T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI İSLAM FELSEFESİ BİLİM DALI CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİM FELSEFESİ (DOKTORA TEZİ) Oya GÜLER BURSA 2020 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI İSLAM FELSEFESİ BİLİM DALI CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİM FELSEFESİ (DOKTORA TEZİ) Oya GÜLER Danışman Prof. Dr. Yaşar AYDINLI BURSA 2020 v ÖZET Adı ve Soyadı : Oya GÜLER Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : İslam Felsefesi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : x +237 Mezuniyet Tarihi : …/ …/ 2020 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Yaşar AYDINLI CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİM FELSEFESİ Günümüz eğitim sistemi ve eğitim kurumlarının temeli Cumhuriyet Dönemi modernleşme sürecinde atılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşu ile yeni bir eğitim sistemi kurulmaya çalışılmış toplumsal olarak eğitim seferberliği yürütülmüştür. Devletin kuruluş felsefesi eğitim sisteminin de felsefi temellerini oluşturmuştur. Bu yüzden Cumhuriyet düşüncesini meydana getiren felsefi ve düşünce akımları eğitim alanında etkisini göstermiştir. Cumhuriyet Dönemi Eğitim Felsefesi adlı araştırmanın konusu, günümüz eğitim sistemi ve kurumlarının temellerinin atıldığı Cumhuriyet dönemini, içinde bulunduğu şartları, etkilendiği düşünce akımlarını, miras aldığı eğitim birikimi çerçevesinde incelemek ve eğitim felsefesi açısından ele almaktır. Eğitim sisteminin felsefi temellerini anlamak günün içinde bulunduğu ideolojik akım ve düşünce sistemlerini de incelemeyi gerektirmektedir. Bundan dolayı Cumhuriyet dönemi eğitim felsefesini anlamak için Osmanlı Devleti modernleşme sürecinin ele alınması gereklidir. Üç bölümden oluşan araştırmada birinci bölümde Osmanlı’da Eğitim ve Çağdaşlaşma başlığı adı altında; Osmanlı devletinde Tanzimat süreciyle başlayan, Islahat Fermanı, II. Meşrutiyet ve II. Abdülhamit dönemlerindeki reform çabaları incelenerek eğitim alanında hangi gelişmelerin gerçekleştirildiği ele alınmıştır. İkinci bölümde, Cumhuriyet Dönemi Eğitim başlığı adı altında; Cumhuriyet döneminde dünya üzerinde etkili olan ideolojik akımlar ve Türkiye’ye etkileri, İktidar, Eğitim ve İktidar üçlemesinin eğitim felsefesi açısından birbirlerini nasıl etkilediği, eğitimin Cumhuriyet Dönemindeki ideolojik işlevsel rolü, eğitimde pozitivizm etkileri incelenmiştir. Üçüncü bölümde Cumhuriyet Dönemi Eğitimde Yabancı Uzman Raporlarının Etkisi ve Dil Devrimi’nin Türk eğitim sistemindeki yeri incelenmiştir. Anahtar Kelimler: Eğitim, İdeoloji, Eğitim Felsefesi, Modernleşme, Pozitivizm, Aydınlanma, Ulus vi ABSTRACT Name and Surname : Oya Güler University : Bursa Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : Philosophy and Religious Sciences Branch : İslamic Philosophy Degree Awarded : Doctorate (PhD) Page Number : x +237 Degree Date : … / … / 2020 Supervisor (s) : Prof. Dr. Yaşar AYDINLI EDUCATIONAL PHILOSOPHY OF THE REPUBLIC PERIOD The base of today's educational system and educational institutions was laid during the modernization process of the Republican Period. With the establishment of the Republic, it was aimed to establish a new educational system and social education campaign was carried out. The founding philosophy of the state formed the philosophical foundations of the education system as well. Therefore, philosophical and current of thought that constitute the idea of the Republic have shown their effect in the field of education. The subject of the study of the Philosophy of Education in the Republican Period is to examine the era in which the foundations of today's education system and institutions were laid, the conditions in which it was found, the currents of thought that it was influenced within the framework of the educational background it inherited, and to address it in terms of educational philosophy. Understanding the philosophical foundations of the education system requires analyzing the ideological current and thought systems of the day. For this reason, in order to understand the educational philosophy of the Republican period, the modernization process of the Ottoman Empire should be considered well. The research consists of three parts and in the first part, under the heading of Modernization and Education in Ottoman Empire, which started with the Reform process, Reform Edict in the Ottoman Empire, II. Constitutional Monarchy and the reform efforts during the period of II. Abdülhamit were analysed and the progress in the field of education were studied In the second part, under the title of the Republican Period Education; The effects of ideological movements on the world in the Republican Period and their effects on Turkey, the effects of power-education and how they affect each other in terms of philosophy of education, the ideological functions of education in Republic Period, the effects of positivism in education were studied. In the third part, the effect of Foreign Expert Reports on Republican Education and the position of Language Revolution in Turkish education system are examined. Key Words: Education, Ideology, Philosophy of Education, Modernization, Positivism, Enlightenment, Nation vii ÖNSÖZ Eğitim seviyeleri yüksek olan toplumların eğitim sistemleri incelendiğinde kendi toplumsal dinamiklerinden beslendikleri görülmektedir. Türk eğitim sistemine bakıldığında ise toplumsal değerleri ile uyumlu bir eğitim sisteminin olmadığı karşımıza çıkmaktadır. Bunun en büyük sebebinin kendine özgü bir eğitim felsefesinin olmaması ve eğitim sisteminin siyasi ve ideolojik etmenler dahilinde planlanması olduğu söylenebilir. Türkiye’deki eğitim sistemi ideolojik ve siyasi yapıya göre değişiklik göstermekte olup ve toplumsal düzeni sağlamadaki rolünü tam olarak yerine getirememektedir. Toplumsal değerlerinin aksine seküler ve pozitivist felsefi alt yapıya sahip eğitim sistemimizin çıktıları doğal olarak toplumsal beklentilerden uzak kalmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihinden itibaren radikal değişiklikler yapılarak günümüze kadar sürdürülebilir bir felsefi sistemin geliştirilemediği Türk eğitim sisteminde günümüze kadar bir eğitim felsefesi arayışı sürmektedir. Buradan hareketle Türk eğitim sisteminin felsefi temellerini incelemek bu araştırmanın başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Türk eğitim sisteminin temelleri Cumhuriyet Dönemi’nde atılmıştır. Günümüz eğitimini değerlendirmek veya problemlerini görebilmek için sistemin temelindeki felsefi altyapıyı öncelikle incelemek gerekmektedir. Bundan dolayı bu çalışma “Cumhuriyet Dönemi Eğitim Felsefesi” olarak adlandırılmıştır. Cumhuriyet Dönemi Eğitim Felsefesi çalışmasıyla, hem günümüz eğitim problemlerinin kaynağının hem de eğitim anlayışımızın temellerini oluşturan felsefi sistemin incelenmesi hedeflenmiştir. Titizlikle sürdürdürülen bu çalışmanın Türk eğitim felsefesi üzerine yapılacak araştırmalara katkıda bulunacağı beklenmektedir. Türk eğitim sisteminin temellerinin Cumhuriyet Döneminde atılması nedeniyle Türk eğitim felsefesi aynı dönemde şekillenmiştir. Bu nedenle Cumhuriyet Dönemi Eğitim Felsefesini anlayarak günümüz eğitim felsefesi düzenlenebilir. Öğrencilik yıllarından itibaren beni engin bilgi birikimi ve tecrübeleri ile yönlendiren, çalışmamın her aşamasında beni cesaretlendiren, değerli hocam Prof. viii Dr. Yaşar Aydınlı ’ya öncelikle saygı ve şükranlarımı sunarım. Aynı şekilde öğrencilik yıllarımdan itibaren verdiği destekler için değerli hocam Doç. Dr. Hidayet Peker’e teşekkür ederim. Bu zorlu süreçte beni anlayıp manevi desteğini her zaman hissettiğim sevgili arkadaşım Dr. Asude Coşkunsever’e, bu araştırma döneminde dünyaya gelen ve en büyük motivasyon kaynaklarım olan kızlarım İkra ve Serra Güler’e, her zaman yanımda olan desteğini esirgemeyen aileme ve eşim Mehmet Güler’e teşekkür ederim. Oya GÜLER Bursa, 2020 ix İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ............................................................................................... ii YEMİN METNİ ........................................................................................................ iii YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU ....................... iv ÖZET .......................................................................................................................... v ABSTRACT ............................................................................................................... vi ÖNSÖZ ..................................................................................................................... vii İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... ix GİRİŞ .......................................................................................................................... 1 1. KONU VE PROBLEM ...................................................................................... 1 2. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ ....................................................... 13 3. ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI .......................................................... 14 BİRİNCİ BÖLÜM OSMANLI’DA EĞİTİM VE ÇAĞDAŞLAŞMA 1. Tanzimat Dönemi ............................................................................................. 31 2. Islahat Fermanı: ............................................................................................... 42 3. II. Abdülhamid Dönemi: ................................................................................. 49 4. II. Meşrutiyet: ................................................................................................... 54 4.1. II. Meşrutiyet Dönemi Eğitimin Genel Yapısı ............................................ 56 4.2. II. Meşrutiyet Dönemi Eğitim Problemleri ................................................. 57 4.3. II. Meşrutiyet Dönemi’nde Eğitimde Yaşanan Gelişmeler ......................... 61 5. Okulöncesi ve İlköğretimde Yaşanan Gelişmeler ......................................... 62 6. Ortaöğretimdeki Gelişmeler ........................................................................... 63 7. Yüksek Öğretimdeki Gelişmeler ..................................................................... 64 x İKİNCİ BÖLÜM CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ 1. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ EĞİTİM: .................................................... 67 2. İDEOLOJİLER YÜZYILI .............................................................................. 78 2.1. Modernleşme ............................................................................................... 83 2.2. Aydınlanma ................................................................................................. 86 2.3. Ulus Kavramı ve Milliyetçilik ..................................................................... 93 2.4. Fransız Devrimi ve Etkileri ....................................................................... 101 3. EĞİTİM VE İDEOLOJİ ............................................................................... 107 3.1. İdeolojinin Tanımı Ve Tarihi ..................................................................... 107 3.2. İktidar –İdeoloji Ve Eğitim ....................................................................... 113 3.3. Osmanlıdan Cumhuriyet’e Eğitim Ve İdeoloji .......................................... 115 3.4. Ders Kitaplarında ....................................................................................... 124 4. CUMHURİYET DÖNEMİNDE POZİTİVİZMİN ETKİSİ ..................... 131 4.1. Pozitivizm ve Sekülerleşme ...................................................................... 135 4.2. Cumhuriyet ve Laiklik ............................................................................... 138 4.3. Pozitivizmin Eğitime Etkisi ...................................................................... 