T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLAM TARİHİ BİLİM DALI OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE ÇANDARLI AİLESİ DOKTORA TEZİ VELİ VEHBİ BARDAKÇI BURSA 2019 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLAM TARİHİ BİLİM DALI OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE ÇANDARLI AİLESİ DOKTORA TEZİ VELİ VEHBİ BARDAKÇI DANIŞMAN PROF. DR. ÂDEM APAK BURSA 2019 ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : : Veli Vehbi BARDAKÇI Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : İslam Tarihi Ve Sanatları Anabilim Dalı Bilim Dalı : İslam Tarihi Bilim Dalı Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xiii +170 Mezuniyet Tarihi : 20/06/2019 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Adem APAK OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE ÇANDARLI AİLESİ Osmanlı Klasik Döneminde Çandarlı Ailesi konulu çalışmamız, Çandarlıların etkin olduğu yaklaşık yüz elli yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Bu dönemde siyasî, sosyal ve kültürel hayatta büyük gelişmeler yaşanmıştır. Fetihlerle sınırlarını genişleten Osmanlılar, Anadolu Selçuklularından aldıkları teşkilât yapısını geliştirip padişahın işlerini kolaylaştırmışlardır. Osmanlılar ilk yıllarından itibaren kuvvetler ayrılığına özen göstermiştir. Gücün bir elde toplanmasının risklerini göz önünde bulundurarak askerî ve idarî konuları ayrı tutmuşlardır. Bu dönemde vezirlik ve vezîriâzamlık makamlarına getirilen Çandarlı ailesinin seçkin bazı fertleri, siyasî, sosyal ve kültürel alanlarda birçok yeniliğin mimarı olmuşlardır. Bu bağlamda özellikle ilk Osmanlı vezirlerinden Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa ile oğulları Ali, İlyas ve İbrahim paşalar, İbrahim Paşa’nın büyük oğlu Halil Paşa ile oğlu II. İbrahim Paşa dikkati çekmektedir. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın Sultan Orhan zamanında vezirliğe tayin edilmesi ile bahtı açılan Çandarlı ailesi, Ali ve Halil Paşalarla gücünün zirvesini yakalamıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve iii imparatorluğa geçiş sürecinde devlet idaresindeki başarılarıyla tanınan Çandarlı ailesi, Halil Paşa’nın idam edilmesiyle devletteki gücünü kaybetmiştir. Osmanlı devlet teşkilâtında padişah, eşleri ve kızları ile birlikte birçok vezir ve devlet adamı gibi Çandarlı ailesi de cami, medrese, hamam, zâviye, imâret, köprü ve suyolu gibi birçok hayır işleri yaptırıp sosyal ve kültürel hayata katkı yapmışlardır. Devlet görevinden kazandıkları gelirlerin bir kısmını halkın yararına işlerde kullanarak halkın kendileri hakkında iyi bir kanaat sahibi olmasını sağlamışlardır. Vakıf eserlerinin devamlılığını sağlamak düşüncesiyle gelir getiren birçok tarla, dükkân ve hamam gibi şeylerin gelirlerini buralara aktarmışlardır. Böylece vakıfların devlete yük olmasının önüne geçmişlerdir. Bu eser ve vakıflardan bazıları günümüze kadar hizmetlerini sürdürmelerine rağmen, bunların bazılarından hiçbir eser kalmamıştır. Anahtar Kelimeler: Çandarlı ailesi, sosyal ve kültürel hayat, vezir, vakıf, imaret. iv ABSTRACT Writer’s Name : : Veli Vehbi BARDAKÇI University : Bursa Uludağ University Institue : Social Sciences Institue Anabilim Dalı : Department of Islamic History and Arts Bilim Dalı : Islamic History Science Tezin Niteliği : Thesis of Doctora Sayfa Sayısı : xiv +183 Mezuniyet Tarihi : 20/06/ 2019 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Adem APAK ÇANDARLI FAMILY IN THE CLASSIC PERIOD OF OTTOMAN Our study on the “Candarlı Family in the Classic Period Of Ottoman” covers a period of approximately one hundred and fifty years in which the Candarlı family was influential. In this period, there has been significant improvements in the political, social and cultural life. By expanding their borders with the conquests, the Ottomans faciliated the Sultan’s work by improving the organizational structure inherited from Anatolian Seljuks. The Ottomans paid attention to the separation of powers as from the early years. They divided the executive and military tasks in order to prevent abuse of power. Some distinguished members of the Candarlı family, appointed to the office of vizier and grand vizier in this period, were the architects of many innovations in political, social and cultural domains. In this context, one of the first Ottoman viziers Candarlı Kara Halil Hayreddin Pasha and his three sons Ali, Ilyas and Ibrahim Pashas, Ibrahim Pasha's eldest son Halil Pasha and his son Ibrahim Pasha II can be stated as remarkable figures of this family. The Candarlı family gained influence when Candarlı Kara Halil Hayreddin Pasha was appointed to the office of vizier during Sultan Orhan period and the family enjoyed their v most powerful period at the time of Ali and Halil Pashas. Candarlı family, known for their success in state administration from the foundation to the emperial period of the Ottoman Empire, lost its power in the state by the execution of Halil Pasha. As sultans, their wives and daughters, and many viziers and statesmen, Candarlı family also did many charity works such as mosques, madrasas, Turkish baths, lodges, imarets, bridges and waterways, and contributed to social and cultural life. They spent a portion of the income earned from State duty in the public interest so that people have a good opinion about themselves. In order to ensure the sustainability of the charitable foundations, the income of many farms, shops and bathhouses was transferred to these foundations. Thus, these foundations were ceased to be burden on the state budget. Although some of these monuments and foundations have been in service until today, some of them have been destroyed. Keywords: Candarlıfamily, social and cultural life, vizier, foundation, imaret . vi İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ......................................................................................................... ii YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU ................................. iii YEMİN METNİ .................................................................................................................. iv ÖZET .................................................................................................................................... ii ABSTRACT ......................................................................................................................... iv İÇİNDEKİLER ................................................................................................................... vi KISALTMALAR ................................................................................................................. x ÖNSÖZ ................................................................................................................................ xi GİRİŞ .................................................................................................................................... 1 1. ÇALIŞMANIN KONUSU, KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ VE YÖNTEMİ ................ 1 1.1. Çalışmanın Konusu, Amaç ve Kapsamı 1 1.2. Çalışmanın Yöntemi 2 1.3. Kaynakların Değerlendirilmesi 2 2. VEZİRLİK ..................................................................................................................... 7 3. ÇANDARLI AİLESİNİN TARİHÇESİ ...................................................................... 18 BİRİNCİ BÖLÜM ÇANDARLI HALİL HAYREDDİN PAŞA 1. HAYATI ...................................................................................................................... 21 1.1. Kadılığı 23 1.2. Kazaskerliği 24 1.3. Beylerbeyliği 25 1.4. Vezirliği 26 1.5. Vefatı 29 vii 1.6. Türbesi 32 2. OSMANLI DEVLET TEŞKİLÂTINDA YENİLİKLERE KATKISI ........................ 36 2.1. Osmanlı Beyliğinin İlk Teşkilâtı ve İlk Osmanlı Akçesi 36 2.2. Divan ve İlk Vezirler 37 2.3. Askerî Düzen 38 2.4. Devşirme Sisteminin Ortaya Çıkışı 40 2.5. Yeniçeri 42 3. ESERLERİ .................................................................................................................. 43 3.1. Yeşil Camii 44 3.2. Medrese 47 3.3. İmaret 48 3.4. Serez’deki Camii ve Kitâbesi 49 3.5. Serez Eski Hamamı 50 3.6. Gelibolu’daki Camii ve Kitâbesi 50 4. Vakıfları ....................................................................................................................... 54 İKİNCİ BÖLÜM ÇANDARLI HALİL HAYREDDİN PAŞA’NIN OĞULLARI 1. ALİ PAŞA ................................................................................................................. 577 1.1. Hayatı 577 1.2. Kurduğu Teşkilâtlar 666 1.2.1. Acemi Ocağı............................................................................................ 666 1.2.2. İç Oğlanı .................................................................................................... 69 1.3. Eserleri 72 1.3.1.Ali Paşa Camii ................................................................................................ 73 1.3.2. Serez’deki Kervansarayı ................................................................................ 73 1.3.3. Türbesi ........................................................................................................... 73 viii 1.4. Vakıfları 75 2. İLYAS PAŞA .............................................................................................................. 78 3. İBRAHİM PAŞA ........................................................................................................ 79 3.1. Hayatı 79 3.2. Eserleri 83 3.2.1. İbrahim Paşa Camii ................................................................................... 83 3.2.2. İbrahim Paşa Hamamı ............................................................................... 83 3.2.3. İbrahim Paşa Sarayı................................................................................... 83 3.2.4. İbrahim Paşa İmareti ................................................................................. 84 3.3. Vakıfları 84 4. İBRAHİM PAŞA’NIN OĞULLARI ........................................................................... 86 4.1. Mahmud Çelebi 86 4.1.1. Hayatı ........................................................................................................ 86 4.1.2. Eserleri ...................................................................................................... 87 4.1.2. Mahmud Çelebi Camii .............................................................................. 87 4.1.3. Vakıfları .................................................................................................... 89 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HALİL PAŞA 1. HAYATI .................................................................................................................... 911 1.1. Vezîriâzamlığı 92 1.2. Yeniçeri İsyanı (Buçuktepe Vak’ası) ve Halil Paşa 95 1.3. Sultan II. Mehmed’in Tahta Çıkışı ve Halil Paşa 97 1.4. Azli ve İdamı 104 1.5. Türbesi 108 2. ÇOCUKLARI ............................................................................................................ 108 3. ESERLERİ ................................................................................................................ 111 4. VAKIFLARI ............................................................................................................. 111 ix DÖRDÜNCÜ BÖLÜM II. İBRAHİM PAŞA 1. HAYATI .................................................................................................................. 1166 2. SOSYAL VE KÜLTÜREL FAALİYETLERİ .......................................................... 124 3. ESERLERİ ................................................................................................................ 125 3.1. İbrahim Paşa Camii 126 3.2. Şeyh Kutbuddin Camii 128 4. EŞLERİ ..................................................................................................................... 120 5. ÇOCUKLARI ............................................................................................................ 121 6. VAKIFLARI ............................................................................................................. 