T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI REFİK HALİD KARAY’IN ESERLERİNDE DİN OLGUSU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ÇÖZÜMLEME (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Elif DAVUN BURSA-2018 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI REFİK HALİD KARAY’IN ESERLERİNDE DİN OLGUSU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ÇÖZÜMLEME (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Elif DAVUN Danışman Prof. Dr. Vejdi BİLGİN Eş Danışman Prof. Dr. Kemal ATAMAN BURSA-2018 ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Elif DAVUN Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : Din Sosyolojisi Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : XI + 116 Mezuniyet Tarihi : …/…/2018 Tez DanıĢmanı : Prof. Dr. Vejdi Bilgin Prof. Dr. Kemal Ataman REFİK HALİD KARAY’IN ESERLERİNDE DİN OLGUSU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ÇÖZÜMLEME Bu çalıĢmanın amacı, Refik Halid Karay‟ın eserlerinde din olgusunun mahiyet ve fonksiyonunun hangi konular üzerinden ne Ģekilde ele alındığının sosyolojik bir ana- lizini sunmaktır. Birinci bölümde Refik Halid Karay‟ın hayatının bir panoraması çizilmiĢ, din olgusuna bakıĢ açısının Ģekillendiği yıllara ait bilgiler verilmiĢtir. Bununla birlikte eser- lerinde yansımasını bulan düĢüncelerin altında yatan fenomenler de ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Ġkinci bölümde Refik Halid Karay‟ın eserlerindeki temalar benzer ve farklı bo- yutlarıyla kıyaslanmıĢ, moderniteyle birlikte değiĢen toplumsal kodlar karakter özellik- leriyle analiz edilmiĢtir. Son bölüm olan üçüncü bölümde ise Refik Halid Karay‟ın din olgusunu eserle- rinde ne Ģekilde ele aldığı incelenmiĢtir. Bu amaçla öncelikle onun insana yüklediği anlam üzerinde durulmuĢ, ardından insanın değiĢen dünyaya adaptasyon sürecinde fark- lılaĢan inanç, düĢünce ve ahlaki değerleri irdelenmiĢ ve son olarak da Refik Halid Ka- ray‟ın insanın kaçınılmaz tecrübesi olan ölüm düĢüncesine yaklaĢımı değerlendirilmiĢ- tir. Anahtar Sözcükler Din Ahlak Modernite Toplum Ölüm Ġnsan Refik Halid Karay Refik Halid Karay‟ın Eserleri v ABSTRACT Name and Surname : Elif DAVUN University : Bursa Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : Philosophy and Religion Sciences Branch : Sociology of Religion Degree Awarded : Master Page Number : XI + 116 Degree Date : …/…/ 2018 Supervisor : Prof. Dr. Vejdi Bilgin Prof. Dr. Kemal Ataman A SOCIOLOGICAL ANALYSIS OF THE PHENOMENON OF RELIGION IN REFİK HALİD KARAY’S WORKS The purpose of this study is to present a sociological analysis of the subject in which the nature and function of the phenomenon of religion are addressed in the works of Refik Halid Karay. In the first chapter a view of the life of Refik Halid was drawn and information about the years in which the angle of view of religion was shaped was given. In addition to the phenomena of underlying the reflections of Refik Halid‟s works have been tried to be revealed. In the second chapter the themes in Refik Halid Karay‟s works are compared with their similar and different dimensions the social codes changing with modernity are analyzed wiht their character traits. In the third chapter which is the last chapter it is examined how Refik Halid Ka- ray‟s deals with the works phenomenon of religion. For this purpose firstly the meaning that Refik Halid puts on human is emphasized then the values of faith, thought and mo- ral which are different in the process of adaptation of man to the changing world are examined and finally the reflex of Refik Halid‟s approach to death thought which is the inevitable experience of man. Keywords Religion Morality Modernity Society Death Human Refik Halid Karay Refik Halid Karay‟s Works vi ÖNSÖZ Din olgusu vazgeçilmez bir unsur olarak insanlık tarihinin her döneminde varlı- ğını sürdürmekle birlikte insanın var olduğu her yerde de karĢımıza çıkmaktadır. Dola- yısıyla din olgusunun insanın ürettiği çalıĢmalara da konu olması doğaldır. Kendi dö- neminin popüler yazarı olmakla birlikte günümüzde de bu popülaritesini koruyan bir yazar olarak Refik Halid Karay‟ın din olgusunu eserlerinde ne Ģekilde ele aldığı bu ça- lıĢmanın amacını oluĢturmaktadır ve bu çalıĢmanın ortaya konulmasında katkıları bulu- nan değerli isimlerin önemi yadsınamaz. Her Ģeyden önce gerek lisans döneminde gerekse yüksek lisans döneminde sun- duğu bilgilerle ufkumu açan, dünyayı farklı bir perspektiften görmemi sağlayan, çalıĢ- malarımı daima artıları üzerinden değerlendiren, akademik bilgi birikimi, disiplini ve değerli çalıĢmalarıyla her zaman kendisini örnek alarak hep kendisi gibi bir hoca olmak istediğim, akademiye yönelmemde ve alanı sevmemde çok büyük etkisi olan, tez yazım sürecinde de vaktini ayırarak ilgi ve desteğini esirgemeyen, tezime katkılar sunan ve tezim hakkında her zaman olumlu görüĢ bildirerek beni motive eden çok kıymetli ho- cam ve danıĢmanım Prof. Dr. Kemal ATAMAN‟a çok teĢekkür ederim. Tez konumu bulma aĢamasındaki yardımları, kıymetli ilmiyle tezime yaptığı katkıları ve tezimi bitirme aĢamasındaki göstermiĢ olduğu ilgi ve desteği için de çok değerli hocam ve danıĢmanım Prof. Dr. Vejdi BĠLGĠN‟e teĢekkürlerimi sunarım. Yüksek lisans döneminde değerli ilmi birikimlerinden istifade ettiğim ve tezime yaptıkları katkıları dolayısıyla çok değerli hocalarım Prof. Dr. Ġzzet ER ve Prof. Dr. Abdurrahman KURT‟a çok teĢekkür ederim. Yıllar sonra, aynı Ģevk ve heyecanla yüksek lisans yapma hayalimi gerçekleĢtir- meme vesile olan çok değerli arkadaĢım ve meslektaĢım Deniz ULUÇ‟a, güzel bir tez yazacağıma dair inançları tam olan ve beni sürekli motive edip baĢaracağıma inandıran, tez yazım sürecinde beni yalnız bırakmayan ve bu süreçte daima fikir alıĢveriĢinde bu- lunduğum çok kıymetli bölüm arkadaĢlarım Birgül OKCU, Dilek ġAHĠN, Ġclal ALGÜL, Gizem YAKIġIR ve Elif DOĞAN‟a ve yine tez yazım sürecinde bana daima destek olan, olumlu düĢünceleriyle beni motive eden ve dualarını eksik etmeyen çok değerli arkadaĢlarım Pakize BAġYĠĞĠT ve Sümeyye ASA‟ya çok teĢekkür ederim. vii Tezim hakkında kıymetli görüĢleriyle bana yol gösteren öğretmen arkadaĢlarıma ve öğretmenlerinin daha baĢarılı olması adına tüm masumiyetleriyle dualar eden minik öğrencilerime teĢekkür ederim. Bu süreçte beni yalnız bırakmayan, güzel temennilerini eksik etmeyen kardeĢim ve ablama da çok teĢekkür ederim. Ve her Ģeyin ötesinde; kendi ayaklarımın üzerinde durabilmem için maddi ve manevi hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen, üzerime aldığım tüm sorumluluklarda baĢarılı olacağıma inanan ve beni de inandıran, gösterdikleri ilgi ve alaka ile tez yazma sürecin- deki heyecanıma ortak olan, sahip olduğum her Ģeyi kendilerine borçlu olduğum ve hak- larını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim, hayatımdaki en kıymetli iki varlığa; anne ve ba- bama minnettarlığımı ifade etmemde teĢekkür çok yetersiz kalsa da, sonsuz teĢekkürle- rimi sunarım… Elif DAVUN Bursa 2018 viii İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ............................................................................................... İİ YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU .......................... İİİ YEMİN METNİ ........................................................................................................ İV ÖZET ......................................................................................................................... V ABSTRACT .............................................................................................................. Vİ ÖNSÖZ .................................................................................................................... Vİİ İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... İX KISALTMALAR ...................................................................................................... Xİ GİRİŞ .......................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM REFİK HALİD KARAY’IN HAYATINA DAİR GENEL BİR DEĞERLENDİRME 1.1. ÇOCUKLUĞU: DĠN OLGUSUNA BAKIġ AÇISININ ġEKĠLLENDĠĞĠ ĠLK YILLAR ........................................................................................................................ 4 1.2. GENÇLĠK YILLARI VE YAZARLIĞA GEÇĠġ .........................................................11 1.3. ETKĠLENDĠĞĠ ġAHSĠYETLER ....................................................................................14 1.4. DÖNEMĠNĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ ........................................................................18 1.5. SÜRGÜN YILLARI ...........................................................................................................26 1.5.1. İlk Sürgün: Sinop (1913-1918) ................................................................... 27 1.5.2. İkinci Sürgün: Halep (1922-1938) ............................................................. 32 1.6. SÜRGÜN TECRÜBESĠNĠN YAZARLIĞINA ETKĠSĠ ............................................34 1.7. TÜRKĠYE‟YE DÖNÜġ VE VEFATI ............................................................................37 İKİNCİ BÖLÜM REFİK HALİD KARAY’IN ESERLERİNDE DİNİ ÖĞELER 2.1. YAZARIN ESERLERĠNE GENEL BĠR BAKIġ .........................................................39 2.1.1. Zaman ve Mekân ....................................................................................... 50 2.1.2. Karakterler ve Özellikleri .......................................................................... 54 2.2. ESERLERĠNDE YER ALAN DĠNĠ ÖĞELER .............................................................63 2.2.1. Ayetler, Hadisler ve Peygamberler ............................................................ 63 2.2.2. Dini Sembol ve Ritüeller ............................................................................ 66 2.2.3. Tasavvufi Terimler..................................................................................... 69 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM REFİK HALİD KARAY’IN ESERLERİNDE DİN OLGUSU 3.1. ONTOLOJĠK BĠR VARLIK OLARAK ĠNSAN ..........................................................74 3.2. RESMĠ DĠNDARLIK VE HALK DĠNDARLIĞI KARġISINDAKĠ TUTUMU.............................................................................................................................77 ix 3.3. YAZARIN MODERNĠZM ALGISI ...............................................................................81 3.3.1. Moda ......................................................................................................... 85 3.3.2. Teknoloji ................................................................................................... 87 3.3.3. Yabancılaşma ............................................................................................ 88 3.4. DEĞĠġEN DÜNYADA AHLAKĠ DEĞERLER ..........................................................90 3.4.1. ‘ Sosyosentrizm’den ‘Egosentrizm’e Geçiş ................................................. 90 3.4.2. Dürüstlük................................................................................................... 93 3.4.3. Adalet ........................................................................................................ 94 3.4.4. Merhamet .................................................................................................. 96 3.5. VATAN SEVGĠSĠ ..............................................................................................................97 3.6. OTANTĠK BĠR TECRÜBE OLARAK ÖLÜM ............................................................99 SONUÇ .................................................................................................................... 109 BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................ 112 x KISALTMALAR Bakınız : bkz. Cilt : C. Çeviren : çev. Editör/ yayına hazırlayan : ed. veya haz. Ve benzeri : vb. Sayı : S. xi GİRİŞ Din olgusu, sosyal yaĢamla diyalektik bir iliĢki halindedir. Bir yandan sosyal ya- Ģamı etkilerken diğer yandan da sosyal yaĢamda görülen değiĢimden etkilenir. AlıĢıla- gelen düzenin değiĢimiyle birlikte yeni olana adaptasyon sorunu yaĢayan bireylerin her zaman için sığınağı konumunda olması itibariyle de rasyonel olanın ön plana çıkarıldığı bir dünyada bile varlığını sürdürmeye devam eder. Türkçe‟ye olan hâkimiyeti, eserlerinde kullandığı semboller ve temalar, Refik Halid Karay‟ın kendi döneminde olduğu gibi günümüzde de ilgiyle takip edilmesinin sebeplerinden bazılarıdır. Ayrıca, yaĢadığı dönemin ciddi radikal değiĢimlerin gerçek- leĢtiği bir dönem olması, söz konusu dönemlerin anlaĢılabilmesi için Refik Halid Ka- ray‟ın eserlerinin yalnızca edebi olarak değil, sosyolojik olarak da araĢtırılmaya değer bulunmasının delillerindendir. Sosyal değiĢimler, hele de köklü ve radikal yapısal değiĢimler sancılıdır. Bu ne- denle hem bireylerin dünya görüĢlerinde ve hem de toplumların yapılarında ciddi anomik durumlara yol açabilir. Refik Halid Karay da bunun bir istisnası değildir. Zira Karay‟ın da sosyal değiĢim karĢısında ortaya çıkan durumları anlama, anlamlandırma ve bu yeni durumlara adapte olma sorunları yaĢadığı ve bu nedenle de çocukluğundaki maneviyata sığınmayı bir baĢa çıkma yöntemi olarak tercih ettiği anlaĢılıyor. Zira o, Mutlakıyet- MeĢrutiyet ve Cumhuriyet Devirlerini görmüĢ, sosyal değiĢim ve dönüĢüm- lere tanıklık etmiĢ bir yazardır. Ġnsanlık tarihinin önemli kırılma noktalarından olan ve hemen her toplumun sosyal, siyasal, kültürel ve demografik yapısında kalıcı tesirler bırakan üç farklı rejimin uygulamalarına paralel olarak Fransız Ġhtilali, Birinci ve Ġkinci Dünya SavaĢı gibi dünyayı etkileyen önemli olayların da etkisinde kalmıĢtır. Bu neden- le, sosyal değiĢim, dönüĢüm ve anomik durumların düĢünce yapısını ciddi olarak Ģekil- lendirdiği kaleme aldığı eserlerde aĢikâr olan Refik Halid Karay‟ın, din olgusuna bakı- Ģını, bu bakıĢ açısının hangi vasatta Ģekillendiğini ve bunu eserlerine nasıl ve hangi te- malar yoluyla yansıttığını ortaya koymak elinizdeki çalıĢmanın amacını oluĢturmakta- dır. ÇalıĢmada kullanılan veri ve bulgular, literatür taramasına dayalı olarak söylev/ içerik analizi tekniği ve yorumlayıcı-anlayıcı sosyolojik yaklaĢımla ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢma ağırlıklı olarak Refik Halid‟in eserlerini sosyolojik bir perspektif- ten ele almayı denemekle birlikte, yeri geldiğinde felsefi ve psiko-sosyolojik metinlerle de desteklenecektir. Tezin konusu ise Refik Halid Karay‟ın eserlerindeki din olgusunun mahiyet ve fonksiyonunun incelenmesiyle sınırlı tutulmuĢtur. Refik Halid Karay üzerine daha önceden çalıĢılmıĢ herhangi bir doktora tezi bu- 1 lunmamaktadır ama çalıĢılan yüksek lisans tezleri vardır. Bununla birlikte Refik Halid Karay hakkında pek çok akademik makale de mevcuttur. Fakat bu tezler ve makalelerde Refik Halid Karay daha çok hikâyeci yönü, siyasi görüĢleri ve sanatı açısından ele alınmıĢ ve dil-tarih boyutuyla değerlendirilmiĢtir. Dolayısıyla çalıĢmamızın toplumun ilgiyle takip ettiği bir yazar olan Refik Halid Karay‟ın din olgusuna bakıĢ açısını sosyo- lojik perspektiften çözümlemesi bakımından orijinal olduğu ve bu sebeple de alana kat- kı sağlayacağı düĢünülmektedir. Üç bölümden meydana gelen bu çalıĢmanın ilk bölümünde Refik Halid Karay‟ın hayatına dair bilgiler diğer iki bölüme tesir edecek boyutlarıyla ele alınacak ve onun düĢünce dünyasını oluĢturan etkenler zaman-mekân ve bireyler bağlamında sosyolojik perspektiften analiz edilecektir. Bu bölümde verilecek bilgiler oldukça önemli ve gerek- lidir zira Refik Halid Karay‟ın din olgusuna bakıĢ açısının çocukluk yıllarında Ģekillen- diğini ve yaĢının ilerlediği süreçte de aldığı eğitim, etkilendiği kiĢiler, dönemindeki re- jimin uygulamaları, sürgün tecrübesi gibi faktörlerin etkisiyle özellikle de dini ritüelleri uygulama noktasında bir kırılma yaĢadığını söylemek mümkündür ve bu kırılmanın sebebi ya da bir baĢka deyiĢle dinin romantik bir eyleme dönüĢmesi hali Refik Halid Karay‟ın gündelik yaĢam pratiklerine tesir eden parametrelerle ortaya konulmaya çalıĢı- lacaktır. Birinci bölümü destekleyecek olan ikinci bölümde de öncelikle Refik Halid Ka- ray‟ın realistliği üzerinde durulacak ve yazarın istisnasız olarak bizzat tecrübe ettiği ya da bir Ģekilde Ģahit olduğu gerçekliği yazılarına nasıl aktardığı gösterilmeye çalıĢılacak- tır. Bunun için öncelikle Refik Halid Karay‟ın eserlerindeki ortak konular hakkında ge- niĢ bilgiler verilecek, seçtiği karakterler ve özellikleri, zaman-mekân gerçekliği analiz 1 H. Zeynep Zengin, Hikâyeci Yönüyle Refik Halid Karay, ( Yüksek Lisans Tezi) , Ġstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013. , Demet Karabulut, Sürgünlük Edebiyatı Bağlamında Refik Halid Karay’ın Yapıtları, ( Yüksek Lisans Tezi) , Ġstanbul: Ġstanbul Bilgi Üniversite- si Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011. , Dınara Duysebayeva, Maupassant Tarzı Hikâye ve Refik Halid Ka- ray, Muhtar Avezov, Sabahattin Ali’nin Hikâyeciliği, ( Yüksek Lisans Tezi) , Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. , Nihat Karaer, Refik Halid (Karay)in Siyasi Faaliyetleri, ( Yüksek Li- sans Tezi) , Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. 2 edilecek ayrıca eserlerine yansıttığı dini temaları ne Ģekilde ele aldığı ve bunlara hangi manayı yüklediği tartıĢılacaktır. Bu bölümdeki asıl amaç; son bölümdeki bulguların doğruluğu noktasında oku- yucudaki Ģüpheleri ortadan kaldırmaktır. Zira roman ve hikâyenin düĢsel boyutlara ta- Ģan kısmı da bulunmaktadır fakat birinci bölüm ve ikinci bölümdeki bilgiler birlikte değerlendirildiğinde üçüncü bölümde sunulan analizlerin Refik Halid Karay‟ın perspek- tifini net bir Ģekilde yansıttığı fark edilecektir. Her ne kadar tezin baĢlığıyla doğrudan ilintili gibi gözükmese de ve hatta ayrıntı bilgilerin yer aldığı düĢüncesini uyandırsa da ikinci bölümdeki çözümleme anlam- bağlam açısından bir köprü vazifesi görecektir ve dolayısıyla önem arz etmektedir. ÇalıĢmamızın esas noktasını oluĢturan son bölümde ise Refik Halid Karay‟ın eserlerinde yer alan din olgusu incelenecektir. Bu sebeple öncelikle onun “insan”ı hangi perspektiften tanımladığı ve ona hangi misyonu yüklediği ele alınacak daha sonra ise insanın eğilimlerinden hareketle geleneksel-modern toplumsal yaĢam sürecinde din ol- gusuna nasıl ve ne Ģekilde yaklaĢtığı irdelenecektir. Ayrıca değiĢen dünyada kaybolan ahlaki değerlerden hareketle geleneksel-modern toplum yapısı kıyaslanacaktır. Yazarın yaĢadığı sürgün tecrübesi nedeniyle perçinlenen vatan sevgisi de ortaya konulacak ve son olarak da insanın varoluĢsal kaygılarından biri olan ölüm gerçeğini Refik Halid Karay‟ın ne Ģekilde değerlendirdiği analiz edilecektir. 3 BİRİNCİ BÖLÜM REFİK HALİD KARAY’IN HAYATINA DAİR GENEL BİR DEĞERLENDİRME 1.1. ÇOCUKLUĞU: DİN OLGUSUNA BAKIŞ AÇISININ ŞEKİLLENDİĞİ İLK YILLAR 1 Türk Edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Refik Halid Karay; 1889 yılın- da, Ġstanbul‟da dünyaya gelmiĢtir. Asil ve zengin bir ailenin en küçük oğludur. Soyu anne tarafından Kırım Hanı Girayları‟na, baba tarafından ise Mudurnu‟dan göç etmiĢ 2 KarakayıĢlı ailesine dayanmaktadır. Annesi Nefise Ruhsar Hanım, babası Mehmed 3 Halid Bey, kardeĢleri Ġsmail Hakkı Halid Bey, Ġbrahim Niyazi Halid Bey ve Münire Hanım‟dır. Önceleri Ġstanbul‟un Beylerbeyi semtinde ikamet eden aile, daha sonra Eren- köy‟e taĢınmıĢtır. Çocukluk yılları burada geçen Refik Halid Karay; öğrenimine ilk ola- rak evine gelen özel hocalarla baĢlamakla birlikte, sonraları sırasıyla Mahalle Mektebi, ġemsü‟l-Maarif Mektebi, Mekteb-i Latif olarak anılan TaĢmektep ve Galatasaray Lise- si‟nde devam etmiĢtir. Hemen her yazısında okumayı ve yazmayı çok sevdiğini dile getiren yazar, okulda hocasıyla yaĢadığı bir olayın kendisini çok etkilemesi üzerine li- seyi bırakma kararı almıĢ, babasının isteğiyle Hukuk Mektebi‟ne girmiĢtir. II. MeĢruti- 4 yet‟in ilan edilmesiyle birlikte kısa süre devam edebildiği bu okuldan da ayrılmıĢtır. Öğrenimini tamamlayamamakla birlikte, yeteneği sayesinde eserleri günümüzde bile okunmaya devam eden bir yazar olan Refik Halid Karay‟ın çocukluk yılları önem- lidir. Zira din olgusuna bakıĢ açısının ilk olarak bu yıllarda Ģekillendiğini söylemek 1 Hemen hemen tüm kaynaklarda Refik Halid Karay‟ın doğum tarihi; 1888 olarak geçmektedir fakat yazar bunun yanlıĢ olduğunu, kendisinin 1889 yılında dünyaya geldiğini ifade etmiĢtir. Detaylı bilgi için bkz. Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-6- Doğuştan Kadıncıl, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 378; Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, haz. Tuncay Birkan, Ġs- tanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 145. 2 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-6- , Doğuştan Kadıncıl: 378-379. 3 Oğullarına da devreden Halid ismi kendisine, annesinin rüyasına giren Ebu Eyyûb el-Ensarî‟nin kendi- sine bir oğlu olacağını ve ismini Halid koymasını söylemesi üzerine konulmuĢtur. Bkz. Karay, Memle- ket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 276, 278. 4 Refik Halid Karay, Ankara, haz. Ali Birinci, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 8, 10-11. 4 mümkündür. Eserleri bir bütün olarak incelendiğinde, yazarın çocukluğundaki manevi hatıraların geniĢ yer tuttuğu görülür; bu hatıralar özlemle yâd edilir ve sıklıkla dile geti- rilir. Refik Halid Karay altmıĢ üç yaĢında kaleme aldığı bir yazısında çocukluğundaki Merkez Efendi ziyaretlerinden ve bu ziyaretlerin manevi güzellikleriyle ruhuna iĢledi- ğinden bahseder. Yazar, o dönemde Ġstanbul‟da özellikle yeni doğan erkek çocuklarının aileleri tarafından bir evliyaya bağlandıklarını, dönemin âdeti gereği ailesinin de kendi- sini Merkez Efendi dergâhına bağladıklarını söyler. ĠĢte bu yüzden annesi ve dadısıyla yılda bir kez Ģeyhi ziyaret ederler. Bu ziyaretlerde Ģeyh önce kendisini okuyup üfler, sonra niyet kuyusuna gidilerek dualar edilir fakat kendisine küçük olması ve korkma- ması adına izin verilmez. Yazar Ģeyhinin okumasından ferahlık duyduğunu, bağlı oldu- ğu Merkez Efendi‟yi de sevdiğini söyler. Kendi Ģeyhi o kadar değerlidir ki okuldaki arkadaĢlarına Ģeyhini över ve onların bağlı olduğu Ģeyhlerden daha üstün olduğunu sa- 5 vunarak Ģöyle der: [M]ektepte baĢka evliyaya, mesela Sünbül Efendi‟ye bağlı küçük arka- daĢlara karĢı kendi evliyamı göklere çıkarır, canla baĢla müdafaaya kal- 6 kıĢır, Ģehrin en büyük evliyası olduğunda ısrar ederdim. Bu durum yazarın büyümesi ve ziyaretlerin düzenini kaybetmesine kadar devam eder. ġeyhin vefat haberini aldıktan sonra Refik Halid ve ailesi tekkeye bir daha gitmez. Ya- zar yıllar sonra çoğu kez yakınlarından geçmesine rağmen türbeyi ziyarette bulunmaz. Çünkü zihninde kalan güzellikleri muhafaza etmek ister. Oraya gittiğinde çocukluğun- daki maneviyatı bulamamaktan korkar. O zamanlar karĢısında gördüğü Ģeyhin Merkez Efendi‟nin bizzat kendisi olduğunu zanneder. Ġnanmak istememekle birlikte, yıllar sonra vardığı kanaat; aslında Ģeyhin de kendileri gibi bir fani oluĢudur. Ama yine de çocukken bağlı bulunduğu Merkez Efendi‟yi bizzat görmek istediğini dile getirir. Yazarın çocukluğundaki bu ziyaretleri, manevi güzelliklerle ruhuna iĢleyen bir hatıra olarak görmesi Ģöyle açıklanabilir: Her Ģeyden önce babası Mehmed Halid Bey, sabahları erkenden kalkıp abdest alan, namazını kılıp zikrini çeken bir Mevlevi‟dir. Ba- basını her sabah ibadet ederken ilgiyle takip eden yazar dolayısıyla duaya ve zikre ya- bancı değildir. Bununla birlikte çocuğun dünyasında hikâyenin önemi yadsınamaz. Re- 5 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-15-, Elli Yıl Önceki, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Ya- yınları, 2017: 62-63. 6 Karay, Memleket Yazıları-15- , Elli Yıl Önceki, 63. 5 fik Halid Karay da; Merkez Efendi için anlatılan, kerametiyle toprağı altına çeviren ve böylece padiĢahın kızıyla evlenen evliya hikâyesini dinleyerek büyümüĢtür. O yaĢlarda 7 bu hikâyeden çok hoĢlanan yazar Ģeyhini sevmiĢ ve ona gönülden bağlanmıĢtır. ġeyhi- ne olan bağlılığını da Ģu Ģekilde ifade etmiĢtir: “Böyle hoĢ bir masalı andıran altınlı kızlı keramet o yaĢımda benim bile hoĢuma gittiğinden bağlı bulunduğum evliyayı sever- 8 dim…” Buradan hareketle tekke ve türbe ziyaretinde geçirdiği vakitlerin yazarın ma- nevi geliĢim sürecinde derin izler bıraktığını söylemek mümkündür. Refik Halid Karay en az tekke ve türbe ziyaretleri kadar, çocukluğundaki rama- zanların da tesiri altındadır. Dönemindeki ramazanları mukaddesatını yitirmiĢ olarak nitelendirir. Onun yazılarında yâd ettiği ramazanlar çok canlı ve maneviyat doludur. Çocukluğundaki ramazanları bu Ģekilde hatırlamasında ailesinin rolü büyüktür. Çünkü o; Ramazana dair tüm gelenek-görenek ve dini vazifeleri ailesinden görerek öğrenmiĢ- tir. Ramazan geldiğinde özellikle babasıyla birlikte cami ziyaretlerinde bulunmuĢ, na- maz kılmıĢ, hafızlardan Kur‟an-ı Kerim dinlemiĢ, teravihe gitmiĢ, iftar davetlerine ka- tılmıĢ, ilim meclislerinde sohbetler dinlemiĢ ve bunları hep severek yerine getirmiĢtir. Camilerin devasa yapıları içinde iĢittiği dua, zikir, Kur‟an sesleriyle kendini aciz ve günahkâr hissetmiĢ ama bir o kadar da ruhunun ferahladığını ifade etmiĢtir. Onun için ramazanın güzel adetlerinden biri; Hırka-i ġerif ziyaretleridir. Rama- zanın on beĢinden sonra ailesiyle birlikte heyecanla camiye giden yazar sükûnetle içeri girdiklerini ve oradaki bir bohçaya yüz sürdüklerini belirtir. DıĢarı çıktıklarında ise kendisine avluda satılan renkli oyun ĢiĢelerinden alabileceği söylenir. Böylece ziyaret tamamlanır, renkli oyun ĢiĢeleri alınır ve eve geri dönülür. Bu renkli ĢiĢeler artık yazar için ramazanı ve Hırka-i ġerif ziyaretlerini sabırsızlıkla bekleme nedenidir. Ailesinin adet haline getirdiği hatta hava Ģartları ne kadar kötü olursa olsun vaz- geçmediği geleneklerden biri de Eyüp Sultan Türbesi‟ne gitmektir. Türbeye edeple gi- ren ve orada ağlayarak dua eden yazar için bu ziyaretler de büyük önem taĢır. Ġlerleyen yaĢlarında da bu geleneği sürdürdüğünü fakat avluda çocukluğundaki kalabalığı göre- mediğinden dolayı büyük bir üzüntü duyduğunu dile getirir. 7 Karay, Memleket Yazıları-15- , Elli Yıl Önceki: 63-64, 94. 8 Karay, Memleket Yazıları-15- , Elli Yıl Önceki, 63. 6 Ramazan arifesinde mezarlık ziyareti yapmak da yine ailenin baĢka bir gelene- ğidir. Yazar orada dualar okuyup görevini yerine getirmekten dolayı ferahladığını ama 9 aynı zamanda ölüme yakın hissettiğini belirtir. YaĢadığı dönem itibariyle ramazan ayında Mekke ve Medine‟ye gönderilen 10 “Sürre Alayı” ve “Delil”lerden de bahseden yazar, Ġstanbul‟un tanınmıĢ ailelerinden oldukları için her yıl bu hazırlığı nasıl gerçekleĢtirdiklerini de yazılarına eklemeyi unutmaz. Babası Mehmed Halid Bey, ramazanın on beĢi geldiğinde evdeki herkesi oda- sına toplayıp “Sürre Alayı” hurçlarını ister. Önceden hazırlanmıĢ olan hurçlar babasına verilir. Mehmed Halid Bey ev halkının her biri için hurçların içine belli miktarda para koyup kapatır. Sonrasında “Sürre Alayı”na teslim edilmesi için gönderir. Hurçların üze- rinde babasının ve “Delil”lerin adının yazdığını ifade eden yazar “Delil”lerin; kendi ailesinden biri hacca gidecek olursa, onları karĢılayacak ve hac vazifesini yerine getirir- ken yol gösterecek kiĢiler olduğunu söyler. “Sürre Alayı”nın dönüĢünden de bahsederek gönderilen hurçlara karĢılık olarak misvak, sürme, tespih gibi küçük hediyelerin geldi- ğini anlatır. “Sürre Alayı” hazırlığını da tıpkı diğer ramazan adetleri gibi zevkli ve eğ- 11 lenceli bularak bu hazırlığı dini bir törenmiĢçesine yerine getirdiklerini ilave eder. Yazar için bu gelenek ve göreneklerle yetiĢtirilmiĢ olmak, dini vazifeleri yerine getirmek birer Ģükür sebebidir. O; zamanındaki çocukların böyle zikirle, Kur‟an‟la, tür- 12 be ve cami ziyaretiyle tanıĢmamasını bahtsızlık olarak görür. Bu konuda ailelerin üze- rine düĢen görev ve sorumluluğu hatırlatır: Ah, böyle, din ve ibadet içinde, ananelere bağlı büyümek ne hoĢtur… Nasıl ĢaĢaalı maziler bizi memleketimize bağlar ve her hatıra bir sızı gibi yüreğimizi yakarak vatan sevgisini ve din merbutiyetini içimizde sağlam- lar… Hâlbuki artık babalar yavrularının elinden tutup Süleymaniye‟ye te- ravihe, Kadir Gecesi Ayasofya‟ya götürmüyorlar, dinimizin azametini 13 körpe zihinlere nakĢetmiyorlar. Ne demeli? Ağla çeĢmim, ağla, durma! 9 Refik Halid Karay, Guguklu Saat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 61-66, 138-139. 10 Sürre Alayı; Osmanlı Devleti zamanında Mekke ve Medine‟ye her yıl para ve çeĢitli hediyeler götür- mek üzere yola çıkan ve hac sonunda geri dönen topluluk. Delil; kılavuz anlamındadır. Aileden biri hacca giderse, hacca dair bilgileri ve uygulamaları kendilerin- den öğrenecekleri yol gösterici kiĢilerdir. Detaylı bilgi için bkz. Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 244-245. 11 Karay, Memleket Yazıları-15-, Elli Yıl Önceki: 122-124. 12 Karay, Guguklu Saat, 65. 13 Karay, Guguklu Saat, 65. 7 Alıntıdan da anlaĢılacağı üzere Refik Halid Karay, anne ve babaların dinin gereklerini çocuklara öğretmemesinden Ģikâyetçidir. Çünkü O Ġstanbul ramazanlarını tüm coĢku- suyla yaĢamıĢtır ve bu geleneklerin devam ettirilmesi gerektiği kanaatindedir. Kendisi pek çok ramazan yazısı kaleme almıĢtır. Bunda çocukluğunda yaĢadığı ramazanların etkisi büyüktür. Hatta onun hayali; ramazana dair yazılmıĢ tüm yazıları bir araya getirip bir Ramazan Antolojisi oluĢturmaktır. Böylelikle yeni nesle, eskiden yaĢatılan ramazan 14 geleneklerini öğretmeyi amaçlamaktadır. Buradan hareketle yazar, çocukluğundaki ramazanları benimsemiĢ, döneminde ve sonrasında da yaĢatılmasını istemiĢtir denilebi- lir. Yazara çocukluk yıllarında manevi duygular kadar korkunun da hâkim olduğunu söylemek mümkündür. Döneminin genel bir özelliği olarak dinin ve efsanenin iç içe 15 geçtiği anlaĢılıyor. Dolayısıyla o birtakım halk hikâyeleri ve efsaneleriyle büyümüĢ; bu sebeple bazı gelenek ve dini uygulamalara karĢı tutumu, korkunun tesiriyle Ģekil- lenmiĢtir. 16 Yazarın çocukken en çok korktuğu Ģeylerden biri: “KesikbaĢ Hikâyesi”dir. O bu hikâyeden korkusunu: “Bize çocukluğumuzda KesikbaĢ hikâyesini okudukları za- 17 man tir tir titreĢirdik; …” Ģeklinde ifade eder. Kendi çocukluğundan hareketle kaleme aldığı yazılarda “KesikbaĢ Hikâyesi”nin çocuklara anlatılmasını eleĢtirir. Korkutmanın bir terbiye metodu olarak kullanılamayacağını söyler. Halk tarafından uydurulmuĢ kor- ku motiflerinin çocuğun dünyasında yaptığı tahribatı baĢka hiçbir Ģeyin yapamayacağı- 18 nı da ironik bir Ģekilde ortaya koyar: Biçare yavrucak odadaki yük kapısını açıverse içinden uzun sakallı bir cüce fırlayacaktır; merdiven baĢında kan sızan kellesini koltuğunun altına sıkıĢtırmıĢ, kesikbaĢ beklemektedir; bahçedeki incirin altında yeĢil cüb- 19 beli Bukalı dede oturup etrafı kollamaktadır… 14 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014: 295. 15 Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 21. 16 Kesik BaĢ Hikâyesi; kahramanı gövdesiz bir insan baĢı olan halk destanıdır. Ġslam Peygamberi‟nin faziletlerine ve Hz. Ali‟nin kahramanlıklarına yer veren bu hikâyenin anlatılıĢ amacı halkın dini duygu- larını canlı tutmaktır. Bu hikâye hakkında daha geniĢ bilgi için bkz. Nurettin Albayrak, “Kesik BaĢ Destanı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA) , Ġstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam AraĢtırmaları Merkezi (ĠSAM) , 2002, C.25: 308-309. 17 Refik Halid Karay, Aydede 1948, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2013, 278. 18 Karay, Üç Nesil Üç Hayat, 16. 19 Karay, Üç Nesil Üç Hayat, 16. 8 Paragraf açıkça gösteriyor ki; yazar çocukluğunda iĢittiği bu gibi hikâyelerden oldukça etkilenmiĢtir. Bununla birlikte Refik Halid Karay‟ın korktuğu sadece “KesikbaĢ Hikâ- yesi” değildir. O ayrıca evine gelen birtakım insanlardan da çekinmektedir. TanınmıĢ bir aile oldukları için dönemin âdeti gereği evlerini hocalar, okuyucular ve kurĢun dö- kücüler ziyaret etmektedir. Onun bu misafirler arasında en sevmediği kiĢi Baise Ha- nım‟dır. Çünkü Baise Hanım evdekilerin anlattığına göre cinlerle, perilerle ve Ģeytanla iletiĢim halindedir. OlmuĢ ve olacakları bilmektedir. Kendisinin de perili olduğunu ileri süren bu hanım, eve her geliĢinde önce onu okuyup üflemekte sonra da yanında getirdi- ği bazı tozları içine attığı ateĢin üzerinden atlatmaktadır. Ne var ki yazar bunların bir iĢe yaramadığını, yaramazlıklarına devam ettiğini belirtir. Bu sebeple Baise Hanım ailesine onun perilerinin inatçı olduğunu, bir de Zincirli Baba Türbesi‟ne götürmeleri tavsiye- sinde bulunur. Ailesi Refik Halid‟i oraya da götürür. Yazarı en çok korkutan ve içini ürperten Ģey ise; bu kadının her Ģeyi biliyor olu- Ģudur. Her Ģeyi bildiğine göre kendisi ve annesinin de ne zaman öleceğini bilmektedir. ĠĢte tüm bunlar onun Baise Hanım‟a kin gütmesine neden olmaktadır. Bildiklerini anla- 20 tırsa cinler tarafından boğulacağını bildiği için, zihninden Ģöyle geçirmektedir: “Ah, 21 ne olurdu,” derdim, “bir kerecik söyleyiverse de cin kardeĢlerinin hıĢmına uğrasa!” Böylelikle o Baise Hanım‟ın bir daha evlerine gelemeyeceğini düĢünmektedir. Çok sor- gulayan, olayların ardındaki hikmetleri bulmaya ve mantığına öyle kabul ettirmeye çalı- Ģan Refik Halid Karay, çocukluğundaki bu uygulamaları saçma bulmakta; sihirbazlara, manyetizmacılara inanmamaktadır. Onu bu düĢünceye sevk eden Ģey ise Baise Ha- nım‟ın ölümüdür: Ġstanbul‟un büyük zelzelesi günü MısırçarĢısı‟na, galiba üzerlik almaya gitmiĢ ve âlemi kayıpta çıt olsa haber alan hoca hanım, hareketi arzı bir kötü sismograf aleti kadar olsun hissedemeyerek kafasına düĢen bir ke- 22 mer taĢıyla, kazaen vefat etmiĢti. Alıntıdan hareketle yazar artık Baise Hanım için söylenenlerin haklı bir yanını görme- mekte, yaĢamında da bu gibi uygulamalara yer vermemektedir denilebilir. Refik Halid Karay‟ın kiĢiliğinin Ģekillenmesinde Kurban Bayramına dair korku- lar da önemli bir yer tutar. O, Ramazan Bayramını daha çok sever. Bunun nedeni kur- 20 Refik Halid Karay, Bir Avuç Saçma, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 13-15. 21 Karay, Bir Avuç Saçma, 15. 22 Karay, Bir Avuç Saçma, 16. 9 ban edilmek için eve getirilen koyunlara acıyarak onları salmak istediğinde ailesinin onu avutmak için söyledikleridir: „Kurban kesmek Allah‟ın emridir. Eğer kurban kesil- 23 mezse, ailedeki erkek çocukları sırasıyla kurban edilecektir.‟ Bunları dinledikten sonra o, Ģöyle düĢünür: Demek öbür bayramlarda, babam, ağabeylerimi sırasıyla kurban etmiĢ olacağı için sıra çoktan bana gelmiĢ olacaktı… Böyle korkulu güne bay- 24 ram diyebilir miydim? Kurban Bayramını bu Ģekilde ölümle, bıçakla ve korkuyla hatırlayan yazar, koyunların kesilmesinden üzüntü duyar. Bayram esnasında Ģehrin aldığı manzarayı da tasvir ederek 25 bu bayramdan hazzetmediğini vurgular. Yazarın ruhunda derin izler bırakan diğer bir durum da çocukluğunda iĢittiği ci- nayetlerdir. O eskiden bu tür vakaların çok fazla olmadığını, dolayısıyla cinayet haber- lerinden etkilendiklerini belirtir. Hatta cinayetin iĢlendiği yerin halk tarafından lanetlen- diğini de ifade eder. Yazar; bir kölenin efendisini öldürdüğü konağın aklında kalan kötü manzarasını hala unutamadığını söyler. Öldürülme hadisesinin eĢler arasında olması durumunda da halkın ölen kiĢi için hüzünlü Ģarkılar, destanlar söylediklerini ekler. O, ayrıca insanların birbirini öldürebilme konusundaki yetenekleri karĢısında hayrete dü- 26 Ģer. Çünkü tek bir kurĢunla, tek bir bıçak hareketiyle insanlar ölebilmektedir. Yazar kendisini etkileyen, korkutan ve ĢaĢırtan bu hadiseleri romanlarından birinde özgün kurgusuyla ele almıĢtır: “Genç ve güzel bir kadın. Ense köküne saplanan kurĢunla kom- 27 Ģumuzun kumsalında o gece vurulup öldürülmüĢtü.” Bu durumu; ölümün yazar üze- rinde bıraktığı tesirin bir dıĢa vurumu olarak değerlendirmek mümkündür. Refik Halid Karay; geriye dönüp baktığında, sahip olduğu en güzel hatıraların, çocukluğundaki dini uygulamalarla ilgili olduğunu söyler. Ailesinin kendisine dini bir terbiye verdiğini, böylece Müslüman olarak yetiĢtiğini vurgular. Kulaklarında hala ba- basının sabahları çektiği zikirlerin sesleri vardır. Annesi ve babasının birlikte namaz kılmaları da gözünün önünden hiç gitmez. Allah‟tan korkmayı, merhameti, kötülükten uzak durmayı, kul hakkına girmemeyi ailesinden öğrendiğini belirtir. Annesinin dini 23 Karay, Bir Avuç Saçma: 17-18. 24 Karay, Bir Avuç Saçma,18. 25 Karay, Bir Avuç Saçma: 19-20. 26 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014: 311-312. 27 Refik Halid Karay, Ayın On Dördü, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 8. 10 öğüt ve pratikleri ona anlayacağı bir Ģekilde örneklerle açıkladığını ifade eden yazar, kandil gecelerinde evlerine içkinin girmediğini, ramazanda oruç tutulmayan, hayır ya- 28 pılmayan bir evde imanın barınamayacağını da eklemeyi unutmaz. Yazarın yaĢam tarzından hareketle, kutsal gün ve gecelerin dıĢında evlerine içki girdiği söylenebilir. Sonuç olarak yazarın dini kimliğinin oluĢmasında çocukluk yıllarının önemi bü- yüktür. Bununla birlikte gençlik yıllarının, çocukluğunda aldığı dini terbiyenin izlerini taĢısa bile daha ladinî bir forma büründüğünü söylemek aĢırı bir yorum olmasa gerektir. 