T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLERENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI CAYDIRICILIK BAĞLAMINDA NATO FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİNİN ANALİZİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Cristina MINDICANU BURSA-2016 T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI CAYDIRICILIK BAĞLAMINDA NATO FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİNİN ANALİZİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Cristina MINDICANU BURSA – 2016 ii U.Ü. S.B.E. ULUSLARARASI CAYDIRICILIK BAĞLAMINDA NATO FÜZE Cristina İLİŞKİLER SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE’YE MINDICANU BURSA - 2016 ANABİLİM DALI ETKİLERİNİN ANALİZİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI CAYDIRICILIK BAĞLAMINDA NATO FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİNİN ANALİZİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Cristina MINDICANU Danışman: Doç. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ BURSA – 2016 iii T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda 701216019 numaralı Cristina MINDICANU’nun hazırladığı “Caydırıcılık Bağlamında NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye’ye Etkilerinin Analizi” konulu Yüksek Lisans Tezi çalışması ile ilgili tez savunma sınavı, 30/03/ 2016 günü 17:00 – 18:00 saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oybirliği ile karar verilmiştir. Üye Üye Prof. Dr. Muzaffer ERCAN YILMAZ Doç. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ Bandırma 17 Eylül Üniversitesi Uludağ Üniversitesi Üye Prof. Dr. Tayyar ARI Uludağ Üniversitesi 30 /03/ 2016 iv ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Cristina MINDICANU Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı : Uluslararası İlişkiler Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : XV + 175 Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 2016. Tez Danışmanı : Doç. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ CAYDIRICILIK BAĞLAMINDA NATO FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİNİN ANALİZİ Türkiye, NATO’nun Avro-Atlantik bölgesindeki üyelerini ortaklarını korumaya yönelik bir balistik füze savunma sistemi geliştirmeye ve yerleştirmeye odaklı yeni stratejik konsept içinde yer almayı 2010 yılında onayladı. Türkiye’nin balistik füze savunma sistemi içinde yer almayı kabul etmesi, gelecekte Türkiye’nin NATO güvenlik kalkanı içinde yer alması ile ilgili belirsizliği ortadan kaldırmış oldu. Dış politikada, bölgesel ve uluslararası ilişkiler açısından son on yılda ısrarcı bir şekilde bağımsız bir yol izlenmesi amaçlansa da, bu birliktelik Türkiye için NATO’nun önemini sergilemektedir. BMD sistemlerinin kabul edilmesi Türkiye için, bu projeden hoşnutsuz olma adına kendileri açısından geçerli sebepleri bulunan İran ve Rusya ile olan ilişkileri bakımından bazı önemli riskler oluşturmaktadır. Muhtemel sonuçlarına rağmen, Orta Doğuda ve komşu ülkelerde süregelen konjonktürle ilişkili olarak, Türkiye bir adım daha ileri atmış ve önceden Avrupa’nın bazı bölgeleri için düşünülen fakat daha sonra sağladığı ilave zaman avantajı sebebiyle ön plana çıkan Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde bir radar kurulmasına onay vermiştir. Bu tez, Türkiye’nin balistik füze savunma sistemine dahil olmasının Türkiye için uzun vadede ortaya çıkaracağı etkileri incelemektedir. NATO’nun caydırıcılık duruşunda belirgin bir kayma gerçekleştirerek füze savunma sistemi konuşlandırması ve bu projede Türkiye’nin aldığı kilit rol, her iki tarafın da birbirisi için ne kadar önem arz ettiğini bir kez daha göstermektedir. Bu konudaki araştırma kapsamında, ilk bölüm nükleer caydırıcılık, ikinci bölüm NATO’nun caydırıcılığına Soğuk Savaş döneminden başlayarak bir tarihsel bakış, üçüncü bölüm NATO füze savunma sistemi, son bölüm ise balistik füze savunma sisteminde Türkiye’nin rolü, karlılaşabileceği zorluklar ve gelecek süreçler bakımından incelemektedir. Anahtar Kelimeler: Caydırıcılık, Balistik Füze Savunma Sistemi, NATO, Türkiye v ABSTRACT Name and Surname : Cristina MINDICANU University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : International Relations Branch : International Relations Degree Awarded : Master Page Number : XV + 175 Degree Date : …. / …. / 2016. Supervisor : Assoc. Prof. Ferhat PİRİNÇÇİ NATO MISSILE DEFENSE SYSTEM IN THE CONTEXT OF DETERRENCE AND THE ANALYSIS OF ITS IMPACTS ON TURKEY Turkey has endorsed the new strategic concept of NATO in 2010 which focuses on deployment and development of ballistic missile defence (BMD) shield for the members and allies of NATO in Euro-Atlantic region. Turkey’s endorsement of BMD system mainly removed the clouds of uncertainty around the future of the country within the security shield of NATO. Although its foreign policy has been attributed by the persistent pursuit of sovereignty in terms of international and regional relationships during the previous decade, however this endorsement can be taken as the continuing significance of NATO membership for Turkey. Approval of BMD systems created some significant risks for Turkey related with Russia and Iran that both countries have relevant grounds to discontent with BMD system. Despite the consequences, ongoing conjuncture linking to the Middle East and neighbouring countries forced Turkey to even one step further by approving to host an early warning radar site in Turkey’s South Eastern part which enables the required timing compared to the previously considered locations in the Europe. This thesis examines the effects of Turkey’s endorsement of NATO’s ballistic missile defence system in the long run. The major shift in NATO’s deterrence posture by deploying missile defence system and the key role of Turkey in this system one more time exhibited the significance of Turkey and NATO for each other respectively. In order to research this issue, this study investigates the concept of nuclear deterrence in the first chapter; examines the deterrence of NATO from an historical perspective through the cold war in the second chapter; evaluates the ballistic missile system of NATO in the third chapter and finally analyzes ballistic missile system in terms of the role, challenges and the future path for Turkey. Keywords: Nuclear Deterrence, Ballistic Misile Defense, NATO, Turkey vi ÖNSÖZ Bu çalışmam süresince her türlü yardım, bilgi, ve tecrübe ile çalışmama ışık tutan, ayrıca bana bu çalışmayı vererek kendimi geliştirmeye yönelik de birkaç adım ileride olmamı sağlayan ve beni yonlendiren, çalışmamın tez danışmanıma Sayın Hocam Doç. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ’ye, Bu gunlere gelmemde beni cesaretlendiren ve manevi destek sağlayan aileme ve en yakın dostlarıma teşekkür etmek istiyorum. Cristina MINDICANU Mart 2016 Bursa vii İÇİNDEKİLER ÖZET ..................................................................................................................................... v ÖNSÖZ ................................................................................................................................ vii İÇİNDEKİLER .................................................................................................................. viii KISALTMALAR ................................................................................................................ xii TABLOLAR ...................................................................................................................... xiv ŞEKİLLER ......................................................................................................................... xv GİRİŞ ..................................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM: CAYDIRICILIK ................................................................................ 3 1.1. CAYDIRICILIK KAVRAMI...................................................................................... 3 1.1.1. Caydırıcılık Kavramının Tanımı .......................................................................... 3 1.1.2. Teorik ve Stratejik Yaklaşımlar ........................................................................... 4 1.1.3. Caydırıcılık ve Zorlama Arasındaki Farklar ........................................................ 6 1.2. CAYDIRICILIK TEORİSİ ......................................................................................... 7 1.2.1. Caydırıcılığın Tarihsel Gelişimi ........................................................................... 7 1.2.2. Soğuk Savaş Caydırıcılığının Temelleri ............................................................. 10 1.2.3. Caydırıcılığın Temel Varsayımları ..................................................................... 11 1.2.3.1. Ciddi Çatışmanın Bulunması ....................................................................... 11 1.2.3.2. Rasyonellik Varsayımı ................................................................................ 12 1.2.3.3. Misilleme Tehdidi Kavramı ........................................................................ 13 1.2.3.4. İnandırıcılık Olgusu ..................................................................................... 14 1.2.3.5. İstikrar Problemleri ...................................................................................... 16 1.2.4. Rasyonel Caydırıcılık Teorisi ............................................................................. 16 1.2.4.1. Akılcılık ve Caydırıcılık Anlayışı ............................................................... 18 1.2.4.2. Sinyal Verme ve Pazarlık Gücü .................................................................. 18 1.2.4.3. Karşı Taraflarda Güç Algısı Oluşturma ...................................................... 19 viii 1.2.4.4. Rasyonel Caydırıcılık Örnekleri .................................................................. 20 1.3. NÜKLEER CAYDIRICILIK TEORİSİ .................................................................... 22 1.4. GENİŞLETİLMİŞ CAYDIRICILIK ......................................................................... 26 1.5. DİĞER CAYDIRICILIK YÖNTEMLERİ ............................................................... 29 İKİNCİ BÖLÜM:NATO VE CAYDIRICILIK .............................................................. 31 2.1. NATO’NUN KURULUŞU VE İŞLEVLERİ ............................................................ 31 2.1.1. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Oluşan Koşullar ................................................... 31 2.1.2. NATO Oluşumunu Doğuran Temel Sebepler .................................................... 32 2.1.3. Amaç ve İşlevi Açısından NATO ...................................................................... 33 2.2. NATO’NUN SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEKİ CAYDIRICILIĞI ...................... 34 2.2.1. Kitlesel Mukabele Doktrini (1949-1962) ........................................................... 38 2.2.2. Esnek Mukabele Doktrini ( 1962- Halen) .......................................................... 40 2.3. SOĞUK SAVAŞIN BİTİŞİ VE NATO’NUN DEĞİŞEN STRATEJİK KONSEPTLERİ ............................................................................................................... 41 2.3.1. NATO’nun 1991 Yılındaki Stratejik Konsepti .................................................. 42 2.3.2. NATO’nun 1999 Yılındaki Stratejik Konsepti .................................................. 43 2.3.3. 11 Eylül Saldırıları ve Stratejik Konseptteki Değişimler ................................... 44 2.3.4. NATO’nun 2003 Yılından Sonraki Stratejik Konsepti ...................................... 47 2.3.5. NATO’nun 2010 Yılındaki Stratejik Konsepti .................................................. 49 2.3.6. NATO’nun 2010 Stratejik Konseptinde Enerji Güvenliğinin Yeri .................... 50 2.4. 2000’Lİ YILLARDA NATO’NUN CAYDIRICILIK POLİTİKALARI ................. 51 2.4.1. NATO’nun Caydırıcılık Duruşu ......................................................................... 53 2.4.2. Lizbon Zirvesi (19-20 Kasım, 2010) ve Sonuçları ............................................. 55 2.4.3. Chicago Zirvesi (20-21 Mayıs, 2012) ve Sonuçları ........................................... 58 2.4.4. Terörizm ve Siber Suçlar Alanında Caydırıcılık ................................................ 60 2.5. NATO’NUN SAVUNMA POLİTİKASI .................................................................. 61 2.5.1. NATO’nun Yeni Caydırıcılık ve Savunma Duruşu (DDPR) ............................. 64 ix 2.5.2. DDPR Sürecinde Savunma Planlaması ve Unsurları ......................................... 66 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE NATO ..................................... 71 3.1. Balistik Füzeler, Füze Savunması ve Caydırıcılık ................................................. 71 3.2. Soğuk Savaş Döneminde Füze Savunması ............................................................... 74 3.3. Soğuk Savaş Sonrası Füze Savunma Yaklaşımları ................................................... 78 3.3.1. ABD’nin Ulusal Füze Savunma (NMD) Politikası ............................................ 80 3.3.2. 1999 NATO Stratejik Konsepti ve Füze Savunması .......................................... 82 3.3.3. Dört Zirve: Prag – Riga – Bükreş ve Strazburg ................................................. 83 3.4. Balistik Füze Savunma (BMD) Programları ............................................................ 85 3.4.1. Aktif Katmanlı Kısa-Orta Menzilli (Theater) Balistik Füze Savunması (ALTBMD - 2005) ....................................................................................................... 86 3.4.2. Avrupa Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (EPAA - 2009) .................................. 87 3.4.3. Asya - Pasifik Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (APPAA - 2009) .................... 90 3.5. Günümüzde Füze Tehdidinin Kaynakları ................................................................. 91 3.6. İttifak Dışı Güçlerin Füze Savunma Sistemine Bakışı .............................................. 93 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: NATO FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE ........... 96 4.1. NATO’nun Tehdit Algısında Balistik Füzeler ...................................................... 96 4.2. Ulusal Füze Savunma Sistemlerinin (NMD) Dönüşümü .................................... 98 4.3. Füze Savunmasının Politik Karakteristiği ........................................................... 101 4.4. Füze Savunmasının Ekonomik Dinamikleri ............................................................ 103 4.5. NATO Füze Savunma Sisteminin Türkiye’ye Kurulması .................................. 104 4.5.1. Teknik Özellikler .......................................................................................... 105 4.5.1.1. PAC-3 Patriot Sistemi ............................................................................... 106 4.5.1.2. AEGIS Füze Savunma Sistemleri ve RIM-161 SM-3 Füzesi ................... 108 4.5.1.3. AN / SPY-1 Radar ..................................................................................... 109 4.5.1.4. AN/TPY-2 Radar Sistemleri ..................................................................... 110 4.5.2. Ekonomik Boyut ........................................................................................... 111 x 4.6. NATO Füze Savunma Sisteminde Türkiye’nin Rolü ......................................... 113 4.7. Balistik Füzeler Bağlamında Türkiye’nin Tehdit Algısı ................................... 117 4.8. Komşu Ülkelerdeki Balistik Füze Envanteri ....................................................... 119 4.8.1. Rusya ........................................................................................................... 119 4.8.2. İran ............................................................................................................... 121 4.8.3. Suriye ........................................................................................................... 123 4.9. NATO Füze Savunma Sisteminin Etkinliği ....................................................... 124 4.10. Türkiye’nin Ulusal Füze Savunma Sistemini Güçlendirmek için Yaptığı Girişimler ........................................................................................................................ 131 4.11. NATO’nun Füze Savunma Sisteminin Türkiye Üzerindeki Politik ve Ekonomik Etkileri 138 4.12. Rusya ile yaşanan gerginliğin Türkiye ile NATO ilişkilerine etkisi ..................... 146 4.12.1. Rusya'nın Moldova'yaMüdahalesi .................................................................. 147 4.12.2. Suriye krizi ..................................................................................................... 149 4.12.3. Rusya ile Uçak Krizi ...................................................................................... 150 4.12.4. Rusya'nın Ermenistan'a Yönelik Müdahaleleri .............................................. 151 4.12.5. Suudi Arabistan-İran meselesi ve Rusya'nın rolü........................................... 153 SONUÇ .............................................................................................................................. 155 KAYNAKÇA .................................................................................................................... 160 xi KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri ABM : Anti Ballistic Missile A.g.e : Adı geçen eser ALTBMD : Active Layered Theater Ballistic Missile Defense APPAA : Asia-Pacific Phased Adaptive Approach AWACS : Airborne Warning and Control Syatems BM : Birleşmiş Milletler BMD : Ballistic Missile Defence GBI : Ground to Base Intervention CFE : Conventional Armed Forces in Europe DDPR : Deterrence and Defense Posture Review EMR : European Mid-Range Radar EPAA : European Phased Adaptive Approach GHz : Gigahertz GMD : Ground-based Missile Defence GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla ICBM : Inter Continental Ballistic Missile IFF : Identify, Friendly or Foe KİS : Kitle İmha Silahları LORAMIS : Turkish Long Range Air and Missile Defence System MDA : Missile Defence Agency MEADS : Orta Menzilli Genişletilmiş Savunma Sistemleri MIRVs : Çoklu Bağımsız Hedeflenebilir ve Değiştirilebilir Başlık NATO : Northern Atlantic Treaty Organisation NBC : Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal NMD : National Missile Defence xii NPT : Non-Ploriferation Treaty PfP : Partnership for Peace Program RVs : Değiştirilebilir Başlıklar SALT-1 : Strategic Arms Limitation Talks SDI : Strategic Defense Initiative SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği THAAD : Yüksek İrtifalı Terminal Hava Savunması TBM : Tactic Ballistic Missiles USD : Amerikan Doları WMD : Weapons of Mass Destruction xiii TABLOLAR Tablo 1: Rusya’nın Balistik Füze Envanteri Tablo 2: İran’ın Balistik Füze Envanteri Tablo 3: Suriye’nin Balistik Füze Envanteri xiv ŞEKİLLER Şekil 1: EPAA Programı ile Savunulan Alan Şekil 2: AEGIS BMD, SM-3 Füzesi Şekil 3: İran’ın Mevcut ve Planlanan Füze Menzilleri Şekil 4: İran Shahab-3 Füzesi ve Mobil Rampası Şekil 5: Farklı Balistik Tehditlere Karşı Füze Savunma Alternatifleri Şekil 6: Patriot Sisteminin Unsurları ve Hedefe Yönelimi Şekil 7: AEGIS Füze Savunma Sistemleri için Planlanan Bütçe Şekil 8: AEGIS Füze Savunma Gemisinde bir AN-SPY-1 Radarı Şekil 9: AN/TPY-2 Füze Savunma Radarı Şekil 10: Rusya’nın Sahip Olduğu Bazı Füzelerin Boyutsal Olarak Karşılaştırması Şekil 11: Patriot’ların menzili, yerleştirildiği noktalar ve Suriye’den gelebilecek tehditler xv GİRİŞ Türkiye, yaklaşık 60 yıllık NATO üyeliği geçmişiyle, Soğuk Savaş döneminde edindiği önemli tecrübeler ve Batılı güçler için temsil ettiği rol neticesinde, kitle imha silahlarına sahip kontrolsüz güçlerin bölgesel ve küresel açıdan doğurabileceği yıkıcı sonuçlar ve caydırıcılığın anlamı hakkında önemli bir deneyim taşımaktadır. Yaklaşık 50 yıl süren kutuplaşma sürecinde, Sovyetlerin çevre coğrafyalarda daha maceracı bir arayışa girmemesinin altında nükleer caydırıcılığın bulunduğuna inanan grupta Türkiye de yer almaktaydı. Günümüzde Türkiye’nin mevcut savunma altyapısının halen önemli bir bölümünüm Batılı müttefikleri ile bağlantılı bir şekilde geliştirilmiş olması ve kitle imha silahlarına yönelik korunma stratejisinin Soğuk Savaş döneminden taşınan geleneksel eğilimlerle bağlantılı bir şekilde NATO şemsiyesinde sağlanıyor olması, Türkiye’nin NATO caydırıcılığı ile kendi güvenliği arasında önemli bir bağ kurmaya devam etmesine yol açmaktadır. Soğuk savaşın sona ermesinin ardından kısa bir süre çatışmasız iklim hüküm sürmüş fakat öncelikle 1991 yılında yapılan Körfez Harekatı ve özellikle de 11 Eylül yıkımını takiben Türkiye’nin güney sınırlarını paylaştığı ülkelerden Irak başta olmak üzere, Suriye ve İran’ın kitle imha silahları yönünde bölgesel ve küresel tehdit yaratabilecek girişimlerde bulundukları ve hatta tehdit halini almış oldukları ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler ile sınır ülkesi olmanın getirdiği riskli coğrafya, çok kısa bir süre içerisinde bu sefer Batılı güçlerin şer ekseni olarak nitelendirdiği bir başka küresel tehdide ev sahipliği yapmaya başlamaktadır. İçinde bulunduğu coğrafyadan kaynaklı bölgesel çatışmalar ve istikrarsızlıklar soğuk savaşın sona ermesinin ardından geçtiğimiz yaklaşık 30 yıl içerisinde Türkiye için artan oranda savunma gereklilikleri doğurmaktadır. Orta Doğu bölgesi Türkiye için büyük ölçüde bir risk kaynağı durumundayken aynı coğrafya Batı dünyası ve NATO tarafından da gözetim altında tutulan ve asimetrik ve simetrik kitle imha saldırılarının gerçekleşebileceği en önemli tehdit kaynaklarından birisi olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra Orta Doğu, geçtiğimiz on yıl içerisinde ekonomik sorunlarına önemli ölçüde çözüm bulmuş olan Rusya’nın da yeniden bir süper güç olarak hegemonya sahnesinde yer alma arzusunun etkilerinin en çok hissedildiği bölgeler arasında kalması sebebiyle barışın bir türlü gelişim gösteremediği ve yıkımın tüm çevre ülkeleri tehdit ettiği bir unsur halini almıştır. 1 Türkiye’nin bu bölgeden ve fiilen olmasa da bölgesel ve politik çıkar çatışmaları sebebiyle Rusya’dan kaynaklanan askeri risklerinin artarak devam ettiği bir konjonktürde, bu ihtiyaç duyduğu en önemli yaklaşımlar arasında düşman nitelikli grup ve unsurların varlığını ve saldırılarını caydırabilecek, saldırı olması durumunda onu koruyabilecek ve misilleme yapmasına olanak tanıyacak gelişmiş bir savunma sistemine ihtiyacı bulunmaktadır. Tüm bunları içerir vaziyette bir savunma sisteminin NATO gibi güçlü bir organizasyon tarafından sağlanması, Türkiye’nin bu oluşum içinde karşılaşabileceği potansiyel risklere rağmen ön sırlarda yer almasının önemli bir sebebi olarak görülmektedir. Diğer taraftan Türkiye de birlik üyesi ülkelerin güvenliği açısından erken uyarı bölgesi ve engelleyici güç işlevi görmektedir. Bu çalışmada 2010 yılında Lizbon’da gerçekleştirilen NATO toplantısında karara bağlanan balistik füze savunma sisteminin hayata geçirilmesine ilişkin sürecin arka planı, Türkiye’nin bu süreçte oynayacağı rol ve bu oluşumun Türkiye için yaratabileceği potansiyel sonuçlar gelişim süreciyle birlikte incelenmektedir. Bu amaçla, çalışmanın ilk bölümünde caydırıcılık kavramı ve nükleer caydırıcılık olguları caydırıcılık teorisi eşliğinde incelenmektedir. Çalışmanın ikinci bölümünde NATO’nun caydırıcılığı Soğuk Savaş öncesi sırası ve sonrası izleği takip edilerek incelenmekte, NATO’nun savunma politikası hakkında bilgi verilmektedir. Üçüncü bölümde NATO füze savunma sistemi gereksinimini ortaya çıkaran koşullar ve bu koşulların gelişim süreci üzerindeki etkisi tartışılmaktadır. NATO’nun Soğuk Savaş perspektifinden günümüze kadar değişen füze savunma sistemleri ve balistik füze tehdidi algısının incelendiği bu kısımda ittifak içi ve dışı güçlerin etkileşimine yer verilmektedir. Son bölümde ise, NATO füze savunma sisteminin Türkiye üzerindeki etkileri teknolojik, jeopolitik, ekonomik ve askeri yönleriyle analiz edilmekte, Türkiye’nin füze savunma gereksiniminin ve risk algısının çerçevesi çizilerek mevcut füze savunma ve güvenlik politikaları incelenmektedir. 2 BİRİNCİ BÖLÜM: CAYDIRICILIK 1.1. CAYDIRICILIK KAVRAMI 1.1.1. Caydırıcılık Kavramının Tanımı Uluslararası İlişkilerde caydırıcılık kavramı bünyesinde tehdit ve strateji olgularını barındıran ve mevcut ya da potansiyel sorunların çözümünde başvurulan stratejilerden birisidir. Bu bağlamda ‘‘tehdit ya da vaat gibi mekanizmaları ve diğer kaynakları hedef ülkenin davranışını etkilemek amacıyla bilinçli olarak kullanmasına yönelik bir stratejidir’’1. Diğer bir ifadeyle, caydırıcılık bir karşıt grubu ya da ülkeyi zarar verebilecek faaliyetleri gerçekleştirmekten alıkoyacak bir davranış ya da tutumu kararlı ve açık bir biçimde ortaya koymak şeklinde tanımlanabilir 2. ABD Savunma Bakanlığı caydırıcılık kavramını “ortaya çıkacak sonuçların doğuracağı korku sayesinde eylemlerin önlenmesi 3” olarak tanımlamaktadır. Bu, kabul edilemez bir tehdit karşısında inandırıcı bir caydırıcılığın yaratacağı doğal sonuç olarak görülmektedir. Quackenbush4, caydırıcılığın mevcut statükoyu değiştirmek amacıyla değil, diğer tarafı ikna etmek için kullanılan bir araç olduğunu ifade etmektedir. Bu anlamda caydırıcılık iki şekilde karşımıza çıkmaktadır; Direkt Caydırıcılık: direkt yapılan bir saldırıyı savunma yoluyla caydırmak, Genişletilmiş Caydırıcılık: müttefiklere yönelik bir saldırıyı caydırma olgusudur. Richard Lebow’a göre, caydırıcılık hem Uluslararası İlişkiler alanında bir teori hem de çatışma yönetimi alanında bir stratejidir 5. Bir teori olarak, politik ve psikolojik öngörüler ortaya koymakta iken, bir strateji olarak teorinin pratiğe uygulanış şekillerini içermektedir.6 Caydırıcılık alanındaki çalışmaların ilk dönemi 1940’ların sonu ile 1960’lı yılları kapsamaktadır. Özellikle 1950’li yıllar, Bernard William Kaufmann (1954), Henry 1 ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 10.Baskı, 2013, s. 492. 2 Mustafa Kibaroğlu,“11 Eylül Ardından Strateji, Tehdit ve Caydırıcılık”,Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Foreign Policy, Ocak 2002, s. 1. 3JonKyl, “Maintaining Deterrence in the 21st century”, DoE Nuclear Initiatives, Washington DC, June 16, 2005, s.2. 4Stephen Quackenbush, “General Deterrence And International Conflict:Testing Perfect Deterrence Theory”,Taylor & Francis Group, International Interactions, Vol. 36, 2010, s.60. 5Richard N. Lebow, Deterrence, May2008, s.1. 6A.g.e., s.2. 3 Kissinger (1957) ve Bernard Brodie (1959) gibi nükleer caydırıcılık konusunda genel kavramsal yaklaşımı oluşturan teorisyenlerin ortaya çıkması sebebiyle Lebow tarafından “caydırıcılığın altın yılları” olarak adlandırılmaktadır.Yine aynı yazara göre, 1960’larda Thomas Schelling tarafından geliştirilen caydırıcılık amaçlı müzakere taktikleri büyük önem taşımaktadır 7. Bernard Brodie’ye8göre basit anlamı ile caydırıcılık, düşmanın saldırması durumunda kazanacakları ile ödeyecekleri bedeli arasında karşılaştırma yapmaya zorlanmasıdır. Bir tarafın kazanacağı şeyleri azaltarak ya da kaybedeceği şeyleri arttırarak onun belirli bir sonuç için harekete geçmesi engellenebilecektir. Daha da kısa bir özet yapmak gerekirse, caydırıcılık karşı tarafta bir kaygı geliştirebilmektir9. Yukarı bölümde caydırıcılık kavramı ile ilgili sağlanan tanımlara ek olarak, Frank Zagare çalışmasında tek bir caydırıcılık olgusundan bahsedilemeyeceğini, çünkü caydırıcılığa ait yazının 2. Dünya Savaşı sonrası döneme ait ABD ve Avrupa eksenli savunma nitelikli çalışmalar içerisinde ortaya çıktığını belirtmektedir 10. Bu durumda, Zagara’ye göre bu alandaki yazın aslında savunma ile ilgili hipotezleri kapsamaktadır. Bu bağlamda caydırıcılığın ittifaklar açısından değerlendirilmesi yapıldığında, ittifakların aynı tehdit altında bulunan birden çok unsurun bir araya gelmek kaydıyla oluşturacağı gücün düşmanın karşı karşıya kalacağı bedeli arttırmak suretiyle caydırıcı bir etki yaratacağı varsayımından yola çıkılarak meydana getirildiği görülmektedir. Uluslararası politikada ittifakların caydırıcılık açısından başarılı olabilmesi için hem askeri kapasitesinin yeterli olması hem de politik istekliliğinin ya da inandırıcılığının tehdidi savuşturabilecek derecede olması gerekmektedir 11. 1.1.2. Teorik ve Stratejik Yaklaşımlar Caydırıcılık teorisi, uluslararası davranış alanında yer alan teorilerden birisidir. Teori, bir eyleme girişmenin ortaya çıkaracağı sonuçların, elde edilecek kazançlardan daha ağır gelmesi durumunda kişilerin bu eyleme girişmekten cayacakları varsayımına 7A.g.e., s.3. 8BernardBrodie, “The Anatomy of Deterrence”, World Politics, Vol. 11, No: 2, 1959. 9AustinLong, From Cold War to long war: lessons from six decades of Rand deterrence research, RAND Corporation, Santa Monica, 2008, s.7. 10Frank C. Zagare, Deterrence Theory, Oxford Bibliographies, http://www.oxfordbibliographies.com/view/document/obo-9780199743292/obo-9780199743292-0161.xml 11Brian J.Collins, NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011, s.3. 4 dayanmaktadır. Bu duruma yol açan şey, bireylerin doğru ve yanlış arasındaki farkı fark edebiliyor ve hangi yöne doğru gittiklerini algılıyor olabilmeleri gerçeğidir. Caydırıcılık, bir teori olduğu kadar bir taktik, ulusal güvenlik stratejisi, geniş kapsamlı bir savunma politikası yaklaşımı ve uluslararası güvenlik sisteminin kritik bir parçası olarak algılanmalıdır 12. Kavramsal açıdan, caydırıcılık negatif sonuçları ön plana çıkaran önleyici bir etki yaratma biçimidir 13. Sürekli bir strateji olarak yürütüldüğünde, caydırıcılık diğer tarafın kalkışabileceği bir eylemi önlemeye endekslenmektedir. R.N. Lebowve J.G. Stein kitaplarında Achen ve Snidal’in bu alandaki savına yer vermektedir. Bu sava göre caydırıcılık teorisinin tek kriteri “öngörü kapasitesi” dir. Bunun yanı sıra, yanlış varsayımlar üzerine kurulu bir teori dahi iyi bir davranışsal öngörü aracı olarak kullanılabilmektedir 14. Lebow ve Stein aynı zamanda Huth ve Russett’ın caydırıcılığın başarı ve başarısızlık sebeplerinin belirlenmesi için ittifak taahhütleri, dengesi güç oranları ve geçmiş pazarlık davranışların gibi ülke liderlerinin taahhüt, kapasite ve güvenilirlikleri ile endirekt şekilde bağlantılı olan endirekt önlemlerin detaylı bir şekilde göz önüne alınması gerektiğini ifade etmektedir. Huth ve Russett bunun yanı sıra, yapısal ve davranışsal koşullar arasındaki ilişkiyi ve caydırıcılığın sonuçlarını öngörebilecek ancak caydırıcılık teorisinden çıkarılabilecek önermeleri test edemeyen bir model üzerinde durmaktadır 15. Aynı zamanda liderlerin öngörü yeteneklerinin caydırıcılığın sonuçları üzerindeki direkt etkisi ve önemi de bu çalışmada incelenen diğer bir başlıktır. Yukarıda yapılan değerlendirmeler eşliğinde caydırıcılığın bireylerin beyinlerinde gerçekleşen karar verme sürecini etkileyen önemli bir dış etken olduğu sonucuna rahatlıkla varılabilmektedir. Yani bu etki mekanizması fiziksel bir etkiden ziyade psikolojik bir seviyede çalışmaktadır. Aynı zamanda burada ortaya çıkan etkileşim, negatif sonuçların ortaya çıkmasına da açıktır. Caydırıcılık olgusunun daha iyi anlaşılabilmesi için bazı belirgin güvenlik sorunlarının açık bir hale getirilmesi 16 ve tarihsel temellerinin ne şekilde geliştiğinin gelecekte yaşanabilecek şeyleri ne şekilde etkileyebileceğinin doğru bir şekilde tespit 12Thanza V.Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009, s.5. 13A.g.e., s. 37. 14Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Rational Deterrence Theory: I Think, Therefore I Deter”, World Politics, Vol. 41, No. 2 (Jan., 1989), Cambridge University Press, s.s. 223-224. 15A.g.e., s. 219. 16Elli Lieberman, Reconceptualising Deterrence: Nudging Toward Rationality in Middle Eastern Rivalries, New York: Routledge, 2013, s. 44. 5 edilmesi gerekmektedir. Caydırıcılık teorisi neyi gerektirmektedir? Bu teorinin etkin ve ciddi bir şekilde işleyebilmesi için yetkinlik ve inandırıcılık unsurlarının varlığı önem taşımaktadır. Araştırma merkezleri ve düşünce kuruluşları tarafından nükleer silahların kullanımına yönelik yapılan caydırıcılık modellemelerinde de, devlet genellikle birincil aktör ve ulusal güvenlik kavramı ise merkezi unsur, askeri güç ve kabiliyet ise caydırıcı unsur olarak ele alınmaktadır. Bu çerçevede devletler ulusal çıkarlarına yönelik tehditleri caydırabilmek amacıyla askeri güç kullanmaya hazır durumda olmalıdırlar. Hem realist hem de realist olmayan yazarlar askeri güç unsurunun arttırılması ile caydırıcılığın derecesi arasında doğru orantı kurmaktadırlar17. Bu açıdan yaklaşıldığında, caydırıcılık kavramı üzerine düşünürken askeri gücün varlığı ve derecesi ile ulusal güvenlik olgusunu bu kavram ile birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Caydırıcılık teorisi Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkmıştır ve bu sebeple önemli oranda belirsizlik ve zorunluluk olgularını içermektedir 18. Caydırıcılık alanındaki stratejik ve teorik yaklaşımlar büyük oranda NATO ve askeri caydırıcılık üzerinden incelenmekte ve değerlendirilmektedir. Bu alandaki tartışmalar Pozitivist – Rasyonalist bakış açılarıyla NATO’nun neden ortaya çıktığı, ne amaçla sürdürüldüğü ve neden devam etmesi gerektiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Fakat bu yaklaşım hem NATO’ya karşı olanlar hem de destekleyenlerin aslında caydırıcılık olgusuna tek bir bakış açısı ile yaklaşmalarına neden olmuştur. Fakat değişen jeopolitik iklim ile birlikte, NATO’nun caydırıcılık stratejilerinde yaşanan büyük değişimlerde olduğu gibi caydırıcı olabilmek için sergilenen duruş anlamında da yeni perspektifler karşımıza çıkmaktadır 19. 1.1.3. Caydırıcılık ve Zorlama Arasındaki Farklar Caydırıcılık kavramını daha net tanımlayabilmek için belirli kavramlar ile arasında bulunan ayrımlara kısaca değinmek faydalı olacaktır. Bu bağlamda caydırıcılık kavramı ile zorlama kavramı içerik itibariyle sıkça birbirine karıştırılabilmektedir. Devletlerin çıkarlarını savunabilmeleri için en son tercih edecekleri yaklaşım bir savaş kararı almak 17Zerrin Bakan, Soğuk Savaş Sonrasında Yeni Güvenlik Teorileri ve Türkiye'nin Güvenlik Algılamaları. 21. Yüzyıl, Cilt: 1, No: 3, 2007, s. 38. 18 Scott D. Sagan, “The Perils of Proliferation: Organization Theory, Deterrence Theory, and the Spread of Nuclear Weapons”, International Security, Vol. 18, No. 4 (Spring, 1994), s. 79. 19Erdem Özlük- Duygu Özlük, NATO’yu Anlamak: Dönüşümü, Yeni Kimlikleri ve Uyum Süreçleri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 31, 2014, s.210. 6 olmalıdır. Savaş kararı vermeden önce başvurulabilecek stratejiler olması açısından benzerlik gösteren bu iki yaklaşımdan caydırıcılık durumunda mevcut statükonun koruması sonucunda her iki taraf da eylemsiz kalırken, zorlama durumunda ise akışı değiştirmeye çalışan bir eylemlilik hali bulunmaktadır20. Diğer bir ifade ile zorlama stratejisi, tehdit oluşturmak vasıtasıyla karşı tarafın davranışlarını değiştirmelerine ya da durdurmalarına yol açacak bir manipülasyon yaratmayı amaçlamaktadır 21. 1.2. CAYDIRICILIK TEORİSİ 1.2.1. Caydırıcılığın Tarihsel Gelişimi Bu bölümde caydırıcılık teorisi ile doğrudan ilişkili bazı tarihsel gelişmelere değinilmektedir. Daha önceden ifade edildiği gibi caydırıcılık kavramının doğru anlaşılabilmesi bu kavramın ortaya çıkmasına sebep olan tarihsel sürecin doğru analiz edilmesi ile mümkün olabilmektedir. Soğuk Savaş döneminde caydırıcılık, Sovyetler Birliği’nin yayılmasını durdurmak amacıyla uygulanan ABD stratejilerinde en önemli nokta olarak görülmektedir. ABD’nin nükleer silah kapasitesi sağladığı tehdidin inandırıcılığını sürdürebilmek amacıyla Soğuk Savaş boyunca sürekli değişime uğramış ve geliştirilmiştir 22. Günümüzde ABD gibi nükleer güce sahip ülkeler, Soğuk Savaş döneminde caydırıcılık adına geçerli olan bazı araçların güvenlik ortamının gittikçe daha karmaşık bir duruma gelmesi sebebiyle kullanışsız hale gelmesi sonucunda caydırıcılıklarını sürdürebilmek için yeni arayışlar içerisine girmek durumunda kalmışlardır. Günümüzde mevcut nükleer stoklar temel anlamda Amerika, Rusya ve Çin gibi ülkelerin birbirine karşı kullanabilecekleri bir caydırıcılık mekanizması halini almaktadır. Yeni güvenlik kavramı, ortaya konulan caydırıcılık etkisinin demokratik müttefikleri gelişen nükleer süper güçlerden korumaya yeterli olup olmadığı konusunda sürekli gözden geçirmeye zorlamaktadır. 20Austin G. Long, From Cold War to long war: lessons from six decades of Rand deterrence research, RAND Corporation, Santa Monica, 2008, s. 9. 21Patrick M. Morgan, Deterrence Now, Cambridge Studies In International Relations: 89, Cambridge 2003, s. 3. 22Jon Kyl, Maintaining Deterrence in the 21st century, DoE Nuclear Initiatives, Washington DC, June 16, 2005, s. 3. 7 Günümüzde Amerika’nın uluslararası güvenlik politikası nükleer caydırıcılık üzerine inşa edilmiştir. 1950’li yıllarda nükleer doktrinlere temel teşkil etmiş olan caydırıcılık teorisi, bu yönüyle belirtilen dönemlerin uluslararası şartlarını çokça yansıtan bir olgu kimliğini taşır. Caydırıcılık teorisi, sınırsız yok edici gücü ve düşmanlarına cephede kendilerini savunma imkânı tanımaması sebebiyle “mutlak silah” konsepti ile anılan nükleer silahların ortaya çıkardığı muazzam etki neticesinde ortaya çıkmıştır23. NATO’nun kurucu üyesi olan ABD’nin nükleer gücü, caydırıcılık stratejileri ile doğrudan ilişkili olmuştur. Buna bağlı olarak, nükleer caydırıcılığını aşağıdaki sebeplerle azalabilecekti: - Nükleer stoklarının eskimiş ya da eski teknoloji içermesi sebebiyle güvenilirliğini yitirmesi, - Tehlike oluşturan ülkelerin güçlü savunma sistemleri geliştirmesi, - Yine bu ülkelerin önemli silahların zayıf yönlerine ilişkin detaylı bilgi sahibi olması 24. Genişletilmiş ittifaklar konvansiyonel caydırıcılık olgusunu daha inandırıcı kılmak için izlenen en önemli yol olmuştur. NATO bağlamında örneklendiğinde, herhangi bir askeri güç NATO üyesi bir ülkeye saldırırsa, bu diğer tüm üye ülkelere yapılmış bir saldırı yapıldığı anlamına gelecektir. Bu durumda, NATO üyesi bir Avrupa ülkesinin Sovyetler ile karşılaşması durumunda caydırıcılık gücü etkin bir şekilde devreye girecek iken, herhangi bir ittifaka dâhil olmayan ülkeler ise potansiyel düşmanlarına karşı daha sınırlı bir caydırıcı güç oluşturabileceklerdi25. Ülkelerin askeri ittifaklara dâhil olmasının altında yatan sebep de çoğunlukla bununla ilişkilidir. Soğuk Savaş döneminde caydırıcılığın teorik ve pratik yönleri ile tehditleri inandırıcı hale getirerek karşı tarafın harekete geçmesini engelleyici bir yol oynadığına inanılmaktaydı. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından özellikle ABD ve Avrupalı aktörler açısından kendi başına caydırıcılık faktörü caydırıcılığın en önemli unsurlarından birisi halini almıştır 26. Yine bu dönemde caydırıcılığın başarısına yönelik zorluklar baş göstermiş ve kesin bir caydırıcılığın ne şekilde sağlanacağını belirlemek kayda değer bir süre gerektirmiştir. 23 Brian J.Collins, NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011, s. 102. 24Paul Pillar, “Deterrence After the Cold War”,National Interest, February 21, 2013. 25 Robert A. Levine, “Deterrence and the ABM: Retreading the Old Calculus”, World Policy Journal, Vol. 18, No. 3 (Fall, 2001), s. 27. 26Richard N. Lebow,Deterrence, May 2008, s. 16 8 Bunun altında yatan en önemli sebeplerden birisi, tehdide yol açabilecek unsurlar arasında devlet olmayan aktörlerin ağırlığının artmış olmasıdır. Ulus ve ulus dışı aktörlerin sosyal ve kültürel seviyede birbirinden farklılıklarının çok fazla olması, caydırıcılık alanında gelişen zorlukların temel adresi olarak gösterilmektedir 27. Caydırıcılık kavramını temelden değişime zorlayan diğer önemli bir sebep ise 9/11 saldırılarıdır. Bu saldırılar gerçekleştikten sonra, caydırıcılık teorisinin etkinliği daha fazla sorgulanmaya başlanmış ve terörizmin sorunu bazı ülkelerin nükleer silah geliştirme programları ile birlikte caydırıcılık stratejilerinin oluşumunda önemli yer almaya başlamıştır 28. Terörizmin yükselen tehdit akımı olarak algılanmaya başlanması neticesinde ABD Kitle İmha Silahlarını (WMD-weapons of massdestruction) ve destekçilerini caydırmayı hedef alan kesin, ezici ve inandırıcı bir politika değişimini üç deklarasyon doğrultusunda açıklamıştır: Bunlardan birincisi Bush Doktrini olarak bilinen deklarasyona göre ABD teröre yardım eden ya da güvenli bir liman işlevi sunan ülkeleri izlemeye alacak ve terörü desteklemeye ya da korumaya devam eden tüm ülkeler ABD için düşman rejim olarak değerlendirilecektir. İkinci olarak, 2002 yılı Eylül ayında ABD Ulusal Güvenlik Komisyonu kitle imha silahlarına (WMD) karşı güç kullanımı yetkisi vermiştir. Üçüncü önemli doktrin ise, 2002 yılı Aralık ayında Kitle İmha Silahlarıyla Mücadelede Ulusal Strateji doktriniyle ABD’nin kendi güçlerine, dostlarına ya da müttefiklerine karşı girişilecek herhangi bir WMD saldırısında misli ile karşılık vereceği kesin bir netlikle ifade edilmektedir 29. Bu ve benzeri önemli deklarasyonlar Bush Doktrini ile ortaya konulan tehdidin inandırıcılığını arttırmaktadır. Günümüzde caydırıcılık teorisi farklı bir anlama bürünmektedir. Klasik caydırıcı teorilerde ortaya konulan iki temel önleyici bileşen, net bir şekilde tanımlanmış cezalandırma mekanizması ve düşmanları önleyici amaçlı inandırıcı güçlülük kanıtları 27ElliLieberman, “Reconceptualising Deterrence: Nudging Toward Rationality in Middle Eastern Rivalries”, New York: Routledge, 2013, s.s. 172-173. 28Richard N. Lebow, Deterrence, May 2008, s. 17. 29Daniel Whiteneck, “Deterring Terrorists: Thoughts on a Framework”, The Washington Quarterly, Summer 2005, s.s. 189-190. 9 sunulmasıdır. Günümüzde genel itibariyle beş farklı caydırıcılık ilişkisinden söz edilebilmektedir. Bunlar:30 - Süper güçler arasındaki caydırıcılık, - Yeni nükleer güçlere karşı caydırıcılık, - Nükleer süper güçler ve kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlara sahip olan bölgesel güçler arasındaki caydırıcılık ve genişletilmiş caydırıcılık - Nükleer güce sahip ülkeler ve ülke olmayan aktörler arasındaki caydırıcılık ve - Müşterek güçler tarafından gerçekleştirilen caydırıcılıktır. Günümüzde uluslararası arenada sayısı artan nükleer güçler Soğuk Savaş dönemi algılarından daha farklı bir şekilde caydırıcılık teorisinin çağdaş tartışma alanını ve tanımını şekillendirmektedir 31. 1.2.2. Soğuk Savaş Caydırıcılığının Temelleri Caydırıcılık kavramının temelleri nükleer silahların geliştirilmesinin ardından savaşın değişen tabiatına ilişkin ABD’de yapılan ilk tartışmalara dayanmaktadır. 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından atom bombası projesinde görev alan akademisyenler ve fizikçiler bu aşamadan itibaren nükleer silahların kaçınılmaz bir biçimde yayılacağı ve artık ulusal rekabet ve güvenliğin bu eksende hareket edeceği sonucuna varmışlardır. Bu doğrultuda, nükleer silahlanmanın olası sonuçları ve buna karşı geliştirilecek kabiliyetlerin çeşitliliği caydırıcılık olgusunu devletlerin karşılık verme kapasitesi ile bağlantılı hale getirmiştir 32. Önceleri atom bombası, sonrasında ise nükleer silahlar yoluyla ortaya çıkan kaygı, 2. Dünya Savaşı sırasında Asya ve Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan yıkımın boyutu ve zamana yayılmışlığı ile birleşince, nükleer caydırıcılık etkin bir askeri politika yöntemi halini almıştır. Önceden uluslararası arenada yıllarca süre giden askeri mücadele olgusu artık verilen kararların saatler hatta dakikalar alabilecek bir süreçte nihai yıkıma yol açacağı gerçeği ile yüzleşmekteydi. Her iki tarafın da çok az kazanç elde edebileceği bu tür bir 30Thazha V.Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009, s. 9. 31Richard N. Lebow, Deterrence, May 2008, s.15. 32Aaron Stein, “Türkiye ve Caydırıcılık: Karşılıklı Garantili İmhadan Aktif Müdafaaya”,EDAM Tartışma Kağıdı, 2012/4, s. 1. 10 caydırıcılığın gelişmesi tarafların daha detaylı bir şekilde maliyet analizi yapmalarına yol açmaktaydı 33. Soğuk Savaş döneminde birbirleri ile iletişim içinde olmayan ve nükleer güce sahip iki kutuplu bir dünyada her an nükleer bir yıkım ile karşılaşabileceği gerçeği, yukarıda belirtildiği şekilde, kaybedileceklerin kazanımlardan çok daha az olacağının kısa süre içerisinde anlaşılmasına sebep olmuştur. Bu dönemde ortaya çıkan caydırıcılık konseptinin bir diğer önemli unsuru ise askeri alanda ortak savunma anlayışının caydırıcılık için temel koşullardan birisi haline gelmesidir. Askeri yeteneklerin ve gücün bir araya getirilmesi ile oluşturulan kolektif savunma, NATO örneğinde karşımıza “bir müttefik ülkeye yapılacak saldırının tüm müttefiklere yapılacağı” felsefesiyle ifade edilmektedir. Soğuk Savaş sırasında ortak savunma anlayışının en önemli riski, Sovyetler Birliği ile tırmanabilecek bir bölgesel çatışmanın sonuçları tüm dünya için yıkıcı olabilecek küresel bir nükleer savaşa dönüşmesidir. Sonuç olarak her iki blok için de geçerli olan bu risk, Sovyetler Birliği ve NATO ülkeleri arasında Soğuk Savaş caydırıcılığının sınırlarını belirleyen en önemli unsurlardan birisi olmuştur34. 1.2.3. Caydırıcılığın Temel Varsayımları 1.2.3.1. Ciddi Çatışmanın Bulunması Caydırıcılığın ilk varsayımı, iki karşıt ülke ya da ittifak arasında ciddi bir çatışmanın bulunmasıdır. Bu alanda ortaya konulan eserlerde karşıt iki ülkenin de nükleer silah sahibi olması durumunda ciddi bir çatışma riskinin her zaman olabileceği dile getirilmektedir.35 Çünkü teorik açıdan nükleer güce sahip ülkeler aynı zamanda belirli bir bölgede politik hâkimiyet sağlama niyetindedirler ve dolayısıyla başka güçlerle karşı karşıya gelmeye daha yakın bir konumdadırlar. 33Austin G. Long, “From Cold War to long war: lessons from six decades of Rand deterrence research”,RAND Corporation, Santa Monica, 2008, s. 8. 34Peter K. Forster - Stephen J. Cimbala, The US, NATO and Military Burden-Sharing, Taylor & Francis Group, New York, 2005, s. 10. 35Frank C. Zagare, Deterrence Theory, Oxford Bibliographies, s. 220, http://www.oxfordbibliographies.com/view/document/obo-9780199743292/obo-9780199743292-0161.xml (14.05.2014). 11 Çatışmanın “ciddiyeti” kavramı sadece sıcak çatışmaları içermemektedir. Amerika örneğinden yola çıkılırsa, SSCB ile küresel hegemonya çatışması yaşanan Soğuk Savaş dönemi için sürekli bir çatışma ortamından söz etmek mümkündür. Çünkü düşmanın fark ettirmeden yapabileceği ilk nükleer saldırı geri dönüşü olmayan hasarlara yol açacak ve karşılık verme yeteneğini kısıtlayıcı bir rol oynayacaktır 36. Dolayısıyla çatışmaya sürekli hazır olmak ve bu sebeple karşılaşılacak istikrarsızlıklar da caydırıcılığın gerekli olduğu bir ortam yaratmış olacaktır. Burada caydırıcılık teorisinin önemle vurguladığı nokta, çok ciddi bir çatışma ihtimali olması durumunda dahi, caydırıcılığın korunması anlamında tarafların ortak bir paydaya sahip olması ve silahsızlanma konusunda hemfikir olmadıkları koşullarda caydırıcılığın kazandığı öneme ilişkindir 37. Bu yaklaşımdan yola çıkarak Lebow ve Stein38 tarih boyunca caydırıcılığın istenen sonuca ulaşmak için savaşmayı göze almak anlamına geldiğini ve caydırıcılığın bu anlamda başarıya ulaşabildiğini ifade etmektedir. 1.2.3.2. Rasyonellik Varsayımı Caydırıcılık alanındaki önemli uzmanlardan birisi olan Lawrence Freedman, nükleer silah kapasitesine sahip ülkelerin caydırıcı olabilmeleri için gerekli ön koşullardan birisini de rasyonel davranış biçimine sahip olmak şeklinde nitelemektedir 39. Diğer bir ifade ile karar vericilerin realist yaklaşımın tanımladığı biçimde, “fayda ve zarar” hesabı yaparak, atacağı adımları rasyonel bir biçimde belirleme kapasitesine sahip oldukları varsayılmaktadır. Bu kavram, aynı zamanda karar vericiler her ne kadar fayda ve zarar hesabı yaparak akılcı bir davranış sergileseler de son aşamada verecekleri kararın doğuracağı sonuçları gözden geçirecekleri ve “yanlış anlama” ihtimalini de ortadan kaldıracak bir rasyonel anlayışa işaret etmektedir 40. 36Aaron Stein, Türkiye ve Caydırıcılık: Karşılıklı Garantili İmhadan Aktif Müdafaaya,EDAM Tartışma Kağıdı, 2012/4, s. 1. 37 Patrick, M. Morgan, Deterrence Now, Cambridge Studies In International Relations: 89, Cambridge 2003, s. 22. 38 Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Beyond Deterrence: Building Better Theory”, Journal of Social Issues, Vol. 43, No. 4, 1987, s. 159. 39Nurşin A. Güney, “Nükleer Enerji ve Nükleer Silahlanma, Bilge Söyleşi 15”,Bilge Adamlar Stratejik Araşırmalar Merkezi, İstanbul, 2013, s. 12. 40Mustafa Kibaroğlu, “11 Eylül Ardından Strateji, Tehdit ve Caydırıcılık”,Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Foreign Policy, Ocak 2002, s. 3. 12 Caydırıcılık teorisi, nükleer güce sahip olan devletlerin kendi çıkarlarına en uygun politikaları izlerken aynı zamanda rasyonel davranacaklarını öne sürerek, ilk nükleer saldırıyı yapan taraf olmama pratiğine yer vermektedir. Çünkü taraflardan birisi nükleer saldırıda bulunduğunda diğer devlet buna mutlaka aynı şekilde karşılık verecektir ki, caydırıcılığı sağlayan unsur da bu gerçeğin altında yatmaktadır 41. Nitekim ABD ve SSCB Soğuk Savaş döneminde nükleer caydırıcılık ile ilgili prensipler üzerinde bir uzlaşı tesis etmeyi başarmışlardır. Bu duruma örnek olarak, olası bir yanlış anlaşılma durumunda ortaya çıkabilecek bir sıcak savaş ihtimalini ortadan kaldırmak için imzalanan Kırmızı Hat Telefon Anlaşması verilebilir 42. Bu gibi önlemler, gerek SSCB, gerekse ABD’li karar vericilerin rasyonel bir nükleer caydırıcılık prensibi ilke edindiklerini göstermektedir. 1.2.3.3. Misilleme Tehdidi Kavramı Nükleer caydırıcılık simetrik ve tekildir. Yani, diğer ülkeler nükleer güce sahip bir ülkenin verebileceği karşılığı ve sonuçlarını hesap ederek nükleer güç bulunduran bir ülkenin toprak bütünlüğünü ciddi bir şekilde tehdit etmekten kaçınmaktadırlar. Nükleer misillemenin ortaya çıkacağı tehdidi, tarafları ilk saldırıyı yapan devlet olmama yönünde ikna eden unsurlardan birisidir. Zira hem ilk saldıran hem de misillemeyi yapan taraf için benzer oranda bir yıkıcılık söz konusudur. Nükleer misilleme tehdidi, konvansiyonel misillemeden farklı olarak her iki tarafın da varlığını büyük oranda ortadan kaldıracak sonuçları olan bir caydırıcılık içermektedir. Caydırıcılığın başarıya ulaşması, kendisini savunan tarafın saldırgan ülkenin askeri bir güç konuşlandırmasını ya da kullanmasını önlemek amacıyla ortaya koyacağı güç göstergelerinin her an kullanıma hazır olduğu mesajını doğru iletebilmesi ve saldırgan tarafı bu aksiyonu geliştirmekten alıkoyabilmesine bağlıdır. Burada kritik olan konu, saldırgan tarafın ortaya konulan misilleme tehdidinden etkilenerek geri adım atıp atmayacağı ile ilgilidir. Tarihsel örnekler bu konuda yeterli kanıtları sağlayamamaktadır. Çünkü 41Aaron Stein, s. 3. 42Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”,Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 27. 13 liderlerkendilerini hangi misilleme tehdidinin bir aksiyon almaktan alıkoyduğu ile kişisel başarılarını pek nadiren ilişkilendirmektedirler 43. Nükleer güce sahip olan bir devletin misilleme yeteneğini geliştirebilmek için başka bir nükleer güçten gelecek taarruzları fark etme, kısa sürede yanıt verebilme ve belirlenen hedeflere ulaşabilme yeteneğine yatırım yapması gerekmektedir 44. 1.2.3.4. İnandırıcılık Olgusu Caydırıcılık için inandırıcılık önemli bir önkoşuldur45 çünkü bir tehdidin güvenilirliği temel olarak tehdit edilen ülkenin, tehdit eden ülkenin tehdidini gerçekleştirebileceğine inanması gerçeği üzerine kurulmaktadır46. Yukarıdaki örneğe yeniden dönülürse, Amerika Finlandiya’nın kendi gemilerine saldırması durumunda kaybedecek daha önemli şeyleri olduğuna inanmaktaysa, bu tehdit inandırıcılık kazanamamış boş bir tehdit durumunu alacaktır. Bu tehdidin güvenilir bir tehdit halini alabilmesi için yapılması uygulanması gereken iki yöntem bulunmaktadır. Bunlardan ilki, tanınmış ve demokratik yollarla seçilmiş bir lider aracılığıyla tehdidin gerçekleştirilmesidir. İkinci yol ise tehdidin maliyetlerini göze almaktır. Yukarıdaki örneğe göre, eğer Finlandiya İsveç’te bir askeri üsse ya da büyük bir hastaneye sahip olsaydı, Amerikan saldırganlığına karşı İsveç’i korumak adına güçlü gerekçeleri olmuş olacaktı. Benzer bir örnek 2014 yılı Şubat ayında Rusya’nın Kırım’a müdahale ederek “geri alması” örneğinde açıkça karşımıza çıkmaktadır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, müdahalelerinin altında yatan temel sebep olarak Kırım’da yaşayan Rus azınlığın haklarını koruma gerekçesini kullanmakta ancak aynı zamanda geçmişte Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olduğu gerçeğinden yola çıkarak bu bölgenin artık yeniden gerçek kökleri ile birleşme zamanının geldiğini vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, Norman Freud düşmana karşı yapılan tehdit açısından caydırıcılığın ancak düşmanın rasyonel bir unsur olması ve yapılan tehdidin güvenilirliği ile 43 Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Beyond Deterrence: Building Better Theory”, Journal of Social Issues, Vol. 43, No. 4, 1987, s. 159. 44Aaron Stein, “Türkiye ve Caydırıcılık: Karşılıklı Garantili İmhadan Aktif Müdafaaya”,EDAM Tartışma Kağıdı, 2012/4, s. 3. 45 ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 10.Baskı, 2013, s.494. 46 Scott D. Sagan, “The Perils of Proliferation: Organization Theory, Deterrence Theory, and the Spread of Nuclear Weapons”, International Security, Vol. 18, No. 4 (Spring, 1994), s. 84. 14 sağlanabileceğini ifade etmektedir 47. Tehdit mutlaka ikna edici olmalıdır ki, caydırıcı olabilsin ve hayata geçirilmek zorunda kalınmasın. Caydırıcılık politikasının esas amacı, S.S.C.B.’nin saldırgan askeri tutumunun caydırılmaması durumunda bir dünya savaş ortaya çıkarabileceği varsayımına dayanmaktaydı. Bunun açık örneklerinin sunulduğu Kore Savaşı (1950- 1953), Vietnam (1961- 1973), Macaristan (1956), Çekoslavakya (1968) ve Afganistan’ın (1979) işgali gibi olaylar, S.S.C.B’nin caydırılmaması durumunda NATO ve Avrupa için işgal tehdidine dönüşerek 3. Dünya Savaşı’na neden olabileceğinin birer göstergesi durumunda yer almaktaydı 48. NATO’nun 1967 yılında kabul ettiği “esnek tepki” olgusu caydırıcılık teorisi çerçevesinde sonuçlar doğurmakla birlikte, aynı zamanda SSCB’nin yeni stratejik fırsatlar geliştirmesini engelleyerek yeni askeri hedefler geliştirmelerine ve Sovyet askeri güçlerinin yeniden yapılandırılması gerektiğine dair tamamen yeni operasyon kavramlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır 49. Aynı kavram, nükleer stratejiyi geleneksel askeri politikalara yakınlaştırarak üst düzey bir askeri kapasiteye sahip olmanın en iyi caydırıcılık yolu haline gelmesine yol açmıştır 50. Bu şekilde, esnek tepki savaş kapasitesinin caydırıcılık ile direkt bir şekilde bağlantılı hale gelme noktasıdır. Teoriye göre, tehditlerin işlevini gerçekleştirdiği ve hatta olumlu sonuçlar doğurduğu durumlar bulunmaktadır. Bir tehdidin işler hale gelebilmesi için öncelikle tehdidi ortaya koyan kişinin gerektiğinde bunu gerçekleştirebilmeye de hazır olması gerektiği unutulmamalıdır. Finlandiya ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ortaya çıkan durum bu konuya örnek verilebilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri İsveç’e saldırıda bulunursa, Finlandiya’nın onlara geri adım attırmaya yeterli bir gücü olmadığını bilmekle birlikte eğer Finlandiya Amerikan ticari gemilerine saldırıda bulunmaya başlarsa ne olurdu? İşte bu durum Finlandiya’nın gerçekleştirebileceği bir tehdit konumundadır. Bu durumda Finlandiya’nın gerçekleştirebileceği ve yetkinliği bulunan bir tehdit ile ortaya çıkması ile caydırıcılık işler hale gelebilmektedir. 47Norman C. Freund - Percy Löwenhard, “Nuclear Deterrence: The Rationality of the Irrational”, International Journal on World Peace, Vol. 4, No. 3, Jul-Sept 1987, s. 73. 