129 SONUÇ ........................................................................................................................... 1322 KAYNAKLAR ............................................................................................................. 13636 EKLER ........................................................................................................................... 1500 ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................... 16969 x KISALTMALAR bkz. : bakınız b.y. : basım yeri yok c. : cilt çev. : çeviren der. : derleme/derleyen DİA : Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Ed. : Editör Haz. : Hazırlayan H. : Hicri İA : İslâm Ansiklopedisi İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ktp. : Kütüphane, Kütüphanesi M. : Miladî nr. : numara nşr. : neşreden ö. : ölümü s. : sayfa sad. : sadeleştiren terc. : tercüme eden TDTD : Türk Dünyası Tarih Dergisi TKİD : Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi Thk. : tahkik eden t.y. : tarih yok vd. : ve diğerleri yay. : yayınları yön. : yönetmen y.y. : yayın yeri yok/yayıncı yok xi ÖNSÖZ Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecini tamamlayıp imparatorluk sürecine geçtiği İstanbul’un fethine kadar olan döneminde siyasî, sosyal ve kültürel hayatta büyük değişim ve buna bağlı olarak gelişmeler yaşanmıştır. Osman Gazi’nin temellerini attığı bu devlet, Orhan Gazi ve Murad Hüdâvendigâr ile gelişimini sürdürmüştür.1402 Ankara Savaşı ile parçalanmanın eşiğine gelmiş, Çelebi Mehmed’in kardeşlerini ortadan kaldırmasıyla fetret devrinden çıkıp yeniden fetih ruhunu kazanmıştır. II. Murad devrinde yapılan fetihlerle kuruluş sürecini tamamlayan Osmanlılar, Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte imparatorluk sürecine girmiştir. Fâtih’in İslâm ve Türk devlet gelenekleri ile birlikte Doğu Roma mirasına sahip çıkması, yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Beylikten devlet olma sürecine geçişte vezirliğin de içinde bulunduğu yeni kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Osmanlı Devleti, çağdaşı diğer devletler gibi bir hanedan devletidir. Yıldırım Bayezid devrinde merkeziyetçi yapısı güçlenen devletin başında bulunan padişah, tartışmasız bir konuma sahip olmuştur. Osmanlı toplumunda yaygın olarak kullanılan “Devlet Baba” ifadesi bu anlayışın bir yansımasıdır. Padişah bu gücünü dîvan, maliye teşkilatı, vezâret, kul sistemi, yeniçeri ağalığı, şeyhülislâmlık, nişancılık ve kazaskerlik gibi kurumlar vasıtasıyla kullanmıştır. Aslında Osmanlıların kurduğu bu müesseseler, selefleri olan eski Türk-İslâm devletleri tarafından yapılan uygulamaların bir devamı sayılabilir. Ancak Osmanlılar, bunları zamana ve mekâna göre yeniden şekillendirip çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir tarzda geliştirmişlerdir. Osmanlı Klasik Döneminde Çandarlı Ailesi konulu çalışmamız, Çandarlıların etkin olduğu yaklaşık yüz elli yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde vezirlik kurumunda görev alan Çandarlı Ailesi, siyasî, sosyal ve kültürel bütün alanlarda birçok kurumun oluşmasında ve geliştirilmesinde büyük rol oynamıştır. Devletin padişahtan sonraki ikinci adamı hüviyetiyle görev yapan vezîriâzamlığı elinde bulunduran Çandarlılar, devletin gelişme seyrinde etkili olmuştur. XIV. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Çandarlı ailesi, Orhan Gazi devrinden başlayarak II. Selim’in tahta çıkışının ilk yıllarına kadar birçok ilim ve devlet adamı yetiştirmiştir. Bu anlamda bünyesinden Osmanlı siyaset tarihinde büyük etkileri olmuş beş tane vezîriâzam çıkarmıştır. xii Çalışmamız giriş, dört bölüm ve sonuç kısmından oluşmaktadır. Girişte Çandarlı ailesine geçmeden önce vezirlik kurumunun tarihçesi hakkında bilgi verilerek, vezirlik teşkilatının ortaya çıkışı, gelişmesi ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında vezirliğin seyri üzerinde durulmuştur. Abbâsîler devrinde etkin bir kimlik kazanan vezirliğin, Osmanlı öncesi Türk-İslâm devlet geleneğinde, özellikle Selçuklularda önemli bir konumu olduğu belirtildikten sonra Osmanlı dönemi vezirliği ele alınmış ve ardından Osmanlı siyasetinde önemli rol oynayan Çandarlı ailesinin tarihçesi hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde ilk Osmanlı vezirlerinden Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın hayatı, kadılık, kazaskerlik ve vezirlik yaptığı sıralardaki faaliyetleri üzerinde durulmuştur. Daha sonra Osmanlı siyasî, sosyal ve kültürel hayatına yaptığı katkılara değinilmiştir. Bu bağlamda yaptırdığı cami, imaret ve hamam gibi kurumlara yer verilmiştir. Ayrıca bu bölümde “kadılık”, “kazaskerlik”, “yaya”, “müsellem”, “acemi ocağı”, “yeniçeri ocağı”, “pencik kanunu” ve “vakıf” hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Çandarlı Halil Hayreddin Paşa’nın oğulları Ali, İlyas ve İbrahim paşalar hakkında bilgi verilmiştir. Özellikle Ali Paşa’nın siyasî ve sosyal alanda yaptığı faaliyetler üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda “iç oğlanı”, “enderun” ve “harem” teşkilâtı hakkında bilgi verilmiş ve Ali Paşa’nın Bursa’da yaptırdığı cami ile Serez’deki kervansarayı zikredilmeye değer bulunmuştur. Ayrıca Ali Paşa’nın siyasî dehasını yansıtan birkaç olay zikredilmiştir. Üçüncü bölümde Vezîriâzam İbrahim Paşa’nın büyük oğlu Halil Paşa hakkında bilgi verilmiştir. İbrahim Paşa’nın 832/1429 yılında vefatının ardından Sultan II. Murad tarafından vezîriâzamlığa getirilen Halil Paşa’nın, idam edildiği 857/1453 yılına kadar yaklaşık yirmi dört yıl kesintisiz vezîriâzamlık yaptığı belirtilmiştir. Özellikle Sultan II. Murad devrinde kendisine verilen sınırsız yetki ile Osmanlı Devleti’nin en güçlü yöneticisi olduğu vurgulanmıştır. Onun vezîriâzam olduğu dönemde ve bilhassa İstanbul’un kuşatılması esnasında, Osmanlı devlet yöneticilerinden bir kısmının fetih ruhunu kaybetmeme, bir kısmının ise uluslararası ilişkileri barışla sürdürme taraftarı olduğuna değinilerek Halil Paşa’nın da barış yanlısı olduğu ifade edilmiştir. Halil Paşa’nın İznik’te zâviye, Cuma mescidi ve imaret yaptırarak sosyal ve kültürel hayata büyük katkı sağladığına işaret edilmiştir. Ayrıca yaptırdığı eserler için kurduğu vakıflar ve bunlara vakfiyeler tertip ettirmesi üzerinde durulmuştur. xiii Dördüncü bölümde Çandarlı Halil Paşa’nın küçük oğlu olan II. İbrahim Paşa hakkında bilgi verilmiştir. Onun da kendisinden önceki sultanlar ve devlet erkânı gibi mimarî eserler yaptırıp halkın hizmetine sunduğu kaydedilmiştir. Bu bağlamda İstanbul’da yaptırdığı cami ve medrese, İznik’teki Şeyh Kutbuddin Câmii, İzmir’de bir cami ve Kastamonu’daki medrese ile hamam zikredilmiştir. Ayrıca Edirne’de bugün hiçbir izi kalmayan bir zaviye-imaret, Kalecik’te bir hamam, bir kervansaray ve Rodosçuk’ta bir mahzen yaptırıp bunlar için vakıflar kurduğu ifade edilmiştir. Âlimleri seven ve onları himaye eden bir kişiliğe sahip olan İbrahim Paşa’nın, cami, medrese ve tekkelere bazı kitaplar alıp vakfettiği belirtilmiş, sonuç kısmında ise çalışmanın kısa bir değerlendirmesi yapılmıştır. Çalışmanın hazırlanma sürecindeki katkıları ve desteklerinden dolayı birçok kişi teşekkürü hak etmektedir. Öncelikle tez konusunun belirlenmesi ve tezin hazırlık aşamasında yol gösterici uyarıları ve desteklerinden dolayı danışman hocam Prof. Dr. Âdem Apak’a çok teşekkür ederim. Çalışma boyunca çeşitli konularda ufuk açıcı tavsiyelerde bulunan hocam Prof. Dr. Adnan Demircan’a şükranlarımı arz ederim. Yine tezi okuyup yol gösteren Prof. Dr. Ali İhsan Karataş hocama’a teşekkür ederim. Ayrıca Abbasîler Döneminde Vezirlik kitabı başta olmak üzere kaynak temini konusunda yardımlarından dolayı Dr. Öğretim Üyesi Halil İbrahim Hançabay’a teşekkür ederim. Çalıştığımız dönemle ilgili vakıf ve vakfiyelerle ilgili belgelere ulaşmamda yardımını esirgemeyen Vakıflar Genel Müdürlüğü çalışanlarına ve Arşiv belgelerini aldığım Osmanlı Arşivi Dairesi çalışanlarına teşekkür ederim. Çalışmayla ilgili arşiv belgelerini tarayıp temin ederken vakit ayırıp destek olan Vakıflar Genel Müdürlüğü İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi yetkilisi Mutlu Özgen’e ve doktora çalışmasının ders döneminden şu ana kadar emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Veli Vehbi BARDAKÇI Bursa 2019 1 GİRİŞ 1. ÇALIŞMANIN KONUSU, KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ VE YÖNTEMİ 1.1.Çalışmanın Konusu, Amaç ve Kapsamı “Osmanlı Klasik Döneminde Çandarlı Ailesi” adlı çalışma, Osmanlı tarihinde önemli bir yeri olan Çandarlı ailesine mensup üst düzey yöneticilerin hayatları, kişilikleri ile sosyal ve kültürel hayattaki rollerinin ortaya konulmasını amaçlamaktadır. Çalışmanın kapsamı Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan İstanbul’un fethine kadar yaklaşık yüz elli yıllık bir süreci kapsamaktadır. Dolayısıyla bu dönemde vezir ve vezîriâzam olarak görev yapan Çandarlı ailesinin önemli şahsiyetlerinin siyasî, sosyal ve kültürel etkinliklerini içermektedir. Anadolu’nun sıradan bir bölgesine mensup olan Çandarlı ailesi, devletin kendilerine sunduğu imkânları iyi değerlendirmiştir. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa ile başlayan bu süreç aynı adı taşıyan Halil Paşa ile zirveye çıkmıştır. Kabiliyetli ve dönemin bilgi birikimiyle yetişen ailenin bireyleri, kendilerine güvenen Osmanlı hanedanını mahcup etmemişler, devlet idaresinde üstün başarılara imza atmışlardır. Aile mensupları arasında oldukça dindar olanlar olduğu gibi, işret meclislerine müptela olanların varlığı da bilinmektedir. Ancak bu durum onların sahip oldukları imkânlar ölçüsünde cami, medrese, hamam, suyolu, tekke ve imaret gibi müesseseler yaptırıp sosyal ve kültürel hayatın gelişmesine hizmet etmelerine engel olmamıştır. Çandarlı ailesinin etkin rol üstlendiği bu dönemde Osmanlı Devleti’nde Osman Gazi, Orhan Gazi, Murad Hüdâvendigâr, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed, II. Murad ve Fâtih Sultan Mehmed hükümdarlık yapmıştır. Dolayısıyla bu devir devletin kuruluş sürecini tamamlayıp imparatorluğa geçiş sürecine girdiği önemli bir dönemdir. Ankara Savaşı’ndan sonra parçalanmanın eşiğine gelen devlet, Çelebi Mehmed ile yeniden birliğini sağlamış, II. Murad devrinde hâkimiyetini pekiştirmiş, Fâtih Sultan Mehmed ile yeni bir çağın kapılarını açmıştır. Böyle inişli çıkışlı dönemlerde görev yapan Çandarlı ailesinin fertleri devlet adamlığının sorumluluk bilinciyle hareket etmişlerdir. Hükümdar ile halk arasında köprü görevi üstlenerek nizâm-ı âlemin/kamu düzeninin sağlanmasına gayret etmişlerdir. 2 1.2. Çalışmanın Yöntemi Bu çalışma bir tarih araştırması olmasıyla birlikte tabii olarak tarih ilminde kullanılan yöntemlere başvurulacaktır. Bir tarih çalışmasında öncelikli olarak çalışılan dönemin tasviri yapılır. Biz de ilk önce dönemin kaynaklarını dikkate alarak, onları sonraki dönemlerde yapılan çalışmalarla destekleyerek ve güncel çalışmalardaki değerlendirmeleri dikkate alarak dönemin anlaşılması için gayret edeceğiz. Dönemin siyasî tarihi başta olmak üzere sosyal ve kültürel hayatını imkân ölçüsünde ele alacağız. Bunları ayrı bir başlıkla değil Çandarlı ailesi hakkında bilgi verirken konuların içerisinde işleyeceğiz. Çalışmada Çandarlı ailesine mensup şahısların hayatları gerçek boyutuyla ele alınacak, onların hayatlarındaki siyasî ve sosyal ilişkileri irdelenecek, şahsiyet yapıları incelenecektir. Bunlara ilave olarak toplumsal hayattaki öncü kimlikleri üzerinde durulacaktır. Osmanlı klasik dönemi ile ilgili kaynak eserlerde yer alan veriler karşılaştırmalı okumalarla tashih edilerek bir sonuca varılmaya çalışılacaktır. Mevcut veriler dönemle ilgili tarih ve biyografi eserleri çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu yapılırken çağdaş araştırmalardaki farklı tezler ve görüşler yeni malzemeler doğrultusunda analiz edilecek, elde edilen sonuçlar bilim dünyasının kullanımına sunulacaktır. 