T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SİYASET VE SOSYAL BİLİM DALI JOHN DEWEY’İN PRAGMATİK POLİTİK DÜŞÜNCESİ VE POLİTİKADA PRATİK MEŞRUİYET SORUNU (DOKTORA TEZİ) SEMİH EKER BURSA-2007 2 T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SİYASET VE SOSYAL BİLİM DALI JOHN DEWEY’İN PRAGMATİK POLİTİK DÜŞÜNCESİ VE POLİTİKADA PRATİK MEŞRUİYET SORUNU (DOKTORA TEZİ) SEMİH EKER DANIŞMAN: PROF. DR. HASAN ERTÜRK BURSA-2007 3 TC. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE ........................................ ................................... ait .......................................... ......................................................................................... adlı çalışma, jürimiz tarafından .................................................................................................. Anabilim / Anasanat Dalı, ......................................................................................... Bilim Dalında Yüksek Lisans/ Doktora/ Sanatta Yeterlik tezi olarak kabul edilmiştir. İmza Başkan ............................................. Akademik Ünvanı, Adı Soyadı İmza İmza Üye (Danışman)...................................... Üye............................................. Akademik Ünvanı, Adı Soyadı Akademik Ünvanı, Adı Soyadı İmza İmza Üye............................................. Üye................................................ Akademik Ünvanı, Adı Soyadı Akademik Ünvanı, Adı Soyadı 4 ÖZET Yazar : Semih Eker Üniversite : Uludağ Üniversitesi Anabilim Dalı : Kamu Yönetimi Bilim Dalı : Siyaset ve Sosyal Bilimler Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : 235 Mezuniyet Tarihi : …. /…. / 2007 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Hasan Ertürk John Dewey’in Pragmatik Politik Düşüncesi ve Politikada Pratik Meşruiyet Sorunu Politikanın modern biçimiyle bir bilim haline gelmesine bağlı olarak gerek pratik gerekse de epistemik-teorik açıdan toplumsal pratik yaşamın dışına çıkması söz konusu olmuştur. Modern politikanın pratik meşruiyet sorunu olarak tecrübe edilen bu sorun bilimsel olanla toplumsal pratik yaşam yada kültürel olan arasında kopmaması gereken ilişkinin altını çizer. Oysa modern politika bilimsel olana diğer bir ifadeyle teorik olana pratik üzerinde ciddi bir ayrıcalıklı konum vererek politik bilimsel olanın pratik ilgi ve ihtiyaçlardan soyutlanmasına sebep olmuştur. böylece politika pratik bir katılım etkinliği olmaktan öte bilimsel teorinin topluma uygulanması gibi teknik bir iş haline gelmiştir. Politikanın yeniden pratik bir bilgi haline getirilmesi ise onun Aristo’nun düşüncesinde ahlak ile sıkı bir ilişkisi olan pratik ve tecrübi bir bilgi haline döndürülmesi demektir. Ancak bu bilimin modern yaşamda yadsınamaz önemini terk etmek anlamına gelmemelidir. Bu nedenle modern dönemde politikaya klasik ve modern olan arasında dengeli bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Bir Amerikan felsefe geleneği olan pragmatizmin en önemli figürlerinden biri olan John Dewey’in pragmatik politik düşüncesi bilimsel olan ile toplumsal pratik yaşam arasında süreklilik ilişkisine yaptığı vurgu ve yine teori ile pratiği bütünlüklü ele alan bakış açısıyla bu ihtiyaca yanıt olarak düşünülebilecek bir imkandır. Politikada teknokratik elitizmin karşısında eğitilmiş bireylerin kamusal katılımını önemsemesi, okulu bilimsel rasyonaliteyle pratik ilgi ve değerlerin etkileşimli birlikteliğini simgeleyen bir toplum modeli olarak görmesi ve en önemlisi politikayı bir kolektif araştırma (inquiry) etkinliği olarak demokratik bir biçimde tanımlaması Dewey’in politik düşüncesinin ayırt edici yönlerini meydana getirmektedir. Anahtar Sözcükler Klasik ve Modern Politika Pragmatizm John Dewey Pragmatik Politik Teori 5 ABSTRACT Yazar : Semih Eker Üniversite : Uludağ Üniversitesi Anabilim Dalı : Kamu Yönetimi Bilim Dalı : Siyaset ve Sosyal Bilimler Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : 235 Mezuniyet Tarihi : …. /…. / 2007 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Hasan Ertürk Pragmatic Political Thought of John Dewey and Practical Legitimization Problem in Politics Because of becoming a science, modern politics is out of social practical life in theory as well as practically. This problem experiencing as practical legitimization problem of modern politics underly linkage which must not be break off between scientific and cultural or social practical life. But modern politics by giving privileged status to scientific above practical cause to separation of political scientific from practical interests and necessities. Thus, politics becomes technical issue as an application of scientific theories to society instead of being practical participation activity. Today, making politics practical knowledge again means making it practical and experimental knowledge like in Aristotle thought identifying politics with ethics. But this does not means denying importance of science in modern life. So today there is a need for a perspective that balance classical and modern understanding of politics. One of most important figures of American philosophical tradition pragmatizm John Dewey’s pragmatic political thought can be considered as a thinking possibility because of emphasizing continuity linkage between scientific and social practical life and holistic paradigm on theoy and practice. In politics, considering important educated individuals public participation versus technocratic elitism, evaluating school as a model of society that represents interactive togetherness of scientific rationality and practical interest and values, and importantly identifying politics democratically as a collective inquiry are distinctive characteristics of Dewey’s political thought. Key Words Classical and Modern Politics Pragmatism John Dewey Pragmatic PoliticTheory 6 İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1 BİRİNCİ BÖLÜM PRAGMATİZM 1.1. PRAGMA-TİZM: ETİMOLOJİK ARKAPLAN 5 1.2. PRAGMATİZMİN TARİHSEL TEMELLERİ 11 1.3. PRAGMATİZM 17 1.3.1. Pragmatizmin Temel Kavramları 28 1.3.1.1. Tecrübe (Deneyim) 29 1.3.1.2. Hakikat (Truth) 35 1.3.1.3. Gerçeklik (Reality) 40 1.3.2. Klasik ve Modern Pragmatizm 45 1.3.2.1. Charles Sanders Peirce 47 1.3.2.2. William James 53 1.3.2.3. John Dewey 60 1.3.2.4. Pragmatizm İçerisinde Modern Eğilimler 69 İKİNCİ BÖLÜM JOHN DEWEY’İN PRAGMATİK DÜŞÜNCESİ 2.1. DEWEY’İN DÜŞÜNSEL GELİŞİMİNE GENEL BİR BAKIŞ 79 2.2. DEWEY’İN PRAGMATİZMİNİ TANIMLAYAN TEMEL KAVRAMLAR 84 2.2.1. Araştırma (Inquiry) 84 2.2.2. Zeka (Intelligence) 89 2.2.3. Tecrübe (Experience) 95 2.2.4. Değer (Value) 101 7 2.3. DEWEY’İN POLİTİK DÜŞÜNCESİ 108 2.3.1. Dewey’in Liberalizme Bakışı 115 2.3.2. Dewey’in Sosyal Eylem Kavrayışı ve Politik Aktivizmi 123 2.3.3. Dewey’in Demokrasi Düşüncesi : Yaratıcı Demokrasi 132 2.3.4. Demokrasi ve Eğitim 143 2.3.5. Dewey ve Sosyal Reform 148 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM JOHN DEWEY’İN PRAGMATİK POLİTİK DÜŞÜNCESİ VE POLİTİKADA PRATİK MEŞRUİYET SORUNU 3.1. KLASİK VE MODERN POLİTİKA ARASINDAKİ AYRIM 155 3.2. MODERN POLİTİKANIN TEORİ-PRATİK SORUNU 176 3.3. DEWEY’İN PRAGMATİK POLİTİK DÜŞÜNCESİ AÇISINDAN MODERN POLİTİKADA PRATİK MEŞRUİYET SORUNU 196 3.3.1. Politikada Pratik Meşruiyet Sorununa Bir Çözüm Olarak Dewey’in Pragmatik Politik Teorisi 196 3.3.2. Dewey’in Pragmatik Politik Teorisi Açısından Modern Politikada Teori ve Pratik İlişkisi 209 SONUÇ 222 YARARLANILAN KAYNAKLAR 225 8 GİRİŞ Bilgilerin ve düşüncelerin doğruluğunu hayattaki pratik sonuçları açısından değerlendiren pragmatizm, yirminci yüzyılın başında Amerika’da ortaya çıkan felsefenin adıdır. Modern felsefede bilginin kökenine ilişkin süregelen rasyonalizm ve emprizm arasında bir ortayol bulma çabası olarak da görülen pragmatizm, bu yönüyle bir düşünme yöntemi olarak ilkçağdan bu yana pek çok düşünür tarafından da kullanılmıştır. Teoriyi pratikten, düşünceyi eylemden ayıran ve böylece evreni dikotomik bir biçimde kavrayan klasik felsefenin aksine evrene dair pratik ve bütüncül bir bakış açısını öne çıkaran pragmatizm önceleri naif bir liberalizm, düşünmeyi sevmeyen bir toplumun felsefe yapma biçimi, Amerikan yayılmacı kültür ve politikasının meşrulaştırma zemini gibi ciddi ifadelerle eleştirilmiş olsa da özellikle ikinci dünya savaşı sonrası dönemde felsefenin pek çok alanında çözümler ve açılımlar öneren bir düşünce olarak itibar kazanmıştır. 1980’lerden bu yana pragmatizm sosyal teori, politik teori, hukuk, edebiyat kuramı ve genel olarak felsefe içerisinde adeta bir referans kaynağı olarak yeniden gündeme gelmiştir. Bunun en doğrudan sebebi, pragmatizmin kurucu isimleri olan Charles Sanders Peirce, William James ve John Dewey’in düşünce geleneğini söz konusu alanlarda sürdüren Richard Rorty, Susan Haack, Hilary Putnam, Stanley Fish, Richard Bernstein ve Nancy Fraser gibi kendi alanlarında önemli isimlerin varlığı olarak gösterilebilecektir, ancak bu meselenin bir yönüdür. Pragmatizmin yeniden gündeme gelmesini sağlayan asıl sebep, mutlakçı ve evrenselci bilgi anlayışına dayalı bilim ve felsefenin yarattığı olumsuz sonuçların yeniden tartışılmasına duyulan ihtiyaç olmuştur. Postmodernizm ve Eleştirel Teori içerisinde modernizm eleştirisi olarak yürütülen tartışmalarda pragmatizm anti-temelci, tarihselci ve çoğulcu bilgi anlayışıyla modernitenin düşünce, kurum ve kavramlarını yeniden düşünmekte önemli bir imkan alanı olarak görülmüştür. Bu özelliği ile pragmatizm sadece Amerika’ya hapsolan bir 9 düşünce olmaktan çıkmış Kıta Avrupası’nda da ilgi gören, özellikle sosyal ve politik teori üzerinden önemli katkılarda bulunulan bir platform haline gelmiştir. Bugün pragmatizmi yeniden gündeme getiren diğer, bir ifadeyle onu popüler hale getiren dört etkenden söz edilebilir. Birinci etken, Eleştirel teorinin günümüzdeki en önemli temsilcisi olan Jürgen Habermas’ın modernitenin kurumlarını eleştiriye tabi tutarken ortaya attığı “iletişimsel rasyonellik” ve “iletişimsel eylem ve kamu alanı” gibi kavramları büyük ölçüde Charles Sanders Peirce ve John Dewey’in pragmatik düşüncelerine dayandırmasıdır. İkinci önemli etken ise sosyal teori içerisinde ismi zikredilen George Herbert Mead’in yeniden hatırlanmasıdır. Tıpkı John Dewey gibi Chicago Okulu pragmatistlerinden olan Mead, sembolik etkileşimciliğin öncüsü olması ve sosyal teoride “yaratıcı eylem” (Creative Action) kavramına yaptığı vurgu ile pragmatizmin sosyal teoride yöntemsel sorunlar bağlamında yeniden dikkate alınmasına sebep olmuştur. Eleştirel teorinin sosyal teori içerisinde bir diğer önemli ismi olan Hans Joas’ın Mead ve “yaratıcı eylem” üzerine çalışmaları bu noktada önem arz etmektedir. Üçüncüsü, politikayı dışlayan bir liberal demokrasi teorisi ile hem dikkatleri hem de tepkileri aynı anda çeken ve özellikle anti-temelci düşüncesiyle kendinden söz ettiren Richard Rorty’dir. Türkçeye “Olumsallık, İroni ve Dayanışma” (1995) (Contingency, Irony and Solidarity 1989) olarak çevrilen kitabında politikayı dışlayan bir liberal demokrasi teorisi çerçevesinde liberal toplum ve liberal özne kavrayışı geliştiren Rorty, kültürel ve geleneksel bir bilgi türü olarak tanımladığı demokrasiyi ingilizce konuşan ülkelere has bir gelişme olarak yorumlamış, ve bu doğrultuda günümüz ileri demokrasileri için “postmodern burjuva liberalizmi” kavramını kullanmıştır. Bu düşünceleriyle kimilerine göre yeni bir demokrasi teorisinin mimarı olan Rorty, kimilerine göre de etnosentrik bir pragmatizm anlayışıyla hem kendisinin anti-temelci çizgisiyle tutarsız hem de anti- politik bir demokrasi kavrayışıyla hatalı bir düşünür olarak değerlendirilmiştir. Richard Rorty, pragmatik düşüncenin ve John Dewey’in yeniden hatırlanmasında özellikle Habermas ile “evrenselcilik” üzerine girdiği tartışmalar üzerinden ciddi bir etkiye sahiptir. 