T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI SAYISAL YÖNTEMLER BİLİM DALI İKİ AŞAMALI AĞ VERİ ZARFLAMA ANALİZİ İLE TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN ETKİNLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİ (DOKTORA TEZİ) NAGİHAN MEMİŞ BURSA-2023 T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI SAYISAL YÖNTEMLER BİLİM DALI İKİ AŞAMALI AĞ VERİ ZARFLAMA ANALİZİ İLE TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN ETKİNLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİ (DOKTORA TEZİ) NAGİHAN MEMİŞ Danışman: Doç. Dr. A. Gül EMEL BURSA-2023 ii YEMİN METNİ Doktora tezi olarak sunduğum “İki Aşamalı Ağ Veri Zarflama Analizi ile Türk Bankacılık Sektörünün Etkinliğinin Ölçülmesi” başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. 09/02/2023 Adı Soyadı : Nagihan MEMİŞ Öğrenci No : 711514014 Anabilimdalı : İşletme-Sayısal Yöntemler Programı : Doktora Tezin türü : Doktora iii SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tez Başlığı: “İki Aşamalı Ağ Veri Zarflama Analizi ile Türk Bankacılık Sektörünün Etkinliğinin Ölçülmesi” Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 128 sayfalık kısmına ilişkin, 25/01/2023 tarihinde şahsım tarafından Turnitin adlı intihal tespit programından (Turnitin) aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı % 9’dur. Uygulanan filtrelemeler: 1. Kaynakça hariç 2. Alıntılar hariç/ dâhil 3. 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Uygulanma Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. 25/01/2023 İmza Adı Soyadı : Nagihan MEMİŞ Öğrenci No : 711514014 Anabilim Dalı : İşletme-Sayısal Yöntemeler Programı : Doktora Statüsü : Doktora Danışman: Doç. Dr. A. Gül EMEL 25/01/2023 İmza iv ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Nagihan MEMİŞ Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilimdalı : İşletme Bilimdalı : Sayısal Yöntemler Tezin Niteliği : Doktora Sayfa Sayısı : xii + 128 Mezuniyet Tarihi : Danışmanı : Doç. Dr. A. Gül EMEL İKİ AŞAMALI AĞ VERİ ZARFLAMA ANALİZİ İLE TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN ETKİNLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİ Bankalar, fonların tasarruf sahiplerinden ihtiyaç sahiplerine aktarılmasını sağlayarak aracılık görevini yerine getirirler ve ekonomik büyümeye katkıda sağlarlar. Bankaların artan önemine paralel olarak, yurtiçi alan yazınında Türk bankacılık sektörü üzerine etkinlik analizi çalışmaları yoğun olarak gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar incelendiğinde, çalışmaların çoğunluğunda bankaların dış girdilerin alınıp nihai çıktıların üretildiği kara kutu yaklaşımıyla değerlendirildiği görülmektedir. Diğer taraftan alan yazınında bankalar üzerine gerçekleştirilen çalışmalarda mevduatların girdi mi yoksa çıktı olarak mı ele alınacağı ile ilgili ortak bir görüş bulunmamaktadır. Mevduat ikilemi adı verilen bu probleme çözüm olarak yurtdışındaki çalışmalarda Ağ Veri Zarflama Analizi (AVZA)’nin kullanılması önerilmektedir. Yurtiçinde ise bankacılık sektöründe AVZA’nın kullanıldığı kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Diğer taraftan AVZA etkinlik skorları örneklem büyüklüğü ve aykırı değerlerin varlığı gibi faktörlere karşı duyarlı olmaktadır. Yurtiçi çalışmalar incelendiğinde bu problemin ele alınmadığı görülmüştür. Bu kapsamda bu çalışmada bankaların genel etkinlik süreci fon toplama ve fon kullanım olarak iki alt sürece ayrılmıştır. Bankaların kredi kalitesini gösteren takipteki krediler araştırma modeline eklenerek takipteki kredilerin etkinlik skoruna olan etkisi 2019 yılı için incelenmiştir. Etkinlik analizinde iki aşamalı Chu ve Zhu (2021)’nun Üretim Ölçeği Tabanlı AVZA modeli kullanılmıştır. Çalışmada örneklem büyüklüğünün tespit edilmesinde Wilson (1993)’un VZA uygulamaları için önerdiği Veri Bulutu Yaklaşımı benimsenmiştir. Veri Bulutu Yaklaşımı sonucunda potansiyel aykırı değer özelliğine sahip bankalar etkili gözlem olarak değerlendirilmiştir. Etkili Gözlem Analizi sonucunda üç kamu bankasının potansiyel etkili gözlem özelliğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda çalışmada iki örneklem oluşturulmuş, etkinlik skorlarının duyarlılığının azaltılması amacı ile girdi uzayında boyut azaltımı gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda sistem etkinlik skoru 1 olan sahip banka tespit edilememiş, yabancı sermayeli bankaların özel sermayeli bankalara kıyasla hem fon toplamada hem de fon kullanımda daha etkin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Ağ Veri Zarflama Analizi, Mevduat İkilemi, Etkili Gözlem Analizi, İstenmeyen Çıktılar v ABSTRACT Name and Surname : Nagihan MEMİŞ University : Bursa Uludag University Institution : Social Science Institution Field : Business Administration Branch : Quantitative Methods Degree Awarded : PhD Page Number : xii + 128 Degree Date : Supervisor : Assoc. Prof. A. Gül EMEL MEASURING THE EFFICIENCY OF TURKISH BANKING SECTOR USING A TWO-STAGE NETWORK DATA ENVELOPMENT ANALYSIS By transferring funds from savers to those in need, banks fulfill their intermediary role and contribute to economic growth. In line with the increasing importance of banks, efficiency analysis studies on the Turkish banking sector have been carried out intensively in the domestic literature. When these studies are examined, it is seen that banks are evaluated with the black box approach, in which external inputs are taken and final outputs are produced in the majority of studies. On the other hand, there is no common view on whether deposits should be considered as inputs or outputs in studies on banks in the literature. As a solution to this problem called the deposit dilemma, it is suggested to use Network Data Envelopment Analysis (NDEA) in the studies. In the Turkish literature, there are a limited number of studies in which NDEA is used in the banking sector. On the other hand, NDEA efficiency scores are sensitive to factors such as sample size and the presence of outliers. When domestic studies were examined, it was seen that this problem was not handled. In this context, in this study, the general efficiency process of banks is divided into two sub-processes as fund collection and fund utilization. Non- performing loans, which show the credit quality of banks, were added to the research model and the effect of non-performing loans on the efficiency score was examined for 2019. The two-stage Chu and Zhu (2021) Production Scale Based NDEA model was used in the efficiency analysis. In the study, the Data Cloud Approach proposed by Wilson (1993) for DEA applications was adopted in determining the sample size. As a result of the Data Cloud Approach, banks with potential outliers were evaluated as influential observations. As a result of the Influential Observation Analysis, it was determined that three state banks have potential influential observation feature. In this context, two samples were created in the study, and a dimension reduction was carried out in the input space in order to reduce the sensitivity of the efficiency scores. As a result of the study, the bank having system efficiency score of 1 could not be determined, and it was found that foreign banks were more efficient in both fundraising and use of funds compared to privately owned banks. Keywords: Network Data Envelopment Analysis, Deposit Dilemma, Influential Observation Analysis, Undesirable Outputs vi ÖNSÖZ Bu tez çalışmasının arkasında şüphesiz bir çok kişinin yol göstericiliği, fedakarlığı, ışığı var. Ancak bu çalışmanın ortaya çıkmasındaki en büyük fedakarlık şüphesiz aileme aittir. Öncelikle benim ben olmamı sağlayan, her zaman yanımda olan sevgili annem Ayşe MEMİŞ’e, sevgili babam Mehmet MEMİŞ’e teşekkür ederim. Her şeyimi paylaştığım, sırtımı dayadığım en büyük arkadaşım ablam İmran MEMİŞ’e teşekkür ederim. Lisansüstü hayatım boyunca benden desteğini esirgemeyen, gerek tecrübesiyle gerekse bilgisiyle bana destek olan, üzerimde emeği olan değerli danışmanım Doç. Dr. A. Gül EMEL’e teşekkür ederim. Bu zorlu süreçte her zorlandığımda bana destek olan, durakladığımda bir an olsun elimi bırakmayan sevgili hayat arkadaşım Sait YAKAR’a teşekkür ederim. Bu çalışmanın ortaya çıkma sürecinin her anında problemlerime ortak olan, benimle zorlanan, benimle rahatlayan, beni motive eden Araş. Gör. Dr. Mine AYDEMİR DEV’e, Araş. Gör. Neşe ARAL’a, Araş. Gör. Dr. Ebru AYDOĞAN’a, Dr. Öğr. Üyesi Nurten DERİCİ TEMEL’e, Araş. Gör. Dr. Halime ALKAN’a ve Araş. Gör. Fadime AKSOY’a tüm destekleri için teşekkür ederim. Gerek bu tez sürecinde gerekse lisansüstü hayatımda her zaman destek olan değerli hocam Prof. Dr. Çağatan TAŞKIN’a teşekkürü borç bilirim. Tez çalışmasını baştan sona okuyarak görüşlerini paylaşan ve yol gösteren değerli hocalarım Dr. Öğr. Üyesi Gülcan PETRİÇLİ’ye, Doç. Dr. Aysun KAPUCUGİL İKİZ’e, Dr. Öğr. Üyesi Ayça ÖZEKİN’e ve Doç.Dr. V. Sinem ARIKAN KARGI’ya çok teşekkür ederim. Şüphesiz teşekkür edeceğim bir çok değerli insan var. Burada ismini saymadığım ve üzerimde emeği olan herkese çok teşekkür ederim. Bursa, 2023 Nagihan MEMİŞ vii İÇİNDEKİLER YEMİN METNİ ................................................................................................................ ii DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU .................................................................. iii ÖZET................................................................................................................................ iv ABSTRACT ...................................................................................................................... v ÖNSÖZ ............................................................................................................................ vi İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii KISALTMALAR .............................................................................................................. x ŞEKİLLER ....................................................................................................................... xi TABLOLAR ................................................................................................................... xii GİRİŞ ................................................................................................................................ 1 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ 1.1. Türk Bankacılık Sektörü ........................................................................................ 5 1.2. Türk Bankacılık Sektörünün Gelişimi ................................................................... 6 1.2.1. Osmanlı Dönemi ......................................................................................... 7 1.2.2. 1923-1932 Dönemi ..................................................................................... 9 1.2.3. 1933-1944 Dönemi ................................................................................... 10 1.2.4. 1945-1960 Dönemi ................................................................................... 10 1.2.5. 1960-1980 – Planlı Dönem ....................................................................... 11 1.2.6. Finansal Serbestleşme Dönemi ................................................................. 12 1.2.7. Yeniden Yapılandırma Dönemi ................................................................ 14 1.2.8. Küresel Finansal Kriz Sonrası Dönem ...................................................... 19 viii İKİNCİ BÖLÜM AĞ VERİ ZARFLAMA ANALİZİ 2.1. Etkinlik Analizi ve Temel Kavramlar .................................................................. 25 2.1.1. Etkinlik Ölçümünde Sınır Yaklaşımı ............................................................ 27 2.1.2. Etkin Sınır Yaklaşımları ............................................................................... 30 2.2. Ağ Veri Zarflama Analizi .................................................................................... 