1.3.Kaynakların Değerlendirilmesi “Osmanlı Klasik Döneminde Çandarlı Ailesi” adını verdiğimiz bu çalışma, Osmanlı Devleti’nin yaklaşık ilk 150 yılında devletin vezirlik ve vezîriâzamlık gibi üst düzey görevlerinde bulunan bir ailenin, ülkenin siyasî, sosyal ve kültürel hayatına yaptığı hizmetleri içermektedir. Bu konuda yapılan çalışmalardan biri, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın “Çandarlı Vezir Ailesi” adlı eseridir. Bunun dışında bir de İsmail Naci Zeyrek tarafından hazırlanan “Çandarlı Ailesi’nin Sanat Hamiliği ve Bursa Ali Paşa Camii” adlı Yüksek Lisans Tezi bulunmaktadır. Çandarlı Ailesi hakkında yapılan çalışmaların sınırlı oluşu bizi bu konuyu doktora düzeyinde incelemeye sevk etmiştir. Çalışmamız Osmanlı Devleti’nin klasik devri ile sınırlı olduğu için ilk önce bu dönemle ilgili kaynaklara ulaşılmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti hakkında yazılan ve günümüze ulaşan ilk yazılı kaynaklar devletin kuruluşundan yaklaşık yüz elli yıl sonra yazılmaya başlanmıştır. Bu meyanda en eski eser Yahşi Fakih’in yazmış olduğu Menâkıb-ı Âl-i Osman’dır. Menkıbe türünden ilk Osmanlı Türk kaynaklarından olan bu eser, Âşıkpaşazâde başta olmak üzere birçok tarihçiye kaynaklık yapmıştır. Germiyanlı 3 Ahmedî’nin İskendernâme adlı eserinin sonuna eklediği eski destan geleneğinin uzantısı olan manzum “Dâsıtân-ı Tevârih-i Âl-i Osman” ilk yazılı kaynak olarak günümüze ulaşmıştır. Bu döneme ait bu eser dışında bir kaynağın bulunmayışı1 onun tarihî belge değerini artırmıştır. Yazıcıoğlu Ali’nin İbn-i Bîbî’den ilaveler yaparak yazmış olduğu Târih-i Âl-i Selçuk da Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi hakkında bilgi veren ilk eserlerdendir. Bu eser, Sultan II. Murad’ın teşvik ve himayesi altında özellikle Arapça ve Farsça kaynaklardan yapılan tercümeler içerisinde yer almaktadır. II. Murad döneminde başlayan Osmanlı tarih yazıcılığı II. Mehmed döneminde Arapça, Farsça ve Türkçe yazılan tarihlerle devam etmiş, II. Bayezid döneminde ise sistematik hale gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin yaklaşık ilk iki yüzyılı ile ilgili arşiv belgesinin azlığı bu dönem hakkında yazılmış olan yazarı bilinen veya bilinmeyen kroniklerin önemini bir kat daha artırmıştır. XV. yüzyılın ikinci yarısında Tevârih-i Âl-i Osman adıyla yazılan eserleri XVI. yüzyılda yazılanlar takip etmiştir.2 Âşıkpaşazâde’nin Tevârih-i Âli Osman adlı eseri Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde yazılmış olması açısından son derece kıymetlidir. Bazı kısımları menkıbevî bir üslupla yazılan bu eser çalışmamızın temel kaynakları arasında bulunmaktadır. Mehmed Neşrî’nin Kitab-ı Cihan Nümâ ya da Neşrî Tarihi adlı eseri de çalışmamız açısından önemlidir. Faik Reşit Unat ve Mehmet A. Köymen’in hazırlamış olduğu eser Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmıştır. Çalışmamızda faydalandığımız Neşrî Tarihi’nde olaylar sebep-sonuç ilişkisi kurulmadan kısa, öz ve belagatten uzak bir şekilde anlatılmıştır. Manisa İl Halk Kütüphanesi Yazmaları arasında yer alan Edirneli Oruç b. Âdil’in (Oruç Beğ) Tevârih-i Âl-i Osman adlı eseri, dönemin olaylarının tarihini ve o sırada kimlerin yönetimde bulunduğunu belirtmesi bakımından önemli bir eserdir. Tarihi olayları kısa ve öz anlatan bu eser de kaynaklarımız arasında yerini almıştır.3 İdris-i Bitlisî tarafından kaleme alınan Heşt Behişt adlı eserin Fatih Sultan Mehmed devrini anlatan VII. Ketîbesi Muhammed İbrahim Yıldırım tarafından tashih, 1 Özcan, Abdülkadir, “Osmanlı Tarihçiliğine ve Tarih Kaynaklarına Genel Bir Bakış”, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı: 1, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yay., İstanbul, Mart 2013, s. 272. 2 Özcan, “Osmanlı Tarihçiliğine ve Tarih Kaynaklarına Genel Bir Bakış”, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı: 1, s. 272. 3 Oruç Beğ, (Oruç b. Âdil), Tevârih-i Âli Osman, Manisa İl Halk Kütüphanesi Yazmaları, vr. 43b-45b. 4 tetkik ve tercümesi yapılarak Türk Tarih Kurumu yayınları arasında 2013 yılında yayımlanmıştır. Adı geçen eser kendisinden sonra yazılan birçok esere ilham kaynağı olmuş olup kaynaklarımız arasında yerini almıştır. İbn Kemâl, Tevârih-i Âl-i Osman adlı eserinde her padişahın dönemini bir defterde anlatmayı tercih etmiştir. Müellif eserinde her bir olay için ayrı başlık vermiş ve olayları tafsilatlı bir şekilde açıklamıştır. Bu yönüyle önceki kitaplardan farklı olan eser İdris-i Bitlisî’nin Heşt Behişt adlı eserine benzemektedir. İbn Kemal ve İdris-i Bitlisî, II. Bayezid tarafından Osmanlı tarihi yazmakla görevlendirilmiş olan ilim adamlarındandır.4 Eserinin ilk sekiz defterini II. Bayezid döneminde tamamlayan İbn Kemâl, Yavuz Sultan Selim dönemini anlatan IX. Defter ile Kanunî Sultan Süleyman dönemini anlatan X. Defteri daha sonra yazmıştır. Tevârih-i Âl-i Osman’ın ilk yedi defteri birinci elden kaynak olmayıp, daha önceki kaynaklara dayanılarak yazılmış olan eserlerdir. VIII., IX. ve X. Defterler ise yazarın kendi yaşadığı dönemi ve olaylarını ihtiva ettiği için birinci elden kaynak olarak önem arz etmektedir.5 Osmanlı tarihleri içinde önemli bir yeri olan Hoca Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t- Tevârih adlı eseri de dönemin anlaşılmasına katkı yapmıştır. Hoca Sâdeddin Efendi eserini kaleme alırken İdris-i Bitlisî’nin Heşt Behişt adlı eserinden kaynak göstererek faydalanmıştır. Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Künhü’l-Ahbâr adlı eseri, M. Hüdai Şentürk tarafından hazırlanarak Türk Tarih Kurumu Yayınları arasında basılmış olup dönemin anlaşılması açısından faydalı bir eserdir. Ancak Heşt Behişt adlı eserden istifade edilerek yazılan Künhü’l-Ahbâr Heşt Behişt’in muhtasar kopyası gibidir. Dolayısıyla bazı konularda özgün olduğunu söylemek zordur. Bununla birlikte faydalanmaya değer bir eser olduğunu da ifade etmek gerekir. Müneccimbaşı Ahmed Dede tarafından kaleme alınan ve Türkçe’ye tercüme edilen Sahâifü’l-Ahbâr Fî Vakâyi’i’l-Â’sâr adlı eserdeki bilgilerden yararlanılmıştır. Bu kitabın kaynakları arasında Heşt Behişt de bulunmaktadır. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Osmanlı coğrafyası hakkındaki tasvirleriyle dikkat çeker. Evliya Çelebi’nin gittiği bölgelerde Çandarlı ailesi tarafından yapılan eserler 4 İdris-i Bitlisî, Heşt Behişt VII. Ketibe Fatih Sultan Mehemed Devri 1451-1481, tsh., thk., çev. Muhammed İbrahim Yıldırım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2013 ss. XCV-CIII. 5 İbn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman VII. Defter, haz. Şerafettin Turan, Atatürk Kültür, Dil ve Tar ih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s. LI. 5 hakkında verdiği bilgiler birinci elden kaynak değeri taşımaktadır. Yücel Dağlı ve Seyit Ali Kahraman’ın birlikte hazırladıkları eser Yapı Kredi Bankası tarafından sekiz cilt olarak yayımlanmıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın kaleme aldığı ve Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmış olan Çandarlı Vezir Ailesi, Osmanlı Tarihi, Osmanlı Devleti Saray Teşkilatı, Osmanlı Devleti’nde Kapıkulu Ocakları ve Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı adlı kitapları çalışmamız açısından önemli bulduğumuz kaynaklar arasındadır. Çalışmada; Çandarlı Vezir Ailesi adlı eserde değinilmediğini düşündüğümüz “kadılık”,“kazaskerlik”, “iç oğlanı”, “acemi ocağı”, “yeniçeri ocağı”, “Enderun”, “harem”, “devşirme”, “vezirlik” ve “vakıf” kurumları hakkında bilgi verilmiştir. Bu aile ve eserleri ile ilgili kitabeler, kabir taşları ve vakfiyeler okunarak değerlendirilmiştir. Vakfiyelerden elde edilen bilgilerle dönemin sosyo-kültürel hayat şartları da ortaya konmaya çalışılmıştır. Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Osmanlı Mimarisi adlı eseri, dönemin mimari yapıları hakkında önemli bilgiler içermektedir. Ayverdi çalışmasında bizzat incelediği ve görüp resimlerini çektiği belgeleri koymuş ve ilim camiasının istifadesine sunmuştur. Halil İnalcık’ın Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I adlı kitabı Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmış olup kaynak değere haiz bir eserdir. Halil İnalcık ve Mevlüd Oğuz tarafından yayına hazırlanan Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan Gazavât-ı Sultan Murad b. Mehemmed Hân adlı kitap da birinci elden kaynak eserlerdendir. Hasan Basri Öcalan, Sezai Sevim ve Doğan Yavaş tarafından hazırlanan ve Bursa Büyükşehir Belediyesi Bursa Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan Bursa Vakfiyeleri I adlı kitap çalışmamızla ilgili bazı vakfiyeleri içermektedir. Bu kıymetli esere de yeri geldikçe atıf yapılmıştır. Selahattin Tansel tarafından kaleme alınmış olan Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasî ve Askerî Faaliyeti adlı kitap Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmış olup Fatih Sultan Mehmed dönemini anlatan önemli bir kaynaktır. Zikredilenlerin dışında çalışmamızda bazı arşiv belgeleri de kullanılmıştır. Bu bağlamda Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan Çandarlı ailesi ile ilgili arşiv 6 belgeleri taranmış ve istifade edilmiştir. Aynı şekilde Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan Çandarlı ailesinin vakfiyeleri de taranarak değerlendirilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi’nde bulunan Çandarlı ailesi ile ilgili belgelerin fotoğrafı çekilerek gerekli görülenler çalışmada kullanılmıştır. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) tarafından telif edilerek yayımlanan İslam Ansiklopedisi ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan İslam Ansiklopedisi çalışmamızda müracaat ettiğimiz kaynaklar arasındadır. Bunların dışında kalan ve çalışmada kullandığımız diğer klasik ve modern çalışmalar kaynakçada gösterilmiştir. Çandarlı Ailesi tarafından yaptırılmış olup ulaşılabilen eserler ile kitabeleri ve aynı aileye ait türbe ve kabir taşlarının resimleri çekilerek gerekli yerlerde kullanılmıştır. Çalışma ile ilgili bu kavramsal çerçeve ve yöntemin belirlenip kaynakların değerlendirilmesinin ardından Çandarlı aile fertlerinin her birinin devlet yönetimindeki siyasî etkinlikleri detaylı olarak verilecektir. Devletin en yüksek makamlarında görev ifa eden Çandarlı ailesinin cami, medrese ve hamam gibi toplumun ihtiyacını karşılayacak olan mekânları yaptırarak halkın hizmetine sundukları, yaptırdıkları imaretlerle yaşadıkları dönemin fakir, yetim, muhtaç, öğrenci, hoca ve misafirlerinin ihtiyaçlarını karşıladıkları ve onlara günde iki öğün yemek çıkararak doyurduklarını, vakfiyelerden elde edilen bilgiler doğrultusunda açıklamaya çalışacağız. Ancak asıl konuya geçmeden önce vezirlik müessesesinin kuruluşu, Osmanlı öncesi ve Osmanlı dönemi işleyişi hakkında kısaca bilgi vermenin uygun olacağını düşünüyoruz. 7 2. VEZİRLİK Müslümanların idare sistemini saltanata dönüştürmeleri ve geniş coğrafyalara hâkim olmaları hükümdarların işlerini zorlaştırmış ve yeni bir devlet teşkilatını zorunlu hale getirmiştir. Bu bağlamda Emevîler döneminde devlet idaresinde işlerin düzgün yürütülmesi için bir konak ve bazı yeni kurumlar ihdas edilmiştir. Abbasîler iktidarı ele geçirdikten sonra Bizanslılardan ve Sâsânîlerden etkilenerek bazı kurumlar oluşturmaya başlamışlardır. Devlet mekanizmasının işleyişini kolaylaştıran bu kurumlardan biri de vezirliktir. Büyük Türk filozofu Fârâbî, bedenin nasıl ki bir yönetici ve yardımcıları varsa ülkelerin ve şehirlerin de yöneticileri ve yardımcıları olduğunu, yardımcıların en yakınının yöneticinin işlerini kolaylaştırdığını ifade etmiştir.6 Dolayısıyla vezirin hükümdarın işlerini kolaylaştıracağını vurgulamıştır. Abbasîlerin Sâsânî etkisiyle oluşturdukları vezirlik müessesesi devlet teşkilatında önemli bir görevdir. Vezir kelimesinin kökeninin Farsça olduğu, daha sonra Arapçaya geçtiği ya da bu kurumun Araplar tarafından da bilindiği şeklinde kayıtlar bulunmaktadır. Arapça “v-z-r” (وزر) kelimesi “ağır yük”, “yük”,“yüklendi”, “yardım etti”, “sığınak”, “sığınılan dağ” anlamlarına gelmektedir. Vezir, hükümdarın bütün işlerini yüklenen ve yöneticilikle ilgili konularda görüş bildirip tedbirler alarak yardımcı olan kişidir.7 Hükümdardan sonra en üst makamda bir devlet görevlisi olarak vezir, yönetim ve kanun yapma yetkilerini elinde bulunduran ve hükümdarın vekili sıfatıyla devleti yöneten kişidir. Hz. Peygamber’in (sas) vefatından Abbasîler devrine kadar olan süreçte istişare geleneği olmakla birlikte vezir unvanlı görevliler devlet teşkilat yapısında bulunmamaktadır. Bir konuda karar almadan önce Hz. Peygamber’in (sas) Hz. Ebû Bekir’e, Ebû Bekir’in Ömer’e, Ömer’in ise Osman ve Ali’ye danışıp fikirlerine itibar ettikleri ve kendilerine onları vezir edindikleri kabul edilmektedir.8 Emevîler devrinde görülmeyen vezirlik Farsların devlet yönetiminde uyguladığı, Abbasîlerin İranlılardan aldığı bir kurumdur. Emevîlerin devlet işlerinde kullandıkları devletin ve halifenin sırdaşı olan kâtipler Abbasîler döneminde vezirlik makamı ihdas edilince benzeri görevi yapmışlardır. Fakat vezirlik zamanla sahip olduğu yetkilerle 6 Fârâbî, İdeal Devlet, çev. Ahmet Arslan, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2017, s. 102. 