T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİNİN VE BÖLGESEL POLİTİKALARININ DEVLET KİMLİĞİ BAĞLAMINDA ANALİZİ (DOKTORA TEZİ) ENGİN KOÇ BURSA-2019 T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİNİN VE BÖLGESEL POLİTİKALARININ DEVLET KİMLİĞİ BAĞLAMINDA ANALİZİ (DOKTORA TEZİ) ENGİN KOÇ Danışmanı PROF. DR. TAYYAR ARI BURSA-2019 v ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Engin KOÇ Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı : Uluslararası İlişkiler Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı :xii+ 353 Mezuniyet Tarihi : 2019 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Tayyar ARI İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİNİN VE BÖLGESEL POLİTİKALARININ DEVLET KİMLİĞİ BAĞLAMINDA ANALİZİ 1979 İran Devrimi'nin ardından ortaya çıkan yeni konjonktür ile İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabet artmıştır. Bu rekabet, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde bölgedeki ülkelere de yansıyarak modern Ortadoğu'nun en önemli siyasi meselelerinden biri hâline gelmiştir. İran Devrimi'nden günümüze İran'ın dış politik söylemleri ve rejim ihracı politikaları, Arap monarşileri tarafından bir tehdit olarak algılanmıştır. Arap Baharı hareketlerinin Mart 2011’de Suriye’de başlaması ile İran ve Hizbullah, Suriye rejimini desteklerken Suudi Arabistan ve müttefikleri ise muhalifleri desteklemeyi tercih etmiştir. Ayrıca İran; Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de giderek daha güçlü hâle gelmiş ve bu bölgelerde Suudi Arabistan ile bir çıkar çatışması yaşamaya başlamıştır. Bu çalışmada, İran ve Suudi Arabistan ilişkileri ile bu ülkelerin bölgesel politikaları devlet kimliği bağlamında incelenmiştir. Ayrıca, 1979'dan sonra İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde yaşanan gerilimler, değişen ve değişmeyen siyasi öncelikler, temel ayrışma ve rekabet alanları ile iki ülkenin bölgesel siyasetleri devlet kimliği ve konstrüktivist yaklaşım bağlamında analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: İran, Suudi Arabistan, Ortadoğu, Devlet Kimliği, Konstrüktivizm vi ABSTRACT Name and Surname : Engin KOÇ University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : International Relations Branch : International Relations Degree Awarded : Ph.D. Page Number : xii+ 353 Degree Date : 2019 Supervisor (s) : Prof. Dr. Tayyar ARI THE ANALYSIS OF REGIONAL POLICIES AND RELATIONS BETWEEN IRAN AND SAUDI ARABIA IN THE CONTEXT OF STATE IDENTITY After the Iranian Revolution in 1979, which emerged a new conjunctor in the region, competition between Iran and Saudi Arabia, which directly or indirectly reflects to countries in the region, is one of the most important political issues of the modern Middle East. Since Iranian Revolution, Iran’s foreign political discourses and its regime-exporting policy was perceived as a threat by Arab monarchs in the region. Iran has become increasingly stronger in Iraq, Syria, Lebanon and Yemen, so it has entered into a conflict of interest with Saudi Arabia in these regions. Initially, Arab Spring movement started in Syria on March 2011, with this Iran and the allied Hizbollah’s have supported to Syrian regime, while Saudi Arabia and His allies were supporting oppositional movement. In this research, the topic of the analysis of regional policies and relations between Iran and Saudi Arabia in the context of state identity has examined. In this study, tensions, changing and unchanging political priorities, basic separation and competition areas in the relations between Iran and Saudi Arabia, and regional politics of these two countries after the iranian revolition in 1979 has analyzed in the context of state identity and constructivist approach. Key Words: Iran, Saudi Arabia, Middle East, State Identity, Constructivism vii ÖN SÖZ Bu çalışmada İran ile Suudi Arabistan’ın ikili ilişkileri ve bölgesel politikaları konstrüktivist yaklaşım bağlamında incelenmiştir. Bu çalışmanın temel amacı, İran ve Suudi Arabistan arasında uzun zamandır devam eden rekabetin konstüktivist bir çerçevede değerlendirilmesini sağlamaktır. Ayrıca bu çalışmada, Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkan değişimin ve siyasi süreçlerin analiz edilmesi hedeflenmektedir. Tez çalışmamın planlanmasında, araştırılmasında, yürütülmesinde ve oluşumunda ilgisini ve desteğini esirgemeyen hocam Sayın Prof. Dr. Tayyar Arı’ya teşekkür ederim. Yaptığım çalışmanın kaynak toplama ve analiz kısmında Kahire Amerikan Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezinde, bana araştırma desteği sağlayan ülkemizin değerli kurumu TÜBİTAK’a teşekkür ederim. Uzun süren eğitim hayatım boyunca benden maddi ve manevi desteğini esirgemeyen babama ve anneme, stresli tez çalışma dönemlerimde bana en güçlü desteği sağlayan sevgili eşime ve oğluma teşekkür etmeyi bir borç bilirim, emeği geçenlere minnettar kaldığımı belirtmek isterim. Engin KOÇ viii İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ............................................................................................................................... ii ÖZET .......................................................................................................................................................... v ABSTRACT ............................................................................................................................................... vi ÖN SÖZ..................................................................................................................................................... vii İÇİNDEKİLER ....................................................................................................................................... viii KISALTMALAR ...................................................................................................................................... xi GİRİŞ .......................................................................................................................................................... 1 1. BÖLÜM: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE: DEVLET KİMLİĞİ VE DIŞ POLİTİKA İLİŞKİSİ 1.1. ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE KONSTRÜKTİVİST YAKLAŞIM .......................................... 9 1.1.1. Uluslararası İlişkiler Teorileri ve Konstrüktivizm ..................................................................... 9 1.1.2. Konstrüktivizmin Temel Söylem ve Yaklaşımları .................................................................. 14 1.1.3. Konstrüktivizmin Devlet Kimliği Vurgusu ............................................................................. 23 1.2. DEVLETİN KİMLİKSEL ROL ALGISI VE DIŞ POLİTİKA İLİŞKİSİ ...................................... 31 1.3. DEVLET KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN TEMEL FAKTÖRLER .................................................... 35 1.4. ORTADOĞU’DA DEVLET KİMLİKLERİNİN TEMEL BİLEŞENLERİ ................................... 40 1.5.1. Din ve Mezhep ........................................................................................................................ 41 1.5.2.Etnisite ...................................................................................................................................... 47 1.5.3. Klan ve Aşiret Yapıları ............................................................................................................ 49 1.5.4.Bölge Ülkelerinin Büyük Güçler ile İlişkileri ........................................................................... 52 1.5.5. Devletlerin Ekonomik Kapasiteleri ......................................................................................... 54 1.5.6. Ordu -Siyaset İlişkisi ............................................................................................................... 57 2. BÖLÜM: İRAN- SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİNDE STATÜKO VE DEĞİŞİMİN ANALİZİ 2.1. İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN DEVLET KİMLİKLERİNİN KURUCU UNSURLARI: DÜŞMAN KİMLİKLER ....................................................................................................................... 61 2.1.1. İran Devlet Kimliğinin Temel Kurucu Unsurları..................................................................... 61 2.1.2. Suudi Arabistan Devlet Kimliğinin Temel Kurucu Unsurları ................................................. 70 2.2. 1925-1945 İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN’IN DEVLET İNŞA SÜRECİ .................................. 79 2.2.1. Rıza Şah’ın Milliyetçi İran’ı ve İngiltere’nin Artan Nüfuzu ................................................... 79 2.2.2. Kabilelerin Devlete Entegre Edilmesi ve Vahhabilerin Sistem İçerisinde Eritilmesi .............. 83 2.2.3. İran-Suudi Arabistan Arasında Diplomatik İlişkilerin Tesisi .................................................. 87 2.2.4. Yemen’de İmametçilere Karşı Mücadele ................................................................................ 91 2.2.5. II.Dünya Savaşı Yıllarının İran’a Etkisi ve Monarşinin Tutumu ............................................. 93 2.3. BÖLGESEL GELİŞMELERİN İRAN-SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİNE ETKİLERİ ......... 98 ix 2.3.1. Soğuk Savaşın İlk Yıllarında İran ve Suudi Arabistan ............................................................ 98 2.3.2. Filistin Sorununa Yönelik İran ve Suudi Arabistan Monarşilerinin Tutumu ..................... 101 2.3.3. Arap Milliyetçiliğinin İran ve Suudi Arabistan Rejimlerine Yönelik Tehdidi .................. 104 2.3.4. İran’da Petrolün Millileştirilmesi Girişimi ve Musaddık Darbesinin İran Toplumuna Etkisi ……………………………………………………………………………………………………...106 2.3.5. Süveyş Krizi ve Suudi Arabistan’ın Artan Bölgesel Endişeleri ......................................... 112 2.3.6. Irak Tehdidine Karşı İran ve Suudi Arabistan Yakınlaşması ............................................. 116 2.3.7. Ak Devrim Uygulamaları: Şah’a Karşı Artan Memnuniyetsizlik ...................................... 122 2.3.8. 1967 Altı Gün Savaşı ve İran- Suudi Arabistan’ın Savaş Politikaları ............................... 126 2.3.9. İki Ayaklı Stratejide İran ve Suudi Arabistan’a Biçilen Roller ......................................... 130 2.4. İNGİLTERE’NİN BÖLGEDEN AYRILMASININ İRAN-SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİNE YANSIMASI ....................................................................................................................................... 133 2.4.1. İran’ın Körfezde Güç Arayışı: Abu Musa ve Tunb Adalarının İşgali ................................... 134 2.4.2. Dofar Sorunu ve Yemen Savaşı’nda İran-Suudi Arabistan Politikaları ................................. 137 2.4.3. 1973 Savaşı ve Petrol Krizinde İran-Suudi Arabistan Politikaları ........................................ 141 2.4.4. Lübnan İç Savaşında İran-Suudi Arabistan’ın Öncelikleri .................................................... 145 2.4.5. İran-Irak Sınır Sorunu ve Suudi Arabistan’ın Yaklaşımı....................................................... 149 3. BÖLÜM: DEVRİM SONRASI İRAN-SUUDİ ARABİSTAN’IN DEVLET KİMLİĞİ, İKİLİ İLİŞKİLER VE BÖLGESEL POLİTİKALARA ETKİSİ 3.1. İRAN DEVRİMİ’NİN SUUDİ ARABİSTAN VE KÖRFEZ ÜLKELERİNE ETKİLERİ .......... 153 3.1.1. İran Devrimi’nin Toplumsal Dinamikleri ve İran’da Devlet Kimliği Değişimi .................... 153 3.1.2. Velayet-i Fakih Sistemi veya İran’da Devrim Rehberliği ..................................................... 159 3.1.3. İran Devrimi ve Devrim İhracının Körfez Devletlerine Etkisi .............................................. 167 3.1.3.1. Kâbe Baskını ve Suudi Arabistan Monarşisine Yönelik Selefi ve Şii Kıyam ................ 173 3.1.3.2. 1981 İran Destekli Bahreyn Darbe Girişimi ................................................................... 178 3.1.3.3. Lübnan Hizbullahı’nın Kurulması ve İran’ın Lübnan’da Güçlenmesi ........................... 