150 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİMDE YABANCI UZMAN RAPORLARININ ETKİSİ 1. JOHN DEWEY............................................................................................... 161 2. KÜHNE RAPORU ......................................................................................... 168 3. ÖMER BUYSE RAPORU ............................................................................. 170 4. ALBERT MALCHE RAPORU: .................................................................. 172 5. YABANCI UZMAN RAPORLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ......... 176 CUMHURİYET VE DİL DEVRİMİ ................................................................... 179 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ........................................................................ 205 KAYNAKÇA .......................................................................................................... 214 ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................... 237 1 GİRİŞ 1. KONU VE PROBLEM 21. yüzyılın getirdiği yenilik ve değişim taleplerini karşılayabilecek nitelikte bireylerin yetiştirilmesi, ülkelerin eğitim sistemlerini çağın gereksinimlerine göre düzenleme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda ülkelerin eğitim sistemleri, kendi sosyo-kültürel ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli değişime, dönüşüme ve etkilenmeye açık olan dinamik bir yapıya dönüşmüştür. Eğitim felsefesi, eğitim politikalarına yön vererek, yetiştirilmek istenen birey anlayışını şekillendirmiştir. Bu nedenle ülkeler var olma stratejilerini, belirlemiş oldukları eğitim felsefeleri üzerinden gerçekleştirir. Günümüz eğitim sistemleri ve anlayışları çok boyutlu bir etkileşime maruz kalmaktadır. Modernleşme ile birlikte teknolojik gelişmelerin eğitime etki etmesi, akademik anlamda eğitimin toplumsal ve ferdi yapıya uygunluğunun araştırılması, bilginin yaygınlaşması, iletişimin hızı ve çok yönlülüğü gibi gelişmeler de eğitim anlayışını ve felsefesini değiştirmiştir. Eğitim felsefesinin müstakil bir disiplin olarak ele alınması Sanayi Devriminin sonrasında 20. yüzyıl başlarında gerçekleşmiştir. Tarihsel sürecine bakıldığında eğitim felsefesi, üç temel yönelime dayanmaktadır. Bu yönelimler Preskriptif, Analitik ve Eleştirel Yönelimlerdir1. Bu eğilimlerden ilki normatif/preskriptif yönelim olup eğitim felsefesindeki en eski yönelimdir. Bu yönelimde eğitim ve öğretim faaliyetlerinin nasıl olması gerektiği ile ilgili felsefi temel ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmada ağırlıklı olarak klasik eğitim felsefesi denilen normatif/preksriptif bakış açısı ile Cumhuriyet Dönemi Eğitim Felsefesi ele alınmaya çalışılacaktır. Preskriptif yönelim, klasik eğitim felsefesindeki –izmler ile ifade edilmektedir. Buna Platon’un Devlet’inde, Locke’nin Eğitimle İlgili Bazı Düşünceler adlı eserinde, Rousse’nin Emilie’inde, Kant’ın eğitim konusundaki düşünce ve ilkeleri örnek olarak gösterilebilir. İkinci yönelim Analitik eğilimdir. Bu yönelim, 1 William Frenkena, Toward a Philosophy of Education, Edit. In C. Lucan, Toronto: The Macmillan, 1956/1969, s.286-291. 2 insanların eğitim konusunda aldıkları kararları, dayandıkları argümanları, geliştirdikleri akıl yürütmeleri aydınlatmaya çalışmaktadır. Üçüncü yönelim ise eleştirel eğilimdir. Eleştirel eğilime göre eğitim felsefecileri, felsefeyi diğer iki eğilimden farklı olarak bir araç olarak görmemekte, onlara göre felsefe, sosyal sınıfların ve dezavantajlı toplumların yararına hizmet etmek için kullanılmalıdır. Bundan dolayı Frankfurt Okulu’nun eleştirel kuramında veya neo-Marksist eleştirel pedagojisinde olduğu gibi eğitim felsefesi bireyleri özgürleştirmek, iktidarı eleştirme görevindedir2. Günümüzde eğitim felsefesi üzerine yapılan en güncel çalışmalara bakıldığında eğitim felsefesinde analitik yöntemin daha fazla alan kapsadığı görülmektedir. Bu yöntemde eğitim, pragmatik olarak toplum aracı olarak görülmemektedir. Toplumların oluşturduğu eğitim felsefelerinin temelleri analitik yöntem ile açıklanmaktadır. Analitik yönelimin eğitim felsefesinin tarihsel gelişimi, 1960'ların başında Birleşik Krallık'ta analitik felsefeyle ilgilenen Richard Stanley Peters önderliğinde başlamıştır3. Eğitim felsefesinin ayrı bir disiplin olarak üniversitelerde yer alması, analitik yönelimin gelişmesi sonucunda meydana gelmiştir. 1900'lerin başlarında, George Edward Moore ve Bertrand Russell, Cambridge felsefecisi Locke, Berkeley ve Hume'un çalışmalarından hareketle ampirik geleneği canlandırmak için "analiz" in felsefi bir yöntem olarak ele alınması gerektiğini belirtmişlerdir. Moore ve Russell’ın amacı, kişinin kendisini ve dünyasını tanımlamak için kullandığı kavramların analizleri ve inançların anlamlarını netleştirmekti. Sonrasında Wittgenstein’a göre kavramların ifade edilişindeki kelimeleri ve dil ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi incelemek için analitik bakış açısını kullanmak gerekliydi. Bu bakış açısı cümlelerin mantıksal-dilsel çözümlemelerine olanak sağladığından dolayı gerçeklikleri veya yanlışlıkları anlaşılabilecekti4. 2 Ahmet Cevizci, Eğitim Felsefesi, İstanbul: Say Yayınları, 2011,s.15-18. 3 Leonard J. Waks, “Introduction: Leaders in Philosophy of Education after 1980”, Leaders in Philosophy of Education, Edt. Leonard J. Waks, Rotterdam: Sense Publıshers, 2014, s.1. 4 Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz. Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, Çeviren, Oruç Aruoba 8. Baskı, Metis Yayınları, 2016. bkz. Elena Panova, Wittgenstein, “Felsefi Metamorfozu”, Çeviren, Fikret Osman,ss.1-31. dergipark.gov.tr/download/article-file/143814. 3 Wittgenstein sonrasında Charles D. Hardie (1942) ve Daniel J. O’connor (1957) analiz yaklaşımı konusunda eğitim fikirlerini tartışmışlardır. Ancak 1958'de Harvard Üniversitesi'nde akademik bir filozof İsrail Scheffler, eğitim alanında çalışarak, ileriye dönük makalelerden oluşan bir Eğitim Felsefesi kitabı (1958) düzenlemiştir. 1962’de R.S. Peters motivasyon kavramı ve sosyal ve siyaset teorisindeki temel kavramlar üzerinde bir analitik çalışma yapmış Peters, Londra Üniversitesi Eğitim Enstitüsü Eğitim Felsefesi Başkanlığına atanmasıyla eğitim felsefesi ayrı bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir5. 21. yüzyıla gelindiğinde eğitim felsefesi sadece realizm, idealizm, pragmatizm ve varoluşçuluk gibi temel akımlardan öte, metafiziğe ve epistemolojiye gönderme yaparak açıklanmaktadır. Bunun nedeni, mevcut eğitim konularına kurumsal, sosyolojik ve politik anlamda zemin hazırlanabilirken, eğitim sisteminin felsefi temelleri ile ilgili ciddi bir çalışma alanının ortaya çıkmamasıdır. Eğitim felsefesi, ülkelerin eğitimle ilgili uygulamalarına yön veren ideoloji ve inançları incelemekte, eğitim sistemlerinin nasıl olması gerektiğini değerlendirmektedir. Eğitimde insanın yeri, öğrenme metodolojisi ve toplumun eğitime yaklaşımı eğitim sistemini meydana getirmektedir. Eğitim akımları ülkelerin hedeflenen eğitim durumları ile ilişkilendirilmektedir. Ülkeler, eğitim sistemlerini oluştururken “eğitimden beklentilerini” ve “toplum-iktidar- ideoloji” kavramlarının eğitime etkilerini göz önünde bulundurmaktadır. Eğitim felsefesi tanımlarına bakıldığında eğitimin-toplum ilişkisi bakımından eğitime, topluma yön ve şekil verici bir görev verildiği görülmektedir. Örneğin bir ülkede eğitim sisteminde birey hayata hazırlanıyorsa tümdengelim yöntemi kullanılarak daimicilik akımı temel alınmıştır. Birey temelli, uygulamalı eğitim sistemi bir toplumda temeli oluşturuyorsa ilericilik akımı, demokratik ortamın temel alındığı gezi-gözlem ağırlıklı bir eğitim sistemi ise yapılandırmacılık akımına dayalı eğitim felsefesine sahiptir. 5 Bkz. Phılosophy Of Educatıon Major Themes İn The Analytic Tradition, Volume I, Edited By Paul H. Hirst And Patricia White, Routletge, 1998, s.1-5. 4 Ülkenin eğitimindeki felsefi alt yapısı, o ülkenin kendi iç sistemiyle, yaşam, aktarım ve gelecek planları ile harmanlanarak tasarlanmıştır. Bu felsefi tasarımın mimarı bulunduğu toplumun yönetim kademesidir. Eğitim felsefesi, ülkenin yasa ve düzenine uygun olarak eğitimi belirli amaçlara göre sistemleştirir. Belirli amaç ve yöntemler toplumun taşıyıcı olduğu kültürden kaynağını almaktadır. Eğitim felsefesi sorunlarını inceleyerek bunları, belli amaç, ilke ve yöntemleri bakımından uyumlu birer bütün hâlinde geliştirmeye çalışan ve mevcut uygulamaları da bu açılardan eleştiren çalışmaların tümü olarak tanımlanmaktadır. Burada ‘belli amaç, ilke ve yöntemler’ sözleriyle kastedilen, eğitimin uygulandığı kültüre egemen ve uygun olan amaç, ilke ve yöntemlerdir ki kaynağını toplumdan, toplumun yasa düzenleyicileri, düşünür ve yöneticilerinden almaktadır. Bunların ortaya koydukları amaç, ilke ve yöntemler, uygulayıcıların anlayış ve uygulamada tuttukları yöntemlerle gelişmektedir 6. Bununla birlikte eğitim felsefesi, “eğitim politikalarına ve uygulamalarına yön veren varsayım inanç, karar ve ölçüleri inceler, tutarlılık ve anlam yönünden kontrol etmektedir. Ayrıca eğitim sistemlerinin temeline konan insan anlayışını değerlendirmektedir 7.” Eğitim felsefesi, “kazanılmış deneysel bilgilerin sistemleştirilmeleri, eleştirel düşünce kavramının geliştirilmesi, eğitim ilke ve sonuçlarının bağdaştırılması hususunda başvurulacak bir bilim8” olduğundan dolayı toplumların düzenini oluşturmada önemli bir yere sahiptir. Gutek, toplumsal mirasın eğitim sistemine kodlanması ve eğitim felsefesiyle arasındaki ilişkiyi; uygarlığın kalıcılığına olan inancın mihenk noktasını gençlere kanıtlanmış doğruların ve değerlerin aktarılması olgusu oluşturur 9 şeklinde belirtmektedir. Sonuç olarak bir toplumun eğitim felsefesini anlayabilmek için o toplumun mevcut kültür değerlerine, pedagoji kültürüne, yasalarına, eğitim programlarına, eğitim düşünürlerinin fikirlerine ve siyasi önderlerin görüşlerine bakmak gerekmektedir. 6 Cavit Binbaşıoğlu, Türk Eğitim Düşüncesi Tarihi, Ankara: Anı Yayıncılık, 2005, s.48-49. 7 Mustafa Ergün, Eğitim Felsefesi, Ankara: Ocak Yayınları, 1996, s.15. 8 Saffet Bilhan, Eğitim Felsefesi, Ankara: Aübfy Yayınları,1991, s.7. 9 L. Gerald Gutek, Eğitimde Felsefi Ve İdeolojik Yaklaşımlar, Çev. N. Kale, Ankara: Ütopya Yayınevi, 2001, s.7. 5 Türkiye gibi gelişen ülkelerin eğitimi, modernleşme ve sürdürülebilir gelişmenin en önemli değişkenlerinden başında gelmektedir. Bu doğrultuda Türk eğitim sisteminin felsefi temellerini incelemeye yönelik ortaya çıkan bu çalışmada eğitim felsefemizin ve eğitim sistemimizin kurulmuş olduğu Cumhuriyet Dönemi ele alınmaktadır. Günümüz eğitim sisteminin bir felsefesi olup olmadığı güncel tartışmalar arasında yer almaktadır. Eğitim temelinin atıldığı Cumhuriyet Dönemi Eğitim Felsefesinin orijinalliği ve hangi iç dinamiklerle kurulduğu literatürde yeterince incelenmemiştir. Bu çalışma, 18. ve 20. Yüzyıldaki felsefi akımların Türk eğitim sistemi üzerindeki etkilerini ele almaktadır. Klasik eğitim felsefesinde var olan idealizm, realizm, natüralizm, pragmatizm, materyalizm felsefi akımlarının Türk eğitim sistemi üzerinde etkileri bulunmaktadır. Fakat Türk eğitim sisteminin temel olarak hangi felsefi akıma dayandığı konusu yeterince aydınlanmamıştır. Cumhuriyet dönemi eğitim felsefesine bakıldığında dayandığı felsefi temelleri şu evrelere ayırabiliriz: Birinci Dönem (1920–1938): Araştırma konusunu teşkil eden bu dönemde, Atatürk’ün, eğitimi Cumhuriyet döneminin içinde bulunduğu felsefi akımlardan etkilenerek ve millileştirme ideolojisine göre sistemleştirmeye çalıştığı görülmektedir. TBMM nin kurulmasından sonra 4 Mayıs 1920’te ilk Milli Eğitim Bakanı olarak Dr. Rıza Nur seçilmiştir. Rıza Nur TBMM’deki Bakanlar Kurulundaki konuşmasında Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki hedef ve idealleri hakkında bilgi vermiştir; “ Eğitimi ve dini milli bir duruma koymak, eğitimi, hayat savaşında çocukları başarılı kılacak, dayanaklarını kendi varlıklarında bulunduracak güç, girişim ve kendine güven gibi nitelikler verecek, üretici bir düşünce ve bilinç uyandıracak bir seviyeye ulaştırmak, öğretimi tüm