T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLÂHİYAT FAKÜLTESİ Cilt: 13, Sayı: 2, 2004 s. 15-36 Kur’an’a Göre Doğru ve Yanlış Yol Remzi KAYA Doç. Dr.; U.Ü. İlâhiyat Fakültesi Özet Kur’an-ı Kerim Yaratıcı’dan yaratılanlara uzanan bir bağdır. O ipten tutan sağlıklı bir şekilde hedefe ulaşır. Yüce Allah kulların- dan, kendisinin istediği yolda gitmelerini istemektedir. Bunun i- çin insanın kendisini ve Allah’ı bilmesi gerekir. Bu da peygamber aracılığı ile getirilenlere inanma ile olur. Yüce Allah Kur’an’da doğru ve yanlış yolu tanıtmıştır. “Ve hedeynâhü’n-necdeyn” aye- tiyle ifade edilen budur. Bu durum, Hz. Peygamberin şahsında, “emrolunduğun gibi dost doğru ol” ifadeleriyle netleşmiştir. Bu yola istikamet ismi verilir. İstikamet; Allah’ın emrettiği yoldan gi- dip, yasaklarından sakınmadır. Emredilenlerin dışına çıkılması halinde istikametten uzaklaşılır. Kur’an’da istikamet için “sırat’ı müstekım”, zıddı için ise “sebîlel ğayy” isimleri verilir. Bunlardan birincisi İslam’ı, diğeri şeytanı temsil etmektedir. Bu makalede Kur’an’da geniş yer verilen doğru yol ile yanlış yolların kriteri yapılacaktır. Anahtar Kavramlar: sırat-ı müstakım, sebile’l-ğayy, Summary The Right And The Wrong Way According To Holy Quran The Holy Qur’an is the way between the creator and the creature. Anybody who holds that rope will reach the target in the shortest and most healthy way. What Almighty Allah wants from his servants is to worship him. For this, it is neccessary for man to know himself and Almighty Allah. This can be possible by believing all what was sent by means of the holy prophet. Almighty Allah introduces the right and the wrong ways in the holy Qur’an. The right and the wrong ways that are explained with the ayet (Qur’anıc verse) “vehedeynâhü’n-necdeyn” come first of all. Allah made it clear in His command to His prophet through the statement “be straight forward as you are commended” 55 This commandment is called “istikamet” (Direction) “The Direction” means going through the way that Almighty Allah commands us and avoiding all what He forbids us. This situation is summarised with two sentences in the holy Qur’an. The right one is “sırât-ı müstakim” while the wrong one is “sebîle’l-ğayy” The former represents the Almighty Allah while the latter represents İblis (devil) In this article, the right and wrong ways that are explained as “the Istikâmet” (Direction) will be dealt with. Key Words: Sırat-ı müstakım (right way), sebile’l-ğayy (wrong way) Giriş Kur’ân, insanların maddi ve manevi sıkıntılarını çözerek onlara doğru yolu gösterir. O, her asrın ihtiyaçlarına cevap verecek bilgilerle gönderilmiştir. Bu bilgiler arasında, doğru ve yanlış yol kapsamına giren hasletler, insanlık için hayati önem taşır. Yaratıcı, “sırât-ı mûstakîm” ve “istikâmet” terimleriyle doğru yolu haber vererek kul- larını fıtrat çizgisinde tutmayı, şeytan ve insanlardan gelebilecek tehlike- lerden korumayı hedefler.56 Yüce Allah, insanı hür irade ile donatmış, yaratılanları da onun hizmetine sunmuş;57 insanı aklı, iradesi, iyi ve kötü fonksiyonları açısından diğer yaratıklardan farklı kılmıştır. İnsan üstün yaratılması ve iradesi sebebiyle fiillerinden sorumlu tutulur.58 Ona verilen bu meziyetler, Yaratıcıya kul olması, tabiatı faydalı hale getirmesi ve hu- zurlu bir hayat sürmesi içindir. Bu nedenle, şeytan tarafından temsil edilen59 yanlış yollardan sakınması istenir. İnsan, hem üstün, hem de âciz bir varlıktır.60 Aklı ve yetenekleri di- ğer yaratıklara üstünlük sağlarken, zayıf olarak yaratılması,61 gücünün sınırlı oluşu yanılabileceğini hatırlatır. Son ilahi kitap Kur’an’ın yol göste- 55 Hud, 11/112. 56 Bk. Tahrim, 66/6. 57 Bk. Bakara, 2/29; Câsiye, 45/13. İslâm alimleri bu ayetleri ibâha için delil saymakta- dırlar. Bk. Taberi, Tefsir, I/190-195; R. Rıdâ, Menar, I/247; Elmalılı, I/250-251. 58 Bk. Müddessir, 74/38; Tur, 52/21. Bk. Zemahşerî, Keşşaf, III/185-186. 59 Şeytanla ilgili bk. Nisâburî, Garâibu’l-Kur’ân, I/19. 60 Bk. Nisa, 4/28. Acziyetin anlamları için bk: Damagânî, Kâmusu’l-Kur’ân, s. 290-291. 61 Bk. Rum, 30/54. ayetini yorumlayan Zemahşerî, insanın yaratılıştaki geçirdiği devreleri bir acizlik olarak değerlendirir. Bk. Zamahşerî, Keşşaf, III/208. 16 rici 62 ve aydınlatıcı63 oluşu, insanın aczini anlamada yardımcı olmakta- dır. İnsanın iyi düşünmesi, isabetli karar vermesi, doğru ve yanlış yolları bilmesi, Kur’an’ın yol göstericiliği sayesinde mümkün görünür.64 Kur’an-ı Kerim, insanların karşılaşabileceği olumlu ve olumsuz iki temel noktaya işaret eder. Bunlardan; mekr,65 hile,66 keyd67 ve hıyânet68 kapsamına giren hasletlerden sakınılması istenirken, “emrolunduğun gibi dosdoğru ol”69, “sırât-ı müstakîm”70, “sebîle’r-rüşd”71 “adaletin yolu”, “sırâtan seviyyen”72, “dinen kayyimen”73 ve “bir çıkış yolu”74 gibi kavramla- rın temsil ettiği olumlu hasletler övülür. Yaratıcı, doğru ve güzeli tek tanrı inancı üzerine tesis ederken,75 insanları inanıp inanmamakta serbest bırakır.76 Öte yandan, aynı anne ve babadan meydana gelen insanla- rı çeşitli renk ve kabilelere ayrılmış olması bir birlerine kötü plan ve tuzak kurmaları için değil, tam aksine tanışma, yardımlaşma ve isti- kâmet üzerine gitmeleri içindir.77 Bunun sağlanması, Allah'ın emret- tiği doğru yol üzere olunması ile mümkün görünür. Yüce Allah “sırât-ı müstakîm”ı, insanı Rabbine götürecek ma- nevi yol olarak ifade eder. Hz. Peygamber’e, “Bizi doğru yola ilet”78 diye duâ etmesi istenirken; Ehl-i Kitab’ın dikkati, Hz. İsa’nın, “Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz. Öyle ise O’na kulluk edin, işte bu, doğru yoldur”79 ifadelerine çekilir. İşte, Kur’an’ın ifade ettiği “sı- rat-ı müstekîm” kapsamına giren kelime ve terimler, birbirlerini ta- mamlar nitelikte, değişik sözcüklerle ele alınmaktadır. Buna göre 62 Bk. Bakara, 2/2, 185; Âl-i İmrân, 3/138; Araf, 7/52; Yûnus, 10/57. 