32 2.2.1. Ağ Veri Zarflama Analizi’nin Gelişimi .................................................... 32 2.2.2. Statik Ağ Yapısı ve Ağ Veri Zarflama Analizi ......................................... 35 2.2.3. Ağ Veri Zarflama Analizi Yaklaşımları .................................................... 39 2.2.3.1. Ağ Veri Zarflama Analizi’nde Kullanılan Üretim Sistemleri ................... 39 2.2.3.2. Ağ Veri Zarflama Analizinde Kullanılan Modeller .................................. 44 2.2.4. İki Aşamalı Ağ Veri Zarflama Analizi ..................................................... 49 2.2.4.1. Kesirli İki Aşamalı AVZA Modelleri ...................................................... 50 2.2.4.1.1. Çarpımsal Etkinlik Modelleri ................................................................ 50 2.2.4.1.2. Toplamsal Etkinlik Modelleri ................................................................ 57 2.2.4.2. Uzaklık Tabanlı İki Aşamalı AVZA Modelleri .................................... 60 2.2.4.3. Üretim Ölçeği Tabanlı İki Aşamalı AVZA Modeli .............................. 64 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BANKACILIK SEKTÖRÜNDE ETKİNLİK ANALİZİ VE AVZA UYGULAMALARI 3.1. Türk Bankacılık Sektöründe Etkinlik Analizi .................................................. 67 3.2. Bankacılık Uygulamalarında İki Aşamalı Yaklaşım .................................... 69 3.3. Bankacılık Sektöründe İki Aşamalı AVZA Uygulamaları ........................... 71 3.3.1. Mevduat İkilemi ........................................................................................ 72 3.3.2. İstenmeyen Çıktılar ................................................................................... 76 ix DÖRDÜNCÜ BÖLÜM AĞ VERİ ZARFLAMA ANALİZİ İLE TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ ETKİNLİĞİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA 4.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı .................................................................. 80 4.2. Araştırma Modeli .......................................................................................... 81 4.2.1. Kavramsal Model ...................................................................................... 82 4.2.2. Ölçeğe Göre Getiri Seçimi ........................................................................ 84 4.2.3. İstenmeyen Çıktılar ................................................................................... 85 4.2.4. Örneklem Büyüklüğü ................................................................................ 85 4.3. Boyut Azaltma ..................................................................................................... 94 4.4. AVZA Bulguları .................................................................................................. 98 4.4.1. Birinci Örnekleme Ait Genel Etkinlik Bulguları ...................................... 98 4.4.2. İkinci Örnekleme Ait Temel Etkinlik Bulguları ..................................... 100 4.4.3. Boyut Azaltımı Öncesi ve Sonrası Etkinlik Bulguları ............................ 101 4.4.4. Alt Süreçlere Ait Etkinlik Bulguları ....................................................... 104 4.5. Genel Etkinlik Değerlendirmesi ......................................................................... 108 SONUÇ VE ÖNERİLER .......................................................................................... 112 KAYNAKÇA ............................................................................................................ 117 x KISALTMALAR TBB Türkiye Bankalar Birliği TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası GSMH Gayri Safi Milli Hâsıla BDDK Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu GEPG Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı TMSF Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu IMF Uluslararası Para Fonu BIS Uluslararası Ödemeler Bankası BCBS Basel Bankacılık Denetim Komitesi KOBI Küçük ve Orta Ölçekli İşletme KGF Kredi Garanti Fonu AVZA Ağ Veri Zarflama Analizi VZA Veri Zarflama Analizi CRS Ölçeğe Göre Sabit Getiri VRS Ölçeğe Göre Değişken Getiri NIRS Ölçeğe Göre Azalan Getiri TFV Toplam Faktör Verimlilik İndeksi KVB Karar Verme Birimi TBA Temel Bileşenler Analizi xi ŞEKİLLER Şekil 1.: 15 Mayıs 2001’de Açıklanan Yeniden Yapılandırma Programı ...................... 16 Şekil 2.: 2008-2021 Dönemi Özel Karşılık Öncesi Takipteki Krediler / Toplam Krediler (Yüzde) ............................................................................................................................ 20 Şekil 3.: 2007-2021 Döneminde Toplam Mevduat/Toplam Pasif Oranı ........................ 21 Şekil 4: 2020-2022 Ekim Dönemi Toplam Krediler Hacmi (Milyon TL) ..................... 22 Şekil 5.: Etkinlik ve Verimlilik ....................................................................................... 26 Şekil 6.: Sistem Yaklaşımı .............................................................................................. 28 Şekil 7.: Farrell Etkinlik Ölçüsü ..................................................................................... 29 Şekil 8.: Statik Kara Kutu Üretim Yapısı ....................................................................... 35 Şekil 9: Alt Üretim Teknolojilerinin (Süreçlerinin) Gösterimi ...................................... 37 Şekil 10.: Ağ Üretim Sistemi .......................................................................................... 38 Şekil 11.: İki Aşamalı Olası Üretim Sistemleri .............................................................. 40 Şekil 12.: Paralel Alt Süreçlere Sahip Üretim Sistemi ................................................... 41 Şekil 13.: Hiyerarşik Üretim Sisteminin Genel Yapısı ................................................... 43 Şekil 14.: Karışık Üretim Sistemi ................................................................................... 44 Şekil 15.: İstenmeyen Çıktılar İçin Üç Dönüşüm Uygulaması...................................... 77 Şekil 16: Mevduat Bankaları’nın Girdi-Çıktı Değişkenlerine Yönelik Saçılım Grafiği 88 Şekil 17: Mevduat Bankaları için Log-Oranı Grafiği ..................................................... 92 Şekil 18: Bankaların Fon Toplama ve Fon Kullanım Etkinlikleri ................................ 109 xii TABLOLAR Tablo 1.: Etkin Sınır Yaklaşımları ................................................................................. 31 Tablo 2.: Etkinlik Ayrışımı Modelleri için Kullanılan Notasyon .................................. 50 Tablo 3.: Çalışmada Kullanılan Girdi-Çıktı Değişkenleri ............................................ 83 Tablo 4: Tez çalışmasında girdi-ara girdi-çıktılar için verilen referanslar ..................... 83 Tablo 5: Türkiye’de Faaliyet Gösteren Mevduat Bankaları........................................... 86 Tablo 6.: Veri Setine Ait Tanımlayıcı İstatistikler ......................................................... 87 Tablo 7.: Çıkartılan Eşanlı Banka Sayısı ve Ona Karşılık Gelen Minimum R(i) değerleri ......................................................................................................................................... 91 Tablo 8. : Değişkenler Arasındaki Pearson Korelasyon Katsayıları .............................. 94 Tablo 9.: Girdi için Rx ve Ry Değerleri .......................................................................... 97 Tablo 10.: X𝑇X Matrisinin Özvektörleri ......................................................................... 97 Tablo 11.: X𝑇X Matrisinin Birinci Temel Bileşeni ile Girdiler Arasındaki Korelasyonu ......................................................................................................................................... 98 Tablo 12.: Birinci Örneklem için Temel Etkinlik Bulguları .......................................... 99 Tablo 13.: İkinci Örneklem için Temel Etkinlik Bulguları .......................................... 100 Tablo 14.: Birinci Örneklem için Orijinal ve Boyut Azaltılmış Girdi-Çıktı Uzayındaki Etkinlik Tahmin Skorları............................................................................................... 102 Tablo 15.: İkinci Örneklem için Orijinal ve Boyut Azaltılmış Girdi-Çıktı Uzayındaki Etkinlik Tahmin Skorları............................................................................................... 103 Tablo 16: Birinci Örneklem için Genel Etkinlik ve Alt Süreç Etkinlik Skorları ......... 106 Tablo 17: İkinci Örneklem için Genel Etkinlik ve Alt Etkinlik Skorları ..................... 107 1 GİRİŞ Bankalar Türk finansal sisteminde ve ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Fonların tasarruf sahiplerinden toplanıp ihtiyaç sahiplerine aktarılmasını sağlayarak ekonomide aracı rolünü üstlenmektedirler. Reel sektörün büyümesi için gerekli olan finansman ihtiyacını karşılayarak ekonominin gelişimine hizmet etmektedirler. Özellikle 1980 sonrası ekonomideki liberalleşme politikaları ile birlikte bankalar gerek kamu tüzel kişiliklerini gerekse özel kurum ve kuruluşlarını finanse eden finansal kuruluşlar olmuştur. Daha sonraki yıllarda yaşanan krizler ile birlikte çeşitli yapılandırma ve düzenlemelere tabi tutulmuşlardır. Türkiye’de finansal kuruluşların toplam aktif büyüklüğü içerisinde bankacılık sektörünün payı 2019 yılı itibari ile %81 olarak gerçekleşmiştir. Bankaların ekonomideki ve finansal sistemdeki öneminin giderek artması ile birlikte bankacılık sektörü alan yazınında birçok etkinlik çalışması gerçekleştirilmiştir. Ancak sektör üzerine gerçekleştirilen etkinlik çalışmaları incelendiğinde, çalışmalarda bankaların etkinlik yapısının ortak girdi ve çıktılara sahip olan modeller olarak temsil edilmediği görülmektedir. Bu durumun nedeni çalışmalarda bankaların operasyon yapılarına teorik olarak farklı açılardan bakılmasıdır. Üretim yaklaşımını benimseyen çalışmalarda bankalar sermaye ve işgücü gibi girdileri alıp mevduat ve kredilere dönüştüren üretim birimleri olarak değerlendirilmektedir. Aracılık yaklaşımını benimseyen çalışmalarda ise bankalar toplamış oldukları mevduatları krediye dönüştüren aracı birimler olarak değerlendirilmektedir. Üretim yaklaşımında etkinlik sisteminin çıktısı olarak değerlendirilen mevduatlar, aracılık yaklaşımında girdi olarak değerlendirilmektedir. Bu durum çalışmalardan elde edilen bulguların farklı şekilde yorumlanmasına sebebiyet vermektedir. Üretim yaklaşımını benimseyen çalışmalarda etkin olarak çıkan bankalar aracılık yaklaşımını benimseyen çalışmalarda etkin olarak çıkmamaktadırlar. Bu durum ise çalışmayı gerçekleştiren araştırmacıların bankalara hangi işlevsel açıdan baktığına bağlı olarak farklılığa neden olacaktır. Holod ve Lewis (2011) mevduat ikilemi olarak geçen bu problemin çözümü olarak Ağ Veri Zarflama Analizi’nin kullanılmasını önermektedir. 