okullarımızda bilimsel, modern olan temeller ve sağlık kurallarıyla yeniden düzenlemek ve programlarını düzeltmek, Milletin şahsiyetine, coğrafya ve iklimimizin şartlarına, tarih ve geleneklerimize, sosyal bünyemize uygun bilimsel ders kitapları meydana getirmek, Halk kitlesindeki sözcükleri toplayarak dilimizin büyük sözlüğünü yapmak, Milli ruhu geliştirecek tarihi, edebi ve sosyal eserleri uzmanlarına yazdırmak, eski eserleri kütüğe 6 geçirmek ve korumak, Doğu ve Batının bilim ve fen kitaplarını dilimize çevirmek, elde bulunan okulları iyi yönetmek10.” Bu konuşmanın geçtiği 1920-1938 dönemi içerisinde Türkiye’de eğitimin etkisi altında olduğu felsefi akımlar idealizm-realizm ve pragmatizmdir. Cumhuriyet’in kuruluş döneminde denk gelen 1920-1923 döneminde dönemin içinde bulunduğu şartlar göz önüne bulundurulursa eğitimde idealizmin ağır bastığı görülmektedir. İdealizmde birey ideaya ulaşarak değişmez, evrensel gerçeği elde eder ve kendini gerçekleştirir11. “İdealizme göre gerçeklik temelde tinsel ve zihinsel şeylerin sistematiğinden başka bir şey değildir ve bu felsefe düşüncelerden başka bir şeyi bilme olanağı olmadığını ileri sürmektedir 12.” İdealizm akımının eğitime yansıması olarak öğrencilerin mutlak bilgiye ulaşmaları için toplumsallaşması gerekmektedir. Klasik eğitim felsefesine göre idealizme dayanan eğitimde amaç, öğrencileri evrensel bilgiyi aramaya teşvik etmektir. Bilgi ve doğru uygarlığın kurumsallaşması ile korunmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki ihtiyaç olunan birlik ve beraberlik duygusu, idealizm felsefi akımını yansıtmaktadır. İdealizme göre okulun görevi evrensel mutlaktan kaynaklanan doğrular ve elde edilen bilgileri nesilden nesile aktararak kültürel mirası oluşturmaktır. Eğitimde mutlak bilginin mahiyeti Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Tanrı-evren ilişkisini temel alan disiplinler iken 1924 Tevhid-i Tedrisat kanunuyla birlikte eğitim, realizm akımının etkisine girerek bilginin kaynağı Tanrı’dan indirgenerek bireyin yaşadığı evren olmuştur. İdealizmin etkili olduğu dönemde Rıza Nur’un ifadesinde belirttiği gibi eğitimin görevi milli ruhu geliştirmektir. Tevhid-i Tedrisat kanunu ile birlikte eğitim-öğretimin tek merkezden yönetilmesi isteğiyle eğitim, devletin kontrolü altına alınmıştır. Devletin artık yeni rejimi ve eğitim sistemi vardır. Eğitimin hedefi “muasırlaşmak” terimi ile tanımlanarak mutlak gerçeklik evrenin fiziksel yasaları ile yer değiştirmiştir. Bu 10 Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cenderesi (TBMMZC): Devre I, Cilt I, 09.05.1920,s. 241-242. 11 V., Sönmez, Eğitim Felsefesi, 4. Baskı, Ankara: Pegem Yayıncılık, 1996,s.75. 12 Gerald L.,Gutek, Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar, Çev. Nesrin Kale, Ankara: Ütopya Yayınları, 2001,s.20. 7 nedenle eğitim ve öğretim realizme göre her yerde aynı olmalıdır. Realizme göre “insan, gerçek bir dünyanın içinde yaşamaktadır. Bu gerçek hayat, çeşitli bilimlerce incelenip bu hayatın yasallıkları bulunmalıdır13.” 1924-1926 yıllarında yabancı uzmanların ülkeye gelip eğitim sistemi hakkında görüşlerini bildirir raporları ile birlikte Cumhuriyet dönemi eğitim felsefesi pragmatizm felsefi akımı etkisi altına girdiği gözlemlenmektedir. Pragmatizm özellikle John Dewey’in deneyci bakış açısı ile Türkiye’deki düşünce ve eğitim sistemlerini değiştiren bir felsefedir. Pragmatizmde bilimin ölçütü insanın yaşamını kolaylaştırmaktır. Bu nedenle okulların görevi öğrencileri hayata hazırlamaktır. İkinci Dönem (1938–1950): Cumhuriyet’in kuruluşundan 1940 lı yıllara kadar eğitim sistemi Fransız eğitimi etkisinde iken 1940’lı yıllarda, eğitimde ABD etkisi göze çarpmaktadır. Bu dönemde eğitim sistemi yine pragmatizm etkisindedir. Bu dönemin özelliği, eğitim-öğretimde evrensel bilgiye ulaşmada bireyin ön plana çıkmasıdır. Bireyin ön plana çıkmasının nedeni II. Dünya Savaşı sonrasında dünyadaki eğitim anlayışının öğrenci temelli olmasıdır. II. Dünya savaşı sonrasında Pragmatist eğitim felsefesine dayanan eğitim sistemlerine göre insanlar, bilimsel yöntemleri kullanarak kültürlerini yeniden oluşturma, kültürel değişimin temelini atma ve geleceğin şekillenmesini okullarda belirleme imkanlarını bulmaktadırlar. Bu dönemde pragmatik eğitim felsefesine dayanan eğitim sisteminin eğitim teorisi ilerlemeciliktir. Bu eğitim teorisinde hedef, öğrencilere gündelik deneyimlerinden yola çıkarak gelecekte uygulanabilir problem çözme yönetimini içselleştirmektir. Böylece daha ileri bir düzeye sahip olmak için eğitim bir araç olarak kullanılmalıdır. Ayrıca ilerlemecilik eğitim teorisine göre öğrencileri vatansever yurttaşlar haline getirmek önemlidir. Üçüncü Dönem(1950–1960): Tek partili dönemin bitmesi ile birlikte Türkiye'de eğitimin siyasi ideolojiler çerçevesinde biçimlendiği görülmektedir. Bu dönemde okullardaki müfredat değişikliği ile eğitim, ilk evrede Atatürk’ün kurmak istediği eğitim sisteminden farklılık göstermeye başlamıştır. Bu döneme ideal ve siyasetin meşruluğunu destekleyen yurttaş yetiştirme fikrinin milli eğitim şuralarında ele alındığı, eğitimin öncelik olarak siyasi bir araç olarak kullanıldığı dönemdir 13 Mustafa Ergün, Eğitim Felsefesi, Ankara: Ocak Yayıncılık,1996, s.76. 8 diyebiliriz. Eğitim felsefesi olarak Pragmatizm etkileri görülmektedir. Özellikle bu dönemde yurt dışından getirilen Amerikalı eğitim düşünürlerinin etkisi büyüktür. 1950 ve 1960’lı yıllarda Türk eğitim sisteminde, Pragmatizm etkisine ek olarak varoluşçuluk etkisi de görülmektedir. II. Dünya savaşı sonrasında pragmatizm ve naturalizm etkisiyle kendi eğitim sistemlerini hızla yeniden yapılandıran Batı’da endüstriyel-teknolojik temelli bir toplum ortaya çıkmıştır. Fakat öğretimdeki kişinin toplumsallaştırıp makinenin bir dişlisi gibi görünmesine karşı görüş olarak da varoluşçuluk felsefi akımı ortaya çıkmıştır. Varoluşçuluk felsefesinde pragmatizmin bilime duyduğu güvene karşı çıkma vardır. Varoluşçulara göre eğitimde bireyin özü her şeyden önde gelmektedir14. 1960’tan günümüze gelen dördüncü dönemde ise eğitim sistemi, anayasal düzenleme ile yeniden yapılanmaya gittiği ve 1961 Anayasası ile birlikte kalkınma planlarında konu olarak yer aldığı görülmektedir. Bu dönemde eğitimde idealizm felsefesi ile millileşme olgusu anayasal düzenlemelerle öne plana çıkarılmıştır. 1968’de ilköğretim programı düzenlendiği15 1980’li yıllarda eğitimde “millilik” anlayışı yeniden canlandığı, 1997 yılında sekiz yıllık zorunlu eğitim uygulamasına geçildiği gözlemlenmiştir16. 2000’li yıllardan itibaren ise eğitim sistemimiz yapılandırmacılık anlayışının etkisi altındadır. Yapılandırmacılık, bir eğitim felsefesi akımı olmamakla birlikte bir eğitim anlayışı olması açısından bu kısımda değinilmiştir. Bu anlayışa göre, bilginin içselleştirilmesine gerek yoktur. Öğrenci, öğrendiği bilgileri daha önceki bilgileriyle özdeşleştirir ve yorumlar. Öğrenci birey olarak ele alınır bireysel gelişim özelliklerine dikkat edilir. 2004 yılından itibaren yapılandırmacılık anlayışı ile birlikte çoklu zeka kuramına göre ders kitapları ve ders müfredatları hazırlanmaktadır. 14 Ayrıntılı bilgi için bkz. Gerald L.,Gutek, Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar, s.128-132. 15 Mehmet Arslan, “Cumhuriyet Dönemi İlköğretim Programları Ve Belli Başlı Özellikleri”, https://dhgm.meb.gov.tr/Yayınlar/Dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/146/aslan.htm 16 Bkz. İlköğretim Uygulamalarının Değerlendirilmesi (Normal, Taşımalı ve Yatılı İlköğretim Okullarının Karşılaştırılması) http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/milli_egitim_dergisi/153- 154/ari.htm 9 Görüldüğü üzere Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze eğitim sistemi sürekli felsefi akımların etkisi altındadır. Günümüzdeki eğitim sistemi hakkındaki tartışma konularından birisi Cumhuriyet Dönemi eğitim felsefesinin özgünlüğü konusu iken diğeri Cumhuriyet ile birlikte eğitimde gerçekleştirilen reformların toplum tabanlı olup olmadığı konusudur. Bu konuda iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminde gerçekleştirilen reformların kurumsal ve toplumsal alanlarda dış kaynaklı gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle eğitim reformları halk ile bütünleşememiş ve eğitimde istenen başarı sağlanamamıştır. İkinci görüşe göre Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte eğitimde gerçekleştirilen değişimler büyük bir başarı olarak kabul edilmelidir. Bu görüşe göre Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte gelenekten kopuş bir zorunluluktur ve eğitimde reformu beraberinde getirmektedir. Bu nedenle yenilik ve eğitim sisteminin etkisinde kalındığı felsefi akımlar dış kaynaklı olmak zorundadır. Cumhuriyet’in ilanından günümüze gelen bu tartışma alanlarının ortak yönü günümüz eğitim sisteminin kendine özgün bir eğitim felsefesinin olmayışıdır. Bu araştırmanın konusu, Cumhuriyet dönemi eğitim felsefesinin, millileştirilmiş bir eğitim sistemi kurmayı hedeflerken nasıl dışa bağımlı bir sistem ile kurulduğunu, 19. yüzyılda toplumlara etki eden ideolojilerin Cumhuriyet’i kuran zihniyetleri nasıl kuşattığını ele alıp Cumhuriyet dönemi eğitim sistemini kendisine miras kalan düşünce sistemleriyle birlikte değerlendirmektir. Bu çalışma aşağıda yer alan sorular tarafından yönlendirilmiştir: - 18. yüzyılda dünya üzerinde sosyal-siyasi değişimlerin Osmanlı Devleti’ne etkileri nelerdir? - Osmanlı modernleşme sürecinde eğitim ne kadar etkilenmiştir? - İdeolojilerin yayılmasında eğitim neden önemlidir? - Yapılan ıslahat çalışmalarında eğitimin rolü nedir? - Cumhuriyet düşüncesindeki ideolojik faktörler nelerdir? - Ulus- Devlet sistemi eğitime ne kadar etki etmiştir? - Cumhuriyet Döneminde eğitimle ilgili yapılan uygulamalar nelerdir? - Cumhuriyet Döneminde eğitim hangi felsefi akımlardan etkilenmiştir? 10 - Cumhuriyet Döneminde oluşturulan Eğitim sistemi milli değerlere göre mi şekillenmiştir? - Cumhuriyet Dönemi Eğitim Felsefesinin günümüz eğitim felsefesine ve eğitim sistemine etkisi nedir? Cumhuriyet döneminin fikri yapısını anlamak için o yüzyılda dünya gündemindeki siyasi ve sosyal düşünceleri incelemeyi ve hangi akımların eğitim ve ideolojilere felsefi zemin hazırladıklarını belirlemeyi gerektirir. Bu nedenle araştırma dönemi olarak, dünya üzerinde köklü değişimlere sebep olan Fransız Devrimi, Aydınlanma ve Modernizm gibi akımların Osmanlı Devleti’ne etkilerine değinilerek, 18. ve 20. Yüzyıl arası incelenmiştir. Günümüz eğitim ve siyasal-sosyal kurumlarının gelişimlerini değerlendirmek için için Osmanlı modernleşme tarihini iyi anlamak gerekmektedir. “Cumhuriyetin tabipleri, fen adamları, hukukçu, tarihçi ve filologları son devrin Osmanlı aydın kadrolarından çıkmıştır. Cumhuriyet ilk anda eğitim sistemini, üniversiteyi, yönetim örgütünü, mali sistemini imparatorluktan miras almıştır. Cumhuriyet devrimcileri bir Orta çağ toplumuyla değil, son asrını modernleşme sancılarıyla geçiren imparatorluğun kalıntısı bir toplumla yola çıkmışlardır17.” Bundan dolayı araştırmada Osmanlı Devleti’nin eğitim alanında yapmış olduğu reformlar ele alınıp Cumhuriyet dönemine katkılarından bahsedilmiştir. Çalışmada Osmanlı geleneksel eğitim sistemi değerlendirilmiş, kurumsal ve askeri eğitim alanındaki reform çabaları ele alınarak, Cumhuriyet döneminde eğitimin etkilendiği ideolojiler incelenmiştir. Cumhuriyet Dönemi olarak adlandırılan süreç, 1923 – 1938 yılları arasını kapsamaktadır. Cumhuriyet Döneminin Atatürk’ün vefatıyla sınırlandırılmasının sebebi, Atatürk sonrasında eğitimde siyasi- ideolojik yapıların eğitime olan baskılarının daha da fazla olmasıdır. Üç bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümü olan Osmanlı’da Eğitim, Çağdaşlaşma ve Eğitim kısmında; Osmanlı eğitim sistemini oluşturan Medrese ve Enderun’daki eğitim modelinin, Osmanlı Devleti’nin yükselme döneminde çağının 17 Bkz. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yılı, İstanbul: İletişim Yayıncılık, 2005, s.32. 