63 Bk. Nisâ, 4/174; Şûrâ, 42/52. 64 Bk. Bakara, 2/256-257. 65 Bk. Fâtır, 35/43 66 Bk. En’âm, 6/123-124 67 Bk. Âl-i İmran, 3/120 68 Bk. Enfal, 8/27. 69 Hud, 11/112. 70 Fâtiha, 1/6. 71 Âraf, 7/146. 72 Meryem 19/43. 73 Bk.En’âm, 6/161. 74 Talak, 65/2. 75 Bk. Rum 30/30. 76 Bk. Kehf, 18/29; Kafirûn, 109/1-6. 77 Bk. Hucurat, 49 /13. 78 Bakara, 1/6 79 Bk. Âl-i İmran, 3/51. 17 araştırmamıza konu olan “Ve hedeynâhü’n-Necdeyn”80 (Kötülüğün ve iyiliğin iki yolu) ayetiyle işâret edilen doğru yol istikâmeti, diğeri ise sayısız yanlış yolları içerir. Doğru yolun içeriği Kur’an’da, uygulanışı da Hz. Peygamber’in sünnetinde gösterilir. Yanlış yollar Kur’an’da hatırlatılmakla birlikte, temsilcisi şeytan, uygulayıcısı ona inanan- lardır. Doğru yol, birkaç kelime ile sınırlı değildir. Bütün güzel hasletler bu bağlamda değerlendirilir. İlâhi dinlerin ortak özellikleri olarak ifade edilip, En’am Suresi’nde özetlenen, şirk koşmama, yaratılanların hakkı- nı koruma, ölçü ve tartıya riâyet ederek tüketicinin korunması, nefsin dokunulmazlığı, hukukun üstünlüğü, ahde vefa gibi konular bu yolu oluşturur. Yüce Allah, işâret ettiği güzel hasletlerden sonra, “Şüphesiz bu benin dosdoğru yolumdur. Bu yola uyun; başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınasınız diye bunları emret- ti.”81 gibi ifadelerle uyarılarda bulunmuştur. Yaratıcı’nın yanlış kabul ettiklerinin başında, kendisinin dışın- da başka birinin gücünü kabul etme ve ondan yardım isteme gelir.82 Allah’tan başkasına kulluk etmeyi ve yardım dilemeyi şeytan temsil eder. Şeytan, Hz. Âdem ve eşini yanılttığı gibi, çocuklarını da kan- dırmak isteyecektir. Kur’an’daki bu yanlışlıklar “sebîle-l ğayy”83 teri- miyle açıklanır. Kur’an’da zikredilen yanlış yollar farklı kelimelerle ifade edilir. Belirli bir plan dâhilinde, hile ve kötülükleri düşünerek yapılacak her hareket yanlış yol kapsamına girer. Diğer bir ifade ile, Allah ve Resulünün yasakladığı ve hoşlanmadığı her düşünce ve fiil “Sebîle’l Ğayy” kapsamına almamız mümkündür. Nitekim fuhuş, şirk, zina, livâta, bağy, sev', zulüm, fitne, buhtân, fısk, hile, hıyânet ve mekr gibi kelimelerin ihtiva ettiği olumsuzlukları bu bağlamda değerlendirmemiz mümkündür. Kur'ân-ı Kerim'de yer alan mekr ile ilgili kelimeler, Kitâb-ı Mu- kaddes cümlelerinde de zikredilir. Örneğin; yalancılık,84 ahlaksızlık,85 aldatma,86 hile87 gibi filleri işlemek Kitap Ehline yasaktır. Aynı fiiller Müslümanlara da yasaktır. Bu durum, bütün peygamberlere emredi- 80 Beled, 90/10. 81 En’âm, 6/153. 82 Bk. Nisâ, 4/48. 83 Bk. Âraf, 7/146. 84 Bk. Çıkış, 5/9; Levilliler, 6/3; Sayılar, 23/19; I. Samual, 19/27; Bk. Rabinson, David, Concordance To The Good News Bible, s. 672. 85 Bk. Tekvin, 19/9; levilliler, 4/13; Çıkış, 22/2; . I.Samual, 3/13; bk. Rabinson, a.g.e, s 112-113 ve 1224. 86 Bk. İşâya, 30/10; bk. Rabinson, David, Concordance a.g.e., s 547. 87 Bk. Tekvin, 3/13; 29/25; Hakimler, 14/15; I. Samual, 19/17. 18 lenlerin aynı olduğunu hatırlatır.88 İlâhi dinlerde yaratılanların fay- dasına olan konularda yardımlaşmak ve iyilikte bulunmak dinlerin temel özelliğidir. A. İSTİKAMETİN LÜGAT VE TERİM ANLAMLARI Kur’ân’da doğru yolun diğer bir ifadesi istikamettir. İstikâmet; doğru, düzgün, dengeli, sâbit, kararlı, itidal, âdil, Allah’a itaat, hakkın hâkim kılınması anlamında kullanılır. 89 Terim olarak; Allah’ın kulluğu- nu kabul ederek, güzel amel işleme, günahlardan sakınma,90 iman ve ikrarın uyumudur.91 Rağıb el İsfahânî (ö.502/1108), istikameti insanlık için dosdoğru yol üzerinde sapmadan ilerleme olarak tanımlar.92 Buna göre istikamet, her konuda ifrat ve tefritten sakınma, güzel şeyleri yap- ma, kötü şeylerden sakınma şeklinde tanımlanabilir 1. İstikamet Anlamına Gelen Kelimeler Kur’an’da istikamet kelimesinin türetildiği “kvm” fiili 207 ye yakın ayette zikredilir.93 Yüce Allah bu kelimeleri farklı anlamlar için kullanmıştır. Tasdik,94 yerine getirme95 samimi olma96 emin yerde durma,97 namaz, dua98 İslâm’ı tebliğ,99 kıyametin meydana gelme- si,100 başında dikilip zorlama vs.101bunlardan bazılarıdır. Öte yan- dan, din kelimesiyle kayyim kelimesinin birleşmesiyle oluşan terim, “ed-dînü’l-kayyim” doğru, gerçek, hak din anlamına gelmektedir.102 “Dînü’l kayyim” Yüce Allah’a tahsis edilen şirksiz, tevhıd üzere bulunan din demektir.103 Buna göre, herhangi bir yanlışlık içermeyen ve ilâhi dinin getirdiklerine ters düşmeyen, “müstakim” ve “sırat” kelimelerinin 88 Bk. Şurâ, 42/13; Rum, 30/30 89 Bk. Lisânü’l Arab, XII/ 497-500; Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, IX/37. 90 Kurtubî, Tefsir, XV/358 91 Kurtubî, Tefsir, XV/358. 92 Râgıb, el-Müfredat, s. 630. 93 Muhammaed, Fuad, s. 578-581. 94 Tevbe, 9/5. 95 İsrâ, 17/78.Konuyla ilgili hadisler için bk. Buhari, Ezân, B. 3; Tirmîzî, Tefsir,18. 96 Yûnus 10/105. 97 Mâide, 5/97. 98 Bakara, 2/238. 99 Muddessir 75/2. 100 Rum, 30/13. 101 Âl-i İmran, 3/75. 102 Kadî Beydavî, Tefsir, II/570; Âlûsî, Tefsir, XXX/204. 103 Taberî, Tefsir, XII/220; Âlûsî, Tefsir, XII/245. 