T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ PARAZİTOLOJİ ANABİLİM DALI VARROA DESTRUCTOR İLE DOĞAL ENFESTE BAL ARISI KOLONİLERİNDE BAZI ETERİK YAĞLARIN KULLANIMI VE ETKİNLİĞİ Figen SÖNMEZ (DOKTORA TEZİ) Bursa-2010 1 T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ PARAZİTOLOJİ ANABİLİM DALI VARROA DESTRUCTOR İLE DOĞAL ENFESTE BAL ARISI KOLONİLERİNDE BAZI ETERİK YAĞLARIN KULLANIMI VE ETKİNLİĞİ Figen SÖNMEZ (DOKTORA TEZi) Danışman: Prof. Dr. Levent AYDIN Bursa-2010 2 Bu tez, Uludağ Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından 2006/28 numaralı proje ile desteklenmiştir. 3 Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ne Bu tez, jürimiz tarafından Doktora tezi olarak kabul edilmiştir. Adı ve Soyadı İmza Prof. Dr. Ç.Volkan AKYOL Prof. Dr. Gürsel SÖNMEZ Prof. Dr. Ayşen GARGILI Doç. Dr. Veli Y. ÇIRAK Doç. Dr. Bayram ŞENLİK Bu tez, Enstitü Yönetim Kurulunun ……………. tarih,……………toplantısında alınan ……numaralı kararı ile kabul edilmiştir. Prof. Dr. Gürsel SÖNMEZ Enstitü Müdürü 4 İÇİNDEKİLER GİRİŞ……………………………………………………………………….1 GENEL BİLGİLER………………………………………………………...3 Patojenite………………………………………………………………....17 Varroa ile Mücadele Yöntemleri…………………………………………19 GEREÇ VE YÖNTEM…………………………………………………......42 1.Sezon Denemesi………………………………………………...............43 2.Sezon Denemesi………………………………………………...............46 3.Sezon Denemesi………………………………………………...............49 Çalışmada Kullanılan Esansiyel Yağlar ve Özellikleri…………………...50 Verilerin Analiz Yöntemleri……………………………………...............54 BULGULAR……………………………………………………………......55 1.Sezon İçin Uygulanan İstatistikler……………………………………...55 2.Sezon İçin Uygulanan İstatistikler……………………………………...62 3.Sezon İçin Uygulanan İstatistikler……………………………………...71 TARTIŞMA VE SONUÇ…………………………………………………...78 KAYNAKLAR……………………………………………………………...86 TEŞEKKÜR………………………………………………………………...91 ÖZGEÇMİŞ……………………………………………………………........92 5 ÖZET Dünya arıcılık sektöründe Varroa destructor, arı parazitleri arasında birinci derecede zararlı kabul edilmekte; bu parazitle mücadelede birçok yöntem kullanılmakta ve yeni yöntemler geliştirilmektedir. Bu çalışmada Varroa destructor ile doğal enfeste balarısı kolonilerinde bazı esansiyel yağların etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla Bursa ilinin İkizce Köyü’nde Varroa destructor ile doğal enfeste polen çekmeceli, koloni gücü aynı ve hastalıktan ari koloniler seçilmiş, çalışmada ülkemiz florasında bulunan rezene, defne, lavanta bitkilerinden elde edilen esansiyel yağların ve ilaç olarak ta Thymovar®’ın etkinliği araştırılmıştır. Çalışma için gerekli olan esansiyel yağlar ticari olarak temin edilmiştir. İkizce köyünde 12.09.2006 tarihinde 40 kovanda sonbahar denemelerine başlanmıştır. Floss lavandulae (Lavanta), Foeniculum vulgare (Rezene), Laurus nobilis (Defne) yağları için 8’er kovan, Thymus vulgaris (Kekik) yağı içeren ticari preparat Thymovar® için 8 kovan ve kontrol grubu için 8 kovan olmak üzere toplam 40 kovan kullanılmıştır. Ayçiçek yağıyla dilüe edilip dozları ayarlanan esansiyel yağlar 5x5 cm².’lik keçelere 10’ ar cc emdirilmiş ve keçeler plastik sinek telleri ile kaplanmıştır. Elde edilen keçeler numaralandırılan kovanlarda yavrulu–arılı çerçevelerin üzerinde kalacak şekilde yerleştirilmiştir. -2, -1, 0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42. günlerde çekmecelere düşen Varroa’lar sayılmıştır. 0. gün ve 42. gün tüm kovanlardan ortalama 200 canlı arı, içinde eterli pamuk bulunan kavanozlara alınmış ve laboratuarda üzerlerindeki Varroa miktarları sayılarak tespit edilmiştir. 0. gün, 14.gün ve 28. gün esansiyel yağlarla, 0. gün ve 21.gün Thymovar® ile kovanlarda ilaçlama yapılmıştır. Çalışma sonbahar 2006, ilkbahar 2007 ve sonbahar 2007 olmak üzere 3 sezon tekrarlanmıştır. Denemelerden önce ve sonra örnekleme yöntemiyle kavanoza alınan arılar üzerindeki akar yüküne göre ilaç etkinliğini belirlemek amacıyla, arıcılıkta akarisit ilaçların etkinliğini belirlemede kullanılan ‘Henderson – Tilton Formülü’ uygulanmıştır. Birinci sezonda Henderson-Tilton Formulü’ne göre Rezene % 74, Defne % 76, Lavanta % 76, Thymovar® % 79 etkili bulunmuştur. İkinci sezonda, Rezene % 79, Defne % 72, Lavanta % 84, Thymovar® % 82 etkili, üçüncü sezonda, Rezene % 72, Defne % 65, Lavanta % 76 ve Thymovar® % 78 etkili bulunmuştur. Esansiyel yağlar ile Thymovar®’dan kaynaklanan herhangi bir yan etki görülmemiştir. Anahtar Kelimeler: Varroa destructor, Rezene, Defne, Lavanta, Thymovar®, esansiyel yağ, etkinlik 6 SUMMARY Efficacy of Etheric Oils against Varroa destructor on Naturally Infested Honey Bee (Apis mellifera) Colonies Varroa destructor is arguably one of the most harmful parasites in beekeeping sector. Currently many methods are being employed in fighting this parasite and many more are being investigated in order to efficiently eradicate this parasite. In this study, we aimed to investigate the effectiveness of some essential oils on honey bees colonies naturally infested with Varroa destructor. Colonies used in this study were from İkizce Village of Bursa City. Colonies included were free of disease other than being naturally infested with Varroa destructor. Also the colonies had polen drawer and the same strength. Essential oils that were obtained from the Lavender, Fennel, and Laurel were used. In addition, the well-know drug Thymovar® was also used. The necessary essential oils for the study were obtained commercially. Experiments were started in 40 beehives in fall 2006 (12.09.2006). fourty beehives were divided into 5 groups as follows and each included 8 beehives: I) control group; II) Floss lavandulae (Lavender) oil; III) Foeniculum vulgare (Fennel) oil; Laurus nobilis (Laurel) oil and Thymovar®, which is the commercial preparation of Thymus vulgaris (Thyme) essential oil. Ten cc of essential oils that were diluted in sunflower oil were absorbed onto 5x5 cm² felts and all felts were covered with plastic fly wire. All felts were placed on the offspring- bee frames in the enumerated beehives. All falling Varroa in the drawers were counted on days -2, -1, 0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, and 42. On days 0 and 42, 200 live bees on average from all beehives were placed into a jar containing ether cottons. The number of Varroa parasites was determined by counting in the laboratory. The beehives were treated with essential oils on days 0, 14, 28 and with Thymova®r on days 0 and 21. This procedure was repeated three times in three seasons (fall 2006, spring 2007, and fall 2007). In the apiculture the effectiveness of acaricide drugs are determined with 'Henderson - Tilton formula'. In our study, we used this formula to determine the effect of the essential oils on the number of Varroa. 7 In the first season (fall 2006), according to Henderson-Tilton Formula it was determined the percentage of effectiveness of fennel, laurel, lavender oils, and Thymovar® were 74%, 76%, 76%, and 79%, respectively. In the second season (spring 2007), fennel, laurel, lavender oils, and Thymovar® were 79%, 72%, 84%, and 82% effective, respectively. In the third season (fall 2007), the effectiveness of fennel, laurel, lavender oils, and Thymovar® were 72%, 65%, 76%, and 78%, respectively. No side effects attibutable to essentail oils and Thymovar® were observed. Key Words: Varroa destructor, Fennel, Laurel, Lavender, Thymovar®, essential oil, efficacy 8 GİRİŞ Bal ve bal arısı, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir (1). Arıların gen merkezleri Orta-Doğu ülkeleri olduğundan arıcılığın ortaya çıkması bu ülkelerde olmuştur. Arıcılık Anadolu’da çok eski tarihlere dayanmaktadır (2-6). Arı yetiştiriciliği Eski Mısır’da başlamış; Mezopotamya, Anadolu ve Avrupa’ya yayılarak gelişmiş ve 17. yüzyılda da göçmenler ile Yeni Dünya ülkelerine taşınmıştır (7- 9). Arıcılık, gerek insan yaşamı ve beslenmesi gerekse ekonomik önemi nedeniyle tarih boyunca ilgi çeken bir tarımsal uğraşı dalı olarak önemini korumuştur (10). Arıcılık, dünyada yapılan en eski tarımsal uğraşılardan birisidir. Özellikle arıların tozlaşmayla bitkisel üretime yaptıkları katkıların anlaşılması, doğal ürünlere olan talebin giderek artması ve arıcılığın az sermaye ile toprağa bağımlı olmadan yapılabilmesi gibi birçok özellikleri nedeniyle günümüzde arıcılık bütün dünyada yetiştiriciliği yapılan bir tarımsal uğraşıdır. Birçok ülkede profesyonelce yapılan bir meslek olarak algılanmaktadır (8,11). Arıcılık Türkiye’de Anadolu uygarlıkları (Hitit, Bizans), Selçuklular, Anadolu Türk Medeniyetleri ve Osmanlılardan bu yana popülerliliğini korumuştur (12). Arıcılık sektörü Türkiye’de II. Dünya savaşından sonra gelişim göstermiştir. Anadolu, dünyada arıcılığın en eski ve en yaygın yapıldığı merkezlerden birisidir. Türkiye’nin arı ırklarının zenginliği, coğrafik konumu, zengin florası, farklı vejetasyon tipleri ve iklimsel özellikleri arıcılığın gelişerek sürdürülmesini sağlamıştır. Arıcılığın uygulanabilirliği bakımından Türkiye’nin 7 coğrafik bölgesinin iklim ve hava şartları uygundur. Arıcılık az sermaye istemesi sebebiyle cazibesini giderek ön plana çıkarmaktadır (11-13). Bal arılarını etkileyen paraziter hastalıklar içinde en çok ektoparazitler bulunmaktadır. Varroa, arıların en önemli problemlerinden biri olan Varroosis’in etkenidir (14). Arı akarı bal arılarının larva, pupa ve erginleri üzerinde yaşayan ve uzun süre dikkati çekecek bir belirti göstermeden çoğalan, tehlikeli bir dış parazit akardır (6,15,16). Koloni populasyon gelişimini engelleyen, verimliliği azaltan, arı ve insan sağlığına doğrudan etki eden, gerekli önlemler alınmadığında ürün ve koloni kayıplarına yol açan çok önemli bir sorundur. Varroa, bal arısının hemolenfini emerek beslenir ve konağını ölüme sürükler; bu nedenle yurdumuz ve dünya arıcılığı ciddi şekilde bu akarın tehdidi altındadır (15). 9 Parazit sadece arının hemolenfini emerek zarar vermez aynı zaman da arıların hemolenfini emdiği bölgelerden birçok virusün girmesine ve arılara zarar vermesine neden olur. Akut Arı Felci Virusu (AFV), Kronik Arı Felci Virusu (KFV), Kaşmir Arı Virüsü, Kanat deforme virüsü gibi virüsler Varroa ile ilişkili olup Varroa bunların arılara bulaşmasını ve yayılmasını kolaylaştırır (17). Varroa’nın biyolojisi, populasyon dinamiği, epidemiyolojisi, parazit konuk ilişkileri ile kimyasal, genetik, hormonal, fiziksel ve biyolojik savaşımı konularında günümüze kadar sayısız araştırmalar yapılarak, korunma ve kontrol yöntemleri geliştirilmeye çalışılmıştır. Arıcılıkta pek çok ülke entegre savaşım sistemi içinde; biyoteknik yöntemler, çeşitli organik asitler, esansiyel yağlar, ve kimyasal madde kullanımını birlikte gerektiren kontrol yöntemlerini uygulamaya başlamıştır (18). Bugün arıcılıkta ileri ülkeler, Varroa’yı kolonilerden kimyasal kullanmadan yok etme çabalarını yoğun olarak sürdürmekte ve savunmaktadırlar (18). Bu çalışma kimyasal madde kullanılmadan Varroa’yı etkisiz duruma getiren pratik bir yöntem bulunması amacıyla yapılmıştır. Çalışma Bursa ilinin İkizce köyünde Varroa ile doğal enfeste 40 kovanda yapılmıştır. Kovanların hepsi alt çekmeceli, koloni gücü aynı ve hastalıktan ari kolonilerdir. Çalışmada ülkemiz florasında bulunan rezene, defne, lavanta ve timol (bilinen ilaç olarak Thymovar®) kullanılmıştır. 10 GENEL BİLGİLER Dünyada toplam koloni sayısı, bal üretimi ve koloni başına bal verimi son elli yıldır düzenli olarak artmaktadır. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’ nün 2007 yılı tarım istatistiklerine göre ülkemizde 73 bin 935 ton bal üretilmektedir. Balın yanı sıra arı sütü, polen, propolis, bal mumu, apilarnil, ana arı gibi arıcılık ürünlerinin üretimi ve ticareti Türkiye’de ve dünyada yapılmaktadır. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’ nün 2003 yılı kayıtlarına göre en çok bal dış satımı yapan ülkeler Çin, Arjantin, Meksika ve Türkiye; dış alım yapan başlıca ülkeler ise AB ülkeleri (başta Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya olmak üzere) ve ABD’dir (8,19,20). Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği 2008 verilerine göre ülkemizde 4.6 milyon koloniden 82.3 bin ton bal üretilmektedir. Her bir arıcı ortalama 129 koloniye sahiptir ve koloni başına üretilen bal miktarı 17 kg.’dır. 3500 ton balmumu üretimi ve 11 milyon dolar değerinde arıcılık ürünü dış satımı ile sayılı ülkeler arasında yer almaktadır (6,8,11,12,19,21). Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’ nün 2007 yılı tarım istatistiklerine göre dünya bal üretiminde Çin’in 357 220 ton üretimle yine ilk sırayı aldığı görülmektedir. Çin’i 81 000 ton ile Arjantin izlemektedir (20). Dünyadaki hızlı nüfus artışına paralel olarak insanların yeterli beslenebilmesi amacıyla 1960-1970’ li yıllarda tarımda yeşil devrim adı verilen ve tamamen üretimi artırmaya yönelik çalışmalara hız verilmiştir. Üretimi artırmak amacıyla sentetik kimyasal tarım ilaçları, mineral gübreler, büyümeyi düzenleyici maddeler ve hormonların kullanımı teşvik edilmiştir. Ancak bu girdilerin yarattığı çevre kirliliği, doğal dengenin bozulması, gıdalarda oluşan kimyasal kalıntıların besin zinciri ile insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşması üreticileri ve tüketicileri doğal, organik ve sağlıklı tarım ürünlerinin üretimine ve tüketimine yönlendirmiştir (22). Ülkemiz konum olarak üç kıta arasında doğal bir köprü görevi üstlenen gen merkezlerinden biridir. Türkiye, iklim, coğrafik yapı ve floral faktörlerin oluşturduğu ekolojik koşullar nedeniyle farklı morfolojik, fizyolojik, ve davranış özelliklerine sahip arı ırk ve ekotiplerine sahiptir. Anadolu’da kendi içinde 7-8 merkeze ayrılmaktadır. Avrupa ülkelerinde bulunan yaklaşık 11500 çiçekli bitki türünün 3000’i endemik olmak üzere, 9000’den fazlası ülkemizde bulunmaktadır. Ayrıca mevcut orman alanlarımız ve pamuk, ayçiçeği gibi endüstri bitkileri tarımı ülkemizi arıcılık açısından oldukça elverişli bir duruma getirmektedir (23,24). 11 Türkiye’nin ekolojik ve sosyoekonomik yapısı gereği, ülkemizin her yerinde arıcılık yapılabilirken sırasıyla Ege, Karadeniz, ve Akdeniz Bölgeleri gerek kovan varlığı gerekse üretim payı bakımından arıcılık için en önemli bölgelerimizdir. Türkiye bal üretiminin yaklaşık yarısı bu üç bölgemizde gerçekleşmektedir. Bal üretimi bakımından sırasıyla ilk on ilimiz; Muğla, Ordu, Adana, Aydın, Sivas, Antalya, İzmir, İçel, Erzincan ve Samsun olup ülkemiz bal üretiminin yaklaşık yarısı bu illerimizde üretilmektedir (6). Anadolu’nun kendine özgü topografik yapısı, çiçeklenmenin farklı bölgelerde yılın değişik dönemlerinde açması ülkemizi arıcılık için uygun bir ekolojiye sahip kılmaktadır. Ülkemiz dünyada mevcut ballı bitki türlerinin ¾’ üne sahiptir. Yonca, korunga, üçgül gibi yem bitkileri; soya fasulyesi, ayçiçeği gibi yağlı tohumlu bitkiler; elma, narenciye, badem gibi meyve ağaçları Türkiye’nin arıcılıktaki şansını artırmaktadır. Ayrıca akasya, ıhlamur, kestane, akça ağaç gibi orman ağaçları da önemli nektar kaynaklarımızdandır. Türkiye köknar, çam gibi salgı balı kaynağı ağaçlarla zengin bir bitki örtüsüne sahiptir (21,22). Arı ailesi: birbiri ile bağdaşarak, uyuşarak birlikte yaşayan arılar topluluğuna arı ailesi denir. Bir kovanda normal olarak üç tür arı bulunur. Yumurtlayıcı bir ana arı, döllenmeye yarayan 500-1000 erkek arı, kovan içinde ve dışında bütün işleri yapan 20 000-70 000 işçi arı bulunur (1). Bal arısı: zar kanatlılardan, bal, bal mumu ve arı sütü yapan, iğnesi ile sokan bir arthropoda diye tanımlanmaktadır. Bal arısının zoolojik sınıflandırmadaki yerini Linnaeus 1758’ de yapmıştır. Bal yapan arı anlamına gelen Apis mellifera adını vermiştir. Hayvanlar alemindeki yeri aşağıdaki gibidir. I – Protozoa II – Metazoa Kök : Artropoda (Eklem bacaklılar) Kökaltı : Antennata (Antenliler) Sınıf : Insecta (Böcekler) Takım : Hymenoptera (Zar Kanatlılar) Familya : Apidae (Arılar) Cins : Apis (Bal arıları) Tür : Apis mellifera (Bal arısı) Arının vücudu, bütün artropodlarda olduğu gibi baş (capitilum), göğüs (Thorax) ve karın (Abdomen) olmak üzere üç kısımdan oluşur. Vücutta karın ve göğüs halkaları bulunur. Başta ağız oluşumları, gözler ve segmentli bir çift anten bulunur. Arının ağız 12 yapısı, emici, yalayıcı ve kısmen de koparıcıdır. Dokunma ve koku alma organları antenler üzerinde bulunur. Bileşik iki göz, üç tane basit göz olmak üzere beş gözü bulunmaktadır. Göğüs, ön, orta ve arka kısım olmak üzere 3 parçadan meydana gelmiştir. Her segmentte bir çift bacak, ikinci segmentte ön kanatlar, üçüncü segmentte arka kanatlar çıkmıştır, uçuş anında öndeki ve arkadaki kanatlar çengeller sayesinde tek parça haline gelir. Arka bacaklarında bulunan polen sepetçiği organı sayesinde çiçekten çiçeğe dolaşarak polen ve propolis toplayabilirler. Öndeki bacakları ile antenlerini rahatlıkla temizleyebilirler. Karın, 7 halkadan ibarettir. Birinci halka göğüsle birleşmiştir. Karnın alt kısmında IV.-VII. halkalarında mum aynaları bulunur. Ana arı ve işçi arıların son karın halkasında birer zehir bezi ve iğnesi vardır (1, 25). Bir arı ailesinde ana arı, işçi arı ve erkek arı olmak üzere üç farklı birey bulunur. Ana arı ve işçi arı cinsiyet bakımından dişidir. Arılar yumurta ile çoğalırlar. Gelişmeleri sırasında larva, prepupa ve ergin arı gibi belirli yapısal değişmeler gösterir. Ana arı petek gözü içinde gelişimini 15-16 günde tamamlar. Vücut uzunluğu 18-20 mm kadardır, ömrü ortalama 3 yıldır. İşçi arılar kısırlaşmış dişilerdir. Petek gözüne bırakılan, döllenmiş yumurtadan 21 günde ergin arı çıkar. Vücut uzunluğu 14-15 mm. kadardır. Ömrü faal dönemde ortalama 35 gün, kışın ise 7-8 aydır. Gelişimlerini 24 günde tamamlayan erkek arıların vücut uzunluğu 16-18 mm kadardır. İşçi arılardan daha iri, ana arıdan kısa, baş ve göğüs daha büyüktür. Görevi ana arıyı döllemektir. Sıcak mevsimde 2 ay kadar yaşarlar (1). Bal arısının orjininin Asya olduğu sanılmaktadır. Dünya’ya buradan yayılmıştır (1). Apis cinsine bağlı sekiz bal arısı türü bulunmaktadır. Bunların dördü 1988 yılından itibaren ilave edilmiş olup, pek çoğu güncel olarak araştırılmaktadır. Belirlenen bu türler; Apis cerena, A. koschevnikovi, A.nigrocincta, A.dorsata, A. laboriosa, A.florea, A.andeniformis ve A.mellifera’ dır. A.mellifera 24 soy içerir. Bu soylar genel olarak dört gruba ayrılmıştır. 1.Afrika arıları, 2. Yakın Doğu arıları, 3. Orta Akdeniz ve Güneydoğu Avrupa arıları, 4. Batı Akdeniz ve Kuzeybatı Avrupa arıları. Avrupa grupları İtalyan, Karniol ve Alman siyah arılarını, Yakın Doğu grubu ise Anadolu Kafkas (Caucasian) arılarını içermektedir. Yukarıda tanımlanan soylara ilave olarak, soylar arasında veya bir soy içindeki hatlar arasında melezlenebilen hibrit soylar da bulunmaktadır (26). Türkiye’de görülen arı ırkları şunlardır; Apis mellifera meda -İran arısı (Türkiye’nin Güneyinde), 13 A.m .caucasica –Kafkas arısı (Karadeniz’in Kuzeyinde), A.m. anatolica – Anadolu arısı (Türkiye’nin çok yerinde ve Anadolu’da), A.m. syriaca – İsrail arısı (Türkiye’nin Güneyinde), A.m. carnica- Karniola arısı (Türkiye’nin Avrupa yakasında, Trakya’da) (12). Varroa destructor Mesostigmatik bir akar olan Varroa, arıların en önemli problemlerinden biri olan varroosis’in etkenidir (14). Parazitin sistematikteki yeri şöyledir; Takım: Arthropoda Takım altı: Chelicerata Sınıf üstü: Anactinotrichida Sınıf: Mesostigmata Sınıf altı: Dermanyssina Aileüstü: Dermanyssoidea Aile: Varroidea Cins: Varroa Tür: Varroa destructor Anderson ve Trueman, 2000 (12,27). Arı Akarı; arı akarı bal arılarının larva, pupa ve erginleri üzerinde yaşayan ve uzun süre dikkati çekecek bir belirti göstermeden çoğalan, tehlikeli bir dış parazit akardır (6,15,16). Koloni populasyon gelişimini engelleyen, verimliliği azaltan, arı ve insan sağlığına doğrudan etki eden, gerekli önlemler alınmadığında ürün ve koloni kayıplarına yol açan çok önemli bir sorundur. Hastalığın etkeni yurdumuzda arı akarı olarak bilinen Varroa destructor adlı parazittir. Dünyanın diğer bölgelerinde ise bu türe ek olarak V.jacobsoni, V. underwoodi ve V.rindereri bulunur.V. destructor’un esas konağı Hindistan arısı olarak bilinen Apis cerena’ dır. Şu ana kadar 20 farklı genotipi keşfedilmiştir. Daha fazla bal üretimi amacıyla yapılan bilinçsiz gezginci arıcılıkla ilk olarak Endonezya’nın Java Adası’nda Apis cerena kolonilerinde tespit edilen parazit günümüzde Avustralya hariç tüm dünyada yaygın olarak gözlenmektedir. Varroa paraziti 1904 yılında Apis cerena arısında, 14 1960 yılında Apis mellifera arısında görülmüştür (14,18,26,28,29). Bütün dünyaya Apis mellifera üzerinden, ticari arıcılık; ana arı, oğul, göçer arıcılık ve arı taşınması yolu ile ülke içi ve ülkeler arası yayılma göstermiştir. Varroa parazitinin arı kolonilerine hızla yayılarak, zarar yapması arıcılık dünyasını şaşırtmış, sarsmış ve arıcılığın AIDS hastalığı olmuştur. Bu parazit günümüzde de bilim adamlarının ve arıcıların üzerinde yoğun çalışmalar ve yayınlar yaptığı son derece güncel konumunu korumaktadır (18). Varroa, bal arısının hemolenfini emerek beslenir ve konağını ölüme sürükler; bu nedenle yurdumuz ve dünya arıcılığı ciddi şekilde bu akarın tehdidi altındadır. Arı akarı bal arısına ulaşabildiği her yerde onun asalağı olabilecek güçtedir (15). Varroa’nın Morfoloji ve Taksonomisi ile İlgili Gelişmeler Varroa destructor, yakın zamana kadar Varroa jacobsoni Oudemans adıyla tüm dünyada yavru ve ergin balarılarının en büyük paraziter akarı olarak bilinmekteydi (29,30). 2000 yılına kadar bu akarın Yeni Zelanda, Avustralya, Havai ve Afrika’nın bazı bölgeleri hariç tüm arıcılık yapılan bölgelerdeki balarılarına saldırdığı düşünülmekteydi (30). Son yıllarda Varroa taksonomisi, morfolojisi ve mt-DNA çalışmaları bilinenler dışında önemli sonuçları ortaya koymaktadır. Araştırmalar Apis mellifera arısını yok etme durumuna getiren, koloniler üzerinde olumsuz etkilerinin azaltılmaya çalışıldığı parazitin Varroa jacobsoni olmadığını göstermiştir. Yok edici, yıkıcı anlamına gelen farklı bir parazit Varroa destructor olarak isimlendirilmiştir. Varroa taksonomisi üzerinde yapılan değerlendirme çalışmalarında, Varroa’nın geçirdiği evrimin ve gelişim özelliklerinin önemi üzerinde durulmaktadır (18,31). 2000 yılında Anderson ve Trueman, yaptıkları çalışmada dünyanın çeşitli bölgelerinden A.mellifera ve A. cerena’dan topladıkları dişi Varroa’ların Co-I gen sekanslarını ve morfolojik karakterlerini incelemişler, ortaya çıkan farklılıklardan dolayı farklı bir tür olarak Varroa destructor’u tanımlamışlardır. Bu türü de kendi içinde Japon- Tayland ve Kore genotipi olmak üzere üreme özelliklerine göre ikiye ayırmışlardır. Kore genotipi; Avrupa, Orta Doğu, Asya, Afrika, Güney ve Kuzey Amerika’da, Japon-Tayland genotipi Japonya, Tayland ve Amerika’da belirlenmiştir. Kore genotipi tüm dünyada yaygınlık gösteren ve en zararlı, tehlikeli olanıdır ve üzerinde önemle durulması gereken tiptir (18, 30,31). 15 Yine 2000 yılında Zhang yaptığı çalışmada Varroa destructor’u V.jacobsoni’den ayırıcı farkları göstermiştir. Bunlar mtDNA Co-I gen sekanslarının farklı olması, dişilerin vücutlarının daha geniş olması ve V. jacobsoni’ye göre daha az küresel olması, kovan muayenelerinde erkek yavru gözlerinden daha çok işçi yavru gözlerinde görülmesi ve yaşam döngüsünün daha kısa olmasıdır (30,32). Ülkemizde Varroa destructor türü ilk defa Çakmak ve ark. tarafından bahsedilmiş olup, Warrit ve arkadaşları V.destructor’ un ülkemizdeki varlığını Co-I gen sekansı düzeyinde tespit etmişler, Aydın ve arkadaşları ise yaptıkları çalışmada morfolojik olarak incelenen Varroa spp’lerin ölçülerini Anderson, Trueman ve Zhang’ ın verdiği V.destructor ölçüleri ile uyumlu bulmuşlardır (26,32,33). Bu tezde, ülkemizde varlığı % 100 kabul edilen Varroa spp.’den yukarıdaki bilgiler ışığında Varroa destructor adıyla bahsedilecektir. Dünyadaki Yayılışı Varroa paraziti ve onun yaptığı zararlı etkiler dünyanın her tarafına aynı oranda yayılmamıştır. Özellikle bu parazit Avrupa ve Kuzey Amerika’da, Doğu Asya ve Güney Amerika’ya oranla çok daha etkili olmuştur (18). Arı akarı, ilk defa 1904 yılında E. jacobson tarafından Java’da Hint arısı (Apis cerena)’nın larva gözlerinden toplanmış ve Hollandalı A.C. Oudemans tarafından aynı yıl Varroa jacobsoni olarak tanımı yapılmıştır. Buna göre, Arı akarı dünyaya Güneydoğu Asya’ dan yayılmıştır. Bu yayılma, zararlının Hint arısında bulunmasından yaklaşık 50 yıl sonra başlamıştır. Akar, A.cerena’da fazla zararlı olmadığı için üzerinde pek araştırma yapılmamıştır; ancak akarın, çok daha duyarlı olan bal arısına bulaşmasından sonra yayılması; gezginci arıcılık, kaçan oğullar, ülkeler arası koloni ve ana arı satışları yolu ile hızlanmıştır (15,34). A. mellifera’ya Varroa’nın teması 50’ lerin sonlarında olmuş ancak bugün etken birçok Avrupa, Afrika ve Asya ülkelerine enfeste olmuştur (35). Örneğin, 1952 yılında Uzakdoğu Rusya’da yabani A. cerana üzerinde bulunan akar, 1960 yılında ilk defa Çin’in güneyinde A. mellifera’da görülmüştür (15,34). Moskova’ da ilk olarak 1942 yılında tespit edilmiş olup, halen Moskova Ulusal müzesinde muhafaza edilmektedir (34, 36). 