48Michael MccGwire, “Deterrence: The Problem-Not the Solution”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944), Vol. 62, No. 1, Winter, 1985-1986, s.68. 49Thazha V. Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009, s. 67. 50Jan M.Lodal, “Deterrence and Nuclear Strategy”,Daedalus, Vol. 109, No. 4, U.S. Defense Policy in the 1980s (Fall, 1980), s. 156. 15 1.2.3.5. İstikrar Problemleri Nükleer caydırıcılık teorisi, genel anlamda tehdit edici gücün kullanılması ve bir devletin çıkarlarını koruyabilmek için karşı tarafa misilleme yapma fırsatı vermeyecek stratejiler geliştirmesi arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışmaktadır. Bu stratejiler, “güç” ve “devletin politik hedefleri” arasında benzer yönlü bağların kurulmasını amaçlamaktadırlar ki, her ikisi de “yetersiz” ile “çok fazla” arasındaki dengenin kurulmasının çok zor olduğu alanlardır. Bu yaklaşımda dile getirilen kavramsal sorunun cevabı istikrar olgusunda gizlidir. Bu durum aynı zamanda bir devletin elinde bulunan bir tehdit gücünü kendi çıkarlarını geliştirmek için ne şekilde kullanabileceği ile de ilişkilidir. Schelling bu konudaki yaklaşımına göre, devletler çevrelerinde gelişen tüm olayları kontrol edemeyeceği için en azından çözüme açık kapı bırakacak bir istikrarı temin etmelidirler 51. Nükleer güce sahip devletlerin mevcut kapasiteleri arasında ortaya çıkan farklılıklar ve asimetriler sonucunda farklı caydırıcılık seviyeleri edinilmesi sonucu ortaya çıkabilmekte, bu durum ise farklı sosyoekonomik, politik, örgütsel ve tekno-bilimsel gelişmişliklere yol açabilmektedir. Bunun bilincinde olan karar verici merciler, caydırıcılıklarını arttıracak daha etkin bir nükleer silahlanmanın ve dolayısıyla da istikrarsızlığın temellerini meydana getirmektedirler 52 Eğer istikrar problemi iki süper güç arasında ortaya çıkarsa bu durumdan birçok ülkenin etkileneceği bilinmelidir. Bir kriz durumunda süper güçlerin müttefiklerinin karşılaşacağı tehdit ve riskleri de göz önünde bulundurarak provokasyonlardan uzak durmayı başarmaları gerekmektedir. Dünya üzerinde nükleer silahların yayılması, nükleer caydırıcılık açısından istikrarın bozulması ve küresel bir yıkıma yol açabilecek toplu savaşlara yol açabilecektir 53. 1.2.4. Rasyonel Caydırıcılık Teorisi Patrick Morgan, Jervis, JaniceStein ve NedLebow gibi yazarların caydırıcılık alanında geliştirdikleri güçlü eleştirel yaklaşım rasyonel caydırıcılık teorisi olarak 51Robert L. Powell, Nuclear Deterrence Theory: The Search For Credibility, Cambridge University Press, Cambridge, 1990, s. 110. 52 Richard N. Lebow - Janice G. Stein, Beyond Deterrence: Building Better Theory, Journal of Social Issues, Vol. 43, No. 4, 1987, 53 Patrick, M. Morgan, Deterrence Now, Cambridge Studies In International Relations: 89, Cambridge 2003, s. 21. 16 anılmaktadır 54. Rasyonel caydırıcılık teorisi, var olmayan karar vericilerin var olmayan ortamlarda faaliyet göstermelerini temsil etmektedir. Rasyonel caydırıcılık teorilerinin deneysel teoriler kadar etkin olabilmesi için, temel varsayımlarını açmaları ve davranışsal etkilerini eleştirel incelemeden korumak yerine deneysel anlamda değerlendirmeye açık hale getirmeleri gerekmektedir 55. Rasyonel caydırıcılık teorisi kavramı Mearsheimer, Jervis ve Waltz gibi bazı gerçekçi yazarlar tarafından nükleer silahların caydırıcı etkisini ortaya koyan 1962 Küba Füze Krizi’ni açıklarken de kullanılmaktadır. Burada görülmüştür ki, caydırıcılığı kullanarak iki süper güç arasındaki muhtemel savaş önlenebilmektedir 56. Paul Huth rasyonel caydırıcılığı, askeri tehditlerin saldırgan üzerindeki etkilerini inceleyen bir teori olarak tanımlamaktadır. Bu teoriye göre saldırgan taraf öncelikle saldırının başarısız olması gibi bir ihtimalin de mevcut olduğunu ve önemli finansal destek gerektiren bir faaliyet olduğunu farkına varmaktadır 57. Rasyonel caydırıcılık teorisi çerçevesinde yazarlar Achen ve Duncaniki önemli aktörün/oyuncunun ayırtına varmaktadırlar. Bunlar “başlatan taraf” ve “savunan taraf”tır58. Başlatan taraf, saldıran tarafı, savunan taraf ise kendisini potansiyel bir saldırıdan korumak için yollar arayan tarafı simgelemektedir. Eğer tehdit kayda değer bir tehdit ise savunan taraf saldırıdan korunmak için çözümler aramaya başlayacaktır. Başlatan tarafı caydırılabilmesi durumunda saldırı gerçekleşmeyecek ve başlatan taraf planlarını gözden geçirerek saldırı kararını değiştirecektir. Tersi durumunda ise yani başlatan taraf eğer savunan tarafı alt etmenin kolay olduğunun farkına varır ise, başlatan taraf saldırıdan çekinmeyecek ve zafer kazanacağına inancı tam olacaktır 59. Başlatan tarafın saldırması halinde savunan tarafın karşılama gücü olduğu durumda saldırmaktan cayacağına ilişkin örnekte de belirtildiği gibi, rasyonel caydırıcılık teorisi psikolojik faktörleri de göz önünde 54Thazha V.Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009, s.47. 55Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Rational Deterrence Theory: I Think, Therefore I Deter”, World Politics, Jan., 1989, s. 224. 56Dominique Maritz, The Cuban Missile Crisis and the Deterrence Value of Nuclear Weapons, Written October 2011, Published: August 2012. 57Paul K. Huth, “Deterrence and International Conflict: Empirical Findings And Theoretical Debates”, Annual Review of Political Science, Vol. 2, 1999, s. 29. 58Christopher H.Achen - Duncan Snidal, “Rational deterrence Theory and Comparative Case Studies”, World Politics, Sept. 1987, s. 151. 59A.g.e., s. 152. 17 bulundurmaktadır. Bu bağlamda, rasyonel caydırıcılık teorisi karar vericilerin olumlu ve olumsuz sonuçları hakkında da bir fikir oluşturmasını sağlamaktadır 60. 1.2.4.1. Akılcılık ve Caydırıcılık Anlayışı Realist yaklaşıma göre insanlar çıkarlarını tespit edebilme ve akılcı düşünebilme yetisine sahip varlıklardır. Bu doğrultuda, özünde güce ve kaynaklara sahip olma dürtüsü ile hareket eden insanoğlu yapacağı davranışların sonucunda karşılaşacağı zarar ve faydaları hesap ederek risk içeren durumlarda yeniden düşünmeden karar vermeyecektir 61. Sovyetler Birliği’nin nükleer kapasitesinin artmasıyla birlikte, Topyekûn Karşılık Stratejisi 1957 yılından itibaren caydırıcı bir strateji olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır. Yeni bir strateji geliştirme gerekliliği içerisinde katı yaklaşımlardan vazgeçilerek daha yumuşak ve akılcı davranışların temel alındığı bir Stratejik Konsept NATO bünyesinde hazırlanmıştır. 1967 yılında hazırlanan ve akılcılığın temel alındığı yeni Stratejik Konsept, SSCB tarafından yapılacak bir ihlale öncelikle konvansiyonel silahlarla mukabele edilmesini esas almaktaydı 62. Böylelikle SSCB’nin geliştirdiği nükleer kabiliyetin NATO tarafından öngörülen sert misilleme prensibini daha akılcı ve yumuşak bir zemine çekerek tansiyonu düşürücü etki oluşturduğu da ifade edilebilir. 1.2.4.2. Sinyal Verme ve Pazarlık Gücü Caydırma kavramı sadece bir askeri kavramı değildir, aynı zamanda hem psikolojik hem de siyasi bir kavramdır 63, çünkü caydırma yalnızca bir sorunun askeri ve teknolojik yanları ile ilgilenmiyor, caydırma potansiyel düşmanın fikirleri ve davranışları ile de ilgilenmekte. Çatışma ve savaşların gelişimini inceleyen birçok araştırmaya göre güç dağılımı ve bilgi paylaşımı ile ilgili belirsizlikler krizlerin daha da derinleşmesine yol açmaktadır. Taraflar arasında politik karar verme mekanizmalarının doğası gereği çoğunlukla 60A.g.e., s. 164. 61Mustafa Kibaroğlu,“11 Eylül Ardından Strateji, Tehdit ve Caydırıcılık”,Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Foreign Policy, Ocak 2002, s. 2. 62Hasret Çomak, Avrupa’da Yeni Güvenlik Anlayışları ve Türkiye: Soğuk Savaş Sonrası Avrupa’da Güvenlik Yapılanması Sorunları, Tasam Yayınları, İstanbul, 2005, s. 19. 63 ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 10.Baskı, 2013, s. 500. 18 belirsizliğe dayalı ve yıpratıcı bir çatışma süreci gelişmektedir. Şeffaflığın olmadığı bu tür diyaloglar her iki tarafın da karşı tarafın davranış kalıplarını kodladıkları, gönderilen sinyalleri çözmeye çalıştıkları ve bu sinyallerden doğru bir anlam çıkararak tahminlerde bulunmaya çalışması gibi bir süreci ortaya çıkarmaktadır. Fakat böylesi bir durumda her iki tarafın da alınan sinyalleri manipüle etmesi ya da yanlış anlaması riski her zaman mevcuttur. Bu durumda anlaşılabilirliği yüksek ve inandırıcı sinyaller gönderilmesi önem taşımaktadır. Gerçekte karşı tarafa gönderilen mesajların geri dönülmez, ciddi ve yüksek maliyetli sonuçları olabileceği unutulmadan ancak karşı tarafın ciddiye alacağı sinyaller kriz durumlarında önemli kazançlara yol açabilmektedir 64. Burada verilen sinyallerin caydırıcı olabilmesi, sahip olunan gücü ne kadar doğru ve anlaşılır şekilde ifade ettiğiyle doğru orantılıdır. Örneğin NATO’nun rakiplerini caydırmak üzere vereceği bir sinyal eğer mevcut imkânlarıyla karşılayamayacağı bir güce işaret ediyorsa öncelikle ittifak içinde, sonrasında ise rakipleri karşısında NATO’nun gelecekteki sinyal gücünü, inandırıcılığını ve caydırıcılık potansiyelini azaltacaktır. Benzer bir durum, ittifak üyelerinin göstermesi gereken ortak hareket ve kaynak geliştirme yaklaşımına aykırı bir şekilde sorumluluğa ve yüke katılımın üyeler arasındaki dengesinde oluşacak bozulmalar da sinyal gücünü azaltıcı unsurlar arasında yer almaktadır 65. 1.2.4.3. Karşı Taraflarda Güç Algısı Oluşturma Caydırıcılık teorisinde saldırgan tutum sergileme potansiyeli taşıyan tehdit unsuruna karşı caydırıcı olabilmek için öncelikli olarak sorulması gereken sorular arasında karşı tarafa yöneltilen tehdidin dışarıdan ne derece inandırıcı göründüğü gerçekte bu tehdidi gerçekleştirmek adına ne kadar potansiyel ve kabiliyet sahibi olunduğuve, son olarak bu tehdit ile yüzleşmenin karşı taraf açısından ne derece büyük kayıplara yol açacağıdır66. Aslında tüm bu unsurlar karşı tarafta bir güç algısı oluşturulabilmesi ile direkt olarak bağlantılıdır. Çünkü caydırıcılık kavramı kısaca karşı tarafta kaygı uyandırabilme kabiliyetine sahip olarak tanımlanmaktadır ve bunu sağlamanın en temel unsuru ise rakip nezdinde sahip olunan gücü doğru şekilde ifade edebilmekten geçmektedir. 64Patrick M. Morgan, Deterrence Now, Cambridge Studies In International Relations: 89, Cambridge 2003, s. 160. 65Brian J. Collins, NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011, s. 35. 66Mitchell Polinsky - Steven Shavell, “On Offense History and the Theory of Deterrence”, International Review of Law and Economics, Vol.18, 1998, s. 305. 19 Bu duruma verilebilecek en önemli örnekler arasında 2. Dünya Savaşı sonrasında dünya üzerinde tek atomik güç olarak yer alan ABD’nin hegemonyasını sürdürdüğü dönemde SSCB’nin de aynı teknolojiyi edinmesi üzerine Avrupa’da yayılmacı politikalarına hız vermesi ve bunu yaparken nükleer güç algısını sürekli yükseltecek seviyede silahlanmaya hız vermesidir 67. 1.2.4.4. Rasyonel Caydırıcılık Örnekleri Teorik olarak caydırıcılık bir savaşın önlenmesi anlamına gelmekle birlikte birçok durumda aslında savaşa dahi yol açabilmektedir. Bu durumun ortaya çıkmasında en önemli sebepler arasında, demokratik bir ülkenin itibarını devam ettirebilmek amacıyla seçilmiş liderlerin bazı durumlarda karşı tarafın geri adım atacağı beklentisiyle kendilerini tehdide karşı güçlü bir biçimde konumlandırması ve her iki tarafın da geri adım atmaması bulunmaktadır. Caydırıcılığın temel ilgi alanlarından birisi, savunma durumundaki tarafın yapacağı tehditlerin ne şekilde uygulanması gerektiği ve ne gibi maliyetleri olabileceğinin önceden hesaplanabilmesini sağlamaya yöneliktir68. Başarılı caydırıcılık ile ilgili akla gelen en önemli örnekler arasında ABD Başkanı Kennedy’nin Sovyet lider Kuruşçev ile 1962 yılında Küba Füze Krizi sırasında yaşananlar bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre ise Küba Krizinin barışçıl yollarla sonuçlanmasındaki “sihirli” gerekçe caydırıcılık değil, SSCB’nin nükleer açıdan ABD’ye kıyasla daha az etkili olacağı gerçeği idi 69. Diğer önemli örneklerden birisi ise SSCB’nin dağılmasının ardından Rusya’nın eski Sovyet Cumhuriyetleri’ne yönelik tavrına ilişkindir. Bu örnekte kullanılan tehdit askeri nitelikten ziyade ekonomik boyut taşımaktadır. Rusya, Güney Osetya ve Abhazya bölgelerini işgal etmek isteyen Gürcistan’ı ciddiyeti konusunda ikna edememiş ve bu amacından vazgeçirememiştir. Sonuç olarak gerçekten 2008 yılında bu iki ülke arasında bir savaş meydana gelmiştir. Özellikle Moldova, Beyaz Rusya ve Ukrayna’nın Rusya ile ilişkilerinde hoşnutsuzluk oluşması öncelikle satın alma durumunda oldukları doğalgaz fiyatlarında artış sonucunu doğurmaktadır. Örneğin 2006 yılında Moldova’nın Batı ile olan 67Scott D. Sagan, “The Perils of Proliferation: Organization Theory, Deterrence Theory, and the Spread of Nuclear Weapons”, International Security, Vol. 18, No. 4 (Spring, 1994), s. 78. 68 Scott D. Sagan, “The Perils of Proliferation: Organization Theory, Deterrence Theory, and the Spread of Nuclear Weapons”, International Security, Vol. 18, No. 4 (Spring, 1994), s. 70. 69Dominique Maritz, The Cuban Missile Crisis and the Deterrence Value of Nuclear Weapons, Written October 2011, Published: August 2012. 20 ilişkilerini güçlendirme ve yakınlaştırma eğilimi karşısında, ülke dış ticaretinin yaklaşık yüzde 60’ına tekabül eden Rusya pazarı bir ambargo vesilesiyle Moldova ürünlerine kapatılmıştır. Ambargo ancak bir yıl sonra kaldırılmış ama bazı sektörlerde, örneğin şarapçılık alanında büyük bir olumsuz etkiye sebep olmuştur. Moldova şaraplarının yasaklanması 2013 yılında, bu sefer kalite gerekçeleriyle gerçekleşmiştir 70. Eski Sovyet cumhuriyetleri, uygun fiyatlı enerji temin edebilmek ve ürettikleri ürünlerin Rusya pazarında satışının sürdürülebilmesi için Rusya’nın ihtiyaç ve istekleri ile uzlaşmak durumunda kalmaktadırlar. Caydırıcılık teorisine ilişkin örnekler sınıflandırılırken Lebow ve. Stein’ın iki temel durum üzerine inceleme yaptıkları görülmektedir. Bunlardan ilki, caydırıcılığın hatalı ya da uygunsuz strateji uygulanması sebebiyle başarısız olduğu örnekler, ikincisi ise teorinin varsayımlarının işlerlik sağlamadığı durumlardır 71. 1. ve 2. Dünya savaşlarının ortaya çıkışı caydırıcılık teorisinin sonuç vermediği duruma örnek verilebilir. Gerçekte, başlayan her savaş caydırıcılığın başarısız olduğu duruma örnek teşkil etmektedir. Çünkü caydırıcılık kavram olarak savaşı önlemeyi hedeflemektedir. Diğer bir örnek yakın geçmişte gerçekleşen Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’u hedef alan 11 Eylül saldırılarıdır. Bu saldırılar, caydırıcılığın halen geçerli bir teori olup olmadığına yönelik ciddi kuşkuları tetikleyen iki yönlü bir caydırıcılık krizine yol açmıştır. Bunun sonucunda ise George Bush tarafından ülkenin yeni dış politikasını şekillendiren yeni bir doktrin oluşturulmuştur. Birçok gözlemci Bush Doktrini ile caydırıcılığın Amerikan liderleri tarafından gözden çıkarıldığı sonucuna varmış olsa da, bu görüş genel anlamda doğru kabul edilmemektedir 72. 11 Eylül saldırıları, teorisyenlerin caydırıcılık kavramını gözden geçirmelerine ve halen geçerli olup olmadığı sorusunu kendilerine sormalarına yol açmıştır. Yukarıda verilen örnekte, caydırıcılığın ABD lideri George W. Bush tarafından Irak’ta başlatılan savaş sırasında yanlış uygulanmasının, Saddam Hüseyin’in hatalarının bedelinin Irak halkına ağır bir biçimde yansıtılmasının sonuçları ile 11 Eylül saldırıları arasında bir bağlantılı kurulmaktadır. 70Ruslan Krivobok, Russia Bans Moldovan Wine Imports, 11 Sept 2013. 71Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Rational Deterrence Theory: I Think, Therefore I Deter”, World Politics, Vol. 41, No. 2 (Jan., 1989), Cambridge University Press, s. 220. 72Thazha V. Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009, s. 31. 21 Ortaya çıktığı ilk dönemlerden itibaren caydırıcılık teorisi, uluslararası politikalar açsından belirli bir tarzı teşvik etmektedir. Şöyle ki, caydırıcılık teorisi, sistemin güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açabilecek iki önemli paradoks üzerine inşa edilmiştir. Caydırıcılığa göre bir tarafta nükleer savaş riski bulunmakta ve diğer tarafta ise savaşın başlamasının eğer tehdit güçlü ise mümkün olmadığı bir varsayım bulunmaktadır. Her iki taraf için de nükleer tehdit yeteri kadar güçlü iken ortaya çıkan karmaşık durumlara sadece caydırıcılık teorisi ile cevap vermek yetersiz kalabilmektedir 73.Caydırıcılık yaygın anlamıyla bireylerin ikinci seçeneklerini belirlemelerini teşvik eden politik bir unsur halini almıştır. 1.3. NÜKLEER CAYDIRICILIK TEORİSİ Thomas Schelling’e göre son 60 yılın en önemli olayı aslında gerçekleşmemiş olması ile önem kazanan: çatışma esnasında nükleer silah kullanılmasıdır 74. Nükleer silahlar, ortaya çıktıkları ilk dönemden itibaren önemli roller üstlendiler. Bunlar arasında, caydırıcılık, güvenlik, stratejik ortaklar (NATO ve Varşova Paktı gibi) arasındaki birlikteliğin korunması ve sinyal verme aracı olması sayılabilmektedir. Nükleer silahlanmanın amacı, bir ittifak içinde yer almanın psikolojik yönlü faydalarını ön plana çıkarmak ve üye ülkelerin güvenliğinin sağlam temellere dayandığını ortaya koymaktır 75. Fakat caydırıcılığın askeri strateji açısından rolü nükleer silahlanmadan çok öncesine uzanmaktadır. Şu gerçek her zaman bilinmekteydi ki, güçlü bir savaş kapasitesi saldırganlık potansiyeli olan düşmanlara karşı caydırıcı bir rol oynayacaktır 76. Robert Powell’ın ifade ettiği gibi, nükleer caydırıcılık teorisine ilişkin temel sorunlar ancak nükleer silahlanmayı doğuran etki ile nükleer güce sahip olan ülkenin politik hedefleri arasındaki ilişki doğru şekilde kurulabildiğinde çözülebilecektir. Bunun yanında, yazar inandırıcılık problemi ile ilgili olarak “nükleer caydırıcılık teorisi aslında bir 73Ola Tunander, “The Logic of Deterrence”, Journal of Peace Research, Vol. 26, No. 4, Nov., 1989, s. 358. 74Thomas C. Schelling, “Nuclear Deterrence For The Future”Issues In Science And Technology23/1, s. 50. 75Polly Holdorf - Jeffrey Larsen,“Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report , SAIC Conference Center McLean, Virginia, 22-23 June 2011, s. 7. 76Jan M.Lodal, “Deterrence and Nuclear Strategy”,Daedalus, Vol. 109, No. 4, U.S. Defense Policy in the 1980s (Fall, 1980), s. 155. 22 inandırıcılık arayışıdır” ifadesini kullanmaktadır. Burada karşımıza yine ülkelerin düşman unsurlar karşısındaki ikna edicilik kapasitesi sorunu çıkmaktadır 77. Klasik konvansiyonel ve nükleer caydırıcılık teorilerinden bahsederken her iki olgunun da üç ana prensip üzerine inşa edildiğinin altını çizmek önem arz etmektedir. Bu prensiplerden ikisi önceki bölümlerde detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Bunlar: - Kapasite - İnandırıcılık - Oluşturacağı tehdidi karşı tarafa anlatabilme becerisi Bu üç faktörün, tüm caydırıcılık ilişkilerinin sınıflandırılması dikkate alındığında dahi, etkin birer görev üstlendikleri görülmektedir 78. Nükleer caydırıcılığın güvenilirliği konusunda Powell Robert’ın ifadesiyle her iki tarafın da toplu bir imha gibi bir riskle karşı karşıya olması gerçek anlamda güvenilir bir caydırıcılık unsuru teşkil etmektedir 79 ki böylelikle her iki taraf için de yıkıcı olacağı bilinen bir caydırıcılık sağlanmaktadır. 50’li yıllar ve 60’ların başlarında stratejistler ve politikacılar, teknolojik gelişmelerin sonucunda nükleer saldırıların yıkım kapasitesinin son derece yükseltmiş olduğu ve gerek ABD gerekse Sovyetler tarafından kullanılacak nükleer silahların hedefe ulaşmasını engellemenin her iki taraf için de imkânsız hale gelmiş olduğu konusunda hem fikirdiler. Sonuç itibariyle her iki ülke de birbirlerini saldırıdan uzaklaştırmanın en iyi yolunun caydırıcılık olduğu noktasına varmak durumunda kalmışlardır. Thomas Schelling’e göre böylesi bir durumda taraflardan herhangi birisinin fiziksel saldırıya yönelmesi durumunda sonuçlarının her iki taraf için de karşılıklı bir yıkıma yol açacağı bilinci her krizde kendisini göstermiştir. Kriz olgusu tarafların neden kontrolü kaybedebileceklerini en iyi ifade eden sebep durumundadır 80. Thomas Schelling’in kullandığı ifadeye göre, inandırıcılık sorunu nükleer savaş kaygısı neticesinde işlerlik 77Robert Powell, Nuclear Deterrence Theory: The search of Credibility, Cambridge University Press 1990, s. 1-2. 78Thazha V.Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009, s. 2. 79Robert Powell, “Nuclear Deterrence Theory, Nuclear Proliferation, and National Missile Defense’, International Security, 2003, s. 89. 80A.g.e., s. 88-89. 23 kazanmaktadır. Bu durumda, caydırıcılık kavramını “tahmin edilemez bir gelecek” olgusu ile iç içe işleyen bir sistem olarak betimlemek doğru olacaktır 81. ABD’nin Avrupa’ya taahhütleri çerçevesinde nükleer silahlar etkin bir füze savunma sistemi ile değiştirilebilirdi. Bu koşullarda OliverThranert’in de belirttiği gibi, Avrupalı NATO ortakları birliğin güç planlamasına daha fazla aktif katılımda bulunma fırsatı elde edecekleri 82. Etkin bir füze savunma sistemi Türkiye gibi müttefiklerin korunmasını sağlayacağı gibi her ülkede nükleer silah bulundurulmamış olacaktı. Bu projenin gerçekleştirilmesi durumunda nükleer güce sahip olan ya da olmayan NATO üyeleri arasında da bir fak kalmamış olacaktı. Nükleer silahların NATO füze savunma sistemi ile değiştirilmesi neticesinde artık ittifak yeni nükleer füzeler geliştirmek amacıyla kaynaklarını kullanmamış olacak ve bu kaynaklar etkin füze savunma sistemlerinin oluşturulmasına aktarılacaktı 83. Askeri açıdan önem arz eden böyle bir projenin gerçekleştirilmesi dünyanın en güçlü ittifakı olan NATO için büyük önem taşımaktadır. Özellikle önümüzdeki yıllarda yeni nükleer silahlara erişmeyi deneyen Orta Doğu bölgesi gibi bölgelere yakın konumda bulunan müttefiklerin korunması için bu tür sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Ortaya çıkabilecek böylesi kriz durumlarında etkin işleyen bir füze savunma sistemi oluşacak hasarı sınırlandırabilecektir. Avrupa’nın nükleer silahlardan arındırılması konusundaki yaygın bir görüşe göre, NATO’nun Avrupa’da herhangi bir füze savunma sistemi kurmasına gerek ve ihtiyaç bulunmamaktadır çünkü ittifakın herhangi bir düşmanı bulunmamaktadır. Bu görüşe göre, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Rusya artık bir düşman olarak algılanmamakta ve hatta gelecekteki potansiyel bir müttefik olarak görülmektedir. Her şeyden önemlisi, NATO’nun nükleer silahlara sahip olması Rusya’nın güvenlik kaygılarını arttırmaktadır. Diğer bir görüşe göre ise, eğer NATO nükleer silah kullanma durumuyla karşı karşıya kalsaydı da ittifak üyesi ülkeler hiçbir zaman böyle bir girişimin gerçekleşmesine yüzde 100 onay vermezlerdi 84. 81Robert Powell, “The Theoretical Foundations of Strategic Nuclear Deterrence”, Political Science Quarterly, Vol. 100, No. 1 (Spring, 1985), s. 77. 82Oliver Thränert, “Nato And Extended Deterrence, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s. 116. 83Oliver Thränert, “Nato And Extended Deterrence, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s. 116. 84Polly Holdorf - Jeffrey Larsen,“Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report , SAIC Conference Center McLean, Virginia, 22-23 June 2011, s. 6. 24 Maritz Dominique makalesinde nükleer caydırıcılık teorisinin gerçek koşullarda uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin cevapları değerlendirmektedir. Bu soruya verilecek olumsuz yanıta göre nükleer caydırıcılık teorisi gerçek hayatta uygulanamamaktadır çünkü gerçek olaylar teoriden çok daha karmaşık yapıda karşımıza çıkmaktadırlar. Diğer taraftan olumlu görüşe göre, nükleer caydırıcılık açısından tarihi önem taşıyan Küba Füze Krizi’nde de görüldüğü şekilde caydırıcılık neticesinde gelişmekte olan bir nükleer savaş durdurulmuştur. Sonuç olarak, yazar nükleer caydırıcılık teorisinin ancak rasyonel aktörlerin varlığı durumunda gerçek dünyaya uyarlanabileceğini ifade etmektedir 85. Michael MccGwire’a göre, caydırıcılık sadece bir stratejidir ve nükleer silahların dünyada barışı sağlayacağına dair görüşlerini Kore Savaşı, Vietnam, Macaristan, Çekoslavakya ve Afganistan olaylarındaki gibi çelişkili örneklerle açıklayan yazarlara katılmadığını belirtmektedir 86. Bu ve benzeri durumlarda nükleer caydırıcılık sadece SSBC’nin Avrupa ve NATO ülkelerine saldırmasını ve 3. Dünya Savaşı’nın başlamasını engellemişse de sonuç itibariyle adı geçen diğer olayları durdurmaya ve dünyada barışı sağlamaya yardımcı olamamaktadır ve geleceğe yönelik belirsizlikler ise halen sürmektedir. Aslında doğası itibariyle nükleer silahlara sahip olarak bu gücün yeni bir dünya savaşının engellenmesinde kullanılmasına dair yaklaşımın, böylesi bir silahlanmayı haklı kılması kabul edilemez bir durum iken, nükleer silahlanmanın en üst seviyeye çıktığı dönemlerde dahi herhangi bir sıcak çatışma yaşanmamış olması bu tezi güçlendirmektedir 87. Diğer bir deyişle, nükleer dehşet dengesi koşullarında caydırıcılık teorisi kusursuz bir biçimde işlemiş ve Batı ile Doğu blokları arasındaki potansiyel çatışma riskinin gerçeğe dönmesini engelleyen bir unsur olmuştur 88. Bu nükleer güçlerin temel görevi caydırıcılığın sağlanması olmuştur ve olmaya devam etmektedir. En basit ifadesiyle nükleer caydırıcılık rakiplerden gelecek tehditleri, sonucunda ortaya çıkabilecek yüksek maliyetleri hatırlatacak bir yolla caydırma işlevi görmektedir. Kısacası nükleer güç bulundurmanın temel amacı askeri değil politiktir89. 85Dominique Maritz, The Cuban Missile Crisis and the Deterrence Value of Nuclear Weapons, Written October 2011, Published: August 2012. 86Michael MccGwire, Nuclear Deterrence, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944), Vol. 82, No. 4(Jul., 2006), s. 780-781. 87Ayşe N. Tütüncü, “Nükleer Silâhların Kullanımının Yasaklanması Sorunu”,Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2, 2004, s. 11. 88Mustafa Kibaroğlu, “11 Eylül Ardından Strateji, Tehdit ve Caydırıcılık”,Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Foreign Policy, Ocak 2002, s. 4. 89David G. Coleman - Joseph M. Siracusa, Real-World Nuclear Deterrence: The Making of International Strategy, Praeger Security International, Westport, 2006, s. 9. 25 Coleman ve Siracusa90 ayrıca nükleer silahların atom bombasına göre onlarca kat daha yıkıcı olmaları sebebiyle askeri bir rol oynama ihtimallerinin çok daha az olduğunu fakat stratejik ve politik açıdan devletlerin bakış açılarını değiştirebilecek çok güçlü bir caydırıcı kapasitelerinin bulunduğu da ifade edilmektedir. 1.4. GENİŞLETİLMİŞ CAYDIRICILIK Caydırıcılık genel anlam itibariyle bir kişiyi istenmeyen faaliyetlerden alı koymak amacıyla tehdit kabiliyetini kullanma olarak ele alındığında, yukarıda dile getirilen ve özellikle güvenilir tehdit oluşturma ve tehdidi oluşturan tarafın kapasitesi ile ilgili sorulara verilebilecek cevaplar kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Genişletilmiş caydırıcılık, diğer bir deyişle 3. taraf caydırıcılığı olgusu ise bu temel kavramlar çerçevesinde çağdaş stratejik politikaya ilişkin en karmaşık sorunları barındıran bir alandır 91. Genişletilmiş caydırıcılık kavramı incelenirken kimin ve neden caydırılıyor olduğu sorularına cevap aranması önem arz eder. NATO örneğine bakıldığında günümüzde ittifakın caydırma görevini üstlendiği üç önemli tehditten bahsedilebilmektedir. Bunlar 92: - Rusların olası intikam arayışları - Nükleer güce sahip bir İran - Öngörülemeyen gelecek tehditleri. Yukarıda belirtilen üç tehdide karşı caydırıcılığını ve ittifak içindeki bütünlüğü sağlayabilmek adına NATO’nun ABD’nin nükleer gücünü kullanmaya devam etmesi gerekmektedir. OliverThranert’a göre de NATO’nun Avrupa’nın savunmasında Amerikan nükleer gücüne yüklediği önemi kademeli bir biçimde azaltarak ağırlığını füze savunma sistemi kurulmasına vermesi gerekmektedir. Ancak bu açılımı yaparken Rusya ve Çin ile dengeli bir iletişim yürütülmelidir 93. Günümüzde nükleer silahlar dikkate alındığında ABD, NATO içerisinde lider ülke konumu üstlenmektedir. Birlik içerisindeki bazı ülkeler artık nükleer kapasiteye sahip olmanın gitgide azalan bir önem ifade ettiğini düşünseler de diğer üyeler günümüzde ortaya 90A.g.e., s. 17. 91Bruce Martin Russett, “Extended Deterrence with Nuclear Weapons: How Necessary, How Acceptable?”, The Review of Politics, Vol. 50, No. 2, Spring, 1988, s. 282. 92Polly Holdorf - Jeffrey Larsen,“Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report , SAIC Conference Center McLean, June 2011, s. 7. 93Oliver Thränert, “NATO and Extended Deterrence, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s. 117. 26 çıkan potansiyel tehditlere karşı dünyanın güvenli bir yer olarak kalmasında sadece nükleer silahların caydırıcılık kapasitesinin yeterli olacağına dair görüşlerini devam ettirmektedirler. NATO’nun nükleer silahların gelecekte ittifak açısından konumunu belirleme adına kendi içerisinde gelişen farklı yaklaşımlar halen geçerliliğini korumakta ve hem üyelerin hem de dünya güvenliğinin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır 94. Bu alanda NATO’nun alacağı pozisyonu belirleyecek olan Caydırıcılık ve Savunma Duruşu İncelemesi (DDPR) bu alandaki en önemli gelişme olarak değerlendirilmektedir. Bruno Tertrais, genişletilmiş caydırıcılığı, güvenlik şemsiyesinin üçüncü parti unsurları da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması olarak tanımlamaktadır 95. Bu tanıma göre, caydırıcı güce sahip olan bir ülkenin, güvenlik garantisi sağladığı üçüncü bir ülkeyi koruyarak elde edeceği fayda, yönelecek bir saldırı sonucunda uğrayacağı zararı aşmakta ise bu üçüncü ülkeye yönelecek tehditleri kendisine yönelmiş gibi kabul ederek caydırıcılığını kullanabilmektedir. Belirtilen genişleme, askeri anlamda güçlü ve zayıf olan ülkeler arasındaki her türlü askeri işbirliğini kapsayabilmektedir fakat bu bir gereklilik olarak görülmemektedir 96. NATO/Avrupa örneğinde genişletilmiş caydırıcılık geleneksel olarak nükleer silahlar ile, özellikle de stratejik olmayan nükleer silahlarla sağlanmaktadır. Uluslararası güvenlik süreçlerinde genişletilmiş caydırıcılık temel unsurlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı olgu, askeri açıdan güçlü olan ülkelerin daha zayıf olanlarının güvenliğini üstlenmeye devam ettiği sürece de bu rolünü devam sürdürecektir. Genişletilmiş caydırıcılık hemen her zaman politik açıdan ihtilaflı bir konu olmuşsa da zaman içerisinde uluslararası kamuoyu tarafından daha az ya da daha çok kabul gördüğü dönemler bulunmaktadır. Bu olgunun savunucuları, temel değerleri ve tehdit altındaki zayıf müttefiklerini cömert bir biçimde korudukları iddia etmekte ve sağduyulu bir şekilde petrol alanları ve deniz yolları gibi dünyanın ana ekonomik varlıklarının istikrarını sağladıkları ifade etmektedirler 97. Genişletilmiş caydırıcılık kavramı tartışılırken akla gelen en önemli olgulardan birisi de merkezi caydırıcılıktır. David Yost iki kavram arasındaki farklılıkları çalışmasında 94Polly Holdorf - Jeffrey Larsen,“Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report , June 2011, s. 3. 95Bruno Tertrais, “The Future of Extended Deterrence: A Brainstorming Paper, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s. 7. 96A.g.e., s. 7. 97Paul Schulte, “The Future of Extended Deterrence: a UK View, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s. 99. 27 incelemektedir. Karşılaşılan temel farklılık, genişletilmiş caydırıcılık kavramında tehdit altında bulunan müttefik ülkeye yönelen tehditlerin caydırılması söz konusu iken, merkezi caydırıcılıkta bir ülkenin çıkarlarına ya da ülkesine yönelik saldırgan ya da baskıcı tutumun cezalandırılması ya da durdurulması yoluyla caydırıcılık uygulanmasıdır98. Sonuç itibariyle, aşağıda sıralanan gerekçeler sebebiyle genişletilmiş caydırıcılığın sağlanması merkezi caydırıcılığa kıyasla daha zordur: - Tehdidi düşmana karşı inanılır kılmak, - Koruma sağlanan ülkeye hem hükümet hem de kamuoyu bağlamında inanılır bir güvence sağlamak - Kendi iç kamuoyunda neden başka bir ülkeye genişletilmiş bir koruma sağladığını doğru bir şekilde ifade etmek - Politik baskı unsurlarını güvenlik faktörünün ulusal ve ittifak anlamında neden önemli hale dönüştüğü konusunda bilgilendirmek Yukarıda belirtilen ve inandırıcılığın koşulları arasında yer alan bu unsurlar, genişletilmiş caydırıcılığın sağlanmasını da zorlaştıran etkenlerdir 99. Genişletilmiş caydırıcılığın inandırıcılığı büyük oranda korumacı gücün saldırgan taraf ile askeri anlamda kıyaslandığında ortaya çıkacak sonuçlar ve böylesi bir koruma sağlamak için kullanacağı ekonomik ve askeri kaynakları karşılayıp karşılayamayacağına yönelik yapılacak analizlerde ortaya çıkabilecektir 100. Yukarıda ifade edildiği şekilde, genişletilmiş caydırıcılık tek başına bir amaç teşkil etmemekle birlikte ortak tehditlere karşı birleşerek daha geniş bir güvenlik alanı yaratma girişimidir. Genişletilmiş caydırıcılık için duyulan gereksinim, bunun sıklığı ve karakteristik özellikleri, uluslararası arenada algılanan tehdidin nükleer unsurlar içerip içermemesine göre değişkenlik sergilemektedir 101. Batının genişletilmiş caydırıcılık olgusuna yaklaşımında nükleer tehdidin varlığı ana belirleyici unsur konumundadır 102. Bu 98David S. Yost, “US Extended Deterrence In NATO and North-East Asia,Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s.s. 15-16. 99A.g.e., s.16. 100Paul K. Huth,“The Extended Deterrent Value of Nuclear Weapons”, The Journal of Conflict Resolution, Vol. 34, No. 2, Jun., 1990, s. 272. 101Paul Schulte, “The Future of Extended Deterrence: a UK View, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s. 103. 102Bruce Martin Russett,“Extended Deterrence with Nuclear Weapons: How Necessary, How Acceptable?”,The Review of Politics,1988, s. 282. 28 bağlamda, tarihsel örneklerde pek çok farklı caydırıcılık yaklaşımına rastlansa da, nükleer silahlar genişletilmiş caydırıcılığın başarılı olmasında önemli katkılarda bulunmuştur 103. 1.5. DİĞER CAYDIRICILIK YÖNTEMLERİ Nükleer silahların Soğuk Savaş boyunca üstlendikleri görev caydırıcılık ile sınırlıdır. Yine de nükleer silahların yüksek vuruş gücüne sahip olması, muhtemel bir sıcak temas durumunun nihai bir ceza olarak nitelendirilmesine sebep olmuş ve bu durumun cezalandırmaya dayalı caydırıcılık olarak adlandırılmasına sebep olmuştur 104 Cezalandırma tehdidi ile caydırıcılığın nükleer caydırıcılık açısından uygulanabilirliği ancak bir nükleer savaşın göze alınması durumunda geçerlidir. Günümüzde nükleer caydırıcılık açısından cezalandırma tehdidi kullanışlı bir yöntem olarak kabul edilmemektedir. Ancak bu caydırıcılık yöntemini geçerli bir strateji kılan esas unsur, güncel caydırıcılık politikalarından önemli bir ağırlığa sahip olan terörizm ve siber saldırılar gibi asimetrik tehdit alanlarında geniş bir uygulama imkânı sağlıyor olmasıdır. Örneğin 11 Eylül terörist saldırıları sonrasında ortaya çıkan küresel terör kaygıları ile birlikte potansiyel terör tehdidinin caydırılabilmesi için bu eylemi gerçekleştiren terörist grupların ve bağlantılarının tanımlanarak en ağır şekilde cezalandırılacağının deklare edilmesi bu yöntemin uygulama biçimine bir örnek teşkil edebilecektir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus, caydırıcılığın sağlanabilmesi açısından inandırıcılığın deklare edilen şekilde tesis edilmesidir. Geciken ya da hedeflenen amacı gerçekleştiremeyen bir cezalandırma tehdidinin diğer saldırgan unsurları cesaretlendirme gibi bir risk barındırdığı unutulmamalıdır105. Caydırıcılık kavramı çerçevesinde genel ve ani caydırıcılık arasında bir ayrım yapılmaktadır. Birinci kavram, düşmanların askeri saldırısını önleyecek güç dengesinin kurulması ile ilgilidir. Pek çok durumda, bu bir ülkenin saldırılara karşı korunması amacıyla oluşturulacak savunma hattına işaret etmektedir. Genel caydırıcılığın olumsuz sonuç vermesi durumunda, ülkeler ani caydırıcılığı uygulamaya koymaktadır. Bu durumda, ülkenin savunulması için daha detaylı bir çözüm içeren stratejik bir planın uygulamaya 103Paul K. Huth, “The Extended Deterrent Value of Nuclear Weapons”, The Journal of Conflict Resolution, 1990, s. 271. 104Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 21. 105David. P. Auserwald, “Deterring Nonstate WMD Attacks”, Political Science Quarterly, Vol. 121, Issue: 4, 2006, s. 552. 29 konulması üzerinde bir görüş birliği oluşmuştur. Ani caydırıcılığın da işlemediği durumlarda ise hükümetler kendilerini bir kriz ortamı içerisinde bulmaktadırlar. Lebow ve Stein genel caydırıcılığı bir uzun vade stratejisi şeklinde tanımlarken ani caydırıcılık ise bir kısa vade stratejisi biçiminde ele alınmaktadır 106. Lebow, ani caydırıcılığın sonuçlarını gözlemenin genel caydırıcılığa kıyasla daha kolay olduğunu ifade etmektedir 107. Engelleyici caydırıcılığın nükleer güçler arasındaki işleyişi iki temel dönem çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bunlardan birincisi, bir ülkenin nükleer güç geliştirme aşaması, diğeri ise nükleer güç haline gelmiş bir ülkenin engellenerek caydırılmasıdır. Nükleer güç geliştirme aşamasındaki bir devletin engellenerek caydırılması Waltz tarafından iki bölümde incelenmiştir. Birincisi ülkenin henüz nükleer silah üretmeye başlamamış olması, ikincisi ise etki gücü düşük nükleer kapasiteye sahip olmasıdır. Her iki durumda da uygulanacak caydırıcılık stratejisi genel kabul gören şekliyle askeri operasyon tehdidi yapılması ve ekonomik ve politik ambargo uygulanması yönündedir. Çünkü tehdit henüz küresel boyut kazanmamıştır ve nükleer kapasiteye erişmeye yaklaşan bir rejimin diyalog yoluyla geri adım atması düşük ve riskli bir ihtimal teşkil etmektedir 108. Günümüzde İran’ın nükleer kapasite geliştirdiğine dair kuşkular neticesinde uluslararası örgütlerin ortak yaklaşımı ile yıllar süren bir ambargo uygulanmıştır ve hatta askeri operasyon ihtimalleri de gözden geçirilmektedir. Engelleyici caydırıcılığın ikinci aşaması ise karşı gücün de nükleer kapasiteye sahip olduğu durumdur. Bu durumda caydırıcılık ancak nükleer güce sahip olan rakip devletin hedeflediği saldırının boşa çıkacağına inandırılması ile mümkün olmaktadır. Bu aynı zamanda psikolojik anlamda bir algı yönetimi yapılması zorunlu kılmaktadır 109. Örneğin ABD ile SSCB’nin karşılıklı olarak aşırı nükleer silahlanması her iki tarafın da birbirine yönelik uyguladığı bir engelleyici caydırıcılık stratejisidir. Böylelikle hem ABD hem de SSCB diğer tarafın amaçlarına ulaşmasına izin vermemiş ve kendi koruma zırhları içerisinde göreceli bir güvenlik sağlamıştır. 106Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Deterrence and the Cold War”, Political Science Quarterly, Vol. 110, No. 2, (Summer, 1995), s.161. 107Richard N. Lebow, Deterrence, May 2008, s.9. 108Scott D. Sagan, “The Perils of Proliferation: Organization Theory, Deterrence Theory, and the Spread of Nuclear Weapons”, International Security, Vol. 18, No. 4 (Spring, 1994), ss. 74-75. 109Caitlin Talmadge, “Deterring a Nuclear 9/11”, The Washington Quarterly, 2007, Vol. 30, No: 2, s. 23. 30 İKİNCİ BÖLÜM: NATO VE CAYDIRICILIK 2.1. NATO’NUN KURULUŞU VE İŞLEVLERİ 2.1.1. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Oluşan Koşullar 2. Dünya Savaşı’nı takip eden dönemde uluslararası toplum çok önemli gelişmelerle karşı karşıya kalmıştır. Henüz savaşın yaraları sarılmadan, ulus devletlerin yanı sıra uluslararası toplumda amaçları konusunda netlik oluşmamış olan örgütlerin politika sahnesine adım atmaları toplumsal açıdan yeni sonuçlar doğurmaktadır. Savaş devam ederken kurulan Birleşmiş Milletler (BM) daha çok egemen eşitliğe dayalı bir örgüt olarak şekillense de dünyayı iki ayrı kutba ayırmış olan SSCB ve ABD’nin baskın hale gelen fikirleri doğrultusunda yönlenmiştir110. Avrupa’da İtalya ve Almanya’nın herhangi bir Avrupalı ülke tarafından değil de SSCB ve ABD tarafından yenilgiye uğratılmış olmaları, hem bu ülkelerin küresel anlamda egemen askeri varlık olarak ortaya çıkmalarına hem de karar verici konumlarıyla Avrupa’da savaştan zayıf düşmüş ülkeleri kendi etraflarında toplamalarına sebep olmuştur 111. Birçok Batı Avrupa ülkesinin 2. Dünya Savaşı sonrası yeniden ortaya çıkabilecek bir Alman tehdidi karşısında Brüksel Antlaşması ile örgütlenmeleri ve Almanya’dan gelebilecek herhangi bir saldırıda ortak hareket edeceklerini deklare etmeleri ile Almanya hem Avrupa ülkeleri karşısında daha da yalnızlaşarak SSCB’nin savaş sonrası yaptırımları karşısında zayıflamış, hem de Batı Avrupa içerisinde komünizme yaklaşan ilk ülke olmasıyla ABD’nin Avrupa’ya daha fazla müdahil olacağı daha güçlü stratejiler geliştirmesine yol açmıştır 112. Aynı dönemde İtalya ve Fransa iç politikalarında da artan SSCB etkisinin sonucunda ABD 1947 yılında önce Sovyetleri bir tehdit olarak tanımladığı Truman Doktrinini yayınlamış, ardından aynı yıl hazırlıklarını yaptığı Marshall Planı’nı 1948 yılında devreye sokarak Avrupa’nın yeniden güçlendirilmesi yoluyla Sovyetler tehdidinin 110Enver Bozkurt, “NATO’nun Geleceği: Tartışma Platformu”,Uluslararası Hukuk ve Politika, No: 9, 2007, s. 185. 111Joseph Nye - Robert Keohane, The United States and International Institutions, After the Cold War: International Institutions and State Strategies in Europe, 1989- 1991, Harvard University Press, 1993, s. 108. 112Brian J. Collins, NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011, s. 2. 31 engellenmesini amaçlamıştır. Bu kutuplaşma, Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikalarını durdurmak amacıyla ABD ve Avrupa Devletleri tarafından 1949 yılında NATO’nun kurulmasıyla resmiyet kazanmıştır 113. Diğer bir ifadeyle kapitalist sistemin temsilcisi olan ABD’nin müttefiklerini NATO etrafında, komünist ekonomik sistemi temsil eden SSCB’nin ise Varşova Paktı etrafında toplamasıyla sonuçlanmış ve birbirlerine askeri açıdan rakip olan iki örgüt halini almalarına yol açmıştır. 2.1.2. NATO Oluşumunu Doğuran Temel Sebepler 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Truman Doktrininde açıklanan komünizm tehdidini caydırmaya yönelik stratejiler doğrultusunda geliştirilen ABD merkezli ittifak 1949 yılında faaliyetlerine başlamıştır 114. İttifak kurmanın farklı nedenleri olsa da genel itibariyle ittifaklar belirli sayıda devletin dışarıdan gelebilecek tehditleri önleme, diğer devletleri yönlendirme, ideolojik bir dayanışmayı sembolize etme gibi amaçlarla tesis ettiği örgütlerdir. NATO bahsedilen bu üç unsuru da içeren nadir ittifak örneklerinden birisidir 115. NATO’nun kuruluşu 2. Dünya Savaşı’nın ardından temel itibariyle SSCB’den Avrupa’ya yönelebilecek tehditlerin gitgide somutlaşması gerekçesine dayanmaktadır. İngiltere, Fransa, Kanada ve Benelux ülkelerinin katılımıyla oluşturulan ve öncü ittifak görüşmelerini 1948 yılında Washington’da gerçekleştiren Kuzey Atlantik Paktı, gelecek yıllar içerisinde Sovyetler ile çatışma olasılığının çok yüksek olduğunu deklare etmiş, ayrıca hazırlanan bir raporda Sovyetlerin Avrupa’yı büyük oranda ele geçirebilecek bir askeri kapasiteye ulaştığının tespit edildiği uyarısında bulunulmuştur 116. 1949 yılında SSCB ilk nükleer silah denemesini gerçekleştirerek ABD’nin bu alandaki en önemli rakibi konumuna yükselmiştir. Aslında NATO’nun kuruluşu bu yönüyle bir miktar ironi de içermektedir. Çünkü Amerika’nın tek başına atom bombasına sahip olduğu dönemde, Truman atom bombasının 113Joseph Nye - Robert Keohane, The United States and International Institutions, After the Cold War: International Institutions and State Strategies in Europe, 1989- 1991, Harvard University Press, 1993, s. 108. 114Hakan Edström - Janne H. Matlary- Magnus Petersson, NATO: The Power of Partnerships, Palgrave Macmillan, London, 2011, s. 1. 115Erdem Özlük - Duygu Özlük,“NATO’yu Anlamak: Dönüşümü, Yeni Kimlikleri ve Uyum Süreçleri”,Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 31, 2014, s. 212. 116Alexandra Gheciu, NATO in the “New Europe”: The Politics of International Socialization after the Cold War, Stanford University Press, California, 2005, s. 34. 32 Sovyetler Birliği’ni yayılmacı ve maceracı bir yaklaşımdan uzak tutacak bir faktör olduğunu düşünmekteydi. Sovyetler Birliği’nin de atom bombası edinmesi ile bu ümit artık son bulmuştu. Bu durumda atom bombası her iki tarafta da bulunduğuna göre artık ABD’nin güçlü bir caydırıcılık sağlayabilecek yeni bir yol bulması gerekmekteydi 117. Bu durum, çözüm olarak ABD’nin Avrupa’da artan oranda ittifak arayışına girişmesine ve NATO’nun ortaya çıkışına kadar uzanan gelişmelere sebep olan unsurlar arasında yer almaktadır. NATO’nun kuruluşunda Almanya’nın son iki dünya savaşına yol açan ve Avrupa’da güç dengesini ve istikrarı bozmaya eğilimli bir ülke olarak algılanmasının da önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir 118. Sonrasında en önemli stratejik parçaları arasında yer alacağı ittifakın kuruluşunda, Almanya’nın yeniden saldırgan bir ülke olarak ortaya çıkmasından endişe eden Batı Avrupa ülkelerinin katılımı önemli rol oynamıştır. 2.1.3. Amaç ve İşlevi Açısından NATO NATO’nun kuruluş amacı SSCB’nin yayılmacılığına karşı Avrupa’nın demokratik özgürlükler açısından korunması ve nükleer, biyolojik ve kimyasal kitle imha silahlarının oluşturduğu tehditlere karşı Batı Devletlerinin güvenliklerinin temin edilmesi olarak belirlenmiştir 119. 1949 yılında ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, Portekiz, Hollanda, Norveç, Lüksemburg, İtalya, İzlanda, Danimarka ve Kanada’nın işbirliği ile kurulan ittifak 1952 yılında Yunanistan ve Türkiye’nin de katılımıyla Doğu Akdeniz’e kadar genişleme fırsatı bulmuştur. Almanya NATO’ya1955 yılında, İspanya ise 1982 yılında katılmış ve ittifak en geniş sınırlarına erişmiştir 120. Savunma kaynaklarının dağılımı ve savunma stratejileri açısından genel anlamda Batı’nın yaklaşımı, ortak savunma olgusunu kamusal bir kavrama dönüştürerek yükün paylaşılmasını sağlayacak temel yaklaşımlara odaklanma biçiminde gelişmiştir. Özele inildiğinde ise, genişletilmiş caydırıcılığın ve özellikle NATO tarafından sağlanacak ortak 117David G. Coleman -Joseph M. Siracusa, Real-World Nuclear Deterrence: The Making of International Strategy, Praeger Security International, Westport, 2006, s. 17. 118Nejat Doğan, “NATO’nun Örgütsel Değişimi, 1949-1999: Kuzey-Atlantik İttifakından Avrupa-Atlantik Güvenlik Örgütüne”,Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 60/3, 2005, s. 79. 119Haktan Birsel, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:25, 2012, s. 112. 120A.g.e. s. 111. 33 savunma stratejilerinin sağlayacağı politik, askeri ve ekonomik faydalar ittifakı bir arada tutan temel sebepleri meydana getirmektedir. Kamusal bir alan olarak ortak savunma ve genişletilmiş caydırıcılığın benimsenmesi ile her iki alanda da aktörlerin tek başlarına sağlayamayacağı bir değer üretilmektedir 121. NATO’nun kuruluşundan Soğuk Savaş’ın bittiği 1999 yılına kadar gerçekleştirdiği gelişim aşamaları dört ana süreç içerisinde değerlendirilebilmektedir 122: 1949’dan 1962’ye kadar geçen ilk dönemde bloklar arasında yüksek dereceli gerginlik bulunmaktadır ve Kore Savaşı ile perçinlenen bu gerginlik Avrupa ve dünya güvenliğine hem askeri hem de politik açıdan kutuplaşma getirmiştir. Bu bağlamda ittifak nükleer silahların önceliği stratejisini ve "kitlesel karşılık" ilkesini benimsemiştir. 1963 ile 1969 yılları arasındaki döneme damgasını vuran Küba Füze Krizi ile ortaya çıkabilecek yıkımın boyutları ilk kez hesaplanabilir bir olgu halini almış ve her iki tarafın da göze alamayacağı bir savaş tanımı sebebiyle göreceli bir yumuşama dönemine girilmiştir. Esnek mukabele yaklaşımı 1970 ile 1984 yıllarını kapsayan dönemde iki blok arasındaki ilişkilerin daha kontrollü gelişmesini sağlamış 1975 yılında imzalanan Helsinki Nihai Senedi ise karşılıklı olarak Avrupa’nın bölünmüşlüğünü tanıyan bir güvenlik rejiminin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Son dönem ise 1985 ile 1999 yılları arasını kapsayan, Sovyetlerin yıkılması ve sıcak savaş tehdidinin ortadan kalkmasıyla şekillenen dönem ise NATO’nun etnik çatışmalar, terörizm ve bölgesel otorite boşlukları gibi tehlikeleri temel tehditler olarak algılama sürecidir. 2.2. NATO’NUN SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEKİ CAYDIRICILIĞI Soğuk Savaş aynı zamanda genel itibariyle nükleer caydırıcılığın ortaya çıkış dönemleri olarak bilinmektedir. Bu dönemde nükleer silahlar ilk kez birincil caydırıcı silahlar olarak konumlandırılmaktadır 123. Her şey ilk kez 1953 yılında ABD’nin Avrupa’da stratejik olmayan nükleer silahları konuşlandırmasıyla başlamıştır. Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda, Türkiye, İngiltere ve Batı Almanya’da konuşlandırılan nükleer silahların sayısı 1960 yılında 3.000 adet iken, 1971 yılında bu sayı 7.300 âdete yükseltilmiş ve 3.000 adet 121Peter K. Forster - Stephen J. Cimbala, The US, NATO and Military Burden-Sharing, Taylor & Francis Group, New York, 2005 s. 10. 122Nejat Doğan, “NATO’nun Örgütsel Değişimi, 1949-1999: Kuzey-Atlantik İttifakından Avrupa-Atlantik Güvenlik Örgütüne”,Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 60/3, 2005, s. 71. 123Thazha V. Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago and London, 2009, USA, p.260. 34 nükleer silah denize konuşlandırılmıştı. Bu silahlar ABD’nin kontrolünde bulunmaktaydı 124. ABD, 1949 yılında NATO’nun kuruluşundan itibaren, özellikle ittifaka silah tedarik edilmesi ve Avrupa ülkelerinin ekonomik açıdan güçlendirilerek 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yıkımın modernize edilebilmesi için verdiği destek dikkate alındığında etkinliği en yüksek ittifak üyesidir. Bu durum kendi nükleer gücünü oluşturmaya karar veren Fransa’nın sıkıntı yaşamasına yol açmaktaydı. Takiben, 1966 yılında Fransa NATO’ya olan askeri katılımını 1966 yılında geri çekmiştir 125 ki ancak 1995 yılında bu açıdan bir geri dönüş yapmıştır. Bu süreçte Fransa kendi başına bağımsız bir nükleer güç halini almıştır. Bu durum Britanya açısından da benzer bir şekilde gelişmiştir. Britanya devleti, Fransa örneğinde olduğu gibi kendi bağımsız nükleer denizaltı kapasitesini geliştirmiştir fakat bunu yapabilmek için Amerikan füzeleri satın almış ve böyle bir durum ise ABD’nin NATO ve Batı Avrupa’daki ağırlığının artmasına yol açmıştır. NATO’nun soğuk savaş dönemindeki caydırıcılığı iki ayrı süreç başlığında değerlendirilebilmektedir. Bunlardan ilki NATO’nun Soğuk Savaş dönemindeki caydırıcılığının temel hedefleri arasında bulunan Komünizm tehdidinin Batılı ülkelere daha fazla yayılmasının durdurulması amacıyla nükleer silahları da içeren “Topyekun Misilleme”nin öngörüldüğü Soğuk Savaş’ın ilk dönemdir 126. Bu tür bir caydırıcılık stratejisi, Sovyetler Birliği’nden Avrupa’ya yönelecek bir tehdit durumunda niteliğine bakılmaksızın derhal birliğin nükleer gücünün Sovyetlere karşı kullanılması anlamına gelmektedir. Soğuk Savaş döneminde her iki pakt arasında dehşet silahları olarak adlandırılan balistik nükleer silahlar üzerine kurulu bir dehşet dengesi bulunmaktaydı. Bu dengenin dehşet dengesi olarak anılmasının sebebi her iki tarafın da birbirini her bakımdan yıkıma uğratacak kadar büyük bir kapasiteye sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Soğuk Savaş’ın silahlanma sürecini hızlandırması ile ortaya çıkan kırılgan nükleer dengenin anlaşılması uzun bir süreç almamış, başlangıcından itibaren nükleer silahların varlığı her iki kutup için de caydırıcı bir işlev görmüştür 127 . 124Miles Pomper – Nikolai Sokov - Meghan Warren, Delaying Decisions: NATO’s Deterrence and Defense Posture Review, 11 May, 2012. 125NATO, Available at: http://www.historylearningsite.co.uk/nato.htm 126 Gonca Peksarı, NATO’nun Değişen Konsepti, Ankara, Asil Yayınları, 2007, s. 34. 127 Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”,Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 21. 35 1957 yılında SSCB tarafından uzaya gönderilen Sputnik uydusunun başarılı bir biçimde yörüngeye yerleştirilmesi ABD açısından önemli stratejik değişikliklerin başlangıcı olmuştur. Bu gelişme neticesinde artık SSCB ABD’yi kendi topraklarında hedef alabilecek teknik kapasiteye ulaşmış bulunmaktaydı. Soğuk Savaş dönemi caydırıcılığının stratejik açıdan ikinci önemli sürecini başlatan 1957 yılından itibaren Sovyetlerin nükleer kapasitesinde ve yayılımında görülen aşırı artış sebebiyle ABD ve NATO’nun Topyekun Misilleme stratejisinin doğuracağı hasarları göz önüne alarak yeni bir strateji üretmeye karar vermesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte, daha yumuşak ve akılcı bir caydırıcılığın oluşturulmasını amaçlayan “Esnek Caydırıcılık” konsepti ön plana çıkmaktadır 128. 1960’ların sonundan itibaren uygulamaya geçirilen bu caydırıcılık stratejisi olası bir SSCB saldırısında aynı kuvvetle ve yöntemle karşılık verilmesini öngörmektedir. Böylece nükleer caydırıcılıkla birlikte konvansiyonel güçlerin caydırıcı rolü de önem kazanmış, nükleer caydırıcılık ise en üst caydırıcılık modeli şeklinde konumlandırılmıştır 129. Soğuk Savaş açısından füzeler ile alakalı hayati önem taşıyan olay 1962 yılındaki Küba Krizi’dir. Bu kriz ABD ile SSCB’nin karşı karşıya geldiği en gergin anlardan birkaçına sahne olmuştur. Küba Füze Krizi sırasında gerek ABD gerekse SSCB tarafları nihai eylemlerinin ortaya çıkaracağı negatif sonuçların doğurduğu kaygı neticesinde, karşı taraftan herhangi birisinin öldürülmemesi için olağanüstü aktif bir çaba sarf etmişlerdir 130. Sovyet ve Amerikalı karar vericiler Soğuk Savaş esnasında nükleer silahların yayılması durumunda istikrarın bozulacağı konusunda hemfikir idiler. Bunun yanı sıra, Amerikalı uzmanlar SSCB’nin nükleer gücünü daha fazla arttırmasının Avrupa’da ortaya çıkabilecek güvenlik tehditleri neticesinde Avrupa ülkelerini kendi nükleer programlarını uygulamaya iteceğinden çekinmekteydi. Bu bağlamda her iki süper güç de müttefikleri ile nükleer silahların kullanımını düzenleyen anlaşmalar imzalamışlardır. Kapsamı genişletilmiş caydırıcılık olarak adlandırılan bu politika ile ABD ve SSCB “nükleer şemsiyelerini” müttefiklerine uzatma kararı almışlardır131. 128 Öner Akgül, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde NATO-AB İlişkilerinde Rekabet-İşbirliği Analizi ve Türkiye Faktörü”,Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı: 7, 2008, s. 97. 129 Tarık Oğuzlu, “NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2, Sayı: 24, 2010, s. 102. 130NATO, Available at: http://www.historylearningsite.co.uk/nato.htm 131Aaron Stein, “Türkiye ve Caydırıcılık: Karşılıklı Garantili İmhadan Aktif Müdafaaya”,EDAM Tartışma Kağıdı, 2012/4, s. 4. 36 NATO’nun füze savunma sistemini oluşturan en önemli ülkeler arasında bir genel değerlendirme yapılırken dikkate alınması gereken konular şu şekilde sıralanabilecektir. Son dönemde nükleer silahlarının büyük kısmı modernize edilmiş olsa da, ABD, son dönemlerde herhangi bir yeni savaş başlığı ya da stratejik silah geliştirmemiştir ki, son nükleer silah denemesi 1992 yılında ve son üretim ise 1989 yılında yapılmıştır. Rusya’nın bazı yeni stratejik füzeler konuşlandırdığı bilinmektedir. Britanya ve Fransa yeni nükleer silahlar tasarlamamakla birlikte taşıma sistemlerinin modernize edilmesine devam etmektedirler. Çin ise yeni stratejik silahlar ve savaş başlıkları geliştirilmesi konusunda yavaş bir ilerleme sergilemektedir 132. 1983 yılında yayınlanan bir kaynağa göre, NATO’nun Batı Avrupa’da konuşlandıracağı askeri kapasite aşağıdaki unsurları içermekteydi: - 1,986.000 kişilik kara kuvvetleri birliği, - 90 askeri birlik, - 20.722 askeri tank, - 2.080 adet güdümlü anti-tank bataryası, - 182 adet denizaltı, - 385 adet anti-denizaltı denizaltısı, - 314 adet savaş gemisi (Carrier, Cruiser vb.) - 831 adet diğer deniz unsuru, - 4.338 adet savaş uçağı, - 6.869 adet anti uçak bataryası ve yerden havaya füzeler. Aslında NATO’nun Soğuk Savaş döneminde caydırıcılık yönünden başarılı olduğu söylenebilmekle beraber her iki kutbun da birbirine karşı süregelen aşırı tehditkar bir yaklaşımı olmamıştır. Nitekim döneme ilişkin yıllar sonra açılan gizli belgeler, NATO’nun ABD kanadında gerçekte Sovyetlerin saldırma ihtimalinin olmadığının düşünüldüğü yönündedir 133. Karşılıklı ve hızlı bir şekilde artan nükleer silahların her iki blok için de caydırıcı olduğu bir gerçektir. ABD ve Sovyetler Birliği’nin liderliğinde iki arasında geçtiği bilinen 132Thazha V. Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, 2009, USA, s. 264. 133 Selin Bölme, “NATO Zirvesi ve Füze Kalkanı Projesi”, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı Dergisi, Aralık 2010, s. 17. 37 bu rekabet NATO ve Varşova Paktı çatısı altında toplanmış fakat caydırıcılık aynı zamanda her iki blok dışında bulunan ülkeleri de dünyayı tehdit eden bir nükleer silahlanmadan uzak tutmayı başarmıştır. Bu derece gelişmiş bir askeri kapasite ile birlikte NATO ve Batı ülkeleri silahların azaltılması görüşmelerinde Moskova’ya karşı istikrarlı bir konumda bulunmaktaydılar. Aynı dönemde SSCB önemli finansal sorunlar yaşamaktaydı ve silahlarının modernizasyonu açısından NATO ile rekabete girebilecek bir durumda değildi134. Silahlarının modernize edilmesinin yanında NATO ülkelerinin silahlanmayı sürdürme fırsatları da bulunmaktaydı. Bu koşullar altında Soğuk Savaş’ın sonuna gelinmiş oldu. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte sadece dünya politikası açısından değil, nükleer caydırıcılık açısından da yeni bir dönem başlamıştır. Büyük güçlerin silah envanterleri düşüş eğiliminde olsa da yeni nükleer silah türleri ortaya çıkmıştır 135. Soğuk Savaş sonrasında NATO, Avrupa’da konuşlanmış olan nükleer silahlarını sayı, tür ve savaşa hazır halde bulunmaları bakımından kayda değer oranda azaltmıştır. 2.2.1. Kitlesel Mukabele Doktrini (1949-1962) ABD ve Avrupalı müttefikleri, 1950’li yılların ilk yarısına kadar özellikle Avrupa’da Almanya’nın yeniden silahlandırılması ve küresel ölçekte de Kore Savaşı ile iyiden iyiye güçlenen Sovyet tehdidi konusuna odaklanmışken, 1954 yılında imzalanan Paris anlaşmasının ardından tartışmaların ekseni daha çok NATO’nun stratejik yönelimine kaymaktadır 136. Esas itibariyle Kore Savaşı müttefik devletlerin tam olarak hazır olmadığı bir anda patlak vermiş ve Avrupa Müttefik Komutanlığı, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın uluslar arası bir örgüt haline getirilmesiyle oluşturulmuştur. Fakat bu örgütün savunma kararlılığını caydırıcı kılmak amacıyla atılan ilk adım 1952 yılında Lizbon’da toplanan NATO Konseyi’nde yapılan tarihi ve kapsamlı bir planla gerçekleştirilmiştir. Onaylanan bu karara 134NATO, Available at: http://www.historylearningsite.co.uk/nato.htm 135Vaidotas Urbelis - Kestutis Paulauskas, “NATO’s Deterrence Policy – Time for Change?”, Baltic Security & Defence Review, Volume 10, 2008, s.86. 136 İlter Türkmen - Salim Dervişoğlu - Fahir Alaçam - Oktar Ataman, "Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler", 22 Aralık 2010, http://www.bilgesam.org/incele/1221/- baslangicindan-bugune-nato-stratejik-konsepti%E2%80%99nin-gecirdigi-evreler/#.VwlGrdSLTIV , (08/04/2016). 38 göre, aynı yıl içinde NATO kapsamında 704 savaş gemisi, 4.000 savaş uçağı ve 50 tümen oluşturulacak, ertesi yıl bu birimler 6.500 savaş uçağı ve 75 tümene, 1954 yılında ise 9.000 savaş uçağı ve 96 tümene çıkarılacaktır. Ayrıca bu dönemde Avrupa’ya orta menzilli taktik balistik füzelerin (IRBM) yerleştirilme kararı da bu dönemde alınmıştır 137. Bu durum 1952yılı itibariyle NATO’nun henüz konvansiyonel yığınak ve silah kullanımını temel aldığını sergilemektedir. Ancak Kore Savaşı sonrasında Avrupalı müttefiklerin askeri yatırımlardan ziyade ekonomik kalkınmaya öncelik vermeleri dolayısıyla, askeri yatırım ve harcamalar alanında gerek liderlik gerekse maddi yükümlülükler ağırlıklı olarak ABD tarafından karşılanmaya başlanmıştır. Bu durum “Yeni Bakış” olarak adlandırılan ABD politikasının ekonomik temelini ve gerekçesini oluşturmaktadır. Bu politika doğrultusunda ABD’nin nükleer silahlanma yönündeki perspektifi ortaya çıkmaktadır 138 Daha da önemlisi, NATO’nun 1949 yılından itibaren stratejik mantığını şekillendiren Yeni Bakış politikasının temelinde yatan askeri gerekçe, Avrupa’da ortaya çıkabilecek muhtemel bir savaşta Sovyetler Birliği’nin de taraf olacağı ve bu surumda ABD ve SSCB’nin nükleer silahlara başvuracak olmasıydı. Nitekim nükleer silahların sonucu belirleyeceği bir çatışmada konvansiyonel silahlara aşırı önem atfetmenin doğru caydırıcılık açısından da etkin olmayacağı görüşü, “kitlesel mukabele doktrininin” temelini oluşturmuştur 139. Sonuç itibariyle 1949-162 yıllarını içeren bu süreçte, NATO’nun geçirdiği iki kritik örgütsel değişimden ilki, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın Sovyet-Varşova Paktı’ndan kaynaklı tehdide karşı Avrupa Müttefik Komutanlığı çerçevesinde uluslar arası bir örgüte dönüşerek Paris Antlaşmasıyla Almanya’nın NATO içerisinde kontrollü bir askeri güç olarak tutulmasıdır. Örgütsel anlamda ikinci değişiklik ise, nükleer silahların konvansiyonel silah stokları yerine istihdam edilerek kullanılabilirliğine ittifak tarafından karar verme stratejisinin benimsenmiş olmasıdır 140. 137 Ali Bilgin Varlık, "Askerî ve Ekonomik Veriler Işığında NATO’nun Esnekliği", Savunma Bilimleri Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 2, 2012, 71-123, s.82. 138 Murat Elbeye, "NATO'nun Doğuşu”, 16 Haziran 2012, http://www.tuicakademi.org/natonun-dogusu-1/ (08/04/2016). 139 İlter Türkmen - Salim Dervişoğlu - Fahir Alaçam - Oktar Ataman, "Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler". 140 Nejat Doğan, "Nato'nun Örgütsel Değişimi, 1949- 1999: Kuzey-Atlantik İttifakından Avrupa-Atlantik Güvenlik Örgütüne", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 60/3, 2005, 69-107, s. 76. 39 Diğer taraftan merkez cephe olarak adlandırılan ve NATO terminolojisinde Berlin Duvarı’nın batısından başlayarak Batı Avrupa’yı içine alan bölgeye Sovyetler tarafından yönelebilecek yıldırım saldırılarına karşı askeri üstünlüğün konvansiyonel düzeyde sağlanamayacağına yönelik kanı da nükleer silahlara dayalı kitlesel mukabele doktrininin çıkış noktaları arasında yer almaktadır 141. 2.2.2. Esnek Mukabele Doktrini ( 1962- Halen) Sever 142 İki blok arasında 1963-1969 yılları arasında göreceli bir yumuşamanın yaşandığını ifade etmektedir. Bu yumuşamanın gerçekleşmesine yol açan en önemli olaylardan birisi de, 1962 yılında gerçekleşen Küba Krizi’nde tarafların tüm dünyayı bir felakete uğratabilecek bir nükleer savaşa aslında ne kadar yakın olduklarını fark etmiş olmalarıdır. NATO tarafından 1962 yılından itibaren uygulamaya konulan ikinci stratejik doktrin olan "esnek mukabele" doktrini, düşmana onun belirlediği saldırı yöntemiyle karşılık vererek ileriden savunmayı öngörmekteydi. Esnek mukabele stratejisine göre, öncelikle düşmanın saldırısı caydırılacak, eğer bu tutum başarılı olamamışsa, genel nükleer mukabeleye kadar varabilen bir sıralama şeklinde düşmana gereken karşılık verilecektir. Diğer bir deyişle, bu stratejinin temeli, karşılaşılan saldırının niteliği doğrultusunda tepki göstermeyi öngörmesidir 143. Esnek mukabele doktrininin caydırıcılık fonksiyonu, NATO müttefiklerine karşı yapılabilecek potansiyel bir saldırı girişiminin her halükarda kabul edilemez bir risk olduğu varsayımına dayanıyor olmasında yer almaktadır. Diğer taraftan saldırganın algısında NATO mukabelesinin nükleer mi yoksa konvansiyonel mi olacağı konusunda belirsizlik yaratmayı amaçlamaktadır 144. 141 Ali Karaosmanoğlu, “NATO’nun Dönüşümü”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40, 2014, 3-38, s. 9. 142 Ayşegül Sever, "Yeni Bulgular Işığında 1962 Küba Krizi ve Türkiye", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 52 Sayı: 1, 1997, 647-660, s. 652 143 Ülkü Demirdöğen, “Soğuk Savaş Sonrasında NATO ve Yeni Stratejisi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt: 46, Sayı:38, 1996, 153-163, s. 157. 144NATO, “Nato'nun Dönüşümü”, 2004, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_publications/20120116_nato-trans-tur.pdf , (08/04/2016), s.14. 40 Türkmen ve arkadaşları 145 NATO müttefiklerinin karşılaşabileceği saldırılara karşı üç mukabele yönteminin tanımlandığını dile getirmektedir. Bunlar: - Direkt Savunma: Tehditkâr düşman ile aynı savaş seviyesinde savaş yürüterek ona karşı üstünlük kurmak - Kontrollü Tırmanma: Nükleer güç kullanım söyleminin kriz tırmandıkça giderek arttırılması ve neticesinde tehdidin bertaraf edilmesi - Genel Nükleer Mukabele: Son aşamada ve başka bir seçenek olmaması durumunda fiilen nükleer silahlara başvurulması. Bu doğrultuda NATO, bir taraftan yumuşama yönünde tartışmalar yaparken, diğer taraftan da “esnek mukabele” doktrinini benimseyerek savunma ve politik araçlarında da bir takım değişikliklere yer vermiştir. Bu süreç içerisinde meydana gelen bazı önemli değişimler, esnek mukabele doktrininin kapsadığı dönemin bazı yazarlar tarafından farklı bölümlere ayrılmasına yol açmaktaysa da bu çalışmada 1962 yılından günümüze kadar süregelen dönem esnek mukabele dönemi olarak tanımlanmaktadır. Esnek mukabele döneminde beliren yumuşama iklimi 1970’li yılların ortalarında kendisini daha çok hissettirerek 1975 yılında Helsinki Nihai Senedi’nde varılan Avrupa güvenlik rejimi yaklaşımı neticesinde Avrupa’da güç kullanılmasının önüne geçmiş, aynı zamanda da Sovyetlerin çöküş sürecinin başlangıcı olan 1980’lerin ortasına kadar NATO statükosunun korunmasını sağlamıştır 146. Özellikle 1990’lara gelinirken Sovyetlerin çöküş sinyallerini arttırması ve silahlanma rekabetinin sona ermesi sürecine kadar, esnek mukabele doktrini çerçevesinde geçirilen süreçte taraflar arasında kayda değer herhangi bir çatışmanın yaşanmamış olması bu doktrinin caydırıcılığına ve başarısına işaret etmektedir. 2.3. SOĞUK SAVAŞIN BİTİŞİ VE NATO’NUN DEĞİŞEN STRATEJİK KONSEPTLERİ Soğuk Savaş’ın sona ermesi üzerine liderler artık ortaya çıkabilecek potansiyel tehditlerin düşman bir ülke ya da ittifak ile geleneksel askeri bir çatışma kaynaklı olmayacağı konusunda hemfikir durumdaydılar. Artık NATO karar vericilerinin 145 İlter Türkmen - Salim Dervişoğlu - Fahir Alaçam - Oktar Ataman, "Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler". 146 Nejat Doğan, "Nato'nun Örgütsel Değişimi, 1949- 1999: Kuzey-Atlantik İttifakından Avrupa-Atlantik Güvenlik Örgütüne", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, s. 71. 41 kaygılanmasına sebep olabilecek yeni ve daha yaygın tehditler söz konusu idi. Bu yeni uluslararası ortamın getirdiği ve NATO’nun kendisini yeniden şekillendirmesine yol açan başlıca unsurlar, Doğu bloğunun dağılması ardından ortaya çıkan yeni Avrupalı devletlerle yürütülecek ilişkiler, değişen küresel güvenlik koşulları, yeni görev ve sorumlulukların tanımlanması ve ittifak içi bütünlüğün korunması şeklinde sıralanabilmektedir 147. 2.3.1. NATO’nun 1991 Yılındaki Stratejik Konsepti SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte NATO açısından iki temel sorun gündeme gelmiştir. Bunlardan ilki NATO’ya ihtiyaç kalıp kalmadığına ilişkin soruların sorulmaya başlanması, ikincisi ise NATO’nun varlığını hangi bağlamda sürdürmesi gerektiğine ilişkindir. İngiltere ABD hegemonyasında varlığını sürdüren bir Avrupa konusunda ısrar ederken Fransa ise Avrupa’nın kendi savunma ve güvenlik kurumları üzerinde ısrar edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Ancak özellikle Doğu Avrupa ve Balkanlarda ortaya çıkan yeni bölgesel çatışma ve güvenlik risklerinin AB ve BM gibi kurumların çaba ve imkânları ile engellenemeyerek NATO’nun müdahale kabiliyeti ile çözüme ulaşılması 1991 yılında Roma’da düzenlenen NATO zirvesinde deklare edilen “Stratejik Konsept”ın ortaya çıkmasına yol açmıştır 148. NATO, Soğuk Savaş sonrası kendisine kavramsal açıdan iki önemli görev edinmiştir. Birincisi dünyanın ihtiyaç duyulan bölgelerinde operasyonlarda bulunabilecek bir kabiliyete erişilmesi, ikincisi ise belirli stratejik bölgelerde daha fazla müttefik ile genişleme sağlanmasıdır 149. Soğuk Savaş sonrası yayılmacı komünist tehdidin sona ermesi, Batı dünyasında başlangıçta artık daha güvenli bir yaşantının başlayacağı algısını oluştursa da durumun bu şekilde ilerlemeyeceği ve tehdit algısının bundan sonrasında daha asimetrik bir eksene kaymakta olduğu kısa bir süre içerisinde anlaşılmıştır 150. Bu stratejik konsept çerçevesinde ittifak daha fazla işbirliği ve diyaloga yönelmiş, faaliyetlerini ağırlıklı olarak çok uluslu kriz yönetim operasyonları alanında yoğunlaştırma 147Alexandra Gheciu, NATO in the “New Europe”: The Politics of International Socialization after the Cold War, Stanford University Press, California, 2005, ss. 233-234. 148Öner Akgül, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde NATO-AB İlişkilerinde Rekabet-İşbirliği Analizi ve Türkiye Faktörü”,Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı: 7, 2008, s. 94. 149Haktan Birsel, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:25, 2012, s. 113. 150A.g.e., s. 110. 42 kararı almıştır. Asimetrik risklerden kaynaklı belirsizlikler, giderek artan insan kaçakçılığı ve yasa dışı göç, kitle imha silahlarının devlet dışı güçlerin eline geçme riski, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve narkotik, iklim ve çevre sorunları, kıtlaşan enerji ve su kaynaklarının kontrol ve paylaşımı, açık denizlerde ulaşımın ve enerji nakil yollarının güvenliği gibi karmaşık konular NATO’nun gündeminde daha fazla yer edinmeye başlamıştır 151. Bunlara ek olarak, önce Haziran 1991’de Yugoslavya’nın parçalanması hemen ardından Ağustos 1991’de SSCB’nin çöküş süreci ile ortaya çıkan etnik ve askeri problemler neticesinde NATO’nun yeni konsepti ve stratejileri şekillenmiştir. Uzun bir aradan sonra ilk kez SSCB’nin dağılışıyla ortaya çıkan devletler, NATO’ya yeni bir genişleme perspektifi sunmakla beraber bu ülkelerin liberal ve demokratik rejimler kurması ve uluslararası sisteme entegre olması için, NATO askeri bir birlik olmakla sınırlı kalmayarak ekonomik ve siyasal liberalizmi savunan ideolojinin de yayılma aracı olarak işlevini sürdürmüştür 152. Tüm bu yanlarıyla, Kasım 1991’de yayımlanan konsept, eskiye kıyasla güvenliği ön plana çıkaran ve gizliliği olmayan şeffaf bir konsepttir. 2.3.2. NATO’nun 1999 Yılındaki Stratejik Konsepti 2. Dünya Savaşı sonrası Atlantik-Avrupa hattının güvenliğini sağlama açısından başarılı bir duruş sergileyen NATO, 1990’lardan itibaren adapte ettiği askeri, örgütsel, kurumsal ve kapasite boyutlu değişimlerine ek olarak dünya politikası açısından yeni konumunu da tamamlamak durumunda kalmıştır. 1990’lar boyunca NATO’ya ihtiyaç duyulup duyulmadığı konusu tartışılırken Balkan ülkeleri arasında patlak veren savaşlar NATO’nun yeniden öncü ve ihtiyaç duyulan bir güvenlik mekanizması rolüyle ortaya çıkmasına ve AB gibi güvenlik açısından kırılganlıkları olan bir coğrafya içerisinde varlığını devam ettirmesi için gerekli desteği bulmasına yol açmıştır 153. 151 İlter Türkmen, - Salim Dervişoğlu - Fahir Alaçam - Oktar Ataman, "Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler", 22 Aralık 2010, http://www.bilgesam.org/incele/1221/- baslangicindan-bugune-nato-stratejik-konsepti%E2%80%99nin-gecirdigi-evreler/#.VwlGrdSLTIV , (08/04/2016). 152 Merve G. Güleç, "Değişen NATO Stratejileri", 11 Mayıs 2015, https://indigodergisi.com/2015/05/degisen- nato-stratejileri/ , (08/04/2016). 153Öner Akgül, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde NATO-AB İlişkilerinde Rekabet-İşbirliği Analizi ve Türkiye Faktörü”,Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı: 7, 2008, s. 118. 43 Soğuk Savaş sonrası ilk kez yeni bir alana adım atarak Bosna Hersek’te yaşanan iç savaşa müdahale edilmiştir. BM’in etkinsiz ve yetersiz kaldığı ve gelişmelerin üç buçuk yıl süren bir iç savaşa sebep olmasının ardından NATO, Bosna Hersek’te barışın tesis edilmesine ve süren savaşın sona ermesine ve Bosna Hersek’in devlet inşasına yardımcı olacak hava operasyonlarını başlatmıştır 154. Bu müdahaleler ve alınan başarılı sonuçlar, NATO’nun ilerleyen yıllarda dünya politika sahnesinde ve operasyonsal etkinliğinde kırılmaya yol açacak önemli olaylardan birisi halini alacaktır. Bu gelişmeler doğrultusunda, 1991 yılında yayımlanan konseptin öngördüğü operasyonsal etkinliğe ve hedeflere ulaşılması ve uluslar arası istikrar ve güvenliğin sağlanmasında NATO’nun artan rolü ve önemi doğrultusunda ittifak liderleri genişletilmiş Avrupa ve Atlantik bölgelerinin ortak güvenliğini sağlamak üzere yeni bir konsept imzalamıştır. Bu konsept çerçevesinde, NATO’nun güvenlik tanımlaması savunma boyutuna ilave olarak, güvenliğin oluşumunda çevresel, sosyal, ekonomik ve siyasi unsurların da yer aldığı daha geniş bir platforma taşınmaktadır 155. Özellikle Soğuk Savaş’ın ardından NATO’nun Balkanlarda edindiği tecrübeler, uluslar arası ölçekte ve gelecek dönemde karşılaşılacak potansiyel tehditlerin 1991’de yayınlanan konseptteki asimetrik risklere ilaveten, etnik çatışmalar, siyasi istikrarsızlık, insan hakları ihlalleri ve ekonomik kırılganlıklar gibi sosyal temelli yeni riskler barındırdığını göstermekteydi 156. Bu konsept, barışın desteklenmesinden kolektif savunmaya ve diğer krizlere müdahale edilmesine kadar İttifakın görevlerini başarılı şekilde tamamlayabilmesi için askeri kapasitenin geliştirilmesi gerekliliğinin altını çizmektedir. Bunların yanı sıra, ittifakın nükleer ve konvansiyonel bir güç olmaya devam edeceğini de taahhüt etmektedir 157. 2.3.3. 11 Eylül Saldırıları ve Stratejik Konseptteki Değişimler Birleşmiş Milletlerin 2004 yılında yayınlanan bir raporunda158 terörizm, bir devlet ya da uluslararası bir örgütün belirli bir duruma zorlanması ya da belirli bir durumdan vazgeçirilmesi amacıyla sivillerin ve savaş dışı unsurların ölümüne ya da ciddi şekilde 154Erdem Özlük - Duygu Özlük, “NATO’yu Anlamak: Dönüşümü, Yeni Kimlikleri ve Uyum Süreçleri”,Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 31, 2014, s. 214. 155 İlter Türkmen, - Salim Dervişoğlu - Fahir Alaçam - Oktar Ataman, "Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler", 22 Aralık 2010 156 Çağdaş Ergün, “Yeni NATO Konsepti”, Mevzuat Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 18, 1999, 1-4. s.3. 157 Ozan Özgür, NATO’nun Krizi ve “Akıllı Savunma”, Toplumsal Eşitlik Dergisi, Sayı: 3, 2012, s. 3. 158United Nations General Assembly, “A More Secure World: Our Shared Responsibility”, Report of the High-level Panel on Threats, Challenges and Change, 2004, s. 49. 44 yaralanmalarına yol açan, doğası ve koşullar gereği toplumun sindirilmesini hedefleyen faaliyetler şeklinde tanımlanmaktadır. NATO fikrinin ortaya çıkış sebebi, üye ülkeleri ittifak dışı saldırılardan korumanın yollarını aramaktadır. 1949 yılında kuruluşundan itibaren ittifakın terörizm sorunu ile bu kadar farklı bir seviyede karşılaşması ilk kez ABD’ye yapılan 9/11 terörist saldırılarından sonra gerçekleşmiştir. Amerika’nın talebi ile başlangıçta NATO Afganistan’a müdahalede bulunmamakla birlikte genel operasyon açısından aktif bir rol oynamaktaydı 159. Aslında bu durumda ortaya çıkan terörle mücadele sorunu direkt olarak ABD ile ilgili olsa da NATO, ittifakın 5. Madde’sinde belirtilen Ortak Savunma prensibine göre ihtiyaç duyulan her anda Amerikan kuvvetlerine destek sağlamıştır. Böylelikle “terörizm ile savaş” ilk kez ittifakın birincil görevi halini aldığı duyurulmaktadır 160. Doron Almong’a göre 2. Dünya Savaşı koşullarında ortaya çıkan klasik caydırıcılık teorisi terörizm sorununa uyarlanamamaktaydı ve bu sebeple son yirmi yılda devletlerin terörizm olgusunu caydırabilecek yeni stratejiler üzerine düşünmeleri gerekmişti 161. Bu çerçevede, Jeremy Gingers, terörist grupların amaçlarını anlayabilmenin onları caydıracak stratejiler geliştirebilmeyi kolaylaştıracağını belirtmektedir 162. Terörist grupların ideolojisi analiz edilerek davranış biçimleri tahmin edilebilir ya da potansiyel saldırılarına karşılık geliştirilebilir. Yani, bir düşmanı caydırma niyeti oluşturulmadan önce terörist grubu belirli bir davranışı gerçekleştirmeye iten faktörlerin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, tarihsel ve politik sebeplerin de dikkate alınması önem arz eder. Diğer taraftan, Nason Alistair’in de belirttiği gibi, caydırıcılığı doğru bir biçimde uygulayabilmek için öncelikle “terörizm” ve “caydırıcılık” kavramlarının yeniden tanımlanması gerekmektedir 163 ki ancak böyle bir durumda caydırıcılık daha etkin sonuçlar doğurabilecektir. Burada sadece tanımlar değil, esas önemli olan bu iki tanıma uyumlu bir biçimde atılacak adımların kendisi de çok önemlidir. 9/11 terör saldırılarının hemen ertesinde NATO terörü hedef alan çok önemli ve somut eylemlerde bulunmuştur. Terörizme karşı yeni bir askeri düzen geliştirme girişimlerinin arasında en önemlileri, Prag Kapasite Taahhüdü’nün (PCC) 159Tomas Valasek, “The Fight against Terrorism: Where's NATO?”World Policy Journal, Vol. 18, No. 4, Winter, 2001/2002, ss. 19-20. 160Anton Bebler, “NATO and Transnational Terrorism”, Perceptions, Winter 2004-2005, s.165. 161Doron Almog, “Cumulative Deterrence and the War on Terrorism”, Parameters, Winter 2004-05, s. 5. 162Jeremy Ginges, “Deterring the Terrorist: A Psychological Evaluation of Different Strategies for Deterring Terrorism”, Terrorism and Political Violence, 1997, s. 174. 163Alistair Nason, Deterrence and Terrorism in the Modern Era, 24 May, 2010. 45 gerçekleştirilmesi, Doğu Akdeniz ve Cebelitarık Boğazı’na deniz birliklerinin gönderilmesi, Terörist Tehditler Haber Alma Birimi’nin (Terrorist Threats Intelligence Unit) kurulması ve Rusya Federasyonu ile bu alanda yapılan işbirliği şeklinde sıralanabilmektedir 164. 11 Eylül terörist saldırıları göstermektedir ki, girilen bu yeni güvenlik ortamında artık sadece devletlerarası ilişkiler değil aynı zamanda devlet dışı aktörler ile devletlerin ilişkilerini de doğru bir şekilde yönetebilmek ve yıkıcı sonuçlar ile karşılaşmamak için doğru tanımlamalar ve analizler yapılması, açıklayıcı teoriler geliştirilmesi ve böylelikle gerçekçi öngörülere ulaşılması bir zorunluluk haline gelmektedir 165. 11 Eylül’de ABD’ye karşı girişilen terör saldırıları, terörizm tehdidini ve kitle imha silahlarını ön plan çıkarmış bulunuyor. NATO’nun gerek kendi bölgesinde, gerekse alan dışındaki halklarını koruma ihtiyacı ortaya çıktı. Bu nedenle ittifak üyelerini, Afganistan’da Birleşmiş Milletler onaylı uluslararası Güvenlik Gücü(ISAF) gibi yeni görevlere hazırlayabilmek amacı ile askeri yapı ve yetenekleri bu görevlere uyumlu duruma getirecek büyük çaplı iç yeni yapılanma reformları gerçekleştirildi. Diğer yandan, giderek küreselleşen ve zorlu sorunların yumağı şekline bürünen dünyanın yarattığı durumların üstesinden gelebilmek amacı ile NATO, değişimini hızlandırarak temelde mevcut ortaklıklarını derinleştirmek ve genişletmek ve güçlü operasyonsal yetenekler kazanmak yoluna girdi. Küresel çapta ortaya çıkan ve doğrudan NATO müttefiklerini tehdit eden bu tür radikal bir değişimin NATO’nun stratejik ve güvenlik konseptinde hayati değişikliklere yok açmaması beklenemezdi. NATO tarafından Ortadoğu ekseninde yürütülen operasyonların sonuçlarının alınmaya başlamasıyla birlikte, Kasım 2006’da, “Kapsamlı Siyasi Rehber” adlı çalışma NATO liderleri tarafından onaylanmıştır. Bu rehberin odak noktası, mevcut koşulların detaylı bir şekilde incelenerek gelecek 10-15 yıllık süreçte karşılaşılabilecek muhtemel sorunların, ittifaka ilişkin kapasite ve planlama yeteneklerinin ve istihbarat önceliklerinin belirlenmesidir 166. 164Anton Bebler, “NATO and Transnational Terrorism”, Perceptions, Winter 2004-2005, ss. 166-167. 165Mustafa Kibaroğlu, “11 Eylül Ardından Strateji, Tehdit ve Caydırıcılık”,Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Foreign Policy, Ocak 2002, s. 4. 166 Murat Elbeye, "NATO'nun Doğuşu”, 16 Haziran 2012, http://www.tuicakademi.org/natonun-dogusu-1/ (08/04/2016). 46 Her ne kadar 11 Eylül terörist saldırıları sonucunda ittifakın stratejik konseptinde yazılı bir değişim yapılmamış olsa da, saldırıların hemen ardından NATO’nun konvansiyonel operasyon gücünün Ortadoğu kökenli terörizmi zayıflatmaya dönük yoğun bir şekilde askeri operasyonlara girişmesi, daha önceki iki konsept değişikliğindeki şeffaflığın olmadığı fiili bir konsept değişikliğini işaret etmektedir. 2006 yılında hazırlanan rehberse, o zaman kadar yürütülen operasyonların bir neticesi olarak değerlendirilebilecektir. 2.3.4. NATO’nun 2003 Yılından Sonraki Stratejik Konsepti İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan ve mevcut risk algısını köklü bir şekilde değiştiren kırılmanın benzeri Soğuk Savaş sonrası yine aynı ülkenin, SSCB’nin, fakat bu sefer dağılması neticesinde yaşanmıştır. Uzun menzilli stratejik olmayan füzelerin ve nükleer silahların yarattığı tehditler yerini Afganistan’da ve Orta Doğu’da ortaya çıkan boşluklar ile açığa çıkmaya başlayan terörizm ve radikalizm, birçok bölgede etkisini arttırmaya başlayan milliyetçilik akımları ile bağlantılı etnik çatışmalar ve bölgesel güvensizlikler NATO’nun bu kez farklı misyonlarla aktif görevler üstlenmesine neden olmuştur 167. 1990’ların sonunda, SSCB’nin dağılmasının ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, NATO Doğu Avrupa ülkelerinde yeni üyeler kazanmaya devam etmektedir. Bu gerçek Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu ile Batı arasında yeni gerginliklere yol açmış ve genişleyen NATO olgusu Rusya tarafından sıcak karşılanmayan bir durum olmaya devam etmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO’nun Doğu ülkeleri yönünde genişlemesi sonucunda stratejik olmayan silahların büyük bölümü ittifak sınırlarından uzak noktalarda kalmış oldu. 1997 yılında imzalanan NATO-Rusya İlişkileri Antlaşması’na göre NATO Rusya’ya ittifak ile ilgili bazı önemli taahhütlerde bulunmaktadır. Bu taahhütler, yeni üye ülke sınırları içinde herhangi bir gerekçeyle nükleer silah konuşlandırılamayacağı ve hiçbir 167Haktan Birsel, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:25, 2012, s. 113. 47 gerekçe ile ve hiçbir gelecek dönemde NATO’nun nükleer duruşunu ya da politikasını değiştirmeyeceğine yöneliktir 168. SSCB’nin çöküşünden sonra NATO ilk kez “sınıflandırılmamış” kavramını 1991 yılında açıklamıştır. Bir sonraki konsept ise NATO’nun 1999 yılında ortaya koyduğu, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan etnik çatışmalar, politik düzensizlikler, ekonomik istikrarsızlık ve kitle imha silahlarının yayılmasına bağlı olarak dünyanın karşı karşıya bulunduğu riskler ile ilgilidir. Amerika’da gerçekleştirilen 9/11 terörist saldırılarını takiben NATO güvenliği ve istikrarı sağlayabilmek için daha aktif bir rol oynamaya başlamıştır 169. Soğuk Savaş’ın bitişiyle NATO ülkeleri daha geniş kapsamlı potansiyel düşmanlar, daha geniş bir dizi iletişim yöntemleri ve daha karmaşık bir grup izleyici ile karşı karşıya gelmiştir. İttifakın caydırıcı politikaları şekillendirilirken bazı faktörlerin dikkate alınması gerekmekte ve bunlar arasında en önemli olanını ise Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan değişimler oluşturmaktadır. Bu dönemde NATO’nun teknik kapasitesi caydırıcılık bakımından yeni imkânlar sunmuştur. Özellikle yenilikçilik, yüksek mali güç ve ABD silah endüstrisindeki üretkenliğin sunduğu öncü teknolojik gelişimler NATO’nun saldırıları caydırma yeteneğinde önemli bir ilave artışa sebep olmuştur 170. Değişmekte olan uluslar arası konjonktür ve artan asimetrik güvenlik tehditleri sebebiyle 1999 yılında açıklanan en son Stratejik Konsept geçerliliğini yitirmiş ve NATO’nun hali hazırda fiilen genişlettiği güvenlik kavramı henüz strateji belgelerine yansımamış durumdaydı. Bu durum ittifak içerisinde tartışmaların büyümesine ve ittifakın yeni bir Stratejik Konsept arayışına girmesine yol açmıştır 171. Yeni Stratejik Konseptin hem planlandığı hem de uygulamasının yapıldığı bu sürecin başlangıcı 12 Şubat 2003 tarihinde yayınlanan İttifak Stratejisinin Askeri Alanda Uygulaması 172 rehberiyle eş zamanlı olarak değerlendirilmektedir. 3-4 Nisan 2009 tarihinde NATO’nun 60. Kuruluş yıldönümünde düzenlenen Salzburg-Kehl Zirvesinde ise 168Miles Pomper – Nikolai Sokov - Meghan Warren, Delaying Decisions: NATO’s Deterrence and Defense Posture Review, 11 May, 2012. 169A Short History of NATO, http://www.nato.int/history/nato-history.html 170Paul Schulte, “Is NATO’s Nuclear Deterrence Policy a Relic of the Cold War?”Policy Outlook, 2010 Carnegie Endowment For International Peace, 17 Nov, 2010, s. 4. 171 Servet Çetin, "NATO’nun 2010 Stratejik Konsepti ve Lizbon Zirvesi" 22 Kasım 2010, https://avrupanaliz.wordpress.com/tag/stratejik-konsept/ , (07/04/2016). 172 NATO, Strategic Concepts, 12 Kasım 2014, http://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_56626.htm , (04/04/2016). 48 ittifakın değişen konjonktüre uygun yeni bir Stratejik Konsept hazırlama çalışmalarına fiilen başlanmıştır173. 2.3.5. NATO’nun 2010 Yılındaki Stratejik Konsepti Soğuk Savaş’ın bitmesiyle yeniden kavramsal tanımlama ihtiyacı duyan NATO, bu hedefine dış dünya ile daha fazla işbirliği geliştirerek ulaşmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda, NATO-Rusya Ortaklık Konseyi, Akdeniz Diyalogu, Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi, Barış İçin Ortaklık Girişimi ve NATO-Ukrayna İşbirliği anlaşmaları ile yeni işbirliği modelleri üzerinden ittifakın dönüşümünü gerçekleştirme yoluna gitmiştir 174. Küresel kutuplaşmanın neticesinde komünist bloğun sınırlamasıyla karşılaşan ittifak, bloklaşmanın ortadan kalkması ile birlikte teoriden pratiğe dönüşen ve “Açık Kapılar Politikası” adı verilen model üzerinden genişlemenin yollarını aramıştır 175. Açık Kapılar Politikası’nın ilk sonuçları olarak Barış İçin Ortaklık Girişimi (BİO) çerçevesinde eski SSCB uydusu konumundaki Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan ile 1999 yılında, komünist blok içinde yer alan Slovenya, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya ve Estonya ile ise 2004 yılında ittifak sözleşmesi imzalanmıştır. Balkanlardaki karışık ortam sebebiyle geç de olsa Hırvatistan ve Arnavutluk’un ittifaka katılımı 2008 yılını bulmaktadır 176. Böylelikle NATO 28 devletin katılım sağladığı bir ittifak yapısına kavuşmuştur. 2010 yılında düzenlenen Lizbon Zirvesi’nde ilan edilen yeni Stratejik Konseptin en önemli vurgularından birisi ittifakın Kafkaslar ve Karadeniz coğrafyalarını yeni genişleme alanları arasında görmesidir. Bu bağlamda Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan’ın NATO üyelikleri için ABD’nin de özel talebiyle hızlandırıcı süreç uygulamaları tartışılmıştır. Fakat bahsi geçen bağımsız devletlerin halen Rusya ile olan sıkı ekonomik ve stratejik 173 Emine Alagöz-Akçadağ, "NATO'nun Yeni Stratejik Konsepti: Aktif Angajman, Modern Savunma", 24 Kasım 2010, http://www.bilgesam.org/incele/1227/-nato'nun-yeni-stratejik-konsepti--aktif-angajman-- modern-savunma/#.VwmatdSLTIV , (08/04/2016).. 174Öner Akgül, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde NATO-AB İlişkilerinde Rekabet-İşbirliği Analizi ve Türkiye Faktörü”,Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı: 7, 2008, s. 93. 175Haktan Birsel, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:25, 2012, s. 112. 176Erhan Akdemir, “NATO’nun Karadeniz Politikası”,Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 42, 2014, s. 5. 49 yakınlıkları böylesi bir gelişme için gerekli altyapının doğru şekilde geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır 177. Gerçekçi yazarlar her ne kadar genişlemenin NATO için politik bir zafer anlamına gelse de birçok eski müttefik ülkesi vasıtasıyla NATO tarafından çevrelenecek olan Rusya’nın yalnızlaşarak uzun vadede NATO için yeniden bir tehdit haline dönüşebileceğine dair kaygılarını dile getirmektedir 178. 2010 yılında deklare edilen Stratejik Konseptin diğer temel unsurları, uluslar arası toplumun bir parçası olarak bölgesel kriz yönetimlerine NATO’nun katkısı arttırılması, nükleer silahların azaltılması yönünde Rusya karşılıklı ve şeffaflığa dayalı işbirliği geliştirilmesi, artan balistik füze riskine karşı Avrupa’nın tamamını koruyan bir füze kalkanı geliştirilmesi, çevresel, sosyal ve insani risklerin çözümünde etkin rol alınmasıdır 179. 2.3.6. NATO’nun 2010 Stratejik Konseptinde Enerji Güvenliğinin Yeri NATO’nun Stratejik Konsept’inde belirtildiği üzere, üye ülkeler önümüzdeki süreçte artması beklenen yabancı enerji bağımlılığı ve yükselen tüketim trendleri sebebiyle enerji ile ilgili gelişmelere karşı daha hassas bir pozisyona girmektedirler ve dolayısıyla yabancı enerji kaynaklarının dağıtımı ve tedarik edilmesi konularının önemi gitgide daha da artmaktadır. Dünya genelinde artan enerji ihtiyacı sebebiyle küresel alanda talep gören bu kaynaklarda yaşanan bozulma da dikkat çekici düzeylere ulaşmaktadır 180. Bu sebeple enerji güvenliği konusu NATO için yakın zamanda önemi artmaya devam eden bir odak noktasıdır. Örneğin bu alanda geliştirilen Aktif Çaba Operasyonu (Operation Active Endeavour) Akdeniz Bölgesi’nde bulunan kaynak rotalarının güvenliğini sağlamaktadır. Stratejik Konsept’te vurgulandığı gibi, “NATO, kritik enerji altyapılarının, transit alanların ve hatların korunması, ortaklar ile işbirliği yapılması ve müttefikler ile stratejik değerlendirmeler ve acil durum planlamalarını içeren aktiviteler de dâhil olmak üzere enerji güvenliğini koruyabilecek yetenekleri geliştirme” yönünde adımlar atmaktadır. 177Aygün Askerzade, “NATO Çerçevesinde Azerbaycan-Türkiye Askeri Siyasi İşbirliği ve Bölgesel Güvenlik Sorunları”,Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 20, 2009, s. 2. 178Haktan Birsel, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:25, 2012, s. 77. 179NATO, “Lizbon Sonrası NATO”, 2011, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_publications/20111122_nato_after_lisbon_TUR.pdf , (08/04/2016). 180Michael Rühle, “NATO and Emerging Security Challenges: Beyond the Deterrence Paradigm”, American Foreign Policy Interests, Vol. 33, 2011, s. 279. 50 2011 yılında bu amaçla Litvanya’nın Vilnius kentinde bir Enerji Güvenlik Merkezi kurulmuştur 181. Enerji güvenliğinin NATO Stratejik Konseptinin bir parçası haline gelmesi ilk kez 2006 yılında Riga Zirvesi’nde gündeme gelmiş ve 2008 yılındaki Bükreş Zirvesi’nde tartışılmış, ancak 2010 yılında Lizbon Zirve’sine kadar Stratejik Konseptte gereken yeri alamamıştır. Yeni NATO Stratejik Konseptinde ise Ortadoğu petrol kaynaklarının her türlü füze saldırısı, deniz korsanlığı, küresel terörizm gibi tehditlerden korunması planlanmıştır 182. 2.4. 2000’Lİ YILLARDA NATO’NUN CAYDIRICILIK POLİTİKALARI Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte NATO’nun nükleer duruşu nitel değişimlerden ziyade nicel değişiklikler göstermiştir. İttifakın stratejik konseptine 1991 yılında bu durumu doğrular biçimde, “Avrupa’da bulunan ABD nükleer güçlerinin Avrupa’nın güvenliği açısından hayati olmaya ve barışın sürdürülmesi için gerekli olmaya devam ettiği” ifadesi eklenmiştir 183. NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında yeni tanımlar yaparak mevcut tehditleri tanımlaması ve bu tehditlere karşı sadece ittifak içindeki ülkeleri değil aynı zamanda dostlarını ve aynı amaç uğruna mücadele ettiği demokratik rejimleri de korumaya yönelik yeni bir strateji geliştireceğine yönelik mesajlar vermiştir. Bu strateji birincil olarak örgüt üyelerini ve çevre bölgelerini kapsamakta ve gerektiğinde belirlenen bölgelerin dışına yapılabilecek müdahaleleri ve önleyici tedbirleri kapsayabilecek şekilde dizayn edilmiştir184. Soğuk Savaş sonrası NATO’nun caydırıcılık vurgusu özellikle dört ana başlıkta yoğunlaşmaktadır. Bunlar 185; - Üye ülkelere yönelebilecek potansiyel tehditler karşısındaki caydırıcılık, - Küresel güvenlik yönetimi alanında caydırıcılığın sağlanması - Ülkeler arası çatışmalarda caydırıcılık ve 181Raymond Knops, “Missile Defence: The Way Ahead For NATO Report, Sub-Committee On Future Security And Defence Capabilities”, NATO Parliamentary Assembly, October 2011, s. 17. 182 Mesut Şöhret, "Enerji Güvenliği Kapsamında NATO’nun Ortadoğu Politikası", 23 – 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğ, 2014, s. 359. 183Vaidotas Urbelis, and Kestutis Paulauskas, “NATO’s Deterrence Policy – Time for Change?”, Baltic Security & Defence Review, Volume 10, 2008, s.87. 184Erhan Akdemir, “NATO’nun Karadeniz Politikası”. Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 42, 2014, s. 2. 185Brian J. Collins, NATO: A Guide to the Issues. Praeger, Santa Barbara, 2011. s. 110. 51 - İç karmaşalarda caydırıcılıktır. NATO’nun dört ana görevi içinde ilk ve en önemli olanı üye ülkelerin güvenliğinin herhangi bir saldırgan girişime karşı sağlanması ve bu tür düşmanca niyetlerin caydırılmasıdır. NATO’nun üye ülkelere yönelik ortak savunma ve caydırıcılık taahhütlerinin deklare edildiği 5. Madde’de yeni dönemde tanımlanan tehditler “gerek Avro-Atlantik gerekse bu bölge dışından gelebilir” şeklinde ifade edilmektedir 186. Son 15 yılda değişime uğrayan NATO nükleer caydırıcılık politikaları çerçevesinde Avrupa’daki nükleer savaş başlıkları ve yaygınlık düzeyleri azaltılmaya başlanmış ve hatta var olan nükleer sistemler yenilenmemiş ve modernize edilmemiştir 187. Aynı süreçte dünyanın diğer taraflarında bulunan güçler bu konu ile ilgili dikkate değer dinamikler sergilemektedirler. Bu durum, NATO’nun konvansiyonel silahlar açısından sahip olduğu üstünlük neticesinde nükleer silahlar konusuna daha stratejik bir bakış açısıyla yaklaşıyor olduğu gerçeği ile açıklanabilecektir. Burada dile getirilmesi gereken önemli bir konu da, nükleer başlıkların değişen tehdit kavramları karşısında yetersiz kaldıkları ve muhtemel alternatifleri arasında füze savunma sistemleri ve yüksek hassasiyetli konvansiyonel silahların bulunduğudur 188. Örneğin Amerikan Hava Kuvvetleri’nin ekonomik gerekçelerle Avrupa’dan çekilmesi tartışılmakta ve Avrupalı partnerlerin modernizasyon gibi konularda finansal kaynak ayırma taraftarı olmaması dikkate değer gelişmelerdir. Bu yönüyle nükleer caydırıcılık ve nükleer silahlardan arındırma projeleri arasında bir çelişki görülmemelidir. Bu iki unsur birbirini tamamlayıcı bir işlev üstlenmektedir 189. Bu caydırıcı politika çerçevesinde diğer ülkelerin güvenliğini arttırmak amacıyla NATO üyesi olmayan ülkeler ile Soğuk Savaş sonrası dönemde çeşitli anlaşmalar ve işbirliği mukaveleleri imzalanmıştır. Aşağıda bu anlaşma ve mukavelelerden bazılarına yer verilmektedir: - PfP (Partnership for Peace Program)-1994: Bu proje ile NATO üyesi ülkelerin istihbarat ve bilgi paylaşımını arttırmak hedeflenmiş ve ülke ordularının modern 186A.g.e., s. 111. 187Vaidotas Urbelis - Kestutis Paulauskas, “NATO’s Deterrence Policy – Time for Change?”, Baltic Security & Defence Review, Volume 10, 2008, p.86-87. 188Bruno Tertrais, “Defining Right Mix of Capabilities: The Ireplaceable Role of NATO Nuclear Arrangements”,NATO’s Partnerships and Deterrence in a Globalized World,2011, p.5. 189David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, Number 2012 016, November 2012, p.28. 52 demokratik standartlarda modernize edilmesi amaçlanmıştır. Partnerlere ittifak ile ne derecede işbirliği yapacaklarına dair seçim şansı verilmekteydi. - Akdeniz Diyaloğu – 1994: Bu işbirliği anlaşması NATO ile üye olmayan altı Akdeniz ülkesi (Mısır, Tunus, Fas, İsrail, Ürdün, Moritanya ve 2000 yılında dahil olan Cezayir) arasında imzalanmıştır. Bu anlaşma ile karşılıklı iletişim ve anlayışa dayalı bir biçimde Akdeniz’in güvenli ve istikrarlı bir bölge olması amaçlanmaktadır 190. Soğuk Savaş döneminde NATO politikaları caydırıcılık üzerine bina edilmekteyken Soğuk Savaş’ın bitişinin ardından bu stratejiler acil müdahale ve mukabele unsurları çerçevesinde sınırlı güç kullanımına dayandırılmaktadır. 11 Eylül saldırıları sonrasında “asimetrik savaş” olgusunun Amerika’nın güvenlik stratejilerinde ön plana çıkması da bunun bir göstergesidir. İstanbul Zirvesi’nde verilen mesajlar bir bakıma NATO’nun tartışmasız gerekliliğinin ve bunun gittikçe artan bir ihtiyaç haline geleceğinin altını çizmektedir. Bu bağlamda kolektif savunma kavramı sadece üye ülkeleri değil dostluk ve işbirliği geliştirilen ülkeleri de kapsamaktadır 191. 2.4.1. NATO’nun Caydırıcılık Duruşu Başlangıçta NATO’nun kuruluş sebebi Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikasını caydırmak ve Avrupa’da milliyetçi militarizmin canlanmasını ABD’nin etkin varlığı ile önleyerek Avrupa içindeki politik bütünleşmeyi teşvik etmekti 192. Bu süreç içerisinde, NATO örgütsel statü açısından esnek ve dünyada ortaya çıkan gelişmelere duyarlı bir değişkenlik göstermiştir. Örneğin 50’li yıllarda NATO bir savunma ittifakı iken, 60’larda caydırıcılığın politik bir fonksiyonu halini almış, 90’larda ise Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve politik alanda yaşanan değişimlerin doğurduğu sıkıntılar üzerine Doğu Avrupa ve Orta Asya’da yeni ittifaklar ve ortaklıklar geliştiren bir dengeleme aracı halini almıştır. Günümüzde ittifakın yeni misyonu stratejik güvenlik projeleri ortaya koyarak barışın sağlanmasıdır. ABD ve İngiltere’nin NATO silahlarının önemli bir kısmını sağlıyor olması sebebiyle Amerikan silah endüstrisi ile ilgili birkaç gerçeğe burada değinmek önem arz etmektedir. Özellikle 79’lar ve 80’ler boyunca ABD Avrupa kıtasında konuşlandırılmış 190A Short History of NATO, http://www.nato.int/history/nato-history.html 191Enver Bozkurt, “NATO’nun Geleceği: Tartışma Platformu”,Uluslararası Hukuk ve Politika, No: 9, 2007, s. 187. 192A Short History of NATO, http://www.nato.int/history/nato-history.html 53 silahların sayısını düşürerek onların daha gelişmiş ve hassas silahlarla değiştirilmesine başlamıştır. 2000’li yılların başına gelindiğinde Avrupa’da yerleşik stratejik olmayan nükleer füze sayısı başarılı bir biçimde yaklaşık 500 âdete indirgenmiştir. 2012 yılı itibariyle Avrupa’da konuşlandırılmış nükleer silahların yüzde 90’ı halen Rusya ve ABD’ye aittir 193. Günümüzde Avrupa’da konuşlandırılan bu sayının 150 ila 200 arasında bir âdete indirildiği düşünülmektedir. Bunun yanı sıra Avrupa’da kalan Amerikan silahları toplamda beş Avrupa ülkesine dağılmıştır. Bu ülkeler Belçika, İtalya, Almanya, Hollanda ve Türkiye’dir 194. Soğuk Savaş süresinde Amerika’nın stratejik olmayan nükleer silahlarının Avrupa’da ulaştığı en yüksek rakam 7.000 adettir. Günümüzde bu rakam yaklaşık 200 adet B-61 anti-çekim bombası ile sınırlandırılmıştır. İtalya’daki Aviano ve Türkiye’deki İncirlik askeri tesislerinde konuşlanan Amerikan muvazzaf kuvvetlerinin yanı sıra gerekmesi durumunda Hollanda, Belçika, İtalya, Yunanistan, Almanya ve Türkiye hava kuvvetleri de bahsedilen nükleer silahları kullanma kabiliyetine değişik seviyelerde sahiptir. Mevcut savaş uçakları arasında eski modeller ağırlıklı olsa da, sınırlı kapasiteye sahip bu uçaklar yeni stratejik görevlere uyum sağlayabilecek doğrultuda modernize edilmektedir. Fakat temel teknolojiler eskidikçe NATO bu silahların modernize edilip edilmemesi konusunda politik bir karar ile karşı karşıya kalmaktadır. Kararın olumlu olması durumunda, Avrupa’daki nükleer silahların modernizasyonu ve nükleer güç bulundurmaya devam etmek arasında donanımsal ve politik meşruiyet açısından büyük farlılıklar bulunmaktadır ve NATO’nun önemli zorluklar ile karşılaşması muhtemeldir 195. Politik açıdan NATO’nun Avrupa’da bulunan nükleer silahları modernize etme kararı alması Moskova tarafından saldırgan bir tutum olarak algılanacak ve NATO-Rusya ilişkileri üzerinde ciddi bir hasara yol açabilecektir. NATO’nun geliştirdiği caydırıcılık politikası uyarınca gerçekleştirilen iki önemli toplantıda örgütün savunma ve caydırıcılık stratejileri tartışılmıştır. Bu iki önemli toplantılar 19-20 Kasım 2010 tarihinde gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi ve 20-21 Mayıs 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen Chicago Zirveleridir. Bu iki zirvede liderler NATO’nun nükleer bir güç olarak varlığını sürdürmeye devam edeceği ve “bu prensip 193Nato’s Deterrence And Defence Posture Review And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Irıs- Paris, April 2012, s.6. 194Miles Pomper – Nikolai Sokov - Meghan Warren, Delaying Decisions: NATO’s Deterrence and Defense Posture Review, 11 May, 2012. 195Oliver Thränert, “NATO and Extended Deterrence, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr.3, 2010,ss. 112-113. 54 devam ettiği sürece Avrupa’da konuşlandırılmış olan Amerikan nükleer silahlarına dokunulamayacağı” konusunda görüş birliğine varmışlardır 196. Bu iki toplantı ve sonuçları ile ilgili detaylı bilgi aşağıdaki başlıklarda incelenmektedir. 2.4.2. Lizbon Zirvesi (19-20 Kasım, 2010) ve Sonuçları NATO’nun stratejik algısı, 2009-2011 yılları arasında ortaya çıkan gelişmeler sonucunda değişme eğilimine girmiştir. Özellikle Afganistan ve Irak’ta ABD’nin bir batağa saplandığı düşüncesinin yaygınlaşması ve ABD’nin Irak’tan çekilme yönünde adımlar atması, NATO’nun ve Batı’nın terörizme karşı mücadelesinde başarısız olduğu görüşünü doğurmuştur. Yaygınlaşan bu görüşlerin yanında, NATO müttefiklerinin icra edilen bu gibi görevlerde karşılaştığı tehditlerin artmaya başladığı görüşü ortaya atılmış ve bu koşullar altında düzenlenen Lizbon Zirvesi’nde NATO’nun gelecekte ortaya koyacağı stratejilerin belirlendiği “Stratejik Konsept 2010” deklare edilmiştir 197. 2010 yılında gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi çerçevesinde Hükümet ve Devlet Başkanları NATO’nun ittifaka tehdit oluşturan potansiyel unsurlar karşısında savunması ve caydırıcılığı konusunda değişen uluslararası politik ortamı da dikkate alarak bir takım görüşleri paylaşmışladır. Zirve sonrası yayınlanan ve değerlendirmelerin sonuçlarına vurgu yapan basın bildirisi aşağıdaki başlıkları içermektedir 198: - NATO’nun en önemli sorumluluğu, bölgesini yönelecek potansiyel saldırılardan korumak ve bu bölgede yaşayan nüfusun savunmasını bu tür saldırılara karşı sağlamaktır (Washington Antlaşması’nın 5. Maddesine istinaden). - NATO, üye ülkelere yönelik saldırıları caydırmak ve bu ülkelerin savunmasını sağlamak üzere yeteri düzeyde askeri kapasite bulunduracağının güvencesini vermektedir. - Caydırıcılık, NATO’nun güvenliğine katkıda bulunan ortak savunma anlayışının temel unsurunu oluşturmaktadır. 196Damon V. Coletta, “Deterrence Logic and NATO’s Nuclear Posture”, Strategic Studies Quarterly, Spring 2013, s. 69. 197Haktan Birsel, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:25, 2012, s. 118. 198Deterrence and Defence Posture Review, Press Release, 20 May 2012. 55 - Nükleer silahlar var olmaya devam ettikçe NATO da nükleer bir güç olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Yukarıda ifade edilen görüş birliği, ittifak üyelerinin bağlılığını artıcı bir etki yaptığı gibi NATO’nun caydırıcılık duruşunun da güçlü kalmaya devam etmesini sağlamaktadır. Bu görüşler aynı zamanda NATO’nun uluslararası güvenliği işbirliği yoluyla tesis etme konusundaki kararlılığını da ortaya koymaktadır. Zirvede tartışılan bir diğer husus da nükleer silahların muhtemel konuşlandırma stratejisine ilişkin başlıklardır. NATO’nun nükleer duruşunu eleştirenler, NATO’nun diğerleri tarafından taklit edilmesi istenmeyen bir model kurmuş olduğunu belirtmektedirler 199. Lizbon Zirvesi’nde NATO yeni bir stratejik konsept ortaya koymaktadır. Bu konsept çerçevesinde, NATO kendisini “bir krizin öncesi, sırası ve sonrası” olmak üzere her aşamasında soruna dahil etmekte ve böylece güvenlikte işbirliği açısından daha büyük bir sorumluluk üstlenme prensibini ortaya koymaktadır. Bunun sonucunda, ittifak artık Akdeniz, Körfez bölgesi ve Pasifik bölgesinde sadece güvenlik ortaklıkları kurmakla kalmayacak, aynı zamanda kurumsal gelişim, yönetişim, gelişim ve yargı reformu gibi alanlarda diğer uluslararası ve devlet dışı örgütlerle işbirliğini arttırma arayışında olacaktır 200. 2011 yılında BM ve NATO’nun Libya’daki hükümet krizine yardım etmek amacıyla aktif rol üstlenmeleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Kriz sırasında NATO, operasyonun başarısı için desteklerine ihtiyaç duyulan Arap Birliği ülkeleri ile de sıkı bir iletişime girme şansı bulmuştur. Lizbon Zirvesi sonrası oluşturulan Stratejik Konsept, önemli değişiklikler yaşanan politik, stratejik ve teknolojik şartlar altında 1999 yılında oluşturulan Stratejik Konsept’in değiştirilerek yeni bir Savunma ve Caydırıcılık Politikası belirlenmesi için çağrıda bulunmaktadır. Birçok NATO iyesi ülke ve uzmanlar NATO’nun ortak nükleer duruşunda bazı değişiklikler yapmasını istemektedir 201. 2010 yılında geliştirilen yeni Stratejik Konsept, son on yıldan fazla süredir üzerinde çalışılan ve NATO’nun bundan sonraki aşamada yaşayacağı dönüşümü sembolize eden önemli bir dönüm noktasıdır. 199Bruno Tertrais, “The Future of Extended Deterrence: A Brainstorming Paper, Perspectives on Extended Deterrence”,Recherches & Documents, Nr.3, 2010, s. 11. 200A Short History of NATO, http://www.nato.int/history/nato-history.html 201Bruno Tertrais, “Defining Right Mix of Capabilities: The Ireplaceable Role of NATO Nuclear Arrangements, Managing Change”, NATO’s Partnerships and Deterrence in a Globalized World, 21-22 June, 2011, s. 5. 56 NATO’nun yeni stratejik konseptinde Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye’de konuşlandırılmış bulunan B-61 çekim bombaları hakkında görüş birliğine varılan beş önemli politika prensibi ortaya çıkmaktadır 202. 2010 Stratejik Konsepti ile ortak savunma olgusunun ittifakın temel görevi olduğu, NATO’nun, aynı değerleri paylaşan ve potansiyel bir tehdide karşı ortak savunma anlayışını benimseyen üyelerden kurulu bir politik unsur olduğu yeniden vurgulanmaktadır 203. Günümüze gelinceye kadar ne Lizbon Zirvesinde yayınlanan deklarasyon ne de NATO’nun Stratejik Konsepti herhangi bir ülkeyi ya da bölge ismi kullanarak potansiyel bir balistik füze tehdidini dile getirmemiştir. Raporlarda ifade edildiğine göre, bu durum özellikle Türkiye’nin komşusu İran ile istikrarlı komşuluk ilişkilerini sürdürme gerekçesine dayalı bir talebi neticesinde ortaya çıkmaktadır 204. Lizbon’da atılan önemli adımlardan bir diğeri de Avrupa toplumlarının, kuvvetlerinin ve topraklarının tamamını kapsayacak şekilde NATO tarafından kapsayıcı bir füze savunma sistemi oluşturulmasının öngörülmesidir. Bu kapsamda, Lizbon Zirvesi’nin önemini arttıran unsurlardan birisi olarak Rusya, NATO ve NATO liderleri arasındaki ilişkilerin yeniden yapılandırılması ve gelecekteki füze savunmasının düzenlenmesi için Rusya’nın görüşmeye davet edilmesi dikkat çekmektedir 205. Aslında Rusya’ya yapılan çağrıyı zirvede kayda geçirilen “İşbirliği vasıtasıyla uluslararası güvenliği arttırmak” konsepti çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir. Bu konsept, “silahların kontrolü, silahsızlanma ve silahların yayılmasını önleme”, “açık kapı” ve “ortaklıklar” olmak üzere üç temel bileşenden oluşmaktadır 206. Silahların kontrolü, silahsızlanma ve silahların yayılmasını önleme başlığı silahların azaltılması ve mümkün olan en az güçle güvenliğin sağlanmasını amaçlamakta ve 202Miles A. Pomper, NATO's New Nuclear Policy: Consensus without Progress but a Glimmer of Hope for Disarmament, May 22, 2012. 203Damon V. Coletta, “Deterrence Logic and NATO’s Nuclear Posture”, Strategic Studies Quarterly, Spring 2013, s. 87. 204Steven A. Hildreth - Carl Ek, “Missile Defense and NATO’s Lisbon Summit”, Congressional Research Service Report for Congress, December 28, 2010, s. 5. 205NATO, Lizbon Sonrası NATO, 2011, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_publications/20111122_nato_after_lisbon_TUR.pdf , (09/04/2016), s.2. 206 NATO, “Aktif Katılım, Modern Savunma”, 2012, http://www.nato.int/nato_static_fl2014/assets/pdf/pdf_publications/20120207_strategic-concept-2010-tur.pdf , (08/04/2016), s. 24. 57 nükleer silahların daha fazla azaltılarak NATO sınırlarından uzaklaştırılabilmesi için Rusya’nın da işbirliğine davet edildiği şeffaf bir süreci başlatmayı hedeflemektedir 207. Bu konseptin ikinci önemli başlığı olarak gündeme gelen “açık kapı” kavramı, NATO’nun genişleme sürecinde yeni ve eski müttefiklerinin güvenliklerine sağladığı katkının yanı sıra, ortak değerlere sahip ve özgür bir Avrupa için tüm Avrupa ülkelerini kapsayan bir sorumluluk ve entegrasyon hedefi ortaya koymaktadır 208. Burada kastedilen ülkeler genel itibariyle eski Sovyet bloğunda yer almış Doğu Avrupa ve Kafkas ülkeleridir. Son olarak yine benzeri bir içerik “ortaklıklar” başlığında ifade edilmekte, fakat burada dile getirilen hedefler üyelik boyutunda değil, Kuzey Atlantik ve Avrupa sınırları içinde yer almayan fakat NATO ile uluslar arası güvenlik alanında diyalog ve işbirliği geliştirmeye açık olan örgütler ve ülkelerin kazanılması yönündedir. Tüm bu unsurlar ise “Aktif Katılım, Modern Savunma” başlıklı yeni bir stratejik kavram’ın ortaya çıkmasına yol açmıştır 209. Lizbon Zirvesi’nde siber savunma yeteneklerinin geliştirilmesine ve siber saldırılara karşı askeri kabiliyetin güçlendirilmesine yönelik girişimlerin hızlandırılması da ilave bir ek eylem planı kapsamında değerlendirilmiştir 210. 2.4.3. Chicago Zirvesi (20-21 Mayıs, 2012) ve Sonuçları 2012 NATO Chicago Zirvesi’nin temel konusunu üye ülke liderlerinin Caydırıcılık ve Savunma Duruşunun (DDPR) gözden geçirilmesinin sonuçları hakkındaki değerlendirmeleri oluşturmaktadır. Bu yeni duruş 2010 yılında yapılan Lizbon Zirvesi’nde ortaya konulmuş fakat uygulamasına 2012 yılındaki Chicago Zirvesi ile başlanmıştır. DDPR ile NATO’nun nükleer silahsızlanma adımlarına katkıda bulunurken aynı zamanda ittifakın ortak güvenliğini ne şekilde sağlayacağı ve hem üyeler hem de potansiyel saldırgan 207 Sinan Ülgen, "Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik Boyutu: Nükleer Diplomasi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikaları", Edam Discussion Papers, Eylül 2011, http://www.edam.org.tr/document/Discussion%20Paper_Sinan_Ulgennew.pdf , (08/04/2016), s. 3. 208NATO, “Aktif Katılım, Modern Savunma”, 2012, http://www.nato.int/nato_static_fl2014/assets/pdf/pdf_publications/20120207_strategic-concept-2010-tur.pdf , (08/04/2016), s. 26. 209NATO, Lizbon Sonrası NATO, 2011, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_publications/20111122_nato_after_lisbon_TUR.pdf , (09/04/2016), s.2. 210 Salih Bıçakcı, “NATO’nun Gelişen Tehdit Algısı: 21. Yüzyılda Siber Güvenlik”, Uluslar arası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40, 2014, 101-130, s. 121. 58 düşmanlar nazarında caydırıcı bir güç olarak varlığını nasıl koruyabileceği konuları tartışılmaktadır 211. Fakat NATO’nun caydırıcılığını arttırması yönünde son iki yılda çok az bir ilerleme kaydedildiği ve bu sebeple NATO’nun yeni duruşunun bir ya da iki yıllık bir süre için ertelendiği ifade edilmektedir. Chicago Zirvesi’nin gündem maddelerini, NATO’nun Afganistan’da uygulayacağı politikalar, ittifakın askeri kapasitesinin karşılaşılabilecek yeni güvenlik tehditlerine karşı güçlendirilmesi ve ittifak içinde ve dışında gerçekleştirilen işbirliklerinin arttırılarak geliştirilmesi konuları teşkil etmektedir 212. DDPR ve caydırıcılık konuları genel anlamda zirve gündeminde ikinci başlık olarak yer almaktadır. Chicago Zirvesi’nde sunulan deklarasyon, ittifakın caydırıcılık politikası ile ilgili başlıkları içermektedir. Bununla bağlantılı olarak 54. Madde’de, DDPR vasıtasıyla NATO’nun Stratejik Konsept’te belirtildiği gibi ortaklarının güvenliğini sağlamak amacıyla nükleer, konvansiyonel ve füze savunma kapasitesini kullanma iradesi ve bunun yanı sıra ittifakın silah kontrolü, silahsızlanma ve silahların yayılmasını önleme alanında da etkinliğinin arttırılması taahhüdü verilmektedir 213. 59. Madde’de “füze savunma sisteminin nükleer silahlar yoluyla caydırıcılığın bir parçası olduğu ve tamamen savunma amaçlı olmak kaydıyla birisinin diğeri ile değiştirilemeyeceği” vurgulanmaktadır. 