2 Geleneksel Veri Zarflama Analizi modellerinde bir etkinlik sisteminin alt süreçleri dikkate alınmamaktadır. Etkinlik sistemi kara kutu (black box) olarak ele alınmakta ve sisteme giren dış girdiler nihai çıktılara dönüştürülmektedir. Bu durum hem girdi hem de çıktı niteliğini barındıran ve ara ürün (intermediate product) olarak adlandırılan değişkenlerin matematiksel olarak modellenmemesine neden olmuştur. Veri Zarflama Analizi’nin bu eksikliği ilk olarak Charnes vd (1986) tarafından ele alınmıştır. Ancak, o dönemlerdeki alt süreçlere ayrıştırma işlemi yaklaşımın matematiksel yapısı üzerinde değil ele alınan araştırma problemindeki etkinlik sürecinin alt süreçlere ayrıştırılması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonraki yıllarda Färe ve Grosskopf (1996)’un öncü çalışmaları ile geleneksel Veri Zarflama Analizi matematiksel olarak sistemin ağ yapısını temsil edecek bir biçimde geliştirilmiş ve Ağ Veri Zarflama Analizi (AVZA, Network Data Envelopment Analysis) ismini almıştır. Ağ Veri Zarflama Analizi; bir üretim sürecinin o süreci oluşturan alt süreçlerinin dikkate alınması ile modellenmesini sağlayan model ailesinden oluşmaktadır. Geliştirilen modeller ele alınan üretim sürecinin ağ yapısına göre değişiklik arz etmektedir. Bu açıdan geleneksel Veri Zarflama Analizi’ndeki gibi kesin ve net bir model yapısı bulunmamaktadır. Ancak üzerinde en çok çalışılan ağ sistemleri iki aşamalı ağ sistemleri olmuştur. İki aşamalı AVZA modelleri yıllar içerisinde özellikle bankacılık, enerji, eğitim kurumları gibi alanlarda yurtdışında yoğun olarak kullanılmıştır. AVZA’nın bankacılık sektöründeki etkinlik ölçümüne olan en büyük katkısı, mevduatların ara ürün olarak ele alınıp üretim yaklaşımı ile aracılık yaklaşımı arasında bağlantı kurulmasına olanak sağlaması olmuştur. Böylelikle alan yazınındaki bulguların yorumlanmasında çelişkiye sebep olan mevduat ikilemi problemine çözüm önerisi getirilmiştir. Yurtdışı alan yazınında bankacılık sektöründe AVZA çalışmaları yoğun olarak yer almaktadır. Ancak yurtiçi alan yazını incelendiğinde çalışmaların oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Yurtiçinde bankacılık sektöründe etkinlik analizinin AVZA ile gerçekleştirildiği çalışmalar incelendiğinde AVZA’nın etkinlik skorlarının ayırt ediciliğini etkileyen bazı problemlerin incelenmediği görülmüştür. Bu problemlerin ilki AVZA skorlarının örneklemdeki aykırı değerlerden etkilenmesi durumudur. İkincisi ise çok girdinin-çıktının olduğu örneklemlerde parametrik olmayan yöntemin tahmin 3 sonuçlarının gücünü etkileyen boyutsallığın laneti olarak da geçen durumdur. Bahsi geçen problemler bu tez çalışmasının motivasyonunu oluşturmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın amacı mevduat bankalarının etkinliklerinin alt üretim süreçlerini içeren bir ağ üretim sistemi olarak modellenmesi ve en az bilgi kaybı ile temsil edecek faktör yapısındaki girdi- ara ürün- çıktı ilişkisinin Ağ Veri Zarflama Analizi ile ölçülmesidir. Çalışma ile Türk bankacılık sektörünün fon toplama ve fon kullanım etkinliğine dair keşifsel bir araştırma sunulmaktadır. Bunun için mevduatlar hem girdi hem de çıktı olarak diğer bir ifade ile ara ürün olarak ele alınmakta ve bankaların etkinlik sistemi fon toplama ve fon kullanım olarak iki alt sürece ayrılmaktadır. Yurtiçi bankacılık sektörü ile ilgili alan yazınında, parametrik olmayan yaklaşımlar ile yapılan etkinlik çalışmalarında istenmeyen çıktıların araştırma modeline dâhil edildiği çalışmaların sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Yurtdışı alan yazınında ise istenmeyen çıktıların araştırma modeline çıktı olarak dâhil edilmek istendiği durumlarda istenmeyen çıktıların doğrusal monoton dönüşümü ve doğrusal olmayan dönüşüm şeklinde ele alındığı görülmektedir. Kao (2017) ele alınan bu dönüşüm farklılığının etkinlik skorlarını değiştirebileceğini ifade etmiştir. Söz konusu dönüşümlerin etkinlik skorlarına olan etkisinin araştırılması amacı ile tez çalışmasında bankaların kredi kalitesini gösteren takipteki krediler üç senaryo altında araştırma modeline dâhil edilmekte ve etkinlik skoruna olan etkisi araştırılmaktadır. Tez çalışmasının örneklemini Türkiye’de faaliyet gösteren 27 adet mevduat bankası oluşturmaktadır. Çalışmada incelenen dönem bankacılık sektöründe mevduatların toplam pasif içerisindeki payının önceki beş yıla nazaran en yüksek olduğu yıl olan 2019 yılıdır. 2019 yılı ekonomik olarak ticaret hacminin azaldığı ve durgunluğun yaşandığı bir sene olmuştur. Ekonomide yaşanan bu durgunluk bankacılık sektörünü etkilemiş, mevduatların kredilere dönüşümü bir önceki yıla kıyasla azalmıştır. Yüz bin kişiye düşen şube ve çalışan sayısı önceki beş yıla nazaran en düşük seyirde gerçekleşmiştir (TBB, 2020, p. 36). Bu bilgiler ışığında tez çalışmasında kamu sermayeli, yabancı sermayeli ve özel sermayeli bankaların 2019 yılı için fon toplama ve fon kullanma etkinlikleri ölçülmektedir. Çalışmada; Türk bankacılık sektöründe bankalar arasında gerek aktif büyüklüğü gerekse rekabet ortamında sahip olunan avantaj bakımından farklılık söz 4 konusu olduğundan, örneklem büyüklüğünün tespiti için Wilson (1993)’un Etkili Gözlem Analizi’ne yer verilmektedir. Çalışma sonucu elde edilen bulgular 2019 yılı için ve çalışmada ele alınan örneklem dâhilinde geçerli olmaktadır. Bu husus çalışmanın kısıtını oluşturmaktadır. Çalışmanın; birinci bölümünde Türk bankacılık sektörünün gelişimine yer verilmektedir. İkinci bölümde temel etkinlik analizine değinilmekte, Ağ Veri Zarflama Analizi’nin iki aşamalı modelleri incelenmektedir. Üçüncü bölümde Türk bankacılık sektöründeki etkinlik çalışmalarına, yurtiçi ve yurtdışında bankacılık sektöründe gerçekleştirilen Ağ Veri Zarflama Analizi alan yazını bilgisine yer verilmektedir. Dördüncü bölümde ise Türk bankacılık sektöründe Ağ Veri Zarflama Analizi ile yapılan etkinlik ölçümü uygulaması yer almaktadır. 5 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ 1.1. Türk Bankacılık Sektörü Türkiye’de bankacılık sektörü Türk finansal sisteminin öncüsü olup, önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Türk finansal sistemindeki toplam aktiflerin %82’si bankacılık sektörüne aittir. Türk bankacılık sektöründe fonksiyonel ve yapısal anlamda farklılık arz eden banka çeşitleri bulunmaktadır. Bu farklılık sermaye yapısı ve mevduat toplamada yetkinlik açısından ayrışmaktadır (Eleren ve Özgür, 2006, s. 58; TBB, 2022, s. 31). Türk bankacılık sisteminde faaliyette bulunan bankalar mevduat bankaları, katılım bankaları ve kalkınma ve yatırım bankaları olarak yer almaktadır. Mevduat bankaları kendi içerisinde kamu sermayeli bankalar, özel sermayeli bankalar ve yabancı sermayeli bankalar olmak üzere üç grupta incelenmektedir. Bahsi geçen bankalar 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda şu şekilde tanımlanmıştır: “Mevduat Bankası: Bu kanuna göre kendi nam ve hesabına mevduat kabul etmek ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubelerini, Katılım Bankası: Bu kanuna göre özel cari ve katılma hesapları yolu ile fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubelerini, Kalkınma ve Yatırım bankası: Bu kanuna göre mevduat veya katılım fonu kabul etme dışında; kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve/veya özel kanunlar ile kendilerine verilen görevleri yerine getiren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubelerini ifade etmektedir” (Bankacılık Kanunu, birinci kısım, m.3). Mevduat bankaları ticari banka olarak da adlandırılmaktadır. Bu bankalar, tasarruf sahiplerinden topladıkları mevduatları krediye dönüştürerek ekonomik gelişmeye katkıda 6 bulunurlar. Katılım bankaları ise kâr/zarar esasına göre topladıkları fonları ortaklık, ticaret gibi yöntemler ile reel sektörde değerlendirirler ve elde etikleri kâr ve zararı tasarruf sahipleri ile paylaşırlar. Mevduat bankalarında mevduat toplamada bankanın borçlu olduğu ve fon kullandırmada ise ihtiyaç sahibinin borçlu olduğu bir ilişki vardır. Katılım bankalarında ise borçluluk durumu söz konusu değildir, sermaye ve emek ortaklığı yer alır. Mevduat bankalarında mevduat faiz ile toplanmaktadır, katılım bankalarında ise faiz yoktur ve dağıtılacak kâr önceden belli değildir. Kalkınma bankaları, gelişmekte olan ülkelerde fon ihtiyacı olan kurumlara ve endüstri işletmelerine genellikle orta ve uzun vadede olmak üzere yatırımları için fon sağlayan bankalardır. Yatırım bankaları ise gelişmiş ülkelerde atıl fonları değerlendirerek işletmelerin orta ve uzun vadeli fon ihtiyaçlarını aracılık ve danışmanlık hizmetleri ile karşılayan bankalardır. Kalkınma bankaları devlet desteği ile kurulurken yatırım bankaları özel sektör tarafından kurulmaktadır. Kalkınma bankaları doğrudan kredi verir ve imalat sektöründe çalışmaktadır, yatırım bankaları ise kredi yerine işletmeler için menkul kıymet ihraç ederek sermaye piyasalarından kaynak edinmelerini sağlar. Bu bankalar mevduat ve katılım bankaları gibi mevduat kabul etmezler (Arabacı, 2018, p. 30). Türkiye’deki bankalar sermaye sahipliğine göre üçe ayrılmaktadır: Birincisi sermayelerinin %50’sinden fazlasına devlet ya da kamu tüzel kişiliklerin sahip olduğu kamu bankalarıdır. İkincisi sermayelerine kamu kurum ve kuruluşlarının dâhil olmadığı özel kişi ve kuruluşlarının sahip olduğu özel bankalardır ve üçüncüsü ise sermayelerine yabancı uyruklu kişi ve kuruluşların sahip olduğu yabancı bankalardır (Delikanlı, 2018, p. 44). Türkiye’de 2021 yılsonu itibari ile 57 bankanın faaliyet gösterdiği görülmektedir. Bunların 35 tanesi mevduat bankası, 16 tanesi kalkınma ve yatırım bankası, altı tanesi ise katılım bankasıdır. Mevduat bankalarının üç tanesi kamu sermayeli, sekiz tanesi ise özel sermayeli bankalardır. Yurtdışında yerleşik olan özel kurum ve kuruluşlarının sermayesine %51 ve daha fazla oranda paya sahip olduğu yabancı sermayeli mevduat bankaları ise 21 tanedir. Kalkınma ve yatırım bankalarının üç tanesi kamu sermayeli, dokuz tanesi özel sermayeli ve dört tanesi yabancı sermayelidir (TBB, 2022, p. 30). 1.2. Türk Bankacılık Sektörünün Gelişimi 7 Türkiye’deki bankacılık sektörü “Osmanlı Dönemi” ve “Cumhuriyet Dönemi” olmak üzere iki temel döneme ayrılmaktadır. Ancak ülkemizde iktisadi gelişmelerin kırılım dönemlerinden bankacılık sektörünün de büyük ölçüde etkilendiği görülmektedir. Alan yazınında Cumhuriyet dönemi ile başlayıp günümüze uzanan bankacılık sektörünün tarihi gelişimi aşağıda verilen dönemlere ayrılarak incelenmektedir (Coşkun vd., 2012, s. 3; E. Karabıyık, 2001, s. 13–16; Kaya ve Ataman, 2013, s. 62; Kaya ve Arslantürk Çöllü, 2020, s. 8; Keskin vd., 2008, s. 1; Yetiz, 2016, s. 110):  1923-1932 Dönemi  1933-1944 Dönemi  1945-1959 Dönemi  1960-1980 Dönemi (Planlı Dönem)  1980-2000 Dönemi (Finansal Serbestleşme Dönemi)  2001- 2007 Dönemi (Yeniden Yapılanma Dönemi)  2008 – Günümüz Dönemi (Küresel Kriz Sonrası Dönem) Alan yazınında ilk üç döneme ait farklı adlandırmalar söz konusu olduğundan dönemlere ait başlıklar olarak ilgili dönemi kapsayan tarihler temel alınarak oluşturulmuştur. 1.2.1. Osmanlı Dönemi Osmanlı devletinde bankacılığın temelleri İstanbul’un fethine dayandırılabilmektedir. Fatih Sultan Mehmet, Galata’daki gayrimüslim bankerlerin mesleklerini icra etmelerine imkân sağlamış, bu topluluk 19.yy’ın ortalarına kadar oldukça güçlenmiş ve faaliyetlerini bankacılık faaliyetlerine dönüştürmüşlerdir. 19.yy’ın ortalarına kadar olan süreçte devlet para darlığını altın ve gümüş paraların ağırlık ve ayarını düşürmek sureti ile önlemiştir. Bu tarihlerde para miktarının ayarlanması, kredi hacminin düzenlenmesi, iç ve dış ödemelerin gerçekleştirilmesi gibi işlemler hazine, sarraflar, vakıflar ve loncalar gibi çeşitli oluşumlar tarafından yürütülmüştür. Tanzimat Fermanı’nın getirdiği giderlerin karşılanması amacı ile 1840’ta Osmanlı Devleti senyoraj1 hakkını kullanarak ilk kâğıt 1 Senyoraj: Paranın üretim maliyeti ile yazılı değeri arasındaki farktır. Söz konusu fark devletler için borçlanma ya da vergi toplanmaya gerek duyulmadan finansman sağlamaktadır (TCMB, 2011, p. 2). 