11 ilerisinde bir eğitim modeline sahip olduğu ve hangi etkilerle eğitim kalitesinin zayıfladığı ele alınmıştır. Osmanlıda eğitim sistemi dengelerinin bozulması ekonomi ile ilişkilendirilmiştir. Osmanlı Devleti'ndeki ekonomik zorlukların başlamasıyla birlikte Tımar sisteminin ve toprak düzeninin bozulması, vakıf sistemiyle yürütülen medrese sisteminin duraklamasına neden olmuştur. Burada ders veren hocaların ve öğrencilerin ders dışında kendilerine geçinme yolu bulmaları ve medrese öğrencilerinden bir kısmının bunu halktan zorla bir şeyler toplayarak yapması eğitime olan güvenin de çökmesine neden olmuştur. Osmanlı devleti, çöküş döneminde eğitim işlerini kendi iç dinamikleriyle düzeltme yoluna gitmeden daha pratik çözüm olarak gördüğü dış ülkelerden eğitim sistemi aktarma yolunu seçerek bu açılımı, modernleşme olarak adlandırmıştır. Modernleşme süreciyle birlikte eğitimin işlevselliği devletin önemli problemlerinden biri haline gelmiştir. Osmanlı’da merkezi otoritenin zayıflaması ve yenilgilerin başlaması sebebiyle eğitimde yapılan ilk reform, askeri alanda gerçekleşmiştir. Bakıldığında Osmanlı’da siyasi gelişmelerle eğitim alanındaki gelişmelerin iç içe olduğu görülmektedir. Her dönemde iktidardakilerin kendine özgü ideolojik sistemleri olmaktadır ve dönem yöneticileri eğitim aracılığıyla bunları topluma aktarmayı amaçlamaktadır. Osmanlı eğitim sistemindeki genel amaç, merkezi yönetime sadık öğrenciler yetiştirmektir. Bu amaçla eğitim Osmanlı zamanında, dini ve ahlaki değerlerin özümsenmesinde bir araç olarak görülmüş ve geleneğe bağlı kalmıştır. Araştırmanın ikinci bölümünde ideolojilerin eğitim sistemlerini nasıl etkilediği, eğitim-iktidar-ideoloji kavramlarının Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde nasıl konumlandığı incelenmiştir. Ayrıca bu bölümde yer alan Eğitim ve İdeoloji kısmında, devletlerin evrensel ve pozitif bilgiye ulaşmayı güç ve kalkınma aracı olarak görmeye başlamasından itibaren, toplumun siyasi yönetime karşı tutumu ele alınmıştır. Bilginin iktidarın aracı haline geldiği, iktidarı beslemek ve güçlendirmek için kullanıldığı konusu değerlendirilmiştir. Bilimsel bilginin ve pozitivizmin Cumhuriyet Dönemi eğitimine etkisinde; bilginin mutlak güç olarak kabul edilmesi ayrıca bireylerin kendilerini metafiziksel aşkınlıklardan uzaklaştırması sonucundaki oluşan boşluğu, bilginin bu kutsanmış 12 formu ile doldurmaları sonucunda yetiştirilen birey tipi sorgulanmıştır. Siyasal iktidarın bilgiyi kontrol etmesi ile ideolojilerinin de kutsallığı ve mutlaklığından dolayı eleştirilemez oluşu değerlendirilmiştir. Ayrıca inançsal alanın pozitif bilim ile doldurulması ve sekülerleştirilmiş bir eğitimle bireylerin kontrol altına alınması konuları da incelenmiştir. Eğitim ve İdeoloji kısmında ayrıca ders kitapları ve müfredatları konusuna değinilmiştir. Bu dönemde siyasal iktidarın kendi hedeflerine göre oluşturduğu sembolleri, kahramanları, mitolojileri, ritüellerini eğitim sistemi sayesinde toplumsal itaati sağlamada kullanması ve topluma nüfuz etme çabaları değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde ise Cumhuriyet Dönemi Eğitiminde Yabancı Uzman Raporlarının Etkisi ele alınmıştır. Türk eğitim sisteminin temellerini oluşturan yabancı uzman görüşleri ve eğitime katkıları ortaya konulmuştur. Bu bölümde Türk eğitim sisteminin temelini oluşturan Cumhuriyet ve Dil Devrimi konusu irdelenmiştir. Dil devriminin Osmanlı döneminden devam eden bir reform hareketi ya da Cumhuriyet ile birlikte gelen bir yenilenme hareketi olup olmadığı konusu tartışılmıştır. Ayrıca dil kavramının millileştirme ve uluslaştırma projelerindeki öneminden bahsedilmiştir. Çalışmanın ilk bölümü daha çok tez konusunun arka planını anlatmaya yönelik olduğu için kullanılan yöntem olarak Osmanlı Dönemi eğitim konusunu ele alan kaynaklar kullanılmıştır. Özellikle tasvir ve değerlendirme ile eğitimin felsefi boyutları, zihniyet dünyasındaki değişimleri ve bu değişimlerin nedenselliği ortaya konulmuştur. İkinci bölüm Cumhuriyet dönemi ve eğitim olduğu için dönemi etkileyen olaylar ve ideolojik düşünceler eş zamanlı olarak değerlendirilmiştir. Cumhuriyet sonrası siyasal sistem değişikliğine bağlı toplumsal değişim ve eğitim ilişkisi üç aşamada açıklanmaya çalışılmıştır: Birinci aşamada vatandaşlar menfaatleri devletin ve kendi gereksinimleri arasında sosyal gerçeklik içinde yeniden tanımlanmıştır. Bu dönemde milli mücadele zamanındaki toplumun gücü fark edilmiş ve bu güç için din, dil, ırk kavramları kullanılmıştır. Bu şekilde toplum, kendini tanımlamıştır ve Osmanlı bünyesindeki diğer azınlık topluluklarını ötekileştirmiştir. 13 İkinci aşama yeniden yapılanma süreci olmuştur. Siyasi yapının eğitimi araç olarak görmesi ile toplumda yeni bir kimlik yaratılmaya çalışılmıştır. Bu dönem Cumhuriyet ilanı sonrasıdır. Yeni kimlik arayışı içerisinde halkın geçmiş kültürel mirası reddedilmiştir. Üçüncü aşamada iktidar ideolojisinin meşrulaştırılması ve siyasi yönetimin devamı için ritüeller, mitlerden sembolik bir evren oluşturulmuştur. Üç aşamanın incelenmesiyle Cumhuriyet ile birlikte ülkede meydana gelen değişim süreci şu şekilde sıralanabilir: Birinci aşamada toplumun kendini tanımlamasında kullanılan kavramsallaştırma için ortak din ve dil kavramları öncelenmiştir. İkinci aşamada Cumhuriyet ile kurulan yeni rejim ideolojisine uygun yeni kavramlar ortaya çıkararak bireylerin içinde bulundukları sisteme entegre edilmesi için bir yapılanma sağlanmıştır. Üçüncü aşamada oluşturulan kimliği temsil edecek toplumsal, sembolik bir iletişim düzeni oluşturulmuştur. 2. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ Çalışmamızın üzerinde duracağı iki ana konu aşağıda belirtildiği gibidir: a) Osmanlıda sosyal ve siyasi alanda modernleşmeyle birlikte eğitimde meydana gelen değişimlerin Cumhuriyet zihniyet dünyasını ve özellikle bu dönemin eğitim anlayışını nasıl etkilediği, b) Bu tarihi seyrin günümüz eğitim sisteminin temelini nasıl oluşturduğudur. Bu çalışmanın amacı; a) Osmanlı modernleşmesi ve eğitimdeki yenilikler ve bu yeniliklerin Cumhuriyet düşünce yapısına katkılarını anlayabilmek, b) 18-20.yy arasında meydana gelen iç ve dış olayların Ulus’a dayalı Cumhuriyet rejimini nasıl meydana getirdiğini ortaya koyabilmek, c) Bu çerçevede oluşturulan yeni ideolojinin eğitimle ilgili boyutunu gösterebilmek, 14 d) Cumhuriyet dönemi eğitim felsefesinin dış kaynaklar ışığında sistemleştirilmiş olduğu konusunu değerlendirmek, e) Cumhuriyet dönemi eğitimin felsefi temellerini ve günümüze yansımalarını ele alarak eğitim sistemimizi iyileştirme çalışmalarına mütevazı bir katkı sağlayabilmektir. Çalışmamızda Cumhuriyet dönemi Türk eğitim sisteminin felsefi temellerini belirlerken dönemin politikalarına etki eden inanç, ideoloji ve değer yargıları değerlendirilmiştir. 3. ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI Bu çerçevede ilk olarak Cumhuriyet Dönemi’nde eğitim konusunun dönemin siyasi düşünce yapısından bağımsız olarak ele alınmasının zorluğu karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyet rejiminin siyasi olarak toplumun tüm alanlarında yapmış olduğu değişim, eğitim alanında da kendini göstermiş ve eğitim, döneminin ideolojisiyle iç içe geçmiştir. Cumhuriyet döneminde, sosyal ve siyasi yaşam alanında düşünsel ve kurumsal yenilikler gerçekleştirilmiştir. Bu reform çabaları Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet dönemlerinde mayalanmıştır. Dolayısıyla günümüz Türkiye’sinin sosyal-siyasal fikirlerin ve onlara bağlı gelişen kurumlarda, Osmanlı modernleşmesine dayanarak inceleme yapmak ve Cumhuriyet Türkiye’sinin sosyo-kültürel yapısını bu şekilde tahlil etmek gerekmektedir. Çünkü her bir tarihi olay bir sonraki döneme kendi mirasını aktarmıştır. Bundan dolayı Cumhuriyet dönemi zihinsel yapısını Osmanlı’nın son dönemlerinden ayırmak mümkün değildir. 15 BİRİNCİ BÖLÜM OSMANLI’DA EĞİTİM VE ÇAĞDAŞLAŞMA 600 yıl varlığını sürdüren Osmanlı devletinin eğitim politikasının 18. yüzyıla gelinceye kadar; İslami çerçeve içerisinde, merkezi yönetime destek mahiyetinde değişmeden devam ettiği görülmektedir. Ancak 18. Yüzyıldan itibaren modernleşme çabaları ile eğitim sistemi Avrupa kültür ve medeniyetinin etkisiyle değişmeye başlamıştır. Bu değişmeden dolayı çalışmada Osmanlı Devleti’nin eğitim politikası, 18. yüzyıl öncesi sonrası olmak üzere iki dönemde incelenecektir. 18. yüzyıl öncesindeki eğitim politikası “Geleneksel Osmanlı Eğitim Politikası”; 18. Yüzyıl sonrasındaki eğitim politikası ise “Batı Tesirinde Osmanlı Eğitim Politikası18” şeklinde ele alınacaktır. Osmanlı Devleti’nin geleneksel eğitim politikasının temel özelliklerini şöyle belirtebiliriz: a) Osmanlı Devleti’nde eğitim, bir kamu hizmeti değildir. Sadece yöneticilerin ve saray hizmetlilerinin eğitimini devlet üstlenir, b) Eğitimin karakteri dinidir. Müsbet ve akli ilimlerin öğretimi ilk planda yer almaz, c) Geleneksel Osmanlı eğitim politikasının hâkim dili Arapça ve öğretim metodu skolastiktir. Geleneksel Osmanlı eğitim sisteminde üç tane örgün eğitim kurumu vardır. Bunlar; Sıbyan Mektepleri, Enderun Mektebi ve Medreselerdir. Sıbyan Mektepleri; “formel bir bilgi aktarımı ve geliştirme alanından çok İslami kurallara bağlı geleneksel değerlerin taşıyıcısı olup, çocuklara okuma yazma 18 Ersoy Taşdemirci, “Türklerde Eğitim”, Türk Düşünce Tarihi, Hazırlayan, Hüseyin Gazi Topdemir, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayıncılık, 2001, s.165. 16 öğretme ve Kur’an eğitimi veren kurumlardır ve bu özelliğini 19. Yüzyıla kadar değişme olmadan sürdürmüştür19.” XII. asırdan önce İslam Dünyası’nda sıbyan okulları öğretimin esasını Arapça ve dört temel işlem üzerine kurarken, XII. Asırdan itibaren öğretimin ağırlıklı olarak odak noktası, dil ve hesap öğretiminden din ve ahlak öğretimine doğru değiştiği gözlemlenmektedir20. Enderun Mektebi: Osmanlı devleti bünyesindeki gayrimüslim halkların yönetime entegre edilmesi ve yönetimin siyasi ve askeri olarak güçlenmesi için ortaya çıkan eğitim-öğretim kurumudur. Enderun Mektebinde gayrimüslim halktan seçilen çocuklar kamu personeli veya yönetici olarak yetiştirilirdi21. Ancak Enderun Mektebi, Osmanlı durağan döneminde medreseler gibi geliştirilmemiş ve kurum etkinliğini kaybetmiştir. Osmanlı devlet sisteminde, merkezi yönetime sadık kişi yetiştirmek için medrese eğitimi, askeri ve sivil bürokrasiye nitelikli birey yetiştirmek için ise Enderun eğitimi yönetime hizmet etmektedir. Enderun mekteplerinde eğitim görüp başarılı olanlar sivil bürokraside istihdam edilirdi. Buradaki öğrenciler ailelerinden bağımsız ve toplumla bağları olmadıklarından dolayı kendilerini hükümdarın isteklerine adarlardır 22. Lucette Valensi’ye göre “Enderun bir okul, yaman kıymetlileri seçme, beden ve kafaları yapılandırma makinesidir23.” Enderun eğitim sistemi devlet teşkilatına sivil kadroyu yetiştirme adına dünyanın “ilk kamu yönetimi okulu” dur. Enderun mekteplerinde eğitim-öğretim 7-8 yıl hazırlık dâhil 14 yıl idi. Literatürde enderun mektebine öğrenci seçme kriterleri hakkında ayrıntılı bir bilgi bulunmamaktadır. Enderun’a seçilen öğrenciler öğrenim süreleri dâhilinde aylık alarak mekteplerinde kalmaktaydılar. Dersler ise niteliğine 19 Ahmet Cihan, Osmanlı’da Eğitim, İstanbul:3F Yayınevi, 2007,s.12. 20 Ersoy Taşdemirci, “Türklerde Eğitim”, s.173. 21 Ahmet Cihan, Osmanlı’da Eğitim, s.12-13. 22 Yusuf Pustu, “Osmanlı-Türk Devlet Geleneğinde Modernleştirici Unsur Olarak Bürokratik Elitler”, Ankara, Gazi Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 9 / 2, 2007,s.200. 23 Lucette Valensi, Venedik ve Bab-ı Ali, İstanbul: Bağlam, 1994, s 56. 17 göre medreselerde okutulan dersler ile aynı ve ünlü müderrisler saray elemanları ve yabancı hocalar tarafından verilirdi24. Enderun mektebinde okutulan ders içeriklerine bakıldığında medrese eğitim sistemiyle farklılık göstermektedir. Medrese eğitiminden farklı olarak Enderun’da dersler Türkçedir. Enderun öğrencilerine askerlerin veya yöneticilerin bilmesi gereken coğrafya, tarih ve politika konuları öğretilmekteydi. Ayrıca Enderun eğitim sisteminin dünyadaki diğer eğitim sistemlerinden farkı, güzel sanatlar alanında; hattatlık, tezhip, minyatür yapımı, vb. dersler ve musiki eğitimi ile sanatkârlar yetiştirmesidir. Ayrıca eğitim öğretim sürecinde her öğrencinin psikolojik ve sosyal gelişimiyle de ilgilenilirdi. Enderun Mektebi eğitim sistemi bugünkü eğitim sisteminin örnek alabileceği özellikleri barındırmaktadır. Öncelikle kendi döneminin ilerisinde bir ölçme ve değerlendirme sistemine sahiptir. Öğrencilerin sadece ders başarılarına bakılmamakta karakter ve kişilik eğitimleri de değerlendirilirdi. 