T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLAM TARİHİ BİLİM DALI ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA 1855 DEPREMİ VE BURSA YAPILARINA ETKİSİ (DOKTORA TEZİ) Neslihan ÖZAYDIN BURSA - 2017 T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLAM TARİHİ BİLİM DALI ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA 1855 DEPREMİ VE BURSA YAPILARINA ETKİSİ (DOKTORA TEZİ) Neslihan ÖZAYDIN Danışman: Prof. Dr. Mefail HIZLI BURSA – 2017 v ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Neslihan ÖZAYDIN Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : İslam Tarihi ve Sanatları Bilim Dalı : İslam Tarihi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xiii+ 245 Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 2017 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Mefail HIZLI ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA 1855 DEPREMİ VE BURSA YAPILARINA ETKİSİ Sosyal, kültürel, siyasî vb. pek çok alanda araştırmacılara çok geniş bir çalışma alanı sunan Osmanlı Arşivleri tarihin eşsiz hazinelerindendir. Bu gizli deryadan gün yüzüne çıkarılan her bilgi, geçmişi aydınlatmakta ve geleceğe ışık tutmaktadır. 1855 Bursa Depremi, Osmanlı’nın “Dibacesi”ni unutulmayacak izler bırakarak yıkan büyük bir felâkettir. Deprem, şehri süsleyen hemen her tarihî eserde bir hasar bırakmış, bu izleri uzun yıllar silebilmek mümkün olmamıştır. Deprem sonrası Dersaadet ile Hudâvendigâr Sancağı arasındaki resmî yazışmalar, hasar tespit raporları ve keşif defterlerinden, şehirde hasar alan dinî, sosyal ve kültürel yapıları; halkın yardım talepleri ve bu taleplere verilen karşılıklardan can ve mal kayıplarını tespit etmek mümkündür. Bu çalışmada, depremin verdiği hasar ve şehrin yeniden ihyası için yapılan çalışmalarla birlikte, kültürel mirası koruma kaygısının tarihi seyri de ele alınmış, modern restorasyon uygulamaları ile dönemin “tamir, tecdid ve muhafaza” kültürü mukayese edilerek şehrin değişim ve gelişmesine yön veren saikler incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Arşiv Bursa Deprem 1855 vi ABSTRACT Name and Surname : Neslihan ÖZAYDIN University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : History of Islam and Islamic Arts Branch : History of Islam Degree Awarded : PhD Page Number : xiii+ 245 Degree Date : …. / …. / 2017 Supervisor (s) : Prof. Dr. Mefail HIZLI IN THE LIGHT OF ARCHIEVES 1855 BURSA EARTHQUAKE AND ITS EFFECTS ON THE BUILDINGS The Ottoman Archives are a unique treasure of history, offering a wide range of work fields to many researchers on the social, cultural, political etc. areas. Everything that is revealed to this day from the secret world illuminates the past and sheds light on the future. 1855 Bursa Earthquake is a major catastrophe that destroyed the “Foreword (Dibace)” of the Ottoman Empire leaving unforgettable traces. The earthquake left a damage in almost every historical work decorating the city, and it was not possible to cover these traces for many years. After the earthquake, the official correspondence between Dersaadet (Capital-İstanbul) and Hudavendigar Sanjak, damage detection reports and exploration books, the religious, social and cultural structures taking damage in the city; It is possible to determine the relief demand of the people and the loss of life and property from the correspondences given to these requests. In this study, the history of the cultural heritage conservation issue was discussed, along with the studies on the damage caused by the earthquake and the rehabilitation of the city. The modern restoration practices and the period of “repair, tajdid and conservation”. Keywords: Archive Bursa Earthquake 1855 vii ÖNSÖZ Osmanlı’nın “dîbâce”si, Ulucami ve Selâtîn Türbelerinin ev sahibi, seyyahların uğrak yeri olan Bursa, tarihin ve sanatın hayat bulduğu “ruhaniyetli” bir şehirdir. Bursa tarihi, yalnızca bir şehrin tarihi olmaktan ziyade, Osmanlı Devleti’nin diplomasisi, siyasî ve kültürel gelişimi, toplumsal düzeni, yaşam şartları ve sosyo-ekonomik değişimleri gibi pek çok konuda bir prototip olarak incelenebilir ve zengin veriler sunabilir. Bursa yüzyıllar boyu ayakta kalan abideleriyle köklü bir geleneğin başkentidir. Jeolojik yapısı gereği, kültürel ve tarihî zenginliğini korumakta zorlandığı bazı felâketlerle de yüzleşmek durumunda kalmıştır. 1855 yılında Bursa tarihine “küçük kıyamet” olarak geçen bir felâket, şehirde yıkımlara ve can kaybına neden olmuştur. Bu araştırmada, deprem sonrası can ve mal kayıpları, sivil konutlar, dinî yapılar ve kamu binalarında görülen hasar ve şehrin yeniden ihyası için yapılan çalışmalar, arşiv kayıtları aracılığıyla aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bursa tarihinde önemli bir yer teşkil eden deprem ve sonrası durumu konu edinen bu çalışmamızın, Bursa kent kültürüne, arşive dayalı şehir araştırmalarına ve restorasyon faaliyetlerine katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. Bu vesileyle lisans eğitimimden itibaren, gerek yüksek lisans çalışmamda gerekse doktora eğitimim sırasında bilgi ve birikiminden yararlandığım, desteğini ve yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen kıymetli danışmanım Prof. Dr. Mefail HIZLI’ya tüm katkılarından dolayı teşekkür ederim. Ayrıca Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyelerine çalışmam sırasındaki yardımları için müteşekkirim. Maddî ve manevî destekleriyle daima yanımda olan kıymetli annem, babam ve ailemin diğer fertleri ile her zaman yardım ve katkısını yakından hissettiğim eşim Feyyaz ÖZAYDIN’A kalben şükranlarımı sunarım. Dostluklarını, esirgemedikleri dualarıyla sergileyen tüm gönül dostlarıma da teşekkür ederim. Bu doktora çalışması TÜBİTAK Yurtiçi Lisansüstü Burs Programı kapsamında 2211- A kodlu Yurt İçi Genel Doktora Burs Programı tarafından desteklenmiştir. Bu sebeple TÜBİTAK yöneticilerine de teşekkürlerimi sunarım. Neslihan ÖZAYDIN viii İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI _______________________________________________ ii ÖZET _____________________________________________________________ v ABSTRACT ________________________________________________________ vi ÖNSÖZ ___________________________________________________________ vii İÇİNDEKİLER _____________________________________________________ viii KISALTMALAR LİSTESİ ___________________________________________ xii GİRİŞ _____________________________________________________________ 1 A. AMAÇ, KAPSAM, YÖNTEM VE KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ___ 1 1. Araştırmada Amaç ve Kapsam _______________________________________ 1 2. Araştırma Yöntemi ________________________________________________ 1 3. Kaynakların Değerlendirilmesi _______________________________________ 2 4. Tezin Muhtevası __________________________________________________ 5 B. 19. YÜZYIL ORTALARINDA BURSA ___________________________________ 6 C. BURSA’NIN DEPREM GERÇEĞİ _______________________________________ 8 BİRİNCİ BÖLÜM 1855 BURSA DEPREMİ VE ETKİLERİ I. ARŞİV VE DİĞER KAYNAKLARDA 1855 BURSA DEPREMİ ______________ 12 A. İLK DEPREM (11-12 CEMAZİYELÂHİR 1271 / 1-2 MART 1855) ________ 16 B. DEPREMİN HEMEN SONRASINDA YAŞANANLAR _________________ 21 C. İKİNCİ DEPREM (24-25 RECEB 1271/ 11-12 NİSAN 1855) _____________ 26 II. DEPREMİN YOL AÇTIĞI ZARARLAR _________________________________ 29 A. CAN KAYBI ____________________________________________________ 29 B. MAL KAYBI ____________________________________________________ 32 C. GEÇİM SIKINTISI _______________________________________________ 34 III. BURSA HALKINA GÖNDERİLEN YARDIMLAR ________________________ 36 A. ACİL İHTİYAÇLAR _____________________________________________ 36 1. Yiyecek-İçeçek _______________________________________________ 37 2. Barınma ____________________________________________________ 39 3. Bilgi Akışı __________________________________________________ 41 B. İANE VE ATİYYE DAĞITIMI _____________________________________ 43 ix C. MAAŞ TAHSİSLERİ, NAKİLLER, İSTİHDAM, VERGİ VE ASKERLİK MUAFİYETLERİ ________________________________________________ 51 1. Maaş Tahsisleri _______________________________________________ 51 2. Nakiller _____________________________________________________ 52 3. İstihdam ____________________________________________________ 54 4. Vergi ve Askerlik Muafiyetleri___________________________________ 55 D. YAPILARIN TAMİRİ İÇİN PARA VE MALZEME YARDIMLARI _______ 57 İKİNCİ BÖLÜM 1855 BURSA DEPREMİNDE HASAR TESPİTİ I. SİVİL MİMARİ _____________________________________________________ 63 A. KONUTLAR ____________________________________________________ 63 B. İŞYERİ VE DÜKKÂNLAR ________________________________________ 76 II. UMUMİ BİNALAR (KAMU BİNALARI) ________________________________ 79 A. DİNÎ YAPILAR _________________________________________________ 79 1. İmaretler ____________________________________________________ 92 2. Camiler, Mescidler ve Minareler _________________________________ 93 3. Ulucami ____________________________________________________ 99 4. Depremde Hasar Aldıkları Tespit Edilen Diğer Camiler ______________ 111 5. Türbeler ___________________________________________________ 120 a. Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri _________________________ 120 b. Diğer Türbeler ___________________________________________ 127 (1) Hudâvendigâr Gazi Türbesi _____________________________ 128 (2) Emir Sultan Türbesi ___________________________________ 130 (3) II. Murad Türbesi _____________________________________ 131 (4) Çelebi Sultan Mehmed Türbesi __________________________ 134 (5) Seyyid Abdal Murad Türbesi ____________________________ 135 (6) Hamza Bey Türbesi ___________________________________ 135 6. Dergâhlar, Tekke ve Zaviyeler __________________________________ 135 a. Ahmed Baba Dergâhı _____________________________________ 138 b. Rufâî Dergâhı ___________________________________________ 139 c. Sa‘dî Dergâhı ____________________________________________ 139 x d. Mısrî Dergâhı____________________________________________ 140 e. Nakşîbendî Dergâhı _______________________________________ 141 f. Karakâdî Dergâhı _________________________________________ 144 g. Seyyid Usul Zaviyesi ______________________________________ 146 h. Kadiriyye Zaviyesi _______________________________________ 147 i. Halvetî Zaviyesi __________________________________________ 147 j. Hazret-i Emir ve Eşrefzade Abdullah Rûmî Dergâhları ___________ 148 k. Eşrefzâde Eyüb Efendi Dergâhı _____________________________ 150 l. Şeyh İshak Şemseddin Dergâhı ______________________________ 150 7. Medrese ve Mektepler ________________________________________ 151 a. Medrese-i Câmi-i Kebîr ____________________________________ 152 b. II. Murad Medresesi ______________________________________ 154 c. Lala Paşa Medresesi ______________________________________ 155 d. Hacı İvaz Paşa Medresesi __________________________________ 156 e. Emir Sultan Medresesi ____________________________________ 156 f. Hamza Bey Medresesi _____________________________________ 156 B. TİCARET YAPILARI ____________________________________________ 157 1. Hanlar _____________________________________________________ 157 a. İpek Han _______________________________________________ 158 b. Simkeş Han _____________________________________________ 158 c. Pirinç Han ______________________________________________ 159 2. Çarşılar ____________________________________________________ 160 a. Harir Bedestanı __________________________________________ 160 b. Kazzaz Çarşısı ___________________________________________ 161 3. Hamamlar ve Kaplıcalar _______________________________________ 162 C. KAMU HİZMETİ VEREN YAPILAR _______________________________ 164 1. Vali (Hükûmet) Konağı _______________________________________ 164 2. Köprüler ___________________________________________________ 166 a. Maksem Köprüsü _________________________________________ 167 b. Mandarca ve Abdal Murad Köprüleri _________________________ 168 c. Setbaşı Köprüsü __________________________________________ 169 3. Hapishaneler ________________________________________________ 171 xi ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BURSA ŞEHRİNİN YENİDEN İHYA VE İNŞASI I. TAMİR PROSEDÜRÜ VE VAKIF SİSTEMİNİN İŞLEYİŞİ ________________ 175 A. OLAĞANÜSTÜ HALLERDE TALEP, ONAY VE ONARIM SÜREÇLERİ 178 B. KEŞİF VE MUAYENE MEMURLARININ GÖNDERİLMESİ ___________ 180 C. HASARLI YAPILARIN TESPİTİ __________________________________ 185 D. TAMİR MASRAFLARI, MALZEMELER VE ÇALIŞANLARIN BELİRLENMESİ _______________________________________________ 186 E. BÜTÇE VE FON TEMİNİ ________________________________________ 188 II. BİNALARIN ONARIMLARINDAKİ GECİKMELER VE DENETİM _________ 192 A. TAMİR VE RESTORASYONDAKİ GECİKMELER VE NEDENLERİ ____ 192 B. TAMİRATLARIN DENETİMİ ____________________________________ 194 III. BURSA ŞEHRİNİN YENİDEN İNŞASI VE BATI ETKİSİ _________________ 196 A. EKONOMİK ALANDA GÖRÜLEN GELİŞMELER ___________________ 196 B. AHMED VEFİK PAŞA DÖNEMİNDE ŞEHİRDEKİ DEĞİŞİMLER ______ 197 C. ULAŞIM ALANINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER _________________________ 201 D. GÖÇLERİN BURSA KENT DOKUSUNA ETKİLERİ __________________ 203 E. HANLAR BÖLGESİNİN 19. YÜZYILDAKİ DEĞİŞİMİ ________________ 203 SONUÇ _________________________________________________________ 206 KAYNAKLAR ____________________________________________________ 209 EKLER __________________________________________________________ 218 ÖZGEÇMİŞ ______________________________________________________ 245 xii KISALTMALAR LİSTESİ Genel Kısaltmalar a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale a.g.t. : Adı geçen tez B.A.O. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi B.Ş.S. : Bursa Şeriyye Sicilleri Bkz. : Bakınız C. : Cilt çev. : Çeviren DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi ed. : Editör haz. : Hazırlayan Hz. : Hazret M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra s. : Sayfa S. : Sayı U.Ü. : Uludağ Üniversitesi vb. : Ve benzeri vr. : Varak Hicrî / Kamerî Aylarla İlgili Kısaltmalar M : Muharrem S : Safer Ra : Rebiulevvel R : Rebiulâhir Ca : Cemaziyelevvel C : Cemaziyelâhir B : Receb Ş : Şaban R : Ramazan L : Şevval Za : Zilkade Z : Zilhicce xiii Arşiv Belgeleriyle İlgili Kısaltmalar A.}AMD. : Sadaret Amedî Kalemi Evrakı A.}M… : Sadaret Müteferrik Evrakı A.}MKT.DV. : Sadaret Mektubî Kalemi Deavi Evrakı A.}MKT.MHM. : Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Kalemi Evrakı A.}MKT.MVL. : Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrakı A.}MKT.NZD. : Sadaret Mektubî Kalemi Nezaret ve Devâir Evrakı A.}MKT.UM. : Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilayet Evrakı EV.d. : Evkaf Defterleri HR.MKT. : Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi Evrakı İ..MTZ(05) : İrade-i Eyalet-i Mümtâze Mısır İ.DH. : İrade-i Dahiliyye İ.MMS. : İrade-i Meclis-i Mahsus İ.MVL. : İrade-i Meclis-i Vâlâ MVL. : Meclis-i Vâlâ Evrakı PLK.p. : Plan Proje Kroki Y.A.RES. : Yıldız Sadaret Resmî Maruzat Evrakı Y.EE. : Yıldız Esas Evrakı 1 GİRİŞ A. AMAÇ, KAPSAM, YÖNTEM VE KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ 1. Araştırmada Amaç ve Kapsam Bu tez çalışması 19. yüzyıl ortalarında Bursa şehrinde meydana gelen iki büyük deprem felâketini konu almaktadır. Araştırmanın temel amacı, yaşanan deprem felâketi sonrasında Bursa’nın panoramik bir fotoğrafını sunmak, sonraki yıllarda yapılan çalışmalarla şehrin yeniden inşası serüvenini aktarmaktır. Depremin 19. yüzyıl gibi bir kırılma, etkileşim ve dönüşüm sürecine denk gelmesi, çalışmamıza ayrı bir perspektif katmamızı da zorunlu kılmıştır. Araştırma, herhangi bir bölgede yaşanan felâket sonrasını konu alan bir çalışma olmaktan ziyade, Bursa şehrinin farklı bir kimlik ve şehir karakteri kazandığı süreci de aktaran bir niteliktedir. Felâketin sebep olduğu yıkımlar, aslında oluşacak yeni tarza ortam oluşturmuştur. Abideleri, tarihî mahalleleri, asırlık pazar yerleri yıkılan kent, adeta bir heykeltraşın önünde şekil almayı bekler haldedir. 2. Araştırma Yöntemi Öncelikle 1855 Bursa depremi hakkında kısmen ya da daha geniş bir biçimde ele alan kitaplar ve makalelerin tamamı gözden geçirildikten sonra konunun en net ve kapsamlı cevaplarının bulunabileceği Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde çalışmalara başlandı. Bu bağlamda arşivin değişik tasniflerinde “deprem”, “zelzele”, “hareket-i arz” ve “Bursa” terimleriyle dikkatlice yapmaya çalışılan bir katalog taraması sonrası 1855 depremiyle ilintili olan her belge değerlendirildi. Elde edilen belgeler muhtevalarına göre, “deprem öncesi”, “deprem sonrası”, “dinî yapılar”, “sivil konutlar” ve “yardımlar” gibi başlıklar altında incelendi. Osmanlı Arşivi katalog tarama sistemine girilen ve konu başlığı ile örtüşmeyen bazı yanlış tasniflenmiş belgelerle de karşılaştık. Doğrusu, belgeleri tasnifleme basamağında, aynı gömlek ve dosya numarası içine konulmuş, fakat içeriğinde farklılık ve çeşitlilik bulunan evrakları ayıklamanın bize biraz zaman kaybettirdiğini ifade etmeliyiz. Tüm belgeleri ait oldukları klasörlerde tasnifledikten sonra transkripsiyonları yapılarak ayrı bir bölüm oluşturuldu. Bu çalışmalar sırasında tezin ana başlıkları ve bölümleri de giderek netleşti. 2 Bursa Şer’iyye Sicilleri’nde de 1855’den başlayarak 25 yıl ilerisine kadar tutulmuş olan defterler Bursa Setbaşı Kütüphanesi Bursa Belgeliği’ndeki mikrofilmlerinden tarandı. Şer’iyye sicillerinin araştırmaya zengin bir katkı sağlayacağına dair umudumuz ne yazık ki karşılık bulmadı. Sonuçta Başbakanlık Arşivi, Bursa Şer’iyye Sicilleri, Hudâvendigâr salnameleri, seyahatnameler ve diğer yapılan araştırmalardan elde edilen veriler tezin muhtevasını da büyük ölçüde oluşturdu. Bütün kaynaklar değerlendirildiğinde, araştırmanın ana çatısının Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelerle meydana geldiğini belirtmeliyiz. Bu belgeler eksen alınarak depremin tarihi konusundaki tartışmalar, depremin şehre verdiği yıkımın ayrıntıları, depremin halka verdiği maddî-manevî yıkımın telâfisi konusunda devletin ortaya koyduğu gayret ve halkın deprem karşısındaki duruşuna dair oldukça önemli bilgilere ulaşıldığını ifade edebiliriz. Söz gelimi depremin hangi tarihte gerçekleştiğine dair birtakım tartışmalara bu araştırmayla bir son verdiğimiz kanaatindeyiz. 3. Kaynakların Değerlendirilmesi Araştırmamızda yararlanılan kaynakları dört kısımda tasnif etmek mümkündür. (1) Tezin temel kaynakları olan arşiv malzemeleri, (2) Gökmenzâde’nin eseri İşaretnümâ ve seyahatnameler, (3) 19. yüzyıl Bursa’sını konu edinen tez ve makale çalışmaları ve (4) son olarak da dünyada ve Türkiye’de yaşanan depremleri inceleyen çalışmalar. Araştırmada genel olarak istifade edilen veriler, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Bursa Şer’iyye Sicilleri ve Hudâvendigâr Salnameleri’nden elde edilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan değişik tasniflerde yer alan belgelerin incelenmesi sonucu toplam 192 dosya tespit edilmiştir. Bu dosyalar içerisinde ferman, berat, irade, arz, tezkire, şukka, tahrirat, arzuhal ve mazbata gibi pek çok belge çeşidi bulunmaktadır1. Bu belgeler Osmanlı Arşivi tasnif çalışmaları kapsamında farklı evrak dairelerinde dosya ve gömlek numaraları ile sıralanmıştır2. Muhtevasına göre kod isimleriyle birlikte dosya ve gömlek numarası tahsis edilerek bir dosya içinde toplanan belgeler arasında tek bir varaktan müteşekkil olanlar olduğu gibi içinde 40’a yakın varak bulunan dosyalar da bulunmaktadır. 1 Bkz. Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, Ankara, Erek Matbaası (3. Baskı), 2013, s.99-366. 2 Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, (Proje Yöneticisi Yusuf Sarınay), İstanbul, Başbakanlık Basımevi, 2010, s.477-507. 3 Araştırmada yararlanılan 192 dosya içinde yer alan sayfaların sayısı 500’den fazladır. Birden fazla sayfadan oluşan dosyalar, aynı yahut benzer konuları içeren yazışmalar bir araya getirilerek tasniflenmiştir. Keşf-i evvel defterlerinde, yazılı belgelerin yanında, görsel malzemelere de rastlamak mümkündür. Bunlar genellikle tamiri yapılacak yapının resim ve ya da birtakım haritaları içermektedir. Tarihî kaynak değeri taşımalarının yanı sıra Osmanlı belgelerinin, kendine has üslubunu tanımak, dönemin izah biçimlerine ve terimlerine vakıf olmak, diplomasi dilinin inceliklerini görebilmek açısından da bu belgelerin son derece kıymetli olduğunu söylemeliyiz. Arşiv metinleri içerisinde bir diğer kaynak Bursa Şer’iyye Sicilleri’dir. Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki belgelere göre çok daha az sayıdaki bu siciller, mahkemeye taşınarak çözüme kavuşması beklenen her türlü olayı ihtiva etmektedir. Konu gereği Bursa Şer’iyye Sicilleri içerisindeki “keşf” belgelerinden yararlandık. Bilindiği gibi, vakıf eserleri herhangi bir sebeple tamire muhtaç olmaları halinde mütevellileri tarafından yahut yöre halkının başvurusuyla durumun kadıya, onun tarafından da yetkili mercilere bildirilmesi bu sürecin basamaklarını oluşturmaktadır. Doğrusu, araştırmamıza başlamadan evvel tezin ana kaynaklarından birinin Şer’iyye Sicilleri olacağını tahmin ediyorduk. 1855 ve sonraki 25 yıla ait defterlerde yaptığımız incelemelerde, maalesef beklentimizin çok altında “keşf” kaydına rastlayabildik. Bursa depreminden sonra hasar alan vakıf eserlerinin tamiratları için mahkeme basamağının atlanmış olduğunu farkettik. Bursa halkı için keşif memurlarının İstanbul’dan gönderilmiş olması ve şehirde hemen deprem akabinde başlayan hasarlı yapıların tespiti çalışmaları bu basamağa gerek kalmadan eserlerin onarım işlemlerinin başlatılmasını sağlamış olmalıdır. 1462 yılı gibi Osmanlı tarihinin ilk dönemlerine uzanan kayıtların bulunduğu Bursa Şer’iyye Sicilleri, Türkiye’nin en kıymetli arşiv belgeleri arasındadır. Muhtemeldir ki, 1855 yılında yaşanan büyük deprem felâketinde siciller de zarar görmüş ve hatta bir kısmı yok olmuştur. Dönemin idare meclisi başkâtibi, kadıların müfettişi ve vali kâim-i makamı olan Bursalı Eşref Bey’in gayretleriyle bir kısmı ciltlenmiş ve tamir edilmiş, sadrazamın isteği üzerine de İstanbul’a gönderilmiştir. Evkaf-ı Hümayun Hazinesi ve defter-i emanet memurlarından oluşan bir komisyon bunları yeniden numaralandırmış, içerdikleri bilgileri kaydeden bir fihrist oluşturmuş ve sonrasında Bursa’ya geri göndermiştir. 1462 tarihinden 4 önceki kayıtlar da muhtemelen daha önceki deprem, yangın gibi felâketler sebebiyle önce harap, sonra da yok olmuştur3. 1855 Bursa depremini aydınlatması beklenen bir diğer kaynak salnamelerdir. Özellikle 1865’ten sonra çıkarılmaya “Hudâvendigâr” adıyla başlanan vilayet salnameleri Bursa’da 1869-1907 yılları arasında 34 kez basılmıştır. 1855 yılına ait bir salname bulunmadığından sonraki yıllarda, yaşanan deprem felâketine yapılan atıflar araştırmada değerlendirirlmiştir. Arşiv metinlerinden sonra 1855 depremiyle ilgili en tafsilatlı bilgileri haiz eserler İşaretnüma ve muhtelif seyahatnamelerdir. İşaretnüma, ilk türk deprem uzmanı Bursalı Gökmenzâde Seyyid Hüseyin Rifat Efendi tarafından yazılmış olup bilinen ilk bilimsel deprem tarihi eseridir. Gökmenzâde’den yüz yıl kadar önce İstanbullu Receb tarafından kaleme alınan “Risale-i Zelzele” isimli bir deprem kitabı varsa da içeriği sebebiyle makbul görülmemiş ve bilimsel bir çalışmadan ziyade hurafeler kitabı olarak kabul edilmiştir4. Daha sonra yazılan deprem risaleleri ise daha çok depremden korunma yollarını izah etmektedir5. Gökmenzâde’nin eseri, Bursa depreminin yarattığı hasarı, halkın deprem sonrasında normal hayata dönmekte yaşadığı zorluğu, civar köy ve kazalardan gelen ölüm ve yıkım haberlerini aktaran, hasar alan mahalleleri, cami, medrese, türbe gibi yapıları zikreden en kapsamlı çalışmadır. Bursa, kuruluş yıllarından itibaren yabancı seyyahlar için bir cazibe merkezi olmuştur. Osmanlı’nın ilk başkenti olarak, merkezin İstanbul’a taşınmasından sonra da bu özelliğini korumuştur. Deprem öncesi ve sonrasında Bursa’yı ziyaret eden seyyahların bizzat yaptıkları karşılaştırmalar ya da eserlerinde yer alan bilgilerle ortaya çıkan mukayeseler depremin etkilerini daha ayrıntılı görmemize imkân sağlamıştır. Depremden yıllar sonra Bursa’yı ziyaret eden seyyahlar da etrafta hâlâ deprem enkazı, yıkık minareler ve yapılar olduğunu satırlarında aktarmışlardır6. Bu bilgilerin “yanlılık” açısından tenkid edilebilir olsa da oldukça çarpıcı ve görmezden gelinemez nitelikte olduğunu söylemek gerekir. 