10 Pragmatizmin yeniden gündemde olmasına bir diğer etki eden faktör ise Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau gibi post marksist düşünce içerisinde yer alan radikal demokrasi teorisyenlerinin, pragmatizmin anti-temelci ve anti-özcü yaklaşımını tam bir demokrasi için önemli bir düşünsel kaynak olarak görmeleridir. Pragmatik düşüncenin hiçbir “demokratik ortak iyi”yi özselleştirmeyen yaklaşımını, liberal demokrasinin radikalleştirilmesinde önemli bir fırsat olarak gören Mouffe ve Laclau, pragmatizmin yeniden gündeme gelmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Pragmatizmi yeniden gündeme getiren bu dört aktüel gelişmenin her biri ayrıntılı inceleme konusudur ve dolayısıyla bu çalışmanın boyutlarını aşmaktadır. Bu çalışmanın sınırlarını çizen en temel amacı; ülkemizde Cumhuriyet dönemi modernleşme hareketine hazırladığı eğitim raporu ile doğrudan katkıda bulunmasıyla tanınan, ancak belirtildiği üzere, pragmatik düşüncenin yeniden gündeme gelmesiyle birlikte düşüncelerine en fazla göndermede bulunulan John Dewey’in pragmatizmini ve daha özelde de onun pragmatik politik düşüncesini ve bu düşüncenin modern politik düşünce/teori içerisindeki önemini ortaya koymaktır. Bu temel amaç çerçevesinde öne sürdüğümüz düşünce; John Dewey’in pragmatik politik düşüncesinin, günümüzde etkilerini pozitivist politik teori ve teknokratik yönetim gibi bir olgu üzerinden hissettiğimiz, bilimselleşen ve böylece toplumun pratik ihtiyaçlarından ve sağduyusundan kopan modern politikanın karşılaştığı pratik meşruiyet sorununun üstesinden gelme çabası olarak okunabileceğidir. Modern politikada teorinin pratikten kopması biçiminde tarihsel olarak tecrübe edilen bu olgunun teori ile pratiği bütünlüklü bir bakış içerisinde ele alan pragmatik düşünce bağlamında, özellikle Dewey’in pragmatizmi açısından irdelenmesi çalışmanın temel doğrultusunu oluşturmaktadır. Türkiye’de bir felsefe geleneği olmadığı, bu nedenle modernleşme sürecine de sirayet eden, düşünceden çok eyleme öncelik veren bir anlayışın hakim olduğu dolayısıyla adı konmamış bir pragmatik kültürün sosyal ve politik yaşama hakim olduğu şeklindeki yaygın kanıya rağmen ve yine özellikle 1980 sonrasında ideolojilerin geçerliliğini yitirdiği bu bakımdan sonuca yönelik faydacı bir anlayışın toplumsal gelişmeye daha yararlı olacağı düşüncesinin yaygın olarak benimsenmesine karşın, 11 pragmatizmin bir felsefe biçimi olarak yeterince irdelenmediği, dolayısıyla tanınmadığı görülmektedir. Bu nedenle çalışma, pragmatizm kelimesinin çağrışımlarının günlük dildeki pejoratif anlamlarıyla sınırlı kaldığı Türkiye’de pragmatik düşüncenin ve onun en önemli temsilcilerinden olan John Dewey’in tanıtılmasına bir katkı amacını da taşımaktadır. John Dewey’in pragmatik ve politik düşüncesini eksen alan bu çalışma, pragmatizme ilişkin Türkiye’deki yazın dikkate alındığında elden geldiğince birincil kaynaklara yer verilerek hazırlanmış betimleyici bir atölye çalışması olarak değerlendirilebilir. Bu çerçevede üç bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde pragmatik düşüncenin klasik ve modern dönem temsilcileriyle birlikte ana tema ve kavramlarına yer verilmiş ve pragmatik düşünce geleneği içerisinde John Dewey’in yeri belirtilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde ise John Dewey’in pragmatik düşüncesinin dayandığı kavramlarla birlikte, düşünürün politik düşüncesi ortaya konulmuştur. Son bölüm olan üçüncü bölümde ise John Dewey’in politik düşüncesinin modern politik düşünüş üzerindeki etkisi, modern politikadaki pratik meşruiyet sorunu ekseninde belirtilmeye çalışılmıştır. 12 1. BÖLÜM PRAGMATİZM 1.1. PRAGMA-TİZM: ETİMOLOJİK ARKAPLAN Günlük dilde pragmatizm, önceden belirlenmiş herhangi bir ahlaki yada evrensel ilkenin sınırlaması olmadan, doğru olanın işe yarar olduğunu ileri süren bir davranış ve eylem biçimini tanımlar. Bu haliyle pejoratif bir anlama sahip olan pragmatizm çoğu zaman fırsatçılık, çıkarcılık veya faydacılık gibi nitelemelerle özdeş biçimde kullanılır. Bütün bu nitelemeler çerçevesinde olumsuzlanan şey, içinde bulunulan anın gerektirdiği şekilde davranan dolayısıyla çıkarı neyi gerektiriyorsa bu yolda ego merkezli hareket eden insan davranışıdır. Oysa meseleye bir başka açıdan bakıldığında, yaşamın aslında pragmatik davranışların bir sonucu olduğu yargısına da kolaylıkla ulaşılabilir, zira yaşam, insanın içinde bulunduğu evrene zaman içerisinde verdiği yanıtlar toplamı olarak görüldüğünde, yaşam içerisinde düşünce, eylem ve davranışlarımıza yön veren evrensel ilke ve kuralların, bir zamanlar pragmatik olarak ortaya çıkmış olduklarını ileri sürmek buna göre pek mantıksız olmayacaktır. O halde pratik yaşamımızda bu ölçüde bir yeri olan pragmatizmin olumsuzlanmasının sebebi nedir? Bunun sebebi düşünce ile eylemi, teori ile pratiği birbirinden tamamen ayrı iki alan şeklinde algılayan ve bu doğrultuda birincilere ikincilerin üzerinde mutlak üstünlük tanıyan bir alışkanlığın yaygın olarak varolmasıdır. Buna göre düşünce eylemi belirliyorsa bir problem yoktur. Çünkü düşüncenin kaynağı akıl, belli mantık ve ahlak ilkeleri üzerine hareket ederek kabul edilebilir neden-sonuç ilişkileri ortaya koyarak 13 eylemlerimizi yönlendirmekte ve dolayısıyla makul sonuçların çıkmasına neden olmaktadır. Oysa eylemlerin düşünceleri belirlemesi ve anlamlandırması problemlidir. Eylemler sonuçlardır ve bu sonuçların düşünceyi yönlendirmesi, var olan durumun meşrulaştırılması olarak değerlendirilir. Pragmatik eylem ve davranışlar bu meşrulaştırmalara dayanan ve dolayısıyla ilkeli olmayan eylem ve davranışlar olarak kabul edilir. Pragmatizm ise düşünce ile eylemin keşişim noktasına yani insanın doğayla etkileşiminin düşünsel ve eylemsel birikiminin yansıması olan “tecrübe”ye dikkat çeker. Sözcüklere ve kavramlara yüklenilen anlamlar, tarihsel süreç içerisinde toplumsal bağlamlara göre değişir. Pragmatizmin semantik olarak geçirdiği değişim bundan bağımsız değildir. Grekçede “pragma” ve onun çoğulu olan “pragmata” sözcüklerinden türeyen pragmatizm “eylem” anlamına gelir.1 Pragmatik sıfatı için kullanılan “pragmatikoi” ise yapılan işe uygun, aktif ve nitelikli “eylem adamı” (men of action) anlamındadır.2 Grekçede insanın yaşamdaki nitelikli eylem ve tecrübesine vurgu yapan “pragmata”, bu anlamıyla sözcüğün günümüzdeki kullanımından oldukça farklıdır, zira olumlu bir anlama sahiptir. Pragmata ve bu kökden türeyen sözcükler tarihin farklı dönemlerinde farklı düşünürler tarafından farklı anlamlarda kullanılmıştır. Örneğin Sokrates, kamusal meselelere katılmadığından dolayı kendisini suçlayanlara karşı, hayatının hiç bir döneminde içinde olmadığı bir eylem biçimini işaret etmek üzere “ta politika pragmata”3 ifadesini kullanır. Bununla politik eylemi kasteden Sokrates, bu eylem biçimine olan kayıtsızlığının kendisini kamusal hayattan uzak tuttuğunu, fakat bu durumun kendisini çok daha önceleri karşılaşabileceği ölüm gibi vahim bir sonuçtan kurtardığını düşünür. Sokrates için “politika pragmata” diğer bir ifadeyle politik eylem, 1 Maines, David R., “Pragmatism”, Encyclopedia of Sociology, Edgar F. Borgatta & Rhonda J. V. Montgomery, Macmillan Reference USA, New York, Vol 3., 2000, s. 2217. 2 Liddell, Henry George & Scott, Robert, Grek-English Lexicon, Clarendon Press., Oxford, 1940. 3 Fowler, Harold, Plato, Harvard University Press., Cambridge, 1982, s. 115. 14 aslında kendisini hem kendisine hem de diğer insanlara yararlı olmaktan alıkoyan bir eylemdir.4 Marksist terminolojide, içinde bulunulan koşulların ürünü olan, ancak bu koşulları değiştirmeyi hedef alan teoriye/düşünceye göre belli türde bir eylem biçimine işaret eden “praxis” kavramına yakın olan anlamıyla “pragma”, Antik Yunan’da Demosten tarafından kullanılmıştır.5 Buna göre pragma, özellikli yani bir takım gereklilikleri içinde barındırmasıyla aktörleri kendisiyle birlikte önceden tahmin edilemeyen sonuçlara sürükleyen koşulları ve bu koşullar içindeki eylem biçimini vurgular. Tukidides’de tıpkı Demosten gibi belirli koşullara ve bu koşullarda gerçekleştirilmesi gereken eylem biçimine işaret etmek üzere tanımlamak üzere “pragma”yı kullanır. Tukidides’e göre, Atinalı’ların Peleponnes savaşında kaybolmaya başlayan özgüvenlerini yeniden kazanma amaçlı olarak Pericles veba salgınından yakınarak içinde bulunulan durumu şöyle ifade eder; “başımıza gelen tek şey (pragma) bizim öngörülerimizi aşmıştır”.6 Tukidides’in kullanımıyla “pragma” nın nitelediği durum, bir topluluğun geçmişteki beklentileri, şu an içinde bulunduğu kötü durum ve geleceğe dönük planları açısından ne anlama geldiği henüz belirlenemeyen bir durumdur. Tamamen olumsal olan insanlık durumlarına anlam kazandıran, “pragmata” yani içinde bulunulan koşullardaki insan eylemleridir. Bu eylemlerin sonuçları mutluluğa ve iyiliğe açılabileceği gibi acı ve kedere de gebe olabilecektir. Sokrates, Plato ve Aristo sofistleri “pragmatik” olarak nitelerken, onları eleştirmek ve belki de onların yaptıkları işleri küçümsemek ister gibidirler. Sokrates Protagoras’da küçümseyici bir tavırla Hipokrat’a sofistin ne tip bir şey (pragmati) 4 Politika ile ahlakı bir bütün olarak gören Sokrates, içinde yaşadığı polisin inanç ve kuralları bu genel ahlaki doğruların dışında bir şeyleri telkin etmesi durumunda ciddi bir eleştirel tutum takınır. Bu anlamıyla poliste yani devlette ortaya çıkan bir takım haksız ve kanunsuz işlere katılmayı ifade eden politika pragmatadan uzak olduğunu belirtir. Sokrates savunmasında bunu şöyle dile getirir; “canınız sıkılmasın ama, hakikat şudur ki, devlette görülen birçok kanunsuz, haksız işlere karşı doğrulukla savaşarak size ya da herhangi bir kurala karşı çıkan kimse ölümden kurtulamıyor” Bkz. Eflatun, Sokrates’in Savunması, çev. T. Akturel, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1971, s. 31. 5 “Pragma esti moi” “kişisel mesele” ifadesi içinde kullanılan sözcük değişken bir niteliğe sahip olan ve bu özelliğiyle ilgili kişileri özenli bir eyleme davet eden “duruma” işaret eder. Bkz. Liddell, Henry George & Scott, Robert, a.g.m. 6 Kaufman-Osborn, Timothy V., Politics/Sense/Experience, a Pragmatic Inquiry into the Promise of Democracy, Cornell University Press, London, 1991, s. 9. 15 olduğunu sorar.7 Sofistleri “pragmati” sözcüğü ile niteleyen Sokrates, aynı şekilde Gorgias’ta da halkın kötü huylarını kendisinde barındıranlar olarak nitelediği sofist ve demogoglardan hoşlanmadığını belirtir. Benzer biçimde Platon, “Devlet”te filozofun farklılığını belirtmek adına, onu insanların gündelik basit meselelerine yani “pragmateias”a vakti olmayan kişi olarak betimler.8 Hannah Arendt ise, Antik Yunan’da filozofun sonsuzluğu toplumun dışına çıkarak tefekkür etmek yani ölmeyi göze almak suretiyle yakaladığını, bu nedenle sıradan insanların da kendileri dışında her şeyin ölümsüz olduğu bu dünyada, ölümlülerin yaşamı hak ettiklerinin bir göstergesi olarak bir takım işler, edimler ve sözler ortaya koyabilme yeteneklerinin, iş, edim anlamlarına gelen pragmata kelimesinin kullanıldığını belirtir.9 Aristo ise sofistleri ve demogogları “pragmateuontai” yani onursuz işler yapanlar olarak değerlendirir. 10 Politik olanın yerini daha çok hukuki olana bıraktığı Roma’ da “pragma” sözcüğü de anlam olarak bu değişimi yansıtır. Burada “pragmatikos” ya da latince “pragmaticus” avukatları ve diğer hukuk adamlarını yani hukuk konusunda yetenekli kişileri tanımlar dolayısıyla “pragma” bunların yaptığı işlerdir.11 Sözcüğün Antik Yunan’dan Roma’ya ifade ettiği anlamın, kendisinden türeyen sözcüklerle birlikte edindiği yan anlamlarla ilişkili olarak kazandığı itibar ani değildir. Zira Cicero’nun “Retorik” adlı eserinde alaycı bir şekilde her işe burnunu sokan, densiz kişi anlamında “pragmatokopos”u kullandığı görülür.12 “Pragma” nın Yunan’dan Roma’ya kazandığı itibar büyük ölçüde Sokrates’in “politika pragmata”sından “res publica”ya geçişle, diğer bir deyişle politikanın nesnelleşmiş bir kamusal mesele karakteri kazanmasına içkin bir durumdur. Politik meselelerin kamusal hale gelmesi ve bu meselelerin iktidarın tek yanlı tasarrufları olarak tanımlanması Roma’da Justinyen’in Code Civil’inde imparatorluk buyruklarının 7 Kaufman-Osborn, Timothy V., a.g.e., s. 10. 