181 3.1.3.4. Suudi Arabistan’ın İran-Irak Savaşı Politikası ............................................................... 184 3.1.4. Afganistan’ın İşgali ve İran-Suudi Arabistan’ın Öncelikleri ................................................. 189 3.1.5. İran’da Pragmatistlerin İktidara Gelmesinin İran- Körfez İlişkilerine Yansıması ................. 194 3.1.6. Saddam’ın Kuveyt’i İşgalinin İran-Suudi Arabistan İlişkilerine Yansıması ......................... 199 3.1.7.İran’da Reformist Değişim ve Suudi Arabistan ile İlişkiler ................................................... 204 3.1.8. 11 Eylül Saldırılarına İran ve Suudi Arabistan’ın Tepkileri .................................................. 209 3.2. IRAK İŞGALİ SONRASI İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN’IN BÖLGESEL NÜFUZ ELDE ETME ÇABALARI ............................................................................................................................. 213 3.2.1. Saddam sonrası Irak’ta İran ve Suudi Arabistan Rekabeti .................................................... 214 3.2.2. Sedir Devrimi sonrası Lübnan’da İran ve Suudi Arabistan ................................................... 219 3.2.3. Ahmedinejat ve İran Dış Politikasında Değişim .................................................................... 221 x 3.3.4. Hamas, Hizbullah ve FKÖ Üçgeninde İran ve Suudi Arabistan ............................................ 227 3.3.5. Suudi Arabistan’ın Yemen’e Müdahalesi ve İran’ın Tepkisi ................................................ 234 3.3. 2010-2016 ARAP BAHARI VE İRAN- SUUDİ ARABİSTAN’IN ORTADOĞU’DA ARTAN NÜFUZ MÜCADELESİ ..................................................................................................................... 238 3.3.1. İran ve Suudi Arabistan’ın Arap Baharı Algılamaları ve Tepkileri ....................................... 240 3.3.2. Devrim’den Darbeye Mısır’da İran ve Suudi Arabistan’ın Politikaları ................................. 248 3.3.3. Arap Baharının Bahreyn’e Sıçraması Sonrası İran-Suudi Arabistan .................................... 253 3.3.4. Suriye ve Lübnan’da İran ve Suudi Arabistan: Statüko & Revizyon Mücadelesi ................. 259 3.3.5. Yemen’de Artan Şiddet Sarmalında İran-Suudi Arabistan’ın Etkisi ..................................... 272 3.3.6. ABD Askerlerinin Çekilmesi Sonrası Irak’ta Artan Bölünmede İran ve Suudi Arabistan’ın Rolü…… ......................................................................................................................................... 278 3.3.7. Muhammed Bin Selman’ın Veliaht Seçilmesi Sonrası Suudi Arabistan ............................... 285 3.3.8. Katar Krizinde İran ve Suudi Arabistan ................................................................................ 292 SONUÇ.................................................................................................................................................... 300 KAYNAKÇA .......................................................................................................................................... 305 ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................................................ 351 xi KISALTMALAR Kısatma Bibliyografik Bilgi AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AIOC Anglo-İran Petrol Şirketi AIPAC Amerikan-İsrail Kamu İlişkileri Komitesi APOC İngiliz-İran Petrol Şirketi ARAMCO Suudi Arabistan Petrol Şirketi AWACS Havadan Uyarı ve Kontrol Sistemleri BAC Birleşik Arap Cumhuriyeti BAE Birleşik Arap Emirliği BM Birleşmiş Milletler BMGK Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi CENTO Merkezi Antlaşma Teşkilatı DAEŞ Irak ve Şam İslam Devleti FIFA Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği FKÖ Filistin Kurtuluş Örgütü IMF Uluslararası Para Fonu JCPOA Ortak Geniş Aksiyon Planı-İran Nükleer Anlaşması KİK Körfez İş Birliği Konseyi MMRAP Arap Yarım Adası Müslüman Devrimcileri Hareketi NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü xii OAPEC Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri OPEC Petrol İhraç Eden Ülkeler ÖSO Özgür Suriye Ordusu PFLOAG İşgal Altındaki Arap Körfezini Özgürleştirme Cephesi PGCC Persian-Körfez İşbirliği Teşkilatı PKK Kürdistan İşçi Partisi SAVAK İstihbarat Toplama ve Denetleme Ajansı SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği YAC Yemen Arap Cumhuriyeti YDHC Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti YPG Halk Koruma Birlikleri PYD Demokratik Birlik Partisi 1 GİRİŞ Ortadoğu çalışmaları alanında yapılan akademik çalışmaların önemli bir kısmı, Uluslararası İlişkiler disiplinine büyük oranda hâkim olan realist ve neorealist teori perspektifinde yapılmıştır. Bunun temel nedeni, I. Dünya Savaşı’nın ardından günümüze kadar Ortadoğu’da yaşanan siyasi süreçlerin her iki teorinin temel iddialarını desteklemesi ve günümüzde dahi Ortadoğu’da çatışma ortamının devam etmesidir. Bu nedenlerden dolayı Ortadoğu alanında yapılan birçok akademik çalışmada bölge ülkelerinin yapıları, ikili ilişkileri, çatışmalı alanları, savunma alanındaki rekabetleri ve dış politikaları yoğun bir şekilde incelenmiştir. Fakat ideolojik faktörler ve maddi olmayan normatif unsurlar -kimlik, kültür, din ve mezhep vd.- bu çalışmalarda doğal olarak göz ardı edilmiştir. Yapılan çalışmalarda gözlemlenen bu süreklilik ile birlikte Ortadoğu; din, mezhep, dil, etnisite ve kültürel farklılıklar bakımından dünyanın en zengin coğrafyalarından birisi olmuştur. Bu gibi nitelikleri ile Ortadoğu, sosyal unsurların değerlendirildiği akademik çalışmalara önemli veriler sağlamaktadır. Bununla birlikte Ortadoğu’nun kültürel ve sosyolojik zenginlikleri, aynı zamanda bölge içerisindeki birçok devlet, toplum ve alt kimliksel grup arasındaki çatışmaların da kaynağını oluşturmuştur. Özellikle bölge devletlerinden bazılarının, inşa sürecini ve meşruiyetini yukarıda bahsettiğimiz normatif sosyal unsurlar aracılığı ile güçlendirmeye çalışması; Ortadoğu’daki devletlerin yapılarında normatif unsurların ne kadar önemli olduğunu da göstermektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın hemen ardından Kafkasya ve Balkanlar’da ortaya çıkan etnik, dini ve mezhepsel çatışmalar uluslararası ilişkilerin temel ilgi alanını değiştirmiştir. Soğuk Savaş’ın ardından diplomasi, savaş, güvenlik, uluslararası hukuk ve terörizm gibi konuların anlaşılması için etnisite, kimlik, kültür ve din gibi yeni paradigmalar ortaya çıkmış ve akademik çalışmalarda daha yoğun bir şekilde tartışılmıştır. Post-pozitivist ve konstrüktivist düşünürler bu gibi tartışmaların yapılmasında önemli roller oynamışlardır. Bu düşünürler Uluslararası İlişkileri anlamada kimlik, kültür ve inanç gibi normatif unsurların en az ekonomik ve askeri güç kadar önemli olduğunu; hatta bunların normatif unsurlardan bağımsız bir şekilde 2 anlaşılamayacağını savunmuşlardır. Konstrüktivistler ayrıca, devletlerin çıkarının, devletlerin sahip olduğu verili olmayan ve sonradan kazanılan kimlikler tarafından belirlendiğini öne sürmüştür. Konstrüktivistler Uluslararası İlişkiler disiplininde göz ardı edilen unsur ve konuları gündeme getirerek disipline yeni bir perspektif kazandırmaya çalışmışlardır. Soğuk Savaş sonrası dönemden günümüze kadar Uluslararası İlişkiler alanında kimlik bağlamında yapılan akademik çalışmalar bütün dünyada giderek artmıştır. Fakat Türkiye’de uluslararası ilişkiler alanında, özellikle Ortadoğu çalışmalarında, bu konular oldukça sınırlı bir şekilde ele alınmıştır. Uluslararası ilişkileri ilgilendiren birçok alanda normatif unsurların belirleyiciliğine yönelik yapılan yerel çalışmaların sınırlı ve yetersiz olması, İran ile Suudi Arabistan’ın ikili ilişkileri ve bölgesel politikalarının devlet kimliği bağlamında çalışılmasında önemli ve teşvik edici bir unsur olmuştur. Özellikle İran ve Suudi Arabistan’ın farklı etnik kimliklere sahip olması, birbirine rakip mezhepsel kimlikleri benimsemesi ve tarihsel süreç içerisinde çatışmalı ilişkilere sahip olması ikili ilişkilerin normatif unsurlar bağlamında analiz edilmesini kolaylaştırmaktadır. Örnek teşkil etmesi açısından aşağıda, kimlik-devlet kimliği ve İran-Suudi Arabistan ikili ilişkileri hakkında literatürde yer alan başlıca kaynaklar hakkında bilgi verilecektir. Böylece, bu çalışmanın yapılan diğer çalışmalardan ayırt edici yönüne değinilecektir. Alexander Wendt, “Identity and Structural Change in International Politics” 1 isimli çalışmasında, kimliklerin uluslararası ilişkilerdeki yapısal değişimi nasıl etkilediğinden bahsetmiştir. Wendt, aynı zamanda “Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi” eserinde de kimlik, kültür ve diğer normatif unsurların, uluslararası ilişkileri anlamadaki önemine değinmiştir. Katzenstein ise, “Milli Güvenlik Kültürü ve Dünya Siyasetinde Normlar ve Kimlikler”2 çalışmasında devlet kimliklerinin küresel ve yerel çevreler, kültür veya kurumlar tarafından değil; normlar tarafından inşa edilip meşruiyet kazandırıldığını iddia etmektedir. Cho, “State Identity Formation in Constructivist Security Studies” 3 adlı eserinde, ulusal güvenliğin konvansiyonel ve eleştirel yapılandırmacı yaklaşımlar vasıtası 1 Alexander Wendt, “Identity and Structural Change in International Politics”, The Return of Culture and Identity in IR Theory, ed. Yosef Lapid and Friedrich Kratochwill, London: Lynne Rienner Publishers, 1996 2 Peter J. Katzenstein, Mili Güvenlik Kültürü Dünya Siyasetinde Normlar ve Kimlik, Der. Peter J. Katzenstein, Çev. İbrahim Efe, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2014 3 Young Chul Cho, “State Identity Formation in Constructivist Security Studies: A Suggestive Essay” Japanese Journal of Political Science, Vol.13, Issue 03, September 2012 3 ile iç ve dış devlet kimliğinin inşasını nasıl tamamlayacağı hakkında düşüncelerini aktarmıştır. İran dış politikası çalışmalarında önemli bir entelektüel olan Arshin Adib- Moghaddam’ın “The International Politics of the Persian Gulf” 4 eserinde, yazar, Ortadoğu devletlerinin kimliklerindeki değişimi, daha çok bölgesel rekabete ve bölge ülkelerinin küresel güçler ile olan ilişkilerine göre incelemiştir. Yazar bu incelemeyi yaparken yerli aktörleri, dışa bağımlı edilgen aktörler olarak tanımlamıştır. Banafsheh Keynoush’un “Saudi Arabia and Iran Friends or Foes?” 5 Başlıklı eseri, devrim öncesi ve sonrası İran-Suudi Arabistan ilişkilerini anlamada en kapsamlı eserlerden biri olmaktadır. Fakat yazarın eserinde sistematik ve teorik yaklaşımın bulunmaması bu eserin, salt tarihsel kronolojik bir kaynak olarak görülmesine neden olmuştur. Sözü edilen eksikliklere rağmen İran-Suudi Arabistan ilişkileri hakkında elimizde bulunan bu çalışma, oldukça önemli bilgileri ve belgeleri sunması açısından önemli bir değere sahiptir Kahire Amerikan Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Direktörü Robert Mason’un “Foreign Policy in Iran and Saudi Arabia: Economics and Diplomacy in the Middle East”6 adlı eseri ise, Ortadoğu’daki güvenlik problemlerinin ve çatışmaların, İran ile Suudi Arabistan’ın ekonomik ve politik ilişkilerine yön veren etkileri hakkında yapılmış bir çalışmadır. Mason, bu eserinde Amerika’nın İran ve Suudi Arabistan ikili ilişkilerindeki belirleyici rolüne yoğun bir şekilde değinmiştir. Ayrıca ikili ilişkilerin, Amerika’nın İran ve Körfez politikalarından bağımsız düşünülmemesi gerektiği üzerinde durmuştur. Mason’un editör olarak derlediği “The International Politics of Arab Spring”7 eseri, Arap Baharı’nda İran ve Suudi Arabistan ekseninde yaşanan rekabeti ve motivasyon unsurlarını anlamada önemli bilgiler sunmaktadır. Suudi Arabistan ve Körfez çalışmalarında önemli bir isim olan Gregory Gause’un 2010 yılında kaleme aldığı “The International Relations of the Persian Gulf” 8 adlı eseri ise, İran Devrimi’nin 4 Arshin Adib-Moghaddam, The International Politics of the Persian Gulf, New York: Routledge, 2006 5 Banafsheh Keynoush, Saudi Arabia and Iran Friends or Foes?, London: Palgrave Macmillan, 2016 6 Robert