19. yüzyıl Bursa’sını farklı açılardan konu edinen üç tez çalışması bulunmaktadır. Bunlardan ikisi yüzyılın ikinci yarısında “kapitalizm ve modernleşme” merkezli mekânsal 3 Kamil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, (haz. H.Algül ve diğ.), Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Bursa 2010, C.IV, s.100-101. 4 Lemi Akın, “İlk Müstakil Deprem Kitabı: Risale-i Zelzele”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 2011, C.44, S.44, s.1-82. 5 Nuh Arslantaş, “II. Abdülhamid Zamanında Kaleme Alınan Bir Deprem Risalesi: Resul Mestî Efendi’nin Siper-i Zelzelesi”, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 33(2007/2), s.129-168. 6 Bkz. Fahri Yıldırım, 14. Yüzyıldan Cumhuriyet Dönemine Kadar Yabancı Seyyahların Gözünden Bursa İlindeki Mimari Eserler, Bursa, Nilüfer Belediyesi Yayınları, 2014. 5 değişimi konu almaktadır7. Diğer çalışma ise yüzyılın ilk yarısında daha çok idarî yapı bağlamında Hudâvendigâr Eyaleti’ni irdelemiştir8. Müstakil olarak 1855 depremini konu edinen bir tez çalışması bu güne dek hazırlanmamıştır. 1855 depremi konusunda arşiv belgelerine dayalı olarak yayınlanmış bazı makaleler bulunmaktadır9. Makalelerden üçü depremin hemen akabinde tutulan hasar tespit raporları gibi birkaç arşiv belgesine atıfla hazırlanmıştır. Biri Ahmed Cevdet Paşa’nın anlatımı doğrultusunda depremi konu almaktadır. Bir diğeri İngiliz konsolosluk raporlarına dayanmaktadır. Miyuki Aoki tarafından kaleme alınan makale ise daha çok deprem sonrası onarımlar ve mimar Leon Parvillee hakkındadır. Bütün bu çalışmalar dışında, günümüz araştırmacılarının farklı muhtevalardaki eserlerinde, yaşanan deprem felâketinden bahsettikleri görülmektedir. Özellikle Bursa’nın önemli abidelerinin günümüzde de oldukça ehemmiyet verilen restorasyonları sırasında depremin izlerine rastlanıldığı ve yapılan eski onarımlara atıflar yapıldığı anlaşılmaktadır. Türkiye’de ve özellikle Marmara Bölgesi’nde yaşanan depremleri inceleyen çalışmalar da kısmen 1855 depremine değinmektedir10. 4. Tezin Muhtevası Çalışmamız üç ana bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında araştırmanın kapsamı, amacı ve yöntemine değinilmiş, konuyla ilgili kaynaklar değerlendirilmiş, ayrıca Bursa’nın 19. Yüzyıldaki genel durumu ve tarih içerisinde yaşamış olduğu depremlerden söz edilmiştir. Birinci Bölüm’de ilk olarak depremin tarihiyle ilgili kaynaklardaki farklılık tartışıldı ve deprem tarihi konusuna açıklık getirildi. Daha sonra depremde yaşanan can ve mal 7 Bkz. Zeynep Dörtok Abacı, Modernleşme Sürecinde Bursa Kentinin Mekânsal ve Sosyal Değişimi (1860- 1910), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Uludağ Üniversitesi, 2005; Sevilay Kaygalak, Kapitalistleşme Sürecinde Bir Osmanlı Anadolu Kenti: Bursa 1840-1914, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi, 2006. 8 Bkz. Emre Satıcı, 19. Yüzyılda Hüdavendigar Eyaleti, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi, 2008. 9 Bkz. Mehmet Yıldız, “1855 Bursa Depremleri”, Tarih Boyunca Anadolu’da Doğal Afetler ve Deprem Semineri (Bildiriler), İstanbul, 2000; Besim Özcan, “Bursa Depremleri (2 Mart, 12 Nisan 1855)”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Erzurum 1999, S.5; Yusuf Oğuzoğlu, “Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre 1855 Bursa Depremi”, Bursa Defteri, Bursa, Aralık 1999, S.4; Miyuki Aoki, “1855 Bursa Depremi Sonrası Onarımı ve Leon Parvillee”, Bursa Defteri, Bursa, 1999; Ali İhsan Karataş, “Ahmet Cevdet Paşa’nın Kaleminden 1855 Bursa Depremi”, Bursa Araştırmaları Kent Tarihi ve Kültür Dergisi, Bursa, 2006, S.15; İlhami Oruçoğlu, “Bir İngiliz Konsolosunun Gözüyle 1855 Bursa Depremi”, Bursa Araştırmaları Dergisi, Bursa, 2006, S.15; Kevork Pamukciyan, “Ermenice Yazma Bir Kaynağa Göre: Bursa’nın 1855 Yılı Büyük Depremi”, Tarih ve Toplum Aylık Ansiklopedik Dergi, Temmuz 1986, C.VI, S.31. 10 Nevzat Öcal, Türkiye’nin Sismisitesi ve Zelzele Coğrafyası 1850-1960 Yıları için Türkiye Zelzele Kataloğu, İstanbul, Sismoloji Yayınları, 1968; Orhan Sakin, Tarihsel Kaynaklara Göre İstanbul Depremleri, İstanbul, Ecem Ofset, 2002. 6 kaybının boyutları izah edilmeye çalışıldı. Halkın acil ihtiyaçları başta olmak üzere yapılan yardımlar ve halka gösterilen kolaylıklar arşivdeki yazışmalar aracılığıyla ortaya konulmaya gayret edildi. İkinci Bölüm, 1855 Bursa depreminde oluşan hasarların tespitine ayrıldı. Sivil ve umumi binalar olmak üzere iki kısımda Bursa’da yaşanan yıkım, hasar tespit raporları neticesinde tamir çalışmaları başlatılan eserlerin keşif ve denetim raporları, tamire ihtiyacı bulunan eserlerin onarım talepleri değerlendirildi. Üçüncü ve son bölümde tamiratlar hususunda son derece önemli bir rol üstlenen vakıf sistemi ve işleyişi, şehrin yeniden ihya ve inşası ele alındı. 19. yüzyılda yaşanan diğer değişimlerle birlikte şehrin yeni yapılar kazandırılarak, eskileri de Batı tarzında onarılarak şehre yeni bir kimlik kazandırılması serüveni yansıtmaya gayret edildi. B. 19. YÜZYIL ORTALARINDA BURSA 19. yüzyıl başlarından Tanzimat’ın ilânına kadar Güney Marmara’da geniş bir coğrafî alanı kaplayan “Hudâvendigâr (Bursa) Sancağı”, Anadolu Eyaleti’nin idarî sahasındadır. Tanzimattan sonra, yaşanan reform hareketleri ile birlikte 1842’de “Hudâvendigâr Eyaleti”nin teşekkülüyle, Bursa Sancağı “Merkez Sancak” statüsüne geçmiştir. Dönemin demografik yapısıyla ilgili bazı veriler bulunmaktaysa da kesin ve net rakamlara ulaşılamamaktadır. Osmanlı’da eyaletlerin nüfus bilgileri hususunda bilgilerimiz, seyyahların tahminleri ve tahrîr defterleriyle sınırlı kalmaktadır11. 1500’lü yılların başında, tahrir defterlerine göre 35.000-40.000 arasında olduğu düşünülen nüfus, aynı yüzyılın sonlarına doğru 70.000 olarak tahmin edilmiştir12. Lowry’nin hesaplamaları da bu rakamlara oldukça yakındır13. Araştırdığımız dönem itibarıyla en önemli kaynak olan, 1831 yılında yapılan ilk nüfus sayımı14 rakamlarına göre Bursa şehir merkezinde 10.532 Müslüman, 2.800 Ermeni, 2.159 Rum ve 627 Musevî erkek olmak üzer toplam 16.118 kişi vardır. Köylerde ise 6.327 Müslüman, 2.383 gayrimüslim olmak üzere toplam 8.689 erkek nüfus yaşamaktadır. Şehir merkezi ile köylerin genel toplam nüfusu ise 24.807’dir. Fransız seyyahların raporlarına göre Bursa’da nüfus 18. yüzyılda 50.000-65.000 arasındadır. 19. yüzyıl sonunda ise bu rakam 11 Yunus Koç, “Ömer Lütfi Barkan’ın Tarihsel Demografi Çalışmalarına Katkısı ve Klasik Dönem Osmanlı Nüfus Tarihinin Sorunları”, Bilig, Bahar 2013, S.65, s.180-192. 12 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2006, s.103-108. 13 Gürsu Gürsakal, “Modernleşme Bursa’sında Nüfus Hareketleri”, Osmanlı Modernleşmesi ve Bursa Sempozyum Kitabı, (ed. Cafer Çiftçi), Bursa, Osmangazi Belediyesi Yayınları, 2009, s.288. 14 Bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorlugu'nda İlk Nüfus Sayımı 1831, Ankara, T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Kurumu, 1943. 7 76.000’e ulaşmıştır15. 1892 Hudâvendigâr Salnamesi’ne göre Bursa’nın nüfusu 70.000 kişidir16. Yapılan nüfus sayımında yalnızca erkeklerin ve vergi yükümlüsü olanların sayıldığı düşünülürse kadınlar ve çocuklarla birlikte asıl nüfusun 70.000 civarında olduğu tahmin olunabilir. Depremin yaşandığı 1855 yılı nüfus bilgilerini haiz herhangi bir kayıt bulunmadığından net bir rakam vermek de mümkün değildir. Önceki ve sonraki yılların nüfus tahminlerine göre ve yine seyyahların bilgileri ışığında ancak ortalama bir rakam tahmin edilmektedir. Bursa’nın göçmenler sebebiyle demografik yapısında büyük bir değişiklik yaşandığı da göz ardı edilmemelidir. Göçmenleri yerleştirme politikası, şehrin genişlemesi ve yeni mahallelerin oluşmasını da sağlamıştır17. 19. yüzyılda Bursa, bir yandan Avrupa’ya hammadde ihraç eden bir yandan da dışarıdan teknoloji ithal eden bir şehirdir. Bu alışveriş sonunda üretim teknolojilerinin ve tüketim alışkanlıklarının, yüzyılın genel karakteriyle uyumlu olarak, toplumsal birtakım değişikliklere de sebep olduğu görülmektedir. Yeni ulaşım ağları, ticarî imkanların artması, yeni kamu bina ve merkezlerinin oluşmasıyla da şehirdeki değişim hız kazanmıştır. 1857’de gelirlerin tespitinde ve vergi konusunda düzenli bir sisteme geçme niyetiyle şehirde “Tahrîr-i Emlâk Nezâreti” kurulmuştur. Şehrin kuruluşundan bu yana yönetim merkezi Hisar bölgesinde konuşlanmış, fakat 19. yüzyıla gelindiğinde mahkeme ve vali konağı gibi kamusal yapıların daha çok Hanlar bölgesi civarına kaymasıyla yönetim merkezi ticaret bölgesiyle birleşmiştir. İncelediğimiz dönemde şehrin yerel yönetiminde, mutasarrıf, mütesellim, kadı, mahkeme görevlileri, ilmiye sınıfı, şehir ayanlığı, kethüdalık ve muhtesiplik kurum ve memuriyetleri hizmet vermektedir. Konumuz itibarıyla zikredilmesi gereken bir birim de imar işleri ve denetimlerini yürüten ve 1831’de kurulan “Ebniye-i Hâssa Müdürlüğü”dür. Hâssa başmimarı tarafından şehirlere mimarlar atanmakta ve inşaat esnafı meslekî kurallar ve işlemler bakımından onların denetimi altında bulunmaktadır. Bursa’da, Tanzimat’a kadar “mimarlıklar” mukataa usulüyle mutasarrıflar ve mültezimler tarafından yürütülmüş; 15 Erder L. The Making of Industrial Bursa: Economic Activity and Population in a Turkisch City, Princeton University (1976)’den naklen Özgür Ediz-Necmi Gürsakal, “Bursa Çarşı Makroformundaki Saçılmanın Fraktal Boyut ile Belirlenmesi”, Uludağ Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, C.XV, S.2, Bursa, 2010, s.102. 16 Yusuf Oğuzoğlu, “Osmanlı Arşivi Kayıtlarına Göre 1855 Bursa Depremi”, Bursa Defteri, Bursa, Aralık 1999, S.4, s.73. 17 Fulya Düvenci Karakoç, “Yirminci Yüzyıla Girerken Bursa’da Sosyal ve Kültürel Yaşam”, Osmanlı Modernleşmesi ve Bursa, Bursa, Osmangazi Belediyesi Yayınları, 2009, s.201-207. 8 Tanzimat’tan sonra, şehir mimarları “Ebniye-i Hâssa Kâimmakamı” adıyla yapım faaliyetleriyle ilgili işleri yerine getirmişlerdir18. 19. yüzyılın Batı’dan gelen değişimleri sırtlayan görüntüsü, hemen her alanda Bursa’da da kendini göstermekte, yaşanan deprem felâketiyle büyük bir yatırıma muhtaç hale gelen şehir, yeniliklerin uygulanması için biçilmiş kaftan konumuna gelmiştir. Şehrin bu “hazır bulunuşluğu”, valiler tarafından hazırlanan şehir planlarının devreye konulmasını kolaylaştırmış ve deprem sonrası kalkınma faaliyetleri ayrı bir forma bürünmüştür. C. BURSA’NIN DEPREM GERÇEĞİ Afetler, meydana geldikleri toplumun kendi kendine üstesinden gelemeyeceği, can ve mal kayıplarına sebep olan, çevreye zarar veren ve toplumsal düzenin bozulmasına yol açan ve çoğu zaman beklenmedik zamanlarda aniden gelişen durumlar için kullanılan bir kavramdır. Bulunduğu bölgeye bağlı olarak ülke çapında ve bazen uluslararası yardımı gerekli kılan büyük çapta afetler de yaşanmaktadır19. Çoğunlukla doğal ve yapay olmak üzere tasniflenen afetler içerisinde depremler; doğal, beklenmedik ve güçlü bir afet olarak tarih boyunca kaydedilmiş ve inceleme konusu olmuştur. Pek çok bilim sahasının farklı açılardan ilgisini celbeden depremlerin, toplumların ve mekânların üzerinde bıraktığı izler çoğu zaman fazlasıyla derin olmuştur. Yer yüzeyinde hareket halinde bulunan kayaların bükülme, yükselip alçalma, kıvrılma gibi hareketlerle yerkabuğunda oluşturdukları deformasyon, yani sürtüşerek büyük gerilimler oluşturan levhalar bir süre sonra kırılır ve ortaya büyük bir enerji çıkar. Kırılmaların yaşattığı sarsıntı deprem olarak tanımlanmaktadır. Kırılmanın başladığı yer depremin odak noktasıdır ve sarsıntılar dalga biçimde buradan etrafa yayılır20. Ülkemiz büyük ve yıkıcı depremlerin olduğu Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Batı Anadolu Grabenler Bölgesi mal ve can kayıplarına sebep olan yıkıcı depremlerin yaşandığı alanlardır. 