16 1963 yılında Filipinler’de ve Hong Kong’da kapalı yavru gözlerinde saptanmış, 1964 yılında Rusya’ nın doğusunda Mançurya sınırına yakın bir bölgede rastlanmıştır. V.jacobsoni, 1965 yılında Japonya’ya girmiş, 10 yıl içinde ülkenin her yerine yayılmıştır. Rusya’da 1970-1976 yılları arasında akar çok ağır koloni kayıplarına neden olmuştur. V.jacobsoni, 1973 yılında Japonya’dan Paraguay’a ihraç edilen bulaşık kovanlarla taşınmış ve Güney Amerika’ya sıçramıştır. Parazit hızla Arjantin, Brezilya ve Kolombiya’ya yayılmış ve Orta Amerika’nın kuzeyinde Meksika’da bulunmuştur (15). Amerika Birleşik Devletleri’nde Varroa, ilk defa 1987 yılında Saukville ve Wisconsin’de görülmüş, 1989 yılında Kanada’da New Brunswick’ e bulaştığı rapor edilmiştir.1990 yılında da Kuzey Carolina’da görülmüştür. Avustralya kıtası, henüz bu akarın saldırısına uğramamıştır (15,34,36-38). Avrupa’ daki Yayılışı Arı akarının Avrupa’ya bulaşması ve yayılması iki yolla olmuştur. Bunlardan birincisi, Kırım’ın kuzeyinde ve Ukrayna’da yaşayan köylülerin Avrupa Rusya’sına yerleştirilmeleri sırasında, arıcıların enfeksiyonlu kovanlarını da bu yeni yerleşim alanlarına taşımalarıdır. İkincisi ise, üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak amacıyla Pakistan’dan Federal Almanya’ya 1974 yılında getirilen bulaşık kovanlardır; ancak bu deneme kovanlarının tamamı, muhtemel bir bulaşmayı önlemek maksadıyla kısa sürede yakılarak yok edilmiştir; buna rağmen, bazı kolonilerde arı akarına rastlanması daha yoğun iç karantina önlemlerinin alınmasını zorunlu hale getirmiştir. 1977 yılında Almanya’da çok sayıda arı ölümlerine sebep olmuştur (15,34,36). Avrupa Rusyası ve özellikle Kafkasya’dan 1970 yılında Bulgaristan’a enfekte biyolojik materyal nakli ile geçen Varroa, bu ülkeden 1972 yılında Yugoslavya’ya, 1977’de Romanya’ya ve 1978 yılında da Yunanistan’a bulaşmıştır. Arı akarının 1982 yılında Kıbrıs, Güney İtalya ve Fransa’ya girdiği belirlenmiştir. 1984-1985 yıllarında Suriye, İsrail ve İran’a yayılan akar, buradan birkaç yıl içinde hızla diğer Ortadoğu ülkelerine bulaşmıştır. Varroa, yoğun dış karantina önlemlerinin alınmasına rağmen, 1992 yılının Nisan ayında İngiltere’nin güneyindeki Devon arılıklarına bulaşmıştır (15). 17 Varroa’nın Ülkemize Bulaşması ve Yayılışı Arı akarının, 1976 yılında doğal bulaşma yolları ile Bulgaristan’dan Trakya Bölgesi’ne girmiş olduğu düşünülmektedir. Ayçiçeği balı için yaz aylarının başında Trakya Bölgesi’ne giden Egeli arıcıların, bulaşık kolonileri kendi bölgelerine taşımaları sonucunda, akarın Anadolu’ya yayılması kolaylaşmıştır. Zararlı, ilk bakışta Arı Biti (Braula coeca)’ne çok benzediği için dikkat çekmemiştir (15). Türkiye’yi batıdan doğuya 4-5 yıl gibi kısa bir sürede kat eden Varroa’nın bu hızlı yayılışında, yapılması zorunlu olan gezginci arıcılığın da büyük etkisi olmuştur. İptidai kovanlarda, mücadele olanaklarının sınırlı oluşu ise koloni kayıplarının artmasını hızlandırmıştır (15). Balarısı zararlıları ve hastalıklarının ülkemiz arıcılığının gelişmesine olumsuz katkıları olmuştur. Ülkemizde, hızlı bir şekilde yayılan parazit ile 1986 yılına kadar kaybedilen toplam koloni sayısının yaklaşık 600.000, ürün kaybının ise 7000-7500 tona ulaştığı tahmin edilmiştir (6,14,16). Ülkemizde değişik bölgelerde çeşitli araştırıcılar tarafından arı hastalıklarının belirlenmesi ve dağılımı ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır; Karadeniz bölgesinde yapılan bir çalışma sonucunda bölgede bulunan kolonilerin % 89’nun, Edirne bölgesinde % 6.2’ sinin, Trakya bölgesinde % 64.2’sinin, Güney Marmara Bölgesinde %58’inin, Toros dağ köylerinde % 100’ ünün, Hatay yöresinde 11 ilçede bulunan arı kolonilerinin % 32’sinin, Trakya bölgesinde % 64.2’sinin Varroa paraziti ile bulaşık olduğu bildirilmiştir (16). Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 12 Temmuz 2007 tarihinden itibaren ihbarı mecburi hastalıklar listesinden de çıkarılmıştır (39). Varroa’nın Morfolojisi Erişkin dişi akarlar koyu kızıl-kahverenginden kırmızımsı kahverengine kadar değişik renklerdedir. Sekiz bacaklı olup bacaklar 6 parçalıdır. Kısa kuvvetli ve kalın yapılı bacakların üzerinde bir dizi duyu kılları vardır. Birinci çift bacaklar üzerinde koku alma görevi yapan bir dizi kıl bulunur. Bacakların uçlarında yapışmayı sağlayan vantuz şeklinde 18 loblar bulunur. Vücutları enlemesine oval yapıdadır ve sert bir kitin tabakası ile kaplıdır (14,15,17). Parazitin vücudu iki ana bölümden oluşmuştur. Bunlar ön ve orta kısmı oluşturan, ağız parçalarının da yer aldığı gnathosoma ve arka tarafta kalan, dört çift bacağı da içine alan idiosoma’ dır (14,15,17). Dişi Varroa’ların ağız yapısı delici emici yapıdadır. Ağızda keskin, bir çift keliser (chelicera=delici organ) bulunmaktadır. Akar, arının segmentleri arasına keliserlerin ön kısmında bulunan çengel şeklindeki iğneler yardımıyla tutunur. Keliserlerin her iki yanında bir çift uzun, hareketli pedipalp bulunur. Bunlar kütikülanın delinmesiyle açılan yaraya girerler (15,18,40). Yerleşim yeri olarak erişkin arının 1.abdominal segmentini seçerler ve arının şekline göre ventral kısmına yerleşebilmektedirler. Akarın bu şekilde yerleşmesi arının normal temizlik ihtiyaçlarını karşılarken, akarın da bundan korunmasını sağlar (27-41). Gelişmiş trake sistemleri sayesinde trake solunumu yaparlar. Trake borucuklarının uçları dışarıya stigma adı verilen bir delikle açılmaktadır. Parazitin bacakları üzerinde bulunan yapışmayı kolaylaştırıcı vantuzlar ve karın bölgesindeki kıllar arının üzerinde çok iyi tutunmalarını sağlar (17,40). Erişkin erkek akarlar dişilerden daha küçük olup daha ince bacaklara sahiptirler. Gövdeleri gri-beyaz sarımtırak renktedir. 0.75-0.98 mm uzunluğunda ve 0.70-0.88 mm genişliğindedir. Erkek akarların ağız yapısı dişi akara sperm nakli yapacak şekilde gelişmiştir. Bu nedenle erkek Varroa’lar beslenemezler ve kapalı yavru gözlerinde çiftleşme işleminden kısa bir süre sonra ölürler (41,42). Her iki cinsiyetteki Varroa’lar da çıplak gözle görülebilirler. Dişi Varroa’ları ergin arı üzerinde, larva ve pupa üzerinde veya kovan içerisinde herhangi bir yerde görmek mümkün iken erkek Varroa’ları yalnızca petek gözler içerisinde görebiliriz. Çünkü erkek Varroa’lar petek gözler içerisinde dişi Varroa’lar ile çiftleşir ve ölürler. Vücut kenarları karına doğru hafifçe kıvrılmış sert bir kitin tabakası ile örtülmüştür (14). Varroa jacobsoni dişileri Varroa destructor’den belirgin şekilde küçüktür (27). Varroa destructor ile Varroa jacobsoni arasındaki farklar Tablo 1’de gösterilmiştir. 19 Tablo 1 :Varroa destructor ile Varroa jacobsoni arasındaki farklar (43) Farklar Varroa destructor Varroa jacobsoni Büyüklüğü 1.1-1.2 mm x 1.6-1.7 mm 0.9 – 1 mm x 1.4 – 1.5 mm Gelişmesi 5-6 gün 7 -8 gün Yerleşim yeri Tüm yavru gözleri Erkek yavru gözleri. Kışın Dişi döllenmiş kovanda Dişi döllenmemiştir yumurtlamaya hazırdır. Tedavi İlaçlara daha dirençli İlaçla tedaviye duyarlıdır. Yumurtlama Daha fazla yumurta bırakır Daha az yumurta bırakır. Yayılış Tüm Akdeniz ve Sadece Güneydoğu Asya’da Ortadoğu’ya yayılmıştır. kalmıştır. Dişi Varroa’lar yazın 2-3 ay, kışın 5-8 ay yaşayabilmektedir. Dişi Varroa’nın üremesi ilkbaharda arı kolonisinde kuluçka faaliyetleri ile başlamakta, sonbahara kadar sürmektedir. Kış aylarında ve koloninin yavrusuz döneminde yumurta bırakmadan ergin işçi arılar üzerinde yaşamını sürdürebilmektedir (18). Varroa’nın Üreme Biyolojisi ve Yaşam Döngüsü Varroa bal arılarının larva, pupa ve erginleri üzerinde yaşayan, onların kan sıvısını (haemolymph) emerek beslenen ve kolonide uzun süre dikkati çekmeden çoğalan çok tehlikeli bir dış parazittir (40). Varroa’nın üreme işlemi erişkin dişi akarın dişi ve erkek arı gözlerine geçmesiyle başlar (35). Varroa’nın biyolojisi yumurta, larva, iki nimf ve ergin aşamalarından ibarettir. Döllenmiş dişi Varroa’lar, içinde arı larvası bulunan petek gözlerine yumurtlarlar ki parazitin larvaları ve daha sonraki gelişim aşamaları, arıların yumurta hariç bütün biyolojik dönemlerinden hemolenf emerek beslenirler. Daha çok ergin arılar üzerinde yaşamını sürdüren dişi parazitler sadece yumurtlamak amacı ile petek gözlerine inerlerken, hayatları yalnızca çiftleşme ile sınırlı olan erkeklere ise ancak petek gözlerinde rastlayabilmek mümkündür (14). 20 Akarın üremesi, ilkbaharda arı larvalarının gelişmesiyle birlikte başlar ve sonbaharda son genç işçi arılar çıkıncaya kadar devam eder. Yani ana arı yumurtlama işlevini tamamladığı zaman parazit de yumurta bırakmaya ara verir. Petek gözlerdeki arı larvalarına verilen besinin artması, sıcaklığın yükselmesi ve yavrulu erkek gözlerin görülmesi ile parazitin üremesi de hızlanmaktadır. Bir defa çiftleşen dişi parazit, erkek parazitin spermalarını spermateka kesesinde saklamakta ve sonrasında yumurtaları döllemek için bu spermatozoa’ ları kullanmaktadır (40). Çiftleşme, petek gözler içinde ergin arılar gözü açıp çıkmadan önce gerçekleşir. Erkek parazitlerin, ağız yapılarını sadece çiftleşmeye uygun bir biçimde gelişmiş olması sebebiyle, petek gözler açıldıktan kısa bir süre sonra beslenemeyerek ölürler. Döllü dişi parazitler ilkbaharda gelişmekte olan 5-6 günlük yaşta larvaların bulunduğu gözlere, bu gözler kapatılmadan 15-45 saat önce girerler. Aynı göze birden fazla akar girebilir (40,44). Ergin arıların kanı ile beslenen dişi parazitler yumurtlama yeteneğine sahip değildirler, bu yüzden dişi parazitlerin yumurtlayabilmeleri için 4-5 gün kadar larva kanı ile beslenmeleri şarttır. Larva kanında bulunan juvenil hormon dişi parazitin yumurtalıklarının gelişmesini sağlamaktadır. Yumurtalıkları gelişen dişi akar gözler mühürlendikten 60 saat sonra ilk yumurtasını yumurtlar ve bundan sonra 30’ ar saatlik aralıklarla yumurtlamaya devam eder. İlk yumurtanın döllenmemiş ( n=7 kromozom) daha sonrakilerin ise döllenmiş (2n=14 kromozom) yumurtalar olduğu bildirilmektedir (40). Yapılan araştırmalara göre, dişi akar tam gelişmesini yaklaşık 5-6 günde, erkek akar ise 6-8 günde tamamlamakta ve ergin bireyler meydana gelmektedir. Dişi akar tarafından kapalı gözlere yumurtanın bırakılmasından 24 saat sonra 6 bacaklı larvalar yumurtadan çıkar. Genel olarak işçi arı gözlerinde 2-3 erkek arı gözlerinde ise 3-5 arasında dişi parazit ergin hale gelebilmekte, ana arı gözlerinde ise akar ergin hale gelmeden ana arı gelişme süresini tamamlayarak gözden çıkmaktadır. Petek göz içinde, yaşlı dişi ve yeni çiftleşmiş genç dişi akarlar, genç ergin arının gözden çıkışına kadar petek gözde kalırlar ve arı ile birlikte gözü terk ederler. Genç dişi akarlar yumurtlamak için 4-13 gün sonra tekrar uygun bir petek gözü bulmaya çalışır. Dişi Varroa’nın ömür uzunluğu yazın 2-3 ay, kış döneminde ise 5-8 ay kadardır. Akarlar kolonide kuluçka gözünün bulunmadığı kış aylarında, yumurta bırakmadan işçi arıların üzerinde yaşarlar. Varroa’nın kan sıvılarını emmesi sonunda arıların önemli miktarda vücut proteini kaybettikleri saptanmıştır. Bu durum özellikle kış mevsiminde arının yaşamını ve ömür uzunluğunu olumsuz yönde etkilemektedir (17,40,45). 21 Akar beslenmekte olduğu arı ölünce onu terk ederek kendisine başka bir konukçu arar. Kovanda yeni konukçu arayan ve yumurta bırakmak için uygun petek gözü seçmeye çalışan genç dişi akarları petek üzerinde yürürken görmekte mümkün olabilir. Genellikle arının abdomeni altına tutunarak segmentler arasına yerleşirler. Varroa’nın arıdan arıya bulaşması arılar, çiçek tozu ve bal özü toplarken çiçekler üzerinde de olmaktadır. Asalağın yaban arısı (Vespa crabro L., Vespa orientalis L.=arı canavarı), Sarıca arı (Polistes spp) gibi diğer Hymenoptera’ları (zar kanatlılar) tercih etmediği bildirilmektedir (17,40). Varroa öncelikle, erkek arı yumurtası yumurtlayan yaşlı ana arıların bulunduğu kolonilerde daha sonra sırasıyla zayıf kolonilerde, yağmacılık yapan kuvvetli kolonilerde ve oğul vermeye hazırlanan kolonilerde daha yoğun görülür. Bulaşıklık oranı % 20-30’ a ulaşınca zararlı gözle görülür duruma gelir. Ancak bu yoğunluktaki kovanlardan akarın temizlenmesi oldukça zordur. Aslında arı akarını erken teşhis etmek ve gerekli tedavi yöntemlerini vakit geçirmeden uygulayabilmek, zararlının yayılma hızının önlenmesi ve koloninin en az zararla kurtarılabilmesi bakımından çok önemlidir (40). Biyolojisini çok kısa bir sürede tamamlayabilen parazit, koloniler arasında yağmacılık, yavrulu petek, arı nakli gibi yollarla kolaylıkla bulaşabilmekte ve kontrol edilmeyen durumlarda birkaç yıl içerisinde koloni yaşamını tehdit eder boyutlara ulaşabilmektedir. Söz konusu tehdit hemolenf kaybının yanı sıra, hemolenf yapısının değişmesi, parazitin çeşitli virüslerin (akut ve kronik arı felci, Kaşmir arı hastalığı, deforme kanat hastalığı virüsleri gibi) naklinde rol oynaması gibi diğer pek çok yıkıcı etkiden ileri gelmektedir (14). Ergin arı ile kovana gelen varroa ergin arıyı terk ederek petek gözü içindeki larva üzerine geçer. Burada beslenir, yumurtlar, iki olgunlaşma dönemi geçirerek ergin hale gelir ve petek gözünü ergin arı ile terk eder.Şekil 1’deVarroa’nın yaşam döngüsü gösterilmiştir. 