8 parası olan “kaime”’yi çıkartmıştır. Bu tarih öncesinde ise altın sikke kullanılmıştır. Kâğıt paranın değerini sabit tutma işi J. Alleen ve TH Baltazzi isimli iki galata bankerine verilmiş, 1847 yılında “Bank-ı Dersaadet – İstanbul Bankası” kurulmuştur. Ancak kâğıt para (kaime) o dönemde ithalat finansmanının sabit bir döviz kuru üzerinden dış mali piyasalara yazılacak faizli bir borç senedi ve hazine senedi olarak kullanılmıştır. İstanbul Bankası faaliyet alanının çok dar ve kısa süreli olması sebebi ile yaygın görüş Osmanlı Dönemi’ndeki bankacılığın esas yayılmasının 1856 yılında İngiliz sermayesi ile kurulan “Bank-ı Osmani – Ottoman Bank” ile olduğudur. Ottoman Bank’ın yetkileri küçük krediler vermek, hükümete avans sağlamak ve bazı hazine bonolarını iskonto etmek ile sınırlı olmuştur. Ottoman Bank daha sonra kendini feshederek “Bank-ı Osmanî-i Şahane – Osmanlı Bankası” adını almış ve Fransız sermayesi ortak edilmiştir. Bu dönemde, devlet ilk defa yurt dışından borçlanmıştır. Osmanlı Bankası’nın kurulmasının en önemli sebebi bu olup, Avrupa ülkelerine olan dış borçların ödenmesi hususunda aracılık görevi yapacak bir bankaya ihtiyaç duyulmasıdır (E. Karabıyık, 2001, s. 3; Keskin vd., 2008, s. 1; TCMB, 2011, s. 2). Osmanlı Bankası’na Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) kurulana kadar banknot basma görevi verilmiştir. Banka devletin hazinedarı durumuna getirilmiş, devletin gelirlerini tahsil etmek, hazinenin ödemelerini yerine getirmek, iç ve dış borçlara yönelik faiz-anapara ödemelerini yapmakla görevlendirilmiştir. Bu dönemde Osmanlı Bankası’na borç vermek ve faiz geliri elde etmek amacı ile 11 adet yabancı banka kurulmuştur. Bu bankalar hazine için borç bulmak ve ödemek faaliyetlerini gerçekleştirdiğinden Osmanlı dönemindeki bankacılık “borçlanma bankacılığı” olarak yerini almıştır (E.Karabıyık, 2001, s. 5; Keskin vd., 2008, s. 2; Sümer, 2016, s. 488; TCMB, 2018, s. 5). Milliyetçilik akımının etkisi ile 1863’te çiftçileri tefecilere karşı korumak ve uygun koşullarda kredi sağlamak için Memleket Sandıkları kurulmuştur. Daha sonra sermayenin toplanmasında sorun oluşması gibi nedenlerden üzerinde düzenleme yapılmış ve Menafi Sandıkları adını almış, zirai kredi teşkilatı olarak devam etmiştir. Menafi Sandıkları’nın yoğun olarak eleştirilmesi üzerine tarımsal kredinin devlet denetiminde yapılması için 1888’te Ziraat Bankası kurulmuştur. Diğer taraftan Osmanlı bankasının yabancı 9 sermayeli olması II. Meşrutiyet döneminde tepkilere yol açmış, ulusal bir merkez bankasının kurulması fikrinin zeminini oluşturmuştur. Bu doğrultuda 1917 yılında yerli sermayeye dayalı “Osmanlı İtibar-ı Millî Bankası” kurulmuştur. Ancak Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisi bu bankanın ömrünün kısa olmasına neden olmuştur. Bu dönem ulusal bankacılığın öneminin anlaşılması ve tecrübe dönemi olması bakımından Cumhuriyet Dönemi için temel oluşturmuştur. (E. Karabıyık, 2001, s. 11; Keskin vd., 2008, s. 2; TCMB, 2018, s. 7). 1.2.2. 1923-1932 Dönemi Alan yazınında bu dönem “Ulusal Bankalar Dönemi” ve “Kuruluş Dönemi” olarak da geçmektedir. Cumhuriyet dönemindeki ekonomi politikalarına 1923 yılındaki İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar öncülük etmiştir. Kongreye tüccar, sanayici ve çiftçiler katılmış, ulusal bankacılığın önemine değinilmiştir. Bunun için milli sermaye ile bir ticaret bankasının kurulması önerilmiştir. Bunun neticesinde özel kesim olarak 1924 yılında Türkiye İş bankası A.Ş. ve devlet bankası olarak 1925 yılında Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet’ten sonra kurulan ilk özel sermayeli bankadır. Görevi ise her türlü sınai ve ticari alandaki işletmelere kredi açmak olmuştur. Sanayi ve Maadin Bankası, ilk iştirak bankası olup görevi özel sanayi işletmelerine orta ve uzun vadeli krediler vermek ve çeşitli alanlarda destek sağlamak olmuştur. Ancak, bu banka amacını gerçekleştirememiş, 1933 yılında Sümerbank’a devredilmiştir. Yine bu dönemde ülke ekonomisinin temelini oluşturan tarım sektörüne destek olunması amacı ile Ziraat Bankası’nın sermayesi artırılmıştır. Bu dönemde kurulan ve etkin olan bir diğer banka ise inşaat sektörünü geliştirmek amacı ile kaynak sağlaması amacını taşıyan Emlak ve Eytam Bankası’dır. Bu dönemde bankacılık sektörü belirgin bir sayıya ulaşmıştır. 1927’ye gelindiğinde 18’i yabancı, üçü ticaret bankası, üçü özel yasa ile kurulan banka ve 18’i milli banka olmak üzere toplamda 42 banka mevcuttur (Coşkun vd., 2012, s. 5; Kaya ve Ataman, 2013, s. 62; Keskin vd., 2008, s. 3; Yetiz, 2016, s. 110). Bu dönemin en önemli gelişmelerinden birisi de kuşkusuz 1930 yılında Merkez Bankası’nın kurulmasıdır. Daha önce bu amaçla kurulan Osmanlı İtibar-ı Milli 10 Bankası’nın amacını gerçekleştirememesi, bu görevi devralacak yeni bir merkez bankasının kurulmasını gündeme getirmiştir. Bu kapsamda, Türk parasının istikrarının sağlanması amacı ile bağımsız bir kurum sıfatı ile ve anonim bir şirket olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulmuştur. İsmindeki “Türkiye Cumhuriyet” ibaresi merkezi idareden bağımsız olması için özellikle “Türkiye Cumhuriyeti” olarak belirlenmemiştir. Kuruluş kanununa göre Merkez Bankası’nın temel amacı ülke ekonomisinin kalkınmasını desteklemek olmuştur (TCMB, 2011, p. 9). 1.2.3. 1933-1944 Dönemi Bu dönemde 1929 yılındaki Dünya Ekonomik Krizi’nin ekonomiyi olumsuz yönde etkilemesi ve özel kesimdeki sermaye birikiminin yetersizliği, ekonomik kalkınmanın devlet öncülüğünde yapılmasını gündeme getirmiş, ekonomideki devletçilik stratejisi bankacılık sektörünü de etkilemiştir. Kamu İktisadi Teşebbüsleri aracılığı ile 1934 yılında temel tüketim mallarının üretilmesini içeren Beş Yıllık Sanayi Planı yürürlüğe girmiştir. Plan çerçevesinde çeşitli sektörlerin kalkınması amacı ile Belediyeler Bankası (1933), İller Bankası (1933), Sümerbank (1933), Halk Bankası (1933), Etibank (1935) ve Denizbank (1937) gibi özel amaçlı büyük ve önemli devlet bankaları kurulmuştur. Bu dönemde yapılan yatırımların devlet tarafından gerçekleşmesi, bazı zorunlu tasarrufların yapılması ile mümkün olmuştur. Bu neden ile düşük maliyetli finansman kaynağı sağlaması bakımından 1936 yılında 2999 sayılı Bankalar Kanunu yürürlüğe girmiştir (Coşkun vd., 2012, s. 7; Kaya ve Arslantürk Çöllü, 2020, s. 14; Keskin vd., 2008, s. 4; Yetiz, 2016, s. 111). 1.2.4. 1945-1960 Dönemi Bu dönemde, bir önceki dönemde uygulanan kapalı ekonomi politikalarının yerini dışa açık ve özel sektörü destekleyen politikalar almıştır. Bu durum bankacılık sektörüne de yansımış, özel bankaların geliştiği dönem olmuştur. Garanti Bankası (1946), Akbank (1948), Pamukbank (1955) ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (1950) gibi özel bankalar ve Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası (TSKB) gibi finansman bankası kurulmuştur. Bu dönemde faiz oranlarının ve bankacılık işlemlerinden alınan komisyonların devletçe 11 belirlenmesi ve dövize dayalı işlem yapma yetkisinin sadece Merkez Bankası’na ait olması şube bankacılığına ve mevduat toplamaya dayalı bir rekabet ortamının önem kazanmasına neden olmuştur. 1945 yılında 405 adet olan banka şube sayısı, 1960 yılına gelindiğinde 1759 ‘a kadar yükselmiştir (Kaya ve Ataman, 2013, s. 64; Keskin vd., 2008, s. 6) . 1953’ten sonra yaşanan yüksek kamu açığı ve enflasyon, dolayısıyla artan dış borçlar 1958’de iktisadi bir krize neden olmuştur. Yaşanan bu kriz özellikle küçük ölçekli ve yerel bankaları olumsuz etkilemiştir. Bankalara olan mevduat girişi yavaşlamış ve iktisadi durgunluk nedeni ile kredilerde tahsilat güçlüğü yaşanmıştır. Bu durum birçok yerel ve zayıf yapıdaki bankanın iflas etmesine neden olmuştur (N. Coşkun et al., 2012, p. 10). Bu dönemde yaşanan önemli gelişmelerden birisi de 1958 yılında “Serbest piyasa ekonomisi ve tam rekabet ilkeleri çerçevesinde bankacılık düzenleme ilke ve kuralları doğrultusunda bankaların hak ve menfaatlerini savunmak, bankacılık sisteminin büyümesi, sağlıklı olarak çalışması ve bankacılık mesleğinin gelişmesi, rekabet gücünün artırılması amacı ile çalışmalar yapmak, rekabetçi bir ortam yaratılması ve haksız rekabetin de önlenmesi için gerekli kararları almak/ alınmasını sağlamak, uygulamak ve uygulanmasını talep etmek” üzere Türkiye Bankalar Birliği (TBB)’nin kurulmasıdır (Ekrem Keskin et al., 2008, p. 7). 1.2.5. 1960-1980 – Planlı Dönem Bu dönemde bankacılık faaliyetleri önemli ölçüde devlet kontrolünün altında gerçekleşmiştir. 1950’lerde yaşanan ekonomik dengesizlik, istikrar programına rağmen devam etmiştir. Bu durum uygulanan liberal ekonomi politikasının yerini kamunun ekonomik müdahalesinin arttığı bir karma ekonomi politikasına bırakmıştır. Bu dönemde bazı sektörlerin korunması amacı ile ekonomi dışa kapalı olarak sürdürülmüş, faiz oranları ve döviz kurları devlet tarafından belirlenmiştir. Belirlenen sektörlerde kalkınmanın gerçekleşmesi amacı ile negatif reel kredi faiz politikası ve TL’nin aşırı 12 değerlendiği bir döviz politikası uygulanmıştır. Kredi faiz oranları, komisyon oranları ve kredi limitleri belirlenmiş, yeni bankaların kurulması sınırlandırılmıştır. Sınırlı sayıdaki banka ile faiz ve kur riskinin olmadığı sınırlı bir rekabet ortamında, bankaların temel fonksiyonu yatırımların finansmanını sağlamak olmuştur. Bankalar topladıkları mevduatları artırmak için şube bankacılığına yönelmiş, özel bankaların çoğunluğu holding bankası2 haline gelmiştir. Bu dönemde beş adet kalkınma (T.C. Turizm Bankası, Sınai Yatırım ve Kredi Bankası, Devlet Yatırım Bankası, Türkiye Maden Bankası, Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası) ve iki adet ticari banka (Amerikan-Türk Dış Ticaret Bankası ve Arap-Türk Bankası) kurulmuştur (Coşkun vd., 2012, s. 12; Kaya ve Ataman, 2013, s. 65; Keskin vd., 2008, s. 12; Yetiz, 2016, s. 111). 1.2.6. Finansal Serbestleşme Dönemi Türk bankacılık sistemi son kırk yılda çeşitli yasal ve yapısal değişikliklere uğramıştır. 1970'lerde ve 1980'lerin başında, Türk bankacılık sisteminin rekabetçi hale gelmesi, katı düzenlemeler ile engellenmiştir. 1980’lerdeki istikrar programının uygulanmasından önce yasal otorite tarafından yeni kuruluşların faaliyet göstermesinin kısıtlanması ve faiz oranlarının düzenlenmesi söz konusudur. Bu tür düzenleme ve politikalar, her ne kadar bankacılıkta istikrar sağlamak amacı ile tasarlanmış olsa da, Türk bankacılık sektörünün tamamında rekabet gücü ve etkin kredi dağılımının bozulmasına neden olmuştur. Bu dönemde gelişmekte olan ülkelerin dış kaynak bulma zorluğu ile birlikte artan dış borç krizi, finansal tasarrufların arttırılarak yurtiçi kaynakların harekete geçirilmesini gerekli kılmıştır. Türkiye ekonomisi de söz konusu koşullardan etkilenmiş, dış kaynak desteği olarak başvurduğu uluslararası kuruluşların serbestleşme ve reform şartı kısıtı ile karşı karşıya gelmiştir. Bu gereklilik sonucunda 24 Ocak 1980 yılında uygulamaya konulan istikrar programından itibaren serbest piyasa prensiplerine uygun olarak yabancı özel sermaye yatırımlarına önem verilmeye başlanmış ve yabancı özel sermayeyi özendirmeye yönelik adımlar atılmıştır. Finansal serbestleşme kapsamında yurtiçi rekabet ve tasarrufun arttırılması için mevduat ve kredi faizleri serbest bırakılmış, yurtdışından ve paralel piyasalardan bankacılık sistemine döviz transferinin artırılması için ticari bankalara döviz alım satım ve bulundurma yetkisi verilmiştir. Bu dönemde faizlerin serbest bırakılması 2 Holding bankası bir holdingin bir banka üzerindeki yönetim ve denetimine sahip olmasıdır. 13 ile rekabetin, etkinliğin ve yurtiçi tasarrufların artması beklenmiştir. 1980’lerde yürütülen politikaların temel amacı Türk bankacılık sektörünün rekabet gücünü, kredi tahsisini ve etkinliğini iyileştirmek ve artırmak olmuştur (Baltacı, 2016, s. 9; Kılınç Savrul vd., 2013, s. 230; Oktayer, 2009, s. 74; Partovi ve Matousek, 2019, s. 288). Faiz oranları ve döviz hareketlerinin serbestleştirilmesinin yanı sıra bankacılık sistemine ilişkin de bazı gelişmeler olmuştur. Standart bir muhasebe ve raporlama sistemi geliştirilmiş, iç denetim standartları iyileştirilmiş, bağımsız dış denetim mekanizması kurularak sistemin sağlamlığı artırılmıştır. Diğer taraftan yabancı bankaların Türk bankaları ile aynı haklara sahip olmak kaydıyla şube açmalarına izin verilmiştir. Buna bağlı olarak yabancı bankaların sayısı önemli ölçüde artmıştır. Ayrıca uluslararası alandaki deneyimleri, kalifiye eleman istihdam etmeleri ve yenilikçi karakterleri bankacılık sisteminde şiddetli bir rekabeti beraberinde getirmiştir. 1984’te Merkez Bankası tarafından bankacılık sisteminin içindeki fon akışının etkinliğinin yanında bankacılık sisteminin de genel rezerv seviyesinin izlenebilmesi için güçlü bir araç olarak kısa vadeli krediler için bankalar arası para piyasası kurulmuştur. 