâhların kurulduğunu görmekteyiz. Tekke ve dergâhların etrafında toplanan bu ekoller temel felsefesini doğrudan sünnilik’ten değil, Ehlibeyt sevgisinden ve farklı dinlerin de etkisini taşıyan bir kültür mozayiğinden alır. Hacı Bektâş-ı Velî’den önce bu ekollerin liderleri konumundaki Hallac-ı Mansur (858-922), Ebü’l-Vefa (940-998), Ahmet Yesevî (1093-1166) gibi şahıslar bilgi ve tecrübe birikimlerini Baba İlyas, Baba Kargın gibi ikinci kuşak Anadolu erenlerine, onlar da Baba İshak, Hacı Bektâş-ı Velî, Mevlana gibi şahıslara devretmiştir.79 Bu açıdan Bektâşîliğin kuruluşunda geçirdiği süreç, kurucusunun kim veya kimler olduğu, bu süreçte Hacı Bektâş-ı Velî’nin konumunun ne olduğu, tarikatın öncüsü mü yoksa kurucusu mu olduğu, Ahmed Yesevî ve Baba İlyas’ın Hacı Bektâş-ı Velî’yi nasıl şekillendirdikleri, ondan sonra tarikatın hangi süzgeçten geçtiği, Balım Sultan’ın tarikata nasıl bir yapı kazandırdığı gibi konular yüzyıllar geçmesine karşın hala tartışılmaktadır.80 Öteden beri bu konular hakkında araştırma yapanların çoğu, Hacı Bektâş’ın tarikat kurmadığı81 ve Bektâşîliğin yalnızca piri olduğu kanısındadırlar. Jacob Tschudi, Şemseddin Sami gibi eski araştırmacılardan A. Yaşar Ocak gibi yeni araştırmacılara kadar pek çok müellif, Bektâşîliğin 77 Hüseyin Orhan, Alevilikte İbadet, der. Hüseyin Orhan, Garip Dede Yayınları, Ankara, 2003, s. 14; İsmet Zeki Eyuboğlu, Gelin Canlar Söyleşelim, Pencere Yayınları, İstanbul, 1997, s. 19; İ. Z. Eyüboğlu, Alevilik-Sünnilik İslam Düşüncesi, Der Yayınları, İstanbul, 1989, s. 23; Eyüboğlu, Günün Işığında: Tasavvuf, Tarikatlar, Mezhepler Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 1993, s. 94-95. 78 Nejat Birdoğan, Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı: İçerik ve Köken, Mozaik Yayıncılık, İstanbul, 1995, s. 14; Şaban Çiftçi, Günümüzde Alevi-Bektâşî Kültüründe Hadis, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İsparta, 2005, s. 9. 79 Gülağ Öz, Alevilik-Bektâşîlik Araştırmaları: Özkaynaklarından, Can Yayınları 99, İstanbul, 1999, s. 7. 80 Şardağ ve Özkırımlı’ya göre Bektâşîliğin kurucusu Hacı Bektâş-ı Velî’dir. Balım Sultan ise Hacı Bektâş-ı Velî’den sonra Bektâşîlik erkânına ekler yapmıştır. Bektaşî erkânı son biçimini daha sonraki yüzyıllarda almıştır. Rüştü Şardağ, Her Yönü ile Hacı Bektâş-ı Velî ve Yepyeni Eseri Besmele Açıklaması (Şerh-i Besmele), 2. b., Karınca, İzmir, 1985, s. 82; Atilla Özkırımlı, Toplumsal Bir Başkaldırının İdeolojisi: Alevilik-Bektâşîlik, Cem Yayınları, İstanbul, 1990, s. 122. 81 Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevilik: Bektâşîlik ve Bektâşî Ahlakı, Ardıç Yayınları, Ankara, 2006, s. 302; Baki Öz, Aleviliğin Tarihsel Konumu, Der Yayınları, İstanbul, 1997, s. 5; B. Öz, Bektâşîlik Nedir: Bektâşîlik Tarihi, a.g.e., s. 9. http://tr.wikipedia.org/wiki/940 http://tr.wikipedia.org/wiki/998 22 XVI. yüzyılda Balım Sultan tarafından kurulduğunu ileri sürmektedirler.82 Hal böyle olunca şu iki temel soru yüzünden Bektâşîlik halen tartışılmaktadır: Bektâşîlik tarikatı ne zaman kurulmuştur? Bektâşîliğin kurucusu kimdir veya kimlerdir, bu süreçte başkalarının rolü var mıdır?83 Bunun gibi sorulardan hareketle Bektâşîlik araştırıldığında birkaç dönemden bahsedilebilir: İlki, Türkmen boylarının İslamla tanışmasıyla başlayan ve X. yüzyıla kadar devam eden süreçtir. 971–1271 yılları arasındaki ikinci 300 yıllık dönemde Bektâşî inancı başta Ebu’l Vefâ, Ahmet Yesevî, Baba İlyas, Hacı Bektâş Velî gibi önderlerin çabalarıyla biraz daha olgunlaşmıştır. Bu döneme kadar Bektâşîlikte Hz. Ali ve Oniki İmam kültü bulunmamaktadır. 