19 oluşturduğu terimler doğru yolu içermektedir. “Bize doğru yolu gös- ter.”104 “Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın”105 ayetlerinden doğru yolu ifade eden İslâm anlaşılır.106 Kayyime kelimesi kitap kelimesiyle birleşmesi neticesinde, “kütübün kayyime” en doğru hükümleri içeren anlamında hatasız ve tahrif edil- memiş kitap olan Kur’an’ı ifade eder.107 “Kvm” kelimesi adalet kelime- siyle birleşmesiyle, “kaimen bil kısd” adaleti yerine getirme anlamında kullanılır.108 Kur’an’da sırat (yol),109 kıstas, (ölçüyü)110 “hüdâ” (gidiş)111 “ta- rik” (yol) 112 kelimeleri doğru ve yanlış yolları ifade etmek için kullanı- lır. Sırat ile “müstakim” kelimesi müşterek otuz bir ayette zikredi- lir.113 Konuyla ilgili ayetlerde geçen “kvm” kelimesinin anlamındaki “doğruluk, aşırılıktan uzak, sebat ve kararlılık” kelimelerinin hepsi- nin istikameti, yani doğru yolu ifade ettiği gözlenir. İstikâmet kelimesi tefsir kitaplarında, samîmi ve kararlı bir imanla hak ve hayır yolunda istikrarlı ilerleme, kararlı, ifrat ve tefritten uzak orta bir yolda yürüme, ilmin özü olan tevhıd ile, amelin semeresi ve sonucu olan fiillerdeki isti- kâmet’i birleştirme olarak açıklanır.114 Hadis kitaplarında da benzer anlamlar için kullanılan söz konusu kelime,115 Sahabeden birinin Hz. Peygamber’den kendisine, başka bir nasihate ihtiyacı kalmayacak de- ğerde bir tavsiyede bulunmasını istemesi üzerine Hz. Peygamber, “Al- lah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol”116 buyurmuştur. Doğru yolu açıklayan Fussilet Suresi 41. ayeti yorumlayan Râzî(ö.606/1209), “Rab- bimiz Allah’tır diyenler” bölümünün iman ve ikrarı ile, istikâmet sahibi olanlar bölümünün de, iyi ve güzel işlerle ilgili olduğu yorumunu yapar. Buna göre istikametin vazgeçilmez şartının, ifrat ve tefrite dalmadan istikrarlı ve dengeli bir şekilde orta yolu takip etmek olduğu kabul edilir. 104 Fâtiha, 1/6. 105 Zuhruf Sûresi, 43/43. 106 Taberî, Tefsir, XXV/76. 107 Taberî, Tefsir, XXX/263; Razî, Tefsir, XXXII/42. 108 Âl-i İmran, 3/18. 109 Fâtiha, 1/6-7. 110 İsrâ, 17/35; Şuarâ 26/182. 111 Hac 22/67. 112 Kaf, 46/30 113 Bk. Muhammed Fuad, Mu’cemü’l Müfehres, s.580-581. 114 Bk. Razî, Tefsir, XXVII/121-122; Kâsımî, Tefsir, XV/5346. 115 Wensinck, el-Mu’cem, “kvm” md. 116 Müslim İman, 62; Müsned, III/413; IV/385. 20 Yukarıdaki ayete ilaveten, “Böylece sizi orta bir ümmet yaptık”117 “Bizi dosdoğru yola ilet”118 ayetleri ifrat ve tefritten uzak orta yol üzerinde olmak anlamlarına gelmektedir. Buradan hareketle, dinde istikametin tevhıd ve marifeti, fiillerde ise, dengeli güzel ameli ifade ettiği söylenebi- lir.119 2. Doğru Yolda Aranan Nitelikler Kur’an’da yer alan, “istekîm,120 “istekâmû”121, “yestekîm”122, “istekîmâ”123, “istekîmû”124, “festemsik”125 ve “emarnâ”126 kelimeleri- nin geçtiği yerler ve Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’in şahsında istikâ- met üzere olmasını istediği ayetler doğru yol için bazı nitelikleri orta- ya koyar. Bunlar; Allah’a iman ve kulluk, Allah’tan başka birinin güçünü kabul etmeme, din ve dünya işlerinde mutedil olma, güzel şeyleri özümseme, Gayr-ı Müslimlere ihtiyatlı yaklaşma, inançta sa- dakat, söz ve fiilin uyum halinde bulunmasıdır.127 B. DOĞRU YOL VE MÜRADİFLERİ 1. Yol-İstikamet İlişkisi Doğumla başlayıp, ölümle noktalanan yol kavramı, insanın yaşan- tısını ortaya koyan maddi ve manevi bir süreçtir. Bu süreçteki hareket tarzı, insanın kendi elindedir. Peygamber ve vahiy, insanın bu gidişine yardımcı olur. Zorlukların aşılması, dünyada iyi bir hayatın sürekliliği, ahiretin kazanılması ve Yaratıcı’nın memnun olması, engellerden arınmış doğru yolda gidilmesine bağlı görülür. Manevî yoldaki engeller iman, sa- bırda süreklilik, tevekkül ve Yaratıcı’dan korkma ile aşılır. Bu hasletler olmadan engelleri aşmak mümkün görülmez. Bu münasebetle Yaratıcı, Kur’an-ı Kerim’de “sırat”, “sebîl”, “tarîk”, “millet”, “şeriât” kelimelerini ve bu kelimelerin oluşturduğu terimlerle yola ayrı bir anlam kazandırmıştır. 117 Bakara, 2/143. 118 Fâtiha, 1/6. 119 Razî, Tefsir, XXVII/121-122; XXVIII/12.. 120 Hud, 11/112; 42/15; 121 Tevbe, 9/7; Fussilet, 41/30; Ahkaf, 46/13; Cin, 72/16. 122 Tekvîr, 81/28. 123 Yûnus,10/89. 124 Fussilet, 41/6; Tevbe, 9/7. 125 Zuhruf, 43/43. 126 Âraf, 7/12; Mâide, 5/115; Nahl, 16/76; 90. 127 Hud, 11/112; Şûrâ, 42/15; Zuhruf, 43/43; Ahzab, 33/36; Meâric, 70/22-35. 21 Örneğin “sırat-ı müstakim”,128 “tarîk-ı müstakim”129 (dostdoğru yol), “sebîler-rüşdü” 130 (Doğru yol), “sıratıs-seviyyi” (Düzgün yol”131, “sıratı’l- hamîd” (Övgüye layık yol”132, “sıratı’l-azîzi’l-hamîd” (Övgüye layık olanın yolu)133 “tarîk-ı cehennem”134 (Cehennemin yolu), “sebîle’l ğayy”135 (yanlış yol), gibi terimler doğru ve yanlış yollara açıklık getirir. Öte yandan, Mâide Suresi 48. ayetinde yer alan, “Sizin her biriniz için tek bir din, fakat ayrı şeraitler belirledik” ifadelerinde yer alan “şir’a” kelimesi bir toplumun sosyal ve manevi refahı için gerekli olan hukuk sistemini göstermek için kullanılır. Sonrasında gelen “minhac” kelimesi ise bir hayat biçimi anla- mına gelir. Diğer bir ifade ile, peygamberler tarafından tebliğ edilen belirli bir hukuk sistemi şir’a ile ifade edilirken, o dinin temel felsefesine uygun olarak zamanın ihtiyaçlarına ve toplumun kültürel değerlerine göre veri- len kararlara da minhâc demek mümkündür.136 Buna göre doğru yolda gitmede hukuk ve minhac önemli bir yeri oluşturmaktadır. Yolun diğer bir adı “sebil” dir. Söz konusu kelime ortalama yüz yetmiş ayette zikredilip, olumlu ve olumsuz yolları tanıtır. Bununla bir- likte söz konusu kelime, Allah’a itaat,137 bir çıkış,138 illet,139 din,140 heva,141 delil,142yol,143hidâyetten sapma,144 zulüm, din yolu gibi farklı anlamlarda da kullanıldığı görülür.145 Sebil kelimesiyle aynı anlama gelen “tarik” kelimesi maddi ve manevi yol için kullanılır.146 128 Bk. Fatiha, 1/6-7; Bakara, 142,213 farklı anlamlar için bk. Zemakşeri, Keşşaf, I/11. 129 Bk. Ahkaf, 46/30. 130 Âraf, 7/146. 131 Tâ’hâ, 20135. 132 Hac, 22/24. 133 Sebe, 34/6. 134 Bk. Nisâ, 4/169. 135 Âraf, 7/146. 136 Bk. Muhammed Esad, Kur’an Mesajı Meal ve Tefsir, I-III, İstanbul 1999, I/201 137 Bk. Bakara, 2/261; 138 İsra, 17/48;Âl-i İmram, 3/97. 139 Nisâ, 4/15 140 Nahl,16/125; 4/115. 141 Şura, 42/46. 142 Nisâ, 4/141. 143 Nisâ, 4/98. 144 Mâide, 5/60. 145 Geniş bilgi için bk. Demagânî, s. 229-230 146 Bk. Mü’minun, 23/17; Cin, 72/11.Bk. Demağânî, Kâmusul Kur’ân, s. 295. 