1985’te devlet tahvillerinin haftalık olarak gerçekleştirilen ihaleler yolu ile satışı başlamıştır. Devlet tahvilleri vergiden muaf faiz sağlama ve risksiz enstrüman olmaları bakımından çekici hale gelmiş ve hem finansal hem de finansal olmayan kurumlarca alternatif bir yatırım aracı haline gelmiştir. Diğer bir gelişme olarak, 1986’da Merkez Bankası bankacılık sisteminin likiditesini kontrol edecek olan bir para politikası aracı olarak açık piyasa işlemlerini başlatmıştır. Son olarak 1988’de döviz kur rejiminin belirlenmesi için “Döviz ve Efektif Piyasaları” kurulmuştur. Bu piyasanın en önemli katılımcıları arasında ticari bankalar da yerini almıştır (Özer, 2015, p. 8; Uluyol, 2019, p. 81). Serbestleşme döneminde artan rekabet, kaynak açısından bankacılık faaliyetlerinin artmasına neden olmuştur. Bankalar hazine bonosu ve devlet iç borçlanma senetleri satın alarak, döviz piyasalarında faaliyet göstererek sermaye piyasalarına katılmaya başlamış ve müşterilerine müşteri kredileri, döviz tevdiat hesapları, kredi kartı, leasing, faktöring, forfaiting, otomatik para çekme makineleri ve satış noktası terminalleri gibi yeni ürün ve hizmetler sunmuşlardır. Başlatılan reformlar yerli ve yabancı çok sayıda yeni bankanın bankacılık sektörüne girişine yol açmıştır. Bu durum, bankacılık sektöründeki rekabeti 14 artırmış, bankacılık faaliyetlerini geliştirmiştir. Ancak artan bu çeşitlilik beraberinde bankacılık denetimini gündeme getirmiştir. Finansal serbestleşme ile artan tasarrufların daha verimli alanlarda kullanılarak ekonomik büyümenin destekleneceği beklentisi varken kontrolsüz liberalleşme politikaları, makroekonomik ve mikroekonomik dengesizlikler, finansal derinliğin eksikliği ve buna bağlı olarak Türkiye’ye yönelik spekülatif sermaye hareketlerinin artışı ekonomik kırılganlığı daha da artırmış, 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001’de gerçekleşen krizlerin temellerini atmıştır (Fukuyama ve Matousek, 2011, s. 77; Kılınç Savrul vd., 2013, s. 231; Partovi ve Matousek, 2019, s. 288; Yetiz, 2016, s. 112). 1990’lı yıllarda bankalardaki özkaynak yetersizliği, aktif kalitesinin zayıflığı, iç kontrolün yetersiz olması gibi yapısal sorunlar nedeni ile bankalar temel fonksiyonlarını yerine getirmekten uzaklaşmışlardır. Bankalar reel sektör yatırımlarını fonlama ve kaynakları uzun vadeli yatırımlara yönlendirme görevi yerine artan kamu borcunu karşıla işlevini yerine getirmiştir. Buna ek olarak; ortaya çıkan politik risk sermaye maliyetini artırmış, ülkeye olan sermaye akışının vadesini kısaltmıştır. Bankacılık lisansının verilmesinde denetim otoritesinin eksikliği, banka fonlarının ekonomik olarak etkin olmayan fonlara aktarılmasına yol açmıştır. Yaşanan sürekli yüksek enflasyona bağlı olarak; yerli paranın yabancı paralar ile ikamesi mantığı, bankaların döviz tevdiatlarında biriken mevduatlarının toplam mevduata oranını yükselmiştir. Döviz cinsinden mevduatın sınırsız olması, TL cinsinden finansal varlıklara olan talebin yüksek faizle ve kısa vadeli varlıklara dönük olması bankaların finansal yapılarını olumsuz etkilemiş, faiz ve kur riskini artırmıştır. Ekonomik ve siyasi dengesizliklerin devam etmesi ile birlikte bankaların mali yapılarının bozulması 1990’lı yılların ikinci yarısında alınan önlemleri yetersiz kılmış, 2000 ve 2001 krizinin gerçekleşmesi önlenememiştir (Çetin ve Oğuz, 2012, s. 9; Taşkın, 2016, s. 290; Uluyol, 2019, s. 83). 1.2.7. Yeniden Yapılandırma Dönemi 2000 yılı başından itibaren uygulanmaya başlanan enflasyonu düşürme programı ile enflasyonun %10’un altına düşürülmesi amaçlanmış olup bu kapsamda bütçe disiplini ve kamu kesimi açığına yönelik idari ve yasal düzenlemeler planlanmıştır. Bu kapsamda; 15 disiplinli kamu maliyesinin uygulanması, enflasyonun düşürülmesine odaklanmış kur ve para politikası ve enflasyon hedefi ile uyumlu bir gelirler politikasının yürütülmesine odaklanılmıştır. Ancak, kur artışlarının önceden belirlenerek ilan edilmesi ve kurdaki artışların bu düzeyde kalmasını sağlayacak şekilde para politikasının uygulanması, artan iç talep büyümesinin kontrol edilemediği bir dönemde baskı oluşturmuş ve program başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 2000 yılının ikinci yarısında, Dünya Bankası tarafından verilecek kredinin kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasına yönelik düzenlemelerin gecikmesine bağlı olarak askıya alınması, enflasyon düşüş hızının beklendiği gibi olmaması, iç talebin kontrol altına alınamaması sonucu Kasım 2000’de bankacılık sektörü krizi yaşanmıştır. Bu koşulların 2001 yılında daha da ağırlaşması sonucu Şubat 2001’de Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük krizlerinden birisi yaşanmıştır. 2001 Şubat krizi bankacılık sektörünü derinden sarsmış ve reel sektörü ciddi derecede etkilemiştir. Bankacılık sektörü bu tarihte ağır likidite, faiz ve kur riski ile karşı karşıya kalmıştır. 2001 yılında Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) reel bazda %9,4 azalmış, tüketici fiyatları artış oranı %39’dan %69’ a çıkmıştır. Döviz kurları ve faiz oranları hızla yükselmiştir. Ödemeler sistemi çökmüş, menkul kıymet ve para piyasaları işlemleri durmuştur. Türk lirasının değer kaybı ve ekonomik işlevlerin daralması sonucu bankacılık sektörünün aktif ve pasif yapısı önemli ölçüde bozulmuştur. Bankacılık sektörünün 2001 yılındaki toplam zararı özkaynaklarının %77’sine ulaşmıştır. Temelleri 1999 yılında atılmış olan adımları tamamlayıcı ve güçlendirici yapısal reformlar gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda kriz sonrası ekonomideki yapısal sorunların giderilmesi ve mali yapının güçlendirilmesi için Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEPG) uygulamaya konulmuş ve bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma programı açıklanmıştır (Şekil 1)(Arabacı, 2018, s. 32; BDDK, 2010, s. 25–28; Keskin vd., 2019, s. 26–28). 16 Şekil 1.: 15 Mayıs 2001’de Açıklanan Yeniden Yapılandırma Programı Kaynak: (BDDK, 2010, p. 39) 2001 krizi sonrası çok sayıda banka, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu (TMSF)3’na devredilmiş ya da kapatılmıştır. Yapısal reformlar kapsamında 1999 yılında yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile bankaların gözetim ve denetim işlevinin siyasi müdahalelerden arındırılması için bu işlevin bağımsız bir kurum tarafından yerine getirilmesi amacı ile Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK) kurulmuştur. Ağustos 2000’de bankacılık sektörünün düzenlenmesi, gözetimi ve denetimi görev ve yetkileri BDDK’ya devredilmiştir. BDDK ile bankacılık sektöründeki düzenlemelerin tek elden, bağımsız olarak uluslararası düzenlemelere uygun olacak şekilde gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu amaç ile 1999 yılında çıkarılmış olan Bankalar Kanunu yerine uluslararası bankacılık kriterlerine uygun olarak, 2005 yılında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu yürürlüğe girmiş, gelişen finansal sektörün ihtiyacı doğrultusunda BDDK’nın görev alanı genişletilmiş ve bankacılık mevzuatı uluslararası düzenlemelere paralel hale getirilmeye çalışılmıştır. GEPG ile enflasyonun ortadan kaldırılması, kamu iç borç dinamiğinin kırılması ve yapısal problemlerin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. GEPG kapsamında BDDK Bankacılık Sektörü Yeniden 3 Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu (TMSF), Mevduat sahiplerini banka krizlerinin olumsuz etkilerinden korumak ve kamu güvenini sağlamak amacı ile 1983 yılında kurulmuştur. 17 Yapılandırma Programı’nı duyurmuştur. Bu kapsamda bankacılık sektöründe önemli kararlar alınmış, yeni kurumlar oluşturulmuş ve yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Söz konusu program; kamu bankalarının yeniden yapılandırılması, TMSF bünyesindeki bankaların çözümlenmesi, özel bankaların daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve denetimin güçlendirilmesi ile bankacılık sektörünün etkinliğinin arttırılması hususlarını içermektedir (Arabacı, 2018, s. 32; Coşkun vd., 2012, s. 26; Keskin vd., 2019, s. 29; Oktayer, 2009, s. 81; Tiryaki, 2012, s. 76). 2002-2007 dönemi hem ekonomik hem de bankacılık sektörü açısından yeniden yapılandırma dönemi olmuştur. Bu dönemde Uluslararası Para Fonu (IMF) ile iki adet üçer yıllık Stand-by4 anlaşması (18. ve 19. Stand-by anlaşmaları) yapılmıştır. 18.stand- by anlaşması yeniden yapılanma sürecinin ilk ve en önemli adımların atıldığı bir dönem olmuştur. 18. Stand-by çerçevesinde “bankacılık sektörünü reel sektörle sağlam bir ilişki kuracak şekilde yeniden yapılandırmak, kamu maliyesini gelecekte güçlü bir dengeye oturtmak ve yapısal reformlara imkân verecek yasal çerçeveyi oluşturmak” (TCMB, 2015, p. 25). Amaçlanmıştır. 19.Stand-by dönemi (2005-2008) ise ekonominin yeniden yapılandırılmasında eksik kalan konuların tamamlanmasını içermektedir. Bu çerçevede büyümenin sürdürebilirliği, yaşam standartlarının yükseltilmesi, işsizliğin azaltılması ve AB ülkeler standartlarına yaklaştırılması temel hedefler olmuştur. 18.Stand-by’dakilere paralel olarak enflasyon, mali disiplinin sağlanması, cari açığın %3’e düşürülmesi ve istikrarlı büyümenin (ortalama %5) sürdürülmesi hedefleri belirlenmiştir. Bankacılık mevzuatının uluslararası kurallarla uyumlaşma sürecinde özellikle 2001 krizi sonrasında bankacılık sektöründe geleneksel denetim anlayışından risk odaklı yaklaşıma geçilmesi benimsenmiştir. Bu çerçevede uluslararası gelişmelere uyumlu düzenlemeler yapılması amaçlanmış, Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) bünyesinde faaliyet gösteren Basel 4 Stand-by anlaşması ödemeler dengesinde bozukluk olan ülkelerin finansman ihtiyacının giderilmesi için belirli koşullar altında IMF ile yapmış olduğu fon sağlama anlaşmasıdır. Anlaşma koşulları, borç alma süresini, üyenin parasal ve bütçe hedefleri gibi performans kriterlerini karşılaması koşuluna bağlı olarak taksitleri içermektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: (https://www.imf.org/en/About/Factsheets/Sheets/2016/08/01/20/33/Stand-By-Arrangement, Erişim Tarihi: 12.12.2022) https://www.imf.org/en/About/Factsheets/Sheets/2016/08/01/20/33/Stand-By-Arrangement 18 Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS- Basel Committee on Banking Supervision) tarafından yayımlanmış olan Basel II kriterlerine uyum kapsamında gerekli alt yapı çalışmalarına başlanmıştır5. AB kurallarına uygun sermaye yeterliliği hesaplamasına geçilmiştir. 2006 yılında, bankaların maruz kaldıkları risklere karşı yeterli özkaynak bulundurmalarını sağlayacak usul ve esasların yer aldığı Bankaların “Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” yayınlanmıştır. Söz konusu yönetmelik ile sermaye yeterlilik hesaplarına operasyonel risk kavramı dâhil edilmiştir6 (Arabacı, 2018, s. 34; Aslan Külahi vd., 2014, s. 190; BDDK, 2010, s. 34; Çetin ve Oğuz, 2012, s. 57) . Bankacılık sektöründe uluslararası standartlara uygun yasal düzenlemelerin çıkartılması ve ekonomik önlemler 2004 yılının sonundan itibaren bankacılık sektörüne olumlu olarak yansımıştır. 