8 Platon, Devlet, Çev: Sabahattin Eyüboğlu-M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992, s.187 9 Arendt, Hannah, İnsanlık Durumu, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s.52. 10Aristo, Politika, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993, s. 32. 11Cicero, “pragmatici homines” yani “meselelerin adamları” ifadesiyle onlardan övgü ile bahseder. Bkz. Kaufman-Osborn, Timothy V., a.g.e., s.11. 12 Kaufman-Osborn, Timothy V., a.g.e., s.11. 16 gücünü işaret etme anlamında kullandığı “pragmatica sanctio” ifadesinde görülür.13 Şehir devletlerinde katılan yurttaşların işbirliğinin oluşturduğu kültür üzerine oturan politik iktidar, Roma’da imparatorluğun tebaaları üzerinde bir yaptırım gücü olarak ortaya çıkmakta ve eylemleri de pragmatik kelimesiyle karşılanmaktadır. Politik iktidarın eylemlerinin pragmatik niteliği yaptırım gücü taşımasından gelmektedir. Eylemi öne çıkaran tavır anlamında pragmatik eyleme ve pragmatizme atfedilen olumsuzluk, büyük ölçüde modernitenin rasyonalist felsefesinin eyleme bakışı ve onu anlamlandırmasıyla ilişkilidir. Tamamen aklı ve onun işlevselliğini vurgulayan bu düşünce, eylem alanını yani pratiği akıl dışı bir alan olarak algılamıştır. Bu sebeple eylemin aklı yönlendirmesi kabul edilmemekte ve dolayısıyla pragmatik davranış ve eylem, aklın ilkelerinin dışında istenilmeyen bir alan olarak değerlendirilmektedir. Akıl bizler için bu anlamda en iyi ve en doğru eylemleri gerçekleştirmemize imkan sağlayan yegane araçtır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, modernitenin ve klasik felsefenin, eylem alanını yani tecrübeyi hafife alan rasyonalizminin etkisiyle pragmatizm artık, bu felsefi eğilime bir yanıt olarak Amerika’da doğan felsefe geleneğinin adıdır. Bu doğrultuda tek bir hakikat, tek bir yöntem ve tek bir gerçeklik anlayışının karşısında yer alan pragmatizm, dünyayı dikotomik bir biçimde kavrayan ve buna göre düşünce ile eylemi, teori ile pratiği birbirinden ayıran klasik felsefe geleneğine, evrene yönelik bütüncül bir kavrayışla yanıt verme girişimidir. Tecrübe/deneyim (experience) kavramı düşünce ve eylemin refleksif bir şekilde yansıdığı alan olarak, pragmatizmin en önem verdiği kavram olarak dikkat çeker. John Dewey pragmatizmin, dünyaya ilişkin tüm bilgiyi sınıflandıran ve bunları belli bir düzen içinde dosyalayan rasyonalizmin, bu müzmin alışkanlığına karşı bir çeşit başkaldırı olduğunu belirtse de14 kapitalist ve egoist birey ve toplumun, politik çıkarı merkeze alan ve bu yolda her tür düşünceyi kendi yararına olduğu için kullanan bir kültürün meşrulaştırma zemini olması gibi sert eleştirilerden payını almıştır. Pragmatizmi Amerikan modernleşmesinin fikri altyapısı olarak gören ve bu doğrultuda 13 Kaufman-Osborn, Timothy V., a.g.e., s. 11. 14 Kaufman-Osborn, Timothy V., a.g.e., s.12. 17 ona kültürel ve politik bir anlam yükleyen Dewey eleştirilerin odak noktasını oluşturmuştur, zira pragmatik felsefenin kurucusu diğer iki isim, William James ve Charles Sanders Peirce pragmatizmi felsefi sorunlara çözüme yönelik bir düşünce yöntemi olarak öne çıkarmışlardır. Bu durum pragmatizmin ve pragmatistin ne olduğuna dair yürütülen kadim tartışmanın da temelini oluşturur. Bazılarınca, Amerikan toplumunun dünyaya ilişkin çıkar ve beklentilerini dile getiren bir çeşit Amerikanizm olan pragmatizm15, bazılarına göre klasik felsefenin yol açtığı sorunları çözen ve önemi geç modern dönemde daha da anlaşılan ve bu haliyle Amerika’ya hapsedilemeyecek kadar önemli olan bir düşünme yöntemidir.16 İster bir yöntem isterse de belli bir topluma özgü felsefe yapma biçimi olarak kabul edilsin pragmatizm bugün itibarıyla, sözcüğün gündelik kullanımıyla dile getirilen pejoratif anlamının çok ötesinde ciddi bir düşünme alanını ifade eder. Bu alanda pek çok düşünür pragmatizmin sunduğu imkanlardan faydalanmış ve bu anlamda ona dolaylı olarak katkı sağlamıştır. 15 Pragmatizme bu yönde hem Amerika’dan hem de Amerika dışından ciddi eleştiriler söz konusudur. George Santayana ve Louis Hartz gibi isimler pragmatizmin Amerikan tipi liberalizmi meşulaştıran bir ideoloji olduğunu ileri sürerken, Frankfurt Okulu’nun kurucularından Max Horkheimer, pragmatizmi düşünmeyi sevmeyen ve her şeyi nesneleştiren bir toplumun ideolojisi olarak eleştirir. Ayrıntılar için Bkz. Santayana, George, “Dewey’s Naturalistic Metaphysics”, The Philosophy of John Dewey, Ed: P. Schilpp, Northwestern University Press., Chicago, 1939., Hartz, Louis, The Liberal Tradition in America, Hartcourt Brace, New York, 1955. ve Horkheimer, Max, Akıl Tutulması, çev: Orhan Koçak, Metis Yayınları, İstanbul, 1994. 16 Dewey’in bu tür eleştiriler nedeniyle pragmatizm yerine experimentalizmi tercih ettiğini belirten Bryan Turner, Richard Rorty nedeniyle bir kez daha Amerikaya hapsedilen pragmatizmin aslında Kıta Avrupa düşünürlerince de katkıda bulunulmuş bir genel düşünme yöntemi olduğunu ileri sürer. Daha fazlası için Bkz. Baert, Patrick and Turner, Bryan, “New Pragmatism and Old Europe Introduction to the Debate between Pragmatist Philosophy and European Social and Political Theory”, European Journal of Social Theory 7(3), Sage Publications, London, 2004, s. 267-269 ve Turner, Bryan, “Democracy in One Country? Refections on Patriotism, Politics and Pragmatism”, European Journal of Social Theory 7(3), Sage Publications, London, 2004, s.275-279. 18 1.2. PRAGMATİZMİN TARİHSEL TEMELLERİ Düşüncenin yüzünü pratiğe çevirme amacını taşıyan pragmatizmin bu doğrultuda ana hatlarını; insan eylemi ve düşüncesinin varoluşsal olarak problem çözmeye yönelmesi17, insanın doğada gerçekleştirdiği “amaçlı eylem”18 ve içinde yaşadımız evrenin gelişimini tamamlamış bir evren olmadığına dair beslenen inanç oluşturmaktadır. Bu nedenle hiçbir zaman elimizde, yaşadığımız dünyayı toptan açıklama ve anlamlandırma kapasitesine sahip bir teori yada felsefe olmayacaktır, zira böyle bir iddia taşıyan düşüncenin, pratiğin insanı şaşırtan bağlamlarında anlamsızlaşması, dolayısıyla bir spekülasyon haline gelmesi kaçınılmazdır. Pragmatizm, elimizde halihazırda bulundurduğumuz düşünce ve teorilerin sadece mümkün olanlar içerisinde en iyi olanlar olduklarının kabul edilmesini salık verir.19 Pragmatizmin bu genel özellikleri bağlamında William James’in onu “eski düşünme biçimlerinin yeni bir adı”20 olarak tanımlaması ilginç bir hususu işaret eder. Zira pragmatizm yirminci yüzyılda adı konan bir düşünce olmasına karşın, bu tarihten önce pek çok düşünür ve felsefi ekol tarafından, adı konmasa da kullanılmıştır. Bu bağlamda verilecek en yakın örnek, Karl Marx’ın diyalektik materyalizm teorisidir. Düşünceyi, dünyayı yorumlamaktansa onu değiştirmeye çağıran Marx, bu teziyle pragmatizmin araçsalcılığıyla paralel bir görüntü çizer. Bunun gibi pragmatizmin izini taşıyan gerek ilk çağda gerekse günümüzde başka düşünür ve okullardan söz etmek mümkündür. Buna göre Antik Yunan’da septikler, ilk pragmatistler olarak nitelenebilecektir. Her türlü bilgiye şüpheyle yaklaşan septikler, doğruluğu ve kesinliği kendinden menkul olan nesne yada bilginin varolduğu düşüncesinin karşısındadır. Septiklere göre insanın nesnelerden aldığı izlenimler toplamı olan bilgi sadece nesneye bağlı değil aynı 17 Hook, Sidney, The Metaphysics of Pragmatism, UMI, 1927, s.45-46. 18 Dewey, John, “The Quest for Certainty”, Intelligence in the Modern World, Ed: Joseph Ratner, The Modern Library, New York, s. 289-290. 19 Dewey, John, “The Development of American Pragmatism”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s. 4. 20 James, William, “What Pragmatism Means”, Pragmatism A Contemporary Reader, Ed: Russel B. Goodman, Routledge, New York, 1995, s.54 19 zamanda kişinin içinde bulunduğu duruma da bağlıdır.21 Septikler nesnelerin gerçek doğruluk değerlerinin olduğu şeklindeki ön kabulünden yola çıkarak sabit bir epistemeye ulaşma başarısını reddetmektedirler. Biz sadece bulunduğumuz şartlar içerisinde ihtiyacımız olan makul inançlarla (o bağlamda bizim için akılcı olan inançlar) birlikte eylemde bulunabiliriz. Daha sonra gerçekleştireceğimiz, bir anlamda rasyonel eylemlerimize temel oluşturan ve yön veren, bu akılcı diyebileceğimiz inançlarımız, deneyimlerimiz sonucu oluşan eğilim ve izlenimlerimizin bir yansımasıdır. Etkin eylemlerimizin temelinde pratik tecrübelerimizden beslenen bu inançlar vardır. Evrensel iddialar veya ön kabuller ile dış dünyaya ait bilgilerimizin kesin şeyler olmadıklarını savunan septikler bu düşünceleriyle pragmatizme paralel bir konumdadırlar. Antik Yunan’da pragmatizme yakın olan bir diğer okul septiklerin bir kolu olan empiriklerdir. Zihinsel hayatımızla tecrübelerimiz arasında daha rijit bir ayrıma giden okul, zihnimizin yönlendirdiği bilişselliğimizin bize bir görüngüler dünyası sağladığını, bunun da nesnelerin aktüel doğasına dair kesin bir yargıda bulunmak için bize güvenli bir zemin vermediğini ileri sürmektedir. Empriklere göre dış dünyaya ait bilgilerimiz ancak ve ancak deneyimlerimiz yoluyla elde edilebilecektir. Çünkü deneyimlerimiz hayata dair en güvenilir ve doğrudan bilgilerimizdir. Empriklere göre “pratik yeterlilikler”, gerek düşün gerekse de pratik yaşamımızda büyük bir role sahiptir. Ancak bu rol, nesnelerin gerçek doğasına ilişkin kesin bir bilgi sunma biçiminde değil bilakis onlara yönelik bilişsel ve duygusal eğilimlerimizi etkilemek yada yönlendirmek biçiminde gerçekleşmektedir. Emprikler, dünya hakkındaki hemen hemen tüm bilgimizi deneyimlerimizle elde ettiğimizi ve bu bakımdan pratik deneyimlerimizin hayatımızdaki biricik rehberler olduğunu düşünmüşlerdir. Genel olarak ifade etmek gerekirse; Antik Yunan düşüncesinde önemli yeri olan septikler ve emprikler “pratik deneyim ve yeterlilik” kavramlarını vurgulamak suretiyle, bilgi teorisi açısından pragmatizmin temellerini atmışlardır. Pragmatizmin Antik Yunan düşüncesinde temsilcisi olarak görülebilecek bir diğer isimde hiç şüphesiz Aristo’dur. Düşünceleriyle hem Peirce’ü hem de Dewey’i 21 Skirbekk, Gunnar - Gilje, Nils, Felsefe Tarihi, çev: Emrullah Akbaş, Üniversite Kitabevi, İstanbul, 1971, s.136-137. 20 etkileyen Aristo22, gerçekliğin dinamik ve değişimine yönelen yanını esas alan teleolojik ve organik dünya görüşü, ortayolcu felsefesi ve tecrübe ve pratiğe vurgu yapan bilgi teorisi ile pragmatizmin bir anlamda temel kaynağıdır.23 Bilimleri teorik ve pratik bilimler olarak ikiye ayıran Aristo, bilginin insanın ve toplumun pratik yaşamına olumlu yönde pratik bir katkı sağlaması gerektiğini düşünmüş ve bu bakımdan pratik bilimler olarak gördüğü ahlak ve politika ile ilgilenmiştir. Ona göre bilgi sıradan insanın karakterini olumlu yönde etkileyen dolayısıyla onu olgunlaştıran bir işlev görmelidir. İnsanlık durumları çok çeşitlilik arzettiğinden ona tıpkı bir matematikçi gibi kesin yasalar bulmak amacıyla yaklaşmanın yanlış olacağını düşünen Aristo, bilimsel faaliyetin pratik ve sağduyudan beslenen bir bilme etkinliği olduğunu ileri sürer.24 Pratiğe ve sağduyuya vurgu yapan Aristo’nun, hem ontolojisi hem de epistemolojisiyle pragmatik düşüncenin adeta temellerini attığı söylenilebilir. Modern dönemde pragmatik felsefeye bir öncül olarak nitelendirilebilecek isimlerin başında belki de G. W. Leibniz gelir. Leibniz evren ve evrendeki nesnelerin gerçek doğası hakkında kapsayıcı ve derinlikli bir bilgi sahibi olabilmenin eksikliğini duyan biz insanların, bu problemine çözüm yolu olarak konjonktürel metod olarak nitelediği “apriori yöntemi” kullanmayı önerir.25 Yöntem konjonktüreldir çünkü belli nedenler belli sonuçları doğuracak yargısıyla tespit edilmekte ve gerçekleşen durumun 22 Çalışmalarında Antik Yunan felsefesine ve özellikle Aristo’ya atıflarda bulunan John Dewey böylelikle modern bilimin ve felsefenin yöntem ve varsayımlarının yarattığı sorunlardan kaçma imkanı bulduğunu kaydeder. 