22 Yukarıda verilen bilgilere ilaveten İstikamet, insanın inancını ve fi- illerini ilgilendirir. İnsanın hareketlerini tayin eden kalp’tir. Kalbin isti- kâmet üzere olması, amelin güzel olmasını sağlar. Bu durum ise, sırat-ı müstekîmin manevî ve ahlâkî yönünü oluşturur. İstikâmet, insanın iç âlemi ile davranışları arasındaki uyum, denge ve tutarlılığın bir simge- sidir. İnsanın sorumlu olduğu esas mesele ise fiilin inanç doğrultusun- daki işlevidir. İnanç ve amelin uyumu, ahlâkî açıdan istikâmette olun- duğunu gösterir. “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları kalplerini kirletmiştir.”147 Ayette işâret edilen kara leke, kişinin işlediği günahları sebebiyle iyi ve güzel şeyleri kabul edemez hale gelmesi demektir.148 Kur’an’da yer verilen kalbin görünen yüzü tıp ilmini, görünmeyen yönü ise isti- kâmeti ilgilendirir. Bakara Suresi 7. ayette de, “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde geril- miştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.” ifadele- riyle kalbi istikamette olmayanların durumuna açıklık getirilip bunun- la, insanda bulunan şuur, vicdan, duygu, sezgi, düşünme kuvvetimi- zin merkezi durumundaki manevî yer akla gelir. Buna insanın ruhu demek de mümkündür. İnsanın asıl benliğini oluşturan ruhudur. Gü- nah işlenmek suretiyle, saf ve temiz olan kalp ve ruh kirlenmiş, iyiyi, güzeli ve doğruyu anlamaz hale gelmiş olur.149 Kalbin mühürlenmesi, güzel şeyleri anlamak, görmek ve işitmekten mahrum olma demektir. Hz. Peygamber konuyla ilgili şöyle buyurur: “Kul bir günah işlediği vakit kalbinde bir nokta belirir. Tevbe ederse kalbi cilalanır. Döner tekrar günah işlerse, o leke artar. Niha- yet kalbini ele geçirir.”150 “İnsanoğlu her sabah kalktığında organları kendisine şöyle der. Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Eğer sen doğ- ru olursan, bizde doğru oluruz. Eğer sen doğruluktan çıkar ve yanlış yola düşersen, bizde yanlışa düşeriz.”151 Kur’an’da ifâde edilen “rân”152 kelimesi, kişinin günah işlemesi neticesinde istikametten uzaklaşması anlamına gelir. Günahlardan sakınanlar için ise şu müjde verilir: 147 Mutaffifin, 83/14. 148 Zemahşeri, Keşşaf, IV/196. 149 Geniş bilgi için bk. Elmalılı, I/193-197; IX/69-70. 150 İbn Mâce, Züht, 29; IX/254; Ahmed b. Hanbel, II/2197; III/495. 151 Ahmed b. Hanbel, III/96 152 Mütaffifin, 83/14 23 “Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürü- yenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâad olunan cennetle sevinin! derler.”153 2. Yol İtidal İlişkisi İtidal terimi, her şeyi yerli yerine koyma anlamına gelen, “adl” keli- mesinden türetilir.154 Buradan hareketle, itidale, her şeyin denge noktası olan çizgi, iki zıt ucun ortası ve ikindi namazı vakti anlamları verilir.155 Kur’an’da yer alan; “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık…”156 ayeti, orta yol anlamında itidali ifade etmektedir. Hz. Peygamber’de, “Her şeyin en hayır- lısı orta yol üzere olanıdır”157 sözleriyle itidale açıklık getirmektedir. Ayetin metninde geçen “vasat” kelimesi adâlet, orta, ifrat tefritten uzak yol, mu- tedil ve seçkin anlamlarına geldiği anlaşılır.158 Bunlar arasında adalet anlamı ağırlık kazanır.159 Müfessirler adı geçen kelimeyi, Âl-i İmran Sure- si 110. ayet ve Kalem Suresi 38. ayetle tefsir ederler.160 Bakara Sure- si’nde zikredilen ayetteki diğer bir özellik, Müslümanların insanlara, Hz. Peygamber’in de Müslümanlar üzerine şâhid olmalarıdır. Ölen bir kimse hakkında müspet ve menfi görüş belirten sahabe için, Hz. Peygamber vacip oldu ifadelerini kullanarak, orta yolda ve istikâmette olan Müslü- manların yapacağı şâhitliğin önemine işaret edilmiştir.161 Yüce Allah’ta dünya işlerinde mutedil olanları “(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”162 ifadeleriyle övmekte- dir. 3. Yol-İhlâs İlişkisi İnsan yaratılıştan elde ettiği özelliğini sürdürebilmesi için inancında ihlaslı olması gerekir. İhlas; hâlis, temiz, doğru sevgi, gönülden gelen dostluk, samimiyet, bağlılık ve Allah için ibâdetleri yapma olarak tanım- lanır.163 Diğer bir ifade ile, şirk, riya ve batıl inançlardan arınmaya, güzel 153 Fussilet, 41/30; bk. Kurtubî, Tefsir, XV/358; İbn Kesîr, Tefsir, VII/164. 154 Bk. İbn Manzûr, adl mad. 155 Râgıb, Müfredat, s. 819-820. 156 Bakara, 2/143. 157 Bk Aclûnî, Keşfu’l Hafâ, I/391. 158 Bk. Taberî, Tefsir, II/7; Kurtubî, Tefsir, II/153; Râzî, Tefsir, IV/96-102. 159 Bk. Taberî, Tefsir, II/7; Kurtubî, Tefsir, II/153; Râzî, Tefsir, IV/96-102. 160 Bk. Kasımî, Tefsir, II/281-283. 161 Buhârî, Cenâiz, 23/86. 162 Furkân, 25/67 163 DİA. İslam Ansiklopedisi, XXI/536 24 ve hayırlı işler yapmaya ihlas denir.164 Yüce Allah ahıretteki hesabı hatır- latırken şöyle buyurur. “…Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir şeyin cezası değildir. (Bu azaptan) Ancak Allah'ın hâlis kulları istisnâ edilecek.”165 İhlas bir şeyin saf halidir. Tevhid inancı da bu saflığı ifade eder. İnsan ibadet, duâ ve hayırları samimi bir şekilde yaparsa değer kazanır.166 Yaratıcı, kulların bütün düşünce ve yaptıklarını, kalplerindeki sırrı, gözlerinin bakışını, yaptıkları ibadetlerdeki samimiye- ti en ufak ayrıntılarına kadar bilir. Bunun için kendisine inananlara hatırlatmada buluna- rak göz kalp ilişkisinin istikâmet üzere olunması ister. “Allah, gözlerin hâin bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.”167Buna göre insan önce görür, gördüklerini kalbe aktarır sonra düşünce olarak yansıtır. İyi niyetle bakılması ve düşünülmesi, neticesinin iyi yan- sımasını sağlar. Hz. Peygamber de, “Yâ Rabbi beni sana karşı ihlaslı yap”168şeklinde dua eder. Öte yandan tevhıd’i en güzel bir şekilde özetlediği için Kur’an’ın 112. suresine ‘ihlas’ ismi verilmiştir ki, bu sure Kur’an’ın bir cümle ile özetidir. 