19. yüzyılda ortaya çıkan bireysel farklılıklara göre eğitim-öğretimin düzenlenmesi Enderun eğitim programında yer almaktaydı. Enderun eğitim programı, dini bilimlerin yanı sıra modern bilimlerin dengeleyici bir şekilde harmanlanması örneğidir. Ayrıca öğrencilerin bireysel yetenekleri dikkate alınarak sanat ve el becerilerine göre yetiştirilmesi günümüz Türk eğitim sisteminin hedefleri arasındadır. Enderun mektebinin eğitim felsefesine bakıldığında bireyselleştirilmiş ve bireyin yeteneklerine göre planlanmış bir eğitim sistemi ile karşılaşılmaktadır. Bu sistem 20. yüzyılda kendini gösteren yapılandırmacı eğitim modeli ile benzerlik göstermektedir. Ayrıca John Dewey’in “demokratik eğitim modeli” programının uygulanmış hali olarak da nitelendirebilinir. J. Dewey’e göre “demokratik eğitim modeli” nde okul, hayatın en önemli dinamiğidir ve bu model pragmatizm felsefi akımını temel alan öğrenci merkezli bir eğitim felsefesine dayanmaktadır. Demokratik eğitim modeli ile Enderun eğitim sisteminin bir diğer benzer yönü mesleki eğitimi hayatın içinden olarak görmesi ve sosyal yaşamla eğitimi bir bütün olarak ele almasıdır. 24 Bkz. Aslan Terzioğlu, "Saray-ı Hümayunda Teknik Eğitim", Tarih ve Toplum, İletişim Yayınları, Ekim 1984, s. 10. 18 Osmanlı Devleti’nde 17.yy da medrese eğitiminde olduğu gibi Enderun mektebinde de disiplin ve eğitim kalitesi düşmüştür. Enderun Mektebi’nde ilk değişiklik II. Mahmud (1808-1839) döneminde gerçekleştirilmiştir. II. Abdülhamid dönemi ve Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte Enderun önemini kaybetmiş ve nihai olarak 1909 da Enderun sistemi kaldırılmıştır25. Medrese Eğitimi: Arapçada ‘derase’ kökünden gelen ‘medrese’ kelimesi “sıbyan mektebinin üstünde eğitim ve öğretim yapılan orta ve yüksek tahsil müesseselerine delalet etmektedir26.” Medrese İslam Kültürünün ürettiği ve geliştirdiği bir müessese olup bu kelime ilk kez IX. asırda kullanılmış ve resmi bir kuruluş olarak ilk defa X. asırda ortaya çıkmıştır27. Medrese geleneğinin Osmanlı devletinde kültür ve medeniyet arasındaki etkileşimin sağlanmasında büyük rolü bulunmaktadır. Medreseler sayesinde dini ve manevi öğelerle donatılmış, halkın yönetimi merkeziyetçi bir yaklaşımla kolay hale gelmiş ayrıca toplumu inanç, düşünce ve davranış bakımından bütün haline getirmek daha kolay olmuştur. Medreseler sadece eğitim amaçlı değil İslam dininin yaygınlaşmasına devletin halk ile uzlaşmasına ve yönetimin topluma benimsetilmesine de yardımcı olmuştur. Osmanlı Devleti’nde gelenek olarak fethedilen yerlere medrese inşa edilirdi. Özellikle Balkan şehirlerinde medreselerin kurulmasına önem verilirdi. “Osmanlı dönemi boyunca Bulgaristan’da 142 medrese, 273 mektep, Yunanistan’da 182 medrese, 315 mektep, eski Yugoslavya’da 223 medrese, 1134 mektep ve Arnavutluk’ta yirmi sekiz medrese, 121 mektep olmak üzere toplam 575 medrese ve 1843 mektebin yapıldığı tespit edilmiştir. XX. yüzyılın başlarına kadar İstanbul’da da yüzlerce medresenin kurulduğu, XVII. yüzyıl ortalarında sadece sur içi kesiminde 122 medresenin bulunduğu bilinmektedir. 1869’da düzenlenen bir listeye göre şehirde faal medrese sayısı 166’dır. Yine İstanbul’da XX. yüzyıl başlarında 185 medrese bulunduğu tespit edilmiştir28.” 25Bkz..https://ustunzekalilar.org/tr/Makaleler/Icerik/106-Osmanli-Egitim-Sisteminde-Enderun- Mektebi 26 Cahit Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul: İrfan Matbaası, 1976,s.25. 27 Hamit Er, Osmanlı Devletinde Çağdaşlaşma ve Eğitim, İstanbul: Rağbet Yayınları, 1999,s.19. 28 Mehmet İpşirli, www.islamansiklopedisi.info/medrese, c.28,s.328. http://www.islamansiklopedisi.info/medrese 19 Sosyal yaşamda medrese eğitim sisteminin üç temel amacı vardır: 1) Osmanlı Türk toplumunun Sünni öğreti temelindeki telif geleneğini kurumlaştırmak ve araştırma yoluyla toplumsal kültürü yeniden üretmek, 2) Telif geleneğinin ürünlerini temel alan akademik eğitim (tedris) faaliyetlerini kurumlaştırmak, 3) Osmanlı medrese sisteminin genel rolüne bağlı üçüncü temel amacı da tedris faaliyetleriyle insan kaynağına tatbik edilen akademik kültür ve becerilerin, kalp evreninde değerler sistemi ile terkip edilmesi yani kişiliğin bir bütün halinde disiplinleştirilmesidir29. Osmanlıda eğitim, yönetim hizmetine girerek merkezi bürokrasinin güçlenmesine yardımcı olmuştur. Bundan dolayıdır ki medreseler, Osmanlı dönemi eğitimde resmi bir müessese sayılıp yaygınlaştırılmıştır. Osmanlı devletinde medrese sistemi Anadolu Selçuklularından miras olsa da Yıldırım Bayezıd tarafından ilk düzenlemeye gidilmiş, Fatih Sultan Mehmet zamanında köklü bir teşkilat olarak sayılmıştır. Medreselerin yaygınlaştırılma sebepleri şöyle sıralanabilir: 1- İslam dünyasında ciddi bir tehlike haline gelen Batini-İsmaili düşüncenin zararlı etkilerine karşı Ehli Sünnet inancının korunması ve yayılmasını sağlayarak İslam dünyasında fikir kargaşasını ve çatışmasını asgari düzeye indirmek, 2- İslam’ı henüz kabul etmiş Türk topluluklarının yeni dinlerinin gereklerini doğru bir şekilde öğrenmelerini temin etmek, 3- Yeni fetihlerle büyüyüp genişleyen devletin ihtiyaç duyduğu eğitim görmüş yönetici kadrolarını yetiştirmek, 4- Cami ve mescitlerde zorlukla sürdürülen eğitim faaliyetlerinin müstakil mekânlarda yürütülmesini sağlamak, 5- Halkın itibar ve saygısını kazanmış âlimleri müderris olarak görevlendirmek ve onlara maaş tahsis etmek suretiyle devletin itibarını arttırmak30. Medreseler, Osmanlı Devletinin Selçuklulardan miras aldığı eğitim kurumlarıdır. Medreselerin kurulmasıyla birlikte İslam dünyasında sadece önemli 29 Hasan Akgündüz, Klasik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi, İstanbul: Ulusal Yayınları, 1997,s.268. 30 Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, C. I, İstanbul: İz Yayıncılık, 1997, s.36-37. 20 bilim adamları yetişmemiş aynı zamanda bu kurumlar döneminin siyasi, kültürel ve bilimsel seviyesini de belirlemişlerdir. Medrese eğitim sisteminin felsefi temellerini sorgulamak için eğitim sisteminde kullanılan ders kitaplarını, öğretim metotlarını ve karşılaştırmalı olarak aynı yüzyıllarda etkin felsefi akımları ele almak gerekmektedir. Bu nedenle bu çalışmada medrese eğitim sistemi ile ortaçağ Avrupa eğitim sistemi birlikte ele alınacaktır. Medrese eğitim sisteminde öğrencilerin öğrenimlerine göre kademeli olarak derecelendikleri görülmektedir. Öğrencilere Suhte- Softa, Danişmend, Mülazım şeklinde derece verilirken müderrislere Muıd, Mufid, Müderris şeklinde derece verilmiştir. Medreselerde ders işleniş usulü müderrisin dersi anlatması esasına dayanmaktadır. Öğretim şekli olarak tümdengelim metodu kullanılmaktadır. Tümdengelim metodu ile öğrencilere telkin ve ezber, not almak, yazmak, kavrama ve konuları müzakere etmek gibi öğretim metotları kullanılarak eğitim verilmiştir.31 Osmanlı medreselerinde Muallim Cevdet’in verdiği bilgilere göre kolaydan zora bir eğitim öğretim yapılır, tedrici bir metotla öğrencilere bilgiler aktarılır ve öğrencilerin ders dışı boş vakitlerine önem verilirdi32. Ortaçağ Avrupası’nda üniversitelerde öğretim metotları olarak skolastik ve analiz yöntemleri kullanılırdı. Kitap sayısı az olduğundan öğretmen merkezli ders anlatımına dayalı öğretim teknikleri kullanılmıştır. Ortaçağ Medrese ve Avrupa eğitim sistemleri karşılaştırıldığında ders anlatım teknikleri konusunda benzerlik gösterdikleri fakat değerlendirme kısımlarında farklılıklar olduğu görülmektedir. Avrupa’da öğrenciler ise balmumu tabletler üzerine ya da parşömenler üzerine anlatılan dersin notlarını kaydederek ve öğrenci- öğretmen arasında soru cevap yöntemi kullanılarak tartışma içerisinde dersleri gerçekleşmiştir. 31 Bkz. Hakan Anameriç-Fatih Rukancı, “XI. Ve XVI. Yüzyıllarda Medrese ve Üniversitelerde Eğitim”, İzmir, Tarih İncelemeleri Dergisi, C. 23, S.2, Aralık 2008,s.35-56. 32 Bkz. Muallim Cevdet, Mektep-Medrese, Çeviren: Erdoğan Erüz, İstanbul: Çınar Yayıncılık, 1978, s.35-37. 21 “Petrus Abaelardus, tarafından geliştirilen bu yaklaşım, iki ya da daha fazla hocanın bir tartışma konusu üzerinden soru-cevap yöntemiyle gerçekleştirilmiştir33.” Literatürde öğrenciler arasında bu tartışmaların bazen birkaç gün boyunca devam ettiği hakkında bilgiler vardır. Bu tartışmalarla birlikte Hıristiyan dünyası kendi inançlarını sistematik olarak anlamayı ve anlatmayı başarmışlardır. Petrus Abaelardus tarafından geliştirilen bu yönteme göre öğrenciler üç-dört yıl eğitim gördükten sonra hocaları tarafından oluşturulan komitenin karşısında sözlü sınava girerek lisans derecesi alabilirdi. Sonrasında hoca olmak için üç yıl kadar eğitim alarak yazılı sınava girmeye hak kazanır eğer sınavı geçerse hoca olma diplomasını hak ederdi 34. Medrese eğitimindeki ölçme değerlendirme faaliyetlerine bakıldığında öğrencinin yılın herhangi bir zamanında müderris tarafından ölçme ve değerlendirmeye tabi tutulduğu görülmektedir. Yapılan değerlendirme sonucu öğrenciye diploma niteliğindeki “icazetname35” verilirdi. Ölçme ve değerlendirme alanında medrese eğitim sisteminin Avrupa eğitim sisteminden farkı öğrencinin salt bilişsel davranışları ile değil aynı zamanda davranış-etik eğitiminin de düşünüldüğü bütüncül bir eğitim sistemi olmasıdır. Ortaçağ medrese eğitim sistemi ile ortaçağ Avrupa eğitim sisteminin benzer yönleri bulunmaktadır ve karşılıklı bir etkileşim içindedirler. Osmanlı Devleti eğitim sisteminin temelini oluşturan medrese geleneğinin Avrupa’da kurulan üniversitelerin temelini oluşturduğunu ifade eden George Makdisi gibi araştırmacılar olduğu gibi, medreselerin Avrupa üniversitelerindeki gibi özel müfredatlarının olmadığı için mukayese edilemeyeceğini düşünen Michael Chamberlain36 gibi yazarlar da mevcuttur. Çalışmada bu konudaki tartışmalara değinilmeyecektir. Bunu yerine Osmanlı eğitim sisteminin temelini oluşturan medrese eğitiminin felsefi temelini 33 Havva Sebetci, “11. -12. Yüzyıllarda Ortaçağ Avrupası’nın Eğitime Genel Yaklaşımı”, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi, Sakarya Üniversitesi, Cilt/Volume: II, Sayı 3, 2016, s. 102. 34 Bkz. George Makdisi, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim İslam Dünyası ve Hristiyan Batı, Çev. Ali Hakan Çavuşoğlu, 1. Basım, İstanbul: Gelenek Yayıncılık, 2004,s.162-170. 35 Bkz. Hasan Akgündüz, Klasik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi, İstanbul: Ulusal Yayınları, 1997, s.427-430. 36 Bkz. Michael Chamberlain, Ortaçağ’da Bilgi ve Sosyal Pratik -Şam 1190-1350, Çev. Büşra Kaya, İstanbul: Klasik Yayınları, 2014,s.101. 22 anlamak adına Ortaçağ dönemindeki eğitim sistemi mukayeseli biçimde ele alınacaktır. Medrese eğitim sistemi ve üniversiteler arasındaki en önemli benzerlik, bu kurumların kuruluş ve yaygınlaştırılmasında dini lider ve siyasi otoritelerin rol almış olması ve bu otoritelerin siyasi, dini görüşlerinin topluma içselleştirmeleri için bu kurumları araç olarak kullanmalarıdır. Bundan dolayı 19. yy kadar her iki kurumun eğitimi de laik değildir. Medrese eğitiminde eğitim müfredatı akli ve nakli ilimler olarak iki kısımdan oluşmaktadır. Ortaçağ geleneksel manastır okullarında ve üniversitelerdeki eğitim programları; “retorik, gramer ve diyalektikten oluşan trivium ve ileri düzeyde aritmetik, geometri, astronomi ve müzikten oluşan qudrivium’dan meydana gelmektedir37.” Medrese eğitim sistemi ile Batı eğitim sisteminin birbirinden etkilendiğini gösteren bir başka durum Bell-Lancester ekolü de denilen "işteşlik sistemi”, "usûl-i mütekabile” veya "monitoryal sistem"in bir eğitim akımı olarak imparatorluktaki tesiridir. Medrese eğitiminde muallim, yetişmiş öğrencilerden (Muid) ders bilgilerini sınıfa tekrar etmeleri için görevlendirirdi. Avrupa’daki üniversitelerde işteşlik sisteminde de aynı şekilde az sayıda öğretmenle daha fazla öğrenciye ulaşılması hedeflenerek ara öğretmenler tayin edilirdi38. Medreselerdeki eğitim programlarında müspet ilimlerin okutulması, derslerin nasıl bir sırayla verildiği ile ilgili ve medreselerdeki sınıf ve devre sistemleriyle ilgili 37 Havva Sebetçi, “11. -12. Yüzyıllarda Ortaçağ Avrupası’nın Eğitime Genel Yaklaşımı”, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi, s. 99. bkz. Hakan Anameriç, Fatih Rukancı, “XI. Ve XVI. yy da Medrese ve Üniversitelerde Eğitim”, İzmir, Tarih İncelemeleri Dergisi, C.23, Aralık 2008,s.15. 