62. Madde’de ise, ittifakın Avrupa için geliştirdiği füze savunma politikasının Rusya’yı hedef almadığı, Rusya’nın caydırıcılık kapasitesine müdahale amacı taşımadığı, sadece kıta dışından gelebilecek potansiyel tehditleri caydırma niyeti dile getirilmektedir 214. NATO ayrıca iki taraf arasında rekabeti arttırmaktan ziyade füze savunma işbirliğini geliştirmenin yollarını aradığının altını çizmektedir. Chicago Zirvesi Deklarasyonu’nda ayrıca, uluslararası kamuoyu ile İran hakkında ortak bir görüşe sahip olunduğu, ittifakın gerçekleştirdiği füze savunma sisteminin balistik füzelerin yayılmasından kaynaklı potansiyel tehditlere karşı geliştirildiği ve bunun direkt olarak İran’ı hedef almadığı yönünde bir paragraflık bir açıklamaya da yer verilmektedir 215. 211Miles Pomper – Nikolai Sokov - Meghan Warren, Delaying Decisions: NATO’s Deterrence and Defense Posture Review, 11 May, 2012. 212Paul Belkin, “NATO’s Chicago Summit, Congressional Research Service”, Report for Congress, 14 May 2012, s. 2. 213Chicago Summit Declaration, 2012. 214A.g.e. 215David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, Number 2012 016, November 2012, s. 16. 59 Zirvede varılan en önemli sonuçlar arasında NATO vurucu güçlerinin 2014 yılı sonuna kadar Afganistan görevini tamamlayarak bölgeden ayrılması ve Avrupa’da etkilerini arttıran küresel finansal krizin de etkisiyle maliyetlerin paylaşımı konusundaki sıkıntıların azaltılmasına yönelik önlemler bulunmaktadır 216. 2.4.4. Terörizm ve Siber Suçlar Alanında Caydırıcılık 11 Eylül 2001 terörist saldırıları sonrası uluslararası terörizme karşı ortak mücadele prensibini kabul ve deklare eden NATO, ilk somut strateji bildirisini 2002 yılında yapılan Prag Zirvesi’nde üyelerin ortak bildirisiyle hazırlanan eylem planı ile yayınlamıştır. Terörizme karşı etkin mücadelenin vurgulandığı 2004 İstanbul Zirvesi’ni takip eden 2006 Riga Zirvesi’nde temel konulardan birisini Afganistan’da NATO güçlerinin savaştığı Taliban ve potansiyel terör faaliyetleri teşkil etmektedir 217. Yapılan bu vurgulardan da anlaşılacağı üzere artık küresel terör NATO’nun ana tehdit ve hedef olarak gördüğü unsurların başında yer almaktadır. NATO’nun terörizm tehdidine karşı uygulayacağı müdahale şekli 5. Madde çerçevesinde tanımlanmakta ve “terörist bir saldırı gerçekleştirileceğine dair kanıt olması durumunda” NATO’nun askeri müdahale dâhil olmak üzere ve her türlü caydırıcı girişimde bulunacağının altı çizilmektedir. Collins218 bu noktada Madde 5’in işlerlik kazanması için bir kanıta gereksinim duyulması vurgusunu eleştirmekte, terörizme yönelik önleyici ve caydırıcı netlik barındıran daha güçlü ifadelerin önemini vurgulamaktadır. Farklı müttefikleri değişik seviyelerde hedef alıyor olsa da, siber saldırılar günümüzde ittifak üyelerinin tamamını tehdit eden ve iletişim kanallarını, ekonomik gelişimi ve politik istikrarı etkileyebilecek sonuçlara sebep olabilecek bir tehdit unsuru halini almaktadır. Henüz yaratabileceği kırılganlıklar ve sebep olacağı zararların seviyesi tam olarak tahmin edilemiyor olsa da NATO’nun siber saldırılara karşı aşağıda belirtilen adımları atması zaruret halini almaktadır 219: - İttifak içerisinde siber tehditlere yönelik değerlendirme ve uyarı mekanizmaları geliştirilmesi, 216Erdem Özlük - Duygu Özlük, “NATO’yu Anlamak: Dönüşümü, Yeni Kimlikleri ve Uyum Süreçleri”,Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 31, 2014, s. 216. 217Enver Bozkurt, “NATO’nun Geleceği: Tartışma Platformu”,Uluslararası Hukuk ve Politika, No: 9, 2007, s. 186. 218Brian J. Collins, NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011, s. 111. 219Christopher S. Chivvis, Recasting NATO’s Strategic Concept: Possible Directions for the United States, RAND Corporation, Santa Monica, 2009, s. 18. 60 - Üyelere teknik destek ve değişim becerileri geliştirilmesi konusunda yardımda bulunulması, - Önemli ortak altyapıları koruyabilecek bütünleşmiş siber savunma sistemleri kurulması, - Caydırıcı karşı siber saldırı kapasitesinin geliştirilmesi, - Genişletilmiş siber caydırıcı kapasitenin üyeler ve NATO’nun ortaklarıyla paylaşılması, Bu adımların atılması halinde dahi aşağıda belirtilen konularda sorunlarla karşılaşma ihtimali bulunmaktadır220: - Saldırgan bir unsura yanıt verilirken bu yanıtın seviyesi iyi ayarlanmalıdır. Siber saldırılar belirli türdeki terörist saldırılarla benzerlikler göstermektedir ve çeşitli politik zorluklar barındırmaktadır. Örneğin bu tür saldırıyı önleme görevini üstlenen gruplar bu saldırıların faili şeklinde algılanabilmektedir. - Müttefiklerden ne kadar ve hangi tür bilgi paylaşımı beklenmelidir? - Savunmanın mı yoksa caydırıcılık mı temel strateji olarak belirlenmelidir? Caydırıcılığın arttırılması için karşı saldırı yeteneği geliştirilebilir fakat bu belirli bir sonuca erişmeyen bir siber silahlanma yarışına dönüşebilir. - Siber tehditler ittifak için hangi birim altında toplanmalıdır? David Yost’un221 ifadesiyle, siber saldırılar ile ilgili NATO’nun 5. Madde’sinde belirtilen birlikte savunma taahhüdünün şu şekilde değiştirilmesi gerekmektedir: “ Eğer NATO üyelerine siber saldırı yapılırsa NATO Cruise füzeleri ile karşılık verecektir”. Bu mesaj düşmanların düşüncelerini gözden geçirmelerine ve detaylı bir fayda maliyet analizi yapmalarına yol açabilecektir. 2.5. NATO’NUN SAVUNMA POLİTİKASI NATO’nun temel sorumluluğu ittifak alanının ve bu alandaki nüfusun güvenliğinin potansiyel tehditlerin caydırılması ya da savunulması yoluyla sağlanmasıdır. Konvansiyonel ve füze savunma sistemlerinin yanı sıra NATO savunma sistemi, nükleer 220 Christopher S. Chivvis, Recasting NATO’s Strategic Concept: Possible Directions for the United States, RAND Corporation, Santa Monica, 2009, s. 18. 221David S.Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, Number 2012/016, November 2012, s. 13-14. 61 silahların caydırılması ve savunulmasına ilişkin kabiliyetin arttırılması üzerine kurulmuştur. Günümüzde NATO’nun nükleer güç duruşu etkin bir savunma caydırıcılık sağlama kriterlerini karşılama konusunda yerli bir seviyededir. Bu, NATO’nun en önemli üç nükleer gücünü oluşturan ABD, İngiltere ve Fransa’nın katkıları ile gerçekleştirilmektedir222. Üyelerinin bağımsızlığını ve güvenliğini sağlamaya devam edebilmek için ittifakın üç önemli görevi yerine getirmeye devam etmesi gerekmektedir. Bunlar, ortak savunma, kriz yönetimi ve güvelik alanında işbirliğidir. Küreselleşme, süregelen güvenlik sorunları (siber tehditler, ana çevresel vekaynaksal kısıtlılıklar), enerji kaynaklarına yönelik riskler ve güvenlik alanını tehdit eden yeni teknolojilerin yaygınlaşması gibi gerekçelerle bölgesel çatışmalar NATO’nun ana ilgi alanları arasında bulunmaya ve ittifakın geleceğini şekillendirebilecek güvenlik sorunlarına kaynak üretmeye devam edecektir 223. Kitle imha silahlarının ve balistik füzelerin yaygınlaşması, terörizm ve korsanlık gibi diğer başlıklar da ittifakın savunma politikalarını belirlerken önemle üzerinde durduğu risk faktörleri arasında yer almaktadır. Estonya-Talin’de 2010 yılında gerçekleştirilen NATO dışişleri bakanları toplantısında H.Clinton ABD’nin temel politikalarından birisinin taktiksel nükleer silahların Avrupa’da bulundurulmasına devam etmek olduğunun altını çizmektedir. Bahsedilen silahlar en yüksek olduğu dönemde yaklaşık 8.000 adet iken Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile 200 âdete düşürülmüş 224 ayarlanabilir başlıklı çekim bombalarından oluşmaktadır ve Clinton konuşmasında bu nükleer gücün dünyanın diğer ülkelerindeki nükleer silahlar var olduğu sürece sürdürüleceğini belirtmektedir 225. Bu görüşler aynı zamanda Lizbon Zirvesi’nde deklare edilen bildiriye de temel oluşturmaktadır. Avrupa bölgesinde Amerikan silahları bulunması onlarca yıllık bir geçmişe sahiptir ve birçok NATO ülkesi bu askeri varlığın Avrupa’nın güvenliği ve potansiyel saldırı tehditlerinin caydırılması açısından önemli bir rol oynadığı konusunda hemfikir durumdadır 222 David S. Yost, “Assurance and US extended deterrence in NATO”, International Affairs, Vol.85, Issue: 4, (2009), s. s. 756-757. 223Deterrence and Defence Posture Review, Press Release, 20 May 2012. 224PaulSchulte, “Is NATO’s Nuclear Deterrence Policy a Relic of the Cold War?”,Policy Outlook, 2010 Carnegie Endowment For International Peace, 17 Nov, 2010, s. 2. 225Damon V. Coletta, “Deterrence Logic and NATO’s Nuclear Posture”, Strategic Studies Quarterly, Spring 2013, s .69. 62 226. Bu sebepledir ki, NATO Amerikan silahlarının Avrupa ülkelerinden geri çekilmesine ilişkin somut bir adım atma konusunda isteksizliğini sürekli ortaya koymaktadır. Günümüzde nükleer yükün paylaşılması alanında toplam 15 NATO ülkesi katılımda bulunmaktadır. Genel anlamda ifade edildiğinde ise, 27 üye ülke planlama aşamasına dâhil olmuş, 28 üye ülke ise ittifakın nükleer konulardaki duruşunun şekillendirildiği politikanın belirlenmesine katkıda bulunmuştur. Yakın geçmişte Avrupalı bir anti nükleer örgüt tarafından hazırlanan çalışmaya göre, NATO üyesi ülkeler arasında yaklaşık yarısı Amerikan silahları da dâhil olmak üzere Avrupa’nın nükleer silahlardan arındırılması gerektiğini, yaklaşık on üye ülkenin bu konuda çekimser olduğunu ve sadece üç üyenin Avrupa’da bulunan nükleer silahların kalıcı olması gerektiği düşünmektedir 227. NATO’nun nükleer varlığını sürdürmeye devam etmesini savunan üyelerin genel anlamda kullandığı argüman, üye ülkelere yönelik tehditlerin, potansiyel bir saldırgan yaklaşımın ya da şantajların önüne geçilebilmesinde, dünyanın diğer bölgelerinde devam eden nükleer silahların varlığına ve NATO içerisinde bazı ülkelerin halen hassas sınırlar paylaşıyor olmasına ve nükleer varlığın dünya genelinde bitirilebilmesinin karşılıklı adımlar yoluyla gerçekleştirilebileceği konusundaki görüşlerine dayanmaktadır 228. Bazı üyeler Amerikan nükleer silahlarının Avrupa’daki geleceğine ilişkin verilecek kararlarda en önemli hususun Rusya’nın tavrı ile ilişkili olduğunu ifade etmektedir. Diğerleri ise NATO’nun caydırıcılığı ve savunma duruşunun daha çok doğu ve güney bölgelerinde ortaya çıkan daha anarşik ve karmaşık nükleer yapılanmalara göre değişkenlik göstereceğini düşünmektedirler 229. Avrupa’da bulunan Amerikan silahları kıtanın barış ve istikrarı sürdürmesi açısından önemli rol oynamaktadır. Yine bu alanda yapılan bir çalışma NATO üyesi ülkelerin bu alanda üç gruba ayrılabileceğini iddia etmektedir. Bunlar nükleer silaha sahip ülkeler, Amerika’nın Avrupa’daki nükleer varlığını destekleyen ülkeler ve anti-nükleer ülkelerdir 230. 226David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report November 2012, s. 5. 227Polly Holdorf - Jeffrey Larsen,“Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report , SAIC Conference Center McLean, Virginia, 22-23 June 2011, ss. 5-6. 228Paul Schulte, “Is NATO’s Nuclear Deterrence Policy a Relic of the Cold War?”,Policy Outlook, 2010 Carnegie Endowment For International Peace, 17 Nov, 2010, s. 3. 229David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”,PASCC Report, November 2012, ss. 25-26. 230Nato’s Deterrence And Defence Posture Revıew And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Irıs- Paris, April 2012, s. 2. 63 NATO’nun hava kuvvetleri değerlendirildiğinde, bu unsurların ittifaka yüksek standartlarda bir stratejik katkı sağladıklarından ve geleceğine yönelik şekillendirme çalışmalarında kilit rol oynadığından söz edilebilmektedir. Bu noktada hava kuvvetleri ile ilgili konuları kendi çerçevesinde ele almak ve satın alma gibi konuların stratejik kararlar üzerindeki etkisini sınırlı tutmak gerekmektedir. Daha çok, genişletilmiş caydırıcılık konusuna kapsayıcı bir kavram olarak yaklaşmak ve düşmanlık geliştirme potansiyeli taşıyan unsurları tanımlayarak bu unsurları caydırabilmek için yapılması gerekli hamleler ile alınması gereken kararları tartışmak gerekmektedir 231. 2011 yılı itibariyle NATO’nun faaliyetlerinden doğan harcamaların yüzde 75’i ABD tarafından karşılanmıştır 232. Bu bağlamda Amerika ittifaka güvenlik sağlayan finansal yükün önemli bir bölümünü taşımaktadır. Örneğin NATO’nun Libya’ya 2011 yılında yaptığı müdahale altı ay sürmüş ve Avrupalı hava unsurlarının böylesi uzun menzilli bir görevi ABD hava kuvvetleri desteği olmadan yürütmelerinin zorluğu ortaya çıkmıştır 233. 2.5.1. NATO’nun Yeni Caydırıcılık ve Savunma Duruşu (DDPR) İttifakın değişen güvenlik koşullarıyla birlikte ortaya çıkan savunma ve caydırıcılık kapasitesinin gözden geçirildiği Lizbon Zirvesi’nde yeni bir caydırıcılık ve savunma duruşu geliştirilmesi konusu benimsenmiştir. Bu yeni stratejik konsept aynı zamanda üye ülkelerin yeni bir füze savunma sistemi ile korunmasını da içermektedir. Bu toplantıda ortaya konulan ve görüş birliğine varılan başlıkların temeli daha önce de ifade edildiği gibi aynı yıl Talin’de yapılan üye ülkeler dışişleri bakanları toplantısında H. Clinton tarafından dile getirilen beş temel prensiple doğrudan bağlantılıdır 234: - NATO nükleer bir ittifak olarak sürdürülmelidir. - Nükleer bir ittifaka bağlı olan üyeler riskleri ve sorumlulukları paylaşmalıdır. - NATO nükleer silahların rolünü ve sayısını azaltıcı girişimlerde bulunmalıdır. - NATO’nun müttefikleri bölgesel füze savunmasına ağırlık vermelidir. 231Polly Holdorf - Jeffrey Larsen,“Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report , 22-23 June 2011, s. 8. 232A.g.e., ss. 5-6. 233A.g.e., s. 8. 234Miles Pomper – Nikolai Sokov - Meghan Warren, Delaying Decisions: NATO’s Deterrence and Defense Posture Review, 11 May, 2012. 64 - NATO Rusya ile Avrupa’daki stratejik olmayan nükleer füzeler konusundaki şeffaflığı arttırıcı bir işbirliği geliştirmeli ve bu silahların Avrupa’dan uzaklaştırılmasının yanı sıra stratejik ve konuşlanmamış nükleer silahların da azaltılması için ABD- Rusya arasında müzakerelerin başlaması. Tüm bu başlıklar 2010 yılında belirlenen Stratejik Konsept’te kabul edilmekle birlikte, stratejik olmayan nükleer silahlara ilişkin başlıklar 2012 Chicago Zirvesi’nde DDPR çerçevesinde tartışılmaktadır. DDPR’nin amacı aynı zamanda füze savunmasının NATO’nun güvenlik politikasındaki rolünün de belirlenmesidir. NATO tarafından yayınlanan Stratejik Konsept’e göre ittifakın üç ana taahhüdü bulunmaktadır. Bunlar ortak savunma, kriz yönetimi ve savunma işbirliğidir 235. Lizbon Zirvesi sürecinde üç ayrı görüşü savunan üç farklı ülke grubundan söz etmek mümkündür. Birinci grup, DDPR’yi NATO’nun doktrinini netleştirmesi ve önceliklerini belirlemesi açısından önemli bir fırsat olarak görmekte ve bunun tutarlı stratejiler geliştirmek için bir araç olabileceği görüşünü savunmaktadır. Özellikle Almanya ve Norveç gibi ülkelerin bulunduğu ikinci grup, DDPR’yi NATO’nun mevcut nükleer politikasını değiştirme ve nükleer silahsızlanma için bir fırsat olarak görmektedir. Üçüncü grup ise özellikle Fransa gibi statükoyu sürdürmeyi tercih eden ve NATO’nun değişimine karşı çıkan ya da nükleer silahlar konusundaki şeffaflık fikrine karşıt görürü savunan ülkelerden oluşmaktadır 236. DDPR aynı zamanda silah kontrolü, silahsızlanma ve silahların yayılmasını önleme olgularının ittifakın güvenlik hedeflerini gerçekleştirmesi açısından önemli rol oynadığını ifade etmektedir. Bu çabaların başarısı ya da başarısızlığı direkt olarak NATO’yu çevreleyen tehditler üzerinde etkide bulunmakta ve dolayısıyla NATO’nun caydırıcılık ve savunma duruşu üzerinde etki sağlamaktadır 237. Bu olgu önemlidir çünkü silahların yayılmasını önleme kıstası Orta Doğu bağlamında risk altındadır ve aynı zamanda Avro- Atlantik güvenlik alanı sınırlarının yeni silah kapasitelerinin gelişimi tehlikesi altında bulunduğu gerçeği de unutulmamalıdır. 235Deterrence and Defence Posture Review, Press Release, 20 May 2012, http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_87597.htm?mode=pressrelease 236Nato’s Deterrence And Defence Posture Revıew And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Irıs- Paris, April 2012, s. 5. 237David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, Number 2012 016, November 2012, ss. 25-26. 65 DDPR, nükleer güçler, füze savunma ve konvansiyonel güçler olmak üzere üç temel unsur içermektedir. Tüm bu unsurlar ABD ve Avrupa arasındaki işbirliğinin seviyesi ve doğası açısından farklı seviyelerde katılım içermektedir 238. Bu üç unsura ek olarak silahsızlanma da DDPR’nin dördüncü unsuru olarak değerlendirilebilmektedir 239. DDPR, siber tehditlerin gelecekte farklı çatışmaların temelini oluşturabilecek bir düzlem olduğu ve birçok üye ülkenin siber tehlikelerin doğuracağı risklerin önlenmesi için NATO’nun göstermesi gereken hassasiyetin neden bu kadar önemli olduğuna dair sunduğu kanıtları da içermektedir 240. Potansiyel siber saldırılara karşı etkin bir şekilde savaşabilmek için bilgi teknolojileri aktif bir şekilde kullanılmalıdır. 2.5.2. DDPR Sürecinde Savunma Planlaması ve Unsurları DDPR ileride alınacak birçok karar için temel teşkil etmekte ve NATO’nun şeffaflaşma planlarını ve Rusya ile olan ilişkilerini güçlendirmeye yönelik çabalarını destekleyici unsurlar içermektedir. Her ne kadar DDPR, NATO’nun savunma doktrinine entegre edilmek istense de Avrupa’da yaşanan finansal zorluklar ve NATO üye ülkeleri arasındaki fikir ayrılıkları gibi gerekçelerle şimdilik NATO’nun nükleer duruşu ile ilgili bir değişikliğe yol açmamıştır 241. Nükleer güç, günümüzde aktif vurucu güç olarak değil, sadece caydırıcı amaçla kullanılmaktadır. Fakat konvansiyonel kabiliyeti yüksek bir NATO, gerektiğinde askeri operasyonsal etkinliliğini ve vurucu kabiliyetini sergileyerek aktif bir caydırıcılık üstlenebilmektedir. Nükleer teknolojilerin gelişiminden önce konvansiyonel güçler caydırıcılık ve savunma stratejileri alanında önemli roller oynamıştır ve halen de bu görevlerini sürdürmektedirler. Günümüzde birçok ülke, ordularını daha az kalabalık fakat profesyonel güçlerden oluşan ve hareket kabiliyeti yüksek unsurlara dönüştürebilmenin yollarını aramaktadır. NATO’nun Avrupa’da konuşlandırdığı konvansiyonel güçler 1990 yılında 238Nato’s Deterrence And Defence Posture Review And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Iris- Paris, April 2012, s. 3. 239A.g.e., s. 5. 240David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, 2012, s. 10. 241David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, 2012, s. 11. 66 Rusya ile imzalanan Avrupa’daki Konvansiyonel Silahlı Güçler (Treaty on Conventional ArmedForces in Europe - CFE) anlaşması gereği sınırlandırılmıştır 242. Bu anlamda Avrupa ülkelerinin kendi konvansiyonel güçlerini geliştirebilmeleri ve özellikle NATO’ya yeni katılan ülkelerin kendi geleneksel alan savunma güçlerini geliştirmelerinin önünde önemli engeller bulunmaktadır. Bu engellere düşük savunma bütçeleri de eklendiğinde NATO’ya sağlanabilecek konvansiyonel katılımın boyutları tehlikeli seviyelerde düşüş göstermektedir 243. Konvansiyonel güçlerin planlanması ile ilgili temel varsayım, başta belirtildiği gibi müttefiklerin ittifakın belirli ihtiyaçları doğrultusunda, konuşlandırılabilir, esnek ve sürdürülebilir konvansiyonel silahlara odaklanması gerekmektedir. Libya’ya yönelik yapılan operasyonlar göstermiştir ki ittifakın ihtiyaçları doğrultusunda yapılanma eksikliği operasyonsal aksamalara yol açabilmektedir. Örneğin bu operasyonda hava gözetleme unsurları ve bazı mühimmatın sürdürülebilirliği yönünde önemli sıkıntılarla karşılaşılmıştır 244. Burada önemli olan planlama ve koordinasyon fonksiyonunun etkin bir biçimde işlemesinin sağlanmasıdır. 1960’lı yıllardan itibaren NATO, “nükleer paylaşım” olarak adlandırılan yaklaşımı benimsemektedir. Bu yaklaşıma göre ABD, ittifakın sıkı kontrolü altında Avrupa’da nükleer silahlar konuşlandırmaktadır245. Bunun yanı sıra, Avrupa kıtasında bulunan bazı askeri üslere savaş sırasında ABD’den nükleer silah ve balistik füze taşınmasına ilişkin bir dizi hareket planı da bulunmaktadır. NATO’nun nükleer planlaması içinde nükleer güce sahip olmayan müttefikler de NATO Nükleer Planlama Grubu’nun (NPG) birer parçası olarak yer almaktadırlar. Bu antlaşma aşağıdaki amaçları taşımaktadır 246: 1) Caydırıcılık: Soğuk Savaş döneminde konvansiyonel açıdan sayısal üstünlük sağlayabilecek düzeyde ABD nükleer gücü, Sovyetler Birliği’ne karşı etkin bir caydırıcılık sağlayabilmek amacıyla Avrupa’da konuşlandırılmışken günümüzde Rusların yeniden silahlanmasını engelleyici bir işlev yürütmektedir. 242RaymondKnops, “Missile Defence: The Way Ahead For NATO Report, Sub-Committee On Future Security And Defence Capabilities”,NATO Parliamentary Assembly, October 2011, s. 15. 243Nato’s Deterrence And Defence Posture Review And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Iris- Paris, April 2012, s. 7. 244Nato’s Deterrence And Defence Posture Review And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Iris- Paris, April 2012, s. 7. 245 Brian J.Collins, NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011, s. 110. 246Oliver Thränert, “NATO and Extended Deterrence, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents,Nr.3, 2010, s. 111. 67 2) Trans-Atlantik bağlantıları: Avrupa’daki Amerikan nükleer varlığı Amerika ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayarak ABD’nin taahhütlerini daha inanılır ve görünür kılmayı amaçlamaktadır. 3) İttifak içinde silahların yayılmasını önleme: Avrupa’daki Amerikan nükleer üsleri, ittifakın Avrupalı ortakları arasında nükleer silahlanmayı engelleme işlevi üstlenmektedir. Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na (NPT) göre üyelerin nükleer güce sahip olmayan ülkelere karşı nükleer güç kullanmasına izin verilmemektedir. 4) İşbirliği: Temel amaç, Avrupalı müttefiklere NATO çerçevesinde nükleer planlama aşamasına katılma fırsatı tanınmasıdır. Gelecek yıllarda bu konu daha ihtilaflı bir hal alacaktır. Çünkü Avrupa’daki eskiyen nükleer güçlerin modernizasyonu ile ilgili kararların alınması gerekmektedir. Gelecekte NATO’nun nükleer politikasına adapte edilebilecek muhtemel gelişmeler arasında NATO’nun potansiyel nükleer saldırıları caydırmaya yönelik temel amaçlarını daha görünür hale getirecek bir biçimde Avrupa’da bulunan ABD’ye ait stratejik olmayan silahların azaltılması ve sağlamlaştırılması konuları bulunmaktadır 247. Holdorf ve Larsen’e göre NATO’nun nükleer görevini bitirmesi durumunda hayal kırıklığı oluşmaması gerektiğini ve nükleer yük paylaşımının bu sistemden ayıklanması gerektiğini dile getirmektedir. Bu durumda yapılması gerekenin Avrupa kıtasının Amerikan nükleer varlığı ile savunulmasından ziyade Asya örneğinde olduğu gibi genişletilmiş caydırıcılığın uygulanması tavsiye edilmektedir 248. Paul Schulte’ye göre, NATO’nun Avrupa’daki Amerikan nükleer varlığını sürdürmesinin belirgin bazı sebepleri bulunmaktadır. Bu sebepler arasında, transatlantik ortaklığını ve Soğuk Savaş’tan sonra kıtadaki ABD varlığını simgelemesi, silahların mevcut kapasitesi ile potansiyel saldırgan ülkeleri uyarıcı nitelik taşıması, bu silahların yerine konulabilecek diğer caydırıcı unsurlara kıyasla çok daha etkin bir savunma ve caydırıcılık görevi üstleniyor olması ve Amerikan nükleer silahlarının belirsiz ancak yüksek sayıda olduğu bilinen Rus nükleer silahlarına karşı denge unsuru sağlıyor olması ön plana çıkmaktadır 249. 247Paul Schulte, “Is NATO’s Nuclear Deterrence Policy a Relic of the Cold War?”,Policy Outlook, 2010 Carnegie Endowment For International Peace, 17 Nov, 2010, s. 10. 248Polly Holdorf - Jeffrey Larsen, “Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report , SAIC Conference Center McLean, Virginia, 22-23 June 2011, s. 8. 249Paul Schulte, “Is NATO’s Nuclear Deterrence Policy a Relic of the Cold War?”,Policy Outlook, 2010 Carnegie Endowment For International Peace, 17 Nov, 2010, ss. 5-6. 68 Nükleer silahlar halen önemli bir caydırıcı potansiyel olmaya devam etmekte fakat bunun tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi için uygulanan politikaların netlik taşıması ve düşmanlara karşı inandırıcılığının bulunması gerekir. Bu dikkate alındığında, NATO’nun herhangi bir ülkeyi askeri olarak tehdit etmediği gerçeği gözden kaçmamalıdır. Ancak bazı durumlarda askeri gücün varlığı ile desteklenmediği müddetçe politik, ekonomik ya da diğer ikna türlerinin daha az etkin olduğu görülmektedir. İttifak, nükleer silahları askeri kapasitesi bulunan politik gereçler olarak görmektedir 250. Ülkeler arası savaş koşulları dikkate alındığında nükleer caydırıcılık her ne kadar çok etkin bir araç olsa da günümüzde ortaya çıkan ve gelecekte karşılaşılabilecek birçok tehdidin sadece askeri karşılık çerçevesinde caydırılamayacağı gözden kaçmamalıdır 251. Özellikle İran gibi ülkelerin nükleer güç haline gelmesi ya da Rusya ile sürpriz bir şekilde ortaya çıkabilecek bir kriz durumunda, nükleer silahlar NATO ülkeleri tarafından “nihai garanti” olarak görülmektedir. Aynı zamanda nükleer silahların caydırıcı rolleri, terörist saldırılara, konvansiyonel tehditlere ve diğer güvenlik tehditlerine karşı sınırlı kalmakta ve bu sebeple günümüz koşulları altında caydırıcılıkları tartışılmaya devam etmektedir 252. DDPR ile ortaya konulan yeni savunma anlayışını oluşturan üçüncü önemli politika olan füze savunma sistemleri bu çalışmanın temel inceleme alanını oluşturmaktadır ve sonraki bölümlerde genel konsept itibariyle ve Türkiye’nin füze savunma sistemi çerçevesinde sergileyeceği rolü açısından detaylı bir biçimde incelenecektir. Bu bölümde DDPR kapsamında füze savunma sistemine ilişkin politikalar hakkında kısa bir giriş bilgisi verilecektir. Avrupa’da tesis edilmesi planlanan füze savunma sistemleri temel anlamda NATO’nun halen nükleer caydırıcılık politikasını benimsediğinin bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Bu görüşü savunan kesimler, füze savunmasının Avrupa savunma sistemlerine ABD’nin katkı yapmaya devam edeceğine yönelik bir sinyal işlevi göreceğini ve müttefiklere Avrupa’da stratejik olmayan nükleer silahları ön plana çıkaracak yeni bir stratejik programa dâhil olma fırsatı sunması sebebiyle mali açıdan büyük yük 250Vaidotas Urbelis - Kestutis Paulauskas, “NATO’s Deterrence Policy – Time for Change?”, Baltic Security & Defence Review, Volume 10, 2008, s. 91. 251David S. Yost, “NATO’s Deterrence and defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, 2012, s. 29. 252Nato’s Deterrence And Defence Posture Review And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Irıs- Paris, April 2012, s. 2. 69 doğurabilecek nükleer modernizasyon yükümlülüğünün ileri dönemlere ertelenmesi anlamı da taşıyacağını ifade etmektedirler 253. Pratikte NATO füze savunma sistemleri iki ana başlık üzerinde ilerlemektedir. Bu başlıklar NATO programının geliştirilmesi ve füze sistemlerinin korunması hedeflenen bölgelerde konuşlandırılmasıdır. Bu proje birlik içinde önemli bir destek bulmakta ve ABD’nin kıta savunmasına katkısını devam ettirmesinin bir göstergesi olarak birliğe önemli bir güç kazandırmaktadır 254. 253Raymond Knops, “Missile Defence: The Way Ahead For NATO Report, Sub-Committee On Future Security And Defence Capabilities, NATO Parliamentary Assembly,October 2011, s. 16. 254Nato’s Deterrence And Defence Posture Review And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012, Iris- Paris, April 2012, s. 10. 70 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE NATO 3.1. Balistik Füzeler, Füze Savunması ve Caydırıcılık Balistik füze ile yapılan saldırıyı ayırt edici en önemli özellik, bu silahların ateşlenmesinin ardından atmosferin en üst katmanlarına kadar yükseldikten sonra dünyanın çekim gücünü de kullanarak çok daha hızlı bir şekilde hedeflenen noktaya doğru dalışa geçmesidir 255. Konvansiyonel başlıklı balistik füzelerin en önemli askeri etkisi ise, bu füze rampalarını bularak yok etmek isteyen savunma güçlerinden saklanabilme yeteneklerinde yatmaktadır 256. Lizbon’da 2010 yılında yapılan yeni strateji deklarasyonunda konvansiyonel tehditlere bağlı riskler artık düşük olasılık olarak görülmekte ve ittifaka yönelik gerçek tehditler ana başlıklarıyla balistik füze tehdidi, enerji güvenliği, terör saldırıları ve siber saldırılar olarak ifade edilmektedir 257. İlk dönemlerinde balistik füzeler “elit ülkeler kulübü” olarak adlandırılabilecek güçlerin elinde bulunmaktaydı. Fakat son 30 yıl içerisinde bu silahlara sahip olan ülkelerin sayısı dokuzdan yaklaşık iki düzineye ulaşmıştır 258. Kitle imha silahların yayılmasının önlenmesi ile ilgili adımlar ise 1970’lerde göreceli olarak ölçülü bir hızda seyrederken 1980’lerde hız kazanmaktadır. Fakat özellikle 1991 yılında meydana gelen Körfez Savaşı’nda Irak ordusu İsrail ve Suudi Arabistan’a yaklaşık 90 adet füze saldırısında bulunana kadar bu konuya gereken önem verilmemiştir. Burada karşılaşılan en önemli sorunlar arasında Irak ordusunun elinde bulunan kimyasal silahları da bu füzeler yoluyla kullanabileceği endişesiydi ki, çevre ülkelerde bulunan sivil yerleşim yerleri bu riske karşı sadece gaz maskeleri ve evlerin kapı ve pencerelerinin izole edilmesi gibi yetersiz unsurlarla korunmaktaydı 259. Günümüzde küresel balistik füze tehdidinin hem nitelik hem de nicelik açısından artmakta olduğu ve bu durumun gelecekteki on yıl içinde de devam edeceği 255Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 20. 256Dean A.Wilkening, Ballistic-Missile Defence and Strategic Stability, Routledge, New York, 2006, s. 9. 257Sait Yılmaz, "NATO Lizbon Zirvesi Sonuçları, Füze Savunma Sistemi ve Türkiye", Jeopolitik Aylık Strateji Dergisi, Yıl: 9, Sayı:77, (Aralık 2010), s. 21. 258John C. Rood, "BMD after the Bucharest NATO Summit", Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 14. 259Keith B. Payne, “Post-Cold War Deterrence and Missile Defense”, Orbis (Elsevier), Vol.39, Issue:2, 1995, s. 202. 71 düşünülmektedir. Bu alandaki eğilimler göstermektedir ki balistik füze sistemleri daha esnek, hareket edebilir, gizlenebilir, güvenilir ve etkin bir yapıya dönüşmekte ve aynı zamanda menzilleri de sürekli artış göstermektedir. İçlerinden bir kısmının nükleer, kimyasal ve biyolojik savaş başlıklarına sahip oldukları bilinen bazı ülkeler, balistik füzelerinin gelişmiş füze savunma sistemlerinden etkin bir şekilde gizlenebilmesi yönünde önemli programlar yürütmektedirler 260. Bu bakımdan füze savunma sistemleri silahların yayılmasının durdurulabilmesi gibi kritik bir görevde yeterli bir sonuç doğurmamaktadır. Bu amaca ulaşabilmek, çok daha geniş bir şekilde silah kontrolü ve silahsızlandırma bağlamında yürütülmesi gereken çabaları gerektirmektedir 261. Böylesi bir kapasiteye sahip olunmaması için yapılacak çalışmaların barış döneminde hızlandırılması amacıyla yapılacak önleyici girişimler bütünü, çatışma koşullarında küresel anlamda bir felaketin önlenmesi açısından önem arz etmektedir. Silahların yayılmasının önlenmesi konusunda ortaya çıkan ilk temel sorun, kullanılan silah teknolojilerinin transferini önleyici çalışmaların zorluğunda yatmaktadır. İkincisi ise, eğer bu otonom teknolojilerin yayılmasını önleme amacıyla yapılan kontroller ve bu teknolojinin izlerini sürmek için kullanılabilecek belirli pratiklerin geliştirilmesi sağlanmaz ise yayılımın sonuçları mutlaka büyük bir yıkıma yol açacak derecededir 262. Balistik füzeler, füzenin motorlarının sağladığı güç ve taşıdığı savaş başlığının ağırlığıyla değişkenlik gösterebilen maksimum menzillerine göre sınıflandırılmaktadırlar. Bu açıdan dört temel balistik füze grubundan bahsedilebilmektedir. Bunlar 263: - 1000 km’den daha az menzile sahip olan kısa menzilli balistik füzeler, - 1000 ile 3.000 km arasında menzili bulunan orta menzilli balistik füzeler, - 3.000 ile 5.000 km arasında menzili bulunan uzun menzilli balistik füzeler ve - 5.000 km’den daha uzun menzile sahip olan kıtalar arası balistik füzelerdir. 260Department of Defense (DoD), Ballistic Missile Defense Review Report 2010, http://www.defense.gov/bmdr/docs/BMDR%20as%20of%2026JAN10%200630_for%20web.pdf (11.09.2014). 261Jaap de Hoop Scheffer, "European and American Missile Defence Perspectives", Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 13. 262Christian Reus-Smith - Nicholas J. Wheeler, Justifying Ballistic Missile Defence, Cambridge University Press, Cambridge, 2010, ss. 225. 263Richard Dean Burns, The Missile Defense Systems of George W. Bush, Praeger, Santa Barbara, 2010, s. 9. 72 Kısa ve orta menzilli füzeler askeri literatürde “theater” olarak, uzun menzilli balistik füzeler ise “stratejik” balistik füzeler olarak adlandırılmaktadır. ABM Antlaşması ulusal savunma amacıyla stratejik füzelerin geliştirilmesini yasaklamakta ancak orta ve kısa menzilli (theater) füze savunma sistemlerinin geliştirilmesine izin vermektedir 264. Füze savunması her şeyden önce caydırıcılığı güçlendirici bir unsur olarak görülmektedir. Bu tür bir füze savunma sistemine sahip olunması, düşmanların her an saldırı için bir hazırlık yürütmelerinin önüne geçmektedir 265. Düşmanların saldırıda kullanılacak füzenin büyük oranda imha edileceği ve beklenen zararı vermeyeceğini buna karşılık NATO ve müttefiklerinin çok güçlü bir karşı saldırı geleceğini düşünmeleri, caydırıcılığın temelini oluşturmaktadır. Saldırıda bulunan bir füzenin gelişi esnasında üç ayrı yörünge aşamasından söz edilebilmektedir: yükselme aşaması, ortanca faz ve terminal aşaması. Yükselme ve ortanca aşamaları, saldırgan unsurun bir füze sistemi ile imha edilmesi açısından henüz denenmemiş bir teknoloji gerektirmekte, gerçekte de başarılması çok zor olan görevleri içermektedir. Günümüzde kullanılan anti balistik füzeler ve ABM’ler balistik füze savunmasını (BMD) sadece terminal aşamada gerçekleştirebilmektedirler 266. Bu aşamada yapılacak savunmanın etkin olabilmesi amacıyla BMD sistemleri için önemli yatırımlar yapılmaktadır. Çünkü balistik füzelerin manevra kabiliyetleri sürekli geliştirilmekte ve bu aşamada karşılaşılacak hataların telafisi bulunmamaktadır 267. Kitle İmha Silahlarının (KİS) ve balistik füzelerin caydırılması, imha edilmesi ya da silahların yayılmasının önlenmesi süreçleri açısından incelendiğinde, füze savunması öncelikli olarak diplomatik ve politik girişimlerin yanı sıra kullanılabilecek önemli bir enstrümandır. İkinci olarak, NATO ve müttefiklerine balistik füze kullanma riski doğuran krizleri ve çatışmaları yönetebilme bakımından önemli bir alan yaratmaktadır. Üçüncü olarak, füze savunması, saldırganın başarılı ve hedefi imha edebilecek bir saldırı yapma ihtimalini önemli ölçüde azalttığı için caydırıcılık potansiyeli taşımaktadır. Son olarak ve 264Richard Dean Burns, The Missile Defense Systems of George W. Bush, Praeger, Santa Barbara, 2010, s. 10. 265John C. Rood, "BMD after the Bucharest NATO Summit", Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 17. 266Barry Buzan - Lene Hansen, International Security Volume I: The Cold War and Nuclear Deterrence. SAGE Publications Ltd., London, 2007, s. 321. 267Selin Bölme, “NATO Zirvesi ve Füze Kalkanı Projesi”, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı Dergisi, Aralık 2010, 1-20. 73 en önemlisi de füze savunması, düşman tarafından hedef alınan toplumu ve yaşam alanlarını koruma işlevi sağlamaktadır 268. Diğer taraftan, NATO’nun ve ABD’nin müttefik ve dost ülkeleri olarak belirlediği birçok farklı coğrafyada düşman ülkelerle çevrelenmiş durumda bulunan ülkelere yapılacak saldırının caydırılması, ortaya çıkabilecek bir çatışma durumunda sürekli farklı coğrafyalarda askeri operasyon yapılmasının doğuracağı yıpratıcı etkiyi ortadan kaldırmayı öncelikli olarak hedeflemektedir 269. Örneğin Güneydoğu Asya’da eşgüdümlü bir ortaklık çerçevesinde hareket edilen dost ülkelerden birisine Kuzey Kore tarafından yapılabilecek muhtemel bir füze saldırısı, sonuçları itibariyle tüm dünyada önemli politik ve askeri bir hareketlilik ve tıkanma yaratabilecektir. Bu durumda, füze kalkanının yaratacağı caydırıcılım ve önleyeceği sivil kayıpları bir anlamda yapılan hatanın geri dönülmez sonuçlarını da azaltıcı bir etki oluşturmaktadır 270. Füze savunma sisteminin işlevleri ve sağladığı caydırıcılık ile karşılaştırıldığında füze savunma sistemlerinin NATO bünyesinde ortaya çıkaracağı maliyetlerin belirlenmesi neredeyse imkânsızdır. Füze savunma sistemleri ile ilgili yaklaşımlar henüz tartışma aşamasındayken gündeme sıkça gelen yüksek maliyet konusunda alternatif yaratmak amacıyla ortaya sürülen farklı savunma sistemleri, örneğin hedef saptırıcı füzeler düşük etkinlikleri ya da fayda maliyet etkinsizlikleri sebebiyle kabul edilmemiştir 271. Mevcut füze savunma sistemi fayda maliyet yönüyle de tatmin edici bir sonuç ortaya koyması sebebiyle tercih edilmiş olan bir sistemdir. 3.2. Soğuk Savaş Döneminde Füze Savunması Soğuk Savaş dönemi füze savunması iki blok arasındaki nükleer silahlanma yarışının kontrolsüz bir şekilde tırmandığı ve çatışma riskinin ciddi bir şekilde var olduğu 1950’li ve 60’lı yıllar ile 1970’li yılların başından itibaren daha silahlanmanın azaltılmasına ilişkin görüşmelerin sonuç verdiği yıllar olarak iki bölümde değerlendirilebilmektedir. 268Peppino A. De Biaso, "Missile Defense and NATO Security", JFQ, Issue: 51, (4th Quarter 2008), ss. 48- 49. 269Keith B. Payne, “Post-Cold War Deterrence and Missile Defense”, Orbis (Elsevier), Vol.39, Issue:2, 1995, s. 220. 270SDE (Stratejik Düşünce Enstitüsü), NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye, Savunma Güvenlik Programı Koordinatörlüğü, Temmuz 2011, s. 14. 271Dean A.Wilkening, Ballistic-Missile Defence and Strategic Stability, Routledge, New York, 2006, s. 14. 74 Taraflar arasında 1968 yılında başlayan görüşmeler öncelikle Washington’da 1971 yılında imzalanan nükleer silahların kullanımını düzenleyen Nükleer Savaş Riskini Azaltacak Önlemler Anlaşması ile şekillenmiş, burada oluşan eğilimler doğrultusunda ertesi yıl yeni nükleer silah üretiminin durdurulmasına ilişkin alınan kararlar SALT-1 anlaşması ile önemli bir noktaya ulaşmıştır 272. Anti Balistik Füze (ABM) anlaşması ise 1974 yılında gerçekleşirken, bu sürecin parçası olarak değerlendirilebilecek bir gelişme niteliğindedir. Füze savunması ile ilgili Soğuk Savaş dönemi öncesinde ortaya çıkan üçüncü önemli gelişme ise ABD’nin 1983 yılında devreye soktuğu Stratejik Savunma Girişimi, yani popüler adıyla Yıldız Savaşları Projesi’dir 273. Bu üç başlık aşağıda değerlendirilmektedir. SALT-1 (Strategic ArmsLimitationTalks) görüşmeleri, SSCB ve ABD arasındaki silahlanma yarışının ve rekabetin en yoğun yaşandığı, ABD’nin Vietnam’da bir anlamda Rusya ile çatışmaya devam ederken, Rusya’nın 1968 yılında Çekoslavakya’yı işgal etmesi ile doruk noktasına ulaştığı bir döneme denk gelmektedir. 1968 yılında başlaması planlanan görüşme süreci bu sebeplerle ancak 1972 yılında başlayabilmiştir 274. SALT-1 anlaşmasını özel kılan en önemli gerekçe, Soğuk Savaş döneminde yapılan ve yeni kıtalar arası balistik füze ve taşıma rampaları edinilmesini sınırlayan ilk anlaşma olmasıdır 275. Müzakerelerinde Amerikan tarafının temel amacı, Sovyetlerin ağır füzelerinin frenlenmesi değil, her iki tarafın da yeni silahlar geliştirdiği silahlanma yarışının durdurulmasıydı. SALT-1 anlaşması, öncelikli olarak Sovyetlerin ağır füzeler alanındaki avantajlı konumuna odaklanan bir silahların azaltılması anlaşmasıdır 276. Görüşmelerin olumlu sonuçlanması NATO’nun Avrupalı ortakları tarafından da yüksek oranda desteklenmiş ve ortak savunmanın daha fazla kontrolsüz silahlanma olmadan yürütülebilecek olması Avrupa’daki mevcut durumun bundan sonrasında istikrarlı 272 Nazım Cafersoy, “ABD - Rusya İlişkilerinin Ana Çıkmazı: Ulusal Füze Savunma Sistemi”, Stratejik Analiz; 2001, Sayı: 17, s.40. 273 Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 21. 274 Andreas Wenger - Christian Nuenlist - Anna Locher, Transforming NATO in the Cold War : Challenges Beyond Deterrence in the 1960s, Routledge, New York, 2007, s. 24. 275 Barry Buzan - Lene Hansen, International Security Volume I: The Cold War and Nuclear Deterrence. SAGE Publications Ltd., London, 2007. 276 Loring Wirbel, StarWars: US Tools of Space Supremacy, Pluto Press, London, 2004, ss. 36-37. 75 bir şekilde korunmasının NATO’nun katkılarıyla gerçekleşmekte olması Soğuk Savaş’ın da yeni bir döneme girmesine yol açmıştır 277. Sovyetler Birliği ile ABD arasında gerçekleşen Anti-Balistik Füze Anlaşması’nın (ABM Treaty) görüşmeleri 1969 yılının Kasım ayında başlamıştır. Bu görüşmeler 1972 yılında imzalanan anlaşma ile balistik füze savunma sistemlerinin ve bu füzelere ait teknolojilerin geliştirilmesini belirli koşullar haricinde her iki taraf için de yasaklanmasıyla sonuçlanmıştır 278. Anlaşma neticesinde ulaşılan metinde, hem SSCB hem de ABD tarafları uzun menzilli füze saldırılarına karşı “bölgesel savunma gerektirecek” her türlü füze ve savunma projesinin yasaklanmasına karar verilmiştir. Diğer taraftan anlaşma stratejik ya da uzun menzilli füzelere karşı savunma politikaları geliştirilmesini yasaklamamaktadır 279. Görüşmelerin başlangıcında Amerikan tarafı Sovyetler Birliği’nin Moskova civarında devam eden bir füze savunma üssü ve ABD’nin devam etmekte olan bir kıtalar arası balistik füze (ICBM) savunma alanı ve füze savunması ile ilgili projeleri dışındaki balistik füze faaliyetlerinin durdurulmasını teklif eden bir öneri sunmuş ve bu öneri Sovyetler tarafından her iki taraf için de eşit koşullar sağlanmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir 280. Bu aşamada görüşmelerin tıkanmasına yol açan süreçte gerek Amerikan tarafında gerekse Sovyet tarafında bulunan bazı grupların füze hücum gücünün azaltılmasına karşı çıkmaları ve genişletilmiş caydırıcılığa yönelik devam eden inançlarıdır 281. Anti Balistik Füze Anlaşması, ABM füze sistemlerinin bir ülkenin tüm bölgelerinin korunması amacıyla konuşlandırılmasını yasaklamaktadır. Anlaşma neticesinde ABM’lerin her iki ülke başkentleri ve kıtalar arası balistik füze silo fırlatıcılarının bulunduğu bölgeye yakın bir alan olmak üzere sadece iki alanda konuşlandırılabilmesine karar verilmiştir. Anlaşmanın işlerliğinin her iki tarafça da izlenerek güven oluşması ve henüz iki ülkenin de ikinci bölge için inşa faaliyetlerine başlamadıkları düşünülere, 1974 yılında protokol 277Andreas Wenger - Christian Nuenlist - Anna Locher, Transforming NATO in the Cold War : Challenges Beyond Deterrence in the 1960s, Routledge, New York, 2007, s. 25. 278Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, ss. 21-22. 279James M. Lindsay - Michael E. O’Hanlon, Defending America : The Case For Limited National Missile Defense, The Brookings Institution, Washington, D.C., 2001, s. 5. 280Steven A. Hildreth - Carl Ek, “Missile Defense and NATO’s Lisbon Summit”, Congressional Research Service Report for Congress, December 28, 2010, s. 2. 281Robert A. Levine, “Deterrence and the ABM: Retreading the Old Calculus”, World Policy Journal, Vol. 18, No. 3 (Fall, 2001), S. 25. 76 güncellenmiş ve bu iki seçenekten birisinin seçilerek tek ABM alanı olarak belirlenmesi kabul edilmiştir 282. Görüşmelerin olumlu bir şekilde noktalanmasında ve balistik füzelerin gelişiminin sınırlanmasında belki de en önemli sebepler arasında bu silahların o dönemin teknolojisiyle çok düşük etkinlik sağlayabilecek düzeyde iken, maliyet olarak her iki taraf için de çok yüksek maliyetli olmasıdır 283. Bu faktör aynı zamanda her iki ülkenin nükleer silahlanmayı savunan iç politika kesimlerinin de ikna edilmesi açısından önemli bir rol oynamıştır 284. Anlaşma aynı zamanda her iki savunma bölgesi için de belirlenmiş sayıda ve güçte bir radar kapasitesi bulundurulmasına karar verilmiştir ki, bu sistemlere ülkenin sınırlarını ve karasularını çepeçevre kontrol edebilecek nitelikte erken uyarı işlevi gören radarların ve aynı amaçları taşıyan uydu sistemlerinin de dâhil edilmesini içermektedir. Bu anlaşmada müdahale edilmeyen alanlar, her iki ülkenin de sınır savunması amacıyla kısa ve orta menzilli füzelere yönelik yapacağı temel Ar-Ge çalışmaları ve kısa menzilli savunma sistemlerinin geliştirilmesi ile ilgili alanlardır 285. 1977 yılında Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in yaptığı bir açıklamada, karşılıklı caydırıcılığın ABM Anlaşması’na taraf olan her iki ülke açısından da birbirlerinin gücünü kabul etmek olarak algılandığı ifade edilmektedir. Sovyetlerin bu anlaşmaya taraf olmak için en önemli gerekçelerinin ciddi kaynak sıkıntıları bulunması ve ABD tarafından üretilen hızlı teknolojik yenilikler sebebiyle bu tür bir savunma sistemi alanında büyüyen avantajlarının ancak bir anlaşma yoluyla önlenebileceğini düşünmeleridir 286. 1980’li yılların başında Reagan yönetimi stratejik ölçülerde ABD ile SSCB arasında bir denklik bulunduğu tezini reddederek üstünlüğünü sergilemenin yollarını aramaya başladı. Bu çerçevede, 1983 yılında Stratejik Savunma Girişimi (SDI) adıyla ilan edilen füze kalkanı geliştirme ve konuşlandırma projesi, diğer bilinen adıyla “Yıldız Savaşları” projesi, iki güç arasındaki dengeleri temelden sarsabilecek ve aynı zamanda çok yüksek maliyet içeren bir macera olarak tanımlanmaktadır. Sovyetlerin ekonomik alanda yaşadığı 282Steven A. Hildreth - Carl Ek, “Missile Defense and NATO’s Lisbon Summit”, Congressional Research Service Report for Congress, December 28, 2010, s. 2 283 Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 22. 284Robert A. Levine, “Deterrence and the ABM: Retreading the Old Calculus”, World Policy Journal, Vol. 18, No. 3 (Fall, 2001), S. 25. 285James M. Lindsay - Michael E. O’Hanlon, Defending America : The Case For Limited National Missile Defense, The Brookings Institution, Washington, D.C., 2001, s. 5. 286Christian Reus-Smith - Nicholas J. Wheeler, Justifying Ballistic Missile Defence, Cambridge University Press, Cambridge, 2010, ss. 94-95. 77 sıkıntıları bir fırsat olarak gören ABD yönetimi bu projeyle silahlanma yarışını yeniden başlatarak rakibine meydan okumaktadır 287. Yıldız Savaşları basit anlamıyla bir araştırma programı olsa da bu proje çok iddialı başlıklar içermektedir. Yapısı itibariyle süregelmekte olan birçok Ar-Ge faaliyetini tek bir yönetim çatısı (Stratejik Savunma Girişimi Merkezi- SDIO) altında toplamakta ve 1980 yılının ilk yarısında belirlenen rakamlarla 2.7 milyar USD gibi büyük bir bütçe tahsisi gerçekleştirmektedir 288. Projenin doğurduğu sonuçlar arasında, iddialara göre SSCB kendi stratejik füze kalkanını geliştirebilmek için Amerika’dan çok daha yüksek bir kaynak tahsisi yapmak durumunda kalmış ve bunun sonucunda SSCB’nin yıkılmasına kadar varan büyük bir siyasi ve ekonomik çöküş ortaya çıkmıştır. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ve ardından SSCB’nin 1991 yılında dağılmasının ardından Soğuk Savaş sona ermiş ve dolayısıyla Yıldız Savaşları projesi gündemden düşmüştür 289. Jeremy Stocker290 Yıldız Savaşları projesinin en azından iki farklı versiyonu olduğunu ifade etmektedir. Buna göre, birincisi Reagan’ın nükleer saldırıların uzayda kurulacak bir uydu savunma kalkanı yoluyla imha edilmesi ile ilgili mükemmele yakın vizyonudur. İkincisi ise daha mütevazı bir şekilde ABD’nin kıtalar arası balistik füze silolarını koruyacak ve bu silahların caydırıcılığını daha da arttırabilecek olan füze savunma kalkanıdır. Yine bu alanda ortaya atılan diğer görüşlere arasında, ilk saldırı esnasında yerleşik nüfusun korunması ya da nükleer silahların azaltılması yönünde Sovyetler ile yapılacak pazarlıklarda bu yeni teknolojinin bir koz olarak kullanılması da bulunmaktadır. 3.3. Soğuk Savaş Sonrası Füze Savunma Yaklaşımları ABD ile Sovyetler Birliği arasında Anti Balistik Füze (ABM) Anlaşması 1972 yılında imzalandığında, Rusya sadece 15 Sovyet cumhuriyetinden birisi konumunda bulunmaktaydı. SSCB dağıldıktan sonra bir çok Sovyet nükleer füzesi ve erken uyarı radar 287John L. Finney - Ivo Šlaus, Assessing the Threat of Weapons of Mass Destruction: The Role of Independent Scientists. IOS Press, Amsterdam, 2010, s. 217. 288Jeremy Stocker, Britain and Ballistic Missile Defence: 1942–2002, Taylor & Francis Group, New York, 2005, s. 147. 289Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 20. 290Jeremy Stocker, Britain and Ballistic Missile Defence: 1942–2002, Taylor & Francis Group, New York, 2005, s. 148. 78 sistemi gibi diğer nükleer amaçlı ekipmanlar Rusya toprakları dışında kalmıştır. Bu durumda, Sovyetler 1991 yılında dağılmasıyla ABM Anlaşmasının iki tarafından birisi, nükleer silah ve ekipmanların dağılımına göre derecelendirilmiş 15 ayrı ülkeye bölünmüştü 291. Bu gelişmelerin bir diğer etkisi olarak ise Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte SSCB’nin çekildiği ya da fonksiyonunu yitirdiği Afganistan, İran, Irak ve Suriye gibi eski müttefikleri ya da etki alanlarında ortaya çıkan ve eski SSCB teknolojisiyle üretilmiş kontrolsüz silah stoklarının yarattığı büyük savunma risklerinin ortaya çıkmış olmasıdır 292. Bunun yanı sıra, Orta Doğu’da artan bir şekilde balistik füzelerin yayılması eğilimi sonucunda Soğuk Savaş’ın hemen ardından Suudi Arabistan gibi ılımlı ülkeler de kendi silahlanma programlarına başlama durumunda kalmışlardır. Nitekim bu balistik füzelerin yarattığı ilk tehlike, 1990-1991 yılında gerçekleşen Körfez Savaşı sırasında Irak güçleri tarafından çevre ülkelere tehdit oluşturan ve özellikle İsrail’e yöneltilen SCUD füzeleri ile ortaya çıkmış ve önlenmesi amacıyla Patriot anti füze sistemleri Türkiye, Katar, Ürdün, Suudi Arabistan ve İsrail’e konuşlandırılmıştır293. Silahların kontrolsüz yayılımı Soğuk Savaş sonrası balistik füze tehdidinin beklenmedik bir hızla yayılmış olması sebebiyle NATO yayılma sürecinin ilk aşamalarında etkin bir girişimde bulunamamıştır. Bu aşamada artık geleneksel yaklaşımlarla yayılmanın önlenmesine yönelik kontrollerin tek başına yeterli olmadığı fark edilmiş ve ortaya çıkan tehdidin büyüklüğü sebebiyle etkin füze savunma sistemleri geliştirilmesi bir şart haline gelmiştir. Böylece NATO ittifakının tüm dikkati Balistik Füze Savunması (BMD) adıyla bilinen ve ABD ile Avrupa’nın füze savunmasını aynı tehditlere karşı geliştirerek entegre etmeyi amaçlayan programa odaklanmıştır 294. Bush yönetimi 1992 yılında ABM Anlaşmasının Sovyetler Birliği’nin doğal varisi olan Rusya’nın muhatap alınacağı bir şekilde devam edeceğini açıklamış ve yeni füze kalkanı oluşturulması konusunda Rus yetkililer ile temas içinde bulunacağını belirtmiştir. 1997 yılında ise Clinton yönetiminin çabalarıyla, SSCB’den kalan nükleer kapasitenin önemli bir bölümünü topraklarında barındıran üç ülke olan Kazakistan, Beyaz Rusya ve 291James M. Lindsay - Michael E. O’Hanlon, Defending America : The Case For Limited National Missile Defense, The Brookings Institution, Washington, D.C., 2001, s. 26. 292John L. Finney - Ivo Šlaus, Assessing the Threat of Weapons of Mass Destruction: The Role of Independent Scientists. IOS Press, Amsterdam, 2010, ss. 163-164. 293Raymond Knops, “Missile Defence: The Way Ahead For NATO Report Submitted to Sub-Committee On Future Security and Defence Capabilities”, NATO Parliamentary Assembly, October 2011, s. 2. 294Keith B. Payne, "Post-Cold War Deterrence and Missile Defense", Orbis (Elsevier), Vol.39, Issue:2, 1995, s. 219. 79 Ukrayna’nın da ABM Anlaşması’nın varisleri olarak kabul edileceği ve bu anlaşma çerçevesine dahil edilmesi yönünde bir düzenleme gerçekleştirilmiştir 295. 3.3.1. ABD’nin Ulusal Füze Savunma (NMD) Politikası Ulusal Füze Savunma (NMD) sistemleri diplomatik yollar ile uzun menzilli balistik füzelerin yayılmasının engellenemediği, caydırıcılığın sağlanamadığı ve beklenen sonucu vermediği durumlarda ve etkin olmayan karşı saldırılar ertesinde bir sigorta işlevi görmektedir 296. Ortaya konulduğu ilk haliyle Ulusal Füze Savunması üç aşamadan meydana gelmektedir. İlk aşama, Alaska’da 20 adet karadan havaya avcı füzenin konuşlandırılmasını; ikinci aşama, 2007 yılına kadar bu adedin 100’e çıkarılmasını ve son aşama ise çok daha geniş kapsamlı ve bir yaklaşımla birçok farklı savaş başlığına karşı etkili olabilen 125 adet füze savunma unsurunun Alaska ve Kuzey Dakota’da konuşlandırılmasını içermektedir. Ronald Reagan’ın Yıldız Savaşları projesinin bir devamı olarak da görülmekte olan ve C3 olarak adlandırılan bu üçüncü aşamanın 2015 yılında tamamlanması beklenmekteydi297. Projenin uygulamaya konulduğu dönemde görevde bulunan ilk Bush yönetimi, projenin getirdiği yüksek mali ve teknik yükümlülükleri karşılamış ve üzerine projenin ilk aşama kapsamını genişleterek sadece ABD’yi kapsayan bir füze savunması değil, küresel anlamda etkinlik gösterebilecek Sınırlı Saldırılara Karşı Küresel Korunma (Global Protection Against Limited Strikes) adlı füze savunma projesini başlatmıştır. Bu yeni füze savunma projesi, Rusya’dan gelebilecek uzun menzilli balistik füze tehdidinin stratejik olasılığını düşürerek bunun yerine, ABD’yi ya da müttefiklerini belirli düşman ülkeler tarafından yapılabilecek daha dar kapsamlı balistik füze saldırılarından korumayı amaçlamaktadır 298. 295James M. Lindsay - Michael E. O’Hanlon, Defending America : The Case For Limited National Missile Defense, The Brookings Institution, Washington, D.C., 2001, ss. 26 – 27. 296Dean A.Wilkening, Ballistic-Missile Defence and Strategic Stability, Routledge, New York, 2006, s. 30. 297Shirley Williams, “Missile Defense Will Split NATO”, Prospect, June 2000, s. 43. 298Steven A. Hildreth - Carl Ek, “Missile Defense and NATO’s Lisbon Summit”, Congressional Research Service Report for Congress, December 28, 2010, s. 4. 80 ABD’nin Ulusal Füze Savunması’nın bir parçası olarak 1995 yılında yayınlanan Füze Savunma Yasası’nda aşağıdaki politikalar tespit edilmiştir 299: - En kısa sürede uygulanabilir ve operasyonsal açıdan etkin bir “aktif katmanlı kısa ve orta menzilli” (theater) füze savunması geliştirilmesi, - Ülke içinde birden çok yerde konuşlandırılabilecek, sınırlı, kazara ya da kaynağı bilinmeyen balistik füze saldırılarına karşı etkin operasyon kabiliyeti olan ve tehditlerin değiştirilmesi durumunda hedef füze katmanı esnek biçimde ayarlanabilecek bir sistem geliştirilmesi, - Rusya ile geliştirilen ulusal savunma sistemi ile ilgili istişarelerin hızlandırılması ve - Bu müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda ABM Anlaşması’ndan çekilme hakkının saklı tutulması. ABD’nin geliştirdiği ve NATO kuvvetlerinde de kullanılmakta olan, farklı menziller ve etkinlik koşullarıyla donatılmış karadan ve denizden yönlendirilebilen birçok füze savunma sistemi ve bunların hedeflerini etkin bir şekilde bulmasını sağlayan kara, deniz ve uzayda konuşlandırılmış radar sistemleri bulunmaktadır 300. Karadan havaya hareketli füze avcı sistemleri olan Patriot ve THAAD ve denizden havaya kullanılan AEGIS sistemleri kısa ve orta menzilli savunma görevi sağlamaktadır. ABD’nin uzun menzilli balistik füzelere karşı geliştirdiği kalkan ise bu sistemlerden farklı olarak küresel ölçekte uzun menzilli füzeleri atmosfer üzerindeki uçuşu sırasında imha ederek engelleyebilecek tek füze savunma sistemidir. Bu avcı savunma sistemlerinin bir diğer önemli özelliği ise patlayıcı bir savaş başlığı taşımadan, sadece çarpışmada yaratılan kinetik enerji vasıtasıyla imha edebilmeleridir 301. 2008 yılının sonunda Barrack Obama’nın seçimleri kazanmasıyla Amerika’nın savunma politikasında önemli değişiklikler olacağı öngörülmekteydi. Çünkü Obama’nın söylemi, ABD’nin tek taraflı politikalar yerine dünya üzerindeki sorunları daha çok işbirliğine yönelik yaklaşımlarla ele alacağı yönündeydi. Bu durumun ABD’nin ulusal savunma politikalarına yansıması ise, herhangi bir geliştirme olmadan mevcut politika ile 299A.g.e. s. 5. 300Peppino A. De Biaso, "Missile Defense and NATO Security", JFQ, Issue: 51, (4th Quarter 2008), ss. 49. 301Ian Davis, “Missile Defence:The Alliance Perspective”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 19. 81 devam edilmesi şeklinde oldu. Çünkü bu sistemler barışçıl caydırıcılığın bir parçası olarak tanımlanmaktaydı 302. Ulusal Füze Savunması’nın geliştirilmesi yönünde görüş bildiren gruplara göre, ABD’nin ve dolayısıyla NATO ülkelerinin potansiyel bir uzun menzilli füze saldırısı tehdidine karşı hala önemli kırılganlıkları bulunmaktadır. Çünkü projenin ilk iki aşamasında ağırlık kısa ve orta menzilli balistik füze saldırısına verilmiştir. Orta Doğu ve Kuzey Kore kaynaklı kıtalar arası balistik füze saldırısı tehdidinin en aza indirilmesi ve Avrupa’nın da savunulabilmesi amacıyla Polonya’ya ve Çek Cumhuriyeti’ne konuşlandırılacak füze savunma sistemleri projenin üçüncü ve son aşamasında ortaya konulan küresel savunma anlayışının bir parçası olarak düşünülmektedir 303. 