4. Yol Hidâyet İlişkisi Kur’an’da “(hüdâ ve hedy) kelimeleri doğru yolu ifade eder. “İhdi” hidâyet mastarından bir emirdir. Duânın nasıl yapılacağını gösterir.169 Hüdâ kelimesi Kurân’da seksen beşe yakın yerde zikredi- lir. Türevleriyle birlikte üç yüze yaklaşır. Rüşt, reşat, necat kelimeleri hidayet anlamlarına gelmektedirler. Kur’an lügatiyle meşgul olan âlim- ler, yukarıda ifade edilen anlamlarına ilaveten, peygamber için irşat, yara- tılanlar için bir ihsan,170 İslâm,171 iman,172 Kur’an,173 doğru yol,174 doğru yola ileten rehber175 ve ilim kelimelerini hidayet kapsamına alırlar. İsti- kâmet’te bunların toplamını içine alır.176 Yüce Allah, Fatiha Suresi’nin ilk dört ayetinde kendi zatını tanıttık- tan sonra beşinci ayette, “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız 164 Ragıb, Müfredat, hls. Md. 165 Saffat, 37/40-49. 166 Bk. Râzî, Tefsir, XIX/188-189. 167 Mü'min, 40/19. 168 Müsned, IV/369; Ebû Dâvud, Vitr 25. 169 Bk.Ebü’l-Bakâ, Külliyât, s. 952-953; İbn Manzûr, XV/353-355. 170 Bk. TDV. Hidâyet md. XVII/474. 171 Bakara, 2/120; Âl-i İmran,3/73. 172 Meryem, 19/76. 173 Bakara, 2/38.;159 174 Necm, 53/23. 175 Secde, 32/24; Ra’d, 13/7; Yûnus,10/9. 176 Bk.Demagânî, Kâmusu’l Kur’ân, s. 473-474. 25 senden medet umarız”177 ifadeleriyle yardımın kimden istenmesi gerekti- ğini, ardından, “Doğru yola bizi hidâyet eyle, o kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna, yoksa ne gazabına uğrayanların, ne de sapmışla- rın yoluna değil.”178 ifadeleriyle hidayet için dua edilmesini istemektedir. Hidayet dört aşamada değerlendirilir. a) Her insanın yaratılıştan elde etti- ği bilgiler.179 b) Vahıy ve Peygamberle yapılan davet.180 c) Hidâyeti kabul edenlere hikmet verilmesi.181 d) Ahirette verilecek nimetler.182 5. Yol-İnanç İlişkisi Doğru yol fıtrat inancını oluşturur. İnanılmadan istikamette gidile- mez. Yüce Allah kendisine yapılan duanın kabulü için inanmanın önemi- ne işaret eder.183 İbadetlerde şüpheye yer yoktur. Kur’ân-ı Kerim, Pey- gamberlere emredilen imanı şu ifadelerle açılar: “Ey Muhammed senden önce gönderdiğimiz her peygambere ‘Ben- den başka tanrı yoktur. Bana kulluk edin’ diye vahyetmişizdir.”184 “Ey Muhammed! De ki: Ey insanlar! Doğrusu ben göklerin ve yerin hükümranı, Kendisinden başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim...”185 Bu ayetlerden, tevhid inancına doğru bir şekilde inanılması ve inancın yaşanılmasının gerektiğini anlamaktayız. Yüce Allah bütün peygamberlere emredilen, kendisine inanma ve şeytana kulluktan sakındırma prensibinden sonra, Hz. Muhammed’in ümmetine şu tavsiyede bulunur: "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır.”186 En güzel ilim ve amelin ne olduğunu soran Ebu’l Âliye’ye Hz. Pey- gamber, “Allah’a inandım de, sonra doğru ol”187 şeklinde cevap vermiş- tir. Müfessirlerde ilmim hulasasını istikâmet ile özetlemişlerdir. Kur’an, 177 Fâtiha, 1/5. 178 Fâtiha,1/6-7. 179 Bk. Tâ’hâ, 20/50. 180 Enbiyâ, 21/73. 181 Yûnus, 10/9; Ankebut, 29/69. 182 Müzzemmil, 73/43. 183 Bakara, 2/186. 184 Enbiyâ, 21/25. 185 Âraf 7/158 Krş. Râ’d 13/36; Neml 27/91; Zümer 43/11. 186 Ahkâf, 46/12-13 187 Müslim, İman, 62;( I/47) Hanbel, III/413; IV/485. 26 kendisinden faydalanmak isteyen her inanç sahibine gerçekleri gös- teren bir kitaptır. Ahkaf Suresi 1-12. ayetlerde Hz. Musa’ya indirilen- ler hatırlatıldıktan sonra, 13-14. ayetlerde ise Allah’a inanıp doğru yolda (istikâmette) olanların konumuna açıklık getirilir.188 Hucurat Suresi’nde Müşrik Arabların inançlarına işaret edilirken, 14. ayette bu inancın yanlışlığını, 15. ayette de inanılması gerekenleri haber vermiştir. Müfessirler, “Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru gidenler yok mu?…”189 ayetiyle ilgili, Hz. Ebû Bekr’in Allah’a şirk koşmama,190 Hz. Osman’ın şirksiz salih amel, Hz. Ömer’in nifaktan uzak yaşantı, Hz. Ali’nin de farzları yerine getirme şeklindeki açıkla- malarına yer verirler.191 6. Yol Düşünce İlişkisi Düşünceyi ifade eden kelimelerin başında nazar, tefekkür, tedebbür, i’tibar ve akıl gelir. Asıl anlamı görme olan nazar, kalp gö- züyle bakmak, düşünmek anlamlarında kullanıldığı gibi, bir şey hakkında düşünceye dalmak manalarında gelir. Fikr kökünden türe- yen tefekkür de aynı anlamdadır.192 Buna göre nazar ve tefekkür bir işin sonucunu düşünme, tedebbür de bir işin sonucunu başından düşünme anlamına gelmektedir. Kur’an düşünceye önem veren bir kitaptır. Diğer bir ifade ile akıllı insanlara hitap eden bir kitaptır. “ Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştır- dık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?”193 Yüce Allah, insanlardan, Kur’an’ın inceliklerini ve yaratılanla- rı düşünmesini isteyerek oradan kendisine gelinmesini arzular.194 Kendisini, Kur’an’ı ve diğer yaratılanları düşünen biri, kendisini ya- ratanı, Kur’an’ı göndereni ve her şeyi yoktan var edeni bulabilecektir. İnsan düşüncesi iki noktada toplanır. a) Doğru yolu oluşturan doğru düşünme. b) Şeytan ve nefsin isteklerini oluşturan yanlış düşünce- ler. Düşünce doğru olursa, ondan meydana gelen eylem doğru olur. Nefis ve şeytan eksenli olan düşüncelerin sonucu da yanlış olur. Dü- şünce ile fiiller oluşur. İşte Yüce Yaratıcı, kullarına doğru düşünmeyi ve sağlam karar vermeyi önerirken, şeytana ve nefse dayalı düşünce- 188 Bk. Bakara, 2/62; Âl-i İmran, 3/113-115; Nisâ, 4/122-123. 189 Fussilet, 41/30. 190 Bk. En’âm, 6/82. Kurtubî, XV/357. 191 Kurtubî, Tefsir, XV/357; Alûsî, Tefsir, XXIV/120. 192 İbn Manzur, Lisânu’l Arab, nzr, fikr md. Bkz. İlhan Kutluer, DİA. İslam Ansiklopedisi, X/53-57. 193 Kamer,54/32. 194 Konuyla ilgili bkz. Bakara, 2/266; Âl-i İmran, 3/190-191; Ynus, 10/24; Ra’d, 13/3; Rum, 30/21. 