22 Şekil 1: Varroa’nın Hayat Döngüsü 1. Basamak: Ergin arı üzerinde bulunan Varroa’nın koloniye transferi. 2. Basamak: Akarın ergin arıyı terk ederek kuluçka petek gözünde yürümesi. 3. Basamak: Petek gözü içinde bulunan Varroa dip kısımda bulunan larva yiyeceğinin içinde gizlenmesi. 4. Basamak: Petek gözü kapandıktan sonra Varroa gizlendiği yerden çıkarak prepupa dönemindeki arının üzerinde beslenmeye başlaması. 5. Basamak: Varroa’nın yumurta yumurtlaması ve bu yumurtaların iki olgunlaşma dönemi geçirerek ergin Varroa haline dönüşmesi. 6. Basamak: Ergin Varroa’ların petek gözünü ergin arı ile terk etmesi. Varroa başka bir kuluçka gözü bulana kadar arının üzerinde taşınır (25). Parazitin Teşhisi Günümüzde varroosis’in teşhisi amacı ile kullanılan pek çok yöntem bulunmaktadır. Ergin arıların direkt olarak incelenmesi, eter, alkol, sıcak su, deterjan, gaz, benzin gibi sıvılarla çalkalanması veya pudra şekeri ile muamele edilmesi, erkek petek gözlerinde parazit varlığının araştırılması, kovan dip tahtası üzerine akarisit içeren veya 23 içermeyen yapıştırıcı bantların yerleştirilmesi gibi teknikler hastalığın tanısında kullanılan başlıca yöntemlerdendir. Bunlardan, uygulama kolaylığı, düşük maliyeti ve kesin sonuç vermesinden dolayı alkol ile çalkalama parazitin tanısında özel bir yere sahiptir. Teşhiste etil, metil, veya isopropil alkolden yararlanılabileceği, % 70’lik etil alkol ile yapılan 30 dk.’lık çalkalama sonrasında paraziteminin % 100 düzeyinde ortaya konabileceği bildirilmiş, söz konusu uygulama sonrasında arıların Acarapis woodi taraması gibi bazı diğer işlemler için de kullanılabilmesinin alkol ile teşhisin diğer avantajlarından biri olduğu vurgulanmıştır (14). Yeni Geliştirilen Tespit Kabı ile Ergin Arılarda Varroa Enfestasyonunun Belirlenmesi Çalışmada kullanılan ve yüksekliği 13 cm., taban çapı 10 cm., kapak çapı 12 cm. olan 1 litrelik sert plastik kap içersine, gözenek aralığı (2-3 mm), arıların geçişine izin vermeyecek ancak Varroa’nın geçebileceği büyüklükte olan tel ızgara yerleştirilmiştir. Yerleşme sonrası tabanda Varroa’nın net olarak görülebilmesi mümkün kılacak kadar bir yüksekliğin (3 cm) kalması sağlanmıştır. Varroa tespit kabına, incelemeye alınan arıları rahatlıkla kapsayacak miktarda (600 ml) % 70’lik etil alkol konmuş ve böylelikle tel ızgara üzerinde 3 cm. lik bir alkol yüksekliğinin oluşması sağlanmıştır. Kabın kapağı kapatılarak, farklı yönlerde 5-10 sn. aralıklarla ve yine 5-10 sn.lik periyotlarda çalkalanmış ve işlem sırasında arıların kapağa ve tele düzenli ve etkili bir şekilde çarpması sağlanmıştır. Çalkalamanın 1., 3., 5. dakikalarında dibe düşen Varroa’lar sayılarak kaydedilmiştir. İncelenen 10 koloniden 8’inde 5 dk’lık çalkalama ile % 100 başarıya ulaşıldığı anlaşılmıştır. Düzenlenen yeni teşhis kabı sayesinde, oldukça kısa bir sürede, pratik olarak etkili bir parazitemi saptamasının yapılabileceği görülmüştür (14). 24 Patojenite Parazitin Ergin Arılar Üzerine Etkileri Parazitin ergin arılar üzerindeki etkileri gerek direkt olarak arının kanını emerek gerekse anne Varroa ve onun yavrularının petek gözlerinde larva ve pupanın hemolenfi ile beslenmeleri ve bu beslenmenin pupanın daha sonraki gelişimine etkisi şeklinde olmaktadır. Ergin arılar üzerinde beslenen bir Varroa yaşamı boyunca 0.2 mikrolitre arı hemolenfi tüketir bu kan kaybı bir arı için çok büyük bir kayıp olmamakla birlikte Varroa tarafından kanı emilen arıların hemolenfinin immun yapısında değişiklikler olur. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte arının hemolenf miktarının azalması veya parazitin beslendiği bölgeye arının immun sisteminin bir reaksiyonu sonucu olabileceği düşünülmektedir (17,44). Parazitin arılara verdiği zarar parazitin sayısına bağlı olarak değişiklik gösterir. Petek gözündeki Varroa sayısı 2 ve altında ise arının yaşama gücünü azaltabilir. Bu sayı 3 ve üzerinde olduğu zaman ergin arıda yaşam kısalığı, kanat kaybı, abdomen kısalması, kanat ve ayaklarda deformasyon, erginlerde canlı ağırlık kaybı, erkek arıların sperm üretiminde düşme, arıların uçuş etkinliklerinde azalma, yavru yetiştirmede azalma görülür (17,18). Parazit sadece arının hemolenfini emerek zarar vermez aynı zaman da arıların hemolenfini emdiği bölgelerden birçok virusün girmesine ve arılara zarar vermesine neden olur. Bu viruslerden Akut Arı Felci Virusu (AFV) ergin arılarda direkt öldürücü etki yapmaz ancak Varroa’nın açtığı tahribattan arının hemolenfine girer, orada çoğalır ve buradan besin değişimi sırasında diğer arılara ve aynı zamanda besleyici arıların larvaları beslemesi esnasında larvalara da bulaşır. Akut arı felci yüksek oranda bulunan işçi arılar tarafından beslenen larvalar ya gelişme bozuklukları gösterebilir veya ölebilirler. Parazit aynı zamanda Kronik Arı Felci Virusunun (KFV) de arılarda çoğalmasına neden olur. Kronik arı felci virusu arılarda sürünme, titreme, tüy dökülmesi gibi belirtilerle görülür. Bunların dışında Kaşmir Arı Virüsü, Kanat deforme virüsü gibi virüsler Varroa ile ilişkili olup Varroa bunların arılara bulaşmasını ve yayılmasını kolaylaştırır. Bu virüslere karşı direkt bir uygulama olmayıp Varroa ile etkin bir mücadele yapılması durumunda bunların da kontrol altına alınabileceği bildirilmektedir (17,44). 25 Yavrular Üzerindeki Etkileri Petek gözü içerisindeki larva üzerinde bulunan parazit, larvanın, ergin olduğundaki vücut ağırlığını azaltır. Göz içerisindeki Varroa sayısı ne kadar fazla ise gözden çıkan arının ağırlığı o oranda düşük olmaktadır. Bu oran göz içerisindeki Varroa sayısı ile değişmekle birlikte % 10-30 arasında değişmektedir. Parazitten dolayı ağırlık kaybı işçi arılarda erkek arılardan daha fazla olmaktadır (17,18,44). Göz içerisindeki parazitin fazlalığı arı sütü salgılayan hipofaringeal bezlerin gelişimini de olumsuz etkiler. Larva ve pupalarda göz içerisindeki parazit sayısına göre değişen oranlarda protein kaybı olmaktadır. Pupa üzerinde 1-3 arasında parazit olması hipofaringeal bezlerin % 13 daha küçük olmasına, üçten fazla parazitin olması durumunda ise bu bezlerin % 31 daha küçük olmasına neden olmaktadır. Pupa üzerinde 2 ve altında parazitin bulunması arının kanındaki protein oranında % 27 azalmaya, 3 ve üzerinde parazit bulunması ise % 50 azalmaya neden olmaktadır (17,44). Göz içerisinde fazla sayıda parazitin bulunması birçok virüsün çoğalması ve yayılması için uygun ortam sağlar. Erkek arı yavruları parazit için dişi arı yavrularına göre 10-12 kat daha cazip ve çekicidir. Bu nedenle parazitin erkek yavrular üzerindeki etkisi daha fazladır. Erkek pupa üzerinde bulunan Varroa’nın sayısına göre tahribat değişmekte, bu pupalardan oluşan erkek arılar ya tam gelişememekte ya uçuş yeteneği azalmakta veya sperm üretimi ve cinsel gücü düşmektedir. Varroa bulaşıklığı erkek arıların uçuş süresinde, uçuşa başlama saatinde ve ilk uçmaya başlama zamanında önemli bir etki yapmamıştır. Parazitle bulaşık olmayan kolonilerde alışma uçuşları (orientasyon) sonunda kovana dönmeme % 20 iken bulaşık kolonilerde bu oran %36 olmuştur. Pupa döneminde parazit tarafından kanı emilmeyen ergin işçi arıların parazit tarafından kanı emilenlere göre daha uzun yaşadıkları ancak bu durumun mevsime göre değişiklik gösterdiği bildirilmektedir. Larval veya pupa döneminde parazitten etkilenen ergin bireylerde uçuş süresinde, sayısında, toplam uçuş sayısında bal mumu salgılama oranında ve pestisitlere karşı gösterdiği dayanıklılıkta önemli oranda düşüşlerin olduğu belirlenmiştir (17,18,44). 26 Parazitin Koloniler Üzerindeki Etkileri Parazitin ergin bireyler ve yavrular üzerine etkisi birlikte düşünüldüğünde koloniye olan etkisini anlamak daha kolay olur. Kovandaki etkileri; kovandaki ergin birey sayısında azalma, yavru bölgelerinde düzensizlik, koloninin yağmalanması veya arıların kovanı terk etmesi şeklinde görülen belirtiler paraziti kontrol etmek için önlem alınmaması durumunda koloninin sönmesiyle sonuçlanır. Parazitin kolonide bireyler üzerine olan etkileri koloni üzerine olan etkileri ile aynı ve eşit olmayabilir. Koloniye olan etkilerde iklim, besin durumu ve diğer hastalık ve parazitlerin durumu da etkilidir (17,18). Parazitin koloni üzerine bir etkisi de koloni bireylerinin kanını emerek onları zayıf düşürdüğünden onların diğer hastalık ve parazitlere karşı direncini azaltarak koloninin kolayca hastalanmasına neden olmasıdır. Parazitin yüksek oranda bulunduğu kolonilerde bal üretimi önemli oranda düşmekte, önlem alınmaması durumunda koloni sönme durumuyla karşı karşıya kalmaktadır (17,18). Kolonilerde kış kayıplarında parazitin önemli bir rolünün olduğu da yine yapılan çalışmalarda belirlenmiştir. Parazit sadece bal üretimini değil aynı zamanda diğer arı ürünlerinin üretiminin ve polinasyonda verimliliğin azalmasına da neden olmaktadır (17,44). Varroa ile Mücadele Yöntemleri Varroa mücadelesi, genellikle, bu zararlıdan korunma yöntemleri yani kültürel önlemlerle birlikte yürütüldüğü zaman başarıya ulaşmaktadır. Bu önlemler ise, halen uygulanmakta olan arıcılık tekniklerinde yapılacak basit düzenlemeler ve kovanların bilinçli olarak kontrolünden ibarettir. Örneğin akar ile bulaşık bölgelerde sonbahar aylarında zayıflayan koloniler, kuvvetli koloniler tarafından yağma edilirler. Bunu önlemek için zayıf kolonilerin uçuş delikleri daraltılmalı ve yağmacılığa imkan verilmemelidir (15,18). Üzerinde asalak bulunan arıların kovanlarını şaşırmaları, zararlının hızla koloniden koloniye bulaşmasına neden olmaktadır. Bu duruma, genellikle, ilkbaharda arılar dışarıya 27 çıkarıldıkları günlerde veya yazın yer değiştirmeler yapıldığı zaman rastlanmaktadır. Kovanların farklı şekil ve düzende araziye yerleştirilmesi ve uçuş deliklerinin değişik yönlere çevrilmesi, arıların kovan şaşırmasını önemli ölçüde azaltabilir. Arılık çevresine dikkat çekici belirgin işaretlerin konulması da, arıların kovanlarını bulmalarına yardımcı olur (15). Ana arısını kaybetmiş, zayıflamış ve Varroa ile yoğun şekilde bulaşmış kovanlar, akarın çevreye yayılması için birer kaynak olduklarından, bunların bekletilmeden yok edilmeleri gerekmektedir. Zira, aşırı derecede bulaşık olan kolonideki bireylerin kovanlarını terk ettikleri saptanmıştır (15). Kovanlara bulaşık yavrulu petek ve genç işçi arı verilmesinden ve bunların birleştirilmesinden kaçınılmalıdır. Kovandan kaçan oğullarla akarın diğer arılıklara bulaşmasına engel olmak için de, oğul önleme yöntemleri zamanında uygulanmalıdır. Bulaşık arılıklardan oğul, ana arı, yavrulu petek ve malzeme değişimine kesinlikle son verilmelidir (1,15). Akarla bulaşık kolonilerde, arıların su temini ve beslenme alışkanlıklarında bazı değişiklikler yapılması gerekmektedir (15). Kovan önünde ölmüş arılar üzerindeki akarların, tekrar kovana dönmelerine bir ölçüde engel olabilmek için kovanlar yerden en az 50 cm. yükseklikte sehpalar üzerine yerleştirilmeli ve devamlı şekilde güneş alan yerler seçilmelidir. Bu yöntem, akarla bulaşık zayıf arıların da kovana girmelerine büyük oranda engel olabilir (1,15,43). İlkbaharda, her koloniye verilecek şeker şurubu için ayrı ayrı kaplar hazırlanmalı, ortak yemlikler kullanılmamalıdır (1,15). Bal hasadından sonra peteklerde kalan bal artıkları, işçi arıların beslenmesini sağlamak amacıyla tekrar kovana konulmamalıdır. Zira bulaşık peteklerdeki akarlar, bu yolla kovandaki arılara bulaşabilmektedir (15). Varroa’nın biyolojisi, populasyon dinamiği, epidemiyolojisi, parazit konukçu ilişkileri ile kimyasal, genetik, hormonal, fiziksel ve biyolojik savaşımı konularında günümüze kadar sayısız araştırmalar yapılarak, korunma ve kontrol yöntemleri geliştirilmeye çalışılmıştır. Ancak Varroa 40 yıldan bu yana yok olan arıcılık işletmelerinin başlıca nedeni olmuştur. Yıllar içinde pestisit kullanmayan işletmeler, bu pestisitlere bağımlı duruma gelmiştir. Varroa’yı kontrol etmede günümüze kadar çoğunlukla kimyasal madde kullanımını gerektiren yöntemler ön plana çıkmıştır. Sadece kimyasal maddeler kullanarak tek yönlü bir mücadele yapmak ve bundan kesin bir başarı beklemek daima arıcıyı yanıltacaktır (15,18,46). 28 Bugün arıcılıkta ileri ülkeler, Varroa’yı kolonilerden kimyasal kullanmadan yok etme çabalarını yoğun olarak sürdürmekte ve savunmaktadırlar. Günümüze kadar kimyasal madde kullanılmadan Varroa’yı etkisiz duruma getiren pratik bir yöntem bulunamamıştır. Arıcılıkta pek çok ülke entegre savaşım sistemi içinde; biyoteknik yöntemler, çeşitli organik asitler, esansiyel yağlar, ve kimyasal madde kullanımını birlikte gerektiren kontrol yöntemlerini uygulamaya başlamıştır (18). Akara karşı çeşitli nedenlerle etkili bir mücadele yapılamaması, üreticiyi kendi başına yeni ilaçlar aramaya zorlamaktadır. Bilinçsiz ilaçlamalar sonunda, başarının sınırlı düzeyde kalması ve kolonide zarar yapabilecek sayıda Varroa bulunması, arıcıyı daha fazla ilaç kullanmaya yöneltmekte ve kovanların geleceği, hatta insan sağlığı için arzu edilmeyen birçok yan etki ortaya çıkmaktadır (15). Varroa mücadele programı çerçevesi içinde uygulanmakta olan teknikler şöyledir; Kanunsal Mücadele Ülkemizde ‘Arı Sağlığını’ koruma konusundaki yasal önlemlerin zamanında alınmadığı ve bu konunun, uzun yıllar çeşitli nedenlerle ihmal edildiği bir gerçektir. Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 9 mart 1990 tarihinde arıcılığı geliştirmek için araştırma, ıslah, arı hastalık ve zararlıları ile mücadele, üretim, yayım ve eğitim hizmetlerini düzenlemek amacıyla, Bakan onayı ile bir ‘Arıcılık Yönetmeliği’ yayınlanmıştır. Ancak, bu yönetmeliğin kamu ve özel kurumlar tarafından yoğun eleştiri alması üzerine 1994 yılında ‘Arıcılık Yönetmeliği’ yeni şekli ile yürürlüğe sokulmuştur (15). 25 Mayıs 2003 tarihinde 25118 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “Arıcılık Yönetmeliği” yurtiçi arı nakillerinin, arılarda mevcut olan Varroa, arı biti, nosema, Amerikan Yavru Çürüklüğü, Avrupa Yavru Çürüklüğü ve Kireç Hastalığı gibi hastalık ve parazitlerin varlığı durumunda mücadelenin zorunlu olduğunu, bu maksatla mücadele ve tedavisi yapılmış olan kovanlara nakil için gerekli müsaadenin verilebileceğini belirtmektedir (40). Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Resmi Gazetesinin 12.07.2007 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren tebliğine göre, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca, ihbarı mecbur hayvan hastalıkları yeniden belirlenmiştir. Arılarda görülen Varroa hastalığı, ihbarı mecburi hastalıklar listesinden çıkarılmıştır (39). 29 Fiziksel Mücadele Fiziksel mücadele; zararlının içinde yaşadığı çevre koşullarını, belirli bir süre onların hoşgörü ile karşılamayacakları sınırlar arasında değiştirmek suretiyle parazitin bu ortamdan uzaklaşması sağlanır. Kovan sıcaklığı yapay yollarla kontrollü olarak 46–48 °C’ye yükseltildiği zaman ergin arı vücudu üzerinde bulunan akarın daha fazla kalamadığı saptanmış ve bu yöntem bazı özel kovanlarda kullanılmaya başlamıştır. Ancak pratikte kullanımı henüz mümkün olmamıştır. Kovanlar yerden 15-20 cm. yükseklikte sehpalar üzerine yerleştirilir (15,40,47). Biyolojik (Biyoteknik) Mücadele Biyolojik yöntem kimyasal madde kullanmadan paraziti kontrol etme yöntemi olup paraziti yok etme yerine parazitin zararından korunmak için onun ekonomik zarar eşiğinin altında tutulmasını amaç edinen bir yöntemdir. Ayrıca biyolojik yöntem entegre bir yöntem değildir (15,46). -Yavrulu Gözlerin Taşınması ve Tuzak Yöntemi Parazitin üreme ve çoğalma yerleri kapalı yavru gözleri olduğundan kapalı gözlerin koloniden alınmasıyla parazit ve yavruları da kovandan alınmış olur. Bu yöntem iki şekilde uygulanabilir. Birincisi kapalı işçi arı gözlerinin kovandan alınması, ikincisi ise kapalı erkek arı gözlerinin kovandan alınmasıdır (46). 1-İşçi Arı Gözlerinin Kovandan Uzaklaştırılması Bu yöntemde ana arı bir peteğe ana arı ızgarası ile hapsedilir ve sadece bu peteğe yumurta bırakması sağlanır. Kafeslemeden 9 gün sonra ana arı 1.petekten alınarak bir başka peteğe kafeslenir. Uygulamanın 18. gününde 1. petek kovandan alınarak imha edilir ve 2. petekteki ana arı 3. peteğe kafeslenerek 2. petek varroa’ların girmesi için kovanda bırakılır. 27. günde ana arı serbest bırakılırken 2. petek kovandan alınır. 36. günde ise 3. 30 petek kovandan alınarak imha edilir ve uygulama tamamlanmış olur. Aynı uygulamanın değişik dönemlerde birkaç kez tekrarlanması durumunda parazit populasyonunun önemli oranda kontrol altına alınabileceği bildirilmektedir. Yöntemin en önemli dezavantajı fazla miktarda işçi arı gözünün alınması nedeniyle koloni gelişimini olumsuz yönde etkilemesidir (18,40,46). 2-Erkek Arı Gözlerinde Tuzaklama Yöntemi Bu yöntem biyolojik kontrolde en fazla kullanılan yöntemdir. Yöntem iki şekilde uygulanmaktadır. Birincisinde koloniler belli periyodlarla sürekli kontrol edilir ve bulunan tüm kapalı erkek arı gözleri imha edilerek petekler kovana tekrar geri verilir. Bu uygulamanın tercih edilmesi durumunda yılda en az 5–6 defa tekrarlanmalıdır (18,46,48). Bulaşık koloninin orta kısmına, üst kısmında 5–6 cm kadar petek parçası takılmış yarısı boş bir veya iki çerçeve yerleştirilir. Bu yarım çerçevelere işçi arılar derhal erkek göz örmeye başlarlar. Gözlere bırakılan yumurtalardan çıkan larvalar 5–6 günlük olup gözler tamamen kapatıldığında, verilen çerçeveler alınarak petekler imha edilir. Bu uygulamanın, koloninin genç işçi arıya en az gereksinim duyduğu bal toplama döneminin sonlarında ve 3–4 defa yapılması halinde Varroa sayısı kovanda önemli oranda azaltılabilmektedir. Aynı şekilde, erkek yavru gözlerinin bulunduğu peteklerin kovana yerleştirilmesi ve bu gözlerin kapatılmasından sonra bunların çıkartılarak akarların öldürülmesi ile de biyolojik mücadele yapılmaktadır (15,40,46,47). -Yapay Oğul Alarak Tuzaklama Yöntemi Yöntem iki şekilde uygulanır. Birincisinde, birinci kovandaki yavrulu peteklerin tamamı ikinci kovana verilerek tüm ergin Varroa’ların birinci kovanda kalması sağlanır. Bu kovana daha önce erkek arı gözü bulunan petekler koyulduğu için arılar üzerinde bulunan Varroa’ların tamamı yumurtlamak üzere bu gözler içerisine girerler. Bu gözler bir hafta içerisinde kapatılır ve böylece Varroa’ların tamamına yakını erkek arı gözleri içerisinde hapsedilmiş olur. Yeterli sayıda erkek arı gözü kapatıldıktan sonra petek kovandan alınır, dondurucu veya azot uygulaması ile Varroa’lar imha edildikten sonra petek tekrar kullanılabilir. Daha sonra aynı uygulama işçi arı gözlerinin verildiği kovanda tekrarlanır ve her iki kovanda da Varroa mücadelesi yapılmış olur (18,46). 31 İkinci yöntemde ise Varroa kontrolü yapılacak koloni bulunduğu yerde sağa veya sola 3-5 metre kaydırılır ve onun yerine yeni çıkmakta olan yavrular içeren başka bir kovan koyulur. Birinci kovanın tarlacıları sonradan koyulan kovana girerler ve yapay bir oğul oluştururlar. 9-10 gün sonra 3-5 m uzağa taşınmış birinci kovanda bir adet ana memesi kafeslenerek bırakılır. Bu memeden ana arı çıktığında kafes içerisinde olduğu için çiftleşme uçuşuna çıkamaz. Uygulamanın başlamasından 20-21 gün sonra birinci kolonideki bütün yavrular çıkar ve koloni yavrusuz bir duruma gelir. Bu koloniye yapay oğuldan sırlanmamış petekler verilerek işçi arılar üzerindeki Varroa’ların bu peteklerdeki gözlere girmesi sağlanır ve gözler kapatılınca koloniden alınarak imha edilir (18,44,46). Uygulamanın sonunda kafesteki döllenmemiş ana arı ve yapay oğuldaki yaşlı ana arı kovanlarından alınarak kovanlara döllenmiş genç birer ana arı verilir. Alman araştırıcılar yöntemin tuzak göz olarak kullanılan erkek arı göz sayısına göre değişmekle birlikte % 83.4-93.4 arasında etkili olduğunu bildirmişlerdir (18,46). -Tel Kafesli ve Çekmeceli Taban Uygulama Yöntemi Bu yöntemin esası kovanların dip tahtasını derin yapmak, dip tahtasının üzerine sürgülü bir çekmece yapmak ve arıların bulunduğu kovan gövdesinin alt kısmına, çekmecenin üst kısmına arıların geçemeyeceği ancak Varroa’ların dökülebileceği bir tel ızgara çakmaktır. Araştırmacılar ızgaranın altına düşen ve tekrar arılar üzerine geçemeyip orada soğuktan veya açlıktan ölen Varroa sayısının gözden sağlıklı çıkanların % 20’si kadar olduğunu, yöntemin Varroa populasyonunu azaltmadaki başarısının % 14-28 arasında değiştiğini bildirmektedirler. (18,46,48). -Petek Tellerine Elektrik Uygulama Yöntemi Bu yöntemde çerçeveye bağlanan ve temel petekleri tutturmakta kullanılan tel sayısı artırılmakta ve sonra temel petek bağlanmaktadır. Temel petekte telin geçtiği bölge erkek arı gözü ile işlenmekte ve ana arı bu gözler içerisine dölsüz yumurta bırakmakta ve bu yumurtalardan da erkek arılar oluşmaktadır. Bu gözlerdeki yavrular larva döneminden 32 pupa dönemine geçmeden önce ergin arılar üzerinde bulunan Varroa’lar beslenmek ve yumurtlamak üzere bu gözlere girmektedirler. Gözler kapandıktan birkaç gün sonra metal tellere 5-8 saniye süreyle düşük voltajlı elektrik verilerek tellerin ısınması ile teller üzerindeki gözlerde bulunan Varroa’ların ölmesi gerçekleştirilmektedir (27,46). Uygulamanın işçi arı gözü olmadığı durumlarda % 93, % 80 işçi arı gözü olduğunda tek uygulamada başarı % 73, iki uygulamada ise % 91 olduğu bildirilmektedir. Bu yöntemin Varroa’ların öldürmekte başarılı olduğu, ancak ısınan telin sadece Varroa’yı öldürmeyip aynı zamanda bal mumunu da erittiğini bunun için ısıya dayanıklı plastik peteklerin kullanılmasının daha uygun olacağı bildirilmektedir (46,49). -Genç Ana Arı Kullanma Yöntemi Bu yöntemde parazitin üremek için erkek arı gözlerini tercih etmesi ve genç ana arı bulunan kolonilerde erkek arı göz sayısının az olması, erkek arı gözü çok olsa bile genç ana arının dölsüz yumurta bırakma oranının az olması nedeniyle kovandaki erkek yavru sayısını azaltmak dolayısı ile parazitin çoğalma ortamını azaltmak şeklinde bir mücadele düşünülmektedir. Yöntem parazitle mücadelede tek başına kullanılacak kadar yüksek bir etkinliğe sahip değildir (46). -Isı Uygulamalarından Yararlanma Ergin dişi Varroa’lar normal yavru gözü sıcaklığı olan 34˚C’nin üzerindeki sıcaklıklara arı larva ve pupasından daha duyarlıdır. Uygulamada kapalı yavrulu petekler 44˚C’de 4 saat bekletildiklerinde Varroa’ların % 100’ünün pupaların ise % 5’inin öldüğü belirlenmiştir. Isı uygulanan gözlerden çıkan ergin arılar üzerinde bazı deformasyonlar olabileceği belirtilmektedir. Uygulama sonucu gözlerdeki Varroa’nın tamamı öldürülürken işçi arılar üzerinde birçok Varroa kalır. Bir sıcaklık uygulaması tüm kolonide % 50-80 arasında bir etkinliğe sahip olup Varroa populasyonunu ekonomik eşiğin altına çekmekte ve ticari arıcılıkta fazla uygulama şansı yoktur (44,46). 33 -Polen Tuzağı Kullanmak Polen tuzakları tarladan dönen arıların güçlükle geçebildikleri kovan girişine veya altına yerleştirilen plastik veya metalden yapılmış düzeneklerdir. Kovana girebilmek için plastik levhadaki deliklerden geçen arılar polen yükünü bırakmak zorunda kalırlar hatta birçok durumda arılar üzerindeki Varroa’ların da tuzağa takılarak arılardan ayrılmak zorunda kaldıkları ve tuzak eleğinden alta düştükleri belirlenmiştir. Yöntem tek başına yüksek bir etkinliğe sahip olmayıp diğer yöntemlerle birlikte uygulanmasında yarar vardır (46,50). -İşçi Arı Gözü Büyüklüğünün Değiştirilmesi Araştırmacılara göre normalden daha küçük gözlerde beslenen işçi arılar daha az beslendiklerinden erginleşmelerini daha erken tamamlamaktalar ve gözden daha erken çıkmaktadırlar. Bu durumda da Varroa’ların işçi arı gözlerindeki üreme oranları düşmektedir. Araştırmacılar konu ile ilgili çalışmalara devam edilmesi gerektiğini belirtmektedirler (46). - Erkek Yavru Gözü Üretiminin Sınırlandırılması Erkek arı gözü sayısının azaltılması dolayısı ile parazitin yumurtlayıp çoğalabileceği yerin azaltılması ile parazitin kontrol altında tutulması bu yöntemin amacını oluşturmaktadır. Erkek arı gözü sayısını azaltmak için yapılacak uygulamalar: a. Petekler üzerinde bulunan erkek arı gözlü bölgelerin kesilip alınması b. Erkek arı gözü bulunan temel peteklerin kullanılmaması c. Erkek arı gözlü fazla olan peteklerin kovandan alınması d. Dölsüz yumurta bırakma oranı az olan genç ana kullanılması. Bu yöntem başka yöntemlerle birlikte uygulanması durumunda başarılı olacaktır (46). 34 Biyolojik Kontrolde Yeni Bir Yaklaşım Birçok alanda olduğu gibi Arı hastalıkları ile mücadelede biyolojik ve gıda güvenliğini sağlayan yöntemler giderek önem kazanmaktadır. Son zamanlarda biyolojik kontrolde toprakta bulunan insan ve memeli hayvanlar için zararsız (saprofit) olduğu bilinen mantarların entamopatojenik (böcek zararlısı) özellikleri keşfedilmeye başlanmıştır. Metarhizium anisopliae (Entomophthora anisopliae) dünyanın her yerinde bulunan toprak orijinli Hypomycetes sınıfında bir mantardır. M.anisopliae sporlanmış kolonilerinde yeşil renk hakim olduğu için ‘’Yeşil Muscardin’’ olarak tanımlanır. Aralarında V.destructor’un da olduğu 200’e yakın insekt-akar’ı (Uyuz, Kene, Sinek vb.) enfekte edilebilir. İnsan ve memeli hayvanlara zararsız olmasına karşın M.anisopliae sporları, (Conidia) solunduğu zaman zararlı olabilir. Patates Dekstroz Agarda (PDA) kolayca kültüre edilebilen sporlar –78 ˚C’de aylarca canlı saklanabilir, 25 ˚C ve % 85 nemde 13 saat içinde hızla üretilebilir (48). Hirsutella thompsonii ve Metarhizium anisopliae, V.destructor’un yoğun bulunduğu kovanlar ile laboratuar ortamında denenmiş 4-6 gün içinde laboratuar ortamında tüm Varroa’lar ölmüştür. Kovanlarda ise yavrusuz zamanda 7 günde % 90 ‘ın üzerinde etkisi görülmüş bu etkinin tedavinin 42.gününde % 82 civarında devam ettiği görülmüştür. Balda herhangi bir kalıntı görülmediği gibi işçi arı ve özellikle kraliçe arıda herhangi bir istenmeyen etki görülmemiştir. Bu da her iki mantar türünün arı endüstrisinde pest mücadelesi için kullanılabileceğini göstermektedir. Buna ilave olarak bu tip mantarların üretimi ucuz, az zaman alıcı kolay kullanılabilmesi ve etkinliğinin 10 gün müddetince % 90’ların üstünde olması gelecekte Varroa ile mücadelede önemli bir yere sahip olabileceğini göstermektedir. Muhtemelen petek güvesi gibi zararlılarda bu yeni yaklaşımlardan etkilenecektir (48). 