Mason, Foreign Policy in Iran and Saudi Arabia: Economics and Diplomacy in the Middle East, London: I.B. Tauris Press, 2015 7 Robert Mason, “Obama Administration and Arab Spring: Waiting for a Doctrine”, The International Politics of Arab Spring, Ed. Robert Mason, New York: Palgrave Macmillian, 2014 8 Gregory Gause III, The International Relations of the Persian Gulf, New York: Cambridge University Press, 2010 4 sonrasında bölgede yaşanan gelişmelerin, Amerikan dış politikası açısından güç dengesi ve sınır aşan kimlikler çerçevesinde değerlendirilmesi bakımından önemli bilgiler içermektedir. Karşılıklı ilişkileri anlamada bir diğer önemli kaynak, İngiliz bir akademisyen olan Simon Mabon’un kaleme aldığı “Saudi Arabia and Iran: Soft Power and Rivaly in the Middle East” 9 isimli eserdir. Bu eserde İran-Suudi Arabistan ikili ilişkileri; kavramlar, tarihi özellikler, devlet inşa modelleri, mezhepsel karşıtlıklar ve güvenlik algıları gibi konular üzerinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu çalışmaların dışında; tink thank, araştırma merkezi ve Ortadoğu siyasetini ilgilendiren, akademik çalışmalar yapan bağımlı ve bağımsız düşünce kuruluşlarının hazırladığı raporlardan oluşan alternatif kaynaklar mevcuttur. Bu çalışmada ise, İran-Suudi Arabistan ikili ilişkilerinin ve bölgesel politikalarının kimliksel, ideolojik ve kültürel boyutu incelenecektir. İran ve Suudi Arabistan’ın ikili ilişkileri incelenirken İslam ve demokrasi, otoriter rejimler, insan hakları, eşitlik, milliyetçilik, devrimci ideoloji, hac meselesi, bölgesel hegemonyayı elde etme ve vekâlet savaşları gibi konuları analiz etmede alternatif bakış açıları getirilecektir. Bu anlamda iki devletin temsil ettikleri kimliklerin inşa süreçleri, kültür ve etnisite gibi unsurların ikili ilişkilere ve bu devletlerin bölge politikalarına nasıl yansıdığı konusu irdelenecektir. Bu çalışma, 1979 İran Devrimi sonrası devletin değişen rejim, bürokrasi, dış politika, ekonomi ve güvenlik politikaları neticesinde yeniden inşa edilen kimliğini incelemektedir. İran’ın devrim sonrası süreçte Suudi Arabistan ve diğer Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerini nasıl etkilediği, konstrüktivist yaklaşım bağlamında analiz edilerek her iki ülkenin dış politikasında önemli rollere sahip temel normatif parametrelerin açıklanması hedeflenmektedir. Bununla birlikte 1979 İran Devrimi’nden sonra İran’ın devlet yapısında meydana gelen değişimin sadece kendisi ile sınırlı kalmadığını ve bölgeye yayılan şok ekişi tartışılacaktır. Çalışmanın kapsamı ve planı ise, 1979 İran Devrimi sonrası İran’ın değişen rejim, bürokrasi, dış politika, ekonomi ve güvenlik politikaları neticesinde yeniden inşa edilen 9 Simon Mabon, Saudi Arabia and Iran: Soft Power and Rivaly in the Middle East, New York: I.B. Tauris, 2013 5 devlet kimliğinin, Suudi Arabistan ve diğer Ortadoğu devletleri ile ilişkilerini nasıl etkilediğini konstruktivist yaklaşım bağlamında analiz edilerek her iki ülkenin dış politikasındaki temel parametrelerin açıklanmasını içermektedir. Bu çalışmada İran Devrimi sonrası İran ve Suudi Arabistan ikili ilişkilerinde ve iki devletin bölge politikalarında yaşanan temel gerilimler, değişen ve değişmeyen politik öncelikler, temel ayrılık ve rekabet alanları kimliksel bağlamda ve üç temel bölümde analiz edilmiştir. Çalışmanın İlk bölümünde teorik ve kavramsal çerçeve başlığı altında dış politika analizinde yapı-fail sorunu bağlamında konstrüktivist teorinin ayrıcalığı ve temel argümanları açıklanacak ve konstrüktivist kuramın eksik kalan içsel yönünü güçlendirmek için rol teorisinin kullanılma gerekçesine yer verilecektir. Ayrıca alt başlık olarak devlet kimliğini oluşturan içsel, dışsal ve uluslararası sistemsel faktörler analiz edilmiştir. Ortadoğu’da devlet kimliklerinin müşterek bileşen unsurları olan din-mezhep, etnisite, aile-aşiret yapıları, bölge devletlerinin süper güçler ile ilişkileri ve ordu-siyaset gibi önemli konular tartışılarak bu unsurların günümüzde bile hayati öneme sahip olduğu örnekler sunularak açıklanmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümü ise dört alt bölümde incelenmiştir. İlk alt böümde İran ve Suudi Arabistan’ın devlet kimliklerinde sahip oldukları temel kurucu unsurları ve tarihsel yapılanma süreçlerinde hasım kimlikler olarak tanımlanan Araplık-Farslık ve Sünnilik-Şiiliğin rolüne değinilmiş ve bunun devlet inşa süreçlerindeki rolü tartışılmıştır. 1925 yılından II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İran ve Suudi Arabistan’ın karşılaştığı içsel ve dışsal siyasi, ekonomik ve sosyal problemlerin ikili ilişkilere ve ibtidai devlet kimliklerine etkisi ise ikinci alt bölümde incelenmiştir. Özellikle İran’da Şah Rıza’nın Kaçar Hanedanlığı’nı lağv ederek iktidarı ele geçirmesinden sonra meşruluğunu güçlendirmek için artan milliyetçi politikalar, Suudi Arabistan’da devletin inşasında aktif görev alan İhvan Örgütü’nün dağıtılması, ikili resmi ilişkileri kurmak için girişilen teşebbüsler ve ortaya çıkan engeller, Suudi Arabistan’ın ülke sınırlarını güçlendirmesi ve Şah Rıza’nın darbe ile tahttan ayrılması gibi olaylar bu kısımda yer verilen konular olmuştur. İkinci bölümün üçüncü alt bölümünde ise, Soğuk Savaş’ın ilk yıllarından İngiltere’nin Körfez’den askerlerini çekme kararı almasına kadar geçen süreçte İran ve Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’da meydana gelen önemli olaylara karşı yürüttüğü 6 politikaları ve temel motivasyonları ele alınmıştır. Özellikle Filistin Sorunu, petrolün millileştirilmesi, Blok lideri ülkelerin bölgeye nüfuz etme çabaları, Süveyş Krizi, Irak Darbesi, Yemen Darbesi, Ortadoğu’da komünizmin yayılması gibi konularla İran’ın ve Suudi Arabistan’ın temel yaklaşımını belirleyen itici unsurlar devlet kimliğinin önemli bir yapısı olan monarşilerin meşruiyetini koruma bağlamında analiz edilmiştir. Dördüncü alt bölümde ise İngiltere’nin Körfez’den ayrılmasına müteakiben bölgede artan İran-Suudi Arabistan rekabeti, artan Sovyet baskısı, Arap-İsrail Savaşı sonrası ortaya çıkan Petrol Krizi, artan silahlanma, Lübnan iç savaşının patlak vermesi ve İran-Irak arasında ortaya çıkan sınır çatışmaları ve İran’ın Körfez’de artan gücü analiz edilmiştir. Çalışmanın son bölümü olan İran Devrimi sonrası İran-Suudi Arabistan ilişkileri ise dört alt bölümde incelenmiştir. Birinci alt bölümde İran Devrimi’ni ortaya çıkaran toplumsal ve dini dinamikler, devrim sonrası İran’da ihdas edilen devlet kimliğinin omurga ve beynini oluşturan velayet-i fakih teorisi ve rehberlik makamı analiz edilmiştir. İran Devrimi sonrası İran’ın Körfez Arap devletlerine yönelik devrim ihraç stratejisi ve girişimleri açıklanmıştır. Bunun yanında İran Devrimi’nin Suudi Arabistan’a ve devlet kimliğine etkisi analiz edilerek Lübnan gibi ülkelerde teşekkül edilen İran destekli milis ve politik grupların temel inşa motivasyonları açıklanmaya çalışılmıştır. İkinci alt bölümde ise Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgal edilerek hem İran hem de Suudi Arabistan için tehdit olması ele alınmıştır. Afganistan sorununa yönelik politikaları analiz edilerek İran, Afganlı Şiileri güçlendirmeye çalışırken, Suudi Arabistan’ın ise Selefi kimliğini kullanarak Afganistan’da Sovyetlere karşı mücadele eden askeri unsurlara nasıl destek sağladığı gösterilmiştir. Bu kısımda; devrimin, kendi sınırları içerisinde de yayılma korkusunu taşıyan Körfez devletlerinin, Körfez İş Birliği Teşkilatı’nı kurarak kendi aralarındaki iletişimi arttırmaya ve ortak politikalar yürütmeye çalıştıklarına değinilmiştir. Ayrıca Humeyni’nin ölümü sonrası İran’da devleti idare eden Hamaney ve Rafsancani’nin pragmatist ve reformist politikalara yönelmesi, Cumhurbaşkanlığı kurumu ile Rehberin sıkıntılı ilişkiler yaşaması ve bu sürecin devam eden etkisi açıklanmıştır. Ayrıca İran’ın körfez ülkeleri ile ilişkilerini yumuşatma nedenleri, İran ve Suudi Arabistan lehine Körfez’de artan Saddam tehdidine karşılık Suudi Arabistan ile ilişkileri yumuşatma, 11 Eylül Olayları’nın İran ve 7 Suudi Arabistan’ın bölgesel ve uluslararası politikalarında yaşattığı temel değişimleri ve bu olayların devlet kimliklerine ne gibi yansımalarda bulunduğu analiz edilmiştir. Üçüncü alt bölümde ise Irak işgali sonrası İran ve Suudi Arabistan’ın bölgede nüfuz ve güvenliklerini arttırmak için Irak başta olmak üzere Lübnan, Yemen ve Filistin’de her iki devletin mezhep kimliği bağlamında oluşturmaya çalıştıkları cepheler ve bu cephelerde sürdürülen rekabetlerde normatif unsurların ne gibi rol oynadıkları açıklanmıştır. Özellikle Irak’ta mezhepsel kimliklerin hızlı bir şekilde ‘’Irak Ulus Kimliği’’ haline gelmesi ile artan iç çatışma, milis yapılanmaları ve bürokraside karşılaşılan sorunlara İran ve Suudi Arabistan’ın müdahale etme isteği analiz edilmiştir. Lübnan’da Sedir Devrimi sonrası artan bölünme, Ahmedinejat’ın İran’da cumhurbaşkanı olması ile devrim ilkelerine yeniden radikal dönüşüm yaşanmasındaki belirleyici unsurlar açıklanmıştır. Filistin’de Hamas ve El Fetih ayrımında tarafların saf tutması ve Yemen’de Husiler ile hükümet arasında çatışmaların artması, İran ve Suudi Arabistan’ı birbirlerine ve vekâlet örgütlerine karşı daha sert tepki vermeye yöneltmiş ve destekledikleri taraflar arasındaki ayrımları derinleştirmiştir. Çalışmada bu durum ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise, Arap Baharı halk hareketlerinin başlamasından sonra Mısır, Bahreyn, Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan’da meydana gelen hadiselerin İran ve Suudi Arabistan arasında yaşanan ikili ilişkilere ne gibi etkileri bulunduğu tartışılmıştır. İran’ın ve Suudi Arabistan’ın Arap Baharı’nı nasıl algıladıkları, ne gibi tepkilerde bulundukları ve bu tepkilerin devletlerin benimsedikleri kimlikler ile ne gibi bağlantılara sahip olduğu irdelenmiştir. Özellikle Mısır’da Mursi’nin iktidara gelmesi ve askeri darbe ile yönetimden uzaklaştırılması, Bahreyn’de yaşanan protesto ve çatışmalarda iki devletin temel bakış açıları, Suriye’de Esat rejimine yönelik takınılan farklı tavırlarda tetikleyici etmenler, Yemen Krizi’ne yönelik İran’ın ve Suudi Arabistan’ın birbirlerine zıt yerlerde durmalarının temel nedeni ve Katar Krizi gibi bütün bölgeyi ilgilendiren meselelerde bu devletlerin bakış açılarını etkileyen temel normatif etkenler analiz edilmiştir. Ayrıca Suudi Arabistan Kralı Selman’ın oğlu Prens Selman’ı veliaht göstermesi sonrasında, Suudi Arabistan devlet kimliğinde yaşanan değişimler ve bunun Katar başta olmak üzere bölge politikasına yansıması ele alınmıştır. Kısacası, son bölümde devrim sonrasından 2018 yılına kadar İran ve Suudi Arabistan’ın ikili ilişkileri ve bölgesel politikaları; Ortadoğu’da 8 yaşanan yerel, bölgesel ve uluslararası ilişkileri etkileyen olaylar devlet kimliği bağlamında analiz edilmiştir. 9 1. BÖLÜM: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE: DEVLET KİMLİĞİ VE DIŞ POLİTİKA İLİŞKİSİ 1.1. ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE KONSTRÜKTİVİST YAKLAŞIM 1.1.1. ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİLERİ VE KONSTRÜKTİVİZM Uluslararası ilişkilerde, hâlihazırda devam eden veya olması tahmin edilen olayları, gelişmeleri, politikaları, savaşları ve ittifakları açıklayan tek bir uluslararası ilişkiler teorisinden, yaklaşımından veya perspektifinden bahsetmek mümkün değildir. Aynı zamanda, farklı tarihsel dönemlerde ortaya atılan ve birbirlerinden oldukça farklı temel argümanlara ve iddialara dayanan Uluslararası İlişkiler alanındaki teorik ve felsefi çalışmalar, alan içi analiz çalışmalarında ciddi tasnif sorununu gündeme getirmektedir. Uluslararası İlişkiler teorileri, bir devletin diğer devletleri anlaması (tanımlaması) ve bu devletler ile nasıl ilişki geliştireceği ve çıkar çatışması karşısında nasıl bir tepki vereceği konusunun anlaşılmasına ilişkin temel varsayım ve teorik açıklamaları sunmaktadır. Uluslararası ilişkiler alanında temel meselelere ilişkin soruların nasıl sorulacağı ve sorunların nasıl analiz edilmesi gerektiği konusunda çok sayıda teorik bakış açıları bulunmaktadır.10 Bilimsel araştırmaların sistematik bir şekilde yürütülebilmesi ve anlaşılabilir bir şekilde analiz edilebilmesi için birtakım sınıflandırma ve düzenleme yöntemleri kullanılmaktadır. Uluslararası İlişkilerdeki teorik tartışmalara ilişkin “great debates” olarak adlandırılan dört büyük kronolojik kuramsal tartışmadan söz edebiliriz. Bunlardan birinci tartışma realizm-idealizm olarak bilinen 1930-1940’lı yıllara hâkim olan tartışmadır. İkinci tartışma, gelenekselci-davranışsalcı teoriler çerçevesinde yapılan ve 1950-1960’lı yıllara hâkim olan tartışmadır. Üçüncüsü, 1980’li yıllarda başlayan neorealizm-neoliberalizm arasında yapılan paradigmalar arası tartışmadır. Son olarak dördüncü tartışma ise rasyonalist/pozitivist teoriler-eleştirel/post-pozitivist teoriler 10 Lene Hansen, Security As Practice: Discourse Analaysis of the Bosnian War, London: Routledge, 2016, s.15. 