3.3.2. 1999 NATO Stratejik Konsepti ve Füze Savunması 1999 Stratejik Konsepti, NATO’ya yetkilerin planlanması ve sorumlulukların yapılandırılması açısından daha geniş bir askeri yetki vermektedir. Daha geniş anlamda, isim belirtilmeyen potansiyel nükleer tehditlere karşı caydırıcılığın güçlendirilmesi temel hedef olarak belirlenmektedir. Buna ek olarak, NATO’nun askeri yetkilileri, NBC (nükleer, biyolojik ve kimyasal) silahların caydırılması ve karşı savunması alanında füze savunmasının geliştirilmesi ve sadece NATO alanında konuşlanmış askerlerinin değil bu alan dışında görev yapmakta olan askerlerin de etkin bir biçimde savaşmasını sağlayacak bir savunma sistemi oluşturulması yönünde bilgilendirilmişlerdir 304. Aynı zamanda, NATO kitle imha silahlarının ve benzer tehditleri yaratabilecek füzelerin yeniden tanımlanması sürecini başlatarak buna yönelik stratejiler ve beceriler geliştirmeye karar vermiştir. Buna yönelik genişletilmiş hava savunma kapasitesinin ne kadar olması gerektiği belirlenmiş ve bu kapasitelerin oluşturulabilmesi için yaklaşık olarak 8-10 milyar USD tutarında bir kaynak ayrılmıştır 305. NATO’nun 1999 Konsepti’nde yer alan maddeler füze savunmasının yeni jeopolitik ve stratejik gelişmelere uygun bir şekilde inşa edilmesi ve tanımlanması açısından önem taşımaktadır. 302Nicholas Khooa - Reuben Steff, “This program will not be a threat to them: Ballistic Missile Defense and US relations with Russia and China", Defense & Security Analysis, Vol. 30, No. 1, 2014, s. 17. 303Ian Davis, “Missile Defence:The Alliance Perspective”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 19. 304Brian J. Collins, NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011, s. 99. 305Jeremy Stocker, Britain and Ballistic Missile Defence: 1942–2002, Taylor & Francis Group, New York, 2005, s. 185. 82 3.3.3. Dört Zirve: Prag – Riga – Bükreş ve Strazburg NATO’nun Soğuk Savaş sonrası değişen küresel güvenlik koşulları çerçevesinde füze savunma sistemlerinin geliştirilmesi yoluyla kurmayı planladığı güvenlik dengesinin son aşaması, dört önemli NATO zirvesinde esas itibariyle şekillendirilmiştir. Bu toplantılar Prag (2002), Riga (2006), Bükreş (2008) ve Strazburg (2009) Zirveleri’dir. Bu toplantıların NATO’nun füze savunması açısından taşıdıkları önem ve içeriklerine ilişkin bilgiler şu şekildedir: - Prag Zirvesi 2002 yılında toplanan Prag Zirvesi dört aşamalı füze savunma girişiminin ilk aşamasını temsil etmektedir. Bu toplantılarda ağırlıklı olarak ittifak bölgesini ve bu bölgede yaşayan nüfusu her türlü menzile sahip balistik füzelere karşı korumayı sağlayabilecek seçenekler tartışılmış ve en etkin seçeneklerin belirlenebilmesi için bir fizibilite çalışmasının yapılması kararlaştırılmıştır 306. - Riga Zirvesi 2006 yılı Kasım ayında gerçekleştirilen Riga Zirve’sinde sunulan Kapsamlı Siyasi Yönerge (Comprehensive Political Guidance) ile NATO’nun 2002 yılı Prag Zirvesi Deklarasyonu’nda belirtilen füze savunma uygulanabilirlik raporunda belirtilen koşulları sağlama yönünde gerekli adımları atması için onay verilmektedir. Bu görevler, mevcut proje kapsamına ek olarak gelişmekte olan füze tehditlerine yönelik güncelleme yapılmasını da içermektedir 307. Riga Zirvesi’nde füze savunmasının teknik açıdan uygulanabilir bir yaklaşım olduğu sonucuna varılmakta ve ittifak ülkelerinin projenin süregelen siyasi ve askeri sonuçlarını da dikkate alan kapsamlı bir hazırlık çalışmasını ilgili kurumlarında başlatmaları tavsiye edilmektedir 308. - Bükreş Zirvesi 2008 yılında gerçekleştirilen Bükreş Zirvesi, 2002 yılında Prag’la başlatıp, 2006 yılında Riga ile devam eden üçlü zirve stratejisinin bir parçasını oluşturmaktadır ve bu süreç 2009 yılında Strazburg’da yapılacak zirve ile son bulacaktır. 306Nik Hynek - Vit Stritecky, “The Rise and Fall of the Third Site of Ballistic Missile Defense”, Communist and Post-Communist Studies, Vol. 43, 2010, s. 184. 307John C. Rood, "BMD after the Bucharest NATO Summit", Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 18. 308Nik Hynek - Vit Stritecky, “The Rise and Fall of the Third Site of Ballistic Missile Defense”, Communist and Post-Communist Studies, Vol. 43, 2010, s. 184. 83 Bu anlamda Bükreş Zirvesi tek bir buluşma olarak değerlendirilmemeli ve Riga Zirvesi’nde alınan kararların ileri aşamalı devamı niteliğinde incelenmelidir 309. NATO’nun Füze Savunması Fizibilite raporunun hazırlanması ve ABD Ulusal Füze Savunma (NMD) programının üçüncü aşamaya geçmesinden hemen sonraki döneme denk geldiği için Bükreş Zirvesi’nde NATO’nun füze savunma yaklaşımı çok daha kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Bu kapsamda bölgesel korumanın nasıl yapılacağının yanında, ABD’nin NMD programı ile NATO füze savunma sisteminin ne şekilde entegre edileceği ve ittifakın güneydoğu sınırlarını oluşturan bölgenin nasıl savunulacağı soruları zirvenin temel tartışma konularını oluşturmaktadır310. Bu bağlamda Bükreş Zirvesi, özellikle Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya gibi ittifakın güneydoğu sınırlarına yakın ülkelerin Orta Doğu kaynaklı kısa ve orta menzilli füze saldırılarından korunması için seçenekler geliştirmeyi amaçlamaktadır NATO Bükreş Zirvesi’nde varılan sonuçlar şu şekilde özetlenebilmektedir 311: - Füzelerin yayılması gittikçe artan bir tehlike halini almaktadır, - Füze savunma sistemleri bu tehdidi ortadan kaldırmanın etkin bir yolu olarak görülmektedir, - ABD tarafından Çek Cumhuriyeti ve Polonya’da konuşlandırılan füze savunma sistemleri NATO’nun müttefiklerinin korunmasına önemli bir katkı sağlamaktadır ve bu aşamadan itibaren benzer uygulamalar üzerinde odaklanılacaktır ve - İttifak, müttefiklerin koruma alanlarını genişletmek üzere yeni yollar aramaya devam edecektir. -Strazburg–Kehl Zirvesi (2009)NATO’nun Balistik Füze Savunma programının geliştirilmesi amacıyla yapılan entegrasyon çalışmalarının en somut aşamalarından birisi de Avrupa kıtasının füze savunmasını sağlamak amacıyla hazırlanan ve ABD Başkanı Barrack Obama tarafından 17 Eylül 2009 tarihinde düzenlenen Strazburg–Kehl Zirvesi’nde onay verilerek yürürlüğe giren Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (EPAA) adlı politikalardır 312. Bu politika yaklaşımı aynı zamanda dörtlü zirvelerin (Prag, Riga ve Bükreş) son aşaması 309NATO Dergisi, Bükreş: NATO'nun Dönüşümünde bir Kilometre Taşı.http://www.nato.int/docu/review/2008/03/ART3/TR/index.htm (12.09.2014). 310Ian Davis, “Missile Defence:The Alliance Perspective”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 25. 311John C. Rood, "BMD after the Bucharest NATO Summit", Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 18. 312Arif Başbaşoğlu, “Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Ekim 2011, Cilt:3, Sayı: 34, 76. 84 olarak bilinmekte ve Strazburg’da alınan kararlar diğer üç zirvede varılan sonuçları tamamlayıcı nitelikler taşımaktadır. Bu Zirve’de alınan kararlar Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (EPAA) başlığında detaylı bir şekilde incelenmektedir. 3.4. Balistik Füze Savunma (BMD) Programları Günümüzde Batı ülkelerin kullanmakta olduğu füze savunma teknolojisi ABD tarafından geliştirilmiş, test edilmiş ve kullanıma sunulmuş olan altyapıyı kullanmaktadır. Bu teknoloji, her menzilde, nitelikte, güçte ve özellikte yapılacak saldırılardan koruyabilecek bir şekilde tasarlanmıştır. Balistik Füze Savunma Sistemi, katmanlı bir yapıya sahip ve ateşlenen füzelerin ya da savaş başlıklarının hedefe varmadan yok etmesini sağlayacak çoklu görev takibi yapabilme özelliğine sahip olan aşağıdaki unsurları barındırmaktadır 313: - Ağ yoluyla birbiri ile iletişim kurabilen sensörleri (uzayda bulunanlar da dahil) ve kara ve denizde yerleşik ve hareketli bulunan ve hedef saptayan radarlar, - Balistik bir füzenin imha edilmesi içim karada ve denizde konuşlandırılmış önleyici füzeler, ve - Savaşan unsurlar ile ağdan alınan bilgileri operasyonsal konutlara dönüştüren komuta kontrol kademesidir. BMD Programları’nın odak noktası NATO’nun komuta ve kontrol (C2) sistemlerinin geliştirilmesi, test edilmesi ve entegrasyonun sağlanmasının yanında sistemin temelini oluşturan iletişim altyapısının NATO’ya ait çeşitli füze savunma sistemleri ve ülkelere ait füze savunma sistemleri ile etkin bilgi alışverişinin sağlanmasıdır. Bu şekilde entegrasyon sağlayan bir “sistemler-sistemi” niteliğindeki yapısı ile gerek NATO sınırları içinde gerekse bu sınırların ötesinde konuşlanmış olsun, düşman unsurlarının daha geniş menzilde tespiti, iletişim kurulması dolayısıyla NATO güçlerinin daha etkin savunma becerileri sergilemesi sağlanmaktadır 314. BMD projeleri aynı zamanda ABD Ulusal Füze Savunması’nın (NMD) bir parçası olarak algılanmalıdır. Bu kapsamda, Çek Cumhuriyeti ve Polonya hükümetleri BMD’nin 313Missile Defense Agency, The Ballistic Missile Defense System Fact Sheet, http://www.mda.mil/global/documents/pdf/bmds.pdf (11.09.2014). 314NATO Communications and Information Agency, Ballistic Missile Defence Programme, https://bmd.ncia.nato.int/Pages/default.aspx (10.09.2014). 85 bazı önemli unsurlarına ev sahipliği yapmayı kabul etmektedirler. Bu unsurlar, Çek Cumhuriyeti’nde konuşlandırılacak X bant dar ışın radarı ve Polonya’da konuşlandırılacak olan anti balistik Yerden Havaya Müdahale (GBI) füzelerinden oluşmaktadır.Bu coğrafi bölgeler NATO ile ABD Savunma Bakanlıkları arasında 2007 yılında yapılan görüşmeler sonunda her iki bölgenin de İran’dan gelebilecek potansiyel bir balistik füze saldırısına karşı stratejik açıdan en avantajlı konumlar olarak tespit edilmesi sonucunda seçilmiştir 315. 3.4.1. Aktif Katmanlı Kısa-Orta Menzilli (Theater) Balistik Füze Savunması (ALTBMD - 2005) Orta ve kısa menzilli balistik füze savunma sistemleri düşmana ait tehdit unsurunu hangi yükseklikle vurabildiğine göre sınıflandırılmaktadır 316. Buna göre, hedefleri ile 80- 100 km. yükseklikte kesişebilen sistemler “atmosfer dışı” savunma, bu yüksekliğin altında kesişim sağlayan sistemler ise “atmosfer içi” savunma sistemleri olarak tanımlanmaktadır. Bu ayrım, 80-100 km arasında atmosferik sürükleme şeritlerinin savaş başlığı taşıyan füzenin manevra kabiliyeti üzerindeki etkisi sebebiyle önemlidir. 40-80 km. aralığında ise atmosfer etkisi artarak balistik füzelerin manevra kabiliyetinin de artışına sebep olmaktadır. Ancak bu açıdan en etkin yükseklik 40 km. altı seviyesidir ki bu noktadan itibaren savaş başlığı taşıyan füzeler ile kesişme sağlanması oldukça zorlaşmaktadır 317. NATO 2001 yılında müttefik ülkelere 3.000 km. yarıçap menzilinde bulunan balistik füze tehditlerinin tespit edilmesine yönelik bir teknik yeterlilik çalışması hazırlamıştır. Bu program Aktif Katmanlı Kısa-Orta Menzilli (Theater) Balistik Füze Savunması (ALTBMD) projesi olarak bilinmektedir. 2003 ve 2004 yıllarında tamamlanan teknik yeterlilik çalışması sonunda alınan bilgilere dayanarak NATO savunma bakanları bu programın konuta ve kontrol iskeletini oluşturarak önleyici unsurların ve sensörler konusunda gelecekte hangi ülkenin katkıda bulunacağını tespit etmişlerdir 318. Katmanlı Kısa-Orta Menzilli (Theater) Balistik Füze Savunması Programı’nın 2005 yılında hayata geçirilmesi neticesinde NATO’nun Balistik Füze Savunma (BMD) projesinin ilk somut adımı atılmıştır. Bu gelişmeyi takiben, iki yıllık süreçte programa 315Nik Hynek - Vit Stritecky, “The Rise and Fall of the Third Site of Ballistic Missile Defense”, Communist and Post-Communist Studies, Vol. 43, 2010, s. 179. 316Dean A.Wilkening, Ballistic-Missile Defence and Strategic Stability, Routledge, New York, 2006, s. 46. 317A.g.e. s. 46. 318Peppino A. De Biaso, "Missile Defense and NATO Security", JFQ, Issue: 51, (4th Quarter 2008), s. 50. 86 katılımı sağlanacak güçler ve hangi NATO projeleri ile işbirliği sağlanacağına yönelik bir fizibilite çalışması gerçekleştirilmiştir 319. ALTBMD, 2011 yılının Ağustos ayında ilk kez gerçek operasyon koşulları altında başarılı bir şekilde test edilmiştir. Tatbikata dâhil edilen Hollanda, Almanya ve Amerika’ya ait uzaydan ve yerden gelen sinyallerle hareket eden Aegis ve Patriot sistemleri, simülasyonu yapılan düşman füzelerine karşı etkili bir kesişim görevi gerçekleştirerek operasyon becerisi kazandığı onaylanmıştır 320. 2010 yılında düzenlenen Lizbon ve 2012 yılında düzenlenen Chicago Zirvelerinde ALTBMD programı NATO Avrupa bölgesini ve bu bölgede yaşayan nüfusu kapsayacak şekilde genişletilmiştir. 2010 yılında geçici düzenlemesi yapılan kısa ve orta menzilli balistik füze savunması kapasitesine ilişkin geçici kriterleri 2012 yılında düzenlenen geçici bölgesel kriterler takip etmektedir 321. Sistemin kurulumunun tam olarak tamamlanması yaklaşık olarak 2018 yılını bulacaktır. Bu program sebebiyle Moskova ile olan ilişkilerde gerilim yaşanmaması amacıyla Rus yetkililer de NATO Lizbon Toplantısı’na katılmak üzere davet edilmişlerdir 322. Sonuç itibariyle ALTBMD ile Avrupa hava sahası paralel iki füze savunma sistemi ile korunmaya başlamıştır. NMD ile İran ve Kuzey Kore’den Amerika’ya yönelebilecek kıtalar arası balistik füzelere karşı savunma sağlanırken, ALTBMD ile Avrupa’ya yönelebilecek kısa ve orta menzilli füze tehditlerinin savunulması amaçlanmaktadır 323. 3.4.2. Avrupa Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (EPAA - 2009) Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (EPAA) politikası, ABD’nin Ulusal Füze Savunma (NMD) sistemlerinin NATO çerçevesinde geliştirilen Aktif Katmanlı Saha Balistik Füze Savunma (The Active Layered Theater Ballistic Missile Defense) projesi ile entegre 319NATO Communications and Information Agency, Ballistic Missile Defence Programme, https://bmd.ncia.nato.int/Pages/default.aspx (10.09.2014). 320Raymond Knops, “Missile Defence: The Way Ahead For NATO Report Submitted to Sub-Committee On Future Security and Defence Capabilities”, NATO Parliamentary Assembly, October 2011, s. 3. 321NATO Communications and Information Agency, Ballistic Missile Defence Programme, https://bmd.ncia.nato.int/Pages/default.aspx (10.09.2014). 322Oliver Thränert, “NATO and Missile Defence: Opportunities and Open Questions”, CSS Analysis in Security Policy, No. 86, December 2010, s. 2. 323Nik Hynek - Vit Stritecky, “The Rise and Fall of the Third Site of Ballistic Missile Defense”, Communist and Post-Communist Studies, Vol. 43, 2010, s. 184. 87 edilmesini amaçlamaktadır 324.Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım dört temel aşama üzerine bina edilmektedir. Bu aşamalar 2011 ile 2020 yıllarını kapsayan bir zaman dilimi çerçevesinde şu şekilde tanımlanmaktadır 325: Birinci aşamada (2011-2015) mevcut ve sağlanacak olan ekipmanlarla birlikte, denizden fırlatılan Aegis, SM-3 füzeleri ve hareketli gemi füze sistemlerinden olan AN/TPY-2 unsurlarının bölgesel balistik füze tehditlerine karşı NATO füze savunma sistemlerine iki yıl içerisinde dâhil edilmesi. İkinci aşamada (2015-2018) iki yıl süren test sonuçlarının alınması ile birlikte SM-3 füzelerinin hem karadan hem denizden fırlatılabilen daha gelişmiş ve etkin sensörler içeren modellerinin savunulan alanı kısa ve orta menzilli balistik tehditlere karşı genişletmek amacıyla sisteme dâhil edilmesi, Üçüncü aşama (2018-2020), SM-3 füzelerin halen geliştirme aşamasında olan ve orta seviye üstü menzillerde etkili olan Block 2-a modelinin sisteme entegre edilmesini içermektedir. Dördüncü ve son aşama (2020) ise yine geliştirilme aşamasında bulunan SM-3 füzelerinin kıtalar arası balistik (ICBM) füze tehdidini önlemeye yönelik modelinin sisteme entegre edilmesini içermektedir. 324Arif Başbaşoğlu, “Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Ekim 2011, Cilt:3, Sayı: 34, 76. 325Raymond Knops, “Missile Defence: The Way Ahead For NATO Report Submitted to Sub-Committee On Future Security and Defence Capabilities”, NATO Parliamentary Assembly, October 2011, s. 4. 88 Şekil 1: EPAA Programı ile Savunulan Alan326 Kaynak: Vermeirsch (2013)327 Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım aslında ABD tarafından yürütülen çok bölgeli bir yaklaşımdır ve aşamalı bir şekilde ABD’ye ait NMD sistemlerinin Avrupa ve Asya Pasifik bölgesindeki balistik saldırı tehdidine karşı entegre edilmesini amaçlamaktadır 328. Projenin Avrupa aşamasında atılacak adımlar Türkiye’nin güney doğu bölgesinde ileri tabanlı bir radar sistemi kurulmasını da içermesi açısından büyük önem taşımaktadır. EPAA projesinin I. aşaması 23 adet AEGIS Balistik Füze Savunma gemisinin Akdeniz’de ve özellikle İspanya’da konuşlandırılmasını ve 111 adet SM-3 Block IA füzesinin ise Romanya ve Polonya’da konuşlandırılmasını içermektedir329. 2016 yılına kadar Aegis BMD sistemlerinin 41 adete SM-3 Block I-A füzelerinin sayısının ise 341 adete çıkarılması öngörülmektedir. 326EPAA Programı kapsamında İran’dan gelebilecek bir Kıtalar Arası Balistik Füze (ICBM) tehdidine karşı savunma alanı. Haritaya Alaska ve Kaliforniya’daki yerden havaya füze kesici sistemler de dahil edilmiştir. 327 Ayoub Vermeirsch, Ballistic Missile Defense Select Issues and Policies, Nova Science Publishers, Inc., New York, 2013, s. 54. 328North Atlantic Treaty Organization, NATO Ballistic Missile Defence (BMD) http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_2012_10/20121008_media-backgrounder_Missile- Defence_en.pdf (10.09.2014). 329Nicholas Khooa - Reuben Steff, “This program will not be a threat to them: Ballistic Missile Defense and US relations with Russia and China", Defense & Security Analysis, Vol. 30, No. 1, 2014, 17–28. 89 Şekil 2: AEGIS BMD, SM-3 Füzesi330 Bu program kapsamında Hollanda 4 adet gemisini BMD özellikli radarlar ile modernize etmeyi, yine Hollanda ve Almanya kendi Patriot Hava ve Savunma Sistemleri’ni programa dâhil etmeyi planlamaktadırlar. Fransa ise mevcut tanımlama ve uyarı sistemlerini bu programa dahil müttefik sistemleri ile entegre etmeyi teklif etmektedir. Almanya, Ramstein Hava Kumanda ve Kontrol Üssü’nü NMD konuta kontrol ekibi için kullanıma açmıştır 331. 3.4.3. Asya - Pasifik Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (APPAA - 2009) Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım’ın ikinci etkinlik alanı olan Asya Pasifik bölgesinde Kuzey Kore ve Çin’in tehdidi altında olan Japonya’nın ABD ve NATO ile yapılan işbirliği neticesinde bir füze savunma sistemleri inşa etmesini hedefleyen APPAA programı 2009 yılında hayata geçirilmiştir 332. Bölgede ABD’nin en önemli ittifak ortağı konumunda olan Güney Kore ve Japonya’nın çevresi gerçek anlamda genişleyen ve sürekli modernize edilmekte olan bir 330Denizden havaya füze savunma sistemlerinden Aegis BMD gemisinden fırlatılan SM-3 füzesi. 331North Atlantic Treaty Organization, NATO Ballistic Missile Defence (BMD) http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_2012_10/20121008_media-backgrounder_Missile- Defence_en.pdf (10.09.2014). 332Michael D. Swaine - Rachel M. Swanger - Takashi Kawakami, Japan and Ballistic Missile Defense, RAND Corporation, Santa Monica, 2003, s. 10. 90 balistik füze tehdidi ile sarılmaktadır. Gözlemcilerin ifadesine göre Kuzey Kore’nin kısa menzilli balistik füzeler açısından geniş bir cephaneliği bulunmaktadır ve bu füzelerin Japonya ve Güney Kore’yi vurabilecek menzilde olduğuna inanılmaktadır 333. Kuzey Kore geçtiğimiz yıllarda birçok uzun menzilli balistik füze denemesi gerçekleştirmiştir ve 2012 yılı Aralık ayından itibaren bu denemelerde başarı kaydedildiği bilinmektedir. Ancak yine de Kuzey Kore’nin Guam ya da diğer Amerikan topraklarına ulaşabilecek balistik füze kapasitesine ne zaman ulaşabileceği konusunda kesin bir netlik bulunmamaktadır 334. 3.5. Günümüzde Füze Tehdidinin Kaynakları Günümüzde iki tür balistik füze tehdidinden bahsedilmektedir. Birincisi 10.000 km.nin üzerinde menzili olan kıtalar arası balistik füzeler (ICBM) ve diğerleri ise 10.000 km.’den daha az menzile sahip olan taktik balistik füzelerdir (TBM), orta menzilli balistik füzeler (IRBM) ve denizaltından fırlatılabilen balistik füzelerdir (SLBM) 335. Kuzey Kore ve İran nükleer aktör olma yolunda önemli çabalar sarf etmektedir, uluslararası anlaşmaları tanımamaktadır ve kıtalar arası balistik tehdit oluşturmaktadırlar. Çin ve Rusya ise uzun menzilli nüler kapasiteye sahip devletler olarak bu iki tehdide kıyasla farklı bir kategoride yer almaktadır ve uluslararası güvenlik kuruluşlarına entegrasyonu göreceli olarak daha yüksektir 336. Kuzeydoğu Asya’da Kuzey Kore ve Orta Doğu’da yer alan İran ve Suriye gibi aktörler, sahip oldukları kısa, orta ve orta üstü menzilli füzeler ile NATO ülkelerini ve onların stratejik ortaklarını için ciddi tehdit oluşturmaktadırlar. Kuzey Kore resmi olarak açıkladığı sayısız balistik füze denemesinin yanı sıra, ABD, Japonya ve Güney Kore gibi 333Ayoub Vermeirsch, Ballistic Missile Defense Select Issues and Policies, Nova Science Publishers, Inc., New York, 2013, s. 3. 334A.g.e. s. 3. 335Julian Palmore, "Missile Defense and Europe: Strengthening Transatlantic Co-operation in an Evolving Setting", Defense & Security Analysis Vol. 21, No. 4, December 2005, s. 427. 336Sait Yılmaz, "NATO Lizbon Zirvesi Sonuçları, Füze Savunma Sistemi ve Türkiye", Jeopolitik Aylık Strateji Dergisi, Yıl: 9, Sayı:77, (Aralık 2010), s. 23. 91 NATO üyesi ya da stratejik ortaklarını açıkça ya da üstü kapalı bir biçimde tehdit edebilmektedir 337. İran ise geçtiğimiz on yıl içerisinde çifte tehdit oluşturacak bir füze geliştirme programı başlatarak hem mevcut balistik füzelerinin menzilini geliştirmektedir hem de uranyum zenginleştirme programlarının nükleer silah üretimi amaçlı yürütüldüğü düşünülmektedir. Özellikle ABD ve Avrupa ülkeleri İran’ın nükleer ülkeler kulübüne dâhil olmaması için kapsamlı çalışmalar yürütmektedir. Aynı zamanda İran’a komşu ittifak partnerleri arasında bulunan İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin füze savunma sistemlerinin geliştirilmesi için çalışmalar yürütülmektedir 338. Aşağıdaki şekilde İran’ın mevcut ve hedeflenen balistik füze menzili ile ilgili haritaya göre İran’ın günümüzde ikinci safha olan yaklaşık 2.000 km.lik bir balistik füze menziline ulaştığı düşünülmektedir 339. Şekil 3: İran’ın Mevcut ve Planlanan Füze Menzilleri Kaynak: Peppino A. De Biaso (2008) 340. 337Department of Defense (DoD), Ballistic Missile Defense Review Report 2010, http://www.defense.gov/bmdr/docs/BMDR%20as%20of%2026JAN10%200630_for%20web.pdf (11.09.2014), s. 5. 338Richard Dean Burns, The Missile Defense Systems of George W. Bush, Praeger, Santa Barbara, 2010, s. 108. 339Peppino A. De Biaso, "Missile Defense and NATO Security", JFQ, Issue: 51, (4th Quarter 2008), s. 47. 340 A.g.e. s. 47. 92 Bu aşamada henüz etkin vuruş gücüne sahip kıtalar arası bir menzilden söz edilmemekle birlikte, kayda değer gelişmeler sağlanmaktadır. Örneğin sıvı yakıt ile hareket eden Shahab-3 füzeleri 2.000 km. menzili ile Türkiye, İsrail ve birçok Orta Doğu ülkesine erişebilmektedir 341. Geliştirilme aşaması devam etmekte olan Ashura füzeleri ise katı yakıt aşamasına geçmiş ve daha uzun bir menzili hedeflemektedir 342. Bu füze programında İran en önemli desteği Rusya, Çin ve Kuzey Kore’den almaktadır. İran’ın Shahab-3 füzesi Kuzey Kore yapımı No Dong füzesinin altyapısı üzerine geliştirilmiştir 343. Şekil 4: İran Shahab-3 Füzesi ve Mobil Rampası344 3.6. İttifak Dışı Güçlerin Füze Savunma Sistemine Bakışı Füze savunma sisteminin ortaya çıkabilecek muhtemel kıtalar arası balistik tehditleri hedef aldığı düşünülürse, bu tehdidi oluşturan ülkeler arasında en önemlileri olan Rusya ve Çin’in füze savunmasına bakış açılarını değerlendirmek önem arz etmektedir. Moskova’daki yaygın görüş, NATO tarafından hayata geçirilen Balistik Füze Savunması’nın açıklandığı şekilde terörist ya da kontrolsüz güçleri hedef almadığı ve bu 341Ian Davis, “Missile Defence:The Alliance Perspective”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, Ss. 22-23. 342John C. Rood, "BMD after the Bucharest NATO Summit", Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 16. 343Department of Defense (DoD), Ballistic Missile Defense Review Report 2010, http://www.defense.gov/bmdr/docs/BMDR%20as%20of%2026JAN10%200630_for%20web.pdf (11.09.2014), s. 6. 344İran yapımı Shahab-3 MRBM Füzesi. Mobil rampadan fırlatılabilme özelliği bulunmaktadır. Menzili 1300 ile 2.000 km. arasındadır. 93 sebeplerin ABD tarafından sadece havayı bulandırmak üzere kullanılan gerekçeler olduğu yönündedir. Bu görüşe göre, BMD programı Rusya’nın stratejik nükleer caydırıcılığını azaltmak üzere tasarlanmaktadır 345. Bu görüşe paralel olarak, ABD’nin olası İran gibi potansiyel düşmanların tehdidine karşı Avrupa’da konuşlandırılacağını 2007 yılında açıkladığı alan füze savunma sistemlerine karşı Rus yetkililerin açıklamaları da benzer içerikler taşımakta ve güçlü bir karşı duruş sergilemektedir 346. Aslında Rus tarafının füze savunmasına ilişkin kaygıları, SSCB’nin dağılmasından önce geliştirilen Yıldız Savaşları projesine ve Rusya döneminde yürütülmeye başlanan Amerikan Ulusal Füze Savunma (NMD) sisteminin başlangıç yıllarına dayanmaktadır. 1980’li yılların başında SSCB’nin ekonomik anlamda düşüşü silahlı kuvvetlerin gereken modernizasyonu sağlayamamasına ve böylelikle etkinlikten uzaklaşmasına neden olmuştur. Örneğin Sovyetler Birliği Reagan döneminde geliştirilen Yıldız Savaşları programına karşı bir hamle geliştirebilecek teknolojik kapasiteden uzak bulunmaktaydı 347. Rusya’da Amerikan NMD programı baştan itibaren ABM Anlaşmasını direkt bir biçimde ihlal eden bir yaklaşım olarak görülmektedir ve Rus uzmanların büyük bir bölümü bu projelerin ifade edildiği sınırlarda hiçbir zaman durdurulmayacağına inanmaktadır 348. Rusların bu konudaki karşıtlıklarının birkaç önemli kaynağı bulunmaktadır. Ancak en önemlisi, füze savunmasının Rusya’nın stratejik kuvvetlerinin yayılması yönünde oluşturacağı baskıdır. Rusya’nın en son isteyebileceği şey, sınırlı kaynakları ve oldukça eskiyen stratejik silahları varken yeni bir stratejik silahlanma yarışına girilmesidir 349. Buradan, Rusya’nın askeri alanda ortaya çıkabilecek krizlerin sürekli olması ve silahlanma yarışının yeniden başlaması durumunda eski caydırıcılık seviyesini yakalayamayacağı düşünülmekte bu sebeple Rus hükümetinin bu alandaki mevcut caydırıcılık konumlarını korumak amacıyla füze savunmasına karşı oldukları sonucu çıkarılmaktadır. 345Dmitry Adamsky, “Nuclear Incoherence: Deterrence Theory and Non-Strategic Nuclear Weapons in Russia”, Journal of Strategic Studies, Vol. 37, No. 1, (Jan 2014), s. 9. 346Peppino A. De Biaso, "Missile Defense and NATO Security", JFQ, Issue: 51, (4th Quarter 2008), ss. 51. 347Lionel Ponsard, Russia, NATO and Cooperative Security: Bridging the gap, Routledge, New York, 2007, s. 63. 348Andrei Shoumikhin, “Current Russian Perspectives on Arms Control and Ballistic Missile Defense”,Comparative Strategy, 1999, 18:1, s. 50. 349John Newhouse, “The Missile Defense Debate”, Foreign Affairs, Vol. 80, No. 4 (Jul. - Aug., 2001), s. 104. 94 Özellikle Obama yönetiminin göreve başlaması ile füze savunma sistemlerinin Çin ve Rusya tehdidine karşı savunmanın dengelenmesi yaklaşımına dayalı bir politika geliştirilmiştir. Bu ülkelerin de ABD’nin politikalarını dengelemek amacıyla geliştirdiği karşılık kavramsal olarak yeni stratejik ve konvansiyonel silah konumlandırmak ve askeri doktrinlerini değiştirmek şeklinde gelişmiştir 350. Sonuç itibariyle ABD’nin NATO üzerinden geliştirmeye devam ettiği yeni stratejiler Çin ve Rusya ile olan savunma dengelerinde ve genel ilişkilerinde temel bir çelişki unsuru oluşturmaktadır. Çin açısından BMD programlarının kaygı yaratan önemli unsurları Vermeirsch351 tarafından şu şekilde sıralanmaktadır; - Kuzey Kore gibi ülkelerin silahlanmasını kışkırtarak küresel istikrarsızlığa yol açması, - Çin’i hedef gösteren bu programlar sonucunda NATO ve ABD’nin Güney Kore, Japonya, Filipinler ve Avustralya gibi ülkelerle stratejik ortaklığı güçlenirken Çin’e kuşkuyla bakılması, - Çin’in Tayvan’da meydana gelebilecek ayrılıkçı girişimleri önlemek üzere Tayvan’ı caydırıcı nitelikte konuşlandırdığı füzelerin etkisini ortadan kaldırması, - Çin’in konvansiyonel balistik füzelerinin caydırıcılığını azaltması. Rusya ve Çin’in paylaştığı ortak bir temel kaygı ise, BMD’nin uzay odaklı teknolojiler üzerinden sürdürülecek olmasının uzayı bir rekabet alanı durumuna getirecek olması gerçeğidir 352. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak Rusya ve Çin 2008 yılında önemli bir füze yenileme programı başlatmış ve sahip olduğu nükleer silahların yarısının 2015 yılına tamamının ise 2020 yılına kadar yenilenmiş olmasını planlamaktadır 353. 350Nicholas Khooa - Reuben Steff, “This program will not be a threat to them: Ballistic Missile Defense and US relations with Russia and China", Defense & Security Analysis, Vol. 30, No. 1, 2014, s. 17. 351Ayoub Vermeirsch, Ballistic Missile Defense Select Issues and Policies, Nova Science Publishers, Inc., New York, 2013, ss. 17-18. 352John Newhouse, “The Missile Defense Debate”, Foreign Affairs, Vol. 80, No. 4 (Jul. - Aug., 2001), s. 105. 353Nicholas Khooa - Reuben Steff, “This program will not be a threat to them: Ballistic Missile Defense and US relations with Russia and China", Defense & Security Analysis, Vol. 30, No. 1,2014, s. 18. 95 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: NATO FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE 4.1. NATO’nun Tehdit Algısında Balistik Füzeler Günümüzde NATO’ya dâhil olan ülkeler için balistik füze tehdidi hem nitelik hem de nicelik açısından gitgide artış göstermektedir ve önümüzdeki on yılda da bu tehdidin artış eğiliminde olması beklenmektedir. NATO’nun Lizbon Zirvesi’nde yeni bir stratejik yaklaşımla masaya yatırdığı balistik füze tehdidi, “Avro-Antlantik bölgesi için gitgide artan hayati bir tehdit” olarak nitelendirilmektedir. Bu tehdit NATO’nun ittifak üyelerinin temsil ettiği nüfusun bu tehditten korunabilmesi için ortak bir savunma oluşturulmasını temel alan yeni bir strateji üretmesini zorunlu kılmıştır 354. Bu tür bir kaygının altında yatan en önemli gerekçelerden birisi, sadece 30 yıl öncesine kadar dünya üzerinde toplam 9 ülke balistik füze envanterine sahipken, günümüzde bu ülkelerin sayısının 32’ye ulaşmış olmasıdır 355. Bunların içinden özellikle İran ve Kuzey Kore’nin açık bir şekilde NATO ülkelerine karşı düşmanca bir tutum geliştirmesi ve Irak, Suriye, Pakistan ve Mısır gibi ülkelerin ise güvensiz iç koşullar ve tehlikeli terör hareketlerine ev sahipliği yapması NATO’nun balistik füze tehdidi ile ilgili algısının belirleyici unsurları olmaktadır. Mevcut küresel koşullar ortaya koymaktadır ki, balistik füze sistemleri daha esnek, daha kolay gizlenebilir, daha güvenilir ve etkin bir yapıya kavuşmakta, bunun yanında menzilleri ise gitgide artmaktadır 356. Bir kısım ülkeler sahip oldukları balistik füzelerin kullanım öncesi imha edilmesini zorlaştırıcı önlemler üzerinde çalışmakta ve aynı zamanda füze savunma sistemleri aşabilecek teknolojilerin geliştirilmesine yoğunlaşmaktadırlar. İran ve Kuzey Kore gibi bazı ülkeler ise balistik füzelerini nükleer, kimyasal ve biyolojik başlıklar ile güçlendirecek teknolojiye erişme yolunda önemli adımlar atmışlardır ve gerek NATO ülkeleri gerek küresel gerekse küresel anlamda önemli bir tehdit oluşturmaktadırlar 354 Haktan Birsel, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”,SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:25, 2012, s. 118. 355 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 4. 356 Ayoub Vermeisch, Ballistic Missile Defense Select Issues and Policies, Nova Science Publishers, Inc., New York, 2013, s. 34. 96 357. Bu tür bir balistik güce sahip olunması, bir çatışma halinde kayda değer miktarda yıkıcı sonuçlara yol açabilecektir. Konvansiyonel bir çatışmanın sonucunu ve akışını değiştirme yetisi olmayan, uzun menzilli nokta vuruş kabiliyeti sınırlı olan balistik füzelerin bu derece önem taşımasının altında yatan diğer önemli bir gerekçe de, balistik füzelere sahip bulunan ülkelerin nokta hedefi niteliğindeki stratejik ve askeri hedeflerden ziyade, geniş hedef teşkil eden büyük yerleşim birimlerine, yani hedef ayırt etmeden sivil insanlara karşı kullanma bakımından gizli ya da açık bir niyeti temsil etmesidir. Bu tür bir niyet, balistik füzelerin kitle imha silahları içeren başlıklarla donatılması riski ile birlikte düşünüldüğünde, bu silahlara ilgi gösteren bir gücün eninde sonunda kitle imha silahlarına da ilgi duyacağı yönünde bir öngörü ortaya çıkmaktadır 358. NATO ülkeleri için önemli tehdit unsuru olan operasyonsal balistik füzeler silolarda, denizaltılarda ve karada konuşlandırılmış mobil bataryalar vasıtasıyla kullanılabilmektedir. Hareket edebilir (mobil) füze sistemlerinin birçok ülke tarafından özellikle tercih edilmesinin en önemli sebebi, gerektiğinde saklanabilir ve yer değiştirebilir olmalarıdır ki bu durum muharebe koşullarında büyük bir avantaja dönüşebilmektedir. Kısa menzilli balistik füzelerde savaş başlıkları ana gövde ile beraber korunurken uzun menzilli füzelerde ise savaş başlıkları ayrı bir araç vasıtasıyla muhafaza edilerek taşınmaktadır 359. Bazı uzun menzilli balistik füzeler, füze başına 10 âdete kadar erişebilen “çoklu bağımsız hedeflenebilir ve değiştirilebilir başlık” (MIRVs) taşıyabilmektedir. Kıtalar arası balistik füzelerde kullanılmakta olan “değiştirilebilir başlıklar” (RVs) yer kürenin atmosferine saniyede 8-10 Km.ye kadar varan bir hızla girebilmektedir 360. Balistik füzelerin hareket etmesi ve hızlanmasında temel olarak sıvı ve katı yakıt biçimleri kullanılmaktadır. Günümüzde kullanılan modern füze sistemlerinde bu anlamda eğilim katı yakıt kullanılması yönündedir. Çünkü katı yakıt lojistik gereksinimlerini azaltmakta ve operasyonların daha basit bir şekilde yürütülmesini sağlamaktadır 361. 357 Michael Elleman, "Containing Iran's Missile Threat", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.54, Issue:1, 2012, s. 121. 358 Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”,Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 21. 359 Jack Spencer, The Ballistic Missile Threat Handbook, The Heritage Foundation, 2000. s. 4. 360 NATO Communications and Information Agency, Ballistic Missile Defence Programme, https://bmd.ncia.nato.int/Pages/default.aspx 361 Anthony Seaboyer - Oliver Thränert, “What Missile Proliferation Means for Europe”, Survival, Vol. 48, No. 2, Summer 2006, s. 93. 97 4.2. Ulusal Füze Savunma Sistemlerinin (NMD) Dönüşümü Temelleri Reagan döneminde açıklanan devasa bütçeli “Yıldız Savaşları” projesine dayanmakta olan ve 11 Eylül 2001’de yapılan terörist saldırıların dünyada tehdit algısını yeniden şekillendirmesiyle birlikte George W. Bush tarafından biçimlendirilen Ulusal Füze Savunma (NMD) projesi, günümüzde öncelikli olarak İran ve Kuzey Kore’den gelebilecek kıtalar arası balistik tehditlerin önlenmesini amaçlamaktadır 362. Ortaya çıkış şeklinden de anlaşılacağı üzere, esas amacı itibariyle Amerikan topraklarının kıtalar arası balistik füze (ICBMs) tehditlerinden korunması hedeflenmiştir ancak genişletilmiş caydırıcılık faktörünün de devreye girmesi ile NATO tarafından Avrupa’nın da İran tehdidinden korunması amacıyla kabuk değiştiren proje, günümüzdeki haline son 15 yıl içerisinde ulaşmıştır 363. ABD’nin liderliğinde geliştirilen ve aşamaları belirlenen proje, balistik füzelerin kalkış aşamasından hedefe ulaşmasına kadar olan her aşamayı ayrı bir yaklaşımla ele almakta ve belirlenen tehditlerden gelebilecek saldırıların füze savunması ile ne şekilde önlenebileceğine yönelik stratejik ve teknolojik yaklaşımları barındırmaktadır. Günümüzde isim değiştiren proje ABD tarafından isimlendirildiği şekliyle Balistik Füze Savunması (BMD) yerine, 2004 yılının Aralık ayından itibaren, Yer-merkezli Orta-menzilli Savunma (GMD) projesi olarak anılmaktadır 364. Bunda en önemli rol, günümüzde Rusya, Çin ve Hindistan gibi süper nükleer güçlerin dışında birçok ülkenin de artık toplamı 1000’li rakamlarla ifade edilen balistik füzelere sahip olmasıdır. Diğer önemli bir unsur ise mevcut balistik füzelerin yüzde 90’ından fazlasının menzilinin 1.000 Km.den daha az olmasıdır 365. Bu sebeple BMD projesi, geçtiğimiz 10 yıl içinde mevcut tehditleri daha etkin bir şekilde tanımlamakta olan GMD projesine dönüşmektedir. GMD sisteminde halen bir kısmının kurulumu ya da altyapı planları sürdürülmekte olan kızılötesi sensörler ile hareket halindeki balistik füzeleri tespit edebilen uydular, yer ve deniz tabanlı erken uyarı ve X-bandı radar takip sistemleri ve “vur ve imha et” 362 Richard D.Burns, The Missile Defense Systems of George W. Bush, Praeger, Santa Barbara, 2010, ss. 48- 49. 363 John L. Finney - Ivo Šlaus, Assessing the Threat of Weapons of Mass Destruction: The Role of Independent Scientists, IOS Press, Amsterdam, 2010. s. 224. 364 Ian Davis, “Missile Defence: The Alliance Perspective”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 55. 365 Department of Defense (DoD), Ballistic Missile Defense Review Report 2010, http://www.defense.gov/bmdr/docs/BMDR%20as%20of%2026JAN10%200630_for%20web.pdf (11.09.2014). 98 (hitand/tokill) olarak adlandırılan en az sekiz farklı çeşit kesici füze ve lazer sistemi kullanılmaktadır.366 Projenin ABD tarafından finanse edilecek ilk aşaması, Almanya ve İtalya’nın mevcut füze savunma sistemlerinin tamamen Patriot ve Hawk savunma unsurları ile değiştirilmesini öngören ve yaklaşık 3,6 milyar USD bütçe tahsis edilen Orta Menzilli Genişletilmiş Savunma Sistemleri (MEADS) isimli proje çerçevesinde planlanmıştır 367. Bu unsurlar önleyici füzeler ve etkin radar sistemlerini içermektedir. 2014 yılı Eylül ayında MEADS projesinin radar sistemlerine ilişkin İtalya ve Almanya’da yapılan ve altı hafta süren testler sonucunda füze takibi ve hedef kilitlenmesi alanında NATO füze savunma sistemlerine önemli katkı sağlayabilecek başarılı sonuçlar elde edilmiştir 368. Avrupa Orta- Menzil Radar (EMR) projesi kapsamında konuşlandırılan X-bandı (8-12 GHz) takip radarları düşman unsurlarına ilişkinin bilginin “yer tabanlı önleyici” (GBI) füze bataryalarına doğru koordinatlar eşliğinde iletilmesi açısından hayati önem taşımaktadır. İkinci önemli radar unsuru olan mobil radarlar ise ileri tabanlı X-bant (FBX) radarlar olarak tanımlanmaktadır. NMD projesinin başından itibaren konumlandırması planlanan radar sistemleri için üç temel bölge ve silo-temelli önleyici (GBI) görevinde kullanılması amacıyla 54 nokta tespiti yapılmıştır. Bu noktalardan 44 tanesi ABD sınırlarında, 10 tanesi ise Avrupa’da yer almaktadır 369. Füze Savunma Sistemi’nin Avrupa’da belirlenen radar ve önleyici füze noktaları olarak ilk etapta öngörülen Polonya ve Çekoslavakya’ya370 ek olarak Türkiye’de yer alacak olan füze radar alanıyla günümüzdeki tanımına ulaşmıştır. Bu unsurlara ilave olarak, X-tabanlı radarlardan bir bölümü denizde konuşlandırılmış ve Pasifik Okyanusu-Alaska hattında yer almaktadır. Erken uyarı amaçlı hareketli deniz radarları ise İngiltere ve Grönland açıklarında konuşlandırılmaktadır 371. Şekil’de komuta, kontrol, muharebe yönetimi ve iletişim ağını oluşturan unsurların deniz, kara ve uzayda konuşlandırılan radar ve erken uyarı sistemleri vasıtasıyla tehditleri sınırlandırma algoritması açıklanmaktadır. Bu algoritmaya göre her menzil grubu 366 Ian Davis, “Missile Defence: The Alliance Perspective”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, s. 55. 367 Richard D.Burns, The Missile Defense Systems of George W. Bush, Praeger, Santa Barbara, 2010, s. 81. 368 Lockheed Martin, MEADS Multifunction Fire Control Radar Proves Capabilities in Performance Tests. http://www.lockheedmartin.com/us/news/press-releases/2014/september/mfc-meads-multifunction- fire-control-radar-proves-capabilities-performance-tests.html (15.10.2014) 369 John L. Finney - Ivo Šlaus, Assessing the Threat of Weapons of Mass Destruction: The Role of Independent Scientists, IOS Press, Amsterdam, 2010. s. 225. 370 Miltech, "Missile defence Reloaded, A Phased Adaptive Approach for Missile Defence in Europe", Military Technology, 11/2009, s.31. 371 Christian Reus-Smith - Nicholas J. Wheeler, Justifying Ballistic Missile Defence, Cambridge University Press, Cambridge, 2010, s. 103. 99 sınıflandırmasında balistik füzenin atmosfere çıkma açısı dikkate alınarak farklı bir radar sistemi devreye girmektedir 372. Şekil 5: Farklı Balistik Tehditlere Karşı Füze Savunma Alternatifleri Kaynak: Miltech (2009) Bu gelişmelerden hareketle son otuz yılda füze savunma sisteminin geçirdiği evrimin politik gerçekliklerde, askeri öngörülerde, teknolojik gelişmelerde yaşanan hangi değişimlerden etkilendiği daha iyi anlaşılabilmektedir. Füze Savunma Komitesi’nin (MDA) geçtiğimiz 27 yıl içerisinde tüm program geliştirme giderleri için talep ettiği yaklaşık 150 milyar USD’nın141.1 milyar USD tutarındaki kısmını proje için harcamış olduğu da dikkate alınmalıdır 373. ABD Başkanı Obama’nın 2009 yılı Eylül ayında duyurduğu Aşamalı Uyarlanabilir Füze Savunma yaklaşımıyla birlikte ABD tarafından yürütülen füze savunma projelerinin tamamen Avrupa ile entegrasyonu yönünde adımlar atılmaya başlanarak, kara ve deniz temelli önleyici füzeler ile bunların komuta ve kontrolünde kullanılacak sensörlerin yeniden yapılandırılmasını amacıyla 2011 ile 2020 yılları aralığını kapsaması planlanan dört aşamalı 372 Miltech, "Missile defence Reloaded, A Phased Adaptive Approach for Missile Defence in Europe", Military Technology, 11/2009, s.33. 373 Václav Trejbal, "Missile Defense in Europe: Never-Ending, Ever-Changing Story", Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 8. 100 sürece de başlamıştır 374. Türkiye’nin füze savunma sisteminde aktif bir rol almasına da yol açan ittifak içi yoğun bir diyalog akışının gerçekleştiği bu süreç ile ilgili olarak gerek NATO, gerekse Türkiye açısından önemli politik ve ekonomik özellikler belirleyici olmuştur. 4.3. Füze Savunmasının Politik Karakteristiği Amerikan politik yaklaşımına göre saldırı amaçlı yer tabanlı füzelerin azaltılmasına yönelik Çin ve Rusya’ya verilen caydırıcı sinyalin temelini füze savunma sistemine yapılan yatırımlar oluşturmaktadır. Özellikle son 10 yıl içerisinde Rusya’nın göreceli olarak geri plana aldığı kıtalar arası balistik füze çalışmaları alanında Çin’in Dongfeng 21D hipersonik uzay temelli balistik füzesine yönelik yatırımları NATO ülkelerini tehdit edecek bir boyut taşımaktaydı. Bu alanda füze savunma sisteminin başarılı bir caydırıcılık üstlenmesinin etkisiyle Çin’in hipersonik uzay çalışmalarına ara vermesi bu politikanın etkinliğini ortaya koymaktadır 375. Burada verilmekte olan caydırıcı politik sinyallerden bir diğeri ise, Rusya ve Çin’in İran ve Kuzey Kore’ye verdikleri askeri desteğin kısıtlanması ya da sona erdirilmesi amacını taşımaktadır. Füze savunmasının İran’ın süregelen ve nükleer kapasite geliştirme yönünde ilerleyen eğilimlerinin sadece Avrupa için değil, ideolojik açıdan olmasa da coğrafi açıdan onun bir parçası kabul edilen Rusya için de büyük bir tehdit oluşturacağı ikili ve açık diyaloglar yoluyla defalarca kez Rusya ile paylaşılmıştır. Rusya’nın stratejik koşullar açısından destek olması mümkün olmayan NATO füze savunma sistemlerine karşı direnç geliştirmemesi projenin sağlıklı yürümesi açısından büyük önem taşırken, aynı zamanda Rusya ile ortak yaklaşım geliştirilebilecek alanların yaratılması durumunda projenin politik anlamda başarıya ulaşmış kabul edilebileceği varsayımı NATO çevrelerinde benimsenmektedir 376. İran-Rusya ekseninde karşılaşılan sorunun bir benzeri de Kuzey Kore-Çin ekseninde ortaya çıkmaktadır. Kuzey Kore’nin Pasifik bölgesini istikrasızlaştırıcı ve bölgedeki NATO müttefiklerini tehdit eden nükleer programı, doğurduğu güncel sorunların yanı sıra, NATO- 374 Burcu C. Göynü, "Current Ballistic Missile Defense Program and Discussions in Turkey", IFAR Fact Sheet, January 2013, s. 1. 375 Anders Hansson, “Refocusing European missile defence”, Space Policy, Vol.27, 2011, s. 117. 376 Richard Weitz, "Illusive Visions and Practical Realities: Russia, NATO and Missile Defence", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.52, Issue: 4, 2010, s. 99. 101 ABD caydırıcılığının Çin’in bölgedeki yüksek çıkarlarıyla çakışması sonucu zayıflamasına sebep olmaktadır. Bölgede ortaya çıkan mevcut duruma direkt olarak müdahil olmak ABD’nin inandırıcılık ve ağırlığı açısından muhtemel zararlarla sonuçlanabilecektir 377. Bu bağlamda füze savunma sistemlerinin kendisi ile ilgili atılacak adımlar caydırıcılık ve inandırıcılık açısından en önemli sinyal olma görevini üstlenmektedir. Rusya tarafından füze savunma sistemine yönelen eleştirilerin ortaya çıkardığı en önemli gerçek, füze savunmasının temel hedefinin Rusya olduğu yönündedir 378. Bu durumda aslında önemli bir doğruluk payı olduğu kadar, NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in ifadesiyle Vancouver’denVladivostok’a (Rusya’nın en doğusu ucunda bulunan bir şehir) kadar uzanan bir balistik füze savunmasının bu proje ile birlikte geliştirildiği gerçeğini değiştirmemektedir 379. Rusya ile gerçekleştirilmesi planlanan işbirliği çalışmaları, 2014 yılının Nisan ayında Rusya’nın Ukrayna’nın Kırım bölgesine yaptığı askeri müdahale sonucunda, yerini günümüzde her aşamasında daha da artmakta olan bir gerilim sürecine bırakmış ve “NATO ile Rusya arasındaki her türlü sivil ve askeri işbirliği” durdurulmuştur. Gerçekte, ortaya çıkan bu gerilim süreci Kırım’ın işgalinden bir süre öncesine kadar uzanmaktadır 380. Yaşanan politik çatışmanın temeli, 2012 yılının Mayıs ayında füze savunmasının resmen hayata geçirildiği Chicago Zirvesi’ne yönelik Rus politikacıların odaklandığı ve NATO yerine ABD çıkarlarının ön plana çıkarıldığı yaklaşımlara dayanmaktadır. Örneğin Rusya Teknoloji ve Strateji Analizleri Merkezi Direktörü RuslanPukhov’un 2013 yılında Financial Times’a yaptığı açıklamada kullandığı “S-300 ve S-400 gibi Rus füze savunma unsurlarının halen dünyada en iyi sistemler olduğu” yönündeki açıklama Rusya’nın konuya genel rekabetçi yaklaşımının özeti niteliğindedir 381. 377 Gustav C. Gressel - Eugene Kogan, Missile Defence in Europe: Systems, Policies and Strategic Choices, Internationales Institut für Liberale Politik, Wien, 2010, s. 12. 378 Dmitry Adamsky, “Nuclear Incoherence: Deterrence Theory and Non-Strategic Nuclear Weapons in Russia”, Journal of Strategic Studies, Vol. 37, No. 1, (Jan 2014), s. 34. 379 Richard Weitz, "Illusive Visions and Practical Realities: Russia, NATO and Missile Defence", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.52, Issue: 4, 2010, s. 99. 380 Roberto Zadra, "NATO, Russia and Missile Defence", Survival: Global Politics and Strategy, Vol. 56, Issue: 4, s. 51. 381 Anders Hansson, "Where next for missile defence? RUSI’s Missile Defence Conference", Space Policy, Vol. 30, 2014, s.46. 102 4.4. Füze Savunmasının Ekonomik Dinamikleri Politik karakteristik yapısından çok da uzak olmayan bir biçimde, NATO füze savunma sistemlerinin ekonomik açıdan önemli stratejik dinamiklerle sınırlandığı görülmektedir. NATO Genel Sekreteri AndersRasmussen’in Lizbon Zirvesi’nde ifade ettiği “Rusya faktörü” ile bağlantılı olarak projeye yapılan yatırımların Rusya’ya karşı bir caydırıcılık sinyalini verebilecek bir seviyede tutulması kritik önem arz etmektedir. Bu bağlamda projenin maliyeti 10 yıl önce 300 milyon USD seviyesinde iken, mevcut koşullarda ortaya çıkan maliyet 1.5 milyar USD seviyesine ulaşmıştır 382. Böylelikle Rusya’ya ABD ve NATO tarafından ciddi bir caydırıcılık sinyali verilmektedir. Ortaya çıkan ve her geçen adımda artış eğiliminde olan bu maliyetlerin ortalama yüzde 70’lik kısmı yani yaklaşık 1 milyar USD tutarında bir bölümü NATO’nun Avrupalı müttefikleri tarafından karşılanmaktadır. Yani diğer bir deyişle proje maliyetinin önemli bir bölümü Avrupalı NATO müttefikleri tarafından finanse edilmektedir. Fakat diğer taraftan projenin bütünü ve özellikle başlangıç aşamaları incelendiğinde ABD’nin bu rakamın çok daha üzerinde bir yükümlülük üstlendiği görülmektedir. Özellikle Avrupa Aşamalı Uyarlanabilir Füze Savunması (EPAA) projesinin 2016 yılı sonuna kadar 43.3 milyar USD bütçesinin ağırlıklı olarak ABD tarafından finanse edilecek olması bunun en önemli göstergelerinden birisi durumundadır 383. Projenin aşamalarına ve farklı unsurlarına ilişkin ekonomik veriler çalışmanın ilerleyen bölümünde sunulmaktadır. Türkiye’nin füze savunma projesi çerçevesinde karşılaştığı mali yükümlülük ise Roketsan firmasına ihale edilmiş olan; ateş kontrol, kumanda-kontrol sistemleri, alçak ve orta seviye unsurları, füze patlayıcı başlıkları ve veri linkleri ile birlikte yaklaşık 1 milyar USD tutarlı bir finansal yükümlülük getirmektedir 384. Ancak buna ilave olarak projenin henüz tamamlanmamış olan Patriot füze sistemi ile ilgili aşamaları için Havelsan – Boeing konsorsiyumu ve Aselsan – Raytheon ortaklığında yeni kumanda kontrol sistemleri de ilave bir maliyet teşkil edecektir 385. 382 Anders Hansson,”Refocusing European missile defence”, Space Policy, Vol.27, 2011, s. 116. 383 Václav Trejbal, "Missile Defense in Europe: Never-Ending, Ever-Changing Story", Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 11. 384 BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013, s. 44. 385 Burcu C. Göynü, "Current Ballistic Missile Defense Program and Discussions in Turkey", IFAR Fact Sheet, January 2013, s. 2. 103 4.5. NATO Füze Savunma Sisteminin Türkiye’ye Kurulması Füze Savunma sisteminin deniz üzerinde kurulması planlanan ilk aşamasında AEGIS sisteminin parçası olan SM-3 füzesavarların ve radarların Akdeniz ve Ege kıyılarına kurulması planlanmıştır 386. Bu plana göre Türkiye’nin rolü, sadece füze saldırısını tespit edecek radarlara ev sahipliği yapmakla sınırlandırılmıştır. Diğer bir deyişle Türkiye’de bulunan radar sistemleri olası bir tehdidi tespit ederek Akdeniz’de bulunan füzesavar sistemlerine bildirecek ve bu gemilerde bulunan AEGIS füze savunma sistemleri ortaya çıkan tehdidi imha edecektir 387. Avrupa Aşamalı Uyarlama Yaklaşımı (EPAA) çerçevesinde 2015 yılında Romanya’ya, 2018 yılında ise Polonya’ya daha ileri bir versiyonunun kurulması planlanan kara temelli füze savunma unsurları ile yine Romanya’da konuşlandırılması planlanan deniz temelli SM-3 füzesavarları proje kapsamında, her ne kadar hedef tehdit konumunda olan İran’a en yakın müttefik ülke olsa da, Türkiye için öngörülmemektedir 388. Bu durumun Türkiye’nin bazı politik ve askeri hassasiyetlerine dayanan önemli gerekçeleri bulunmaktadır ve bu koşullar bölümün ilerleyen aşamalarında incelenmektedir. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı NATO Füze Savunma Kalkanı’na ait olan radar, İran sınırına yaklaşık olarak 700 Km. mesafede, Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde bulunan Malatya ilinin Kürecik ilçesinde konumlanmaktadır 389. Başlangıçta sadece füze savunma sisteminin destek unsurlarından birisi olan radar sistemlerinin kurulması için yapılan planlar, 2012 yılının ortalarından itibaren Suriye’de yaşanan iç savaşın genişlemesi ve etkisini arttırmasıyla birlikte mecburi bir değişime uğramıştır. Suriye’nin sahip olduğu bilinen kimyasal ve biyolojik silahların, menzilleri 300 ila 500 Km. arasında değişen Scud B ve Scud C balistik füzeleri ile Türkiye’ye saldırı amacıyla kullanılabileceğine ilişkin artan yerli kaygılar, Patriot PAC-3 bataryalarının Türkiye’de konuşlandırılması konusunda NATO’dan talepte bulunmasına yol açmıştır 390. Diğer bir ifade ile, Türkiye’nin bölgede yürütmek istediği komşular ile “sıfır sorun” politikasının etkisiyle ve bölgede iyi ilişki içinde olduğu Suriye ve İran gibi komşuları tepkisini engellemek amacıyla Türkiye’de 386 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 4. 387 Aktüel, Füze Kalkanı Meselesinin İçyüzü: Yıldız savaşlarından füze kalkanına nasıl gelindi?http://www.aktuel.com.tr/Dunya/2013/04/09/fuze-kalkani-meselesinin-icyuzu (01.10.2014) 388 Richard Weitz, "Illusive Visions and Practical Realities: Russia, NATO and Missile Defence", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.52, Issue: 4, 2010, s. 112. 389 Burak Küntay, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, 2013 Fall, Vol: 4, Num: 13, s. 31. 390 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 2. 104 füzesavar unsurlarının kurulmasına karşı çıkan politikacılar, önce Arap Baharı’nın etkisiyle Ortadoğu’da değişen politik iklim, ardından çatışmaların Suriye’ye sıçraması ve bu ülke ile olan iyi komşuluk dinamiklerinin hızlı bir biçimde yön değiştirmesiyle birlikte füze savunma sistemlerine ihtiyaç duyma noktasına gelmiştir 391. Bu bağlamda Türkiye – Suriye sınırına kurulumu yapılan Patriot PAC-3 füzesavar bataryaları hem ülke savunması hem de NATO savunması açısından önem arz etmektedir. Özellikle Suriye iç savaşında rejim tarafından yapıldığı düşünülen kimyasal silah saldırısı ile birlikte bu kararın ne kadar yerinde olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, mevcut Patriot PAC-3 sistemleri aynı zamanda Türkiye’nin komşularından gelebilecek beklenmedik diğer saldırıları da önleme kabiliyetine sahiptir392. Türkiye’nin güney sınırlarında hali hazırda 6 adet Patriot füze bataryası görev yapmaktadır. Bu bataryalardan ikisi Adana’da Hollanda kuvvetleri tarafından, ikisi Kahramanmaraş’ta Alman kuvvetleri tarafından ve diğer ikisi ise Gaziantep’te Amerikan güçleri tarafından kumanda ve kontrol edilmektedir. Altı Patriot bataryasının hali hazırda aktif olarak 3.5 milyon insanı olası füze saldırılarından koruduğu düşünülmektedir 393. Füze savunma sistemlerinin tamamının komuta - kontrol süreçlerinin NATO müttefiki olan Türkiye dışındaki ülke kuvvetleri tarafından yürütülüyor olmasına ilişkin yaşanan bazı rahatsızlıklara ilişkin, Selin Bölme 394 , bu ve benzer konularda müzakereler ve görüşmeler yoluyla belirlenen angajman kurallarının (rules of engagement) durumlara bağlı değişkenlik gösteremeyeceğini, işleyişin önceden belirlenmiş protokol kurallarına bağlı yürütüldüğünü ifade etmektedir. 4.5.1. Teknik Özellikler NATO füze savunma sistemini meydana getiren üç temel askeri unsur, PAC-3 Patriot Füzesavar Sistemleri, RIM-161 SM-3 yani AEGIS Füze Savunma Sistemleri ve 391 Can Kasapoğlu, "Future MENA Threat Landscape and Turkey’s Defense Posture", Ortadoğu Analiz, Cilt: 5, Sayı: 54, Haziran 2013, s. 41. 392 Burak Küntay, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, 2013 Fall, Vol: 4, Num: 13, s. 31. 393 NATO Allied Command Operations, NATO Deployment of Patriot Missiles to Turkey, http://www.aco.nato.int/nato-deployment-of-patriot-missiles-to-turkey.aspx (15.10.2014) 394 Selin Bölme, “NATO Zirvesi ve Füze Kalkanı Projesi”, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı Dergisi, Aralık 2010, s. 15. 105 AEGIS sisteminin bir parçası olarak AN/SPY-1 Radar Sistemleri’nden meydana gelmektedir 395. Sistemin işleyişinde bu unsurların görevini kısaca özetlemek gerekirse, NATO müttefiki bir ülkeye saldırma amacıyla fırlatılan bir füze, ısıya duyarlı uydu sistemleri tarafından tespit edilmekte, uydunun tespit ettiği verileri iletişim uydusuna aktarması ve bu uydunun yerde ve denizde konuşlanmış radar sistemlerini devreye sokmasıyla birlikte füzeyi takibe alacak olan radar devreye girmektedir. Bu radarın sağladığı sürekli koordinat verileri neticesinde sistem için en uygun konumda bulunan deniz ya da kara bataryasından fırlatılacak füze, tehdidi kısa bir süre içinde yok edecektir 396. 4.5.1.1. PAC-3 Patriot Sistemi PAC-3 Patriot füze savunma sisteminin temel rolü, “theatre” türü balistik füzelere karşı entegre bir hava ve füze savunması gerçekleştirmektir. Patriot sistemleri özellikle 300- 500 Km. gibi kısa ve orta menzilli (Örneğin: SCUD) balistik füzeler, cruise füzeleri ve sınır tacizi yapan saldırgan düşman uçakları gibi unsurlara karşı önemli etkinlik sağlamaktadır 397. Sistemin belli başlı unsurları arasında, radar seti, koordinasyon ve iletişim merkezi, fırlatma rampası ve füzesavar füzenin kendisi sayılabilmektedir 398. 395 Andy Oppenheimer, “Ballistic Missile Defence: Action in the Face of Cuts”. Military Technology, 8/2013, s. 14. 