1.2. GENÇLİK YILLARI VE YAZARLIĞA GEÇİŞ Çocukluk yıllarını tekke, türbe ve cami ziyaretleriyle geçirmiĢ olan Refik Halid Karay‟ın gençlik yıllarında karĢımıza çıkan mekân; Beyoğlu‟dur. Bunda; MeĢrutiyet‟in ilanı ve modernizmin etkisi büyüktür. O dönemde özellikle elit kesimin Avrupai bir yaĢam tarzını benimsemeye çalıĢtığı görülmektedir. Ġstanbul‟un tanınmıĢ ailelerinden birine mensup olan yazar da gençlik yıllarında kendini bu akıma kaptırmıĢtır. Yazar; Beyoğlu gecelerinde eğlenmek için çoğu kez evden kaçmıĢ, kaçmayı ba- Ģaramadığında da büyük bir üzüntü duyarak sabahı zor etmiĢtir. Yıllar sonra gece haya- tına olan bu düĢkünlüğünü bir hastalık olarak nitelendirmiĢtir. Bu hastalığın sebebini de Ģöyle açıklamıĢtır: Avrupa‟da yaĢayan bir gençmiĢçesine kendini kandırmak, dikkat çekmek ve modern bir yaĢam sürdüğünü etrafına kanıtlamak. 29 On sekiz yaĢından itibaren içki içmeye baĢlayan ve yirmi yaĢından sonra he- men her gece Beyoğlu‟na giden yazar, Beyoğlu‟nun hasretini çekerek yaĢadığını belirtir fakat ramazan geldiğinde bu eğlencelere ara verdiğini söyler. Onun ramazanda bu ya- Ģamdan vazgeçmesi, çocukluğunda aldığı dini terbiyeyi devam ettirdiği Ģeklinde yorum- lanabilir. O, Beyoğlu gecelerinde çok para harcadığını, karnı tok olduğunda bile sırf göste- riĢ için bir Ģeyler yiyip içtiğini, eve dönme saati geldiğinde ise içini büyük bir piĢmanlık kapladığını anlatır. Hatta yaĢadığı bu hayattan sıkılsa bile eğlendiğini düĢünerek kendini kandırdığını ifade eder. Parası bittiğinde eve yürümek zorunda kalan ve çektiği sıkıntı- ları düĢünen yazar, o dakikadan itibaren Beyoğlu gecelerinden nefret ettiğini ama ertesi 30 gece hava kararmaya baĢladığında tekrar Beyoğlu‟na gitmek istediğini dile getirir. 28 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 253-256. 29 Refik Halid Karay, Deli, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009,188. 30 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 429, 431-435. 11 Refik Halid, gençliğinde döneminin etkisiyle seyahat merakına da kapılmıĢtır. Ġstanbul‟dan ilk defa ayrılarak Bursa‟ya gitmiĢ, bu yolculuk için kendisine Batılı tarzda, o yıllarda kimsenin kullanmadığı bir bavul satın almıĢtır. Bu bavulu alma nedeni de, 31 yine kendi söylemiyle, modern bir yaĢama sahip olduğunu göstermektir. Bursa seya- hatinden sonra Avrupa‟yı da görmek adına önce vapurla Marsilya‟ya gitmiĢ ve oradan 32 Paris, Ġngiltere, Belçika, Ġsviçre, Ġtalya ve Avusturya‟ya geçmiĢtir. 33 Geceleri Beyoğlu‟nda eğlenen gündüzleri ise Maliye Nezareti‟nde çalıĢan Re- fik Halid Karay için bu yıllar aynı zamanda yazarlık kariyerinin de baĢlangıcını teĢkil 34 etmektedir. Aslında hep doktor olmak istediğini söylese de edebiyata olan ilgisi ve sevgisi de bir o kadar fazladır. Onun bu istidadının ortaya çıkmasını sağlayan ise ailesi- dir. Refik Halid‟e göre onun dikkat ve inceleme özelliğini babası ortaya çıkarmıĢtır. Mehmed Halid Bey yaĢadığı zamana ait saray, cami, mezar vb. ne varsa oğluna göster- mekten zevk duymuĢ, böylece ondaki görme, gördüğünü zihnine yerleĢtirip yeri ve za- manı geldiğinde de okuyucunun hoĢuna gidecek tarzda yazıya dökme yeteneğinin ge- 35 liĢmesinde aktif rol oynamıĢtır. Bu sebeple Refik Halid Karay‟ın yazmaya olan yete- neği kadar, bu yeteneği ortaya çıkaran isimler de önemlidir. 36 Onda edebiyat merakını uyandıran kiĢi; Dayı Bey‟dir. Yazar; ġeyh Galip, Ne- dim ve Nef‟i gibi Ģairlerle ilk olarak Dayı Bey sayesinde tanıĢmıĢtır. Evlerine geldiğin- de kendisine Ģiirler okuyan, sonra da bu Ģiirlerin manasını onun anlayabileceği Ģekilde 37 açıklayan Dayı Bey, Refik Halid Karay‟ın edebi eserlerden zevk almasını sağlamıĢtır. Onun yazmaya meyilli olduğunu keĢfedenlerden biri de babasının arkadaĢı Mehmet Ali Bey‟dir. Yazar henüz on iki yaĢlarındayken kendisine ebcet hesabını öğ- retmiĢ ve bu hesabı öğrenmediği takdirde iyi bir Ģair olamayacağını söylemiĢtir. Hatta 38 harflerin sayı değerlerini kendi eliyle bir kâğıda yazıp ona hediye etmiĢtir. 31 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, haz. Tuncay Bir- kan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014: 49-50. 32 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 407-408. 33 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 529. 34 Refik Halid Karay, Minelbab İlelmihrab, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 337. 35 Karay, Üç Nesil Üç Hayat: 211-212. 36 Dayı Bey, Refik Halid Karay‟ın dayısı Ġhsan Bey‟dir. Bkz. ġerif AktaĢ, Refik Halit Karay, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004, 13. 37 Karay, Tanıdıklarım, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 44. 38 Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayın- ları, 2016, 200. 12 Bu yaĢlarda Ģiir yazma merakına kapılan yazar, kısa süre sonra Ģiiri bırakıp hi- kâye yazmaya yönelmiĢtir. Yazdıklarını ise sadece annesine okumuĢtur. Nefise Ruhsar Hanım oğlunun yazdıklarını okuduktan sonra, Refik Halid‟i alıp ilmiyle tanınmıĢ bir yakınına götürmüĢ ve ondan oğlunun defterini incelemesini talep etmiĢtir. Deftere göz gezdiren bu ilim sahibi kiĢi, yazılanları pek beğenmese de, Ģevkini kırmamak adına Re- fik Halid‟i takdir etmiĢ fakat ardından ona derslerine çok çalıĢması gerektiği nasihatinde bulunmuĢtur. Böylece Refik Halid Karay bir süre yazı yazmaya ara vermiĢtir. Liseye gidene kadar kendisini okumaya vermiĢ ve sürekli okumuĢtur. Galatasaray Lisesi‟ne devam ettiği yıllarda ise tekrar yazmaya baĢlamıĢ, ġairler olarak isimlendirilen gruba dâhil olmuĢtur. Bu grupta; ileride önemli birer Ģair olacak Ahmet HaĢim ve Abdülhak ġinasi de vardır. Fırsat buldukça onlarla sohbet eden yazar; onlardan etkilenerek edebi 39 zevkini geliĢtirmiĢtir denilebilir. Edebiyata olan ilgisi devam etmekle birlikte daha sonra bir meslek edinmek is- teyen Refik Halid Karay, önceden belirtmiĢ olduğumuz üzere Maliye Nezareti‟ndeki iĢinden istifa etmiĢ ve ağabeyinin önerisiyle ticaretle uğraĢmaya karar vermiĢtir. Ne var ki ağabeyiyle iĢ görüĢmesine gidecekleri gün kendisine iĢ verecek olan Ġngiliz komis- yoncunun acil olarak yurt dıĢına çıkması gerekir ve iĢ görüĢmesi iki ay sonraya kalır. Ağabeyi ise kardeĢinin iki ay boĢ durmasını istemez. Refik Halid‟i aile dostları olan Ahmet Ġhsan‟ın çalıĢtığı Servetifünun dergisinin matbaasına götürür ve iĢe baĢlatır. Ya- zar ilk baĢlarda zorlandığını dile getirse de bir hafta içinde yeni görevine alıĢtığını belir- tir. Orada bir yandan tercümanlık yaparken bir yandan da yazıları düzenlemeye çalıĢır. * Bu arada da “Guano Gübreleri” adını verdiği ilk yazısı da yayımlanmıĢ olur. Daha ön- ceki yazıları isimsiz çıkmasına rağmen ilk yazısının sonunda R.H. harfleri yer alır. Bu yazısı çok dikkat çeker ve Refik Halid Karay zamanla Aydede ve Kirpi gibi isimler kul- 40 lanarak yazmaya baĢlar. Eserlerine bakıldığında yazarın, Aydede ve Kirpi isimlerinin yanı sıra ilerleyen 41 42 yıllarda HoĢyar, Vak‟anüvis, Kıvılcım, Durende, Emmi, AhfeĢ, Seyirci, K.Ġ. Re.- 39 Refik Halid Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 191-193. * Refik Halid Karay‟ın bu yazısına henüz ulaĢılamamıĢtır. Bkz. Karay, Ankara, 39. , birinci dipnot. 40 Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma: 193-195. 41 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 21-22. 42 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 430. 13 43 44 45 Ha. , Rehaka, Ağababa, A.D. , R.H. , Mübeccel Halid, Rehak ve Kirpi-i nâtüvan mahlaslarını da kullandığı görülür. Yazı hayatına Servetifünun‟la baĢlayan Refik Halit Karay burada gazeteciliği öğrenir ve daha sonra çeĢitli gazetelerde yazmaya devam eder. Babasından aldığı des- tekle kendisi de bir ara gazete çıkarır fakat kısa süre sonra zarar edince gazete kapatıl- mak zorunda kalır. Gazete kapatılsa da o yazmayı bırakmaz. Bir gün kendisine mizaha yönelmesi teklif edilir ama o mizahın kendi iĢi olmadığını düĢünerek önce teklifi redde- der. Israr edilmesi üzerine birkaç deneme yazar ve ardından beğenmeyip yakar. YaĢadı- ğı dönemin de etkisiyle içinde bulunduğu Ģartlar onun bir Ģekilde mizaha yönelmesine neden olur. Yakın arkadaĢı Yakup Kadri‟nin bulduğu Kirpi ismiyle artık o, mizahi yazı- lar yazmaya çalıĢır. Günümüzde hikâyeciliği ile ön planda olan yazar, kendi dönemin- deki ününü ise bu mizahi yazılarına borçludur. O yıllarda bir yandan mizahi yazılar yazan Refik Halid bir yandan da kendisi gibi edebiyata ilgisi olan gençlerin kurduğu Fecr-i Âtî‟nin toplantılarını takip eder. Ya- kup Kadri ile bu toplulukta tanıĢmıĢtır. Refik Halid daha o zamanlarda çok duru bir Türkçe ile yazdığından arkadaĢları arasında dikkat çeker. ArkadaĢları hala eski süslü üslubu terk edemedikleri için onları eleĢtirir. Böylelikle o, özgün bir tarza ve aynı za- 46 manda muhalif bir karaktere sahip olduğunu göstermiĢ olur. Refik Halid Karay‟a göre onun yazar oluĢu kendi yeteneği sayesindedir. Hikâye yazmayı ya da mizah yapmayı kimseden öğrenmemiĢtir. Bu konuda özel bir hocası da 47 olmamıĢtır. Sadece kendisini geliĢtiren pek çok kitap ve etkilendiği bazı isimler bu- lunmaktadır. 1.3. ETKİLENDİĞİ ŞAHSİYETLER Refik Halid Karay‟ın üslubu Fransız edebiyatı tesiri altında ĢekillenmiĢtir. Öm- rünün son yıllarında kaleme aldığı yazılarda okuduğu kitaplardan bahsederken bile, bu kitapların birçoğunun Fransız edebiyatına ait olduğu görülmektedir. Bunun nedenini 43 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, haz. Tuncay Birkan, Ġstan- bul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 622. 44 Refik Halid Karay, Aydede 1949, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 21. 45 Karay, Ankara, 40. 46 AktaĢ, Refik Halit Karay: 20-21, 25, 27-28. 47 Karay, Tanıdıklarım, 90. 14 yaĢadığı dönemle ve Galatasaray Lisesi‟nde okumuĢ olmasıyla açıklamak mümkün- 48 dür. Yazara göre Gorki ve Maupassant onun hocasıdır. Eserleri incelendiğinde de bu 49 yazarların tarzını benimsediği kolaylıkla fark edilir. Bunun yanı sıra yazar 50 Turgenyev‟i de sever, betimleme yapmayı ise Pierre Loti‟den öğrendiğini belirtir. Kendisiyle yapılan bir söyleĢide: “Hangi yazarları daha çok okudunuz ve tesi- 51 rinde kaldınız?” sorusuna Ģöyle cevap vermiĢtir: Ġlk gençlik yıllarımda en çok okuyup tesirinde kaldığım Çarlık Rusyası ile bazı Fransız yazarları olmuĢtur. Gogol, Dostoyevski, Maupassant, Daudet, Maksim Gorki gibi. Bu yaĢıma kadar devamlı okudum. Fakat bu 52 saydıklarımın dıĢında bana fazlaca tesir eden olmadı. Bu paragraf yazarın Fransız edebiyatının tesiri altında yetiĢtiğini destekler niteliktedir. 53 Bununla birlikte o, Tolstoy‟un da etkisi altında kaldığını belirtmiĢtir. Yazarın mizahi yeteneğinin geliĢmesini sağlayan isim ise; o yılların Duyun-u Umumiye Direktörü Ali Bey‟dir. Lise yıllarında Ali Bey‟in eski ve yeni anahtarları kar- ĢılaĢtırdığı mizahi bir yazısını okuma fırsatı bulan yazar; bu yazıdan çok etkilenmiĢtir. Sonraki yıllarda da kendisine beğendiği mizahçılar sorulduğunda sadece Ali Bey‟in 54 ismini vermiĢtir. Refik Halid Karay‟ın konuĢma dilini yazıya aktarmadaki baĢarısında da Muallim Naci‟nin rolü olduğu anlaĢılıyor. Zira o bu konuda Ömer’in Çocukluğu kitabından il- ham aldığını söylemiĢtir. Çoğu kez çocukluğuna dair anılarını kaleme aldığı görülen yazar, konuĢma diliyle hatıra yazmayı da yine Muallim Naci‟nin bu kitabından öğren- 55 diğini belirtmiĢtir. Refik Halid Karay‟ın yazılarında sıklıkla dile getirdiği, bir Ģekilde konuya dâhil ettiği ve ister istemez dikkatimizi çeken bazı isimler bulunmaktadır. Hemen her yazı- sında karĢımıza çıkan bu isimler; Victor Hugo, Nedim, Karacaoğlan, Lamartine, Jules 48 AktaĢ, Refik Halit Karay: 28, 30. 49 Bkz. Guy De Maupassant, Gönül Öyküleri, çev. Haluk Erdemol, Ġstanbul: Alakarga Yayıncılık, 2014; Maksim Gorki, Yaşanmış Hikâyeler, çev. Ataol Behramoğlu, 3.b. , Ġstanbul: Can Yayınları, 2013. 50 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 377. 51 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 541. 52 Karay, Memleket Yazılar-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 541. 53 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 536. 54 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-12- Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016: 162-163. 55 Karay, Memleket Yazıları-3- , Edebiyatı Öldüren Rejim, 206. 15 Verne, Baki, Fuzuli, Nef‟i, Tevfik Fikret, La Fontaine, Karagöz-Hacivat ve Nasreddin 56 Hoca‟dır. Yazarın bu isimleri çok fazla kullanmasının nedeni; onlarda kendinden bir Ģeyler bulabilmesi, ortak bir duygu yakalamıĢ olmasıdır denilebilir. Özellikle Victor Hugo, Nedim ve Karacaoğlan neredeyse her yazısında yer almaktadır. Refik Halid Ka- ray‟ın Fransız edebiyatına olan ilgisi zaten bilinmektedir. Bu bağlamda Victor Hu- go‟nun adını zikretmesi doğaldır. Fakat aynı zamanda yazar Victor Hugo‟nun yaĢamıyla kendi yaĢamı arasında pek çok benzerlik yakalamıĢ ve bunu da yine yazılarında dile getirmiĢtir. Öncelikle o; Victor Hugo‟yu dahi olarak görmektedir. Onun eserlerinden etkilenerek birkaç yazı yazdığını söyler. Victor Hugo da kendisi gibi uzun yıllar sür- 57 günde yaĢamıĢtır. Bununla birlikte Victor Hugo; suçlu bile olsa kimsenin sürgüne 58 gönderilip gurbette yaĢamasını istemez. Refik Halid Karay da onunla aynı duyguları paylaĢmaktadır. Fransız edebiyatını olduğu kadar Divan edebiyatını da çok iyi bilen yazar, Ģiirle 59 fazla ilgilenmediğini söylese de Divan edebiyatına ait bazı Ģiirleri sevdiğini ifade eder. Dolayısıyla Nedim‟in Ģiirleri, Refik Halid‟in sevdiği Ģiirler arasındadır ve yazılarında da bu Ģiirleri sıklıkla kullanmaktadır. Bunun nedeni yine, Nedim‟le kendisi arasında benzer 60 noktalar bulmasıdır Ģeklinde açıklanabilir. Refik Halid Karay; Nedim‟i de, kendisini 61 de “epikürist” olarak nitelendirir. Ayrıca Nedim de tıpkı onun gibi dilde sadelikten 62 yanadır. Onun Karacaoğlan‟ı çokça dile getirmesini de; “Biraz da Ģairin mizacı be- 63 nimkine benziyor diye sevdim.” Ģeklindeki ifadesinden hareketle aynı sebebe dayan- dırmak mümkündür. Bu noktada Hakan Kaynar‟ın düĢüncesi de bizim iddia ettiğimiz görüĢü destekler niteliktedir. Ona göre Refik Halid; dikkatini kendi hikâyesiyle aynı olanlara yoğunlaĢtırır. Baktığı herkeste kendini bulur. Ġlgilendiği her Ģeyde mutlaka 64 kendini yansıtacak bir ayna bulması zor olmaz. Refik Halid‟in dünyasında yukarıda sayılan isimlerden çok daha fazlası vardır. Kendinden önceki dönemin eserlerine hâkim olduğu gibi, kendi döneminde de çıkan 56 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim: 133, 227, 281, 358, 414-415, 420, 423, 432. 57 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim: 448, 533. 58 Refik Halid Karay, Bir Ömür Boyunca, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 189. 59 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 493. 60 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 247. 61 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 44. 62 H. Ġbrahim ġener, Âlim Yıldız, Türk İslâm Edebiyatı, 2.b. ,Ġstanbul: Rağbet Yayınları, 2008, 306. 63 Karay, Deli, 133. 64 Hakan Kaynar, “Önsöz,” Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 25. 16 65 eserleri takip etmeye çalıĢmıĢ ve fırsat buldukça okumuĢtur. Hâlbuki EĢi Nihal Karay ve ġerif AktaĢ, Refik Halid Karay‟ın vakti olmadığından dolayı o dönem yazınına aĢina 66 olmadığını belirtmiĢtir. Fakat yazarın kendi ifadelerini ve Hakan Kaynar‟ın görüĢünü referans aldığımızda bizde oluĢan kanaat; onun dönemin eserlerine aĢina ve aynı za- manda da entelektüel birikime sahip bir yazar olduğu yönündedir. O bir söyleĢisinde kendisine bu konuda sorulan bir soruyu Ģu Ģekilde cevaplamıĢtır: Ne okursunuz? En ziyade tarih… Edebiyat, tiyatro… Ecnebî romanlarını takip ederim. Münekkitler, en modern roman tekniğinin bende olduğunu söylüyorlar. 67 Bu, okumadan olur mu? Görüldüğü üzere metin; yazarın o dönem literatürünü gayet iyi bildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca yazar bir baĢka söyleĢisinde de; gurbette olduğu zamanlarda bile 68 çok okuyup çok yazdığını dile getirmiĢtir. Bunun yanı sıra Refik Halid Karay, Fransız 69 gazetelerini de takip ettiğini, birini bile kaçırmadan her gün okuduğunu söylemiĢtir. Refik Halid‟in literatürü iyi bildiğine dair bir diğer kanıt da; Nilgün ve 2000 Yı- lın Sevgilisi romanlarıdır. Yazar Nilgün‟de Hindistan‟ın Ģehirlerini öyle ayrıntılı bir Ģe- kilde tasvir eder ki, okuyucuda o Ģehirleri çok iyi bildiği izlenimini bırakır. Hâlbuki o; Hindistan‟a hiç gitmemiĢtir. 2000 Yılın Sevgilisi‟nde ise yaĢaması mümkün olmayan bir tarih diliminden bahsetmiĢtir fakat anlatısı orada yaĢadığı hissini uyandırmaktadır. Re- 70 fik Halid Karay; bunun ancak çok okuyup not tutarak baĢarılabileceğini ifade etmiĢtir. Yine bu konuyla ilgili Hakan Kaynar ise; “Refik Halid de iyi, devamlı ve çok okumuĢ- 71 tur.” diyerek yazarın entelektüel birikimine katkı sağlayacak eserlere ilgi duyduğunu vurgulamıĢtır. Bütün bunlarla birlikte; kaleme aldığı yazılarda çoğu kez okuduğu kitap- lardan da bahseden yazarın sadece verdiği kitap isimleri sayıldığında yüzün üzerinde bir rakama ulaĢılmaktadır. Dikkat çeken nokta ise, bu kitaplar arasında beĢ-altı ciltlik tarih kitapları ve ansiklopedilerin yer almasıdır. Dolayısıyla Refik Halid Karay, söylenilenle- 65 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 374. 66 AktaĢ, Refik Halit Karay, 136. 67 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 506. 68 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 449. 69 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-18-, Atatürk’e Eğilen Bir Sürgün, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 231. 70 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim: 499-500. 71 Kaynar, “Önsöz,” Memleket Yazıları-16- Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 23. 17 rin aksine çok araĢtıran ve literatüre oldukça hâkim olan bir yazardır. Onun döneminin yazınından haberi olmadığı yönündeki söylemi ise Ģu Ģekilde açıklamak mümkündür: Yazarın yaklaĢık yirmi iki senesi sürgünde geçmiĢtir. Bu sebeple gittiği yerlere kitaplarını da beraberinde götürememiĢtir. Biriktirdiği kitaplarının da bazı sebeplerle baĢkaları tarafından ele geçirilmesinden Ģikâyetçidir. Çoğu kez bir kütüphane oluĢtur- muĢ fakat her seferinde dağıldığı için artık evinde bir kitaplık bulundurmaktan vazgeç- 72 miĢtir. Refik Halid Karay bu durumu Ģöyle ifade etmiĢtir: Ġstibdat devrinde topladıklarım ve ciltlettirdiğim kitaplar MeĢrutiyet‟te, MeĢrutiyet‟tekiler de Mütareke sonunda dağıldı, gurbette yığılanları ben getirmedim, Ģimdi yeniden istilâya baĢlayanları okuyup okuyup atıyo- 73 rum. Evimde bugün eksik olan tek eĢya kütüphanedir. Sonuç olarak; yazarın evinde fazla kitap olmamasından hareketle o dönem yazınına aĢina olmadığı yargısına varılmıĢ olunabilir. Fakat Refik Halid‟in eserlerinde aktüel konuları tarihsel ve edebi argümanlarla temellendirerek özgün anlatısında bu argüman- lara yer vermesi, onun hakkında literatürü bilmediğine dair oluĢan düĢünceleri olumsuz- lamaktadır. Yazarın etkilendiği Ģahsiyetler kadar; elit bir kesimde yetiĢmesi, annesinden din- ledikleri, ağabeyinin Paris‟te eğitim görmesi, her türlü yeniliğe açık bir aileye sahip olması ve içinde yaĢadığı dönemin özellikleri de yazarın kültürel birikimine katkı sağ- 74 lamıĢtır denilebilir. 1.4. DÖNEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ Refik Halid Karay‟ı anlamak, kültürel ya da tarihsel mesafe dolayısıyla bizden uzaklaĢmıĢ Ģeyin yeniden ifade edilmesi Ģeklindeki Gadamerci bir yaklaĢımı gerekli 75 kılar. Zira Refik Halid‟in düĢünsel boyutunu oluĢturan saikler bilinmeden gerçek bir anlamadan söz edilemez. Refik Halid Karay‟ın yaĢadığı 1889-1965 arası yıllar ciddi değiĢim ve geliĢmele- rin yaĢandığı geçiĢ dönemlerini kapsamaktadır. Dolayısıyla Refik Halid çocukluğunda 72 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 501. 73 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 501. 74 AktaĢ, Refik Halit Karay: 30-31. 75 Osman Bilen, Çağdaş Yorumbilim Kuramları, Felsefi ve Eleştirel Hermeneutik, haz. TaĢkın TakıĢ, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2016, 61. 18 Mutlakıyet, gençliğinde MeĢrutiyet ve ilerleyen yaĢlarında Cumhuriyet devrini görmüĢ 76 böylelikle üç farklı rejimi yakından tanıma fırsatını yakalamıĢ bir isimdir. 1876-1908 yılları arası Abdülhamit yani Refik Halid‟in de çok sık vurguladığı Ģekliyle Ġstibdat devri olarak karĢımıza çıkmaktadır. Abdülhamit rejiminin Ġstibdat Ģek- 77 linde anılması daha çok dönemin sonlarına doğru olmuĢtur. Bu devrin siyasi atmosfe- rinde ilk göze çarpan olay Abdülhamit‟in tahta çıkıĢının ardından baĢ gösteren Osmanlı- Rus SavaĢı‟dır. Verilen ciddi kayıplarla birlikte savaĢın akabinde Berlin AnlaĢması im- zalanmıĢ ve II. Abdülhamit devlet düzenini ancak bu anlaĢmadan sonra oturtabilmiĢtir. Abdülhamit yönetiminin karĢısında yer alan ilk “örgütlü muhalefet” ise Ġttihat ve Te- 78 rakki Cemiyeti‟dir. Osmanlı Devleti‟ni önemli ölçüde etkileyen bir diğer olay Ġttihat ve Terakki‟nin kıĢkırtmaları nedeniyle on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Anadolu ve Rumeli içle- rinde çeĢitli sebeplerle çıkan ayaklanmalardır. Bu ayaklanmaların altında yatan en önemli nedenlerden biri sürekli artan ve yenileri konulan vergilerdir. Ayrıca Fransız Ġhtilali‟nin getirdiği adalet, eĢitlik, özgürlük gibi söylemler de Osmanlı Devleti tebaa- sında büyük yankılar uyandırmıĢtır. Dönemin genel siyasi bir panoraması çizildiğinde, yirminci yüzyılın ilk yıllarında Osmanlı Devleti‟ni tehdit eden dört farklı zümre olduğu görülmektedir. Bunlar; Ġttihat ve Terakki Cemiyeti, Batılı ülkeler, ayaklanan halk ve 79 ülkedeki Hıristiyan azınlıklardır. Ġstibdat önemi içerisinde BatılılaĢmaya karĢı olumsuz bir tavır takınılmamıĢ hat- 80 ta kültürel bakımdan herhangi bir gerileme de kaydedilmemiĢtir. Bu dönemde Ba- tı‟dan alınan ve II. Abdülhamit‟in bürokrasisinde kullanılan en önemli teknik araç telg- 81 raftır. Telgraf ülkenin idari merkezleriyle olan bağlantıyı sağlamada etkili olmuĢtur ve bu sebeple herhangi bir postanenin ele geçirilmesi yönetimle bölge arasındaki iletiĢimin 82 kesilerek bölgenin yönetimden çıkması demektir. II. Abdülhamit‟in bürokrasisi jurnalci denilen ve memurların devlete olan itaat- lerini kontrol eden bir örgütün ortaya çıkmasını da sağlamıĢtır. Fakat jurnalcilerin ida- 76 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 33. 77 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, haz. Ahmet KuyaĢ, 25.b. , Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, 341. 78 H. Bayram Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi-II, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e, 4.b. , Ġstanbul: Doğu Kitabevi, 2013, 19. 79 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi-II, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e: 23, 25. 80 Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, 5.b. , Ġstanbul: Çamlıca Yayınları, 2006, 180. 81 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 344. 82 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi-II, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e, 40. 19 reye olan katkısı, telgraf kadar olmamakla birlikte rejimi tehlikeye düĢürecek kiĢiler üstünde baskı kurulmasını sağlaması bakımından önemlidir. Ayrıca halk bu gizli örgüt- ten habersizdir çünkü asıl tehlike oluĢturan kesim halk değil padiĢahı yerinden edebile- 83 cek yüksek mevkide yer edinmiĢ kiĢilerdir. II. Abdülhamit‟in dayanağı halktır zira halk, padiĢaha kaderci bir yaklaĢımla bo- yun eğmiĢ, tam bir teslimiyetle adeta kölelik ruhu taĢıyarak bağlanmıĢtır. Bu dönemde ortaya çıkan din adamı tipi halkla yönetim arasındaki bağı kuvvetlendirmiĢtir. Ekono- minin bozulmasıyla ters orantılı olarak bu din adamı tipinde artıĢ gözlenmiĢtir. Hafızlar, imamlar, büyücüler, müneccimler, cer hocaları, üfürükçüler, Ģeyhler, seyitler, Ģerifler bu din adamı tipinin örneklerini teĢkil etmektedir. Bununla birlikte tarikatlarda da önemli 84 bir artıĢ gözlenmiĢ hatta bazı tarikatlar saray tarafından itibar görmüĢtür. Halkın rejime olan sonsuz teslimiyet ve güveninin istikrar sağlaması adına bu dönemde yayınlara sansür uygulaması getirilmiĢtir. Halkın fikirlerine hâkim olma dü- Ģüncesiyle yapılan bu uygulama nedeniyle kullanılan kelimeler de önem kazanmıĢ ve tehlike arz eden kelimelerle konuĢan ya da yazılar kaleme alan kiĢiler takibe alınmıĢtır. Örneğin millet, ihtilal, vatan, miting, konferans, adalet, eĢitlik, çete, cumhuriyet, taraf- tar, siyaset gibi kelimeler dikkat edilmesi gereken listenin içinde yer almaktayken sada- kat, afiyet, melek-haslet, tevazu, ubudiyet, dua gibi kelimelerin kullanılmasına izin ve- 85 rilmiĢtir. Dönemin siyasi uygulamalarının sosyal değiĢimi etkilediği söylenilebilir zira baskı ve denetimin olduğu bir ortamda yetiĢen aydın tipi korkak, Ģüpheci ve bunalım içinde geliĢmiĢtir. Gençlik devrimci olmaktan ziyade sadece asidir fakat tüm engelleme- lere rağmen özellikle öğretmen, doktor ve subaylar arasından devrimci tipler yetiĢmiĢtir. Bu kesimin devam ettiği okullarda padiĢaha teslimiyet aĢılanmakla birlikte Fransızca, 86 matematik, fizik, biyoloji gibi derslerin ufuk açan etkisi öngörülemediğinden buradan mezun olan gençlerin genel olarak rejime muhalif bir dünya görüĢüne sahip olduğu söy- 87 lenebilir. Refik Halid Karay‟ı da bu grup arasında değerlendirmek mümkündür zira o ele aldığı her türlü fenomene karĢı oldukça eleĢtirel bir perspektifle yaklaĢmıĢ, ayrıca dönemindeki rejimlere de muhalif bir çizgide yer almıĢtır. 83 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma: 344-345. 84 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 347. 85 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma: 348, 350. 86 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 366. 87 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi-II, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e, 35. 20 Kültürel açıdan döneme bakıldığında, sansür uygulamalarına karĢı basın ve ya- yında geliĢme kaydedildiği görülür. Halk arasında merak uyandıran ve bununla birlikte insanları eğlendiren “popüler fen yazıları” okumak moda halini almıĢtır. Daha önce din ve siyaset haricinde herhangi bir bilgiye sahip olmayan halkın bu türden okumalara yö- nelmesi o günün Ģartları içinde devrim niteliğindedir ve önemi yadsınamaz. Bunun do- ğal bir sonucu olarak Ġstanbul‟un Bâb-ı Âlî Caddesi basın-yayıncılıkla ön plana çıkmıĢ- tır. Matbaanın artıĢıyla birlikte birçok kitap basılmıĢ ve hatta yabancı eserlerin çevirileri yapılmaya baĢlanmıĢtır. Rağbet gören çeviriler, Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu ve Jules Verne romanlarıdır. Aynı zamanda polisiye ve cinayet romanları da büyük ilgi görmüĢtür. Bu tür romanlar halkın hayal gücünü etkileme ve zihniyet değiĢimi açısın- dan önemli bir role sahiptir çünkü o zamana kadar cin, peri, cennet, cehennemle ilgili halk hikâyeleriyle büyüyen nesiller artık cinayet ve polisiye romanların tesiriyle hayatta her Ģeyin akıl yardımıyla bulunabilecek mantıklı bir sebebinin olduğu düĢüncesiyle ye- 88 tiĢmeye baĢlamıĢtır. Refik Halid Karay da bu zihniyet değiĢimini yaĢamıĢ bir yazar olarak karĢımıza çıkmaktadır. Çünkü o çocukluğunda cin, peri, KesikbaĢ gibi hikâyeler- le büyürken gençliğinde ise ufkunu açan Fransız edebiyatının etkisinde kalmıĢtır ve bu sebeple de düĢünceleri rasyonel bir boyuta evrilmiĢtir denilebilir. Abdülhamit yönetimi döneme özgü bir aydın tipinin ortaya çıkmasına neden o l- muĢtur ve bu aydın tipini herhangi bir kategoriye dâhil edebilmek için Batı‟dan alınan ideolojik tanımlamalar yetersiz kalmaktadır. Bu aydınların ortak özelliği ise çağı yaka- 89 lama arzusu taĢımalarıdır. Tüm bunlardan hareketle Refik Halid Karay‟ın yaĢamında görülen kırılma noktasının Abdülhamit rejimi uygulamaları olduğu söylenilebilir. Zira yoğun manevi duygulardan rasyonel alana geçiĢte rejimin baskıcı uygulamaları ve Batı edebiyatının tesiri önemli iki faktör olarak karĢımıza çıkmaktadır. MeĢrutiyet Devri olarak adlandırılan 1908-1923 yılları arası dönemde rejimi tehdit eden ilk siyasi olay 31 Mart Vakası‟dır. 1912 yılına gelindiğinde ise Osmanlı‟yı sefalete ve bozguna sürükleyen Balkan SavaĢı‟nın çıktığı görülmektedir. 1913‟te Ġttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi ele geçirir ve 1914‟te Birinci Dünya SavaĢı baĢlar. 1915 yılında ise Osmanlı ordusu SarıkamıĢ‟ta büyük bir facia yaĢar. 1918‟de de Mondros 88 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma: 368-370. 89 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 379. 21 AteĢkes AnlaĢması imzalanarak Birinci Dünya SavaĢı son bulur. Böylece Ġttihat ve Te- 90 rakki yönetiminin siyasi baĢarısızlığı resmiyet kazanır. Bu dönem bir yanda savaĢların meydana geldiği bir yandan da Batı karĢısında geri kalınmıĢlığın sorgulandığı bir dönemdir. Sayılan nedenler arasında özellikle dinin tutucu yönü ön plana çıkarılmıĢ, din değiĢim ve geliĢimin önünde önemli bir güç olarak 91 görülmüĢtür. Refik Halid Karay‟ın görüĢleri de bu doğrultudadır. Ona göre MeĢrutiyet idaresinde bulunan tutucu softalar dolayısıyla Batı‟nın geliĢmiĢliğine eriĢilememekte- 92 dir. Bu dönemin sosyal yapısında görülen en önemli değiĢimlerden biri kadının top- lumdaki durumudur. Daha önceleri çarĢaf ve peçe kullanan, erkeklerle aynı ortamı pay- laĢamayan, yüksek okul eğitimi alamayan kadınlar MeĢrutiyet‟le birlikte yavaĢ yavaĢ toplumda görünür hale gelmeye baĢlamıĢlardır. Bununla birlikte hala devam eden uygu- lama açısından kadınlar eĢleriyle bile bir yerde oturamamakta, vapurda da yine kendile- 93 rine ayrılan bölümlerde yolculuk yapmaktadırlar. Türk- Ġtalyan Harbi, Balkan SavaĢı, Birinci Dünya SavaĢı gibi yedi yılı savaĢla geçirilen bir dönemde değiĢimlerin meydana gelmesi oldukça güçtür fakat yine de bazı önemli yenilikler yapılmıĢtır. Örneğin Darülfünûn ve öğretmen okulları ıslah edilmiĢ, Arap harfleri gözden geçirilmiĢ ve kadınların doktor olabileceğine dair karar alınmıĢ- 94 tır. Bu dönemde tüm aydınları etkileyen olaylar ise Ģöyle sıralanabilir: II. MeĢrutiyet Devri olayları, Balkanlar‟daki milliyetçilik akımları, Balkan SavaĢı sonuçları, milliyetçi 95 fikirler ve BatılılaĢma faaliyetleri. 1923‟ten sonraki dönem olarak bilinen Cumhuriyet Devrinin diğer dönemlerden ayrılan özelliği, geleneksel-Ġslam temelli yönetim anlayıĢı yerine milletin egemenliğine dayanmasıdır. Bugünün Ģartlarında normal olarak karĢılanan Cumhuriyet Devri uygu- 96 lamaları o günün Ģartlarına göre devrimsel nitelik taĢımaktadır. 90 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi-II, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e: 54-55, 58-59. 91 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 412. 92 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-7-, Bu Gazeteciler, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayın- ları, 2014, 146. 93 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 446. 94 Turhan, Kültür Değişmeleri: 187-188. 95 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi-II, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e, 52. 96 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 522. 22 Bu dönemdeki en önemli değiĢim hukuk alanında olmuĢtur. Ġsviçre Medeni Ka- nunu kabul edilmiĢ ve bu kanunla birlikte kadının toplumdaki tartıĢmalı durumu netlik kazanmıĢtır. Ayrıca eğitim-öğretim birleĢtirilmiĢ, tekke, zaviye, türbe, medreseler kaldı- rılmıĢ, Avrupa‟nın kullandığı saat ve takvim esas alınmıĢ, Latin harfleri kabul edilmiĢ 97 ve Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı kurulmuĢtur. Refik Halid Karay‟ın düĢünsel boyutunu Ģekillendiren, yukarıda genel bir çerçe- vesi çizilmeye çalıĢılan dönemdir. Bu çerçeve doğrultusunda eserleri dikkate alındığın- da çok net söylenilebilir ki; Refik Halid Karay, kendi döneminde meydana gelen her türlü siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal oluĢumu objektif bir Ģekilde eserlerine yan- sıtmıĢtır. Refik Halid Karay eserlerinde özellikle savaĢların yol açtığı psiko-sosyal olum- suzlukları ortaya koyarak halkın sorunlarına ayna tutmuĢ ve çözüm önerileri sunmaya çalıĢmıĢtır. Yine o yıllarda modernizmin etkilerini gözlemleyerek toplumun nasıl bir dönüĢüme uğradığına dair gerçeklikle bire bir örtüĢtüğünü söyleyebileceğimiz tarihi vesikalar bırakmıĢtır. Onun Üç Nesil Üç Hayat ve Deli isimli kitapları, bu değiĢimi eleĢ- tirel bir gerçeklikle ele alan iki önemli eser olarak nitelendirilebilir. Zira bu kitaplar bir yönüyle teknolojiden tıbba, eğitimden giyim-kuĢama kadar her türlü geliĢim ve yeniliği ortaya koyarken diğer bir yönüyle de modernizmin etkilerini ironik bir dille ifade ede- rek farklı dönemler arasındaki uçurumu göstermeye çalıĢmıĢtır. Üç Nesil Üç Hayat kitabına baktığımızda yazarın ele aldığı konuları Aziz Devri- Hamit Devri ve ġimdiki Durum Ģeklinde baĢlıklandırdığı görülür. Böylelikle okuyucu- suna üç dönemi karĢılaĢtırma imkânı sunar. Deli kitabında ise MeĢrutiyet‟in ilanıyla birlikte akli melekesini kaybetmiĢ ve yirmi bir yıl sonra iyileĢmiĢ olan Maruf Bey‟in geçen süre zarfında dünyada olup biten- 98 leri nasıl da ĢaĢırarak öğrendiğinin tasvirini yapar. Her ne kadar bu yazılarda Refik Halid Karay‟ın mizahi üslubu ve hatıraları ön plana çıkmıĢ olsa da aslında onun toplumsal gerçeklikleri gözler önüne sermeyi amaçla- dığı görülür. Zaten yazılarındaki didaktik form, ironisinin satır aralarında gizlidir. Bir yandan güldürürken diğer yandan düĢünmeye ve sorgulamaya sevk eder. Adı geçen kitaplara bu Ģekilde bakıldığında o, yaĢadığı dönemi Ģöyle özetler: 97 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma: 527, 530, 532, 534, 548. 98 Karay, Deli, 10. 23 Fes ve sarık yasaklanmıĢ, Ģapka kanunu çıkarılmıĢtır. Evden çok gerekmedikçe çıkması hoĢ karĢılanmayan, erkeklerle aynı ortamda bulunamayan hanımlar güzellik yarıĢmalarına katılır olmuĢtur. Arap harfleri kaldırılmıĢ, Latin harfleri kabul edilmiĢtir. Tekke, türbe ve medreseler kapatılmıĢ, Ankara baĢkent olmuĢ, uçak ve radyo gibi çeĢitli icatlar yapılmıĢtır. Kısaca; insan, hayvan, terbiye, lisan, sohbet, zarafet, kıyafet, adet, 99 memleket, millet, hükümet, eğitim, meslekler, yolculuklar, kullanılan bazı eĢyalar ve 100 dini uygulamalar değiĢmiĢtir. Yazar ayrıca 1922‟de kaleme aldığı “Ago PaĢa‟nın Hatıratı” yazısında da döne- minin siyasi atmosferini alegorik bir formda iĢlemiĢtir. Yazıda belirtildiği üzere Ago PaĢa; Senegalli bir papağandır. Ama aslında onun; özelde yazarı, genelde ise halkı, Ago PaĢa‟nın sahiplerinin ise; yönetimi temsil ettiğini söylemek mümkündür. Ago PaĢa‟nın sahipleri (yönetim) değiĢtikçe, Ago PaĢa (halk) da buna bağlı olarak söylemini değiĢ- tirmektedir. Yönetime muhalif olanlar ise ya kurĢuna dizilmekte ya hapse atılmakta ya da sürgüne gönderilmektedir. Ago PaĢa önce “Millet Bahçesine gidelim!” diye bağırır fakat o dönemde millet demek yasaktır. Sahibi onu susturmak zorunda kalır. “YaĢasın hürriyet!” demesi gerekir ve kısa sürede bu kelimeleri öğrenen Ago PaĢa, böyle söyledikçe takdir görür, sevilir, sahibini memnun eder. Etrafında duyduklarını da bilmeden söyleyiveren papağan bir gün; “YaĢasın Niyazi! YaĢasın Enver!” demeye baĢlar. Bunun üzerine o, Ġttihat ve Te- rakki‟ye mensup birine gönderilir. Orada da kendisine “YaĢasın cemiyet!” demesi telkin edilir. “YaĢasın Ġttihat ve Terakki!” dediği bir zamanda ne olduğunu bile anlayamadan mahzene kapatılır. Eski sahibi onu kurtarır ve Ģimdi; “ġeriat isteriz!” demek gerekmek- tedir. Kısa süre sonra bu söylem de değiĢir. Artık “YaĢasın Mahmut ġevket PaĢa!” yeni paroladır. Böyle haykırdığı sıralarda onu “Hareket Ordusu”ndan biri satın alır. Dinlediği “Hareket Ordusu” türküsünün sonuna sokakta duyduğu bazı alaycı kelimeleri de ekle- yince baĢka bir yere götürülür. Bundan sonra, “YaĢasın Kamil PaĢa!” denmelidir. Ago PaĢa, geçen süre içinde de bu kelimeleri tekrarlar ama efendisi tarafından azarlanmaya 101 baĢladığı bir gün dayanamaz ve Ģöyle der: 99 Karay, Deli:18, 20-21, 23, 25-26, 30, 32. 100 Karay, Üç Nesil Üç Hayat: 24, 34, 151, 177, 183. 101 Refik Halid Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017: 7, 9-10, 12-18, 20. 24 Behey adam, sizin hiçbir iĢte sebatınız yok mudur? Daha dün „söyle‟ di- ye yalvarıyordun, bugün „sus‟ diye haykırıyorsun… Ben ne diyeceğimi 102 ĢaĢırdım, sen ne yapacağını bilmiyorsun! … Görüldüğü üzere Ago PaĢa (halk) bu hızlı değiĢimlerden Ģikâyet etmekte ve bu değiĢim- lere ayak uydurmakta güçlük çekmektedir. Ago PaĢa en sonunda bir Ġttihatçının eline geçer ve Birinci Dünya SavaĢı‟nın baĢlaması nedeniyle de, her gün yeni bir “YaĢasın!” 103 demek zorunda kalır. Yazarın eleĢtirileri sadece rejim değiĢikliğine yönelik değildir. O aynı zamanda halkın teslimiyet felsefesine de karĢı çıkar. Her olan bitenin ardından; “Hiç yoktan iyi ya…” denilen bir toplumda ilerleme kaydedilemeyeceğini savunur. Toplumun içselleĢ- tirdiği en önemli kural; hükümetin uygulamalarına muhalif olmamaktır. Dolayısıyla, „– mıĢ gibi‟ davranmaya alıĢmıĢtır. Çünkü yapılanları eleĢtirenlerin ödediği bedeli iyi bil- mektedir. Refik Halid Karay ise duyarsızlaĢan toplumu harekete geçirmek ister. “Hiç 104 yoktan iyi ya…” bakıĢ açısının, kendilerine zarar verdiğini ileri sürer. Bununla birlik- te harp çıkınca harbi tasdik eden, barıĢ ilan edilince sulhu öven, Ġttihatçılar baĢtayken Ġttihat ve Terakki‟yi, yönetim değiĢince muhalefeti destekleyen, her gelene; “Uygundur efendim”, “Çok güzel efendim” diyen halkı bu tutumundan dolayı uyarır. “Kimseye 105 inanma, kanma, aldanma!” diyerek nasihatte bulunur. Bu yönüyle her türlü yönetime karĢı kuĢkuludur. Yönetimin çeĢitli politikalarla, uyarılarla herkesi itaatkâr kılmak maksadında ol- duğunu ama kendisinin bu amaca hizmet etmeyeceğini ve eksikleri kusursuz sayamaya- cağını da belirten yazar, toplumun tüm olumsuz gidiĢata rağmen sessiz kalıĢını da gü- 106 lünç bulur. Yazar; bu kuĢkulu yaklaĢımları nedeniyle “muhafazakâr” olarak nitelendirilir. Onun köktenci değiĢimlere temkinli yaklaĢtığı bilinmektedir. Hatta bazen yapılan deği- Ģikliklere düĢmanlık beslediğini söylemek bile mümkündür. Muhalif olması da kendi isteğiyle değil tamamen tesadüf eseridir. Bu yüzden Refik Halid‟in tepkiselliği, koru- 107 macı tavrını ön plana çıkarmıĢtır denilebilir. 