27 lerden sakındırmaktadır. Düşüncede, düşüncenin biçimi, hareket noktası ve nihai hedefi önemlidir. Düşünme ile olayların müspet ve menfi yönleri analiz edilerek sağlıklı karar verme hedeflenir. Yaratı- landan yaratana gitme, Allah insan ilişkisini doğru yol üzerine o- turtma, düşüncenin hareket noktasını oluşturur. Düşüncenin nihai hedefi ise, Allah’ın kudretini kabul ederek gereği gibi kul olmayı sağ- lamadır. C. YANLIŞ YOL VE ÖZELLİKLERİ Kur’an’da doğru yolun karşıtına “sebîle’l ğayy” veya “abedet- tâğut” ismi verilir. Sebîle’l-Ğayy; Allah’ın istemediği yanlış yol demek- tir. Yaratıcı, insanların sıkıntıya düşmemeleri için yanlış yolları, tem- silcilerini ve sonuçlarını haber verir. Yanlış yollar, insanın hür dü- şünmesine ve sağlam karar vermesine engel olur. Bu yolların temsil- cisi şeytandır. Yüce Allah bu durumu bir temsil ile anlatır: “(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: "Şüphesiz Allah size gerçek olanı vaat etti, ben de size vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir yaptırım gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz.”195 Yanlış yolların temel özelliği, Allah’a ve O’nun emirlerine karşı gelmedir. Sebile’l-ğayy bunu ifade eder.196 Şeytan insanları yanlışları güzel göstermek suretiyle yanıltmak isteyecektir. Yanılan insanlarda kendi yaptıklarını doğru göreceklerdir. Yüce Allah, böyle olan insanları şu ifadeleriyle ikaz eder. “Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştı- racağım. Onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve gafil olmalarından ileri gelir.”197 Ayetten anlaşıldığı kadarıyla yanlış yolun özellikleri inkar, kibir ve gaflettir. Müfessirlerde ayeti kibir ve başkalarını küçük görme ile açıklarlar.198 Yanlış yolu açıklayan ayet, Ehl-i Kitaba bir uyarı niteliği taşır. Buna göre ayette işaret edilen “sebîle’l-ğayy” şeytanın temsil etti- ği yanlış yolları ifade eder. Ayetten anlaşıldığı kaderiyle, Hz. Musa’nın getirdiklerine gereği gibi inanmayan Yahudiler, Allah’ın istediği doğru yolda değil, yanlış yolda gitmişlerdir. Yüce Allah’ın yanlış yol olarak ifade ettiği kelime ve terimlerin kapsamına farklı kavramlar girmekte- dir. Buna göre Allah’ın razı olmadığı ve insanların sakınmasını istediği 195 Geniş bilgi için bk. Âraf, 7/-18. 196 Bk. Araf, 7/146; Râzî, Tefsir, XV/4; Kurtubî, Tefsir, VII/283. 197 Âraf, 7/146. 198 Bk. Kurtubî, Tefsir, VII/283; Râzî, Tefsir, XV/4. 28 olumsuz fiiller bu bağlamda değerlendirilir. Bunlardan bazılarını hile ve mekr çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Bu fiilleri işlemek- te olan insanlara hatırlatmada bulunan Yüce Allah, kendisine gelen doğru yol için “sıradun aleyye müstakîmün” (işte bana gelen doğru yol) ifadesini kullanırken, cehenneme götüren yollar için “abede’t-Tağut” ismini verir.199 Yüce Allah Kur'an’da yanlış yolda giden insanların karakterini belirtmekle kalmayıp, inandıkları putları ve uzantılarını da haber vermiştir. Bunlara Lât, Menât, Uzzâ, Endâd, Evsân ve Esnâm gibi isimler verilir.200 Bunların dışında geniş bir anlam için kullanılan cibt ve Tâğut kelimeleri vardır. Nisâ Suresi 51 ayetteki cibt kelimesi, Allah’ın dışında inanılan her şey, sihirbaz ve kâhin anlamlarında kullanılır.201 Tâğut’un ise, Allah’tan başkasına ibadet edilen şeyleri202 ifade ettiği anlaşılır.203 Taberî (ö.310/922), söz konusu kelimeyi, Al- lah’a karşı gelip, zorla veya isteyerek ilah kabul edilen insan, şeytan, put, dikili taş vs. şeyler şeklinde yorumlar.204 Ayrıca tâğut; a) Şey- tan,205 b) putlar,206 c) Ehl-i Kitap’tan bazılarının inançları, d) Müşrik- lerden Allah’a ibadet etmekten alıkoymaya çalışan Ka’b b. Eşref207 ve benzerleri için kullanılmıştır. Buradan hareketle, cibt ve tâğut tevhıd inancı dışında kalan yanlış inançları ifade ettiğini söylememiz müm- kündür. Zira Yüce Allah, Mâide Suresi 59. ayette Ehl-i Kitap’tan yan- lış yolda olanları ikaz edildikten sonra 60. ayette şöyle buyurmakta- dır. “De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber ve- reyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (duru- mu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlar- dır.” Öte yandan, Nisa Suresi 51. ayette, Ehl-i Kitap’tan bir grubun Müşriklere söylediği sözlerin yanlışlığı ikaz edilirken Müşrikler, cibt ve tağuta inanmaları sebebiyle kınanmışlardır.208 Ayetlerden ve Müfessir- lerin yorumlarından hareketle, şeytanın temsil ettiği yollara cibt ve 199 Atallah w. Gibt et-Tağut dans le Coran, Arabia 17 1970, s. 69-82. Kobert R. Dos Tağut, Orientalia 30 1961, s. 415-416. 200. Necm, 53/19-20; 2/22, 165; İbrahim, 14/30; Zümer, 39/8; İbn Hişâm, age, I/78-92. 201 Ragıb, Müfredat, s. 119; Mucemu’l Arabi’l Esâsî Heyat, s. 226. 202 Râgıb, Müfredat, s. 119. 203 Razî, Tefsir, VII/17. 204 Taberi Tefsir, III/19. 205 Bakara, 2/256; Nisâ, 4/76; Mâide, 5/60. 206 Nahl, 16/36; Zümer, 38/17. 207 Nisâ, 4/51; 60; Bakara, 2/257. Bk. Demağânî, Kâmusu’l Kur’ân, s. 297. 208 Vâhıdî, Esbâbu’n-Nüzül, s. 88, krş. 92-93. 29 tağut ismini vermemiz mümkündür. Bütün Peygamberler bunlarla mücadele etmek için gönderilmiştir.209 D. KUR’AN’IN DOĞRU YOLU İHTİVA ETMESİ Kur’an son ilâhi kitap olup, doğru olanları içinde toplar.210 Ya- ratılanları aciz bırakan icazı ve bütün insanlara hidayet olması ko- numuz açısından önemlidir. Kur’ân’ın öğretisi uygulamaya ve insan- lığın mutluluğuna yöneliktir. İnsanların, Yaratıcısı ile olan ilişkile- rinde onları doğru yolda tutmayı ve tehlikelerden korumayı hedefle- yip, Allah’a sağlıklı bir şekilde götürür. İnsanların ve diğer yaratıklar- la olan ilişkilerini en güzel şekilde tanzim eder. Kur’an’da caiz olanlar asıl yasaklar birkaç madde ile sınırlandırılmıştır.211 İnsanlar fillerini buna göre tanzim ederler. Bu nedenle insanın, şeytan tarafından teşvik edilen yasaklardan sakınması ve onlara karşı mücadele etmesi istenir.212 İnsan düşünmesi ve çalışması neticesinde kendisine tavsi- ye edilen emirlerin ve bir çok şeyin inceliklerini anlayabilir. Yüce Al- lah insana, varlıkları ve olayları doğru bir şekilde algılama gücü ver- miştir ki, Kur’ân bunu, “Hudâ”213 (yol gösterme) ve “Nûr”214 (aydınlık) ifadeleriyle açıklar. Bu durum, Kur’an’ın doğru yolu en güzel şekilde açıkladığını göstermektedir. İslâmî açıdan insanın doğru algılaması, iyi düşünmesi, istikrarlı karar vermesi, fayda ve zararına olanları bilmesi, Kur’an’ın yol göstericiliğini kabul etmesiyle mümkün görü- nür. Aksi bir davranış İslam’a uymaz.215 Kur’ân, insanlığın anlayabileceği bir dille indirilmiştir.216 Peşin fikirli olmayan her akıl ve ilim sahibi, Kur’ân’ın diğer ilahi kitaplar gibi Allah tarafından gönderildiğini anlar. Zira O, önceki ilahi kitap- ları hem tasdik etmekte,217 hem de ihtilaf edilen noktaları haber vermektedir. Bir insan tarafından yazılabilecek değildir. “Bu Kur’ân Allah’tan başkası tarafından uydurulacak bir şey değildir. Öncekileri tasdik eder. Kendisinde şüphe yoktur. Alemlerin Rabbinden indirilmiş- tir”218 209 Nahl, 16/36. 