396 Aktüel, Füze Kalkanı Meselesinin İçyüzü: Yıldız savaşlarından füze kalkanına nasıl gelindi?http://www.aktuel.com.tr/Dunya/2013/04/09/fuze-kalkani-meselesinin-icyuzu (01.10.2014) 397 Gustav C. Gressel - Eugene Kogan, Missile Defence in Europe: Systems, Policies and Strategic Choices, Internationales Institut für Liberale Politik, Wien, 2010, s. 20. 398 Dan Massé, “CHAMP-Lights Out”, Microwave Journal, January 2013, s. 54. 106 Şekil 6: Patriot Sisteminin Unsurları ve Hedefe Yönelimi Kaynak: PatriotFactSheet399 ‘den uyarlanmıştır. Patriot sisteminin en dikkat çekici özellikleri arasında kısa sürede etkin sonuç verebilmesi, aynı anda farklı hedeflere yönlenebilmesi, önemli bir hareket kabiliyetine sahip olması ve elektronik jammer sistemlerine karşı sahip olduğu yüksek direnç seviyesidir. Belli başlı teknik özellikleri ise şu şekilde sıralanabilmektedir 400: - Balistik Füzelere karşı 25 – 85 Km menzil, - Batarya başına düşen füze sayısı: 16 - Radarının menzili: 100+ Km - Hız: 5.000 Km/s - Ağırlık: 350 - 700 Kg. Her bir Patriot bataryasının ortalama 2-3 milyon USD maliyeti bulunmaktadır ve ABD dışında toplam 170 batarya müttefik ülkeler tarafından kullanılmaktadır 401. Geçtiğimiz dört yıl içerisinde sistemin daha hızlı ve daha akıllı bir performansa ulaşabilmesi amacıyla radar güdümü sağlayan çipler modernize edilmiş ve bu projeye 400 milyon USD üzerinde bir yatırım yapılmıştır 402. 399 NATO Allied Command Operations, Patriot Fact Sheet. http://aco.nato.int//resources/3/documents/Patriot%20Deployment/SHAPE%20PATRIOT%20FACT%20SHE ET%20final-2%20Apr%2013.pdf (15.10.2014). 400 NATO Allied Command Operations, Patriot Fact Sheet. http://aco.nato.int//resources/3/documents/Patriot%20Deployment/SHAPE%20PATRIOT%20FACT%20SHE ET%20final-2%20Apr%2013.pdf (15.10.2014). 401 Burak Küntay, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, Vol: 4, Num: 13, 2013 Fall, s. 32. 402 Dan Massé, “CHAMP-Lights Out”, Microwave Journal, January 2013, s. 53. 107 2012 yılı Mayıs ayında yapılan füze savunması konferansında Rus yetkililer, hızı 5.5 Km/saniye’yi aşan yer tabanlı füzesavarların kendi stratejik füzelerini hedef aldığını açıklamıştır 403. Bu yönüyle Patriot füze savunma sistemleri, Rusya’nın tehdit olarak algıladığı bir sistem değildir. 4.5.1.2. AEGIS Füze Savunma Sistemleri ve RIM-161 SM-3 Füzesi Avrupa Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşımı teknik açıdan, kara ve deniz tabanlı füze savunma sistemlerinin aynı ana mimari ve füze savunmasının koordinasyon içinde işeyen birer unsuru olabilmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. AEGIS sistemlerinin temel unsurları arasında, kumada kontrol işlevi gören “güverte” yani AEGIS gemileri, AN-SPY-1 radar sistemleri ve her bir gemide ortalama 100 adet konuşlandırılabilen füzesavar RIM-161 SM- 3 füzeleridir 404. Birkaç farklı versiyonu bulunan SM-3 füzelerinden her bir tanesinin maliyeti bu modellere göre değişmekle birlikte ortalama 100 bin USD seviyesindedir AEGIS gemilerinin maliyeti ise 10-15 milyon USD seviyesindedir 405. Şimdiye kadar SM-3 füzelerinin AEGIS füze savunma sistemleri çerçevesinde son 11 yıl içerisinde test edildiği 32 deneme atışından 28 adedinin hedefi imha etmiş olması önemli bir başarı olarak kabul edilmektedir 406. Aşağıda NATO tarafından AEGIS füze savunma sistemleri için 2009- 2019 yılları arasında gerçekleşen ve planlanan bütçe rakamları görülmektedir. Bu verilere göre 2009 yılından günümüze kadar AEGIS füze savunma sistemlerine yapılan yatırım yaklaşık 1.7 milyar USD olarak gerçekleşmiş ve 2019 yılı sonuna kadar yapılması planlanan yatırım ise 850 milyon USD olarak tespit edilmiştir 407. 403 Roberto Zadra, "NATO, Russia and Missile Defence", Survival: Global Politics and Strategy, Vol. 56, Issue: 4, s. 52. 404 Defense Industry Daily, SM-3 BMD, in from the Sea: EPAA & Aegis Ashore, http://www.defenseindustrydaily.com/land-based-sm-3s-for-israel-04986/ (20.10.2014). 405 Miltech, “Missile defence Reloaded, A Phased Adaptive Approach for Missile Defence in Europe”, Military Technology, 11/2009, s. 32. 406 The Guardian, US test-fires Aegis missile defence system destined for Europe. http://www.theguardian.com/world/2014/may/22/us-test-fires-aegis-missile-defence-system-destined-for- europe (15.10.2014) 407 Defense Industry Daily, SM-3 BMD, in from the Sea: EPAA & Aegis Ashore, http://www.defenseindustrydaily.com/land-based-sm-3s-for-israel-04986/ (20.10.2014). 108 Şekil 7: AEGIS Füze Savunma Sistemleri için Planlanan Bütçe Kaynak:DefenseIndustryDaliy (2014)408’den uyarlanmıştır. Göreceli olarak daha kısa menzile sahip olan SM-3 füze savunma sistemlerinin bu proje için seçilmesinin altında yatan temel sebep, yarı hareketli konumlarda daha çok füze konuşlandırılmasını sağlayabilmektir. Çünkü SM-3 sistemleri yer tabanlı füze savunma sistemleri (GMD) ile kıyaslandığında yaklaşık yüzde 80 daha az pahalı sistemlerdir. Yine benzer şekilde SM-3 sistemlerinin fırlatma bataryaları ve hareketli radarları GMD sistemlerinin multi-silo sabit ve karmaşık radarlarına kıyasla daha az maliyetlidir. Benzer deniz tabanlı füze sistemleri ile kıyaslandığında ise SM-3 füzelerinin operasyon etkinliği daha yüksektir 409. 4.5.1.3. AN / SPY-1 Radar AEGIS füze savunma gemilerine konuşlandırılan yarı hareketli AN-SPY-1 radarları, atmosferde gelişen askeri hareketlilikleri her 12 saniyede bir 360° görüş kabiliyeti ile takip etme yeteneğine sahip yüksek irtifalı bir radar tarama sistemine sahiptir 410. 408 Defense Industry Daily, SM-3 BMD, in from the Sea: EPAA & Aegis Ashore, http://www.defenseindustrydaily.com/land-based-sm-3s-for-israel-04986/ (20.10.2014). 409 Andy Oppenheimer, “Missile Defence Status”, Military Technology, 8/2011, s. 40. 410 Andy Oppenheimer, “Ballistic Missile Defence: Action in the Face of Cuts”. Military Technology, 8/2013, s. 14. 109 Şekil 8: AEGIS Füze Savunma Gemisinde bir AN-SPY-1 Radarı Kaynak:DefenseIndustryDaliy (2014) 411 Sistemin en önemli özelikleri arasında havada ve deniz yüzeyinde beliren hedefleri otomatik bir şekilde arama ve tespit edebilme özelliğine sahip olmasıdır. Bu radarların diğer önemli bir özelliği ise hareket halindeki balistik füzelerin yörüngelerini çizebilmeleri ve bu verileri komuta merkezine otomatikolarak hızlı bir şekilde iletebilmesidir ki füze savunması sağlayabilmenin en önemli koşulları arasında yukarıda sayılan maddeler bulunmaktadır. SPY-1 radarları günümüzde 21 adet AEGIS gemisinde aktif olarak kullanılmaktadır 412. 4.5.1.4. AN/TPY-2 Radar Sistemleri Yüksek İrtifalı Terminal Hava Savunması (THAAD) sistemlerinin önemli bir unsurunu oluşturan AN/TPY-2 radarlarının kullanımına 2008 yılında başlanmıştır. Özellikle 200 Km menzil içerisinde ve 150 Km yüksekliğe kadar olan füze hedeflerinin tespit edilmesi ve takibi için kullanılmaktadır 413. Aşamalı Uyarlanabilir Füze Savunma programının ilk aşamasının 2011 yılında hayata geçmesi ile birlikte AEGIS füze savunma gemilerine SM-3 füzeleri ve SPY-1 radarlarının konuşlandırılmasıyla eş zamanlı olarak 411 Defense Industry Daily, SM-3 BMD, in from the Sea: EPAA & Aegis Ashore, http://www.defenseindustrydaily.com/land-based-sm-3s-for-israel-04986/ (20.10.2014). 412 Burak Küntay, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, Vol: 4, Num: 13, 2013 Fall, s. 33. 413 Frank Thrapston, “Ground-based Air Defence Radars”, Military Technology, 4/2010, s. 39. 110 AN/TPY-2 yer temelli radar sistemlerinin de konuşlandırılması tamamlanmıştır. Türkiye’nin güney bölgesinde yer alan Malatya’nın Kürecik ilçesinde kurulumu tamamlanan ve Avrupa’nın balistik füze tehdidinden korunması amaçlayan AN/TPY-2 radarları taşınabilir özelliktedir 414. Şekil 9: AN/TPY-2 Füze Savunma Radarı Kaynak: Frank Thrapston (2010)415. Amerikan Raytheon firması tarafından üretilen sistemler özellikle kısa ve orta menzilli balistik füze tehditlerinin tespit edilerek operasyon merkezine iletilmesi bağlamında sağladığı yüksek etkinlik ile birlikte anılmaktadır. Türkiye’de kurulan sistem, İsrail’in Negev Çölü’nde konuşlandırılmış TPY-2 radar sistemleri ile ikiz özelliklerdedir ve her iki radar eş zamanlı olarak birbirinin verilerini izleyebilmektedir 416. 4.5.2. Ekonomik Boyut NATO Füze Savunma Sistemi projesi çerçevesinde başta ABD olmak üzere müttefik ülkeler milyarlarca dolarlarla ifade edilen seviyede yatırımlar gerçekleştirmişlerdir ve önümüzdeki 10 yıl içerisinde de planlamalar çerçevesinde bu yatırımların yapılmasına devam edilecektir. Temel anlamda ABD’nin yaklaşık son 30 yıldır gerçekleştirdiği füze 414 Karen Kaya, “NATO Missile Defense and the View from the Front Line”. Joint Force Quarterly, Issue:71, 4th quarter 2013, s. 85. 415 Frank Thrapston, “Ground-based Air Defence Radars”, Military Technology, 4/2010, s. 40. 416 Barbara Opall, U.S. Maintains Full Control of Turkish-Based Radar, http://www.defensenews.com/article/20120130/DEFREG04/301300013/U-S-Maintains-Full-Control-Turkish- Based-Radar 111 savunma projelerinin Avrupa ülkelerine entegre edilmesi amacını taşıyan bu projenin 28 NATO ülkesi başına önümüzdeki 10 yılda sadece entegrasyon maliyetlerinin 250 milyon USD seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Temel prensip tüm ülkelerin mali yükü aynı oranda paylaşması olarak belirlenmiştir 417. Bu doğrultuda Türkiye’nin önümüzdeki 10 yıllık süreçte projeye azami olarak 250 milyon USD katılım sağlayacağı düşünülebilmektedir. Füze Savunma Projesi’nde Türkiye’nin ödeyeceği maliyet ise Patriot füze bataryaları ve TPY-2 erken uyarı radar sistemlerinden kaynaklanmaktadır. TPY-2 Radar sistemlerinin kurulum maliyetleri 150-200 milyon USD aralığında gerçekleşmiştir. Ayrıca her yıl için radar sistemlerinin Türkiye’ye bakım, personel ve işletim maliyetleri bulunmaktadır. Bu maliyetlerin ise yıllık ortalama 40-50 milyon USD aralığında gerçekleşmesi beklenmektedir 418. Türkiye’nin satın aldığı Patriot bataryalarının toplam maliyeti ise yaklaşık 8 milyar USD tutarını bulmaktadır. Milli Savunma Bakanı Yılmaz’ın açıklamaları doğrultusunda bu bataryaların yıllık operasyon giderlerinin ise 7-10 milyon USD olarak gerçekleşmesi beklenmektedir 419. Kıyaslama yapılması açısından, 2013 yılının Ekim ayında Romanya’nın güneybatısındaki Deveselu askeri havaalanında yapımına başlanan ve 2015 yılında tamamlanması planlanan füze savunma kalkanının maliyetinin yaklaşık olarak 130 milyon USD tutarında gerçekleşmesi beklenmektedir 420. Diğer bir ifade ile, yukarıda belirtilen eşit katılım ülkelerin, silah, Ar-Ge, personel ve arazi sağlanması gibi katkılarını da içerebilmektedir. Türkiye’nin gerek NATO ittifak sorumlulukları gerekse giderek artan oranda tehditleri barındıran Ortadoğu coğrafyası dikkate alındığında savunma sanayinin bir parçası olarak değerlendirilebilecek bu yatırımların Avrupalı bir NATO üyesine kıyasla daha yüksek seviyelerde bulunması normal karşılanabilecektir. 417 Aktüel, Füze Kalkanı Meselesinin İçyüzü: Yıldız savaşlarından füze kalkanına nasıl gelindi?http://www.aktuel.com.tr/Dunya/2013/04/09/fuze-kalkani-meselesinin-icyuzu (01.10.2014) 418 Tolga Tanış, Kürecik Radarının Şifreleri, http://www.hurriyet.com.tr/planet/20177546.asp (01.10.2014) 419 BIK, İşte Patriotların Türkiye'ye Maliyeti, http://www.bik.gov.tr/iste-patriotlarin-turkiye-ye-maliyeti- haberi-28210/ (30.09.2014). 420 Deutsche Welle Türkçe, Füze kalkanının inşaatına başlandı. www.dw.de/füze-kalkanının-inşaatına- başlandı/a-17189706 (20.09.2014). 112 4.6. NATO Füze Savunma Sisteminde Türkiye’nin Rolü ABD Savunma Bakanlığı NATO ve Avrupa politikasından sorumlu biriminin yayınladığı bir rapora göre, Füze Savunma Projesi’nin ana tehdidini oluşturan unsurlara (İran ve Kuzey Kore) karşı jeopolitik konumu itibariyle Türkiye, ön cephe olarak tabir edilen önemli bir noktada yer almaktadır ve proje için hayati bir önem taşımaktadır 421. Türkiye açısından gerek politik gerekse ekonomik açıdan birçok zorluk boyutunu bir arada içeren bu projeye başlangıçta isteksiz bir yaklaşım gösteren Türkiye’nin, kendi tehdit algılarında yaşanan dinamik değişimler karşısında projenin en önemli unsurlarından birisi olan İran sınırına en yakın seviyede konuşlandırılmış TPY-2 füze radarına ev sahipliği yapması, projenin stratejik açıdan gelişimine ve etkinliğine önemli bir katkı sunmaktadır 422. Diğer taraftan projeye sağlanan katılımın Türkiye’nin bölgesel ilişkilerinde yol açacağı değişimler halen net olarak görülememektedir 423. İran sınırına sadece 700 Km. mesafede konuşlandırılan NATO füze savunma radarı, gerek NATO füze savunması gerekse ittifakın caydırıcılığı açısından önemli bir sinyal işlevi de görmektedir. Yine projenin ilerleyen aşamalarında Suriye sınırına konuşlandırılan PAC-3 Patriot sistemleri de olası bir kimyasal ya da biyolojik balistik saldırının bertaraf edilmesi açısından stratejik bir görev üstlenmektedir 424. Füze Kalkanı ile ilgili yaşanan tartışmalar kapsamında Türkiye’de ortaya çıkan içsel tartışmalar Türkiye’nin bu projede bölge ve ülke güvenliği açısından yer alması gerektiği, ancak Türkiye’ye yerleştirilecek bir füze kalkanının ülke için oluşturabileceği riskleri en aza indirecek şekilde doğru bir savunma sistemi uygulanması ve bu sistemin kontrolünün kim tarafından yapılacağına odaklanmaktadır. Kibaroğlu 425, bu noktada Türkiye’nin oynayacağı rolün ABD tarafından Avro-Pasifik bölgesi güvenliğini sağlayabilecek bir NATO sınır ülkesi olarak belirlendiğini ve füze kalkanı ile ilgili kararların merkezi NATO 421 Armağan Kuloğlu, “Füze Savunma Sistemi Projesi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2, Sayı: 23, 2010, s. 62. 422 Karen Kaya, “NATO Missile Defense and the View from the Front Line”. Joint Force Quarterly, Issue:71, 4th quarter 2013, s. 87. 423 Gülnur Abyet, “The Evolution of NATO’s Three Phases and Turkey’s Transatlantic Relationship,” Perceptions, Vol.17, No. 1 (Spring 2012), s. 21. 424 Burak Küntay, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, Vol: 4, Num: 13, 2013 Fall, s. 31. 425 Mustafa Kibaroğlu, “NATO’nun Balistik Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, Sayı 34, s. 191. 113 yönetimi tarafından verilmesini istediğini fakat Türkiye’nin istediği rolün bölgede meydana gelebilecek her türlü istikrarsızlık ortamında ağırlıklı olarak kendi kontrolünde olacak bir savunma sistemi yönünde olduğunu belirtmektedir. Bu noktada İsrail ile bozulan diplomatik ilişkilerin de etkisiyle Türkiye, kalkanın İsrail’in karşılaşabileceği tehditler karşısında kullanımına karşı duruş sergilemektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, füze kalkanının örtülü bir şekilde hedef aldığı Rusya Federasyonu ile tartışmaların yaşandığı dönemde önemli düzeyde bulunan diplomatik ve ticari ilişkileri açısından çekinceler barındırmaktaydı. Yine İran ile yaptırımlar öncesi oldukça geliştirdiği ve hali hazırda bu tür bir karşıt duruş ile zedelemekten kaçındığı komşuluk ve potansiyel partnerlik ilişkileri sebebiyle füze savunma sisteminin ana üslerinden birisi olma konusunda Türkiye’nin önemli soru işaretleri bulunmaktaydı. Türkiye mevcut tehdit koşulları altında stratejik bakımdan NATO’lu müttefiklerinden farklılaşan bir biçimde ihtiyaç duyduğu füze savunma sisteminde önemli bir görevle karşı karşıya bulunmaktadır. Gerek NATO gerekse ABD tarafından Türkiye’ye biçilen rolün yukarıda ifade edilen teknik ve politik gerekçelerle beklentileri henüz karşılamamış durumdadır. Mevcut NATO füze savunma sistemi Türkiye’yi karşılaşacağı risklerden tam anlamıyla korumaktan uzaktır. Bu duruma Türkiye ile İsrail arasında son yıllarda gerginleşen diplomatik atmosfer ve Füze Savunma sisteminin İsrail’i de savunma şemsiyesine dâhil ediyor olması sebebiyle bu rol kargaşası henüz yerini istikrarlı bir iklime terk etmemiştir. Türkiye’nin NATO Füze Savunma Sistemi içerisindeki rolü, özellikle Patriot sistemlerinin NATO üyesi ülkeler tarafından teker teker sınırlarımızdan çekilmesi ve takiben 2015 yılı Ekim ayında Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasının ardından tamamen farklı bir görünüme bürünmüştür. Öncelikle bu gelişmeler yaşanana kadar Türkiye’nin bir NATO sınır ülkesi olarak kendisine biçtiği rol, NATO’ya karşı güney cephesinden ve özellikle İran üzerinden gelebilecek saldırıları bertaraf edecek fakat kendisine yönelik risklerin daha düşük yoğunluklu olduğu bir öngörüye göre şekillenmekteydi. İran ile Türkiye arasında devam eden geleneksel ticaret ilişkileri ve İran’a batılı ülkeler tarafından uygulanan yaptırımlara rağmen sınır ticareti ile süregelen pozitif ilişkiler Türkiye’nin İran’ı direkt bir tehdit olarak algılamasının önüne geçmekteydi. Diğer bir deyişle, kurulan NATO füze savunma sistemi 114 Türkiye’ye yönelebilecek tehditlerden ziyade Avrupa’ya yönelebilecek tehditlere karşı bir işlev icra etmekteydi. Türkiye bu koşullar altında toprakları üzerinde konuşlandırılacak bir füze savunma sisteminin koruyucu şemsiyesine acil ve hayati bir şekilde ihtiyaç duymadığı gibi, İran ve Rusya gibi komşu ve partner ülkeler ile gelişebilecek potansiyel gerginliklere yol açan bir unsur olarak gördüğü NATO füze savunma sisteminin kurulumuna karşı isteksiz tavrını gizlememekteydi. Ancak Suriye ekseninde gerçekleşen gelişmelerin son dönemde Türkiye sınırlarındaki güvenlik kaygılarını arttırıcı bir safhaya taşınması ve 2015 yılının Ekim ayında Rusya’nın askeri müdahalesi ve ertesinde yaşanan hava sınırı ihlalleri ile boyut değiştirmesi Türkiye’nin kendisine biçtiği rolü gözden geçirmesine yol açmıştır. Bu yolda atılan en önemli adımlar arasında aslında etkinliği ve uyumluluğu halen bir muamma durumunda olan Çin füze savunma sistemlerinin satın alınmasına yönelik anlaşmanın iptal edilmesi dikkat çekmektedir. Bu konuya ilişkin Türkiye’nin sergilediği tutum Kılıç 426 tarafından değerlendirilmekte ve Lizbon Zirvesi’nde Türkiye’nin sırf İran’ı kızdırmamak için NATO THAAD füze savunma sistemine karşı çıkması ile böylesi kritik gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Patriot sistemlerinin Türkiye’den çekilmesi arasında bir ilişki bulunduğunu ifade etmektedir. Yeni gelişmekte olan konjonktür çerçevesinde ise, Türkiye Çin’den alınması planlanan füze savunma sisteminin gerek teknik kapasite gerekse NATO ile süregelen ilişkiler açısından faydadan fazla zarara yol açacağını idrak ederek bir bakıma başladığı noktaya geri dönmek durumunda kalmıştır. Mevcut koşullarda Türkiye’nin yüz yüze bulunduğu seçenekler, mali açıdan finanse edemeyeceği üst katman füze savunmasından vazgeçerek, orta ve alçak katmanlı terminal seviyesinde balistik füze savunması yapabilen THAAD, Aster ve Patriot füzelerinin satın alınması yönündedir. Fakat henüz bu tekliflerin de geçerli olduğuna dair somut bir bilgi bulunmamaktadır. Türkiye NATO için bu denli öneme sahip bir sınır ülkesi konumunda yer almaktayken son yıllarda sıklıkla tartışıldığı üzere NATO’nun Türkiye’nin füze savunma sistemlerini güçlendirmek üzere yeterli desteği vermediği görüşü ve bunun altında yatan temel sebepler değerlendirildiğinde yukarıda ifade edilen bazı noktalar ön plana çıkmaktadır. Özellikle Türkiye’nin kendi milli füze savunma sistemini geliştirme çabaları 426 Hakan Kılıç, Türkiye kendi hava savunma füzesini yapabilir mi? 16 Kasım 2015, http://kokpit.aero/hakan-kilic-turkiye-kendi-hava-savunma-fuzesini-yapabilir-mi (05.02.2016). 115 çerçevesinde tek bir bloğa bağlı kalmadan ve hatta NATO için açık tehdit unsuru oluşturan Rusya ve Çin gibi ülkelerle işbirliğine gitme arayışları NATO nezdinde defalarca kez eleştirilmiştir. Bölgede artan askeri tehdit algısına rağmen Türkiye’nin NATO güvenlik şemsiyesinin bir parçası olarak kalmak yerine, saldırı nitelikleri de bulunan milli füze savunma sistemi geliştirme yönündeki yakın dönemde yapılan ısrarlı açıklamaları da NATO yetkilileri tarafından stratejik açıdan anlamsız bulunduğu dile getirilmektedir 427. Bu gelişmelere karşın 2016 yılı Ocak ayında Türkiye'nin talebi üzerine, İspanya'ya ait Patriot’ların Türkiye’deki görev süresi bir yıl daha uzatılmış ve bu bataryaların 25 Ocak 2017'ye kadar Türkiye’de sürdürdükleri görevlerine devam etmesi kararlaştırılmıştır 428. Yine bölgede artan kırılganlığa paralel olarak NATO’nun 2015 yıl sonu raporunda Türkiye’ye yönelik ek savunma desteği kararı alındığı açıklanmıştır 429. İlgili destek, gözetleme ve keşif, istihbarat artırımı, daha fazla AWACS uçuşu, hava devriyesi, Doğu Akdeniz'de deniz gücü varlığının arttırılması ve NATO deniz tatbikatı yapılmasını içermektedir. Ayrıca Türk hava savunma sistemlerine katkı amacıyla sağlanacak uçak desteği de hava savunma sistemlerinin bir parçası olarak ele alınmaktadır 430. Türkiye’nin NATO ve ABD için temsil ettiği önemli jeopolitik konum ve role karşın neden yeteri kadar destek alamadığı veya Batılı ülkelerin korunması amacıyla NATO füze savunma sistemi kurulan bir ileri karakol göreviyle riske atılıp atılmadığı gibi soruların cevapları günümüzde daha net veriler üzerinden tartışılabilmektedir. NATO yetkililerinin son dönemdeki demeçleri ve Rusya ile yaşanan uçak krizinin ardından gelişmeler göstermektedir ki, Türkiye’nin NATO savunma ve güvenlik şemsiyesine 2006 yılından başlayarak giriştiği alternatif arayışı, ittifakın Türkiye’ye olan bakışını sorgulamasına yol açmıştır. Görülen odur ki, ittifakın batılı temsilcileri Türkiye’nin NATO kolektif savunma şemsiyesi altında daha aktif ve istekli bir duruş sergilemesini beklemektedir. Suriye krizinin ortaya çıktığı sürece kadar çevresinde belirgin bir füze tehdidi bulunmayan Türkiye’nin Çin ve Rusya ile ortak füze savunma sistemi arayışına girerek Çinli bir firmanın NATO ve 427 Sputniknews (c), Türkiye'nin milli füze açıklaması, NATO'yu şaşırttı, 16 Ocak 2016, http://tr.sputniknews.com/savunma/20160118/1020260887/turkiye-cin-fuze-ihale-nato-caydiricilik.html (04.02.2016). 428 Haberler (a), Türkiye İstedi, NATO Kabul Etti! Patriot’ların Görev Süreleri Uzatıldı, 15 Aralık 2015, http://www.haberler.com/nato-turkiye-deki-patriotlarin-gorev-suresi-7971135-haberi/ , (04.02.2016) 429 Haberler (b), NATO Raporunda Rusya'ya Yönelik Sert Uyarılar, 28 Ocak 2016, http://www.haberler.com/nato-2015-raporu-aciklandi-8106937-haberi/ , (04.02.2016) 430 Robin Emmott, Exclusive: NATO agrees Turkey air defense package, seeks 'predictability', 18 Aralık 2015, http://www.reuters.com/article/us-mideast-crisis-turkey-nato-exclusive-idUSKBN0U123520151218 , (05.02.2016). 116 ABD kanadından gelen tüm itirazlarına rağmen Türkiye’nin füze savunma sistemi ihalesini kazanmış olması dikkate değer bir gelişmedir. Bölgesel krizin tırmandığı 2012 yılından itibaren yaşanan süreçte ise NATO, Türkiye’nin füze savunma sistemlerine destek amacıyla daha düşük yoğunluklu bir destek sunarak ve hizmet süresi biten Patriot’ları önemli ölçüde geri çekerek bu duruma olan tepkisini göstermektedir. Özetle ifade etmek gerekirse, Türkiye’nin önemli bir muhalefet göstererek üstlenmekten uzun süre kaçındığı NATO füze savunma sistemi içerisindeki rolü NATO açısından istenilen etkinlik düzeyinde gerçekleşmemiştir. Milli füze savunma sistemi kurulması amacıyla Rus ve Çinli firmalarla girilen yakın ilişkiler ise NATO nezdinde teknolojik bilgi güvenliği kaygılarının artmasına yol açmıştır. Tüm bunlar NATO’nun Rusya ile yaşanan uçak krizinden önce Çinli firma ile imzalanması planlanan anlaşmanın iptal edilmesine kadar devam etmiştir. Rusya’nın Ortadoğu’da özellikle Suriye rejimi ve İran ile giriştiği askeri işbirliği ve müdahaleci tutum ve Türkiye ile direkt olarak karşı karşıya gelmesi ise NATO açısından Türkiye’nin her şeye rağmen füze savunması açısından desteklenmesini zorunlu bir gereklilik haline getirmektedir. Bu durum NATO, ABD ve Ortadoğu’da batılı ülkeler ile stratejik işbirliği yürüten Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin askeri ve güvenlik çıkarları açısından da geçerlilik arz etmektedir. Nitekim Suudi Arabistan ile İran arasında son dönemde öncelikle Yemen iç savaşı üzerinden başlayan gerginliğin Suriye politikalarına da sıçraması ve Rusya’nın İran ile geliştirdiği askeri işbirliği, bölgede Türkiye’nin yeniden artan dengeleyici rolü ve önemine işaret etmekle birlikte karşılaşabileceği risklerin derecesini de arttıran bir gelişme niteliğindedir. 4.7. Balistik Füzeler Bağlamında Türkiye’nin Tehdit Algısı Balistik füzelerin Ortadoğu’da yaygınlaşması ve yayılması Türkiye’nin güvenliği için en önemli tehdidi oluşturmaktadır. Özellikle İran ve Suriye’nin sahip olduğu balistik füze cephanesinin kitle imha özellikli silahlar da barındırması ve Türkiye’nin hali hazırda etkin bir füze savunma sistemine sahip olmayışı, tehdidin boyutunu oldukça üst seviyeye çıkarmaktadır 431. 431 BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013, s. 60. 117 Türkiye’nin bölgesel askeri tehdit algısını değiştiren en önemli olay ise 2012 yılı Haziran ayında sınır devriye uçuşu gerçekleştiren bir F-4 savaş jetinin Suriye güçleri tarafından düşürülmesi hadisesidir. Bu olay Ankara’nın füze savunma sistemini gerçekçi bir şekilde güçlendirmek ve bu sistemlerin psikolojik caydırıcılık açısından oynadığı önemli rolü idrak etmesi açısından büyük bir değişime yol açmıştır 432. Takip eden süreçte Türkiye, yeni bir güvenlik angajmanı deklare etmiş ve 2013 yılında NATO’ya ait PAC-3 Patriot füze savunma sistemlerini güney sınırlarında konuşlandırmak üzere Türkiye’ye davet etmiştir 433. Genel tabloya bakıldığında Irak hariç Türkiye’nin tüm komşuları balistik füze tehdidi oluşturabilmektedir. Örneğin NATO üyesi olmayan komşuları içerisinde, İran 120- 1.500 Km. aralığında çeşitli balistik füzelere ve kitle imha silahlarına, Suriye 300-700 Km. menzilli balistik füzelere ve kitle imha silahlarına, Gürcistan ve Ermenistan 300 Km. menzilli Scud-B füzelerine sahip olmasına karşın Türkiye’nin füze savunma sistemi olarak sadece 150 Km. menzilli güdümlü füze ve roketlere sahip olması potansiyel füze tehdidinin boyutlarını daha iyi sergilemektedir 434. Geçmişte sağlanan yüksek caydırıcılık ve başarı yüzdesine rağmen, özellikle PAC-3 Patriot sitemlerinin kurulumundan sonra İran’dan Türkiye’ye yönelen tehdit ifadelerinin artması ve ciddi bir boyut kazanması, NATO ittifakının Türkiye savunması için taşıdığı hayati önemi bir kez daha gözler önüne sermektedir 435. İran’dan Türkiye’ye yönelen açık tehditlerin yanı sıra, güney komşusu Suriye ve Kuzey bölgesi ve Karadeniz’de komşusu olan Rusya’nın oluşturduğu tehdit günümüzde Türkiye için en önemli ulusal güvenlik tehditlerini teşkil etmektedir. Özellikle BMD programına karşı olan tavrıyla Rusya, Türkiye’nin füze savunma sistemine katılmasının ardından Karadeniz kıyısında bulunan Krasnodar şehrinde Türkiye’yi izlemek üzere bir anti-füze radarı konuşlandırmıştır 436. Bunun yanı sıra İran ve Suriye’nin sahip olduğu balistik füzelerin tamamına yakını Rus ve Kuzey Kore teknolojisi ile üretilmiştir. Suriye’deki iktidarın iç savaş koşullarında 432 Nurşin Güney, "Turkish Nuclear Security after Iranian Nuclearization", Contemporary Security Policy, Vol.33, Issue:3, 2012, s. 520. 433 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 2. 434 Armağan Kuloğlu, “Füze Savunma Sistemi Projesi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2, Sayı: 23, 2010, s. 61. 435 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 5. 436 Karen Kaya, “NATO Missile Defense and the View from the Front Line”. Joint Force Quarterly, Issue:71, 4th quarter 2013, s. 88. 118 karşılaştığı önemli baskı ve İran’a Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımlar bu ülkelerin Türkiye’ye yönelik oluşturduğu tehdidi arttıran unsurlardandır. Buna ek olarak, Ortadoğu’daki en önemli bir politik dinamiklerden mezhepsel kutuplaşmalar, özellikle son yıllarda Türk dış politikasında da etkisini göstermekte ve Şii eksende bulunan İran ve Suriye’nin Türkiye’ye yönelik tehditlerini farklı bir boyuta taşıma potansiyeli barındırmaktadır 437. NATO’nun balistik füze tehdidine yönelik caydırıcılık perspektifinde üç unsur arasında Kuzey Kore ile birlikte adı geçmese de en önemli yer alan Rusya ve İran’a karşılık, Türkiye’nin balistik füzelerle ilgili direkt tehdit algısı, yukarıda ifade edildiği şekilde özellikle Ortadoğu kaynaklı iç karışıklıklardan beslenmektedir. Bu bağlamda tartışılması gereken önemli konulardan birisi de bu iki ülkeden Türkiye’ye direkt yönelebilecek tehditlerin gerçekçi düzeyde boyutlarının ve NATO orijinli bir füze savunma sisteminin bu ülkelerde yaratacağı tepkiler arasındaki dengenin olabildiğince dengeli bir biçimde ayarlanmasının gerekliliğidir. Türkiye’nin ihtiyaçlarına ve risk algısına uygun bir füze savunma sistemi ile NATO ülkelerinin risk çerçevesini birlikte karşılayabilecek bir ortak yaklaşıma ulaşılması bu noktada önem taşımaktadır. Türkiye mevcut balistik füze tehdit algısı ile uyumlu bir füze savunma sistemi geliştirebilmek amacıyla yerli füze sanayine yatırımlarını arttırmış ve mevcut konjonktürün de etkisiyle Çin gibi NATO bloğu karşısında yer alan bir ülke ile de geçtiğimiz yıllarda ikili ve firma bazında görüşmeler yapmıştır. 4.8. Komşu Ülkelerdeki Balistik Füze Envanteri Türkiye için balistik füze tehdidi oluşturan diğer iki komşu ülke ile birlikte Rusya’nın sahip olduğu balistik füze envanteri de aşağıda incelenmektedir. 4.8.1. Rusya Önceki bölümde Türkiye’nin ulusal güvenliği için balistik füze tehdidi oluşturan ülkeler arasında özellikle Rusya, İran ve Suriye’nin temel tehdit unsurlarını teşkil ettiği tespit edilmektedir. Bu ülkeler içerisinde, küresel anlamda en önemli balistik güze sahip olan ülke olan Rusya’ya ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Çünkü Rusya’nın Türkiye ile ikili ilişkilerinde sergilediği genel tutum ve ilişkileri düzeyi oldukça yapıcı bir çerçevede 437 BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013, s. 77. 119 sürdürülmekte iken, NATO füze kalkanı projesinde Rusya’nın sergilediği tutum Türkiye’den ziyade NATO-Rusya ilişkileri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Silahların Kontrolü Birliği tarafından yayınlanan raporda Rusya’nın 1.500’ün üzerinde nükleer ve yaklaşık 2.000 adet taktik kıtalar arası füzeye sahip olduğu ifade edilmektedir 438. Rusya’nın sahip olduğu en önemli yeni balistik füzeler arasında ise 2010 yılında kullanıma giren taşınabilir platforma sahip Topol-M (SS-27) ve 2012 yılında kullanıma giren denizden fırlatılan Bulava füzesi bulunmaktadır 439. Tablo 1: Rusya’nın Balistik Füze Envanteri Yakıt Füze Sistemi Menzili türü RS-20V (SS-18 Satan) 11.000 - 15.000 KM Katı RS-12M Topol-M 10.500 - 11.000 KM Katı RS-24 Yars 10.500 KM Katı RS-18 (SS-19 Stiletto) 10.000 KM Sıvı SS-24 10.000 KM Katı RSM-56 (Bulava-30) 8.050+ KM Katı RSM-54 Sineva 8.000 KM Sıvı SS-N-8 (SLBM) 8.000 KM Sıvı RSM-50 Volna 6.500 - 8.000 KM Sıvı RS-26 Rubezh 5.800 KM Katı SS-26 Iskander 400 KM Katı SS-26 Stone (Iskander-E) 280 KM Katı Scud-B 240-300 KM Sıvı SS-21 70-120 KM Katı Frog-7 70 KM Katı Kaynak: Arms Control Association (2014) 440 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, basına verdiği bir demeçte 2013 yılından başlayarak Rusya’nın balistik füze üretimini iki katına çıkaracağını ifade etmektedir. Putin, 438 Arms Control Association, Nuclear Weapons: Who Has What at a Glance http://www.armscontrol.org/factsheets/Nuclearweaponswhohaswhat (11.10.2014). 439 Nicholas Khooa - Reuben Steff, “This program will not be a threat to them: Ballistic Missile Defense and US relations with Russia and China", Defense & Security Analysis, Vol. 30, No. 1, 2014, s. 19. 440 Arms Control Association, Worldwide Ballistic Missile Inventories, http://www.armscontrol.org/factsheets/missiles (11.10.2014). 120 bu proje çerçevesinde 2020 yılına kadar yaklaşık 2.6 milyar USD yatırım yapılacağını ve önümüzdeki üç yıl içerisinde üretimlerini arttırabilmeleri için füze üreticilerine 500 milyon USD tutarında yardımda bulunacaklarını belirtmiştir 441. Aşağıda Rusya’nın sahip olduğu balistik füzelerin temsili boyutları karşılaştırılmaktadır: Şekil 10: Rusya’nın Sahip Olduğu Bazı Füzelerin Boyutsal Olarak Karşılaştırması Kaynak: JackSpencer (2000) 442 4.8.2. İran İran’ın sahip olduğu balistik füzeler ağırlıklı olarak Kuzey Kore ve Rus teknolojisi ile üretilmektedir. İran’ın devam etmekte olan füze geliştirme programlarının da bu iki ülke tarafından desteklendiği düşünülmektedir. Rusya ve İran arasında 1997-2001 arasında 300 milyon USD, 2002 ile 2005 yılları arasında ise 1.7 milyar USD tutarında silah alışverişi gerçekleşmiştir 443. 2009 yılında bu iki ülke arasında imzalanan S-300 füze savunma 441 Andy Oppenheimer, “Missile Defence Status”, Military Technology, 8/2011, s. 37. 442 Jack Spencer, The Ballistic Missile Threat Handbook, The Heritage Foundation, 2000. s. 55. 443 John J. Rooney, “Missile Defense and Rising Global Tensions”, Global Security, Spring 2009, s. 41. 121 sistemi satış anlaşması ise İran’a uygulanan ambargoyu gerekçe gösteren Batılı ülkelerin baskılarıyla engellenmiştir 444. Menzilleri 5.000 Km. ye ulaşabilecek ikinci jenerasyon füze geliştirme programı yürüttüğü bilinen İran’ın, bu programlar kapsamında 2000 yılından günümüze kadar en az 1 milyar USD tutarında bir yatırım gerçekleştirdiği düşünülmektedir 445. Yürütülen programın bir bölümünü oluşturan ve 4.000 Km. menzilli Rus menşeli BM-25 füzesinin dönüştürülmesi projesinin başarıya ulaşması durumunda İran’ın Berlin ve Moskova da dahil birçok Avrupa şehrini vurma potansiyeli kazanmasından endişe edilmektedir 446. Tablo 2: İran’ın Balistik Füze Envanteri Yakıt Füze Sistemi Menzili Gelişimi türü *BM-25/Musudan *(Şüphelenilmektedir) 2.500+ KM Sıvı Belirsiz Ashura/Sejjil/Sejjil-2 2.000-2.500 KM Katı Test/Geliştirme Ghadr 1/ Gelişmiş Shahab-3/Ghadr110 1.000-2.000 KM Sıvı Test/Geliştirme Shahab-3 (Zelzal-3) 800-1.000 KM Sıvı Aktif Qiam-1 500-1.000 KM Sıvı Aktif Scud-C (Shahab 2) 550 KM Sıvı Aktif Scud-B (Shahab 1) 300 KM Sıvı Aktif Fateh-110 200 KM Katı Aktif Mushak-160 160 KM Katı Aktif Tondar-69 (CSS-8) 150 KM Katı Aktif Mushak-120 130 KM Katı Aktif Kaynak: Kaynak: Arms Control Association (2014) 447 Yukarıda belirtilen füzelerin adetleri konusunda herhangi bir net bilgi bulunmamakla birlikte kaynakların sağladığı benzer bilgiler eşliğinde İran’ın hali hazırdaki balistik cephaneliğinde; 25 Adet Shahab-3 (Zelzal-3), 100-170 adet Scud-C (Shahab 2) ve 444 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 3. 445 Michael Elleman, “Iran's Ballistic Missile Program”, U.S. Institute of Peace, http://iranprimer.usip.org/resource/irans-ballistic-missile-program (15.10.2014). 446 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 5. 447 Arms Control Association, Worldwide Ballistic Missile Inventories, http://www.armscontrol.org/factsheets/missiles (11.10.2014). 122 50 adet fırlatma rampası, 300 adet Scud-B (Shahab 1), 30-50 Adet Fateh-110 ve 20 adet fırlatma rampası ile 200 Füze Tondar-69 (CSS-8) 448 bulunduğu düşünülmektedir. Bu füzelerle ilgili olarak, yine Rusya ve İran’ın Kuzey Kore’den Shahab-3/Ghadr-1 füzelerinin geliştirilerek 2.000 Km. menzile ulaşabilmesi için gerekli teknolojinin alınması konusunda anlaşmaya vardıklarına ve yaklaşık 700-1.000 Kg. ağırlığında savaş başlığı taşıyabilen 2.500 Km. menzilli Sajjil-2 füzelerinin tam gelişim aşamasına ulaşabilmesi için anlaşmaya vardıkları diplomatik çevrelerde dile getirilmektedir 449. 4.8.3. Suriye Suriye Silahlı Kuvvetleri, menzilleri 300 ile 500 Km. arasında değişen Scud B ve Scud C türevi balistik füzelere sahiptir. Aynı zamanda Suriye’nin bu balistik füzelere monte edilebilen çok sayıda kimyasal savaş başlığına sahip olduğu bilinmekle birlikte kitle imha silahlarının envanterine ilişkin net bir bilgi bulunmamaktadır 450. Tablo 3: Suriye’nin Balistik Füze Envanteri Füze Menzili Yakıt türü Gelişimi Sistemi Scud-D 700 KM Sıvı Test/Geliştirme Scud-C 500 KM Sıvı Aktif Scud-B 300 KM Sıvı Aktif SS-21 120 KM Katı Aktif Frog-7 70 KM Katı Aktif Kaynak: Kaynak: Arms Control Association (2014) 451 Suriye’de beş yıldır devam eden iç savaşa rağmen halen iktidarını sürdürmekte olan Esad rejiminin sarin ve tabun sinir gazları ile hardal gazı içeren kimyasal silahlarını iç 448 Intelligence of Iran, Iran Missile Arsenal, http://www.iranintelligence.com/arsenal (15.10.2014) 449 Michael Elleman, "Containing Iran's Missile Threat", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.54, Issue:1, s. 121. 450 Ben-Zion Jaffe, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, s. 2. 451 Arms Control Association, Worldwide Ballistic Missile Inventories, http://www.armscontrol.org/factsheets/missiles (11.10.2014). 123 savaşta sivil halka karşı kullanmış olması balistik füzelere monte edilebilen kimyasal silahların oluşturduğu tehdit algısını Türkiye için bir kat daha arttıran bir unsurdur 452. 4.9. NATO Füze Savunma Sisteminin Etkinliği Geçtiğimiz 30 yıl içerisinde ABD’nin yaptığı milyarlarca USD tutarında test, geliştirme ve deneme yatırımına rağmen füze savunma sistemleri günümüzde kurumsal, politik ve teknik açıdan halen birçok eksiklikler içermektedir. Tüm eksikliklerinin yanı sıra, NATO tarafından altyapısı kurulmaya başlanılan füze savunma sistemi özellikle kısa ve orta menzilli balistik füze saldırılarının durdurulması açısından günümüzde geliştirilen en yüksek teknolojiye sahip sistemlerdir 453. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’nin mevcut savunma zaaflarını etkin bir şekilde güçlendirebilecek kapasiteye sahip olduğu söylenebilecektir. NATO füze savunma sistemlerine yönelen en önemli teknik eleştirilerin başında bu sistemlerin test edilmesi için ayrılan bütçelerin yetersizliği sebebiyle operasyonsal etkinliğin gerçek bir muharebe anında ulaşacağı düzeyin tam olarak kestirilemiyor olması gelmektedir. Fakat bu silahların düşman tarafından yapılacak gerçek bir nükleer-kimyasal ya da biyolojik saldırı karşısındaki etkinliğinin değerlendirilebilmesi ve yanıt alınması her zaman zor bir konu olmaya devam edecektir 454. Örneğin AEGIS sistemleri ile ilgili 2002 yılından günümüze kadar toplamda 25 test atışından 22’sinin başarılı olması önemli bir etkinlik düzeyini göstermekteyken, büyük kaynaklar yatırılan ABD ulusal füze savunma sistemlerinin günümüze kadar gerçekleşen test atışlarındaki yüksek irtifa hedef imhası alanındaki başarı oranı 13/7 ile sadece yüzde 53 seviyesine erişebilmiştir. Bu durum ABD Kongresi ve savunma birimlerinde büyük rahatsızlığa yol açmaktadır 455. 2010 yılında gerçekleştirilen etkinlik testleri ise yer tabanlı yüksek irtifa füze savunma sistemlerinde yapılan yeni geliştirme çalışmalarının başarılı sonuç verdiğini 452 Can Kasapoğlu, "Future MENA Threat Landscape and Turkey’s Defense Posture", Ortadoğu Analiz, Cilt: 5, Sayı: 54, Haziran 2013, s. 38. 453 Michael Elleman, "Containing Iran's Missile Threat", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.54, Issue:1, s. 120. 454 Graham Spinardi, "Technical Controversy and Ballistic Missile Defence: Disputing Epistemic Authority in the Development of Hit-to-Kill Technology", Science as Culture, DOI:10.1080/09505431.2013.768224, 2013, s.4. 455Elliot Blair Smith - Gopal Ratnam, $35B Missile Defense Misses Bullet With Bullet, http://www.bloomberg.com/news/2011-08-03/missile-defense-costing-35-billion-misses-bullets-with- bullets.html (15.10.2014). 124 göstermektedir 456. Türkiye’de konuşlandırılan PAC-3 Patriot füze savunma sistemleri kısa ve orta menzilli balistik füze saldırılarının önlenmesi konusunda özellikle İsrail’e Körfez Savaşı sırasında yapılan gerçek füze saldırılarında ulaştığı yüzde 100’e yakın başarı oranı ile alanında günümüzün en güvenilir füze savunma sistemleri arasında yer almaya devam etmektedir 457. NATO füze savunma sistemi, Türkiye’nin coğrafi konumu ve bu konum çerçevesindeki etkinliği bakımından incelendiğinde ise ortaya çıkan en önemli problem Türkiye’nin NATO’ya yönelecek bir tehdidin en uç noktasında yer almasıyla ilgilidir. NATO füze savunma yapılanmasında Ankara ile Anadolu’nun doğu sınırına kadar olan bölümü tam anlamıyla korunamamaktadır. Buna yol açan sebeplerden en önemlisi Türkiye’nin sınır komşularının yarattığı stratejik ve taktik balistik füze tehdidine karşın, sistemin erken uyarı radarlarının ve hatta Kürecik Radarı’nın erken uyarı, tespit ve takip aşamasında Avrupa topraklarını koruma hedefi bulunması ve günün her saati durmaksızın çalışan bir sistem olarak tasarlanmamış olmasıdır. Bu aşamada ülkemize yerleştirilen Patriot’lar özellikle kısa ve orta menzilli füzelerin Avrupa’ya yönelik bir tehdit oluşturmadığı için düşük etkinlik gösterebilmekte, ayrıca Türkiye’nin sınırlarını tam manasıyla koruyan yeterli bir kapsama alanını da sağlayamamaktadır 458. Türkiye’nin NATO’dan Patriot bataryalarını 21 Kasım 2012 tarihinde talep etmesinin en önemli gerekçesi olan Suriye kaynaklı balistik füze tehdidi 25 Mart 2015 tarihinde Suriye topraklarından Türkiye’ye fırlatılan İran yapımı Fateh-110 füzesinin Hatay’ın Reyhanlı ilçesine düşmesiyle fiiliyata dönüşmüştür. Türkiye’nin Patriot bataryalarını talep etmesi üzerine gerektiği kadar hızlı sevkiyat gerçekleştirilememiş olması, yeterli sayıda bataryanın sevk edilmemesi ve tehdidin fiiliyata dönüşümünü engelleyememesi sonrası bataryaların Türkiye sınırlarını balistik füze tehdidine karşı ne denli koruduğu ve performansının ciddi bir biçimde sorgulanmasına yol açmaktadır 459. ABD, Hollanda ve Almanya’dan getirilen Patriot bataryaları hatırlanacağı üzere Kahramanmaraş, Adana ve Gaziantep’e yerleştirilmişti. Bu bataryalarda yer alan sistemin 456 Graham Spinardi, "Technical Controversy and Ballistic Missile Defence: Disputing Epistemic Authority in the Development of Hit-to-Kill Technology", Science as Culture, DOI:10.1080/09505431.2013.768224, 2013, s.20. 457 Andy Oppenheimer, “Missile Defence Status”, Military Technology, 8/2011, s. 40. 458 Serdar Erdurmaz, Türk Milli Balistik Füze Savunma Sistemi NATO’ya Entegre Edilmeyecek, 21.02.2015, Türksam, http://www.turksam.org/tr/makale-detay/1226-turk-milli-balistik-fuze-savunma- sistemi-nato-ya-entegre-edilmeyecek (10.09. 2015). 459 Merve Seren, Patriotlar neden geldiler, neden gidiyorlar? 22.08.2015, http://haber.star.com.tr/acikgorus/patriotlar-neden-geldiler-neden-gidiyorlar/haber-1051654 (13.09.2015). 125 radar menzili maksimum 105 Km. ile sınırlıdır ve belirtilen yarıçap dahilinde saldırıda bulunan füzelerin tespit edilerek bataryadan otomatik olarak fırlatılan füze ile vurulması amacıyla tasarlanmıştır. Reyhanlı’da hedef alınan nokta ise en yakında bulunan Gaziantep Patriot bataryasına yaklaşık 125 Km. mesafede yer almakta 460. Diğer bir deyişle, Reyhanlı’da vurulan nokta radar kapsamının ve etkin vuruş alanının dışında kalmakta. Şekil 11.’de Türkiye’de konuşlandırılan Patriot’ların menzili, yerleştirildikleri noktalar ve Suriye’den gelebilecek olası balistik füze tehdidinin etki alanı değerlendirilmektedir. Şekil 11: Patriot’ların menzili, yerleştirildiği noktalar ve Suriye’den gelebilecek tehditler Kaynak: El Jazeera Grafik 461 Bu grafikten de anlaşılacağı gibi, kırmızı halkalar ile simgelenen yerleşik üç Patriot bataryasının radar kapsama alanı sınırlı bir biçimde Adana, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerinin tamamını ve Hatay ilinin ise büyük bir bölümünü savunabilmektedir. Ayrıca bu kapsama alanı üzerinden geçerek daha uzaktaki iç hedeflere yönelik saldırıları da engelleyebilecektir. Grafikte mavi halkalarla simgelenen alan ise Suriye rejim birliklerine ait balistik füzelerin konuşlandırıldığı stratejik öneme sahip Tartus ilini merkez almakta ve 460 Alper Altuntaş, Patriotlar neyi koruyor?, 26 Mar 2015, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera- ozel/patriotlar-neyi-koruyor (14.09.2015) 461 Al Jazeera Grafik, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/patriotlar-neyi-koruyor (14.09.2015). 126 bu şehirden fırlatıldığı tahmin edilen balistik füzenin Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki korumasız alanı neden vurabildiğini göstermektedir. Bu olay ve yukarıdaki haritalı görsel anlatım doğrultusunda, Türkiye yakın çevresinden kaynaklı ciddi tehlike ve tehditlere maruz kalmayı sürdürmekte ve NATO tarafından konuşlandırılan mevcut füze savunma sistemi gerekli savunma güvencesi sağlayamamaktadır. Füzelerin radar menzilleri dikkate alındığında, Türkiye’nin 900 Km. uzunluğundaki Suriye sınırının sadece üç Patriot bataryası ile korunması yetersiz kalmakta ve bu sistemlerin operasyonsal performansı da orta ve alçak irtifada yetersiz kalabilmektedir 462. Burada gözden kaçırılmaması gereken iki önemli nokta daha bulunmaktadır. Birincisi, NATO tarafından füze savunma sistemi içerisinde Türkiye’nin korunması için tahsis edilen Patriot bataryalarının kullanım inisiyatifinin Türkiye’de değil, ABD’nin Almanya’daki Ramstein Üssü’ndeki insan komutasıyla çalışan birime bağlı olmasıdır. Türkiye’ye yönelecek olası bir füze saldırısının teknik olarak saptanması ve erken uyarıyla algılanması halinde dahi Ramstein Üssü’nden gelecek komut doğrultusunda füze sistemi devreye girebilecektir. İkincisi ise bazı olumsuz yönleri ve teknik aksaklıklara karşın, NATO füze savunma sistemi Türkiye’nin müttefikleri tarafından sağlanan bir koruma şemsiyesine dahil olduğu şeklinde sembolik ve psikolojik bir mesaj niteliği taşımaktadır 463. Hali hazırda İstanbul’un dahi balistik füze tehdidinden korunabilmesi için Türkiye’nin sahip olduğu tek yüksek irtifa savunma füzesi 1970’li yılların teknolojisiyle üretilen NikeHercules füzeleridir. Bu bağlamda Türkiye 1991 yılında başlayan 1. Körfez Savaşı’nda Irak’tan atılabilecek balistik füzeler karşısında olduğu gibi 24 yıl sonra da Suriye’de ortaya çıkan iç savaş sonucunda NATO’nun füze savunma kabiliyetine müracaat etmek durumunda kalmıştır. NATO füze savunma sisteminin güvenlik ve kapsam alanlarındaki etkiliği tartışıladursun, 2015 yılında hem Almanya hem de ABD’ye ait Patriot bataryalarının Türkiye’den geri çekilmesine ilişkin bu ülke savunma bakanlıklarınca art arda alınan kararlar etkinlik tartışmalarına yeni bir boyut kazandırmaktadır. Şöyle ki, Almanya’nın 2015 yılı Eylül ayında süresi dolacak olan Patriot bataryalarının geri çekilmesine yönelik tavrı uzun süredir bilinmekteyken, ABD Savunma Bakanlığı 462 Merve Seren, Patriotlar neden geldiler, neden gidiyorlar? 22.08.2015, http://haber.star.com.tr/acikgorus/patriotlar-neden-geldiler-neden-gidiyorlar/haber-1051654 (13.09.2015). 463 Merve Seren, “Türkiye’nin Füze Savunma Sistemi İhale Süreci: Temel Dinamikler ve Aktörler”,SETA Yayınları, Rapor No: 54, Eylül 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20150916125435_fuze-rapor-16-9-15.pdf (18.09.2015), s. 66. 127 yetkililerince kısa süre önce deklare edilen ve 2015 yılının sonunda Patriot bataryalarının Türkiye’den çekilmesini öngören yaklaşım Türkiye açısından sürpriz olarak karşılanmıştır 464. Gerek Alman, gerekse Amerikalı yetkililerin ortak bir şekilde üzerinde durdukları ilk gerekçe, Türkiye için Suriye kaynaklı risklerin ve tehditlerin yapısının değişmesi ve yeni tehdit kavramının merkezinde Suriye Ordusunun değil, IŞİD / DEAŞ terör örgütünün bulunuyor olmasıdır. Özellikle Türkiye’nin 22 Temmuz’da IŞİD ile mücadelede kilit rol oynayacak olan İncirlik Üssü’nü koalisyon uçaklarına açmasının ardından ABD tarafından açıklanan bu karar Türk diplomasi çevrelerinde yoğun bir hayal kırıklığı oluşturmuştur 465. Tam da İncirlik Üssü ABD’nin istekleri doğrultusunda kullanıma açılmış ve Suriye’deki terör tehdidine karşı ortak operasyonlar gerçekleştirilirken ABD’nin Patriot bataryalarını siyasi sebeplerden çok, görev süresinin dolması ve bu süreçte Türkiye’ye yönelik herhangi bir somut tehdidin doğmamış olması gibi teknik gerekçelerle çekmeye karar vermiş olduğu yönünde resmi açıklamalar yapılmaktadır. Washington yönetimi Patriot sistemlerinde güncellemeye gideceğini ve ileride benzer bir ihtiyaç doğduğu taktirde yeniden konuşlandırmanın mümkün olduğunu dile getirmektedir. Ayrıca böylesi bir argümanı destekleyen diğer önemli bir unsur ise Akdeniz’de sürekli bir biçimde konuşlu bulunan Aegis sisteminin herhangi bir tehdit algısında otomatik olarak devreye gireceği yönünde sağlanan NATO güvencesidir 466. Hem Almanya hem ABD, Patriot bataryalarının çekilmesi sonrasında Türkiye’nin balistik füze tehdidinden korunabileceği bir çözüm için NATO nezdinde görüşmelerin sürdürüldüğünü belirtse de henüz 2015 yılı Ekim ayının sonunda, yani Patriot bataryalarının çekilmesi sonrası için öngörülebilir bir plan belirginleşmemiştir. NATO’nun bu konudaki yaklaşımı da görevden çekilen füze bataryalarının ikame edilmesini gerektiren somut bir risk bulunmadığı sürece farklı bir plan ortaya konulmasından ziyade Akdeniz’de seyir halinde bulunan bir Aegis gemisi ve İncirlik’te konuşlandırılan iki adet İspanyol 464 Metin Gürcan, Patriot’ların Türkiye’den çekilişi bize ne söylüyor?, 26.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/patriotlarin-turkiyeden-cekilisi-bize-ne-soyluyor (12.09.2015). 465 Eric Schmitt, After Delicate Negotiations, U.S. Says It Will Pull Patriot Missiles From Turkey, 17.08.2015, http://www.nytimes.com/2015/08/17/world/europe/after-delicate-negotiations-us-says-it-will- pull-patriot-missiles-from-turkey.html?_r=1 (12.09.2015). 466 Merve Seren, Patriotlar neden geldiler, neden gidiyorlar? 22.08.2015, http://haber.star.com.tr/acikgorus/patriotlar-neden-geldiler-neden-gidiyorlar/haber-1051654 (13.09.2015) 128 Patriot bataryasının şimdilik yeterli güvenliği ve etkinliği sağlayacağı yönündedir 467. Patriot füze savunma bataryalarının ABD ve Almanya tarafından geri çekilmesi sonucunda bölgede doğabilecek muhtemel bir güvenlik zafiyetine ilişkin Türk Dışişleri yetkilileri tarafından herhangi bir açıklama henüz yapılmamıştır. Türkiye’de bulunan Kürecik radar sistemiyle entegre bir şekilde çalışan dört Aegis gemisi, 2014 yılı Şubat ayından itibaren aylık sürelerle dönüşümlü olarak olası tehditlere karşı Doğu Akdeniz’de devriye görevi sürdürmektedir. Bu gemilerin bağlı bulundukları İspanya’nın Rota kasabasındaki üs ise NATO’nun Avrupa’daki balistik füze savunma kalkanının yeni merkezi olarak belirlenmiştir. Bu gemilerin balistik füzeleri vurma kapasitelerinin bulunması ve öncelikli amaçlarının İran’dan Avrupa’yı hedef alabilecek balistik füze saldırılarını durdurmak olması sebebiyle Türk yetkililerin NATO nezdinde bir ikame planı için acele etmedikleri ilk akla gelen seçenektir 468. Yukarıda ifade teknik kapasite ile ilgili yetersizlikler ve Türkiye’nin sınır bölgelerinde son yıllarda gelişmekte olan güvenlik koşulları bağlamında NATO üyesi müttefikleriyle ortak bir tehdit tanımı yapılması konusundaki belirsizlikler sebebiyle, mevcut Patriot bataryalarının ve Malatya Kürecik’te konuşlandırılan NATO’ya ait radarın Türkiye’nin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarını yeteri kadar karşılayamadığı görülmektedir. Bekdil’e469 göre, başlangıçtaki amacı sadece Kürecik’te bulunan NATO radarını korumak üzere konuşlandırılan Patriot bataryaları, daha sonrasında özellikle füze savunma kalkanı fikrinin fiiliyata geçişi sürecinde İran’dan kaynaklanan tehditkar itirazları azaltmak amacıyla Kürecik ilçesinin bağlı olduğu bölgeye yakın olan üç ile kaydırılmıştır. Yani projenin asıl amacı İran’dan gelebilecek düşmanca yaklaşımlarda gerektiğinde NATO radarının korunması iken, dönemsel olarak Suriye’den gelebilecek tehditlerin ağırlık kazanması sebebiyle yön değiştirmiştir. Bu sebeple Türkiye’nin beklentilerini karşılayabilecek bir savunma etkinliği de bir türlü oluşmamaktadır. Bu yaklaşımla paralel nitelikte diğer bir görüşe göre ise hava savunma sistemlerinden beklenen öncelikli etkinlik, füzenin kalkışını, ileri düzeylerde niteliğini ve türünü tespit etmek ve izlediği rotayı saptayarak hava savunma füzeleri vasıtasıyla yok 467 Ece Göksedef, ABD Dışişleri'nden 'mosmor' açıklaması, 18.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/al- jazeera-ozel/abd-disislerinden-mosmor-aciklamasi (14.09.2015). 468 Ece Göksedef, Patriot kararı ne anlama geliyor?, 17.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera- ozel/patriot-karari-ne-anlama-geliyor (14.09.2015) 469 Burak Bekdil, NATO Allies Making It Easier for Iran to Attack Israel?, 03.09.2015, http://www.gatestoneinstitute.org/6401/nato-iran-israel (18.09.2015). 129 edilmesini sağlamaktır 470. Oysa Türkiye’de bulunan mevcut NATO füze kalkanını oluşturan unsur sadece bir radar sisteminden müteşekkildir ve sadece tehdidin tespit edilmesinde ve tanımlanmasında kullanılabilmektedir. Sistemin mevcut işleyişinde, radarın tespit ettiği tehdit daha önce de belirtildiği üzere Almanya’da bulunan kontrol merkezine bilgi aktarmakta, aktarılan bilgilerin işlenmesi ve personelin vereceği karar neticesinde Romanya’dan kalkacak savunma füzeleri tarafından vurulabilmektedir. Halbuki direkt olarak Türkiye’ye yönelecek bir kısa menzilli bir tehdidin bertaraf edilmesi için bu süreç etkin bir karşılık süreci sağlayamamaktadır. Türkiye, ancak gerçek zamanlı bir iletişim ve tepki sürecini içeren savunma sistemine sahip olması durumunda orta ve kısa menzilli bir balistik füze saldırısına karşı kendisini tam anlamıyla koruyabilme kapasitesine erişmiş olacaktır 471. Schmitt’e472 göre ABD Savunma Bakanlığı Patriot görevine karşı her dönem isteksiz yaklaşmakta ve bunu bir sembolik tavır olarak ortaya koymaktadır. Patriot’ların Türkiye’de konuşlandığı süre boyunca herhangi bir düşman saldırısına karşı kullanılmamış olması, bu bataryalara ve personeline ordu içinde yoğun talep bulunması ve NATO yetkilileri tarafından Esad’dan kaynaklı tehdidin giderek azaldığına yönelik algı, Pentagon yetkililerinin bataryaları geri çekme kararı almalarında en önemli gerekçeler olarak görülmektedir. Böylece sınırlı sayıdaki batarya ve personelinin Suriye gibi düşük öncelikli risk alanlarından, İran ve Kuzey Kore gibi daha yüksek öncelikli risklere karşı dinlenmiş ve hazır olmaları sağlanabilecektir. Ancak Suriye’nin Türkiye sınırından uzak noktalara taşıdığı balistik füzelerin halen Türkiye’ye ulaşabilecek menzilde bulunması ve farklı grupların eline geçebilecek füzelerin Türkiye için doğuracağı yıkıcı riskler dikkate alındığında NATO’nun sınır üyesi konumundaki Türkiye’nin mevcut bölgesel tehditlere karşı NATO füze savunma sistemi tarafından yeterince etkin bir şekilde korunamadığı aşikardır. 470 Derya Yaşar, Zeynep Ekim Elbaşı, Yeni füze sistemi neden NATO'ya entegre edilmeyecek?, 23.02.2015, http://tr.sputniknews.com/analiz/20150223/1014121739.html (11.09.2015) 471 Merve Seren, “Türkiye’nin Füze Savunma Sistemi İhale Süreci: Temel Dinamikler ve Aktörler”,SETA Yayınları, Rapor No: 54, Eylül 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20150916125435_fuze-rapor-16-9-15.pdf (18.09.2015), s. 67-68. 472 Eric Schmitt, After Delicate Negotiations, U.S. Says It Will Pull Patriot Missiles From Turkey, 17.08.2015, http://www.nytimes.com/2015/08/17/world/europe/after-delicate-negotiations-us-says-it-will- pull-patriot-missiles-from-turkey.html?_r=1 (12.09.2015). 130 4.10. Türkiye’nin Ulusal Füze Savunma Sistemini Güçlendirmek için Yaptığı Girişimler Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 1991 Körfez Savaşı’ndan çıkarılan en önemli dersler arasında ülkenin füze savunma sisteminde bulunan zafiyet ve bu zafiyetin giderilmesi için acil bir şekilde önemli adımların atılmasının gerekliliği bulunmaktadır. Bu savaşın ardından geliştirilen Türk Silahlı Kuvvetleri Hava Savunma Master Planı ile Türkiye’nin Patriot tarzı bir füze savunma sistemine ihtiyaç duyduğu tespit edilmiş ancak yüksek yatırım maliyetleri ve kaynak sıkıntıları sebebiyle bu plan hayata geçirilememiştir 473. Türk Ordusu’nun füze savunma sistemlerinin modernize edilmesi amacıyla talepte bulunduğu 8 adet Hawk güdümlü füze savunma sistemi 2000 yılında 270 milyon USD maliyet ile ABD’den satın alınmıştır. Aynı anlaşma kapsamında füzesavar mühimmatı olarak 175 adet Hawk füzesi 2005 yılında Türkiye’ye hibe edilmiştir 474. Yine benzer bir şekilde 1997 yılında İsrail ile başlayan Arrow füzeleri alım görüşmeleri, 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle rafa kaldırılmak durumunda kalınmıştır 475. Özellikle 2000’li yılların başlangıcıyla Türkiye’nin ağırlık vermeye başladığı havacılık ve savunma teknolojileri alanındaki yeni politikanın sadece ithal ürünlere dayalı ve dışarıdan hazır silah alımı ekseninde şekillenmediğine vurgu yapılması önem arz etmektedir. Türkiye’nin hava savunma sanayinde uygulamaya koyduğu yeni yönelim teknoloji transferi ve üretim odaklı bir stratejik hedefe dayandırılmakta ve bu şekilde gerek ulusal savunma gereksiniminden kaynaklı ihtiyaçların karşılanması gerekse ihracat imkanlarının değerlendirilmesiyle dış pazarlardan sağlanacak finansman yoluyla sektörün gelişiminin sürdürülebilir kılınmasına yönelik bir politika öngörülmektedir 476. Nitekim öngörülen politikaların sonuçları geçtiğimiz on yılda milli AR-GE projelerinin hız kazanmasına ve somut sonuçlar doğurmasına yol açmaktadır. 