10 arasında yapılan ve günümüze kadar devam eden tartışmadır.11 Uluslararası ilişkilerde yaşanan teorik tartışmalarda uluslararası toplumda yaşanan ve bütün dünyada derin izler bırakan I. ve II. Dünya Savaşının çok önemli etkisi olmuştur. Bununlaberaber teorik çalışmalar Soğuk Savaş, Yumuşama Dönemi, nükleer silahların icat edilmesi ve kullanılması ve Soğuk Savaş sonrası dönem gibi uluslararası ilişkilerde yaşanan tarihsel sosyolojik süreçlerden bağımsız düşünülmemektedir. Bu süreçlerin her biri alan çalışmalarına önemli katkılar sunmuş ve yenilikler getirmiştir. 1980’li yıllarda Uluslararası İlişkiler çalışmalarını iki tartışma oldukça çok etkilemiştir. Bunlardan birincisi neorealistler ve neoliberaller arasındaki rasyonalist düşünce odaklı tartışmalardır. Klasik realizm, uluslararası ilişkileri birey merkezli ve bireyin doğası ile açıklarken neorealizmin en önemli temsilcisi olan Waltz, Uluslararası Politika Teorisi12 adlı çalışmasında uluslararası ilişkileri sistem üzerinden açıklamaya çalışmıştır. Waltz’a göre uluslararası sistemin yapısı, anarşi ve askeri gücün dağılımı ile alakalı olup bu yapı, devletlerin davranışlarını kısıtlayabilir. 13 Realistler bir aktörün çıkarının diğer aktörlerin çıkarlarını nasıl etkilediğinin, neoliberal ve neorealistler ise bu çıkar tercihlerinin stratejik bir şekilde nasıl gerçekleştiğinin üzerinde durmaktadır. 14 Anarşinin bir çevrede devletler varlıklarını güvenli bir şekilde devam ettirebilmek için sadece kendi güçlerine güvenmelidir. Bunun nedeni devletlerin diğer rakip devletleri potansiyel birer tehdit unsuru olarak görmesidir.15 Neorealizm, maddi dünyanın sosyal dünyadaki belirleyici gücüne inanır. Neorealistler için, sosyal dünya yalnızca maddi dünyanın bir yansımasıdır. 16 Neorealizmin ve neoliberalizmin rasyonalist kaidelerini reddeden konstrüktivistler ise, normatif ve maddi yapıların, çıkarların ve eylemlerin oluşturulmasında kimliğin merkezi 11 Tayyar Arı, “Uluslararası İlişkilerde Büyük Tartışmalar ve Post-Modern Teoriler”, Postmodern Uluslararası İlişkiler Teorileri-2, Der. Tayyar Arı, Bursa: Dora Yayınevi, 2014, s.3. 12 Kenneth Waltz, Uluslararası Politika Teorisi, çev. Osman S. Binaltı, Phoenix Yayınevi, 2015 13 Nilüfer Karacasu,” Uluslararası İlişkilerde İnşacılık Yaklaşımları”, Uluslararası İlişkilerde Postmodern Analizler-1, ed. Tayyar Arı, Bursa: MKM Yayınları, 2012, s.122. 14 Stephan M. Walt, “International Relations: One World, Many Theories”, Foreign Policy, Spring 1998, s.4. 15 Ken Both, “Security in Anarchy: Utopian Realism in Theory and Practice”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs, Vol. 67, No. 3, July, 1991, s. 533. 16 Ganjar Nugroho, “Constructivism and International Relations Theories”, Global & Strategis, Th. II, No. 1, 2008, s.89.; John J. Mearsheimer, “Yapısal Realizm”, Uluslararası İlişkiler Teorileri Disiplin ve Çeşitlilik, ed. Tim Dunne ve diğerleri, Çev. Özge Kelekçi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016, s.87. 11 rolü, fail ve yapıların karşılıklı oluşumunun önemini vurgulayan dünya siyaseti üzerinde sosyolojik bir perspektif geliştirmeye çalışmışlardır.17 Konstrüktivistler, rasyonalistlerin aksine aktörlerin peşinde koştuğu çıkarları nasıl oluşturduklarının göz ardı edildiğini düşünmektedirler. Konstrüktivistlere göre kimlik ve çıkarlar verili değildir, zaman içerisinde ve diğer aktörler ile girişilen etkileşim sonucunda ortaya çıkmaktadır. İkincisi ise, rasyonalist düşünürler ve eleştirel düşünürler arasında meydana gelmiştir. Soğuk Savaş’tan günümüze bu tartışmalar rasyonalistler–konstrüktivistler ve konstrüktivistler–eleştirel teorisyenler arasındaki tartışmalar ile yer değişmiştir.18 Modern toplumsal ve siyasal hayatı içten bir eleştiri yöntemiyle sorgulayan eleştirel teori çalışanlarını ortak bir noktada toplamak gerekirse bunların hepsinin özgürleştirici (emancipatory) görüşlere sahip olmasıdır. 19 Soğuk Savaş’ın son yıllarına doğru çalışmaları dikkat çeken eleştirel düşünürler, ortaya çıkan yeni soru ve sorunların geleneksel teoriler çerçevesinde anlaşılamayacağını düşünen Waltz’ın iki kutuplu uluslararası sisteminden daha karmaşık olan yenidünyanın sorunlarını anlamak amacıyla sosyal bilimlerde yeni bakış açıları geliştirmeye çalışmışlardır.20 Smith gibi bazı yazarlar uluslararası ilişkilerdeki yeni dönem postpozitivist (postyapısalcılık, postmodernist, feminist teoriler) çalışmaların tamamını eleştirel teori çerçevesinde değerlendirmiştir. 21 Eleştirel teorinin en önemli amacı, uluslararası ilişkilerin alternatif teorisine ve pratiğine ulaşmak için, egemen devletlerin modern sistemi ile ilişkili dışlayıcı dinamikleri aşmak ve tüm dünyadaki özgürlük, adalet ve eşitliği daha iyi teşvik edecek bir kozmopolit düzenlemeler dizisi kurma olasılığına dayanmaktadır. 22 Eleştirel teori aynı zamanda, mevcut yapıların değişmez olduğunu varsayan toplumsal dünya hakkındaki ampirik iddialara karşı durmaktadır. İnsan, kültür, 17 Richard Price and Christian Reus-Smit, “Dangerous Liaisons, Critical International Theory and Constructivism”, European Journal of International Relations, Vol.4, No.3, 1998, s.259. 18 Cristian Reus-Smit, “Constructivism”, Theories of International Relations, 3th edition, Ed. Scott Burchill and others, New York: Palgrave Macmillan, 2005, s.188. 19 Richard Devetak,” Critical Theory”, Theories of International Relations, 3th edition, Ed. Scott Burchill and others, New York: Palgrave Macmillan, 2005, ss.137-138. 20 Nil S. Şatana,” Uluslararası İlişkilerde Bilimsellik, Metodoloji ve Yöntem”, Uluslararası İlişkiler, Cilt.12, Sayı.46, 2015, s. 21. 21 Steve Smith, “Positivism and Beyond”, International Theory: Positivism&Beyond, Ed. Steve Smith, Ken Both, and Marysia Zalewski, New York: Cambridge University Press, 1996, s. 12. 22 Devetak,” Critical Theory” a.g.m, ss.159-160.; Mehmet Akif Okur ve Hakan Övünç Ongur, “Uluslararası İlişkilerde Eleştirel Teori”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Der. Ramazan Gözen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014, s.292.; Raymond Geuss, Eleştirel Teori, Çev. Ferda Keskin, 2b., İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2013, s.88. 12 kimlik ve toplum gibi sosyal gerçeklerin verili olmayıp toplum ve sistemi dönüştürebilecek öznel unsurlar olduğu ileri sürülmektedir.23 Soğuk Savaş’ın sonsuza kadar süreceği ve dönemin yoğun ideolojik kırılması devam edeceği düşünülürken Sovyetler Birliği’nin dışarıdan bir askeri müdahale olmaksızın dağılması, Uluslararası İlişkiler çalışmalarında rasyonel teoriyi savunanlara eleştirel bir şekilde yaklaşılmasına neden olmuştur. 24 Soğuk Savaş’ın çatışmasız bir şekilde sona ermesi Uluslararası İlişkilerin ana akım teorilere olan güveni oldukça sarsmıştır. Uluslararası İlişkiler disiplininin ana akım teorilerinin bu neticeyi yeterince açık görememeleri, uluslararası siyasette yaşanan değişim ve dönüşümü algılayamamaları mevcut ana akım teorilere rakip ve alternatif olarak postmodernist ve konstrüktivist (inşacı) yaklaşımların ilgi odağı olmasını sağlamıştır.25 Bu gelişmeler ayrıca Soğuk Savaş sonrasında uluslararası ilişkiler disiplininde kimlik, kültür ve etnisite alanında yapılan akademik çalışmaların artmasını sağlamıştır. Soğuk Savaş’ın son yıllarına dayanan ve savaşın sona ermesi ile uluslararası sistem, ulus devlet ve uluslararası örgütlere ilişkin bir takım radikal bakış açıları ortaya çıkmıştır. Post-Sovyet ülkelerinin iç politikada radikal değişimler geçirmesi ve sonradan yaşanan uyum çabaları ve çatışmalar neticesinde kültür ve kimlik gibi konular, Uluslararası İlişkilerde daha fazla ilgilenilen alanlar haline gelmiştir.26 Özellikle eleştirel teori çalışanlar ana akım teorilerin verili olarak kabul ettiği rasyonel aktör, hâkim devlet, uluslararası anarşi ve pozitivizm gibi temel kavramları sorgulamak ve bunlara ilişkin bilimsel söylemleri tartışmaya açmayı hedeflemiştir.27 Postyapısalcılar ise, kimlik ve dış politikanın söylemler ile inşa edildiği ve söylemler arasında nedenselliğin olmadığını 23 Andrew Linklater, “The Achievements of Critical Theory”, International Theory: Positivism&Beyond, Ed. Steve Smith, Ken Both, and Marysia Zalewski, New York: Cambridge University Press, 1996, s.279- 280. 24 Stefano Guzzini, “A Reconstruction of Constructivism in International Relaions” European Journal of International Relations, 6:2, 2000, s.155; Karacasu, a.g.m., s.111. 25 Bahar Rumelili, “İnşacılık/Konstrüktivizm”, Küresel Siyasete Giriş: Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, Ed. Evren Balta, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014, s.151. 26 Richard Crockatt, “The End of the Cold War”, The Globalization of World Politics An Introduction to Internatonal Relations, Ed. John Baylis and Steve Smith, 2. Edt, New York: Oxford University Press, 2001, s. 92. 27 Hakan Övünç Ongur, “Post-Yapısalcılık”, Uluslararası İlişkilere Giriş, ed. Şaban Kardaş ve Ali Balcı, 3b., İstanbul: Küre Yayınları, 2014, s.227. 13 düşünmektedirler. Kimliklerin söylemler aracılığı ile inşa edilmesinden dolayı aslında somut ve gerçek kimliklerden de bahsetmemiz mümkün olmamaktadır.28 Postyapısalcılar konstrüktivizme giden teorik süreçte çok önemli roller oynayarak realizmin teorikleştirdiği dış politika alanında anarşi, iç politika alanında düzen, hukuk ve adaletin önemli olduğu iddiasına şiddetle karşı çıkmışlardır. Onlara göre bu, devletin modern anlamda ortaya çıkması için ve meşruiyetini sağlaması için bir kurgudur. Bu iddiaya ve dolayısıyla postyapısalcılara göre devletler kimliklerini inşa ederken sürekli dış düşmana ihtiyaç duyarlar. 29 Uluslararası ilişkiler hakkında yapılan çalışmalarda kullandığımız teorik çerçeveye bağlı olarak, kimliğe atfedilen önem ve kimliğin üstlendiği rol değişim göstermektedir. Özellikle post yapısalcılar ve sosyal konstrüktivistler kimlik olgusunu kullanarak uluslararası ilişkilerdeki yaşanan gelişmelere anlam vermeye çalışmaktadır.30 Konstrüktivizm’e göre bir toplumdaki inançlar, ulus kimliği ve kültürel eğilimler devletlerin politik davranışlarının oluşumunda, uluslararası konumlarını belirlemelerinde ve kimliklerinin inşa edilmesinde bize yardımcı olmaktadır. Ayrıca Konstrüktivizm bizi olağan ve sıradan siyasi tartışmaların ötesine götürerek siyasi yaşamın yeni yönlerini keşfetmemiz için zihin dünyamızda yeni pencereler açmaktadır. 31 Konstrüktivistler ayrıca, temelde ekonomiden daha fazla sosyolojik gerçeklere önem vererek kimlik ve çıkarların inşası üzerinde durmaktadırlar. Bunun da devletlerin özünde yapısal anlamda verili olmayan sosyal etkileşimler aracılığıyla inşa edildiğini savunmaktadır. 32 Bu anlamda konstrüktivizm; positivist ve post-pozitif teoriler arasında ve uluslararası ilişkilerde üçüncü yol olarak tanımlanan ve uluslararası ilişkilerin sosyal ve normatif yönüne vurgu yapan kuram olarak da ifade edilmiştir.33 Konstrüktivistlerin 1990 sonrası uluslararası ilişkiler çalışmalarında giderek önem kazanmasında bu teorinin, disiplinin 28 Senem Aydın-Düzgit, “Post-Yapısalcı Yaklaşımlar ve Uluslararası İlişkilerin Temel Kavramları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 12, Sayı 46, s. 160 29 Tuncay Kardaş ve Ramazan Erdağ, “Postyapısalcılık ve Uluslararası İlişkiler”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Der. Ramazan Gözen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014, s.384. 