1925 yılında yayınladığı “Deneyim ve Doğa” (Experience and Nature) adlı kitabı bunun somut örneğini teşkil eder. Kitap Dewey’in Aristo’dan mülhem olan “deneysel naturalizm” teorisi üzerine temellenmiştir. 23 “Metafizik” adlı eserinde Aristo, yaptığı çalışma için “pragmateia” sözcüğünü kullanır. Sözcük burada, gündelik meselelere karşı uzak duran ve bunu politik radikalizminde gösteren Plato’nun idealar felsefesini, duyusal nesnelerin dünyasıyla ilişkili hale getirme çabasının adı durumundadır. Bu girişim bir anlamda akademik ve felsefi bir düşünce ve yöntem olarak pragmatizmin bir biçimi sayılmaktadır. Yine aynı biçimde kitabın 6. bölümünde Aristo Sokrates’in doğal dünya ile değil ahlakla ilgilendiğini ve bu nedenle onun düşünceyi tanımlara odaklayan ilk kişi olduğunu söyler. Öğrencisi Plato’nun duyusal ve aşkın gerçeklik ayrımına dayandırdığı “İdealar Kuramı”nın hocasından edindiği ilk izlenimlerinin ürünü olduğunu ileri sürer. Oysa Aristo’ya göre idealar vardır fakat onlar nesnelere aşkın değil içkin formlardır. Bu çerçevede Aristoteles’in Plato’nun “ikili bölme” (diairesis) yöntemini eleştirdiği ve Sokratesci “tümevarımı” yeniden canlandırma girişimi içerisinde olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Bkz. Aristoteles, Metafizik, Çev: Ahmet Arslan, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1996, s. 108-109. 24 Lord, Carnes, “Aristotle”, History of Political Philosophy, Ed: Leo Strauss and Joseph Cropsey, The University of Chicago Press, Chicago, 1987, s.120. 25 Rescher, Nicholas, Realistic Pragmatism, State University of New York Press, Albany, 2000, s.5. 21 bu belirlenen nedenler doğrultusunda vuku bulacağı önceden tahmin edilmektedir. Bu tahminler ön kabuller olup herhangi bir deneysel çabanın sonucunda elde edilmiş açık deliller değildirler. Karşılaşılan durumlar ve olguların doğası hakkında bir nevi zihinsel tasarruf imkanı sağlarlar. Buna göre apriori yargılarımız yada hipotezlerimiz, belli bir durumun doğasına ilişkin yeterli açıklayıcılıktan yoksun olduğunda bir diğer doğruluğu benimsenecek olan apriori hipotezle değiştirilecektir. Leibniz bunun işlevselliğini şöyle açıklar: Ortaya çıkan bir etki pek çok farklı nedenden doğmuş olabilir. Bu sebeple hipotezlerin başarıları hiçbir kesinliğin göstergesi değildir. Fakat buna karşın veri hipotezimizle pek çok sayıda fenomeni tatmin edici bir şekilde açıklığa kavuşturabilmek oldukça büyük bir başarıdır ki bu başarı moral kesinlik olarak alınmalıdır. Aslında bu tür hipotezler günlük hayattaki kullanım için yeterlidir. Ve yine yeni bir doğru ortaya çıkana kadar daha az iyi olan hipotezlerin yürürlükte tutulması ve bunların fenomenleri açıklama yeterliliklerine göre değiştirilmeleri yöntemin kullanışlılığını göstermektedir. Şayet muhtemel olandan kesin olanı dikkatli bir şekilde ayırt edersek bunda hiçbir mahsur yoktur. Leibniz’in du düşünceleri onun düşünce tarihine bakışıyla da pekişir. O düşünce tarihinde kendisiyle geçmiş düşünürler arasında bir kopuş değil bir bütünlük olduğunu ve bu bütünlük içerisinde her filozofun felsefi hakikat denen bütünün bir kısmının açığa çıkmasına önemli katkılar sağladığını düşünür.26 Leibniz’in bu düşüncesi pragmatik hakikat teorisiyle paralellik taşır. Leibniz’e göre pratikte oldukça iyi test edilmiş olan hipotezlerimizden elde ettiğimiz bilgilerimiz metafiziksel kesinlik arz etmez, fakat zaten ihtiyacımız olan şey moral kesinliğin pratik alanında bulunmaktadır. Konjoktürel metot kullanılarak sınanan hipotezlerimizden elde edilecek bilgilerimizin bağlayıcı olma seviyesi bu hipotezlerimizin yapısına göre değişecektir. Çok daha fazla sayıda olguyu açıklayabilme kapasitesine sahip olan hipotezler bizim daha fazla varsayımda bulunma gibi bir zahmete girmemizi engelleyecektir. Dolayısyla Leibniz’e göre bu tip büyük hipotezler bir sıralama söz konusu olsa en üst dereceyi hak etmektedirler. Zira bunlar, yeni karşılaşılan olgulara ve yapılan gözlemlere ait bir dizi ön tahminler yapmamıza 26 Ross, George MacDonald and Francks, Richard, “Descartes, Spinoza and Leibniz”, The Blackwell Companion to Philosophy, Ed: Nicholas Bunnin and E. P. Tsui-James, Blackwell Refence, Cambridge, 1996, s. 521. 22 yardımcı olmakta ve bu özellikleriyle pratiğin ve hakikatin zeminine uygulanabilmektedirler. Leibniz’in ortaya koyduğu “konjoktürel apriori metodu” daha sonraları hipotetik-tümdengelim metodu olarak adlandırılacak bilimsel metodun habercisi olmuştur. Onun bu yöntemi bilimsel bilgi edinmede kullanmaya ve işlevselliğine verdiği önem açısından ifade etmek gerekirse, Leibniz’in yöntemin haklılaştırıcı mantığını, pragmatik ve pratik akıl bağlamında üstün bir geçerliliği olması ve pragmatik olması olarak açıklar. Buna göre hipotezlerimizin test edilmesi fenomenlere dair tatmin edici bir açıklama sunup sunmadığının tespitinden başka bir şey değildir. Açıklayıcı olma açısından yetkin olan hipotezler, geçmişte ortaya atılan ve fakat etkin olan tahminleri ve gelecekteki olası durumları hesaba katan özellikleriyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Kısacası hipotezlerimizle elde ettiğimiz tecrübi bilgilerimiz bize nesnelerin aktüel yani şu andaki halihazır doğruluklarıyla pratik olarak çalışmamızı sağlamaktadır. Pragmatizmin bir diğer tarihsel öncülü de faydacı düşünce içerisinde yer alan Jeremy Bentham ve John Stuart Mill’dir. Faydacı düşünce, ahlak bakımından doğru eylem ya da politikanın toplumun üyelerine en büyük mutluluğu getiren eylem yada politika olduğu tezine dayanır.27 Burada faydaya ilişkin vurgulanan iki temel özellik göze çarpar. Bunlardan ilki, faydanın pratik bir olgu olduğu ve şu an toplumda varolan bütün üyeler açısından yararlı olanın vurgulanmasıdır. İkinci husus ise eylemin sonuçlarına yapılan vurgudur. Her iki husus da faydacı düşünceyi afaki değil gerçekçi kıldığı için ahlaken ne kadar eleştirilse de benimsenebilir kılmıştır. Normatif bir politika ve ahlak felsefesi olan faydacılık, pragmatizmi bilgi kuramı açısından etkilemiştir. Doğru ve yararlı olanı pratikteki olumlu işlevi ile özdeşleştiren faydacılar, pragmatistlerin doğru bilgiyi kullanışlı olmakla tanımlayan bilgi kuramına önemli katkılarda bulunmuşlardır. İnsan eyleminin ve zihninin ontolojik olarak faydaya yöneldiğini ileri süren faydacı düşünce zihnin ve eylemin pragmatik doğasını savunan pragmatistlerin bir bakıma yol göstericisi olmuştur. William James’in ünlü eseri 27 Kymlicka, Will, Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, Çev: Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2004, s. 13. 23 “Pragmatizm”i hayatta olsaydı hocaları olacağını söylediği J. S. Mill’e atfen yazması bu ilişki ve etkileşimin somut örneğidir. Yine aynı şekilde Mill’in etik ilkelerin bireyler üzerindeki bağlayıcılıklarını, sağladıkları sosyal fayda üzerinden değerlendiren ve bu nitelikleriyle onlara en çok sayıda insana yarar sağlayan etkin koşulları oluşturma görevi yükleyen bakış açısı C. S. Peirce’in ahlak ilkelerine dış dünya hakkındaki bilgilerimizi güvenilir kılacak olan ilkeler olarak bakması ve bu ilkelerin amaçlarımız doğrultusundaki pragmatik etkinliğini önemsemesiyle paralellik gösterir.28 Faydacılar ve pragmatistler arasındaki bu benzerliği Durkheim’da belirtir.29 Genellikle birbirine karıştırılan faydacılık ile pragmatizmi ayıran iki temel nokta belirlenebilecektir. Faydacılık normatif bir politika ve ahlak felsefesi olmasına karşın pragmatizm daha çok bir düşünme yöntemi ve felsefe yapma biçimi olarak ortaya çıkar. İkinci farklılık ise bilgi kuramı açısından söz konusudur. Bu çerçevede John Dewey aradaki farkı şöyle belirtir; “faydacılar doğruyu (right) topluluğa fayda sağlayan şey diye nitelerken (en çok sayıda insanın mutluluğu), pragmatistler ise doğruyu (true) birey için kullanışlı olan (amaçlarını gerçekleştirirken ona etkin bir şekilde yardımcı olan şey) olarak sınıflandırmaktadırlar.”30 Bunun dışında modern dönemde pragmatizme öncülük ve de kaynaklık etmiş farklı düşünürlerden söz etmek mümkündür. Örneğin, 15. yüzyılda bilimsel bilginin değerini pratikteki yararlılığı ile tanımlayan ve bu doğrultuda teoriden çok eylemi öne çıkaran Niccolo Machiavelli; bilginin kökeninin deneyimlerimiz olduğunu söyleyen İngiliz görgücülüğün önemli ismi John Locke; akılcılık ve deney arasında bilginin kaynağı olarak ikisinin pratikteki sentezini ifade eden izlenimlerimizi öne çıkaran ve yine toplumsal düzeninin temelini gelenekler ile doğal duygulara olan güven ekseninde inşa ettiği siyaset teorisinde gören David Hume; biyoloji, tarih ve politika gibi pratik alanlarda bize dünyanın mutlak ve kesin bilgisini vermemesine karşın düşünce ve eylemlerimizi nasıl yönlendireceğimize dair önemli ipuçları veren pragmatik kavram ve 28 Rescher, Nicholas, a.g.e., s. 7. 29 E. Durkheim, pragmatizme doğruluk teorisi nedeniyle ciddi derecede karşıdır. Bkz. Durkheim, Emile, Pragmatism and Sociology, Cambridge University Press, Cambridge, 1983. 30 Dewey, John, “Philosophy’s Search for the Immutable,” The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s. 4-5. 24 fikirlerin yaşamımızdaki önemini vurgulayan Aydınlanma filozofu Kant; felsefi düşünmenin temel amacının doğrunun ne olduğuna dair aktüel bir kavrayış sunmak olduğunu belirten ve bu doğrultuda aşkıncılığın yerine tarihselliği ve kültürel göreceliliği vurgulayan Hegel; toplumsal değişmeyi sağlayıcı teori ve eylemi “praksis” kavramında bütünleştiren Marx; pozitif bilimsel yöntem ve araştırma eylemini vurgulayan Auguste Comte ve nihayet ilerlemeye olan iyimser bakışı ve evrim teorisiyle Charles Darwin dolaylı ya da doğrudan pragmatizmin öncülleri olmuş düşünür ve okullardır. 1.3. PRAGMATİZM Pragmatizm, dünyayı dikotomik bir bakış açısıyla kavrayan epistemoloji temelli klasik felsefenin sorunlarına yönelik çözümü esas alan bir düşünme yöntemidir. Bu özelliği ile pragmatizm tek bir felsefe yada dünya görüşünden ziyade, farklı disiplinler ve alanlar içerisinde yürütülen yöntem tartışmalarında takınılan ortayolcu bir tutumu ifade eder. William James’in İtalyan pragmatist Giovanni Pappini’ye atfen kullandığı “otel koridoru metaforu” bu anlamıyla pragmatizmin ne olduğunu çok veciz bir şekilde özetler. Buna göre pragmatizm, tek bir felsefe değil içerisinde pek çok değişik felsefenin yaşamasına imkan tanıyan bir düşünce geleneğidir. Buradan çıkarılacak sonuç, pragmatizmin özgün bir felsefeden ziyade değişik felsefelerin birayaya getirilmesinden oluşan eklektik bir şeyi ifade ettiği olmamalıdır, çünkü pragmatizm, felsefenin temel sorunları olan anlam, hakikat ve gerçekliğin doğasına ilişkin ciddi bir düşünme geleneğini temsil eder. Dolayısıyla pragmatizm, ne herhangi bir koşulda işe yarar olan şey ne ise o doğrudur gibi basitleştirilecek bir politikaya, ne bu tür bir ahlakı temel alan tek bir düşünce, düşünür veya kültüre indirgenemez. Pragmatizm William James’in de üzerinde önemle durduğu gibi, basitmiş gibi görünen ancak insanlığın düşünce tarihi ve eğilimi dikkate alındığında son derece önemli ve üzerinde dikkatle durulması gereken bir düşünme yöntemidir. Bu çerçevede 25 pragmatizm tek bir doğru, tek bir evrensel hakikat yada tek bir genel geçer ahlak ve yöntem bulma derdinde değildir. Pragmatizm pratik hayatımıza yön veren evrensel ilke ve hakikatlerin nasıl o hale geldiklerini bize göstermeye ve bu doğrultuda zihnimizi her an unuttuğumuz bu gerçeğe karşı açık tutmaya çalışır.31 Ancak kabul etmek gerekir ki pragmatizm “doğru olan işe yarar olandır” ifadesi çerçevesinde dile getirilen eleştirilerden kurtulamamıştır. Bu bağlamda özgün bir felsefe olmaktan öte bir düşünce olarak bile görülemeyeceği ileri sürülen pragmatizm, bir yandan bireysel ekonomik çıkarı fetişleştiren kapitalizmden temellenen bir düşünce olarak diğer yandan Amerikan kültüründen beslenen Amerikan emperyalizminin politik meşrulaştırma zemini olarak değerlendirilmiştir. 