7 İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Maârif, Kahire ty., VI, 4823-4824; İbn Haldun, Mukaddime, thk. Halil Şehade-Süheyl Zekkâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2001, I, 294. 8 İbn Haldun, Mukaddime, I, 295; Zeydan, Corci, Târihu’t-Temeddüni’l-İslâm, Dâru Mektebeti’l-Hayat, Beyrut t.y., I, 151; Turan, Refik, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinde Teşkilat”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, VII, 155. 8 büyük gelişme göstermiştir. Siyasî, iktisadî, idarî, hukukî ve askerî birçok alanda görev yapan vezirlerin nişanı, kendine mahsus cübbe, sarık, kılıç ve divittir. İlk tesis edildiği sıralarda halifenin sarayında bir makamı olan vezirlere daha sonra yeni bir mekân tahsis edilmiştir.9 İlk defa Abbasî halifesi Ebu’l-Abbâs es-Seffâh zamanında Ebû Seleme el- Hallâl’a (Hafs b. Süleyman) vezirlik unvanı verilmiştir. Ancak bu unvanı alan Ebû Seleme’nin konumu daha önceki gibi danışmanlıktan öte gitmemiştir. Uzun süre devlet yöneticilerinin gücü paylaşmaya yanaşmamaları sebebiyle vezirler etkin görev yapamamıştır.10 Devlet teşkilatının bir unsuru olarak vezirlik Halife Mehdî-Billâh döneminde işlerlik kazanmış11 ve Abbasî halifeleri devlet yönetimiyle ilgili bütün işleri İran asıllı vezirlere vermişlerdir. Özellikle Hârun Reşîd’in veziri olan Yahyâ Bermekî’nin Abbasî devletindeki gücü ve geniş yetkileri bu bağlamda çarpıcı bir örnektir. Bermekî ailesinin vezirlik makamına getirilmesiyle devlet yönetiminde halifenin işleri kolaylaşmış, ülkenin refah düzeyi yükselmiştir. Çok sayıda su kanalları, cami, hamam gibi herkese açık yapılar inşa edilerek medeniyet unsurları geliştirilmiştir.12 Bermekîler döneminde doruk noktasına ulaşan vezirlerin devlet idaresindeki gücü sonraki dönemlerde de belli oranlarda devam etmiştir. Dindar ve dindar olmayan şeklinde farklı özelliklere sahip olan vezirlerin ortak noktalarından biri devlet hazinesini istedikleri gibi kullanmaktır. Vezirlerin mütedeyyin olup olmaması onların yolsuzluk yapmalarını etkilememiştir. Nitekim dinî konuları hafife alan vezir Ali b. Furat13 ile önce arkadaşı sonra siyasî rakibi olan mütedeyyin bir vezir olarak bilinen Ali b. İsâ’nın ortak noktası devletten vergi kaçırmaktır. Bu yüzden vezirler, kendilerine tanınan imkânlarla çok zengin olmuşlar, hatta mal varlığı ve oturdukları saraylarla halife ile yarışmışlardır. Toplum üzerinde olumlu bir algı oluşturabilmek düşüncesiyle teşrifata fazla değer veren vezirler, şairlerin ve 9 Zeydan, Târihu’t-Temeddüni’l-İslâm, I, 156. 10 İbn Hallikân, Vefayâtü’l-A’yân ve Enbâü Ebnâi’z-Zaman, thk. İhsan Abbas, Beyrut 1968, II, 195-197; Zeydan, Târihu’t-Temeddüni’l-İslâm, I, 151-152. 11 Taberî, Tarihu’t-Taberî, thk. M. Ebu’l-Fazl İbrahim, 2. b. Kahire, 1967, VIII, 136, 156. 12 Hitti, Philip K., Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1980, Boğaziçi Yay., II, 454. 13 Mesûdî, Mürûcu’z-Zeheb, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Dâru’r-Recâ, Mısır ts., III, 257, 284- 300; IV, 233. 299/912 yılı Zilhicce ayında Halife Muktedir, vezir Ali b. Furât’ı (üç dönem vezirlik yapmıştır) görevden aldığında yedi milyon dinar (seb’atü âlâf elf dînar), ya da on milyon dinar (aşaratü âlâf elf dinar) malına el konmuştur. Arîb b. Sa’d el Kurtubî, Sılatü Tarihı’t-Taberî, (Taberî Tarihinin VIII. cildinin sonunda verilmiştir.) Beyrut, 1989, s. 26. 9 dalkavukların desteklerini kazanmak için devlet hazinesinden bol miktarda paralar dağıtmışlardır.14 Vezirlerin çeşitli dönemlerde güç kazanmaları ile halifelerin idareciliklerinin zayıflığı arasında bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Benî Cerrâh ve Benî Furat ailelerine mensup vezirler arasındaki mücadele zikredilebilir. Vezirlerin gelirleri dönem dönem değişiklik gösterse de oldukça yüksektir. Vezirlere ve aile fertlerine aylık belirli bir maaşın yanı sıra, ikta, hediye, bayramlarda elbise (hil’at) verilmiştir. Vezirlerin toplam yıllık gelirlerinin yüz bin dinara ulaştığı kaydedilmektedir.15 Hazineleri bazen hükümdarın hazinesine yaklaşan vezirlerin tasallutundan kurtulmak düşüncesiyle 324/936 yılında tesis edilen emîru’l-ümerâ makamı ile vezirlerin ihtişamlı saltanatı sona ermiştir.16 Mâverdî’nin ifadesine göre17 Abbâsîlerde vezirlik tefvîz ve tenfîz şeklinde iki kısma ayrılmıştır. Tefvîz veziri halifenin vekili olarak onun adına işleri görmüş ve geniş yetkilerle donatılmıştır. Sultanla halk arasındaki ilişkilerin koordinesini yapan tenfîz vezirlerinin yetkileri daha kısıtlı olup halife tarafından verilen görevleri yerine getirmek şeklinde düzenlenmiştir. Tefvîz veziri bir adet, tenfîz veziri ise ihtiyaca göre daha çok sayıda olabilmektedir. Abbâsî halîfeliğine bağlı özerk Sâmânoğulları da vezirlik teşkilâtını Abbasîlere benzer şekilde kurmuştur. Burada vezirlerin fıkıh ve tarih konularında kitap sahibi olmaları önemli bir ayrıntı olarak yer almaktadır. Endülüs Emevîleri ilkin Abbâsîler gibi vezirlere ikinci adamlık görevi vermekle birlikte II. Abdurrahman’la birlikte hâcib bu görevi üstlenmiş ve vezirler statü kaybı yaşamıştır. Mısır’da hükümran olan Tolunoğulları ve Fâtımîler de vezirliği devlet teşkilâtına almışlardır.18 Türkler Müslüman olduktan sonra bir taraftan örf ve âdetlerinden diğer taraftan İslâmiyet bünyesinde oluşan devlet teşkilâtlarından faydalanarak bir yönetim şekli oluşturmuşlardır. Türklerin devlet geleneğinde bilgelerle, beylerle ve hatunlarla istişare etmek önemli işlerdendir. İlk Müslüman Türk devletlerinde vezir hükümdarın vekili 14 Mez, Adam, Onuncu Yüzyılda İslâm Medeniyeti İslâm’ın Rönesansı, çev. Salih Şaban, İnsan Yay., İstanbul 2000, ss. 119-122. 15 Zeydan, Târihu’t-Temeddüni’l-İslâm, I, 156. 16 Ayaz, Fatih Yahya, “Vezir”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Yay., İstanbul, 2013,XXXXIII, 80-81. 17 Mâverdî, Ahkâmu’s-Sultaniyye, thk. Ahmed Mübarek el Bağdâvî, Dâru İbn Kuteybe, Küveyt 1989, ss. 30-39; Zeydan, Târihu’t-Temeddüni’l-İslâm, I, 154-155. 18 Togan, Zeki Velidi, “Vezir”, İA, Milli Eğitim Basımevi, XIII, 310; Ayaz, “Vezir”, DİA, XXXXIII, 81. 10 olarak kabul edilmiştir. Karahanlıların devlet yönetiminde geniş yetkilerle donatılan ve yürütmenin başı olan vezir, ülkenin dirlik ve düzenini korumak, halkın huzurunu sağlamak, devletin sınırlarını genişletmek, hazineyi zenginleştirmek ve devlet görevlilerine iyi davranarak onlardan üstün verim almakla görevlidir. Yusuf Has Hâcib ünlü eseri Kutadgu Bilig’de19 hükümdarın eli olarak tanımladığı vezirin akıllı, zeki, dürüst, gözü tok, dindar, alçak gönüllü, vefalı, edepli, güvenilir, becerikli, bilgili ve hesap bilir, adaletli, asaletli ve heybetli olması gerektiğini belirtmiştir. Bu göreve tayin edilen kişiye unvan, mühür, tuğ, davul, zırh, hil’at, eyer takımı, at ve dirlik verildiğini ifade etmiştir. İşin ehline verilmesini bir düstur haline getiren Gazneliler devlet yönetiminde bizzat hükümdar tarafından tayin edilen vezir, çeşitli divanlardan oluşan devlet teşkilâtının başında yer almaktadır. Bu bakımdan divan başkanları, hâcibler ve komutanlar vezirin emrindedir. Vezirde aranan özellikler20 Kutadgu Bilig’de sıralanan vasıflarla örtüşmektedir. Büyük Selçuklu Devleti’nin genelde Abbasîler, Sâmânoğulları ve Gazneliler’den miras aldıkları teşkilât yapısında vezirlik önemli bir makamdır. Ülkenin bütün işleri hükümdarın vekili sıfatıyla vezirin başkanlık yaptığı Büyük Divan tarafından idare edilmiştir. Selçuklularda sultanın fermanı ile göreve başlayan vezir icrâî, teşrîî ve kazâî (yasama, yürütme ve yargı) yetkileri elinde bulunduran hükümdarın vekili sıfatıyla devletin bütün işlerini idare eden en yüksek rütbeli memurdur. Sınırlı olmak şartıyla ferman çıkarma yetkisi de bulunan vezir, yaptıklarından sadece hükümdara karşı sorumludur. Ancak yanlış yaptıklarında hükümdarın isteğiyle sorguya çekilebilmektedirler. Nitekim çeşitli dönemlerde vezirlerin mahkemede hesap verdikleri ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Ülkenin huzur ve güven ortamından, halkın refahından sorumlu olan vezir, devletin malî ve idarî işlerini emrindeki bürokratlar vasıtasıyla yürütür. Malî konularda geniş yetkilere sahip olan vezir devletin gelirlerini artırmak için tedbirler alır fakat halkın huzurunu kaçırmaz. Ülkenin gelişmesi için imar ve iskân faaliyetlerinde bulunur. Hükümdarın vekili olarak divana başkanlık eden vezir, seyahatlerde ve savaşlarda genellikle hükümdarın yanında bulunur, hükümdar adına orduyu sevk ve idare eder, memurları tayin ve azleder. Devletin gelirlerini artırmak için 19 Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, çev. Ayşegül Çakan, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 3. b. İstanbul, 2017, s. 96-97, 147, 176-182 (1036-1043, 1764-1766, 2181-2264). 20 Özaydın, Abdülkerim, “Vezir, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Yay., İstanbul, 2013, XXXXIII, s. 82-83; Nuhoğlu, Güller, “Gazneli Devlet Teşkilatı”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s. 294. 11 vergiler alıp para cezaları veren vezirler, ilmin gelişmesi için medreseler kurup âlimlere ve öğrencilere tahsisat ayırabilirler, gerektiğinde kesebilirler.21 Devlet teşkilatında bu kadar güçlü bir konumu bulunan vezirlerin gelir kaynakları maaşlarının yanı sıra, iktâ geliri, ganimetlerden alınan pay, hediyeler, gayri meşru gelirler, rüşvet ve müsaderelerdir.22 Selçuklular vezir olarak genellikle İranlıları tercih etmişlerdir. Selçuklu vezirlerinden Togan Bey dışında Türk vezir bulunmamaktadır. Özellikle Tuğrul Bey’in başlattığı İran asıllı vezir tayinleri bunun en çarpıcı örneğidir. Devletin askerî teşkilat kadrolarında gulâm sistemine23 göre yetişmiş Türkler yer almış, mülkî teşkilât yapılanmasında asaletin değil liyâkatin esas alınması sebebiyle daha ziyade İranlı unsurlar görev yapmıştır. Dolayısıyla vezirlik makamı dihkân24 olan İranlıların tekeline geçmiştir.25 Vezirler genellikle Farsçanın yanı sıra Türkçe, Arapça ve Hintçe bilen kalem ehlinden seçilmiştir.26 Selçuklu vezirlerinden Kündürî ve Nizâmülmülk liyâkatleri ve yaptıkları hizmetleri dikkate alınarak devlet teşkilâtının en üst kadrolarına kadar yükseltilmişlerdir. Tuğrul Bey kâtiplikten vezirliğe yükselttiği Kündürî’ye halka zulüm yapmamak, başkalarının mülkünü gasp etmemek şartıyla idarî, malî, siyasî ve 21 Taneri, Aydın, “Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Vezirlik”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt: V, sayı: 8, Ankara 1967, s. 80-81, 97-110; Atçeken, Zeki, Bedirhan, Yaşar, Selçuklu Müesseseleri ve Medeniyet Tarihi, 2. b. Eğitim Yay., Konya, 2012, s. 50 vd. 22 Özaydın, “Vezir, DİA, XXXXIII, s. 83-84; Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, s. 95-97. 23 Sözlükte “erkek çocuk, delikanlı, âzat edilmiş köle, genç hizmetkâr, efendisine bağlı muhafız” anlamlarına gelen “Gulâm” (çoğulu gılmân, gılme ve ağlime) Arapça bir isimdir. İranlı, Türk, Slav, Zenci ve Berberî unsurlardan alınan Gulâmların ordu ve saray hizmetlerinde ücretli köle-asker olarak istihdamı Abbasîlerde görülür. Gulâm sistemi Abbasîler döneminde önce İran kökenli, ardından özellikle Türk kökenli askerlerin halifenin muhafız birliklerine ve saraya alınmasıyla ortaya çıkmıştır. Terzi, Mustafa Zeki, “Gulâm”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Yay., İstanbul, 1996, XIV, 178. Osmanlılar gulâm’ın çoğulu olan gılmân terimini daha yaygın olarak kullanmışlardır. Kapıkulu teriminde olduğu gibi kul terimi de gılmân yerine kullanılmıştır. Yaya veya atlı Kapıkulu ocakları askerlerinden Enderun ve Bîrun gibi sarayın erkek hizmetkârlarına da gulâm veya “oğlan”, sarayın kadın köle hizmetkârlarına da “cariye” denirdi. Özcan, Abdülkadir, “Gulâm”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Yay., İstanbul, 1996, XIV, 184. 