30 Düzgit, a.g.m. s.159. 31 Hossein Salimi, “Foreign Policy as Social Construction”, Iran and International System, Ed. Anoushiravan Ehteshami and Reza Molavi, New York: Routledge, 2012, p.132. 32 Alexander Wendt, “Ortak Kimlik Oluşumu ve Devlet”, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, Ed. Esra Diri, Çev.Emre Erşen, İstanbul: Der Yayınları, 2017, s.681. 33 Sezgin Kaya, “Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar”, Ankara Üniversitesi SBS Dergisi, Cilt:63, No:3, 2008, s.83. 14 toplumsal yönüne vurgusu ve rasyonalist yaklaşımlarla postpozitivist yaklaşımlar arasında karma bir düşünsel yolu temsil ettiği iddiası etkili olmuştur.34 Konstrüktivistlerin maddi yapılara önem vermemesinden ziyade sosyal dünyanın maddi öğelere olan etkisi ve karşılıklı etkileşim bağlamında çıkarların inşa edildiğine vurgu yapmaktadır. Konstrüktivizm ayrıca, Uluslararası İlişkileri yapı-fail gibi sınırlamaların ötesinde analiz etmeye çalışan postmodern ve eleştirel teorilerden de farklı bir yaklaşıma sahip olmuştur. Konstrüktivizm, bu yaklaşımları göz ardı etmemekle birlikte uluslararası ilişkilerin temel düzeyde yapı ve fail ekseninde karşılıklı etkileşim aracılığı ile inşa edildiğini savunmaktadır. Ayrıca uluslararası ilişkilerin yapı ve faile indirgenemeyecek kadar karmaşık olduğunu savunan bakış açısı konstrüktivizm olarak tanımlanmaktadır. Konstrüktivistler, geleneksel uluslararası ilişkiler teorilerinin kimlik gibi normatif unsurları dış politika ve güvenlik analizlerinde yeteri kadar ele alınmadığını ve bu unsurların yeniden ele alınması gerektiği üzerinde durmuştur.35 Ayrıca, konstrüktivistler uluslararası politikayı inşa eden en temel unsurların fikirler ve düşünceler olduğunu bireyler ve grupların diğer birey ve grupların fikirlerine kendi fikirlerini kabul ettirmeleri durumunda daha da güçlü olacaklarını savunmaktadır.36 1.1.2. KONSTRÜKTİVİZMİN TEMEL SÖYLEM VE YAKLAŞIMLARI Konstrüktivizm, uluslararası ilişkiler disiplinini şekillendiren geleneksel kuramsal çerçeveden farklı olarak alanın göz ardı edilen kimlik, kültür ve norm gibi konuları akademik çalışmaların merkezine almıştır. 37 Konstrüktivist düşünürler, devletlerin benimsediği norm ve kurallar ile yeni çıkar ve kimliklerini inşa edeceklerini ve devletlerin inşa edilen yeni kimliklere uygun politikalar belirleyeceğini savunmaktadırlar.38 Konstrüktivizme göre, uluslararası ilişkilerin tesis edilmesi sosyal ilişkilere bağlıdır. Uluslararası ilişkiler sosyal bir ilişki olarak maddi unsurlardan ziyade manevi, sosyal, kültürel, düşünsel unsurlar üzerine kurulmuştur. Konstrüktivistler devlet, 34 Mustafa Küçük, “Uluslararası İlişkiler Kuramında “Konstrüktivist Dönüşü” Anlamak”, Ege Akademik Bakış / Ege Academic Review, Cilt. 9, No.2, 2009, s. 772 35 Helin Sarı Ertem, “Kimlik ve Güvenlik İlişkisine Konstrüktivist Bir Yaklaşım: “Kimliğin Güvenliği” ve “Güvenliğin Kimliği”, Güvenlik Stratejileri, Sayı. 16, 2008, s.180. 36 Jack Snyder, “One World, Rival Theories” Foreign Policy, No. 145, Nov. - Dec., 2004, s.60. 37 Zeynep Arkan, “‘Via Media’ vs. the Critical Path: Constructivism(s) and the Case of EU Identity”, All Azimuth, Vol: 3 No:2, July 2014, s.23. 38 John M. Hobson, The State and International Relations, New York: Cambridge University Press, 2000, s.146. 15 anarşi, egemenlik, ittifaklar, güç dengesi, büyük güçler, ulusal çıkar, tehdit vb. gibi olguların esasen varlığı maddi ve değişmez olmayan sosyal inşalar olduğuna inanmaktadırlar.39 Yukarıda saydığımız olgular geleneksel uluslararası ilişkiler teorileri tarafından verili olarak kabul edilirken konstrüktivizm bu olguları zaman içerisinde değişim gösteren sosyal olgular olarak görmektedir.40 Uluslararası ilişkiler çalışmalarında rasyonalist teorileri savunan düşünürler devlet veya bireyi analizlerinin temel birimi olarak görmektedir.41 Konstrüktivistler ise sosyal ontolojiyi benimseyerek sosyal bir varlık olarak kabul ettiği birey ve devletlere ilişkin verilen anlam ve değerlerden dolayı bu kavramlara önem vermektedir. 42 Konstrüktivizmin materyalist yaklaşıma alternatif bir bakış açısı sunmasında devletlerin kimlik ve çıkar algılamaları oldukça etkili olmuştur. ABD’nin Kuzey Kore’den daha güçlü ve etkili nükleer füzelere ve kitle imha silahlarına sahip olan İngiltere’yi kendisine tehdit olarak görmemesi maddi ve realist perspektiften anlaşılması oldukça güç bir durum olmaktadır. Fakat konstrüktivist bakış açısından bu durumun izahı mümkün ve kolay olmaktadır. Çünkü uluslararası ilişkiler konstrüktivist bir perspektiften değerlendirilirken inançlar, beklentiler ve yorumlar önemli unsurlar olmaktadır ki devletlerin dost-düşman ilişkilerini de bu algı ve kendisi için anlamlandırdığı kimlik ile belirlemektedir.43 Bundan dolayıdır ki devletler kendi kimliklerinin anti-tezi veya ötekisi olan devlet kimliklerini kendileri için tehdit olarak algılamaktadır. Konstrüktivizmin, Uluslararası İlişkiler alanında ve çalışmalarında bir teoriden ziyade disipline ilişkin bazı genel varsayımların yeniden yapılandırıldığı bir çerçeve olarak da anlaşılması gerektiğini belirtmek gereklidir. 44 1990’lı yılların başından günümüze uluslararası ilişkiler disiplininde kimlik çalışmalarını ele alan birçok 39 Mustafa Küçük, “Uluslararası İlişkilerde Sosyal İnşacılık”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Der. Ramazan Gözen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014, s.325. 40 Sorensen Jackson and Georg Robert, Introduction to International Relations Theories and Approaches, 3rd ed, New York: Oxford University Press, 2006, pp:164-165. 41 Robert M.A. Crawford, Idealism and Realism in International Relations, New York: Routledge, 2000, s.5. 42 Scott Burchill and Andrew Linklater, “Introduction”, Theories of International Relations, 3th edition, Ed. Scott Burchill and others, New York: Palgrave Macmillan, 2005, s.26.; Rumelili, a.g.m., ss.153-154. 43Ian Haurd, “Constructivism”, http://faculty.wcas.northwestern.edu/~ihu355/Home_files/17-Smit-Snidal- c17.pdf, 2008, s.301 44 Martin Weber, Constructivism and Critical Theory, An Introduction to International Relations Australian Perspective, Ed. Richard Devetak, Antony Burke, Jim George, New York: Cambridge Umiversity Press, 2007, s.98. http://faculty.wcas.northwestern.edu/~ihu355/Home_files/17-Smit-Snidal-c17.pdf http://faculty.wcas.northwestern.edu/~ihu355/Home_files/17-Smit-Snidal-c17.pdf 16 akademisyenin özellikle realist ve rasyonel bakış açısına alternatif paradigmalar sunmak isteyenlerin ilgi alanını büyük oranda konstrüktivizm oluşturmuştur. Bunun en temel nedeni, realist teori uluslararası ilişkileri açıklamaya çalışırken askeri güç ve ekonomik unsurların üzerinde durmaktadır. 45 Fakat Konstrüktivistler realistlerden oldukça farklı olarak uluslararası ilişkilerdeki aktörlerin birbirlerini nasıl algıladığı, nasıl yorumladığı konusu üzerinde durmaktadır. Yani konstrüktivistlere göre karar alma sürecinde devletler için düşünsel öğelerin maddi öğelerden daha fazla öneme sahip olduğu düşünülmektedir.46 Uluslararası ilişkiler teorileri içerisinde konstrüktivizmin en önemli varsayımları ise şunlardır; birincisi, realizm de olduğu gibi devletler uluslararası sistemin temel aktörleridir; 47 ikincisi, post modernizimde olduğu gibi devletler ve kimlikleri maddi yapılardan ziyade, öznel ve birbirlerini etkileyen sosyal yapılardan oluşmaktadır; 48 üçüncüsü ise, devlet kimlikleri ve devletlerin çıkarları, çoğunlukla insan doğası ya da iç politika ile sisteme dışsal olarak belirlenmek yerine, bu yapılar tarafından inşa edilmektedir.49 Konstrüktivistler normatif ve maddi yapıların önemine vurgu yapmakla siyasi eylemi şekillendirmede kimliğin rolü, yapısı ve failler arasındaki karşılıklı etkileşim üzerinde durmaktadırlar.50 Wendt, fikirlerin maddi güç unsurları ile ele alınmasını savunan ılımlı konstrüktivizmden daha fazla ileri giderek anarşik nedenler üstünde durularak devletleri güvenlik rekabetine sokan neorealizme meydan okumaya çalışmıştır. Çünkü, Wendt’e göre, sistemin çatışmacı ya da barışçıl olup olmadığı, anarşinin ve iktidarın değil, 45 Martin Griffiths and Terry O’ Callaghan, “Realism”, An Introduction to International Relations Australian Perspective, Ed. Richard Devetak, Antony Burke, Jim George, New York: Cambridge Umiversity Press, 2007, s.56.; Felix Berenskoetter, “Identity in International Relations”, The International Studies Encyclopedia, (Ed. Robert A. Denemark), Vol: VI, Wiley-Blackwell Publication, 2010, s.3595. 46 Faruk Sönmezoğlu, Hakan Güneş ve Erhan Keleşoğlu, Uluslararası İlişkilere Giriş, Der Yayınları, İstanbul, 2015, s.58. 47 Joseph M. Grieco, “Anarchy and the Limits of Cooperation: A Realist Critique of the Newest Liberal Institutionalism”, International Organization, Vol. 42, No. 3, Summer, 1988, ss.498-499. 48 Roland Bleiker, “Postmodernism”, An Introduction to International Relations Australian Perspective, Ed. Richard Devetak, Antony Burke, Jim George, New York: Cambridge Umiversity Press, 2007, s.93. 49 Wendt, “Identity and Structural Change in International Politics”, s.48. 50 Steve Smith and Patrica Owens, “ Alternative Approaches to International Relations”, The Globalization of World Politics An Introduction to Internatonal Relations, Ed. John Baylis and Steve Smith, 2. Edt, New York: Oxford University Press, 2001; Reus-Smit, a.g.m., s.188. 17 söylemsel sosyal uygulamalarla yaratılan ortak kültürün bir işlevidir. 51 Konstrüktivist yaklaşım, bundan dolayıdır ki uluslararası ilişkiler teorilerinin merkezi konularından anarşi, güç dengesi ve çıkar, iktidarın ele alınması ve dünya siyasetindeki değişim gibi birçok konuya alternatif anlayışlar sunmaya çalışmaktadır. 52 Örneğin; konstrüktivist perspektiften bakıldığında “anarşi” 53 devletlerin ürettiği bir olgu olup, devletlerarasındaki ilişkiler bütününden ayırt edilemez, ayrıca anarşi olgusu dünyanın değişmez kanunlarından da değildir. Realizmin sorgulayamadığı egemenlik, anarşi, güvenlik gibi kavramlar konstrüktivizm için açıklanması gereken sosyal olgulardır.54 Konstrüktivizm, ayrıca materyalizm ve rasyonalizmden de oldukça farklıdır. Konstrüktivizm insan topluluklarının oluşturduğu yapıyı kültürel bir olgu olarak görürken materyalizm ise bunu fiziki bir olgu olarak görmektedir. Rasyonalizmden farklı yönü ise yapıların davranış ile kimlik ve çıkarları da inşa ettiğidir.55 Kimlik ve çıkar arasındaki zıtlığı ortadan kaldırmak için kavramların tarihsel süreçteki değişimi, çok yönlü etkileşimi ve kavramları tanımlayan aktörlerin rollerinin ne olduğunu bilmek önemlidir. Gerek kimlik, gerekse çıkar kavramı devletlerin farklı zaman dilimlerinde düzenin tesis edilmesi ve güçlendirilmesinde önemli rollere sahip olmaktadır. 56 Konstrüktivistler çıkarların kökenlerini sahip olunan kimliklerin şekillendirdiğini, devletlerin çıkarlarını ise devletlere özgü kimliklerin belirlediğini savunmaktadırlar. Bu anlamda benimsenen kimlikler devletlerin iç ve dış politikadaki tercihlerini belirler. Kendilerine özgü ulusal rol ve diğer aktörlere karşı uygun davranışı göstermelerinde benimsenen kimlikler önemli rol oynamaktadır.57 Konstrüktivistlere göre aktörler ve yapılar birbirlerini inşa etmektedirler. Anarşi kavramı bir anlam taşımalıdır, çıkarlar devlet kimliklerinin inşa sürecinin bir kısmını oluşturmaktadır, güç hem maddi hem de maddi olmayan unsurlardan oluşmakta ve dünya 51 Dale C. Copeland, “The Constructivist Challenge to Structural Realism”, Construcitism and International Relations, Ed. Stefano Guzzini and Anna Leander, New York: Routledge, 2006, p.1. 52 Ted Hopf, “The Promise of Constructivism in International Relations”, International Security, Vol. 23, No. 1 Summer, 1998, s.172. 53 Uluslararası ilişkiler teorilerinin anarşi olgusuna bakışını anlamak için bknz: Faruk Yalvaç, “Uluslararası İlişkiler Kuramında Anarşi Söylemi”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 8, Sayı 29, Bahar 2011, ss. 71-99. 