210 Bk. Tevbe, 9/33. 211 Bk. Mâide, 5/3 212 Şeytanla ilgili bk. Nisâburî, Garâibu’l-Kur’ân, I/19. 213 Bk. Bakara, 2/2, 185; Âl-i İmrân, 3/138; Araf, 7/52. 214 Bk. Nisâ, 4/174; Şûrâ, 42/52. 215 Bk. Bakara, 2/256-257. 216 Abdüllaziz ez-Zürkâni, Menâhilü'1-İrfân fi Ulûmi’l-Kur'ân, Lübnan ts. I/10. 217 Yûnus 10/37. 218 Yûnus 10/37. 30 “O’nun zikri evvelkilerin kitaplarında da vardı. İsrail Oğullar’ınnı onu bilmesi de onlar için bir delil değil mi?219 Yüce Allah’ın bildirdiğine göre Kur’ân, bütün insanlığa gönderil- miştir.220 Doğru ve yanlışları haber verir.221 O, kendisinden faydalan- mak isteyen her insana doğruları gösterir.222 Hz. Peygamber de, ümme- tine bir emanet bıraktığını, ona sarılanların yolunu şaşırmayacağını, onun da, Allah’ın kitabı Kur’an olduğunu bildirmiştir.223 Yüce Allah gönderdiği kitabı için, insanlar,224 müttekıler, mü’minler,225 Müslüman- lar226ve muhsin olanlar için hidayettir227 ifadeleriyle her kesimden insa- na rehberlik ettiğini haber vermiştir. Bu durum Kur’an’da şu ifadelerle belirtilir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.”228 İn- san kelimesinin dışında kalan, mü’min, müttakî, muhsin lafızları Müs- lümanlara verilen özel sıfatlardır. Burada inanç önem taşır. Zira, Kur’an’ın inceliklerini inananlar kabul ederler.229 Kur’an, kendisine inanana yol gösterir. “Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesine, bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.”230 “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakın- manız için Allah size bunları emretti.”231 Yaratıcı, Fatiha Suresi’nde gidilecek yolu ve yapılacak duayı i- fade ettikten sonra Bakara Suresi’nin ilk ayetlerinde; “O kitap; onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler için bir yol göstericidir”232 ifadeleriyle Kur’an’ı tanıtır. Bakara Suresi’nin 6 ve 7. ayetlerinde doğru yoldan uzaklaşan insanların karakteri çizilir. Geri kalan dokuz ayette de münafıklar tanıtılır. Daha sonra Mecusîlerin kutsal saydığı değerler 219 Şuarâ, 26/196-197. 220 İbrahim, 14/52. 221 İsrâ, 17/88; Hud, 11/13; Bakara, 2/23-24. 222 Nisâ 4/105; Mâide 5/48; En'âm 6/115, 151-153. 223 Müslim, İmâre 37; Tirmizi, Cihâd 28. 224 Bakara, 2/185; 3/4. 225 Âraf, 7/52. 226 Nahl, 16/89,102. 227 Lokman, 31/3,5. 228 Bakara 2/185. 229 Fussilet 41/44. 230 Yâsin, 36/11. 231 En’âm, 6/153. Bk. Demeğânî, Kamusu’l- Kur’an, 473-475. 232 Bakara, 2/2. 31 ve inançtan nasibi olmayanlar tasvir edilir. Yirminci ayette de bütün insanlara uyarıda bulunarak, Kur’an’ın ifade ettiği doğru yola gelme- leri istenir. İlâhi vahyin hidayete ulaştırdığı insanlar şirk, hile ve zu- lümden sakınan, akıl ve düşüncesini doğru kullananlardır. 1. Hz. Peygamberin Kur’an’a Uyması Peygamber, Yaratıcı’yı tanıtan bir temsilcidir. Doğru yolu ve Al- lah’ı O tanıtır. Bütün peygamberler aynı şeyleri getirmişler ve birbir- lerini tasdik etmişlerdir.233 İslam’a göre peygamberler insandırlar ve doğru yolu temsil ederler. Diğer insanlardan ayrılan özellikleri, ken- dilerine vahıy verilmesi ve günahlardan korunmuş olmalarıdır. Onla- rın söyledikleri vahıydir.234 Yüce Allah kulu ve Peygamberinin yap- ması gerekenleri şu şekilde belirtir: “Sen, sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sab- ret. O hakimlerin en hayırlısıdır.”235 “Biz bu Kitab'ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insan- lara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”236 “De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapıla- cağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”237 Yukarıya örnek olarak aldığımız ayetler, Hz. Peygamberin kendisin- den bir şey söylemediğini ve kendisine emredilene uyduğunu göstermek- tedir. Peygamberlerin Allah’tan almış olduğu emirlere uyma zorunluluğu bulunur. Aksi durumda Kur’ân Allah kelamı değil, bir insan sözü olmuş olurdu. Zira Yüce Allah, Kur’an’a kimsenin müdahale edemeyeceğini ifa- de etmektedir.238 Hz. Peygamber Allah’tan aldığı vahye uyarak, insanlara açıklamış, o’na uyulmasını istemiş, kendisi de gereği gibi amel ederek doğru yolu göstermiştir. Yaratıcı insanlara seslenerek, kendisini sevenle- rin Peygamberine uymaları gerektiğinin belirtmiştir.239 Çünkü Yaratıcı Hz. Muhammed’in doğru yolda olduğunu haber vermektedir. “Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.”240 “(Resûlüm)! Şüphesiz biz bu Kitab'ı sana, insanlar için 233 Bk. Âl-i İmrân, 3/81. 234 Bk. Necm, 53/3-4. 235 Yunus, 10/109. 236 Nahl, 16/64. 237 Ahkâf, 46/9 238 Bk. Fussilet, 41/42. 239 Bk. Âl-i İmran, 3/31. 240 Zuhruf, 43/43. 