32 Bu eleştiriler pragmatik düşünce içerisinde etkili olmuştur. Pragmatizmin özgün bir felsefe olmadığı ve bu bakımdan normatif bir temele sahip olmadığı ve olmayacağı şeklindeki eleştiriler karşısında pragmatistler, ilgilendikleri felsefe ve diğer disiplinlere bağlı olarak kendi düşüncelerini pragmatizmin dışında başka kavramlarla ifade etme gereği duymuşlardır. Örneğin Peirce, kendi düşüncesini başkalarının çalamayacağı kadar çirkin olduğunu söylediği “pragmatisizm” ile tanımlarken, Dewey “aletçilik” (Instrumentalizm) olarak tanımlamıştır. Pragmatizmin Amerikan tipi bir kapitalizmin meşrulaştırıcısı olduğu yönündeki eleştiri ise büyük oranda tartışmalıdır. Zira pragmatizmin ortaya çıkmasında ve şekillenmesinde önemli etkisi olan Chicago Okulu’nun kapitalizmin yarattığı aşırı atomize bireyciliğe bağlı olarak Amerikan toplum yapısında birey-toplum gerilimi üzerinden yarattığı sorunlara sosyoloji disiplini içerisinde dikkat çekmesi bu çerçvede önemli bir örnektir. 31 William James’in pragmatizmi, bir zihin hali ya da bir düşünsel tavır olarak düşüncelerin ve hakikatin doğasına ilişkin geliştirilmiş bir teori olarak tanımlarken, John Dewey James’in pragmatik düşünsel tavır olarak adlandırdığı şeyi ilk ilkelerin, ilk kategorilerin, ilk nesnelerin ve varsayılan zorunlu ilkelerin ötesine bakmak yani sonuçlara, nihai gerçekliklere dikkati çevirmek olarak tanımlar. Bkz. James, William, “What Pragmatism Means”, Pragmatism A Contemporary Reader, Ed: Russel B. Goodman, Routledge, New York, 1995, s. 54 ve Dewey, John, “What Does Pragmatism Mean By Practical”, The Journal of Philosophy, Psychology and Scientific Methods, Volume 5, Issue 4, 1908, s. 85. 32 Pragmatizmin Ortodoks Marksizmin gözüyle eleştirisi için Bkz. Wells, Harry K., Emperyalizmin Felsefesi Pragmatizm, Sorun Yayınları, İstanbul, 2003. 26 Pragmatizmin Amerikan politik çıkarlarına kaynaklık eden bir düşünce olarak nitelenmesi ise bir bakıma dolaylı olarak çıkarılabilecek bir sonuçtur. Zira Amerika’nın Kıta Avrupası karşısında yeni dünyayı temsil etmesi ve bu bakımdan zaten bir felsefe geleneğine sahip olmaması, burada her şeyi faydacı bir anlayışla değerlendiren bir kültürün toplumsal yaşamın her alanında hakim olduğu tezini güçlendirmektedir. Bu teze karşı, pragmatik davranışın evrensel bir davranış modeli olması ve bu bakımdan belli bir kültür ve topluma mal olmaktansa her zaman ve toplumda görülebilmesi doğrudan bir yanıt olacaktır. Ancak pragmatizmin Amerikan toplumunun hayata bakışını yansıttığı ve bu yönüyle Amerikan kültürünün felsefi bir yansıması olduğunu reddetmek mümkün değildir. Bu kültür ve felsefenin oluşumunda şüphesiz ki Amerikanın yeni bir coğrafya ve yeni bir toplum olmasının etkisi büyüktür, zira bu anlamda pragmatizm, Amerikan toplumunun gelişminde diğer bir ifadeyle modernleşmesinde yol gösterici olan duygu ve düşüncelerin bir toplamını ifade etmektedir. Amerikan modernleşmesi pragmatizmin ortaya çıkışında etkili olduğu gibi pragmatizmin de Amerikan modernleşmesini yönlendiren bir düşünce olmuştur. Pragmatizm bir yönüyle ortaya çıkışı itibarıyla geleneksel felsefe içerisinde anlam, hakikat ve gerçekliğe ilişkin temel sorunlara yönelen evrensel bir düşünce, bir yönüyle bir toplum olmak isteyen Amerika’nın sanatta ve felsefede ürettiği ortak bir dil ve nihayet bir yönüyle de Amerikan modernleşmesinin ilerlemeci (progressivist) politik dili ve düşüncesidir. Pragmatizm Amerika’da ortaya çıkan ve bu kültürle beslenen felsefe geleneğinin adıdır. Cornel West, pragmatizmi Amerikan edebiyatının önemli bir ismi olan şair ve düşünür Ralph Waldo Emerson’un epistemoloji merkezli felsefeden kaçınma çabasıyla başlayan Massachusetts Cambridge’deki Metafizik Kulübü çevresince sürdürülen bir Amerikan felsefesi olarak tanımlar.33 Kulübün üyelerinin bir kısmı pozitivizm tarafından yüceltilen bilimi demistifize etmekle ilgilenirken, bir diğer kısmı da dini modernize etme çalışmalarıyla ilgilenmiştir. Bilimin demistifikasyonu çerçevesinde özellikle bilimin ve bilimsel yöntemin fetişleştirilmesini eleştiren kulüp, bir yandan bilimin ve bilimsel olanın toplumun pratik 33 West, Cornel, The American Evasion of Philosophy, Macmillan, London, 1989, s. 42. 27 yaşamından ve pratik tecrübelerinden, dolayısıyla kültüründen bağımsız olmadığını göstermeye çalışmış, diğer yandan da din ile bilim arasında bir kopukluk değil bir devamlılık olduğunu ileri sürmüştür. Emerson’un üzerinde durmadığı fakat Metafizik kulübünün üzerinde çalıştığı bilim ve bilimsel yöntem üzerine düşünceleri, temel olarak Emerson’un izlerini taşır. Bu nedenle pragmatizm Emerson’un bakışıyla bilimi, felsefeyi ve sanatı toplumun pratik yaşam ve bağlamının dışında görmeyen ve bu çerçevede söz konusu alanları bir bütünlük içinde değerlendiren felsefeyi tanımlamaktadır. Bir başka yönden bakıldığında da pragmatizmin esasında Emerson’un Amerikada akademik kültür, kapitalist endüstriyelleşme ve ulusal bütünleşme bağlamında dile getirdiği iktidar, tahrik ve kişilik kavramlarının yaratıcı yorumlarından oluşan bir çeşitleme olduğu söylenilebilecektir. Özellikle Amerikan İç Savaşı’ndan sonra toplumsal yapıda tarıma dayalı sanayiden kentli sanayileşmeye, mesleki eğitimden daha profesyonel eğitime, rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizme geçiş gibi olguların yarattığı değişime bağlı olarak oluşan yeni koşullarda pragmatizmin Emerson’un kavramlarından daha farklı yönlere doğru geliştiği görülür. Pragmatizm iki önemli kurucu ismi Charles Sanders Peirce ve William James, Emerson’un epistemoloji merkezli felsefeden kaçış düşüncesini, oluşan bu yeni koşullarda yeniden yorumlayıp, bir anlamda revize etmişlerdir. Amerikan pragmatizminin düşünce tarihi içerisindeki özgün konumunu belirleyen bir diğer önemli nokta, onun bir yönüyle Aydınlanmanın bilim, insan doğası ve toplumsal düzen kavrayış ve varsayımlarına karşı bir tepki hareketi olmasıdır. Bu çerçevede pragmatizmin yapmak istediği şey, klasik felsefe içerisinde bilginin kökenine ilişkin varolan iki ayrı eğilimi, idealizm ile realizmi birleştirmektir. Gerçeğin ya insan eylemine bağımlı olarak yada onun dışında bir kendilik olarak görülmesi gerektiğini ileri süren bu alışkanlık pragmatizme göre doğayı kavramamızı yetersiz bırakmaktadır. Örneklerini en uç biçimde İngiliz görgücülüğünde ve Fransız pozitivizminde gördüğümüz bu düşünme alışkanlıklarına bir anlamda yanıt olarak türeyen pragmatizm bütünlüklü bir felsefi sistem değildir. Bunun yerine pragmatik yöntemin teorik problemlere ve araştırma sorunlarına uygulanmasının bir anlamda toplamıdır. 28 Pragmatizmi felsefe olarak temel çizgisini ilk ortaya koyan Charles Sanders Peirce’dür. Ancak Peirce’ün anahatlarıyla ortaya koyduğu düşünme biçimini “pragmatizm” olarak ilk adlandıran ise William James’dir.34 Metafizik Kulübü’nün 1870 yılında Harvard’da gerçekleştirdiği ve William James’in de katıldığı toplantılardan birinde “pragmatist anlam kavrayışı” üzerine konuşan Peirce, fikirlerimizi netleştirmek üzere yaptığımız şeyin “kavram ve düşüncelerimize etki edebilecek olan pratik davranış ve durumları dikkate almak” olduğunu ileri sürer.35 Bununla düşüncelerimizin anlamını ve geçerliliğini hayatımızdaki pratik sonuçlarıyla birlikte değerlendirmemiz gerektiğini ima eden Peirce böyle bir felseye diğer bir ifadeyle, bilimle felsefe arasında pratik tecrübeyi bir buluşma noktası yapacak olan felsefeye ihtiyacımız olduğunu düşünür. Peirce’ün pragmatizm kavramı içerisinde pragmatik olan şeye ilişkin anlayışı Kant’ın düşüncesinin devamıdır. Buna göre bazı bilimsel alanlarda, özellikle pratik hayatımızla iç içe olan bilimlerde, düşünce ve davranışlarımızı işimize yarayan fakat kesinliğini mekanik olarak garanti edemeyeceğimiz kavram ve düşünceleri doğruymuş gibi varsayarak yada kabul ederek yönlendirebiliriz. Böylece bazı olguların bazı sonuçlara neden olmalarını pratik olarak gözlemleyebildiğimiz ve bu anlamda düşünmede işimize yarar oldukları için doğru ve gerçek muamalesi yapmakta herhangi bir sakınca olmayacaktır. Bilim ile felsefeyi bütünleştirmeye çalışan Peirce pragmatizmi, pragmatik eylem ve davranışı genel olarak merkeze alan bir düşünce sistemi olarak değil, aksine varolan yada elde edilen kavram, düşünce ve teorilerimizin doğruluk ve kesinliğini netleştirmeye yarayan, bunun için de onların pratik sonuçlarına dikkat kesimlmemizi salık veren bir anlam teorisi olarak görür. James’in pragmatizmi sözcüğün ifade ettiği pragmatik davranışı merkeze alan bir düşünce olarak görmesine karşı, Peirce kendi düşüncesini “pragmatisizm” olarak adlandırır.36 34 William James 1898’de yayınladığı “Philosophical Conceptions and Practical Results” adlı makalesinde Peirce’ün ortaya koyduğu düşünceyi pragmatizm olarak ifade ederken, ortaya çıkan bu yeni felsefenin kurucusu olarak Peirce’ü gösterir. 35 Depew, David, Pragmatism From Progressivism to Postmodernism, Ed: Robert Hollinger-David Depew, Praeger, London, 1995, s. 5. 36 Bu ayrımın önemi pragmatizm içerisinde sözcüğün doğrudan anlamının yarattığı endişenin ilk anda açığı çıkışını temsil etmesinden gelmektedir. Nitekim bu riske karşı Dewey düşüncesini enstrumentalizm olarak tanımlarken Ferdinand C. S. Schiller “humanizm” ya da “personalizm” olarak tanımlama gereği 29 Pragmatizmin genel olarak temel varsayımları şöyle sıralabilir;37 1.İnsan çevresindeki uyaranlara karşı pasif bir alıcı değil aksine aktif ve yaratıcı bir öznedir. 2.İnsan yaşamı süreklilik ve süreksizlik arasında salınan diyalektik bir süreçtir. Bu nedenle yaşam yeni ve şaşırtıcı gelişmelere her an gebedir. 3.İnsan yaşadığı dünyayı kendisi şekillendirebilir. Bu nedenle insan özgürlüğü de baskının da koşullarını üretebilir. 4.Öznellik toplumsal davranışa nazaran bir önceliğe sahip değildir, aksine toplumsal eylemden türeyen bir olgudur. Zihin ve bilinç, eylemden türeyen ve gerek sosyal gerekse de fiziksel süreçlerde diyalektik biçimde varolan ve bu nedenle sadece psişik süreçler olarak görülemeyecek kavramlardır. 5.Zeka ve bilinç insanın yaşam kalitesine ve hayatının devamlılığına ilişkin pratik problemlere potansiyel çözümlerdir. 6.Bilim, düzeltici bir zihin ve eylem formudur. Bu nedenle topluma yararlı bir rehberdir. 7.Doğru ve değer hem uygulamaya konulan teori de hem de eylemin yani uygulamanın sonuçlarında aynı anda bulunur. 8.İnsan doğası ve toplum sembolik iletişim ve dil aracılığıyla varlığını sürdürmektedir. Pragmatizmin değişik felsefi ve bilimsel alanlardaki yansımasının yada uygulanmasının sonucu olan bu fikirler farklı düşünürler tarafından dile getirilmiştir. Ralph Waldo Emerson, Percy Bridgman, Metafizik Kulübü üyeleri olan C. I. Lewis, Morris Cohen, Sidney Hook, Charles Morris, Charles Peirce, William James ve Charles duymuştur. Yine bu çerçevede belirtilecek bir diğer husus da Arthur Lovejoy’un pragmatizmin tek bir düşünce sistemi olarak değerlendirilemeceğine dair önemli çalışmasında tam on üç çeşit pragmatizm olduğunu ileri sürmesidir. Bkz. Lovejoy, Arthur, “The Thirteen Pragmatisms”, Journal of Philosophy 5 (8) (1908) 37 Maines, David R., a.g.m., s. 2217-2218. 