35 Kimyasal Mücadele Kamofos (Coumaphos, C14H16CIO5PS) Organofosfatlar sınıfından bir insektisit ve akarisittir. Yaklaşık 16 ülkede Varroa mücadelesi için ruhsatlı olan kamofos etken maddeli Perizin (Bayer) ilacı, EMEA (Avrupa İlaçlar Komitesi) tarafından da onaylıdır (26,51). Kolinesteraz insan ve böceklerin sinir sistemlerinin düzenli çalışması için gerekli bir enzimdir. Etken, Akar vücudunda asetil kolin esteraz sentezini inhibe ederek felç etkisi gösterir (51). Bal ve balmumunda kalıntı bırakır (18). Amitraz (C19H23N3) Triazapentadien bileşiklerinden, amidin kimyasal ailesinin bir üyesidir (52). Amitraz sulu ortamda dayanıklıdır. İnsektisit ve akarisit olarak kullanılır (53). Piyasada ticari olarak karton veya plastik taşıyıcılara emdirilmiş şekilde bulunur ve fumigant ya da sprey şeklinde kullanılır. Varroa’ya karşı etkisi %95’in üzerinde olmasına rağmen, bazı durumlarda yavru ve ergin arılarda ölümlere ve akar direncine yol açtığı bildirilmektedir(26). Kalıntı problemi yoktur (18). Flumethrin (C28H22CI2FNO3) Sentetik piretiroiddir ve ektoparaziter olarak kullanılır. Temas yoluyla etkisini gösterir. Balarılarının Varroa tedavisinde 3.6 mg etken plastik şeritlere veya striplere emdirilmiş şekilde kullanılır. Akar direnci gelişmiştir. Propolis’te kalıntı bırakır (18,54). 36 Fluvalinate (C26H22CIK3N2O3) Sentetik piretiroiddir. Temas yoluyla etkisini gösterir. Yağda çözünen bir bileşiktir. Plastik şeritlere veya tahta striplere emdirilmiş şekilde kullanılır. Fluvalinate içeren Apistan, Klartan, Minadox Bal arısı kolonileri için de Varroa akarlarını kontrol etmek için kullanılır. Akar direnci gelişmiştir. Bal, balmumu ve propoliste kalıntı problemi vardır (18,55). Cymiazole (C12H14N2S) İminofenil tiazolidin türevidir. Balarılarının Varroa kontrolü için önerilir. Kontak ve sistemik etkilidir. Granül şeklindeki etkenden sulu çözelti hazırlanarak kullanılır. Çözelti arı üzerine damlatılır veya kış beslenmesinde şuruba katılarak verilir. Kalıntı problemi yoktur (18,56). Bromopropylate (C17H16Br2O3) Difenil grubu akarisittir. Kontakt etkilidir. Etken karton striplere emdirilir ve yavrulu petekler arasına şeritler asılarak kullanılır. Tütsü şeklinde de kullanılabilir. Bal ve balmumunda kalıntı bırakır (18,26). Günümüze kadar Varroa kontrolünde en fazla kimyasallar kullanılmış ve bir noktaya kadar başarılı da olmuştur (40). Kimyasal mücadele, özellikle, akar öldürücü ilaçlar (akarisit) veya akarisit etkisi olan böcek öldürücü bileşikler (insektisit) kullanılmak suretiyle yapılan mücadeledir (15). Arıların ve parazitin üreme biyolojilerinden dolayı kimyasallar parazitin yok edilmesini sağlamamış ancak sürekli kullanımı ile ekonomik zarar eşiğinin altında tutulmasına yardımcı olmuştur. Günümüze kadar yoğun olarak kullanılan kimyasallar gerek sürekli kullanıldığından dolayı parazitin bağışıklık kazanabilmesi gerekse arı ürünlerinde birikerek insan sağlığını tehdit etmesi nedeniyle kullanımında dikkatli olunmalıdır (40). 37 Varroa’nın gelişme dönemlerinin kapalı gözler içindeki arı larva ve pupaları üzerinde tamamlanması, ilaçları bunlara karşı etkisiz kılmaktadır. Bugün sistemik ilaçlar hariç, solunum, mide ve kontakt (değme yolu ile) etkili ilaçların hiçbiri, kapalı yavru gözlerin içindeki akarın gelişen dönemlerini öldürme özelliğine sahip değildir. Bu durum, Varroa ile mücadeleyi bir hayli güçleştirmektedir. Varroa’yı kontrolde kullanılan kimyasallar arı besini içersinde ergin arılar üzerine damlatma, püskürtme, fumigasyonla (dumanla) ve şerit halinde kontak etkili şeritlerle verilmektedir (15,18). Bilindiği gibi bir kolonideki arı sayısı, ilkbaharda hızla artmaya başlar, bölgelere göre mayıs, haziran veya temmuz aylarında 50.000, bazen 80.000’e kadar çıkar. Sonbahara doğru giderek azalır ve kışın 10.000 -15.000’e yani minimum seviyeye iner (1,15) . Kolonideki akar sayısı ise, bulaşıklık durumuna bağlı olarak, ilkbahardan sonbahara kadar giderek artar. Sonbaharda kolonideki mevcut arı sayısı azaldığı için geride kalan arılara isabet eden akar sayısı, yaz aylarına göre çok daha yüksek orana ulaşır. Kimyasal mücadelede dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, ilaçlama zamanının iyi tespit edilmesidir. Daha önce de belirtildiği gibi, Varroa'nın gelişme dönemleri (larva, protonimf, deutonimf) arı larva ve pupaları birlikte kapalı gözler içinde bulunmaktadır (15,47). Varroa’ya karşı kimyasal madde kullanımı, bu kimyasal maddelerin özelliklerine, kullanım şekline dozuna ve etkinliğine bağlıdır. Kovanda sırlı yavru gözlerinin olup olmaması kimyasalın etkinliği açısından önem taşımaktadır. Arı kolonilerinde yanlış ve yoğun ilaç uygulanması; Varroa’ların kimyasal maddelere karşı direnç kazanmasına neden olmaktadır. Kapalı yavru gözlerinde çoğalan Varroa’lar bu ilaçlardan etkilenmemekte ve kullanılan kimyasal maddelere dayanıklı yeni Varroa generasyonları koloni içersinde etkinliğini sürdürebilmektedir. İlaçların gittikçe artan dozda ve zamansız kullanımı bal ve balmumunda kalıntı sorununu çıkarmakta insan ve arı sağlığını etkileyen boyutlara ulaşmaktadır (18). Bu koşullar altında kolonide en uygun ilaçlama zamanı erken ilkbahar ve geç sonbahar ayları olmaktadır. Bu dönemlerde, kolonideki arı larvalarının geliştiği kapalı yavru gözü sayısı az olduğu için, petek gözlerinin dışında bulunan arı akarının ilacın etkisinden korunması mümkün değildir. Aynı zamanda kovandaki bal miktarı da minimum seviyede bulunduğundan, balda ilaç kalıntısı problemi de olmamaktadır. Varroa ile bulaşık kovanlarda, ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde çeşitli kimyasal preparatlar kullanılmış ve sonbahar mücadelesinin daha etkili olduğu saptanmıştır (15,18,34). Varroa’ya karşı kullanılacak ilaçların ana arı ve diğer koloni bireyleri üzerinde olumsuz etkisi olmamalıdır. İlaç uygulaması, kullanılan kimyasal maddenin özelliğine, 38 arılar üzerindeki etki şekline ve kolonideki bulaşma oranına göre birkaç defa tekrarlanmalıdır (15). Halen akara karşı kullanılmakta olan birçok kimyasal maddenin etkinliği, % 70-95 arasında değişmektedir. Bu kimyasal maddelerin asıl etkileri, koloniden akarın tamamen yok edilmesinden ziyade, asalağın sayısını azaltmaktadır. Zamanında alınacak kültürel önlemler ve etkili bir mücadele ile kovandaki akar yoğunluğu % 1’in altına düşürülebilirse, koloni bireylerinin normal fizyolojik faaliyetleri uzun bir süre aksamadan devam edebilir (15). Yüksek dozda ve iyi zamanlama yapılmadan kullanılan kimyasal maddelerin, istenmeyen birçok yan etkisi görülmektedir. Bunların en önemlisi, Varroa’nın ilaca dayanıklı ırklarının ortaya çıkmasıdır. Bu özelliği kazanmış olan akarlar, ilaçlamadan sonra kolonide kimyasal maddeye rağmen canlı kalırlar (15,18,34). İlaç uygulaması, hava sıcaklığının 14˚C’den fazla olduğu günlerde, bütün arıların akşam üzeri kovana dönmelerinden sonra veya güneş batımını takiben günün geç saatlerinde yapılmalıdır. Bazı preparatlar, uzmanların denetimi altında kullanılmalı, ilacın solunum sistemine, gözlere ve deriye, özellikle ellerdeki çatlak ve yaralara bulaşmamasına özen gösterilmelidir (15). Arı akarı mücadelesinde kullanılan müstahzarlar Tablo 2’ de liste halinde verilmiştir. Tablo 2: Tarım ve köyişleri bakanlığı tarafindan arı sağlığında kullanılmasına izin verilmiş ve prospektüsleri onaylanmış veteriner tıbbi müstahzarlar listesi-ekim 2005 (57). Ticari adı Farm. şekli Etkin madde Ruhsat sahibi Ruhsat tarih-no İMPAMİT Arı tütsü kağıdı Amitraz İMPA-İstanbul 10.06.1996 - 8/758 y PLUSMAT Arı tütsü kağıdı Amitraz İMPA-İstanbul 10.06.1996 - 8/757 y RULAMİT-VA Arı tütsü kağıdı Amitraz ARI KİMYA-İstanbul 10.10.1986 - 6/535 y VARROSET Arı tütsü kağıdı Amitraz ARI FARMA-Ankara 18.11.1998 - 9/877 y VAMİTRAT- VA Arı tütsü kağıdı Amitraz ARI KİMYA-İstanbul 27.09.1991 - 7/636 y VARROASON Arı tütsü kağıdı Amitraz İLTERİŞ-İstanbul 27.01.1986 - 6/504 y PERİZİN %3,2 Çözelti Asuntol BAYER-İstanbul 04.04.1986 - 6/518 y FORMİSET Kovan içi şerit Formik asit ARIFARMA-Ankara 18.05.1998 - 9/821 y BAYVAROL Kovan içi şerit Flumethrin BAYER-İstanbul 23.11.1995 - 5/496 i TYMOVAR Kovan içi sünger Timol VERİM-Ankara 18.01.2005 - 9/880 i 39 Varroa kontrolünde dış ülkelerde kullanılan sentetik kimyasal ürünler Tablo 3’de gösterilmiştir. Tablo 3: Varroa kontrolünde dış ülkelerde kullanılan sentetik kimyasal ürünler (18) Ticari ismi Kontrol Uygulama Uygulama Kolonide Olumsuz Kalıntı MRL Bal- Aktif Maddesi Etkinliği Süresi Şekli Etki Etkileri Problemi (ppm) mumu Kimyasal Sınıfı Şekli Bal Apistan Yavrulu Fluvalinate petekler Erkek Bal, 0.01- 6 Sentetik % 95-99 42 gün arasına Kontakt arılar, Balmumu, 0.05 Pyrethroid plastik etkili Ana Propolis şeritlerin arılar asılması Apitol Çözelti arı Cymiazole üzerine İminophenyl damlatılır Thiazolidine % 83-98 2x1 hafta veya kış Kontakt ve Yavru Yok 0.01-1 Yok Türevi beslenmesind sistemik gıda e şuruba etkili bezleri katılarak verilir Apivar Plastik Amitraz şeritler Amadine % 90-99 6 hafta kuluçkalıkta Kontakt ve Larva ve Yok 0.01-1 Yok yavru sistemik ergin arı çerçeveler etkili ölümleri arasına asılır Bayvarol Yavrulu Flumethrin petekler Sentetik % 95-99 6 hafta arasına Kontakt Yok Propolis 0.005- Yok Pyrethroid plastik etkili 0.01 şeritlerin asılması Perizin Çözelti içinde Kontakt ve Coumaphos % 85-99 6 hafta; arılar üzerine sistemik Bazı arı Bal, 0.01- 100 Orgonafosfat 2x1 hafta damlatılır etkili ölümleri Balmumu 0.05 Folbex-VA Yavrulu Bromopropylate petekler Kontakt Yok Bal, Klorlandırılmış % 55-90 4x4 hafta arasına etkili Balmumu 0.01-1 Yok hidrokarbon şeritlerin asılması Dünyanın çeşitli ülkelerinde Varroa kontrolünde Folbex-VA, Formik Asit plakaları, Perizin, AntiVarroa, Apitol, Apistan, Bayvarol, Varropol, Apivar gibi ruhsatlı kimyasal ilaçlar, önerilen doz ve süreleri içinde son yıllarda yaygın olarak kullanılmaktadır (18,58). Varroa’nın kontrolünde Apistan ve Bayvarol kontak etkili sentetik piretiroidlerin etkinliğinin % 91-100 arasında değiştiği belirtilmektedir. Dünyada Varroa kontrolünde son 10 yılda piretiroidler (Apistan, Klartan, Mavrik, Aqua Flow, Spur, Tau- Fluvalite, Yardex, 40 Bayvarol) yaygınlıkla kullanılmaktadır. Bu piretiroidleri sürekli kullanan Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinden gelen sinyaller ve bulgular Varroa’ların bu piretiroidlere karşı direnç oluşturdukları, dayanıklı akar hatlarının gelişmesine neden olduğu ve arı ürünlerinde kalıntı bıraktıkları bildirilmektedir (18,58). Özellikle balmumunda kalıntısı hızla artmaktadır. Buna karşın baldaki kalıntısı daha düşük düzeydedir. Sentetik lipofilik (yağda eriyen) özellikli akarisit kullanımı balmumunda, propoliste ve daha az oranda olmak üzere balda kalıntı oluşturmaktadır (18). Bu nedenle son yıllarda Varroa’ya karşı kullanılan bu tür akarisitlerin özellikleri ve etkileri gözden geçirilmiştir. Bu özelliklerin incelenmesinde; ilacın yaygın ticari ismi veya isimleri, ilacın aktif maddesi, kimyasal sınıfı, uygulama şekli, etkileri, olumsuz etkileri, LD50 değeri, kalıntı durumu, en yüksek kalıntı limitleri (MRL), direnç durumu ve ruhsat durumları göz önüne alınmaktadır (18). Özellikle son yıllarda kimyasal ilaçlar giderek yerini organik ürünlere bırakmaktadır. Burada arı ürünlerinde öncelikle bal ve balmumundaki kalıntı oranları ve gıda güvenliği ile ilgili alınan yasal önlemler etkili olmuştur. Doğal maddelerin ve aromatik bitkilerden çıkarılan uçucu yağların Varroa kontrolünde kullanılması (Tütün, çam yaprağı, sarımsak, kekik, okaliptus, ardıç, nane, pire otu, ceviz, turunçgil, adaçayı, vb. ) % 45-70 düzeyinde faydalı olmuştur (18,34,48). Alternatif yöntemler, formik ve okzalik asit gibi organik asitlerle veya thymol, eucalyptol, menthol, camphor vb uçucu yağlarla yasal gıda güvenliği için Varroa mücadelesinde giderek önem kazanmakta olup bugün 150’ye yakın aromatik bitkisel ürünle çalışmalar yapılmaktadır. Son yıllarda Neem Ağacı’nın yağı (% 5) Varroa kontrolünde başarılı olmuş Hindistan orijinli bu yağ başta sıtma hastalığı vektörü sivrisinekler olmak üzere zararlı artropodlarla mücadelede sık kullanılmaya başlanmıştır (18,48). Entegre Varroa Kontrolü Entegre savaşım zararlının etkinlik göstereceği düzeye erişmeden kontrol yöntemlerinin kullanılmasını gerektirmektedir. İdeal bir Varroa entegre kontrol yöntemi olarak tanımlanacak bir program mevcut değildir. Varroa bulaşık düzeyi bölgeden bölgeye 41 yetiştirici uygulamaları, iklim ve populasyonun yüksek bulunması diğer dönemlere oranla daha sık kontrolü gerektirmektedir (18,59). Kuram olarak Varroa kontrolünde 3 değişik kontrol dönemi bulunmaktadır: 1. İlkbahar başlangıcında, bal akım döneminden önce kolonilerde akar populasyonu en düşük seviyede olmalıdır. Bal toplama döneminden hemen önce kimyasal bileşiklerin kullanılması önerilmez. Bu dönemde erkek arı gözlerinin çıkartılması ve yapay oğul alma gibi biyoteknik yöntemler kullanılmalıdır. 