24 Sâsânîler ve Ortaçağ’daki bazı İslâm devletlerinin idarî teşkilâtında köy reisi, şehir ve yörenin beyi anlamlarına gelen bir tabir olan “Dihkan” kelimesinin aslı Farsça dih (köy) ile gân nisbet ekinden oluşan dihgân terimi Arapça’ya dihkan şeklinde geçmiştir. Sâsânîler döneminde İran’da ve Orta Asya’da bulunan soylular sınıfına dihkan deniliyordu. Sümer, Faruk, “Dihkan”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Yay., İstanbul,1994, IX, 289-290. 25 Köymen, Mehmet Altay, Tuğrul Bey ve Zamanı, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 1976, s. 93; Taneri, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Vezirlik, s. 83 vd. 26 Koca, Salim, “İlk Müslüman Türk Devletlerinde Teşkilat”, Türkler, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Yay., Ankara, 2002, V, 156. 12 askerî konularda geniş yetkilerle donatmış, bu şartları taşımadığı zaman azledeceğini kurultayda ilan etmiştir.27 Büyük Selçuklu vezirleri; vali, reis, âmil, reîsü’r-rüesâ, kâtip, hâcib ve sâlâr gibi görevliler arasından seçilmiştir. Nitekim Tuğrul Bey’in veziri Kündürî ile Sultan Alparslan’ın veziri Nizâmülmülk kâtiplikten vezirliğe yükselmişlerdir. Togan Bey ise aslen tüccardır. Togan Bey ticaretten kazandıklarından bir milyon dinarı Sultan Sancar’ın mûtemed emirlerinden Kamac vasıtasıyla Sultana ulaştırınca vezirliğe yükseltilmiştir.28 Vezirlikte temel şart genel olarak liyâkat ve sadâkattir. Anlaşıldığı kadarıyla Togan Bey’in yaptığı davranış –rüşvet- ticaretteki liyâkati olarak görülmüştür. Selçuklu sultanları vezirlerin kendilerine kayıtsız şartsız tabi olmalarını ve emirlerini yerine getirmelerini istemişlerdir. Buna kulluk sistemi denilmektedir. Bu kulluk sisteminde genellikle vezirlerin şahsiyetlerinin zedelendiği bilinmektedir. Çünkü vezirler birçok kimsenin gözünün olduğu bu yüksek makamdan ayrılmamak için her türlü entrikaya başvurmakta sakınca görmemişlerdir. Bu bağlamda mezhep farklılıkları bilinen Nizâmülmülk’ün Kündürî’nin katlinde, Tâcü’l-Mülk’ün de Nizâmülmülk’ün öldürülmesinde rol oynamaları hatırlanmalıdır.29 Kündürî’nin itikat açısından Mu’tezile, amelî yönden Hanefî olduğu ve çeşitli görevlere bu düşünceye sahip olanları getirdiği, dolayısıyla Eşarîlere mihne uyguladığı belirtilir. Sultan Alparslan zamanında vezirliğe getirilen Nizâmülmülk’ün ise Eşarî mezhebini benimsediği, kurduğu ve kendi adını taşıyan Nizamiye medreselerine bu zihniyete sahip müderrisleri tayin ederek bir önceki uygulamaya son verdiği ifade edilir.30 Bu iki örnek Selçuklu vezirlerinin zihniyet yapısının ülkenin ilim muhitlerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Her ne kadar mezhepler arasında bir çekişme, âlimler arasında sert tartışmalar olsa da geniş Selçuklu coğrafyasında gelişen ilmî düşüncenin birçok mezhep mensubunun düşüncelerine müsamaha ile yaklaşıldığının bir işaretidir. Nizâmülmülk’ün Hanbelîlerle Eşarîler arasındaki münakaşaları bitirmeye çalışması bu bağlamda değerlendirilmelidir. Nizamülmülk Hanbelîlerle Eşarîler arasındaki düşmanlığı gidermeye yönelik olarak yazdığı mektupta 27 Taneri, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Vezirlik, s. 82, 95; Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, s. 94- 95. 28 Taneri, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Vezirlik, s. 86-91, 96. 29 Taneri, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Vezirlik, s. 93-96. 30 Peacock, A.C.S., Selçuklu Devletinin Kuruluşu, çev. Zeynep Rona, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2016, s. 130-131. 13 devletin olaylara bakışını şöyle özetlemektedir:31 “Sultanın siyaseti ve adalet anlayışı, bizim bir mezhebe öbüründen daha yakın olmamamızı gerektirir. Bize yakışan, sünneti, fitne çıkarmaktan daha üstün tutmamızdır. Biz bu medreseyi (Nizamiye) inşa ederken, sadece âlimleri ve nizâm-ı âlemi korumak düşüncesiyle yola çıktık, anlaşmazlık ve kavga çıksın diye değil. Her ne zaman işler bizim amacımız dışına çıkarsa bu kapıyı kapatmaktan başka çaremiz kalmaz. Bağdat’ın ve çevresinin kendisine mahsus örf ve âdetleri vardır. Bizim onların âdetlerini zorla değiştirecek gücümüz yok. Çünkü buradaki halkın çoğunluğu İmam Ahmed b. Hanbel’in mezhebine bağlıdır. Onun imamlar arasındaki yeri ve sünnetteki değeri bilinmektedir.” Selçuklularda devlet işlerinin istişare edilerek karar verildiği Büyük Divan’a hükümdar adına başkanlık eden vezir, devletin hiyerarşik yapısında Sultan ve hanedan üyelerinden sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Selçuklu vezirleri büyük yetkilere sahip olmalarının yanında hükümdara karşı büyük sorumluluk taşımaktadırlar. Hükümdarlar vezirleri tayin ettikleri gibi azledebiliyor, gerektiğinde mahkemeye sevk edip idam ettirebiliyordu. Dolayısıyla vezirler sürekli hükümdarların kontrolü altında görev yapmışlardır.32 Sultan Alparslan ve Melikşah dönemlerinde görev yapan ve Selçuklu tarihinde en yetkili vezir olan Nizâmülmülk33Siyâsetnâme adlı eserinde vezirin vasıflarını sayarken, devlet yönetimindeki önemini ve sultanların başarılarının mimarı olduklarını çeşitli devirlerde vezirlik yapanlardan örnek vererek vurgular. İyi, ahlâklı ve bilgili bir vezirin idaresinde ülkenin mamur hale geleceğini, halkın rahat ve huzurlu, hükümdarın ise gönlünün ferah olacağını belirtir. Vezir karaktersiz ve beceriksiz olduğunda ülkenin işlerinin bozulacağını ve telafisi mümkün olmayan kargaşalıkların çıkacağını ifade eder.34 Dolayısıyla vezir devletlerarası ilişkileri, hazinenin gelir ve giderini düzenlemek ve israfa engel olmak, vergi miktarlarını belirlemek, sarayın ve ordunun harcamalarını kontrol etmek, görevlilerin maaşını tespit etmekle görevlidir. Bunlara ilaveten imar faaliyetlerinde bulunmak, kazanılan zaferleri fetihnâmelerle halîfe ve komşu 31 İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI, 190-191. Bu olaya şu eserlerde işaret edilmektedir: İbnü’l-Esîr, el- Kâmil fi’t-Târih, thk. Muhammed Yusuf Dekkâk, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1987, VIII, 413; Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Dergâh yay., 3.b. İstanbul, 1980, s. 316; Peacock, Selçuklu Devletinin Kuruluşu, s. 123. 32 Taneri, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Vezirlik, s. 127. 33 Köymen, Mehmet Altay, “Büyük Selçuklu Veziri Nizâmülmülk ve Tarihî Rolü”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, V, 265-270. 34 Nizâmülmülk, Siyasetnâme, s. 20. 14 hükümdarlara bildirmek ve bazen elçilik yapmak da vezirin görevleri arasındadır. Vezirlik nişanları vezaret hil’ati, mühür, altın divit takımı, mesned-i vezâret, nevbet, çadır, minder ve kılıç olarak sıralanabilir. Selçuklularda birçok lakap kullanan vezirlere sultan tarafından verilen kılıç, askerî yetkilerinin sembolüdür. Çünkü vezirler bazen hükümdarla birlikte savaşa katılmakta, bazen orduya kumanda ederek askerî harekâtı sevk ve idare etmektedirler.35 Büyük Selçuklu Devleti’nin teşkilât yapısını örnek alan Harizmşahlar veziri hükümdarın mutlak vekili olarak merkezî idarenin başına yerleştirmişlerdir. Devletin bütün kurumlarının başındaki kişiler vezire bağlıdır. İlhanlılar da merkezi idarenin başına geniş yetkiler verdikleri veziri yerleştirmişlerdir. Anadolu Selçukluları vezirlik kurumunu daha önceki devletlerdeki uygulamaları örnek alarak oluşturmuşlardır. Süleyman Şah’tan itibaren vezirlik teşkilâtını kuran Anadolu Selçukluları, hakana karşı sorumlu olan vezire yasama, yürütme, hukuk, maliye ve askerî alanlarda geniş yetkiler vermişlerdir. İran asıllı ve kalem ehlinden olan vezir merkez teşkilatının idarecisidir. Vezirin geliri maaş, kendisine temlik edilen arazi ve ikta geliri ile savaş ganimetleridir.36 Tıpkı Büyük Selçuklular’da olduğu gibi hükümdar adına Divana başkanlık eden vezir, devletin maliyesini düzenlemiş, imar faaliyetlerinde bulunmuş, hükümdar adına ferman çıkarmış, yabancı devletlerin elçileriyle görüşmüş ve suçluları yargılamıştır. Sultanların otoritesi zayıfladığında otoritesi güçlenen vezirler bazen devletin çöküşünü önlemişler, bazen çöküşü hızlandırmışlardır. Nitekim II. Kılıçarslan’ın veziri İhtiyâruddîn Hasan, Eyyûbîler ile çıkmak üzere olan savaşa engel olmuş, Mühezzibüddîn Ali, Kösedağ Savaşı’ndan sonra İlhanlılar’la bir anlaşma yaparak devletin çöküşünü önlemiştir. Fahreddin Kazvînî ise tam tersine çöküşü hızlandırmıştır.37 Anadolu Selçukluları İlhanlıların gölgesinde kaldıkları için vezir tayininde Sultanların yanı sıra, Celâleddin Karatay ve Pervane Muînüddin Süleyman gibi devlet kadroları üzerinde nüfuz sahibi olan şahsiyetler ile İlhanlı Devleti’nin yetkisi ve etkisi büyüktür. Özellikle 687/1285’ten sonra gücü elinde bulunduran İlhanlılar vezir 35 Taneri, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Vezirlik, s. 124-127. 36 Turan, Refik, Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması (Vezir ve Divan), Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul, 1995, s. 37 vd.; Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinde Teşkilat”, Türkler, VII, 157-159. 37 Turan, Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması, s. 51-52; Özaydın, “Vezir, DİA, XXXXIII, s. 85-86; Togan, “Vezir”, İA, XIII, 312. 15 tayininde tek otorite olmuşlar ve bu vezirin yanına aynı yetkilere sahip İlhanlı Devleti’ni temsil eden bir şahsı da vezir unvanıyla görevlendirmişlerdir. Vezir olacak kişide aranan temel iki şart liyâkat ve sadâkattir. Ancak bazen siyasî gücü ve ihtirası olan şahısların da vezirliğe yükseldikleri tarihi kayıtlarda yer almaktadır.38 Anadolu Selçuklu vezirleri hükümdarın vekili sıfatıyla idarî, siyasî, askerî, icrâî ve kazâî alanlarda tam yetki ile donatılmışlardır. Devlet teşkilâtının en üstün makamında yer alan vezirler kendilerini bu makama getiren güçlere bağlı olduklarından onlara karşı sorumludurlar. Toplumun huzur ve refahı halkın ve devletin işlerini kanunlar çerçevesinde idare eden bilgili, akıllı ve becerikli vezirlere bağlıdır.39 Vezirin hükümdar adına ferman çıkarması teşriî/yasama yetkileri içerisindedir. Bazen hükümdardan aldığı bir emir doğrultusunda ferman çıkarması da bu kısma girer. Devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı Büyük Divan’a başkanlık yapmak, memurları tayin edip görevden almak, devlet dairelerini denetlemek vezirin icrâî/yürütmeye yönelik yetkisi içindedir.40 Osmanlı Devleti’nin ilk veziri, Orhan Gazi zamanında (1324-1362) divan teşkilâtının başına getirilen ve ulemâ sınıfından olan Alâeddin Paşa’dır. Alâeddin Paşa’dan sonra, Nizameddin Ahmed Paşa, Hacı Paşa ve Sinâneddin Yûsuf Paşa, vezir olmuş, Yûsuf Paşa’dan sonra Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa vezirliğe getirilmiştir.41 Halil Hayreddin Paşa’nın vezirliğe ve 1385 yılında vezîriâzamlığa atanmasıyla Çandarlı ailesi vezirlikle tanışmış, Hayreddin Paşa’nın vefatınının ardından kendisi hayattayken vezirlik makamına getirilmiş olan oğlu Ali Paşa vezîriâzam olarak atanmıştır. Ali Paşa’nın vefatından sonra kardeşi İbrahim Paşa, onun vefatından sonra oğlu Halil Paşa vezîriâzam olmuştur. 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesinin ardından Halil Paşa’nın idamı ile vezaret makamından uzaklaştırılan Çandarlı ailesi, II. İbrahim Paşa’nın 1486 yılında üçüncü vezirliğe, 1487 yılında ikinci vezirliğe atanıp vezirler arasında yer alması ve 1498 yılında vezîriâzam olmasından sonra Sultan II. Bayezid ile birlikte katıldığı İnebahtı (Lepanto) kuşatması esnasında (1499) vefat etmesi ve 38 Turan, Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması, s. 45-48. 39 Turan, Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması, s. 50-51. 40 Turan, Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması, ss. 53-55. 41 Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, 6. b. Ankara, 1994, I, 581-583; T. H. “Vezir” İA, İslam Ansiklopedisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Milli Eğitim Basımevi, 1. b. İstanbul, 1986, XIII, 313; Danişmend, İsmail Hâmi, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yay., Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1971, V, 7-8. 