30 Horton Cooley, James Tufts, Heath Bawden, John Dewey ve George Herbert Mead bunlardan en önemlileridir.38 Pragmatik düşüncenin tarihsel gelişim seyrine ilişkin bir dönemleştirme yapmak gerekirse üç ayrı dönem tespit edilebilir. Pragmatizmin birinci dönemi kuruluş dönemidir. Bu dönemde pragmatizm ilerlemeci (progressivist) olarak nitelenebilecek farklı sosyal ve politik hareketlerle bağlantılı haldedir. John Dewey söz konusu bağlantının epistemolojik yansımasını önemli eserlerinden biri olan “Darwinizmin Felsefeye Etkisi”nde dile getirmiştir. Buna göre Darwin’in evrim teorisi zihnin doğaya adapte olmaya yönelik çabaların bir toplamı olduğunu ve böylece insanın dünyada yaşamasının imkanlı olduğunu göstermiştir. Darwinizmin etkisiyle Dewey, Mead ve hatta James, kişisel gelişimi bir kültürel çevreye adapte olmayı sağlayan davranışların ortaya çıkmasıyla tanımlamışlardır. Bu çerçevede gerçekleştirilen sosyal, ekonomik ve politik reformlar insanın ekolojisini daha iyi hale getirmeye yönelik girişimler olarak değerlendirilmiştir. Sürekli değişim ve belirsizliğin karakterize ettiği evrende bilimsel yöntem temelinde yürütülmesi gereken “araştırma” (Inquiry) ve buradan elde edilen “bilgi”39 ile “insanın değişim iradesine karşı duyarlı sosyal ve fiziksel dünyanın varlığı” bu dönemin üzerinde durulan en önemli kavramlarıdır.40 Darwinizm, pozitivizm ve ilerlemeci düşüncenin etkisindeki 38 Burada James Tufts, Heath Bawden, John Dewey ve George Herbert Mead pragatik düşünce içerisinde Chicago Okulu pragmatistleri olarak da adlandırılmaktadır. Amerikada özellikle 1800lerin sonuyla 1900’lerin başında Chicago Üniversitesinde felsefe, sosyoloji, sosyal psikoloji kürsülerinde ortaya çıkan bu ekol, dini değerlerin toplumsal işlevi, felsefede realizm-idealizm ayrımı, toplum psikolojisi, ilerlemeci eğitim teorisi, yurttaş hakları, ekonomi, istihdam sorunları ve liberal politikalar konularında Amerikan toplumunun karşılatığı sorunlara çözüm önerileri ortaya koymuş ve bu özelliğiyle pragmatizmin gelişiminde temel bir rol oynamıştır. Daha ayrıntılı bilgi için Bkz. The Chicago School of Pragmatism, Ed: John R. Shook, Thoemmes Press, Bristol, 2000. 39 İlk dönem pragmatistlere göre bilgilerin ve de yargıların bağlamlarından ve insanın amaç ve değerlerinden bağımsız olması mümkün değildir. Şu halde objektif bilgiden dolayısıyla objektif sonuçlardan söz etmek imkansızdır, zira değerlerden bağımsız bir dünya söz konusu değildir. Buna göre blimsel yöntemle elde edilen bilginin genel özellikleri; kesin olmama, yanılabilirlik ve eksikliktir. Bkz. Dewey, John, “Philosophy and Civilization”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s.79 ve Dewey, John, “Pure Experience and Reality: A Disclaimer”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s.121. 40 Hollinger, David A., “The Problem of Pragmatism In American History: A look Back and a Look Ahead”, Pragmatism From Progressivism to Postmodernism, Ed: Robert Hollinger-David Depew, Praeger, London, s. 20-23. 31 pragmatizm, ilk dönem itibarıyla, Amerikan toplumunun düzensiz kapitalizmden daha düzenli kapitalizme geçişine yardımcı bir işleve sahiptir. Pragmatizmin ikinci dönemi mantıksal pozitivizmin, mantıksal emprizmin ve toplum mühendisliğinin benimsendiği 1930’lu ve 40’lı yıllardır. Özellikle iki isim Rudolf Carnap ve Charles Morris Nazi Almanyası’ndan Amerikaya gelen bu düşüncelerle aynı zemini paylaşmışlardır. Pragmatizmin anlama ilişkin “peşin değer” (cash value) kavramı ile pozitivizmin açık bir anlamı olmayan önermelerin doğru ya da yanlışlığının ileri sürülemeyeceğini belirten “doğrulama” (verificationist) teorisi arasında bağlantı kurulan bu dönemde, hiçbir kavram ve teorimizin amaç ve problemlerimizden bağımsız olarak daha iyi ya da daha kötü biçiminde bir değerlendirmeye tabi tutulamacağı görüşü yaygındır. Pragmatizm bu dönemde modernleşme ihtiyacı içindeki Amerikanın gerekli reformları yapması amacı çerçevesinde, teorik olarak ya da bilimsel olarak netleştirilmiş düşüncelerin pratik hayata bir an önce geçirilmesi ve sonuçları gözlemlenerek pratik bir bilgi haline getirilmesinde ciddi bir felsefi zemindir. Her iki dönemin ortak özelliği, pragmatistlerin her iki dönemde de pasif bir düşünme sürecinden ziyade deneyci bir düşünme sürecini önemseyen doğa bilimlerini tavsiye eden bir tutum sergilemeleridir. Tamamen deneyci bir kültür içerisinde yer alan pragmatistlerin, bilimsel yöntemin yararlarına ilişkin takındıkları pozitif tutum ve yine buna bağlı olarak teknokratik nitelikli toplum mühendisliğine yönelik yakınlıkları, onların demokratlıkları konusunda ciddi bir tartışma yaratmıştır. Yine aynı doğrultuda benzer bir tartışma da pragmatistlerin elitist mi yoksa popülist bir politik düşünceye sahip oldukları konusunda çıkmıştır. Örneğin, Dewey’in öğrencilerinden olan Randolph Bourne ve Lewis Mumford gibi isimler kapitalist demokrasiye karşı eleştirel bir tutum takınırken aynı zamanda daha estetik bir anlama sahip olan yaşam anlayışını benimsemişlerdir. Pozitivizmin pragmatizmin içine dahil olması, politik olarak daha teknokratik eğilimlerin ağırlık kazanmasına neden olurken, pragmatik düşüncenin geleneğinde var olan toplumcu ve estetik boyutların azalmasına yol açmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş gibi önemli politik gelişmeler Amerika’da güvenlik devleti 32 konseptinin ortaya çıkması, örgütlü kapitalizmin yükselişi, tüketim kültürünün yaygınlaşması ve insanın içgüdülerine karşı davranışçı bir yaklaşımın benimsenmesi gibi olguları ortaya çıkarmıştır. Tüm bu olgular çerçevesinde cevabı aranan soru, erken dönem pragmatistlerin kamusal katılımı esas alan demokrasisinin yerine, halkı ve ekonomiyi yönetmeleri istenen uzmanların kuracağı bireysel özgürlük ve çıkarı vurgulayan bir tür liberalizmi getiren kapitalist ekonominin nasıl rasyonalize edilebileceğidir? Pozitivistleşen ve bu anlamda bilimselleşen pragmatizm 1950’lili yıllarda ideolojilerin bittiğini ilan ederken tüm politik ve bilimsel seferberliği bu temel sorunun çözümüne yöneltmiştir. Bu aynı zamanda pragmatizmin Amerikan kapitalizmini meşrulaştıran bir ideoloji olarak görülmesinin de sebebini teşkil etmiştir. 1960’lardan sonra ise oluşan bu bilimsel ve teknokratik eğilime ciddi bir kültürel tepki söz konusudur. Katılımcı demokrasi ve daha estetik bir yaşam gibi düşünceler bu dönemin hakim temaları haline gelmeye başlamıştır. Bilimin ve teknokratik yönetimin sorunlara deva olmaktan çok toplumlar için bir baskı ortamı oluşturması bilimciliğin ve dolayısıyla pozitivizmin ciddi bir eleştirisini gündeme getirmiştir. Thoman Kuhn söz konusu eleştiri dalgasının sembol ismi olmuştur.41 Bilimciliğe ve teknokratik yönetim anlayışına karşı gelişen bu muhalif tavır pragmatizmin kendisini pozitivizmin ve teknolojizmin bağlarından kurtarmasına sebep olmuştur. Bu doğrultuda pragmatizm yönünü sosyal bilimlere doğru çevirmiştir. Richard Rorty’nin 1979’da yazdığı “Felsefe ve Doğanın Aynası” (Philosophy and the Mirror of Nature), 1982’de yazdığı “Pragmatizmin Sonuçları” (Consequences of Pragmatism) ve 1989’da yazdığı “Olumsallık, İroni ve Dayanışma” (Contingency, Irony and Solidarity) adlı üç eser pragmatizmin üçüncü ve son döneminin habercisi olmuştur. Felsefecileri Platon’dan beri süregelen alışkanlıkları nedeniyle diğer bir ifadeyle bir doğru dil yaratma çabası içinde olmaları nedeniyle eleştiren Rorty, bu düşünürlerin sanki doğanın önceden yazılmış ve onunla birebir örtüşen ve onu tamamıyla açıklayan 41 Pozitivizmin bilim anlayışında bilimin rasyonalitesinin aslında herhangi bir ideoloji yada dinden farksız olmayabileceğini bize gösterdiğini düşünen Kuhn, yazdığı “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” (The Structure of Scientific Revolutions) (1962) adlı çalışmasıyla bilmciliğe karşı yükselen muhalefetin ciddi bir kilometre taşı olmuştur. 33 bir dil olduğu varsayımından yola çıktıklarını ileri sürer. Rorty’e göre bu dillerden birini tercih eden felsefeci kendisinden sonra gelen düşünür ve araştırmacılara tercih ettiği bu dili empoze etmektedir. Oysa hakikat, insan pratiklerinin ve eylemlerin dışında duran ve onları anlamlandıran ve felsefe aracılığıyla dile gelen bir kendilik değildir.42 Bu düşünceleriyle Rorty bir önceki dönemin pragmatistlerine kendilerinin dünyayı yegane açıklayıcı olarak gördükleri bilimin diğer açıklama biçimleri olan sanat, edebiyat ve felsefeden sadece birisi olabileceği mesajını verir. Ne felsefe ne de bilim tüm zaman ve mekanları aşan bir gerçeklik kavrayışını bizlere veremez, zira “gerçeklik ve hakikat hali hazırda inşa edilmekte olan kavramlardır”43 Post deneyci ve post felsefi olması nedeniyle postmodern olarak nitelenebilecek olan yeni toplum pragmatizme göre zaten doğal olarak liberal demokrat bir toplumdur. Bu toplumda her birey kendi kendisini yeniden tanımlamakta ve keşfetmekte özgürdür. Yeni pragmatizmin normatif bir politik felsefesi olmasa da sıkça vurguladığı temel politik kavramlar “kendi kendini yaratma” (self-creation), “kendi kendini yorumlama” (self-interpretation) ve “kendi kendini ifade etme” (self-expression) dir. Buradan doğal olarak, yeni pragmatizmin liberalizme bakışının klasik pragmatistlerinkinden çok farklı olduğu sonucu çıkarılabilecektir. Klasik pragmatistler liberalizmi daha özcü bir şekilde, insan doğası ve doğal haklar gibi özsel kavramlarla birlikte ele alırlarken, yeni pragmatizmin bu tip bir normatif tavırdan uzak bir şekilde liberalizmi, daha özel alanda ve bireyin kendisini yeniden yaratma özgürlüğü ekseninde kültürel bir olgu olarak yorumladığı görülmektedir. Yeni pragmatizmin normatif bir politik düşünceden kaçınmasının sebebi Rorty’nin evrenselci ve özcü fikirlerin her zaman zihni doğanın bir çeşit aynası olarak gören anlayışın düştüğü hataya düşeceği tezinde açığa çıkar. Buna göre söz konusu büyük anlatılar her zaman için araştırma sürecinin önüne dikilmiş bir duvar niteliğindedir. Anti-temelci, anti-özcü ve anti-temsilci tavrıyla beliren yeni pragmatizmin temsilcileri analitik felsefe geleneğinin içerisinde yer alan düşünürlerdir. Bu çerçevede 42 Rorty, Richard, Olumsallık İroni ve Dayanışma, Çev: Mehmet Küçük-Alev Türker, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995, s. 26 43 Dewey, John, a.g.m., s. 86. 34 Nelson Goodman, Hilary Putnam, Richard Bernstein, Donald Davidson ve Joseph Margolis, günümüzde Richard Rorty’nin dışındaki diğer pragmatistlerdir. Ancak burada bir ayrım yapmak gerekirse, söz konusu isimler Rorty ile aynı felsefi ekol içerisinde değerlendirilseler de pragmatizme yönelik kavrayışları açısından ciddi bir perspektif farkı vardır. Rorty pragmatizmi kendi geleneğinde varolan bilime yönelik kültürel bir önem atfetme alışkanlığından kurtarmak ister ve bu doğrultuda pragmatizmi edebiyata yakın olan bir çizgide görür. Ona göre pragmatizmin gelişimini bundan sonra sağlayacak tek şey onu pozitivist geçmişinden kurtarmaktır. Oysa diğerleri için pragmatizmi bilimden ayrı düşünmek imkansızdır. Öte yandan Rorty’nin pragmatizme yönelik bu düşünceleri yeni pragmatizmin içerisinde yer alan, Richard Pourier, Stanley Fish, Giles Gunn ve Cornel West gibi edebiyat ve toplum eleştirmenleri tarafından paylaşılmaktadır. William James ve John Dewey gibi klasiklerin düşüncelerini modern dönemde yeniden yorumlayan bu isimler, onlara ilişkin yeni ve yaratıcı okumaların ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Onlara göre klasik pragmatistler; bilimsel teorilerin diğer teorilerden herhangi biri gibi muamele göreceği, metinlerin yazarın tembel okuyuculara empoze ettiği sözümona değişmez, özcü niyetlerinden çok, aktif yorumcuların perspektifleri tarafından özgürce kurulup bozulabileceği bir kültürün önemli habercileri olmuşlardır.44 Düşüncenin ve teorinin yönünü pratiğe yada diğer bir ifadeyle insan eylemine ve onun sonuçlarına yöneltme amacını taşıyan ve bu doğrultuda evrene ilişkin düalist bir bakış yerine bütüncül bir bakışı benimseyen pragmatizm, aynı zamanda Amerikan toplumunun dünyaya bakışını temsil etmektedir. Tarihsel dönemi itibarıyla 1960’lara kadar olan dönemde daha çok Amerika’da gelişen pragmatizm, bu tarihten sonra Kıta Avrupası’nda da ilgi gören bir felsefe olmuştur. Postmodernizm adı altında hem bilimciliğin hem de modernitenin rasyonalist ve inşacı felsefesinin eleştirilmesi, hakikate yönelik anti-temelci ve anti-özcü yaklaşımıyla pragmatizmi yeniden gündeme getirmiştir. Bu çerçevede günümüzde bir yandan Richard Rorty, Hilary Putnam, Richard Bernstein ve Susan Haack gibi pragmatizmin kurucu isimleri olan Charles Sanders Peirce, William James ve John Dewey’in düşünsel çizgilerini doğrudan takip 44 Hollinger A., David A. a.g.m., s. 26. 