102 Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı, 20. 103 Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı, 21. 104 Refik Halid Karay, Kirpinin Dedikleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 41. 105 Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma: 82-83. 106 Karay, Kirpinin Dedikleri, 172. 107 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-17-, Sulhte Cimri Harpte Müsrif, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017: 19-20. 25 Yazar tek partili dönemin yanı sıra çok partili dönemi de görmüĢtür. Özellikle 1939‟dan sonra yönetimde bulunan tek partili rejimin uygulamalarını sorgulamıĢ ve eleĢtirmiĢtir. Aynı zamanda çok partili rejime karĢı da muhalif bir duruĢ sergilemiĢtir. Yine de çok partili sistemi, tek partili döneme tercih ederek çok partili yönetimin ülkede 108 demokrasiyi hâkim kılacağını düĢünmüĢtür. Refik Halid Karay‟a göre yeni nesiller Ģanslıdır. Zira onlar tek bir dönem içinde doğup ömür sürmekte, çocukluklarında öğrendiklerini sonraki yaĢlarında da uygulaya- bilmektedirler. Oysa kendisi, çocukluğunda öğrendiklerinin gençliğinde, gençliğinde görüp iĢittiklerinin de ilerleyen yaĢlarında farklılaĢtığına Ģahit olmuĢtur. Her bir yenili- ğin getirisine alıĢmaya çalıĢmıĢ ve bu yeniliklere uymada bir hatasının olması duru- munda ise suçlu sayılmaması gerektiğini vurgulamıĢtır. Zira o, bu kadar değiĢim içinde 109 benliğini koruduğuna Ģükretmektedir. YaĢadığı dönemde siyasi iklimin çok fazla değiĢken olması, bir yazar olarak Re- fik Halid Karay‟ın toplumun sorunlarına yönelmesine neden olmuĢtur. Dolayısıyla o, bazı ideoloji ve politikaların meydana getirdiği olumsuzlukları mizah yoluyla eleĢtir- miĢtir. Bu yönüyle de Ġttihat ve Terakki‟nin muhalifi sayılmıĢtır. Refik Halid her ne kadar kiĢilerden daha çok zihniyet üzerinde durmuĢ olsa da, onun Kirpi imzasıyla kale- me aldığı hicivler Ġttihat ve Terakki‟yi oldukça rahatsız etmiĢtir. Bu sebeple o, hükü- 110 metçe suçlu bulunmuĢ ve yazdıklarının bedeli olarak sürgüne gönderilmiĢtir. 1.5. SÜRGÜN YILLARI Refik Halid Karay bir politikacı değildir fakat yazılarına yansıttığı muhalif tavrı kendisinin siyasi alanda yer almasına neden olmuĢtur. Özellikle Cem dergisindeki yazı- larıyla dikkatleri üzerine çekmiĢ ve bu yazılarında döneminin politikacılarını sürekli hicvetmiĢtir. Cem‟de Kirpi adıyla yazdığı yazıları Kirpinin Dedikleri baĢlığıyla kitaba dönüĢtüren yazar daha sonra Cem‟den ayrılmıĢ ve ġehrah gazetesinde yazmaya baĢla- mıĢtır. ġehrah‟da da Kirpi adını kullanmaya devam etmiĢtir. ĠĢte bu sıralarda dönemin siyasi durumuyla ilgilenen iki grup bulunmaktadır. Bunlar; Ġttihat ve Terakki taraftarları ve onların karĢısında yer alanlardır. 108 Karay, Aydede 1948: 19-20, 22. 109 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınla- rı, 2014: 197-198. 110 Karay, Memleket Yazıları-12-, Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları, 13. 26 MeĢrutiyet‟in ilan edilmesi halkı ümitlendirir ama kısa süre sonra değiĢen bir Ģe- yin olmadığı fark edilir. Refik Halid de, Ġttihat ve Terakki‟nin yönetim anlayıĢını ve gördüğü eksiklikleri yazılarında eleĢtirmesinin yanı sıra Hürriyet ve Ġtilaf Fırkası‟na sempati duymaya baĢlar. Onu muhalif grubuna dâhil eden, Kirpi adıyla yazdığı eleĢtirel yazılardır. Ġttihat ve Terakki bu durumdan rahatsız olur ve Refik Halid Karay‟ı uzaklaĢ- tırmak için Adana‟da memuriyet teklifinde bulunur fakat yazar bunu reddeder. Ahmet Ġhsan Bey tarafından kendisine verilen Beyoğlu Belediyesi BaĢkâtipliği görevine baĢlar. Refik Halid Karay‟ın kâtiplik yaptığı o günlerde ise yakınlık duyduğu Hürriyet ve Ġtilaf 111 Fırkası yönetime geçer. Yazarın ifade ettiğine göre o yıllar, Balkan Harbi‟nin en kötü zamanlarıdır. Ġs- tanbul‟da pek çok muhacirin olduğu, belediye binasında aç, sefil pek çok insanın mes- ken talep ettiği, hastalığın hüküm sürdüğü bir devirdir. Böyle devam eden günlerden birinde müdür Ahmet Ġhsan Bey belediyeye gelmez. Refik Halid hükümete telefon eder fakat hatlar kesiktir. Sonradan öğrenir ki o gün Babıâli Baskını olmuĢtur. Sonuç olarak Ġttihat ve Terakki yönetimi darbeyle tekrar baĢa geçmiĢtir. Bu arada Mahmut ġevket 112 PaĢa da öldürülmüĢtür. Mahmut ġevket PaĢa‟nın katlinden birkaç gün sonra Refik Halid Karay, Eren- köy‟deki evinden alınarak tevkif edilir. Yazar yolda kaçabileceğini hatta bu fırsatı yaka- ladığını fakat böyle bir Ģey yapmadığını belirtir. Bunun nedenini ise; çok genç olduğu, okuduğu kitapların tesiri altında kaldığı, dolayısıyla hapse girerek realist bir yazar ol- mak istediği Ģeklinde açıklar. O ayrıca, tevkif edilmesi için polisin elinde herhangi bir mahkeme kararı olmadığını da vurgular. Böylece yazar önce götürüldüğü Bekirağa Bö- 113 lüğü‟nde bir süre bekletilir, oradan da Sinop‟a sürgüne gönderilir. 1.5.1. İlk Sürgün: Sinop (1913-1918) Yazarın beĢ yıl sürecek olan sürgün hayatı; Bekirağa Bölüğü‟ne kapatılmasıyla baĢlar. Onu zindanda en çok korkutan düĢünce, Fransız Ġhtilali‟nin tesirinde kalan yöne- timin herkesi kılıçtan geçirmesidir. Zindan bulunduğu konum itibariyle böyle bir katli- ama elveriĢlidir. Dolayısıyla o, bu düĢüncesinin gerçekleĢmemiĢ olması nedeniyle aldığı sürgün cezasından adeta memnundur. Diğer muhaliflerin de bulunduğu Bahr-i Cedid 111 AktaĢ, Refik Halit Karay: 32-36. 112 Karay, Aydede 1949: 461-462. 113 Karay, Bir Ömür Boyunca: 189-192. 27 vapuruna bindirilir ve Sinop‟a doğru yola çıkarılır. Yolculuk esnasında ise bazıları tara- fından vapurun batırılacağı fikri ortaya atılır. Söylenildiğine göre olaya kaza süsü ver- meleri de o günkü Ģartlarda zor değildir. Ne var ki hem Refik Halid hem de diğer sür- 114 günler sağ salim Sinop‟a indirilir. Üst tabakada yetiĢmiĢ biri olarak alt tabakadan insanlarla birlikte aynı vapura bindirilmek yazarın çok ağırına gider. Ayrıca vapurdan inerken eĢyalarını sırtına yükle- yip hamallık etmek de onurunu zedeler. Hatta hamallık etmek durumunda kalmıĢ olma- sına, sürgün cezası almasından daha çok üzüldüğünü ifade eder. Neyse ki vapurda bulu- nan halk tabakasından biri onun hamallığını yapma teklifinde bulunur. Böylelikle bir çeyrek mecidiye vererek eĢyalarını devreder. O, vapurdaki en genç ve asil bir aileden gelen tek kiĢidir. Bu sebeple kendi iĢlerini yapmaya alıĢkın değildir. Sürgünler Tersane Meydanına getirilir. Orada sırasıyla isimleri deftere kaydedi- lir. Refik Halid isminin baĢına Beyoğlu Belediyesi BaĢkâtibi ve muharrir ibaresinin eklendiğini, hamallığını yapan kiĢinin ise sadece adı ve soyadının yazıldığını fark eder. Bu durumdan mutluluk duyar. Çünkü o, böylece diğer sürgünlerden ayrıldığına ve hak ettiği değeri gördüğüne inanır. Yazarın bu Ģekilde düĢünmesinin sebebini, o dönemdeki toplumsal tabakalaĢmayla açıklamak mümkündür. Sürgünlerle Tersane Meydanında beklerken Refik Halid, kendilerine ne yapa- cakları konusundaki olasılıkları düĢünür. Zindana mı atılacaktır yoksa hapishaneye mi götürülecektir? Ya da serbest mi bırakılacaktır? O böyle merak içinde beklerken birden ağabeyinin yakın arkadaĢı Nusret Bey‟le karĢılaĢır. Onun da sürgün olduğunu zanneder fakat Nusret Bey, görevlilerden izin alarak kendisini dıĢarı çıkarınca sürgünlerle bir alakasının olmadığını anlar. Nusret Bey ona bir eksiği olup olmadığını sorduktan sonra serbest olduğunu söyler. Nusret Bey‟in Refik Halid‟i diğer sürgünlerden ayrı tutabilme- sinin sebebi ise; iktidarda bulunan yönetime bağlı bulunmasıdır. Yazar Birinci Dünya SavaĢı‟na kadar Sinop‟ta kalır. Sinop‟un güzel bir kasaba olduğunu belirtir. Burada yer, içer, gezer, kısaca sakin bir hayat sürer. Fakat Birinci Dünya SavaĢı ile birlikte her Ģey değiĢir. Pek çok sürgün affedilir. Cepheye gidebilecek- ler askere alınır. O sıralarda mutasarrıf olan MüĢtak Bey, Refik Halid Karay‟ın sessiz sedasız bir yaĢam sürdüğünü, kimseye karıĢmadığını söyleyerek Cemal PaĢa‟dan affını 114 Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, 483. 28 ister ama yazar mimlenmiĢlerin arasında olduğu için affedilmez. Orada kalmasına da 115 müsaade edilmez ve Çorum‟a gönderilmesine karar verilir. Refik Halid Karay Sinop‟ta bulunduğu sıralarda kendisi gibi sürgün olan Celal PaĢa‟nın kızı Nazıma Hanım‟la ilk evliliğini gerçekleĢtirir. Celal PaĢa affa uğradığı için kızını da alarak Ġstanbul‟a döner. Düğünleri ancak Refik Halid‟in Ankara‟ya yerleĢmesi, 116 Nazıma Hanım‟ın da Ankara‟ya gelmesi üzerine yapılır. Yazarın Sinop‟a sürgün edildiğinde belediye memuriyetinden aldığı bin lira ma- aĢı vardır. Bu cezayla birlikte görevinden alınır ve maaĢı kesilir ama babasının emekli maaĢı iyi olduğu için kendisine her ay beĢ altın gönderir. Böylece o; geçimin kolay, 117 eğlence yerlerinin de az olduğu Sinop‟ta güzel bir Ģekilde yaĢadığını belirtir. Refik Halid Karay, Sinop sürgünlüğünü de mizahına konu eder. Kendisinden ha- reketle muhatabını alaya alır. Ona göre cemiyet kendisini cezalandırmıĢ fakat aslında farkında olmadan hayatını kurtarmıĢtır. Beyoğlu gecelerinde eğlenirken uykusuzluk, yorgunluk ve dengesiz beslenme nedeniyle zayıflayan, romatizma olan, boğazında ĢiĢ- likler meydana gelen yazara çevresindekiler öleceğini söylerken sürgün cezası almıĢ, böylece Sinop‟un havası sayesinde ağrıları dinmiĢ, öksürükleri kesilmiĢ, iĢtahı açılmıĢ 118 ve sağlığına kavuĢmuĢtur. Yazarın bu ifadelerini, onu sindirmek isteyenlere karĢı yılmadığını hatta daha da güçlendiğini göstermek Ģeklinde yorumlamak mümkündür. 22 Temmuz 1915‟de çıkarılan kararla Çorum‟a yerleĢen Refik Halid, burada tam bir yıl kalır. 23 Temmuz 1916‟da ise Ankara‟ya gelir. Fakat iki ay sonra Ankara‟da çok büyük bir yangın çıkar. ġehir alt üst olur. Temiz su bulma imkânı yoktur. Yeni bir eve yerleĢmek gerekir. Böyle olunca da Ģehirde yaĢamak zorlaĢır. Bunun üzerine yazar eĢi- nin hastalığını ve barınma ihtiyacını belirterek Dâhiliye Nazırı Talat Bey‟e, Bilecik‟e gönderilmesini rica eden bir telgraf çeker. Bu isteği olumlu karĢılanır ve Bilecik‟e git- mesine izin verilir. Bilecik‟e yerleĢtikten bir süre sonra eĢinin ameliyat olması gerekir ve yazar bu 119 sefer de birkaç günlüğüne Ġstanbul‟a gitmek için sadrazamlıktan izin ister. 115 Karay, Bir Ömür Boyunca: 24-27, 44-46. 116 AktaĢ, Refik Halit Karay, 38. 117 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 539. 118 Refik Halid Karay, Ay Peşinde, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 138-139. 119 Karay, Ankara: 16, 18-19, 21, 23. 29 Refik Halid bir sabah arkadaĢlarına Çorum‟da yazdığı “Sarı Bal” isimli hikâye- sini okurken merkezden bir komiser gelir ve Ġstanbul‟a on günlük izinle gidebileceği müjdesini verir. Yazar ilk trenle yola çıkar. Ġstanbul‟a geldiğinde içini büyük bir hüzün kaplar. Talat PaĢa‟nın ona çok ağır bir ceza verdiğini düĢünür. Ayrı kaldığı sürede Ġs- tanbul‟un çok değiĢtiğini ifade eder. Kendisine eĢlik eden komiser onu polis merkezine götürür. Refik Halid, on gün boyunca gözaltında yaĢamak istemez. Genel müdür on gün serbest dolaĢması için izin verir fakat on gün sonunda teslim olması gerekmektedir. He- 120 men polis merkezinden dıĢarı çıkar. Eminönü‟nde özlediği kalabalığa karıĢır. Yazarın bir an önce merkezden çıkmak istemesi ve cezasının ağır olduğunu düĢünmesi onun Ġs- tanbul‟a ne kadar değer verip sevdiğini gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Yazar Ġstanbul‟dayken Yeni Mecmua‟da imzalı bir yazısı yayımlanır. Aynı za- manda Ziya Gökalp‟le tanıĢma fırsatı yakalar ve Ziya Gökalp kendisini himayesi altına alır. Ona on günün sonunda tekrar Bilecik‟e dönmek zorunda kalmayacağını hissettirir. On günün sonunda yazar polis merkezine gidip teslim olmak yerine Ziya Gökalp‟e duy- duğu güvenle Ģehirde dolaĢmaya baĢlar. O esnada sivil polise yakalanır ve tutuklanır. Merkezde sürgüne gönderilmesinden vazgeçildiğini, Ziya Gökalp‟in durumdan haberdar olduğunu anlatır fakat sonuç değiĢmez. Komiser Refik Halid‟i polis nezaretinde tevkifha- neye gönderir. Kapının önüne geldiklerinde kimseye göstermeden isminin yazılı olduğu kartını polis memuruna veren yazar, bunu kapıcıya vermesini ve tutuklandığını söyleme- sini ister. Polis itiraz etmez ve kartı alır. Yazar polisin kartını kapıcıya teslim etmemesi ihtimalinden korkar. Çünkü Bilecik‟e dönerse tekrar Ġstanbul‟a gelmesinin ya savaĢın sona ermesine ya da hakkında çıkarılacak bir affa bağlı olduğunu bilir. Tevkifhane bina- sında uzun bir süre bekledikten sonra saygın bir kiĢi olduğu hissettirilerek ismiyle çağrılır ve kendisine serbest olduğu söylenir. Polis memuru Refik Halid‟in kartını kapıcıya ulaĢ- tırmıĢ, kapıcı da durumu Ziya Gökalp‟e bildirmiĢtir. Böylece Ziya Gökalp binaya gelmiĢ 121 ve tüm yetkilerini kullanarak Refik Halid‟i Bilecik‟e gönderilmekten kurtarmıĢtır. Yazar Ziya Gökalp‟in himayesi altında Yeni Mecmua‟da yazılarını neĢretmeye devam eder. Geçim sıkıntısı çektiğinden Robert Koleji‟nde de Türkçe öğretmenliğine baĢlar. Bunun yanında çeĢitli gazetelerde de yazıları çıkar. Mütareke‟yle birlikte Yeni Mecmua kapanır. Bu sırada bir gazetede “Sakın Ġnanma, Aldanma, Kanma” , “Efendiler Nereye?” ve “Ortada Kabahatli Yok!” adlı üç yazısı yayımlanır. Geçen on yılda yaĢa- 120 Karay, Minelbab İlelmihrab: 60-65. 121 Karay, Bir Ömür Boyunca: 28-30, 33-34. 30 nanları anlattığı bu yazılar halk üzerinde çok etkili olur. Sürgün zamanında hikâyeye yönelen Refik Halid‟in böylece yine mizahi üslubuna geri döndüğü fark edilir. Refik Halid o zamana kadar siyasi herhangi bir gruba dâhil olmamakla birlikte Damat Ferit PaĢa ile tanıĢması sonucunda Hürriyet ve Ġtilaf Fırkası‟na katılır. Bu fırka kendisine Sabah gazetesinde yazma fırsatı tanır. O, bu gazetede ciddi yazılar yazmayı planlar ama gazetenin amacı Hürriyet ve Ġtilaf Fırkası‟nı ön plana çıkarmaktır. Dolayı- sıyla Refik Halid yazdıklarıyla bu amacı gerçekleĢtirmiĢ olur. Bir süre sonra Posta Telg- 122 raf Genel Müdürlüğü‟ne atanır ve Sabah‟taki görevinden ayrılır. Posta Telgraf Müdürlüğü‟ndeki görevine devam ettiği sıralarda Ġzmir iĢgal edi- lir. Aydın Reddi Ġlhak Cemiyeti bütün illere halkın silahlanarak Ġzmir‟e gelmesi çağrı- sında bulunur. Damat Ferit PaĢa bu çağrıya tüm ülkede karıĢıklık çıkacağı gerekçesiyle uymaz. Refik Halid‟e de bu Ģekildeki telgrafları iletmemesi yönünde emir verir. Emri yerine getiren yazar Milli Mücadelenin aksine uygulamalarda bulunur. Bir süre sonra bağlı bulunduğu hükümetin istifası sonucu kendisi de görevinden ayrılır. Alemdar gaze- tesinde yazmaya baĢlar ve kalemini Milli Mücadeleye karĢı kullanır. Onun düĢüncesin- de Milli Mücadele faaliyeti; Ġttihat ve Terakki‟nin baĢka bir formudur. Bu sebeple baĢa- rı sağlayamayacaktır. Dolayısıyla ülkede büyük bir karıĢıklık çıkarmak yerine, huzuru temin edecek bir barıĢ anlaĢması yapılması gerekmektedir. Damat Ferit PaĢa Hükümeti 1920‟de tekrar kurulur. Refik Halid de tekrar Posta Telgraf Genel Müdürü olur ama bu sefer hükümetle uzlaĢı sağlayamaz. Sonuç olarak görevinden azledilir. Yazılarına Peyam-ı Sabah‟ta devam eder ve yine muhalif bir duruĢ sergiler. Bir yıl sonra Aydede adında bir mizah dergisi çıkarmak ister. Liseyi bırakma- sına sebep olan hocasının yardımıyla dergi okurlarla buluĢur. Siyasi eleĢtirileri Yunanlı- ların denize dökülmesine kadar sürer. Milli mücadele hareketi beklediği gibi sonuçlan- mamıĢtır. Bu nedenle o; piĢmanlık duyar ve artık kendini affettirmek için yazılar yaz- maya çalıĢır ama Ankara Hükümeti‟nce kendisinin de içinde bulunduğu yüz elli kiĢi hakkında tutuklanma kararı çıkarılır. ArkadaĢlarından biri, yüz elli kiĢinin arasında yer alan Ali Kemal‟in kaçırılarak öldürüldüğünü söyleyince 9 Kasım 1922‟de eĢini ve oğlu- nu yanına alarak Türkiye‟den ayrılır. Böylece yazarın on altı yıl sürecek ikinci sürgün 123 hayatı baĢlamıĢ olur. 122 AktaĢ, Refik Halit Karay: 41-44. 123 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 29-34. 31 1.5.2. İkinci Sürgün: Halep (1922-1938) Refik Halid geçim sıkıntısı nedeniyle kendi çabasıyla Aydede gazetesini çıkarır. Gazete daha ilk aydan ilgi görür ve kâr yapmaya baĢlar. Vahdettin Han da Aydede‟de çıkan yazıları dikkatle takip eder. Gazeteye abone olarak karĢılığında iki yüz lira gönde- rir. Yazar bu parayı harcamaz. Aydede‟nin tarafsız bir duruĢu olduğunu söyleyen Refik Halid, bir ara Ankara lehinde yazılar yazmayı düĢünür fakat bunun bir çözüm yolu olmadığını bildiğinden vazgeçer. Gazetesi rağbet görmüĢtür ama ömrü sınırlıdır. Çünkü o, kendisine tekrar gurbet yolu görüneceğinden emindir ve duruma hazırlıklıdır. Yazar bir gece arkadaĢı Sabih ġevket Bey‟e misafir olur. Birlikte tiyatroya gi- derler. O sırada Babıâli Hükümeti düĢer ve yerine Refet PaĢa geçer. Refik Halid bu du- rumu ertesi gün gazeteden öğrenir. Zaten bir ay öncesinden pasaport iĢlemlerini tamam- lamıĢtır. Ya Rodos‟a ya da Ġtalya‟ya gitmeyi planlamaktadır. EĢyalarını hazırlamaları için eve telefon eder. Artık Ġstanbul‟daki son günleridir. Yazar Ġstanbul‟dan nasıl ayrıla- cağını düĢünürken, arkadaĢı Ali Kemal‟in tutuklandığı haberini alır. Kendisi için böyle bir karar alınıp alınmadığını sorar. Emirnamede Ģimdilik sadece Ali Kemal Bey‟in adı- nın yazılı olduğu söylenir. Her dakika tutuklanma korkusuna maruz kaldığını ifade eden yazar, ertesi gün cesaretini toplayarak gazeteye gider. Ali Kemal‟in ardından yeni bir tutuklama emri verilmeyeceğini düĢünür. Onu gazetede gören arkadaĢları kaçmasını ya da gizlenmesini tavsiye ederler. Bu sözlere aldırıĢ etmeyen Refik Halid, zabıta muhabi- rinin getirdiği haberle hakkında tutuklanma kararı çıktığını öğrenir. Hemen gazeteden çıkar ve Ali Kemal Bey‟in çalıĢtığı binaya gider. Orada Ġngiltere Sefarethanesi‟ne baĢ- vuran muhaliflerin koruma altına alındığını iĢitir. ArkadaĢlarıyla sefarethaneye gelir fakat gördüğü muameleden hoĢlanmaz. Zihninde Sinop‟ta sürgün olduğu günler canla- nır. Etrafındaki isimler de zaten sürgünden arkadaĢlarıdır. Tekrar aynı Ģeyleri yaĢamak istemez. Her ne kadar hürriyetlerinin sağlanacağı söylenilse de o, bu sözlerden bir türlü memnun olmaz. Kendisini esir alınmıĢ gibi hisseder. Bir süre sonra TaĢkıĢla‟ya gönderi- lecekleri söylenir. Diğer muhaliflerle birlikte hazırlanan kamyonlara bindirilip TaĢkıĢ- la‟ya getirilirler. TaĢkıĢla avlusunda beklerken bir yandan etrafını gözlemleyen Refik Halid, tutuklandığını düĢünür ve çıkmak istediğini bildirir. DıĢarıda öldürüleceğini söy- leseler de kararı değiĢmez. Böylece serbest bırakılır. Hemen akrabası Arif Bey‟in evine giden yazar sabah tekrar Ġngiliz Sefareti‟ne müracaat eder. Orada bir gün önce TaĢkıĢ- 32 la‟dan çıkıp gittiği için iyi karĢılanmaz. Refik Halid ise pasaportunun ve parasının oldu- ğunu söyleyerek kendisini Pierre Loti Vapuru‟na bindirmelerini ister. Bu talebi olumlu karĢılanır. Yazar Rodos‟a gidecektir ama pasaportu Rodos‟a gitmesine uygun değildir. Vapurun Rodos‟tan sonra Beyrut‟a gideceğini bildiğinden dolayı bir arkadaĢının yardı- mıyla Beyrut‟a gidebilmek için Fransızlardan izin belgesi çıkarır. Vapur biletini Vahdettin Han‟ın kendisine gönderdiği iki yüz lira ile almıĢtır. Pierre Loti‟ye binme vakti geldiğinde 124 Refik Halid‟in düĢündüğü tek Ģey; bir ay sonra geçimini nasıl sağlayacağıdır. EĢi ve oğluyla Beyrut‟a gelen yazar ilk önce Cünye adındaki bir köye yerleĢir. Kendisi gibi sürgün olan arkadaĢı Celal Kadri de o sıralarda Halep‟tedir. Bir gazete çı- karmayı planladığı için Refik Halid‟ten yardım talebinde bulunur. Refik Halid gazeteyi yazılarıyla destekler ve bunun için sürekli Halep‟e gidip gelmeye baĢlar. Böylece Ha- lep‟teki Türkleri tanıma fırsatı yakalamıĢ olur. Ağabeylerinin kendisine yaptığı yardımların aksaması ve Türkiye‟den ayrılırken yanında bulunan paranın tükenmesi üzerine maddi durumu gittikçe kötüleĢen yazar, kirayı ödeyemediği için Cünye‟deki evinden ayrılmak zorunda kalır. EĢi Nazıma Hanım bu durumdan Ģikâyet ederek Refik Halid‟ten boĢanır ve oğlunu alarak Türkiye‟ye döner. Yazar da arkadaĢı Sabih ġevket Bey‟in evinde kalmaya baĢlar. 1927‟ye kadar da Cünye‟de yaĢamaya devam eder. 1928‟de arkadaĢı Nuri Genç‟in çıkardığı Vahdet gazetesinde yazıları yayımlanan Refik Halid‟in kısa sürede maddi durumu düzelir ve Halep‟in seçkin mahallelerinden birine yerleĢir. Yine bu yıllarda Mahir Said‟in kızı Nihal Hanım‟la ikinci evliliğini ger- 125 çekleĢtiren yazarın beĢ yıl sonra da Ömer Uğur ismindeki oğlu dünyaya gelir. Refik Halid Halep‟teyken daha önce yazdığı yazılar nedeniyle Fransız mandası altında bulunan yerlerden ihracı istenir. Ankara Hükümeti‟nin bu doğrultudaki ilk talebi geri çevrilir fakat ikinci talep kolay geçiĢtirilemez. Polis merkezinden gönderilen bir komiserle bu durum Refik Halid‟e bildirilir. Birkaç saat içinde nüfus cüzdanını Suri- ye‟ye tabi olduğu Ģeklinde değiĢtirmesi istenir. Bunu yapmadığı takdirde ise ülkeden çıkarılacağı söylenir. Yazar bunu çok daha önceden yaparak rahat bir Ģekilde yüksek mevkideki memuriyetlerde çalıĢabileceğini fakat sırf ülkesine olan bağlılığından dolayı Türk vatandaĢı olarak kaldığını belirtir. Bu sebeple Suriye vatandaĢlığına geçmekte te- reddüt eder ama Halep‟te kurduğu düzeni bırakarak hiç bilmediği bir yere nasıl gidece- 124 Karay, Minelbab İlelmihrab: 351, 354-355, 358-359, 364-367, 370-374, 376-377, 379. 125 AktaĢ, Refik Halit Karay: 48-50. 33 ğini düĢününce fikrini değiĢtirir. Nüfus cüzdanını komisere uzatır. Komiser tüm iĢlem- leri halledeceğini söyler ve üç saat içinde Suriye vatandaĢı olduğunu belgeleyen yeni nüfus cüzdanı kendisine iletilir. Her ne kadar ihraç edilme meselesi bu Ģekilde halledil- 126 miĢ olsa da, yazar nüfusunun değiĢiminden üzüntü duyduğunu dile getirir. Refik Halid Karay, yurt dıĢındayken hakkında pek çok uydurma haberin çıktı- ğından bahseder. Bu haberlerin arasında kendisinin öldüğünü söyleyenlerin bulunduğu- nu vurgular. Cumhuriyet gazetesinde çok ağır hasta olduğunu yazmaları üzerine canı sıkılan yazar, bu gazeteye cevap olarak menenjitten öldüğünü belirten bir telgraf çeker. Bir gün sonra, gazetelerin çeĢitli övgülerle ölüm haberini yayımladığına Ģahit olur. Aile- sinin üzülmesinden endiĢe ederek bu sefer de hayatta olduğuna dair bir telgraf gönderir. Yazar bu uydurma haberlerden hoĢlanmamakla birlikte, hala unutulmadığını göstermesi bakımından da mutluluk duyduğunu ifade eder. EĢi Nihal Hanım‟ın politikadan uzak durması Ģartıyla kendisiyle evlenmesinden 127 dolayı eleĢtirel yazıları bırakan Refik Halid artık Hatay‟ın anavatana katılması yö- 128 nündeki çalıĢmalarda aktif rol almaya baĢlar. Kalemiyle de bu çalıĢmaları destekler. Özellikle 1932‟den sonra hakkında yazılan takip raporlarının da olumlu görüĢ 129 bildirdiği Refik Halid için kendisini o dönemde tamamen edebiyata vermiĢtir denile- bilir. Görüldüğü üzere Refik Halid, Sinop ve Halep sürgünü döneminde çeĢitli yerler görmüĢ ve farklı insanlar tanıma fırsatı elde etmiĢtir. Ayrıca yeri ve zamanı geldiğinde de Ģahit olduklarını yazılarında aktarmıĢtır. Bu bakımdan Refik Halid‟in sürgün tecrü- besinin yazarlığına olumlu bir Ģekilde yansıdığını söylemek mümkündür. 1.6. SÜRGÜN TECRÜBESİNİN YAZARLIĞINA ETKİSİ Refik Halid Karay‟ın daha lisedeyken edebiyatla meĢgul olduğu bilinmektedir. Onun yazarlık kariyerinin dönüm noktasını ise sürgün yılları oluĢturmaktadır denilebi- lir. 1908-1938 arası dönem bu bakımdan önemlidir. Mizahçı ve hicivci yönüyle baĢla- yan sürgün tecrübesi, yazarın sonraki yıllarda hikâyeci ve romancı yönüyle ön plana çıkmasına katkıda bulunmuĢtur. 126 Karay, Bir Ömür Boyunca: 240-242. 127 Karay, Bir Ömür Boyunca: 243, 295-298. 128 AktaĢ, Refik Halit Karay, 50. 129 Karay, Ankara, 30. 34 Kirpi müstearıyla yazdığı yazılar nedeniyle önce Sinop‟a gönderilen ve sırasıyla Çorum, Ankara ve Bilecik‟te yaĢamak durumunda kalan Refik Halid, Ġstanbul‟un elit kesiminden Anadolu‟ya açılma ve böylece kültürel farklılıkları gözlemleme imkânı ya- kalamıĢtır. Bu birikimini de kalemine yansıtarak Türk Edebiyatına Memleket Hikâyele- 130 ri‟ni kazandırmıĢtır. Yazarın kaleme aldığı “ġaka”, “Sarı Bal”, “Küs Ömer”, “Vehbi Efendi‟nin ġüp- hesi”, “Boz EĢek” ve “Yatır” hikâyeleri, ilk sürgün dönemine aittir. Refik Halid, “Boz EĢek” hikâyesini Bilecik‟te bulunduğu sırada yazmıĢtır. Çok beğenilen bu hikâye saye- sinde yazar Ziya Gökalp‟in himayesine girmiĢ ve böylelikle onun sürgün cezası kaldı- 131 rılmıĢtır. Memleket Hikâyeleri‟nin en önemli özelliği; belgesel niteliğinde hikâyeler içer- mesidir. Alt ve üst sınıf arasındaki farklılıkları gözler önüne seren, insanları psikolojik ve sosyolojik açıdan ele alan bu hikâyeler mekânların ince tasviriyle de desteklenmiĢtir. Sonuç olarak hepsi kurgusal bir anlatıdan ibarettir fakat Refik Halid Karay‟ın yaĢadığı 132 dönem ve Ģehirlere ayna tutması bakımından önemli görülmektedir. İstanbul’un Bir Yüzü Refik Halid‟in ilk roman denemesidir ve yine sürgün tec- rübesinin etkisiyle kaleme alındığı söylenilebilir. 1930‟lu yıllara kadar roman yazmayan Refik Halid‟in bu romanıyla Memleket Hikâyeleri‟nde değindiği konuları bir bütün ha- 133 linde, roman tekniğini henüz kullanamamakla birlikte tamamen realist bir bakıĢ açı- 134 sıyla iĢlediği fark edilmektedir. Refik Halid Karay aynı zamanda Ankara sürgünü sırasında Ģahit olduğu büyük yangını da kaleme alarak Türk Edebiyatına katkı sağlamasının yanı sıra, yangın hakkın- daki tek detaylı tarihi kaynağın sahibi olmuĢtur. Bu yazısı daha sonra Deli adlı kitabında 135 yer almıĢtır. Yazarın ikinci sürgün yıllarına baktığımızda onun yine hikâye ve roman türüne yöneldiği görülmektedir. Bunun nedeni ise ikinci eĢi Nihal Hanım‟ın siyasetten uzak durması Ģartıyla kendisiyle evlenmiĢ olmasıdır. 130 Karay, Memleket Yazıları-12-, Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları: 9, 12, 14. 131 AktaĢ, Refik Halit Karay: 40, 63. 132 Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, 19. 133 AktaĢ, Refik Halit Kara, 97. 134 Karay, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, 362. 135 Karay, Ankara, 22. 35 Halep‟teki ilk yıllarında eĢi Nazıma Hanım‟dan boĢanmak durumunda kalan Re- fik Halid, arkadaĢının evinde kalırken günlerini geçirmek adına önce Minelbab İlelmihrab adında anı türündeki eserini yazar. Bu eser Mütareke Dönemini anlatan ve 136 tarihe ıĢık tutan bir kaynak olarak da değerlendirilebilir. Sonraki yıllarda ise; “Çıban”, “Hülle”, “Zincir”, “Akrep”, “Keklik”, “Ġstanbul”, “Lavrens” ve “GüneĢ” hikâyelerini kaleme alır. Yurda döndükten sonra sürgün yıllarına ait anılarını kaydettiği hikâyeler ise; “Eskici”, “Kaçak”, “Antikacı”, “DiĢçi”, “Yara”, “Testi”, “Köpek” ve “GözyaĢı”dır. Bu hikâyeler de Gurbet Hikâyeleri olarak kitaplaĢtırılmıĢtır. Refik Halid‟in yurt dıĢında yazdığı romanlar da; Nilgün, 2000 Yılın Sevgilisi, Ye- raltında Dünya Var, Çete, Sürgün ve Dişi Örümcek‟tir. Ġlk sürgün döneminde Anadolu‟ya yönelen yazar, ikinci sürgün döneminde ise 137 tarihe olan sevgisini konu edinmiĢtir. Refik Halid Karay‟ın canlandırdığı karakterlere isim koymadaki yeteneğinin de sürgün tecrübesiyle alakalı olduğu söylenilebilir. Eserleri incelendiğinde aynı ismi kul- lanmada sadece birkaç kez tekrara düĢtüğü görülmektedir. Bu sebeple eserlerinde yüz- lerce farklı isimle karĢılaĢmak mümkündür. Hem yurt içinde hem de yurt dıĢında farklı etnik grupları tanıma fırsatı bulan yazar, bunları yazılarında da aktarmıĢtır. Onun karak- terleri yalnızca Türkler değildir. Rumlar ve Araplar, Türklerle iç içedir. Sinop‟a gittiğinde orada yaĢamakta olan Rumlarla tanıĢan Refik Halid‟in kaldığı pansiyon da Rumlara aittir. Dolayısıyla o, Rum isimlerini ve kültürünü Ġstanbul‟dan sonra Sinop‟ta da öğrenmeye devam etmiĢtir demek yanlıĢ olmasa gerekir. Ayrıca ikinci sürgün yeri olan Halep‟te de Arap kültürünü yakından tanımıĢtır denilebilir. Refik Halid‟in Halep‟te Vahdet gazetesinde yazdığı yazılar da önemlidir. Bu ya- zılar daha sonra Bir İçim Su ve Bir Avuç Saçma isimli kitaplarda bir araya getirilmiĢtir. 138 Yazarın Deli isimli piyesi de yine yurt dıĢında bulunduğu sıralarda basılmıĢtır. O ay- rıca Halep‟te Hatay‟ın anavatana dâhil olması için de yazılar yazmıĢtır. Sonuç olarak Refik Halid Karay hem Deli adlı piyesi hem de Hatay yazıları sayesinde Ankara‟nın 139 dikkatini çekmiĢ ve böylece hükümetçe affına karar verilmiĢtir. 136 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 35. 137 AktaĢ, Refik Halit Karay: 81, 83, 87, 100-101. 138 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 25, 35, 37. 139 Karay, Ankara, 32. 36 1.7. TÜRKİYE’YE DÖNÜŞ VE VEFATI Refik Halid Karay‟ın Cumhuriyet‟in onuncu yılı itibariyle Türkiye‟ye dönmesi- ne izin verilmesine rağmen Ġsmet PaĢa tarafından bu af askıya alınır. Bir yıl sonra Kon- solos Celal Bey Refik Halid‟in evine gelir ve Ankara‟dan bir telgraf aldığını, Kilis civa- rından sınırı geçip karakola teslim olursa gerekli izinler çıkarıldığından Ankara‟da ya- Ģayabileceğini belirtir. Yazar ise sürekli geri gönderilme tedirginliği içinde yaĢamak istemediğini, resmi af çıkarılana kadar Halep‟te kalacağını belirterek teklifi reddeder. Refik Halid‟in resmi af isteği Ankara‟ya iletilir ve dört yıl sonra yüz elliliklerin affına 140 dair resmi yasa çıkarılır. Yasanın çıkarılmasından önce Refik Halid Suriye sınırından da sürülmek üzere- dir. Çünkü Hatay‟ın anavatana katılması yönündeki görüĢleri Suriye Hükümeti‟ni rahat- sız etmiĢ, bu doğrultuda düĢünenler hakkında sürgün kararı almıĢtır. 17 Temmuz 1938‟de uygulanmaya baĢlayan yasayla birlikte tekrar Türk vatandaĢı olan yazar, hiç 141 vakit kaybetmeden Türkiye‟ye dönmüĢtür. Ġstanbul‟da önce YeĢilköy‟e yerleĢen yazar daha sonra Caddebostan‟a oradan 142 ġiĢli‟ye ve son olarak da Levent‟e taĢınmıĢtır. Türkiye‟ye döndükten sonra yazılarına Tan gazetesinde devam eden Refik Halid, sürgün edilmeden önce çıkardığı Aydede‟yi de tekrar yayımlamaya çalıĢmıĢtır. 143 Artık siyasetten tamamen uzak durmaktadır. Bunu da Ģu Ģekilde dile getirmiĢtir: “Bi- liyorum, zülfiyâre dokunmak istemiyorsun. Vaktiyle çok dokundun, çok zarar gördün; 144 baĢına gelmeyen kalmadı, bedava yaĢıyorsun…” Görüldüğü üzere yazar siyasi yazı- lar yazdığında tekrar memleketinden ayrı düĢeceğinden korkmakta ve bu sebeple de yazılarında daha ılımlı bir üslup kullanmaya dikkat etmektedir. Makale ve mizah yazılarının yanında yılda en az bir tane de roman yazan Refik Halid Karay‟ın 1965 yılında doktorların tavsiyesi üzerine bir ameliyat olması gerekir. Ameliyattan önce Boğaz‟a giderek güzel bir gün geçirir. Ameliyata girdikten sonra ise 140 Karay, Bir Ömür Boyunca: 262, 264, 266-267. 141 AktaĢ, Refik Halit Karay: 51-52. 142 Karay, Ankara: 36-38. 143 AktaĢ, Refik Halit Karay, 52. 144 Karay, Memleket Yazıları-12-, Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları, 48. 37 145 meydana gelen bir komplikasyon sonucu yetmiĢ yedi yaĢında vefat eder. Mezarı Ġs- 146 tanbul Zincirlikuyu‟da bulunmaktadır. 147 Hayatını yazarak kazandığını ifade eden Refik Halid Karay, ardında pek çok eser bırakmıĢ ve bu eserlerin her birinde tanıdığını, en iyi bildiğini ve kendinden olanı yansıtmıĢtır. 145 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 42. 146 Karay, Ankara, 10. 147 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 41. 38 İKİNCİ BÖLÜM REFİK HALİD KARAY’IN ESERLERİNDE DİNİ ÖĞELER 2.1. YAZARIN ESERLERİNE GENEL BİR BAKIŞ 1 Refik Halid Karay baĢından geçen olayları konuĢma diliyle aktaran realist bir yazardır. Ona göre her yazar öncelikle kendi tesiri altındadır ve yazdıklarından soyut- lanması mümkün değildir. Bu sebeple eserlerinde bir Ģekilde var olduğunu ifade eden 2 3 Refik Halid Karay kendini ötekine en çok açan yazar olarak nitelendirilebilir. Refik Halid Karay‟ın realizm akımının içinde yer alması üç neden üzerinden açıklanabilir. Bunlardan ilki, yazarın düĢüncesinde gerçeği yansıtmanın samimiyet gös- tergesi oluĢudur. Dolayısıyla o, bir sanatçının günün modasına uyarak tanımadığı ve bilmediğini aktarmak yerine içinde yaĢadığı toplumu, kültürü, geleneği ele almasından yanadır. Ġkinci neden, yazarın konu ve tiplerini gerçek hayattan seçmesidir. Refik Halid‟in ifadesine göre onun zihninde daha önceden kurgulanmıĢ bir konu yoktur. Göz- lemlediği toplumsal tiplerden biri dikkatini çekmekte ve o tip kendisine eserini yazdır- 4 maktadır. Üçüncüsü ise, Refik Halid‟in: “YaĢ ilerledikçe gerçeğe olan bağlılık da artar.” 5 tezini ileri sürerek hayal etmeyi gençlere bırakmasıdır. Yazarın yaĢ ve gerçeğe olan 6 bağlılık arasında kurduğu iliĢki ile özellikle elli yaĢından sonra romancılığa yönelmesi birlikte değerlendirildiğinde onun kurgusal yazılarında bile gerçek macera ve toplumsal tiplerin bulunduğu rahatlıkla söylenilebilir. Refik Halid Karay da bu durumu Ģöyle özet- lemektedir: 1 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, haz. Tuncay Birkan Ġstan- bul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 39. 2 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkı- lâp Yayınları, 2014: 523, 526. 3 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 32. 4 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim: 505, 510. 5 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 82. 6 ġerif AktaĢ, Refik Halit Karay, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004, 97. 39 Ben her Ģeyden evvel realist bir muharririm. Hakikate mutabakatı olmıyan hiçbir tahlilim ve tasvirim yoktur. Ne yazdımsa muhakkak onun 7 hayatta bir örneği ve bir eĢi vardır. Yazarın yukarıdaki ifadelerine günlük yazılarının yanı sıra özellikle Nilgün, Sürgün, Dört Yapraklı Yonca, Kadınlar Tekkesi, Ekmek Elden Su Gölden ve Yüzen Bahçe ro- manları ile “Hakk-ı Sükût” hikâyesi örnek gösterilebilir. Çünkü Refik Halid Nilgün‟ü sürgün döneminden arkadaĢı Osman‟ın, sohbet sırasında kendisine Hindistan yolculu- ğunda karĢılaĢtığı Sultan Murad‟ın torunu olan bir Türk prensesinin hikâyesini anlatma- 8 sı üzerine kaleme aldığını belirtir. Yazar Sürgün romanının gerçekliğini ise: “O romanda kendimi, gurbet acısını ve 9 memleket hasretini anlattım…” diyerek ortaya koyar. Ayrıca Refik Halid gittiği bir lokantada rastladığı liseli dört kızın konuĢmalarından esinlenerek Dört Yapraklı Yon- 10 ca‟yı, savaĢ dolayısıyla yayımlanamayan, sulhte de unutulup giden gerçek bir olaydan 11 hareketle de Kadınlar Tekkesi‟ni yazdığını vurgular. Bununla birlikte Refik Halid Ka- ray‟ın kendisine sorulan bir soruyu cevaplarken Kadınlar Tekkesi‟nin ana karakterlerin- 12 den biri olan NeĢide‟nin aile dostlarından biri olduğunu söylemesi de yukarıda verilen alıntıyı destekler niteliktedir. Yine Refik Halid Karay‟ın 1957 yılında kaydettiği, teknolojinin geliĢmesiyle birlikte arazi sahiplerinin kazançlarının artmasına rağmen eski usuldeki gibi vergiden muaf tutulmalarını, ayrıca kazançlarını Batı özentisiyle gösteriĢçi tüketimde harcamala- rını eleĢtirdiği Ekmek Elden Su Gölden romanı da tamamen dönemindeki toplumsal bir 13 gerçekliğe dikkat çeker. Yüzen Bahçe romanı ise, Refik Halid Karay‟ın Avrupa seyahatlerinde tuttuğu 14 notların gerçek tiplerle buluĢmuĢ halidir. Yazarın 1947 yılında yazdığı bir yazıda ifade ettiğine göre “Hakk-ı Sükût” hikâyesi de yirmi bir yaĢında ziyaret ettiği Bursa‟da ipek 7 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 487. 8 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 593. 9 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 536. 10 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 45. 11 Refik Halid Karay, Kadınlar Tekkesi, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 10-11. 12 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 375. 13 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 653. 14 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-10-, Bir Denizden Bir Denize, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 55. 40 üretilen atölyelerde az bir ücret karĢılığında, olumsuz Ģartlar altında çalıĢtırılan kadın ve 15 kızları görmesi üzerine duyduğu üzüntünün bir yansımasıdır. Bütün bunlarla birlikte yazarın eserlerine seçtiği gerçek karakterlerin isimlerinde bile değiĢikliğe gitmediği görülür. Örneğin Refik Halid‟in gerçek hayatta Kademhayır 16 17 18 ve Konce adlı iki dadısı vardır. Bu nedenle Bu, Bizim Hayatımız ve Nilgün roman- larındaki dadıların adı Kademhayır, Kadınlar Tekkesi romanında adı geçen dadı ise 19 Konce‟dir denilebilir. Ayrıca Kirpinin Dedikleri kitabında evlerini yapan kalfa 20 21 Ġstavri‟den bahseden yazar, Sonuncu Kadeh romanında yine bu isme yer vermiĢtir. Sonuç olarak yazarın tahlil ve tasvirlerinin gerçeklikle mutabakat sağlayan örneklerini bu Ģekilde çoğaltmak mümkündür. Daha önce de değinildiği üzere her eserinde bir Ģekilde var olduğunu belirten Refik Halid Karay, gündelik yazılarında kendi realitesini ortaya koyduğu gibi hikâye ve romanlarında da adeta bir iç ses olarak karĢımıza çıkar. Olay örgüsünü kurgularken kendini metne dâhil eder. Okuyucuda karakterlerin konuĢtuğu izlenimini bırakır fakat diyaloglar dikkatle incelendiğinde Refik Halid Karay‟ın karakterler arasında yer alarak mesajını kendi diliyle aktardığı fark edilir. Yazar da metinde yer aldığını Ģöyle açıkla- maktadır: Uzak dedelerimizin zamanındaki o çarĢı hakkında iĢitip öğrendiklerimizi “KapalıçarĢı‟nın Romanı” olarak bir makalede yazmıĢtım; Nilgün‟e de 22 makaleden parçalar katmıĢtım. Refik Halid Karay‟ın özellikle ömrünün son dönemlerinde roman yazdığından hareketle yukarıdaki alıntı Ģu Ģekilde yorumlanabilir: Refik Halid Karay‟ın maddi durumu iyi değildir ve para kazanmak için gazeteye yetiĢtirmek zorunda olduğu yazılar vardır. Çok fazla ve hızlı yazması gerekir. Bu sebeple içerik ve form üzerinde bile düĢünmeye vakti yoktur. Çünkü gazetedeki sütunları doldurduğu miktarda ücret alacaktır. Dolayısıyla 15 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 244. 