1500 kilometre uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fayı, Marmara ve Kuzey Ege Bölgesi’nde üç ana kola 18 Emre Satıcı, 19. Yüzyılda Hüdavendigar Eyaleti, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2008, s.213-219. 19 Hikmet Yavaş, “Türkiye’de Doğal Afetlerin Merkez-Yerel İlişkiler Açısından Yönetim Sorunları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, İzmir, 2005, C.7, S.3, s.281-282. 20 Bülent Özükan, “Dünyada ve Türkiye’de Depremler, Yeryüzü ve Deprem Oluşumundan Günümüze Yeryüzünün Hikâyesi”, Boyut Bilim Kitapları, İstanbul, Boyut Matbaacılık, 2002, s.30. 9 ayrılmaktadır21. “Güney kolu; Yenişehir, Bursa, M. Kemalpaşa, Gönen, Edremit arasında uzanmakta olup Bursa- Gönen arasında normal faylar, diğer bölgelerde ise yanal atımlı faylar bulunmaktadır.” Bursa’da Gemlik Körfezinde Kuzey Anadolu Fayının uzantıları şeklinde doğu-batı yönlü ve aktif faylar tespit edilmiştir22. Bursa şehri sahip olduğu şifalı suları da fay hatlarına borçludur. Ezik bölgeler ve fay hatları kaplıca sularının rahatça yüzeye çıkma imkanı buldukları alanlardır. İnegöl oluğunun kuzeyinde bulunan Oylat Kaplıcaları buna örnek gösterilebilir. Magmanın yeryüzüne, yüzeydeki suların da yer altına geçmesini sağlayan ezilmiş alanlar maden sularının da oluşmasını sağlamaktadır23. Bursa’nın M.Ö. 360- M.S. 4. yüzyıl arasında yaşadığı depremleri tespit etmek oldukça güçtür. Antik kaynaklarda bu anlamda müstakil bilgiler bulmak Bursa’nın o günkü sosyo- politik konumundan ötürü pek mümkün değildir. O dönemdeki adıyla “Prusa” ve çevresi olarak düşünüldüğünde bazı bilgilere rastlanılmaktadır. M.Ö. 407 ve 360 yıllarında Marmara ve çevresini etkileyen bir deprem, 287 yılında Çanakkale ve Balıkesir civarlarında yaşanan depremlerin Bursa’yı da etkilemiş olması muhtemeldir. M.S. 32 yılında Bursa ve İznik civarında, 120 yılında Nikomedia (Kocaeli)’da, 123 yılında Erdek’te, 262’de İtalya, Afrika ve Asia Minor’u etkileyen bir deprem yaşanmış ve Bursa’yı da etkilemiştir. 358’de Bithynia’da ve 362’de Nicaea’da yaşanan depremler de fazlasıyla yıkıcıdır ve Bursa’yı etkilemiştir. İznik altı yıl gibi kısa bir süre sonra yine saray ve surların yıkıldığı büyük bir deprem daha yaşamıştır24. 5-15. yüzyıllar arasında Bursa’nın yaşadığı depremleri tespit etmenin en doğru yolu Bizans kaynaklarını incelemektir. Bu kaynaklar incelendiğinde, 1143 yılında Bursa merkezli bir depremin yaşandığı görülmektedir. Şehirdeki bir nehrin taşarak şehri sular altında bıraktığı, pek çok insanın hayatını kaybettiği deprem fazlasıyla yıkıcı olmuştur. Bu dönem 21 Murat Utkucu-Emrah Budakoğlu-Hatice Durmuş, “Marmara Bölgesinde (KB Türkiye) Depremsellik ve Deprem Tahlikesi Üzerine Bir Tartışma”, Hacettepe Üniversitesi Yerbilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Bülteni, Ankara, 2011, 32(3), s.191. 22 Yadigar Doğan, “Bursa ve Yöresinin Jeolojik-Jeomorfolojik Yapısının Depremselliği Üzerine Bir Araştırma”, Bursa Yöresinin Depremselliği ve Deprem Tarihi, (ed. Nurcan Abacı), Bursa, Uludağ Üniversitesi Basımevi, 2001, s.12. 23 Doğan, a.g.m., s.26. 24 Kamil Doğancı, “Bursa ve Civarını Etkileyen Depremler (M.S. 4.Yüzyıla Kadar)”, Bursa Yöresinin Depremselliği ve Deprem Tarihi, (ed. Nurcan Abacı), Bursa, Uludağ Üniversitesi Basımevi, 2001, s.61-66. 10 aralığında Bursa çevresinde İzmit, Erdek, İznik, Karamürsel ve Karacabey gibi merkezlerde yaşanan depremler de Bursa’yı etkilemiştir25. Vekâyi‘nâmeler ve arşiv metinlerindeki bilgilere göre 1400, 1418, 1463 ve 1555 yıllarında Bursa’da depremlerin yaşandığını söylemek mümkündür. Depremlerin gerçekleştiği tarihler ve büyüklükleri konusunda bazı bilgi karışıklıkları olduğu gibi verdiği hasar ve can kayıplarıyla ilgili malumat da sınırlıdır26. 1674 yılına ait bir kayıtta Bursa’da bir deprem meydana geldiği, Emir Han’ın bu depremde hasar aldığı ve yapılmasının elzem olduğuna yönelik bilgiler yer almakta ise de yaşanan bu depremle ilgili başka herhangi bir kayıt yahut bilgi bulunmamaktadır27. 18. yüzyılda da Çanakkale, İzmit, İstanbul gibi yakın merkezlerde yaşanan depremler Bursa’yı etkilemiştir28. Araştırmamızın konusu olan 1855 depremi, Bursa’nın yaşadığı en büyük deprem felâketlerinden biridir. Şehirde hasar alan pek çok yapı olduğu gibi can kaybı da fazladır29. Kazım Baykal, ihtiyarların kırk gün boyunca belli aralıklarla sarsıntıların devam ettiğini anlattıklarını söylemektedir30. 1855 depreminden sonra Bursa’nın yaşadığı en şiddetli deprem 1964’te yaşanmış ve tüm Marmara Bölgesi sarsıntılardan etkilenmiştir. İki depremin arasında yüz yıllık dilimde ve sonrasında da Bursa’da bazı depremler meydana gelmiş fakat hasar ve etkisi çok büyük olmamıştır31. Bursa ve çevresi tarih boyunca pek çok yıkıcı depremle karşılaşmıştır. Bunun sebebi yer kabuğunun hareketli olduğu bir konumda bulunmasıdır. Mevcut fay hatları halen aktiftir ve yer altındaki hareket devam etmektedir. Bu sebeple Bursa ve çevresi “deprem bilinci” kazandırılması gereken en önemli bölgelerdendir. 25 Şahin Kılıç, “5-15. Yüzyıl Bursa ve Çevresi Bizans Dönemi Depremleri” Bursa Yöresinin Depremselliği ve Deprem Tarihi, (ed. Nurcan Abacı), Bursa, Uludağ Üniversitesi Basımevi, 2001, s.67-70. 26 Sezai Sevim, “Bursa Depremleri (1400-1600), Bursa Yöresinin Depremselliği ve Deprem Tarihi, (ed. Nurcan Abacı), Bursa, Uludağ Üniversitesi Basımevi, 2001, s.71-73. 27 Hasan Basri Öcalan, “XVII. ve XVIII. Yüzyıl Bursa Depremleri”, Bursa Yöresinin Depremselliği ve Deprem Tarihi, (ed. Nurcan Abacı), Bursa, Uludağ Üniversitesi Basımevi, 2001, s.77. 28 Öcalan, a.g.m., s.78. 29 Oğuzoğlu, a.g.m., s.72-79; Neslihan Türkün Dostoğlu, “Tarihteki Depremlerin Bursa Kenti Üzerindeki Etkileri”, Güney Marmara Mimarlık, Bursa, TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi, Ekim 1999, S.5, s.28. 30 Kazım Baykal, “1854 Zelzelesi ve Tahribatı”, Bursa Defteri, Bursa, Aralık 1999, S.4, s.84. 31 İsmail Selimoğlu, “20. Yy.’da Bursa ve Civarında Meydana Gelen Depremler”, Bursa Yöresinin Depremselliği ve Deprem Tarihi, (ed. Nurcan Abacı), Bursa, Uludağ Üniversitesi Basımevi, 2001, s.89-92. 11 BİRİNCİ BÖLÜM 1855 BURSA DEPREMİ VE ETKİLERİ 12 I. ARŞİV VE DİĞER KAYNAKLARDA 1855 BURSA DEPREMİ Bursa şehrinin, deprem senesi ve sonrasındaki eyalet ve kazalarını öğrenmek, kaynaklarda hasar aldığından bahsedilen yerlerin Hudavendigâr vilayetinin hangi kazasına yahut beldesine işaret ettiğini anlamak için en kolay yöntemin salnamelerden yararlanmak olduğu şüphesizdir. Devlet salnamelerinde 1855-1888 yılları arasında eyaletlerin durumları ve vilayetlerle ilgili bilgiler genel olarak zikredilmiş, ancak özel hususlara değinilmemiştir. Bu sebeple salnamelerden sadece Hudavendigâr Vilayetinin o dönemdeki sancaklarını ve bu sancaklara bağlı olan kazaları öğrenilebilmektedir. Hudavendigâr, depremin yaşandığı 1855 yılında sekiz sancaktan oluşan büyük bir eyalettir. Bu sancaklar; Kocaeli, Hudavendigâr, Kütahya, Karahisar-ı Sahip, Erdek, Biga, Karesi ve Ayvalık’tır. Hudavendigâr sancağına bağlı olan 24 kaza; Bursa, Kite ve Cebel-i Atik, Mudanya, Tirilye ve Sipki, Gemlik, Karacaşehir, Bilecik, Yenişehir, İznik, Gölpazarı, Lefke, Pazarcık, Yarhisar, İnegöl, Söğüd, Domaniç, Kepsut ile Belat, Atranos ile Cebel-i Cedid, Harmancık, Gökçedağ, Mihaliç ile Sincan, Kirmasti, Aydıncık, Pazarköy ile Görele’dir1. Deprem sonrası bu kazalardan özellikle Gemlik2, Mudanya3, Mihaliç4 ile Sincan5, Kirmasti6, İznik, Eskişehir ve Bilecik’ten7 depreme dair hasar ve can kaybı raporlarının geldiği görülmüştür. Hudavendigâr’ın hasar almayan kazaları ile civardaki diğer yakın kazalardan8 da depremi fazlasıyla hissettikleri, ancak bir can ve mal kaybının olmadığına dair raporlar ile depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çeşitli yardımların gönderildiği bilinmektedir. Deprem hemen herkes tarafından üzüntü ve kederle karşılanmıştır. Söz gelimi, Bursa deprem raporu eline ulaştığında Sadrazam Keçecizâde Fuad Paşa’nın, üzüntüsünü şairane bir şekilde “Eyvah, Osmanlı’nın Dibacesi yıkıldı”9 sözüyle dile getirdiği aktarılmaktadır. Depremin İstanbul, İzmir ve çevre illerden hissedildiği, ancak asıl merkezin Bursa olduğu bilinmektedir. Gökmenzâde eserinde depremden etkilenen bölgeyi ana hatlarıyla şöyle 1 Gülin Erdem, Kastamonu, Aydın, Hüdavendigar ve Ankara (Bozok) Vilayetlerinin İdari Taksimatı (1272h/1855-6 ile 1328h/1910-1), Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Niğde, 2001, s.48. 2 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 3 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 4 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 5 B.O.A. A.}MKT.NZD. 141-69. 6 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 7 Gökmenzâde Hacı Çelebi, İşaretnüma, 1276, vr.8a. 8 B.O.A. A.}MKT.NZD. 144-56. 9 Nazım İntepe, Dibace, Kaynak Yayınları, İzmir 2009, s.338. 13 tarif etmektedir: “Münhedim ve harâb olan mahallin ibtidâsı Balıkesir’e sekiz sâ‘at kala Susığırlığı demekle ma‘rûf mahalle karîb Çay derler bir mahalden Bursa’nın cânib-i şarkîsinde Değirmenli Kızık tesmiye olan karyeye kadardır. Vesâir mahallerde dahi hareket-i arz vukû‘ bulmuş ise de zedelenmemişdir. Ba‘zı zedelenmiş var ise de münhedim olmamışdır. İnegöl ve Yenişehir misillü bu hareket-i arz Kütahya’da ve Karahisâr ve Akşehir’e kadar vukû‘ bulmuş, lâkin zararlık olmamışdır.”10 Eserin daha sonraki satırlarında da, “tâ İzmir’e varınca hareket-i arz vukû‘ bulmuş ise de zararlık olmamışdır. Mudanya’da ve Gemlik’de Pazarköy’de Yalıova’da dahi öte taraflarda hareket-i arz vukû‘ bulmuş ise de zararlık olmadı. Küplü’de ve Bilecik’de ve Eskişehir ve civârlarında hareket-i arz vukû‘ bulmuş ise de zararlığı olmadı”11. Gökmenzâde’nin ifadelerinden çevre illerde ve kazalardaki durumu da görmek mümkün olmaktadır. Depremden etkilenen bir bölge de Sisam Adası’dır. Deprem akabinde çıkan Cerîde-i Havâdis gazetesinde, “Der-sa‘âdet ve havâlîsinde hareket-i arz olduğu gibi yevm-i mezkûrda burada vukû‘undan üç dakîka evvel İzmir’de ve altı dakîka evvel Sisam Cezîresi’nde dahi zelzele olup İzmir’de bir gûne zarar ve ziyân vukû‘a gelmemiş ise de cezîre-i mezkûrede ba‘zı yerler münhedim olmuşdur”12 ifadelerine rastlamaktayız. Bursa seyyahlarından Cooper’ın da, “Şiddetinden ziyade süresi ile dikkat çeken bir şok İzmir kentinde korkuya yol açtı. Dalgalanmalar çok düzenliydi ve kuzeyden güneye doğru gitmekteydi. Aynı gün ve aynı saatte İstanbul şiddetli bir depremle sallandı. Bu depremin merkezinin kısa sürede kötü kaderli Bursa kenti olduğu anlaşıldı”13 ifadesinin işaret ettiği üzere deprem İzmir ve İstanbul’da şiddetli bir biçimde hissedilmiştir. O dönem yapılan tespitlere göre depremin merkezi Bursa’dır ve etki alanı da on kilometre mesafedir. Apolyont Gölü ile Gemlik tarafı depremin en az etkili olduğu alanlardır. Civardaki köylerde bir hayli etkili olmasına rağmen özellikle en zengin ve büyük olanlarından birkaç Hristiyan köyü depremden hiç etkilenmemiştir14. Depreme dair ilk bilgileri içeren ve durumu adeta özetleyen arşiv belgelerinden, yaşanan felâketin çarpıcı boyutlarını öğrenmemiz mümkündür. Arşiv metinlerinde deprem, “hareket, hareket-i arz, hareket-i arziyye, zelzele, tezelzül, tezelzülât ve tezelzülât-ı arziyye” 10 Gökmenzâde, a.g.e., vr.7a. 11 Gökmenzâde, a.g.e., vr.7b-8a. 12 Cerîde-i Havâdis, S.731. 13 Fahri Yıldırım, 14. Yüzyıldan Cumhuriyet Dönemine Kadar Yabancı Seyyahların Gözünden Bursa İlindeki Mimari Eserler, Bursa, Nilüfer Belediyesi Yayınları, 2014, C.II, s.517. 14 İlhami Oruçoğlu, “Bir İngiliz Konsolosunun Gözüyle 1855 Bursa Depremi”, Bursa Araştırmaları Dergisi, Bursa, 2006, S.15, s.7. 14 gibi deyimler ile anlatılmaktadır. “Deprem” kelimesi de yine o dönemde sıkça kullanılan ve bilinen bir kelime durumundadır. Dönemin dergi ve gazetelerinde yayınlanan makalelerde daha çok “zelzele” kelimesinin kullanıldığı, arşiv metinlerinde ise “deprem” yoğunlukta olmakla birlikte “zelzele”ye de sıkça yer verildiği görülmektedir. İnsanların kıyamet ile deprem arasında, oluş biçimi ve etki alanı itibariyle bir bağlantı ve benzetme kurmalarının ise psikolojik olarak mantıklı sebeplerinin olduğu görülmektedir. Mevcut düzenin bozulup dağıldığını görme, bu durum karşısında yaşanan acizlik ve çaresizlik hissi ile ölüm duygusunun birleşimi deprem ve kıyameti ortak bir betimleme alanında birleştirmektedir. Ölüm ve kıyamet duygusunun depremin yarattığı endişe, tedirginlik ve korkuyu bastırmada manevî bir desteği olduğu da söylenebilir15. Bursa depremi denilince de halk üzerinde bıraktığı dehşet verici etkiyle zihinlerde ilk beliren “küçük kıyamet”16 tanımlaması olmaktadır. 