16 ardından Mesih Paşa’nın vezîriâzamlığa getirilmesiyle42 Çandarlı ailesi tamamen vezirlik makamından uzaklaştırılmıştır. Ancak II. Selim’in saltanata çıktığı yıllara kadar vezirlik dışında devlet yönetiminin bazı bölümlerinde görev ifa eden Çandarlı aile fertleri olmuştur. Kuruluş döneminden İstanbul’un fethine kadarki dönemde vezir ve vezîriâzamlar ulemâ sınıfından olan Türklerden atandığı halde, 1453’ten sonra XVII. yüzyıla kadar genel olarak devşirmelerden atanmıştır. Bunun sebebi olarak da Çandarlı ailesi gibi güçlü ailelerin devlet yönetiminde Osmanlı ailesini rahatsız etmesi gösterilmektedir.43 1430’lu yıllardan itibaren Balkanlara yapılan seferlerde elde edilen esirlerden devşirilen devşirme vezirler dönemi başlamış, 1550’li yıllara kadar Arnavut ve Slav kökenli vezir ve vezîriâzamlar görev ifa etmiştir. 1550-1575 yılları arasında Macar, Hırvat ve Alman ırkından olan devşirme vezirler görev yapmıştır. 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşa veîriâzamlığa getirilmiş ve köprülü ailesi yaklaşık yarım asır sadaret görevinde bulunmuştur. 1703 yılında Reîs-ü’l-küttâb Râmi Mehmed Efendi sadrazam yapılmış ve XVIII. yüzyılda Nişancı İsmail Paşa, Yağlıkçızâde Mehmed Emin Paşa, Ebû Bekir Râsim Paşa, Muhsinzâde Mehmed Paşa, Hamza Hamid Paşa ve Halil Hamîd Paşa gibi reîsü’l-küttâblardan çoğunlukla vezir yapılmıştır. XVIII. yüzyılda yeniçeri ağalarından, kaptân-ı deryâlardan ve valilerden sadrazam yapılmıştır. Bu dönemde saray görevlilerinin yüksek rütbelilerinden olan Siyavuş Paşa, Kara İbrahim Paşa, Ali Paşa, Koca Yûsuf Paşa, Hasan Paşa ve Kör Yûsuf Ziya Paşa gibi Gürcü ve Çerkez kölelerden de vezir yapılmıştır. XIX. asırda yetkilerinin birçoğunu kaybetmiş olan vezîriâzamlara II. Mahmud döneminde 1838 yılında başvekil unvanı verilmiştir.44 Ancak II. Mahmud’un vefatının ardından hükümdar olan Sultan Abdülmecid’in Koca Hüsrev Paşa’yı sadrazam olarak atamasıyla birlikte sadrazam unvanı tekrar kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Kasım 1922 tarihinde aldığı kararla saltanat kaldırılıp, Osmanlı Devleti yönetimi sona erince 4 Kasım 1922 42 Hoca Sadeddin, Tâcü’t-Tevarih, III, 306; Müneccimbaşı, Müneccimbaşı Tarihi, II, 408; Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s.102; İnalcık, Halil, “Vezir” DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Yay., İstanbul, 2013, XXXXIII, 90. 43 Kaşıkçı, Osman, Osmanlı Devletinde Vezîriâzam (Sadrazam), Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 2, Ocak 2015, s.112; Danişmend, İsmail Hâmi, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yay., Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1971, Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, V, 7. 44 İnalcık, “Vezir” DİA, XXXXIII, 90-92; Ayrıca bkz. Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, V. http://dergipark.gov.tr/maruhad http://dergipark.gov.tr/maruhad 17 tarihinde son sadrazam Tevfik Paşa sadrazamlık görevinden istifa ederek ayrılmış ve Ankara hükümetinin başvekili bu görevi kendisinden devralmıştır.45 10 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen Teşkîlât-ı Esâsiye Kanunu ve 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân edilip Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Teşkîlât-ı Esâsiye Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirildiğinde başvekillik yerini korumuş, 20 Nisan 1924 Anayasasında da diğer icra vekillerini başkanlık edecek olan başvekilin Anayasadaki yeri muhafaza edilmiştir. 10 Ocak 1945 tarihinde “başvekil” unvanı “başbakan”a çevrilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasalarında bakanlar kurulunu başkanlık eden kişi olarak görev ve sorumlulukları belirlenen başbakanlık,46 16 Nisan 2017 tarihinde Anayasa değişikliği ile ilgili yapılan halkoylaması neticesinde kaldırılmış ve Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçilmiştir.47 Sonuç olarak; Abbâsîlerin Sasânîlerden aldıkları bir kurum olan vezirlik Osmanlılara kadar olan süreçte Müslüman Türk devletleri tarafından benimsenmiştir. Devletin işlerini hükümdar adına idare eden vezirlere büyük yetkiler ve aynı oranda sorumluluklar verilmiştir. Vezirlik çoğunlukla tıpkı saltanatta olduğu gibi babadan oğula geçmiştir. Bunun en çarpıcı örnekleri Abbasîler’de Bermekîler, Selçuklular’da Nüzâmülmülk’ün ailesi, Osmanlılarda da Çandarlı ve Köprülü ailesi gibi ailelerdir. 45 T. H. “Vezir” İA, XIII, 314. Ayrıca bkz. İpşirli, Mehmet, “Sadrazam”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Yay., İstanbul, 2008, XXXV, 414-419; İnal, İbnü’l-emin Mahmud Kemal, Son Sadrazamlar, Dergah Yay., 3. b. İstanbul, 1982, I-IV; Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, V. 46 Kuran, Ercüment, “Başvekil”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Yay., İstanbul, 1992, V, 136-137. 47 T. H. “Vezir” İA, XIII, 314. 18 3. ÇANDARLI AİLESİNİN TARİHÇESİ Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Osmanlı hânedânı ile birlikte ortaya çıkan ve devletin kuruluş ve gelişmesinde büyük rol oynayan Çandarlı ailesi, esas itibariyle Anadolu coğrafyasının yetiştirdiği bir değerdir. Çandarlılar Orhan Gazi devrinden başlayarak II. Selim’in saltanatının ilk yıllarına kadar birçok ilim ve devlet adamı yetiştirmiş bir ailedir. Çok sayıda vezir, âlim ve devlet adamı yetiştiren bu aileden Osmanlı siyaset tarihinde büyük etkileri olmuş beş tane vezîriâzam çıkmıştır. Ailenin nesebi ve menşei ile ilgili olarak tarih kaynaklarımızda detaylı bilgi bulunmamaktadır. Tarihî kayıtlarda Cenderî, Çandarî, Candarlu veya Candarlı, Çandarlı, Çandarlu ve Cendereli şeklinde geçen ailenin nispet adı sonradan Çandarlı48 şeklinde kabul görüp yaygınlaştığı anlaşılmaktadır. Çandarlı ailesine ait mevcut şecerelerde de görüldüğü üzere bu aile zamanımıza kadar çeşitli kollar halinde gelmiştir. Aileden bazıları son devirlerde mutasarrıflık, bazıları da İznik yöresinde âyanlık vazifesi ifa etmiştir.49 Çandarlı ismi ilk olarak Kara Halil Hayreddin Paşa (ö. 789/1387) ile duyulmuştur. Şair Ahmedî (ö. 815/1412-3) Gazi Murad Hüdâvendigar hakkında bilgi verirken Çandarlı Halil Paşa’dan da söz etmektedir. Onun hakkında bilgi verirken memleketinin Çandar olduğunu belirtir: “Niçe düşmişlere oldı dest-i gîr Niçeleri itdi yohsul kenemîr Nicelerin başını götürdi ol Yirdenü pes göklere yitürdi ol Bî-nevâlıktan koyuban çandarı Katına geldi Halil-i Çandarî Bu kamusıyla ki ilimiz az idi Her hünerde âlimünâ-sâz idi 48 Çandarlı, 750-905/1350-1500 yılları arasında beş sadrazam çıkaran Osmanlı ailesinden birinin ismidir. Menage, V. L., “Djandarli”, The Encyclopedia of Islam, New Edition, Leiden E. J. Brill, 1986, II, 444-445. 49 Aktepe, Münir, “Çandarlı”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Yay., İstanbul, 1993, VIII, 209-210 Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1959, c: XXIII, sayı: 91, s. 457-458; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Çandarlı Vezir Ailesi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, 3. b., Ankara, 1988, s. 1-2. Osmanlı Devleti’nin asıl saltanatını kuran ve nizamını koyan Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi ile sadrazamı Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’dır. Necip Asım, “Halil Paşa’nın İdamı” Türk Yurdu, c. 4, Sayı, 20, Ağustos, 1926, s. 107. 19 Gurbetü hâlin-ü fakrın bildi ol Lutf-ıla ânı ehl-i mansıb kıldı ol Âkıbet mülke ânı itdi vezir Ne vizâret ki oldı ulu emîr”50 İsmail Ünver tarafından tıpkıbasımı yayımlanan İskendernême’nin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY 921 nolu ve 847/1444 tarihli nüshasında Çandarî şeklinde geçmektedir. Bu tıpkıbasımı esas alan farklı iki çalışmada da Çandarî okunuşu tercih edilmiştir. Çandarlı ailesinin nerede ortaya çıktığı hususu kaynaklarda açık bir şekilde görülmemektedir. Ancak aile arasındaki rivayetler ve ilk Osmanlı müelliflerinden olan Ahmedî’nin Kara Halil Hayreddin Paşa’yı “Çandarî” olarak zikretmesinden yola çıkarak; onların Çandar isimli bir yerleşim yerine mensup olduklarının işareti kabul edilebilir. Anadolu’daki bu isimli yerlere bakıldığında Osmanlı uç beyliğine en yakın yer olan Sivrihisar’ın Çandar köyü olma ihtimali yüksek görünmektedir.51 Ahmedî’nin de Çandarî şeklinde ifade ettiği gibi, aile muhtemelen Orta Anadolu’da Sivrihisar’a bağlı Çandar adlı bir köyden Bursa taraflarına intikal etmiştir. Ailenin adı çeşitli kaynaklarda değişik şekillerde yazılmış olmakla beraber sonradan Çandarlı okunuşu yaygınlık kazanmıştır. Bu yazımlarda “C” ve “Ç” harflerinin “Ce” ve “Çe” şeklinde ince ve “Ca” ve “Ça” şeklinde kalın okunduğu görülmektedir. Dolayısıyla Cenderî veya Çandarî okunuşları bu imlâ ile ilişkili olmalıdır.52 Halil Hayreddin Paşa’nın, İznik’te bulunan Yeşil Camii birinci Kitâbesinde53 ve Serez’deki Eski (Kurşunlu) Camii Kitâbesinde54 “…Halil b. Ali el-Cenderî …” nisbesinin “Cenderî” şeklinde yazılması ve Gazi Evrenos Bey’e verilmiş olan 1390 tarihli beratta, oğlunun isminin İlyas b. Halil el- Cenderî olarak yazılmış olduğu dikkate alınarak ailenin adının Cenderî tarzında okunmasının daha doğru olacağı ifade 50 Ünver, İsmail, Ahmedî-İskendernâme, İnceleme Tıpkıbasım, TDK Yay., 504, Ankara, 1983, vr. 66b, beyit no:7677-7682; Demirbilek, Salih, Ahmedî’nin İskendernâme Adlı Eseri Üzerinde İnceleme, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Edirne, 2000, s. 534, beyit no: 7677-7682; Ahmedî, İskendernâme, haz. Yaşar Akdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, e-kitap, ty. S. 439, beyit no: 7015-7020. 51 Aktepe, “Çandarlı”, DİA, VIII, 209. 52 Aktepe, “Çandarlı”, DİA, VIII, 210 ̧Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 1. 53 Ayverdi, Osmanlı Mimarisinin İlk Devri I, 318. 54 Ayverdi, Osmanlı Mimarisinin İlk Devri, I, 354. 20 edilmektedir.55 Bununla birlikte Ahmedî’nin İskendernâmesi’nin tıpkıbasım neşrinde “Çandarî” imlâsı ve okunuşunun olması bize başka bir seçenek bırakmamaktadır. Diğer taraftan Osmanlı Yer Adları adlı çalışmada 1854-1867, 1868-1869, 1870 tarihli Hüdâvendigâr Eyaleti Salnâmesi’nde geçen kayıtlara göre Karesi mıntıkasında “Çandarlı” isimli bir kaza yer almaktadır. Aynı eserde 1880-1884 ve 1885-1923 tarihli Saruhan, Aydın Vilayeti Salnâmesi’nde ise Bergama’ya bağlı bir Çandarlı Nahiyesi de bulunmaktadır.56 Kaynaklarda XIV. yüzyılda Kastamonu ve Sinop bölgesine hâkim olan Candaroğulları ile Çandarlı ailesi arasında bir irtibattan söz edilmemektedir. Ancak “Candar” sıfatı, hükümdâr ve sarayını korumakla görevli muhafızlar için kullanılan bir terimdir.57 Dolayısıyla Çandarlı ailesinin de Osmanlı sultanlarını ve devleti korumaya kendilerini adadıkları için böyle bir isimlendirmenin olabileceği de gözardı edilmemelidir. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın ilk Osmanlı Sultanı Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebâli ile hısım (bacanak) olması ve devletin kuruluşunda etkili rol oynayan âhî teşkilâtına üye olması da58 dikkate alınırsa, onun Karaman vilayetine mensup medrese tahsili yapmış bir âlim olduğu söylenebilir. Çandarlı ailesinin de Karaman’a bağlı Sivrihisar’ın Çandar köyünden olduğu tescillenmiş olur.59 55 Aktepe, “Çandarlı”, DİA, VIII, 210. 56 Sezan, Tahir, Osmanlı Yer Adları, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., No: 26, Ankara, 2017, s. 170. 57 Taneri, Aydın, “Çandar”, DİA, VII, 145-146. 58 Aktepe, “Çandarlı”, DİA, VIII, 210. 59 Uzunçarşılı, Müstakimzâde’nin Mecelletü’n-Nisâb adlı eserinin “Cenderî” maddesinde; Kara Halil’in Karaman beldelerinden Sivrihisar köylerinden Cendere köyünden olduğunu beyan ettiğini ve bu kaydın aile arasındaki rivayetlere de uygun olduğunu belirtir. Kara Halil Efendi’nin Nallıhan kazasına bağlı Cendere köyünden olmasını da kuvvetli ihtimal olarak görür. Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 1; Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, c: XXIII, sayı: 91, s. 457. 