473 Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 22. 474 Muhammet Metin, Türkiye'nin orta menzil hava savunma sistemi, http://kokpit.aero/turkiyenin-orta- menzil-i-hawk-hava-savunma-sistemi (18.10.2014). 475 Nilsu Gören, Turkey’s air and missile defense journey continues, http://www.middleeast- armscontrol.com/2013/10/23/turkeys-air-and-missile-defense-journey-continues/ (17.10.2014). 476 Merve Seren, “Türkiye’nin Füze Savunma Sistemi İhale Süreci: Temel Dinamikler ve Aktörler”,SETA Yayınları, Rapor No: 54, Eylül 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20150916125435_fuze-rapor-16-9-15.pdf (18.09.2015), s. 68. 131 Türkiye’nin havacılık ve savunma teknolojileri içinde gereksinim duyduğu en stratejik alanlardan birisi de kuşkusuz milli bir yüksek irtifa hava ve füze savunma sisteminin kurulmasına yönelik atılacak adımlardır. 2000’li yılların başına kadar benzer gerekçelerle geri plana itilmiş olan füze savunma sistemleri ile ilgili etkin bir politika geliştirilmesi gerekliliği 2002 yılında ortaya konulan “Ulusal Füze Savunma Konsepti” çerçevesinde verilen uzun vadeli stratejik politika kararları sonucunda yeni bir döneme girmiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin ulusal füze savunma sistemini kendi imkanları ile üretebilmesi temel esas kabul edilmiştir 477. Bu proje, 2000’li yılların sonunda değişen tehdit algısı ve Ortadoğu’da oluşan yeni stratejik dinamikler sebebiyle T-LORAMIDS (TurkishLongRangeAirandMissileDefenceSystem - Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi Projesi) adı verilen yeni bir füze savunma projesine dönüştürülmüştür. Bu projenin ilk hedefi olarak da ANKA adı verilen yerli füze projesinde ilk üretimin 2014 yılında yapılması öngörülmüştür 478. Yüksek irtifa füze savunma politikasının yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi amacı doğrultusunda son 12 yılda Türkiye’nin attığı üç adım ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki 2002 yılında TSK Hava Konseptinin yukarıda bahsi geçen Hava ve Füze Savunma Konsepti ile değiştirilmesidir. Böylece füze savunmasının sevk ve idaresinde Türk Hava Kuvvetleri görevlendirilmiştir. İkinci önemli politika kararı, LORAMIDS Projesinin Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından başlatılmasıdır. Halen devam etmekte olan füze savunma sistemi ihalesi de LORAMIDS çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu ihaleye katılan ABD menşeli Patriot PAC-3, Avrupalı Aster 30 Block, Rus yapımı S-300 ve Çin yapımı HQ-9 sistemleri arasında rekabet yaşanmıştır.Üçüncü ve son önemli politika adımı ise Muharip Hava ve Füze Savunma Komutanlığı adıyla Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde Ağustos 2014’teki Yüksek Askeri Şura sonucunda oluşturulan birim ve Türkiye’nin füze savunmasını konsolide etmek üzere bu birime bağlanan Eskişehir’deki Hava Savunma Komutanlığı’nın teşkil edilmesidir 479. Bu üçlü politika kararlarının kuşkusuz ki en çok göz önünde sonuçlar doğuran adımı LORAMIDS Projesidir. Türkiye’nin LORAMIDS çerçevesinde füze ihalesi yapmasının 477 Can Kasapoğlu, "Future MENA Threat Landscape and Turkey’s Defense Posture", Ortadoğu Analiz, Cilt: 5, Sayı: 54, Haziran 2013, s. 41. 478 BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013, s. 44. 479 Metin Gürcan, Patriot’ların Türkiye’den çekilişi bize ne söylüyor?, 26.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/patriotlarin-turkiyeden-cekilisi-bize-ne-soyluyor (12.09.2015). 132 arka planını oluşturan iki ana unsur Seren 480 tarafından, “dünyada, füze teknolojisi ve savunma sistemlerinin gittiği yönün belirlenmesi” ve belirlenen bu yön doğrultusunda “Türkiye’nin ulusal hava savunmasının ne durumda olduğunun açıklığa kavuşturulması” olarak ifade edilmektedir. LORAMIDS Projesi çerçevesinde yapılan tetkikler ve gerçekleştirilen ikili diyaloglar gösterdi ki Türkiye’nin yüksek irtifa savunma sistemlerinin güçlendirilmesi ve modernizasyonu çok yüksek önemde stratejik önceliğe sahiptir. Yine hava savunma sistemlerinin geliştirilerek güçlendirilmesi sürecinde ortaya konulan politikaların ilkesel olarak temel aldığı üç kriter ön plana çıkmaktadır. Bu kriterler rekabetçi bir fiyat sunulması, ortak üretim (teknoloji transferi) ve optimum temin süresinin sağlanmasıdır. Ortak üretim yoluyla teknoloji transferi sağlanması hali hazırda Türk savunma sanayinin hedeflediği orta vadeli dönüşüm planının en stratejik parçasını oluşturmaktadır. Böylece hem ulusal savunma sisteminin sürdürülebilirliği sağlanmakta hem de Türkiye'nin güvenlik öncelikleri karşılanabilmektedir. Rekabetçi fiyat ve teslim süresi de karar aşamasında belirleyici etkenler olarak öne sürülmekte fakat üretim esnekliğine bağlı daha teknik değişkenler oldukları da dikkate alınmaktadır 481. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli savunma yatırımının belirlenen kriterler çerçevesinde sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Türkiye’nin önümüzdeki süreçte savunma sanayi bakımından kendine yetebilir bir teknolojik birikime sahip olması sağlanabilecektir. Ayrıca, ortaya çıkması beklenen sonuçlar uzun vadede NATO’nun bölgesel güvenliğe ilişkin çıkarları ile de uyum içindedir. LORAMIDS Projesi çerçevesinde Türkiye’nin en önemli savunma yazılım şirketleri olan Aselsan ve Havelsan tarafından Patriot füzelerinin imalatçısı olan Raytheon firmaları arasında ortak yürütülen programlar gerçekleştirilmekte ve Patriot sistemlerinin modernizasyonu Boeing firmasının da katıldığı ikili konsorsiyumlar tarafından yürütülmektedir 482. Son yıllarda LORAMIDS Projesi’nin gündeme gelmesine sebep olan en önemli gelişmelerden bir diğeri ise, Ulusal Füze Savunma sisteminin altyapısını oluşturacak füze ve batarya sistemlerinin alımına ilişkin ihaleyi en uygun fiyatı veren Çinli FD2000 firmasının HongQ-9 ürünü ile kazanmış olması ve sonrasında NATO ve ABD 480 Merve Seren, “Türkiye’nin Füze Savunma Sistemi İhale Süreci: Temel Dinamikler ve Aktörler”,SETA Yayınları, Rapor No: 54, Eylül 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20150916125435_fuze-rapor-16-9-15.pdf (18.09.2015), s. 45. 481 Murat Yeşiltaş, Türkiye NATO'nun Neresinde? 21 Mart 2015, Setav, http://setav.org/tr/turkiye-natonun- neresinde/yorum/18509 (10.09. 2015). 482 Burcu C. Göynü, "Current Ballistic Missile Defense Program and Discussions in Turkey", IFAR Fact Sheet, January 2013, s. 2. 133 nezdinde Türkiye’ye yönelen sert eleştirilerdir 483. Bu ihaleye katılan diğer firmalar ve ürünleri ise Raytheon ve Lockheed Martin (ABD, Patriot), Eurosam Konsorsiyumu (İtalyan-Fransız, SAMP/T Aster 30) ve Rosoboroneksport (Rus, S-300)’dir. Ulusal Füze Savunma Sistemleri’nde rota, 2015 yılının Kasım ayında Türkiye’de düzenlenen G20 zirvesinin hemen öncesinde Türkiye’nin Çinli firma ile yaptığı anlaşmayı tek taraflı iptal etmesi ve ardından Rusya ile Suriye sınırında yaşanan gerginliğin askeri ilişkileri durma noktasına getirmesi ile büyük ölçüde rotanın yeniden ABD ve Avrupalı üreticilere dönmektedir 484. Her ne kadar basın organlarında yaygın bir şekilde Türkiye’nin LORAMIDS Projesi’nde balistik füzelere karşı açtığı füze savunma sistemi ihalesine yer veriliyor olsa da, aslında bu proje hava savunmasını iki grupta değerlendirmektir. İlk grupta değerlendirilen hedefler projenin yüzde 70’ini kapsayan, başta “seyir füzeleri” olmak üzere, savaş uçağı, savaş helikopteri, İHA vb. türü “hava soluyan araçlar”dan oluşmakta, geriye kalan yüzde 30 oranındaki hedefler ise balistik füzelerden oluşmaktadır. Yukarıda belirtilen “olmazsa olmaz” şart ve kriterlere ek olarak çok sayıda teknik şart ve hususlar da titizlikle projeye dahil edilmiştir 485. Özellikle ABD’li yetkililerin, NATO’nun direkt ve dolaylı yoldan tehdit olarak algıladığı iki süper güç ile Türkiye gibi köklü bir müttefiklerinin böylesi stratejik bir savunma alanında işbirliğine gitmesine sıcak bakmadığı hatta karşı çıktığı tüm çevrelerce bilinmektedir. Fakat Türkiye’nin hem Rusya hem de Çin menşeli savunma sanayisi ürünlerini bir alternatif olarak görmeye başlaması 2006 yılında Rusya’nın S-300 ve yeni nesil S-400 füze savunma sistemlerinin müşterek üretimi için Türkiye’ye teklif sunmasına uzanmaktadır. Projenin ilerleyen aşamalarında Çin de ortak üretime dahil olmak istemiştir. Hali hazırda Çinli ve Türk mühendislerinin 2002 yılında başlayan ortak çalışmasıyla üretilen Yıldırım ve Jaguar füzelerini bu işbirliğinin temel dayanaklarından birisini oluşturmaktadır 486. 483 BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013, s. 45. 484 Tekin A. Taşçı, Türkiye Rus Uçağını Neden Ve Nasıl Düşürdü? ERUSAM, 4 Aralık 2015, http://www.erusam.com/images/dosya/ERUSAM_Analiz_Su24_krizi_tekin_aycan.pdf (05.02.2016), s.21. 485 Merve Seren, “Türkiye’nin Füze Savunma Sistemi İhale Süreci: Temel Dinamikler ve Aktörler”,SETA Yayınları, Rapor No: 54, Eylül 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20150916125435_fuze-rapor-16-9-15.pdf (18.09.2015), s. 46. 486 Stratejik Düşünce Enstitüsü, “NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, (Temmuz 2011), SDE Analiz, 1-26, s.15. 134 Dolayısıyla LORAMIDS füze savunma sistemleri ihalesinde Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak bir Çin firmasını seçebilmesi bu bilgiler eşliğinde aslında kamuoyu için çok da şaşırtıcı ve beklenmedik bir yaklaşım olmamalıyken, Türkiye’nin NATO’lu müttefiklerinin eleştirel yaklaşımları farklı arka planlara dayanmaktadır. Bu tepkiler temelde NATO füze savunma sistemi ile Çin’in HQ-9 füze savunma sisteminin uyumsuzluk yaşayacağına ilişkin somut kaygı ile ifade edilmekte, yer yer Çin’in bu işbirliğini bir casusluk fırsatı olarak değerlendirebileceğinin de altı çizilmektedir 487. Bu eleştiriler, NATO Füze Savunma Programı’na dahil bir ittifak üyesi olarak Türkiye’nin Çin teknolojisine sahip füze savunması gibi stratejik öneme sahip bir alanda topraklarına konuşlandırmasının doğuracağı sıkıntılar sebebiyle bu ihale kısa bir süre içerisinde iptal edilmek durumunda kalınmıştır 488. Bu sistemin yerine kısa süre içerisinde NATO tarafından sağlanan yeni Patriot füze savunma bataryaları Suriye’den kaynaklanan riskleri ortadan kaldırmak amacıyla Türkiye’de konuşlandırılmıştır. Ayrıca ABD ve NATO tarafından yapılan baskılar neticesinde Avrupalı ve ABD’li üreticilerin daha düşük fiyatlar ile yeni teklifler getirmeleri beklenmektedir 489. Türkiye’nin NATO’da müttefik olduğu ülkelerin füze savunma sistemi ihalesinin Çinli bir firmaya verilmesine bu denli tepkili oldukları halde fiyat, tedarik süresi veya teknoloji transferi gibi kriterleri güncelleyerek yeni bir resmi talep oluşturmamalarının altında yatan sebeplerin açıklanması önem arz etmektedir. Türkiye’nin bir füze teknolojisi ve buna bağlı bir sanayi geliştirmesi için gerekli tüm şartlar ve zorunluluklar hali hazırda oluşmuşken, teknoloji transferi ya da müşterek üretim yoluyla Türkiye’nin bir altyapı oluşturması fikrine sıcak bakılmamış olduğu açık bir şekilde görülebilmektedir. Bu sebeple ihale koşullarını karşılayabilen herhangi bir yeni teklif batılı ülkelerce verilmemiştir. Çinli firma ile son aşamada anlaşılması durumunda ise, Türkiye’nin füze savunma sisteminin vurucu gücünü oluşturacak Çin yapımı sistemlerin NATO radarlarıyla ve Kürecik ile direkt entegrasyonu, NATO’nun güvenlik politikaları ve Çin’den gelebilecek tehditler dolayısıyla hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır 490. Böylesi bir durumda Türkiye’nin yaklaşımı ise 487 Sputniknews (a), NATO Türkiye'nin Rus füze sistemi almasına izin vermez, 07.05.2015, http://tr.sputniknews.com/savunma/20150507/1015366507.html (10.09.2015). 488 Burak Küntay, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, Vol: 4, Num: 13, 2013 Fall, s. 30. 489 BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013, s. 44. 490 Derya Yaşar, Zeynep Ekim Elbaşı, Yeni füze sistemi neden NATO'ya entegre edilmeyecek?, 23.02.2015, http://tr.sputniknews.com/analiz/20150223/1014121739.html (11.09.2015) 135 satın aldığı füze sistemleriyle yapacağı teknoloji transferi sonrasında oluşan altyapıyı ilerde NATO’ya entegre etmek şeklinde olacaktır. Bu bağlamda hem yerli katkı hem de teknoloji transferi yoluyla Aselsan ve Roketsan firmalarının işbirliğiyle geliştirilmekte olan ve henüz deneme aşamasında bulunan HİSAR-A projesi, Türkiye’nin teknoloji transferi yoluyla alçak hava savunma sistemlerini oluşturma hedeflerinde bir temel teşkil etmektedir. Projenin ana hedefi, Türkiye’nin ABD’den satın alamadığı alçak irtifa füze savunma sistemlerini yani 8-15 Km. irtifada seyreden balistik füze tehditlerini etkisiz hale getirebilen yerli bir sistem oluşturulmasıdır 491. HİSAR-A projesi çerçevesinde tamamlanan ilk deneme atışlarında, çift darbeli motoru bulunan Balistik Test Füzesi (BTF-2) ve oto-pilot kontrollü test füzesi (KTF-1) başarıyla ateşlenmiş ve gerekli manevraları gerçekleştirebilir düzeye ulaşmıştır. Tamamlanması yaklaşık iki yıl alması planlanan bu sistem, yüksek teknoloji donanımlarını içermekte ve dünyada sınırlı sayıda ülkenin üretebildiği özel bir motor teknolojisini barındırmaktadır. Projenin ilerleyen aşamalarında “HİSAR-O” olarak adlandırılan orta irtifa füze savunmasına yönelik denemeler de gerçekleştirilecektir. HİSAR Projesi ayrıca sistemin diğer bileşenleri olan radar, atış kontrol ve komuta kontrol gibi birimlerin de geliştirilerek etkin bir füze savunma sistemi oluşturmayı amaçlamaktadır 492. HİSAR Projesi sadece balistik füzelere karşı değil aynı zamanda askeri tesis, liman ve üslerin hava tehditlerinden korunabilmesi için saldırı helikopterlerine, savaş uçaklarına ve insansız hava araçlarına karşı da kullanılabilecek özellikleri barındırmaktadır. Bu sebeple geliştirme aşamasında farklı platformlara ve atış komuta-kontrol altyapılarına entegrasyonu kolaylaştırıcı özellikler de dikkate alınmaktadır. Projenin bu doğrultuda genel parametreleri Savunma Sanayi Müsteşarlığı 493 tarafından aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır: - Dikey Atış Kabiliyeti ile 360° Etkinlik Alanı - Çift Darbeli Motor ile Maksimum Etkinlik 491 Sait Yılmaz, ABD, Türkiye’ye teknoloji satmakta kıskanç davranıyor, 09.10.2013, http://tr.sputniknews.com/turkish.ruvr.ru/2013_10_09/ABD-Turkiyeye-teknoloji-satmakta-kiskanc- davraniyor/ (15.09.2015). 492 Roketsan, Türkiye nin İlk Milli Hava Savunma Füzesi Hisar dan Bir İlk Daha, Temmuz 2015, http://www.roketsan.com.tr/turkiye-nin-ilk-milli-hava-savunma-fuzesi-hisar-dan-bir-ilk-daha-sabah-gazetesi- temmuz-2015 / (14.09.2015) 493 Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Türk Savunma Sanayii Ürünleri 2015-2016, http://www.ssm.gov.tr/urunkatalog/data/ekatalog/tr/index.html# (15.09.2015). 136 - RF (Radyo frekansı) Veri Linki ile Ara Safha Güdüm - 3-5 pm. Soğutmalı Görüntüleyici Arayıcı - Başlık Teknolojisi - Çoklu Platform Entegrasyon Ara yüzü - Lazer Yaklaşma Tapası ve - Hibrit Kontrol Sistemi. Türkiye’nin süregelen füze savunma yatırımları ve planları Aselsan’ın yürüttüğü ortak projelerle şekillenmektedir. 2012 yılında Aselsan tarafından geliştirilen ve düşman hava hareketlerinin tespit edilmesi amacıyla kullanılmakta olan IFF (identify, friendlyorfoe) sistemleri savaş uçaklarında ve donanma birimlerinde test edilmekte ve yine bu sistemle uyumlu çalışabilecek CAFRAD Faz-1 radar anten sistemi projesi ile entegreedilmektedir. Bu proje ile geliştirilmesi planlanan radar sisteminin Türkiye’nin düşük ve orta seviyeli hava savunma stratejisinde önemli bir rol alması beklenmektedir 494. Tüm bu sistemlerin gelişimi için gerekli olan ve merkezi bir rol üstlenen teknoloji transferi olgusunda donanım kadar yazılımsal gelişimi ve transferi hızlandırabilmek de önem arz etmektedir. Bunu gerçekleştirme adımlarından birisi olarak Havelsan, 3D simülasyon yazılımları üreten ABD menşeli Quantum3D firmasını 2015 yılının başında ve tüm fikri ve sınai haklarıyla birlikte satın almıştır. Satın alma süreci sonunda Havelsan, Orlando ve San Jose’de ofisler açacaktır. Quantum3D’firmasının en önemli ürünleri arasında Independence IDX Serisi Görüntü Geliştiriciler, gerçek zamanlı görsel simülasyon alanında ödüllü yazılım Mantis ve dünya çapında görsel veritabanı ürünlerinden GeoScapeSE serisi bulunmaktadır 495. Yine fikir hakları, know how, bilgi transferi ve teknoloji paylaşımı alanlarında yapılan ortaklıklara önemli oranda öncülük eden Aselsan’ın dünyanın en önemli birkaç savunma sanayi konsorsiyumu arasında yer alan Leidos firmasıyla ortak olarak yürüttüğü proje Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Fransa, Hollanda ve Kanada’dan sekiz firmayı kapsamaktadır 496. Bu projede NATO Balistik Füze Savunma (BFS) mimarisinin idamesi ve sadeleştirilmesinin sağlanması ile Balistik Füze Savunma 494 Aaron Stein, Can Kasapoglu, Sinan Ulgen, “Turkey Goes Chinese for Missile Defense”, EDAM Discussion Paper Series, 2013/12, 6. 495 Taner Yener-Enver Alas, IDEF 2015'de neler oldu?, Mayıs 2015, http://kokpit.aero/idef-2015-te-neler- oldu (14.09.2015) 496 ASELSAN Dergisi, “NATO Balistik Füze Savunma Programında”, ASELSAN Dergisi, Sayı: 92, 1-2015, 1-43, s.31. 137 sistemlerinin NATO Komuta Kontrol sistemine yönelik iyileştirilmesini sağlayabilecek kabiliyet oluşturulmaktadır. Entegrasyon, Sistem Mühendisliği ve Test faaliyetlerinin desteklenmesi alanlında NCIA (NATO Communicationand Information Agency) ile ortak bir proje yürüten Leidos gibi firmalarla yürütülen ortak çalışmalar, Türkiye’nin hedeflenen teknolojik ve operasyonsal kapasiteye ulaşmasının önündeki engellerin kaldırılmasında önemli rol oynayabilecektir. Tüm bu girişimlerin ve projelerin henüz Türkiye’nin füze savunma sistemlerini aktif ve güvenilir bir noktaya getirme konusunda somut sonuçları ortaya çıkmamış olsa da atılan adımlar ileride olumlu sonuçlar doğurabilecek bir farkındalık oluştuğunun göstergesidir. Son olarak Türkiye geçtiğimiz yıllarda, yüksek irtifada (25 Km. ve üstü) atmosfer dışı balistik füzelerin imha edilmesinde kullanılan, oldukça pahalı olan ve az sayıda ülkenin elinde bulunan THAAD sistemlerini elde etmeye yönelik önemli girişimlerde bulunmuştur. Türkiye THAAD sistemleri alanında Ortadoğu’da bu teknolojiye sahip iki devlet olan Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile işbirliğini sürdürmektedir 497. Türkiye’nin süregelen erken uyarı ve balistik füze bilgi iletimi aşamasında uzayda konuşlandırılacak 16 adet uydunun 2023 yılına kadar faaliyete geçirilmesi, yüksek irtifa füze savunma sistemleri için atılan adımlar arasında yer almaktadır. Bu kapsamda Türkiye uydu fırlatma rampası (SLV) geliştirmesi adımında olup uyduların 2015 yılında yörüngelerinde yerleştirilmesi planlanmaktadır. Bu planlara ek olarak Aselsan, karadan hava taarruz füzesi (LACM) sistemlerinin geliştirme ve test aşamalarına hali hazırda devam etmektedir 498. 4.11. NATO’nun Füze Savunma Sisteminin Türkiye Üzerindeki Politik ve Ekonomik Etkileri NATO Füze Savunma Sitemi’nin geliştirilmesinde temel tehdit unsuru olan İran’ın Türkiye ile sınır komşusu konumunda olması, bu projeye bir NATO müttefiki olarak katılım gösteren Türkiye için önemli politik, askeri ve ekonomik sonuçlara yol açmıştır. Ortaya çıkan bu sonuçlar genel anlamda İran ve Rusya ile Türkiye arasında yeni politik ve 497 Metin Gürcan, Patriot’ların Türkiye’den çekilişi bize ne söylüyor?, 26.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/patriotlarin-turkiyeden-cekilisi-bize-ne-soyluyor (12.09.2015). 498 Burak Bekdil, “Aselsan To Develop Strategic Turkish Radar,” Defense News, http://www.defensenews.com/article/20130816/DEFREG04/308160006/Aselsan-Develop-Strategic-Turkish- Radar (22.05.2015). 138 askeri dinamiklerin gelişmesine sebep olmuş, aynı zamanda özellikle İran ile olan geleneksel ticaret ilişkileri üzerinde de önemli bir baskı oluşturma etkisi göstermiştir. İran ile gelişmekte olan gerginliğin ilk somut örneği İran Savunma Bakanı AhmadVahidi’nin 2011 yılında Türkiye’ye kurulması planlanan NATO erken uyarı radarı ile ilgili olarak sarf ettiği “Batı radar sisteminin İran füzelerini hedef aldığı, ancak İran’ın da çıkarlarına yönelecek herhangi bir saldırganlığı tolere etmeyeceğinin iyi bilinmesi gerektiği” sözleriyle ortaya çıkmaktadır 499. Türkiye’nin İran’la Batı’nın nükleer yaptırım uyguladığı dönemde gelişme ve düzelme eğilimi gösteren ilişkileri bu aşamadan itibaren Egeli ve Güvenç’in 500 ifadeleriyle yeniden “gerçekte olması gereken” düzleme, yani görünürde sergilenen karşılıklı iyi niyet yaklaşımlarından ziyade, İran’ın hali hazırda geliştirmekte olduğu nükleer kapasitenin Türkiye için doğuracağı ciddi tehditlerin Türk yetkilileri tarafından gerçekçi bir şekilde değerlendirildiği bir konuma geçiş yapmıştır. Bu durum, İran’ın nükleer potansiyelinin Türkiye’yi hedef almayacağı dileğini bir kenara bırakarak, nükleer gücün barışçıl da olsa İran gibi tahmin edilemez bir gücün elinde olmaması gerektiği görüşüne dönülmesiyle sonuçlanmaktadır. Son yıllarda bölgesel bir güç olma yolunda politik adımlar atan Türk hükümetinin Ortadoğu bölgesinde en önemli rakibi konumuna gelen İran’ın nükleer güce erişmesine karşı tavrını da füze savunma sistemine yaptığı son dönem katkılarından görmek mümkündür 501. Bekdil’e göre 502 bir komşu ülkenin füze savunma sistemi tesis etmesini kendisine yönelik açık bir tehdit olarak algılaması ve buna cevaben bir “dünya savaşı” çıkarmakla tehdit etmesi, İran’ın Türkiye’ye konuşlandırılan NATO radarını İsrail’den gelecek bir saldırıya karşılık vermesini engelleyecek bir hamle olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Böylelikle Patriot bataryaları bir düşman unsuru olarak algılanmıştır çünkü İsrail’i korumak üzere kurulan radar sistemini korumaktadır. Diğer bir bakış açısıyla, ortaya koyduğu sert tutum İran’ın İsrail ve müttefiklerine karşı her an balistik bir füze saldırısı gerçekleştirmeye hazır ve istekli oluşunun da açık bir kanıtı olmuştur. Türkiye’nin İran ile bölgesel 499 Burak Küntay, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, Vol: 4, Num: 13, 2013 Fall, s. 33. 500 Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”. Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 22.. 501 Karen Kaya, “NATO Missile Defense and the View from the Front Line”. Joint Force Quarterly, Issue:71, 4th quarter 2013, s. 87. 502 Burak Bekdil, NATO Allies Making It Easier for Iran to Attack Israel?, 03.09.2015, http://www.gatestoneinstitute.org/6401/nato-iran-israel (18.09.2015). 139 gelişmeler ve Ortadoğu’da ortaya çıkan yeni Sünni – Şii kamplaşması ile gerginleşen ilişkileri, Kürecik radarının devreye girmesiyle daha da keskin bir konuma gelmiştir. Türkiye’nin bu projeye dahil olmadan önce uzun yıllardır sahip olmayı hedeflediği füze savunma sistemine başlangıçta göreceli olarak soğuk yaklaşımının ardında, projenin Türkiye’nin iki önemli sınır komşusu olan İran ve Suriye’yi direkt olarak tehdit kategorisinde değerlendirmesidir. Komşularla “sıfır problem” yaşamayı hedefleyen Türk dış politikası açısından, füze savunma sistemine katılım sürecinde İran cephesinden gelen ve tehdide kadar varan sert eleştirilere yönelik yapılan mutedil açıklamalar bu açıdan dikkate değer özellik taşımaktadır. Bu açıklamalar, ısrarlı bir şekilde Türkiye’de kurulan füze savunma radarlarının ve konuşlandırılan Patriot füzelerinin herhangi bir ülkeyi direkt hedef almadığı yönündedir 503. Füze savunma sisteminin en önemli unsurlarından olan yer tabanlı radarın İsrail’de bulunan ikiz bir radar ile eşgüdümlü çalışmakta oluşu da bu gerilimi tırmandıran unsurlar arasında yer almaktadır 504. Aslında İsrail ile gerilimli bir süreçten geçen Türk dış politikası, İsrail’in Türkiye üzerinden İran’a karşı bir avantaj elde etmesine pek sıcak bakmamaktadır. NATO füze savunma sisteminin en kritik unsurlarından birisi konumunda olan Kürecik radarı üzerinde yapılan ilk görüş ve tartışmaların başlamasından itibaren önemli bir tehdit ve baskı unsuru işlevi gören İran ile ilgili 2015 yılı içerisinde NATO ve ABD nezdinde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Öncelikle İran ile batılı ülkeler arasında on yılı aşkın süredir devam eden nükleer müzakereler her iki taraftan da muhafazakar kesimlerin karşı çıkmasına rağmen, 14 Temmuz 2015 günü bir anlaşma ile sonuçlanmıştır. BM’in beş daimi üyesi olan ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya’ya ilaveten Almanya’dan oluşan ve P 5+1 olarak anılan ülkeler ile İran, nükleer programını ve tesislerini daha sıkı bir denetime açmayı kabul etmesi karşılığında uygulanan yaptırımların hafiflemesi konusunda anlaşmaya varmışlardır 505. Bu gelişmenin Türkiye’nin NATO füze kalkanı projesindeki stratejik yükünü bir nebze hafifleteceği beklentisi diplomasi çevrelerinde yaygın bir kanıydı. Ancak ABD’nin de, daha önce benzer bir tavır ortaya koyan Almanya gibi, hali hazırda Türkiye’nin temel 503 Burcu C. Göynü, "Current Ballistic Missile Defense Program and Discussions in Turkey", IFAR Fact Sheet, January 2013, s. 2. 504 Tarık Oğuzlu, “NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2, Sayı: 24, 2010, s. 84. 505 Amerika’nın Sesi, İran’la Nükleer Müzakerelerde Tarihi Anlaşma, 14.07.2015, http://www.amerikaninsesi.com/content/iraqnla-nukleer-muzakerelerde-tarihi-anlasma-/2860814.html (15.09.2015). 140 balistik füze savunma sistemi işlevini görmekte olan Patriot bataryalarını bu gelişmeden yaklaşık bir ay sonra Türkiye’den çekmeye yönelik bir karar alması pek çok sorunun akıllara gelmesine yol açmıştır. Patriot bataryalarının Türkiye’nin tüm sınırlarını balistik füze tehdidine karşı tam anlamıyla koruma bakımından teknik olarak yetersiz kaldığına, fakat yine de bu bataryaların NATO’nun Türkiye’ye bakışına yönelik sembolik ve siyasi bir takım koruyucu mesajlar içermekte olduğuna önceki bölümlerde kısaca değinilmişti. Bu açıdan ele alındığında, eğer NATO füze savunma sistemlerinin bir parçası olarak konuşlandırılan Patriot bataryalarının politik vurgusu teknik etkinliğine göre daha fazla önem taşımakta ise, Türkiye’nin süregelen riskleri henüz azalmamış iken müttefik ülkeler bu bataryaları Türkiye’den neden çekiyorlar sorusu gündeme gelmektedir 506. Seren 507 bu sorunun cevabının hem siyasi hem de teknik olarak açık uçlu olduğunu ifade etmektedir. Aynı zamanda Almanya ve ABD’nin aynı kararı, Türkiye’ye yönelik askeri saldırganlık potansiyelinin azalmış olması gibi benzer bir gerekçeyle vermiş olmaları, bu kararın altında yatan diğer muhtemel sebeplerin çeşitliliğini azaltmayacağı gerçeği de unutulmamalıdır. Zira gerçekte Türkiye dışındaki NATO topraklarının üzerindeki balistik füze tehdidi İran ile yaşanan son gelişmeler sonrası bariz olarak azalmıştır ve tansiyonu yükseltici bir unsur olan Türkiye’deki bataryaların geri çekilmesi batılı müttefikler açısından şimdilik doğal bir hamle olarak görülebilecektir. Fakat Kürecik radarını korumakla yükümlü olmadığı NATO yetkililerince defalarca tekrarlanan ve Suriye rejiminden Türkiye’ye yönelebilecek düşmanca tehditlere karşı Suriye sınırında konuşlandırılan Patriot bataryaları, şayet Türkiye için tehdit devam etmekte ise ne sebeple Türkiye’den çekilmiştir sorusu bu durumda halen geçerliliğini sürdürmektedir. Bekdil508, Esad rejiminin Türkiye için oluşturduğu tehdidin 2013 yılına kıyasla daha fazla olduğunu ve artmaya devam ettiği dile getirmektedir. Buna karşılık Türkiye’nin de açık bir şekilde Suriye’de bulunan muhalif gruplara silah ve eğitim desteği verdiği ve Esad rejiminin sona ermesi için uluslararası arenada aktif bir aktör rolü oynadığı bir çerçevede Patriot’ların Türk topraklarını artık 506 Aydın Bolat, Patriot Hava Savunma Sistemleri Neden Geri Çekiliyor? 19.08.2015, http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/patriot-hava-savunma-sistemleri-neden-geri-cekiliyor/4372 (19.09.2015). 507 Merve Seren, Patriotlar neden geldiler, neden gidiyorlar? 22.08.2015, http://haber.star.com.tr/acikgorus/patriotlar-neden-geldiler-neden-gidiyorlar/haber-1051654 (13.09.2015) 508 Burak Bekdil, NATO Allies Making It Easier for Iran to Attack Israel?, 03.09.2015, http://www.gatestoneinstitute.org/6401/nato-iran-israel (18.09.2015). 141 korumayacak olmasını, NATO nezdinde İran’ın Türkiye’ye göre ağır basması şeklinde yorumlamaktadır. İran’la P 5+1 ülkeleri arasında varılan nükleer silahların kontrolüne ilişkin anlaşmanın diğer bir politik etkisi, Kürecik’te kurulan NATO radarının İran üzerinde oluşturduğu caydırıcı etki neticesinde, İran’ın balistik füzeler ve kitle imha silahlarıyla elde edebileceklerinin gitgide azaldığına ikna olarak anlaşmaya daha hızlı bir şekilde yakın durduğu şeklinde yorumlanabilecektir. Yaptırımların tam olarak yürürlükten kalkmasını takiben, son yıllarda dış ticaret gelirleri açısından Türkiye’ye zarar vermekte olan yasaklar azalarak yerini, İran’la geleneksel ilişkilere dayalı sınır ticareti, hava ve kara taşımacılığı ilişkileri, finansal ilişkiler ve petrol ticaretinde artışlara yol açabilecektir 509. Füze savunma sistemine yönelik Rusya tarafından gelen tepkiler genel anlamda direkt olarak Türkiye’yi hedef almamakla birlikte, Türkiye’ye kurulacak bir füze savunma radarının Rusya tarafından tehdit olarak algılanacağı farklı kereler Rus yetkililerce ifade edilmiştir. Fakat bu konuda en önemli yetkililerden birisi olan Rusya-NATO İlişkileri Sorumlusu DimitryRogozin, ülkesinin Türkiye’de kurulacak radar unsurunu direkt bir tehdit olarak algılamadığını ifade etmektedir 510. Bu iki ülke ile füze savunma sistemi neticesinde ortaya çıkan potansiyel tehdit ve politik gerilim koşullarının arka planında yer alan önemli bir diğer ekonomik dinamik ise Türkiye’nin yaklaşık yüzde 63 oranında enerji ithalatını bu iki ülkeden gerçekleştirmesi, diğer bir ifade ile bu ülkelere olan enerji bağımlılığıdır 511. Bu bağımlılık Türkiye’nin politik eğilimleri üzerinde önemli bir etki yaratabilmektedir. Türkiye’nin günümüzde Ortadoğu kaynaklı politik ve askeri tehditler sebebiyle karşılaştığı ekonomik kayıplar, mevcut ticari ilişkilerinde yaşanan hacimsel düşüşleri ve savunma harcamalarında meydana gelen artışları doğurmaktadır. NATO’nun Avrupalı müttefikleri arasında GSMH’sının yüzde 3 oranında bir bölümünü savunma harcamalarına ayıran tek ülke Türkiye’dir 512. Fakat füze savunma sisteminin bu tutarın artması ya da 509 Al Jazeera, İran ile 5+1 anlaştı, 14.07.2015, http://www.aljazeera.com.tr/haber/iran-ile-51-anlasti (16.09.2015). 510 NY Times, Turkey to Install U.S.-Designed Radar, in a Move Seen as Blunting Iran’s Missiles, http://www.nytimes.com/2011/09/03/world/europe/03missile.html?_r=0 (15.10.2014) 511 Fadi Hakura, “TURKEY: Moving East, or West?” The World Today, Vol. 66, No. 3 (March 2010), s. 25. 512 BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013, s. 15. 142 azalması üzerindeki etkilerinin izlenebilmesi ancak önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacak gelişmeler doğrultusunda mümkün olabilecektir. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ile patlak veren Ukrayna Krizi sonrası Ukrayna ile komşu durumda olan NATO ülkelerinin içinde bulunduğu tehdit, gerek Rusya-NATO ilişkilerini gerekse füze savunma sisteminin geleceğini kritik bir dönemece sokmuştur. Ukrayna krizi hem NATO’nun hem de Rusya’nın askeri güç arttırmasına ve silahlanmanın meşru olduğu bir sürece girilmesine yol açmaktadır. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin arka planında yatan en önemli sebep, AB’nin Ukrayna’nın da dahil olacağı yeni bir Doğu Ortaklığı genişleme stratejisini devreye sokmak üzere Ukrayna ile AB müzakere sürecine 2013 yılında hız vermesidir. Bu durum Rusya için açıkça yanı başında, Moskova’ya sadece 480 Km. mesafede NATO’nun yeni bir ittifak kazanması anlamına gelmekteydi. Rusya’nın derhal ve üstü örtülü bir şekilde Rus kökenli Ukrayna Cumhurbaşkanı ViktorYanukoviç’in Doğu Ortaklığı zirvesinde AB ile ortaklık anlaşması imzalamasının önüne geçmesi, Kiev’de halkın artan sokak protestolarına ve 2014 yılının başından itibaren de ayrılıkçı siyasi taleplere dönüşmesine yol açmıştır. Rusya yanlısı Yanukoviç’in görevi bırakmak zorunda kalması ve yerine Avrupa yanlısı bir başbakan seçilmesi, Rusya’nın Rus kökenli vatandaşların yoğunluğu gerekçesiyle dolaylı yoldan Kırım’ı ilhak etmesiyle sonuçlanmıştır 513. Ukrayna Anayasası’nda yeri olmaması sebebiyle, sonucu ne olursa olsun Rusya’nın, bir referanduma dayanarak Kırım’ı ilhak etmesinin uluslararası hukuk ile açıklanamayacağı önemli bir gerçektir. Putin yaptığı ilk açıklamalarından itibaren Kırım referandumunu Kosova örneğiyle bağdaştırmakta, böylelikle SSCB sonrası Rusya’nın Balkanlarda Batı ülkelerine karşı kaybettiği etkinliğine de derin içerikli bir gönderme yapmaktadır. Putin yönetimindeki yeni Rusya “tarihsel olarak kendi toprakları olan bölgelerde ya da bugün Rusya'nın yanı başındaki ülkelerde NATO'nun bulunmasının kabul edilmez olduğunu" Putin’in Kırım ilhakı gerçekleştikten sonraki bir demecinde “Sivastopol'de bizi NATO askerleri karşılayamazdı" sözüyle bir kez daha vurgulamaktadır 514. Şu durumda Ukrayna’nın NATO’ya üye olması Rusya açısından çok daha önemli bir tehdit halini almıştır. 513 Nejat Tarakçı, Ukrayna Krizinin Arkasındaki Büyük Strateji, 11.06.2014, http://www.tasam.org/tr- tr/icerik/5276/ukrayna_krizinin_arkasindaki_buyuk_strateji (12.09.2015). 514 Habibe Özdal, "Ukrayna Krizinde Kırım’ın İlhakının Getirdikleri Gösterdikleri", Analist Dergisi, Sayı: 38 (Nisan 2014), 22-27, s. 23. 143 Galler’de 2014 Eylül’ünde gerçekleştirilen NATO zirvesinin ana gündem konusunu oluşturan Ukrayna Krizi’nde, yeni tehdit unsuru olarak Rusya’nın Ukrayna’nın Doğu’sunda yaşayan Rus kökenli halkı silahlandırması ve doğrudan operasyonlar yaparak iç savaşın şiddetini arttırmasına işaret edilmektedir. Toprak bütünlüğü sağlanmış, istikrarlı ve bağımsız bir Ukrayna’nın yeniden oluşturulması amacıyla Ukrayna ve NATO arasında özgün bir ortaklık geliştirileceği ifade edilmektedir. Benzer tehditlerin yaşanmaması için NATO’nun Gürcistan, Azerbaycan, Moldova ve Ermenistan gibi eski SSCB üyesi Doğu Avrupalı ve Kafkas ülkelerinin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğini daha fazla destekleyeceği mesajı verilmiştir 515. Tarakçı 516, Ukrayna Krizi’nde her ne kadar şimdilik Batılı ülkelerin mevcut koşulları askeri çözümden uzak bir yaklaşımla değerlendiriyor olsalar da ilerleyen aşamalarda Rus kökenli nüfusun yoğun olarak yaşadığı Doğu Ukrayna’nın da Rusya tarafından ilhak edilmesi halinde krizin yerini savaş öncesi gerginliğe bırakacağını iddia etmektedir. Bu tür bir gelişmede Rusya NATO tarafından fiili düşman pozisyonuna gelecek ve Ukrayna’nın geri kalan bölümleri NATO üyeliği çerçevesinde koruma altına alınacaktır. Rusya’nın da kabul edemeyeceği bu durum yeni bir Soğuk Savaşın başlatılması anlamına gelmektedir. Türkiye’nin bölgedeki konumu NATO açısından stratejik bir dönüşüme girebilecek, Türkiye’de konuşlanacak füze savunma sisteminin önemini arttırmasına yol açacaktır. Türkiye’nin ise ulusal çıkarları açısından denge politikasını sürdürmesi hayati nitelik taşımaktadır. Tüm bu gelişmeler, Ukrayna ile NATO arasında füze savunma sisteminin entegrasyonu olabileceğine dair beklentilerin ve söylentilerin gelişmesine sebep olmuştur. Özellikle, Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Başkanı AleksandrTurçinov’un, "ABD, Ukrayna'ya füze savunma sistemleri konuşlandırma olanağını gözden geçiriyor" şeklindeki açıklamasını takiben derinleşen bu beklentiler, NATO ve ABD yetkilileri tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan olumsuz yöndeki açıklamalar sonucunda şimdilik geçerliliğini yitirmiştir 517. 515 Aydın Bolat, NATO Güvenilir ve İnandırıcı Mı? / IŞİD Gündemi, 23.09.2014, http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/nato-guvenilir-ve-inandirici-mi-isid-gundemi/4020 , (16.09.2015). 516 Nejat Tarakçı, Ukrayna Krizinin Arkasındaki Büyük Strateji, 11.06.2014, http://www.tasam.org/tr- tr/icerik/5276/ukrayna_krizinin_arkasindaki_buyuk_strateji (12.09.2015). 517 Yenimesaj, Ukrayna'ya füze savunma sistemi yok, 22.05.2014. http://www.yenimesaj.com.tr/?haber,13013981 (23.05.2015). 144 Rusya’nın halen devam etmekte olan Ukrayna Krizi süresinde NATO üyesi ülkeler ile yaşadığı askeri gerilim, Türkiye’nin uyguladığı tarafsız yaklaşım sebebiyle Türkiye’yi de içine alan bir krize dönüşmemiş ancak Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında yaşanan bu gerilim Karadeniz’in askeri ve stratejik açıdan uzun vadeli bir gerilime yol açabileceği kaygılarını üst düzeye çıkarmış ve füze savunma sisteminin Türkiye için öneminin sadece Ortadoğu’dan gelebilecek tehditler ile sınırlı olmadığını ortaya koymuştur. Tüm bu gelişmelere ilave olarak, Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (EPAA)’ın ilerleyen aşamalarında NATO’nun Karadeniz’de bulunan deniz unsurlarına daha fazla ağırlık vermesi ihtimali, Karadeniz’e Boğazlar üzerinden girerek uzun süre kalmak isteyebilecek NATO gemilerinin Rusya’nın kıtalararası balistik füzeleri için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Buna karşı Rusya Türkiye’yi şimdiden Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmeden ve harfiyen uygulanması konusunda dolaylı yönden uyarmaktadır 518. Önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin NATO ve Rusya tarafından Karadeniz ve Boğazların erişimiyle ilgili farklı yönlerde baskıya tutulabileceği bir süreç gelişmesi muhtemeldir. NATO füze savunma sisteminin Orta ve Doğu Avrupa’da hızlı bir şekilde etkinlik alanını arttırmasıyla birlikte değiştirmekte olduğu karşıt politikaların diğer bir yansıması ise Rusya’nın komşusu olan İskandinav ülkeleri ile arasındaki güvenlik angajmanında yaptığı bazı örtülü değişikliklerdir. NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı Amerikalı General Breedlove’a göre Rusya’nın Ukrayna’da uyguladığı strateji neticesinde NATO’nun Kuzey Avrupa ve İskandinav ülkelerine yönelik savunma perspektifinde önemli değişime gidileceğini ve başta buzullar olmak üzere Rusya’nın yayılmacı anlayışının önüne geçilmesi için atılacak adımları tartıştıklarını ifade etmektedir 519. Ortaya çıkan yeni manzarada dikkat çeken en önemli gelişme, Rus askeri kuvvetleri ile İsveç ve Finlandiyalı kuvvetler arasında askeri çatışma riski barındıran karşılaşmaların miktarı ve niteliğindeki çarpıcı artıştır. Avrupa Liderlik Ağı (TheEuropeanLeadership Network) Raporu’na 520 göre 2014 yılı Mart ayı ile 2015 Ağustos ayı arasında bu gruplar arasında 66 adet riskli karşılaşma yaşanmış, bunlardan özellikle üç adedi “yüksek riskli 518 Sıtkı Egeli, “Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40 (Kış 2014), 39-73, s. 67. 519 Haber 7, NATO'dan kritik Türkiye açıklaması, 01.05.2015, http://www.haber7.com/dis- politika/haber/1357065-natodan-kritik-turkiye-aciklamasi (14.09.2015) 520 European Leadership Network, “Avrupa’da Savaşın Önlenmesi: Rusya ve NATO Arasında Askeri Çatışma Riskini Azaltmanın Yolu”, Görev Gücü Tutum Belgesi III, (Ağustos 2015), 1-5, s.1 145 karşılaşma” olarak değerlendirilmiştir. Yine bu raporda 2014 yılında NATO’nun Rus uçaklarını bir önceki seneye göre dört kat daha fazla engellediği, Rusya’nın ise NATO uçuşlarını iki kat daha fazla engellediği belirtilmektedir. NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Kırım’da ortaya çıkan Rusya ilhakı sonrası özellikle komşu ülkelerin Rusya tehdidi dolayısıyla birlik bütçesinden daha fazla bir pay almasını önermiştir. Rusya’nın da bu dönemde savunma bütçesini yüzde 30 oranında arttırdığı görülmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak NATO, ağırlıklı olarak hava keşif birimlerini bölgede yoğunlaştırmaktadır. İngiltere ve Almanya’ya ait AWACS sınıfı keşif uçaklarının Romanya ve Polonya’da konuşlandırılmasının yanı sıra Litvanya ve Polonya’da bulunan askeri üslerin NATO keşif uçuşlarına açılması gerçekleşmiştir 521. Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım çerçevesinde ABD tarafından Avrupalı ülkelerin kullanımına sunulan füze savunma kalkanını oluşturan unsurlar ve teknoloji, bazı Avrupa ülkelerinin kısık sesli de olsa itirazıyla karşılaşmaktadır. Bu yaklaşımı savunan ülkelere göre, özellikle Avrupa’nın hiç bir teknolojik katılım ve bilgi paylaşımına girmeden var olan Amerikan savunma sistemlerini direkt adapte ediyor olması, Avrupa’yı Amerikan savunma sisteminin bir parçası yapmaktan öteye götürmemektedir. Silah sanayii gelişmiş ülkelerden Fransa bu durumdan en olumsuz etkilenmekte olan ve rahatsızlık duyan ülke konumundadır. Fransızlar tarafından savunulan temel görüşe göre ABD’nin sahip olduğu “atmosfer dışı önleme yeteneği” diğer Avrupa ülkelerine de ortak üretim projeleri yoluyla kazandırılmalıdır 522. 4.12. Rusya ile yaşanan gerginliğin Türkiye ile NATO ilişkilerine etkisi Rusya’nın özellikle Eylül 2015’ten itibaren hava kuvvetlerini Suriye’de konuşlandırarak Suriye’de süregelen savaşa müdahil olması ve bu müdahalesini Türkiye sınırındaki bölgelere odaklaması, Rusya ile Türkiye arasında başlangıçta adı konulmamış bir gerginliğin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Takip eden Ekim ayında ise, Rus savaş uçaklarının yaptıkları sınır ihlalleri neticesinde Rusya’nın en üst seviyede Türkiye’den diplomatik özür dilemesi, gerginliğin boyutları konusunda daha açık bir fikir oluşmasını 521 Elnur İsmayilov, Kırım Krizi Sonrası NATO-Rusya Gerilimi, 31.07.2014, http://www.bilgesam.org/incele/1728/-kirim-krizi-sonrasi-nato-rusya-gerilimi/#.VWSQntLtmko (22.05.2014). 522 Sıtkı Egeli, “Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40 (Kış 2014), 39-73, s. 71. 146 sağlamıştır 523. Türkiye ile Rusya’nın Suriye sorunu bağlamında karşı karşıya gelmesi gerek sebepleri gerekse Türkiye’nin NATO ile ilişkileri üzerindeki olası etkileri açısından incelendiğinde, bu önemli gelişmeyi ortaya çıkaran sürecin Türkiye ve Rusya açısından birçok farklı dinamik çerçevesinde şekillendiği dikkat çekmektedir. Bu noktada özellikle Rusya’da Putin’in “üçüncü devlet başkanlığı dönemi”ni sürdürdüğü son üç yıl içerisinde Rusya’nın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi gerginliklerin etkisini azaltabilme kaygılarıyla dış ve iç politikada yürüttüğü “revizyonist” politikaların etkisi önem kazanmaktadır 524. Yakın dönemde Rusya’nın izlediği revizyonist politikaların birer neticesi olarak karşımıza çıkan ve eski SSCB bloğunu oluşturan Ukrayna, Gürcistan, Moldova ve Ermenistan gibi ülkeler üzerinde Rusya’nın artan hegemonya baskısı 2016 yılı NATO Raporu’nda da sert ifadelerle eleştirilmektedir 525. Raporda Rusya’nın Ukrayna, Moldova ve Gürcistan topraklarını işgal etmesi ve Ukrayna’da halen ayrılıkçı güçlere açık bir şekilde destek vermesi ile Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)’ne karşı yürütülen NATO destekli uluslararası koalisyonu zayıflatacak bir biçimde Suriye Rejimi’ne askeri destek sağlaması konu edilmektedir. Tüm bu gelişmeler doğrultusunda Rusya’nın gerek kendisini çevreleyen ülkeler üzerinde, gerekse Suriye krizinin mevcut aşamasında aktif rol alan Suudi Arabistan, İran, Türkiye gibi ülkelerin karşılıklı ilişkilerinde üstlendiği müdahil rol, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu NATO bloğu ile Rusya arasındaki gerginliğin farklı bir boyuta ulaşmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye ile Rusya arasında yaşanmakta olan “uçak krizi”ni adı geçen dinamik gelişmelerden soyutlayarak yorumlayabilmek mümkün olamamaktadır. 4.12.1. Rusya'nın Moldova'yaMüdahalesi Ukrayna sorununun Rusya’nın askeri müdahalede bulunarak Kırım’ı ilhak etmesi ile neticelenmesi üzerine NATO’nun Rusya’ya karşı tehdit algısının da köklü bir biçimde değiştiği gözlenmektedir. Bu algının en somut biçimiyle 4-5 Eylül 2014 tarihleri arasında Galler’de düzenlenen son NATO zirvesi sonrasında NATO Genel Sekreteri Rasmussen 523 Cnn Türk, Lavrov: "Putin, Erdoğan’dan özür dilemişti", 09 Aralık 2015, http://www.cnnturk.com/dunya/lavrov-putin-erdogandan-ozur-dilemisti , (07.02.2016). 524 Vügar İmanbeyli, “Uçak Krizi” ve Türkiye-Rusya İlişkileri, SETA Vakfı Perspektif, Sayı: 119 Aralık 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20151231165033_ucak-krizi-ve-turkiye-rusya-iliskileri-pdf.pdf , (05.02.2016), s. 3 525 Haberler (b), NATO Raporunda Rusya'ya Yönelik Sert Uyarılar, 28 Ocak 2016, http://www.haberler.com/nato-2015-raporu-aciklandi-8106937-haberi/ , (04.02.2016) 147 tarafından Rusya’nın Ukrayna krizinde tutumunun tüm Avrupa ve özellikle Moldova ve Gürcistan gibi eski SSCB üyeleri için radikal bir tehdit oluşturduğu şeklinde ifade edilmektedir. İttifakın savunma kapasitesini arttırmak ve Ukrayna’da yaşanan gelişmelerin benzeri bir durumla karşılaşmamak için, Galler’de Moldova’yı da kapsayan bazı güvenlik önlemleri alınacağı duyurulmuştur 526. Rusya’nın sınır komşusu olan Moldova, her ne kadar NATO üyesi olmayacağını deklare ederek ve tarafsız ülke statüsüyle Rusya ile olan ilişkilerinde bir denge politikası izlemiş olsa da özellikle son dönemde NATO tarafından Kosova için yürütülen operasyonlara verdiği fiili askeri destek ve farklı alanlarda yürütülen işbirliğini artarak sürdürmektedir 527. Bu gelişmeler doğrultusunda Rusya’nın Ukrayna’da olduğu gibi Moldova üzerinde de askeri ve politik bir baskı kuracağına ilişkin kaygılar 2015 yılı boyunca NATO yetkilileri tarafından sıklıkla ve farklı platformlarda dile getirilmiştir 528. NATO’nun kaygılarını destekleyen en önemli gelişme ise 2014 yılı Kasım ayında yapılan seçimlerde Rusya’nın ve bizzat Kremlin’e giderek Putin’in desteğini alarak birinci sırada yer alan Sosyalist Parti’nin, AB yanlısı diğer partiler tarafından kurulan koalisyon hükümeti sonucunda dışlanması ve sonrasında Kişinev’de uzun süredir devam eden hükümet karşıtı protesto gösterilerini düzenlemesidir. Bu gösteriler ülkede derin bir siyasi istikrarsızlığa ve seçimi takip eden 13 ay içerisinde 5 başbakan değiştirilmesine yol açmıştır 529. Açıkça görülmektedir ki, Moldova’da Rusya’nın yürüttüğü politikanın sebepleri ile Ukrayna’da ya da Gürcistan’da ortaya çıkan krizleri doğuran sebeplerle önemli benzerlikler göstermektedir. Burada da Rusya’nın hegemonya alanı olarak belirlediği eski bir SSCB üyesi ülkenin NATO ve AB ile gelişmekte olan yakın ilişkilere siyasi ve gerekirse askeri müdahaleler ile engel olacağı mesajı verilmektedir. Nitekim geçtiğimiz aylarda Moldova Parlamento Başkanı Candu, Rusya denetimindeki muhalefet güçleri üzerinden yürütülen bir 526 Enes Bayraklı, NATO’nun Galler Zirvesi: Yeni bir Soğuk Savaş mı, Rusya ile İşbirliği mi?, SETA Vakfı Perspektif, SAYI: 70, EYLÜL 2014, http://file.setav.org/Files/Pdf/20140916180230_nato%E2%80%99nun- galler-zirvesi-pdf.pdf, (07.02.2016), s.4. 527 NATO, NATO’s relations with the Republic of Moldova, 26 Ekim 2015, http://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_49727.htm , (07.02.2016). 528 Unian, NATO: Russia ready to use force against Ukraine, Georgia and Moldova, 04 Temmuz 2015, http://www.unian.info/world/1096934-nato-russia-ready-to-use-force-against-ukraine-georgia-and- moldova.html (07.02.2016). 529 Timeturk, Moldova'daki krizde Rusya'nın rolü, 26 Ocak 2016, http://www.timeturk.com/moldova-daki- krizde-rusya-nin-rolu/haber-117171 , (04.02.2016) 148 siyasi müdahale sürecinin Ukrayna’da yaşanan süreçle olan benzerliğini dile getirerek bu sürece direnç gösterecekleri ifade etmektedir 530. 4.12.2. Suriye krizi Rusya’nın izlediği revizyonist politikalar, yakın çevresinde bulunan Gürcistan, Ukrayna ve Moldova ile olduğu gibi NATO ve AB ile olan ilişkilerini de köklü bir şekilde olumsuz yönde etkilemiş, buna bağlı olarak petrol fiyatlarındaki keskin düşüş ve Batılı ülkeler tarafından uygulanan ambargolar ile birlikte Rus ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorlukları daha da kritik bir boyuta taşımıştır. Zira Rusya’nın sağladığı toplam gelirler içinde payı yüzde 60’lara ulaşan petrol ve doğal gaz ürünlerinin fiyatı, temel itibariyle önemli petrol üreticileri olan ABD ve Suudi Arabistan’ın aynı anda arzı arttırması ve bu ürünlerin küresel talebini belirleyen Çin ekonomisinin beklenmedik biçimde yavaşlaması ile 30 dolar gibi bir seviyeye gerilemiştir 531. Petrol fiyatlarının benzeri şekilde 1980’lerin başında bu düzeyde gerilemesi ile SSCB’nin yıkılması arasındaki ilişki ile Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi sonucunda Batılı ülkeler tarafından yine petrol kozunu kullanarak izole edilmesi arasındaki ilişki her ne kadar tartışılmaktaysa da henüz bu konuda doğrulanmış bir ilişki bulunmamaktadır. Ancak diğer taraftan Rusya’nın Suriye’de 2015 yılı Eylül ayından itibaren sergilediği aktif askeri rolün ortaya çıkmasında, gerek Ukrayna meselesini uluslararası kamuoyunda ikinci plana atabilmek, gerek küresel tansiyonu arttırarak petrol fiyatlarının düşüşünü durdurabilmek gerekse revizyon politikaları çerçevesinde Akdeniz’deki tek askeri üssünün ve Ortadoğu’daki en etkili ortağının kaybedilmesini önleme amaçlarının bir araya geldiği söylemek yanlış olmayacaktır 532. Mevcut koşullar altında Rusya’nın Suriye krizinin gidişatını önemli ölçüde değiştirdiği ve Suriye ordusunun kazanımlarını arttırdığı yönünde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bununla birlikte, Rusya’nın bölgesel operasyonları ekonomik açıdan hedeflendiği gibi petrol fiyatları üzerinde kalıcı bir etki yapmamış, dahası 530 Trt Haber, Moldova hükümeti 'Rusya destekli' ültimatoma direniyor, 27 Ocak 2016, http://www.trthaber.com/haber/dunya/moldova-hukumeti-rusya-destekli-ultimatoma-direniyor-232180.html , (04.02.2016) 531 Clifford Krauss, Oil Prices: What’s Behind the Drop? Simple Economics, 9 Şubat 2016, http://www.nytimes.com/interactive/2016/business/energy-environment/oil-prices.html?_r=0 , (09.02.2016). 532 Vügar İmanbeyli, “Uçak Krizi” ve Türkiye-Rusya İlişkileri, SETA Vakfı Perspektif, Sayı: 119 Aralık 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20151231165033_ucak-krizi-ve-turkiye-rusya-iliskileri-pdf.pdf , (05.02.2016), s. 4 149 NATO bünyesinde yer alan Fransa, İngiltere ve İtalya gibi askeri güçlerin bölgeye gelme süreçlerini hızlandırmıştır. İşte tam bu noktada iç kamuoyunda oluşan ekonomik kaygılar ve operasyonun askeri giderleriyle ilişkili eleştirel tutumlar artmaktayken 24 Kasım 2015 tarihinde Türk sınırındaki Suriye kasabalarını bombalayan bir Rus uçağının Türk savaş jetleri tarafından düşürülmesi 533 ile Rusya için Suriye’de daha etkin bir varlık gösterme gerekçesi de kendiliğinden ortaya çıkmıştır. 4.12.3. Rusya ile Uçak Krizi Rusya ile Türkiye arasında yaşanan uçak krizi özellikle bir NATO üyesi ülkenin ittifak tarihinde ilk kez bir Rus savaş uçağını düşürmesi yönüyle sembolik olarak Soğuk Savaş döneminden kalan bazı sembol ve söylemlerin yeniden akıllara gelmesine sebep olmuş ve önemli bir gerilimin ortaya çıkmasına yol açmıştır 534. Bu olayın hemen ardından Türk yetkililerin Rus yetkililer ile irtibata geçmeden hemen NATO nezdinde bilgilendirmede bulunması ve NATO’nun Türk tarafının haklılığı yönünde baştan itibaren gösterdikleri destekleyici tutum Rusya’nın Türkiye’ye karşı hareket alanını daraltmıştır 535. Rusya, uçak düşürme krizinden hemen bir gün sonra, 25 Kasım’da, envanterinde bulunan en etkili hava savunma sistemi olan S-400’leri Himeymim Askeri Üssüne konuşlandırarak Suriye hava sahasında tam anlamıyla hakimiyetini kurmuştur. Yine takip eden süreçte düşürülen SU-24’lere göre daha gelişmiş bir teknolojiye sahip olan SU-34 avcı uçaklarını havadan havaya füzeler ile donatılmış şekilde destek faaliyetlerine geçirmiştir 536. Ortaya çıkan durum NATO ile Rusya arasındaki ilişkiler açısından değerlendirildiğinde, IŞİD’e karşı ortak operasyon yürütmekte olan Rusya, ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın aslında farklı amaçlar taşıdığı ve asıl amacın IŞİD’i yok etmekten ziyade ülkelerin bölgesel çıkarlarını korumaya yönelik olduğu açığa çıkmaktadır. Bununla birlikte, NATO ve Rusya arasında bir askeri çatışma yaşanma ihtimalinin aslında tahmin 533 Financial Times, Turkey shoots down Russian fighter jet on Syrian border, http://www.ft.com/cms/s/0/d2b1abb0-9287-11e5-94e6-c5413829caa5.html#axzz3zjouwoGS , (04.02.2016) 534 Erdem Özlük, Türkiye ve Rusya Arasındaki Uçak Krizi ve ‘Özür’ Meselesi, ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.35, Aralık 2015, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/20151215_35BRIEFsadullah2.pdf , (04.02.2016) 535Gareth Porter, The real reason for Turkey's shoot-down of the Russian jet, 30 Kasım 2015, http://www.middleeasteye.net/columns/real-turkeys-shoot-down-russian-jet-1615790737, (08.02.2016) 536Conn Hallinan, So Why Did Turkey Shoot Down That Russian Plane?, 10 Aralık 2015, http://fpif.org/turkey-shoot-russian-plane/, (08.02.2016). 150 edilenden çok da uzak olmadığı, Kosova, Gürcistan ve Ukrayna’da birçok kez karşı karşıya kalan bu iki gücün Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ilk kez yaşadığı bu sıcak çatışma pratiği ile kendisini göstermiştir 537 . Kısa bir süre önce NATO tarafından bariz bir risk söz konusu olmadığı için geri çekilen Patriot hava savunma sistemlerinin yeniden konuşlandırılması konusu da yine bu olay sonrasında gündeme gelmiştir. Bu doğrultuda NATO tarafından yapılan resmi açıklamalar öncelikle tansiyonun düşürülmesi ve Rusya’nın Türk hava sahasına saygı göstermesinin gerekliliği yönünde iken, aynı zamanda tehdit oluşturan ihlallerin sürmesi durumunda Ankara’nın çağrısı üzerine Patriot sistemlerinin yeniden Türkiye’de konuşlandırılacağını ifade etmektedir 538. Hali hazırda Türkiye’de sadece İspanya’ya ait Patriot bataryaları bulunmakta, bunun yanı sıra erken uyarı görevi gerçekleştiren AWACS uçakları da Türk hava sahasının korunmasını sağlamaktadır. Uçak krizinin Türkiye açısından doğurduğu en önemli sonuçlardan birisi de Türkiye’nin Batı ile Rusya arasındaki denge unsuru görevinin sona ermesidir. Diğer bir ifadeyle Batı ile Rusya ilişkilerinde yaşanacak olumlu ve olumsuz her türlü gelişme özellikle Türkiye’nin bölgesel politikalarında zorlayıcı bir tehdit unsuru olarak yerini almıştır. Öte yandan, Kasım 2015’te Türkiye’de düzenlenen G-20 zirvesi öncesinde, Çin tarafından üretilecek füze savunma sistemi ihalesinin iptal edilmesi, Rusya krizinden sonra NATO’nun Türkiye’ye verdiği destek ile birlikte değerlendirildiğinde ne derece önemli bir stratejik karar olduğunu bir kez daha göstermektedir 539. 4.12.4. Rusya'nın Ermenistan'a Yönelik Müdahaleleri Ermenistan, 2015 yılı Ocak ayında gerçekleşecek olan AB Ortaklık Anlaşması’ndan hemen önce Moskova’nın öncülüğünde hayata geçirilen Avrasya Ekonomik Birliği’ne yüksek bir iç kamuoyu desteği ile 2014 yılının Ekim ayında resmen katılmıştır. Böylece, Rusya ile sadece güvenlik ve dış politika açısından değil aynı zamanda sosyal ve iç politik bağlamında da entegrasyonunu hızlandırmıştır 540. 537 Michael Reynolds, Turkey, Russia, and NATO Enter the Danger Zone,http://www.fpri.org/articles/2015/12/turkey-russia-and-nato-enter-danger-zone , (04.02.2016) 538Haberler (c) RusİhlaliSonrasıAnkara'danKritik Patriot Hamlesi, 01 Şubat 2016, http://www.haberler.com/rus-ihlali-sonrasi-ankara-dan-kritik-patriot-8116729-haberi/ , (04.02.2016) 539Tekin A. Taşçı, TürkiyeRusUçağınıNeden Ve NasılDüşürdü?ERUSAM, 4 Aralık 2015, http://www.erusam.com/images/dosya/ERUSAM_Analiz_Su24_krizi_tekin_aycan.pdf (05.02.2016), s.21. 540 Gülay Mutlu, ErmenistanRusyaİlişkileriGiderekArtanBağımlılık, YeniTürkiye, Sayı: 60, 2014, 1-9, s. 1. 