2. Yaz aylarında kovanların tabanında kafes teli kullanılarak doğal akar ölümleri gözlenmelidir. Dip tahtası üzerinde kalıntılar ile birlikte bulunan akar sayısının belirli değerleri aşması, zorunlu olarak kimyasal kullanımını gerektirmektedir. 3. Mevsim sonunda doğal yolla ölen akarların belirlenmesi gerekir (18). Entegre Kontrol Yönteminin Seçimi Entegre Varroa kontrolü ancak bir planlama ve uygulama ile başarılı olabilir. Yönetimde Varroa bulaşıklığını belirlemek ve Varroa populasyon gelişimini izlemek önemli olmaktadır. Bu populasyonun erken dönemde belirlenmesi ile kontrol yönteminin saptanması çok önem kazanmaktadır. Kontrol yöntemi, Varroa bulaşıklık düzeyinin değişimine bağlı olarak düzenlenmelidir (18). Akar populasyonunu azaltmak için Ağustos ve Eylül aylarında birkaç uzun süreli formik asit uygulamaları veya thymol kullanmak, Kasım ayında kolonide yavrusuz dönemde ek olarak oksalik asit kullanılması Varroa kontrolünde etkili uygulamalardır (18,59). Yapılacak uygulamaları maddelendirecek olursak; - Kraliçenin kafeslenip yavru yetiştirmenin sınırlandırılıp hasta gözlerin işçi arılar tarafından temizlenmesine fırsat verilmesi ile erkek arı gözlerinin verilmesi (tuzaklama). Buradaki olgu erkek arı gözlerinin 15 gün kapalı kalması daha yoğun Varroa sayısını hapsetmek için ele alınmalıdır. 42 - Polen tuzağı (Çekmece) nın kullanılması; Bu yöntem değişik araştırmacılara göre hiçbir ilaç kullanmadan % 30-50 arasında Varroa sayısını azaltmaktadır. -Belli bal arısı ırkları Varroa ‘ya karşı daha dirençli olur agresif (sert) ve sıcak tropikal arı ırklarında Varroa oranı düşüktür. -Belli bitkilerin yoğun bulunduğu alanlarda (Kekik, Lavanta, Neem, Defne vb.) arıcılık yapılması ve organik asitlerin kovanlara uygulanması. -Bir yöredeki Varroa mücadelesi aynı zamanda aynı metotla ve tüm arıcıların katılımıyla birlikte yapılmalıdır. -Varroa’nın doğal düşmanlarının gelişmesine fırsat verilmesi, Tropilaelaps clareae, Varroa’nın üreme ve yaşam alanlarını bozar ve kovanda azalmasına neden olur (48). Genetik kontrol Son yıllarda Amerika, Avrupa ve Avustralya gibi birçok ülkede parazitlere ve bulaşıcı hastalıklara karşı dirençli arı hatlarının yetiştirilmesi çalışmalarına hız verilmiştir. Arı Genetiği uzmanları, değişik arı ırklarının Varroa parazitine karsı farklı hassasiyet gösterdiklerini, aynı ırk içerisinde bile farklı hassasiyette kolonilerin olduğunu bu konuda yapılan seleksiyon ile parazite dayanıklı kolonilerden yetiştirilecek ana arılar ile oluşturulan kolonilerin parazite daha dayanıklı olduğu hakkında bulgular elde etmişlerdir. Bu çalışmalara devam edip uygulamaya aktarılması halinde Varroa mücadelesinde büyük bir gelişme olacağı ifade edilmektedir (40). Organik Asit Uygulamaları Varroa ile mücadelede uzun yıllardan beri kimyasal, mekanik, genetik ve biyolojik yöntemlerden yararlanılmıştır. Ancak kimyasal mücadelede kullanılan akarisitlerin pek çoğunun yanlış kullanımları sonucu, Varroa giderek bu ilaçlara karşı direnç kazanmakta, kullanılan ilaçların etkinliği azalmaktadır. İlaç kalıntıları gıda güvenliği ve insan sağlığı bakımından önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu problemleri aşmak amacıyla son yıllarda Amerika ve Avrupa ülkelerinin pek çoğunda parazit ve bulaşıcı hastalıklara karşı dirençli 43 arı hatlarının yetiştirilmesi ve balın yapısını bozmayacak doğal organik asit uygulamaları ön plana çıkmıştır. Organik asitler, (formik asit, oksalik asit, laktik asit vb.) günümüzde bal arısı dış akarı Varroa ile mücadelede en çok kullanılan biyopestisidler olmuştur. Bu organik asitler, uygun zamanda ve dozda kullanıldıklarında kolonide ana arı kaybı, ergin arı ve yavru populasyonu üzerinde olumsuz bir etki yaratmamaktadır (18,60). Varroa mücadelesinde kullanılan organik asitlerden biri olan formik asidin etkinliğinin, kullanılan uygulama şekline bağlı olarak % 60-92 arasında değiştiği belirtilmektedir. Bu etki; uygulama süresine, uygulama zamanına ve uygulama sırasındaki hava sıcaklığına göre değişmektedir. Formik asidin ilkbaharda sub-tropikal iklimlerde hava sıcaklığının aniden artması ile hızla buharlaştığı ve kolonide kapalı yavru gözleri içerisindeki arı pupalarının ölümüne neden olduğu belirtilmektedir. Formik asidin 100˚C altındaki ortam sıcaklığında iyi sonuç vermediği buna karşılık oksalik asidin ortam sıcaklığından fazla etkilenmediği bildirilmektedir (60). Oksalik asit, kapalı yavru gözleri içerisine etki etmediğinden, kolonide kuluçka üretiminin en az olduğu sonbahar döneminde kullanılması önerilir. Bu şekilde, Varroa mücadelesinde % 90-95 başarı sağlandığı bildirilmektedir. Ancak oksalik asidin yüksek dozda ve birden fazla tekrarlanması durumunda kolonide ana arı ve ergin arı populasyonu kaybına neden olduğu öne sürülmektedir (60,61). Laktik asit, oksalik asite benzer şekilde, kapalı yavru gözleri içerisine etki etmediğinden, kolonide yavru populasyonunun en az olduğu geç sonbahar döneminde Varroa mücadelesinde başarılı sonuçlar vermektedir. Ancak laktik asidin 18ºC’den yüksek hava sıcaklığında uygulanmasının kolonide ana arı kaybına neden olabileceği belirtilmektedir. Laktik asidin kovan içerisinde kısa süreli etki göstermesi nedeniyle, Varroa kovanda tekrar görülebilir. Bu durumda laktik asidin başka bir organik asitle kombine edilerek yinelenmesi önerilmektedir. Laktik asidin ergin arı ve kuluçka gelişimi üzerine olumsuz etkisini bildiren bir literatüre rastlanmamıştır (60). Varroa mücadelesinde kullanılan ilaçların ve sentetik akarisitlerin, balda ve balmumunda önemli düzeyde kalıntı bırakması nedeniyle, bal ihracatında önemli sorunlar yaşanmaktadır. Organik beslenmenin giderek önem kazandığı günümüzde, Varroa mücadelesinde kullanılan sentetik akarisitler, yerini balın doğal bileşenleri olan organik asitlere bırakmaktadır. Yapılan araştırmalar, nektar akım dönemi haricinde Varroa mücadelesinde koloniye uygulanan organik asitlerin, balda kalıntı bırakmadığını ortaya koymaktadır (26,60). 44 Bitkisel Kaynaklı Mücadele Uygulamaları Ülkemizde Varroa destructor mücadelesinde genellikle kimyasal ilaçlar, daha az olarak da organik asit ve esansiyel yağlar kullanılmaktadır. Doğal maddelerin ve aromatik bitkilerden çıkartılan uçucu yağ asitlerinin Varroa kontrolünde etkisi araştırıcılar tarafından ele alınmıştır. Varroa kontrolünde tütün, çam yaprağı, sarımsak, kekik, okaliptüs, ardıç, nane, pire otu, ceviz, turunçgil, neem, kanola gibi birçok bitkinin özü ve yaprakları kullanılmaktadır. Bu tür uygulamalar daha çok Varroa populasyonunu azaltmada % 40 - 75 oranında etkili olmaktadır. Ayrıca çok yoğun olarak koloni içersinde tutulan bu kokulu bitkiler ağır kokuları nedeniyle ana arı üzerinde olumsuz etki yapabilmektedir (18,36,61,62). Ülkemizde arıcıların bir kısmı, bulundukları yörelerden topladıkları veya piyasadan temin ettikleri bitkisel kökenli maddelerle Varroa mücadelesi yapmaktadır. Akarisit özelliğe sahip yaklaşık 8-10 bitki türü, doğrudan veya birbirleri ile değişik oranda karıştırılarak kullanılmakta, bazen granül veya emülsiyon ilaçlarla birlikte körük içinde yakılarak tütsü şeklinde kovana verilmektedir. Bunlardan halen en yaygın olarak kullanılanlar tütün, ardıç katranı, kekik, okaliptüs, pireotu, ceviz yaprağı, lavanta, nane ve çam yaprağıdır. Pireotu adı verilen doğal Pyrethrum bitkisinin kurutulmuş çiçeklerinin ve okaliptüs yapraklarının dumanı Varroa için orta düzeyde öldürücü etkiye sahiptir. Yapısında reçine ve fenoller bulunan ardıç katranı ise tek başına kullanıldığında çok zayıf bir akar ilacıdır. Ardıç katranının akara karşı etkisizliği bir yana, katrana özgü siyah dumanın, bal ve balmumunda insan sağlığına zararlı olarak kanserojen kalıntı yapabilme ve balın tadını bozma riski mevcuttur (15,62). Tütün yapraklarında % 2,5-3 oranında bulunan nikotinin akar öldürücü etkisi vardır (7). Tütün dumanının % 65 - 95 etkili olduğu, pelin ve kimyon bitkisinin Varroa kontrolünde kullanıldığı bildirilmektedir. Buğday unu, mentol, adaçayı ve kekik yağı, kişniş, okaliptüs, nane ve pelin, Api Life VAR (timol, mentol, okaliptüs, kafur) Varroa üzerinde denenmiştir. Kekik yaprağında bulunan timol antiseptik bir maddedir. Bunun etkisi de nikotine yakın bulunmuştur (18,61). Varroa kontrolünde kullanılan sarımsak, tütün, ceviz, domates, acı pelin, sarı çam bitkilerinin bu parazite karşı % 50 -80 etkili olduğu belirlenmiştir. Çam yaprağının 45 yakılması ile açığa çıkan eterik yağ ve bazı alkoloitlerin akar öldürücü etkisi de çok zayıftır. Kresot çalısı, greyfurt ve sedir yapraklarının karışımı ile elde edilen duman Varroa kontrolü için kullanılmıştır (18,61). Ceviz yaprağı dumanı ve polen tuzakları ile Varroa kontrolünün etkili olduğu; bu yöntemin fiziksel kontrol yöntemleri ile birleştirilerek uygulanması durumunda kolonilerde Varroa kontrolünün daha güvenli ve etkili yapılabileceği bildirilmektedir (18,61). Bitkilerden Elde Edilen Uçucu Yağların Varroa Kontrolünde Kullanımı Esansiyel yağ bileşikleri, sentetik akarisitlere alternatif olabilen bitkisel kaynaklı yağlardır. Araştırmalar uçucu yağların akarisitlere karşı etkili olduğunu göstermiştir. Esansiyel yağlar ucuz olarak temin edilebilen ve sağlık yönünden tehlikesiz maddelerdir. Ancak bu uçucu yağların uygulamalar sırasında standart duruma getirilebilmesi oldukça zordur. Terpenler uçucu yağların % 90’nı oluşturmaktadır. Laboratuar koşullarında 150’den daha çok sayıda uçucu yağ bileşiği Varroa kontrolünde test edilmiştir. Bu uçucu yağların çok az bir kısmı tarla denemelerinde başarılı olmuştur. Kış yeşili yağların kullanımı ile ısı uygulamaları, kekik-adaçayı yağı karışımının aerosol kullanımı, timolün pasif buharlaşması, seyreltik formik asit kombinasyonu ile oregano (İzmir kekiği) yağı ve marjoram yağı kullanımı Varroa kontrolünde başarı ile kullanılmaktadır. Çeşitli nedenlerle bu uygulamalar arıcılar tarafından yaygınlıkla uygulanamamaktadır (18,61,63,64) Çeşitli ülkelerde Varroa kontrolünde Catnip yağı (Napeta cataria), Cinnomon yağı (Cinnamomun cassia), Citronella yağı (Cynbopoga nardusun), Eucalypt yağı {Eucalypt globulus), Melaleuca yağı (Melaleuca leucadendron), Patchouly yağı (Hedeoma pulegioides), Pennroyal yağı (Mentha pulepium), Peppermint yağı (Mentha piperita), Rosemary yağı (Rosmariunus officinalis), Spearmint yağı (Menta spicata), Tea tree yağı (Melaleca alternifolia), Keklik üzümü yağı, Neem yağı {Azadirachata indica) ve kekik yağı (Thymus vulgaris) kullanılan esansiyel yağlardır (18,61,65). Kanola, tırfıl ve yoncanın esansiyel yağlerı koruma amaçlı kullanılabilir (43). Yapılan bir araştırmaya göre Hyssopus officinalis L. (Çördük otu) eterik yağının uzun vadede V. destructor’e karşı ümit verici ekolojik bir araç olduğu gözlemlenmiştir. Kullanılan eterik yağ kış döneminde kullanıldığında Varroa sayısı artışlarını % 80,08 azaltmaktadır. H. officinalis L. eterik yağı kullanımının arı aileleri üzerinde anormal bir etkisi görülmemiştir (6). 46 Bu maddeler akarın etkin olarak kontrolünde olumlu sonuçlar verebilmekte ancak diğer entegre kullanım yöntemleriyle birlikte kullanılmalıdır. Bu yöntemler yöresel iklim koşullarına göre adapte edilmelidir. Çeşitli bitkilerde elde edilen uçucu yağlarda, sentetik akarisitler gibi direnç oluşturmaktadır. Bu konuda akarisidlerin kullanım süresini uzatmak, direnç oluşumunu geciktirmek için gerekli özen gösterilmelidir. Araştırmalar bir defa yapılan uçucu yağ uygulamalarının genellikle Varroa populasyonuna etkili olmadığını göstermektedir (18,61). Timol ve timol karışımlı esansiyel yağlar, Avrupa'da diğer esansiyel yağlara oranla Varroa kontrolünde yaygınlıkla kullanılmakta ve olumlu özellikler göstermektedir. Tablo 4’de yurtdışında varroa kontrolünde kullanılan bitkisel kaynaklı ürünler gösterilmiştir. Timol içeren esansiyel yağlarda etkinlik % 90 - % 100 düzeyinde olabilmektedir. Timol çok uzun süreli kullanımlarda balda kalıntısı düşük miktarda saptanmıştır (18,61,66). Tablo 4: Dış ülkelerde kullanılan varroa kontrolde bitkisel kaynaklı ürünler (18) Ticari ismi Aktif Kontrol Uygulama Uygulama Kolonide Olumsuz Kalıntı MRL maddesi Etkinliği Zamanı/Süresi Şekli Etki Şekli Etkileri Problemi (ppm) Balmumu Kimyasal Bal Sınıfı Apiguard Toz, sıvı ve Yyy (Generic) 2x2 hafta jel şeklinde. Çok az. Thymol % 54-98 ilkbahar, geç yaz Frakno Buharlaşma, Bal akım Balın 0.8 Yok Esansiyel Ortam çerçevesi Kontakt döneminde tadında yağ sıcaklığına bağlı olarak da kullanılmamalı. satılmakta Apilife VAR (Generic) 2x3-4 hafta Thymol, % 70-90 Sonbaharda 8 Gözenekli Eucalyptol, hafta, ortam taş Buharlaşma Kışlatmada Balın 0.8 Yok Mentol, sıcaklığına ve arı tabletlere problem tadında Camphor aktivitesine bağlı emdirilmiş Esansiyel yağ Timol uygulaması 1984 - 1998 yılları arasında çeşitli araştırmacılar tarafından toz ve karışım şeklinde peteklerin aralarına veya petekler üzerinde petri içinde, 8-49 gün süre ile uygulandığında etkinlikte % 66 - 97.8 olarak belirlenmiştir(Tablo 5). Timol, okaliptus, kafur ve mentol karışımlı ürünlerin Varroa kontrolünde % 74 - % 97.7 oranında etkinliği saptanmıştır (18,61). 