21 BİRİNCİ BÖLÜM ÇANDARLI HALİL HAYREDDİN PAŞA 1. HAYATI Osmanlı Devleti’nin ilk vezirlerinden olan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın (ö. 789/1387) asıl adı Halil’dir. Babasının adının Ali olduğu da bazı kitâbelerde kayıtlıdır. Bu bağlamda yukarıda görüldüğü gibi kendisinin İznik ve Serez’de yaptırmış olduğu İznik Yeşil Camii ve Serez Eski (Kurşunlu) Camii kitabelerindeki “Halil b. Ali el- Cenderî” kayıtları önemli belgelerdendir.60 Kendisi Karaman’ın Sivrihisar kazasına bağlı Cender/Çandar köyünden Ali adlı bir kişinin oğludur. İznik Medresesi müderrislerinden Taceddin Kürdî’nin kızı ile evlendikten sonra Şeyh Edebâli ile bacanak olan Halil Efendi,61 bu evlilik sebebiyle Osman Gazi’ye yakın olmuştur. Anadolu Âhi teşkilâtına bağlı bulunduğu için idarî basamaklarda süratle yükselmiş, önceleri Kara ve Karaca lakabıyla anılan Halil Efendi, vezirliği sırasında Hayreddin unvanını almıştır.62 Kayıtlara göre Halil Hayreddin Paşa, kadılıktan vezirliğe kadar olan süreçte Kara Halil, vezirlikten itibaren de Hayreddin Paşa olarak bilinmektedir.63 Kara Halil’in ilim tahsili, Bilecik ve İznik kadılıklarına kadar olan süreçteki hayatı hakkındaki bilgiler az ve oldukça karışıktır. Taşköprülüzâde onun Sultan Orhan zamanında İznik Medresesinde müderris olan Tacüddin el- Kürdî’den sonra adı geçen medreseye müderris tayin edilen Kara Hoca olarak şöhret bulan Molla Alâeddin Esved’den (ö. 800/1397) ilim tahsil ettiğini belirtir. Ancak Tâcüddin Kürdî’nin kızı ile evlenerek Şeyh Edebâli ile bacanak olan Halil Efendi’nin Osman Gazi döneminde Bilecik kadısı olduğu şeklindeki rivayet bu ihtimali zorlaştırmaktadır. Taşköprülüzâde bu konuda farklı iki rivayete yer vermektedir. Birinci rivayete göre Halil Efendi, İznik medresesinde öğrenci iken Sultan Orhan, Kara Hoca’yı ziyarete gelir ve dînî konularda kendisine yardımcı olacak bir öğrencisini ister. Kara Hoca da Sultan Orhan’a Halil Efendi’yi tavsiye eder. 60 Ayverdi, Osmanlı Mimarîsinin İlk Devri, I, 319, 354; Uzunçarşılı, Çandarlı vezir Ailesi, s. 2; Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, c: XXIII, sayı: 91, s. 457-458. 61 Bilge Mustafa, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1984, s. 69. 62 Uzunçarşılı, Çandarlı vezir Ailesi, s. 2-3; Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, c: XXIII, sayı: 91, s. 458-459. 63 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 3; Hammer, Joseph Von, Devlet-i Osmaniye Tarihi Mebâdîsinden Kaynarca Ahitnâmesine Kadar, çev. Mehmet Atâ, Keteün Bederüsyan Matbaası, İstanbul 1329, I, 218-219. 22 Halil Efendi, Sultan Orhan ile gider fakat ilim tahsilinden uzaklaştığı için üzülür. İkinci rivayette ise Osman Gazi zamanında Bilecik kadısı iken Sultan Orhan’ın İznik ve Bursa’yı fethetmesinden sonra sırasıyla İznik ve Bursa kadılıklarına tayin edilmiştir. Sultan Murad hükümdar olunca akıllı, tedbirli ve devlet işlerini iyi idare eden Halil Efendi’yi kazasker tayin etmiş ve daha sonra “Hayruddin Paşa” unvanıyla vezirliğe yükseltmiştir.64 Uzunçarşılı, Mehmed b. Hacı Halil Konevî’nin Kadirî tarikatı meşâyıhından Mudurnulu Şeyh Fahreddin’in müridlerinden olduğunun kaydedildiğini belirtmektedir. Buna göre Orhan Gazi, Şeyh Fahreddin’in ziyaretine gitmiş ve şeyhe vezir olmasını teklif etmiş, şeyh vezirliği kabul etmeyerek müridlerinden Molla Hayreddin’i tavsiye etmiş ve bu suretle Kara Halil vezir olmuştur.65 Bu rivayetleri şu şekilde tevhid etmek mümkündür. Orhan Gazi’nin yaptırdığı İznik Medresesinin üçüncü müderrisi olan ve 800/1397 tarihinde vefat eden Alâeddin Esved yani Kara Hoca’nın Kara Halil’in hocası olması mümkün görünmemektedir. Çünkü Kara Halil Efendi takriben XIV. asrın ortalarında İznik kadılığında bulunmaktadır. Bu sırada İznik’te Dâvûd-i Kayserî (ö. 751/1350) müderris olarak görev yapmaktadır.66 Bu durumda Kara Hoca’nın yaş itibariyle Kara Halil’in medreseden arkadaşı olma ihtimali büyüktür. Kara Halil Efendi’nin âhî şeyhi Şeyh Edebâli ile kayınpederi Taceddin Kürdî’den ders almış olma ihtimali olmakla birlikte, bunun da bir delili yoktur. Bütün bunlardan çıkan sonuç şöyle olabilir: Kara Halil’in hocası Alâeddin Esved olmayıp o tarihte müderris bulunan Alâeddin bin Hacı Kemâleddin olmalıdır. Zira bu şahıs Orhan Gazi’ye ilk vezir olan kişidir. Dolayısıyla Uzunçarşılı’nın da ifade ettiği gibi67 kendisi vezir olunca meziyetlerini çok iyi bildiği talebesi Kara Halil’i kadılığa getirmiştir denilebilir. Böylece Kara Halil medrese tahsilinden sonra sırasıyla Bilecik, İznik ve Bursa’ya kadı olmuştur. Orhan Gazi büyük bir bilgi birikimine sahip olan Kara Halil’e çok değer vermiş, kendisiyle özel sohbetler yapmış, ona pek çok konuda danışmıştır. 64 Taşköprülüzâde, eş-Şakâik-ü Nûmâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, Neşr. Ahmet Suphi Furat, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul, 1985, s. 8-10; Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, I, 218-219. 65 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 3-4. 66 Sultan Orhan İznik’i fethettikten sonra tasavvufta Muhyiddin ibnü’l-Arabî meşrebini benimsemiş olan Dâvûd-i Kayserî’yi müderris olarak görevlendirmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, Haz. Yücel Dağlı- Seyit Ali Kahraman, Yapı Kredi Bankası Yay., 2. b. İstanbul, 2008, II. Cilt, I. Kitap, s. 42. 67 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 5. 23 1359’da Bursa kadısı iken I. Murad’ın ilk saltanat günlerinde kazaskerliğe yükseltilmiş ve Padişah’ın yanından hiç ayrılmamıştır. I. Murad onun başarılı hizmetlerinden memnun olmuş ve Kara Halil Efendi’yi taltif ederek 1368 senesinde “Hayruddin Paşa” unvanıyla vezirliğe yükseltmiştir.68 1.1. Kadılığı Çandarlı Kara Halil Efendi, iyi bir medrese eğitimi alarak ilmiye sınıfında yetişmiş olup kimlerden ders gördüğü ve nasıl yetiştiği bilinmemektedir. Osman Gazi’nin son yıllarında ve Orhan Gazi’nin babasına vekâlet ettiği sırada Bilecik kadısı olarak atanmıştır. İznik’in 731/1331 yılında fethedilmesinin ardından Orhan Gazi tarafından İznik kadısı olarak tayin edilen Kara Halil Efendi, 749 (1348-49) yılında devletin yeni merkezi olan Bursa kadısı yapılmış ve Murad Hüdâvendigâr’ın tahta çıkmasından (1362) sonra kazaskerliğe getirilmiştir.69 Halil Efendi’nin en yüksek şer’î ve hukukî makam olarak yeni ihdas edilen kazaskerliğe makamına tayin edildiği bu dönemde (yaklaşık 766/1364-65 yıllarında) kazaskerlerin seferlere padişahla birlikte katılması kanun haline getirilmiştir. Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı da bu dönemde kurulmuştur. Çandarlı Halil Efendi ile Karamanlı Molla Rüstem Osmanlı maliyesinin teşkilâtlanmasında da önemli rol oynamışlardır.70 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Halil Hayreddin Paşa ile ilgili olarak “Halil, ilim adamı idi, Osman zamanında (ö. 724/1324) Kuzeybatı Anadolu’da Bilecik’in kadısı idi. Orhan zamanında (726-763/1326-1362) İznik’in ilk kadısı (730/1329-30) ve sonra Bursa kadısı (749/1348) olarak atandı.”71 İfadeleriyle yukarıdaki bilgiyi doğrulamaktadır. Kendisi Kayserili Sinaneddin Yûsuf’un 749/1348’den sonra vezir 68 Kepecioğlu, Kâmil, Bursa Kütüğü, Yay. Haz. Hüseyin Algül ve diğerleri, Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yay., Bursa, 2008, II, 174-175. 69 İbn Kemâl (Kemâlpaşaoğlu Şemsüddin Ahmed), Tevârih-i Âl-i Osman, II. Defter, Yay. haz. Şerafettin Turan, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay. Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, 2. b. s. 50-51; Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, Matbaai Âmire, İstanbul, 1332, s. 52; Mecdî, Şakaik-i Numaniye Tercümesi, s. 30-31; Eyice, Semavi, İznik Tarihçesi ve Eski Eserleri, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi Yayınları I, Örünç Ofset Basımevi, İstanbul, 1988, s. 26; Danışmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yay., Türkiye Basımevi, İstanbul, 1971, I, 17; Türk Ansiklopedisi’nde, Halil Hayreddin Paşa’nın 1360 yılında Orhan Gazi’nin vefatı esnasında Bursa Kadısı olarak görev yapmakta olduğu kaydedilmektedir. Türk Ansiklopedisi, Halil Hayredin Paşa Maddesi, Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 1963, XI, 367. 70 Aktepe, “Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa”, DİA, VIII, 215; Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, I, 17; Eyice, İznik Tarihçesi ve Eski Eserleri, s. 26; Beydilli, “Yeniçeri ve Yeniçeri Ağası”, DİA, XXXXIII, 450. 71 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 6. Çandarlı, 750-905/1350-1500 yılları arasında beş sadrazam çıkaran Osmanlı ailesinden birinin ismidir. Menage, V. L., “Djandarli”, The Encyclopedia of Islam, New Edition, Leiden E. J. Brill, 1986, II, 444-445. 24 olması üzerine Bursa kadılığına getirilmiştir.72 Kara Halil Efendi’nin Osmanlı hukuk sisteminde yüksek bir hâkimlik görevi kabul edilen Bursa kadılığı Gazi Murad Hüdâvendigâr’ın hükümdâr olduğu 763/1362 yılına kadar devam etmiştir.73 Kara Halil, kuruluş sürecinde Osmanlı eğitim sisteminde en yüksek makam olan kadılık görevini ifa ettikten sonra 763/1362 yılında kazaskerliğe yükselmiştir.74 1.2. Kazaskerliği Osmanlı Devletinin kuruluş sürecinde Sultan I. Murad zamanına kadar en yüksek ilmî, şer’î ve hukukî makam Bursa kadılığı idi. Osmanlı fütuhatı Rumeli’ye doğru atlayarak genişleyince orduda şer’î işleri görmek ve padişahla beraber seferlerde bulunmak üzere büyük bir şer’î memurun bulunmasına ihtiyaç duyulmuştur. Sultan I. Murad hükümdar olur olmaz (763/1362) en yüksek şer’î ve hukukî makam olarak kazaskerliği75 ihdas ederek Çandarlı Kara Halil’i bu makama tayin etmiştir.76 Âşıkpaşazâde’nin (ö. 889/1484’ten sonra) belirttiğine göre Sultan I. Murad kendisi ile 72 Mehmed Neşrî, Kitab-ı Cihan-Nüma (Neşrî Tarihi), Yay., Haz. Faik Reşit Unat, Mehmet A. Köymen, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, 4. b. İstanbul, 2014, I, 154-156; Müneccimbaşı, Ahmed Dede, Sahaifü’lAhbar fi Vekayiü’l- Âsâr (Müneccimbaşı Tarihi), Terc. İsmail Erunsal, Tercüman 1001 Temel Eser Yay., İstanbul, t.y. I, 91; Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 6; Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, sayı: 91, s. 459; Kadı hakkında geniş bilgi için bkz. Ortaylı, İlber, Osmanlı Devletinde Kadı, Turhan Kitabevi Yay., Ankara 1974, ss. 8-48; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, 4. b. İstanbul, 2014, s. 91-152. 73 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 6; Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, sayı: 91, s. 461; Menage, “Djandarli”, The Encyclopedia of Islam, II, 444; Ayrıca bkz. Bedir, Murtaza, “Osmanlı Tarihinin Kuruluş Asrında (1389'a kadar) İlmiye'ye Dair Bir Araştırma: İlk Fakihler”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, İstanbul, 2006, sayı: 1, ss. 23-39. 74 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 7. 75 Başarılı fetih hareketleri ve uygulanan iskân politikası neticesinde Balkanlara yerleşme siyaseti güden Osmanlı Devleti’nin yapılan göçler neticesinde bölgede idarî ve askerî düzeni yapılandırması gerektiğinden Trakya’da yeni bir askerî düzenin oluşturulması için askerî sınıfların şer’î işlerine bakmak, seferlerde bulunmak ve aynı zamanda ilmiye sınıfının en yüksek derecesi olmak üzere “kadıaskerlik” (kazaskerlik) makamı oluşturulmuştur. Bu makama ilk defa Bursa kadısı olan Çandarlı Kara Halil Efendi tayin edilmiştir. Halil Paşa daha sonra “Hayreddin” unvanıyla I. Murad zamanında vezir ve daha sonra da vezîriâzam olarak atanmıştır. Kazasker sayısı 1480 yılına kadar bir tane iken bu tarihten itibaren Anadolu ve Rumeli kazaskerliği olarak ikiye çıkarılmıştır. Kazaskerler XIV. yüzyılın ortalarına kadar Şeyhülislamdan daha önemli bir mertebede bulunmuşlardır. Divân toplantılarında ise vezîriâzam’ın sol tarafında yer almışlardır. Kılıç, Şahin, Kılıç, Ayşegül, “Osmanlı Kuruluş Döneminde Yönetim Yapısı” Türk İdare Tarihi, Ed. Erkan Tural, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yay., Ankara, 2012, s. 61-62). Ayrıca bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, s. 155-163; Şentop, Mustafa, Osmanlı Devletinde Kazaskerlik Kurumu (XVIII. Yüzyıl Sonlarına Kadar), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2002. 76 Mecdî, Şakayik-i Numaniye Tercümesi, s. 31; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, 6. b. Ankara, 1994, I, 166; Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, s. 155; Türk Ansiklopedisi, I, 367. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde; Orhan Gazi’nin Mevlânâ Cendereli Kara Halil’i Osmanoğulları devletinde ilk defa Anadolu Kazaskeri yaptığını ve bütün kazaskerlere öncü olduğunu belirtmiştir. Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, II. Cilt I. Kitap, s. 42. 