1855 yılında iki büyük deprem felâketiyle Bursa halkının yaşadıkları uzun yıllar bu isimle anılmıştır. Yıkıcı etkisi ve büyüklüğüyle halkın üzerinde bıraktığı korku, depremi kıyametle bağdaştırmalarına sebep olmuştur. Şehirdeki yapıların nerdeyse tamamını yerle bir eden ve pek çok can kaybına neden olan bu afetin kıyamete benzetilmesi de son derece normal görülmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan 15 Cemâziyelâhir 1271/ 5 Mart 1855 tarihli bir belge, yaşanan büyük depremin adeta hasar tespit raporu niteliğindedir. Beklendiği kadar tafsilâtlı olmasa da genel durumu yansıtması ve durumun vehametini gözler önüne sermesi bakımından oldukça önemli bilgiler içermektedir17. Depremden üç gün sonrasının tarihini taşıyan bu belgeden edinilen ilk tespitler şöyle özetlenebilir: 15 Naci Kula, “Deprem ve Kıyamet Benzetmesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.9, C.9, Bursa, 2000, s.351-360. 16 Kazım Baykal, Tarihte Bursa Yangınları, Bursa, 1948, s.28. 17 B.O.A. İ.DH. 316-20363. Belgenin transkripsiyonu şöyledir: “Rabbimiz Te‘âlâ hazretleri eyyâm-ı ‘ömr ü şevket-i hazret-i şâhâneyi rûz-i efzûn ve kâffe-i memâlik-i mahrûsetü’l-mesâlik-i cenâb-ı cihân-bânîsi her türlü âfât ve mesâibden masûn buyursun, âmin. Mâh-ı hâlin on ikinci cihâr-şenbe günü sâ‘at dokuzu çâr-yek mürûruyla Bursa’da ziyâde şiddetlu vukû‘ bulan hareket-i arzdan dolayı muhterik vâlî konağı havlîsinde kâin debboyun saçakları düşerek altında bulunan iki ‘aded odaları tahrîb eylemiş ve birçok minâreler ile ‘ale’l- husûs Ulu Câmi‘-i Şerîfin iki minâresi şerîfelerinden münhedim olarak kubbeleri dahi ayrılmış ve hanların birtakımı kâmilen harâb olup birazları dahi cüz’î ve küllî sakatlanmış ve mukaddemâ kethudâ-yı ‘âlî-i dâverîleri ‘izzetlu efendi bendelerinin ikâmet eylediği hânenin alt tarafından ve kal‘anın bir cânibinden esnâ- yı zelzelede kebîr bir kaya düşerek tahtında kâin Karaoğlanoğlu’nun harîr fabrikasına şiddetle çarpmış olduğundan mezkûr fabrikayı külliyyen tahrîb ederek içinde bulunan merkûm Karaoğlanoğlu bir iki oğluyla otuz kadar işçi kızları telef olup bu fabrikanın enkâzı altında kalmış olmağla enkâz-ı mezkûre yanarak ve bir tarafdan hareket-i arz vukû‘uyla ebniyeler yıkılarak ve rahmet dahi başkaca şaşırdarak herkes halecân-ı kalbe dûçâr olduğundan bu hâl ile beraber bi-lutfihi Te‘âlâ sâye-i veliyyü’n-ni‘amîlerinde fevka’l-‘âde ikdâm ve gayret olunarak harîk-i mezkûr dört beş Hristiyan hânesine sirâyetle basdırılmış ve bazı büyücek kal‘a taşları dahi sarkıp düşmek üzre bulunmuş ve bunlara mümâsil hayli hasarât ve nüfûsca telefât vukû‘ bulmuş ise de henüz hafîfçe olarak zelzelenin arası kesilmemiş ve işbu vak‘a-i dehşet-engîz emsâli görülmemiş 15 Mihaliç ve Kirmasti kazası ile Kite nahiyesi en fazla hasar görülen bölgeler olarak kaydedilmiştir. Gemlik ve Mudanya kazalarından gelen ilk bilgilere göre bu iki kazada can kaybı yaşanmamıştır. Meclis-i Kebir azalarından Hacı Muhtar Bey’in çiftlik evi tamamen yıkılmış ve üç kişi hayatını kaybetmiştir. Vali konağının avlusundaki iki oda tahrip olmuştur. Camilerden pek çoğunun minareleri yıkılmış, Ulu Cami’nin iki minaresi yıkılmış ve kubbeleri ayrılmıştır. Hanlardan bazıları tamamen yıkılmış, bir kısmı da hasar almıştır. İpek fabrikasının üzerine kaya düşmüş ve içeride yangının da çıkmasıyla 30 kadar işçi ve fabrika sahibi ile oğulları ölmüştür. Dört beş Hristiyan evine yangın sıçramış ve zarar vermiştir. Kale dibinde enkaz altlarına kaya parçalarının düşmesinden endişe edildiği için müdahale edilememiş, bazı köylerde can kaybının çok olduğuna dair bilgi alınmış, fakat kesin bir rakam ellerine ulaşmadığından net bir şey söylemek mümkün olmamıştır. İnsanlar deprem karşısında “halecân-ı kalbe dûçâr” olmuş, korku ve endişe içerisinde ne yapacaklarını şaşırmıştır. Depremin ilk korkusunu atlatanlar, enkaz altında kalanların yardımına koşmuş, bunların kimisi sağ kimisi ölü olarak enkaz altından çıkarılmıştır. Yine depremin üç gün sonrasına ait İrade-i Dahiliye evraklarından biri, depremin Bursa kazalarında ve çevre yerleşimlerdeki etkilerini aktarmaktadır. Bir önceki belgenin aksine Mudanya’da oldukça fazla hasar bulunduğu zikredilmiştir. Ayrıca Kirmasti (Mustafakemalpaşa) kazası oldukça hasar almıştır. Yüzeyde derin çatlaklar oluşmuş ve buralardan sular çıkmıştır. Köylerden gelen haberlerde Armut, Bilad-i Yunus, Çeltik ve Soğanlı’da yıkım; Akçalar, Hasanağa, Dansarı18, Görükle, Tahtalı, Kayapa, Demirci, Fotra ve Doğancı’da ise hem yıkım hem de can kaybı olduğu bildirilmiştir. Diğer köylere dair bir malumat alınamadığı görülmektedir. Diğer belgedeki bilgilerin dışında, Kaplıca sularında da bir hareketlenme olduğu ve Kükürtlü hamamlarındaki sıcak suların kesildiği bilgisi de verilmiştir. Bursa halkı açık alanda ya da çerge19 ve çadırlarda kalmaktadır20. olmasından nâşî o makûle zedelenen mahallerin lâyıkıyla keşf ü tahkîkatına cesâret olunamamış olup fakat enkâz altında kalan insânların ba‘zısı hayyen ve ba‘zısı meyyiten ihrâc etdirilmekde olarak şimdilik mümkün mertebe edilebilmiş olan tahkîkatın tafsîlini mübeyyin kaleme alınan mazbata manzûr-ı ‘âlî-i veliyyü’n- ni‘amîleri buyruldukdan sonra hâk-pây-i cenâb-ı hazret-i sadâret-penâhîye takdîm olunmak üzre mühürdâr-ı cenab-ı hıdîvîleri fütüvvetlü Mustafâ Bey bendeleri tarafına tisyâr kılınmış ve hasârât ve telefât-ı vâkı‘anın tahkîkat-ı kâmilesi istihsâl olundukda yine ‘arz u beyân-ı hâle ibtidâr kılınacağı derkâr ve Gemlik ve Mudanya kazâlarında telefât vukû‘ bulmayıp ancak Mihaliç ve Kirmasti kazâlarında ve Kite nâhiyesinde aşırı hasârât vâki‘ olarak hattâ nâhiye-i mezkûreden Meclis-i Kebîr a‘zâsından rif‘atlü Hacı Muhtâr Bey bendelerinin bir kıt‘a çiftlik ebniyesi kâmilen münhedim olup üç nefer insân dahi telef olmuş ve daha ba‘zı köylerde telefât-ı külliyye vukû‘u istihbâr olunmakda ise de bundan sonra alınacak ma‘lûmât tafsîliyle dahi iş‘âr olunacağı bedîhî ve âşikâr bulunmuş olup şimdilik mücerred bir ma‘lûmât-ı mücmele i‘tâsı ma‘rifetinde terkîm-i ‘arîza-i ‘ubeydâneme mübâderet olunmuşdur. Ol bâbda ve her hâlde emr u fermân men lehu’l- emrindir”. 18 Günümüzde İrfaniye mahallesi. 19 Derme çatma, göçebe çadırı. 16 İki deprem felâketini de Bursa’da bizzat yaşayan seyyahlardan Hamlin, depremin yıkıcı etkisini ve yarattığı hasarı çarpıcı ifadelerle anlatmaktadır. Ona göre taş ve tuğla binaların neredeyse tamamı harabeye dönmüş ya da hasar almıştır. Minarelerden yalnızca dağın eteklerindeki bir tanesi ayakta kalmış, diğerlerinin üst kısımları yıkılmış, ayrıca pazarlar tahrip olmuş, iyi yapılan ahşap binalardan kurtulanlar varsa da kerpiç olanlar harabeye dönmüştür. Ahali endişe içinde bir gece geçirmiş, yüzlerinden dehşet ve korkunun ifadesi uzun süre silinmemiştir21. A. İLK DEPREM (11-12 CEMAZİYELÂHİR 1271 / 1-2 MART 1855) Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde İrade-i Dahiliye bölümünde 316/20363 numarasıyla tasniflenmiş dokuz evrak bulunmaktadır. Bunlardan ikisi, birimler arasındaki yazışmalara ait olanlardır. Diğer yedisinde deprem ve ilk tespitlerinin aktarılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Bu dokuz evrak içerisinden 4. ve 7. sayfaları elinde bulunduğu tahmin edilen Yusuf Oğuzoğlu22, depremin Cemaziyelâhir ayının 11. günü meydana geldiğini tespit ettiğini söylemektedir. Belge sonundaki hicri ayların rumuzlarından Cemaziyelevvel mi Cemaziyelâhir mi olduğunu tespit etmekte şüpheli bir durumun ortaya çıktığını ele aldığı belgede, depremin yaşandığı tarihin ay olarak açıkça zikredilmediğini ifade etmektedir. Bu şüpheyi ortadan kaldırmak ve depremin kesin tarihini tespit etmek üzere Türk Tarih Kurumu’nun web sitesinde (www.ttk.gov.tr) dijital ortamdaki Tarih Çevirme Kılavuzu’na başvurmuştur. Cemaziyelevvel ayının 11’i Cuma gününe, Cemaziyelâhir ayının 11’i ise Çarşamba gününe rastlaması dolayısıyla ve belgenin, “Rabbimiz Te‘âlâ ve Tekaddes Hazretleri hîçbir mahalde emsâlini göstermesin, mâh-ı hâlin on ikinci cehâr-şenbe günü cümlemiz hükûmetgâhda bulunarak tesviye-i mesâlih-i ‘ibâd ile meşgul bulunduğu hâlde sâ‘at altı karârlarında havâ gereği gibi kararıp gök gürleyerek rahmet başlayıp sâ‘at dokuzu çâr-yek geçerek misli bu kadar senelerdir görülmedik sûretde gâyet şiddetli ve dehşetli bir hareket-i arz zuhûr edip beş sâniye kadar mümtedd olmuş ve Cum‘a ertesi gecesine kadar ara sıra ardı kesilmemiş ise de ibtidâki gibi dehşetli olmayıp şükür olsun hafîfçe geçmişdir”23 şeklindeki girişini dikkate alarak, Cuma günü resmi tatil olduğundan hükûmetgâhda kimsenin bulunmayacağı varsayımıyla bu sonuca varmıştır. 20 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 21 Yıldırım, a.g.e., s.519. 22 Bkz. Yusuf Oğuzoğlu, “Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre 1855 Bursa Depremi”, Bursa Defteri, Aralık 1999, S.4, s.72. 23 B.O.A. İ.DH. 316-20363, 7. 17 Oğuzoğlu, makalesine kaynak gösterdiği belgelerin varlığından kendisini haberdar edenin Prof. Dr. Nejat Göyünç olduğunu ve kendisine teşekkürlerini not düşmüştür. Her iki hocamızın da depremle ilgili çalışmaları tezimize ve diğer çalışmalara ışık tutması açısından mühimdir. Daha sonra konuyla ilgili yapılan araştırmalarda mevcut şüphe ve karışıklığın ortadan kalktığını, seyahatnamelerdeki ve diğer kaynaklardaki tarih karmaşıklığının aydınlatılıp çözüme kavuştuğunu görmekteyiz. Arşivde Bursa Evkaf Müdürü Hacı Halil Efendi’ye deprem sonrası durumu tasvir eden aynı kod ve numarayla tasnif edilmiş olan 3 numaralı belgede, “Sâl-i hâl mâh-ı Cemaziyelâhirinin 11. Çarşamba günü sâ‘at 6 karârlarında havâya bir karanlık ‘ârız olarak bir mikdâr bârân nüzûlü esnâsında şedîdce gök gürleyip ba‘dehu kesretle bârân nüzûl etmiş ve sâ‘at dokuzu bir çâr-yek geçerek -Cenâb-ı Hak cemî‘-i zamânda ve buldânda bir daha göstermesin- misli hiç işidilmemiş derecesinde gâyet şedîd hareket-i arz vukû‘uyla münhedim olan mir’ât-ı celîlenin mahal ve keyfiyyetleri”24 ifadeleri yer almaktadır. Bu belgedeki açık ve net tarihe göre Bursa depremi Cemaziyelâhir ayının 11. Çarşamba günü meydana gelmiştir. Fakat aynı dosya ve gömlek numarasıyla tasniflenmiş olan diğer iki belgede tarih 12 olarak kaydedilmiştir. Kevork Pamukciyan, Ermenice yazma bir kaynağa dayandırdığı makalesinde, Bursa’nın 1855’te yaşadığı büyük deprem felâketinden bahsedildiğini aktarmaktadır. Bu kaynak, 1846-1920 yılları arasında yaşamış Vahram Başpiskopos Manguni tarafından hangi tarihte hazırlandığı meçhul bir biyografidir. Manguni, 1844’te Bursa Ermenilerinin dinî lideri tayin edilen Eçmiadzin Başpatriği Dördüncü Kevork Keresteciyan’ın hususi kâtibidir. Manguni Bursa doğumludur ve eserinde Bursa’ya ağırlık verdiği görülmektedir. Edebî bir dille Ermenice kaleme aldığı eserinde Bursa ile ilgili beş fasıl bulunmaktadır. Eserin 23. faslında 1855 depremi ve etkileri yer almaktadır25. Bir önceki fasılda Bursa ve Bursa halkıyla ilgili önemli bilgiler verdiğini açıklayan Manguni, 23. kısımda deprem felâketini tasvir edeceği bilgisini aktarmıştır. Tarih olarak “mezkûr ayın on altısında, Çarşamba günü, Büyük Orucun26 ikinci haftasında” ifadesini kullanmıştır. Pamukciyan, burada Ermeni klasik tarihçisi Avedis Berberyan’ın depremin tarihini 28 Şubat olarak verdiğini, bu sebeple Manguni’nin eski takvime göre tarih vermiş olması gerektiğini not düşmüştür. 24 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 25 Kevork Pamukciyan, “Ermenice Yazma Bir Kaynağa Göre: Bursa’nın 1855 Yılı Büyük Depremi”, Tarih ve Toplum Aylık Ansiklopedik Dergi, Temmuz 1986, C.VI, S.31, s.22-25. 26 Hristiyanların Paskalya öncesinde yedi hafta süren Büyük Oruçları. 