1300’lü yıllarda Anadolu’da babaların ve dedelerin halkı dinen temsil etmelerine, belli inançları şekillendirmelerine rağmen bu durum böyleydi.84 Bektâşîliğin tam bir tarikata dönüşmesi XV. yüzyılın sonlarına doğru vuku bulmuş olmalıdır.85 XV. yüzyıldan itibaren Bektâşî inancı Hz. Ali, Oniki İmam ve Kerbela kültüyle tanışacak ve bunu kendi inançları içine alarak bütünleştirecektir. Bu yüzyıldan sonra Bektâşîlere dayatılan egemen inancın içinde çok önemli bir şahsiyet olan Hz. Ali ve aynı zamanda Hz. Muhammed’in çocukları ve torunları (Ehlibeyt) sadece benimsenmekle kalınmayacak aynı zamanda bir manevi kahraman, bir dini lider olarak yüceltilecek ve bu kutsallıktan güç alınarak Sünni inancın asimilasyon politikalarına karşı direnilecektir. Burada İslam dairesi içinde kendi özel kimliklerini koruma çabasıyla “Biz de Müslümanız ama sizin gibi değiliz. Bizim namazımız kılınmış, orucumuz tutulmuştur.86 Biz Kur’an’a görünür yüzüyle değil özüyle bağlıyız”, denilerek Sünnilerin şekilci olduğu iddia edilecek ve o günkü siyasi durum Ehlibeyt’e atıfla açıklanacaktır: “Bugün bize zülüm yapıldığı gibi onlara (Ehlibeyt’e) da haksızlık yapılmıştır.”87 Bundan hareketle Bektâşîliğin bir tek kişi veya bir tek dönemden değil de, kuşaktan kuşağa devam eden erenler grubuyla üç ayrı evreden geçerek oluştuğu söylenebilir. Bektâşîliğin oluşum evresi “Bektâşîliğin Tarihî Kökeni” olarak incelenebilir. 1.Bektâşîliğin Tarihî Kökenleri Bektâşîliğin tarihî kökenlerini, Türklerin ilk Müslüman oldukları dönemlere kadar götürmek mümkündür. Türklerin İslamiyet’i kabulü ile paralel iki farklı İslam anlayışı gelişti: 82 Mehmet Eröz, Türkiye'de Alevilik Bektâşîlik, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 59. Şemsettin Sami “Kamûsü’l-A’lâm” adlı eserinde Bektâşî tarikatın adab ve erkanları Balım Sultan tarafından konulduğu söyler; Ahmed Yaşar Ocak,”Bektâşîlik”, D.İ.A., C. V, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1992, s. 373. 83 Öz, a.g.e., s. 217. 84 Ahmet Yaşar Ocak, “Aleviliğin Tarihsel, Sosyal Tabanı ile Teolojisi Arasındaki İlişki Problemine Dair”, Türkiye’de Aleviler Bektâşîler ve Nusayriler, ed. İrene Melikoff ve Arkadaşları, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 386. 85 Hülya Küçük, Kurtuluş Savaşı’nda Bektâşîler, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003, s. 20. 86 Abdülkadir Sezgin, Sosyolojik Açıdan Alevilik-Bektâşîlik, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 109. Yılmaz Soyyer, Sosyolojik Açıdan Alevi Bektâşî Geleneği, Seyran Kitap, İstanbul, 1996, s. 96. 87 Mustafa Cemil Kılıç, Alevi İbadetlerinin İslam’daki Yeri, Etik Yayınları, İstanbul, 2007, s. 27-40; Ocak, a.g.m., s. 375. 23 Şehirli ve Arapça bilen toplumun kabul ettiği yazılı İslam ile göçebe çevrelerin eski geleneksel dini inançlarının etkisinde algılanan İslam anlayışı.88 Söz edilen iki İslam anlayışının uzantısı olarak Anadolu’ya gelen Türkmen zümrelerde iki tasavvufi eğilim görüldü: Bunlardan ilki, Kur’an ve Sünnetle uzlaşmış tasavvufi gruplarca temsil edildi. Birinci gruptaki sufiler yaşayışlarını Kur’an ve Sünnet’le temellendirerek Sünni Müslümanlarla inanç bakımından uzlaştılar. İkinci grup batınî tasavvufi anlayışlardan oluşuyordu. Bu bağlamda konumuzla ilgili bir şey söyleyecek olursak; konar-göçer Türkmenlerle yerleşik hayata geçmiş Türklerin hayat tarzları arasındaki