25 âşinalığı olan Bursa Kadısı Kara Halil’i kazaskerliğe tayin etmiş,77 bundan sonra kazaskerlerin padişahla beraber seferlerde bulunmaları gelenek haline gelmiştir.78 Kazaskerlik vazifesinin o tarihlerde İlhanlılar, Mısır’daki Memlukler ve Anadolu Selçukluları teşkilâtından alındığı anlaşılmaktadır.79 Kara Halil Efendi, kazaskerliği zamanında da Osmanlı askerî ve malî teşkilâtında önemli rol oynamıştır.80 Nitekim Neşrî’nin ifadesine göre Karaman’dan gelen Danişmend Kara Rüstem’in Osmanlı ülkesine gelmesine kadar Osmanlılar, savaş ganimetlerinden beşte birinin hükümdar hissesi olarak ayrılması usulünü bilmemektedir. Kara Rüstem Kazasker Hayreddin Paşa’ya bunu hatırlatıp o da Sultan I. Murad’a durumu izah edince Sultan I. Murad, Tanrı buyruğu olarak Hünkârın hakkı olan ganimetlerden beşte birlik bölümünün alınmasını emretmiştir. Bu dönemde savaşların getirdiği bazı malî ve askerî ihtiyaçların giderilmesi için devletin hazinesinin vergiler konarak güçlendirilmesi ve bu anlamda bir teşkilât kurulması gerekmiştir. Kazasker Çandarlı Kara Halil ve ulemâdan Molla Rüstem’in tavsiyeleri ile harplerde esir alınan her bir esir için yüz yirmi beş akçe kıymet takdir edilmiş, yüz yirmi beş akçenin beşte biri olan yirmi beş akçe ya da beş esirde bir esir alınması kanun olarak ihdas edilmiştir. “Pencik Kanunu” denilen bu uygulama ile kumandanların yanlarına bu vergileri tahsil etmek üzere kadılar tayin edilmiş, ayrıca Gelibolu iskelesine “pencikçi” adıyla bir memur görevlendirilmiştir.81 1.3. Beylerbeyliği Osmanlı Beyliği’nde askerî ve malî teşkilâtın kuruluşunda önemli rolü olan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa, sevk ve idare ettiği kuvvetlerle geniş ve başarılı fetihler yapmıştır. Balkanları ele geçirmeyi hedefleyen Sultan Murad, bu iş için Hayreddin Paşa’yı görevlendirmiş, o da Gümülcine’yi kendisine karargâh yapmış olan Evrenos Bey ile diğer uç beylerini bir miktar kuvvetle daha ileriye göndererek Marolya denilen Avrat Hisarı’nı muhasara ettirmiştir. Beklediği yardımı alamayan kadın muhafız, kaleyi teslim etmeğe mecbur kalmıştır. Türklerin eline geçen Marolya’ya, 77 Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, s. 52. 78 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 7; Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, sayı: 91, s. 462. 79 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 7; Uzunçarşılı,“Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, sayı: 91, s. 467. 80 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 7. 81 Neşrî, Neşrî Tarihi, I, 196-198; Hoca Sâdeddin, Tâcu’t-Tevârih, haz., İsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1999, I, 119-120; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 173; İnalcık, Devlet-i Âliye, s. 58. 26 muhafızının kadın olmasından dolayı Avrat Hisarı denilmiştir. Hayreddin Paşa 773/1371 yılında kaleyi teslim aldıktan sonra Edirne’ye Sultan Murad’ın yanına dönmüş ve onun yerine Beylerbeyi Lala Şahin Paşa gönderilmiştir.82 Balkan fetihleri sırasında Bizans İmparatoru’nun oğlu Selânik Valisi Manuel’in Serez’i ele geçirmek için tertip ettirdiği ayaklanma hareketini (776/1374) haber alan Vezir Halil Hayreddin Paşa süratle hareket ederek isyanı bastırmıştır. İsyana katılanlar ve destekçileri cezalandırılmıştır.83 Kazaskerlikten sonra vezirlik ve daha sonra kumandanlık yapan Çandarlı Halil Hayreddin Paşa, akıncı kumandanı Evrenos Bey ile birlikte Makedonya’dan batıya doğru hareket ederek, Timurtaş Paşa tarafından birkaç sene önce haraca bağlanmış fakat daha sonra elden çıkmış olan Manastır’ı 1385 yılında zaptetmiş ve Manastır’dan sonra aynı yıl içinde Ohri’yi de Osmanlı topraklarına katmıştır.84 1.4. Vezirliği Osmanlı Devleti’nde vezirlik, Selçuklu devlet teşkilâtındaki kurumun devamı niteliğindedir. Osman Gazi’nin ölümünden sonra devletin idaresi oğulları Orhan Gazi ile Alâeddin Bey’e kalmıştı. Osman Gazi’nin kumandanlarından biri olan Büyük oğul Orhan Bey savaşçılığı ve kahramanlığı, Alâeddin ise fıkıh ilmindeki derinliği ve sofuluğu ile tanınmıştı. Orhan Bey kardeşine devleti paylaşmayı teklif etmiş fakat Alâeddin Bey otoritenin paylaşılmasını kabul etmeyerek büyük bir fedakârlık örneği göstermiştir. Babasının mirası içerisindeki sürülerin paylaşılmasını da kabul etmemiş ve hepsini Orhan Bey’e bağışlamıştır. Kardeşinin bu erdemli davranışlarından etkilenen Orhan Bey: “Mademki sana kalan koyunları, boğaları ve atları almak istemiyorsun, o halde gel benim milletimin çobanı ol!” diyerek Alâeddin Bey’i onurlandırmıştır. Ancak Alâeddin Bey çobanlığın da babası Osman Gazi döneminden beri Orhan Bey’in hakkı olduğunu belirterek diğergâmlık göstermiştir. Bunun üzerine Orhan Bey “İmdi sen bana paşa ol!” diyerek vezirlik teklif edince bunu da kabul etmeyen Alâeddin Bey kendisine Kîte ovasında bir köy verilmesiyle yetinmiştir.85 82 Neşrî, Neşrî Tarihi, I, 214-216. 83 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 172; Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 14. 84 Neşrî, Neşrî Tarihi, I, 214; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 176. 85 Âşıkpaşazâde, Âşıkpaşazâde Tarihi Tevârih-i Âli Osman, Matbaai Âmire, İstanbul, 1332, s.36-37; Lamartin, Alphonse de, Aşiretten Devlete (Türkiye Tarihi), çev. Mehmet R. Uzmen, Tercüman 1001 Temel Eser Yay., İstanbul, 1970, I, 73-74; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 115. Bu köy günümüzde Alaattin Bey Mahallesi olarak bilinmektedir. 27 İlk Osmanlı veziri Hacı Kemâleddin oğlu Alâeddin Paşa’dır.86 Çandarlı Kara Halil Paşa, Alâeddin Paşa, Ahmed Paşa, Hacı Paşa ve Sinâneddin Yûsuf Paşa’dan sonra vezir olmuş ve Hayreddin unvanını almıştır. İlk defa vezirlikle birlikte beylerbeyliği yani ordu kumandanlığı görevini de bir arada yürüten Halil Paşa’nın vezirliğe tayin tarihi, 765/1363-64 veya 766/1364-65 yılları olarak verilir. Ancak Halil Hayreddin Paşa, Gümülcine, İskeçe, Zihne, Kavala, Drama ve Serez zapt edildikten sonra 1374’te İmparator Yuannes’in oğlu Selanik Valisi Manuel üzerine gönderilmiş ve 766/1364-65 yılından önce Batı Trakya fütuhatı sırasında vezirlikle birlikte kumandanlık vazifesini yürütmüştür.87 Neşrî’nin belirttiğine göre Kazasker Halil Hayreddin Efendi, Sultan Murad Han’ın Gelibolu’ya geldiğinde kazaskerlikten vezirliğe yükseltilmiştir.88 Onun vezirliğe atanma tarihi anlaşıldığı kadarıyla tartışmalıdır. Bu konuda 765/1363, 766/1364, 770/1368, 773/1371, 775/1373 ve 787/1385 tarihleri verilmekle birlikte Halil Hayreddin Paşa’nın 773/1371 senesinde vezir olması daha tutarlı görünmektedir.89 Sultan Murad Hüdâvendigâr, Cemaziye’l-Âhir 787/Temmuz 1385 tarihinde tertip ettirmiş olduğu Bursa’nın Çekirge semtinde bulunan vakfiyesinde vakfının tevliyet ve nezaretini Hayreddin Paşa’ya vermiştir.90 Ayrıca Cemâlüddin Aksarayî tarafından Keşşaf tefsiri üzerine kaleme alınan hâşiye (Hasan b. Ali hattıyla yazılmış olan nüshası) 783/1381 tarihinde müellifi tarafından vezir Hayreddin Paşa’ya ithaf olunmuştur. Dolayısıyla bu belgelere göre Hayreddin Paşa 783/1381 tarihinden önce vezir olmuş görünmektedir. Kara Halil Efendi vezir olduktan sonra kendisine Hayreddin denildiğine göre kendisi tarafından İznik’te yaptırılmış olan 780/1378 tarihli Yeşil Câmii kitabesindeki bilgiye fazla itibar etmeden onun vezir olduğunu kabul etmek daha uygun olacaktır.91 86 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 126. 87 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 8-10. 88 Neşrî, Neşrî Tarihi, I, 198-200. 89 Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, sayı: 91, s. 464; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 176. Nitekim Atâyî, Çandarlı’nın 770/1368 yılında vezîriâzam olduğunu ifade eder. Nev’izâde Atâyî, Hadâikü’l-Hakâik fî Tekmileti’ş-Şekâyık (Zeyl-i Şakayık), İstanbul 1268 h. I, 122; Türk Ansiklopedisinde Halil Hayreddin Paşa’nın 787/1385 yılında vezir olduğu kaydedilmiştir. Türk Ansiklopedisi, XI, 367. 90 Öcalan, Hasan Basri, Sevim, Sezai, Yavaş, Doğan, Bursa Vakfiyeleri I, Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. yay., Bursa, 2013, s. 158-177; Uzunçarşılı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, sayı: 91, s. 465. 91 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 9-11; Uzunçarşılı,“Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa”, Belleten, sayı: 91, s. 466. 28 Kara Halil’in kazaskerlikten vezirliğe tayin tarihi de belli değildir. Kaynaklarda yer alan Osmanlıların ilk vezirinin Çandarlı Kara Halil Efendi olduğu şeklindeki bilginin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Zira Osmanlılarda ilk vezir ulemâ sınıfından Alâeddin Paşa’dır. Alâeddin Paşa’dan sonra sırasıyla Ahmed Paşa b. Mahmud, Hacı Paşa ve Sinânüddin Yusuf Paşa vezir olmuşlardır. Sultan Murad’ın ilk veziri Sinânüddin Yûsuf Paşa’nın hangi tarihte vefat ettiği veya vezirlikten nasıl ayrıldığı bilinmemektedir.92 Halil Hayreddin Paşa, Kazaskerlik vazifesini sürdürdüğü sırada beylerbeyliği ile birlikte devletin en yüksek makamı olan vezirliğe atandı. Bu sebeple kendisine paşalık unvanı verilerek Hayreddin Paşa lakabıyla anılmaya başlandı.93 Sonraki dönemlerde vezîriâzamlar benzer şekilde her iki görevi de uhdelerinde bulundurmuşlardır.94 Vezirlikle kumandanlığın birleştirilmesi ve vezirlerin sayısının artmasının ardından Hayreddin Paşa birinci vezir, yani vezîriâzam sayılmıştır. 775/1373 yılında gerçekleşen bu tayin kendisine yeni sorumluluklar getirmiştir.95 Halil Hayreddin Paşa’nın gerek kazaskerlik ve gerek vezirliği dönemindeki devlet teşkilâtına ait hizmetlerinden birisi de maliyenin oluşturulmasıdır. O tarihe kadar bir devlet hazinesine sahip olmayan Osmanlı Beyliği, aşiretten devlete geçiş sürecinde yaptığı fetihler sebebiyle paraya ihtiyacı olduğu gibi yeni kurulan Yeniçeri Ocağı’na da düzenli maaş verilmesi gerekmekteydi. Bunun üzerine Kara Halil Efendi Molla Rüstem ile birlikte devlet maliyesini kurmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin kurumları oluşturulurken daha önce olduğu gibi aşiret teşkilâtının devam etmesini isteyerek yeniliklere ve yeni kurumlara karşı çıkanlar olmuştur. Tarih içinde her zaman karşılaşılan değişime direnç, Osmanlı’nın ilk döneminde de kendisini göstermiş olup eski alışkanlıklarının dışına çıkamayan ve yeniliklere muhalefet edenlere rağmen Kara Halil ile Molla Rüstem, oluşturdukları yeni teşkilâtlarla devletin geleceğini koruma altına almışlar, Osmanlı Devleti’ni aşiret yönetiminden kurtarıp kurumları ve kanunları olan bir devlet haline getirmişlerdir.96 92 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 8. 93 Mecdî, Şakayik-i Numaniye Tercümesi, s. 31. 94 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s. 11-12 95 Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-Tevârih, I, 143; Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, I, 218-219. 96 Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s 13. 29 1.5. Vefatı Sultan Murad Hüdâvendigâr, 788/1386 yılında Karamanoğlu üzerine sefer yapmak üzere Anadolu’ya geçtiği sırada Rumeli bölgesinin idare ve muhafazasını yaşı ilerlemiş olduğundan sefere gitmeğe gücü yetmeyecek olan Vezir ve Beylerbeyi (vezîriâzam) Hayreddin Paşa’ya bırakmış, oğlu Kazasker Ali Efendi’yi de vezir yaparak yanında götürmüştür. Hayreddin Paşa Yenice-i Vardar’da hastalanmış ve nakledildiği Serez’de 789/1387 yılında vefat etmiştir.97 Kışı Bursa’da geçiren Sultan Murad henüz Karaman seferine hareket etmeden önce Hayreddin Paşa’nın ölüm haberini almış ve oğlu Ali Paşa’yı babasının teçhiz ve tekfinini yapıp cenazesini İznik’e nakletmesi için Serez’e göndermiştir. Kütahya’ya hareket ederken çok sevdiği Ali Paşa’nın babasının defin işlerini yaptıktan sonra kendisine yetişmesi için haber göndermiştir.98 Halil Hayreddin Paşa’nın mezar kitabesine göre ölüm tarihi 789/1387 yılıdır. Cenazesi büyük oğlu Ali Paşa tarafından Serez’den İznik’e getirilen Halil Hayreddin Paşa, Lefke (Osmaneli) Kapısı dışında bulunan İznik kabristanlığına defnedilmiştir.99 Osmanlılardaki taş oymacılığının şaheserlerinden kabul edilen Halil Hayreddin Paşa’nın güzel sülüs hat ile Farsça olarak hakkedilmiş olan mezar kitâbesi şöyledir: خيرالدين باشا باسال هفتصد هشتاد ونه بشهر سرز رحيل كرد زدار فنا بدار بقا “Hayreddin Paşa 789 yılında Serez şehrinde yokluk âleminden sonsuzluk âlemine göçtü.”100 Hayreddin Paşa’nın kabir kitâbesi okunurken onun 780/1378 yılının Ramazan ayında vefat ederek İznik İslâm mezarlığında mermer hücrenin içine defnolunduğu ve üzerine kubbe yapıldığı, mezar taşındaki “هفتصد هشتاد