38 Bu hareket 19. yüzyılın başlarında İngiltere'de ve müstemleke Hindistan’ında yoksul katmanların çocuklarına kitle eğitimi vermek amacıyla ortaya çıktı ve Kıta Avrupası'nda da yayıldı. Berkes, Amerikalı Protestan misyonerlerin Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk işteş okulları 1830'ların başlarında açtıklarını anlatır; bu sistem daha sonra Osmanlı ordusu tarafından askerî ilk ve meslek eğitimine uyarlanmıştır. Amerikalı misyoner William Goodell, Osmanlı toplumundaki değişik dil mensuplarına mesajını aktarma noktasında, henüz tek başına olduğu ve toplumu tanıma aşamasındayken (1830-1835), pratik bakımdan en hızlı ve bir anda çok sayıda öğrenciye okuma öğretebilecek karakterdeki Lancaster metodundan yararlanmayı denemiştir. Rum ve Ermeni okullarında başarıyla uyguladığı bu metot, zaman içerisinde Osmanlı devlet erkânının dikkatini çekmiş, Mekteb-i Harbiye’nin kuruluş aşamasında bir dönem kullanılmıştır. Bkz. Ayşe Aksu, “İngiltere – Amerika – Osmanlı Hattında Lancaster Öğretim Sistemi”, Değerler Eğitimi Dergisi, İstanbul, Cilt 6, No. 16, Aralık 2008,s.29-67. 23 net bir bilgi yoktur. Fatih Sultan Mehmet dönemi medreselerin müspet ilimlerin okutulduğu, Sahn-ı Seman medreselerinin kurdurulduğu bir dönemdir. “Özellikle Uluğ Bey’in (1394-1449) ölümünden sonra XV. yüzyılın ikinci yarısından sonra Semerkant ve çevresindeki bilim adamlarının katkılarıyla Fatih medreselerinde müspet bilimlerin öğretimi daha da önemli bir yer tutmaya başlamıştır39.” XVI. yüzyıldan itibaren medrese eğitim sisteminde müspet ilimlerin yeri azalmıştır. “Batı’da ilmî gelişmelerin hız kazanması ve sonuçların bariz olarak görülmesi Osmanlı ilim adamlarında bir takım tereddütler yaratmış, bu tereddüt de onların İslami ilimlere (naklî ilimler) doğru yönelmelerine ve aklî ilimleri ikinci plana atmalarına neden olmuştur. Bu durumun ortaya çıkmasında Ortaçağ İslam dünyasındaki ilmî çalışma temposunun tedrici olarak gerilemeye başlamasının etkisi büyük olmuştur40”. Bilim alanında telif çalışmalarının başarıyla sonuçlandırılamamasından dolayı yükselme dönemindeki gelişmeler yerini duraklamaya ve sonrasında da gerilemeye bırakmıştır. Osmanlı medreseleri hakkında genel bir değerlendirme yapan Cevat İzgi; 1331 de Orhan Gazi tarafından İznik’te kurulan Orhaniye medreselerinde başlayarak kaldırılışına kadar Osmanlı medreselerini 5 başlıkta incelenmiştir. a) İznik’te kurulan Orhaniye Medresesi’nden Yıldırım Bayezid Dönemi Osmanlı Medreseleri (1331-1402): Yetmiş yılı aşan bu devirde Cevat İzgi’ye göre Yıldırım Bayezid devrinde ilk defa teşkilatlanmaya gidilmiştir. b) Semaniye Medreselerinin Kuruluşuna Kadar Osmanlı Medreseleri (1402-1471): Bu dönem medreselerin gelişme dönemi olarak adlandırılmıştır. Fatih Sultan Mehmet 1471’de Sahn-ı Seman medreselerini yaptırınca ödenen ücretler bakımından medreseler şu şekilde sıralanmışlardır. - Haşiye-i Tecrid Medreseleri (20’li medreseler) - Miftah Medreseleri (30’lu Medreseler) 39 Mustafa Şanal, “Osmanlı Devleti’nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme Ve Değerlendirme- Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış”, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 14, 2003/1,s.149-168. 40 Zeki Salih Zengin, “Osmanlı Medreselerindeki Gerilemenin Sebep ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme”, Vakıflar Dergisi, Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, XXVI. Sayıdan Ayrı Basım, 1997, s.401. 24 - Kırklı Medreseler - Haric-i Ellili Medreseler - Dahil-i Ellili Medreseler - Sahn-ı Seman Medreseleri - Altmışlı Medreseler c) Semaniye Medreselerinin Kuruluşundan Süleymaniye Medreselerinin Kuruluşuna Kadar Osmanlı Medreseleri (1471-1557): Bu dönem medreselerin yükselme ve üçüncü teşkilatlanma yapısının oluşturulduğu dönemdir. d) Süleymaniye Medreselerinin Kuruluşundan II. Meşrutiyete Kadar Osmanlı Medreseleri (1557-1908): 351 yılı teşkil eden bu devirde duraklama ve çökme devri başlamıştır. Medreselerin kendini yenileyemediği dönemdir. e) II. Meşrutiyet’ten Kaldırılışına Kadar Osmanlı Medreseleri (1908-1924): Medreselerin son dönemini içeren bu 24 senelik süreç II. Meşrutiyet döneminde medreselerin ıslah çalışmalarını konu edinmiştir41. Bu dönemde Osmanlı medeniyetinin iç ve dış çevre değişimleri nedeniyle eğitim sistemini reforme etmek zorunda olan medrese eğitim sistemi, biçimsel gelişmişliğine karşın içsel bir yozlaşma sürecine girerek ve bütüncül nitelikli sosyo-kültürel değişmenin gerisinde kaldığı gözlemlenmiştir. Medreselerdeki çözülme sürecinin nedenlerini birçok alanla ilişkilendirmek gerekmektedir. Bunlar: - 16 ve 17. yüzyılda akıl gücünün öğretim seviyesini değiştirmesi , - Modernleşmeyle birlikte değişen gereksinimlerin medrese eksenli te‘lif ve tedris faaliyetlerindeki niteliksel düşüş, imarethanelerin azlığı, hocasızlık, dinsel ve bilimsel özerkliğin olmaması, müderris ve suhtelerin maaşlarının düşük olması, deneysel ve akli bilimlere düşmanlık, hikmet ve felsefe ile ilgilenenlerin kâfirlikle itham edilmeleri ve Fıkhın bütün ilim dallarının yerine geçmesi eğitim alanında özellikle medrese eğitimindeki gerilemenin sebeplerindendir42.” Nitekim medreselere 41 Bkz. Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, I. Cilt, İz Yayıncılık., İstanbul: 1997,s.35-39. ayrıca bkz. Ahmet İnan, “Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler”, Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler Sempozyumu, II. Cilt, Muş Üniversitesi Yayınları, 2013,s.131. 42 Bkz. Hüseyin Atay, “Medreselerin Gerilemesi”, Ankara: A.Ü. İlahiyat Dergisi, c.24, 1981, s.15- 16. 25 yönelik bu konulardaki ilk şikâyet ve tenkitler 16. Yüzyılın sonlarına doğru karşımıza çıkmaktadır. Gelibolulu Ali; medrese öğretimin düzensizliğinden bahsederken, Koçi Bey43 ilmi mevkilerin ehil olmayanlara verilmesinden ve Kâtip Çelebi ise müspet bilimlerin medreselerde ihmal edilmesinden bahsetmektedir44. “Lakin nice boş kafalı kimseler İslamlığın başlangıcında bir maslahat için ortaya konan rivayetleri görüp cansız taş gibi akıllarını kullanmadan salt taklit ile donup kaldılar. Aslını sorup düşünmeden red ve inkar eylediler. Felsefi ilimleri kötüleyip yeri-göğü bilmez cahil iken bilgin geçindiler. Onlar Allah’ın göklerdeki ve yerdeki o muazzam mülk-i saltanatına, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye belki ecellerinin yaklaşmış olduğuna da bakmadılar. Yere ve göğe bakmayı öküz gibi göz ile bakmak sandılar45.” Osmanlı Devleti’nde medrese sistemindeki gerilemeleri ile birlikte merkezi yönetim, askerî yenilikleri karşılamada yetersiz kaldığı için yeni tedbirlerin alınması fikri ortaya çıkmıştır. Alınan bu tedbirler her ne kadar yenilikçilik fikri taşısa da ‘ıslahat’ yani eskiye bağlı kalmak suretiyle tekrar yapılanma sınırlarını aşamamıştır. Buna örnek olarak 1770’te Rus donanmasının Çeşme limanına sığınan Osmanlı donanmasını yakması sonucunda Osmanlı Devleti yöneticilerinin askerî deniz mühendislik okulu açmalarını verebiliriz. Fakat bu askeri alanda yapılan kurumsal yenilik, toplumsal bir dönüşümün gerçekleşmesini veya teknolojik açıdan hızlı bir ilerleme isteğini ortaya çıkarmamıştır. Askeri yenilgiler sadece yapılacak olan ıslahatların ilk olarak askeri alanda yapılmasına neden olmuştur. Merkezi yönetim sistemini benimseyen iktidar anlayışı, Osmanlı Devleti’nde meydana gelen dağılma eğilimleri karşısında yönetimi güçlendirme adına ilk olarak orduyu sonrasında devlet kurumlarını modernleştirmiştir. Modernleşme kurumlar alanında olup toplumsal alanda tedrici bir değişim benimsenmiştir. Cumhuriyet dönemi ile birlikte modernleşme toplumun tüm kesimlerinin hızlı değişimini istemiş tedrici anlayıştan uzaklaşılmıştır. 43 Koçi Bey, Risale-i Koçi Bey, Mösyö Vats Tabhanesi, İstanbul :1277 h., s. 10. 44 Bkz. Yaşar Sarıkaya, “Osmanlı Medreselerinin Gerilemesi Meselesi,” İstanbul, İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı 3,1999, s.23-39. 45 Bkz. Katip Çelebi, Keşfi’z-Zünun I, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2007, s.680. 26 18. yüzyılda askeri alanda gerçekleştirilen ıslahat hareketlerinin özelliği, eğitim felsefi alt yapısı olmaksızın sadece kurumsal kapasiteyi iyileştirme olarak şekillenmesidir. Askeri alanda yapılan ıslahat çalışmaları var olan düzensizlik ve bozulmayı gidermek için sarf edilen bir teşebbüs ve gayret olarak gerçekleşmiştir. Mevcut eğitim sistemi de öncelikle var olan düzensizlik ve bozulmayı gidermek için yapılan ıslahatlar doğrultusunda gelişmiştir. Medreseler konusunda yapılan ıslah çalışmalarının iki kategoride yürütüldüğünü söyleyebiliriz: a) Medreselerin tüzük konusunda ıslahı b) Program konusunda yapılan ıslahatlar46. XVI. yüzyılda medreselerin ıslah çalışmaları için yayınlanan ve günümüze ulaşan dört ayrı kanunname bulunmaktadır.47 Medrese programlarının ıslahı alanında ilk teşebbüs, 1910 ‘da Medaris-i İlmiye Nizamnamesi’nin yayınlanmasıdır. 48 maddeden oluşan bu nizamnamede pozitif ilimlerin medrese programına konulması sağlanmıştır. Medreselerin program ve tüzük konularında her ne kadar ıslah çalışmaları olsa da Tanzimat Fermanına kadar bu çabaların başarılı olduğu ile ilgili bir gelişme yoktur. “16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar geçen 300 senelik zaman diliminde ortaya konulan yeni kitap sayısı sadece 200 civarıdır. Dolayısıyla dünyanın içerisinde bulunduğu değişim sürecinde, toplumun ihtiyaçları karşılanamamıştır. Örneğin 14- 16. yy arasındaki 200 yıllık bir dönemde Osmanlı uleması tarafından kaleme alınan toplam 256 kitabın 221’inin daha önce yazılmış olan değişik eserlerin şerh, haşiye, talik, tasnif ve çevrisinden ibaret olduğu diğer 35 kitabın ise telif olduğu 46 Bkz. Hüseyin Atay, “Medreselerin Islahı”, Ankara, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi, 25. Sayı, 1982, s.1-43. 47 “1)Birinci kanunnamenin II.Selim veya III.Murad devrine ait olması muhtemel görülmektedir. Kanunnamede müderris ve talebelerin uymaları gereken kaideler bulunmaktadır. 2) II. Selim devrinde ikinci kanunname de o devrin medreselerinde okutulması gereken ders ve kitapları bildirmesi bakımından önemlidir. 3) 29 Şevval 983 (31 Ocak 1576) tarihini taşıyan kanunname ise İstanbul Kadısı Müderis-zade’ye hitaben yazılmış, Edirne ve Bursa kadılarına da birer suret gönderilerek müderrislerin intikal ettirilmiştir. 4)Kanunname, medreselerdeki eğitim sürelerini belirtmesi bakımından önemlidir. 1006(1598) tarihli kanuname padişahın emriyle bir heyet tarafından hazırlanmış olması sebebiyle diğerlerine göre daha geniş kapsamlı olup medreselerdeki eğitim süresini yeniden belirlemek, bozulan mülazemet süslünü düzeltmekte, müderris ve kadılara ait hükümler getirmekte ve ilmiye mensupları arasına karışan bazı eşkıyalar dikkati çekmektedir”. Bkz. Cahit Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul: İrfan Matbaası, 1976, s.70. 