151 Dış politika alanında Rusya’ya bağımlılığı zaten bilinmekte olan Ermenistan, aslında Ukrayna krizi başlamadan önce 27-28 Kasım 2013’te gerçekleşen Vilnius Zirvesi’nde Ukrayna ile benzer bir pozisyona sahipken, Rusya’nın yine benzeri baskıcı ve kısıtlayıcı yaklaşımları sonucu tercihini Rusya ile süregelen ilişkileri güçlendirme yönünde kullanmak durumunda kalmıştır. Bu kararda Rusya’nın Ermenistan’a sağladığı doğalgazın fiyatını yaklaşık yüzde 50 oranında arttırması kadar Azerbaycan ile silah satış anlaşması imzalama girişimleri de etkili olmuştur 541. Tüm bu koşullar Ermenistan’ın AB-NATO ikilisi ile Rusya arasında yürüttüğü denge siyasetine yeniden dönüş yapmasına yol açmış ve NATO ile Ermenistan ilişkileri bekleme odasına kaldırılmıştır. Ermenistan’ın Rusya için taşıdığı bölgesel önemi ifade eden önemli bir simge olarak, Rusya’nın Sivastapol’da bulunan askeri üssünden sonra yabancı topraklarda bulunan ikinci büyük askeri üssünün Ermenistan sınırları içinde yer aldığının hatırlatılması gerekmektedir. Bu gelişmelerin yaşanmasını takiben 2015 yılı içerisinde Rusya Ermenistan’da bulunan askeri üssün hem kapasitesini arttırmış, hem savunma sistemlerini güçlendirmiş hem de faaliyet sözleşmesini 2044 yılına kadar uzatmıştır 542. Bu alanda ortaya çıkan diğer bir önemli gelişme ise Türkiye’de konuşlandırılan NATO füze savunma sistemi açıkça işaret edilerek Ermenistan’a S-300’lerden oluşan yeni bir hava savunma sistemi kurulması yönünde imzalanan anlaşmadır 543. Hali hazırda Ermenistan’ın Türkiye sınırları Rus askeri birlikleri tarafından korunmaktayken, Rusya’nın bu hamlesi Türkiye’ye karşı olduğu kadar NATO’nun güney kanadına yönelik bir hamle olarak da değerlendirilebilmektedir. Diğer bir deyişle bu durum, NATO tarafından kurulan Malatya Kürecik radar üssüne karşı Ermenistan’a S-300 füzelerini yerleştirme anlayışının bir sonucudur. Ermenistan’a kurulması planlanan füze savunma sistemi Ermenistan’ı tüm çevre ülkelerin olası saldırılarından tam olarak koruma potansiyeli sunarken aynı zamanda 541 Gülay Mutlu, Ermenistan’ın Uygulamadan Bağımsız İlkesi: Rusya’ya Rağmen Batı, Eylül 2015, http://www.analistdergisi.com/sayi/2015/09/ermenistan-in-uygulamadan-bagimsiz-ilkesi-rusya-ya-ragmen- bati , (05.02.2016) 542 Oğuzhan M. Tulun, Çelişkili İşbirliği: CSTO Üyesi Ermenistan Nato’yla Birlikte Askeri Tatbikat Yaptı, 22 Nisan 2015, http://www.avim.org.tr , (04.02.2016). 543 Savunma ve Teknoloji, Rusya ve Ermenistan’dan ortak hava savunma şemsiyesi, 24 Aralık 2015, http://savunmaveteknoloji.com/rusya-ve-ermenistandan-ortak-savunma-semsiyesi/ , (05.02.2016). 152 NATO’nun Ermenistan üzerinden Kafkaslara girişini önemli ölçüde durdurabilecek bir adım olarak değerlendirilmektedir 544. 4.12.5. Suudi Arabistan-İran meselesi ve Rusya'nın rolü Suriye krizinin derinleşmesindeki en önemli etkenler arasında, İran ile Suudi Arabistan arasında son yıllarda etkisini giderek arttırmakta olan mezhep odaklı rekabetin, her iki ülkenin birbirini ciddi tehdit olarak algılaması ve karşı tarafı etkisizleştirebilmek için müttefik kazanma ve silahlanma yarışına girmiş olmalarıdır. Suriye bu iki gücün etki ve ilgi alanlarına giren birden fazla unsurun bir arada ve karşılıklı olarak savaştıkları çok karmaşık bir denklem halini alırken, aynı zamanda İran ve Suudi Arabistan’ın birbirinin gücünü sonuna kadar sınadıkları bir alan konumundadır 545. Rusya’nın 2015 yılının Ekim ayında bölgeye müdahale ederken Suriye rejiminin destekçisi ve stratejik partneri konumundaki İran ile işbirliği içine girmesi, açık bir dille Suriye rejiminin bertaraf edilmesini savunan Suudi Arabistan ile askeri açıdan karşı karşıya gelmesi anlamını da taşımaktadır 546. Gerçekte Rusya’nın daha önceden bahsedildiği üzere, petrol fiyatlarının gerilemesi üzerindeki önemli rolü sebebiyle Suudi Arabistan ile ilişkilere kuşku ile yaklaştığı bilinmekte ve İran’a silah satışı yaparak iki ülke arasındaki bu rekabetten fayda sağlaması olası görülmektedir. Diğer taraftan ise Suudi Arabistan’ın dışlanması durumunda Suriye’de gerçekleşecek çözümün oldukça uzun bir süre alacağı ve Rusya’nın operasyonlardan kaynaklı maliyeti kaldırmakta zorlanabileceğine dair önemli bir risk ortaya çıkmaktadır 547. İran ile Rusya yakınlaşmasının Türkiye için doğurabileceği olumsuzluklar, Rusya ve İran’ın Türkiye’nin sınır komşularına yönelik politikalarının hemen hemen Türkiye’nin aksi yönde tezahür ediyor olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye, Suriye’de bir rejim değişikliğini savaşın sona ermesi için ön şart olarak değerlendirirken İran ve Rusya rejim 544 Ruslan Rehimov - Bayram ALTUĞ, Rusya'nın bu hareketi NATO'ya ve Türkiye'ye karşı bir hamle, 19 Aralık 2015, http://aa.com.tr/TR/dunya/rusyanin-bu-hareketi-natoya-ve-turkiyeye-karsi-bir-hamle/476221 , (05.02.2016). 545 Kemal İnat - Veysel Kurt - Abdullah Yeğin, İran-SuudiArabistanRekabetininBölgeselYansımaları, SETA VakfıAnaliz, OCAK 2016 SAYI: 148, 7-28, http://file.setav.org/Files/Pdf/20160121192240_analiz148.pdf , (05.02.2016). 546 Haber 7, Suudi Arabistan-İran savaşı kapıya dayandı, 14 Ekim 2015, http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1601358-suudi-arabistan-iran-savasi-kapiya-dayandi , (05.02.2016) 547 Paul Saunders, Why Iran-Saudi fallout will be costly for Moscow, 12 Ocak 2016, http://www.al- monitor.com/pulse/en/originals/2016/01/saudi-iran-dispute-russia-middle-east-foreign-policy.html# (05.02.2016). 153 tarafında fiilen savaşa dahil olmuş ve Türkiye ve NATO müttefikleri tarafından desteklenen muhalif güçlere karşı etkili bir biçimde savaşmaktadır. 2016 yılı Ocak ayında Türkiye’nin Musul’da eğitim amacıyla kurduğu Başika Askeri Eğitim Kampı’ndan rahatsız olan İran’ın tesiri altındaki Şii kökenli Irak merkezi yönetimi bu iki ülke ile ortak deklarasyon yayınlayarak Türkiye’nin 48 saat içinde bölgeden çekilmesini sağlamıştır. İran-Rusya yakınlaşmasının ileride Türkiye açısından bölgesel güç dengelerini ne şekilde değiştirebileceği konusunda bu gelişmeler önemli ölçüde fikir verici nitelik taşımaktadır 548. 548Sputniknews (b), Turkey Drags NATO Into Quagmire as Iraq Threatens Military Retaliation, 01 Ocak 2016, http://sputniknews.com/middleeast/20160101/1032574632/turkey-iraq-military-force-nato.html , (04.02.2016) 154 SONUÇ İkinci Dünya Savaşı sonrasında adeta bir harabeye dönüşen Avrupa’da ilerleyişini sürdüren SSCB’nin yarattığı panik ve aşırı kaygı ortamının bir sonucu olarak gelişen NATO, Atlantik ötesinde dünyanın yegane süper gücü olarak bulunan ABD’nin Avrupa’daki hegemonyasını sürdürebilmesi ve Avrupalı müttefiklerini Sovyetlerin yayılmacı askeri politikasının oluşturduğu baskıdan kurtarabilmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Kuruluşundan 1990’lı yıllara kadar süregelen Soğuk Savaş sürecinde Varşova Paktı ve SSCB Avro-Atlantik bölgesinin güvenlik koşullarının en önemli belirleyici unsuru konumunda olmuştur. Yaklaşık 40 yıl süren ve farklı ve tehlikeli düzeyde gerginliklere konu olan bu süreçte, tarafların arasında gelişebilecek bir savaş dünyanın artık canlı yaşamına uygun olmayan bir ortam haline gelmesine dahi sebep olabilecek seviyede tehlikeli sonuçlar doğurabilecek iken bazı güç ve politika dengesi sistemlerinde ortaya çıkan gelişmeler gergin koşulları olumsuz bir sonuç vermeden düzenleme rolünü üstlenmiştir. Soğuk Savaş dönemini geleneksel çatışma koşullarından ayıran en önemli fark, silahların kullanımı değil, varlığının yarattığı caydırıcılığın savaşın kazananı ve kaybedenini belirlemesi, diğer bir ifadeyle sürecin sıcak çatışma olmadan ilerlemesinin sadece caydırıcılık yoluyla sağlanmış olmasıdır. Çevreleme politikaları ve nükleer caydırıcılık politikaları Soğuk Savaş döneminin güvenlik politikalarına damga vurmaktadır. Bu dönemde oluşan ittifak anlayışı ise geçmişteki geleneksel ittifak yaklaşımlarından farklı bir biçimde NATO ve Varşova Paktı çerçevesinde kurumsal yapı kazanmış olmalarıdır. Birlik içinde gelişen askeri yapılanmanın tehdit algısını belirleyici temel unsur nükleer silahlar ve bu tehdidin bertaraf edilmesi için yapılan askeri ve politik yapılanmalardır. Bu çerçevede geliştirilen farklı savunma yaklaşımları içinde en çok ön plana çıkan yaklaşımı füze savunma sistemleri oluşturmaktadır. Genişletilmiş caydırıcılık yaklaşımı çerçevesinde Avrupa’da bulunan ABD nükleer gücü, aynı zamanda meydana gelecek olası bir çatışma durumunda balistik füzelerin havada imhasını gerçekleştirebilecek bir füze savunma sistemi yoluyla nükleer caydırıcılığını bu kez silahlanma yoluyla değil “düşman”ın vuruş kapasitesini sınırlayabilecek bir şekilde arttırmayı öngörmekteydi. “Uzay Savaşları” olarak da bilinen proje, büyük bütçeler ayrılarak ABD Kongresi’nde onaylanmış ve proje üzerindeki çalışmaların ilk adımları atılmıştır. Buna karşın, SSCB’nin dağılması ve Soğuk 155 Savaş’ın fiilen sonuçlanması sonucu rafa kaldırılan bu proje ileride Avro-Atlantik balistik füze savunma sistemi projesinin de temelini oluşturmaktadır. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Varşova Paktı’nın dağılması NATO için artık direkt bir düşmanın bulunmadığı bir barış ve istikrar sürecinin ortaya çıkacağı algısını oluşturmuştur. Ancak aradan çok uzun bir süre geçmeden önce Irak’ta ortaya çıkan uluslararası kriz ve sonucunda yapılan NATO destekli ABD askeri operasyonu, ardından tüm dünyayı şoke eden 11 Eylül saldırıları, NATO üyesi ülkeler için geçmişte simetrik olarak tanımlanan Doğu Bloğu ülkelerinin aksine bu sefer asimetrik ve terör odaklı bir düşman kitlesinin temel tehdit unsuru olarak tanımlanmasına yol açmaktadır. 11 Eylül saldırılarını takip eden kısa süreç, bu düşmanın ve yaratabileceği tehditlerin potansiyelinin tanımlanması, diğer bir deyişle NATO’nun yeni tehdit algısına ilişkin çerçevenin belirlenmesi ile kendisini ortaya koymaktadır. Bu tehditlerin içinde en önemlisi, SSCB’nin ortadan kalkması sonucu erişimi kolaylaşan kitlesel imha silahı üretim bilgisine sahip olma ve hatta bu yönde somut adımları atan ülkeler ve devlet dışı aktörlerdir. Bu tür çabaların Soğuk Savaş sürecinde de bazı ülkeler tarafından gösterildiği fakat bu yönde karşılaşılabilecek muhtemel çift yönlü bir baskının da etkisiyle gereken adımları atamadığı bilinen ülkeler ve asimetrik güçler, Soğuk Savaş’ın bitiminde ortaya çıkan kargaşa sürecini fırsat bilerek bu yönde gelişim göstermişlerdir (Pakistan ve Kuzey Kore). Söz konusu kitle imha silahlarının ve üretim teknolojilerinin İran gibi Batı karşıtı iktidara sahip bir ülkenin eline geçmesi aynı zamanda hem küresel ve bölgesel istikrarı ortadan kaldıracak hem de kitle imha silahlarının terör örgütlerinin eline geçmesinin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmış olacaktır. Kuzey Kore’nin nükleer silahlara dayalı tehditkar yaklaşımının da ötesinde, Türkiye ve Avrupa’ya ulaşabilen mevcut balistik füze menziliyle İran’ın nükleer silah üretebilmesi NATO için en önemli tehdit unsurudur. Ayrıca 2014 yaz aylarında Kırım’ı işgal ederek yarattığı ve bu tez yazıldığı sırada süregelen bu çok önemli bir uluslararası krize, Rusya’nın dağılan SSCB’nin kaybettiği dünya liderliği misyonuna yönelik arayışların artarak sürdüğünü göstermektedir. Ukrayna Krizi’ni takiben gelişen olaylar neticesinde Rusya, özellikle eski SSCB ülkeleri olan Baltık Devletleri ve Doğu Avrupa’daki Polonya gibi ülkeler tarafından yeniden askeri bir tehdit olarak tanımlanmaktadır. Bu tür önemli jeopolitik gelişmelerin yaşandığı bir süreçte, 2010 yılında Lizbon’da ve 2012 yılında Chicago’da yapılan NATO Zirve’lerinde NATO’nun stratejik caydırıcılık 156 duruşunda nükleer gücün varlığının devam etmesi ve NATO üyesi ülkelerin yukarıda sayılan sebepler doğrultusunda karşı karşıya olduğu potansiyel balistik füze tehdidi ülke ismi verilmeden ancak İran ve Kuzey Kore tarif edilerek savunulması gereken en önemli tehdit olarak tespit edilmiştir. Stratejik Konsept’inde Caydırıcılık ve Savunma Duruşunun (DDPR) nükleer güç ve bunun bir parçası olan füze savunma sistemiyle sağlanması yönünde bir deklarasyon kabul edilmektedir. Füze Savunma Sistemi, Türkiye gibi birliğin İran ile ve Karadeniz üzerinden Rusya ile komşu olan tek ve ileri karakol niteliğindeki üyesi adına önemli stratejik ve diplomatik kararları verme noktasında kritik bir süreçtir. Türkiye’nin güney sınırlarında ortaya çıkan istikrarsız tablo, özellikle Suriye’de yaşanan iç savaşla birlikte aleni bir tehdide dönüşmüş ve son olarak Türkiye’nin Suriye ile askeri angajman kurallarını değiştirmesine kadar varan bir krize dönüşmüştür. Kitle imha silahlarına sahip olan bu komşu devlet içerisinde ortaya çıkan aşırı uç ve terörist unsurlar da Türkiye’nin güvenlik kaygılarının önemli bir odak noktasını temsil etmektedir. NATO Füze Savunma Sistemine son derece kritik olan bu süreçte ihtiyaç duymakta olan Türkiye’nin aynı zamanda sistemin kullanım şartları, İran’la olan ilişkilerinde yol açacağı zedelenme, sistemin mevcut güvenlik ihtiyaçlarını sağlama yönündeki teknik kapasitesi ve füze savunma sistemine ısrarla karşı duran Rusya’dan son dönemlerde Türkiye’ye yönelen tepkiler gibi gerekçelerle önemli çekinceleri bulunmaktadır. Sistemin Türkiye’yi ilgilendiren iki önemli unsurundan birincisi olan AEGIS sistemi Akdeniz ve Ege denizinde konuşlandırılacak gemilerde bulunana füze savunma sistemidir. Kara merkezli konuşlandırma ise Türkiye’nin İran ve Rusya ile ilgili önemli çekinceleri dikkate alınarak SM-3 bataryaları Romanya ve Polonya’ya kaydırılmıştır. Türkiye’de ise balistik füze savunmasının önemli radar merkezlerinden birisi olan radar erken uyarı sisteminin ve bu sistemin ulusal savunma ve orta menzilli balistik füzelerin bertaraf edilmesine yönelik unsuru olan Patriot bataryalarının kurulmasına karar verilmiştir. Bu tür bir yapılanma, gerek Türkiye’yi karşı karşıya bulunduğu hayati tehditlerden koruma kapasitesinin yetersizliği sebebiyle Ankara tarafında, gerekse karşılaşılan diplomatik, politik ve askeri çekincelerin ve engellerden önde gelen NATO ülkeleri tarafında tam anlamıyla tatmin yaratamamaktadır. Bu durum, Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğine ve çıkarlarına daha uygun yerli ya da ucuz maliyetli yabancı menşeli bir füze savunma sistemi geliştirme yönündeki motivasyonunu arttırmış ve bu alamda NATO dışı 157 hatta Çin gibi halen askeri anlamda NATO ve müttefikleri açısından tehdit kabul edilen bir ülke ile ortaklık arayışına girmiştir. Geçtiğimiz yaklaşık on yıllık süreç boyunca Türk politik ve askeri kamuoyunda yaygın olan bakış açısına göreNATO füze savunma sistemi projesi, Türkiye için beklenen savunma kapasitesini sağlamaktan uzak, aksine Türkiye’yi NATO karşıtı unsurların bir hedefi haline getirebilecek bir potansiyele sahipti.Ancak Suriye’de yaşanan krizin derinliğini ve ciddiyetini her geçen gün daha da arttırması ve sahada yeni aktörlerin farklı roller ile boy gösteriyor olması Türkiye’nin füze savunma sistemine olan ihtiyacını daha acil ve elzem bir hale dönüştürmektedir. Özellikle Rusya’nın Suriye’de yaptığı askeri yığınak ve Türkiye ile karşı karşıya gelmesine yol açan karşıt çıkar tanımlamaları, 2015 yılının Kasım ayında yaşanan uçak düşürme kriziyle yeni bir aşamaya geçmiş ve Türkiye’nin hava sınır güvenliğinin adeta Soğuk Savaş döneminde bile görülmemiş bir tehdit ile karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Bu gelişme neticesinde, Rusya Türkiye için direkt bir tehdit unsuru haline dönüştüğü gibi, bölgesel askeri işbirliği içinde bulunduğu İran, Suriye rejimi ve rejimi destekleyen bazı unsurlar da artık Türkiye için eskisinden çok daha ciddi birer tehdit halini almaktadır. Rusya’nın uçak krizinin hemen ertesinde bölgeye sevk ettiği en gelişmiş füze savunma sistemleri olan S-400’ler, yaklaşık 200 Km.lik etkin vuruş kabiliyeti ile Türk hava sahasını açıkça tehdit etmekte ve Türk jetleri için Suriye hava sahasını tam anlamıyla uçuşa kapatmaktadır. Rusya’nın Suriye üzerinde olduğu kadar Ukrayna, Moldova ve Ermenistan ile ilişkilerinde de izlemeyi sürdürdüğü revizyonist politikalar önümüzdeki süreçte Türkiye ve NATO ile Rusya’nın daha sık ve ciddi bir şekilde karşı karşıya kalacağının belirgin göstergeleri niteliğindedir. Kısa bir süre öncesine kadar Türkiye’nin askeri bir tehdit olarak algılamak bir yana, en önemli stratejik ortağı olarak konumlandırdığı Rusya ile yaşanan bu ciddi kriz, Türkiye’nin NATO füze savunma sistemi içerisindeki rolünün yeniden tanımlanmasına yol açabilecek derecede bir önem taşımaktadır. Mevcut kriz durumunun başlangıcından hemen önce Çin ile anlaşmaya varılan füze savunma sisteminin iptal edildiğine ilişkin bildirge bu noktada Türkiye’nin NATO ile füze savunma işbirliği açısından konumunu güçlendirmektedir. Ancak yine de unutulmamalıdır ki, NATO üyesi ülkelerin kesin bir ifade ile uzun süre karşı çıktığı ve açıkça tehdit olarak tanımlanan bir ülkeyle Türkiye tarafından yapılan füze savunma sistemi anlaşmasının yarattığı güvensizlik ortamı, NATO’nun Türkiye’ye yönelik füze savunma kalkanı yaklaşımını uzunca bir süre daha olumsuz biçimde etkileyebilecek bir gelişmedir. 158 Bu bağlamda NATO üyesi ülkelerin Türkiye’den beklentisi füze savunma sistemi projesinde daha etkin ve istekli bir rol alması ve Türkiye’de yaşayan insanları olduğu kadar Avrupa’yı da Rusya, İran ve Ortadoğu’dan gelebilecek saldırılara karşı koruma işlevi üstlenebilecek bir araç olarak görmesidir. Türkiye’nin beklentisi ise ABD önderliğinde NATO’nun Türkiye’de bulunan yerli askeri sanayiyi destekleme, füze savunma teknolojilerinin kolay ve hızlı bir şekilde temini ya da diğer üye ülkelerle geliştirilecek ortak savunma teknolojisi yatırımlarının desteklenmesi ve geliştirmesi yönündedir. Her iki tarafın da güncel risk algıları çerçevesinde geniş kapsamlı ve koşulsuz bir işbirliğine ihtiyaç duyuyor olduğu gerçeği önümüzdeki süreçte atılacak adımları belirleyen en önemli unsur olacaktır. 159 KAYNAKÇA Kitaplar 1) ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 10.Baskı, 2013 2) BURNS, Richard D., The Missile Defense Systems of George W. Bush, Praeger, Santa Barbara, 2010. 3) BUZAN, Barry - Lene HANSEN, International Security Volume I: The Cold War and Nuclear Deterrence, SAGE Publications Ltd., London, 2007. 4) CHIVVIS, Christopher S., Recasting NATO’s Strategic Concept: Possible Directions for the United States, RAND Corporation, Santa Monica, 2009. 5) COLEMAN, David G. - Joseph M. SIRACUSA, Real-World Nuclear Deterrence: The Making of International Strategy, Praeger Security International, Westport, 2006. 6) COLLINS, Brian J., NATO: A Guide to the Issues, Praeger, Santa Barbara, 2011. 7) ÇOMAK, Hasret, Avrupa’da Yeni Güvenlik Anlayışları ve Türkiye: Soğuk Savaş Sonrası Avrupa’da Güvenlik Yapılanması Sorunları, Tasam Yayınları, İstanbul, 2005. 8) EDSTRÖM, Hakan - Janne H. MATLARY - Magnus PETERSSON, NATO: The Power of Partnerships, Palgrave Macmillan, London, 2011. 9) FINNEY, John L. - Ivo ŠLAUS, Assessing the Threat of Weapons of Mass Destruction: The Role of Independent Scientists, IOS Press, Amsterdam, 2010. 10) FORSTER, Peter K. - Stephen J. CIMBALA, The US, NATO and Military Burden-Sharing,Taylor & Francis Group, New York, 2005. 11) GHECIU, Alexandra, NATO in the “New Europe”: The Politics of International Socialization after the Cold War,Stanford University Press, California, 2005. 12) GRESSEL, Gustav C. - Eugene KOGAN, Missile Defence in Europe: Systems, Policies and Strategic Choices, Internationales Institut für Liberale Politik, Wien, 2010. 13) KYL, Jon, Maintaining Deterrence in the 21st century, DoE Nuclear Initiatives, Washington DC, June 16, 2005. 14) LIBICKI, Martin C., Cyberdeterrence and Cyberwar: Project Air Force, RAND Cooperation, 2009. 15) LIEBERMAN, Elli, Reconceptualising Deterrence: Nudging Toward Rationality in Middle Eastern Rivalries, New York: Routledge, 2013. 16) LINDSAY, James M. - Michael E. O’HANLON, Defending America: The Case For Limited National Missile Defense, The Brookings Institution, Washington, D.C., 2001. 17) LONG, Austin G., From Cold War to long war: lessons from six decades of Rand deterrence research, RAND Corporation, Santa Monica, 2008. 160 18) MORGAN, Patrick, M., Deterrence Now, Cambridge Studies In International Relations: 89, Cambridge 2003. 19) PAUL, Thanza, V. - Patrick M. MORGAN, - James J. WIRTZ, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009. 20) PEKSARI, Gonca, NATO’nun Değişen Konsepti, Asil Yayınları, Ankara, 2007. 21) NYE, Joseph - Robert KEOHANE, The United States and International Institutions: After the Cold War: International Institutions and State Strategies in Europe, 1989- 1991, Harvard University Press, 1993. 22) PONSARD, Lionel, Russia, NATO and Cooperative Security: Bridging the Gap, Routledge, New York, 2007. 23) POWELL, Robert L., Nuclear Deterrence Theory: The Search For Credibility, Cambridge University Press, Cambridge, 1990. 24) REUS-SMITH, Christian - Nicholas J. WHEELER, Justifying Ballistic Missile Defence, Cambridge University Press, Cambridge, 2010. 25) STOCKER, Jeremy, Britain and Ballistic Missile Defence: 1942–2002, Taylor & Francis Group, New York, 2005. 26) SPENCER, Jack, The Ballistic Missile Threat Handbook, The Heritage Foundation, London, 2000. 27) SWAINE, Michael D. - Rachel M. SWANGER - Takashi KAWAKAMI, Japan and Ballistic Missile Defense, RAND Corporation, Santa Monica, 2003. 28) VERMEIRSCH, Ayoub, Ballistic Missile Defense Select Issues and Policies, Nova Science Publishers, Inc., New York, 2013. 29) WENGER, Andreas - Christian NUENLIST - Anna LOCHER, Transforming NATO in the Cold War: Challenges Beyond Deterrence in the 1960s, Routledge, New York, 2007. 30) WILKENING, Dean A., Ballistic-Missile Defence and Strategic Stability, Routledge, New York, 2006. 31) WIRBEL, Loring, Star Wars: US Tools of Space Supremacy, Pluto Press, London, 2004. Süreli Yayınlar 32) ABYET, Gülnur, “The Evolution of NATO’s Three Phases and Turkey’s Transatlantic Relationship”, Perceptions, Vol.17, No. 1 (Spring 2012), 19-36. 33) ACHEN, Christopher H. - Duncan SNİDAL, “Rational deterrence Theory and Comparative Case Studies”, World Politics, Sept. 1987, 143-169. 34) ADAMSKY, Dmitry, “Nuclear Incoherence: Deterrence Theory and Non-Strategic Nuclear Weapons in Russia”, Journal of Strategic Studies, Vol. 37, No. 1, (Jan 2014), 1-43. 161 35) AKDEMİR, Erhan, “NATO’nun Karadeniz Politikası”,Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 42, 2014, 1-9. 36) AKGÜL, Öner, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde NATO-AB İlişkilerinde Rekabet- İşbirliği Analizi ve Türkiye Faktörü”,Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı: 7, 2008, 91-124. 37) AKTÜRK, Şener,“NATO Neden Genişledi? Uluslararası İlişkiler Kuramları Işığında NATO’nun Genişlemesi ve ABD-Rusya İç Siyaseti”,Uluslararası İlişkiler, Cilt: 9, Sayı: 34, 2012, 73-97. 38) ALMOG, Doron, “Cumulative Deterrence and the War on Terrorism”, Parameters, Winter 2004-05, 4-19 . 39) ASELSAN Dergisi, “NATO Balistik Füze Savunma Programında”, ASELSAN Dergisi, Sayı: 92, 1-2015, 1-43. 40) ASKERZADE, Aygün, “NATO Çerçevesinde Azerbaycan-Türkiye Askeri Siyasi İşbirliği ve Bölgesel Güvenlik Sorunları”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 20, 2009, 1-17. 41) AUSERWALD, David. P., “Deterring Nonstate WMD Attacks”, Political Science Quarterly, Vol. 121, Issue: 4, 2006, 543-568. 42) BAKAN, Zerrin,“Soğuk Savaş Sonrasında Yeni Güvenlik Teorileri ve Türkiye'nin Güvenlik Algılamaları”, 21. Yüzyıl, Cilt: 1, No: 3, 2007, 35-50. 43) BAŞBAŞOĞLU, Arif, “Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Ekim 2011, Cilt:3, Sayı: 34, 74-80. 44) BAYRAKLI, Enes, “NATO’nun Galler Zirvesi: Yeni bir Soğuk Savaş mı, Rusya ile İşbirliği mi?”, SETA Vakfı Perspektif, SAYI: 70, Eylül 2014, http://file.setav.org/Files/Pdf/20140916180230_nato%E2%80%99nun-galler- zirvesi-pdf.pdf , (07.02.2016). 45) BEBLER, Anton, “NATO and Transnational Terrorism”, Perceptions, Winter 2004-2005, 159-175. 46) BELKIN, Paul, “NATO’s Chicago Summit, Congressional Research Service”, Report for Congress, 14 May 2012, 14 sayfa. 47) BIÇAKCI, Salih, “NATO’nun Gelişen Tehdit Algısı: 21. Yüzyılda Siber Güvenlik”, Uluslar arası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40, 2014, 101-130. 48) BİRSEL, Haktan, “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı Madalyonun İki Yüzü”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 25, 2012, 109-124. 49) BOZKURT, Enver, “NATO’nun Geleceği: Tartışma Platformu”,Uluslararası Hukuk ve Politika, No: 9, 2007, 185-187. 50) BÖLME, Selin, “NATO Zirvesi ve Füze Kalkanı Projesi”, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı Dergisi, Aralık 2010, 1-20. 51) BRODIE, Bernard,“The Anatomy of Deterrence”, WorldPolitics, Vol. 11, No: 2, 1959, 173-191. 52) CAFERSOY, Nazım, “ABD - Rusya İlişkilerinin Ana Çıkmazı: Ulusal Füze Savunma Sistemi”, Stratejik Analiz, Sayı 17, (Eylül 2001), 38-48. 162 53) COLETTA, Damon V., “Deterrence Logic and NATO’s Nuclear Posture”, Strategic Studies Quarterly, Spring 2013, 69-92. 54) ÇETİN, Servet, "NATO’nun 2010 Stratejik Konsepti ve Lizbon Zirvesi" 22 Kasım 2010, https://avrupanaliz.wordpress.com/tag/stratejik-konsept/ , (07/04/2016). 55) DAVIS, Ian, “Missile Defence: The Alliance Perspective”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, 19-25. 56) DE BIASO, Peppino A., "Missile Defense and NATO Security", JFQ, Issue: 51, (4th Quarter 2008), 46-51. 57) DEMİRDÖĞEN, Ülkü, “Soğuk Savaş Sonrasında NATO ve Yeni Stratejisi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt: 46, Sayı:38, 1996, 153- 163. 58) DOĞAN, Nejat, “NATO’nun Örgütsel Değişimi, 1949-1999: Kuzey-Atlantik İttifakından Avrupa-Atlantik Güvenlik Örgütüne”,Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 60/3, 2005, 69-108. 59) EGELİ, Sıtkı - Serhat GÜVENÇ, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”,Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, 19-30. 60) EGELİ, Sıtkı, “Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı: Türkiye Açısından Bir Değerlendirme”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40 (Kış 2014), 39-73. 61) ELBEYE, Murat, "NATO'nun Doğuşu, 16 Haziran 2012, http://www.tuicakademi.org/natonun-dogusu-1/ (08/04/2016). 62) ELLEMAN, Michael, "Containing Iran's Missile Threat", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.54, Issue:1, 2012, 119-126. 63) ERGÜN, Çağdaş, “Yeni NATO Konsepti”, Mevzuat Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 18, 1999, 1-4. 64) FREUND, Norman C. - Percy LÖWENHARD, “Nuclear Deterrence: The Rationality of the Irrational”, International Journal on World Peace, Vol. 4, No. 3, Jul-Sept 1987, 73-85. 65) GINGES, Jeremy, “Deterring the Terrorist: A Psychological Evaluation of Different Strategies for Deterring Terrorism”, Terrorism and Political Violence, vol. 9, No. 1 (Spring 1997), published by Frank Cass, 170-185. 66) GÖYNÜ, Burcu C. , "Current Ballistic Missile Defense Program and Discussions in Turkey", IFAR Fact Sheet, January 2013, 1-5. 67) GÜLEÇ, Merve G., "Değişen NATO Stratejileri", 11 Mayıs 2015, https://indigodergisi.com/2015/05/degisen-nato-stratejileri/ (08/04/2016). 68) GÜNEY, Nurşin, “Nükleer Enerji ve Nükleer Silahlanma: Bilge Söyleşi 15”, Bilge Adamlar Stratejik Araşırmalar Merkezi, İstanbul, 2013. 69) GÜNEY, Nurşin, "Turkish Nuclear Security after Iranian Nuclearization", Contemporary Security Policy, Vol.33, Issue:3, 2012, 512-529. 70) HAKURA, Fadi, “TURKEY: Moving East, or West?” The World Today, Vol. 66, No. 3 (March 2010), 24-26. 71) HANSSON, Anders, "Where next for missile defence? RUSI’s Missile Defence Conference", Space Policy, Vol. 30, 2014, 46-47. 163 72) HANSSON, Anders, “Refocusing European missile defence”, Space Policy, Vol.27, 2011, 116-117. 73) HILDRETH, Steven A. - Carl EK, “Missile Defense and NATO’s Lisbon Summit”, Congressional Research Service Report for Congress, December 28, 2010, 1-6. 74) HUTH, Paul K., “The Extended Deterrent Value of Nuclear Weapons”, The Journal of Conflict Resolution, Vol. 34, No. 2, Jun., 1990, 270-290. 75) HUTH, Paul K., “Deterrence and International Conflict: Empirical Findings and Theoretical Debates”, Annual Review of Political Science,V.2, 1999, 25–48. 76) HYNEK, Nik - Vit STRITECKY, “The Rise and Fall of the Third Site of Ballistic Missile Defense”, Communist and Post-Communist Studies, Vol. 43, 2010, 179- 187. 77) İMANBEYLİ, Vügar, ““Uçak Krizi” ve Türkiye-Rusya İlişkileri”, SETA Vakfı Perspektif, Sayı: 119 Aralık 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20151231165033_ucak-krizi-ve-turkiye-rusya- iliskileri-pdf.pdf , (05.02.2016). 78) İNAT, Kemal - Veysel KURT - Abdullah YEĞİN, “İran-Suudi Arabistan Rekabetinin Bölgesel Yansımaları”, SETA Vakfı Analiz, Ocak 2016, SAYI: 148, 7-28, http://file.setav.org/Files/Pdf/20160121192240_analiz148.pdf , (05.02.2016). 79) JAFFE, Ben-Zion, “A Flexible NATO Missile Shield” , Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, 2-7. 80) JENSEN, Eric Talbot, “Cyber Deterrence”, Emory International Law Review,Vol. 26, 2012, 774 – 824. 81) KARAOSMANOĞLU, Ali, “NATO’nun Dönüşümü”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40, 2014, 3-38. 82) KASAPOĞLU, Can, "Future MENA Threat Landscape and Turkey’s Defense Posture", Ortadoğu Analiz, Cilt: 5, Sayı: 54, Haziran 2013, 35-44. 83) KHOOA, Nicholas - Reuben STEFF, “This program will not be a threat to them: Ballistic Missile Defense and US relations with Russia and China", Defense & Security Analysis, Vol. 30, No. 1, 2014, 17–28. 84) KAYA, Karen, “NATO Missile Defense and the View from the Front Line”. Joint Force Quarterly, Issue:71, 4th quarter 2013, 84-89. 85) KİBAROĞLU, Mustafa,“11 Eylül Ardından Strateji, Tehdit ve Caydırıcılık”,Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Foreign Policy, Ocak 2002, 1-11. 86) KİBAROĞLU, Mustafa, “NATO’nun Balistik Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, Sayı 34, 183-204. 87) KNOPS, Raymond, “Missile Defence: The Way Ahead For NATO Report Submitted to Sub-Committee On Future Security and Defence Capabilities”, NATO Parliamentary Assembly, October 2011, 1-21. 88) KULOĞLU, Armağan, “Füze Savunma Sistemi Projesi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2, Sayı: 23, 2010, 58-64. 164 89) KÜNTAY, Burak, "NATO’s Missile Defense Shield: Turkey’s Western Preferences", Online Academic Journal of Information Technology, Vol: 4, Num: 13, 2013 Fall, 23-38. 90) LEBOW, Richard N. - Janice G. STEIN, Beyond Deterrence: Building Better Theory, Journal of Social Issues, Vol. 43, No. 4, 1987, 155-169. 91) LEBOW, Richard N. - Janice G. STEIN, “Rational Deterrence Theory: I Think, Therefore I Deter”, World Politics, Vol. 41, No. 2, Jan., 1989, Cambridge University Press, 208-224. 92) LEBOW, Richard N.- Janice G. STEIN, “Deterrence and the Cold War”, Political Science Quarterly, Vol. 110, No. 2, (Summer, 1995), 157-181. 93) LEVINE, Robert A., “Deterrence and the ABM: Retreading the Old Calculus”, World Policy Journal, Vol. 18, No. 3 (Fall, 2001), 23-31. 94) LODAL, Jan M., “Deterrence and Nuclear Strategy”, Daedalus, Vol. 109, No. 4, U.S. Defense Policy in the 1980s, Fall, 1980, 155-175. 95) MASSÉ, Dan, “CHAMP-Lights Out”, Microwave Journal, January 2013, 53-54. 96) MCCGWIRE, Michael, “Deterrence: The Problem-Not the Solution”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944), Vol. 62, No. 1,Winter, 1985-1986, 55-70. 97) MCCGWIRE, Michael, “Nuclear Deterrence”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944), Vol. 82, No. 4, Jul., 2006, 771-784. 98) MILTECH, “Missile defence Reloaded, A Phased Adaptive Approach for Missile Defence in Europe”, Military Technology, 11/2009, 29-34. 99) MUTLU, Gülay, “Ermenistan Rusya İlişkileri Giderek Artan Bağımlılık”, Yeni Türkiye, Sayı: 60, 2014, 1-9. 100) NEWHOUSE, John, “The Missile Defense Debate”, Foreign Affairs, Vol. 80, No.4 (Jul. - Aug., 2001), 97-109. 101) OĞUZLU, Tarık, “NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2, Sayı: 24, 2010, 79-84. 102) OPPENHEIMER, Andy, “Ballistic Missile Defence: Action in the Face of Cuts”. Military Technology, 8/2013, 13-18. 103) OPPENHEIMER, Andy, “Missile Defence Status”, Military Technology, 8/2011, 35-42. 104) ÖZDAL, Habibe, “Ukrayna Krizinde Kırım’ın İlhakının Getirdikleri Gösterdikleri”, Analist Dergisi, Sayı: 38 (Nisan 2014), 22-27. 105) ÖZGÜR, Ozan, “NATO’nun Krizi ve Akıllı Savunma”, Toplumsal Eşitlik Dergisi, Sayı: 3, 2012, 1-14. 106) ÖZLÜK, Erdem - Duygu Özlük, “NATO’yu Anlamak: Dönüşümü, Yeni Kimlikleri ve Uyum Süreçleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 31, 2014, 209-225. 107) PAYNE, Keith B., "Post-Cold War Deterrence and Missile Defense", Orbis (Elsevier), Vol.39, Issue:2, 1995, 201-223. 165 108) POLINSKY, Mitchell - Steven SHAVELL, “On Offense History and the Theory of Deterrence”, International Review of Law and Economics Vol.18, 1998, 305–324. 109) POWELL, Robert L., “The Theoretical Foundations of Strategic Nuclear Deterrence”, Political Science Quarterly, Vol. 100, No. 1 (Spring, 1985), 75-96. 110) POWELL, Robert L., “Nuclear Deterrence Theory, Nuclear Proliferation, and National Missile Defense”, International Security, Vol. 27, No. 4 (Spring, 2003), 86-118. 111) ROONEY, John J., “Missile Defense and Rising Global Tensions”, Global Security, Spring 2009, 39-41. 112) QUACKENBUSH, Stephen L., “General Deterrence And International Conflict: Testing Perfect Deterrence Theory”, Taylor & Francis Group: International Interactions, Vol. 36, 2010, 60–85. 113) ROOD, John C., "BMD after the Bucharest NATO Summit", Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, 14-19. 114) RUSSETT, Bruce Martin, “Extended Deterrence with Nuclear Weapons: How Necessary, How Acceptable?”, The Review of Politics, Vol. 50, No. 2, Spring, 1988, 282-302. 115) RÜHLE, Michael, “NATO and Emerging Security Challenges: Beyond the Deterrence Paradigm”, American Foreign Policy Interests, Vol. 33, 2011, 278– 282. 116) SAGAN, Scott D., “The Perils of Proliferation: Organization Theory, Deterrence Theory, and the Spread of Nuclear Weapons”, International Security, Vol. 18, No. 4 (Spring, 1994), 66-107. 117) SCHEFFER, Jaap de Hoop, “European and American Missile Defence Perspectives”, Military Technology, Vol. 32, No: 8, 2008, 12-13. 118) SCHELLING, Thomas C., “Nuclear Deterrence For The Future”, Issues In Science And Technology, Vol. 23/1, Fall 2006, 50-52. 119) SCHULTE, Paul, “The Future of Extended Deterrence: a UK View, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents Nr. 3, 2010, 97-110. 120) SEABOYER, Anthony - Oliver THRÄNERT, "What Missile Proliferation Means for Europe", Survival, Vol. 48, No. 2, Summer 2006, 85–96. 121) SEVER, Ayşegül, "Yeni Bulgular Işığında 1962 Küba Krizi ve Türkiye", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 52, Sayı: 1, 1997, 647-660. 122) SHOUMIKHIN, Andrei, “Current Russian Perspectives on Arms Control and Ballistic Missile Defense”, Comparative Strategy, 1999, 18:1, 49-57. 123) SPINARDI, Graham, "Technical Controversy and Ballistic Missile Defence: Disputing Epistemic Authority in the Development of Hit-to-Kill Technology", Science as Culture, DOI:10.1080/09505431.2013.768224, 2013, 1-26. 124) STEIN, Aaron, “Türkiye ve Caydırıcılık: Karşılıklı Garantili İmhadan Aktif Müdafaaya”, EDAM Tartışma Kağıdı, 2012/4, 1-8. 166 125) STEIN, Aaron - KASAPOGLU, Can - ULGEN, Sinan, "Turkey Goes Chinese for Missile Defense", EDAM Discussion Paper Series, 2013/12, 1-14. 126) TALMADGE, Caitlin, “Deterring a Nuclear 9/11”, The Washington Quarterly, Vol. 30, No: 2, 2007, 21-34. 127) TERTRAIS, Bruno, “The Future of Extended Deterrence: A Brainstorming Paper, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents Nr.3, 2010, 7-14. 128) TERTRAIS, Bruno, “Defining Right Mix of Capabilities: The Ireplaceable Role of NATO Nuclear Arrangements, Managing Change”, NATO’s Partnerships and Deterrence in a Globalized World, 21-22 June, 2011, 5-10. 129) THRAPSTON, Frank, “Ground-based Air Defence Radars”, Military Technology, 4/2010, 38-45. 130) THRÄNERT, Oliver, “NATO and Extended Deterrence: Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents, Nr. 3, 2010, 111-118. 131) THRÄNERT, Oliver, “NATO and Missile Defence: Opportunities and Open Questions”, CSS Analysis in Security Policy, No. 86, December 2010, 1-3. 132) TREJBAL, Václav, “Missile Defense in Europe: Never-Ending, Ever- Changing Story”, Atlantic Voices, Vol.3, Issue: 5, May 2013, 8-11. 133) TÜTÜNCÜ, Ayşe N., “Nükleer Silâhların Kullanımının Yasaklanması Sorunu”, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2, 2004, 9-26. 134) ÜLGEN, Sinan, "Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik Boyutu: Nükleer Diplomasi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikaları", Edam Discussion Papers, Eylül 2011, http://www.edam.org.tr/document/Discussion%20Paper_Sinan_Ulgennew.pdf , (08/04/2016). 135) URBELIS, Vaidotas - Kestutis PAULAUSKAS, “NATO’s Deterrence Policy – Time for Change?”, Baltic Security & Defence Review, Vol. 10, 2008, 86-102. 136) VALASEK, Tomas, “The Fight against Terrorism: Where's NATO?”, World Policy Journal, Vol. 18, No. 4, Winter, 2001/2002, 19-25. 137) VARLIK, Ali Bilgin, "Askerî ve Ekonomik Veriler Işığında NATO’nun Esnekliği", Savunma Bilimleri Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 2, 2012, 71-123. 138) WEITZ, Richard, "Illusive Visions and Practical Realities: Russia, NATO and Missile Defence", Survival: Global Politics and Strategy, Vol.52, Issue: 4, 2010, 99-120. 139) WHITENECK, Daniel, “Deterring Terrorists: Thoughts on a Framework”, The Washington Quarterly, Summer 2005, 187-199. 140) WILLIAMS, Shirley, “Missile Defense Will Split NATO”, Prospect, June 2000, 42-44. 141) YILMAZ, Sait, "NATO Lizbon Zirvesi Sonuçları, Füze Savunma Sistemi ve Türkiye", Jeopolitik Aylık Strateji Dergisi, Yıl: 9, Sayı:77, (Aralık 2010), 20-23. 142) YOST, David S., “Assurance and US extended deterrence in NATO”, International Affairs, Vol.85, Issue: 4, (2009), 755–780 167 143) YOST, David S., “US Extended Deterrence In NATO and North-East Asia, Perspectives on Extended Deterrence”, Recherches & Documents Nr. 3, 2010, 15- 36. 144) ZADRA, Roberto, "NATO, Russia and Missile Defence", Survival: Global Politics and Strategy, Vol. 56, Issue: 4, 2014, 51-61. Raporlar 145) ALAGÖZ-AKÇADAĞ, Emine, "NATO'nun Yeni Stratejik Konsepti: Aktif Angajman, Modern Savunma", 24 Kasım 2010, http://www.bilgesam.org/incele/1227/-nato'nun-yeni-stratejik-konsepti--aktif- angajman--modern-savunma/#.VwmatdSLTIV , (08/04/2016). 146) BMI, Turkey Defence & Security Report Q1 - 2014, Business Monitor International, London, 2013. 147) European Leadership Network, “Avrupa’da Savaşın Önlenmesi: Rusya ve NATO Arasında Askeri Çatışma Riskini Azaltmanın Yolu”, Görev Gücü Tutum Belgesi III, (Ağustos 2015), 1-5. 148) GLASER, Charles L., “Deterrence of Cyber Attacks and U.S. National Security”, Report of the George Washington University, Cyber Security Policy and Research Institute, 1 June, 2011. 149) HOLDORF, Polly - Jeffrey LARSEN, “Extended Deterrence and NATO/Europe”, Workshop Report, SAIC Conference Center McLean, Virginia, 22-23 June 2011. 150) Nato’s Deterrence and Defence Posture Review And The Future Of Nuclear Weapons 5-6 March 2012: Synthesis, IRIS- Paris, April 2012. 151) SCHULTE, Paul, “Is NATO’s Nuclear Deterrence Policy a Relic of the Cold War?” Policy Outlook, 2010 Carnegie Endowment For International Peace, 17 Nov, 2010. 152) SEREN, Merve, “Türkiye’nin Füze Savunma Sistemi İhale Süreci: Temel Dinamikler ve Aktörler”,SETA Yayınları, Rapor No: 54, (Eylül 2015), http://file.setav.org/Files/Pdf/20150916125435_fuze-rapor-16-9-15.pdf (18.09.2015). 153) SDE (Stratejik Düşünce Enstitüsü), “NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Savunma Güvenlik Programı Koordinatörlüğü, Temmuz 2011, 1-28. 154) United Nations General Assembly, “A More Secure World: Our Shared Responsibility”, Report of the High-level Panel on Threats, Challenges and Change, A/59/565, December, 2004. 155) YOST, David S., “NATO’s Deterrence and Defense Posture, After the Chicago Summit”, PASCC Report, Number 2012/016, November 2012. 156) TÜRKMEN, İlter - Salim DERVİŞOĞLU - Fahir ALAÇAM - Oktar ATAMAN, "Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konseptinin Geçirdiği Evreler", 22 Aralık 2010, http://www.bilgesam.org/incele/1221/-baslangicindan- 168 bugune-nato-stratejik-konsepti%E2%80%99nin-gecirdigi-evreler/#.VwlGrdSLTIV , (08/04/2016). Diğer Kaynaklar 157) A Short History of NATO, http://www.nato.int/history/nato-history.html (02.04.2014). 158) Aktüel, Füze Kalkanı Meselesinin İçyüzü: Yıldız savaşlarından füze kalkanına nasıl gelindi?http://www.aktuel.com.tr/Dunya/2013/04/09/fuze-kalkani- meselesinin-icyuzu (01.10.2014). 159) Al Jazeera, İran ile 5+1 anlaştı, 14.07.2015, http://www.aljazeera.com.tr/haber/iran-ile-51-anlasti (16.09.2015). 160) ALTUNTAŞ, Alper, Patriotlar neyi koruyor?, 26.03.2015, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/patriotlar-neyi-koruyor (14.09.2015). 161) Amerikanın Sesi, İran’la Nükleer Müzakerelerde Tarihi Anlaşma, 14.07.2015, http://www.amerikaninsesi.com/content/iraqnla-nukleer- muzakerelerde-tarihi-anlasma-/2860814.html (15.09.2015). 162) Arms Control Association, Nuclear Weapons: Who Has What at a Glancehttp://www.armscontrol.org/factsheets/Nuclearweaponswhohaswhat (11.10.2014). 163) Arms Control Association, Worldwide Ballistic Missile Inventories, http://www.armscontrol.org/factsheets/missiles (11.10.2014). 164) Bank info Security, The Reality of Cyber attacks: Emerging Solutions for Today’s Threats,http://www.bankinfosecurity.com/webinars/reality-cyberattacks- emerging-solutions-for-todays-threats-w-179 (04.06.2014). 165) BEKDİL, Burak, “Aselsan To Develop Strategic Turkish Radar,” Defense News,http://www.defensenews.com/article/20130816/DEFREG04/308160006/Asel san-Develop-Strategic-Turkish-Radar, (22.05.2015). 166) BEKDİL, Burak, NATO Allies Making It Easier for Iran to Attack Israel?, 03.09.2015, http://www.gatestoneinstitute.org/6401/nato-iran-israel (18.09.2015). 167) BIK, İşte Patriot’ların Türkiye'ye Maliyeti, http://www.bik.gov.tr/iste- patriotlarin-turkiye-ye-maliyeti-haberi-28210/ (30.09.2014). 168) BOLAT, Aydın, NATO Güvenilir ve İnandırıcı Mı? / IŞİD Gündemi, 23.09.2014, http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/nato-guvenilir-ve-inandirici-mi- isid-gundemi/4020 , (16.09.2015). 169) BOLAT, Aydın, Patriot Hava Savunma Sistemleri Neden Geri Çekiliyor? 19.08.2015, http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/patriot-hava-savunma- sistemleri-neden-geri-cekiliyor/4372 (19.09.2015). 169 170) Chicago Summit Declaration, 2012, http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_87593.htm?mode=pressrelease (10.05.2014). 171) Cnn Türk, Lavrov:"Putin, Erdoğan’dan özür dilemişti", 09 Aralık 2015, http://www.cnnturk.com/dunya/lavrov-putin-erdogandan-ozur-dilemisti , (07.02.2016). 172) Department of Defense (DoD), Ballistic Missile Defense Review Report 2010, http://www.defense.gov/bmdr/docs/BMDR%20as%20of%2026JAN10%200630_for %20web.pdf (11.09.2014). 173) Deterrence and Defence Posture Review, Press Release, 20 May 2012, http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_87597.htm?mode=pressrelease (20.01.2014). 174) Deutsche Welle (Türkçe), Füze kalkanının inşaatına başlandı. www.dw.de/füze-kalkanının-inşaatına-başlandı/a-17189706 (20.09.2014). 175) ELLEMAN, Michael, “Iran's Ballistic Missile Program”, U.S. Institute of Peace, http://iranprimer.usip.org/resource/irans-ballistic-missile-program (15.10.2014). 176) EMMOTT, Robin, Exclusive: NATO agrees Turkey air defense package, seeks 'predictability', 18 Aralık 2015, http://www.reuters.com/article/us-mideast- crisis-turkey-nato-exclusive-idUSKBN0U123520151218, (05.02.2016). 177) ERDURMAZ, Serdar, Türk Milli Balistik Füze Savunma Sistemi NATO’ya Entegre Edilmeyecek, 21.02.2015, http://www.turksam.org/tr/makale- detay/1226-turk-milli-balistik-fuze-savunma-sistemi-nato-ya-entegre-edilmeyecek (10.09. 2015). 178) Financial Times, Turkey shoots down Russian fighter jet on Syrian border,http://www.ft.com/cms/s/0/d2b1abb0-9287-11e5-94e6- c5413829caa5.html#axzz3zjouwoGS , (04.02.2016) 179) Glossary of Terms for IR, http://www.peace.ca/glossaryoftermsforir.htm (14.05.2014). 180) GÖKSEDEF, Ece, Patriot kararı ne anlama geliyor?, 17.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/patriot-karari-ne-anlama-geliyor (14.09.2015) 181) GÖKSEDEF, Ece, ABD Dışişleri'nden 'mosmor' açıklaması, 18.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/abd-disislerinden-mosmor-aciklamasi (14.09.2015). 182) GÖREN, Nilsu, Turkey’s Air and Missile Defense Journey Continues, http://www.middleeast-armscontrol.com/2013/10/23/turkeys-air-and-missile- defense-journey-continues/ (17.10.2014). 183) GÜRCAN, Metin, Patriot’ların Türkiye’den çekilişi bize ne söylüyor?, 26.08.2015, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/patriotlarin-turkiyeden-cekilisi-bize- ne-soyluyor (12.09.2015). 170 184) Haber 7, NATO'dan kritik Türkiye açıklaması, 01 Mayıs 2015, http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1357065-natodan-kritik-turkiye- aciklamasi (14.09.2015). 185) Haber 7, Suudi Arabistan-İran savaşı kapıya dayandı, 14 Ekim 2015, http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1601358-suudi-arabistan-iran-savasi- kapiya-dayandi, (05.02.2016). 186) Haberler (a), Türkiye İstedi, NATO Kabul Etti! Patriot’ların Görev Süreleri Uzatıldı, 15 Aralık 2015, http://www.haberler.com/nato-turkiye-deki- patriotlarin-gorev-suresi-7971135-haberi/, (04.02.2016). 187) Haberler (b), NATO Raporunda Rusya'ya Yönelik Sert Uyarılar, 28 Ocak 2016, http://www.haberler.com/nato-2015-raporu-aciklandi-8106937-haberi/, (04.02.2016). 188) Haberler (c) Rus İhlali Sonrası Ankara'dan Kritik Patriot Hamlesi, 01 Şubat 2016, http://www.haberler.com/rus-ihlali-sonrasi-ankara-dan-kritik-patriot- 8116729-haberi/, (04.02.2016). 189) HALLINAN, Conn, So Why Did Turkey Shoot Down That Russian Plane?, 10 Aralık 2015, http://fpif.org/turkey-shoot-russian-plane/, (08.02.2016). 190) Intelligence of Iran, Iran Missile Arsenal, http://www.iranintelligence.com/arsenal (15.10.2014). 191) İSMAYILOV, Elnur, Kırım Krizi Sonrası NATO-Rusya Gerilimi, 31.07.2014, http://www.bilgesam.org/incele/1728/-kirim-krizi-sonrasi-nato-rusya- gerilimi/#.VWSQntLtmko (22.05.2015). 192) JUDSON, Jen, Critical Missile Defense Decisions in NATO Europe Expected in 2016, 29 Aralık2015, http://www.defensenews.com/story/defense/international/europe/2015/12/29/critical -decisions-in-european-missile-defense-expected-in-2016/77880760/, (04.02.2016). 193) KILIÇ, Hakan, Türkiye kendi hava savunma füzesini yapabilir mi? 16 Kasım 2015, http://kokpit.aero/hakan-kilic-turkiye-kendi-hava-savunma-fuzesini- yapabilir-mi , (05.02.2016). 194) KRIVOBOK, Ruslan, Russia bans Moldovan Wine imports, 11 Sept 2013, http://en.ria.ru/world/20130911/183349336/Russia-Bans-Moldovan-Wine- Imports.html (07.05.2014). 195) LEBOW, Richard N., Deterrence, May 2008,https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1& cad=rja&uact=8&ved=0CC8QFjAA&url=http%3A%2F%2Fwww.dartmouth.edu% 2F~nedlebow%2Fdeterrence.doc&ei=u4pzU7- cAoKNywOfr4GIDA&usg=AFQjCNGfv_V2SEqUT53mNCqOzS6YT0zNlw (14.05.2014). 196) Lockheed Martin, MEADS Multifunction Fire Control Radar Proves Capabilities in Performance Tests.http://www.lockheedmartin.com/us/news/press- 171 releases/2014/september/mfc-meads-multifunction-fire-control-radar-proves- capabilities-performance-tests.html (15.10.2014). 197) MARITZ, Dominique, The Cuban Missile Crisis and the Deterrence Value of Nuclear Weapons, Written October 2011, Published: August 2012, http://www.e-ir.info/2012/08/21/the-cuban-missile-crisis-and-the-deterrence-value- of-nuclear-weapons/ (14.05.2014). 198) METİN, Muhammet, Türkiye'nin Orta Menzil Hava Savunma Sistemi,http://kokpit.aero/turkiyenin-orta-menzil-i-hawk-hava-savunma-sistemi (18.10.2014) 199) Missile Defense Agency, The Ballistic Missile Defense System Fact Sheet, http://www.mda.mil/global/documents/pdf/bmds.pdf (11.09.2014). 200) MUTLU, Gülay, Ermenistan’ın Uygulamadan Bağımsız İlkesi: Rusya’ya Rağmen Batı, Eylül 2015, http://www.analistdergisi.com/sayi/2015/09/ermenistan- in-uygulamadan-bagimsiz-ilkesi-rusya-ya-ragmen-bati, (05.02.2016). 201) NASON, Alistair, Deterrence and Terrorism in the Modern Era, 24 May, 2010, http://www.e-ir.info/2010/05/24/deterrence-and-terrorism-in-the-modern-era/ (04.06.2014). 202) North Atlantic Treaty Organization, NATO Ballistic Missile Defence (BMD) http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_2012_10/20121008_media- backgrounder_Missile-Defence_en.pdf (10.09.2014). 203) NATO, http://www.historylearningsite.co.uk/nato.htm (02.04.2014). 204) NATO, NATO’s relations with the Republic of Moldova, 26 Ekim 2015, http://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_49727.htm, (07.02.2016). 205) NATO Allied Command Operations, Patriot Fact Sheet. http://aco.nato.int//resources/3/documents/Patriot%20Deployment/SHAPE%20PAT RIOT%20FACT%20SHEET%20final-2%20Apr%2013.pdf (15.10.2014). 206) NATO Allied Command Operations, NATO Deployment of Patriot Missiles to Turkey, http://www.aco.nato.int/nato-deployment-of-patriot-missiles- to-turkey.aspx (15.10.2014). 207) NATO Communications and Information Agency, Ballistic Missile Defence Programme, https://bmd.ncia.nato.int/Pages/default.aspx (10.09.2014). 208) NATO Dergisi, Bükreş: NATO'nun Dönüşümünde bir Kilometre Taşı. http://www.nato.int/docu/review/2008/03/ART3/TR/index.htm (12.09.2014). 209) NATO, “Nato'nun Dönüşümü”, 2004, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_publications/20120116_nato-trans- tur.pdf , (08/04/2016). 210) NATO, “Lizbon Sonrası NATO”, 2011, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_publications/20111122_nato_after_li sbon_TUR.pdf , (08/04/2016). 211) NATO, “Aktif Katılım, Modern Savunma”, 2012, http://www.nato.int/nato_static_fl2014/assets/pdf/pdf_publications/20120207_strate gic-concept-2010-tur.pdf (08/04/2016). 172 212) NATO, “Strategic Concepts”, 12 Kasım 2014, http://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_56626.htm , (04/04/2016). 213) NY Times, Turkey to Install U.S.-Designed Radar, in a Move Seen as Blunting Iran’s Missiles, http://www.nytimes.com/2011/09/03/world/europe/03missile.html?_r=0 (15.10.2014). 214) ÖZLÜK, Erdem, Türkiye ve Rusya Arasındaki Uçak Krizi ve ‘Özür’ Meselesi, ORSAM bölgesel gelişmeler değerlendirmesi No.35, Aralık 2015, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/20151215_35BRIEFsadulla h2.pdf, (04.02.2016). 215) PILLAR, Paul, Deterrence After the Cold War, National Interest, February 21, 2013, http://nationalinterest.org/blog/paul-pillar/deterrence-after-the- cold-war-8135 (10.08.2014) 216) POMPER, Miles A., NATO's New Nuclear Policy: Consensus without Progress but a Glimmer of Hope for Disarmament, May 22, 2012, http://cns.miis.edu/stories/120522_nato_nuclear_policy.htm (28.01.2014). 217) POMPER, Miles A. – Nikolai SOKOV - Meghan WARREN, Delaying Decisions: NATO’s Deterrence and Defense Posture Review, 11 May, 2012, http://www.nti.org/analysis/articles/delaying-decisions-natos-deterrence-and- defense-posture-review/ (20.01.2014). 218) PORTER, Gareth, The real reason for Turkey's shoot-down of the Russian jet, 30 Kasım 2015, http://www.middleeasteye.net/columns/real-turkeys- shoot-down-russian-jet-1615790737, (08.02.2016). 219) REHIMOV, Ruslan - Bayram ALTUĞ, Rusya'nın bu hareketi NATO'ya ve Türkiye'ye karşı bir hamle, 19 Aralık 2015, http://aa.com.tr/TR/dunya/rusyanin-bu-hareketi-natoya-ve-turkiyeye-karsi-bir- hamle/476221, (05.02.2016). 220) REYNOLDS, Michael, Turkey, Russia, and NATO Enter the Danger Zone, http://www.fpri.org/articles/2015/12/turkey-russia-and-nato-enter-danger- zone, (04.02.2016). 221) Roketsan, Türkiye nin İlk Milli Hava Savunma Füzesi Hisar dan Bir İlk Daha, Temmuz 2015, http://www.roketsan.com.tr/turkiye-nin-ilk-milli-hava- savunma-fuzesi-hisar-dan-bir-ilk-daha-sabah-gazetesi-temmuz-2015/ (14.09.2015). 222) SAUNDERS, Paul, Why Iran-Saudi fallout will be costly for Moscow, 12 Ocak 2016, http://www.al-monitor.com/pulse/en/originals/2016/01/saudi-iran- dispute-russia-middle-east-foreign-policy.html# , (05.02.2016). 223) Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Türk Savunma Sanayii Ürünleri 2015- 2016, http://www.ssm.gov.tr/urunkatalog/data/ekatalog/tr/index.html# (15.09.2015). 224) Savunma ve Teknoloji, Rusya ve Ermenistan’dan ortak hava savunma şemsiyesi, 24 Aralık 2015, http://savunmaveteknoloji.com/rusya-ve-ermenistandan- ortak-savunma-semsiyesi/ , (05.02.2016). 173 225) SCHMITT, Eric, After Delicate Negotiations, U.S. Says It Will Pull Patriot Missiles From Turkey, 17.08.2015, http://www.nytimes.com/2015/08/17/world/europe/after-delicate-negotiations-us- says-it-will-pull-patriot-missiles-from-turkey.html?_r=1 (12.09.2015). 226) SEREN, Merve, Patriotlar neden geldiler, neden gidiyorlar? 22.08.2015, http://haber.star.com.tr/acikgorus/patriotlar-neden-geldiler-neden-gidiyorlar/haber- 1051654 (13.09.2015). 227) SMITH, Elliot B. - Gopal RATNAM, $35B Missile Defense Misses Bullet With Bullet, http://www.bloomberg.com/news/2011-08-03/missile-defense- costing-35-billion-misses-bullets-with-bullets.html (15.10.2014). 228) Sputniknews (a), NATOTürkiye'nin Rus füze sistemi almasına izin vermez, 07.05.2015, http://tr.sputniknews.com/savunma/20150507/1015366507.html (10.09.2015). 229) Sputniknews (b), Turkey Drags NATO Into Quagmire as Iraq Threatens Military Retaliation, 01 Ocak 2016, http://sputniknews.com/middleeast/20160101/1032574632/turkey-iraq-military- force-nato.html, (04.02.2016). 230) Sputniknews (c), Türkiye'nin milli füze açıklaması, NATO'yu şaşırttı, 16 Ocak 2016, http://tr.sputniknews.com/savunma/20160118/1020260887/turkiye-cin- fuze-ihale-nato-caydiricilik.html, (04.02.2016). 231) ŞÖHRET, Mesut, "Enerji Güvenliği Kapsamında NATO’nun Ortadoğu Politikası", 23 – 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğ, 2014, 340-370. 232) TANIŞ Tolga, Kürecik Radarının Şifreleri, http://www.hurriyet.com.tr/planet/20177546.asp (01.10.2014). 233) TARAKÇI, Nejat, Ukrayna Krizinin Arkasındaki Büyük Strateji, 11.06.2014, http://www.tasam.org/tr- tr/icerik/5276/ukrayna_krizinin_arkasindaki_buyuk_strateji, (12.09.2015). 234) TAŞÇI, A. Tekin, Türkiye Rus Uçağını Neden Ve Nasıl Düşürdü? ERUSAM, 4 Aralık 2015, http://www.erusam.com/images/dosya/ERUSAM_Analiz_Su24_krizi_tekin_aycan. pdf , (05.02.2016). 235) Timeturk, Moldova'daki krizde Rusya'nın rolü, 26 Ocak 2016, http://www.timeturk.com/moldova-daki-krizde-rusya-nin-rolu/haber-117171 , (04.02.2016). 236) Trt Haber, Moldova hükümeti 'Rusya destekli' ültimatoma direniyor, 27 Ocak 2016, http://www.trthaber.com/haber/dunya/moldova-hukumeti-rusya- destekli-ultimatoma-direniyor-232180.html, (04.02.2016). 237) TULUN, M. Oğuzhan, Çelişkili İşbirliği: CSTO Üyesi Ermenistan Nato’yla Birlikte Askeri Tatbikat Yaptı, 22 Nisan 2015, http://www.avim.org.tr, (04.02.2016). 174 238) Unian, NATO: Russia ready to use force against Ukraine, Georgia and Moldova, 04 Temmuz 2015, http://www.unian.info/world/1096934-nato-russia- ready-to-use-force-against-ukraine-georgia-and-moldova.html, (07.02.2016). 239) YAŞAR, Derya - Zeynep E. ELBAŞI, Yeni füze sistemi neden NATO'ya entegre edilmeyecek? 23.02.2015, http://tr.sputniknews.com/analiz/20150223/1014121739.html (11.09.2015). 240) YENER, Taner - Enver ALAS, IDEF 2015'de neler oldu?, Mayıs 2015, http://kokpit.aero/idef-2015-te-neler-oldu (14.09.2015). 241) YENIMESAJ, Ukrayna'ya füze savunma sistemi yok, 22.05.2014. http://www.yenimesaj.com.tr/?haber,13013981 (23.05.2015). 242) YEŞİLTAŞ, Murat, Türkiye NATO'nun Neresinde? 21.03.2015, http://setav.org/tr/turkiye-natonun-neresinde/yorum/18509 (10.09. 2015). 243) YILMAZ, Sait, ABD, Türkiye’ye teknoloji satmakta kıskanç davranıyor, 09.10.2013, http://tr.sputniknews.com/turkish.ruvr.ru/2013_10_09/ABD-Turkiyeye- teknoloji-satmakta-kiskanc-davraniyor/ (15.09.2015). 244) ZAGARE, Frank C., Deterrence Theory, Oxford Bibliographies, http://www.oxfordbibliographies.com/view/document/obo-9780199743292/obo- 9780199743292-0161.xml (14.05.2014). 175