16 Karay, Bir Avuç Saçma, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 193. 17 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 247. 18 Karay, Nilgün, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 600. 19 Karay, Kadınlar Tekkesi, 644. 20 Karay, Kirpinin Dedikleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 46. 21 Karay, Sonuncu Kadeh, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 195. 22 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 95. KarĢılaĢtırmalı incele yapmak için bkz. Karay, Bu, Bizim Hayatımız, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 250; Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dal- kavuğu Tarih, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 365; Karay, Nilgün, Ġstanbul: Ġn- kılâp Yayınları, 2016: 95-96; Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015: 313-314. 41 23 yazı yazma edimiyle kendisi arasında böyle bir rasyonel iliĢki kuran Refik Halid‟in daha önceden kaleme aldığı yazılarına romanlarında da yer verdiği söylenilebilir. Refik Halid Karay‟ın ilk olarak gündelik yazılara yönelip roman yazmayı erte- lemesinin nedeni ise, aktüel olanı öncelemesidir. Onu meĢgul eden konular, toplumun sorunlarıdır. Yazara göre bir toplumun yaĢadıklarına ayna tutacak en iyi kiĢi sanatçıdır. Bu nedenle sanatçının çevresine karĢı duyarsız kalması düĢünülemez. Ayrıca bu yakla- Ģım bir kural değil, insan olmanın gerektirdiği bir ödevdir. Milli varlığa hizmet etmek isteyen bir sanatçı öncelikle insani olanı göz önünde bulundurmalıdır. Zira kendisi de bir yazar olarak harp zamanında toplumun içinde bulunduğu Ģartları ele aldığını ifade eder. Bununla beraber o sadece belli bir sınıfın değil, tüm halkı ilgilendiren sorunları dile getirdiğinin altını çizer. Yazar toplumdaki popülaritesini halkın derdine ortak olma- sına bağlar. Halkla arasına hiçbir zaman mesafe koymak istemediğini de özellikle vur- gular. Çünkü o yazdıklarıyla halkı zor günlerinde tebessüm ettirdiği ölçüde hayır iĢledi- 24 ğine inanır. Refik Halid Karay nev‟i Ģahsına münhasır bir kiĢiliktir. Yazar olarak ele aldığı konulardan hareketle onu herhangi bir kategoriye dâhil etmek mümkün değildir. Zira her alanda kalem oynatabilmekte, olaylara farklı ve eleĢtirel bir gözle bakabilmektedir. Bazen bir siyasetçi, ressam, heykeltıraĢ, Ģair, gazeteci, edebiyatçı bazen de bir seyyah, sosyolog, psikolog, tarihçi ve aĢçı edasıyla yazan Refik Halid‟in hareket noktası ise da- ima insan ve insana dair olanlardır. 25 Yazarın tahmini olarak dört milyon beĢ yüz bin sözcüğün yer aldığı eserleri türlerine göre roman, hikâye, mizah, kronik, anı ve memleket yazıları Ģeklinde sınıflan- dırılmıĢtır. Hepsinde değindiği ortak konular bulunmakla birlikte, bu konuları ele alıĢ biçimi, yeri ve zamanı, dönemin ruhu, dekoru ve kurgusu ise birbirinden farklıdır. Onun romanlarına hâkim olan ana tema aĢktır. Bu bakımdan Refik Halid‟in sa- dece bir romanını okumak, diğer romanları hakkında da az çok fikir sahibi olmayı sağ- lar. Bununla beraber sosyal yapı ve değiĢim, çıkar iliĢkileri, kadim dostluklar, vatan sevgisi, ölüm, BatılılaĢma ve yabancılaĢma da Refik Halid‟in romanlarında yer verdiği diğer konulardır. 23 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 42. 24 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim: 475-476, 488, 511. 25 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, 21. 42 Sosyal yapı ve değiĢimin en belirgin Ģekilde görüldüğü romanlar; İstanbul’un Bir Yüzü, Bugünün Saraylısı ve Anahtar‟dır. Yazar İstanbul’un Bir Yüzü ve Bugünün Saraylısı romanlarında MeĢrutiyet‟in ilanından sonraki dönemi ele almıĢ ve eski ile yeni karĢılaĢtırmasında bulunmuĢtur. Özellikle İstanbul’un Bir Yüzü‟nde eskiye olan bağlılı- ğından dolayı değiĢen yönetimin uygulamalarına ve modernizmin getirilerine adaptas- 26 yon sorunu yaĢayan bireyler tasvir edilmiĢtir. Bugünün Saraylısı‟nda ise modern ya- Ģam tarzını benimseyen bireylerde görülen çoğu değiĢimin henüz zahiri olduğuna vurgu 27 yapılmıĢtır. Anahtar romanında ise Refik Halid Cumhuriyet‟in ilanından sonraki yıllarda yüksek sosyetede yer edinmiĢ fakat eski toplum yapısından kopamamıĢ bir ailenin ya- Ģamı üzerinden sosyal değiĢimi ortaya koymaya çalıĢmıĢtır. Bu romanda bir yanda Ġkin- 28 ci Dünya SavaĢı‟nın diğer yanda BatılılaĢmanın insan ruhundaki etkilerini de göster- meyi amaçlayan yazar, yirminci yüzyılı Ģöyle tarif etmiĢtir: ΧΧ. asır, birer iç bahçesi olmayanların, bir türlü dinlenemeyenlerin, ruh rahatına kavuĢamayanların, diken üstünde yaĢayanların dünyasıdır ve bu 29 sebepten kıvranmaktadır! Refik Halid‟in iç bahçeden kastı, değiĢimlere uyum sağlamakla birlikte geçmiĢin ruhu- nu canlı tutmaktır. Yazara göre bu canlılık, kör bir taklitçilik sonucu ne oldum delisine dönerek değil, lüks ve refah ortamının her türlü getirisi karĢısında olgun bir duruĢ sergi- leyerek sürdürülebilir. Nitekim romandaki ana karakterlerden biri olan Perihan‟ın bir iç bahçesi vardır ve eĢinin kendisine sağladığı bütün imkânlara rağmen maneviyatını kay- betmemiĢtir. Ayrıca farklılaĢan yaĢam Ģartlarını kaldıramayan, taklitçiliğin de ruhunda ağır etkiler bıraktığı eĢi Kenan‟ın tekrar normalleĢmesini ise yine bu iç bahçe sayesinde 30 sağlamıĢtır. Refik Halid‟e göre toplumda görülen BatılılaĢmanın en önemli nedeni ise 31 insanın kazanma hırsıdır. Yazarın romanlarında değindiği bir diğer konu da çıkar iliĢkileridir. Yerini Seven Fidan, Bugünün Saraylısı, Sürgün, Kadınlar Tekkesi ve Ekmek Elden Su Gölden roman- larında insanın önce kendi menfaatini düĢündüğünü gözler önüne seren Refik Halid 26 Refik Halid Karay, İstanbul’un Bir Yüzü, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 109. 27 Refik Halid Karay, Bugünün Saraylısı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 97. 28 Refik Halid Karay, Anahtar, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015: 43, 45, 144. 29 Karay, Anahtar, 22. 30 Karay, Anahtar, 45. 31 Refik Halid Karay, Ayın On Dördü, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 123. 43 özellikle Bugünün Saraylısı‟nda çıkar iliĢkileri söz konusu olduğunda ahlaki değerlerin bile nasıl hiçe sayılabileceğinin açık bir analizini sunar. Romanda menfaate dayalı bu ahlaki değiĢim geleneksel kültüre bağlı, orta sınıf bir aile üzerinden değerlendirilir. Evin reisi Ata Efendi bir gün teyzesinin oğlu YaĢar‟dan bir mektup alır. Mektupta kendisinin iĢleri dolayısıyla yurt dıĢına çıkacağı, kızı AyĢen‟i de göz kulak olmaları için yanlarına göndereceği yazılıdır. YaĢar mektupla birlikte AyĢen‟in bir aylık masrafını fazlasıyla karĢılayacak miktarda da para göndermiĢtir. Ata Efendi‟nin eĢi Üftade Hanım önce genç bir kızın eĢi, oğlu ve damadıyla aynı evde kalmasının doğru olmayacağını savunarak kızın gelmesine karĢı çıkar fakat Ata Efendi‟nin AyĢen için gönderilen parayı gösterme- siyle biraz yumuĢar. Üftade Hanım, AyĢen‟in eve gelmesiyle onun yine kendileriyle birlikte kalması- nı istemez çünkü AyĢen çok genç ve güzeldir. Bu yüzden Üftade Hanım AyĢen‟in ev- deki huzuru kaçıracağına inanır. Ne var ki AyĢen gelirken her birine pahalı hediyeler getirmiĢ, sohbet sırasında babasının para yollamaya devam edeceğini, bir ihtiyaçları olursa da evdeki herkesin Ġstanbul‟un en tanınmıĢ ve zengin toptancısı olan Alımsızoğulları‟ndan istediğini alabileceğini anlatmıĢtır. Maddi durumları pek de iyi olmayan bu aile artık AyĢen‟in kendileriyle kalacak olmasından memnundur. Üftade Hanım da AyĢen sayesinde daha önce isteyip alamadıklarına sahip olacağını düĢünerek artık AyĢen‟in gitmesini istemez ve kalmasına izin verir. Hatta daha sonraları eĢi Ata 32 Efendi ile her gece dıĢarı çıkıp birlikte vakit geçirmelerine bile ses çıkarmaz. Kısa süre sonra Ata Efendi dayılık vasfını unutur ve AyĢen‟e kendisinin de tarif edemediği bir Ģekilde ilgi duymaya baĢlar. AyĢen dayısını sevmekle beraber geleceğini kurtarmak için Mısırlı zengin bir paĢa ile evlenir. Romanın sonunda ise Ata Efendi 33 AyĢen‟i bir daha göremeyeceği için akli dengesini kaybeder ve intihar eder. Bu, Refik Halid Karay‟ın romanları için sürpriz bir son değildir. Çünkü ölüm ve intihar da yazarın sıklıkla iĢlediği konulardan biridir. Bugünün Saraylısı‟nda Ata Efen- 34 35 36 di, Karlı Dağdaki Ateş‟te Binnur ve Yusuf , Sürgün‟de Hilmi Efendi romanın so- nunda intihar ederken, Sonuncu Kadeh romanında aĢırı alkol alımı ve morfin kullanı- 32 Karay, Bugünün Saraylısı: 8-9, 26, 30, 38-40. 33 Karay, Bugünün Saraylısı: 307, 309-310. 34 Karay, Bugünün Saraylısı, 310. 35 Refik Halid Karay, Karlı Dağdaki Ateş, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 197. 36 Refik Halid Karay, Sürgün, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 229. 44 37 38 mından ġehriban, Kadınlar Tekkesi‟nde, geçirdiği kalp krizi sonucu ġeyh Baki, Ek- 39 mek Elden Su Gölden romanında ani bir kazayla Numan, Ayın On Dördü‟nde vurula- 40 41 rak RahĢan, İki Cisimli Kadın romanındaki Elvin de bir cinayet sonucu ölmüĢtür. 42 43 Ayrıca Sonuncu Kadeh‟te Murad Naci, Kadınlar Tekkesi‟nde Süha, Bu, Bizim Haya- 44 45 46 tımız‟da Mazlum Sami, Çete romanında Kıran, Nilgün romanında Ömer de ölüm korkusuyla ön plana çıkan karakterlerdir. Yazar romanlarında yabancılaĢma problemini de ele almıĢtır. Sonuncu Kadeh 47 romanında CemĢit, ġehriban‟a, Nilgün romanındaki Ömer, Nil‟e duyduğu aĢk nede- 48 niyle kendine ve topluma yabancılaĢmıĢtır. Sürgün romanının ana karakteri Hilmi Efendi‟nin yabancılaĢma nedeni ise, hiç tanımadığı bir memlekette, farklı bir kültür 49 içinde yaĢamak zorunda kalmasıyla birlikte kendini değersiz hissetmesidir. Bu, Bizim Hayatımız romanındaki Mazlum Sami de, gençliğini memleketinden uzakta, Batılı kül- tür içinde heba ettiğini düĢünerek kendini, kendi cemiyetine yabancı görmekte ve ger- 50 çek insanların yaĢadığı hayattan çok uzak olduğuna inanmaktadır. Refik Halid Karay uzun yıllar sürgünde yaĢamak zorunda kaldığından romanla- rına yansıyan temalardan biri de vatan sevgisidir. Nilgün, Sürgün, İki Cisimli Kadın, Dişi Örümcek ve Çete romanları bu temanın ön plana çıkarıldığı romanlardır. Kadim dostluklar da yazarın romanlarında yer verdiği bir diğer konudur. So- 51 52 nuncu Kadeh‟te Murad Naci ve CemĢit, Nilgün‟de Ömer ve Tayfur, Dört Yapraklı 53 Yonca‟da Aslıhan, Somnur, Yonca ve Emire birbirleri için her türlü fedakârlığa katla- nabilen yakın birer dosttur. Yazarın kurgusunda bu karakterler karĢılaĢtıkları her türlü problemi dostları sayesinde çözebilmektedir. Bununla birlikte Refik Halid Karay‟ın bir 37 Karay, Sonuncu Kadeh, 277. 38 Karay, Kadınlar Tekkesi, 696. 39 Refik Halid Karay, Ekmek Elden Su Gölden, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 219. 40 Karay, Ayın On Dördü, 27. 41 Refik Halid Karay, İki Cisimli Kadın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 265. 42 Karay, Sonuncu Kadeh, 83. 43 Karay, Kadınlar Tekkesi, 387. 44 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 234. 45 Refik Halid Karay, Çete, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 157. 46 Karay, Nilgün, 476. 47 Karay, Sonuncu Kadeh, 153. 48 Karay, Nilgün, 294. 49 Karay, Sürgün: 14, 55. 50 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 237. 51 Karay, Sonuncu Kadeh, 39. 52 Karay, Nilgün, 295. 53 Refik Halid Karay, Dört Yapraklı Yonca, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 12. 45 yazısında dile getirdiği Ģekliyle dostlar iyi seçilmiĢ olsalar bile mutlaka bizi üzebilecek- leri bazı noktalar vardır. Onlarda hoĢlanmadığımız ya da onların bizde hoĢlanmadığı birtakım huylar olabilir. Fakat önemli olan bu kusurlara rağmen dostluğu sürdürebil- mektir. Refik Halid‟in resmettiği dostluklar da böyledir. Hatta bazısının yaĢam tarzı ve birbirine zıt görüĢleri vardır ama yine de bir derdi olduğunda dostuna yüz çevirmez. Onunla aynı fikirde olmasa bile dostunu dinler ve ona elinden geldiğince yardımda bu- 54 lunur. Dostlar kusurlarıyla sevilmelidir. Refik Halid Karay‟ın eserlerinde dostluklara yüklediği misyon bu doğrultudadır denilebilir. 55 Yazarın 1954 ve 1955 yıllarında spiritüalizmle ilgilendiği düĢünülmektedir. 56 57 58 Çünkü Ekmek Elden Su Gölden, 2000 Yılın Sevgilisi, Dört Yapraklı Yonca ve Ka- 59 dınlar Tekkesi romanlarında bu konuya ilgi duyan karakterlere rastlanmaktadır. Yazar tüm yazdığı romanlar arasında en sevdiklerinin; Anahtar, Sürgün ve Bu, 60 Bizim Hayatımız romanları olduğunu ifade etmiĢtir. Refik Halid Karay‟ın romanları hikâyeleriyle karĢılaĢtırıldığında, romanlarının hikâyelerine göre daha optimist bir bakıĢ açısıyla kaleme alındığı görülmektedir. Bunun nedeni, Refik Halid‟in hikâye ve romanlarını yazdığı dönemsel farkla açıklanabilir. O, hikâyelerini sürgünde ya da sürgün tecrübesinin etkisiyle, romanlarını ise “ġu içinde 61 bulunduğum hayatın devamını isterdim.” dediği, iç huzuru yakaladığı bir zaman dili- minde yazmıĢtır. Buradan hareketle romanlarında daha olumlu bir atmosferin hâkim olduğunu söylemek mümkündür. Yazarın hikâyeleri genel olarak değerlendirildiğinde göze çarpan konulardan biri, çaresiz kadınların dramatize edilmiĢ hayatlarıdır. Her ne kadar olay örgüsü içinde kadınların yaĢamı dramatize edilmiĢ olsa da, aslında yazarın amacı, kendi dönemindeki toplumun kadına bakıĢını eleĢtirel bir yaklaĢımla ortaya koymaktır. Refik Halid‟in kadı- na daima pozitif bir ayrımcılık verdiği bilinen bir gerçektir. Ayrıca o, kadının her zaman daha iyi olmasını ister. Kadına acıma ve Ģefkat duygularıyla yaklaĢtığını belirtir. Günde- 54 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 294-295, 300. 55 AktaĢ, Refik Halit Karay, 136. 56 Karay, Ekmek Elden Su Gölden: 16-17, 154. 57 Refik Halid Karay, 2000 Yılın Sevgilisi, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 70. 58 Karay, Dört Yapraklı Yonca, 166. 59 Karay, Kadınlar Tekkesi, 35. 60 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 541. 61 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 376. 46 62 lik hayatında hatta eserlerinde bile erkeğe karĢı kadını savunduğunu vurgular. Bu se- beple Refik Halid‟in “Yatık Emine”, “GözyaĢı”, “Hakk-ı Sükût”, “AyĢe‟nin Talihi” ve “Hülle” gibi hikâyelerde kadının sorunsalına yöneldiği görülmektedir. Özellikle “Göz- yaĢı” hikâyesi, hem dönem Ģartlarını hem de kadının ne kadar korunmaya muhtaç oldu- ğuna iĢaret etmesi bakımından önemlidir. Refik Halid‟in bu hikâye için seçtiği kadın tipi, Balkan Harbi sırasında, düĢmana teslim olmamak için üç çocuğuyla birlikte Rumeli‟de Erfiçe Köyü‟nden kaçmak zorun- da kalan Dul AyĢe‟dir. Yazarın kurguladığı dekor Dul AyĢe‟nin içinde bulunduğu du- rumun güçlüğüne iĢaret ederken çaresizliğini de ön plana çıkarır. Zira aylardan kıĢtır. ġiddetli bir yağmur yağmakta; Dul AyĢe de üç çocuğuyla birlikte at üzerinde çamurlara bata çıka yol almaktadır. Dolayısıyla kaçmaya çalıĢan diğer köylülerden de geri kal- maktadır. Bir süre sonra yol aldıkları at bataklığa saplanır. Böylece Dul AyĢe ve üç ço- cuğu yaya kalır. AyĢe‟nin en büyük korkusu ise önde yol alan kafileden geri kalarak düĢmana yakalanmaktır. Ne kadar çabalasa da üç çocuğu birden taĢıyarak yola devam 63 edemeyeceğini fark eder. O sırada bir annenin verebileceği en zor kararı alır: Fakat geride kaldığını anlayıp bir müddet sıkı yürüyünce artık bu üç ço- cuğu birden taĢımak sürüklemek imkânı kalmadığını görüyor, hem koĢu- yor, hem düĢünüyor: Ġkisini olsun kurtarmak için birini feda etmek, hafif- 64 lemek lazımdır. Hangisini? Bu alıntı yazarın kadına olan bakıĢını çok net bir Ģekilde özetlemektedir. Ayrıca seçtiği kadın tipinin dul olduğunu belirtmesi, üç çocuklu bir anne olduğunu vurgulaması ve bu kadının namusunu korumak adına tüm zorluklara rağmen kaçmaya çabalaması, çaresiz kaldığı noktada ise çocuklarından birini feda etmeyi düĢünmesi birlikte değer- lendirildiğinde, Refik Halid‟in kendisinde olduğu gibi okuyucusunda da Ģefkat, merha- met ve acıma duygularını harekete geçirmesi bakımından önemlidir. Hikâyenin devamında AyĢe kundaktaki bebeğinin ölmüĢ olma ihtimalini düĢü- nür. Bir ümitle çocuğa bakar, ağladığını duyunca telaĢlanır. Çünkü çocukları arasında seçim yapamamaktadır. Ne var ki bir süre sonra yağmurun Ģiddetine, soğuğa ve çamura dayanamadığından kollarının kendiliğinden çözülüp çocuğu bırakmıĢ olduğunu fark eder. Durmaya vakti yoktur. Hızla yola devam eder. Bu sırada kızını da çoktan geride 62 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 570-571. 63 Refik Halid Karay, Gurbet Hikâyeleri-Yeraltında Dünya Var, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017: 42-44. 64 Karay, Gurbet Hikâyeleri-Yeraltında Dünya Var, 44. 47 bırakmıĢtır. Kalan son çocuğuyla yol alan AyĢe, sonunda Türk bayrağı çekilmiĢ bir ka- sabaya ulaĢır. Sevinçten ne yapacağını bilemez bir halde oğlu Ali‟ye sarılır ama Ali bu zorlu yolculuğa dayanamayarak ölmüĢtür. Saatlerce bir ölüyü taĢıyan anne düĢmandan 65 kurtulmuĢtur fakat üç çocuğunu da bu uğurda feda etmiĢtir. Refik Halid Karay‟ın hayatlarını dramatize ettiği kadınların ilk prototipi 1909 yılında yazdığı “AyĢe‟nin Talihi” hikâyesindeki AyĢe‟dir. Yazar otuz yıl sonra yine aynı perspektifle “GözyaĢı” hikâyesini yazmıĢ ve yukarıda belirtildiği gibi bir baĢka AyĢe‟nin hayatı üzerinden kadına bakıĢ açısını ortaya koymuĢtur. 1909-1939 yılları 66 arasında yazdığı hikâyelerde karĢımıza çıkan Yatık Emine, Fotika gibi karakterler de savunmasız, toplum tarafından dıĢlanan ve ölmeyi hak eden kadın tipleridir. Dolayısıyla günümüz Ģartlarını dikkate alarak Refik Halid Karay‟ı değerlendirmeye çalıĢtığımızda onun adeta kadına karĢı pejoratif bir tavır takındığı düĢünülebilir. Anakronizme düĢ- memek adına Refik Halid‟in kadına olan bakıĢ açısını yaĢadığı dönem içinde analiz et- mek gerekir. Zira onun kendi döneminde kadının özgürleĢmesini savunan en önde gelen yazarlardan biri olduğu belirtilmektedir. ġimdiki döneme göre ise tam bir “cinsiyet- çi”dir. Döneminin feminizm hareketlerine ise bilinçli olarak ses çıkarmamıĢ, bu konuda fikirlerini belirtmemiĢtir. Ona göre kadın sokağa çıkabilir fakat zihniyet değiĢimi yaĢa- yarak ve asıl yerinin evi olduğunu unutarak değil. Aynı zamanda dıĢarıdaki iĢlerini en kısa sürede halletmeli ve eve dönmelidir. Bu perspektif, Refik Halid‟in bilinçaltının bir yansımasıdır denilebilir. Çünkü her ne kadar Cumhuriyet‟le birlikte sosyal inkılâplar- dan, kadının özgürleĢmesinden övgüyle bahsetmiĢ olsa da Mutlakıyet ve MeĢrutiyet Dönemi uygulamalarının tesiri, hem de mizacı itibariyle kadın ve erkek arasında tam bir 67 eĢitlikten yana değildir. Refik Halid‟le aynı dönemi paylaĢan ve yazılarında canlandırdığı ideal kadınlar sebebiyle özellikle seksenli yıllardan sonraki feminist hareketlerin sembol ismi haline gelen Halide Edip Adıvar‟ın kadına bakıĢı ise Refik Halid‟inkiyle taban tabana zıtlık oluĢturmaktadır. Refik Halid‟in aciz, savunmasız, korunmaya muhtaç kadınlarının kar- Ģısında Halide Edip‟in aydın, kendi kendine yetebilen, dik bir duruĢa sahip ideal kadın 68 tipleri vardır ve yine Refik Halid‟in aksine kadın erkek eĢitliğini savunmuĢtur. Sonuç 65 Karay, Gurbet Hikâyeleri-Yeraltında Dünya Var: 44-46. 66 AktaĢ, Refik Halit Karay: 57, 61-62. 67 Karay, Memleket Yazıları-6- , Doğuştan Kadıncıl: 20, 25, 29-30, 33-34. 68 Yunus Bilge, “Halide Edip‟in Yedigün Dergisindeki Yazılarında Kadına BakıĢı”, The Journal of Academic Social Science Studies, C. 5, S. 4 ( 2012) : 44-45. 48 olarak Refik Halid Karay‟ın hikâyelerine de yansıttığı boyutuyla kadın hakkında dene- timli bir korumacılıktan yana olduğu ileri sürülebilir. Yazarın hikâyelerinde ön plana çıkan diğer konular ise, sosyal baskı, adalet, romanlarında da göze çarpan çıkar iliĢkile- ri, yabancılaĢma ve vatan sevgisidir. Refik Halid Karay‟ın 2000 Yılın Sevgilisi, Çete, Nilgün, Karlı Dağdaki Ateş ro- manları ve “Yatık Emine” hikâyesi sinema filmi olmuĢ, Bugünün Saraylısı romanı da 69 televizyon dizisi olarak seyirciyle buluĢmuĢtur. Yazarın anı, kronik ve mizah türündeki eserlerine hâkim olan konulara bakıldı- ğında Refik Halid‟i bir siyaset yazarı olarak nitelendirmek yanlıĢ olmaz. Çünkü o, bu türdeki yazılarında ağırlıklı olarak döneminin siyasal ikliminde yaĢanan politik hareket- liliği yansıtmaya çalıĢmıĢ; bu bağlamda dönemin siyasetçilerini ideolojik tutum ve yak- 70 laĢımlarından dolayı eleĢtirmiĢtir. Özellikle Birinci Dünya SavaĢı‟na sürekli vurgu yapan yazar, bu savaĢa katılma- nın doğru olmadığını sonuçları üzerinden açıklamaya çalıĢır. Refik Halid savaĢın olum- suz getirilerinden dönemin siyasetçilerini sorumlu tutar. Çünkü savaĢa girme nedeni, onların tercihidir. 8 Mayıs 1922‟de yazdığı bir yazıda, siyasetçilerin savaĢa girme kararı almasını, Nasreddin Hoca‟nın göle maya çalması ile kurduğu analojiyle anlatan Refik Halid “ya tutarsa” düĢüncesiyle hareket etmenin fayda sağlamaktan çok zararı dokun- 71 duğuna dikkat çeker. 72 Refik Halid‟e göre Birinci Dünya SavaĢı, tarihin en kötü dönemidir. MeĢruti- yet Dönemi‟ni istikrarsız bulan ve bu dönemden hoĢlanmadığını sık sık dile getiren 73 yazar, savaĢa girmeyi de facia olarak nitelendirir. Yazılarında Ġkinci Dünya SavaĢı‟na da değinen yazar, Cumhuriyet rejiminin en önemli baĢarısının bu savaĢa katılmamak olduğunun altını çizer. Ne var ki savaĢın so- nuçlarından etkilenilmiĢtir. Bu sebeple yazar ülkede baĢ gösteren yoksullukla mücade- lede, hem halkın hem de devletin bilinçli hareket etmesini ister. Özellikle gösteriĢçi tü- ketimi tenkit eden Refik Halid, ülkenin içinde bulunduğu durumu görmezden gelerek Batı özentisiyle çay partileri düzenleyerek sorumsuzca para harcayan halkı, usulüne uygun olmayan gereksiz harcamalar yapan yöneticileri de teĢhir eder. Dönemin iktidar 69 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 44. 70 Refik Halid Karay, Aydede 1948, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2013: 18, 20, 23. 71 Refik Halid Karay, Aydede 1922, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 153. 72 Refik Halid Karay, Ay Peşinde, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 37. 73 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 116. 49 partisini de eleĢtirilerine hedef alan yazar, halkla bütünleĢmeyen, kibirli bir yönetim anlayıĢının demokrasi ortamının oluĢmasına zarar verdiğini savunur. Bununla birlikte Refik Halid tek partili sisteme de olumsuz bir perspektiften bakar. Çok partili sistemi belli baĢlı eksiklikleri olmasına rağmen demokrasiye atılan önemli bir adım olarak gö- rür. Refik Halid, anı, kronik ve mizah türündeki eserlerinde ülkenin siyasi atmosferine ıĢık tutmasının yanında, kadın, moda ve teknoloji üzerine de görüĢ bildiren yazılar ka- 74 leme almıĢtır. Yazarın 1938-1965 yılları arasında yazdığı köĢe yazılarının on sekiz kitaplık se- ride bir araya getirilerek oluĢturulduğu Memleket Yazıları ise üç boyuttan oluĢmaktadır: Bunlardan ilkini oluĢturan boyut, Ġstanbul ve Refik Halid‟in Ġstanbul‟a duyduğu özlem- dir. Özellikle bu boyut Hep İstanbul kitabında derlenen yazılarında net bir Ģekilde gö- rülmektedir. Ġkinci boyut, Refik Halid‟in çocukluğu, aile yaĢamı, döneminin gelenek ve görenekleridir. Üçüncü boyut ise, halk dindarlığı, kültürü ve ahlakıdır. Refik Halid‟in yirmi yedi yıl içindeki birikimi olan köĢe yazılarından oluĢan bu seri, döneminin coğra- 75 fi, kültürel ve sosyal yapısını bir bütün halinde sunması bakımından önemlidir. Yukarıda verilen bilgilerden hareketle eserlerinde hemen her konuya değindiği fark edilen Refik Halid Karay için dünyayı geleneksel ve modern, savaĢ ve barıĢ, ölüm ve yaĢam gibi ikili zıtlıklar arasında kalarak yorumlamaya çalıĢan bir yazardır denilebi- lir. Onun fikirlerinde görülen değiĢim daha önce ifade edildiği üzere içinde yaĢadığı dönemden kaynaklanmaktadır. Realist bir yazar olması dolayısıyla da eserlerinde belirt- tiği zaman ve mekân, okuyucusuna bu konuda önemli ipuçları vermektedir. 2.1.1. Zaman ve Mekân Refik Halid Karay‟ın eserlerinde verilen tarihler 1912-1956 yıllarını kapsamak- tadır. Dikkat edilirse bu yıllar Balkan SavaĢı, MeĢrutiyet‟in ilanı, Birinci-Ġkinci Dünya SavaĢı ve sonrasına iĢaret etmektedir. Yazarın açık bir tarih vermediğinde ise zamanı belirtirken savaĢ dönemlerine ve MeĢrutiyet‟e vurgu yaptığı, aylardan da özellikle ma- yısı seçtiği söylenilebilir. Yazarın zaman olarak bu dönemlere vurgu yapmasının nedeni daha önce de ifa- de edildiği üzere Refik Halid‟in realist bir yazar olmasıdır. Dolayısıyla o, döneminin 74 Karay, Aydede 1948: 22-23, 151. 75 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-15-, Elli Yıl Önceki, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Ya- yınları, 2017: 10-14. 50 siyasi ikliminden uzak kalamamıĢ, eserlerinde de ele aldığı sosyal değiĢimi ideolojik tercihlerin sonuçları üzerinden yorumlamaya çalıĢmıĢtır. Refik Halid‟in romanlarında belirttiği tarihler genellikle Ġkinci Dünya SavaĢı ve sonrası yıllardır. Örneğin Anahtar romanında geçen tarih 1 Mayıs 1941 yılı PerĢembe 76 77 Günü, Dört Yapraklı Yonca romanında 29 Mayıs 1943, 2000 Yılın Sevgilisi roma- 78 79 nında 20 Mayıs 1950, Sonuncu Kadeh romanında 1956 yılı Mayıs ayı, Yeraltında 80 Dünya Var romanında 7 Mayıs 1949 Salı günüdür. Bununla birlikte yazarın Dişi 81 Örümcek romanında ve “Vehbi Efendi‟nin ġüphesi” hikâyesinde seçtiği ay yine ma- 82 yıstır. Refik Halid‟in romanlarında öne çıkan diğer tarihler ise Ģöyledir: 6 Mart 1921 83 84 85 86 87 TataluĢağı Muharebesi, 1929, 1936, 8 Eylül 1944 Cuma Günü, 23 ġubat 1946, 88 Temmuz 1954 yılıdır. Yazarın eserlerinin genelinde ise özellikle Birinci Dünya SavaĢı ve sonrası döneme atıf yapılmıĢtır. Refik Halid Karay hem Anadolu‟yu hem de Avrupa‟yı yakından görüp tanıma fırsatını yakalamıĢ bir isimdir. Ġstanbul‟un elit bir kesiminde yaĢayan tanınmıĢ bir aileye mensup olması, ideolojik tercihleri ve mesleği gereği kimi zaman zorunlu olarak kimi zaman da isteyerek yolculuk yapmıĢtır. Seyahat etmeyi sevmektedir. Özellikle ev halkı- na; “Tekrar görüĢürüz.” diyerek yola çıkabildiğinde gezmeye doyamadığını belirtmek- tedir. Çünkü bilindiği üzere yaĢamının iki sürgün devresi bulunmaktadır ve o bu yolcu- luklara kendi isteğiyle çıkmamıĢtır. 1913-1918 yılları arasında sırasıyla Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik Ģehirlerinde yaĢayan Refik Halid, 1922-1938 yılları arasında da Bey- rut ve Halep‟te kalmıĢtır. Bunlar yazarın zorunlu olarak yaptığı yolculuklardır. Bunun dıĢında yaptığı yolculuklar ise kendi isteğine bağlıdır. 76 Karay, Anahtar, 262. 77 Karay, Dört Yapraklı Yonca, 19. 78 Karay, 2000 Yılın Sevgilisi: 9, 325. 79 Karay, Sonuncu Kadeh, 8. 80 Karay, Gurbet Hikâyeleri- Yeraltında Dünya Var, 233. 81 Refik Halid Karay, Dişi Örümcek, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 373. 82 Refik Halid Karay, Memleket Hikâyeleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 61. 83 Karay, Çete, 59. 84 Karay, Gurbet Hikâyeleri- Yeraltında Dünya Var, 60. 85 Karay, Nilgün, 349. 86 Karay, Bugünün Saraylısı, 33. 87 Karay, İki Cisimli Kadın, 212. 88 Refik Halid Karay, Yüzen Bahçe, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 8. 51 Refik Halid ister zorunlu olarak isterse kendi tercihine bağlı olsun gittiği her yerden mesleğine katkı sağlayacak bilgiler edinerek döndüğünü ifade eder. Farklı Ģehir- ler ve ülkeler görmek, çeĢitli insanlarla tanıĢmak onun için ilham kaynağıdır. Eserlerin- de kurgulayacağı yeni dekor ve canlandıracağı yeni tipler gezip gördüklerinin ürünüdür. Bu perspektiften bakıldığında onun gezilerinin amaçsız ve sıradan olmadığı fark edilir. Dolayısıyla o, gittiği yeri her yönüyle analiz eder, kurgular ve vakti geldiğinde kaleme 89 alır. Çünkü ona göre yazar, kendisinden daha çok okuyucusu için yaĢayan kiĢidir. Yazar henüz yirmi yaĢındayken ve sürgün tecrübesinden önce Avrupa‟ya ilk 90 seyahatini gerçekleĢtirir. Sürgün yıllarında ise gittiği Ģehir ve ülkeleri tanımaya çalıĢır. Sürgünden döndükten sonra da, o sırada edebi yazılarıyla dikkat çeken Yeni Ġstanbul gazetesi Refik Halid‟e ilk sürgün tecrübesinin etkisiyle Anadolu‟yu nasıl realist bir yak- laĢımla anlattıysa, otuz beĢ sene sonra da aynı yaklaĢımla aradaki değiĢimi ortaya koyan yazılar kaleme alması teklifinde bulunur. Tüm masraflarını karĢılayarak onu Anadolu seyahatine gönderir. Böylece Refik Halid, Bursa, Balıkesir, Edremit, Akçay, Ayvalık, Bergama, Abant, Ġzmir, Manisa, Isparta, Burdur, Antalya, Alanya, Antakya, Ankara ve Zonguldak gibi Ģehirleri gezer ve notlar alır. Aldığı notlar ve Ģehirlere dair görüĢleri de 91 gazetede yayımlanır. Yazar ilki 1956, ikincisi de 1957 yılı olmak üzere Batı ve Kuzey Avrupa‟ya da üst üste iki seyahat gerçekleĢtirir. Ġlk seyahatinde Baltık Denizi‟ne kadar gider, sonra da Oslo, Kopenhag, Hamburg ve Amsterdam Ģehirlerine uğrar. Ġkinci seyahatinde ise Hol- 92 landa ve Belçika‟yı gezer. Yukarıda verilen bilgiler, Refik Halid‟in eserleri için seçtiği mekânlar hakkında fikir edinmeyi sağlamaktadır. Eserlerinin tümü incelendiğinde ilk olarak dikkat çeken mekân Ġstanbul‟dur. Refik Halid her ne kadar farklı yerler gezip görmüĢ olsa da her Ģeyden önce bir Ġstanbulludur. Ġstanbul‟a hayrandır. Gittiği yerleri de hep Ġstanbul‟la 93 kıyaslayarak değerlendirir. Ġstanbul, onun bakıĢ açısını belirleyen önemli bir noktadır. 94 O yazılarında Erenköy, ġehzadebaĢı, Eminönü, Üsküdar, Cankurtaran, Bakırköy, Be- 89 Karay, Memleket Yazıları-10-, Bir Denizden Bir Denize: 18, 55, 207. 90 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 407. 91 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, haz. Tuncay Bir- kan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014: 39, 47, 72, 92, 102, 112, 122, 133, 153, 169, 174, 185, 201, 216. 92 Karay, Memleket Yazıları-10-, Bir Denizden Bir Denize, 17. 93 Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, 23. 94 Refik Halid Karay, İlk Adım, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 38. 52 95 96 97 98 bek, Beyoğlu, Laleli, Beyazıt, Fatih, ġiĢli, Pendik, Sirkeci, KasımpaĢa, 99 100 KocamustafapaĢa, Taksim, Kumkapı, Eyüp, Çamlıca, Kâğıthane, Galata, Kadıköy, 101 102 103 Yedikule, Aksaray, Kanlıca, Fenerbahçe, Ġstinye, Zeyrek gibi Ġstanbul‟un nere- deyse tüm semtlerine yer vermeye çalıĢmıĢtır. Bununla birlikte yazılarında Hatay, Fırat 104 105 kıyıları, Lübnan, Beyrut, Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik‟ten yani sürgünde ya- 106 107 108 Ģadığı yerlerden de bahsettiği görülmektedir. Ayrıca Marsilya, Bursa, Ġzmir, 109 110 Abant, Alanya ve Antalya seyahatlerinden hareketle kurguladığı mekânlardır deni- lebilir. Refik Halid Karay‟ın eserlerinde Ģehirler ve ülkeler dıĢında detay olarak belirt i- len ve sıklıkla karĢımıza çıkan iki mekân daha vardır. Bunlardan ilki vapur diğeri tren- dir. Örneğin Dişi Örümcek romanı Hayati Bey‟in, Kâtip Sadun ve eĢi Nurper‟i vapurdan inerken karĢılamasıyla baĢlar, Hayati Bey ve Nurper‟in vapurla ülkeden ayrılıĢıyla bi- 111 112 113 ter. Nilgün romanının hemen hepsi ve “Eskici” hikâyesi vapurda geçer. Anahtar romanının ana karakterleri olan Perihan ve Kenan, Ġzmir‟den Ġstanbul‟a giden bir va- 114 purda tanıĢır. Yüzen Bahçe romanının baĢında ilk olarak Napoli‟ye yanaĢmıĢ iki va- pur betimlenir ve ana karakterlerden biri olan Rıdvan roman boyunca vapurla seyahat 115 116 eder ve yine Yezidin Kızı romanı Marsilya‟dan hareket eden bir vapurla baĢlar. 95 Karay, Dört Yapraklı Yonca: 33, 37, 80, 97, 240. 96 Refik Halid Karay, Yerini Seven Fidan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 113, 145, 234. 97 Karay, Ekmek Elden Su Gölden, 209. 98 Karay, Ayın On Dördü, 8. 99 Refik Halid Karay, Tanıdıklarım, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 26, 75, 82, 114. 100 Refik Halid Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017: 133, 160, 163, 165. 101 Karay, Ay Peşinde: 70, 83, 85. 102 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınla- rı, 2014, 230. 103 Karay, Kadınlar Tekkesi, 17. 104 Refik Halid Karay, Bir İçim Su, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 9, 55, 85. 105 Refik Halid Karay, Deli, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 68, 71, 74. 106 Refik Halid Karay, Yezidin Kızı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 7. 107 Karay, Memleket Hikâyeleri, 139. 108 Karay, Anahtar, 22. 109 Karay, İki Cisimli Kadın, 9. 110 Karay, 2000 Yılın Sevgilisi, 42. 111 Karay, Dişi Örümcek: 12, 381. 112 Karay, bkz. Nilgün 113 Karay, Gurbet Hikâyeleri- Yeraltında Dünya Var: 14-19. 114 Karay, Anahtar, 21. 115 Karay, Yüzen Bahçe: 7, 97. 116 Karay, Yezidin Kızı, 7. 53 2000 Yılın Sevgilisi romanı ise Ġskenderun Garı‟ndan hareket ederek Ġstanbul‟a 117 giden bir trende baĢlayıp devam eder. Bugünün Saraylısı romanında da Ata Efendi, 118 AyĢen‟le ilk olarak HaydarpaĢa Garı‟nda karĢılaĢır. Refik Halid‟in vapur ve treni mekân olarak seçme nedeni, kendisinin de vapur ve trenle yolculuk yapmasıdır Ģeklinde açıklanabilir. Yazarın eserlerinde belirttiği za- man ve mekân unsurları önemlidir. Fakat bu iki unsura dinamizm kazandıran Refik Halid‟in canlandırdığı ana karakterler ve özellikleridir. 2.1.2. Karakterler ve Özellikleri Refik Halid Karay, eserlerinde ön plana çıkan toplumsal tiplerin kendi benliğini yansıttığını ifade eder. Canlandırdığı her karakterin kendinden bir parça taĢıdığını vur- gulayan yazar karakterlerin psikolojik durumlarının ancak bu Ģekilde belirtilebileceğini 119 söyler. Refik Halid‟in eserlerindeki bazı karakterlerin daha iyi anlaĢılabilmesi için öncelikle onun mizacına ait özelliklerin bilinmesi gerekir. 120 Refik Halid her ne durum ve koĢul altında olursa olsun hayata bağlı biridir. O, kendini duygusal olarak tanımlar ama hüznünü hiçbir Ģekilde belli etmediğini de dile getirir. Çünkü ona göre hüzünlü zamanlarda mutlu olmayı baĢarmak terbiye icapların- 121 dandır. Onun yaĢam felsefesi, olan bir Ģeyi düĢünmemek, o anki mevcut durumdan mutlu olmak ve olacaklara teslimiyettir. Yazar hayata ancak bu perspektiften bakıldı- 122 ğında huzuru yakalayabileceğine inanır. EĢi Nihal Karay da Refik Halid için Ģunları aktarır: Bir anda öfkelenip bir anda sakinleĢir, yemek yemekten zevk alır. Sohbet ettiği kiĢilerin zeki ve güncel meseleler- den haberdar olması gerekir. ĠĢine hayrandır. Batıl inançları yoktur. Dediğini yapar. 123 Kadınların bulunduğu meclislere katılmayı sever. Refik Halid‟in karakterine ait yukarıdaki bilgilerle, canlandırdığı tipler karĢılaĢ- tırıldığında onun eserlerine nasıl dâhil olduğu daha açık bir Ģekilde görülmektedir. Yazarın benliğini en iyi yansıtan tipler, Bu, Bizim Hayatımız romanındaki Maz- lum Sami, Sürgün romanındaki Hilmi Efendi ve Nilgün romanındaki Ömer‟dir. Refik 117 Karay, 2000 Yılın Sevgilisi, 9. 118 Karay, Bugünün Saraylısı: 16, 18. 119 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 478. 120 AktaĢ, Refik Halit Karay, 53. 121 Karay, Deli, 70. 122 Karay, İlk Adım, 179. 123 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl: 370, 374. 54 124 Halid Ömer‟in kendi karakterinin ruhunu taĢıdığını kaydeder. Çünkü canlandırdığı karakter Ömer de tıpkı kendisi gibi çabuk sinirlenip çabuk sakinleĢir. Aynı zamanda 125 duygusal ve inatçıdır. Bu, Bizim Hayatımız romanındaki Mazlum Sami‟nin ise hayal- 126 lere daldığında Refik Halid‟in çocukluğu ve gençliğinden bahsettiği fark edilir. Do- layısıyla Refik Halid, Mazlum Sami‟yle kendi arasında bir bağ kurmuĢtur denilebilir. Sürgün romanındaki Hilmi Efendi ise Refik Halid‟in sürgün yıllarında çektiği sıkıntıları dile getirmesi bakımından önemlidir. Refik Halid‟in romanlarındaki karakterlerin yaĢları da dikkat çekmektedir. Özel- likle erkek karakterlerin birçoğu elli yaĢlarını geçmelerine rağmen hala genç görünebi- len, yakıĢıklı, zinde, elden ayaktan düĢmemiĢ, hareketli tiplerdir. Sonuncu Kadeh roma- 127 128 nının Murad Naci‟si, Bu, Bizim Hayatımız romanının Mazlum Sami‟si, Yeraltında 129 Dünya Var romanının Davut Ağası ve Dört Yapraklı Yonca romanının Tatar Abdul- 130 lah ġerif Bey‟i hep bu Ģekilde tasvir edilmiĢtir. Bunun nedeni, Refik Halid Karay‟ın roman yazmaya ellili yaĢlarda baĢlaması ve kendisinin de yukarıda belirtilen karakterler 131 gibi fiziksel olarak genç, yapı bakımından da kuvvetli olmasıyla izah edilebilir. Refik Halid‟in erkek karakterleri olgun ve yakıĢıklı, kadın karakterleri de bir o kadar genç ve güzeldir. Çünkü onun bütün roman karakterlerine yansıyan görüĢü Ģu doğrultudadır: “Bir erkek gençken yaĢlı bir hanımla, yaĢlandığında ise kendinden genç 132 bir hanımla olmak üzere ömründe iki defa evlenmelidir.” Zira âĢıkta akıl ve yaĢ farkı 133 bulunmaz. Refik Halid Karay‟ın bu düĢüncelerini, peygamberlerin yaĢ farkına aldır- 134 madıklarını söyleyerek meĢrulaĢtırmaya çalıĢtığı görülmektedir. Ayrıca yine ona göre bir erkeğin en olgun olduğu dönem kırk beĢ yaĢından sonrasıdır. ġayet karakterinde bir değiĢim ve dönüĢüm meydana gelecekse bu durum kırk beĢinde gerçekleĢir. Erkek her 135 Ģeyin kıymetini ancak kırk beĢ yaĢından sonra anlamaya baĢlar. 124 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 370. 125 Karay, Nilgün, 294. 126 Karay, Bu, Bizim Hayatımız: 109, 235. 127 Karay, Sonuncu Kadeh, 7. 128 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 16. 129 Karay, Gurbet Hikâyeleri-Yeraltında Dünya Var, 108. 130 Karay, Dört Yapraklı Yonca, 65. 131 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 480. 132 Karay, Yüzen Bahçe, 146. 133 Karay, İki Cisimli Kadın, 130. 134 Karay, Kadınlar Tekkesi, 251. 135 Karay, Anahtar, 250. 