27 bilinmektedir48.” Osmanlı devletinde eğitim öğretim konusunda medrese ıslahı çalışmaları yapılıyorken 19. Yüzyılda batıda aydınlanma felsefesi ile ortaya çıkan sekülerizm, toplumsal düşünüşü etkisi altına almaya başlamıştır. Osmanlı modernleşmesi, 19. yüzyılda tüm Avrupa’yı saran toplumsal, siyasal ve düşünsel değişimle eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Yeniçağın gereksinimlerini karşılama zorunluluğu bu değişim sürecinde önemli bir rol almıştır. “Modernleşme, Osmanlı ülkesinde salt değişen dünyanın zorlamasıyla meydana gelmemiştir” 49. Osmanlı modernleşmesi, değişen ve gelişen dünyanın farkındalığıyla ortaya çıkmıştır. Bu modernleşme, sadece bireysel ve toplumsal kurumların değil, toplumsal ve siyasal örgütlenmenin merkezi olan devletin yapısındaki değişimle de kendini göstermiştir. Günümüzde var olan birçok kurum (Yargıtay, Danıştay, Sayıştay), sivil ve askeri okullar (Siyasal bilgiler Fak. Mekteb-i Mülkiye, Harp Akademisi, İstanbul Ünv.) ve kamu hizmet birimlerinin (itfaiye teşkilatı, deniz hatları işletmesi) Osmanlı Devleti’nin modernleşme döneminden günümüze kadar ulaşması Osmanlı mirasının günümüz için öneminin bir diğer göstergesidir. Modernleşme, Osmanlı geleneksel toplumunda meydana gelen dönüşüm, devletin başlatıp yönlendirdiği reform niteliğine sahip yenilikler bütünüdür. Osmanlı modernleşmesinin Cumhuriyet sosyal-siyasi düşünce sisteminin kurulmasında çok önemli rolü vardır. Osmanlı’da gerçekleştirilen reformlar, merkeziyetçi devletin yeniden yapılandırma çabaları iken, bu konunun başarısızlığa uğramasıyla Cumhuriyet döneminde bağımsız bir ulus yaratma bilinci ortaya çıkmıştır ve sonrasında toplumsal-kültürel alanda hâkim olan değerleri dönüştürmeyi amaçlayan değişim projesine dönüşmüştür. Bu yüzyılın genel özelliği olan milliyetçilik akımının getirmiş olduğu kimlik arayışı Osmanlı’yı derinden etkilemiştir. Siyasal alanda “modernleşme” adı altında yapılan yeniliklere bakıldığında eğitim alanındaki gelişmeler iç içe geçmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzyılda eğitim kurumları sadece sosyalleşme, bilgi ve 48 Bkz. Ahmet Cihan, Osmanlı’da Eğitim, İstanbul: 3F Yayınevi, 2007, s.29. 49 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s.14. 28 becerilerin kazanıldığı yer olarak değil, resmi ideolojilerin aktarıldıkları kurumlar olarak işlev görmüştür. Osmanlı imparatorluğunda eğitimin modernleşmesi sosyo-ekonomik bir gelişmenin parçası olarak algılanmıştır. Tanzimat dönemine kadar eğitim, politika ve eğitim ideolojisi olarak devlet kontrolünde ele alınmasa da 1838’de Meclis-i Umur’un hazırladığı lahiyanın ilk bölümü, eğitimin araç olarak görüldüğünü açıkça yansıtmaktadır50. 19. yüzyılda siyasal sistemin ulusallaşmasıyla devlet denetimine giren eğitim, kamu yatırımlarının yapıldığı ve devlet ideolojilerinin aktarıldığı hizmet alanı haline gelmiştir. Bu durum eğitimin 19. yüzyılda imparatorluk içindeki ulusçuluk politikasına destek veren bir araç haline gelmesi demektir. Eğitimin devlet kontrolüne alınma isteği ve merkezi yönetimde birleştirilme isteği azınlık okullarında planlanandan farklı etki yaratmıştır. Yapılan reformlar Osmanlı eğitiminde milliyetçilik hareketini teşvik etmemiş azınlık okullarını da harekete geçirerek imparatorluğun dağılışını hızlandırmıştır. Bu süreçte azınlıkların açtıkları okullar “cemaatten ulusa51” geçiş sürecinin hızlanmasında önemli bir etkendir. Osmanlı devletinde gerek ordu gerekse devlet ve hükümet teşkilatlarının modernleştirilmesi amacıyla girişilen çabalardan olumlu sonuç alabilmek için sivil eğitimin de ıslah edilmesi yoluna gidilmiştir. Bunun sonucu olarak eğitim alanında modernleşme yapıldıkça, medrese uleması ve ilmîye kesimi modernleşme dışında kalmış ve toplum üzerindeki etkilerini kaybetmeye başlamıştır. Bu, hukuk ve idare alanında da bu şekilde gelişmiştir. Bundan dolayı 19. yy, Osmanlı Devleti’nde bir kültürel düalizm asrını ortaya çıkarmıştır. Düalizmin getirdiği sorunları çözme adına ilk olarak Jön Türkler sonrasında Cumhuriyetçiler farklı çözümler aramışlardır. Cumhuriyet Dönemi modernleşmesinin devrim olarak nitelendirilmesinin sebebi olarak, düalizmin yaşattığı sıkıntıları ortadan kaldırma isteği olduğu söylenebilir. 50 Lâyihaya göre, …Osmanlı Devleti’nde ziraat, ticaret ve sanayin yeni baştan diriltilmesi, ancak ve her şeyden evvel ilim ve maarifin tahsiline önem ve hız vermekle mümkündür. Bunun içinde mevcut mekteplere yeni bir düzen getirilmesi gerekmektedir. Bkz. Osman Kafadar, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, Ankara: Vadi Yayınları, 1997, s.83. 51 Bkz. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 21. 29 Sonuç olarak, bugün modernizm kavramı, bakış açısına göre olumlu ya da olumsuz anlamlar içermesiyle ulaşılması yahut kaçınılması gereken bir durum olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’de modernleşme süreci Osmanlı ile başlamıştır. “Osmanlı modernleşme sürecine bakıldığında; yönetici sınıfın, devletin ve milletin geleceği ile ilgili aldığı modernleşme kararlarında toplumu hep sadık olarak gördüğü, halkı kararlara katılım sağlayan birer özneden daha çok birer nesne durumuna indirgediği söylenebilir52.” Osmanlıda yaşanan gelişmeler otokratik bir modernleşme olarak değerlendirilebilir. Çünkü Osmanlı modernleşme sürecinde merkezi yöneticiler, halkı, devletin ve milletin geleceği ile ilgili modernleşme kararlarında devre dışı tutmuştur. Modernleşme çerçevesinde yapılan ıslahatlarda halkın, alınan kararların ve mekanizmaların dışında tutulması yapılan ıslahatlarda halk tabanını zayıf bırakmıştır. Osmanlı modernleşmesini merkez-çevre (yönetim-halk) kavramlarıyla yorumlayan Şerif Mardin, bu konuda Edward Shils’in toplum analizinden etkilenmiştir. Shils’e göre toplumların kudsiyet atfettikleri merkezleri vardır. “Merkezî alan, herkesi etkileyebilecek ölçüde sahip olduğu gücü, varlık sebebi olan değerler ve inançlar dünyasından almaktadır. Dolayısıyla bu merkez, aynı zamanda toplumu yöneten semboller, değerler ve inançların da merkezini teşkil etmektedir53.” Yani merkez, toplumun bir arada tutulmasını sağlayan değerlerin, inançların cisimleşmiş halidir. Toplum “merkez” ile bir bütünlük göstermektedir. Devlet merkezin değer sistemi taşıyıcısı olduğundan kendi otoritesini yayma eğilimi taşımaktadır. Bundan dolayı merkez toplumdaki bazı kesimleri ödüllendirebilir ve cezalandırabilir. Shils’e göre modernleşen toplumlarda merkez tarafından yapılan yenilikler toplum tarafından benimsenmiştir. Özellikle batı modern toplumlarında merkez-toplum ilişkisi bütünlük içerisindedir. Shils’in bu toplum analizinden yola çıkarak Osmanlı modernleşmesini merkez- çevre ilişkisi etrafında değerlendiren Mardin’e göre; Osmanlıda bir merkez-çevre kopukluğu vardır. Merkezi, bürokrat ve askerler temsil ederken çevreyi göçebeler 52 Ömer Açıkgöz, Osmanlı Modernleşmesi, Ankara: Elips Yayıncılık, 2013, s.34. 53 Edward Shils, “Merkez ve Çevre” , Türkiye Günlüğü, Ankara, Çeviri, Yusuf Ziya Çelikkaya, Sayı:70, 2002, s.86. 30 temsil etmektedir. Mardin’e göre merkez ile çevre arasında iki ayrı dünya oluşmuştur. Merkez çevre ve statü bakımından farklı olduğundan yapılacak olan reformlarda çevrenin etkisi olmamıştır54. Mardin’e göre; merkez, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı karşısında gerilemesinin yarattığı olumsuzluğu gidermek için Batı’da ortaya çıkan gelişmeleri yakından takip etmiş ve uygulamıştır. Çevre ise bu yenilikler karşısında gelişmeleri özümseyememiş ve kendisinden bağımsız geliştirilen ve uygulanan gelişmeler karşısında çatışmalar yaşamıştır. Ulus devlet anlayışı bu çatışmanın kırılma noktasını olmuştur. Yusuf Akçura’nın bu konu hakkındaki görüşü şu şekildedir: “Modern devletin temeli burjuva sınıfıdır. Çağdaş, refah düzeyi yüksek devletler, burjuvazinin yani iş adamları ve bankerlerin omuzları üzerindedir. Türkiye’de ulusal uyanış, Türk burjuvazisinin doğuşunun başlangıcıdır55.” Modernizm akımının Avrupa’daki mimarları tüccarlar ve sermaye sahipleri iken Osmanlı’da devletin bürokratlarıdır. Bu durum Osmanlıda bürokratların egemenlik kaygısı ve ideolojik güç gösterilerine bağlı olarak topluma yansımıştır. Avrupa’daki Modernizm algısı topluma değer katarken Osmanlıda ideolojik çerçeveye takılı kalmıştır. Bunun sonucu olarak halk, modernizmin beraberinde getirmiş olduğu toplumsal değişimi içselleştirememiştir. Osmanlı’da 19. yüzyıl’dan başlayıp Cumhuriyet ile radikal hale gelen çağdaşlaşma sürecinin en önemli problemi, Modernizm ve çağdaşlaşma kavramlarının Osmanlıda kurumların değişim göstermesinden ziyade bireyin ön plana çıktığı bir dünyaya geçişle ilgilidir. Toplumsal değişim ve toplumu değiştirme fikirleri Cumhuriyet döneminden günümüze aktarılan tartışmalar arasındadır. Cumhuriyet ile geçmişten kopma isteği ve yeni dünya düzenine uyum sağlamak için gelenekten gelen mirasın reddi seçeneği benimsenmiştir. “Yetkeci ve seçkinci değişimin, dolayısıyla merkeziyetçiliğin temelinde iki neden dikkat çekmektedir: birincisi iç ve dış tehdit algılaması; ikincisi ise ekonomik, teknolojik ve demokratik 54 Şerif Mardin, “Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri”, Türkiye’de Toplum ve Siyaset (Makaleler 1), Der., M. Türköne ve T. Önder, 11. Baskı, İstanbul: İletişim Yayıncılık,2003, s. 35–77. 55 Ahmed Feroz, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Yavuz Alogan, İstanbul: Kaynak Yayıncılık,2002, s.59. 31 gelişme için gerekli olan çağdaş değerleri toplumsal kültürel alanda oluşturma çabası... 56” Cumhuriyetin kuruluşunda görüldüğü gibi bu devrim hareketi, bir modernleşmeyi değil, bir toplumun yeniden inşasını ifade etmektedir. Bağımsız bir ulus devlet yaratmak için atılan somut adımlar, Osmanlı modernleşmesiyle Cumhuriyet dönemi devrimleri arasındaki temel farkı da ortaya koymaktadır. Eğitim sistemi olarak değerlendirildiğinde Osmanlı’dan Cumhuriyet’e yapısal açıdan sürekliliğin, ideolojik açıdan da ciddi bir değişimin hâkim olduğu görülmektedir. Değişim ve ideoloji kavramlarının iç içe geçmiş olduğu Osmanlı mirası ve Cumhuriyetin kuruluşuna kadar ki dönemi anlamak için Tanzimat, Islahat Fermanları ve II. Meşrutiyet yeniliklerini incelemek gerekmektedir. 1. Tanzimat Dönemi Tanzimat, Rönesans’tan itibaren Avrupa’da yayılmaya başlayan felsefi akımların 19. yüzyılda Osmanlı toplumuna etki etmesi sonucu yayınlanan 3 sayfalık bir bildirgedir. Tanzimat Fermanında eğitimle ilgili herhangi bir madde bulunmamaktadır. Eğitim konusunda bir madde bulunmamasına rağmen eğitim ve bilim, askeri, ekonomik, siyasal birliğin kurulmasın da önemli iki kavram olarak algılanmıştır. Ayrıca Tanzimat Fermanında genel olarak devletin gerileme döneminde olduğu vurgulanmış, bu gerilemeyi yapılacak reformların durduracağı belirtilmiştir Tanzimat Döneminin Cumhuriyet dönemine önemli bir katkısı vardır. Tanzimat, Avrupa’daki düşünce akımlarından etkilenen Osmanlı aydınları ve gerçekleştirilen yenilikler ile geleneksel fikir ve müesseselerin birlikte yaşatılmaya çalışıldığı dönemdir. Toplumsal alandaki bu “ikilik” Cumhuriyet dönemine kadar etkisini göstermiştir. Tanzimat çeşitli şekillerde tanımlanmıştır: 56 Himmet Hülür – Gürsoy Akça, “İmparatorluktan Cumhuriyete Toplum ve Ekonominin Dönüşümü ve Merkezileşmenin Dinamikleri”, Konya, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 17.sayı, 2005, s.338. 32 Tanzimat; “düzenleme”, “nizamlama”, “yapılanma” ya da “reorganizasyon” anlamlarına gelmektedir Tanzimat dönem olarak Osmanlı idari ve sosyal yapısındaki değişimi ve yeniden yapılanmayı ifade etmektedir. Tanzimat dönemi yönetimin merkezileştirilmesi adına İslam-Hıristiyan dünyasının birbirine yaklaşmasını hedefleyen fikirlerin ortaya çıktığı bir modernleşme hareketidir57. Avrupa’dan mülhem programlı bir ıslahat, reform hareketi (Yavuz Abadan) Mecburi kültür değişmeleri devri (M. Turhan) Osmanlı Devleti’ne Avrupai bir idare şekli verme gayreti (F. Kraelitz) “Türkiye’de meşruti bir idarenin kurulmasına, İslam –Hıristiyan âlemlerinin birbirine yaklaşmasına ve barışmasına zemin hazırlayan bir kültür ve ıslahat hareketi (Cevat Eren) 58.” Tanımlarda ifade edildiği gibi Tanzimat; Osmanlı devletinde düşünce değişimini temsil etmektedir. Eğitim ve bilim kavramları hedeflenen modernleşmenin en önemli iki aracı olduğu fark edilmiştir. Tanzimat dönemindeki yönetimsel değişim düşüncesi I. ve II. Meşrutiyet dönemlerine de etki etmiş olup Cumhuriyet’in temelini oluşturan kurum ve fikirlere de temel teşkil etmiştir. Yirmi seneden fazla hükümetini temsilen İstanbul'da görev yapan ve Tanzimat dönemini yaşayan Fransız diplomat Engelhardt, Tanzimat hakkında şunları söylemiştir: “Avrupa'nın yorulmak bilmeyen faaliyeti ile sağdan soldan sıkıştırılan ve son derece müşkil bir durumda bulunan hükümet tarafından kabul edilen Tanzimat, her şeyden önce Avrupa’yı memnun etmek ve Türkiye’ye karşı daha mülayim ve müsaadekâr davrandırmak maksadına müpteni idi; bu mübrem ihtiyaç karşısında kalan Türkiye, Avrupa’nın teveccühünü kazanmak için reayaya haklar bahşetmek, 57 Ali İhsan Gencer, “Osmanlı Devletinde Yapılan Tanzimat Reformlarının Eğitim Sistemine Etkileri Uygulamaları Ve Sonuçları (1839-1876)”- Tanzimat Fermanı’nın İlanı Ve Tatbiki Meseleleri, 150. Yılında Tanzimat, İstanbul: Aydınlar Ocağı Yayıncılık, s. 7-20. 