2004-2007 döneminde bankacılık sektörü bilançosundaki reel büyüme, GSYH’nin üzerinde gerçekleşmiştir. TL’nin yabancı paralar karşısında değer kazanması neticesinde bilançodaki yabancı para cinsinden büyüme sınırlı kalmıştır. Banka sayısı düşmesine rağmen, şube, personel ve bankacılık hizmetleri önemli sayıda artış göstermiştir. Yeniden yapılandırma sonrasında; bankacılık sektörünün sermaye yapısının güçlenmesi, sektöre yönelik mevzuat ve düzenlemelerin uluslararası düzenlemeler ile uyumlaştırılması, risk odaklı anlayışın gelişmesi, kamusal denetimin artması gerçekleşmiştir. Bunların yanı sıra, finansal hizmetlerdeki artan talebe bağlı olarak artan çeşitlilik, ekonomik istikrar ve büyümenin devam etmesi ve enflasyonda düşüşün devam etmesi gibi gelişmeler Türk finans sektörüne yabancı sermayenin ilgisini artırmıştır. Bunun çıktılarından birisi olarak, Türk bankacılık sektöründe bankaların sahiplik yapısında değişim yaşanmış, toplam özkaynaklar içerisinde yabancı sermayeli bankaların 5 Basel kriterleri, Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS- The Bank for International Settlement) bünyesinde Basel Bankacılık Denetim Komitesince ilki 1988 yılında Basel I “Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı” , ikincisi 2004 yılında Basel II Uzlaşısı ve üçüncüsü 2010 yılında Basel III Standartları “Bankalar için Uluslararası Düzenleme Çerçevesi” olarak ilan edilen kriterlerden oluşmaktadır. Komite’nin amacı “Düzenlemelerin birbiriyle uyumlu hale getirilmesi noktasında Komitenin yapmış olduğu çalışmaların altında iki temel amaç yatmaktadır: bunlardan ilki; yeni çerçevenin, uluslararası bankacılık sistemini daha istikrarlı ve sağlam bir hale getirmesini sağlamak, ikincisi ise çerçevenin, farklı ülkelerde tutarlı bir şekilde uygulanmasını sağlayarak şu anda uluslararası ortamda rekabet eden bankalar arasında var olan rekabet eşitsizliğini ortadan kaldırmaktır” şeklindedir. Basel I’de yer alan sermaye yeterlilik gereksinimleri Türkiye tarafından 1989 yılında benimsenmiştir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: (BIS, 1988; Cangürel, 2012) 6 Operasyonel risk; “Bankaların sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik”’in 3.maddesinde “Yetersiz veya başarısız iç süreçler, insanlar ve sistemlerden ya da harici olaylardan kaynaklanan ve yasal riski de kapsayan zarar etme olasılığı” olarak tanımlanmıştır. 19 payı yükselmiştir. Diğer taraftan bankaların finansal aracılık işlevinin en önemli göstergelerinden olan mevduatın krediye dönüşme oranı Aralık 2001 itibari ile %35 iken 2007 yılı itibari ile %80 olmuştur. Bankaların özkaynak yapısı güçlenmiş, sermaye yeterliliği oranı uluslararası ölçüt olan %8 ve BDDK’ca belirlenmiş minimum eşik olan %12’den oldukça yüksek olarak seyretmiştir. Bu durum bankaların ekonomik kırılganlıklara karşı dayanıklılığını artırmış, 2008 küresel krizinden eski krizlere kıyasla daha az etkilenmesine olanak sağlamıştır. Bireysel ve Küçük ve Orta Boyutlu İşletme (KOBI) kredilerinin oranı artmış, takipteki kredilerin toplam kredilere oranı 2008 yılına kadar düşüş göstermiştir. Bu açıklamalar ışığında Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı’nın başarılı olduğu söylenebilir. (Coşkun vd., 2012, s. 30–34; Keskin vd., 2019, s. 40–47). 1.2.8. Küresel Finansal Kriz Sonrası Dönem Amerika’da 2007 yılında başlayan, 2008 yılında küresel olarak yaşanan kriz sonrasında bankacılık sektörünün ekonomik faaliyetlere yapmış olduğu katkılar çeşitli düzenlemeler ile (örn. sermaye yeterliliğinin yükseltilmesi) azalmıştır. Ancak küresel ekonomik daralmaya rağmen Türk bankacılık sektörü daha önce arka arkaya yaşanmış olan iç krizler sonrasında uygulanan kapsamlı reformlar neticesinde en az etkilenen sektörlerden birisi olmuştur. Kriz sonrası büyümenin sürdürülebilmesi için süreçte ihtiyatlı bir yaklaşımla bankacılık politikasında düzenlemeler getirilmiş, kredi kartı ve bireysel kredilere yönelik alınan tedbirler ile büyüme hızının daha makul bir seviyeye çekilmesi hedeflenmiştir. 2002 yılından itibaren gerileyen enflasyon 2012 sonrası dalgalı seyir göstermiştir. 2013 yılından itibaren gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akışının yavaşlamasına paralel olarak 2014-2018 yılları arasında Türkiye’ye gelen net sermaye girişleri de azalmıştır. 2008 krizinin yurtdışında yerleşik olan bankaları olumsuz etkilemesi sonucu Türkiye’de toplam öz kaynaklar içinde yurtdışında yerleşik olan bankaların payı düşüş eğilimi göstermiştir. Bu dönemde özellikle Körfez ülkelerindeki yerleşik bankaların Türk bankacılık sektöründeki yatırımlarını arttırdığı gözlenmektedir. Söz konusu dönemde Türk bankacılık sisteminde katılım bankalarının sektördeki payı artış göstermiş, mevduat bankalarının payı azalış eğilimi göstermiştir. 2007-2013 yılları arasında hızlı bir artışın yaşandığı şube ve çalışan sayısında 2014’ten sonrasında daha yatay bir seyir görülmüştür. 20 Sermaye yeterlilik oranı ise yasal düzenlemelerin üzerinde seyretmiştir (Arabacı, 2018, s. 36–38; Keskin vd., 2019, s. 72–80). Krediler bankaların varlıklarının çoğunluğunu oluşturmakta ve aynı zamanda aktif kalitesini göstermektedir. Bankaların kredi yönetim politikaları aynı zamanda yüklenmiş oldukları kredi riskini de göstermektedir. 2008-2021 yılları arasında takipteki kredilerin toplam kredilere olan oranı önemli ölçüde dalgalanma göstermiştir (Şekil 2). Söz konusu oran 2007’de %3,32 olarak gerçekleşerek 2010’a kadar artış; 2010-2017 arası azalış trendi göstermiştir. Alan yazınındaki bulgular da bankaların bu dönemdeki aktif kalitelerinin dalgalı seyrettiğini destekler nitelikte olmuştur. 2016-2021 döneminde ikinci bir önemli artış eğilimi gözlenmiş 2019’da %5,36’yı bulmuştur (Karaca et al., 2019, p. 141; TBB, 2022, p. 40; Uslu et al., 2019, p. 130). Şekil 2.: 2008-2021 Dönemi Özel Karşılık Öncesi Takipteki Krediler / Toplam Krediler (Yüzde) Kaynak: BDDK verileri ile yazar tarafından oluşturulmuştur. Tük bankacılık sektöründe iki temel unsurdan birisi olan mevduatlara bakıldığında toplam sektör kaynakları içerisindeki payının 2007-2018 döneminde azalış gösterdiği, 2018-2021 döneminde tekrar artış eğilimi gösterdiği görülmektedir. Ancak TL’nin değer kaybetmesine paralel olarak toplam mevduatlar içerisindeki yabancı para mevduatlarının payı yükselmiştir. 2019 yılında Türk bankacılık sektöründe varlıkların %57’si mevduat ile finanse edilmiştir. Bu oran Türk bankacılık sektörünün halen mevduata dayalı olarak büyüdüğünü göstermektedir (Demir Bingöl et al., 2022, p. 30; Emre Keskin et al., 2019, p. 79; TBB, 2020, p. 38, 2022, p. 41). 21 Şekil 3.: 2007-2021 Döneminde Toplam Mevduat/Toplam Pasif Oranı Kaynak: BDDK verileri ile yazar tarafından oluşturulmuştur. 2019’un sonunda başlayıp tüm dünyaya yayılan Covid-19 pandemisi bütün ekonomik ve ticari faaliyetleri etkilemiş, küresel bir krize yol açmıştır. Bu dönemde dünya ekonomisi %3,2 küçülmüştür. Türkiye’de finans sektöründe bankalar en önemli finans kuruluşlarıdır. Bu nedenle, pandemi döneminde reel sektörün desteklenmesi için mali paketlerin uygulanmasında bankaların rolü yüksek olmuştur. Daha önceki krizlerde bankalar sorunun kaynağını teşkil ederken, Covid-19 krizinde çözüm tarafında yer almışlardır (Şenol ve Başer, 2022, s. 29). Pandemi döneminde ekonomik faaliyetlerin desteklenmesi kapsamında hem bireysel hem de kurumsal müşterilere yönelik çeşitli destek uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede Çek Ödeme Destek Kredisi ve Ekonomik İstikrar Kalkanı Kredi Desteği paketleri duyurulmuştur. Ekonomik faaliyetlerin desteklenmesi amacı ile kredi alamayan başta küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) olmak üzere kurumsal ve ticari işletmeler için hazine destekli Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaleti bankacılık sektörü tarafından uygulanmıştır. Bu uygulama, bankacılık sektörünün mevduat payının pandemi dönemi içerisinde artış nedenlerinden biri olarak görülebilmektedir. Şekil 2’de de görüldüğü üzere, söz konusu dönemde takipteki kredilerin toplam kredilerdeki payı düşüş göstermiş ve bankaların aktif kalitesi artmıştır (Gülcemal ve Doğan, 2022, s. 734). Bu düşüşte krediler için ayrılacak olan karşılıklar için izleme süresinin 90 günden 180 güne uzatılmasının etkisinin olduğu tahmin edilmektedir (Koç et al., 2021, p. 99; TBB, 2021, p. 30). 2021 Aralık ayı itibari 61,4 62,1 61,7 61,3 57,1 56,3 54,6 52,8 52,8 53,2 52,5 52,6 57,2 56,6 57,5 46 48 50 52 54 56 58 60 62 64 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 2021 22 ile TL’nin yabancı para karşısındaki değer kaybı nedeni ile TL’nin desteklenmesi yönünde, tasarruflarını TL mevduat olarak değerlendiren kişilerin kur artışına karşı korunması amacı ile Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat uygulanmıştır. Ayrıca, tasarruflarını yabancı para mevduat hesabında ya da altın hesabında değerlendiren kişilerin TL mevduat/vadeli hesaplara dönüştürmeleri halinde Türk Lirası Vadeli Mevduata Dönüşümün Desteklenmesi kapsamında destek sağlanmasına karar verilmiştir (TBB, 2022, p. 29). Yine bu dönemde kredi arzını destekleyen düzenlemeler kapsamında BDDK tarafından Mayıs 2020’de aktif rasyosu uygulamasına geçilmiştir. Bu rasyo ile bankaların kaynaklarının etkin kullanılması amacı ile kredi arzının arttırılması amaçlanmıştır. Bu uygulama ile mevduat ve katılım bankalarına eşik değerler atanmış, bankaların bu rasyoyu belirlenen eşik değerler üzerinde tutmaları zorunlu olmuştur. Aktif rasyosu uygulamasına 31.12.2020 tarihinde son verilmiştir (TBB, 2022, p. 48). Aktif rasyosunun uygulanması ile pandemi döneminde bankacılık sektöründe kredi hacmi önemli ölçüde artmıştır. 2019 Aralık ayı itibari ile 2,65 milyar TL olan kredi hacmi rasyo uygulamasından sonra 2020 Aralık ayında 3,57 milyar TL’ye ulaşmıştır (Şekil 4.). Ancak alan yazınında bu dönemde yapılan çalışmalarda kamu bankalarının performansının düştüğüne yönelik bulgular da elde edilmiştir. Kredi desteklerinin büyük bir kısmının kamu bankaları aracılığı ile gerçekleşmesinin bunun en önemli sebebi olabileceği ifade edilmiştir (Coşkun vd., 2022, s. 823; Ekı̇m Kocaman, 2021, s. 395; Işık ve Akdoğan, 2021, s. 137). Şekil 4: 2020-2022 Ekim Dönemi Toplam Krediler Hacmi (Milyon TL) 0 1.000.000 2.000.000 3.000.000 4.000.000 5.000.000 6.000.000 7.000.000 8.000.000 23 Kaynak: BDDK verileri ile yazar tarafından oluşturulmuştur. Mevduatların krediye dönüşüm oranı bankaların en önemli etkinlik ve kârlılık göstergelerinden birisi olmaktadır. Bu oranın düşük olması bankaların kredilerden sağlanan gelirlerinin mevduattan kaynaklanan giderlerini karşılayamamasını göstermektedir. 2019 yılı itibariyle mevduatların krediye dönüşüm oranı %100’ün üzerinde kalmakla birlikte bir önceki beş yılın en düşük seviyesinde kalmıştır (Aydemir vd., 2018, s. 496; Demirel ve Hazar, 2020, s. 44; TBB, 2020, s. 39). Covid-19 sonrası dönemde ise önceki döneme göre kredi/mevduat oranındaki değişimin alan yazınındaki çalışmalarda ele alınan örnekleme bağlı olarak değişiklik gösterdiği görülmektedir. Çalışmalarda ele alınan örnekleme dâhil edilen kamu banka sayısının artması ile kredi/mevduat oranının artış sergilediği görülmektedir (Gülcemal ve Doğan, 2022, s. 734; Işık ve Akdoğan, 2021, s. 137). Türk bankacılık sektörü 2001 yılı sonrası yeniden yapılandırma programının bir uzantısı olarak deregülasyon, serbestleşme, bilgi teknolojisindeki iyileşme ve IMF’den gelen geri besleme gibi faktörler nedeni ile yapısal değişikliğe uğramıştır. Özellikle birtakım bankaların yabancı bankalar tarafından satın alınması ya da onlarla birleşmesi sonucunda deregülasyon sürecinde oluşan değişiklikler ve gelişmeler rekabette önemli bir artışa neden olmuştur. Bu durum, Türk bankalarının performanslarını ve kredi riskini önemli boyutta etkilemiştir. Bu bakımdan Türk bankacılık sektöründe performans ölçümü yatırımcıların, borç verenlerin, hissedarların ve özellikle yöneticilerin faaliyetlerini planlarken ilgi odağı haline gelmiştir. Performans ölçümünün çeşitli ölçüleri bulunmakla birlikte en temel ölçüleri etkinlik ve verimliliktir (Altunbaş vd., 2009, s. 112; Bogetoft ve Otto, 2011, s. 5; T. J. Coelli vd., 2005, s. 2). Buradaki performans kavramı görelidir, sahip olunan üretim teknolojisinin yapısı, performansa temel alınan kriterlerin türü, ihtiyaç duyulan veri ve karar vericinin ekonomik davranışına ilişkin yapmış olduğu varsayım bakımından değişiklik göstermektedir. Göreli performans ölçümü ya da günümüzdeki daha modern ismi ile benchmarking işletmelerin performanslarının diğer işletmelerin performansları ile kıyaslanmasını içermektedir. Bu yönü ile göreli performans ölçümü işletmelerin diğer işletmelere kıyasla ne kadar iyi olduklarını ve gelişimini sürdürmeleri için hangi işletmelerden neyi öğrenmeleri gerektiğini içerdiği gibi merkezi yönetimin 24 kaynak tahsisini alt birimlere nasıl gerçekleştireceğini öğrenmesini içermektedir. Benchmarkingin öneminin artmasıyla birlikte göreli performans ölçümüne yönelik yaklaşımlar da çeşitlenmiş, matematik programlamaya dayalı yaklaşımların kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu yaklaşımlar arasından ise Veri Zarflama Analizi (VZA) öne çıkmaktadır. Çalışmanın ilerleyen kısımlarında etkinlik ve verimlilik kavramları, etkinlik sınır yaklaşımları, ayrıntılı olarak Ağ Veri Zarflama Analizi yaklaşımları ve bankacılık sektöründe uygulamaları ele alınacaktır. 