54 Küçük, “Uluslararası İlişkilerde Sosyal İnşacılık”, ss.325-326. 55 Alexander Wendt, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, Çev.Helin Sarı Ertem ve Suna Gülfer Ihlamur Öner, 2b., İstanbul: Küre Yayınları, 2016, s.243. 56 Gülriz Şen, Devrimden Günümüze İran’ın ABD Politikası, Ankara: ODTÜ Yayıncılık, 2016, s.43. 57 Mahdi Mohammad Nia, “Holistic Construtivism: A Theoretical Approach to Understand Iran’s Foreign Policy”, Perceptions, Spring-Summer 2010, s.7. 18 politikasında değişim hem mümkündür hem de oldukça güçtür. 58 Konstrüktivistler uluslararası ilişkilerin genelde sosyal boyutlarına ve değişimin ihtimaline önem göstermektedirler. Geleneksel teoriler ise sistemin maddi unsurlarına merkezi bir önem vermektedir.59 Değişimin ise savaş ve çatışma gibi maddi güç unsurlarının aracılığı ile gerçekleştiğini düşünmektedirler. Çünkü uluslararası sistemdeki anarşinin varlığı bunu gerektirir. Konstrüktivist düşünürler arasında da devletin uluslararası ilişkilerde temel aktör olması, uluslararası ilişkilerin sosyal bir boyutunun olması ve yapı-fail eşitliğine dayanması gibi temel konularda hemfikir olunmasına rağmen diğer detaylarda önemli farklılıklar da bulunmaktadır. Konstrüktivimin üç önemli teorisyeni olan Onuf, Kratochwill ve Wendt’in temel düşünce ve perspektifleri bu ayrımı anlamamızda çalışmaya katkı sağlayacağından ilerleyen satırlarda bu teorisyenlerin düşünce ve perspektifleri açıklanmıştır. Uluslararası ilişkiler disiplinine konstrüktivist katkıyı sunan ve kuramın en önemli mümessili olarak kabul edilen “World of Our Making: Rules and Rule in Social Theory and International Relations” isimli kitabın yazarı olan Nicholas Onuf’tur. 60 Onuf, konstrüktivizminin insanların toplumu inşa etmesi, toplumların da tekrardan insanları inşa ettiği temelinde konstrüktivizmi ele almakta ve bunun sürekli bir inşa süreci olduğu, konstrüktivizm üzerinde düşünmek için sürekli birbirlerini inşa eden insan ve toplumların ortasından meselenin ele alınmasını savunmaktadır.61 Ayrıca dil, kurallar, kurumlar ve politikalar toplumların inşa edilmesinde sadece birer araçtır ve bu araçlar maddi unsurları kaynağa dönüştürmektedir. 62 Yani bu uygulamalar özellikle norm ve kurallar düzenleyici özelliklerinden ziyade toplumun inşa edilmesini sağlamaktadır. Onuf, diğer sosyal bilimlerden de yararlanarak dünyadaki tüm sosyal gerçekliklerin insan tarafından inşa 58 Hopf, a.g.m., s.181. 59 K.M. Fierke, “İnşacılık”, Uluslararası İlişkiler Teorileri Disiplin ve Çeşitlilik, ed. Tim Dunne ve diğerleri, Çev. Özge Kelekçi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016, s.200. 60 Nicholas Onuf, Worl of Our Making: Rules and Rule in Social Theory and International Relations, Univesity of South Carolina Press, 1989 61 Nicholas Onuf, Making Sense, Making WorldsConstructivizm Social Sience and International Relations, Routledge, New York: 2013, s.4., 62 Davut Ateş, “Uluslarararası İlişkilerde Konstrüktivizm: Ortayol Yaklaşımının Epistemolojik Çerçevesi”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: X, Sayı 1, Haziran 2008, s.223.; Senem Aydın-Düzgit, “Post-Yapısalcı Yaklaşımlar ve Uluslararası İlişkilerin Temel Kavramları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 12, Sayı 46, s. 160 19 edildiğini, uluslararası ilişkiler disiplininin de insanlar tarafından inşa edilebilirliğine vurgu yapmıştır. 63 Onuf, (Wendt de aynı şekilde) Giddens’in “sosyal bilimlerin yapılandırılması teorisinden” etkilenmiş pozitivist ve post pozitivistler arasında bir orta yol bulma arayışına girişmiştir. Giddens’e göre bütün sosyal bilimlerde yapı ve fail karşılıklı olarak süreç içerisinde inşa edilmekte olup verili bir olgu değildir. 64 Onuf’a göre yapı-fail arasında etkileşimi sağlayan kalıplar birer kuraldır. Kurallar insanın konuşma eylemleri ile meydana geldiklerinden zaman içerisinde değişmesi de mümkündür.65 Onuf, ‘Parsing Personal Identity” isimli diğer bir çalışmasında ise kimliğin uluslararası ilişkiler çalışmalarının en popüler çalışma alanlarından birini oluşturduğunu, bununla alan uzmanlarının üzerinde net olmayan, şüpheli kaideler bulunduğunu ifade etmiştir.66 Wendt ise Onuf’tan farklı olarak kimlik olgusunun dış politikanın belirlenmesinde ve uygulanmasında önemli bir etmen olduğunu savunmuştur ki çalışmanın ilerleyen bölümlerinde bu noktaya çokça değinilecektir. Bir diğer önemli konstruktivist düşünür olan Kratochwill “Errors Have Their Advantage” isimli çalışmasında uluslararası ilişkiler teorilerindeki epistemolojik zayıflığın eleştirisini politik hayattaki analizler için kural ve normların araştırılması üzerinde durmuştur. 67 Kurallar, kültür ve normlara konstrüktivist perspektifte yer vermektedir. Kuralların Dünya Ticaret Örgütü gibi yapılarda düzenleyici bir yapıya sahip olduğunu düşünen Kratochwill, kurucu kurallar olarak tanımladığı normları ise devletin egemenliği gibi konularda eylemlerin ortaya çıkmadaki önemine vurgu yapmaktadır. 68 Kratochwill, konstrüktivist yaklaşımı eleştirel sosyal teorinin iki temel ilkesi ile şekillendirmiştir. Sosyal dünyamızın pozitivist yöntemler ile anlaşılmaya çalışılması ve kavram ve teorilerin birey ve toplumların sosyal tecrübeleri üzerinde etkili olduğu 63 Birgül Demirtaş, “İnşacılık”, Uluslararası İlişkilere Giriş, ed. Şaban Kardaş ve Ali Balcı, 3b., İstanbul: Küre Yayınları, 2014, s.156. 64 Antony Giddens, Central Problems in Social Theory, London: Palgrave Mac Millan Publisher, 1990, s.231. 65 Fulya Ereker, “Dış Politikayı Analiz Etmek: Dış Politika Analizinde Fail-Yapı Sorunu”, Uluslararası İlişkiler, Cilt.9, Sayı.36, Kış, 2013, s.60. 66 Onuf, a.g.e., 2013, s.75. 67 Friedrich Kratochwil, ‘Errors Have Their Advantage’, International Organization, Vol.38, No.2 Spring 1984, ss.305-320 68 Friedrich Kratochwill and John Ruggie, “International Organization: A State of the Art on an Art of the State”, International Organization, Vol.40, No.4, 1986; “Karacasu, a.g.m., s.114. 20 varsayımının eleştirisidir. 69 Onuf ve Kratochwill’in yanında Konstrüktivizme önemli katkılar sunan John Ruggie ve Richard Ashley gibi teorisyenler yapı ve devlet dışı aktörler konularına alternatif bakış açıları kazandırmışlardır. Uluslararası ilişkileri anlamaya çalışan temel teorilerden olan neorealizm tamamıyla maddi yapılara önem vermekte olup kimlik ve kültür gibi olgular neorealizmde çok öne çıkmamıştır. Alexander Wendt’in konstrüktivizminde ise hem maddi yapıların hem de faillerin bir arada değerlendirilmesi lüzumuna inanılmaktadır.70 Yani uluslararası sistemin inşası devletlerin birbirleri ile kurdukları etkileşim ve bu etkileşim esnasındaki inanç (kimlik, kültür, değer) ve beklentiler tarafından belirlenir. Bunlar da maddi yapılardan çok daha fazla sosyal yapılardır.71 Alexander Wendt ayrıca, konstrüktivizmi bir uluslararası siyaset teorisi olarak ifade etmemektedir. Konstrüktivizm daha çok birbirlerinden farklı olan aktörlerin nasıl inşa edildiklerine bakmamızı sağlayan değerler olarak kabul edilmektedir.72 Konstrüktivizm kısa zaman içerisinde ilgi odağı olması ile alanda birçok makale ve alanın başyapıtı olan “Social Theory of International Politics” 73 adlı eseri kaleme alan Alexander Wendt, konstrüktivist teorinin şekillenmesinde en önemli entellektüel katkıları sunmuştur. Şiddetin denetim altına alınması ve sistemin değiştirilmesi devletler tarafından yapıldığı için konstrüktivizm, devlet merkezli bir teori olması sebebiyle diğer sosyal unsurlar göz ardı edilmemiştir.74 Uluslararası politikada devlet dışı aktörlerin gittikçe artan önemine rağmen, devletler egemenlikleri konusunda hala kıskançtırlar ve bu nedenle devletler, uluslararası ilişkilerin merkezinde diğer aktörlerden daha fazla yer almaktadır. 75 Rasyonalistler ve konstrüktivistler arasında iki amprik mesele önem kazanmaktadır. Bunlardan birincisi, devletin kimlik ve çıkarlarının iç ve sistemsel düzeyde inşa edilme sınırları; diğeri ise, devlet kimlikleri ve çıkarlarının hangi düzeye 69 Martin Griffiths, Steven C. Roach and M. Scott Solomon, Fifth Key Thinkers in Interntional Relations, Ed 2nd., New York: Routledge, 2009, s. 126. 70 Faruk Yalvaç, “Uluslararası İlişkiler Teorisindeki Temel Tartışmalar ve Eleştirel Gerçeklik”, Uluslararası İlişkilerde Postmodern Analizler-1, ed. Tayyar Arı, Bursa: MKM Yayınları, 2012, s.28. 71 Wendt, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, s.38. 72 Wendt, a.g.e., s.22. 73 Alexander Wendt, Social Theory of International Politics, Cambridge: Cambridge University Press, 1999 74 Wendt, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, s.25. 75 Alexander Wendt, “Collective Identity Formations and the International State”, American Political Sience Review, Vol.88, No.2, 1994, s.385. 21 kadar durağan olduğudur. 76 Wendt, devletin kimliğinin, çıkarlarının ve eylemlerinin arasında bir bağ olduğuna inanmaktadır. Devletin sosyal ve kurumsal kimlikleri arasında bir ayrım yapılmaktadır. Bunlardan birincisi, uluslararası toplumun bir devlete yüklediği statüye, role veya kişiliğe atıfta bulunurken; ikincisi ise, bir devleti kurumsal hâle getiren insan, materyal, ideolojik veya kültürel faktörlere atıfta bulunmaktadır.77 Wendt’e göre postmodernist, feminist, konstrüktivist ve neomarksizm gibi dördüncü kuşak tartışmada yer alan eleştirel teorilerin ortak yönleri, uluslararası ilişkilerin sosyal tarafına ve kimlikler ile çıkarların karşılıklı olarak inşa edildiği üzerindeki sava dayanmaktadır. 78 Konstrüktivistler, bir devletin güvenliğine hangi devletlerin tehdit oluşturduğunun veya oluşturacağının daha kolay anlaşılmasını sağlayan unsurun realist teoride üzerinde durulan anarşiden ziyade sahip olunan kimliklerin etkisi üzerinde durmaktadır. 79 Wendt, devletlerin düşmanlarına dostlarından daha farklı davrandıklarını, bunun nedeninin düşmanlarının kendilerini tehdit etmesi olduğunu ifade etmiştir. Örneğin ABD açısından Kanada ve Küba farklı anlamlar ve algılar ifade ettiği gibi, İngiltere’nin sahip olduğu nükleer silahlar ile Sovyetlerin sahip olduğu nükleer silahlar ABD tarafından farklı çağrışımlara sebep olmaktadır. 80 Bu da devletlerin sahip olduğu kimliklerin devletlerin dost-düşman seçimini, müttefik ve tehdit algılamasındaki stratejik önemini göstermektedir. Devletlerin kimliklerinin, devletlerin çıkar ve tehdit algılamasının belirlenmesinde ve dostluk ilişkilerinin kurulmasında hayati rollere sahip olduğu ortaya koyulmaktadır. Wendt konstrüktivizmin en önemli üç özelliği üzerinde durmaktadır. Bunlar, devletlerin uluslararası ilişkileri anlamada temel analiz birimleri olması; devletler sistemindeki kilit yapıların maddi yapılardan ziyade devlet kimlikleri ve çıkarları gibi öznel ve sosyal yapılara sahip olması; devlet kimlikleri ve çıkarlarının bu gibi sosyal yapılar tarafından inşa edilen önemli bileşenler olmasıdır.81 Wendt ayrıca kimliklerin hem iç hem de dış yapılar tarafından oluşturulduğunu, ben ve ötekisine ait düşüncelerin 76 Wendt, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, s.58. 77 Reus-Smit, a.g.m., s.200. 78 Alexander Wendt, “Constructing International Politics”, ss. 71-72. 79 Michael N. Barnett, “Ortadoğu’da Kimlik ve İttifaklar”, Mili Güvenlik Kültürü Dünya Siyasetinde Normlar ve Kimlik, Der. Peter J. Katzenstein, Çev. İbrahim Efe, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2014, s.446. 80 Alexander Wendt, “Anarchy is What States Make of it: The Social Construction of Power Politics”, International Organization, Vol. 46, No. 2, Spring, 1992, s. 397. 81 Alexander Wendt, “Collective Identity Formations and the International State”, s.385. 