58 Tanzimat Maddesi, İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/tanzimat, s. 710. 33 Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında eşitlik kaidesini kabul ederek tedricen tatbik eylemek zorunda idi 59.” Tanzimat dönemi eğitim sistemini ayrıntılı bir şekilde yazan Sadrettin Celal Antel bu dönemi anlatırken şöyle demektedir: “… Tanzimat heyet-i umumiyesi itibariyle garip medeniyetine doğru atılmış bir adım Avrupa ilim ve irfanını memlekete sokmak hususunda yapılmış ciddi bir teşebbüs hükümet makinesini dinin mutlak esaretinden kurtaracak vüstai ve otokratik bir devlet yerine az çok Avrupai bir devlet kurmak hususunda bir hamledir60.” Tanzimat Fermanının hazırlanmasında Batı’daki devlet anlayışına ait düşüncelerden faydalanılmıştır. Yeni kanunların konulması ihtiyaç olarak görülmüştür. Bu kanunların temelini, toplumsal düzene ait can, ırz, mülkiyet korunması, vergilendirme, askerlik gibi kanunlar oluşturmuştur 61. Tanzimat’ın en önemli amacı, Osmanlıyı manevi ve siyasi bakımdan uzak durduğu Hristiyan toplumuna yaklaştırmak olmuştur62. Tanzimat’la birlikte imparatorluğun dağılma tehlikesine maruz kitleleri yeni prensipler etrafında toplamak hedeflenmiştir63. Müslüman – gayri müslim halk inanç olarak birbirinden ayrılmaksızın can, mal ve güvenliği padişahın üstünde yer alan yargı tarafından korunacak olup kanunlar tüm tebaaya eşit olarak tatbik edilecektir64. Eğitim Alanında Yapılan Yenilikler: 18. yüzyıl sonrası batıya göre yeniden şekillendirilmeye çalışılan Osmanlı eğitim sistemi, Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bugünkü modern eğitim kurumlarının tarihsel gelişimi incelendiğinde çoğunun 59 E. Engelhard, Türkiye ve Tanzimat (Devlet-i Osmaniye’nin Tarih-i Islahatı, 1826-1882),Trc. Ali Reşad, İstanbul: Kanaat Kütüphanesi, 1328, s. 7-8. 60 Durmuş Yılmaz, Osmanlı’nın Son Yüzyılı Cumhuriyete Giden Yol, Konya: Çizgi Kitabevi,2001,s.125. 61 Tanzimat Fermanı Hakkında Geniş Bilgi İçin Bkz. A. Cevat Eren, Tanzimat Fermanı ve Dönemi, İstanbul: Derin Yayıncılık, 2007,s.10. Yavuz Abadan, Tanzimat Fermanı’nın Tahlili, Tanzimat I, İstanbul: Maarif Matb., 1940, s.38, Halil İnalcık, Tanzimat Ve Bulgar Meselesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1943, s.2. 62 Bkz. Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Çev. Ali Reşad, İstanbul: Kaknüs Yayıncılık, 1999,s.14. 63 Tanzimat, Komisyon, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,1999,s.34. 64 Halil İnancık - Mehmet Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara: Kitap Matbaacılık, 2006,s.548. 34 Tanzimat’tan sonra kurulduğu görülmektedir. Günümüzdeki okulların ilk örneklerinin temelleri bu dönemde atılmıştır. Tanzimat Fermanına göre Osmanlı eğitim sisteminde tüm tebaaların eğitim şartlarının eşit olması hedeflenmişti. Ayrıca Tanzimat’ın hedeflerine uygun olarak tüm azınlık ve Osmanlı okullarının merkezi bir yönetimle yönetilmesi gerekmekte bundan dolayı eğitimde yabancı ve azınlık okulları hep birlikte Osmanlı okullarında eğitim görmeliydi. Ortak bir milli kimlik için toplumdaki farklı etnik ve dini kökenden gelen üyelerinin aynı eğitimi almaları gerekliydi. Engelhardt farklı etnik ve dini kökenden gelen kişilerin aynı okullarda eğitim görmesi sayesinde bireylerin arasındaki bağların kuvvetleneceğini savunmaktadır. Tanzimat döneminin hedeflerinden biri bu görüş olsa da gayrimüslimlerin ortaokul seviyesindeki kurumlarının olup Osmanlı Devleti’nde ortaokul seviyesinde okul bulunmaması nedeniyle eşit koşullar sağlanamamaktaydı. Bundan dolayı gayrimüslimler öğrencilerini kendi dillerinde öğretim yapan okullara göndermekteydiler. Tanzimat döneminin eğitim alanındaki en temel yeniliği ortadaki bu okul ihtiyacını ortadan kaldıracak okullar açmak olmuştur65. Açılan bu okullar sayesinde Tanzimat dönemine kadar dinsel otoritelerin elinde olan okullar, dini otoritelerden sıyrılıp merkezi yönetime alınmıştır. Osmanlı geleneksel eğitiminde yer almayan Rüştiyeler bu ihtiyaçtan dolayı Tanzimat döneminde kurulmuştur ve Tanzimat dönemi eğitimin modernleşme hareketidir. Rüştiyelere 10-15 yaş arası öğrenciler alınmak olup medrese eğitiminden sonra mesleki eğitim almak isteyen öğrencilerin geldiği laik okullardı66. Rüştiyelerde geleneksel öğretimden farklı sistem uygulanmaktaydı. Öğrenciler sınıflarda sıralarda ders görmektelerdi. Rüştiyeler önce İstanbul’da daha sonra diğer vilayetlerde kurulmuştu. Fakat açılan rüştiyeler için öğretmen yetersizliği mevcuttu çünkü 65 Bkz. Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, s.249. 66 E. J. Zurcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev. Y. S. Gönen, 21. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2007,S.96. 35 medrese öğretmenlerinden başka bir eğitim sistemiyle yetişen öğretmen kadrosu bulunmamaktaydı. Bu nedenle rüştiyeler yaygınlaştırılamamıştır67. Geleneksel eğitimde sıbyan okullarında öğretmenlik yapanlar medreselerin ilk basamağında seçilen talebelerden seçilmekte, medreseler de kendi öğretmenlerini yetiştirmekteydi. Rüştiyelerin sayıları hızla artınca öğretmen ihtiyacı da artmıştır. Öğretmen yetiştirme düşüncesi ancak ortaöğretim okullarının açılmasıyla ortaya çıkmıştır. Fakat öğretmenleri yetiştirecek kişilerin çoğu eskiden medresenin yetiştirdiği hocalar olduğundan dolayı istenilen reform düzeyine ulaşılamamıştır. “İlk kuşak Öğretmen Okulu öğretmenleri, Cevdet Paşa'nın önderliği altında, medrese mezunları arasından seçilerek 1848’te Daru’l-muallimin (Öğretmen Okulu) adıyla kurulmuş olup, 1870'te de kız öğretmenler yetiştirmek üzere Darü’l-Muallimat kurulmuştur68.” Tanzimat döneminde açılan okullardan üç tanesi Osmanlı tarihinde önemli yere sahiptir. Bunlar; Fransız sisteminden esinlenerek yönetici yetiştirmek için kurulan Mekteb-i Mülkiye; farklı etnik grupların Osmanlılık ideolojisi içerisinde birleştirmeyi hedefleyen Galatasaray Sultanisi; fakir Müslüman-Türk çocuklarına eğitim vermek amacıyla kurulmuş olan Darüşşafaka'dır. Tanzimat dönemi ideolojisine uygun olarak üniversite düzeyinde açılan Darülfünun’da ilim ve fen konularının öğretimi yapılmıştır. Aynı dönemde tarımla ilgili meslek okullarına örnek olarak da 1847'de açılan Ziraat Okulu verilebilir 69. Tanzimat döneminde eğitim alanında dikkat çeken konulardan bir tanesi de kurumların idari ve teşkilat yönünden geliştirilmek istenmesidir. Tanzimat dönemine kadar eğitim işlerini Meclis-i Umur-ı Nafia ve Meclis-i Vala-yı Ahkâm-ı Adliye gibi kuruluşlar yürütmekten sorumlu iken Tanzimat'tan sonra Meclis-i Maarif-i Muvakkat yönetimden sorumlu olmuştur. Tanzimat döneminde modernleşme çabalarına rağmen eğitim konusunda yeterli başarı gösterilememiştir. II. Mahmut döneminden itibaren eğitimin 67 Stanford. J. Shaw, Ezel Kurav Shaw, Osmanlı İmparatorluğu Ve Modern Türkiye, Çev. M. Harmancı, Cilt: 2, Baskı: 3, İstanbul: E Yayınları, 2000,s.142. 68 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 21. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s.230, Ayrıca bkz. Hasan Ali Koçer, Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul: 1974, s.61-70. 69 Hasan Ali Koçer, Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, s. 61. 36 devletleştirilmesi fikri yönetimde kabul görmesine rağmen medrese dışında öğretmen yetiştiren kurumların olmaması Tanzimat’la birlikte kurulan laik okullara öğretmen bulunamamasına neden olmuştur. Bu nedenden dolayı ilkokullarda ve rüştiyelerde medrese öğretmenleri eğitim verdiklerinden okullar Tanzimat ideoloji dışında kalmış sadece kurumsal olarak isim değişikliği dışında bir yenilenme hareketi olmamıştır. Sonuç olarak ilköğretim seviyesindeki okullarda Tanzimat ideolojisine uygun öğretmen bulanamamış okullar hedeflendiği gibi dini etkiden çıkamamış yenilikler yüzeysel olarak kalmıştır Tanzimat dönemine kadar eğitim, cemaatlerin ve medresenin denetimi altında yürütülmekteydi. Osmanlı Devleti’nde azınlıklar eğitim ve öğretim kurumlarını açma ve yönetme hususunda bırakılmıştır. Osmanlı Devletinde azınlık okulları Rum, Ermeni ve Yahudi okulları olarak üç gruba ayrılmaktaydı. - Azınlık olarak Rumların ruhani başkanı patrik adındaki dini liderdi. Rumlar kendi içlerinde din, dil, gelenek ve göreneklerinde serbest bırakılmışlardır. Dini lider olan patrik, Rumların eğitim kurumlarını, kiliselerini, hastanelerini, boşanma, evlenme gibi aile hukuklarını yönetme yetkisine sahipti. Osmanlı’da bilinen Rum okulları “Fener Rum Mektebi, Heybeliada Papaz Mektebi ve Kuruçeşme Üniversitesidir. Rum Okullarında Yunan Dili, Felsefe, Teoloji, Riyaziyat, Fiziki İlimler okutulmaktaydı ayrıca Kuruçeşme üniversitesinde Yunan Dili ve Edebiyatı, Hendese, Riyaziyat, Tıp şubeleri vardı 70.” - Ermeni Okullarında ise 18. yüzyıla kadar resmi bir okul sistemi görülmemektedir. Ermeni okulların Ermenilerin şahsi girişimleri sonucunda varlıklarını sürdürmüşlerdir ve bu girişimler sayesinde kurulan eğitimhanelerde dini dersler hakim idi. Osmanlı’da faaliyet gösteren Ermeni okulları arasında Mangantz Varnjadun (Çocuk Terbiye Evi), Bitlis civarındaki Amlorti manastırında kurulan bir mektep, 1745 tarihlerinde Kumkapı’da Patrik Nalyanın himayesinde bir kız mektebi,1752 yılında Erivanlı Simon’un Balat’taki Ermeni kilisesinde açmış olduğu bir okul vardır 71. 70 Bkz. Osman, Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-2, İstanbul: Eser Matbaası, 1977, s. 725-748. 71 Bkz. Osman, Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-2, 750-751. 37 -Yahudi okullarına bakıldığında Hahamların dinî inanışa göre baş eğitmen olarak kabul edilmeleri sebebiyle, hem ilkokulların hem de "Yeşiva" denen yüksekokulların yönetimini yürüttükleri görülmektedir. Yalnız Osmanlı Devletinde yaşayan Yahudilerin Ermeni ve Rumlar gibi birleşik bir millet yapısına sahip olmayıp farklı cemaatlere ayrılmışlardır. Bu nedenle eğitim konusunda Ermeni ve Rum öğrenciler ile kıyaslandığında Osmanlı Devletinde okuyan Yahudi öğrencilerin sayısının daha az olduğu görülmektedir. Örneğin; Galatasaray Sultanisi’nde 341 öğrenciden 34'ü Yahudi iken Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane'de ise, 29 Yahudi öğrenci eğitim görmekteydi72. Yabancı okulların artması cemaatten ulusa geçme sürecini hızlandırmıştır. Bu süreçte amaç ortak bir vatan fikri geliştirmek ve ona bağlı Osmanlı yurttaşı yetiştirmektir. Bu sebeple Tanzimat modernleşmesi uluslaşma hedefli modernleşme olarak adlandırılabilir. Tanzimat döneminde eğitim konusunda farklı din ve etnik grupların bir arada eğitim görmesi ideolojisinin tersine azınlık ve yabancı okulların sayısında artış olmuştur hatta bu okullar artık birtakım faaliyetlerle kendilerini devlet içerisinde hissettirmişlerdir. Bu süreçte millet kavramı yeniden şekillenmiş 19. yüzyılda Sırplarla başlayan ayrılıkçı akımdan kurtulmak için Ulus’a geçme dönemi başlamıştır. Osmanlı, modernleşen dünya karşısında kimlik arayışına girmiş ve ayrılıkçı akımların eş zamanlı başlamasıyla ortak bir Osmanlı kimliği altında milletleri toplama anlayışını hızlandırmıştır. Bir kimlik yaratmanın en kısa yolu yenileştirilmiş bir eğitim programından geçmekteydi. Bu sebeple Tanzimat eğitiminde, vatanseverlik fikri temelinde ortak bir vatan fikri ve ona bağlı Osmanlı vatandaşı yetiştirmek hedeflenmişti. Ayrıca Tanzimat dönemi eğitim programında pozitif ilimlerin din derslerine oranla daha fazla yer alması ve sonrasında da hemen hemen hiç yer verilmeyecek şekilde düzenlenmesi dikkat çeken bir unsurdur. Yalnız Tanzimatçıların vatan kavramı ve vatanseverliği yücelterek Osmanlıcılığın bir parçası olarak göstermek istemeleri yani aynı siyasal coğrafyanın bir parçası olmanın ideolojisi ve fen ilimlerinin din derslerine oranla daha fazla yer alan bir eğitim sist