55 Bu bilgilerle birlikte roman karakterlerinin yaĢları analiz edildiğinde, Dişi 136 Örümcek romanındaki Hayati Bey‟in elli, Nurper‟in yirmi altı, Nilgün romanındaki 137 Ömer‟in kırk, Nil‟in yirmi iki, Bugünün Saraylısı romanında Ata Efendi‟nin elli iki, 138 AyĢen‟in yirmi, Yezidin Kızı romanında Zeliha‟nın yirmi dört, Hikmet Ali‟nin kırk 139 beĢ yaĢında olduğu fark edilir. Kadınlar Tekkesi romanında ġeyh Baki elli beĢle alt- 140 mıĢ yaĢ arasında olmakla beraber, etrafındaki hanımlar kendinden oldukça küçüktür. Karlı Dağdaki Ateş romanında da Yusuf kırk yaĢını aĢmıĢ, Binnur‟un da Yusuf‟tan yir- 141 mi yaĢ küçük olduğu vurgulanmıĢtır. Yazarın karakterleri için belirlediği yaĢlar ve bu konudaki görüĢleri büyük olası- lıkla erkek okurlarını memnun edecek türdedir. Ama aynı zamanda feminist perspektif- ten bakan okurları tarafından yöneltilecek olumsuz eleĢtirilerin de hedefi durumundadır. Kendi döneminde bu fikirlerinin çok fazla ses getirmemiĢ olması, onun daha çok siyasi görüĢleriyle ön plana çıkmasıyla açıklanabilir. Yazarın bu konuya yaklaĢımı bireysel bağlamda değerlendirildiğinde saygı duyulabilir. Fakat sosyolojik açıdan değerlendiril- diğinde toplumun en önemli kurumlarından biri olan ailenin yapısal fonksiyonunu etki- leyeceğinden toplum dinamiklerinin zarar göreceği aĢikârdır. Sonuç olarak parçalanmıĢ aileler ve onların çocukları sorunsalı ortaya çıkacaktır. Refik Halid Karay bu konuya dair her ne kadar eril bir tutum takınmıĢ olsa da onun bu görüĢlerini cinsiyet üzerinden değil, yaĢamını dikkate alarak değerlendirmek daha yerinde bir yorum olacaktır. Çünkü Refik Halid ömründe iki defa evlenmiĢtir. Ġkinci evliliğini gerçekleĢtirdiği sırada kendisi otuz dokuz yaĢında, eĢi Nihal Hanım ise on beĢ yaĢındadır. Ne var ki, evlenmeleri kolay olmamıĢtır. Nihal Hanım‟ın ailesi ilk baĢta izin vermesine rağmen sonradan fikir değiĢtirerek bu evliliğe müsaade etmemiĢtir. Nihal Hanım da çareyi Refik Halid‟e kaçmakta bulmuĢtur. Nikâh esnasında ise yaĢları- nın denk olmaması nedeniyle sorun yaĢanmıĢ ama anlayıĢ gösteren birinin araya girme- siyle nikâhları kıyılmıĢtır. Böylece Nihal Hanım‟ın ailesi ile olan dargınlık da ortadan kalkmıĢtır. Refik Halid Karay yıllar sonra Nihal Hanım‟la evlenirken yaĢadığı sıkıntıları hayatında en çok üzüldüğü olay olarak dile getirmiĢtir. 136 Karay, Dişi Örümcek, 216. 137 Karay, Nilgün: 17, 121. 138 Karay, Bugünün Saraylısı, 147. 139 Karay, Yezidin Kızı: 10, 61, 104. 140 Karay, Kadınlar Tekkesi, 14. 141 Karay, Karlı Dağdaki Ateş, 9. 56 Nihal Karay, Refik Halid‟in kendisiyle evlendikten sonra mizacında birtakım değiĢiklikler olduğunu ifade etmiĢtir. Örneğin siyasetten tamamen uzaklaĢmıĢ, öfkesini kontrol etmeyi öğrenmiĢ, balolara katılmayı bırakmıĢ, içki içmeyi azaltmıĢ ve düzenli 142 çalıĢmaya baĢlamıĢtır. Verilen bilgilerden hareketle Refik Halid‟in karakterleri için seçtiği yaĢlara, Nihal Hanım‟la evlendiği sırada karĢılaĢtığı olumsuzluklardan etkilen- mesinin yanı sıra evlendikten sonra kendisinde birtakım değiĢimlerin olduğunu gözlem- leyen yazarın bilinçaltının bir yansıması Ģeklinde bakılabilir. Refik Halid‟in eserlerinde daha önce de belirtildiği üzere birçok karakter bulun- maktadır. Fakat bu karakterlerin hemen hepsinin aynı anlamı yüklendiği görülmektedir. Yazar eserlerinde ana tema olarak aĢka vurgu yaptığından karakterlerini de âĢık tipleri üzerinden kurgulamıĢtır denilebilir. Çünkü Refik Halid‟e göre keyifli, cesaretsiz, beceriksiz, romantik, sırnaĢık, Ģövalye, hesapsız, planlı, kara sevdalı vb âĢık tipleri var- dır. Onun eserlerinde özellikle sırnaĢık âĢık olarak tarif ettiği tipler ön plana çıkar ve bu tipi çoğu kez kadın karakterler canlandırır. Ġsimleri farklı olmakla birlikte hepsi birbiri- nin aynıdır. Maceracı, Ģakacı, her zaman sevdiği kiĢinin yanında olan, kovulduğunda aldırıĢ etmeyen, kendisi yanında bulunamadığında kimlerle görüĢtüğünü tuttuğu casus- larla öğrenen, karĢısındakini ĢaĢırtmaktan daima hoĢlanan ve hakarete uğramaktan çe- 143 kinmeyen bu kadınlar Refik Halid Karay‟ın vazgeçemediği tiplerdir. 144 145 Sonuncu Kadeh romanındaki ġehriban, Nilgün romanındaki Nil, Dişi 146 147 Örümcek romanında Nurper, Bugünün Saraylısı romanındaki AyĢen, Yeraltında 148 149 Dünya Var romanındaki Nihan, Yezidin Kızı romanındaki Zeliha, İki Cisimli Kadın 150 romanındaki Pervin bu özellikleri taĢıyan ana karakterlerdir. Her ne kadar yukarıda belirtilen türden davranıĢlarıyla karĢılarındakileri sinirlendirseler de bir süre sonra sem- patik tavırlarıyla ilgiyi üzerlerinde toplamakta baĢarılıdırlar. Bu kadınların bir baĢka ortak noktası ise; eğitimsiz olmalarıdır. 142 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl: 369-370, 377. 143 Refik Halid Karay, Makyajlı Kadın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 27, 30. 144 Karay, Sonuncu Kadeh, 188. 145 Karay, Nilgün, 114. 146 Karay, Dişi Örümcek, 216. 147 Karay, Bugünün Saraylısı, 153. 148 Karay, Gurbet Hikâyeleri-Yeraltında Dünya Var: 264-265. 149 Karay, Yezidin Kız, 117. 150 Karay, İki Cisimli Kadın: 73-74. 57 Refik Halid‟in erkek karakterleri değerlendirildiğinde ise çoğunun Ģövalye âĢık 151 kategorisinde olduğu fark edilir. Sonuncu Kadeh romanındaki CemĢit, Nilgün roma- 152 153 154 nında Ömer, İki Cisimli Kadın romanında Reha, Anahtar romanında Kenan ve 155 Yeraltında Dünya Var romanında Nebil birbirine benzeyen tiplerdir. Sevdiklerini 156 kıskanan, onlar ne isterse anında yerine getirmeye çalıĢan, inatçı, sinirli ve merhamet- li olan bu karakterlerin aynı zamanda iyi eğitim aldıkları da belirtilir. Resmedilmeye çalıĢılan kadın ve erkek karakterler arasında oldukça fark vardır. Refik Halid‟in dönem Ģartları objektif bir biçimde yorumlanmadığında yazarın, kadınla- rı küçümsediği iddia edilebilir. Oysa Refik Halid Osmanlı kadınının BatılılaĢma süre- cinde yaĢadığı radikal değiĢimlere tanıklık etmiĢ bir yazardır. Dolayısıyla onun düĢünsel boyutu yaĢadıklarının tesiriyle ĢekillenmiĢtir. Bu sebeple onun asıl amacını, meydana gelen değiĢimleri gözler önüne sermek Ģeklinde yorumlamak gerekir. Refik Halid‟in karakterleri din olgusu üzerinden değerlendirildiğinde, kadın ka- rakterlerin halk dindarlığının tesiri altında olduğu göze çarpmaktadır. Erkek karakterler ise tıpkı Refik Halid gibi halk inançlarına inanmaz. Kadın karakterler BatılılaĢma süre- 157 cinde bile yazarın ifadesiyle “çocuksu itikatler”inden vazgeçmez. Erkek karakterlerin geneli maneviyat bakımından zayıftır ve değiĢimlerden olumsuz etkilenerek ruhi buna- lım geçirirler. Örneğin Anahtar romanındaki Kenan, ruhi bunalıma sürüklenip hasta olan karakterlerden biridir. Akrabalarından Halime Hanım Perihan‟a, eĢi Kenan‟ın iyi- leĢmesi için Özbekler ġeyhi‟ne okutulması gerektiğini, bir de kurĢun döktürülürse has- talıktan çabucak kurtulabileceğini anlatır. Sonra da; “Yoksa siz bunlara inanmıyor mu- sunuz?” diye sorar. Sorudan hareketle bu türden inançların toplumda çok yaygın oldu- ğu, itikat bağlamayanların ise garip karĢılandığı söylenebilir. Perihan‟ın verdiği cevap da batıl inançların halk arasında yaygın olduğunu desteklemektedir. Çünkü Perihan inandığını hatta kendisinin çok daha fazlasını yaptığını ifade eder. Muska yaptırıp eĢinin saatine koyduğunu, dört yapraklı bir yoncayı da üzerinde taĢıdığını anlatır. Ayrıca bu yaptıklarını eĢinden sakladığını, söylerse belki kızmayacağını ama yine de tepkisinden 151 Karay, Sonuncu Kadeh, 126. 152 Karay, Nilgün, 163. 153 Karay, İki Cisimli Kadın, 265. 154 Karay, Anahtar: 216-217. 155 Karay, Gurbet Hikâyeleri- Yeraltında Dünya Var, 242. 156 Karay, Makyajlı Kadın, 30. 157 Karay, Anahtar, 251. 58 158 çekindiğini belirtir. Perihan‟ın yaptıklarını Kenan‟dan gizlemesi, Kenan‟ın da batıl inançlara inanmadığını düĢündürmektedir. Muskalara inanan bir baĢka kadın karakter, Bugünün Saraylısı romanındaki AyĢen‟dir. Son derece modern bir yaĢam tarzını benimsemiĢ olan, her gece Taksim ve Beyoğlu‟nda eğlenen bu genç kız, teyzesi Üftade Hanım‟la birlikte hocaya gidip muska yazdırır. Nazara gelmemek için de muskayı her zaman üzerinde taĢır. Muskanın kay- bolma ihtimalinden bile korkar. Dayısı Ata Efendi onun bu hallerine ĢaĢırmakla birlikte, “Batılı olmak baĢka, itikat etmek baĢka.” diyerek olanlara kendince mantıklı bir açıkla- 159 ma yapmaya çalıĢır. Karlı Dağdaki Ateş romanının ikincil karakterlerinden Zeria ise, arkadaĢı Bin- nur‟un kendini iyi hissetmediğini söylemesi üzerine aklına gelen ilk çözüm, onu 160 Göktürbe‟ye götürüp türbedara okutmaktır. 2000 Yılın Sevgilisi romanındaki Güldal da modern bir yaĢamı benimsemiĢ ol- masına rağmen türbeye gidip adaklar adayan, fal baktıran ve fallara inanan bir diğer 161 kadındır. 162 Dört Yapraklı Yonca‟nın Aslıhan‟ı , Ekmek Elden Su Gölden romanının ġa- 163 hende Hanım‟ı ise ispritizmaya merak sarmıĢ iki karakterdir. Dişi Örümcek romanın- da Hayati Bey Nurper‟in büyücüye gidip büyü yaptırabileceğini ima eder fakat kendisi- 164 nin bu türden batıl inançlara aldırıĢ etmediğini vurgular. Yukarıda belirtildiği Ģekliyle halk dindarlığının tesirinde uygulamalarda bulunan bu karakterler yine yazarın yaĢadığı dönemler hakkında ipuçları vermektedir. Zira tür- bedara okutmak, adakta bulunmak, Ģeyhlerden medet ummak Refik Halid‟in ifadesine 165 göre Hamit Devri‟nde toplumun en önemli itikatlarını oluĢturmaktadır. Refik Halid‟in erkek karakterleri batıl inançlarla ilgilenmemekle birlikte fatalist- tirler. Mukadderata teslim olurlar. Örneğin Çete romanındaki Kıran kader inancının 158 Karay, Anahtar: 205-207. 159 Karay, Bugünün Saraylısı: 133-134. 160 Karay, Karlı Dağdaki Ateş, 106. 161 Karay, 2000 Yılın Sevgilisi: 19, 21. 162 Karay, Dört Yapraklı Yonca, 166. 163 Karay, Ekmek Elden Su Gölden, 16. 164 Karay, Dişi Örümcek, 157. 165 Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 20. 59 insan ruhunda saklı bulunduğunu ve en çaresiz anlarda birden canlandığını ileri sürer. 166 Ölüm de herkesin baĢına gelecek bir kaderdir. İki Cisimli Kadın romanındaki Reha ise bir gün Ankara‟da yanında kaldığı dayı- sı YaĢar‟a aniden Abant‟a gitmek istediğini söyler. Ne yarın ne de baĢka bir gün. O gün içinde hemen yola çıkmalıdır. Mutlaka Abant‟a gitmelidir. Peki niçin? Reha mantıklı bir 167 cevap bulamamakla birlikte içinden gelen bu isteğin bir kader olduğuna inanır. Yerini Seven Fidan‟da Erbil‟in hocası Sünusu Kayser, erkeğin kaderinde kadının tesiri bulunduğunu anlatarak kaderi kadınla ilintilendirir. Ona göre bir erkeğin sosyal durumunun iyi ya da kötüye gitmesinde kadın birinci derecede rol oynar. Dolayısıyla 168 kadın zararlı ya da faydalı bir güç olarak ortaya çıkar. Karakterlerin kadere dair gö- rüĢlerinin Refik Halid‟in kendi hayatı üzerinden değerlendirildiğinde onun kader inan- cını yansıttığı söylenilebilir. Karakterlerin geneline ahlaki açıdan bakıldığında Refik Halid‟in özellikle insa- nın hırs, menfaat, kıskançlık ve kibir duygularını ön plana çıkardığı görülür. Modern- leĢmeyle birlikte ahlaki değiĢimler geçiren bireylerin menfaatleri uğruna manidar öteki- ni nasıl hiçe sayabileceğine vurgu yapar. Bunun örneklerini özellikle Kadınlar Tekkesi romanında açık bir Ģekilde görmek mümkündür. Zira bu romanda Thomas Hobbes‟un; 169 “Ġnsan insanın kurdudur.” sözünü doğrulayan karakterlere rastlanır. Kendi ideolojik görüĢlerini dini söylemlerle meĢrulaĢtırmaya çalıĢan, bireylerin manevi duygularını ha- fife alan, egosentrik perspektifle çevresini yönlendiren bireylerin bulunduğu Kadınlar Tekkesi romanı insanın fıtratındaki inanma eğilimini de ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. Romanın kahramanı son derece modern görünümlü ve bir o kadar entelektüel olan ġeyh Baki‟dir. Nazik tavırlarıyla çevresini etkilemeye çalıĢır. Etrafında bulunması- nı istediği kadınların çeĢitli hilelere baĢvurarak, yalan söyleyerek kendine bağlanmala- rını sağlar. Manevi arayıĢ içinde olan bu kadınlar kolayca ġeyh Baki‟ye inanır ve onun muhabbetini kazanmak adına istediği her Ģeyi emir mahiyetinde sorgulamadan yerine getirir. ġeyh Baki kadınlara sürekli telkinde bulunur. Onların zihninde Allah‟a gönülden bağlı, Hak‟tan baĢka düĢüncesi olmayan, kibar bir beyefendi imajı oluĢturmaya uğraĢır. 166 Karay, Çete: 141, 146. 167 Karay, İki Cisimli Kadın: 8, 24. 168 Karay, Yerini Seven Fidan, 87. 169 Thomas Hobbes, Leviathan, çev. Semih Lim, 6.b. , Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2007, 11. 60 BaĢarılı da olur. Baki‟nin etrafındaki kadınların genel özelliği ise eğitimli ve statü ba- kımından iyi bir konumda bulunmalarıdır. Bununla birlikte ġeyh Baki‟nin kandırmaya çalıĢtığı fakat bir türlü baĢaramadığı, eğitimsiz, alt statüde bulunan bir kız olan NeĢide, ġeyh Baki‟yi sorgular. Onun düĢünce ve davranıĢlarını doğru bulmaz. NeĢide‟nin gö- rümcesi Samiye Hanım Ģeyhe bağlı kadınlardandır. Dolayısıyla gelinleri NeĢide‟nin de Ģeyhe itaat etmesini bekler. NeĢide ise direnir hatta Baki‟yi görmek bile istemez. Bu nedenle Samiye Hanım ġeyh Baki‟yle iĢ birliği yapar. Gelinlerini bir bahane bularak evden dıĢarı çıkarır ve ġeyh Baki‟yle önceden anlaĢtıkları yere götürür. Baki söylenilen yere gelir ve sanki tesadüf eseri karĢılaĢmıĢlar gibi davranır. Samiye Hanım plan gere- ğince Ģeyhi evlerine davet eder. NeĢide bu durumdan oldukça rahatsız olsa da görümce- sine ses çıkaramaz. Eve geldiklerinde Samiye Hanım NeĢide ile Baki‟yi yalnız bırakır. ġeyh Baki ne söylerse söylesin NeĢide‟yi yine ikna edemez. Samiye Hanım ise Ģeyhin gözüne girdiğini düĢünerek mutlu olur. KardeĢine ve gelinlerine zarar verebileceğinin farkındadır fakat bunu umursamaz. ġeyhe gönülden bağlanmıĢ olan Prenses Peryal için de böyle planlar yapılmıĢtır. ġeyhin hizmetinde olmayı seven ve Ģeyhin de kendisine eskiden beri ilgi gösterdiği Bersad, kıskandığı Prenses Peryal‟in hem baĢına iĢ açmak hem de Ģeyhe olan bağlılığını kanıtlamak için elinden geleni yapmıĢtır. ġeyhe bağlı olan Fitnat Hanımı Prenses Peryal‟in hayatını öğrenmekle görevlendirmiĢ böylece casus Fitnat Hanım Prenses Peryal‟e sadık bir dost gibi yaklaĢarak Bersad ve ġeyh Baki‟ye haber getirip götürmüĢ- tür. ġeyh Baki de Bersad‟la iĢ birliği yapıp Prenses Peryal‟i kandırmıĢtır. ġeyhin etra- fındaki hanımlardan Memhure‟nin de Ģeyhe bağlanmasını yine yaptığı planlarla Bersad 170 sağlamıĢtır. Romanın genel atmosferi içinde hilekâr insan tipi ön planda tutulmakla birlikte, ġeyh Baki ve NeĢide‟nin ilk eĢi Ġrfan dıĢında piĢmanlık ve vicdan azabı duymak gibi erdemli davranıĢların sergilenmemesi de kayda değer niteliktedir. Zira kendinden baĢ- kasını umursamayan bu karakterler bir diğerinin çektiği acıdan zevk duymakta, onun iyi bir konuma gelmesine ise tahammül edememektedir. Böylece yazar birlikten bireyciliğe yönelen karakterler üzerinden toplumdaki ahlaki yozlaĢmanın yansımalarını göstermeye çalıĢmıĢtır denilebilir. 170 Karay, Kadınlar Tekkesi: 13-173. 61 Refik Halid ayrıca toplumda dikey hareketlilik sonucu bir mevki edinmiĢ birey- lerin kendinden alt tabakada bulunanlara tepeden bakma, onlarla sadece menfaat için bir araya gelme, lüks ve israf içinde yaĢama eğilimlerini de konu edinmiĢtir. Ekmek Elden Su Gölden romanı bu durumu örneklendirmektedir. Romanda Duranbeyli Ailesi son derece zengin, yüksek sosyetede yer edinmiĢ ama bir o kadar kültürsüz, kaba, iyi eğitim almamıĢ bireylerden oluĢan bir ailedir. DeğiĢimleri sadece görünüĢte yaĢamıĢtır. TaĢra- dan gelip sosyeteye katılan, hesapsızca para harcayan bu ailenin her anlamda uygarlaĢ- maya çalıĢan tek bireyi ailenin küçük oğlu Rıza‟dır. Ağabeyleri Rıza ile anlaĢamamak- tadır. Çünkü Rıza emri altında bulunan iĢçilere iyi davranmakta, haklarına saygı gös- termektedir. Bu sebeple ağabeyleri Rıza‟nın kendi iĢçilerine kötü örnek olduğunu düĢü- nüp onu sürekli eleĢtirirler. Ama ortak bir çıkarları olduğunda yüzüne güler, gönlünü alırlar. ĠĢleri bittikten sonra ise yine Rıza‟ya kızar, dedikodusunu yapar ve onunla alay 171 ederler. Köle –efendi diyalektiği Ģeklinde yorumlanabilecek olan Rıza ve ağabeyleri- nin iĢçileri hakkındaki tutumları, modernizmle birlikte değer olgusunun gittikçe önemi- ni yitirdiğini, değer yargılarıyla hareket eden bireylerin de toplumdan dıĢlandığını açık- ça ortaya koymaktadır. Refik Halid Karay yukarıda özellikleri belirtilmeye çalıĢılan bütün bu karakterler arasında en çok sevdiği tiplerin Memleket Hikâyeleri‟ndeki Yatık Emine, Sürgün roma- nındaki Boğos Ağa ile Hilmi Efendi ve Yezidin Kızı romanındaki Zeliha ile ġeh ġemun 172 olduğunu ifade etmiĢtir. Refik Halid‟in eserlerine genel olarak bakıldığında konularda büyük oranda din olgusuna yer verdiği, karakterlerin ise dinin tesirinde olduğu fark edilir. Çünkü Refik 173 Halid‟e göre din, insanın ihtiyaç duyduğu, toplum için de iyi ve gerekli bir duygudur. Refik Halid‟in böyle düĢünmesinin altında yatan sebep olarak ailesinin kendisini mane- vi duygularla yetiĢtirmiĢ olması ve Ziya Gökalp‟in din olgusuna bakıĢ açısı gösterilebi- lir. Daha önce belirtildiği üzere Refik Halid Ziya Gökalp‟in himayesi altında kalmıĢ, onun bulunduğu meclislere katılma fırsatı elde etmiĢtir. Ziya Gökalp de dini hiçbir za- man geri planda bırakmamıĢ ve dinin sosyolojik fonksiyonunu ön plana çıkarmayı 174 amaçlamıĢtır. Refik Halid‟in de dine bakıĢının bu yönde olduğu bilinmektedir. Zira 171 Karay, Ekmek Elden Su Gölden: 19, 22. 172 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 478. 173 Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, 248. 174 H. Bayram Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi-II / II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e, 4.b. , Ġstanbul: Doğu Kitabevi, 2013, 97. 62 onun eserlerinde ilahi olanla kurulan bireysel tecrübeden daha çok toplumun menfaatini ön plana çıkaran ahlaki boyutu öncelediği söylenebilir. 2.2. ESERLERİNDE YER ALAN DİNİ ÖĞELER Refik Halid Karay‟ın yazılarına mecaz, metafor ve analojiler hakimdir. O, söy- lemek istediğini doğrudan aktarmaz. Mecazı yorumlamak, metaforun nelere karĢılık 175 geldiğini bulmak, analojiyi tamamlamak okurun görevidir. Onun kullandığı mecaz, metafor ve analojilerde dini temalar oldukça fazladır. Aldığı eğitimi aktüel olanla ilint i- lendirmede son derece baĢarılı olan yazar için ayetler, hadisler, peygamber kıssaları, dini semboller, ritüeller ve tasavvufi terimler birer maden niteliğindedir. 2.2.1. Ayetler, Hadisler ve Peygamberler Ailesinde dini bir terbiye ile yetiĢtirildiğini belirttiğimiz Refik Halid Karay‟ın okulda aldığı eğitimin de dini içerikli olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü o, okulda dini içerikli derslerin okutulduğunu, bunlar arasında Kısas-ı Enbiya‟nın da bulunduğunu hatta en çok bu dersi sevdiğini ve hep Kısas-ı Enbiya dersinin iĢlenmesini istediğini dile 176 getirir. Ayrıca o, Üç Nesil Üç Hayat kitabında Aziz Devri‟nde yapılan uygulamalar- dan bahsederken okula yeni baĢlayan çocukların hocasının ardından “Rabbi zidni ilmen 177 178 ve fehmen!” ayetini tekrarladıklarını anlatır. Kendisi de bu eğitimlerden geçmiĢ olan Refik Halid‟in yazılarını bu doğrultuda Ģekillendirdiği görülür. Bireylerin olayları anlamlandırmada içinde bulundukları kültür, etkilendikleri Ģahsiyetler ve beslendikleri kaynaklar kendi merceğini oluĢturmasında birer faktör olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu sebeple yazar da ele aldığı fenomenleri kendi merceğinden bakarak değerlendirmekte ve böylelikle onun hareket noktasını ayetler, hadisler ve peygamber kıssaları oluĢturmak- tadır. Yazarın dini öğeleri kimi zaman meĢrulaĢtırma aracı olarak kimi zaman manevi duyguları güçlendirmek kimi zaman da dönemin ruhunu tarihsellik bağlamında ele al- mak için kullandığını söylemek yanlıĢ bir yorum olmasa gerektir. Örneğin Kadınlar Tekkesi romanının modern Ģeyhi Baki, etrafındaki hanımlar üzerinde otorite kurmak, 175 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 45. 176 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım: 148, 253. 177 Karay, Üç Nesil Üç Hayat: 25-26. 178 Karay, Üç Nesil Üç Hayat, 26. 63 her biri eğitimli olan bu hanımların zihninde Hak aĢığı imajını oluĢturmak, ahlaka aykırı davranıĢlarının bile onlar tarafından olumlu manada tevil edilmesini sağlamak için ayet- ler okur. Modern Ģeyh bunu öyle ustalıkla yerine getirir ki, hanımların Ģeyhe olan bağı- lığı daha da artar. ġeyh Baki bir sohbet sırasında Prenses Peryal‟in ellerini hayranlıkla seyre dalar. Prenses Peryal çok rahatsız olur ve o anda ġeyh Baki‟den Ģüphelenmeye baĢlar. Fakat son derece zeki olan ġeyh Baki birden ciddileĢir. Sohbetine bütün dinlerde ellerin 179 önemli olduğunu vurgulayarak devam eder. Sözlerini yed-i beyza hadisesi ile bitirir: 180 “Allah Musa‟ya buyurdu: Elini koynuna sok, elin beyaz olarak çıkacaktır.” Böylece 181 Prenses Peryal ġeyh Baki‟nin ellerinde ilahi güzelliği bulduğunu düĢünür. ġeyh Baki kendisine bir türlü itaat etmeyen NeĢide‟yi kandırmak için de sürekli Allah‟ın güzelliğinin onda tecelli ettiğini telkin eder. Zamanla NeĢide‟nin kendisine 182 bağlanacağına inanır ve “Kün feyekün!” diyerek adeta tapınılacak olan bir ilah oldu- ğunu ispatlamaya ve her Ģeyi yapabileceğini göstermeye çalıĢır. Kadınlar Tekkesi Ģeyhi ayrıca etrafındaki hanımların birbirlerini kıskanmamaları için “AteĢin odunları yiyip bitirdiği gibi kıskançlık da sevapları yer bitirir.” hadisini 183 kendine Ģahit tutar. Çünkü onun söylediği her Ģey inanmaya meyilli hanımlar tarafın- dan kabul görür ve sorgulanmaz. Romanda Kadınlar Tekkesi Ģeyhinin tesettür konusundaki fikirleri de dikkat çe- kicidir. ġeyhe göre kadınlar örtülerini sadece dıĢarıda omuzlarından aĢağı sarkıtarak takmalıdır ve süslerini göstermelerinde de herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Ev- den dıĢarı çıktıklarında tanınmamak ve incinmemek adına da bir sokak kıyafeti giyme- lerini önermektedir. Bu düĢüncelerinin referansını ise Kur‟an-ı Kerim‟den aldığı belir- 184 tilmektedir. Refik Halid‟in düĢüncesinde din, istismar edilmeye çok müsait bir alandır. Bi- 185 reylerin dini duygularını menfaat uğruna zedeleyenler oldukça fazladır. Dolayısıyla burada ġeyh Baki dini olanı kendi ideolojisine alet etmeye çalıĢan bir figürdür denilebi- lir. 179 Karay, Kadınlar Tekkesi: 40-41. 180 Karay, Kadınlar Tekkesi, 41. 181 Karay, Kadınlar Tekkesi, 44. 182 Karay, Kadınlar Tekkesi, 85. 183 Karay, Kadınlar Tekkesi, 68. 184 Karay, Kadınlar Tekkesi, 545. 185 Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, 248. 64 Yazar Üç Nesil Üç Hayat kitabında da dinin menfaat sağlama aracı olarak kulla- nıldığını belirtir. Hamit Devri‟nde kâtiplerin gözden düĢtüğünü, az bir maaĢla sabahtan akĢama kadar çalıĢtığını, bununla birlikte nezaret erkânının gününü sohbet ederek keyif- lerince geçirdiğini, insanların onlara itiraz edip rahatlarını kaçırmamaları için de odala- rına “Ya hayır söyle ya sus!” hadisinin yazılı olduğu yaldızlı tabelalar astıklarını ifade 186 eder. Böylelikle manevi duyguları yüksek olan bireylerin hiçbir iĢle meĢgul olmadık- ları halde yüksek maaĢ alan bu zümreye karĢı ses çıkarmadıklarını anlatır. Refik Halid Karay, bireylerin gündelik hayatın akıĢında ilahi olanla çok bütün- leĢmediğini, manevi duyguların özellikle bireyin zor zamanlarında güçlendiğini ve o zamanlarda ilahi kudrete daha çok sığınma ihtiyacı hissettiklerini göstermeyi amaçlar. Örneğin Nilgün romanındaki Ömer böyle bir karakterdir. Küçüklüğünden beri hayalle- rinin gerçek olması için dua edip Kur‟an okuyan Ömer istekleri yerine geldiğinde Kur‟an okumayı sürdüremediğini üzülerek dile getirir. Yine Nil‟den iyi bir haber almak amacıyla hastabakıcısı Atiye‟nin Kur‟an‟ını alır ve “Allahü nur-üssemavat-ü vel-arz…” 187 diyerek Nur Suresi‟ni okumaya baĢlar. Refik Halid Karay döneminin özellikle siyasi iklimini de peygamber kıssalarıyla aktarmaya çalıĢır. Eserlerinde en çok değindiği peygamber kıssası ise Adem ile Hav- 188 va‟nınkidir. Yazar toplumu ilgilendiren en önemli konu olarak vergilerden Ģikâyet eder. Ve- rilecek vergiler ve isimleri o kadar fazladır ki, ona göre çocuklar okulda nasıl “Adem, Ġdris, Nuh, Hud…” diye peygamberleri sayarak ezberliyorlarsa yakında vergi isimlerini 189 de öyle sayarak öğreneceklerdir. Refik Halid savaĢ koĢullarında yürürlüğe giren ve gazetecilere çeĢitli kısıtlama- lar getiren basın kanunundaki ellinci maddeyi doğrudan ya da dolaylı olarak eleĢtirme- den duramaz. Ayrıca yine bu kanunun otuz sekizinci maddesi de Refik Halid için hata- lıdır. Çünkü otuz sekizinci maddeye göre maneviyatı olumsuz etkileyecek, moralleri bozacak intihar haberi yayımlamak yasaktır. Buna bağlı olarak gazeteciler intihar olay- larını kaza haberi Ģeklinde vermeye baĢlar. Dolayısıyla okurlar trajikomik metinlerle karĢı karĢıya kalır. Refik Halid Karay haberlerin böyle yansıtılmasını doğru bulmaz. Ne 186 Karay, Üç Nesil Üç Hayat: 37, 41-42. 187 Karay, Nilgün, 306. 188 Karay, Makyajlı Kadın: 90, 114, 138. Ayrıca bkz. Karay, İlk Adım, 167; Karay, Sulhte Cimri Harpte Müsrif, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 464. 189 Karay, Kirpinin Dedikleri: 33-34. 65 kadar gizlenmeye çalıĢılsa da metinlerin komik bir hale getirilmesiyle herkesin olayın iç yüzünü kavradığını söyler. Örneğin, “Bir katil kaçarken yere düĢmüĢ, bıçağı da ona isabet edince ölmüĢtür.” Ģeklindeki bir haberi, katilin bıçağı ile Hz. Musa‟nın asası ara- sında analoji kurarak, “Bıçak Hz. Musa‟nın asası mı ki birden yerde sürünen yılan gibi 190 gelip katili öldürsün.” diyerek ironiye alır. Refik Halid ayrıca Hz. Adem ve Havva‟nın yaratılıĢının, Ģeytanın Allah‟ın em- rinden yüz çevirmesinin ve cennetten kovulmasının politika perspektifinden yorumla- nabileceğini savunur. Ona göre parti lideri Tanrı rolündedir. Büyük melekler- ki Ģeytan da bunlara dâhildir- liderin idare heyetidir. Lider bir gün meclisini toplar ve Hz. Adem‟i gösterir. Ona itaat etmelerini bekler. Fakat Ģeytan itiraz eder ve meclisten kovulur. Böy- lece yeni muhalif bir parti kurulur. Refik Halid bu metaforik kurgusunun, döneminin 191 politikası hakkında ipuçları verdiğini ileri sürer. Yazar gençliğinde katıldığı Fecr-i Âti topluluğunun bu ismi nasıl aldığını anla- tırken de Hz. Musa kıssasından bahseder. Aslında bu topluluğun adı Sina-yı Emel ola- caktır. Refik Halid Sina-yı Emel isminin çok uygun olmadığı kanaatindedir. Çünkü ona göre Sina‟nın ne demek olduğunu kimse bilmemektedir. Bu nedenle Hz. Musa‟nın Tur Dağı‟nda rabbiyle buluĢmasını hikâye eder. Rabbinin ona “fahla‟ na‟leyk” dediğini kaydederek niçin böyle söylediğini açıklamaya çalıĢır. Hikâyeye göre Hz. Musa yeni topluluğun sembolüdür. O, nasıl rabbiyle zirvede buluĢtuysa, bu topluluk da zirveye ulaĢacaktır. Fakat Sina-yı Emel ismi yapısı ve anlamı itibariyle karmaĢık bulunur. Daha 192 sonra ise Fecr-i Âti isminin önerilmesiyle Sina-yı Emel‟den vazgeçilir. GörüĢlerini ayet, hadis ve peygamber kıssalarıyla destekleyen Refik Halid Karay‟ın eserlerinde dini sembol ve ritüellere de sıklıkla yer verdiğini söylemek mümkündür. 2.2.2. Dini Sembol ve Ritüeller Refik Halid Karay‟ın kullandığı dini semboller sadece Ġslamiyet‟le ilgili değil- dir. Birçok dinin sembolünden bahseden Refik Halid Karay‟ın kendi mensup olduğu dinin sembollerine pozitif ayrımcılıkla yaklaĢtığı fark edilir. Fakat onun pozitif ayrımcı- lığı diğer sembolleri ötekileĢtirdiği anlamına gelmez. Sadece kendi dininin sembollerini 190 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-7-, Bu Gazeteciler, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Ya- yınları, 2014: 19, 101. 191 Karay, Sulhte Cimri Harpte Müsrif: 464-467. 192 Refik Halid Karay, Bir Ömür Boyunca, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 208-211. 66 hayranlık duyarak tasvir ederken diğer dinlerin sembolleri hakkında objektif bilgiler sunar. Eserlerinin hepsi incelendiğinde eleĢtirel yaklaĢtığı tek sembolün din adamları- nın kıyafetleri olduğu görülür. Bunun nedeni ise, içinde bulunulan sıkıntılı dönem ve buna paralel olarak kıyafetlerde artan gösteriĢtir. Örneğin kendi mensup olduğu dinin din adamları gayet sade giyinir ve tek hareketiyle cemaati yatırıp kaldırır. Kıyafet pek de önemli değildir. Oysa Katoliklerde sadece papaz değil, kilisenin hademesi bile sırma- 193 lı, iĢlemeli kıyafetler giyer, kumaĢlarını da ipek ve satenden seçer. Ona göre böyle Ģeylere gerek yoktur. Ġnsanların mevkilerini belirtmek için lükse kaçmaları yersizdir. Refik Halid Nilgün romanında her dinin benimsediği ortak nokta olan Seylan‟ı anlatır. Seylan‟da Adem Tepesi denilen yerde bir çukur bulunduğunu ve bu çukurun Müslümanlara göre Hz. Adem‟in, Budistlere göre ise Buda‟nın ayak izi olduğunu kay- 194 deder. Ayrıca yazar Hıristiyanların bu izi Saint Thomas‟a, Hinduların ise Çiva‟ya ait olarak gördüklerini ifade eder. Refik Halid‟in Nilgün romanını yazmak için çok fazla araĢtırma yaptığı bilinmektedir. Dolayısıyla öğrendiği bilgilere romanda yer vermiĢtir denilebilir. Yazar bir baĢka eserinde meĢe ağacının da bir sembol olduğunu vurgular. Yunan mitolojisinde meĢe ağacı yüce Tanrı Zeus‟un kutsal ağacıdır. YarıĢmalarda galip gelen- lerin baĢlarına meĢe dallarından yapılmıĢ bir taĢ giydirilmesinin de gelenek olduğunu söyler. Bununla birlikte Goluva Milletinin meĢe ağacına saygı duyduklarını, dinsel ayin 195 ve törenler düzenlediklerini aktarır. Eskiden mektup zarflarında bulunan dini sembollerden de bahseden Refik Halid‟in anlattıklarına göre zarfın ortasına önce Arapça Besmele yazılır. Ardından Beduh denilen bir Ģekil çizilir. Beduh, bazılarına göre Allah‟ın isimlerinden birine, bazı- larına göre de Buda‟nın adına iĢaret eden ebcet hesabınca Beduh‟a karĢılık gelen sekiz bin altı yüz kırk iki rakamının okunabileceği bir helezondur. Ayrıca Beduh‟un mektup- ları ulaĢtırmakla görevli bir meleğin adının olduğunu düĢünenler de vardır. Böylece yazar, toplumun kullandıkları semboller sayesinde mektuplarının güvenle yerine ulaĢa- 196 cağına inandıklarını belirtir. 193 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 262-263, 267. 194 Karay, Nilgün, 172. 195 Karay, Makyajlı Kadın: 69-70. 196 Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih: 157-158. 67 Refik Halid Karay, Ġslam‟ın sembollerinden biri olan minareye kendi milli ve dini duygularının tesiriyle bakar. Ona göre minare insanda manevi duygular uyandırır ama ona bu hissi veren Türk minareleridir. O, Arap minarelerinde maneviyatı yakala- yamadığını dile getirir. Ġnsan ruhu hafifleyerek göğe doğru ancak Türk minareleri saye- 197 sinde yol alabilir. Bununla birlikte bir baĢka sembol olan ezan da Refik Halid için son derece önemlidir. Ezan sesi insana geçmiĢini ve ruh terbiyesini hatırlatmaktadır. Ezan- sız kalmıĢ bir semtin ruhaniyetini kaybettiğini iddia eder. Ezanın okunduğu yere nur 198 indiğini düĢünür. Refik Halid için ezan güzel ve gerekli bir eserdir. 199 Refik Halid‟in yazılarında göze çarpan diğer semboller de Ağlama Duvarı, On 200 201 202 203 204 Emir, Sûr-u Ġsrafil, Sırat Köprüsü, mezarlık, cami, türbe, Cennet, Cehen- 205 nem, Araf ve Kevser‟dir. Refik Halid Karay‟ın dini sembollere olumlu yaklaĢımının yanı sıra dini ritüelle- re daha eleĢtirel bir gözle ve aynı zamanda da sosyolojik perspektiften yaklaĢtığını söy- lemek mümkündür. Bazı ritüellerin toplumun menfaati göz önüne alınarak reforme edilmesi yönünde görüĢ bildiren yazar bütün olumsuzlukları sayarak bir kenara çekil- mez. Bir de çözüm önerileri sunar. Örneğin Hıristiyanların Meryem Ana tasviri önünde kandil yakma ritüelinin uygulanma biçimine karĢı çıkar. Bu ritüel pek çok yangına se- bep olmakta, topluma zarar vermektedir. Hatta zararı o kadar büyüktür ki, Ģefkat ve merhamet sembolü olan Meryem Ana‟nın bile dile gelse dikkatsiz davranıp dinlerine söz getiren dindarları uyaracağını ifade eder. Ayrıca Refik Halid, Meryem Ana‟nın din- darlara yirminci yüzyılda tarihe karıĢmıĢ mum ve kandili kullanmak yerine elektrikle 206 çalıĢan zararsız bir ampul yakabilecekleri tavsiyesinde bulunacağını düĢünür. Hac ritüelini de kendi dönem Ģartları içinde değerlendirir. Refik Halid‟e göre modern ilim ve tekniğin imkânları kullanılarak yol güvenliği sağlanmalı, hacılar hasta- lık ve ölüm korkusu olmadan yolculuk yapabilmelidir. Haccın farz olduğunu bildiğinin 197 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 534. 198 Karay, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, 363. 199 Karay, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, 96. 200 Karay, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 592. 201 Karay, İlk Adım. 98. Ayrıca bkz. Karay, Bir Ömür Boyunca, 217; Karay, Minelbab İlelmihrab, Ġstan- bul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 188. 202 Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, 177. Ayrıca bkz. Karay, Mem- leket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 437. 203 Karay, Tanrıya Şikâyet, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 191. 204 Karay, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, 43. 205 Karay, Bir Avuç Saçma: 79, 82. 206 Karay, Memleket Yazıları-16- , Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 113-114. 68 altını çizen yazar bu koĢullar sağlanmadıkça hacca teĢvik etmenin doğru olmadığını 207 savunur. Refik Halid Karay ağacı oldukça önemser. Bunun için Noel bir çam ağacı katli- amıdır. BatılılaĢmanın yansıması olarak değerlendirdiği Noel, çocukların ağaç sevgisiy- 208 le büyümesinin önünde kötü bir örnektir. Yazar, ritüellerin bireysel tecrübesine de değinir. Nilgün romanındaki Ömer ka- rakteri ibadet ettiği zaman sabrının arttığını, baĢına gelen sıkıntılara tahammül etme 209 210 kuvveti kazandığını dile getirir. Refik Halid‟in eserlerinde ayrıca Haç Çıkarma ve 211 GüneĢe Tapınma ritüelleri de yer almaktadır. Tüm bunlardan hareketle Refik Halid‟in eleĢtirilerinin dini ritüellere değil, bu ri- tüellerin dönemin Ģartlarını göz ardı ederek uygulanma Ģekillerine olduğu söylenilebilir. Refik Halid Karay, tasavvufi terimlere de en az dini sembol ve ritüeller kadar hâkimdir. Argümanlarını temellendirmede tasavvufi terimlere de baĢvurduğu fark edilir. Özellikle döneminde ortaya çıkan sahte Ģeyhler ve hocaların toplumu ne doğrultuda Ģekillendirdiğini ortaya koyma ve tasavvufa içeriden ve dıĢarıdan bakıĢ açısı oluĢturma- da tasavvuf ve tasavvufi terimlerin önemli bir yere sahip olduğu görülür. 2.2.3. Tasavvufi Terimler Refik Halid Karay‟ın tasavvufi terimleri bilmesi babasının Mevlevi olmasıyla açıklanabilir. Zira o ilk eğitimini babasından almıĢtır. Ayrıca eski edebiyat ve ahlak 212 kitaplarında da tasavvufi terimlerin bulunduğunu dikkate alarak Refik Halid‟in bu kaynaklardan beslendiğini düĢünmek gerekir. Yazarın tasavvufi terimlere büyük ölçüde yer verdiği eseri Kadınlar Tekkesi ro- manıdır. Refik Halid‟in Kadınlar Tekkesi‟ni kaleme almasının nedeni dinin bazı kiĢiler elinde menfaat sağlama aracı olarak kullanıldığını göstermektir denilebilir. Çünkü o, bu 213 romanı gerçek bir olaydan ilham alarak yazdığını belirtir. Daha önce de vurgulandığı üzere romanın ana karakteri ġeyh Baki din üzerinden çıkar sağlamaya çalıĢan tüm bireylerin sembol ismidir. Yazar Baki‟yi modern bir Ģeyh, 207 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 266. 208 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 626. 209 Karay, Nilgün, 676. 210 Karay, Çete, 96. 211 Karay, Yezidin Kızı, 20. 212 Karay, İlk Adım, 22. 213 Karay, Kadınlar Tekkesi: 9, 11. 69 ruh doktoru ve Allah‟ın sevgili kulu olarak tanımlar. ġeyhlik kendisine ilminden dolayı verilmiĢtir. Müritlerini çoğunlukla kadınlar oluĢturur ve bu kadınlar yazarın ifadesine göre Ģeyhe aydın gözüyle değil, kerametlere inanmaya doğuĢtan meyilli yarı cahillerin 214 imanıyla bağlıdır. Dolayısıyla Refik Halid bu kadınlarla da sahte Ģeyhlere inanan, geleneksel olanı dini olandan ayıramayan ve sorgulamadan her Ģeyi kabullenen toplumu resmetmektedir. Yazar bireylerin tasavvufa yönelme nedenini modern öznenin hayatın yorucu 215 Ģartları arasında sıkıĢıp kalmasıyla açıklar. Ayrıca ölüm, hastalık, çaresizlik, korku gibi etkenler bireyin dine olan meylini sabit kılmakta, manevi açıdan kendini iyi hisset- mesini sağlayan tasavvufi oluĢumlara katılmasını da kolaylaĢtırmaktadır. Prenses Peryal hasta olan oğlu sayesinde dine sarılmıĢ, kendini de hayır iĢlerine adamıĢtır. Dolayısıyla ġeyh Baki de onun dine olan bağlılığından faydalanarak Prenses‟i kendi yanına çekmeyi 216 baĢarmıĢtır. Roman konaktaki kadınların ġeyhi karĢılamasıyla baĢlar. ġeyh konağa girdiği zaman kendisini merakla bekleyen kadınlara bîrunda olduğunu ama daha sonra derûna 217 geçtiğini söyler. Kadınlar da; “AĢk-ı niyaz ederiz.” diyerek saygıyla eğilirler. Bîrun tasavvuf literatüründe zahir âlem, derûn da gönül âlemi anlamındadır. AĢk-ı niyaz et- 218 mek ise Mevlevilerin selamıdır. ġeyhin mürideleri onu gülzâr merasimi için beklemektedir. Gülzâr da bir tasav- vuf terimidir ve romanda ferahlık, açıklık Ģeklindeki gerçek anlamında kullanıldığı gö- rülür fakat gülzârı merasim haline getirmek tasavvufun ruhuna aykırı bir uygulamadır. Çünkü bu merasim gereğince ġeyh Baki‟nin yatağı hazırlanır ve müridelerinden biri her gece ġeyh Baki‟nin yanında nöbetçi olarak kalır. ġeyh uyumadan önce bîdâri yani uya- 219 nık halde nöbetçi olan kadınla sohbet eder. 214 Karay, Kadınlar Tekkesi: 24, 37, 52-53. 215 Karay, Kadınlar Tekkesi, 97. 216 Karay, Kadınlar Tekkesi: 27-28. 217 Karay, Kadınlar Tekkesi, 14. 218 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 2.b. , Ġstanbul: Kabalcı Yayıncılık, 2016: 49, 78, 103. Ayrıca bkz. Selami ġimĢek, Tasavvuf Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, 1.b. , Ġstanbul: Litera Yayıncılık, 2017: 63, 90. 219 Karay, Kadınlar Tekkesi: 18-19. Gülzâr‟ın gerçek anlamı için bkz. ġimĢek, Tasavvuf Edebiyatı Terim- leri Sözlüğü, 131. ve Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 149. 