35 edenler olduğu gibi bu düşünürlerin anahatlarını oluşturduğu pragmatik düşüncenin imkanlarını, sosyal teori, politik teori, politik felsefe, edebiyat kuramı ve felsefe içerisinde kullanan Cornel West, Stanley Fish, Giles Gunn, Jürgen Habermas ve Hans Joas gibi isimler de söz konusudur. Genel olarak pragmatizmin eski ve yeni versiyonu arasındaki farkı belirleyen şey bilime yönelik yaklaşımıdır. 1800’lerin son çeğreğinden 1950’lere kadar olan dönemde pragmatizm kültürel olarak bilime ve teknolojiye umutla bakan bir düşüncedir. Darwinizmin ve pozitivizmin evrimci ve ilerlemeci tezlerinin ciddi biçimde etkin olduğu bu dönemde, bir yandan bilimsel ve teknik bilginin toplumsal gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlayan özelliğini önemsenirken, diğer yandan bilimsel bilgi ile toplusal değerler ve kültürle arasında olması gereken süreklilik ilişkisi vurgulanmıştır.45 Felsefe ile bilim, bilimle toplumsal değerler ve pratik yaşam arasında bir bütünlüğün varlığı bu dönemde dikkat çekilen bir diğer önemli husustur. 1960’lardan sonrası ise pragmatizmin bilimciliğe karşı bir düşünce olarak geliştiği dönemdir. Bu çerçevede klasikler epistemik olarak mutlakçı ve kesinlikçi klasik felsefi anlayışa karşı olumsallığı ve yeniden betimlemeyi esas alan bir düşüncenin kurucuları olarak okunmuştur. Pragmatizm bu dönemde anti-temelci yaklaşımıyla Aydınlanmanın rasyonalizmine yöneltilen postmodern eleştiri akımının bir kolu durumdadır. Pragmatizmin genel olarak düşünce tarihi içerisinde neyi ifade ettiği, nerede durduğu, Amerika tarihi içerisindeki yeri ve temsilcilerinin kimler olduğu anlamaya dair gerçekleştirmeye çalıştığımız bu panoromik bakıştan sonra, onun felsefi olarak ne söylediğini, vurguladığı temel kavramlar bağlamında belirtmeye çalışacağız. 1.3.1. PRAGMATİZMİN TEMEL KAVRAMLARI Burada pragmatizmin temel kavramları olarak, klasik pragmatizmin anahatlarını anlayabilmemizde yardımcı olacak üç temel kavramdan söz edilebilecektir. Tecrübe, hakikat ve gerçeklik olmak üzere sıralayabileceğimiz bu kavramlar, pragmatistlerin bir 45 Hollinger A., David, a.g.m., s. 27-33. 36 anlamda temel ilkeleri olarak da kabul edilebilecektir. Düşünceyi pratikten ayıran ve böylece bilgiyi de gerçeklikten ayıran ve bu düalist kavrayışla dünyayı açıklamaya çalışan klasik felsefe geleneğine karşı pragmatizmin verdiği yanıt bu üç kavramın önemine yaptığı vurguda ortaya çıkmaktadır. 1.3.1.1. Tecrübe (Deneyim) Pragmatizmin, insanın yaşam pratiklerinden edindiği bilgileriyle birlikte karar vermesi ya da eylemde bulunması olarak anladığı tecrübe/deneyim, teorik olanla pratik olanın, spekülatif olanla gerçek olanın, akıl ile eylemin buluştuğu ve bu nedenle önemsenmesi gereken bir kavramdır. Tecrübenin, pragmatistler için hem felsefe hem bilim hem de toplumsal açıdan büyük önemi vardır. Pragmatizme göre felsefi düşünme deneyimin yani pratik yaşantının teorileştirilmesi girişimidir. Öncelikli görevi hayatın anlamını açıklamak olan felsefe, işe pratik faaliyet ve eylemlerimizden başlamalı ve yine bunları bir takım soyut bilimsel ilke ve metafiziklerin test alanı olarak kullanmalıdır.46 Deneyim (experience) yaşanmış (experienced) şeyler anlamına gelir ve tüm felsefi çıkarımlar yaşanmış şeylerden meydana getirilir.47 Çünkü olay ve olgular (things) ya yaşantılanmış olarak ya da yaşantılanması beklenen şekilleriyle vardırlar.48 Deneyimlerimiz, bildiğimiz ve böylece kavramlaştırdığımız nesneleri yaratan eylemlerimizdir. Yaratıcı eylemlerimizden ortaya çıkan bilgilerimiz düşüncenin pratiği anlamlandırma hususunda sağlamlaşmasını sağlamaktadır. Böylece doğrudan deneyime endeksli felsefe spekülatif değil aktüel bir düşünme etkinliği olup, gelecekteki deneyimlerimiz için yararlı olacaktır. Bu anlamda düşünme dünyayı seyreden değil bir deneyim olarak dünyanın içerisinde ona aktif bir şekilde katılma edimini tanımlar. 46 Bawden, H. Heath, The Principles of Pragmatism, UMI, Michigan, 1998, s.51. 47 Dewey, John, “Pure Experience and Reality: A Disclaimer”, Philosophical Review, Vol.XVI, 1907, s. 266. 48 Dewey, John, a.g..m., s. 266. 37 Pragmatistlere göre tamamen olumsallığın nitelediği içinde yaşadığımız dünyada deneyimlerimiz birbiriyle tutarsız ve de uyumsuz olarak nitelenemeyecektir. Yeni deneyimlerimiz önceki deneyimlerimizle bağlantılıdır, zira yeni deneyim eski deneyimin yarattığı sorun üzerine başlamaktadır.49 Bize aynı anda hem nesneleri ve olguları tanıtan hem de onlar arasındaki ilişkileri gösteren gerçekleştirdiğimiz eylemlerimiz aracılığıyla yaptığımız deneyler ve bunlardan elde ettiğimiz deneyimimizdir. Deneylerimiz arasındaki ilişkiler oldukça değişkendir ve aynı değişkenlik deneyimlerimizin konusu olan nesnelerin doğası için de geçerlidir. Dış dünyaya yönelik iki tip deneyimden söz edilebilir, bunlar bilimsel bilgi edinme amaçlı bilimsel deneyimler ve değerlere yönelik bilgi edinme amaçlı olan sanatsal deneyimlerdir.50 Her iki alandaki deneyimlerimizle dış dünya arasında birbirini dönüştüren ve geliştiren bir ilişki söz konusudur. Dolayısıyla evrenin tümünü bir düzenlilik içinde görmek ve bu yolda genel karakteristikler belirlemek anlamsızdır, çünkü bu kavramlaştırma ve düşünme biçimleri gerçekliğin değişkenliği ile insanı yanıltabilen doğasının duvarına çarpacak ve anlamsızlaşacaktır. Pragmatistlere göre en sağlıklı olan deneyimlerimizin sonuçlarına bakmaktır. Çünkü ancak o, bize değişken evreni anlamaya yarayan sağlıklı ve gerçek bilgiler sunabilecektir. Pragmatizme göre kavramlar deneyimlerimizin sonuçlarıdırlar, bu nedenle onlara zihni süreçlerimiz ve eylemlerimiz dışında birer kendilik yüklemek anlamsızdır. Kavramlar, bilgiler ve teoriler, kendisini evreni açıklamak ihtiyacı içerisinde hisseden aklımızın ortaya koyduğu soyutlamalardır ve dolayısıyla evrenin nihai ve değişmez açıklayıcısı olma gibi bir iddia asla taşıyamazlar. Pragmatizme göre kavramlar birer teleolojik enstrumandır.51 Her kavram ya da soyutlama evreni belli bir ihtiyaç doğrultusunda sadece bir kısmını açıklama iddiasında bulunabilir. İçinde yaşadığımız dünyada onu açıklayan hakikat ve doğrunun ne olduğunu tanımlayarak sabitlemeye çalışmak ya da hakikati tam tersine sonu olmayan, göreceli bir gerçeklik olarak değerlendirmek, pragmatistlere göre 49 Shook, John, Dewey’s Emprical Theory of Knowledge and Reality, Vanderbilt University Press., Nashville, 2000, s. 95. 50 Kuspit, Donald B., “Dewey’s Critique of Art for Art’s Sake”, The Journal of Aesthetics and Art Criticism, Vol 27, No.1, Autumn 1968, s. 93. 51 Schefler, Israel, Four Pragmatists, Humanities Press, New York, 1974, s. 8. 38 birer tercih meselesidir. Bu tercih epistemolojik olarak rasyonalizm ile empirizm arasındaki tartışmaya denk düşmektedir.52 Tek ve değişmez bir gerçeklik fikrine dayanan hakikat anlayışını reddeden pragmatistler, her iki bakış açısının ortasında bir üçüncü duruş ortaya koymaya çalışırlar. Pragmatistlere göre gerçeklik ne sonu belirli olan ne de belirlenebilecek olan bir şeydir. Gerçekliğin kendisine dair ne rasyonalistler gibi belli bir yönde seyir ettiğini ne de empirik olarak değişik bölümlerinde gözlemlediğimiz sonuçlardan yola çıkarak her yerde benzer bir biçimde süre gittiğini söylemek mümkündür.53 Deneyim kavramını böyle bir gerçeklik ve hakikat düşüncesi içerisine oturtan pragmatik düşünce, gerçekliği kavrayış problemini çözmede akıl kavramına değil böyle bir evren ile aynı doğayı paylaşan “zeka”54 kavramına vurgu yapar. Pragmatistlere göre aklımız, doğrudan doğruya gerçekliğe dair bir takım genellemelere gitme eğilimdedir ve bu nedenle düşünce ve buna bağlı olarak gerçeklik aklın bu soyutlamalarının bir yansıması gibi algılanmaktadır. Oysa pragmatistler düşünceyi zekaya bağlı olarak gerçekleşen dinamik ve aktüel bir etkinlik olarak gören anlayışlarıyla düşünceyi pratikle, olması gerektiği gibi, ilişkilendirdikleri iddiasını taşırlar. Pragmatizme göre zeka, insanın yaşamını sürdürmesinde ve çevresini kontrol etme alışkanlığını geliştirmesinde anlamların kullanılması ve yönlendirmesi anlamına gelir.55 Deneyimlerimiz bize yaşamamızın kolaylaşması için bilgi ve alışkanlıklar kazandırır. Bu anlamda deneyim hem somut hem de tasavvura dayalı düşünmeyi de içerisine alan bir kavramdır.56 Bu sayede tecrübe ettiğimiz nesnel gerçekliğin bilgisine sahip olabildiğimiz gibi bu bilgiyi kullanarak evrene ilişkin bilgimizi tamamlayıcı mahiyette bilgiler de elde edebiliriz. Örneğin tasavvurlarımız, birer somut gerçeklik olmasa da bizim için yararlı olduklarından tıpkı fiziki deneyimlerimiz gibi önemli ve 52 Kloppenberg, James T., “Pragmatism : An Old Name for Some New Ways of Thinking?”, The Journal of American History, Vol. 83, No.1 (Jun, 1996), s.102. 53 Pragmatistlere göre gerçekliğe dair kavrayışımız illa ki birinden biri olmak zorunda değildir, zira her şeyi ile verili bir kendilik olmayan bu dünyada pragmatik gerçeklikler de birer gerçektir. Bkz. Putnam, Hillary, Pragmatism, Blackwell, Cambridge, 1995. 54 Dewey, John, “The Development Of American Pragmatism”, a.g.k., s.12 55 Shook, ,John R., Amerikan Pragmatizminin Öncüleri, çev: Celal Türer, Üniversite Kitabevi, İstanbul, s.116. 56 Dewey, John, “Nature In Experience”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s.160. 39 değerli olan deneyimlerimiz olarak kabul edilmelidir, zira bazen sorgulamaksızın elde ettiğimiz düşünce yada inançlarımız bize kullanışlı ve hatta daha sonra gerçek haline gelebilecek bilgiler de sunabilmektedir. Sanatsal estetik bilgi bu tür bilgilere örnek verilebilecektir. Hayatın estetize edildiği alan olan sanat içerisinde hayal edilen nesneler de bizim için bir gerçekliktir, çünkü deneyimimizin bir parçasıdır.57 Pragmatizm açısından bir şeyin varolması ile deneyimlenmiş olması aynı şeydir. Bu anlamda yaşamda her şey tecrübe edilmektedir ve bu bakımdan her şey eşit derecede gerçektir. Aktüel gerçeklikle zıt olsalar da, idealize edilen şeyler de olsalar, hayallerimiz de birer gerçektir. Pragmatizmin bu gerçeklik kavrayışını Dewey, “vasıtasız empirisizm”58 (immediate empiricism) olarak adlandırır. Buna göre deneyimden kastedilen şey aslında bütün bir yaşamımızdır. Yaşamımızda evrendeki soyut ve somut her şeyi deneyimlemekteyizdir. Bu nedenle her şey deneyimimiz içerisinde anlamını kazanmaktadır. Deneyim anlam ile gerçekliğin buluştuğu zemindir. Geçmiş deneyimlerimiz yeni deneyimlerimiz için bir birikim oluşturur. Yeni gerçeklikleri ve durumları anlamlandırmamızda geçmiş deneyimlerimizin bizde yarattığı alışkanlıklar (düşünsel ya da eylemsel) etkili rol oynar.59 Deneyim sadece bir bilgi değil insanın çevresiyle etkileşimidir; deneyim kişiye özel ve bu açıdan öznel bir şey değil, kendi içinde aşkın bir niteliğe sahiptir çünkü özne ve nesne anlamını deneyim içinde kazanmaktadır; deneyim sadece geçmiş ve şu anki davranışlarla sınırlı değil aynı zamanda geleceği de içine alan bir kavramdır; deneyim rasyonel hesaplamalardan ayrı 57 Dewey, John, “The Live Creature”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s. 391-392. 