22 kabulleniş biçiminin kimliğin parçaları olduğunu da belirtmiştir.82 Devlet kimlikleri dış politikanın şekillenmesinde nedensel ve kurucu bir role de sahiptir. Devletler farklı zamanlarda sahip oldukları farklı kurumsal kimlikler aracılığı ile farklı düşünce ve değerleri öncelik olarak almaktadır. Bu da konstrüktivist açıdan devlet kimliği ve dış politika bağlamında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir. Konstürktivizmin kimlik ve dış politika ilişkisinde kültürel norm ve değerlerin devletlerin dış politika yapım sürecini nasıl etkilediği üzerinde durulmaktadır.83 Konstrüktivist çalışmalarda Wendt’in çalışmaları merkezi bir öneme sahip olmuş olsa da Kratochwill ve Onuf gibi teorisyenler de konstrüktivizmin anlaşılması ve alana katkı sağlamasında önemli derecede etkin olmuşlardır. Bu üç yazar arasında anlaşılabilir bir sınıflandırma yapmak gerekirse; Onuf ve Kratochwil, kurallara ve konuşma eylemi (speech act) kuramına vurgu yaparken Wendt, kimlik etrafında şekillenen, verili olmayan kimliği merkeze alan sosyolojik geleneklere dikkat çekmektedir.84 Çalışmanın kavramsal çerçevesi kimlik/devlet kimliği merkezli olduğu için çalışmada konstrüktivizm ve Wendt’in “kimlik’’ anlayışı; aktörlerin verili olarak sahip olmadığı diğer aktörler ile etkileşim esnasında geliştirdiği, devam ettiği ve dönüştüğü bir perspektiften incelenecektir. Devlet kimliğinin tanımı hakkında net veya çoğunlukla mutabık kalınan bir tanım olmaması, devlet kimliği kavramının çalışmamızda kullanılması ve yorumlanmasında birtakım zorluklara sebep olmuştur. Bunun yanında kimlik- devlet- dış politika kavramları, birtakım akademisyenlerin eserlerinde geçen tanımlardan hareketle çalışmamızda kullanılarak devlet kimliği kavramı anlaşılmaya çalışılacaktır. Konstrüktivist teorik çalışmanın eksik taraflarına değinmek gerekirse, Wendt ve diğer konstrüktivistlerde kimlikten anlaşılması gereken aşağıdan yukarıya doğru bir inşa sürecinde ortaya çıkan bir olgu olurken, süreçsel aşamada farklı bir şekilde inşasını tamamlayan ulusların veya devletlerin durumlarını anlamak zor olmaktadır. Bazı devletlerde ve toplumlarda devlet kimliği statik bir görünüm arz ettiğinden mevcudun korunması adına toplumsal dinamiklerin devlet kimliğine zarar vereceği düşünülerek 82 Wendt, a.g.e., s.279. 83 Mahdi Mohammad Nia and Abdolmajid Seifi, “The Identional Nature of Iranian-Saudi Interactions”, Iranian Review of Foreign Affairs, Vol. 5, No. 4, Winter 2015, s.93. 84 Maja Zehfuss, Constructivism in International Relations, Cambridge: University of Cambridge Press, 2004, ss:11-.22. 23 izole edilmektedir.85 Konstrüktivizm, pozitivizm sonrası uluslararası ilişkileri açıklayan en iddialı teorilerden olmakla birlikte pozitivist yaklaşımlardan tamamıyla da kurtulamaması teorinin bir diğer eksik tarafıdır. 86 Bununla birlikte Karacasulu konstrüktivizmi sistematik olarak sunmanın zorluğunu ve teorinin argümanlarının rasyonal ve post positivist anlamda belirsizliğini vurgulamıştır. Ayrıca konstürkitivmin uluslararası ilişkiler ile sınırlı kalmayıp, sosyoloji, eğitim ve pisikoloji gibi alanlar ile de ilgili bir görüş olarak ortaya çıkmış olup alana has bir yaklaşım olmaktan uzak olduğunu belirtmiştir.87 1.1.3. KONSTRÜKTİVİZMİN DEVLET KİMLİĞİ VURGUSU Devletler ve toplumlar oldukça karmaşık yapılara sahip oldukları için yekvücut olmuş bir kimliğe sahip değildirler. Aynı zamanda devletlerin ve toplumların tarihsel süreçlere ve kendine has olan mütemeyyiz birtakım özelliklere sahip oldukları görülmektedir. 88 Bu gerçek de devlet kimliğini net olarak tanımlamamızda birtakım sorunları ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca önceki satırlarda da bahsedildiği gibi konstüktivizm iç politik unsurların devletlerin dış politikalarına etkisine yeteri kadar değinmemiştir. Dolayısıyla da devletlerin kimlik ve çıkar etkisi üzerinde çok durmaması konstrüktivizmin eksik kalan yönlerini göstermekte ve çalışmanın bir sonraki bölümünde rol teorisini neden kullandığımızı açıklamaktadır. Kimlik olgusu hem bireyler hem de toplumlar için hayati derecede öneme sahiptir. Kimlik insanların, toplumların ve devletlerin kendilerini tanımlarken benimsediği ve uğrunda birçok zorluğu tercih ettiği bir olgudur. Kimlik, bireyler ve toplumlar için ekonomik değerler kadar belki de daha değerli bir sosyal realiteye sahiptir. Çünkü kimlikler insanların kendilerini belirli bir grup veya düşünceye ait hissetmesini ve kendilerinin ruhsal doyum elde etmesini sağlamaktadır. 89 Kimlik olgusu uluslararası ilişkiler disiplininde yer alan birçok konuda merkezi bir öneme sahip olmaktadır. Giderek 85 Çalış, Türkiye ve Avrupa Birliği İlişkileri, s.17. 86 Faruk Yalvaç, “Uluslararası Teorilerisindeki Temel Tartışmalar ve Eleştirel Gerçekçilik,” s.27. 87 Karacasu, a.g.m. s.112. 88 Şen, a.g.e., s.42. 89 Nil Ş. Şatana, “İç Çatışma: Nedenler, Mekanizmalar, Aktörler”, Küresel Siyasete Giriş: Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, Ed. Evren Balta, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, ss:309-310. 24 yaygın bir şekilde akademik dünyada kullanılan uluslararası kimlik çalışmaları, 90 birçok alanda farklı tartışmalara yol açmakta ve günlük yaşamın birçok yerinde önemli sonuçlar ortaya çıkaran işlevsel bir yapıya sahip olmaktadır.91 Sosyal bilimler ve uluslararası ilişkiler çalışmalarında kimlik olgusu ele alınmak ile birlikte kimlik çalışmalarında ele alınan etnik, ulusal ve devlet kimliği oldukça farklı tanım ve anlamlara sahip olmakta ve birbirleri ile sürekli karıştırılmaktadır. Etnik kimlik, etnik grubun kimliği olarak tanımlanmaktadır. Etnik grup ise, geçmişe ait ortak bir soy mitine dayanan, kendi içerisinde mutabık bir ad, ortak bir soy, tarihsel anı, kültür ve geçmişte yaşadığı veya şu an hâlihazırda yaşadığı bir toprak parçasında etnik dayanışma bilincine sahip olan gruptur.92 Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşanan etnik çatışmaların nedenlerinin ele alındığı eserinde Yılmaz93 etnik kimliği “kişi düzeyinde değişik kriterler temelinde sübjektif bir his, bir psikolojik bağ meselesi” olarak tanımlamıştır. Yani etnik kimlik, ortak bir soy (bir tür hayali akrabalık) kavramına dayanmaktadır; kültür ise, paylaşılan tasvirleri, normları ve uygulamaları ifade etmek için kullanılmaktadır. Ulus kimliği ise, kavramı zayıf da olsa bir siyasi topluluk etrafında şekillenmektedir. Siyasi topluluk, içinde yaşayan bütün insanlar için ortak kurumlar ve bütün vatandaşların uyması gerektiği tek bir yasayı gerektirmektedir. Ulus kimlikleri, ulusu oluşturan siyasi topluluğun belirli sınırlar ile sınırlandırılmış toplumsal mekân– toprak parçası üzerinde aidiyet bağı tesis etmesini gerektirmektedir. 94 Aynı kültür çerçevesinde müştereken yaşayan insanlar ortak mukaddesat ve birbirlerine oldukça yakın farklılık ve aynılık çizgilerine sahiptir ki bu da ulus kimliği olarak tanımlanmaktadır.95 Ulus kimliği ülkenin sınırları içerisinde belirli bir zaman sürecinde ve ulusu oluşturan bireylerin kolektif karakteri ve ortak iradesini yansıtmaktadır. Ulusal kimlikler, biz ve ötekilerin karşılaştırılmasına yapıcı bir güç olabileceği gibi tahripkâr yıkıcı bir güç 90 Kuniko Ashizawa, “When Identity Matters: State Identity, Regional Institution-Building, and Japanese Foreign Policy”, International Studies Review, Vol. 10, No. 3, Sep., 2008, s.571 91 Fuat Keyman, “Kimlik ve Demokrasi”, Devlet ve Ötesi Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar, 8b, Der. Atilla Eralp, İletişim Yayınları, İstanbul, s.217. 92 Ülke Arıboğan, Gülden Aymar ve Beril Dedeoğlu, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, Der. Faruk Sönmezoğlu, 4b, Der Yayınları, İstanbul, 2010, ss:271-272. 93 Muzaffer Ercan Yılmaz, Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Etnik Çatışmalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2007, s. 3. 94 Antony D. Smith, Milli Kimlik, Çev.Bahadır Sina Şener, 8b, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016, s.24. 95 Nevzat Köseoğlu, Milli Kültür ve Kimlik, 5b., Ötüken Yayınları, İstanbul ,2013, s. 37. 25 de olabilir. Yapıcı anlamda kültürel ve sosyal dayanışma, kalkınmada önemli rol oynayabileceği gibi, ulusal ve etnik ön yargıların giderilmesinde iyi kullanılamaması durumunda düşman üreten bir olgu olacaktır. 96 Ulusal kimlikler çözüldüğünde iç savaşlar, ulusal parçalanma krizi, değişen ittifak kalıpları, mevcut devletlerin dağılması ve yenilerinin oluşturulması veya oluşturulamaması gibi önemli problemler de ortaya çıkarmaktadır.97 Uluslararası ilişkilerin yürütülmesinde kimlik önemli bir yere sahiptir. Kimlik, bireysel anlamda liderler üzerinden, toplumsal düzlemde ise milliyetçilik ve dış politika kültürü gibi olgular ile devletin politikalarını etkileyebilmeyi başarmaktadır. 98 Ulusal kimlikler iki şekilde biçimlenmektedir. Birincisi, toplumun bütün kesimi tarafından katılım sağlanan ulusal kimlik süreçleriyledir. İkincisi ise, toplumda yer alan belli bir kesimin anlayışını tüm topluma kabul ettirmesi ile oluşan ulusal kimlik inşa sürecidir.99 Ulus kimliği sadece dış politikada devletlerarasında yaşanan ilişkilerde ortaya çıkmaz. Ulus kimliği devletlerin ilişkilerinin iç politikada birbirleri ile mücadele eden farklı fikirler ve ideolojilerin çatışması ile de ortaya çıkmaktadır.100 Ulusal ve etnik kimlikler aynı zamanda tarihsel etkileşimler ile ortaya çıkan kimliklerdir. Bu kimlikler bizim ötekisine yönelik oluşturduğumuz algı merkezine dayalı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu durumda etnik kimlik ve ulusal kimlik birbirlerinden oldukça farklı kavramlardır. Etnik kimlik çok uzun bir geçmişe sahipken ulusal kimlik 19. yüzyıl sonlarında Avrupa’da ortaya çıkan ve dünyanın büyük bir kısmına yayılan modern bir olgudur.101 Batılı anlamda ulus kimliği bireyin kendi tercihlerine bırakılan bir intisap iken Batılı olmayan anlamda bu müsamahanın olmadığı yani kendi topluluğunda kalsa veya bu toplumdan uzaklaşsa da aidiyet kimliğini organik olarak sonsuza dek taşıması anlamına gelmektedir. Fakat ulus kimliğinin batılı olmayan modeli etnik kimlik olarak tanımlanabilir.102 Bunun yanında ulus kimliği salt anlamda anladığımız devletin vatandaşının sahip olduğu vatandaşlık bağı ile tesis edilen siyasal kimlikten oldukça 96 Ahmed Eşref, “İran’da Ulusal ve Etnik Kimlik Krizi”, İran Ulusal Kimlik İnşası, ed. Hamid Ahmedi, Çev. Hakkı Uygur, Küre Yayınları, İstanbul, 2009, s.90. 97 Paul A. Kowert, “National Identities: Inside and Out”, Security Studies,8:2-3,1998, p.1. 98 Rumelili, a.g.m., s.379. 99 Hakkı Büyükbaş, “Kimlik, Güç ve Dış Politika: 1912-1913 Yıllarında Rusya’nın Balkan Politikası Üzerine Bir Analiz”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 1, 2013, s. 251. 100 Hasan Kösebalan, Türk Dış Politikası, Çev. Hüsamettin İnanç, BingBang Yayınları, Ankara, 2014,s.58. 101 Eşref, a.g.m., s.89. 102 Smith, Milli Kimlik, s.28. 26 farklıdır. Ulus kimliği, vatandaşlık kimliğinde olduğu gibi istenildiğinde değiştirilebilen bir kimlik türü değildir. Ulus kimlikleri, içinde bulunduğu iklim ve coğrafyadan tabii olarak etkilenen kimliklerdir. Bununla birlikte ülke vatandaşlarının taşıdığı kimliklerin değişmesi gibi ulus kimliğinin değişmesi kısa sürede mümkün değildir.103 Ulusal kimlik, içsel bir şekilde inşa edilen kollektif karakter ve ortak bir iradenin oluşumu ile tanımlanmaktadır. Ulusal kimlikler bize ortak tarihi oluşum, ortak etnik köken, kıyafet ve dil ve toplu politik değerler hakkında fikirler vermektedir. Devlet kimliği ise, elitler tarafından devlete sembolik olarak atfedilen, uluslararası topluluk için bir anlam ifade eden ve devletin dış politika yönlenmesini belirleyen bir nitelik veya nitelikler kümesidir. Devlet kimliği ulusal kimlikten farklı olarak ulusa ait olan değil devletin kurumsal yapısına ait olan bir kimlik türü olduğu için ulusal kimlikten farklıdır. 104 Ulus kimlikler, devlet kimliklerinin en önemli yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. Bir devlette baskın olan ulus kimliği ve bu kimlik etrafında çizilen çıkarlar devletlerin kimliklerinin de belirlenmesinde önemli roller üstlenmektedir. Etnik kimlikler, ulus kimliğine göre değişimi daha zor gerçekleştiren kimlikler olmakla birlikte devlet kimliklerinin savaş, devrim, demokratik seçim, askeri darbe ve uluslararası siyasette var olan güç dengesi aracılığı ile değişimi daha kolay gerçekleşmektedir. Bireyin kimlikleri gibi, devletin kendilik kavramı olan devlet kimliği, genellikle diğer devletlerle (ve muhtemelen uluslararası örgütler gibi diğer uluslararası aktörlerle olan ilişkiler ve etkileşimler yoluyla) zaman içinde oluşur ve değiştirilir. Bireysel kimlik gibi devlet kimliği de sadece bir devletin tanımlayıcı bir niteliği değil aynı zamanda başkalarının varlığını veya kimliğini yansıtacak şekilde devlete atıf yapan bir sosyal ve ilişkisel anlayıştır. 