70 Romanda mürit ve mürĢit yazarın sıklıkla kullandığı iki tasavvufi terimdir. Mü- 220 rit, Ģeyhin emirlerini yerine getiren, mürĢit de yol gösteren kiĢi olarak asıl anlamıyla karĢımıza çıkmaktadır. Baki, gerçek bir Ģeyh değildir. Bu nedenle ahlaka aykırı davranıĢlarda bulunması normaldir. DavranıĢları sapma eğilimi gösterdiğinde ise etrafındaki kadınlara bu davra- nıĢlarını mistik bir forma büründürerek açıklar. ġeyh Baki‟ye göre Vücûd-i Mutlak kendini yarattıklarında izhar etmektedir. Dolayısıyla her güzellikte onun cemali temaĢa 221 edilir. Ondan baĢkası düĢünülemez. Çünkü “Allah kendini görmek ve göstermek için 222 kâinatı yaratmıĢtır.” ġeyhe bağlı kadınlar arasında bir hiyerarĢi bulunur. Bu hiyerarĢiye göre birinci mertebeyi vefalar, ikincisini âĢinalar, üçüncüsünü de idrisler yani bu iki mertebenin 223 dıĢındaki kiĢiler oluĢturur. ġeyh Baki kendisine yakın olmak, mertebesini yükseltmek isteyen bu kadınlar arasında kıskançlığı dini telkinler yoluyla önlemiĢtir. Çünkü yazarın oluĢturduğu imaj açısından ġeyh bir telkin ustasıdır. ġeyhe göre insan kıskançlık duygusundan kurtuldu- 224 ğu ölçüde hakka‟l-yakîne‟e ulaĢabilir. Kadınlar bu telkinleri dinleyerek ġeyhin mü- nasebetsiz davranıĢlarına aldırıĢ etmemeye ve içinde bulundukları ortamın baĢkalarınca 225 küçümsenmemesi için onu yeni idrislere karĢı övmeye çalıĢırlar. Romanın bütününde tasavvufi terimlerin, toplumun değer yargılarına uymayan ġeyh Baki‟nin davranıĢlarını gizemli hale getirip tüm yapıp etmelerini dinle alakalandı- ran bir araç olarak kullanıldığı aĢikârdır. Özellikle dıĢarıdan konağa gelenlere karĢı ko- nakta görülen her davranıĢ tasavvuf adı altında meĢrulaĢtırılmaya çalıĢılır. Romanda tasavvufi terimleri bilen sadece ġeyh Baki değildir. Vefalarından Me- lal Hanım da bu terimleri kullanmakta ve Ģeyhinin davranıĢlarını okuduğu beyitlerle mistik hale getirmektedir. Örneğin vefaların ve NeĢide‟nin konakta kaldığı bir gece Me- 220 Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 263. Ayrıca bkz. ġimĢek, Tasavvuf Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, 253. 221 Karay, Kadınlar Tekkesi, 38. Vücûd-i Mutlak: Mutlak Varlık, bkz. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlü- ğü, 383. 222 Karay, Kadınlar Tekkesi, 39. 223 Karay, Kadınlar Tekkesi. 71. Vefa; bağlı olmak, bağlılık, âĢina ise tanıdık, bildik anlamının yanı sıra kiĢinin benliğinden uzaklaĢıp Hakla tanıĢması anlamına gelmektedir. bkz. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü: 48, 377. ve ġimĢek, Tasavvuf Edebiyatı Terimleri Sözlüğü: 42, 376. 224 Karay, Kadınlar Tekkesi: 58, 196. Hakka‟l-yakîn; kesin bilgi anlamına gelir. Hakk‟ın hakikatine ulaĢmaktır. bkz. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 153. ve yine bkz. ġimĢek, Tasavvuf Edebiyatı Te- rimleri Sözlüğü, 139. 225 Karay, Kadınlar Tekkesi, 180. 71 lal Hanım ġeyh Baki‟nin mutluluğunu; “Kadeh Ģarap ile doldu.” Ģeklindeki sözlerle ifade etmiĢtir. Romanda belirtildiği üzere kadeh, Hakk‟a gönül vermiĢ kiĢinin kalbidir. 226 ġarap ise, ilahi olana duyulan aĢktır. Romandaki kadınlar Yunus Emre hayranı olarak tasvir edilir ve yazar bu kadın- lar vasıtasıyla, dünyada “Ömer Hayyam kulüpleri” bulunmasını örnek göstererek mem- leketlerinde de bir “Yunus Emre cemiyeti” olması fikrini savunur. Burada seküler bir tekke kurma giriĢimine rastlanmaktadır. Zira tekkeler resmi olarak kapalı olsa da kulüp kurma izni vardır. Dolayısıyla Yunus Emre sevgisini barındıran daha hümanistlik “mo- dern tekkeler” kurulabilir. Ayrıca bu yeni tekkede eski ananeleri devam ettirmekle bir- likte çağın getirilerine de uyulmalıdır. “Yunus Emre cemiyeti”nin sembolü ise Yu- nus‟un oduncu olmasından mülhem ağaç olmalı ve cemiyet bir orman kenarında kurul- malıdır. Çünkü ağaçta hem beĢeri sevgiyi hem de Allah sevgisini içeren bir kutsallık 227 bulunmaktadır. Refik Halid Karay‟ın roman boyunca ġeyh Baki ekseninde tasavvufa içeriden ve dıĢarıdan bir bakıĢ açısıyla yaklaĢtığı söylenebilir. Yazar Baki‟yi onun en yakın arkada- Ģı Süha Kalenderli‟nin diliyle eleĢtirir. Süha‟ya göre ilim ve irfan ehli, gerçekten Hak yolunda, insan-ı kâmil tasavvuf ehli olabilir. Romanda Fikri Can adındaki mürĢit hakiki tasavvuf ehlinin sembolüdür. Diğer tarafta tasavvufu menfaatine alet eden, dinle alakası 228 olmayan ve Ģeyh adı altında mürailer bulunabilir. ġeyh Baki de bu kategoridedir. ġeyh Baki kendini kutup olarak görür. NeĢide‟yi kendine bağlamak için de yine tasavvuftaki mertebeleri kullanır. Romanın bu bölümünde birçok tasavvufi terime yer verildiği fark edilir. ġeyh Baki bir gün NeĢide ile konuĢmak ister. Ona göre NeĢide ken- disinin halefidir. Vefalarının hiçbiri mürĢit mertebesine layık değildir. Çünkü aradığı ruh temizliğini onlarda bulamamıĢtır. Baki NeĢide‟nin Ģimdi talip derecesinde olduğu- nu, ilerleyen zamanlarda sırasıyla mürit, sâlik, sâir, tahir, vâsıl ve kutup mertebesine ulaĢacağını anlatır. Kutup olmadan önce ise kırklardan biri, sonra yedilerden biri ve en son da üçlerden biri arasına gireceğini belirtir. Böylece gavs-ı azam olup insan-ı kâmile dönüĢeceğinden bahseder. NeĢide ġeyhe itiraz eder. Cahil olan kendisinin nasıl bu mer- tebelere ulaĢacağını sorar. ġeyh Baki ise; “Allah‟ın sevgilisi de ümmiydi.” diyerek ce- vap verir. Ayrıca kendi yaptığı çirkin davranıĢlara NeĢide‟nin gözünde değer kazandır- 226 Karay, Kadınlar Tekkesi: 15, 181. 227 Karay, Kadınlar Tekkesi: 384, 390-391. 228 Karay, Kadınlar Tekkesi, 225. 72 mak için diğer bütün kadınları sınadığını fakat hepsinin nefsine yenik düĢtüğünü anlatır. Böylece NeĢide kendisinin de sınandığını düĢünür ve ġeyh Baki‟ye karĢı tutumu deği- 229 Ģir. Romanda geçen bir diğer tasavvufi terim ise Ģivedir. ġive ġeyh Baki‟nin tıp lite- ratüründe depresyon olarak bilinen durgunluk halinden kurtulmaya baĢladığı anda duy- 230 duğu heyecandır. Refik Halid Karay‟ın Kadınlar Tekkesi romanının haricinde kullandığı tasavvufi 231 232 233 terimler ise fenâ fi‟llah, Kutbil Arifin, nefs-i emmare ve nefs-i levvamedir. Refik Halid Karay‟ın kullandığı tasavvufi terimler gerçek anlamlarında ve yerli yerince kulla- nılmıĢtır. Hemen her konuda bilgi sahibi olan yazarın dini olanı hiçbir zaman paranteze almadığı, eserlerinde din olgusuna bilinçli ve sürekli olarak yer verdiği aĢikârdır. Özel- likle modern ve post modern dönemlerde yaĢanan değiĢimlerden etkilenen toplumda din olgusunun ne yönde Ģekillendiği Refik Halid için önemli bir husustur ve bu konuda da görüĢlerini dile getirmiĢtir. Ayrıca moda, teknoloji, ahlaki değerler, geleneksel kültür- den modern kültüre geçiĢ aĢamaları sırasında bireylerde ortaya çıkan yabancılaĢma problemi de yazarın zihnini meĢgul etmiĢ ve kaleme aldığı konular arasında yer almıĢtır. 229 Karay, Kadınlar Tekkesi: 218-220. Talip; aday olmak, sâlik; yolcu, sâir; Hak yolunda yürüyen, tahir; arınma, vâsıl; ermiĢ, kutup; en büyük veli, kırklar; gayp erenlerinden kırk veli, yediler; yedi büyük veli, üçler; üç büyük veli, Gavs-ı azam; veliliğin en yüce mertebesi, insan-ı kâmil; Allah‟ın zat, sıfat ve isim- lerinin aynası, Ģeyh; önder anlamına gelmektedir. Daha detaylı bilgi için bkz. Uludağ, Tasavvuf Terim- leri Sözlüğü: 144, 188, 215, 223, 305-306, 334, 341-342, 367, 374, 387. 230 Karay, Kadınlar Tekkesi, 48. 231 Karay, Bir Ömür Boyunca, 237. Fenâ fi‟llah; Allah‟ta yok olmak anlamındadır. bkz. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 134. ve ġimĢek, Tasavvuf Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, 119. 232 Karay, Memleket Yazıları-10-, Bir Denizden Bir Denize, 46. 233 Karay, İlk Adım, 22. Nefs-i Emmare; üzeri kalın perdeyle kaplı nefs, nefs-i levvame; üzeri hafif per- deyle kaplı nefs anlamındadır. Nefsin derecelerini belirtirler. Daha geniĢ bilgi için bkz. Uludağ, Tasav- vuf Terimleri Sözlüğü, 274. ve ġimĢek, Tasavvuf Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, 264. 73 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM REFİK HALİD KARAY’IN ESERLERİNDE DİN OLGUSU 3.1. ONTOLOJİK BİR VARLIK OLARAK İNSAN Ġnsanın varoluĢunu yöneldiği diğer nesneler belirler. Onun varoluĢunu gerçekleĢ- tirdiği alan belirli varoluĢsal yapılardır. Bu varoluĢsal yapıları anlamak da insanın dıĢa vuran edimleri sayesinde olur. Örneğin ölüme yaklaĢmak ya da büyük bir acıyla karĢı karĢıya kalmak insan varlığının gerçek anlamlarını ortaya çıkaran etkenlerdir. Bu bağ- lamda Refik Halid Karay‟ın özne-nesne diyalektiğiyle insanın varoluĢsal çözümlemesi- ni yaptığını söylemek mümkündür. Zira o, çok iyi bir gözlemcidir. Nesneye, ötekinin tecrübesine yüklediği anlam onun insanın psiko-sosyal eğilimlerini keĢfetmesini sağla- 1 mıĢtır denilebilir. Refik Halid Karay‟ın insana dair yaptığı çözümleme ve tanımlar adeta ünlü yo- rum bilimci Schleiermacher‟in görüĢlerini çağrıĢtırmaktadır. Schleiermacher‟e göre bireyi birey yapan özelliklerinin yanında tüm insanlarda ortak eğilimler ve belirli davra- 2 nıĢ kalıpları bulunur. Refik Halid de insanı fert olarak değil ortak eğilimleri üzerinden değerlendirir. Eserlerindeki karakterlerin analizinde değinildiği üzere seçtiği tipler özel- dir fakat hep aynı misyonu yüklenmiĢlerdir. Çünkü Refik Halid‟e göre insan, aynı in- 3 sandır. Tarihsel süreçte zaman ve mekân farklılaĢsa da insan, prototipinde bulunan özün mahkûmudur. Dolayısıyla sevgi, kin, nefret, Ģefkat, ideal olanı arzulama boyutuyla 4 insanda bir değiĢme yoktur. Gündelik hayatın seyrinde belli normlar dâhilinde yaĢamak durumunda kalan in- san, Refik Halid‟in yorumuyla inotantik tecrübe halindedir. Ġnsanın “natür hali,” ahlaki 1 Osman Bilen, Çağdaş Yorumbilim Kuramları, Felsefi ve Eleştirel Hermeneutik, haz. TaĢkın TakıĢ, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2016: 123, 127, 140, 161. 2 Bilen, Çağdaş Yorumbilim Kuramları, Felsefi ve Eleştirel Hermeneutik: 71, 79. 3 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 96. 4 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, haz. Tuncay Birkan, Ġs- tanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 455. 74 normların dıĢındaki eğilimleridir. Bu nedenle insan ancak rüyada kendisi olur. Çünkü 5 gerçek kimliği, realiteye yansıtmasının mümkün olmadığı rüyalarında ortaya çıkar. Refik Halid‟e göre insan iyi özelliklere sahip olsa da aslında ontolojik olarak da- ha çok kötüdür. Onun bu yorumu yönlendirilmiĢ bir düĢüncenin ürünüdür. Çünkü Refik Halid ele aldığı diğer fenomenleri olduğu gibi insanı da savaĢ merkezli bir mercek al- tında inceler. Ġnsan savaĢın, yoksulluğun, yıkımların baĢ aktörüdür. Bundan dolayı ya- Ģadığı dünya değil, insanın ruhu kötüdür. Ġnsan en vahĢi hayvandan bile daha zalimdir. Zira ötekileĢtirdiğine madde boyutuyla zarar veremediğinde, bilinçli bir çaba içinde 6 pesimist görüĢleriyle onun maneviyatını zedelemeye çalıĢır. Bunun nedeni ise ataların- dan devraldığı iptidailiğinin ara sıra ağır bastığı bilinçaltı mahkûmu olarak insanın kıs- 7 kançlık ve para gibi kendini en çok tahrik eden iki hırsın tesiri altında olmasıdır. Ayrıca insan, bu hırsların tesiriyle kazandığı oranda daha fazlasına gözünü diken, memnuniyet- ten uzak, Ģımarık ve bu yüzden dünyanın en tuhaf, en insafsız, böylelikle de en haksız 8 varlığıdır. Bu varlık, yaĢam ile ölüm arasındaki tarihsel sürecini sahip olduklarına ka- 9 10 yıtsız olamayacaklarına haris, bu sebeple mutsuz, öfkeli ve kindar olarak geçirir. Refik Halid Karay, insanın ontolojisini bir zindana benzetir. En kötü huyların bu zindanda tutulduğunu ileri sürer. Zindanın anahtarı ise baĢarıdır. Ontolojik olarak deği- 11 Ģime müsait olan insan, bu anahtar sayesinde ahlaki zaafa düĢebilir. Bununla birlikte 12 çektiği acılar nedeniyle de olgunlaĢır. Çünkü acı çekmek dehayı ortaya çıkarır. Dola- yısıyla insan karakterinde görülen olumlu ya da olumsuz değiĢim Refik Halid‟in hipote- zine göre bağımlı bir değiĢken olarak karĢımıza çıkar. BaĢarı ya da acı çekmek ise hipo- tezinin bağımsız değiĢkenidir. Refik Halid Karay ilkbahar mevsimini de insanın kötülüğünü tetikleyen bir fak- tör olarak değerlendirir. Patolojik bir psikolojisi bulunduğuna inandığı ilkbahar ona göre 13 14 insanın sinir sistemine etki eder ve onu kötülüğe sürükler. 5 Refik Halid Karay, Anahtar, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 114. 6 Refik Halid Karay, Tanrı’ya Şikâyet, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 159. 7 Refik Halid Karay, Ayın On Dördü, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 94, 231. 8 Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, 448. 9 Refik Halid Karay, Aydede 1949, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 264. 10 Refik Halid Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 106. 11 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, 220. 12 Refik Halid Karay, Bir Avuç Saçma, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 64-65. 13 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014: 212, 242. 14 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-8-, Ağaç ve Ahlâk, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayın- ları, 2015, 36. 75 Refik Halid Karay‟ın psiko-sosyal çözümlemesine göre insan; meraklı -ki bu 15 16 huy sürekli olarak bir ötekine devreder-, Ģikâyetçi, yalancı, ortak duygularla hareket 17 18 ettiğinde bir ötekiyle kardeĢ olabilen, gururlu iradeli, zora en çok katlanabilen, alda- 19 tan ve aldanan varlıktır. Kaleme aldığı yazılar arasında en çok ön plana çıkarıp vurgu- ladığı özellik yalandır. Yalan ve insan arasında diyalektik bir iliĢki kuran Refik Halid insanın yalan söyleyerek ötekini aldatmasının yanı sıra en çok da kendini aldattığını 20 ileri sürer. Ġnsan yapısı itibariyle yalan söylemeye yeteneklidir ama en az yalan söy- 21 lemek kadar söylenen yalana inanmaya da eğilimlidir. Refik Halid yalana olumlu bir misyon da yükler. Zira insan kendine söylediği yalanlar sayesinde rehabilite olur ve endiĢe halinden kurtulur. Dolayısıyla yalan tabiatın insana sunduğu bir çeĢit tedavi yön- 22 temidir. 23 Refik Halid Karay insanı tuhaf bir varlık olarak görür ve insana oldukça rasyo- nel bir çerçeveden bakar. Bu sebeple halk arasında yaygınlaĢan bazı inançlara kanun hükmü gibi itaat eden insanı tuhaf bulur, çünkü halk arasında yaygın olan inançları mantık açıklayamaz. Ayrıca insan da bunlara neden inandığını bilemez. Ġçgüdüyle hare- 24 ket ederek saçma olduğunu bilse de bu tür inançlarını sürdürür. Refik Halid modern insanın böyle saçma inançlara nasıl inandığını anlamlandıramaz ve sorgular. Ona göre insan bu yönüyle oldukça tuhaftır ama hiç olmazsa onun bu tuhaflıkları sadece yine bir baĢka tuhaf insan tarafından bilinmektedir. Yazar insanın halk arasında gizli ilim olarak adlandırılan bu türden inançlara eğilim göstermesini de savaĢ merkezli olarak açıklamaya çalıĢır. Açlık, ölüm korkusu, acı, heyecan gibi duyguların bir sonucu olarak modern insan tıpkı kendi cinsinin ilk örnekleri gibi hareket etmektedir. Refik Halid‟in kaleme aldığı yazılarının bir amacı da 25 bu tuhaf insanların edimlerini ortaya koymaktır denilebilir. 15 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-15-, Elli Yıl Önceki, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Ya- yınları, 2017, 89. 16 Karay, Tanrı’ya Şikâyet: 31, 158. 17 Refik Halid Karay, Nilgün, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 241. 18 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-10-, Bir Denizden Bir Denize, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 174. 19 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 34, 36, 107, 321. 20 Karay, Tanrı’ya Şikâyet, s. 33. Ayrıca bkz. Karay, Dişi Örümcek, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 243; Karay, Yüzen Bahçe, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 249. 21 Karay, Nilgün, 502. 22 Karay, Ayın On Dördü, 160. 23 Karay, Anahtar, 47. 24 Karay, Ayın On Dördü, 153. 25 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 149-150, 155. 76 3.2. RESMİ DİNDARLIK VE HALK DİNDARLIĞI KARŞISINDAKİ TUTUMU Her toplumun kendine özel doğruları vardır ve toplumun algısı bu doğrulara gö- re Ģekillenir. Bir sonraki nesle birikimlerini aktarma sürecinde kendi doğruları nesnelle- Ģir. Böylece fikir ve eylemler bilinçte yerleĢir ve güçlü bir gerçeklik Ģeklinde varlığını sürdürür. Sonuç olarak nesnel bir gerçeklik söz konusudur. Buna bağlı olarak bazı olgu- lar ortaya çıkar. Birey bu olguları reddedilemeyecek Ģeyler arasında görmeye baĢlar. Ġnançlar da böyle bir sosyalleĢtirme aĢamasıyla kurumsal hale gelir. Kitabi din, toplumdaki büyük geleneği temsil eder. Kaynağını kutsal metinler teĢkil eder. Dinin kültürel ve milli unsurlarla meydana gelmiĢ formuna da küçük gele- nek adı verilir. Din olgusu dinamik olduğundan bu iki formun birleĢmesiyle varlığını sürdürür. Bazen küçük gelenek “hurafe” nitelendirmesiyle büyük geleneğin içinde yer alır fakat buna rağmen halk arasında yaĢatılmaya devam eder. Halk dindarlığı olarak bilinen bu türden inançlar kültürel Ģartlar ve yaĢam biçimiyle üretilir. Halk kendi üretti- ği bu inançlara kutsallık atfeder ve onları resmi dinin vazgeçilmez bir unsuru sayar. “Sosyal gerçeklik” olarak pratik yaĢam bilgilerinin içerisinde yer alması ise “döngüsel gerçeklik”le sağlanır. Bu bilgilerin gerçeklik vasfını kazanması, nesilden nesle aktarıl- masına bağlıdır. Dolayısıyla pek çok insanın bir olgudan bahsetmesi, o olgunun gerçek- lik boyutunu yükseltir. ModernleĢme sürecinde dahi halkın üretimi olan, kutsallık atfe- dilen ve gerçeklik boyutu kazanmıĢ uygulamaların varlığını devam ettirdiği aĢikârdır. Oysa pozitivist düĢünceye göre kutsal olan ilk çağlarda yaĢanıp bitmiĢ bir olgudur. Ay- dınlanmayla birlikte insan dünyayı tamamen rasyonel düĢünce çerçevesinden algılaya- 26 caktır. Dolayısıyla halk inançları, metafizik olgular ortadan kalkacaktır. Refik Halid Karay‟ın halk dindarlığına karĢı tutumunun pozitivist düĢünceyle aynı doğrultuda olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü o, toplumda görülen bu türden inançlara sahip yirminci yüzyıl insanını ilk çağlardaki metafizik olgulara inanan insan- lara benzetmektedir. Tıpkı pozitivist düĢüncede olduğu gibi özellikle bilimin ilerlemesi- ne vurgu yapan Refik Halid, fen ve teknolojinin hızla geliĢtiği bir toplumda metafizik 27 olana yönelmenin saçma olduğunu ileri sürer. Ayrıca o; 26 Ali Köse, Ali Ayten, Popüler Dindarlık Türbeler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir Araştırma, 2.b. , Ġstan- bul: TimaĢ Yayınları, 2018: 26-27, 42-44, 60-61. 27 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, 149. 77 Gûya bir sürü force naturelles inconnues varmıĢ, yani ya, bizce meçhul gayet tabii kuvvetler… FalanmıĢ, filanmıĢ, falan olur, filan olurmuĢ da bu tabii, fakat bizce tanınmamıĢ kuvvetler falanı filan ederler, filanı da falana çevirirlermiĢ. Âlâ! Onlar bunları yapadursunlar, bileklerinden tu- tacak değilim ya, görür, ĢaĢılacak Ģey der, geçerim. ġaĢmak suretiyle gös- 28 terdiğim iltifat yetiĢir. ( Vurgu yazara aittir.) diyerek metafizik olana karĢı bakıĢ açısını net bir Ģekilde ortaya koyar. Ona göre; “Ter- lik kendiliğinden ters dönmüĢse ecel iĢaretidir.”, “Sala verildikten sonra evde iĢ yapıl- maz.”, “Örümcek ağları cuma günleri temizlenmez.”, “Nikâh, iki bayram arası kıyıl- maz.”, “ġemsiye evin içinde açılırsa o evden biri vefat eder.”, “Yıldız kayarken dilek tutulursa kabul olur.”, “Dört yapraklı yonca taĢımak mutluluk getirir.”, “Ayna kırılırsa 29 yedi yıl felaket meydana gelir”… Ģeklindeki inançlar oldukça mantıksızdır. Görüldüğü üzere Refik Halid Karay‟ın halk dindarlığına yaklaĢımı eleĢtireldir. YaĢadığı dönemdeki toplumun uygulamalarını değerlendirerek halk dindarlığının resmi dinle bir ilgisinin olmadığını vurgular. Ayrıca bir Müslüman‟ın Hıristiyan hocalardan medet ummasını, “Ayazma”lardan Ģifa dilemesini tuhaf karĢılar. Ġnsanların manevi tedavi olan “nefes”te 30 mezhep ve din farkı gözetmediklerini ifade eder. Refik Halid Karay‟ın Müslümanlar için ĢaĢkınlıkla karĢıladığı bu uygulamalar Müslümanlığı kabul eden Türklerin Helen kültürüne ait olan inançlarını Ġslam‟a dâhil etmeleriyle açıklanabilir. “Ayazma” suyun kutsal olmasına iĢaret eder ve bu ritüelin kökleri Hıristiyanlıktan önceki dönemlere da- yanır. Dolayısıyla “Ayazma”ları eskiden kalma bir geleneğin uzantısı olarak Müslüman 31 halk da ziyaret eder ve oradan Ģifa umar. Bu sebeple eski Türk inançları, halk dindar- lığını etkileyen en önemli parametrelerden biri olarak kabul edilebilir. Zira modern dö- neme kadar ulaĢan ve Ayazma ritüelinde olduğu gibi, bazı kiĢiler, nesneler, zaman ve mekânlara kutsiyet atfedilmesi ve yapılan ibadetlerin bu kutsiyete göre planlanması bu- nun en belirgin örneklerini teĢkil etmektedir. Ayrıca zamanın değiĢimiyle birlikte orta- dan kalkması umulan bu uygulamalar her ne kadar form değiĢtirseler de insanın var olduğu her yerde yaĢamaya devam etmektedir. Zira kırsal kesim/kentte yaĢayan, eğitim- li/eğitimsiz, yaĢlı/genç ya da kadın/erkek olsun fal, nazar, büyü, muska, Ģeytan, hortlak, cin, peri gibi halk dindarlığının birazının ya da tamamının, dolaylı ya da doğrudan he- men herkes tarafından benimsendiğini söylemek mümkündür ve toplumda tarihsel bir 28 Refik Halid Karay, Deli, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 76. 29 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 152-153, 155. 30 Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016: 85, 89. 31 Köse, Ayten, Popüler Dindarlık Türbeler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir Araştırma: 14-15. 78 32 sosyal gerçeklik olarak yerini koruduğu aĢikârdır. Refik Halid Karay da bu durumun oldukça farkındadır ve Hamit Devri‟nde tıbbın ilerlemesi, tedavi yöntemlerinin geliĢ- mesine paralel olarak toplumdaki manevi tedavi yöntemlerinin uygulanmasında bir 33 azalma olmadığını aksine artıĢ gösterdiğini itiraf eder. Yazarın geleneksel dini inançlara bağlı bireylere de tepkisel yaklaĢtığı söylenile- bilir. Zira o, yenilik ve değiĢimlere oldukça açık olan Galatasaray Lisesi‟nde eğitim görmüĢ, düĢünceleri de pozitivizmin tesiriyle ĢekillenmiĢtir. Bu sebeple resmi dindarlık dıĢındaki uygulamalar ona göre hurafedir ve mantıksızdır. Refik Halid‟in kutsal olana yaklaĢımı mistik ve duygusal boyuttan oldukça uzaktır. Örneğin o, futbol oynamanın dinen uygun olmadığını savunan genç bir softayı Ģiddetle eleĢtirir. Softaya göre top, Hz. Ali‟nin baĢını sembolize eder ve ona vurmak caiz değildir. Refik Halid Karay‟a göre bu 34 bakıĢ açısı kesinlikle doğru değildir. Bu zihniyete sahip bireylerle dünyaya açılıp iler- 35 leme kaydedilemeyeceğini savunur. Toplumun adet ve geleneklerinden ibaret olan fakat dinle hiçbir ilgisi bulunma- yan bazı fenomenler, bireyler arasında kabul görmesi ve uygulanması için özellikle de büyükler tarafından dini bir mahiyete büründürülür ve yerine getirilmediği takdirde de “günah” iĢlendiği vurgulanır. Çünkü alıĢmıĢ olmak, vazgeçmenin önündeki en büyük engeldir ve bu noktada sözlü kültür alıĢkanlıkların devam ettiricisi olarak önem arz 36 eder. Refik Halid Karay‟a göre de insanlar bazı yaĢam pratiklerine tehlikelerden ko- runmak ve herkesin bu tedbiri almasını sağlamak için dini bir mahiyet vermiĢlerdir. Mesela eski konaklarda bulunan eĢiklerin fonksiyonu ısının muhafaza edilmesi olması- na rağmen konaktakilerin eĢikten atlarken birtakım dini ritüeller yaptıklarını, örneğin besmele çekmeden atlamadıklarını ya da “Tu! Tu!” demeden eĢikten asla geçmedikleri- ni anlatan Refik Halid, insanların bu tedbirleri eĢiğe dalgınlıkla takılıp düĢmemek için aldıklarını, toplumda kabul görmesi için de dini bir uygulama olarak rivayet edildiğini 37 belirtir. Refik Halid‟in bu konuyu ayrıca “Yatır” adlı hikâyesinde de iĢlediği ve insan- ların dini mahiyete büründürme alıĢkanlığını toplumun inanç-yaĢam tarzı bağlamında 32 Melda Medine Güleç, Sosyolojik Açıdan Türk Halk Dindarlığı, Ankara: Gece Kitaplığı, 2017: 82-83 33 Karay, Üç Nesil Üç Hayat: 88-89. 34 Karay, Aydede 1949: 422-423. 35 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-7-, Bu Gazeteciler, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayın- ları, 2014, 146. 36 Güleç, Sosyolojik Açıdan Türk Halk Dindarlığı: 84-85. 37 Karay, Memleket Yazıları-15-, Elli Yıl Önceki: 65-66; Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalka- vuğu Tarih: 335, 345. 79 ele aldığı görülmektedir. Zira ağaç toplum tarafından önemli bir konumda görülmekte- dir ve bu bakımdan ağaca kutsallık atfedilmiĢtir. Yine eski Türk inançlarından kaynaklı bu kutsallık zamanla değiĢimlere uğrasa da toplumun kabul gördüğü uygulamalar ara- sında varlığını sürdürmüĢtür. Çünkü ağaç, bolluğun, bereketin, ululuğun sembolü olarak tanrısal güçle insan arasında bağ kurduğu düĢüncesini uyandırması sebebiyle mukaddes bir varlıktır ve korunması gereklidir. Buna bağlı olarak yaygın olarak görülen uygula- malardan biri mezar baĢlarına ağaç dikmektir çünkü dikilen ağaç yeĢil kaldığı müddetçe ölünün günahlarına kefaret olacağına inanılmaktadır. Dolayısıyla mezarlıktaki ağaçlar 38 bu inanıĢa göre kesilmemekte ve yakılmamaktadır. Refik Halid Karay toplumun bu uygulamasını hikâyede Ģu ifadelerle belirtmiĢtir: Yanındaki köy halkı, Maslaklılar, iki gün öteden odun getirir, tezek kuru- tur, saman yakar, yatırın malikânesine dokunmayı hatırından geçirmezdi. Mescidin minberini yakmakla bu ormanın ağacını baltalamak arasında 39 bir fark görmüyorlardı. Köy halkının oduna ihtiyaç duyduğu halde mezarlık ağacını kesmeme ve özellikle de yatırın bulunması dolayısıyla bunu akıllarından bile geçirmeme durumu toplumun kendi uygulamalarına zaman içerisinde dini bir mahiyet kazandırdığını ve onu dini bir emir gibi yerine getirdiğini yansıtması bakımından önemlidir. Çünkü fenomenler özü itiba- riyle kutsal ve dini mahiyette değildir. Onlara bu anlamı yükleyen toplumdur. Böylece önce kutsanan fenomenler zamanla dini bir mahiyet kazanarak toplumda yerini alır ve toplumsal algı bu yönde geliĢir. Zira “düĢünüm gücü” halk dindarlığı uygulamalarının 40 etkin hale getirilmesinde önemli ve gerekli bir faktördür. Refik Halid Karay 1944 yılında kaleme aldığı bir yazısında insanların okuyup üfleme gibi halk inançlarında rakamlara da önem verdiklerini ve özellikle üç rakamının dikkat çektiğini ifade eder. Bunun için de türbelerde bir yerden diğer tarafa üç kere at- landığını, tespihten üç kere geçirildiğini, üç Ġhlâs bir Fatiha okunduğunu, üçler denilen 41 gayp âleminin üç büyük velisinden medet umulduğunu örnek verir. Modernizmle birlikte sosyal değiĢimin etkisiyle halk dindarlığının toplumdaki yansımalarında bir azalma görüleceğini düĢünenlerden birinin de Refik Halid Karay 38 Güleç, Sosyolojik Açıdan Türk Halk Dindarlığı: 142-144. 39 Refik Halid Karay, Memleket Hikâyeleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 112. 40 Güleç, Sosyolojik Açıdan Türk Halk Dindarlığı: 137-138. 41 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-9-, Türkçenin Tadı ve Âhengi, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 514. 80 olduğunu söylemek mümkündür. Oysa Refik Halid Karay‟ın bu inançlara tepkisel yak- laĢıp halk dindarlığını anlamlandıramamasında gözden kaçırdığı nokta, toplumun ras- yonel düĢünce dönemine evrilse de kendini tamamlayan irrasyonelliği belli oranda için- de barındırdığından irrasyonel olanla sürekli bir etkileĢim halinde olması/ olacağıdır. Ayrıca modern yaĢam Ģartlarının fiziksel ve sosyal olarak güven duyma ihtiyacında bu- 42 lunan bireylere tam anlamıyla bir cevap veremediği de görülmektedir. 3.3. YAZARIN MODERNİZM ALGISI Modernite, on yedinci yüzyılda ilk olarak Avrupa‟da ortaya çıkan ve daha sonra 43 küresel bir boyuta ulaĢan sosyal yaĢam biçimi anlamına gelmektedir. Modernizm ise modernitenin felsefi zeminde formüle edilerek zihni düzeyde haklılaĢtırılmasıdır. Dola- 44 yısıyla modernizm ideolojik bir yapıya iĢaret etmektedir. Aydınlanma düĢüncesinin sonucunda Batı‟da kullanılmaya baĢlanan bir kavram olarak modernitenin kökleri Reform, Rönesans ve aynı zamanda coğrafi keĢiflere kadar dayandırılabilir. Coğrafi keĢiflerle hemen hemen aynı döneme rastlayan Reform ve Rö- nesans‟ın modernizme zemin hazırlaması bakımından önemi yadsınamaz. Zira Reform ve Rönesans o zamana kadar muhafaza edilmiĢ geleneksel otoritenin temellerinin sar- sılmasına neden olmuĢ, özelde din ve sanatta görülen etkileri daha sonra siyasi ve eko- nomik boyutta da yansımalarını bulmuĢtur. Aydınlanma düĢüncesiyle birlikte ise akıl 45 her Ģeyin ölçüsü olarak görülmüĢ ve metafizik alan reddedilmiĢtir. Çünkü seküler dünya görüĢü yaĢamın merkezine alınmıĢtır. Aydınlanma düĢünürleri kitabi dinlere de karĢı çıkarak vahyi, ritüeli, mucizeyi paranteze alan ve sadece Yaratıcı‟ya minnet duy- gularıyla bağlanmayı içeren adeta bir “doğal din” inĢa etmeye çalıĢmıĢlardır. Aydın- lanma düĢünürlerinin “doğal din” inĢa etme çabalarını ise on altıncı yüzyılda ortaya çıkan din-bilim çatıĢmasında bilimin güç kazanması desteklemiĢtir. Ayrıca laiklik ve özgürlüğü pekiĢtiren Fransız Devrimi ve tarımdan uzaklaĢarak sanayileĢmeyi sağlayan 46 Sanayi Devrimi de modernliğin siyasi ve sosyal dayanakları olmuĢtur. 42 Köse, Ayten, Popüler Dindarlık Türbeler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir Araştırma, 45. 43 Anthony Giddens, Modernliğin Sonuçları, çev. Ersin KuĢdil, 7.b. , Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2016, 9. 44 Abdurrahman Kurt, Din Sosyolojisi, 11.b. , Ġstanbul: Sentez Yayıncılık, 2016, 217. 45 Kurt, Din Sosyolojisi: 218-220. 46 Vejdi Bilgin, Bizi Kuşatan Toplum, 6.b. , Bursa: Emin Yayınları, 2015: 163-164. 81 Akılcılık, sekülerlik ve bireycilik üzerine kurulan modernite, Batılı olmayan top- lumlara da yayılmıĢtır fakat ortaya çıktığı günden Ģimdiki zamana gelene kadar içeri- 47 ğinde birtakım esnemeler meydana gelmiĢtir. Modernlik bireylere çeĢitli imkânlar sunan ama aynı zamanda yıkıcı bir tehdit 48 unsuru olarak karĢılarında duran çift yönlü bir olgudur. Bu bağlamda kültür, sanat ve demokrasi ortamı sağlaması bakımından fırsat; yabancılaĢma, hegemonya ve anomi 49 gibi problemleri gündeme getirmesi bakımından da tehdit unsurudur. Bu yönüyle de 50 riskle iliĢkilidir. Modernite, bir yandan belirli yaĢam tarzları ve alanlarının genel risk parametrelerini azaltırken bir yandan da daha önceden hiç karĢılaĢılmayan ve kesin ola- rak bilinmeyen yeni risk faktörlerini devreye sokar. Dolayısıyla insanın doğa üzerinde tahakküm kurmasının yol açtığı ekolojik felaketler, totaliter devletlerin ortaya çıkması, küresel ekonomik oluĢumların çökmesi bireylerin modern hayatta karĢı karĢıya kalacak- 51 ları kaçınılmaz risk faktörleri olarak sayılabilir. Modernitenin bir getirisi olarak riskle karĢı karĢıya kalma durumu, bireylerin on- tolojik bir güvenlik ihtiyacı duymasına neden olmuĢtur. Modern öncesi dönemde birey- lerin güven duygusunu destekleyen dört temel unsur bulunmaktadır. Bunlar; “akrabalık sistemi”, “yerel topluluklar”, “dinsel kozmolojiler” ve “gelenek”tir. Bununla birlikte bulaĢıcı hastalıklar, doğal afetler, hırsızlık, kötü büyü etkisinde kalmak da risk ortamla- rına iĢaret etmektedir. Modern dönemin risk unsurları da “savaĢın endüstrileĢmesi” ve “kiĢisel anlamsızlık” iken güven ortamı ise dostluk iliĢkileri ile geleceğe yönelik plan- 52 lardır. Modernizm söz konusu olduğunda dikkat edilmesi gereken nokta modernizmle modern öncesi dönem arasındaki ayrımdır. Zira tanımda değinildiği üzere modernizm ilk olarak Batı‟da ortaya çıkmıĢtır fakat Batılı geleneksel toplumun moderniteye evrilen yapısında uçurum addedilebilecek bir fark yaĢanmamıĢtır. Hâlbuki Batılı olmayan top- lumlarda modernliğe geçiĢ aĢaması ve sonrasında sosyal, kültürel, ekonomik ve dini boyutlarda radikal değiĢimler söz konusudur. Modernizme adaptasyon sürecinde kültü- 47 Kurt, Din Sosyolojisi, 221. 48 Giddens, Modernliğin Sonuçları, 15. 49 Kurt, Din Sosyolojisi, 221. 50 Giddens, Modernliğin Sonuçları, 36. 51 Giddens, Modernite ve Bireysel- Kimlik, çev. Ümit Tatlıcan, 2.b. , Ankara: Say Yayınları, 2014: 14-15. 52 Giddens, Modernliğin Sonuçları: 93, 101-103. 82 rel değerlerini yok sayan Batılı olmayan toplumlar, kendi değerlerine yabancılaĢma 53 problemiyle karĢı karĢıya kalmıĢlardır. Modernliğin kabul görmesini sağlayan faktörün farklılaĢmayı sağlamasının yanı sıra üstün olmayı da içermesidir denilebilir. Merkeze üstün olma idealini koyan mo- dernlik projesi, ilerlemeci bir doğrultuda tek tip insan, toplum ve yaĢam biçimini hedef- lemiĢtir. Aynı zamanda da bireyi her Ģeyin hâkimi ve denetimcisi olarak görmüĢtür. Dolayısıyla bu anlayıĢ gösteriĢçi tüketim ve materyalizme neden olduğu için değerlerin zayıflayarak toplumun çözülmesine yol açmıĢtır. Bunun doğal bir sonucu olarak da top- lumda bireyci eğilimler, menfaat, hırs gibi duygular baĢ göstermiĢ, bireylerin toplumla 54 kurduğu bağ zayıflamıĢ ve bencil insan tipi ortaya çıkmıĢtır. Bir toplumun değiĢimlere ayak uydurmak durumunda kalması ve farkında olarak ya da olmayarak modern bir yaĢamı benimsemeye baĢlamasına paralel bir Ģekilde birey- ler arasında “dinselleĢme” denilen bir korunma gayreti ortaya çıkar. Modernizmin 55 olumsuz getirilerine karĢı din, bir savunma kalesi gibi görülür. Refik Halid Karay‟ın modernizm karĢısındaki tutumunu da bu Ģekilde açıklamak mümkündür. Zira yazdıkla- rından hareketle Refik Halid‟in değiĢimlerin çok hızlı yaĢandığı bir çağda çocukluğun- daki maneviyat Ģemsiyesinin altına sığındığı söylenilebilir. Özellikle Bu, Bizim Hayatı- mız adlı eseri onun bir yandan modernleĢmeyle birlikte manevi değerleri yitirmenin üzüntüsünü duyması diğer yandan da iç huzurun kaybedildiği bir dünyada eskiye duy- duğu özlemi dile getirmesi bakımından önemlidir. Modern yaĢam bireylere birçok fırsat sunmuĢ fakat bununla birlikte manevi değerleri de yok etmiĢtir. Dolayısıyla geleneklere ve göreneklere, dini pratiklere, ahlaki kurallara uyulmayan bir yaĢam ruhunu ve mana- sını kaybetmiĢ sadece görüntüden ibaret kalmıĢtır. Eserde görüldüğü üzere eski manevi değerler artık düĢsel anlatı unsurlarıdır, çünkü yaĢanılan yüzyıl, insanlar ve toplumsal 56 değerler farklılaĢmıĢtır. Refik Halid Karay‟a göre modern yaĢam tarzının benimsenmesinde Batılı zihni- yetin ürünü olan filmler önemli bir faktördür zira filmler bireylerin davranıĢlarını etki- lemektedir. Bireyler artık toplumun kültürel ve ahlaki değerlerine uymayan davranıĢları için Refik Halid Karay‟ın ifadesiyle fetvayı filmlerden almaktadır. Böylece ailenin ter- 53 Bilgin, Bizi Kuşatan Toplum, 168. 54 Kurt, Din Sosyolojisi: 221-222. 55 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, haz. Ahmet KuyaĢ, 25.b. , Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, 20. 56 Refik Halid Karay, Bu, Bizim Hayatımız, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 249. 83 57 biye etme görevi yerini filmlere bırakmıĢtır. Ayrıca aileler çocuklarını Merkez Efen- di, Sümbül Efendi gibi Ģöhretleri yüzyılları aĢacak manevi bir Ģahsa adamak yerine, onların ileride bir masal bile olamayacak Martine Carol, Gregory Peck gibi film yıldız- 58 larına benzemesini arzulamaktadır, çünkü günün idolleri onlardır. Geleneksel olan yerini modern olana bırakmıĢtır. Fakat bu filmlerin sorgulanmadan örnek alınması ve ailenin çocuklar üzerindeki tesirini giderek zayıflatması gençliği israfa, eldeki nimetin 59 kıymetini bilmemeye ve sahip olduklarını da hor kullanmaya sevk etmektedir. Ahlak- sızlığın en büyük hocası olan bu filmlere bir sınır çizilmeli ve memlekete girmeden ön- 60 ce ahlak pasaportları sorulmalıdır. Refik Halid Karay‟ın modernizm karĢısındaki tutumu onu ne toptan kabul ne de toptan ret Ģeklindedir denilebilir. O, kendisini küçük yaĢlarından itibaren ilerlemecilik fikrini benimseyen, Batı‟nın kıymetli gördüğü taraflarını kabul eden, hatta onların sanat metotlarını kullanan ama öte yandan dilinin ve dininin tiryakisi olarak tanımlar. Refik 61 Halid‟in Batı‟ya hayranlık duyduğu nokta, onların sanat ve teĢkilatçılığıdır. Örneğin o, Amerika‟nın ceza kanunlarının pek çok suçu önlediğinden hareketle, ceza kanununda 62 Amerikan kanunlarını tatbik etmekten yana görüĢ bildirmektedir. Ayrıca Ahmet Mit- hat Efendi‟nin eğitimi, II. Mahmud‟un da askerliği Batılı usullere göre düzenlemesin- 63 den oldukça memnundur. Fakat bununla birlikte onun düĢüncesinde Batı‟nın yenilik- lerini uygulamak, kendi kültürüne tamamen yüz çevirmek anlamına gelmemektedir. 64 Kendi kültürel kodlarında da ortaya çıkarılmayı bekleyen nice cevherler gizlidir. Modernitenin var oluĢunu devamlı kılması, modern bireyleri hiçbir zaman eri- Ģemeyecekleri, mükemmel ve imkânsız amaçlarla karĢı karĢıya bırakmasıyla mümkün- dür. Kesinlik ve uyumun hâkim olduğu bir yaĢamı amaçlayan modern bireyler sürekli ama bir o kadar sonuçsuz kalacak çaba içinde bulur kendini. Amacı uğruna durmadan çalıĢır fakat o amaç ufuklar gibi eriĢilmez bir boyuttadır. Ne kadar çok çabalarsa amaç 57 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-13-, Güzel Sanat Suçları, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 357. 58 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 275. 59 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 75. 60 Refik Halid Karay, Guguklu Saat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 176, 180. 61 Refik Halid Karay, Bir Ömür Boyunca, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 97, 100. 62 Karay, Aydede 1949, 180. 63 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkı- lâp Yayınları, 2014, 195. 64 Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, 49. 