18 Ahmed Cevdet Paşa, 19. yüzyıl Osmanlı tarihi için en önemli kaynaklardan biri olan Tezâkir-i Cevdet adlı eserinde ise depremin 11 Cemaziyelâhir 1271 / 1 Mart 1855 tarihinde hatta Mahmud Nedim Paşa’nın Sayda’ya vali olduğu gün yaşandığını bildirmektedir27. Gökmenzâde’nin İşaretnüma adlı eserinde ise depremin tarihi “Bin iki yüz yetmiş bir senesi Cemaziyelâhirin on biri şühûr-i rûmiyeden Şubatın onaltıncı günü Çarşamba günü sâ‘at dokuzu on dakîka geçerken”28 şeklinde verilmiştir. Cevdet Paşa gibi Tanzimat devrinin en önemli tarihçilerinden olan Hayrullah Efendi’nin Avrupa Seyahatnamesi isimli eserinin sonuna eklemiş olduğu Bursa seyahatlerini anlattığı bölümde de 1855 depremine dair çarpıcı bilgiler yer almaktadır. Hayrullah Efendi anılarında bir tarih zikretmemiş, yaptığı üç ziyaretten ilkini, “hareket-i arzın tahribinden akdem”, ikincisini “hareket-i arz vukû‘u akîbinde” ve “üçüncü defası geçen sene olup” şeklinde ifade etmiştir29. Depremin denk geldiği yıl açıkça, fakat diğer elde ettiğimiz kaynaklardan farklı bir tarihle verildiğinden aynı sıkıntıyı burada da hissetmekteyiz. İsmail Hami Danişmend yazmış olduğu makalede, Hayrullah Efendi’nin deprem tarihiyle ilgili zikrettiklerinden yola çıkarak seyahatlerinin tarihlerini tayin etmenin oldukça kolay olduğunu söyler. Vardığı sonuca göre Hayrullah Efendi, ilk seyahati Sultan Abdülmecid’in 1844’teki Bursa seyahatinde ona eşlik ederek, ikinci seyahatini depremin hemen akabinde 1851-1852 yıllarında ve son seyahatini de eserini yazdığı yıl olan 1864’ten bir yıl evvel yani 1863 yılında yapmıştır. İlk30 ve son31 seyahatlerini delillendirmesine rağmen ikinci seyahat için Hayrullah Efendi’nin verdiği tarihi baz alarak 1851 ile 1852 yıllarına işaret etmiştir. Deprem tarihinin farklı kaynaklarda değişiklik gösterebileceğine dair de hiçbir uyarı yahut şüpheden bahsetmemektedir32. 1298 tarihinde nüshası 3 kuruştan satılan Mecmû‘a-i Ebu’z-Ziyâ’nın bir sayısında büyük deprem felâketlerini konu edinen, “Zelzele ve Zelâzil-i Meşhûre” isimli makalede depremin yalnızca tarihi verilmiş, can ve mal kaybı, yarattığı etki ve hasar hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Önceki depremlerde can kaybı sayısı ve şehrin aldığı hasarlardan kısmen bahsedilmiş olsa da Bursa depremi yalnızca, “Bin iki yüz yetmiş ikide Bursa’da ve bin 27 Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir-i Cevdet, (haz. Cavid Baysun), Ankara 1953, C.I, s.33. 28 Gökmenzâde, a.g.e., vr.7a. 29 Hayrullah Efendi, Avrupa Seyahatnamesi, (çev. B.A. Gürsoy), T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s.193. 30 Takvim-i Vekâyi‘’in 6 Cemaziyelâhir 1260 tarihli ve 271 numaralı nüshasında Abdülmecid’in Bursa’ya 1260 (1844) senesinde gitmiş olduğu kaydedilmiştir. 31 Seyahatname tarihi 1864’tür. 32 İsmail Hami, Danişmend, “Hayrullah Efendi’nin Gördüğü Üç Bursa”, Bir Masaldı Bursa, (haz. Engin Yenal), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1996, s.321-322. 19 iki yüz yetmiş dokuz Zilkadesinde Rodos ve bin iki yüz seksen üç Zilkadesinde Midilli cezîrelerinde vuku bulan zelzeleler dahi nüfus ve emlâkça hayli zararı mucib olmuş idi”33 şeklinde yer almıştır. Benzer bir tarih farklılığını Tanzimat döneminde yetişen Osmanlı komutanlarından Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın anılarında da görmekteyiz. Hayat hikâyesini kaleme alan nadir askerlerden biri olan Paşa’nın sergüzeşti, çocukluk yıllarından başlayarak katıldığı savaşlara ağırlık veren bir eser olarak hazırlanmıştır. Büyük Bursa depremine ilköğrenimini tamamladığı Bursa Mekteb-i İdâdî-i Askerî’de yakalanmıştır. 1264 yılında açılan mektebin üçüncü dönem talebelerindendir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Bursa depreminin 1270 yılında gerçekleştiğini bildirmektedir. “Az daha koğuşun tavanı başımıza iniyordu” şeklinde tarif ettiği deprem, öğrenciler mektepte resim dersindeyken yaşanmıştır. Aynı yıl içerisinde üç ay sonra Mart ayında yeniden binalara girmeleri üzerinden bir hafta geçmemişken bir depremin daha yaşandığını aktarmıştır34. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile 1838 yılında imzaladığı İngiliz Ticaret Anlaşması sonrasında konsolos olarak Bursa’ya gelen Donald Sandison da Bursa depremine bizzat şahit olanlardandır. 1868 yılında vefat edinceye kadar çeşitli sebeplerle yazdığı raporlarda 1855 Bursa depremine de değinmiştir. İngiliz Konsolos, depremin 28 Şubat 1855 tarihinde meydana geldiğini ve bu günün tarihe geçeceğini kaydetmiştir. Birkaç yüzyıl boyunca görülmemiş bir felâketin yaşandığını ifade ederek yaşanan kayıplara ve hasar alan binalara değinmiştir35. Yabancı seyyahların verdikleri bilgilerde de depremin tarihiyle ilgili farklılıklar bulunmaktadır. Bursa depremini bizzat yaşayan bir kişinin mektubuna satırlarında yer veren Cooper’ın depremle ilgili verdiği tarih 28 Şubat 1855’tir. 1857 yılında Bursa’da bulunan seyyahlardan Perrot, depremin şehirde yarattığı etkiyi bizzat görmüş ve eserine kaydetmiştir. Fakat eserinde depremin tarihi 1859 olarak verilmektedir. Bunun bir baskı hatası olması kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Beaufort ve Moustier adlı seyyahların depremle ilgili olarak verdikleri tarih 1856’dır. Timbs’in 8 Mart tarihli bir mektuptan aktardığına göre 1855 yılı 28 Şubat’ında yaşanan büyük sarsıntı kentin büyük kısmını yok etmiştir36. 33 “Zelzele ve Zelâzil-i Meşhûre”, Mecmû’a-i Ebu’z-Ziyâ, C.2, S.17, 5 Nisan 1881. 34 Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Anılar; Sergüzeşt-i Hayatımın Cild-i Evveli, C.I, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996, s.2-3. 35 Oruçoğlu, a.g.m., s.6-7. 36 Yıldırım, a.g.e., s.517-525. 20 Sonraki dönemlerde Bursa’yı ziyaret eden ve depremin izlerini çok canlı biçimde gözlemleyen seyyahların da 1855 depremine atıf yaptıkları ve yaşananları öğrenebildikleri kadarıyla aktardıkları görülmektedir. 1879’da Bursa’da iken vuku bulan bir deprem dolayısıyla halkın yaşadığı korkuyu ve büyük felâket anılarının canlandığını aktaran Naçov, Bursa’da depremlerin sıkça yaşandığını, fakat en büyük deprem felâketinin 16 Şubat 1855’te meydana geldiğini zikretmiştir. Gündüz saat onda yaşanan ilk depremin ardından 31 Mart gecesi saat ikide ikinci bir sarsıntıyla şehrin büyük bir yıkıma maruz kaldığından bahsetmiştir37. Dönemin haftalık gazetesi olan Cerîde-i Havâdis’in 14 Cemaziyelâhir 1271 / 4 Mart 1855 senesindeki yayınına göre aynı ayın 11. Çarşamba günü İstanbul’da bir deprem meydana gelmiştir. Bir küçük paragrafta yer alan haberde, “sâ‘at dokuzu yirmi dört dakîka geçerek Der-sa‘âdet ve havâlîsinde be-gâyet şiddetli bir zelzele olup arası bir sâ‘at mürûrunda birbirinin ardından iki üç def‘a ve gece sâ‘at bir buçuk ve altı ve on sularında kezâlik üç kere daha şiddetsizce ve bunların arasında ve ertesi gün sabâhleyin def‘a def‘a hafîf hareket-i arz vuku‘ bularak ba‘zı ebniye-i ‘atîka ve harâbe-müşrif dîvârlardan biraz yıkılmış ise de şükürler olsun kimseye bir zarar ve sakatlık”38 olmadığı bilgisine yer verilmiştir. Depremden üç gün sonra yayınlanan gazete haberinde, depremin İstanbul ve civarı için oldukça şiddetli ve sarsıcı olduğu, ilerleyen saatlerde de hafifçe yer sarsıntılarının devam ettiği, bazı eski bina ve duvarların yıkıldığı, fakat kimsenin zarar görmediği zikredilmiştir. İlgili gazetenin bu sayısında depremin Bursa’da yarattığı etki bir yana hissedildiğine dair de hiçbir bilgi yoktur. Bu durumda Bursa’dan ilk haberlerin ve hasar tespitlerinin çok kısa zamanda İstanbul’a gönderilemediği yönündeki görüş ve iddiaları güçlendirebilecek bir durum söz konusu olmalıdır. Depremin Bursa merkezli oluşu ve Bursa’da yarattığı etki, ancak bir sonraki gazete haberlerinde yer alabilmiştir39. İstanbul’da yaşanan depremin Cemaziyelâhir ayının 11. Çarşamba gününde yaşanmasına atıfla “yevm-i mezkûr” ifadesiyle Bursa depreminin de aynı gün içerisinde gerçekleştiği bildirilmiştir40. Arşivde depremin tarihiyle ilgili olarak bahsi geçen belgelerde ise, “mâh-ı hâlin on ikinci Çarşamba günü cümlemiz hükûmetgâhda bulunarak tesviye-i mesâlih-i ‘ibâd ile meşgûl bulunduğu hâlde sâ‘at altı karârlarında havâ gereği gibi kararıp gök gürleyerek rahmet başlayıp sâ‘at dokuzu çâr-yek geçerek misli bu kadar senelerdir görülmedik sûretde gâyet 37 Yıldırım, a.g.e., s.523. 38 Cerîde-i Havâdis, S.730. 39 Bkz. Ek 2. 40 Cerîde-i Havâdis, S.731. 21 şiddetli ve dehşetli bir hareket-i arz zuhûr edip beş sâniye kadar mümtedd olmuş ve Cum‘a ertesi gecesine kadar ara sıra ardı kesilmemiş ise de ibtidâki gibi dehşetli olmayıp şükür olsun hafîfçe geçmişdir”41 şeklinde depremin Cemaziyelâhir ayının 12. Çarşamba günü meydana geldiği bildirilmektedir. Depremin tarihi ile ilgili tartışmaları ve şüpheleri ortadan kaldıran bu belge konuya açıklık getirmiş ve soru işaretlerini ortadan kaldırmıştır. Magnuni ve Ahmed Cevdet Paşa’nın eserlerinde verilen tarih, Başbakanlık Osmanlı Arşivi İrade-i Dahiliye evrakındaki bu belgelerle örtüşmektedir. Böylelikle depremin oluş tarihiyle ilgili bütün karışıklık ve şüphelerin ortadan kalktığı kanatindeyiz. Tüm bu belgeler ve kronikler incelenerek vardığımız sonuca göre Bursa’da yaşanan büyük felâket 12 Cemaziyelâhirde yaşanmıştır. 12 Cemaziyelâhir 1271 tarihinin tesadüf ettiği miladi sene de Türk Tarih Kurumu’nun çevirme kılavuzuna göre aşağıdaki gibidir: Miladi Hicri Rumi Gün 2 12 18 Ay Mart Cemazeyilahir Şubat Yıl 1855 1271 1270 B. DEPREMİN HEMEN SONRASINDA YAŞANANLAR Hayrullah Efendi’nin Bursa izlenimleri, deprem öncesi ve sonrasını yansıtmasıyla kısmî de olsa mukayese imkânı tanıması bakımından oldukça değerlidir. Hayrullah Efendi’nin Avrupa Seyahatnamesi’nin kısa bir bölümünü teşkil eden Bursa faslında 19 yıllık bir serüven yer almaktadır. Yazar, ilk seyahati ile son seyahati arasında geçen bu sürede, neredeyse büsbütün yıkılan ve yeniden imar edilmeye çalışılan bir şehri gözlemlemiştir. İlk kez gördüğü 1844’lerin kırk bin nüfuslu, dar ve nizamsız sokakları olan, ama genel görünüşü için “muntazam” yorumunu yaptığı, geçmişi derin ve nüfuslu, birkaç yüz bin insanı barındırdığı zamanlara ait eserlerin kaybolduğu, bahçeler içinde gizlenip kaldığı tarih kokan bir şehirdir. Fakat yaşadığı deprem felâketlerinin her birinde “ma‘mûriyet-i kadîmesine dair pek çok âsâr- ı cesîmesi” zarar görmüş yahut yok olmuştur. Hayrullah Efendi, mamurluğu ve zenginliği ile bilinen şehrin harap olmasında suçun bir kısmını da şehrin dar ve düzensiz sokaklarında bulur42. 41 B.O.A. İ.DH 316/20363. 42 Hayrullah Efendi, a.g.e., s.193. 22 Depremin hemen sonrasında yaptığı seyahatte gördüklerini, “ne kadar ebniye-i atîka43 var ise mecmû‘u hâkle berâber olmuş, esvâkı taş ve toprak molozlarıyla dolmuş, Ulu Câmi‘in içine girilmez, Çelebi Sultân Mehmed’in câmi‘ ve türbesi tarafına varılmaz, derûn-ı şehr yanmış ve yıkılmış, birbiri üzerine yığılmış cesîm bir vîrânelik hâline gelmiş”44 sözleriyle ve büyük bir üzüntüyle dile getirmiştir. Hayrullah Efendi’nin sadece birkaçını zikrettiği hasarlı abidelerle ilgili ayrıntılı bilgiler içeren arşiv belgeleri bulunmaktadır. Daha evvel bahsi geçen 9 sayfalık İrade-i Dahiliye evrakında açık ve anlaşılır bir dille, oldukça mühim bilgiler yer almaktadır. Bu sebeple burada belgenin transkripsiyonunu vermeyi uygun buluyoruz: “Hazret-i Emîr Efendimizin câmi‘-i şerîfleri hamdolsun zâhir hâlde zararsız ise de minâreleri münşakk olduğu nümâyân ola ve türbe-i şerîfleri pek cüz’îsi zedelenmiş ve imâret-i ‘âmirelerinde fırın ve sâir mahalleri ve hınta anbârı münhedim ve civârlarında bulunan medrese pek ziyâde zedelenmiş olduğu, Cennet-mekân Sultân Orhân Hân Gâzî Hazretlerinin Câmi‘-i şerîfleri zâhir hâlde zararsız olup minâresi şerefesine kadar bütün bütün münhedim ve alt tarafı münşakk ve civârında kâin mekteb münhedim ve imâret-i ‘âmireleri ve anbârı cüz’î zedelenmiş olduğu derûn-ı kal‘a kâin müşârün-ileyh hazretlerinin an-asl Manastır olup şimdi türbe-i şerîfleri bulunan mahal ve civârında medreseleri külliyen münhedim olduğu ve ittisâlinde Sultân Osmân Hân Gâzî Hazretlerinin türbe-i şerîfleri zâhirde külliyen münhedim olmamış ise de pekçe zedelenmiş olduğu, Cennet-mekân Hudâvendigâr Gâzî hazretleri câmi‘-i şerîfleri pek cüz’î zedelenmiş ve minâresi şerefesinin üst tarafları türbe-i şerîfinin cânib-i şimâl duvarı ayakları münhedim olmuş ise de zararı cüz’î olduğu imâret-i ‘âmiresi ve sâir mahallinde hamdolsun zarar olmayıp fakat müşârün-ileyh hazretlerinin derûn-i kal‘ada binâ buyurdukları Câmi‘-i Şehâdet tesmiye olunan câmi‘-i şerîf ziyâdece zedelenmiş ve minârelerin şerefesine kadar münhedim olduğu, Sultân Yıldırım Hazretleri câmi‘-i şerîfi zâhir hâlde zararsız olup minâresi nısfından münhedim ve türbe-i şerîfesinin iki aded sofa kubbeleri münşakk ve türbe-i şerîf kapısı zararsız ve imâret-i ‘âmireden bütün bütün münhedim ve civârında bulunan medreseleri kıble 43 Seyahatnamenin üçüncü kısmında, burada zikrettiklerinin dışında Şehadet Camii, Hudâvendigâr Camii ve Türbesi, Muradiye Camii ve Türbesi, Sırmakeş Hanı gibi büyük abideleri kastettiği anlaşılmaktadır. 