25 İKİNCİ BÖLÜM AĞ VERİ ZARFLAMA ANALİZİ Bu bölümde, Ağ Veri Zarflama Analizi kavramları, gelişimleri, yaklaşımları ve modelleri incelenmektedir. Öncelikle, konunun temeli olan etkinlik ve etkinlik ölçümü kavramlarına yer verilmiştir. 2.1. Etkinlik Analizi ve Temel Kavramlar Performans ölçümünün temel düşüncesi üretim fonksiyonlarına dayanmaktadır. Üretim fonksiyonları, üretim faktörlerinin ilişkisinin formüle edilmesi ile ilgilidir. Buradaki en temel varsayım, girdiler ile çıktılar arasındaki ilişkinin kesinlikle bilindiğidir. Çıktılar ile girdiler arasındaki ilişkinin matematiksel olarak ifade edilmesi ile üretim fonksiyonu belirli bir girdi vektörü için maksimum çıktıyı belirleyebilmektedir. Üretim fonksiyonu; özellikle mevcut faktör yapısı ve teknoloji durumu için tüm girdi kombinasyonları ile birim zaman başında üretilebilecek maksimum olası çıktı miktarını gösterir. Bütün üretim teknolojileri için benzersiz üretim fonksiyonları oluşturulabilir ve genellikle en iyi teknolojiyi (sınırı) bulmada kullanılır (Altunbaş et al., 2009, p. 112). Performansın en temel ölçüsü, çıktıların girdilere olan oranı olarak ifade edilen verimlilik oranıdır. Tek bir girdi ve çıktı olduğunda bu oranın hesaplanması kolaydır. Ancak, işletmeler genellikle birden fazla girdi ile birden fazla çıktı üretmektedirler. Bu durumda verimlilik oranının elde edilmesi için girdileri paydada ve çıktıları payda ekonomik olarak makul olacak şekilde birer indekste toplamak gerekmektedir. Verimlilik ölçümü üretimdeki tüm faktörlerin hesaba katılması ile gerçekleşiyorsa Toplam Faktör Verimlilik İndeksi (TFV) kullanılır. Verimlilik; üretim teknolojisindeki değişiklikler, üretim sürecinin etkinliğindeki değişiklikler ve üretimin gerçekleştiği ortamdaki değişiklikler bakımından çeşitlilik arz etmektedir. Bununla birlikte alan yazınındaki verimlilik çalışmalarında genellikle verimliliğin etkinlik bileşenine vurgu yapılmaktadır. Etkinlik; minimum girdi seviyesinin kullanılarak maksimum çıktının üretilmesidir. Etkinlik kavramı (alan yazınında bazen verimlilik yerine kullanılır) verimlilikle yakından ilişkili 26 olmakla birlikte bazı araştırmacılar tarafından aynı şeyi ifade etmediği vurgulanmaktadır (Altunbaş et al., 2009, p. 114; T. J. Coelli et al., 2005, p. 3; Lovell, 1993, p. 3). Söz konusu ayırımı Coelli vd (2005) tek bir girdinin (X) kullanılıp ve tek bir çıktının (Y) üretildiği basit bir üretim süreci üzerinden açıklamıştır. Şekil 5’te 0F| eğrisi her bir girdi seviyesinden elde edilecek olan maksimum çıktıyı ifade eden ve girdi-çıktı ilişkisini tanımlamada kullanılan üretim sınırını (production frontier) ifade etmektedir. Şekil 5.: Etkinlik ve Verimlilik Kaynak: (T. J. Coelli et al., 2005, p. 5) Üretim sınırı (üretim fonksiyonu) sektördeki mevcut teknolojiyi yansıtmaktadır ve aynı zamanda olanaklı bütün girdi-çıktı bileşimini ifade eden (0F| eğrisi ile X ekseni arasındaki –bu noktalar da dâhil- tüm noktaları içeren) üretim olanakları kümesini (feasible production set) göstermektedir. Üretim sınırı üzerindeki işletmeler teknik olarak etkindirler (technically efficient), sınırın altındaki işletmeler ise teknik olarak etkin değildirler. Şekil 5’te B ve C işletmeleri üretim sınırı üzerinde yer alması bakımından 27 teknik olarak etkindir. Ancak A işletmesi etkin değildir, çünkü aynı girdi miktarını kullanarak çıktılarını B işletmesindeki düzeye çıkarabilir. Verimliliği ölçmek için her işletme için orijinden geçen ışın kullanılır (Şekil 5.) ve eğimi y/x’tir (çıktı/girdi). A noktasındaki işletme B noktasına hareket ettiğinde ışının eğimi yükselmekte ve B noktasında daha yüksek bir verimliliği göstermektedir. C noktasına hareket ettiğinde ise ışın üretim sınırına teğet olmakta ve mümkün olan maksimum verimlilik noktasını göstermektedir. Coelli vd. (2005) verimlilikteki bu değişimi C’nin ölçek ekonomisinden faydalanması olarak açıklamaktadır (T. J. Coelli et al., 2005, p. 4). B ve C işletmesi etkin sınırda olmakla birlikte C işletmesi maksimum verimlilik bileşimindedir. Buradan şu sonuç çıkmaktadır: bir işletme teknik olarak etkin olabilir ancak verimli olmayabilir. Teknik etkinlik girdi ve çıktılara dair fiyat bilgisine gerek duyulmadan miktar cinsinden hesaplanmaktadır. Karar verici girdi ve çıktılara dair fiyat bilgisine sahip ise ve maliyet minimizasyonu ya da gelir maksimizasyonu gibi davranışsal varsayım söz konusu ise bu bilgileri içeren tahsis etkinliği dikkate alınmaktadır. Tahsis etkinliği minimum maliyet ile belirli bir çıktı düzeyini veren girdi karışımının seçilmesini içermektedir. Teknik etkinlik ve tahsis etkinliği bileşimi ekonomik etkinlik ölçüsü sağlamaktadır7 (T. J. Coelli vd., 2005, s. 3–6). 2.1.1. Etkinlik Ölçümünde Sınır Yaklaşımı Çok sayıda girdi kullanarak çok sayıda çıktı üreten işletmelerde girdiler maliyet unsuru olarak çıktılar ise gelir unsuru olarak ele alınıp toplanabilmektedir. Bu durumda kullanacağımız ölçüt belirlidir ve etkinliğin bu ölçüte göre yorumlanması kolay olmaktadır. Ancak gerçek hayatta durum böyle olmamaktadır. Birçok işletmede girdi niteliği barındıran ancak belirli bir ekonomik davranış altında toplanamayan unsurlar yer almaktadır. Diğer taraftan tek tek girdileri ve çıktıları değerlendirmek anlam karmaşıklığına yol açabilmektedir. Bir kritere göre etkin olan işletme diğer kritere göre etkin olmayabilmektedir. Ayrıca girdiler ve çıktılar kendi aralarında etkileşim halinde olabilir, birbirinin yerine geçebilir. Bu nedenle, göreli etkinlik ölçümünde sistem odaklı 7 Etkinliğin çeşitli tanımı ve analizi üzerine ayrıntılı alan yazın bilgisi için bakınız: (Daraio ve Simar, 2007, s. 14,15) 28 yaklaşım benimsenmektedir. Bu yaklaşımda, işletmeler kaynaklarını ürün ve hizmetlere dönüştüren sistemler olarak ele alınmaktadır (Şekil 6.). Dönüşüm süreci; işletmenin gözlemlenemeyen yeteneğinden, davranışından ve kontrol edilemeyen değişkenlerden etkilenmektedir. İşletmeler değerlendirilirken, işletmenin tüm girdileri ve çıktıları ile birlikte dışsal faktörler hesaba katılmalıdır. Ancak bu yaklaşım çok boyutlu bir analiz gerektirdiğinden kıyaslamayı karmaşık hale getirmektedir. Modern anlamda göreli etkinlik analizi, Farrell (1957)’in ölçümünü benimsemiştir. Farrell (1957)’in etkinlik ölçümü; girdilerdeki oransal azalma ya da çıktılardaki oransal artışın aynı olduğu bir oransal değişime dayanmaktadır (Bogetoft ve Otto, 2011, s. 13; Farrell, 1957, s. 255). Şekil 6.: Sistem Yaklaşımı Kaynak: (Bogetoft ve Otto, 2011, s. 14) Farrell (1957); daha önce Koopmans ve Debreu tarafından tanımı verilen ve radyal8 olarak ölçülen teknik etkinlik kavramının, referans kümesi ve karşılaştırma grubunun da dâhil edildiği bir göreli etkinlik ölçümü içermesini önermiştir. Farrell (1957) teknik etkinliği, üretim birimlerinin teknik olarak doğru girdi-çıktı bileşimi seçme yeteneğini yansıtan bir bileşen olarak genel etkinliğe eklemiş, genel etkinliği teknik ve tahsis etkinliği olarak ikiye ayırmıştır (Farrell, 1957, p. 261). Böylelikle fiyatlardan arındırılmış bir etkinlik türü ortaya çıkmış olup, önsel olarak fiyat bilgisinin istenmediği bir etkinlik 8 Radyal ölçü ile tüm girdi değişkenlerindeki maksimum eş orantılı (equiproportionate) azalma ya da tüm çıktılardaki maksimum eş orantılı artma kastedilmektedir (Daraio ve Simar, 2007, s. 14) 29 analizine imkân tanınmıştır. Farrell etkinliğindeki girdi etkinliği; mevcut çıktının üretilmesi için girdilerin oransal olarak ne kadar azaltılacağını (E) ölçer. Daha genel bir ifade ile Farrell girdi etkinliği Eşitlik (1.1)’deki gibi gösterilir (Bogetoft ve Otto, 2011, s. 15): Farrell girdi etkinliği = E = min {e | ex, y’yi üretebilir } = |𝑥∗| 𝑥 . (1.1) x* girdi eş ürün eğrisi (girdi sınırı) ile kesikli çizgi kesişimi olmak üzere (Şekil 7.), E, x*= Ex eşitliğini sağlayan minimum girdi etkinliğini, |𝑥∗| x* vektörünün uzunluğunu gösterir. Benzer şekilde belirli girdi seviyesindeki maksimum çıktıyı ölçen (F) çıktı etkinliği ise Eşitlik (1.2)’deki gibidir: Farrell çıktı etkinliği = F= maks {f | x, fy’yi üretebilir } = |𝑦∗| 𝑦 . (1.2) Burada y* çıktı eş ürün eğrisi (çıktı sınırı) ile kesikli çizgi kesişimi olmak üzere (Şekil 7.), y*= Fy eşitliğini sağlayan maksimum çıktı etkinliğini, |𝑦∗| y* vektörünün uzunluğunu gösterir. Şekil 7.: Farrell Etkinlik Ölçüsü Kaynak: (Bogetoft ve Otto, 2011, s. 14) Şekil 7.’de girdi eş ürün eğrisinin üzerindeki girdilerde E ≤ 1; çıktı eş ürün eğrisinin üzerindeki çıktılarda F ≥ 1 olmaktadır. E değeri küçüldükçe ya da F değeri büyüdükçe işletmenin etkinsizlik derecesi artmaktadır. Göreli etkinlik ölçümünde, işletmelerin 30 girdilerini (çıktılarını) ne kadar azaltacağı (artıracağı), mevcut diğer işletmelerin etkinliklerinin hesaplanması ile elde edilen etkinlik sınırına göre hesaplanmaktadır. Burada, mevcut teknoloji (T) tam olarak bilinemeyeceğinden gözlemlenen birimler tarafından tespit edilerek (T*) mevcut teknolojiye yaklaşıldığı varsayımı ile tahmin edilmektedir. Bu nedenle, elde edilen etkinlik mutlak etkinlik değil göreli etkinlik ismini almaktadır (Bogetoft ve Otto, 2011, s. 16). 2.1.2. Etkin Sınır Yaklaşımları İşletmelerin göreli performanslarının teknik etkinlik bağlamında değerlendirilmesi onların tahmin edilen etkinlik sınırına olan yakınlığı ile ölçülmektedir. Burada temel fikir bir örneklem için üretim olanakları kümesinin mevcut girdi-çıktılarla tahmin edilmesi ve her bir gözlem biriminin bu üretim kümesinin sınırına olan uzaklığının ölçülmesidir. Farrell (1957)’in çalışmasından sonra alan yazınında etkinlik sınırının tahmininde birçok yaklaşım geliştirilmiştir. Bu yaklaşımlar, genel hatları ile etkin sınırın fonksiyonel yapısına dair belirleyici olup olmamasına, örneklem verisindeki gürültünün varlığının hesaba katılıp katılmamasına ve analiz edilen verinin yapısına göre sınıflandırılmaktadır. Etkinlik sınırının fonksiyonel yapısına göre etkin sınır yaklaşımları ikiye ayrılmaktadır (Bogetoft ve Otto, 2011; Daraio ve Simar, 2007; Holod ve Lewis, 2011):  Parametrik Modeller: Bu modellerde maliyet, kâr veya üretim fonksiyonlarının (etkin sınır) belirli bir fonksiyonel biçime sahip olduğu varsayılmaktadır. Bu yaklaşımların temel avantajı tahmine dair istatistiksel bir çıkarım yapılabilmesine imkân tanımasıdır.  Parametrik Olmayan (Nonparametrik) Modeller: Bu modellerde üretim kümesi ve fonksiyonlara yönelik varsayımların olması ile birlikte etkin sınır için belirli bir fonksiyonel biçim varsayılmamaktadır. Bu modellerin temel avantajları çoklu girdi-çıktıları ele almada kolaylık sağlamaları ve modellemede esnek olmalarıdır. Gürültünün dikkate alınmasına göre etkin sınır yaklaşımları ikiye ayrılmaktadır (Bogetoft ve Otto, 2011, s. 17; Daraio ve Simar, 2007, s. 28): 31  Deterministik Modeller: Bu modellerde tüm gözlemlerin gerçekleşme olasılığı 1’dir ve modeller gözlem verilerindeki herhangi bir rassal değişime karşı hassas değildir. Bu yaklaşımların dezavantajı “süper etkin” olarak gözüken uç değerlerden etkilenmeleridir. Bunun için bu kategorideki modeller için sağlam tahminciler” (robust estimators) önerilmiştir.  Stokastik Modeller: Bu modellerde gözlem verilerinin rassal bir gürültüden etkilendiği kabul edilir ve rassal gürültüden arındırılmış temel ortalama veri yapısı belirlenmeye çalışılır. Analize dâhil edilen verinin yapısına göre etkin sınır yaklaşımları ikiye ayrılmaktadır (Daraio ve Simar, 2007, s. 28):  Yatay Kesit Verisi Modelleri (Cross-sectional models): Bu modellerde gözlem birimlerinden (karar verme birimleri) toplanan veriler zamanın belirli bir anında gerçekleşmektedir. Bu modellerde zaman sabittir.  