58 J. Dewey, tüm isimlendirmelerin (labelled) işaret ettiği şeyin pratikteki farklı anlamlarını örttüğü için doğal olarak yanlış anlamaya yol açan çirkin şeyler olduğunu belirterek, kavramdan hemen yani aracısız olan anlamının çıkarılmasını ister. Bu empirisizm duyusal empirisizmin karşısında yer almaktadır. Bu empirisizm doğrudan deneyimlenmiş olanın sonuçlarını haklılaştırma yöntemini tercih etmektedir. Dewey bu empirisizmi, temelde mutlakçı bir karakter taşıdığını ileri sürerek eleştirir. Çünkü bu empirisizm, deneyimi yöntemsel kontrol ve kesinliği elde etmek yönünde kurma girişimidir. Vasıtasız empirisizm günlük anlamıyla herhangi bir şey ya da her şeyin ne olarak tecrübe ediliyorsa o olduklarını varsayar. Bkz. Dewey, John, “The Postulate of Immediate Empiricism”, The Influence of Darwin on Philosophy, Prometheus, New York, 1997, s. 226-227. 59 Bourke, Paul F., “Philosophy And Social Criticism: John Dewey 1910-1920” History Of Education Quarterly Vol. 15, No.1, Spring 1975, s. 6. 40 tutulamaz fakat sorunlara ilişkin gerekli tüm mantıksal ve yorumsal bağlantıları içeren bir şeydir.60 Pragmatizm nesnelerin doğada bulundukları halleriyle düşüncelerimizi ve düşünce yöntemimizi belirlediğini, dolayısıyla doğaya içkin olan değişimin düşünme ve bilme biçimlerimize olan etkisinin göz ardı edilemeyeceğini ileri sürer. Bu anlamda her türlü düalizme karşı olan pragmatizm bilen özne ve bilinen nesne arasındaki bilme deneyimini doğalcı bir anlayış ile değerlendirir.61 Dolayısıyla bilgilerimizin ve bilimsel etkinliklerimizin temeli olan deneyimin kendisi, aynı zamanda doğanın kendisi durumundadır. Bir bilme ve düşünme etkinliği olarak bilim ise doğal bir süreç olan deneyimimizi ve onun içerisindeki nesneleri anlama ve açıklama hususunda önemli bir işleve sahiptir. Gerek bilim gerekse de felsefe deneyimimiz yada yaşamımızın aktüel koşulları üzerine bize sürekli rapor sunmaktadır.62 Söz konusu raporlar deneyimlerimiz arasında bağlantılar kurarak, deneyimlerimizin bilgi niteliği üzerine düşünmemizi olanaklı kılar. Bilim sayesinde gerçekliğin bilincimiz açısından anlamını ve onun temel ilkelerinin hayat açısından ne demek olduğunu bilmek mümkün olabilecektir. Dolayısıyla evrenin zihinsel ve toplumsal olgularını bilimsel eylem ile açıklamak nihai olarak mümkündür. Pragmatizme göre gerçeklik, deneyimlerimizin dışında değildir ve dolayısıyla onun üzerine, onu temsil etmek üzere gerçekleştirilen bilimsel kavramlaştırmalar birer kendilik ifade eden soyutlamalar olarak görülemeyecektir. Zira eylem var oluşun özüdür ve buna kayıtsız kalacak bilim, deneyime kayıtsız olacak ve pratikte karşılığını bulamayan soyutlamalar bütünü olarak duracaktır. Pragmatizm açısından bilim insanın/insanoğlunun kendi tecrübelerini anlamaya ve açıklamaya dönük en kapsamlı ve en işçilikli girişimidir.63 60 Dewey, John, “The Need For a Recovery Of Philosophy”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s. 47-48. 61 Dewey, John, “The Need For a Recovery of Philosophy”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana University Press, Bloomington, 1998, s. 66. 62 Wilson, Daniel J., “Pragmatism, Science And Logical Positivism”, Pragmatism From Progressivism to Postmodernism, Ed: Robert Hollinger-David Depew, Praeger, London, 1995, s. 127. 63 Bawden, H. Heath, a.g.e., s. 57. 41 Nitekim doğa bilimleriyle başlayan bu değişim, sosyal ve psikolojik bilimlere de sirayet etmiştir. Sosyoloji toplumsal değer ve toplumsal ilişkileri inceleyerek toplumsal eylemlerimizi açıklayabilirken, psikoloji bilinç ve kişilik incelemeleriyle deneyimlerimizin ruhsal değişkenlerini açıklığa kavuşturabilmektedir. Bu bağlamda bilimde yaşanan gelişmeyle birlikte daha önce tamamen ayrı dünyalar olarak değerlendirilen düşünce (akıl, teori) ve eylemin (pratik, deneyim) birbiriyle etkileşimi mümkün olacaktır. Pragmatistlere göre Kıta Avrupası düşünce geleneğinde uzun yıllar boyunca benliğin toplumdan bağımsız izole bir şekilde kavramlaştırılması, hem bilinç denen şeyin hem de deneyim dediğimiz eylemin sosyal boyutunun gözardı edilmesine neden olmuştur.64 Oysa pragmatizme göre, deneyim bireysel olduğu kadar sosyal bir doğaya da sahiptir. Dolayısıyla sosyal, birbirinden farklı bireysel deneyimlerin bir araya geldiği ve bir anlam teşkil ettiği bağlamı simgelemektedir. Pragmatistler yaşadığımız hayatı kolaylaştırmaya yönelik bireysel deneyimlerimiz olduğu gibi toplumsal deneyimlerimizin de olduğunu kabul ederler. Bu nedenle problem çözmede en önemli yardımcımız olan bilincimiz, sadece doğamızdan kaynaklanan etkenlerce değil toplumsal yaşayışımız sonucunda elde edilen pratik bilgiler bütünü olan kültür tarafından da etkilenmektedir. Pragmatistlere göre bilim ve felsefi kavram ve düşünceler nasıl anlamlı birer deneyim sonucu olarak görülüyorsa, ahlak kuralları, dini değerler, ya da politik kültürel değerler de bizim için anlamlı olan deneyimler olarak kabul edilmek durumundadır.65 Benlik ve toplum şeklinde yapılacak dikotomik bir ayrım tecrübeyi dolayısıyla hayatı anlamada bizi eksik bırakacaktır. Pragmatistlere göre birey toplumda yalnız yaşamamakta ve çoğu zaman eylemleri toplumsal bağlam içerisinde yaşanan ilişkiler içerisinde bir anlam kazanmaktadır. Toplum bireysel deneyimi etkilediği gibi bireysel deneyimlerde toplumu etkilemekte ve bu doğrultuda toplumsal değişimin tetikleyicisi olabilmektedir. Toplum bireyin benliğinin gerçekleştiği ilişkiler ağını temsil eder. Pragmatistlere göre 64 Bawden, H. Heath, a.g.e., s. 65. 65 Bawden, H. Heath, a.g.e., s. 67. 42 sosyal bilim, deneyimin toplumsal doğasını dikkate almalıdır, ancak bu özellikte olan bir sosyal bilim toplumsal problemlere çözüm üretebilir bir yapıya sahip olabilecektir. Pragmatizm “tecrübe” kavramıyla Descartes ve John Locke’ tan bu yana idealist ve empristlerin süregetirdiği özne-nesne, zihin-beden gibi ayrımları esas alan düalist kavrayışı reddettiğini bir nevi ilan etmiştir.66 Pragmatistlere göre tüm düşünceler pratik yaşamda test edilmeli ve buna göre doğruluk ve anlamları test edilmelidir. Bu nedenle pratik yaşamdan yada diğer bir ifadeyle problem çözme gibi pratik bir gereklilikten bağımsız bir bilgiden söz etmek anlamsızdır. Pragmatizme göre tüm düşünce, kavram ve bilgiler birer pragmatik araçtırlar ve bu nedenle de tecrübi bir bilgi niteliğindedirler. 1.3.1.2. Hakikat (Truth) Hakikat yada doğru kavramından anlaşılan şey genel olarak, bir düşüncenin bir nesne ile bir algının bir obje ile yada bir bilginin bir gerçeklikle birebir örtüşmesi durumu olmuştur. Bu durum hakikati ya bir gerçekliğe tekabül eden ya da kendi içinde tutarlı olan bir şey olarak tanımlayan dikotomik anlayışın yansımasıdır. Klasik felsefede bilginin ve kavramların dış dünyanın birebir temsilcisi olduğu şeklinde özetlenebilecek olan bir alışkanlık, pragmatizm tarafından eleştirilmiştir. Metafizik tartışmaların temeli olan bu anlayış karşısında pragmatistler belki de bir üçüncü yol olarak değerlendirilebilecek pragmatik doğruluk anlayışını ortaya atmışlardır.67 Pragmatizme göre doğru denen şey bize doğanın yada dış dünyanın adeta bir kopyasını sunan kesin bilgi değildir. Şayet bu klasik anlayış kabul edildiğinde olgular ve eylemlerin, aşkın ve değişmez kabul edilen doğruların bir test alanından başka bir şey olmadığı gibi sınırlı bir çıkarıma ulaşılacaktır. Oysa doğru diye kabul ettiklerimiz bu statülerini eylemlerimize de borçludurlar. Eylemlerimiz ve araştırmaya yönelik irademiz olmasa doğruların birer gerçeklik kazanmasından, dolayısıyla bizim için anlam 66 Kloppenberg, James T., a.g.m., s. 102. 67 Pragmatik doğruluk teorisi doğruluğa ilişkin iki geleneksel teori olan “tekabüliyet teorisi” ve “tutarlılık teorisi” arasındadır. William James ilk teoriyi zihni pasif ve geliştirilemez kıldığı için ikincisini ise temelleri zayıf olduğu için eleştirmiştir. Bkz. Suckiel, Ellen Kappy, William James’in Pragmatik Felsefesi, çev: Celal Türer, Paradigma, İstanbul, 2003, s. 87-89. 43 ifade etmelerinden söz edilemeyecektir. Pragmatizme göre evrende bazı hakikatleri hazır halde bulurken, bazılarının oluşumuna bizzat deneyimlerimizle katılırız. Bu nedenle hakikat denilen şey bizim dışımızda değil, irademize bağlı olarak varlık kazanan yani yapılagelen bir şeydir.68 Hayatımızı kolaylaştırmak için değişken olan gerçeklik zemininde hakikatler yaratmaktayızdır. Yarattığımız hakikatler bize yargılarımızdan önce de var olan kendiliklermiş gibi bir izlenim verebilir. Bunun sebebi, onların nesneler üzerinde hakimiyet kurmamızda ve bu hakimiyet alanını genişletmede en faydalı ve bu anlamda en dayanıklı olmalarıdır. İçinde yaşadığımız andaki gerçekliğin koşullarına yanıt verebildikleri sürece hakikatler hüküm sürecektir. Aksi halde yerlerini yenilerine bırakmak durumundadırlar. Deneyimlerimiz hem varolan hakikatlerin hem de işe yarar olanların gerçeklik zemininde karşılık bulmasına imkan vermesi bakımından önemlidir. James’in bu konuda verdiği şu örnek ilginçtir; duvardaki iki nesneyi gördüğümüz zaman onun çalışmasından, onu yapanı görmediğimiz halde saat olduğunu anlarız ve onu saat olarak kullanır ve işlerimizi ona göre organize ederiz.69 Bu kullanımdan yarar sağlarız. Bu yarar ise deneyim içerisinde elde edilen yarar olarak durmaktadır. Pragmatizme göre hayatın akışına ve dolayısıyla olguların gidişatına etki edip etmeme konusunda özgürüzdür. Bu bağlamda önemsenmesi gereken, deneyimlerimiz vasıtasıyla hangi hakikatlerin görünür kılındıkları ve bunların bizim ve gelecek nesillerin düşüncelerine etki edebildikleridir. Pragmatizme göre soyut (duygusal) ve somut (bilimsel) hakikatler arasında bir fark söz konusudur. Birinciler güvenilirlik ve kesinlik açısından bize iyi teminatlar sunmazken, ikinciler sunabilmektedir. Pragmatizme göre bir bilgi veya teori, ancak hakikat olma iddiasında bulunabilir. Bu doğruluk iddiası ise yeni başarılı deneyimlerle güçlenebileceği gibi yerini yeni bir teoriye yada bilgiye bırakma biçiminde de bir sonuçlanabilecektir. Buna göre bilgilerimiz olguları düzenlememizde işlevsel olmuyorsa yenilenmelidir. Problem 68 James, William, Pragmacılık, Çev: Muzaffer Aşkın, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1986, s.ix. 69 Suckiel, Ellen Kappy, a.g.e., s. 93. 44 çözme araçlarımız geliştikçe bilgilerimizin gelişmesi de kaçınılmazdır. Pragmatistlere göre teorilerin olguları düzenlemede göstereceği başarıdan daha başka önemli bir test yoktur.70 Teori ve bilgilerin doğruluğuna ilişkin elimizde hazır nesnel kriterler yoktur. Bu nedenle, pratikte karşılaşılan problemli durumlarda araçsal olarak elde edilen yarar doğruluk kriteri olarak kabul edilmelidir. Pratik ise ihtiyaçlar ile anın gerektirdiği zorunluluklardır. Durumlar değiştikçe doğrularımız ve onlara atfettiğimiz anlam da değişecektir. Ancak deneyimlerimiz bir bütünlük ve bir süreklilik içerdiğinden, önceki doğruların yenileriyle yer değiştirmesi evrimsel bir şekilde gerçekleşecektir. Zira deneyim içerisinde eski doğrularımızı yeni durumlar üzerine uygular ve sonuçlarını gözleriz. Bu eylemi geleceğe doğru yaptığımız gibi geçmişe doğruda yaparız. 71 Doğru pragmatizm açısından başarılı eylemlerimiz için elverişli bir zemin olarak da görülebilecektir. Diğer bir ifadeyle “doğru”, eylemlerimizin geçerlilik zeminini de tanımlayan bir kavram olarak düşünülebilir. Bu çerçevede doğru olan şey, çevremiz üzerinde kontrol sağlamaya imkan veren her şeydir. Yeni bir doğru şayet daha iyi kontrol kurma imkanı sağlıyorsa, ki bu önceki doğru ile kuracağı bağ ile ilgilidir, eylem doğru olarak kabul edilebilecektir. Pragmatizm, emprik gelenekden gelen doğru bilgi kavrayışına karşıdır. Buna göre ileri sürülen tez, bilgilerin olgular ışığında doğrul