44 Hayrullah Efendi, a.g.e., s.193. 23 cânibinde bulunan odalara zarar olmayıp fakat bu odaların önlerinde olan kubbeler münhedim ve cevânib-i selâsesi zararsız olduğu, Çelebi Sultân Mehmed Hân Hazretleri câmi‘-i şerîfi hamdolsun bir zararı olmayıp fakat fenâr tabir olunan kubbe üzerinde kâin mahal zedelenmiş, ancak minâresinin şerefesi münhedim ve temeline kadar münşakk olduğu ve câmi‘-i şerîf avlusunda şadırvan ve su duvarları münhedim ve türbe-i müşârün-ileyh cüz’î zedelenmiş ve medreseleri dahi zararsız olduğu ve imâret-i ‘âmiresi ve hınta anbârı harâb olduğu, Murâd-ı Sânî Hazretlerinin câmi‘-i şerîfi hamdolsun zararsız fakat minâresi münşakk olmuş türbe-i şerîfesi kubbeleri münşakk olduğu medreselerinin ve dershâne civâr duvarları münşakk olup ve imâret-i ‘âmirelerinde zarar görülmediği, Hazret-i Üftâde Efendimizin câmi‘-i şerîfleri münşakk ve minâresi şerefesinden üst tarafı münhedim ve türbe-i şerîflerinin şark tarafı duvarı ba‘zı mahalli ile burcu üzerinde bulunan Şeyh Efendi dâiresinin ba‘zı mahalli münhedim olduğu, Bursa’da 125 aded minâreli mescid ve câmi‘ olup ekserîsi kârgîr bulunduğundan onlardan münhedim olan cüz’î ise de münşakk olanı küllî idüğü ve Kayganzade ve Kirazoğlu vakfından dört kubbeli Kaygan Câmi‘-i Şerîfi ve Tuz Pazarı’nda kâin Hayreddîn Paşa Câmi‘- i Şerîfi külliyen münhedim olup fakat minâresine zarar olmadığı ve mezkûr câmi‘lerin minârelerinden yirmi kadarı sağlam görünür ise de onlar dahi ba‘zıları münşakk olduğu, Yıldırım Bâyezîd Hân Hazretlerinin vasat-ı şehirde bulunan Câmi‘-i Kebîr demekle ‘arîf yirmi kubbeli ma‘bed-i münîfinin mihrâb kubbesi sırasından kapıya varınca üç kubbe ziyâde zedelenmiş, mâ‘adâ kubbelerde civârlarında zâhir hâlde bir sakat görülemediği fakat iki adet minâreleri şerefelerine kadar ve sağ taraf minâresinin tahtında kâin mekteb münhedim olmuş ve hamdolsun bir dakîka evvel sıbyân âzâd olmuş olduğu, Bursa’da kâin kârgîr hânlardan Umur Bey vakfından Eski Yeni Hânı ve Karaca Ahmed Paşa vakfından Karaca Bey Hânı ve Şahin Lâlâ vakfından Timur (Demir) Hânı bunlar ziyâdece münhedim olduğu, mâ‘adâ hânlardan Kapan Hânı ve Tahtakale ve Mudanya Hânı bunların dahi ba‘zı mahalleri münhedim olan Hân-ı Harîr ve Emîr ve Simkeş ve Mahmûd Paşa ve Pirinç ve Geyve ve sâir hanların ba‘zı mahalleri münşakk olduğu haber alınmış ve vasat-ı şehirden cârî Gökdere nehri üzerinde vâki‘ Sedbaşı ve Irgandı ve Boyacıkulu nâm kârgîr köprülerin münşakk olduğu haber alınmış olduğu, 24 Ber-vech-i bâlâ cevâmi‘-i şerîfelerin zararsız olanlarına dahi şimdiki hâlde girilmeye cesâret olunamadığından ahâlî-i belde edâ-yı salât-ı Cum‘a için Sultan Yıldırım Bâyezîd Hân Hazretleri câmi‘-i şerîfi meydânında Hatîb Vekîli İbrâhîm Efendi ve Çelebi Sultân Mehmed Hân Hazretlerinin câmi‘-i şerîflerinin meydânında Hatîb Ni‘met Efendi ve Murâd-ı Sânî Hazretlerinin câmi‘-i şerîfi meydânında Hâfız Kâmil Efendi ve Pınarbaşı nâm sahrâda Hâfız Rızâ Efendi ve vasat-ı şehirde Veled-i Habîb mahallesinde câmi‘-i şerîf ittisâlinde kâin Bahâeddîn Efendi’nin mutasarrıf olduğu hadîka derûnunda dahi muvakkaten sâhibi izniyle minber vaz‘ına ruhsat-ı şâhânenin erzân buyrulması.” Yukarıdaki belgeler ışığında elde ettiğimiz verilere göre depremin ilk hasar tespiti tablosu aşağıdaki gibidir: Bina Türü Tamamen yıkılmış Ağır hasarlı Az Hasarlı Zarar görmeyen Camiler Hayreddin Paşa, Kayganzade Şehadet, Ulu Cami Hudavendigâr, II. Murad, Üftade Emir Sultan, Çelebi Mehmed, Yıldırım Minareler Orhan, Şehadet, Yıldırım, Çelebi Mehmed, Üftade Emir Sultan, II.Murad Medreseler Orhan Emir Sultan Yıldırım, Çelebi Mehmed, II. Murad Orhan Gazi İmaretler Emir Sultan, Çelebi Mehmed Orhan, Hudavendigâr II.Murad Hanlar Eski Yeni Han, Demir Han, Karacabey Han Kapan, Tahtakale, Mudanya Harir, Emir, Simkeş, Geyve, Mahmud Paşa, Pirinç, Türbeler Hudavendigâr Emir Sultan, Orhan Gazi, Çelebi Mehmed, II. Murad Yıldırım Mektepler Orhan Gazi, Ulu Cami Köprüler Setbaşı, Irgandı, Boyacıkulu Anbarlar Emir Sultan Manguni, Bursa depremi için ilk olarak, birkaç saniye yer sarsıntılarının hissedildiğini, yıkıcı bir şiddeti olmadığını, insanların evlerine, dükkânlarına ve işleriyle meşgul olmaya döndüklerini aktarmaktadır. Bu ilk sarsıntıdan on beş dakika kadar sonra ise yaklaşık on saniye süren tahripkâr ikinci deprem başlamış, müthiş bir uğultu, gök gürültüsünü andıran bir ses insanların haykırışlarına, korku ve dehşet dolu çığlıklarına karışmıştır. Deprem esnasında Ermeni Kilisesi’nde bulunan Manguni, yaşananları tümüyle eserine nakletmiştir. Kilisenin büyük geçidinin bitişiğindeki Bogosyan Mektebi’nde çocuklar henüz 25 evlerine dağılmadıkları için ilk sarsıntıdan sonra hocaları tarafından sınıflara götürülerek dizleri üzerinde dua etmeye başlamışlardır. Daha kuvvetli ve daha uzun süren ikinci sarsıntı ile birlikte mektebin büyük duvarları yıkılmaya başlamıştır. Mektepte yıkılan molozlar kapıların önünü tıkamış ve dışarı çıkmaya çalışanlara da güçlük çıkarmıştır. Dışarı çıkmayı başaramayan çocuklardan biri de Manguni’nin dokuz yaşlarındaki kuzeni Onnik yıkıntılar arasında kalmış, ailesinin uzun uğraşları sonucunda güçlükle cansız bedenine ulaşılmıştır. Özellikle Hisar dibinde Rumların Balıkpazarı dedikleri bölgede ve İpek fabrikasında fazlaca kayıplar olmuştur. İpek fabrikasına dağlık burundan kopan bir kaya parçası düşmüş ve otuzdan fazla işçinin çalıştığı fabrikadan yalnızca bir kadın pencereden atlayarak kurtulabilmişti. Fabrika kazanının patlamasıyla felâketin boyutu daha da büyümüş ve enkaz altında sağ kalanlar da çıkan yangın sebebiyle kurtulamamışlardı. Küçük ve köhne evlerin enkazlarından sağ olarak çıkarılanlar olmuştur. Manguni, eserinde büsbütün yıkılan binalar arasında, “Davullu Camii, Hisar’daki Manastır ve Kayagan (Kaygan/Kayan) Camii”nin isimlerini kaydetmiştir. Manguni’nin eserinde değindiği İpek fabrikası ile ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin İrade-i Dahiliye kayıtları arasında; “mukaddemâ kethudâ-yı ‘âlî-i dâverîleri ‘izzetlu efendi bendelerinin ikâmet eylediği hânenin alt tarafından ve kal‘anın bir cânibinden esnâ-yı zelzelede kebîr bir kaya düşerek tahtında kâin Karaoğlanoğlu’nun harîr fabrikasına şiddetle çarpmış olduğundan mezkûr fabrikayı külliyyen tahrîb ederek içinde bulunan merkûm Karaoğlanoğlu bir iki oğluyla otuz kadar işçi kızları telef olup bu fabrikanın enkâzı altında kalmış olmağla enkâz-ı mezkûre yanarak ve bir tarafdan hareket-i arz vukû‘uyla ebniyeler yıkılarak ve rahmet dahi başkaca şaşırdarak herkes halecân-ı kalbe dûçâr olduğundan bu hâl ile beraber bi-lutfihi Te‘âlâ sâye-i veliyyü’n-ni‘amîlerinde fevka’l-‘âde ikdâm ve gayret olunarak harîk-i mezkûr dört beş Hristiyan hânesine sirâyetle basdırılmış ve ba‘zı büyücek kal‘a taşları dahi sarkıp düşmek üzre bulunmuş ve bunlara mümâsil hayli hasârât ve nüfûsca telefât vukû‘ bulmuş ise de henüz hafîfçe olarak zelzelenin arası kesilmemiş ve işbu vak‘a-i dehşet-engîz emsâli görülmemiş olmasından nâşî o makûle zedelenen mahallerin lâyıkıyla keşf ü tahkîkatına cesâret olunamamış olup fakat enkâz altında kalan insânların ba‘zısı hayyen ve ba‘zısı meyyiten ihrâc etdirilmekde olarak şimdilik mümkün mertebe edilebilmiş olan tahkîkatın tafsîlini mübeyyin kaleme alınan mazbata…”45 şeklinde tafsilatlı bilgiler vardır. Belgede anlatıldığı üzere, Karaoğlanoğlu’nun ipek fabrikasına, dağdan kopan büyük 45 B.O.A. İ.DH 316-20363. 26 bir kaya isabet etmiş ve Karaoğlanoğlu’yla birlikte çocukları ve otuz fabrika işçisi kız enkaz altında kalmıştır. Şehirdeki diğer kayıplar ve ölenlerin sayıları ile kesin bir bilgi verilememektedir. Depremden dört gün sonrasının tarihini taşıyan bu belgede artçı sarsıntıların ara ara devam ettiği, ama şiddetinin oldukça düşük olduğu kaydedilmiştir. C. İKİNCİ DEPREM (24-25 RECEB 1271/ 11-12 NİSAN 1855) İlk felâketin üzerinden kırk gün geçtikten sonra insanlar normal hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeye başlamışlarken Manguni’nin verdiği tarihle 29 Mart gecesi46, Ahmed Cevdet Paşa’nın verdiği tarihle “Receb’in yirmi üçüncü gününün akşamı, yani yirmi dördüncü (12 Nisan) Perşembe gecesi sâ‘at biri on dakîka geçerek”47 ve arşiv belgelerinde “yirmi dördüncü günü Perşembe akşamı saat biri geçerek Bursa’da yine bir şiddetle hareket-i arz vuku”48 bulmuş ve ikinci bir deprem yaşanmıştır. İngiliz konsolos Donald Sandison’un raporlarında ikinci depremin tarihi 11 Nisan 1855 olarak verilmektedir. Akşam saat sekiz civarlarında birinci depremden çok daha kuvvetli biçimde olan sarsıntının neredeyse tüm binaları yıktığı kaydedilmiştir49. Gökmenzâde ikinci depremin Receb ayının 26’sında yaşandığını ve bu tarihin 31 Mart Perşembe gününe tesadüf ettiğini bildirmektedir50. Timbs, gazete haberlerini de içeren aktarımlarında Morning Chronicle gazetesi muhabirinin verdiği bilgilere dayanarak ikinci depremin 11 Nisan günü yaşandığını kaydetmiştir51. Depremin tarihiyle ilgili genel kanaatin 24 Receb 1271/ 12 Nisan 1855 üzerinde birleşmesinden ötürü Türk Tarih Kurumu’nun yayınlamış olduğu Tarih Çevirme kılavuzuna göre ikinci depremin tarihi aşağıdaki gibi olmalıdır: Miladi Hicri Rumi Gün 12 24 31 Ay Nisan Receb Mart Yıl 1855 1271 1271 Gün Adı Perşembe 46 Pamukciyan, a.g.m., s.24. 47 Ahmed Cevdet Paşa, a.g.e., s.34. 48 B.O.A. İ.MVL 330-14136 49 Oruçoğlu, a.g.m., s.7. 50 Gökmenzâde, a.g.e., vr.8b. 51 Yıldırım, a.g.e., s.520. 27 Tablodaki tarihlerden 31 Mart’ı doğrulayan bir ifade de Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın kitabında yer alan, “Üç ay sonra Mart’ta bina altına tekrar girdik. Haftasında akşam ile yatsı arasında bir daha oldu” şeklindeki sözleridir52. İlk depremden sonra halkın korku ve endişesi tamamen geçmiş olmasa da yavaş yavaş hayatlarına devam etmeye başlayan Bursa halkını, ikinci deprem daha derinden etkilemiştir. Aynı şekilde ilk sarsıntıyla hafif hasar almış olan binalar, camiler, hanlar, hamamlar ve dükkânların çoğu ikinci sarsıntıya dayanamamıştır. Cevdet Paşa bu ikinci sarsıntıyı “memleket gûya bir şiddetli fırtınada iki büyük dalga arasında kalan gemi gibi sallanır ve binâlar bir-iki arşın ileri ve geri gidip gelir olmuş”53 sözleriyle tasvire çalışmıştır. İnsanlar ne yapacaklarını şaşırmış, sağa sola kaçışır durumda, birbirlerini kaybedenler, yıkıntılar arasında kayıplarını arayanlarla korkunç bir felâket tablosunu tarif etmiştir. Depremin şiddetini “sanki yer ile gök birbirini izleyip kükremekte idi” şeklinde anlatmaya çalışan Manguni de halkın büyük bir dehşete kapıldığını, top atışına benzer seslerle toprağın altının sarsıldığını, insanların evlerinden fırlayarak bahçelerde toplandığını, özellikle çocukların büyük bir korkuya kapıldığını nakletmektedir. Bu manzarayı mahşere benzeterek her din mensubunun kendi dilince Allah’a yalvarmakta ve ağlamakta olduğunu not düşmüştür54. Hayrullah Efendi, Bursa seyahatnamesinde depremle ilgili bilgi vermekte ise de bu bilgilerin hangi depremle alâkalı olduğu anlaşılamamaktadır. O, yalnız depremin bıraktığı hasarlara değinmiş, felâketin psikolojik yönüyle yahut büyüklüğüyle ilgili tafsilata girmemiştir55. Şehrin farklı noktalarında çıkan yangınlar bu kez felâketin boyutlarını daha da artırmıştır. Ev ve işyerlerinde yanan mangallar, tandırlar ve sobalar sarsıntıyla birlikte devrilmiş, bazısı yıkıntılar arasında kalarak sönmüşse de özellikle binaların ahşap malzemesinin de kolayca tutuşmasıyla alevler kısa sürede kendini göstermiştir. Yangınların en büyüğü Kaygan Çarşısı’nda çıkmıştır. Büyük Çarşı’da çıkan yangın da dükkânlarla birlikte tüm şehri tehdit edecek dereceye ulaşmıştır. Halkı üzüntülere boğan bu depremde dükkân sahiplerinin acısı diğerlerine nazaran daha fazla olmuştur. Söz gelimi Manguni’nin bildirdiğine göre, Kaygan Camii’nin batı 52 Gazi Ahmed Muhtar Paşa, a.g.e., s.3. 