Panel Veri Modelleri (Panel data models): Bu modellerde gözlem birimlerinden toplanan veriler belirli bir zaman aralığında gerçekleşmektedir. Panel veri zaman içerisindeki teknoloji ya da verimlilik değişimi analizine imkân tanımaktadır. Alan yazınında öne çıkan etkin sınır yaklaşımları, yukarıdaki sınıflandırmaya dayalı olarak Tablo 1.’deki gibi gösterilebilmektedir. Tablo 1.: Etkin Sınır Yaklaşımları Deterministik Stokastik Parametrik Düzeltilmiş Sıradan En Küçük Kareler (Corrected Ordinary Least Squares – COLS) Stokastik Sınır Analizi (Stochastic Frontier Analysis – SFA) Parametrik Olmayan Veri Zarflama Analizi (Data Envelopment Analysis – DEA) Stokastik Veri Zarflama Analizi (Stochastic Data Envelopment Analysis – SDEA) Kaynak: (Bogetoft ve Otto, 2011, s. 18) Tablo 1.’de gösterilen yaklaşımlar için finansal kurumlarda hangi yaklaşımın benimsenmesi gerektiği ile ilgili araştırmacılar arasında görüş birliği olmamakla birlikte genellikle Veri Zarflama Analizi ve Stokastik Sınır Analizi kullanılmaktadır. Stokastik 32 Sınır Analizi verideki gürültüyü dikkate almakta ve istatistiksel çıkarıma olanak sağlamaktadır, ancak uygun olmayan ve iyi tanımlanmamış bir üretim fonksiyonunun kullanılması ya da verinin dağılımının uygun olmaması risklerini barındırmaktadır. Veri Zarflama Analizi ise özellikle iyi tanımlanmış bir üretim fonksiyonuna sahip olmayan finansal kurumların etkinliğinin tahmin edilmesinde başarılı bir yöntemdir ancak verideki gürültüyü dikkate almaması ve istatistiksel bir çıkarıma sahip olmayışı en temel dezavantajlarıdır (Holod ve Lewis, 2011; Paradi vd., 2011). 2.2. Ağ Veri Zarflama Analizi Çalışmanın bu kısmında AVZA’nın tarihsel gelişimi, AVZA’da ele alınan üretim sistemleri ve etkinlik ayrışım modelleri, modellerin gelişimi ile birlikte ayrıntılı olarak ele alınmıştır. 2.2.1. Ağ Veri Zarflama Analizi’nin Gelişimi Etkinlik ölçümü ile ilgili ilk çalışma Farrell (1957)’in ABD’deki 48 eyaletin tarımsal üretim etkinliğinin ölçüldüğü çalışmasıdır. Çalışmada eş ürün eğrisi diyagramı sabit getiri varsayımı ile tüm girdilerin dikkate alındığı bir üretim etkinlik ölçüsü olarak tanıtılmıştır. Çalışmanın esasını, bir dizi bireysel üretim biriminin girdi ve çıktı gözlemlerinin uzayda noktalar olarak çizilmesi, bu noktalar kümesinin dış bükey zarfının (convex closure) oluşturulması ve bu dışbükey zarf yüzeyinin etkin üretim fonksiyonunun tahmini olarak ele alınması oluşturmuştur (Farrell ve Fieldhouse, 1962, s. 252). Farrell ve Fieldhouse (1962)’in çalışmalarında ise bu yaklaşım genişletilmiş, bir üretim fonksiyonunun matematiksel biçiminin tanımlanmasına gerek duyulmadan parametrik olmayan bir yapı sunulmuştur. Daha sonra Charnes vd. (1978)’nin çalışmalarında girdiler toplanarak sanal bir girdiye, çıktılar toplanarak sanal bir çıktıya dönüştürülmüş ve bu toplamların birbirine olan oranı hesaplanarak “Karar Verme Birimi” olarak adlandırılan üretim birimlerinin göreli etkinliklerinin belirlenmesinde kullanılmıştır (Charnes et al., 1978). Göreli etkinlik ölçümü kesirli programlama olarak modellenmiş, modelin dual formunda ise gözlemler üretim fonksiyonu tarafından kuşatılmış başka bir ifade ile zarflanmıştır. Bu teknik, “Veri Zarflama Analizi” (Data Envelopment Analysis) olarak adlandırılmıştır. Çalışmada 33 ölçeğe göre sabit getiri (Constant Returns to Scale – CRS) benimsenmiştir. Banker vd. (1984)’nin çalışmalarında ölçeğe göre sabit getiri varsayımındaki VZA modeli (CCR) ölçeğe göre değişken getiri varsayımı (Variable Returns to Scale, VRS) altında olarak geliştirilmiş ve BBC model olarak adlandırılmıştır (R D Banker et al., 1984, p. 1078). Charnes vd. (1978)’nin bu çalışmasından sonra alan yazında VZA’ya ait sayısız ampirik ya da teorik çalışma yer almıştır. Ancak, bu çalışmalar girdilerin çıktılara doğrudan dönüştürülmesi bakımından karar verme birimlerinin etkinlik sisteminin bütün olarak ele alınmasına yoğunlaşmıştır. Gerçek hayatta ekonomik birimler birden fazla fonksiyonel bölümden oluşmakta ve her bir bölüm birbiri ile karmaşık bir ilişkiye sahip olmaktadır. Örneğin; bankaların temelde mevduat toplama ve finansal varlık yatırımı yapma olmak üzere iki sürece sahip olduğu varsayılmaktadır. Bilgi teknolojilerinin bankanın toplam gelirlerine olan etkisini ölçmek isteyen bir araştırmacı bu etkinin doğrudan gözlemlenmediğini görecektir. Çünkü bilgi teknolojileri mevduat toplama sürecinde etkilidir. Bankanın bunu kâra dönüştürüp dönüştürmediği ise doğru yatırım kararının verilip verilmediğine bağlı olmaktadır. Bu nedenle, banka etkinliğinin ölçülmesi için alt süreçlerinin incelenmesi gerekmektedir. Charnes vd. (1986) bu durumu ABD askeri kuvvetlerinde işe alım süreci üzerine çalışırken fark etmiş ve çalışmalarında iki alt sürece ayrılmış bir genel etkinlik ölçüm işlemi gerçekleştirmişlerdir. Büyük operasyonları parçalara ayırarak detaylandırmanın girdi faktörlerinin gerçek etkisini belirlemeye yardımcı olduğunu saptamışlardır. Alan yazınında, bir üretim sisteminin alt bölümlerinin dikkate alınarak etkinlik ölçümünün yapılması gerekliliği dikkat çekmiş ve bu durum 1980 ve 1990’larda gerçekleştirilen bir takım çalışmalarla ele alınmıştır. Ancak bu çalışmaların çoğunluğunda bir üretim sistemi (genelde) iki alt sürece ayrılmış, alt süreçlerin her birinin etkinliği geleneksel Veri Zarflama Analizi ile ayrı ayrı elde edilmiş ve buradan hareket ile sistemin genel etkinlik değeri elde edilmiştir. Alt süreçlerin birbiri ile olan ilişkilerinin matematiksel olarak modellendiği “Ağ Veri Zarflama Analizi” (AVZA, Network Data Envelopment Analysis) kavramı ilk olarak Färe ve Grosskopf (2000)’un çalışmasında yer almıştır (Färe ve Grosskopf, 2000, s. 35; Kao, 2014a, s. 117, 2017, s. 3). 34 Färe ve Grosskopf (2000), Ağ Veri Zarflama Analizi’ne dair matematiksel ve teknik alt yapıyı esasen daha önceki çalışmalarında sunmuştur. Söz konusu çalışmalarında ara girdilerin (intermediate inputs) faaliyet analizi (activity analysis) çerçevesinde ağ yapısı ile nasıl temsil edileceğini göstermişlerdir. Bu ağ temsilinin, “kara kutu” olarak tanımlanan geleneksel girdi-çıktı yaklaşımından daha iyi bir temsil olduğu vurgulanmıştır. Sabit dış girdilerin alt süreçlere olan optimum tahsisi problemi, ağ üretim sisteminin uzaklık fonksiyonu ile ifade edildiği girdi ve çıktı odaklı Veri Zarflama Analizi ile gerçekleştirilmiştir (Färe vd., 1997; Färe ve Grosskopf, 1996). Daha sonra dinamik tabanlı üretim sisteminin de modellere eklenmesi ile statik ve dinamik üretim sistemlerinin modellendiği “Ağ Veri Zarflama Analizi” model ailesi tanıtılmıştır. Kuşkusuz ki ekonomik birimlerin ağ üretim sistem yapıları birbirinden farklılaşmaktadır. Bu bakımdan Ağ Veri Zarflama Analizi genel geçer tek bir modeli barındırmamakta olup, doğrusal kısıtlara sahip olma bakımından ortak özelliğe sahip bir model ailesi özelliğini göstermektedir (Färe ve Grosskopf, 2000, s. 36). Bu çerçeveden hareketle, zaman içerisinde ele alınan ağ yapısına özel olarak birçok Ağ Veri Zarflama Analizi modeli geliştirilmiş ve isimlendirilmiştir. Bu durum beraberinde AVZA modellerinin sınıflandırılmasının zor olmasına neden olmuştur. Zira, halen alan yazınında, AVZA modellerine yönelik sınıflandırma bakımından birden fazla bakış açısı söz konusudur. Genel etkinliğin alt etkinliklere toplamsal ya da çarpımsal olarak ayrıştırıldığı AVZA modelleri; ağ yapısının hiyerarşik, paralel ya da seri olmasına yönelik AVZA modelleri; etkinliğin radyal olarak ölçülüp ölçülmediğine bağlı olarak üretim fonksiyonu tabanlı ya da aylak tabanlı AVZA modelleri bu çeşitlenmeye örnek olarak verilebilir. Erken dönem uygulamalar genellikle iki aşamalı seri sistemlere yönelik olmuştur. Dolayısı ile en çok geliştirilen modeller, iki aşamalı seri üretim sistemleri üzerinedir. İki aşamalı seri sistemler de kendi içerisinde ağ yapısının niteliğine göre değişiklik göstermektedir. Bu konuya çalışmanın ilerleyen kısımlarında yer verilecektir. Son yıllarda ise Aylak Tabanlı Modeller ile karışık yapıdaki ağ üretim sistemlerine yönelik modeller üzerinde çalışmalar yoğunlaşmıştır. Diğer taraftan geleneksel Veri Zarflama Analizi’nde araştırılan teorik hususlar AVZA için de halen araştırılmaktadır. Bunlara örnek olarak ele alınan verinin yapısı, istenmeyen çıktıların varlığı, negatif girdi ve çıktıların olması verilebilir. 35 2.2.2. Statik Ağ Yapısı ve Ağ Veri Zarflama Analizi Alan yazınındaki AVZA yaklaşımlarına yer verilmeden önce ağ üretim yapısının çıkış noktası hakkında bilgi verilmesi faydalı olacaktır. Kara kutu olarak adlandırılan klasik etkinlik ölçüm modeli Şekil 8.’deki gibi olmaktadır (Färe ve Grosskopf, 2000, s. 37)9. Şekil 8.: Statik Kara Kutu Üretim Yapısı Kaynak: Färe ve Grosskopf (2007, p. 308) Burada, P üretim teknolojisi ile ilgili ek bir bilgi yer almamakta, sadece x girdi vektörünün y çıktı vektörlerine olan dönüşümü (x→y) gösterilmektedir. Üretim teknolojisi ve girdiler ve çıktılar kümeleri (2.1 a,b,c,)’deki gibi tanımlanabilmektedir (Rolf Färe et al., 2014, p. 308) Üretim Teknolojisi T= {(x,y) : x, y’yi üretir}, (2.1a) Girdi kümesi L(y) = {x : (x,y) ∈ T}, (L(y)= {x: x, y’yi üretir}) (2.1b) Çıktı kümesi P(x) = {y : (x,y) ∈ T} x ∈ ℜ+ N, (P(x)={y: x ile y üretilebilir}) (2.1c) ve (2.2)’deki önermeyi sağlamaktadır: y ∈ 𝑃(𝑥) ⟺ (𝑥, 𝑦) ∈ 𝑇 ⟺ 𝑥 ∈ 𝐿(𝑦). (2.2) k=1,…,K faaliyetlerin (karar verme birimlerinin) girdi ve çıktı gözlemlerini göstermek üzere (xk ∈ ℜ+ 𝑁 dış girdi; yk∈ ℜ+ 𝑀 nihai çıktı) VZA çıktı kümesi Model 2.3’teki gibi gösterilmektedir (Rolf Färe et al., 2007, p. 5, 2014, p. 309): 9 Bu kısımda (Rolf Färe et al., 2007)’nin notasyonu benimsenmiştir. 36 T = {(x, y): ∑ znykm ≥ ym, m = 1, … , MK k=1 (2.3) ∑ zkxkn ≤ xn, n = 1, … , NK k=1 zk ≥ 0, k = 1, . . . , K} Ya da; P(x) = { y: ∑ zmykm ≥ ym, m = 1, … , MK k=1 ∑ znxkn ≤ xn, n = 1, … , NK k=1 zk ≥ 0, k = 1, . . . , K} Ya da; L(y) = { x: ∑ zkykm ≥ ym, m = 1, … , MK k=1 ∑ zkxkn ≤ xn, n = 1, … , NK k=1 zk ≥ 0, k = 1, … , K} Burada zk negatif olmayan bir ağırlık değişkenini temsil etmekte olup ölçeğe göre sabit getiriyi (CRS, 𝑃(𝜆𝑥) = 𝜆𝑃(𝑥), 𝜆 > 0) ifade etmektedir. Eğer ∑ 𝑧𝑘 = 1𝐾 𝑘 ise model ölçeğe göre değişken getiri (VRS) varsayımı altında çalışır. Benzer mantıkla ∑ 𝑧𝑘 < 1𝐾 𝑘 ise model ölçeğe göre azalan getiri (NIRS) varsayımı altında çalışır. Faaliyetler (karar verme birimlerinin) ve onlara ait girdi ve çıktı gözlemleri üzerinde eşitsizlik (2.4 a, b, c, d,)’teki kısıtlamalar söz konusudur: ∑ 𝑦𝑘𝑚 > 0𝐾 𝑘=1 𝑚 = 1, … , 𝑀 (2.4a) ∑ 𝑦𝑘𝑚 > 0𝑀 𝑚=1 𝑘 = 1, … , 𝐾 (2.4b) ∑ 𝑥𝑘𝑛 > 0𝐾 𝑘=1 𝑛 = 1, … , 𝑁 (2.4c) ∑ 𝑥𝑘𝑛 > 0𝑁 𝑛=1 𝑘 = 1, … , 𝐾 (2.4d) Eşitsizlik (2.4a) ve (2.4b)’deki çıktı kısıtlarında her bir çıktının bazı KVB’lerince üretildiği ve her KVB’nin bazı çıktıları ürettiği ifade edilirken (2.4c) ve (2.4d)’de girdilere ait kısıtlarda her girdinin bazı KVB’lerince kullanıldığı ve her KVB’nin en az bir girdiyi kullandığı ifade edilmektedir. Färe ve Grosskopf (Färe ve Grosskopf, 1996) bazı girdilerin üretilip üretim sistemi içerisinde tüketildiği ve ağ faaliyet analizi olarak tanımladıkları (network activity 37 analysis) yaklaşımlarında üretim birimlerinin içsel olarak birbiri ile bağlantılı olduğu bir ağ teknolojisi (sistemi) tanımlamışlardır. Bu söz konusu dönüşüm sürecinin daha ayrıntılı incelenmesi fikri Shephard ve Färe (1975)’nin birçok üretim teknolojisi (sistemi) faaliyetler (activities) adı verilen sonlu sayıdaki üretim alt teknolojisinin (sisteminin) ortak etkileşimi olarak ifade edilebilir fikrine dayanmaktadır. (Rolf Färe et al., 2014, p. 317). Bu çerçevede üç alt üretim sürecinden oluşan P üretim teknolojisi Şekil 9.’da gösterilmiştir. Şekil 9: Alt Üretim Teknolojilerinin (Süreçlerinin) Gösterimi Kaynak: Färe v.d. (2007, p. 3) Girdiler x= (x1, x2,…, xN) ∈ ℜ+ 𝑁 ağ dış girdisi olarak ifade edilirse, üç alt üretim süreci tarafından kullanılan toplam dış girdi 𝑥, 𝑖 = 1,2,3 …0 𝑖 olarak ifade edilebilir (Şekil 10). Burada “0” kaynağı ve “i” kullanımı ifade etmektedir. Her üç alt üretim sürecinde kullanılan toplam miktar mevcut verilen x dış gir