84 da o kadar hızlı uzaklaĢır. Böylece modern bireyler adeta Tantal‟ın çektiği ızdırabı du- yar. Çabalamaları sonuçsuz kalsa da pes etmez çünkü bulunduğu konum bir öncekine göre ufka daha yakındır. Dolayısıyla obsesif bir ilerlemeyle yoluna devam eder. Öte yandan bu çabalama, daimi bir kaygı, huzursuzluk ve telaĢı da beraberinde getirir. Zira imkânsıza ulaĢmak düĢüncesi ve bunu bir görev olarak görme, geleceği değerli kılmak 65 değil, yaĢanılan anı değersizleĢtirmektir. Refik Halid Karay‟ın da modernizm hakkın- daki görüĢlerinin bu doğrultuda olduğu söylenilebilir, çünkü ona göre modern yaĢamda- ki değiĢimler insanların diken üstünde yaĢamalarına neden olacak derecede hızlı ve bir o kadar belirsizdir. Bu sebeple yirminci yüzyıl insanı daima bir koĢuĢturma halindedir 66 ve buna bağlı olarak da ruhi açıdan bunalımdadır. Refik Halid Karay‟a göre Batılı yaĢam tarzını benimsemek demek; pek çok mas- rafın kapısını aralamak demektir, çünkü gündelik hayatın gerekliliğinden olmayan ve sırf gösteriĢ için yapılan harcamalar toplum için ağır bir yüktür. Örneğin geç saatlere kadar eğlence yerlerinde vakit geçirmek, düğünlere çiçek yollamak, nikâh Ģekeri dağıt- 67 mak, pasta ve dondurma yemek modern yaĢamla birlikte gelen modern masraflardır. Refik Halid Karay için moda da bu modern masraflardan biridir. 3.3.1. Moda Modernizmin “üstün olma” idealini gerçekleĢtiren parametrelerden biri olarak moda, Refik Halid‟in tanımlamasında, eĢyaların Ģeklini belirleyen geçici tarzdır. Ona göre bireylerin yeniliklere ve değiĢimlere duyduğu heyecanın doğal bir yansıması olan modadan özellikle varoluĢsal modlarında dikkat çekme ve beğenilme arzusu bulunan kadınlar istifade eder. Hatta bu sebeple moda efendi, kadınlar ise adeta onun kölesidir. Kadının modaya bu kadar düĢkün olması ise, modanın dinamik bir yapıda olmasından kaynaklanmaktadır. Sürekli bir değiĢim dikkat çekicidir ve dolayısıyla sonu gelmeyen bu hareketlilik kadının dünyasında özel bir yere sahiptir. Çünkü kadın, değiĢimle birlik- te kendini olduğundan farklı ve yenilenmiĢ hissederek mutlu olur fakat asıl önemli olan geçici tarzlar her daim kalıcı olan yaratılıĢ güzelliğidir. YaratılıĢında zarafet, uyum ve sevimlilik bulunmayan bir kadına modanın ilave edebileceği bir güzellik söz konusu 65 Zygmunt Bauman, Modernlik ve Müphemlik, çev. Ġsmail Türkmen, 3.b. , Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2017: 23-25. 66 Karay, Anahtar, 22. 67 Karay, Aydede 1949: 259, 261. 85 değildir. Bununla birlikte hilkatinde güzellik ve zarafet bulunan bir kadını da en zevksiz ve komik bir moda bile çirkinleĢtiremez. Aslında moda, modern toplumdaki statü gös- tergelerinden biridir ve “üstün olma” hırsıyla hareket eden bireyler üzerinden çıkar sağ- layan bir endüstri teĢkilatıdır. Kısaca moda, yeni bir masraf kapısıdır, bu yönüyle harp 68 gibi o da bir felakettir. 69 Modanın toplumda kabul görmesiyle birlikte kadınlar büsbütün açılıp saçılmıĢ, 70 saçlarını kısa kestirerek erkeklerle aralarındaki farkları kaldırmıĢ, genci, yaĢlısı saçla- rını sarıya boyamaya baĢlamıĢtır. Refik Halid‟in düĢüncesinde bunlar gereksiz iĢlerden- dir. Hatta evli olmayan genç bir kızın saçlarını boyatması toplumun normlarına aykırı- dır. Ayrıca boyalı saçları kendisine yakıĢmıĢ olsa dahi anne-babanın evladı üzerindeki denetimsizliğinin bir sembolü olması ve ailesinin görgüsüzlüğünü yansıtması bakımın- dan da toplum için kötü bir örnektir. Yine Refik Halid‟e göre delilerin icat edip, akıllıla- rın da ayak uydurduğu moda, toplumun elinden hiçbir Ģekilde kurtulmayı baĢaramaya- cağı zalim bir hükümdar gibidir fakat bu hükümdar toplumu terk ettiğinde hayat sıradan 71 ve çekilmez olur. Tüm bunlardan hareketle Refik Halid Karay‟ın modaya karĢı duruĢu Ģu Ģekilde özetlenebilir: Akıllı insan, her meselede olduğu gibi moda bahsinde de ikisi ortası bir yol tutmalıdır; ne modayı bütün yeniliği ve acaipliğiyle hemen benimse- yivermeli ne de eski modada demir atarak bir moda halicinde pas tutup midye bağlamalıdır. Yani moda modeli, bebeği, kuklası olmaktan çekin- diği kadar geçmiĢ zaman kıyafetlerini gösteren müzelik balmumu bir 72 manken halinde kalmaktan da kendini korumalıdır. Alıntıdan yola çıkılarak Refik Halid Karay‟ın tüm fenomenlerde olduğu gibi modaya karĢı da psikolojik olarak yaklaĢma-kaçınma çatıĢması yaĢadığı söylenilebilir. Bunun altında yatan sebebi ise yine içinde bulunduğu dönem Ģartlarıyla açıklamak mümkün- dür. Çünkü Refik Halid o dönemi Ģöyle anlatmaktadır: Kan gövdeyi götürüyor; taĢ üstünde taĢ, omuz üstünde baĢ kalmıyor; ta- rihin en insafsız ve zalim, en yıkıcı ve cana kıyıcı bir devrini geçiriyo- 73 ruz. 68 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl: 80-82, 259-261. 69 Refik Halid Karay, Aydede 1922, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 458. 70 Karay, Deli: 12-13. 71 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl: 259-260, 319-320. 72 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 465. 73 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 468. 86 ĠĢte böyle bir dönemde modaya uymak Refik Halid‟in düĢüncesinde israftır ve zengin ile fakir halkın yaĢam Ģartları arasındaki uçurumun giderek derinleĢmesine neden o l- maktadır. Ġnsan çağın getirdiklerini takip etmeli ama kendini tamamıyla modaya kap- tırmamalı, yoksulluğun baĢ gösterdiği bir devirde israfta bulunmamalıdır. Giyim mese- 74 lesinde temel kuralı “göze batmamak” olmalıdır. Dünyanın içinde bulunduğu manzaraya kayıtsız kalmak insanlık dıĢıdır zira beĢ kıtaya masum insanların kan ve gözyaĢları düĢerken, modaya uyarak gösteriĢ yapmak duygusuzluk ve insafsızlık örnekleridir. Bu yüzden yirminci yüzyıl Refik Halid‟e göre 75 yerin dibine geçmeye layık bir devirdir. Bireyin dıĢında bir uzmanlık alanı olarak moda, yaĢam tarzlarına hâkim olduğu için yeniden üretilerek varlığını devamlı kılar. Bireyler değiĢen yaĢam pratiklerinde diğer uzmanlık alanlarında olduğu gibi modayı özgürleĢtirici bir alan Ģeklinde algılar ve böylece moda, toplumda yayılırken ciddi bir itirazla karĢı karĢıya kalmaz. DeğiĢen dün- yada bireyler mutlu ve problemsiz yaĢam beklentilerini uzman bilgisi ve aynı zamanda 76 da ileri teknolojinin karĢılayacağını düĢünürler. Oysa modern dünyada teknoloji birey- ler için hem bir fayda hem de bir tehdit unsurudur. 3.3.2. Teknoloji Teknolojik geliĢmelerin ivme kazandığı modern dünyanın bireyleri teknolojiyle diyalektik bir iliĢki halindedir. Bir yandan ürettiği teknolojiyle Yaratıcıya meydan okur- ken bir yandan da kötüye kullanılan teknolojiden olumsuz bir biçimde etkilenmekte- 77 dir. Refik Halid Karay teknolojinin sağladığı imkânları kabul ve takdir etmekle bera- ber verdiği zararın daha fazla olması nedeniyle teknolojiden oldukça Ģikâyetçidir ve durumunu Tanrı‟ya arz etmektedir: Ya birdenbire zekâmızı al; ne bugüne kadar icat ettiklerimizi kullanabile- lim, ne de yeni icatlar çıkarabilelim. Ya suların bir kısmını kara yap; dünyaya rahatça sığıĢabilelim. Ya bütün petrolleri kes, tüket; maden kö- mürlerini kül et, savur; lastik ağaçlarını yık, kurut; harp aletlerini kulla- 78 namayalım. 74 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 466. 75 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 468-469. 76 Bauman, Modernlik ve Müphemlik, 292. 77 Karay, Tanrı’ya Şikâyet, 11. 78 Karay, Tanrı’ya Şikâyet, 13. 87 Refik Halid‟in yukarıda belirtilen bu istekleri gerçekleĢmese bile zaten ona göre modern 79 insan teknolojiyi hırslarının esiri yaparak dünyanın sonunu getirecektir. Modern tek- noloji, insanın insan olma vasfına zarar vermektedir. Özellikle de savaĢ zamanlarında. Bireylerin karĢılıklı çarpıĢması yerini artık toplu kıyımlara bırakmıĢtır. Ġleri teknolojinin kullanıldığı bir çarpıĢmada karĢılıklı niyetler belli değildir. Dolayısıyla modern silahları kullanan bireyler düĢman olarak tanımladıkları bireylerden önce kendi ahlaki kimlikle- rini yok etmektedirler. Böylece ahlaki eylem yerini araçsal eyleme bırakmaktadır. So- nuçta ise ahlaki açıdan yasak olan eylemler yargıdan bağımsız kalmıĢ ve büyük yıkım- 80 ların önü açılmıĢtır. ĠĢte bu noktada Refik Halid Karay Birinci ve Ġkinci Dünya Sava- Ģı‟nı kıyaslar. Ona göre Birinci Dünya SavaĢı insanlığın kaybedilmediği Ģerefli bir sa- 81 vaĢtır. Teknolojiyle kazanılan zaferler ise dürüst değildir. Bu sebeple teknolojinin en önemli icadı, insanın yaratılıĢındaki savaĢ eğilimini yok edecek bir madde bulmak ola- caktır. Çünkü insan bir yandan penisilin gibi ilaçlarla hayat kurtarırken öte yandan da atom bombası icat ederek toplu katliam yapmaktadır. Son derece konforlu ve lüks bir yaĢam imkânı sunan teknoloji aynı zamanda Üçüncü Dünya SavaĢı‟nın destekleyicile- 82 rinden biri olacaksa, o konfor ve lüksün hiçbir anlamı kalmayacaktır. 83 Modernitenin en önemli gerçekliklerinden biri yoksun bırakıcı oluĢudur. Evet, bireylere pek çok fırsat tanır ama bununla birlikte yıkımların, yoksulluğun, bencilliğin hâkim olduğu bir yaĢama, kısaca gücü elinde bulunduranın egemenliğinde değer yargı- larının kayboluĢuna Ģahit olan bireylerin kendi öz benliğine, kültürüne ve toplumsal değerlerine de yabancılaĢmasına neden olur. 3.3.3. Yabancılaşma Modernitenin getirisi olarak yabancılaĢma, bireyleri etkileyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Özellikle teknolojinin geliĢmesi, temel ihtiyaçların farklılaĢması, kolay elde edilebilirlik vb. sebeplerden dolayı bazı ahlaki değerler değiĢime uğramıĢ ve bu da yabancılaĢma problemini beraberinde getirmiĢtir. Ġçinde yaĢadığı devri hızlı değiĢimler geçiren, oldukça maddi ve teknolojiyle kuĢatılmıĢ olarak gören Refik Halid Karay‟a göre tarif ettiği bu yeni devir pek çok güzel 79 Karay, Tanrı’ya Şikâyet, 14. 80 Bauman, Modernlik ve Müphemlik: 71, 77. 81 Karay, Tanrı’ya Şikâyet, 62. 82 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 187, 430. 83 Giddens, Modernite ve Bireysel-Kimlik, 241. 88 anane ve gelenekleri yok etmiĢtir. Eskinin esrarlı, heyecanlı ve maneviyat dolu günleri bugün için hayalden ibarettir. Weber‟in ifadesiyle söylenecek olursa “Dünyanın büyüsü * bozulmuĢtur.” Dolayısıyla insan, hiç ait olmadığı ve olamayacağı bir yaĢam tarzını özenti Ģeklinde taklit ettiği için kendi kültürel geçmiĢine, dini pratiklerine, toplumsal değerlere yabancılaĢmıĢtır. Refik Halid Karay‟ın eserlerinde ele aldığı yabancılaĢma problemi din olgusu ekseninde değerlendirildiğinde onun özellikle Ramazana dair gö- rüĢleri dikkat çekmektedir. Yirminci yüzyıl nesli ona göre maddiyatperesttir ve böyle oldukları için eski Ramazanların ruhunu yaĢatmaları mümkün değildir. Onlar ne mahya- ların estetiğini ne de davulcuların manilerindeki zevki anlayabilirler. Bu yüzden değiĢen 84 nesil gibi Ramazan da eski Ramazanlara benzememektedir. Refik Halid Karay üzüntü duyduğu bu durumu Ġstanbul‟da doğup büyümesine ve Türk olmasına rağmen Batılı tarzda bir yaĢamı benimseyerek Türk kültüründen hiç haberi olmayan bir Küçük Hanı- mefendi imgesiyle ironik bir biçimde ortaya koymaya çalıĢır. Ramazan ayı gelmiĢtir ve Küçük Hanımefendi yazara uykusuzluktan Ģikâyet etmektedir. Yazar bunun nedenini havanın sıcak olmasına bağlar fakat Küçük Hanımefendi gece çalınan davulu sebep gösterir ve sahurun ne anlam ifade ettiğini sorar. Yazar ona ramazan ayında olduklarını, Müslümanların ramazan ayında oruç tuttuklarını söyler, davulcu geleneği ve sahur hak- kında bilgi verir. Küçük Hanımefendi yazarı hayretler içinde dinler çünkü anlatılanlar kendisine çok mantıklı gelmemektedir. Davul sesi çok rahatsız edicidir, sahur vakti ye- mek yenilebilecek bir saat değildir. Herkes sahura kalkmadığı için de insanlar kendile- rini sahura kaldıracak daha gürültüsüz bir çözüm yolu bulmalıdır. Yazara göre bu kız bir zamane Küçük Hanımefendisidir ve Ramazan geleneklerini bilmemesi normaldir ama kendisine mübarek ramazanın gürültülerle oluĢan misilsiz güzellikleri nasıl anla- 85 tılmalıdır? Yazar, Küçük Hanımefendi‟yle yirminci yüzyılın maddiyatperest neslini imlemiĢtir ve bu nesle yabancılaĢtığı değerleri geri kazandırmanın pek de kolay olmadı- ğının farkındadır, çünkü modern yaĢam dünyanın manevi büyüsünü bozmuĢtur. Refik Halid Karay Ramazan geleneğinin bozulmasını toplumsal yapının değiĢi- mi üzerinden açıklamaya çalıĢmaktadır, çünkü toplum dinini değiĢtirmemiĢ, inancını da kaybetmemiĢtir. Dolayısıyla sosyal yaĢamın değiĢimi din üzerinde etkili olmuĢ, özellik- * Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, çev. Milay Köktürk, 2.b. , Ankara: BilgeSu Yayın- cılık, 2013, 110. 84 Karay, Guguklu Saat: 137-139. 85 Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı: 141, 145, 147. 89 le aile yapısındaki değiĢim, ekonominin bozulması/ahlaki değerlerin unutulması ve gece eğlencelerinin her güne yayılması nedeniyle eski Ramazan geleneklerinin yaĢatılmasına 86 imkân kalmamıĢtır. Refik Halid Karay için modernizm öncesi dönem, toplumsal değerleri, gelenek ve görenekleri muhafaza etmesiyle kendine has bir dokusu bulunan ve aynı zamanda aile bağlarının güçlü olduğu bir dönemdir. Fakat moderniteyle birlikte toplum bir yan- dan yeni sosyal yapıya adapte olmaya çalıĢırken bir yandan da kendine has değerleri 87 kaybetmeye baĢlamıĢtır. 3.4. DEĞİŞEN DÜNYADA AHLAKİ DEĞERLER Bir sanatkârın dünyayı tam anlamıyla kusursuz görmesine imkân yoktur. Sanatçı her zaman daha güzelini arayan, ideal olanı bulmaya çalıĢan kiĢidir. Dolayısıyla dünya 88 hangi durumda olursa olsun sanatkârlar onun gidiĢatından memnun değildir. Bir sa- natçı olarak Refik Halid Karay da içinde yaĢadığı dünyanın halinden Ģikâyetçidir, çünkü Batılı yaĢam tarzının taklit edilmeye baĢlanmasından ve özellikle de Birinci-Ġkinci Dünya SavaĢları‟ndan sonra ahlaki değerler yok olmaya baĢlamıĢtır. Ayrıca git gide ilerleyen teknoloji de bu yok oluĢun en büyük destekçilerinden biridir. GösteriĢçi tüke- tim artmıĢ, bireyler toplum merkezli düĢünce yapısından ben merkezli düĢünce yapısına evrilmiĢtir. Bunun doğal bir sonucu olarak israf artmıĢ ve yardımseverlik mefhumu or- tadan kalkmıĢtır. Refik Halid Karay‟a göre Batılıların kendilerine has yaĢam tarzı ve geleneklerini sırf gösteriĢ ve özenti nedeniyle yani sorgulamadan, aynen taklit etmenin 89 90 hiçbir manası yoktur. Asıl önemli olan onların iyi özelliklerini örnek alabilmektir. 3.4.1. ‘ Sosyosentrizm’den ‘Egosentrizm’e Geçiş Modernite öncesiyle modern dönem arasındaki en belirgin farklardan biri, birey- lerin ötekine karĢı bilinçli/bilinçsiz bir kayıtsızlık halinde olmalarıdır. Ekonomik gücü statü göstergesi olarak kullanmaya baĢlayan modern bireyler isar, fedakârlık, değer at- fetme gibi ahlaki değerlerden oldukça uzaklaĢmıĢlardır. Modernite öncesi toplumda 86 Karay, Aydede 1949: 185-186. 87 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 233. 88 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 276. 89 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-4-, Mutfak Zevkinin Son Günleri, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 371. 90 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, haz. Tuncay Bir- kan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 233. 90 zenginlik, iyilik ve yardımseverlikte bulunmak için bir araçken, modernite ve ötesi za- manlarda ise toplumda kabul görmenin amacı haline getirilmiĢtir. Böyle bir amaç „ben‟i ön plana çıkarırken „ben‟in dıĢında kalanı değersizleĢtirmiĢ dolayısıyla servet faziletsiz- 91 likle eĢ değer görülmeye baĢlanmıĢtır. Birlikten bireyciliğe Tönnies‟in kavramsallaĢ- * tırmasıyla Gemeinschaft‟tan Gesellschaft‟a geçilen toplumda sınıflar arası uçurum git- tikçe derinleĢmiĢ, bireylerin birbirlerine karĢı muamelesini belirleyen kriter servet dere- cesi olmuĢtur. Batılı yaĢam tarzı benimsenmiĢ fakat onların hayır iĢleme, yardımsever- 92 lik türünden güzel adetleri görmezden gelinmiĢtir. Yeni sosyal yaĢam tarzının birey- 93 lerdeki hayır iĢleme duygularında bir zayıflatma meydana getirdiğini vurgulayan Re- fik Halid Karay için toplum artık Batılının eğlence tarafını seçmede Ģahin, hayır iĢleme- 94 de ise devekuĢu gibi olmuĢtur. Modern bireyler çay partileri, balolar gibi eğlencelerle o kadar meĢgullerdir ki, etraflarındaki bireylere yardımda bulunacak vakitleri bulun- mamaktadır. Hâlbuki eskiden geliri olmayan aileler gözetilir, açlar doyurulur, hatırları 95 sorulur ve yardım istenen kiĢi menfi bir tutum sergilemezmiĢ. O dönemin kendine özel bir ihtiyaç sahiplerini koruma ve eğitimi için destek olma usulü varmıĢ ve böylece pek 96 çok birey topluma kazandırılarak hayatları kurtarılmıĢtır. ġimdilerde milyoner sayısı- nın artıĢıyla ters orantılı olarak yardımseverlik azalmıĢtır. Refik Halid‟e göre eski zen- ginler toplum için daha faydalıdır. Modern dönem zenginleri ise ihtiyaç sahiplerine karĢı insani bir tutum sergilememekle birlikte dini bir görev olan zekâttan da habersiz yaĢamak- 97 tadırlar. Refik Halid Karay‟ın düĢlediği toplum, zenginin fakiri gözettiği, maddiyatın hâkim olduğu bir dönemde hayır yaparak manevi duyguların dinamizm kazandığı, statü- nün yok sayılarak zengin ve fakirin yakınlaĢtığı bir toplumdur. Bu düĢsel toplum yapısın- 98 da en büyük sorumluluk ise kadına aittir. O bu düĢüncelerini Ģöyle özetlemektedir: Zengin Garp kadınının yalnız süsünü, modasını mı taklit etmeliyiz? Ha- yırlı tarafları da olsa gerektir. Bizim paralı bayanlar yaĢadıkları masal ül- kesinden ne zaman insanların arasına inecekler ve insanlığa yakıĢır iĢlere 91 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 537-538. * Ferdinand Tönnies, “Gemeinschaft ve Gesellschaft,” Şehir ve Cemiyet, haz. Ahmet Aydoğan, Ġstanbul: Ġz Yayıncılık, 2000, 203. 92 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 185. 93 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 175. 94 Karay, Aydede 1949, 232. 95 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 174, 176. 96 Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, 358. 97 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 404-405. 98 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 180. 91 giriĢecekler? Zenginin sefalete kayıtsız ve insafsız kalmasını tarih çok defa affetmemiĢtir. Hele erkeğinden fazla kendisinden dertliye Ģefkat, muhtaçlara yardım beklediğimiz zengin kadını ıztırap ve yoksulluğa karĢı Ģu gördüğümüz kadar kaskatı yürekli kesilirse, bundan yalnız utanmak 99 değil, korkmak da lâzımgelir. Çünkü süse, gösteriĢe merakı dolayısıyla daha çok tüketen hanımlar, içinde yaĢadıkları yokluk döneminde ancak hayırseverlikleri sayesinde vicdan azabından kurtulabilirler ama ne var ki modern dönem kadınları fedakârlıkta bulunabilecek olgunlukta değildir. Onlar sadece kendisiyle ilgilenen etrafına gözleri kapalı bir yapma bebektir. Oysa top- lumu hayır iĢlerine teĢvik etmede kadın etkili bir rol oynar, o bu türden iĢlerle ilgilen- 100 medikçe toplum da bu mücadeleyi bırakır. Refik Halid Karay toplumun kendi kültürüne ait olmayan Batılı adetleri ne kadar kolay ve sorgulamadan kabul ettiğine de hayret eder. Özellikle Noel kutlamaları üzerin- den kaybedilen değerleri hatırlatır. Bir Batılı için Noel sadece eğlenceden ibaret değil- dir. Eğlenceyle birlikte yoksulların, yetimlerin sevindirildiği ve duaların alındığı dini bir yönü de vardır. Hz. Ġsa‟nın doğum günü bir Ġsevi için Allah korkusunu hissettiği bir zaman dilimidir. Bir Müslüman elbette ki bu heyecanı duyamaz ve dolayısıyla da onun Noel kutlaması eğlenceden öteye geçemez. Hayır iĢleme tarafını aklına bile getirmez. Bununla birlikte Müslümanların da dini gün ve geceleri bulunmaktadır fakat ben mer- kezli düĢünce yapısı toplumu ele geçirdiği için ne bayramda ne de kandillerde yaĢlılar, yetimler ve yoksullar hatırlanmamaktadır. Böyle bir kayıtsızlık hali Refik Halid‟e göre 101 herhangi bir dinsel kimlikle açıklanamaz. Aldığı ahlaki eğitimin ve dinlediği nasihatlerin kendisine oldukça tesir ettiğini vurgulayan Refik Halid, ahlaki değerlerin yozlaĢtığı bir dönemde okullardaki ahlak derslerinin gerekliliğini ve bu derslerin revize edilerek eğitim programına konulmasını savunur. Unutulan değerler ancak bu Ģekilde yeni nesle hatırlatılabilir ve bireylerin öte- 102 kine karĢı sorumluluk bilinci geliĢtirilebilir. 99 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 182. 100 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl: 180, 184-186. 101 Karay, Aydede 1949, 232. 102 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 462. 92 3.4.2. Dürüstlük 103 “Dürüst iĢ görmemek günün gidiĢidir.” der Refik Halid ve kaybedilen bir baĢ- ka ahlaki değerden daha üzülerek bahseder. Bununla birlikte yarım yüzyıl öncesine ka- dar Batılılar tarafından oldukça dürüst olarak anılan Müslüman Türklerin niçin ölçü ve tartıda hile yapmaya baĢladığını sorgular. Refik Halid, bugünün Batılı tüccarlarından daha dürüst olduğunu vurguladığı eski Türk esnafının hileden korktuğunu belirtir. Ona göre eskiye dair tüm üstün özellikler kaybedilmektedir ve en önemlisi de bu özelliklerin yerine daha iyileri koyulamamaktadır. Modern toplumsal yaĢamın en önemli problemi hile ve aldatmaca yani bireylerin kendi menfaati uğruna bir diğerini önemsememesidir. Üstelik yapılan hileler birer utanç sebebi olarak da görülmemekte tam tersine marifet 104 sayılmaktadır. Öyle ki hilekâr çırak artık ustasının gözdesi konumundadır. Refik Halid eskiden de toplumda hilekârlığın bulunduğunu ifade etmekle birlikte aldatmanın da bir sınırı bulunduğuna dikkat çeker ve eski dönemde Allah‟tan ve kullardan korkul- duğunu, dolayısıyla da sorumluluk duygusunun daha ağır bastığını anlatır. Hilekârlığın altında yatan sebebi insanın hep daha fazlasını istemesi Ģeklinde açıklar. Çünkü ekono- mik gücü elinde bulundurma isteği insanın hırsını tetikleyen önemli parametrelerden 105 biridir. Dolayısıyla yüzyılın en gerekli ahlaki davranıĢlarından biri Batılı usulü alıĢve- 106 107 riĢtir. Çünkü Batı‟da satıcı nezaketsizliği ve hilesiyle karĢılaĢılmamaktadır. Oysa Türk toplumunda özellikle de savaĢtan sonra ticaret ve alıĢveriĢ ahlakı tamamıyla de- ğiĢmiĢtir. Satıcı ve alıcı arasında güven kalmamıĢ, aralarında dürüstlerin de bulunması- 108 na rağmen genel olarak esnaflar “bî insaf” olarak anılır olmuĢtur. AlıĢveriĢ artık bir oyundan ibarettir. Bu oyunda satıcının hedeflediği temel strateji aldatmak, alıcının nihai hedefi ise aldatılmamaya çalıĢmaktır. Gündelik yaĢam pratikleri arasında bireyler tara- fından içselleĢtirilen bu oyun normalin dıĢında bir duruma iĢaret eder ve bireylerin onto- lojik bir güvensizlik hali yaĢamasına neden olur. Ahlaki değerlerin hiçe sayıldığı bir toplumda satıcı ve alıcı arasında bitmek bilmeyen bu mücadelede alıĢveriĢ yapmak Re- 109 fik Halid Karay‟ın ifadesiyle “ruh yorgunluğu”dur. Ayrıca satıcı ve alıcı birbirine 103 Refik Halid Karay, Aydede 1948, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2013, 167. 104 Karay, Aydede 1948: 166-168. 105 Karay, Aydede 1949, 292. 106 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 357. 107 Karay, Memleket Yazıları-10-, Bir Denizden Bir Denize, 42. 108 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 341-342. 109 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 350-351. 93 karĢı iki ezeli düĢmandır zira satıcı hilekârlık hünerini sergileyip alıcıyı aldattıktan son- ra alıcının ardından alay eden, alıcı ise güven duygusunu yitirmiĢ ve aynı zamanda da 110 aldanmadığını düĢünen fakat en çok aldatılan kiĢidir. Refik Halid Karay eskiye dair ve özlemle yâd ettiği pek çok dürüstlük örneğin- den bahseder. Bunlardan bir tanesi Ģöyledir: Değirmendere iskelesine -30 yıl kadar eskiye ait bir vakadır- köylüler odun getirirlermiĢ. Orada bir direk dikiliymiĢ, direğe de içi para dolu bir torba asılıymıĢ. Köylü getirdiği odunu kendisi tartar, evvelce odun tüccar ile kararlaĢan fiat üzerinden bedeli ne tutuyorsa –ancak bunu- torbadan alır, geri döner, gidermiĢ. Ne kontrol, ne hile, ne hırsızlık, yani günün tâbirile “atlatmak-kaynatmak”, en ufak bir terbiyesizlik, ahlâksızlık, vic- 111 dansızlık yok! Alıntıda açıkça görüldüğü üzere “dürüstlük” kendi kültürel kodlarımızda var olan bir mefhumdur fakat artık gelinen nokta ahlaki olmayan davranıĢlarla iftihar etmektir. Re- fik Halid Karay‟ın bu duruma çözüm önerisi ise toplumda yerleĢmeye baĢlayan aldatma zihniyetini yok etmek ve gelecek nesle devredilmesini engellemektir. Dolayısıyla bura- 112 da en önemli görev ailenin ve yine eğitim sisteminindir. 3.4.3. Adalet Refik Halid‟in çok önemsediği değerlerden biri de adalettir, çünkü yeryüzüne düzenin hâkim olabilmesi, bireylerin adil olmasına bağlıdır. Adaleti tesis etmedeki en önemli kural geç kalmamaktır. Dolayısıyla suçsuzluğundan emin olunan kiĢiye karĢı intikam duygularıyla hareket edilmeden hakkını zamanında teslim etmek gereklidir. Adalette bahane üretmeye yer yoktur ve geç gelen adalet suçsuz olan bireye eziyettir. Soyu, dili, dini kimliği ne olursa olsun adalette kiĢisel düĢmanlıklar paranteze alınır zira aslolan bireyin suçsuz olmasıdır. Ayrıca adaleti sağlamak cesur olmayı gerektirir. Bu 113 sebeple adaleti sağlayacak kiĢi hiçbir Ģeyden ve kimseden korkmamalıdır. Refik Halid‟e göre adalet sistemi çok ağır iĢlemektedir. Böyle olunca da suçlular cezaya çarptırılma korkusundan daha az etkilenmekte, buna paralel olarak da toplumda- 110 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 353, 355. 111 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 571. 112 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 573. 113 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, 319. 94 114 ki suç oranları artmaktadır. Ama ne var ki adalet ve eĢitlik yeryüzünde hiçbir zaman 115 tam anlamıyla sağlanamayacaktır. Ġnsanın hayatı nasip ve tesadüflere bağlıdır. Hatta böyle olduğundan bazen suçsuzken suçlu, suçluyken suçsuz konumuna düĢülebilir ama insanın tam anlamıyla adalet ve eĢitlikten nasibini alamaması genel olarak kendi yaptık- ları nedeniyledir. Onun hırsı, tamahı, bir ötekini kardeĢ olarak değil de düĢman olarak görmesi ve kendinden daha değerli bulmaması içinde bulunduğu durumdaki adalet ve 116 nezaketsizlikten daha iyi bir muameleyi hak etmediğinin kanıtıdır. Refik Halid Karay dünyada tam anlamıyla adaletin sağlanamayacağını kabullen- se de bireylerin her zaman ahlaki bir sorumluluk duygusuyla hareket etmesinden yana- dır ve toplumu hakĢinas olmaya davet eder. Görünenden hareketle görünmeyenin de kıymetinin takdir edilmesini ister. Bu konuda Mimar Sinan‟dan örnek verir. “Evet, Mi- mar Sinan varlıklarıyla herkesi büyüleyen devasa eserler meydana getirmiĢtir fakat onu hem maddi hem manevi olarak destekleyen devlet ricali, sadrazam ve padiĢah olmasay- dı Mimar Sinan ne yapabilirdi?” diye sorar ve bu soruya “Herhalde küçük yapılara gücü yeter ve unutulup giderdi.” Ģeklinde cevap verir. Mimar Sinan‟ın yeteneği ve dehası ortadadır ama aynı zamanda etrafındakiler de onun farkındadır. Bu sebeple ona hak etti- ği değeri göstermiĢlerdir. Refik Halid Karay Mimar Sinan‟ın kalıcı olmasını zaman ve mekân bağlamında açıklar. Çünkü Mimar Sinan‟ın yaĢadığı zamanda baĢka bir ülkeye gitmeyi düĢünme- mesi etrafındakilerin ona adilane davranıp kıymetini bilmesi sayesindedir. Tam tersi bir durum söz konusu olsaydı Mimar Sinan eserlerini bilgi ve yeteneğini destekleyen baĢka 117 bir ülkede meydana getirecekti. Dolayısıyla adaletli olmak ve hak edene hakkını tes- lim etmek hem birey hem de toplum için faydalıdır. Refik Halid‟in adalet konusunda Ģikâyetçi olduğu nokta hak etmeyen bireylerin takdir görmesidir. Çünkü böyle olduğunda gerçek hak sahiplerinin değeri düĢmektedir. Özellikle kendi sahasında herkesin üstat olarak anılmasına karĢı çıkan Refik Halid, un- van vermedeki adil olmayan durumu bilgisizlikle açıklar. Kimin üstat olup olmayacağı, kelimelerin hangi manaya iĢaret ettiklerini öğrendikten sonra bilinebilir. Refik Halid 114 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-12-, Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 50. 115 Karay, Deli, 183. 116 Karay, Tanrı’ya Şikâyet: 16, 55. 117 Karay, Aydede 1949: 152-153. 95 birilerinin unvan almasından değil, unvanın gerçekten hak edene verilmesini dert edin- 118 miĢtir yani adaletten yanadır. Refik Halid Karay‟ın dünyadaki düzenden hareketle adalet meselesine yaklaĢı- mının teslimiyet içerdiği söylenilebilir. Her ne kadar adaletle uyuĢmayan durumlarda bile insanın bilemeyeceği bir hikmet olduğunu savunan derviĢane fıkralardan hoĢlan- madığını dile getirse de yine de böyle fıkralarla teselli bulduğunu itiraf eder. Ġnsanın aceleci özelliğine dikkat çekerek dünyadaki düzensizlikten Ģikâyet etmeden ilahi adaleti 119 beklemenin belki de daha yerinde bir davranıĢ olduğunu belirtir. 3.4.4. Merhamet Refik Halid Karay‟ın merhamet algısı eylemseldir. Kaleme aldığı yazılarda top- lumda bu konuda gördüğü eksikleri dile getirir ve eksiklerin giderilmesi için çaba sarf 120 edilmesini bekler. Gerekli çabayı gösterenleri de takdir eder. Ġnsan, hayvan ve bitkilere karĢı oldukça hassas olan Refik Halid, Ģefkat ve mer- hamet duygularıyla ortaya çıkan vakıfların öneminden bahseder. Eskilerin bir yandan kimsesizler, hastalar, yaĢlılar, evlenecekler ya da herhangi bir felakete uğrayanlara karĢı insanların Gemeinschaft ruhuyla fedakârlıkta bulunarak yardımda bulunduğunu öte yandan da hayvanlar için barınak yapılması ve yiyecek ihtiyaçlarının karĢılanması için ciddi manada paralar ayırdıklarını kaydeder. Ayrıca hayvanlara fazla yüklenilmesinden rahatsız olunduğunu hatta çiftçileri sivrisinekten korumak için yüksek yerlere pekmez sürüldüğünü ve bunun için de yine vakıfnameler hazırlandığını belirtir. Dilsizler, körler ve sağırlar için de ayrı vakıflar bulunduğunu ekler. Kendi dönemiyle kıyaslandığında eski toplum yapısının daha duyarlı olduğunu, Ģimdilerde ise kimsenin bir baĢkası için fedakârlıkta bulunmadığını dile getirir. Yeni nesil ne bu vakıfları koruyabilmiĢ ne de 121 yenilerini yapmayı düĢünebilmiĢtir. Hayvanları sevmeyen bir bireyin insanları da sevemeyeceğini iddia eden Refik Halid Karay, tanıdığı tüm vicdan sahibi ve iyi insanların hayvanlara karĢı merhametli ve sevgi dolu olduğunu vurgular. TanınmıĢ büyük Ģahsiyetler ve ün yapmıĢ sanatkârların özellikle kedileri çok sevdiğini ifade eden Refik Halid, Ġslam Peygamberi‟nin de kedile- 118 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim: 87-88. 119 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 61-62. 120 Karay, Aydede 1949, 302. 121 Karay, Taklitten Âdete Gündelik Hayat: 535-536. 96 re muhabbet duyduğunu anlatır. Ayrıca kedileri sevmesi dolayısıyla Ebu Hureyre yani Kedilerin Babası Ģeklinde anılan sahabeyi de örnek gösterir. Çünkü onun zihninde tanım- 122 ladığı Ģekliyle gerçek insan, bir hayvanın çektiği acıyı hissedebilen duyarlı kiĢidir. Hayvanlara Ģefkat ve merhamet duygularıyla davranan bireylerden oluĢan top- lumların da kolayca dağılmayan, birbirine bağlı ve kimsenin yıkamayacağı bir medeni- 123 yete sahip olduğunu söyleyen Refik Halid Karay yazılarıyla toplumu her seferinde bu konuda bilinçlendirmeye gayret etmiĢ ve verilen sözlerin uygulamaya geçirilmesi için çaba sarf etmiĢtir denilebilir. Refik Halid Karay‟a göre ahlaki değerlerin hatırlatılması için çeĢitli levhalar dü- zenlemek, bu konu hakkında kitaplar basıp dağıtmak yeterli değildir. Her birey yaĢam pratikleri içinde bir diğerine olumlu örnek teĢkil etmelidir. Ağaca muhabbet duyulması- nı, ormana saygı gösterilmesini sağlamak için eyleme geçilmelidir. Örneğin Noel‟de çam ağacı katliamını önlemek gerekmektedir. BatılılaĢmada bu gibi kötü bidatler bıra- 124 kılmalıdır. Çünkü Refik Halid, ağaca hürmet gösterilen ülkelerde ahlaki güzelliğin de geliĢtiğini düĢünmektedir. Ayrıca ağaca duyulan muhabbet, ahlak ve kültürün sembolü- dür. Dolayısıyla eserlerinde ağaç sevgisini aĢılayacak sanatçılara ihtiyaç vardır. Zira bu muhabbetle yetiĢtirilen bir çocuk ileride topluma zararı dokunmayacak bir birey olacak- 125 tır. Zaten kendi yurdunun ağaçlarına muhabbet beslemek bireyin içindeki vatan sev- gisini de ortaya çıkarır. Çünkü yurdundan ayrı düĢen bireyler memleketinin ormanları- na, denizlerine, dağlarına aĢırı düĢkündürler ve durmadan onları hayal ederler. Refik Halid için her ağaç birbirinin aynıdır fakat insanın kendi memleketinin insanlarıyla hemĢehridir. Ayrıca o kendi vatanını kökleriyle kucakladığından bu hemĢehriye baĢka ülkelerde karĢılaĢma imkânınız yoktur ve yabancı memlekette gördüğünüz her ağaç 126 vatan özlemini biraz daha perçinlemektedir. 3.5. VATAN SEVGİSİ Hayatı özellikle milli ve dini duygular üzerinden yorumlayan Refik Halid Karay için tam bir memleket aĢığıdır denilebilir. Zira uzun yıllar sürgünde kalması nedeniyle içinde derin bir memleket özlemi biriktirmiĢ ve bu özlem onun memleket sevgisini her 122 Karay, Memleket Yazıları-8-, Ağaç ve Ahlâk: 127, 131, 147. 123 Karay, Aydede 1949, 302. 124 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 626. 125 Karay, Memleket Yazıları-8-, Ağaç ve Ahlâk: 67-69. 126 Refik Halid Karay, Makyajlı Kadın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 62-64. 97 gün biraz daha arttırmıĢtır. Çünkü ikinci sürgün tecrübesi döneminde dili ve yaĢamı kendisininkine benzemeyen pek çok birey arasında yabancılık çekmiĢ, bu noktada anıla- rına sığınmıĢtır. Refik Halid‟in düĢüncesinde insanın kendi vatanı biriciktir. Dolayısıyla ister kötü Ģartları bulunsun isterse mamur olsun her halükarda inan vatanını sever ve 127 ondan ayrı kalmak istemez. ġartlar vatandan ayrı kalmayı gerektirdiğinde ise insan kendini bulunduğu yere ait hissedemez. Refik Halid Karay da sürgün yıllarında kendisi- ni gittiği ülkenin bir bireyi olarak görmemiĢ hatta kimliğindeki Türk vatandaĢı ibaresi- nin değiĢmesini istememiĢtir. Çünkü kimliği onun vatanıyla olan tek bağıdır ve bu bağın yok olmasına rızası bulunmamaktadır. Fakat yazdığı yazılar nedeniyle Halep‟ten de ihracı istendiği zaman kimliğini taĢıdığı vatanın zaten onu kendinden saymadığını dü- Ģünerek mecburen yabancı tabiiyetine geçmeyi kabul etmiĢ ama bu durumdan büyük 128 üzüntü duyduğunu da ifade etmiĢtir. Refik Halid Karay‟ın, eserlerinde vatan sevgisini vurgulamak için iki sembol kullandığı görülür. Bunlar; bayrak ve çocuktur. Ona göre gurbette karĢılaĢılan ırkdaĢ bir çocuk tıpkı bayrak gibi milli duyguları harekete geçirir ve aynı zamanda da vatan özle- mini biraz olsun dindirir. Refik Halid Karay bu duygularla “AyĢegül” hikâyesini yaz- mıĢtır. AyĢegül bir Türk kızıdır ve ona rastlayan Refik Halid memleket çocuklarına duyduğu hasreti –ki vatan sevgisiyle eĢ değer görmektedir- kelimelere dökerek gönlün- 129 deki sızıyı dile getirmiĢtir. Dişi Örümcek romanında ise bayrağı ön plana çıkaran Re- fik Halid Karay‟ın hem bayrak hem de çocuk sembolünü kullanarak vatan sevgisini anlattığı yazısı ise Ay Peşinde‟dir. Refik Halid bu yazısında alegorik bir anlatımla vata- nın güzelliklerini, bölünmezliğini, bağımsızlığını ve vatan sevgisinin birleĢtirici bir un- sur olduğunu vurgulamaya çalıĢmıĢtır. Ġzmir‟in iĢgalinden çok etkilendiğini belirten 130 yazar Türk- Yunan mücadelesini “vatan masalı” Ģeklinde kurgulayarak milli duygula- rı harekete geçirmeyi amaçlamıĢtır. Yazıda söz edilen bereketli topraklar Ġzmir‟dir ve dünyalar güzeli kız Ġzmir‟in limanıdır. Buraya göz diken sergerdeler ise Yunanlılardır. Refik Halid‟e göre düĢmanların baĢarılı olabilmesi Hilal‟i ortadan kaldırmakla müm- kündür. Hilal‟in genelde bayrağı özelde ise Ġslam‟ı sembolize ettiği söylenilebilir çünkü dünyalar güzeli kızın yüzünü güldüremeyen sergerde kâhine ne yapması gerektiğini 127 Refik Halid Karay, Memleket Yazıları-18-, Atatürk’e Eğilen Bir Sürgün, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 395. 128 Karay, Bir Ömür Boyunca: 157, 240-241. 129 Karay, Memleket Yazıları-5- Pek İyi Hatırlarım: 585-586. 130 Refik Halid Karay, Minelbab İlelmihrab, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015, 194. 98 sorduğunda kâhin ona Hilal‟i göstererek: “Onu kırmazsan sultan sana gülmez zira o var oldukça sen ipek giyemezsin, Ģarap içemezsin ve rahat edemezsin!” Ģeklinde uyarıda bulunmuĢtur. Dolayısıyla düĢmanın bu topraklara yerleĢebilmesi bayrağı indirip Ġslam‟ı ortadan kaldırmasına bağlıdır. Yazının devamında sergerde Hilal‟i kırmanın kolay o l- duğunu düĢünerek askerlerini toplar ve Hilal‟e saldırmaya çalıĢır fakat birlik ve beraber- liği sağlayan millet, sergerdeyi baĢarısızlığa uğratır. Böylece bayrak bereketli topraklar- 131 da dalgalanmaya devam eder. Yazının genelinde millet olma bilincine dikkat çeken Refik Halid Karay‟a göre; “Bir vatanın asıl sahibi o milletin kendi Ģuuru ve benliği- 132 dir.” Refik Halid Karay için bir insanın doğup büyüdüğü topraklarda özgürce yaĢa- ması kadar zamanı geldiğinde yine aynı topraklarda yaĢama veda etmesi de büyük önem taĢır. Onu bu düĢünceye sevk eden parametrelerden biri ömrünün uzun bir devresini sürgünde geçirmiĢ olmasıdır. Dolayısıyla vatanından ayrı ölmek ve baĢka bir memleket- te gömülmek onun baĢ kaygılarından biridir. Bu kaygıyı duymayan kiĢi ise dünyanın en bahtiyarlılarındandır. Gurbette bulunduğu sıralarda Refik Halid Karay‟ın zihnini en çok meĢgul eden düĢünce; ölüm kendisini bulmadan vatanına kavuĢup kavuĢamayacağı- 133 dır. 3.6. OTANTİK BİR TECRÜBE OLARAK ÖLÜM Ġnsanın varoluĢsal kaygılarından biri de ölüm gerçeğidir. Varlığın değiĢmez öte- 134 kisi olarak ölüm insanlık tarihinin baĢlangıcından Ģimdiye dek süregelen destanlardan masallara, Ģiirlerden felsefi yazılara kadar pek çok metnin içeriğine yansıyan ve hatta 135 kutsal metinlerde hatırlatılan dolayısıyla da unutulması güç sabit bir düĢünce; insan bilincinde varlığını sürdüren bir olgudur. Ölüm insanın en büyük hakikatidir ve imgele- nemez, insan zihninde tasavvuru yoktur, algılanmaktan uzaktır ama öte yandan kaçınıl- 136 137 mazdır. Bu durum fikri metinlerden biri olan GılgamıĢ Destanı‟nda Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir: 131 Refik Halid Karay, Ay Peşinde, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009: 7-11. 132 Karay, Aydede 1949, 35. 133 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 69-70. 134 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, çev. Nurgül Demirdöven, 2.b. , Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012, 11. 135 Kaan H. Ökten, Ölüm Kitabı, 2.b. , Ġstanbul. Agora Kitaplığı, 2016, 2. 136 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri: 11, 25-26. 