32 hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.”241 Hz. Peygamber yaşantısı ile Kur’an’ı uygulamıştır. Güzel ahlakı Kur’an’ı yaşadığının delilidir. O ümmetine örnek gösterilmiş,242 doğru yolda gitmek isteyenlerin O’nu yolu takip etmeleri tavsiye edilmiştir. SONUÇ İslâm’ın gelişi sırasında dünyada, Kur’an’ın haber verdiği ve vermediği birçok inanç mensubunun olduğu bilinir.243 Bunlar ikiye ayrılır: a) Madde ve dünyaya önem verenler ve ilişkilerini bu bağlam- da değerlendirenler. b) Ahireti esas alanlar ve dünyayı ikinci planda tutanlar.244 İslam bu inançların aksine dünya ve ahıreti dengelemeyi önerir.245 Yüce Allah, dünyaya insanları göndermekle kalmamış, rahmetinin gereği, peygamberler ve kitaplar göndermiş, bu kitaplar- da iki yolun varlığına işaret etmiştir.246 Bu yollardan birincisi, dünya ve ahıreti dengeleyen orta yoldur.247 Söz konusu yol, değişik isimlerle ifade edilmekle birlikte, Allah’a götüren kısa ve doğru olanıdır. Yüce Allah Peygamberi şahsında “emrolunduğun gibi dosdoğru ol”248 ifade- leriyle, bu yolun bütün inceliklerini haber vermiştir. Adı geçen terim- le verilmek istenen, insanlığın Allah’a kul olmasını sağlamaktır. Ya- ratıcı bu yola “sıtât-ı müstakim”249 ve “sebîle’r-rüşd”250isimlerini ve- rerek, Kur’an’ı insanlara yol gösterici olarak gösterir.251 Kur’an’da haber verilenin ikincisi yanlış yollardır.252 Bu yollar şeytan eksenlidir. Yaratıcı, bunlara “sebîle’l-ğayy” ismini verir. Kur’an’a göre İslam’ın dışında kalan yollar bu bağlamda değerlendiri- lir. Kur’an’da ifade edilen, hile, zulüm ve birini aldatma253 gibi olum- 241 Zümer, 39/41. 242 Ahzab, 33/21; Kalem, 68/4. 243 Bk. Selwyn Gurney And Dorathy Short, Reading From World Religions, London 1952, 332-333. 244 Bk R.Rıdâ, Menâr, II/4-5; Vehbe Züheylî, Tefsîru’l Münir, II/8-9. 245 Bk. Kasas, 28/77. 246 Bk. Beled, 90/10. 247 Bk. Fatiha, 1/6 248 Hud, 11/112. 249 Fatiha, 1/6. 250 Âraf, 7/146. 251 Bakara, 2/185. 252 Beled, 90/10. 253 Bk. Nahl, 16/90; Fâtır, 35/43; Fetih, 48/10. 33 suz davranışlar yanlış yolların temel özelliklerini oluşturur. Bu fiilleri işleyenler belirli bir süre menfaat sağlayabilirler. Fakat sonuç itiba- riyle kendileri zararlı çıkar. Bakara Suresi 256. ayet genel anlamda insanlığı konu edin- mekte, yanlış yollardan kurtulmak için şeytanın temsil ettiği inanç- lardan sakınıp Allah’a inanmayı, Kur’an’a sarılmayı önermektedir. 257. ayette ise, inananların dostunun Allah olduğu vurgulanır. Nisâ Suresi 41. ayette de, Ehl-i Kitap mensuplarının yanıldığı hatırlatılır. Öte yandan, Nahl Suresi 36. ayette, bütün peygamberlere verilen görev hatırlatılır. Buna göre, doğru yoldan ayrılan her insanın şeyta- nın etkisine girebileceği, “Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz” 254 ayetiyle ha- tırlatılmaktadır. Yaratıcı, putları aracı eden Müşrikleri255ve inanç konularındaki yanılgılarından dolayı Ehl-i kitabı uyararak doğru yola gelmelerini ister.256 Öte yandan Çin, Hint ve Japon dinleri vahıyden uzak olma- ları sebebiyle yolları yanlış kabul edilir. İslam’a göre doğru yolu tem- sil eden mutedil Müslümanlardır. Kur’an, Müslümanlara orta üm- met, hayırlı ümmet, insanlar üzerine şahid isimleri vererek doğru yolda olduklarını belirtir. Bu durumda olanlar yaratılanlara karşı hoşgörülü yaklaşırlar. Kimseyi incitmez ve hakir görmezler. Yaptığı işlerde Allah’ın rızasını düşünürler. Kur’an’da ifade edilen doğru yola Hz. Peygamber, “Beni Hud Suresi ve kardeşleri ihtiyarlattı”257 (Tirmizi, Tefsir, 56/6) ifadeleriyle açıklık getirmektedir. Bu ve benzeri sureler Allah’a kulluğu önerirken, şeytandan sakındırmaktadır. 254 Bk. Zuhruf, 43/36. 255 Bk, Zümer, 39/3. 256 Bk. Mâide, 5/13. bk. Textes Dela Tradition Musulmane Concemant Le Tahrif Des Esriturer, İslamochrıstiana, Paris 1980 VI/61-103; 257 Tirmîzî, Tefsir, 56/6. 34 BİBLİYOGRAFYA Abdülbâkî, Muhammed Fu'ad; el-Mu'cemu'l-Müfehres li Elfâzi'l-Kur'âni'l-Kerim, Beyrut ts. Abdüllaziz ez-Zürkâni, Menâhilü'1-İrfân fi Ulûmi’l-Kur'ân, Lübnan ts. Âlûsî, Ebu'l-Fadl Şihâbuddîn Mahmud (ö.1270/1854); Ruhu'l-Meânî fî Tefsîri'l-Kur'âni'l-Azîm Ve's-Seb'il-Mesânî, (I- XXX) Beyrut ts. Atallah, W.; Gibt et Tâğut Dans le Coran, Arabia XVII 1970. Brill, E.J.; The Encyclopaeda Of İslâm, Leiden 1960-1978. Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail (ö.256/870) el-Câmiu's-Sahîh, (IVIII), İst., 1979. Cecat, Ali; Târîhu'l-Arap Kable'l-İslâm, (I-X), Beyrut 1970. Charfî, Abdelmejid; Christianity In The Qur'ân Commentary Of Taberî, İslâmochristona 1980. Cürcânî, Seyyid Şerif Ali b. Muhammed (ö.816/1413); et-Ta'rîfât, İstanbul 1909. Ebu’l-Bekâ; el-Kulliyât, Bulak 1253. Enes b. Malik, (ö. 179/795); el-Muvatta, (I-II), İhyâü't-Türâsü'l-Arabî ts. Hamidullah, Muhammed; Introduction To Islâm, Paris 1963. İbn Manzûr, Cemaluddin Muhammed (ö.711/1311); Lisânü'l-Arab, (I-XV), Beyrut 1955. İsfahânî, Râgıb b. Muhammed (ö. 502/1108); el-Müfredat fî Garîbi'l-Kur'an, Lübnan ts. İbn Hişam, Abdülmelik (ö. 213/828); es-Sîretü'n-Nebeviyye, (I-IV), Beyrut 1971 Kitab-ı Mukaddes, İstanbul 2003. Kobert R. Dos Tağut, Orientalia 30, 1961 Kurtubî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, (ö. 671/1273); el-Câmî li Ahkâmi'l-Kur'an, (I-XX), Mısır 1967. Margan, Cole, W. Owen Cole, Peggy Margan; Six Religion İn The Twentieth Century, England 1987. Mukatil b. Süleyman, ö.150/762); Tefsîru'l-Kur'an, Bursa Eski Eserler Kütüphanesi, Çelebi b. No. 27. Mustafa el-Mereğî, Tefsîru’l Mereğî, Beyrut Ts. Müslim, Ebu'l-Hüseyin Müslim b. Haccâc (ö.261/878); Sahîhu Müslim, (I-VIII), Beyrut ts. Râzî, Fahruddîn Ebû Abdillah (ö. 606/1206); Mefâtihu'l-Gayb., (I-XXXII) Mısır ts. Esâsu't-Takdîs, th. Ahmet Hicazî, Kahire 1986. Rıdâ, Reşid Muhammed; Tefsîru'l-Menâr, (I-XII) Mısır 1935. Selwyn Gurney And Dorathy Short, Reading From World Religions, London 1952, Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerir (ö. 310/922); Câmiu'l-Beyan an-Te'vîli Ayi'l-Kur'ân, (I-XXX) Mısır 1903. Tirmizi, Muhammed b. İsâ (ö. 279/ 892); el- Câmiu's-Sahih, (Sünen) (I-V), thk. A.M. Şakir, Kahire 1962. Textes Dela Tradition Musulmane Concemant Le Tahrif Des Esriturer, İslamochrıstiana, Paris 1980 Vahıdî, Abû Hasan Ali b.Ahmed (ö. 468/1075); EsbâbüN-Nüzül, Mısır 1968. Zebidi, Seyyid Muhammed Murtazâ (ö. 1205/1790), Tâcu’l-Arus, (I-X), Beyrut 1988. Zamahşeri, Carullah Muhammed b. Ömer (ö. 538/1143); el-Keşşaf an-Hakâiki't-Tenzil, (I-IV), Beyrut ts. 36