53 Ahmed Cevdet Paşa, a.g.e., s.34. 54 Pamukciyan, a.g.m., s.88. 55 Hayrullah Efendi, a.g.e., 192-197. 28 tarafında babasının kahvehanesi vardır ve o gece yanan dükkânlar içerisindedir. Manguni babasının yanan dükkânıyla birlikte son nefesini vermek üzere olduğunu, yaşanan felâketin hayata dair tüm yaşama arzusu ve umutları tüketecek boyutta olduğunu ima etmektedir56. Kaygan Çarşısı’nda keresteciler olduğu için oradaki yangını söndürmek mümkün olmamıştır. Bu yangında Tatarlar mahallesine kadar beş yüz kadar ev ve dükkân, içlerindeki bütün eşyalarıyla beraber yanmıştır57. Kaygan Çarşısı’ndaki kerestecilerin dışında haffaflar58 ve çıkrıkçıların59 da çarşıları yanmıştır. Yangın, Yoğurt Hanı ve Bitpazarı’na da sıçramış, Deveciler’e doğru birçok ev ve dükkânı da sarmıştır. Yoğurt Hanı’ndaki kahvehane yıkılıp yanmış, lodosun tesiriyle genişleyen yangın 500 cami, han, hamam ve evlerle birlikte 1000 kadar dükkânın kül olmasıyla sonuçlanmıştır60. Bursa halkı ilk şoku atlatıp da biraz olsun kendilerine geldiklerinde hiç vakit kaybetmeksizin yangınların söndürülmesi konusunda yardım isteyenlerin imdadına koşmaya başlamıştır. Gece sabaha kadar süren çalışmalar günün ağarmasıyla birlikte devam etmiş, sabah aydınlanan kentte tam bir yıkım, tahribat ve zararla karşılaşılmıştır. Yangınlardan bir kısmı gece boyu devam etmiş ve ancak sabah saatlerinde söndürülebilmiştir. Bazı bölgelerde alevler, artık yanacak bir şey kalmayınca ya da yüksek duvarlara, yarı yıkık hanlara rast gelince sönmüştür61. Manguni yanan, yıkılan yahut hasar gören yapılardan bahsederken yalnızca Ulucami’yi özel olarak zikreder. Diğer yapı ve binalar için, “bu defa hanlar, minarelerin üst kısımları, camiler, birçok hamamlar, sayısız evler ve dükkânlar, yananlar hariç, yıkılıp harap oldular” demiştir. İlk yaşanan deprem felâketinden sonra kuruyan Kükürtlü kaplıcasının hamamlarda kullanılan sıcak suyu kesilmişken bu depremden sonra yeniden akmaya başlamıştır. Ayrıca bazı yerlerde çeşmeler kururken bazı yerlerde yeni çeşmeler ortaya çıkmıştır62. Depremin beş gün sonrasına ait, 16 Cemaziyelâhir 1271/ 6 Mart 1855 tarihli bir belgede de yine Bursa halkının son durumu, yıkılan binaların onarımları için gerekli olan iş ve işlemlerden, halkın yaşadıkları korku sebebiyle hafifçe zedelenmiş de olsa bazı binalara ve camilere giremediklerinden bahsedilmektedir. Ayrıca aynı belgede Cuma namazının kılınması 56 Pamukciyan, a.g.m., s.88. 57 Ahmed Cevdet Paşa, a.g.e., s.34. 58 Kavaf, ayakkabı, terlik vs.yapan ve satan. 59 İplik bükmek ve sarmak için kullanılan alet. 60 B.O.A. İMVL 330-14136. 61 Pamukciyan, a.g.m., s.88. 62 Pamukciyan, a.g.m., s.89. 29 için bazı yerlere geçici süreliğine minber konulmasına izin istenmiştir63. Halkın taleplerinden biri de açıkta, deprem tehlikesi olmadan yahut hasar almış camilerde yeni bir ihmalden doğan acı kayıp yaşanmadan Cuma namazını ifa edebilmek olmuştur. “Bursa şehrinde olan cevâmi‘-i şerîfin ekserî sakatlanmış olduğundan iş‘âr olunan mahallere vaz‘-ı minber olunarak edâ-yı salât-ı Cum‘a olunması için iktizâ eden hulâsa hâk- pây-ı hümâyûn takdîm kılınmış”64, “Sultân Yıldırım Bâyezîd Hân Hazretleri câmi‘-i şerîfi meydânında”65, “Bursa’da kâin ‘Namazgâhbaşı’ nâm mahall-i vâsi‘ada edâ-yı salât-ı Cum‘a îfâ”66 edilmiştir. Bursa halkının, binaların, acil olarak beklenen yardım ve izinlerin gerekli makamlara bildirilmesinin hemen akabinde sadaret makamınca ve bizzat padişah Sultan Abdülmecid tarafından, ilgili tüm görevlilerin ve yine ilgili tüm birimlerin gerekli işlem ve yazışmaları ivedilikle yerine getirmeleri, halkın içinde bulunduğu zahmet ve meşakkatten bir an evvel kurtulması, acılarının paylaşılması ve ihtiyaçlarının acilen karşılanması için talimatlar verilmiştir67. II. DEPREMİN YOL AÇTIĞI ZARARLAR A. CAN KAYBI Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı hakkında net bir rakam vermek oldukça güçtür. Kazım Baykal yaptığı araştırmalarda elde ettiği vesikalarda sadece Vakıf ve Devlet 63 B.O.A. İ.DH 316-20363, 8. Belgenin ilgili bölümünün transkripsiyonu şöyledir: “…Geçen cehâr-şenbe günü vukû‘ bulmuş olan hareket-i arzın mahrûse-i Bursa’da dahi şiddet üzre zuhûruyla cevâmi‘-i şerîfe ve hayrât-ı sâireye îrâs eden rahne ve hasârın keyfiyyetine dâir mahrûse-i mezkûre evkâf müdîri fazîletlü Halîl Efendi dâ‘îleri tarafından bâ-tahrîrât vârid olan çend bendi şâmil bir kıt‘a tezkire manzûr-ı ‘âlî-i vekâlet-penâhîleri buyrulmak üzre leffen takdîm kılınmış ve meâlinden bi’l-etrâf istifâde buyrulacağı vecihle hayrât-ı mezkûreden ba‘zılarının rahne ve zararları eğerçi cüz’îce ise de ekserîsi külliyyen münhedim olmaları cihetiyle tesviye ve inşâları mesârif-i külliyyeye mütevakkıf olacağından evvel emirde kâffesinin mahallinde keşiflerinin icrâsıyla vürûd edecek defter ve mazbataları üzerine îcâb ve iktizâları bi’l-istîzân müte‘allık buyrulacak emir ve irâde-i seniyye-i hazret-i mülûkâne mûcebince icrâsı lâzimeden ve fakat mezkûrenin bend-i ahîrinde muharrer olduğu üzre cevâmi‘-i şerîfe-i mezkûrenin şimdiki hâlde rahnesi cüz’î olanlarına bile girilmeğe cesâret olunamadığından keşf ü i‘mârlarına kadar ahâlî-i belde edâ-yı salât-ı Cum‘adan mahrûm olmamak içün ba‘zılarının meydân ve civârlarında muvakkaten minber vaz‘ıyla muharreru’l-esâmî kesân hitâbetiyle îfâ-yı salât-ı Cum‘a olunmasına izn-i hümâyûn-ı hazret-i mülûkâne istihsâli himem-i ‘aliyye-i vekâlet-penâhîlerine mütevakkıf mevâddan bulunmuş olmağla ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir”. 64 B.O.A. İ.DH. 316-20363, 9. 65 B.O.A. İ.DH. 316-20363, 3. 66 B.O.A. İ.DH. 316-20363, 4. 67 B.O.A. İ.DH. 316-20363, 9. 30 binalarına dair tamirat bilgilerinin bulunduğunu, şahsi mülkler, ölen insan sayısı, eşya ve hayvan telefatıyla ilgili veri bulamadığını bildirmiştir68. Kaynaklarda çeşitli bilgiler bulunmakla birlikte bunların ışığında kesin ve net bir sonuca varmak mümkün olmamaktadır. Bu sebeple çalışmamızda, can kayıplarıyla ilgili elde edebildiğimiz bütün verileri aktararak genel bir durum tablosu ortaya çıkarmaya gayret ettik. Cevdet Paşa’nın eserinde yıkılan, hasar alan binalarla birlikte can kaybının da fazlasıyla yaşandığı bildirilmekte, fakat herhangi bir rakam zikredilmemektedir69. Türkiye’nin Deprem Kataloğu’nda sayı 300, Türkiye Ansiklopedisi’nde ise 700 olarak verilmektedir70. Arşiv belgelerine göre, yazılan ilk raporlarda ancak harir fabrikasında ölenlerin sayısıyla ilgili bilgi verilebilmiştir ki o da net bir rakam değildir. Oğulları ile birlikte Karaoğlanoğlu ve çalışanlardan 30 kadar işçi kızın hayatını kaybettiği kaydedilmiştir71. Yalnızca bir kadın kendini fabrikanın ipek telleri deposundan dışarıya atarak kurtulabilmiştir72. İstanbul’a gönderilen ilk raporlarda “çünkü herkes cânı kaydında ve enkâz altında kalmış daha nüfûs-ı vilâyet zuhûra çıkarılamayacağı gibi câmi‘, mescid ve hânelerin dahi şimdiye kadar içlerine girilip mu‘âyeneye sıra gelememiş olmağla”73 bunların tafsilatı verilememiştir. Depremden sağ kurtulanların hepsi kendi canlarının telâşına düşmüştür. Sarsıntıların artçı depremlerle devam etmesi ve yangınlar sebebiyle tehlikeli süreç bir hayli zaman sürmüştür. Bundan ötürü enkaza yanaşmak, ölülerin kaydını ve sayısını tespit etmek mümkün olmamıştır. Yine belgelerden anlaşıldığı üzere, ilerleyen günlerde sarsıntılar azalmış, alevler büsbütün sönmüş, fakat enkazın tamamı kaldırılamamıştır. İngiliz Konsolosunun raporlarında ölü sayısı ilk deprem sonrası için 300’ü aşkın olarak verilmektedir. Bursa evlerinin pek çoğunun ahşap olması bu sayının artmasını önlemiştir. Aynı dönemde Halep’te de benzer bir felâketin yaşandığını, evlerin malzemesinden ötürü Bursa’dakinden çok daha fazla kayıp verildiğini de bu raporlardan öğrenmekteyiz. Konsolos raporuna bu ifadeleri kaydederken halen kayıp olanlardan ve sağ kalanların da bir kısmının sakat ve yaralı olduğundan bahsetmektedir74. 68 Kazım Baykal, “1854 Zelzelesi ve Tahribatı”, Bursa Halkevi Dergisi, S.83, Bursa 1947, s.18-19. 69 Ahmed Cevdet Paşa, a.g.e, s.33. 70 Özcan, a.g.m., s.96. 71 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 72 Pamukciyan, a.g.m., s.87. 73 B.O.A. İ.DH. 316-20363. 74 Oruçoğlu, a.g.m., s.6. 31 Yabancı seyyahlardan Cooper ve Hamlin, depremdeki kayıplarla ilgili tahmini de olsa bazı rakamlar vermiştir. Cooper’ın aktardıklarına göre yaşanan ilk felâketten sonra ölenlerin sayısı 300 kadardır. Aynı zamanda merkeze yakın köylerden gelen haberlerde pek çok hanenin yerle bir olduğu ve yıkıntılar arasında kalarak can verenlerin olduğu bilgileri yer almaktaydı. Hamlin’in verdiği rakamlar ise bunun çok daha üstündedir75. Hamlin ilk deprem sonrası halkın sürekli dışarıda kaldığını, camiler, hamamlar, pazarlar ve hanlar boş olduğundan ikinci depremin can kaybının daha az olduğunu ifade etmiştir. Eğer ki insanlar bu binaların içinde olmuş olsalardı 6.000 kişiye yakın can kaybı yaşanabilirdi, demiştir. Cooper ise depremin hemen akabinde kapsamlı bir tetkik henüz yapılamamışken ölü sayısının 400’ü bulduğunu ve çok daha artacağının aşikâr olduğunu kaydetmiştir. Bursa’dan 19 Nisan tarihli bir mektupta yıkımın boyutları çarpıcı sözlerle dile getirilerek ölü sayısının tam olarak bilinemediği, fakat çok sayıda olduğu kaydedilmiştir76. Can kayıplarıyla ile ilgili en net ve tafsilatlı bilgilere Gökmenzâde’nin eserinde rastlamaktayız. İşaretnümâ’da verilen bilgilere göre, Bursa’ya dört saat mesafedeki Kite köyünde 47, Kayapa köyünde 110, Çalı köyünde 17, Yaylacık köyünde 72, Hasanağa köyünde 42 ve Fodra köyünde de 6 kişi vefat etmiştir. Ayrıca telefât olan, ama sayısı verilmeyen başka köy ve kazalar da vardır. Bunlar, Demirci (Timurcu), Tahtalı, Görükle, Akçalar, Taşköprü köyleri ile Mihaliç ve Kirmasti kazalarıdır. Can kaybı olmayan yerlerden, Çay köyü ve İzmir’e kadar olan köy ve kazalar, Mudanya, Gemlik, Pazarköy, Bilecik ve Eskişehir civarı zikredilmiştir. Gökmenzâde bu sayılan köy ve kazalarda depremin hissedildiğini, ama yaşanan sarsıntının bir zarara yol açmadığını kaydetmiştir77. Bu bilgiler ışığında tahmin edilen ölü sayısı 294’tür. Yaşanan tahribatı ve izlenimleri göz önüne aldığımızda ölü sayısının, zikredilen rakamın çok daha üstünde olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildir. Bu veriler Bursa’da yaşanan ilk depreme aittir. Ermenilerin zayiatı Rumlar ve Türklere nispeten daha az olmuştur. Pek çok Ermeni küçük ve köhne evlerinden ve diğer binaların enkazından canlı kurtarılmıştır. Rum mahallelerinden Balıkpazarı’nda çok fazla ceset çıkarılmıştır78. İkinci deprem ve sonrasında çıkan yangın çok daha şiddetli olunca hasarı da aynı biçimde büyük olmuştur. Gökmenzâde yaşanan ikinci depremi, “Receb-i şerîfin 26’sı, Martın 75 Yıldırım, a.g.e., s.518-519. 76 Yıldırım, a.g.e., s.518. 77 Gökmenzâde, a.g.e., vr.7b. 78 Pamukciyan, a.g.m., s.87. 32 31’i Perşembe gecesi sâ‘at birde kudret topu gibi havâdan bir gürültü olup sâ‘at biri on dakîka geçerek bir hareket-i arz zuhûr eyledi ki, ta‘rîf kabûl etmez. İbtidâkinin beş katı belki on katı bir hareket-i arz oldu ki, ta‘rîf kabûl etmez. Hâmile hâtûnlar hamlini vaz‘ eyledi. Ba‘zısı çocuğunu bırakıp kaçdı. Hayli kimse ricâlden ve nisâdan korkup kimi fevt oldu kimi tecennün eyledi”79 sözleriyle anlatmaktadır. İlk depreme göre çok daha şiddetli olan ikinci depremde can kaybı da çok daha fazla olmuştur. Gece sabaha kadar birkaç dakikada bir yer sarsıntıları devam etmiştir. Gökmenzâde’nin kaydettiğine göre eğer bu sarsıntılar hafif olmasaydı Uludağ bile parça parça olup şehrin üzerine dağılabilirdi. İngiliz konsolosu raporlarında ölü sayısının ikinci depremden sonra 400 civarında tahmin edildiğini, fakat insanlar güvenli yerlerde yaşamaya başladıklarından dolayı bu sayının 150’den fazla olmadığına kanaat g