137 Ökten, Ölüm Kitabı, 2. 99 Asla çizilmedi Ölüm‟ün sureti: (Yine de) ezelden beri 138 Tutsağıdır(?) (onun), insanoğlu! Ölümün tutsağı olma bilinci insanın ölümsüzlüğü yakalama çabasını daima diri tutan bir dürtüdür ve aynı zamanda varoluĢunu Ģekillendirir çünkü ölüm düĢünce- 139 si/kaygısı diğer tüm Ģeyleri baskılar. ĠĢte bu noktada insan, varlığını sürdürme gayre- tiyle ölüme de yaklaĢtığının farkındalığında uzlaĢma ve çatıĢma eğilimi içerisinde ya- 140 Ģar. Bu sebeple onun gündelik iĢi ölüm evini inĢa etmektir zira yaĢarken ölüme doğru bir akıĢ bulunur, tüm yollar ölüme doğrudur ve zamansal varlığın sonu geldiğinde ise 141 artık ölüm de bitmiĢ olur. Ölüm her insanın düĢünsel boyutta kabullendiği ve kaygı duyduğu bir gerçeklik- tir fakat pratikte ise hep bir baĢkası için vardır. Birey kendi varlığının sonunun gelece- 142 ğine inanmak istemez ve sanki ölümlü değilmiĢçesine hareket eder. Dolayısıyla ölüm için verilebilecek bir cevap yoktur, tecrübe edilemez, geriye dönmenin imkânsız olduğu 143 bir uzaklıktır. Bunun doğal bir sonucu olarak da tecrübe edildiği an, onu aktarma im- 144 kânı ortadan kalkmıĢ olur. Aynı zamanda da kimse baĢka bir birey için ölemez. Her birey biricik olan ölümünü kendisi yaĢar. Bu yönüyle ölüm onun için otantik bir tecrü- bedir. BaĢkası için ömrünü feda edebilir, yaĢamına son verebilir ama bu diğerinin ölü- 145 mü değildir, çünkü ölüm devredilemez. Ölüm yaĢamın diğer yüzü olarak onunla iç içedir ve böylece ölüm düĢüncesi yaĢamın ayrılmaz bir parçasıdır. Fakat bu düĢünce yaĢamı sönükleĢtirmekten ziyade zenginleĢtirir. Zira ölümün fiziksel boyutu insanı değiĢtirse de ölüm düĢüncesi onu mu- hafaza eder. Peki, ölüm düĢüncesi insanı nasıl ve neye karĢı muhafaza eder? Bu soruyu Heidegger‟in kavrayıĢıyla açıklamak mümkündür. Heidegger‟e göre dünyadaki varolu- Ģun Ģekli iki türlüdür. Bunlar; “varolmayı unutma” hali ve “varolmayı düĢünme” halidir. “Varolmayı unutma” halinde yaĢamını sürdüren birey sadece madde dünyasındadır ve 138 Ökten, Ölüm Kitabı, 44. 139 Ökten, Ölüm Kitabı, 2. 140 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 34. 141 Ökten, Ölüm Kitabı: 12, 211. 142 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 28. 143 Ökten, Ölüm Kitabı: 232, 260. 144 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 12. 145 Martın Heidegger, Varlık ve Zaman, çev. Kaan H. Ökten, 2.b. , Ġstanbul: Agora Kitaplığı, 2011, 255. 100 sıradan günlük iĢlerle meĢgul olmaktadır. Bu iĢlerin içinde kendini kaybeden birey, dü- zey kaybı yaĢamıĢ ve sonuç olarak kaygıları da sıradan olaylar üzerine olduğundan ha- yatın anlamını yitirmiĢtir. Oysa “varolmayı düĢünme” halinde yaĢamını sürdüren bir birey iĢlerin olmaklığı üzerinde kafa yorar ve oluĢa duyduğu hayranlığı belirtir, gidiĢata takılmaz. Böyle bir varoluĢ sürekli bir varoluĢun bilincinde olmaktır. Bununla birlikte varoluĢun sorumluluklarını da bilmektir. Ġnsan, her günkü alıĢmıĢ tabiatıyla “varolmayı unutma” halinde bulunur. Bu sıradanlığı getirir ve inotantik bir tecrübedir. Bireyin ken- dinin farkında olmadan, yönlendirilerek, kaçarak, teskin edilerek yaĢadığı bir var olma tarzıdır. Hâlbuki “varolmayı düĢünme” halini yakalayan birey kendinin oldukça farkın- dadır ve otantik bir var olma tarzında yaĢar. Sınırlılıklarını, özgürlük alanını bilir aynı zamanda da kaçınılmaz sonla yüzleĢir ve bundan kaygı duyar. Bu noktada sorulması gerekli olan; “Ġnsan “varolmayı unutma” halinden “varolmayı düĢünme” haline nasıl geçiĢ yapabilir?” sorusudur. Soru, ölüm gerçeği ile cevaplanabilir zira insanı sarsan de- neyimler olmalı ki “varolmayı düĢünme” haline geçebilsin. Dolayısıyla ölüm, birey için benzersiz bir sarsıcı gerçekliktir ve yaĢamı otantik var olma tarzına çeviren bir durum- dur. Hayatı büyüten ölüm düĢüncesidir. O olmadığında her Ģey anlamını yitirir. Çünkü 146 ölüm, insan tabiatının tamamlayıcısıdır. Her insan gibi ölüm kaygısı/ korkusu taĢıyan ve bunu tüm yazılarına yansıtan Refik Halid Karay‟ın “varolmayı düĢünme” halinde yaĢamını sürdürdüğünü söylemek mümkündür. Daima yaĢam üzerine kafa yoran, soran, sorgulayan biri olarak Refik Halid‟in taĢıdığı ölüm kaygısı/ korkusu onu “varolmayı unutma” halinden “varolmayı düĢünme” haline geçirmiĢtir denilebilir. Çünkü Refik Halid “varolmayı unutma” halin- deyken kendisine adeta “uyandırıcı saatler” gibi ölümü hatırlatan çeĢitli araçlar bulun- 147 maktadır. Ona ölümü ihtar eden ve ölüme dair duyduğu kaygı/ korkuyu arttıran pa- rametreler Ģu Ģekilde sıralanabilir: • Her gün aldığı ölüm tehditleri • Bekirağa Zindanı‟nda alıkonması • Sürgün tecrübesi • Daha çocukluğundan itibaren pek çok cinayete Ģahit olması, arkadaĢlarını kay- betmesi • SavaĢların olumsuz sonuçları 146 Ökten, Ölüm Kitabı: 144, 266-268. 147 Karay, Guguklu Saat, 142. 101 148 • Ġçinde yaĢadığı dönem Ģartları 149 • “Bir hiç olma” düĢüncesi 150 • Epikürist olması 151 • Kendinden yirmi dört yaĢ küçük bir hanımla evlenmesi 152 • Romanlarını elli yaĢından sonra kaleme alması Bu parametreleri eserlerinde sıklıkla vurguladığı görülen Refik Halid Karay için en korkutucu olanı ise gurbette, hiç tanımadığı, ait olamadığı bir memlekette yaĢamının sona ermesi ve oraya gömülme düĢüncesidir ki Halep‟te yazmaya baĢlayıp Ġstanbul- Erenköy‟de bitirdiği ve ikinci bölümde vurgulanan Ģekliyle Refik Halid‟in kendisini anlattığı Sürgün adlı romanında bu korku açıkça görülmektedir. Zira Refik Halid‟i tem- sil eden Hilmi Efendi‟nin en büyük dileği kendi memleketinde ölmek ve oraya gömül- 153 mektir. Yine Refik Halid‟in kendisiyle özdeĢleĢtirdiği Nilgün romanının ana karakteri Ömer de gurbette ölmekten duyduğu korkuyu dile getirmekte ve hatta sevdiklerinden de 154 önce ölmeyi istemektedir. Dolayısıyla Refik Halid‟in ölüme yüklediği anlamlardan birinin ayrılık olduğu söylenilebilir; çünkü o: Ġçinde ayrılma sahnesi olmayan romanlar pek azdır; zaten hayat böyledir, halka halka ayrılıklardan örülmüĢ bir zincirdir ve sonunda bir halka daha vardır, o kopar ve bizi ebedi ayrılığa kapıp götürür. En genç yaĢımızdan, 155 ölümlü ve ölümsüz, çeĢit çeĢit ayrılıklara alıĢmaya baĢlarız. derken sürgün tecrübesine vurgu yapmakta, aynı zamanda da ölümün her Ģeyden ebedi olarak ayrılma olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte Refik Halid, yaĢamının gur- 156 bette son bulmadığına dair sevincini de yazılarında paylaĢmıĢtır. 157 Refik Halid‟in ölüme yüklediği bir diğer anlam “hiç olmak”tır. Ġnsan kendi ölümünden ve bu ölümün sonucunda bir hiç olacağından, tüm ününü kaybetmekten korkar ve bu korkunun yeri belirlenemez. Ne yüzleĢilebilmesi ne de anlaĢılabilmesi 148 Karay, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih: 324, 476-478. Ayrıca bkz. Karay, Guguklu Saat: 140-144 ve Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 355. 149 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 238. 150 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 44. 151 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 369. 152 ġerif AktaĢ, Refik Halit Karay, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004, 97. 153 Refik Halid Karay, Sürgün, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016, 39. 154 Karay, Nilgün, 476. 155 Refik Halid Karay, Çete, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 157. 156 Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, 200. 157 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 238. 102 158 mümkün olmayan korkunun sonucunda ise çaresizlik duygusu baĢ gösterir. Bu ne- denle ölüm hakkında çok fazla düĢünülmemesi gerektiğini çünkü insanın bilgeliğinin 159 yaĢam üzerine düĢünmesiyle ortaya çıktığını belirten Spinoza‟yla aynı doğrultuda görüĢ bildiren Refik Halid‟e göre insan, ölüm karĢısında acizdir. Ġnsanın ölüme karĢı duyduğu korku ölümü engelleyemez ve hatta geciktiremez bile. Ölümü beklemek ve istemek yersizdir zira zaten bir gün kendiliğinden gelecektir. Çaresizliğine ahirete inanmakla teselli bulan Refik Halid, ölümü düĢünmek yerine ölümden sonrasının var 160 olmayı devam ettireceği düĢüncesine inanmayı tavsiye eder. Çünkü ölüm, insanın dünyaya geldiği anda elde ettiği bir hak olan ölümsüzlüğü vaat eder ve bu vaat kesinlik 161 taĢır. Onun için yaĢam, ölümü düĢünmek için çok kısadır ve yaĢarken tek dileği sağ- 162 163 lıklı, uzun bir ömür sürmektir. YaĢamın en kötüsü bile ölümden daha iyidir. Refik Halid Karay‟ın ölüme yüklediği bir baĢka anlamı, kar ile kurduğu analoji- de bulmak mümkündür. Bu analojide kar gibi kefen de beyazdır ve karın her yeri kap- laması gibi kefen de ölüyü örtmektedir. Kar soğuktur, ölüm de… Karın erimesi gibi ölü 164 beden de çürür. ĠĢte aldıkları bu son halleriyle ikisi de çirkindir. Sonuç olarak ölüm, güzelliğin yitimi, bir bozulmadır. 165 Ve ölüm, Refik Halid için her insanın kaderidir. Refik Halid‟in bu görüĢü Homeros‟un Ġlyada Destanı‟nda yer alan “Ölüm, insanın kader payıdır.” Ģeklindeki Tan- rıça Hera‟nın sözleriyle örtüĢmektedir. Aynı zamanda birey için dünyanın faniliği, in- 166 sanlığın ise sürekliliğinin vurgulandığı destanla Refik Halid‟in beĢik ve tabut döngü- sü de benzerlik göstermektedir. Bu döngüye göre insan daha doğduğu andan itibaren tahtayla temas haline geçer. Onu, önce beĢiğe koyarlar, ardından sırasıyla tahta iskemle, tahta çember ve tahta oyuncaklarla kuĢatırlar. Ġlim yolunda yıllarca tahta sıraya oturur ve tahtayla bağı kuvvetlenir. En nihayetinde kaçınılmaz son kendini bulur ve tabuta, Refik Halid‟in adlandırmasıyla “ahret ambalâjı”na konulur. Böylece ilk evi tahta olan insanın son evi de tahta olur. Mezarının baĢında biten ağaçtan da ya bir beĢik ya da bir 158 Ökten, Ölüm Kitabı, 270. 159 Benedictus Spinoza, Etika, çev. Hilmi Ziya Ülken, 6.b. , Ankara: Dost Kitabevi,2016, 249. 160 Karay, Bir Ömür Boyunca, 300. 161 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri: 215-216. 162 Karay, Bir Ömür Boyunca: 237, 300. 163 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 163. 164 Refik Halid Karay, Bir İçim Su, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 170. 165 Karay, Çete, 145; Karay, 2000 Yılın Sevgilisi, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 189. 166 Homeros, İlyada, çev. Azra Erhat-A. Kadir, 7.b. , Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2018: 124, 355. 103 tabut yapılır, doğanlar beĢiğe ölenler de tabuta konularak nesillerce süren bir döngü 167 168 meydana getirilir. Çünkü dünya yaĢamlı olduğu kadar ölümlüdür. Herkesin varoluĢsal olarak ölüm kaygısı/ korkusu taĢıdığını belirten Refik 169 170 Halid bu kaygı/ korkunun daha çocukluktan itibaren baĢladığını vurgular. Bir epikürist olarak ölümün gecikebileceği kadar gecikmesini diler ve yaĢamın tadını çı- karmaya ama aynı zamanda da ölümsüzlüğü yakalamaya çalıĢır. Kiergegaard‟a göre “Ne de olsa öleceğiz, o zaman zevk ve sefamıza bakalım.” düĢüncesine sahip olmak 171 yaĢamı arzulamaktan baĢka bir Ģey değildir. Refik Halid de yaĢamı arzuladığını hem sözel hem de fiili bir Ģekilde ortaya koymaktadır. Birinci bölümde değinildiği üzere ölümünden bir gün önce sevdiği yemekleri yemiĢ, Ġstanbul‟u doyasıya seyretmiĢtir. Böyle davranmasının nedeni ertesi gün ciddi bir ameliyat geçirecek oluĢu yani yaĢamı- nın sona ereceği korkusudur. O, aynı zamanda ölümün bir gün kendisini bulma fikrini taĢımanın dünyaya daha çok bağlanmayı da beraberinde getirdiğini hatta yaĢ ilerledikçe 172 bu bağlılığın arttığını ifade etmiĢtir. Bu noktada ölümsüzlüğü yakalamak önemlidir. Refik Halid‟in de ölümsüzlüğü yakalama arzusu taĢıdığı açıktır zira sanat için duyulan 173 istek, bireysel bir “ölümsüzlük dürtüsü”dür denilebilir. “Ölümsüzlük dürtüsü” Refik Halid‟in yazılarında net bir Ģekilde görülmektedir ve ona göre sanatçı, ölümü durdurabi- len eserler meydana getiren kiĢidir, çünkü sanat, geçici olanı kalıcı kılar, yok olacağı 174 sabit tutar ve böylece sanatkâr ölümsüzlüğü yakalar. 175 Ölümsüzlük düĢüncesi ölümlü bireylerin sığınağıdır ve bu sebeple insan ölümsüzlüğü yakalamak için çabalar. Bu çabayı Bauman‟ın Ģu ifadeleriyle açıklamak mümkündür: Ölüm, geldiğinde, iĢimizi bitirmeden, görevimizi tamamlayamadan acı- masızca bizi yarıda kesecektir. ġimdiden, henüz sağken ve ölüm uzak ve soyut bir olasılık olarak kalıyorken, ölüm hakkında bu denli endiĢe duy- mamızın nedeni budur… Duygularımızı ve çabalarımızı, Ģimdi ve gele- cekte yazgısını izlemeyi dilediğimiz ve hiç bitmeyen baĢarı zincirleri ol- ması umuduyla yardım etmeyi istediğimiz kurumlara ve gruplara adarız. 167 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 29-30, 59. 168 Refik Halid Karay, Bugünün Saraylısı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 81. 169 Karay, Guguklu Saat, 105. 170 Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı, 83. 171 Ökten, Ölüm Kitabı, 197. 172 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 271. 173 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 90. 174 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 48. 175 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 93. 104 Koleksiyonculuk yaparız-antikalar, tablolar, pullar, baskılar ya da andaç- lar toplarız- bunu yaparken koleksiyonumuzun hiçbir zaman eksiksiz olamayacağını ve “bitmeyeceğini” ve eksikliğinin, getirdiği en heyecan verici tatmin duygusu olduğunu gayet iyi biliriz. Yaratıcıya dönüĢürüz; bir sanatçının, ressamın, yazarın “ömrünü adadığı eser” hiç “doğal” so- 176 nucuna ulaĢtırılabilir mi? Alıntıdan anlaĢılacağı üzere ölümsüzlüğü yakalama arzusunun dıĢa vuran edimlerinden biri koleksiyon yapmaktır. Refik Halid Karay‟ın da bir kaĢık koleksiyonu vardır ve böy- le bir koleksiyon yapması, yukarıda belirtildiği üzere ölümsüzlüğü yakalama arzusu olarak yorumlanabilir. Her biri ayrı sanat eseri olan ve ölümünden iki yıl önce üç bin iki yüz on iki adete ulaĢan kaĢıklar, Refik Halid‟in kendinden geriye bırakacağı ebedi hatır- 177 latıcılarıdır. Aslında daha çok anahtarlara ilgi duyan ve anahtarlara derin manalar da yükleyen Refik Halid, maddi durumundan dolayı bu tür bir koleksiyon yapamamıĢ, sa- 178 dece Anahtar adlı bir roman yazmakla yetinmiĢtir. Ölümlü olduğunu bilmek, koleksiyon yapma vb. türden çabaları anlamlı kılar zira bu çabalar yaĢamdan zevk almayı sağlarken biyolojik sınırların aĢıldığı hissini uyandırır. Her ne kadar çabalamanın bir yere kadar oluĢu/ sınırı bilinse de yaĢamın an- lamlı kılınmasına katkı sunması nedeniyle önem taĢır. Durum tersine döndüğünde yani birey ürettiği kültürden zevk alamaz hale geldiğinde mutsuzluğu ortadan kaldıracak olan ölüm, biricik çare olur. Böylece umudunu yitirmenin sonucu olarak Durkheim‟ın 179 intiharı ortaya çıkar. Refik Halid‟in eserlerinde ümitsizlik ve çaresizliğin kurtarıcısı olarak intihara yer verdiği dikkat çekmektedir. “Madem yaĢamın getirdiği acıların çaresi/ çözümü yok- tur, öyleyse kendi arzusuyla ölümü tercih edenleri rahat bırakmalıdır.” diyen Refik Halid Karay için intihar etmek isteyen kiĢiyi kurtarmak bir çeĢit tahakkümdür. Çünkü intihara kalkıĢmak sıradan bir fenomen, gündelik bir iĢ değildir. Bu yolu seçen kiĢinin ya çok büyük ve çözümsüz bir derdi vardır ya da ruhi olarak bunalımdadır. Dolayısıyla siz onun intihar etmesini sadece ertelemiĢ olursunuz, tamamen engelleyemezsiniz. Bu 180 sebeple intihar etmek isteyen kiĢinin ömrü üzerinde tasarrufuna karıĢılmamalıdır. 176 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 14. 177 Karay, Memleket Yazıları-4-, Mutfak Zevkinin Son Günleri, 98. 178 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 481. 179 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 15. 180 Karay, Aydede 1922, 269. 105 Eserlerinde intiharı konu edinen, karakterlerinde canlandıran ve hatta intiharı meĢru göstererek ona kapı aralayan yazar, kendisine intihar etmeyi düĢünüp düĢünme- diği sorulduğunda ise yaĢamının tüm zorluklarına rağmen bunu aklından bile geçirme- 181 diğini ifade etmiĢtir. Refik Halid‟in bu cevabı, onun yine yaĢamaya duyduğu arzunun bir göstergesi olarak analiz edilebilir. Ayrıca çocukluğunda dini bir terbiye ile yetiĢti- rilmesi ve manevi değerlerin tesirinde kalması yaĢamının olumsuzluklarına daha olumlu yaklaĢmasını ve tevekkül anlayıĢına sahip olmasını sağlamıĢtır denilebilir. Refik Halid‟in yirmi romanının on bir tanesinde ölüm ve intihar teması mevcut- tur. Bununla birlikte romanlarının hemen hepsindeki karakterlerin birçoğunda ölüm kaygısı/ korkusu hâkimdir. On sekiz hikâyeden oluĢan Memleket Hikâyeleri’nde beĢ, on yedi hikâyeden oluĢan Gurbet Hikâyeleri‟ndeki üç hikâyede de ölüm temasının iĢlendi- ği görülmektedir. Aynı zamanda günlük yazılarında da ölüm ve intihar temasını sıklıkla dile getiren Refik Halid Karay‟ın yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı bu temayı iĢle- diği aĢikardır. Zira eğer eserlerinde bir heyecan oluĢturma maksadı ile hareket etseydi sürekli aynı temayı iĢlediğinde kendini tekrar edeceğinin de farkında olurdu. Roman karakterlerinin isimlerini bile tekrarlamadan kullanan, coğrafya ilmini çok sevmesinden kaynaklı olarak Ģehir/ ülke adlarında bile farklılığa giden bu kadar zeki bir yazar, sırf eserlerine heyecan katma adına bunu yapmıĢ olmasa gerektir. Burada unutulmaması gereken en önemli noktalardan biri ise, yazarın oldukça realist olmasıdır. Refik Halid Karay‟ın ölüm düĢüncesini eserlerinde açıkça ortaya koyduğu gibi bazı semboller kullanarak da bunu hissettirdiği söylenilebilir. Zira nasıl ki insan eliyle oluĢturulmuĢ farklı eserler temel kanıt/ deliller ve simgelere sahipse, ölüm kaygısı/ kor- 182 kusunun da referansı “örtük sembolizmalar” ve “belirtik argümanlar”dır. Refik Halid Karay‟ın eserlerinde kullandığı en dikkat çekici “örtük sembolizmalar”ın ikindi, sonba- har ve kırk beĢ yaĢ vurgusu olduğu görülmektedir. Refik Halid‟in bu sembollerle metne yüklediği derin mananın ölüm kaygısı/ korkusuna iĢaret ettiği aĢikardır. Çünkü Refik Halid eserlerinde onlarca kez ikindi vurgusunu kullanmıĢ, güneĢlerden ikindi 183 184 185 güneĢini, ezanlardan ikindi ezanını, namazlardan ikindi namazını, mevsimlerden 186 187 sonbahar ikindisini, vakitlerden de ikindi üzerini seçmiĢtir. Örneğin Nilgün roma- 181 Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 125. 182 Ökten, Ölüm Kitabı, 2. 183 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri: 46, 317. Ayrıca bkz. Karay, Memle- ket Yazıları-16- Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 434; Karay, Çete, 149. , Karay, Gurbet Hikâyeleri- Yeraltında Dünya Var, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017: 122, 276; Karay, Yüzen Bahçe, 35; Karay, Bir 106 nında yazar kırk dört kere “ikindi”ye atıfta bulunmuĢtur. Ayrıca sonbahar ikindilerinin özel bir zaman dilimi olduğunu ve çok sevdiğini ifade eden Refik Halid için Ġstanbul‟da bu mevsimin ikindilerinde dıĢarıda vakit geçirmek oldukça güzeldir. Üstelik ona göre 188 sonbahar insanı hüzünlü, mütefekkir, entelektüel ve anlayıĢlı yapmaktadır. Bununla birlikte diğer bir “örtük sembolizma” olan kırk beĢ yaĢ vurgusunu da eserlerinde defa- 189 larca kullanan Refik Halid Ģöyle düĢünmektedir: Kırk beĢindeki adam tam olgunluk çağındadır; eğer sıhhati yerinde ise cemiyet öylesinden azamî derecede istifade edebilir… Hayat kırk beĢinde 190 baĢlamasa da herhalde bitmez; yeni ve sağlam bir devreye girer. Paragraf açıkça gösteriyor ki, Refik Halid kırk beĢ yaĢı, insan yaĢamının tam orta nokta- sı olarak görmektedir. Kırk beĢten önce baĢlayan bir devre ama öte yandan kırk beĢin- den sonra da devam etmesi ümit edilen bir devre bulunmaktadır. Fakat kırk beĢinden sonraki devre onun için kaygılı/ korkulu bir devredir. Her Ģey daha açık ve nettir zira ömrünü hesapsızca harcamanın yanlıĢlığının farkına varılmıĢtır. Çünkü elde kalan gün- 191 lerin sayısı az çok bellidir. Tüm bu argümanlar doğrultusunda bir skala çizilecek olursa, Refik Halid‟in ikindi, sonbahar ve kırk beĢ yaĢ imlerinin anlamı daha net bir Ģekilde ortaya konulabilir: İçim Su, 89; Karay, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da: 93, 102. Karay, Guguklu Saat, 97. , Karay, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014, 339; Karay, 2000 Yılın Sevgilisi, 119; Karay, Anahtar, 160; Karay, Memleket Yazıları- 17-, Sulhte Cimri Harpte Müsrif, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017, 359; Karay, Nilgün: 73, 166, 688; Karay, Memleket Hikâyeleri, 120. 184 Karay, Üç Nesil Üç Hayat: 131, 134. Ayrıca bkz. Karay, Makyajlı Kadın, 50; Karay, Memleket Yazıla- rı-1-, Hep İstanbul, 189; Karay, Nilgün, 542. 185 Karay, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, 285. Ayrıca bkz. Karay, Kirpinin De- dikleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 63; Karay, Kadınlar Tekkesi, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 697. 186 Karay, Bu, Bizim Hayatımız: 8, 40; Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, 170; Karay, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, 562; Karay, Minelbab İlelmihrab: 11, 49; Karay, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, 237. 187 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, 445. Ayrıca bkz. Refik Halid Ka- ray‟ın tüm eserleri. 188 Karay, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl: 170-171. 189 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 67; Karay, Yezidin Kızı, Ġstanbul. Ġnkılâp Yayınları, 2017, 104; Karay, Dişi Örümcek, 60; Karay, Guguklu Saat, 183; Karay, Yerini Seven Fidan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 244 ve yazarın diğer eserleri. 190 Karay, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Haller Huy Arabeskleri: 382-383. 191 Karay, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, 463. 107 Sabah Öğle Ġkindi AkĢam Yatsı 0 30 45 60 90 Genç Olgun Dinç 192 Bu skalaya göre kırk beĢ yaĢ ömrün, ikindi vakti ise gündelik zaman diliminin dönüm noktasıdır. Kırk beĢ yaĢına giren insan ölüme evrilen yaĢamının ilk basamağındadır ve onun için artık vakit, ikindi vakti; mevsimlerden ise sonbahardır. Skaladaki diğer yaĢlar da Refik Halid Karay‟ın eserlerinde vurguladığı yaĢlardır. Örneğin onun altmıĢ yaĢına yüklediği anlam önemlidir çünkü altmıĢ yaĢ insanın zinde olduğu bir yaĢtır ve insan bu yaĢta ihtiyar sayılmaz. Fakat manevi açıdan yorucudur. Bunun nedeni ölümün altmıĢ yaĢına gelenlere sürpriz olmamasıdır. Ġnsan altmıĢında bu kaygı/ korkuyu taĢır ama bu yaĢ atlatılıp yetmiĢ beĢe girilince ölüm biraz daha uzaklaĢı- 193 verir. Doksan yaĢına gelip de hala dinç bir Ģekilde hayatta olmak ise onun için hayret 194 vericidir. 195 Sonuç olarak Refik Halid Karay da evrensel olan ölüm kaygısı/ korkusunu taĢımaktadır denilebilir ve bu kaygı/ korkuyu eserlerinde hem açık hem de örtük bir Ģekilde yansıttığı görülmektedir. Çünkü onun için; “Ölüm sonsuz bir renksizliktir, renk- 196 sizlik ve renk azlığı ise korkunçtur.” 192 Karay, Memleket Yazıları-9-, Türkçenin Tadı ve Âhengi, 507. 193 Karay, Bu, Bizim Hayatımız, 234. 194 Karay, Dört Yapraklı Yonca, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009, 65. 195 Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 159. 196 Karay, Yezidin Kızı, 83. 108 SONUÇ Toplumun yaĢamına yön veren olgulardan biri de dindir ve toplumsal değiĢimler ve bunun getirisi olan anomik durumlarda da özelde bireyler genelde ise toplumların sığındığı bir Ģemsiye, sağlam bir kale konumundadır. Dolayısıyla teolojik dönemin ka- pandığını ve bilimin hâkim olduğu evreye geçildiğini iddia eden lineer bir bakıĢ açısıyla düĢünen pozitivist anlayıĢın aksine, din, varlığını her daim sürdürmektedir ve sosyal yaĢamla diyalektik bir iliĢki halindedir. ĠĢte bu sebeple çalıĢmamız, kendi döneminde olduğu kadar günümüzde de toplumun ilgiyle takip ettiği bir yazar olma vasfını kazanan Refik Halid Karay‟ın din olgusuna bakıĢ açısını sosyolojik bir perspektifle ortaya koy- mayı amaçlamıĢtır. Refik Halid Karay‟ın din olgusuna bakıĢ açısının Ģekillenmesinde çocukluk yıl- larının büyük önem taĢıdığı tespit edilmiĢtir. Zira halk arasında doğduğu andan itibaren evliyaya bağlanma âdetinin yaygın olduğu bir dönemde yaĢamıĢ ve kendisinin de Mer- kez Efendi‟ye bağlandığı görülmüĢtür. Yıllar sonra bile bağlı bulunduğu evliyayı öz- lemle yâd eden yazar çocukların dini eğitimini ailesinde almasından yanadır ve bu nok- tada anne-babalara büyük sorumluluklar yüklemektedir. Kendisi de dini eğitimini önce- likli olarak ailesinden almıĢ ve dini ritüelleri de ailesi sayesinde bizzat tecrübe ederek öğrenmiĢtir. Gençliğine kadarki evrede babasıyla camilere giden, Ramazan‟a dair tüm ritüel- leri severek yerine getiren Refik Halid‟in en büyük kırılma noktalarından biri pozitivist bakıĢ açısıyla eğitim veren bir liseye gitmesi ve Beyoğlu gecelerinde vakit geçirmeye baĢlamıĢ olmasıdır. Ayrıca Fransız edebiyatına yönelmesi, dönemindeki rejimin uygu- lamaları ve sürgün tecrübesi de onun düĢünsel ve yaĢamsal boyutunu etkileyen paramet- relerdir. Çocukluğunda aldığı maneviyat o kadar güçlüdür ki, her ne kadar aldığı dini eğitime ters yönde bir yaĢam tarzını benimsemiĢ olsa da yaptıklarından içten içe piĢ- manlık duyduğu fark edilmekte ve yazar da bunu açıkça ifade etmektedir. Dolayısıyla onun gençliğinde ve sonraki yıllardaki yaĢamında din, artık romantik bir eylem haline dönüĢmüĢ boyutuyla karĢımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte dinine ve milli değerlerine de oldukça bağlı olduğunu, kendi din ve milliyetine pozitif bir ayrımcılıkla yaklaĢtığı tespit edilmiĢtir. 109 Refik Halid Karay‟ın samimiyetinin bir göstergesi olarak realistliği tercih ettiği ve eserlerindeki söylemlerin buna bağlı olarak gerçek söylemlerden ibaret olduğu ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Bu bağlamda onun hayata bakıĢ açısı da analiz edilmiĢtir. Eser- lerinde yer verdiği konu, zaman-mekân ve kiĢilerin kendisinden bir parça taĢıdığı; bu- nunla birlikte gerçekle de mutlaka bir bağlantısının olduğu eserlerindeki konular ve ka- rakterlerin, benzer ve farklı yönlerinin kıyaslanmasıyla gösterilmeye çalıĢılmıĢtır. Ço- cukluğunda aldığı dini eğitimin eserlerine ne Ģekilde ve hangi anlamlar yüklenerek yan- sıtıldığı tartıĢılmıĢtır. Babasının Mevlevi olmasından dolayı tasavvufi literatüre oldukça hâkim olduğu görülen Refik Halid Karay‟ın ayetler, hadisler ve peygamber kıssaları hakkında da geniĢ bilgisi olduğu örneklendirilerek ortaya konulmuĢtur. Bu bağlamda Refik Halid‟in kendi söylemlerine yer verilmiĢtir. Refik Halid siyasi söylem ve dini bilgisini birleĢtirerek dönemini mizahi bir üslupla eleĢtirmiĢ ve metaforları dini bilgisine dayalı olarak oluĢturmuĢtur. Yazarın yaĢamında din önemli ve vazgeçilmez bir unsurdur ve daha çok toplumsal boyutunu önemsediği tespit edilmiĢtir. Bununla birlikte onun en çok eleĢtirdiği ve tepkisel yaklaĢtığı noktalardan birinin ise dini kendi menfaatine alet eden kiĢiler olduğu görülmüĢtür. Zira yazarın bu durumu anlattığı roman olan Kadınlar Tekkesi‟nde dine içeriden ve dıĢarıdan bir bakıĢ açısıyla yaklaĢtığı, toplumu bu konuda bilgilendirme amacı güttüğü de söylenilebilir. Çünkü o, bir sanatçının en önemli görevi- nin toplumun sorunlarına ayna tutmak olduğunu savunmuĢtur. Refik Halid Karay‟ın eserlerinde en çok değindiği konular aĢk, sosyal yapı ve değiĢim, çıkar iliĢkileri, kadim dostluklar, vatan sevgisi, ölüm, yabancılaĢma ve Batılı- laĢmadır. Eserlerinde değiĢen toplumsal yaĢamla birlikte kadının toplumdaki yerini de sorgulayan ve ona denetimli bir muhafazakârlıkla yaklaĢtığı tespit edilen Refik Halid‟in, feminizm hareketlerine de bilinçli bir Ģekilde sessiz kaldığı ortaya konulmuĢtur. Refik Halid‟in, insanın irrasyonel boyutunu paranteze alarak rasyonel boyutunu ön plana çıkardığı bu sebeple de halk dindarlığına karĢı eleĢtirel bir perspektifle yaklaĢ- tığı görülmüĢtür. Modernizm karĢısında ne toptan kabul ne de toptan red Ģeklinde bir duruĢ sergi- leyen Refik Halid‟in güzel olanı toplumda uygulamak istediği öte yandan da topluma zarar veren uygulamaların terk edilmesinden yana görüĢ bildirdiği fark edilmiĢtir. Örne- ğin, hayır iĢleri toplumda yaygınlaĢtırılmalıdır ve bu konuda Refik Halid‟in sorumlulu- ğu kadınlara yüklediği görülmüĢtür. Bununla birlikte yazar kaybolan ahlaki değerlerden 110 oldukça Ģikâyetçidir. Gemeinschaft‟tan Gesellschaft‟a geçilen bir dönemde merhamet, adalet ve dürüstlük gibi ahlaki değerlerden de uzaklaĢıldığını ifade eden Refik Halid, bu durumun nedenlerini sorgulamaktadır. Kendi kültürel kodlarımızda bu gibi değerleri barındırdığımızı belirten Refik Halid Karay aileye ve okulda verilen eğitime bireylere bu değerleri yeniden kazandırma misyonu yüklediği görülmüĢtür. Sürgün tecrübesi dolayısıyla milli duyguları yüksek olan yazarın memleketine duyduğu özlem eserlerine yansımakla birlikte memleketinden uzakta ölme kaygısı/ kor- kusu yaĢadığı da aĢikârdır. Bu sebeple hayatı daha çok milli ve dini duygularla yorum- ladığı da söylenilebilir. Refik Halid Karay‟ın ölüm kaygısı/ korkusu eserlerinde hem açık hem de örtük bir Ģekilde yer almaktadır. Onun ölüme yüklediği anlam ayrılık, hiç olma, güzelliğin yitimi ve kaderdir. Bu sebeple ölümsüzlüğü yakalama arzusunu da taĢıdığı söylenilebi- lir. Çünkü koleksiyon yapma, sanatla uğraĢma gibi eylemler ölümsüzlüğü yakalama çabasının göstergeleridir adeta. Refik Halid Karay‟ın ölüm kaygısı/ korkusunu eserleri- ne yansıttığı örtük sembolizmalar ise ikindi, sonbahar ve kırk beĢ yaĢ vurgusudur. Onun için ölüm kaçınılmaz bir sondur; fakat ahirete inanmak da bu sonun en büyük tesellisi- dir. Yazar ile okur arasında her zaman tarihsel bir mesafe olduğu aĢikârdır. Özellikle Refik Halid Karay‟ın realist olması dolayısıyla onu anlamak ve onun din olgusuna bakıĢ açısını çözümlemek yaĢadığı dönemi ve hayatını analiz etmekle mümkündür denilebilir. 111 BİBLİYOGRAFYA A. Kitaplar AKTAġ ġerif, Refik Halit Karay, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004. BAUMAN Zygmunt, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, 2.b. , çev. Nurgül Demirdöven, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012. BAUMAN Zygmunt, Modernlik ve Müphemlik, 3.b. , çev. Ġsmail Türkmen, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2017. BERKES Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 25.b. , haz. Ahmet KuyaĢ, Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017. BĠLEN Osman, Çağdaş Yorumbilim Kuramları, Felsefi ve Eleştirel Hermeneutik, haz.TaĢkın TakıĢ, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2016. BĠLGĠN Vejdi, Bizi Kuşatan Toplum, 6.b. , Bursa: Emin Yayınları, 2015. GĠDDENS Anthony, Modernite ve Bireysel-Kimlik, 2.b. , çev. Ümit Tatlıcan, Ġstanbul: Say Yayınları, 2014. GĠDDENS Anthony, Modernliğin Sonuçları, 7.b. , çev. Ersin KuĢdil, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2016. GORKĠ Maksim, Yaşanmış Hikâyeler, 3. b. , çev. Ataol Behramoğlu, Ġstanbul: Can Yayınları, 2013. GÜLEÇ Melda Medine, Sosyolojik Açıdan Türk Halk Dindarlığı, Ankara: Gece Kitaplığı, 2017. HEĠDEGGER Martin, Varlık ve Zaman, 2.b. , çev. Kaan H. Ökten, Ġstanbul: Agora Kitaplığı, 2011. HOBBES Thomas, Leviathan, 6.b. , çev. Semih Lim, Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2007. HOMEROS, İlyada, 7.b. , çev. Azra Erhat-A. Kadir, Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2018. KAÇMAZOĞLU H. Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi-II, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e, 4.b. , Ġstanbul: Doğu Kitabevi, 2013. KARAY Refik Halid, Ankara, haz. Ali Birinci, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Ayın On Dördü, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. 112 KARAY Refik Halid, Ay Peşinde, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Bir Avuç Saçma, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Bir İçim Su, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Bir Ömür Boyunca, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Bu, Bizim Hayatımız, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Çete, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Deli, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Dişi Örümcek, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Dört Yapraklı Yonca, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Ekmek Elden Su Gölden, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Guguklu Saat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, İki Cisimli Kadın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, 2000 Yılın Sevgilisi, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, İlk Adım, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Kadınlar Tekkesi, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Karlı Dağdaki Ateş, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Kirpinin Dedikleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Makyajlı Kadın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Sakın Aldanma, İnanma, Kanma, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Sonuncu Kadeh, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Tanıdıklarım, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Tanrı’ya Şikâyet, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Yerini Seven Fidan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Yüzen Bahçe, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2009. KARAY Refik Halid, Aydede 1948, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2013. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-1-, Hep İstanbul, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-2-, Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu’da, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-3-, Edebiyatı Öldüren Rejim, haz. Tuncay 113 Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-5-, Pek İyi Hatırlarım, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-6-, Doğuştan Kadıncıl, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-7-, Bu Gazeteciler, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Aydede 1949, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Bugünün Saraylısı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2014. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-4-, Mutfak Zevkinin Son Günleri, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-8-, Ağaç ve Ahlâk, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-9-,Türkçenin Tadı ve Âhengi, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-10-, Bir Denizden Bir Denize, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-11-, İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Anahtar, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Aydede 1922, haz. Mustafa Apaydın, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, İstanbul’un Bir Yüzü, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Minelbab İlelmihrab, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2015. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-12-, Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-13-, Güzel Sanat Suçları, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-14-, Cihangir Dalkavuğu Tarih, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016. KARAY Refik Halid, Nilgün, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016. 114 KARAY Refik Halid, Sürgün, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016. KARAY Refik Halid, Üç Nesil Üç Hayat, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2016. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-15-, Elli Yıl Önceki, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-17-, Sulhte Cimri Harpte Müsrif, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KARAY Refik Halid, Memleket Yazıları-18-, Atatürk’e Eğilen Bir Sürgün, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KARAY Refik Halid, Ago Paşa’nın Hatıratı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KARAY Refik Halid, Gurbet Hikâyeleri-Yeraltında Dünya Var, Ġstanbul: Ġnkılâp Ya- yınları, 2017. KARAY Refik Halid, Memleket Hikâyeleri, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KARAY Refik Halid, Yezidin Kızı, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KAYNAR Hakan, “Önsöz,” Memleket Yazıları-16-, Taklitten Âdete Gündelik Hayat, Refik Halid Karay, haz. Tuncay Birkan, Ġstanbul: Ġnkılâp Yayınları, 2017. KÖSE Ali, Ali AYTEN, Popüler Dindarlık Türbeler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir Araştırma, 2.b. , Ġstanbul: TimaĢ Yayınları, 2018. KURT Abdurrahman, Din Sosyolojisi, 11.b. , Ġstanbul: Sentez Yayıncılık, 2016. MAUPASSANT Guy De, Gönül Öyküleri, çev. Haluk Erdemol, Ġstanbul: Alakarga Ya- yınları, 2014. ÖKTEN Kaan H. , Ölüm Kitabı, 2.b. , Ġstanbul: Agora Kitaplığı, 2016. SPĠNOZA Benedictus, Etika, 6.b. , çev. Hilmi Ziya Ülken, Ankara: Dost Kitabevi, 2016. ġENER H. Ġbrahim, Âlim YILDIZ, Türk İslam Edebiyatı, 2.b. , Ġstanbul: Rağbet Yayın- ları, 2008. ġĠMġEK Selami, Tasavvuf Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, 1.b. , Ġstanbul: Litera Yayın- cılık, 2017. TÖNNĠES Ferdinand, “Gemeinschaft ve Gesellchaft,” Şehir ve Cemiyet, haz. Ahmet Aydoğan, Ġstanbul: Ġz Yayıncılık, 2000. TURHAN Mümtaz, Kültür Değişmeleri, 5.b. , Ġstanbul: Çamlıca Yayınları, 2006. 115 ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 2.b. , Ġstanbul: Kabalcı Yayıncılık, 2016. WEBER Max, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, 2.b. , çev. Milay Köktürk, An- kara: BilgeSu Yayıncılık, 2013. B. Makaleler ALBAYRAK Nurettin, “Kesik BaĢ Destanı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA) , C. 25. , Ġstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam AraĢtırmaları Merkezi, ( ĠSAM) , 2002: 308-309. BĠLGE Yunus, “Halide Edip‟in Yedigün Dergisindeki Yazılarında Kadına BakıĢı” , The Journal Of Academic Social Science Studies, C. 5. , S. 4. , 2012: 43-61. 116