105 Konstrüktivist teorisyenler devlet kimliğinin kaynakları ve dinamikleri ile ilgili olarak uluslararası ilişkilerin çalışma alanını genişletmişlerdir. Konstrüktivistler, devlet kimliği ile ilişkili olarak devletlerin nasıl 103 Abdullah Buksur, “Etniklik ve Uluslararası İlişkiler”, Gazi Akademik Bakış Dergisi, Cilt. 6, Sayı. 12, Yaz 2013, s. 244. 104 Bahar Rumelili, “Kimlik”, Uluslararası İlişkilere Giriş, ed. Şaban Kardaş ve Ali Balcı, 3b., İstanbu: Küre Yayınları, 2014, s.380. 105 Kuniko Ashizawa, “When Identity Matters: State Identity, Regional Institution-Building, and Japanese Foreign Policy”, International Studies Review, Vol. 10, No. 3, Sep., 2008, p.575. 27 hareket etmesi gerektiği ve devletlerin izlediği politikaları daha anlaşılabilir kılmaya çalışmaktadır.106 Uluslararası ilişkilerde devleti harekete geçiren ve politikalarını belirleyen düşünümsel faktörler ve kimlikle alakalı gerçekler vardır. Konstrüktivistler fikirlerin, toplumsal değerlerin ve kimliğe ilişkin olan unsurların uluslararası ilişkilerin temel aktörü olan devletlerin politikalarını sınırladıklarını ve belirlediklerini iddia etmektedir. 107 Uluslararası ilişkiler çalışmalarında yer alan konstrüktivist kurama göre kimlik, devletlerin tercihlerinin ve davranışlarının sosyal yapısını oluşturmaktadır. Bundan dolayı sosyal birer aktör olan devletler egemenliği altında bulunan toplulukların benimsediği din, mezhep, etnisite vb. gibi kimliklere sahiptir.108 Ortadoğu’da yer alan devletler, rejimlerinin sahip olduğu devlet kimliklerini ve rejimlerini korumak için dışarıda rekabet hâlinde oldukları güçlerden ziyade kendi sınırları içerisinde yer alan ve kendileri için öncelikli tehdit oluşturan yerel unsurlar ve muhalefet ile mücadele etmeyi öncelemektedirler. 109 Bu da devlet kimliklerinin devletlerarası etkileşim yolları ile inşa edilebileceği gibi, devlet-toplum ilişkileri ile de inşa edilebildiğini göstermektedir. Gerek Ibn Suud’un Arabistan’ında olduğu gibi gerekse Şah Rıza’nın İran’da yapmaya çalıştığı gibi devletler benimsediği yasalar veya kurallar ile vatandaşlarının yaşam tarzları ve devlet ile olan ilişkilerini belirledikleri gibi aynı kurallar ve normlar ile devletlerin kendi kimlikleri de yeniden inşa sürecine girmektedir. Kimlik problemi uluslararası ilişkiler çalışmalarında gün geçtikçe ilgi çekmek ile birlikte devlet kimliği kavramı da konstrüktivist söylemin dikkat çekici bir özelliği haline gelmektedir. 110 Kendi çıkarının (self interested) sağlanmasına odaklanan neorealist teorinin önceliği; zaman ve mekân anlamında devletin uluslararası siyasetteki tek ve ebedi varlığını (rolünü) bilmektir. Konstrüktivizm ise neorealist varsayımdan çok farklı olarak devletlerin benlik ve kimliklerinin tarihi, kültürel, siyasi ve sosyal yönlerini 106 Vittorio Nicholas Galasso, “Honor and the Performance of Roman State Identity”, Foreign Policy Analysis, Vol. 8., 2012, ss:173-174. 107 Şaban Çalış, Türkiye ve Avrupa Birliği İlişkileri, 5b., Ankara: Nobel Yayıncılık, 2016, s.13. 108 Rumelili, a.g.m. s.159. 109 Gause, The International Relations of the Persian Gulf, s.9. 110 Maxym Alexandrov, “The Concept of State Identity in International Relations: A Theoretical Analysis”, Journal of International Development and Cooperation, Vol.10, No.1, 2003, s.33. 28 anlamaya çalışmaktadır.111 Konstrüktivizmin, kimlik (devlet kimliği) ve kültür konusuna verili unsurlar olarak bakmaması, bunları daha çok sosyal ve değişebilen unsurlar olarak görmesi konstrüktivist teorinin uluslararası ilişkiler ve kimlik çalışmalarında en ayırt edici özelliğini oluşturmaktadır. Devletler kimliklerini oluştururken devletin sınırları dâhilinde olan birçok farklı kimliklerden hangilerini ne amaç ile seçtiği sorusu, konstrüktivistlerin çok fazla üzerinde durmadığı bir olgu olmaktadır. Devlet kimliği, hem amprik çalışmalarda hem de rasyonalist düşünürler tarafından yeterince düşünülmemiştir. Konstrüktivist bakış açısından bakıldığında uluslararası ilişkilerde aktör olan devletlerin çıkarları kimliklerine göre biçimlendirilir. Wendt, devlet kimliğini daha çok dışsal açıdan tanımladığından uluslararası arenadaki devlet eylemlerini gözlemleyerek kimliğini anlamamız gerektiğini düşünmektedir.112 Wendt’in devlet kimliği tasavvurunun eksik kalan içsel yönleri ve etkileri ise, çalışmamızın bütünlüğünün sağlanması adına çalışmamızın bir sonraki kısmında rol teorisi bağlamında analiz edilecektir. Konu ile ilgili yapılan akademik çalışmaların birçoğunda birbirlerinden oldukça farklı devlet kimliği tanımları yapılmaktadır. Örneğin; Çalış’a göre devlet kimliği 113 “Devletin kendisini özdeşleştirdiği, nitelendirdiği veya tanımladığı bir dizi düşünceler, ilkeler ve eylemler bütünüdür.” Matsumura ise114 devlet kimliğini bir devletin uluslararası sistemde kapasite ile orantılı olarak hangi rolü oynaması ve nasıl bir konuma sahip olması gerektiği şeklinde inşa edilmesi gerektiğine değinmiştir. Ayrıca devletin süper güç, bölgesel güç ya da orta bir güç olması konusunda aldığı pozisyon olarak tanımlamaktadır. Lynch’e göre115 devlet kimliği, yalnızca liderlerin söylemleri ile değil, devletin eylemleri ve ideallerinin kamuoyuna eklemlenmesinde ifade edilen devletin niteliği ve amacı hakkındaki inanç kümeleriyle ilgili bir kavramdır. Alexandrov gibi bazı yazarlar ise devlet kimliğini iki boyutta ele almaktadır. Bunlar; dâhili (konstrüktivizmde ihmal edilmiştir) ve harici boyutlardır. Devlet 111 Hopf, a.g.m., s.176. 112 Alexandrov, a.g.m., s.33-38. 113 Şaban Çalış, “Ulus, Devlet ve Kimlik Labirentinde Türk Dış Politikası”, Liberal Düşünce Dergisi, Sayı 13, Cilt 4 Kış 1999, s.6. 114 Masahiro Matsumura, “The Japanese State Identity as a Grand Strategic Imperative”, Washington, D. C: Brookings Institution Center for Northeast Asian Policy Studies, May 2008, s. 3. 115 Marc Lynch, “Abandonıng Iraq: Jordan's Allıances and The Polıtıcs of State Identıty”, Security Studies, 8:2-3, 1998, s.349 29 kimliğinin iç boyutu, devletin kendi içindeki seçkinler ve halk arasında bu devlet hakkında tasvirleri ve inançlarını ifade ederken diğer devletlerdeki elitlerin ve genel halkın o devlete ait inançları devlet kimliğinin dış boyutunu ifade eder. 116 Ashizawa’ya göre devlet kimliği, uluslararası ilişkilerin yürütülmesinde devletin düzenlediği ve öngördüğü kişilik ve ayırt edici imajı ifade eden bir tür kimlik olarak tanımlanmaktadır. Yani, devlet kimliği, ülkenin ve onu neyi temsil ettiğinin bir anlayışını ifade eder.117 Wendt ise, çalışmalarında bu tanımlamaları genişleterek devletin kendini tanımlaması ile diğer devletlerin bu tanım çerçevesinde tanımlanan devleti tanıması şartını getirmiştir. Devlet kimliği bir devletin davranışında en önemli faktörlerden olduğuna göre dikkat edilecek önemli bir husus bu devletin mevcut kimliğini nasıl edindiği ile ilgili sorudur. 118 Örneğin; modern çağın başlarında bazı devletler, kurumsal kimliklerin oluşturulması sürecinde dini kaynakları kullanmış ve azınlık gruplarına baskı uygulayarak onları sınırlarından uzaklaştırmıştır. İspanya, İngiltere ve Fransa'daki gibi politik elitler ise devletlerinin kimliklerini belirleme konusunda dini kaynakları kullanmıştır.119 Ulus-devletin inşası sürecinde özellikle Ortadoğu’da etnik kimliklerin dağılımı, mezhepler, güçlü nüfuz sahibi aileler ve sonrasında ise azınlıklar devletlerin kimliklerini inşa etmede etkili araçlar olmuştur. Kimlikler sadece kişisel ve psikolojik olarak tanımlanmalarının yanında aktörlerin sosyal anlamda birbirlerini etkilemesi ile de tanımlanmaktadır. Etkileşim ve katılımın gerçekleştiği kurumsal bağlamlarda aktörler kendilerine bazı kimlikler atfetmektedir. Devletlerde aynı aktörler veya bireyler gibi diğer devletler ile ilişki kurarak kendi kimliklerini inşa etmektedirler. 120 Kimliğini diğer devletler ile etkileşime girerek belirleyen devletler, sonraki süreçlerde kimliklerine uygun olan çıkarlarını ve bu çıkarlara yönelik dış politikalarını belirlemektedir. Örneğin; bir devletin barışçıl bir devlet 116 Alexandrov, a.g.m., s.39 117 Kuniko Ashizawa, “When Identity Matters: State Identity, Regional Institution-Building, and Japanese Foreign Policy”, International Studies Review, Vol. 10, No. 3, Sep., 2008, s.575 118 Yücel Bozdağıoğlu, “Konstrüktivizm ve Rol Teorisi: Kimlik, Rol ve Dış Politika Analizi”, Uluslararası İlişkilerde Postmodern Analizler-1, ed. Tayyar Arı, Bursa: MKM Yayınları, 2012, s.133. 119 Heather Rae, State Identities and the Homogenisation of Peoples, Cambridge: Cambridge University Press, 2003, s. 37. 120 Shibley Telhami and Michael Barnett,” Introduction: Identity and Foreign Policy in the Middle East”, Identity and Foreign Policy in the Middle East, Ed. Shibley Telhami and Michael Barnett,” New York: Cornell University Press, 2002, p.8 30 kimliğine sahip olursa barışçıl çıkar algısı ve dış politika yürüteceği beklenmektedir.121 Yaşayan bir organizma olan devlet, varlığını sürdürme ve küresel politikada durduğu alanı tayin etmede temel öğe olarak sahip olduğu kimliğini kullanmaktadır.122 Devlet kimliği, devletlerin çıkarlarının tanımlanmasında, düşman algılamalarında ve kuracağı ittifaklara ilişkin tercihlerinde önemli role sahiptir. Örnek vermek gerekirse, Türkiye’nin NATO üyeliği konstrüktivist kuram perspektifinden yorumlandığında Türkiye’nin kendi Batılı kimliğini tescil etmesi ile açıklanabilir. 123 Bir başka örnek vermek gerekirse ABD, İngiltere’nin nükleer silah kapasitesini kendisine bir tehdit olarak görmezken Kuzey Kore’yi (İngiltere’den daha az nükleer silah kapasitelerine sahip olmalarına rağmen) kendisine tehdit olarak görebilmektedir. Bunun nedeni ABD’nin İngiltere ve Kuzey Kore’nin devlet kimliklerini kendi devlet kimliği mekanizmasında farklı olarak algılamasından kaynaklanmaktadır. Yani Amerika ve İngiltere’nin güçlü benzer sosyal ve kültürel ortak yönlerinin olması, ortak geçmiş, ortak ittifaklar ve ortak politik normlara sahip olması iki devletin birbirlerini tehdit olarak görmesini engellemektir.124 Aynı şekilde ABD, nükleer silah gücüne sahip olan bir Pakistan’ı kendi ulusal çıkarları ve rejimini koruma açısından kendisine çok ciddi bir tehdit olarak görmezken, henüz nükleer bir silaha sahip olmamış İran’ın nükleer teknoloji hamlelerini dahi kendi çıkarları açısından büyük tehdit olarak görmektedir. Devlet kimlikleri, inşa edildikten sonra tekrar değişim geçirebilme eğilimlerine sahiptir. Devlet kimliklerindeki değişim hükümet ve siyasal değişimden çok farklı bir konumdur. Fakat devletlerin yaşadığı dramatik değişimler (1952 Hür Subaylar Darbesi, 1958 Irak Darbesi 1979 İran Devrimi gibi) sonucu çıkar ve dış politikalarının tamamen değişmesi neticesinde yeni devlet kimlikleri de rejim ile birlikte inşa edilmektedir.125 Bir devlet diğer devletleri onlara atfettiği kimlikler ile yorumlarken aynı zamanda olağan sosyal etkileşim aracılığı ile kendi kimliğini de yeniden inşa etmektedir.126 Örneğin bir insanın kardeş, oğul, öğretmen ve vatandaş olarak sahip olduğu ve rollerle bağlantılı pek çok kimliği mevcuttur. Benzer şekilde, bir devletin; egemen, özgür dünyanın lideri, 121 Demirtaş, a.g.m., s.160. 122 Erman Akıllı, Türkiye’de Devlet Kimliği ve Dış Politika, Ankara: Nobel Yayınları, 2013, s.14. 123 Rumelili, a.g.m., s.159. 124 Joshua S. Goldstein ve Joh C. Pevehouse, Uluslararası İlişkiler, Çev. Haluk Özdemir, Ankara: BigBang Yayınevi, 2015, s.147. 125 Rumelili, a.g.m, s.381. 126 Hopf, a.g.m., s.175. 31 emperyal güç gibi birden fazla kimliği olabilir. 127 Karşı devletleri de terörist devlet, haydut devlet, diktatör devlet gibi kimlikler ile tanımlayabilmektedir. 1.2. DEVLETİN KİMLİKSEL ROL ALGISI VE DIŞ POLİTİKA İLİŞKİSİ Alexander Wendt’in şekillendirdiği sistematik konstrüktivizm kapsamında devlet kimliği