ayrılıklar ve bunların sebep olduğu sosyal zıtlaşma, iki grup arasında karşılıklı düşmanlığa yol açmıştır. Şehirli Türkler, tıpkı kendileri gibi Türk olan fakat eski geleneklerinden hiçbir şey yitirmemiş bulunan bu konar-göçerleri aşağılıyorlardı. XIII. yüzyıla gelindiğinde Babaîleri kendilerinin düşmanı olarak görmeye başladılar.89 Melâmilik, Vefâîlik, Kalenderilik, Yesevîlik Babailik gibi batınî gruplar gerek topluma aykırı kıyafetleri, gerekse inançları açısından Sünni doktrinden uzaklaşarak marjinalleştiler.90 Bektâşîlik bu ikinci anlayış içinde gelişecektir. 1.1.Melâmilik “Melâmet” türetilip kınamak, ayıplamak, azarlamak, başa kakmak, korkmak, rüsvalık gibi anlamlarına gelmektedir. Tasavvuf terminolojisinde ise yapılan iyilikleri gösteriş korkusuyla gizlemek, kötülükleri ve işlediği günahları ise nefsiyle mücadele etmek için açığa vurmaktır.91 Melâmilik Horasan ve Maveraünnehir'de ortaya çıkıp geliştiğinden buradaki eski Hint-İran mistik geleneğini içine almıştır. Ayrıca fakr ve tecerrüdü esas alan bu tasavvuf mektebinin toplumu ve dünyayı olabildiğince dışlamasında da aynı temel felsefeyi benimsemiş olan eski Hint-İran mistik geleneğinin üzerine kurulmasının payı olduğu ileri sürülmüştür.92 Tasavvuf akımlarını araştıranlar genellikle Melâmiliğin; Melâmiyye-i Kadime ya da Melâmiyye-i Kassariye, Melâmiyye-i Bayramiyye ve Melâmiyye-i Nuriyye olmak üzere üç farklı devresinden bahsederler. İlk devredekiler; IX. yüzyılda Horasan'da sufilikten ayrı bir akım olarak ortaya çıkıp daha sonraki yüzyıllarda örgütlenmeksizin muhtelif tarikatlara mensup şahsiyetler aracılığıyla zamanımıza kadar gelmiştir.93 Melâmiyye-i Kassariye denmesinin sebebi, ilk devrin önemli mutasavvıflarından Ebu Salih Hamdun b. Ahmed b. Amarete’l Kassar 88 Ocak, a.g.m., s. 53; Sayın Dalkıran, “Alevi Kimliği ve Anadolu Aleviliği üzerine Bir Deneme”, Akademi Dergisi, s. 10., EKEV Yayınları, kış 2002, s. 103. 89 A. Y. Ocak, Babaîler İsyanı: AleviliğinTarihsel Altyapısı, 2. b., Dergâh Yayınları, İstanbul, 1096, s. 41. 90 Soyyer, a.g.e., s. 90, 96; Ahmet Yaşar Ocak, “Anadolu Heteredoks Türk Sufiliğinin Temel Taşı: Hacı Bektaş-ı Velî Horasani”, G. Öz, Alevilik-Bektâşîlik Araştırmaları: Özkaynaklarından, Can Yayınları 99, İstanbul, 1999, s. 264; Yağmur Say, Kalenderi, Alevi ve Bektâşî Kültünde Önemli bir Alp-Eren Gazi: Şuca’eddin Velî Sultan Varlığı ve Velayetnamesi, Eskişehir Valiliği, Eskişehir, 2010, s. 71. 91 Hamza Kılıç, Günümüz İnsanına Melamet, Kurtuba Kitap, İstanbul, 2012, s. 13. 92 “Melâmiyye”, D.İ.A., Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. XXIX, Ankara, 2004, s. 25-27. 93 A. Y. Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sufilik: Kalenderiler XIV-XVII Yüzyıllar, a.g.e., s. 14. 24 en-Nisabüri’ye nispet edilmesindendir.94 Hamdun Kassar’ın üzerinde durduğu konular alçakgönüllük, dünyaya rağbet etmeme (zühd), fakr, ihlâs, açlık, suskunluk, cömertlik ve nefse muhalefet olarak sıralanır.95 İkinci devre kabul edilen XIII. yüzyıldaki Melâmiyye-i Bayramiyye, Hacı Bayram Velî’nin halifelerinden Akşemseddin tarafından kurulmuş; üçüncü devre kabul edilen Melâmiyye-i Nuriyye Şeyh Seyit Muhammed Nurü’l-Arabi’nin etrafında XIX. yüzyılda ortaya çıkmıştır.96 Genel olarak Melâmiliğin üç temele dayandığı görülmektedir: a) Tanrı buyruklarını yerine getirmek, b) Kalp kırmamak, c) Ekmeğini alın teri ile (helâlinden) kazanarak kimseye muhtaç olmamaktır.97 Özel bir kıyafeti olmayan Melâmiler, edimleri ve hallerini herke