47 Tablo 5: Saf Thymol ile Varroa Kontrolü (18) Uygulama Uygulama Uygulama Uygulama Dozu Etkinlik (%) şekli Yeri Süresi (Gün) Zamanı Toz 4x15 g Petekler arası 16 Ekim/Kasım 66.0 Toz 3x4.5/6 g Petekler üzerine 21 Ekim/Kasım 81.0 Toz 4x1 g Çerçeve üzeri 8 Kasım 95 Toz 5x0.5 g/petek Çerçeve üzeri 8 Ekim/Kasım 96.8 Toz 5x1 g/arı yolu Çerçeve üzeri 19 Ağustos/Kasım 97.8 Toz 4x8 g Petek üzeri kutu 28 Şubat 97.6 Toz 2x10 g Çerçeve üzeri 97 Karışım 2x10 g Çerçeve üzeri 49 Ağustos/Kasım 85-97 Timol ve timol, okaliptus, kafur ve mentol karışımlı ürünlerin uygulama şekli ve dozları Varroa’lar için yüksek toksik etki oluştururken, arılar bu dozlardaki etkin maddeleri çok iyi tolere edebilmektedir. Kafur gibi çok uçucu maddeler özel jeller içersinde hazırlanarak kullanımı uygulamada karşılaşılan zorluklar ortadan kaldırılabilmektedir. Araştırmalar, bu maddelerin doğru kullanımı sonucu balda oluşacak kalıntının eşik düzeyinin altında kaldığını göstermektedir (18,61). Amaç Günümüze kadar bu parazite karşı, çeşitli ülkelerde kimyasal, biyolojik, genetik ve hormonal mücadele yöntemleri üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Varroa ile savaşımda ve onun kontrol altına alınmasında çeşitli kimyasal maddelerin kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Birçok firma çok çeşitli ilaçlar geliştirmiştir ancak etkenin tamamen eradike edilmesinde başarı sağlanamamıştır. Son yıllarda kullanılan fluvalinate, flumetrin, amitraz ve kamofos etkili maddeli ilaçlara karşı Varroa’ların bağışıklık kazanması, balmumunda ve balda kalıntı bırakabilmesi, kapalı yavru gözlerinde gelişen Varroa’lar üzerinde etkili olmaması uygulamada karşılaşılan önemli sorunlar olmuştur. Dünya arıcılık sektöründe Varroa, bugün içinde önemli bir problem olarak gündemde bulunmaktadır. Bu zararlının kontrolünde birçok yeni uygulanabilir modeller ve yöntemler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yöntemlerin oldukça pahalı ve yoğun bir işgücü gerektirmesi, bazılarının uygulamada pratik ve etkili olmaması, alternatif kontrol 48 yöntemlerini gündeme getirmiştir. Arıcılıkta pek çok ülke entegre savaşım sistemi içinde; biyoteknik yöntemler, çeşitli organik asitler, esansiyel yağlar, ve kimyasal madde kullanımını birlikte gerektiren kontrol yöntemlerini uygulamaya başlamıştır. Akara karşı çeşitli nedenlerle etkili bir mücadele yapılamaması, bizleri de yeni ilaçlar aramaya zorlamış ve bu çalışma kimyasal madde kullanmadan esansiyel yağ kullanarak Varroa’yı etkisiz duruma getiren pratik bir yöntem bulunması amacıyla yapılmıştır. 49 GEREÇ VE YÖNTEM Bu araştırma 2006-2007 yılında Bursa ilinin Karacabey ilçesinin İkizce köyünde yürütülmüştür. Sonbahar 2006, ilkbahar 2007 ve sonbahar 2007 dönemlerinde balarılarının ilaçlama sezonunda 42 günlük periyotlarla Varroa ile enfeste kovanlarda ilaç denemeleri yapılmış, ilaçlama öncesi ve ilaçlama sonrası kovanlardan toplanan arıların üzerindeki Varroa’lar ve belirlenen günlerde kovanların alt çekmecelerine düşen Varroa’lar sayılmıştır. Çalışma Varroa ile enfeste 40 kovanda yapılmıştır. Kovanların hepsi Langstroth tipi, alt çekmeceli, koloni gücü aynı ve hastalıktan ari kolonilerden seçilmiştir. Çalışmada ülkemiz florasında bulunan rezene, defne, lavanta esansiyel yağları ve akara karşı etkinliği bilinen ilaç olarak da Thymovar® kullanılmıştır. Haziran 2006 tarihinde Gemlik ve Balıkesir’den Lavandula stochas (Lavanta) bitkisi toplanmıştır. Yine Haziran 2006 tarihinde Görükle-Karacabey yolundan Foeniculum vulgare (Rezene) bitkisi toplanmıştır. Ancak çalışmada kullanılacak yağ miktarının toplanan bitkilerden elde edilmesinin çok zaman alacağı Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı’yla 17.07.06 tarihinde yapılan görüşme sonucunda belirlenmiş ve ticari esansiyel yağ alımına karar verilmiştir. Dolayısıyla çalışma için gerekli olan esansiyel yağlar ticari olarak temin edilmiştir. Mecitefendi markası altında Defne, Rezene ve Lavanta esansiyel yağları 20 cc.’lik ambalajlarda alınmış, aynı bitkinin yağları bir araya toplanmış ve içine susuz NaSO4 katılıp, filtre kağıdı yardımıyla temiz bir şişeye süzülmüştür. Bu sayede içindeki su alınmıştır. Elde edilen yağlardan temiz, HPLC şişelerine numune konarak Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalına içeriği öğrenilmek üzere gönderilmiştir. Çalışmaya başlamadan önce 40 kovanın bir arada bulunabileceği İkizce Köyü’ndeki Sebahattin Yılmaz’ın arılığı incelenmiştir. Varroa ile enfeste 40 kovan tespit edilmiştir. Kovanların sağ üst köşesine karşıdan bakıldığında görülecek şekilde siyah yağlı boya ile kod verilmiştir. Rezene için R1,R2,…R8, Defne için D1, D2,…D8, Lavanta için L1,L2,…L8, Thymovar® için T1,T2,…T8, Kontrol grubu için K1,K2,…K8 şeklinde yazılmıştır. 50 1. Sezon Denemesi (Eylül – Ekim 2006) 12.09.06 tarihinde 40 kovanda sonbahar denemelerine başlanmıştır. Floss lavandulae (Lavanta), Foeniculum vulgare (Rezene), Laurus nobilis (Defne) yağlarının % 25’ lik dozları için 8’er kovan, Thymus vulgaris (Kekik) yağı içeren ticari preparat Thymovar® için 8 kovan ve kontrol grubu için 8 kovan olmak üzere toplam 40 kovan kullanılmıştır. Çalışma öncesi kovanlar tek tek gözden geçirilmiştir. Yaklaşık 7-8 çerçeve arıları olduğu, 2-3 çıtada kapalı yavru gözlerinin bulunduğu ve ana arılarının bulunduğu görülmüştür. Hava sıcaklığı 26 ˚C’ dir. -2, -1,0, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35 ve 42. günlerde alt çekmecelere düşen Varroa’ların sayımı yapılmış ve çekmeceler temizlenip beyaz A4 kağıtları yerleştirilmiştir. 0. gün, 14.gün ve 28. gün esansiyel yağlarla, 0. gün ve 21.gün Thymovar® ile kovanlarda ilaçlama yapılmıştır. 0. gündeki ilk ilaçlamadan sonraki 14. gün alt çekmeceye düşen Varroa’ların sayımı yapılıp çekmeceler temizlendikten sonra ikinci ilaçlama yapılmıştır. Her bir kovan tek tek açılarak içlerindeki eski aparatlar alınmış ve yenileri konmuştur. Ancak Thymovar® uygulanmış kovanlara dokunulmamıştır. 21.gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılarak çekmeceler temizlenmiştir. Prospektüsüne uygun olarak Thymovar®’ ın 2. ilaçlaması, preparatların yenilenerek, 1/2 Thymovar®’ın kovanlara bırakılması suretiyle yapılmıştır. 28. gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılmış, çekmeceler temizlenmiş ve üçüncü ilaçlama yapılmıştır. Her bir kovan tek tek açılarak içlerindeki eski aparatlar alınmış ve yenileri konmuştur. Ancak Thymovar® uygulanmış kovanlara dokunulmamıştır. 0. gün, 14.gün ve 28. gün ilaçlar Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Laboratuarında hazırlanmıştır. Aparatların hazırlanması: Esansiyel yağ emdirilecek keçeler 5x5 cm.’lik boyutlarda kesilmiş üzerleri plastik sinek teliyle kaplanmıştır. Plastik sinek teliyle kaplanarak arının keçeye vereceği zarar engellenmiştir (Şekil 2). Kilitli şeffaf poşetlere kodları yazılmış etiketler yapıştırılmıştır. 51 Şekil 2: Sinek teliyle kaplanmış keçe Aparatlara ilaç emdirilmesi: Kaplanmış keçelere % 25’ lik yağlardan 10’ar cc. emdirilmiştir. % 25’lik karışım için pipet yardımıyla 2,5 cc. esansiyel yağ, sıvı yağ (Ayçiçek yağı) ile 7,5 cc.’ ye tamamlanmıştır. Sıvı yağ bir kaba konmuş pipetaj yapılarak homojenize edilmiş ve pipet yardımıyla her bir keçeye emdirilmiştir (Şekil 3). Her bir keçe için ayrı kapta ayrı karışım hazırlanmıştır. Yağ emdirilen keçeler etiketlenmiş kilitli poşetlere hızlıca konmuş ve ağzı kilitlenmiştir. Poşetler buzdolabına yerleştirilmiş ve soğuk ortamda kovanlara götürülmüştür. Şekil 3: Esansiyel yağ emdirilmiş keçe 40 adet kapaklı cam kavanoz temizlenmiş ve aynı kodlar etiketlere yazılarak etiketlenmiştir. İlaçlama aşaması: Kovanın kapağı açılmış, üst kapak aralanarak duman verilmiş ve kilitli poşetteki ilgili aparat esansiyel yağ+sıvı yağ emdirilmiş kısmı çerçevelerin üzerine gelecek şekilde yatay bırakılmıştır. Kovanın ağız açıklığı normal bırakılmıştır. 52 Thymovar®’ ın uygulanışı; prospektüsüne uygun olarak her bir kovana 1/2 Thymovar ® verilmiştir. Kontrol grubu: 8’er kovandan oluşan kontrol grubunun 4 tanesine sıvı yağ emdirilmiş aparat aynı diğer aparatlar gibi bırakılmış, 4 tanesi boş bırakılmıştır. 0. gün ve 42. gün her kovandan ortalama 200 canlı arı, dietil eter emdirilmiş pamuklu kavanozlara alınmış ve öldürülmüştür. Laboratuarda Varroa sayıları tespit edilmiştir. Arıların Toplanması: Kodları yazılmış cam kavanozlara aynı koddaki kovandan yaklaşık 200 adet arı üst kapaktan ve ana arının olmadığı dış çerçevelerden rastgele alınmıştır. Kapakları kapatılıp kavanoz hızlıca sallanarak arıların dipte toplanması sağlanmış ve hemen içine eterli pamuk atılarak arılar öldürülmüştür (Şekil 4). Şekil 4: Arılı kavanozlar Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı’nda kavanozlarda toplanan arılar ve üzerlerindeki Varroa’lar tek tek sayılarak kaydedilmiştir. 53 2. Sezon Denemesi (Mart - Nisan 2007) 17.03.07 tarihinde 40 kovanda ilkbahar denemelerine başlanmıştır (Şekil 5). Floss lavandulae (Lavanta), Foeniculum vulgare (Rezene), Laurus nobilis (Defne) yağlarının % 25’ lik dozları için 8’er kovan, Thymus vulgaris (Kekik) yağı içeren ticari preparat Thymovar® için 8 kovan ve kontrol grubu için 8 kovan olmak üzere toplam 40 kovan kullanılmıştır. Şekil 5: Arılıktan bir görünüş Çalışma öncesi kovanlar tek tek gözden geçirilmiştir. Yaklaşık 6-7 çerçeve arıları olduğu, 2-3 çıtada kapalı yavru gözlerinin bulunduğu ve ana arılarının bulunduğu görülmüştür. Hava sıcaklığı 22 ˚C’ dir. Birinci sezonda yapıldığı gibi -2, -1,0, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35 ve 42. günlerde alt çekmecelerden çekmecelere düşen Varroa’ların sayımı yapılmış ve çekmeceler temizlenip beyaz A4 kağıtları yerleştirilmiştir. 0. gün, 14.gün ve 28. gün esansiyel yağlarla, 0. gün ve 21.gün Thymovar® ile kovanlarda ilaçlama yapılmıştır. 0. gün ilk ilaçlama yapılmıştır. 14. gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılıp çekmeceler temizlendikten sonra ikinci ilaçlama yapılmıştır. Her bir kovan tek tek açılarak içlerindeki eski aparatlar alınmış ve yenileri konmuştur. Ancak Thymovar® uygulanmış kovanlara dokunulmamıştır. 54 21.gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılarak çekmeceler temizlenmiştir (Şekil 6) Prospektüsüne uygun olarak Thymovar®’ ın 2. ilaçlaması, preparatların yenilenerek ¼ Thymovar®’ın kovanlara bırakılması suretiyle yapılmıştır. Şekil 6: Çekmeceye düşen Varroa’lar 28. gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılmıştır. Çekmeceler temizlenmiştir. Üçüncü ilaçlama yapılmıştır. Her bir kovan tek tek açılarak içlerindeki eski aparatlar alınmıştır ve yenileri konmuştur. Ancak Thymovar® uygulanmış kovanlara dokunulmamıştır. 0. gün, 14.gün ve 28. gün ilaçlar Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Laboratuarında 1.sezonda izlenen prensiple hazırlanmış ve aynı şekilde kovanlara verilmiştir. Thymovar®’ ın uygulanışı; Birinci sezondan farklı olarak prospektüsüne uygun her bir kovana ¼ Thymovar® verilmiştir. Kontrol grubu: 8’er kovandan oluşan kontrol grubunun 4 tanesine sıvı yağ emdirilmiş aparat aynı diğer aparatlar gibi bırakılmış, 4 tanesi boş bırakılmıştır. 40 adet kapaklı cam kavanoz temizlenmiş ve aynı kodlar etiketlere yazılarak etiketlenmiştir. 0.gün ve 42.gün her kovandan canlı arılar aynı prensiple kavanozlara alınmış ve eterli pamukla öldürülmüştür (Şekil 7). Laboratuarda Varroa sayıları tespit edilmiştir. 55 Şekil 7: Kavanoza alınmış arılar Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalında kavanozlarda toplanan arılar ve üzerlerindeki Varroa’lar tek tek sayılarak kaydedilmiştir. Bahar denemesi biten kovanların yanına düzenli olarak gidilerek bakımları yapılmıştır. 56 3. Sezon Denemesi (Eylül - Ekim 2007) 17.09.07 tarihinde 40 kovanda ilkbahar denemelerine başlanmıştır. Floss lavandulae (Lavanta), Foeniculum vulgare (Rezene), Laurus nobilis (Defne) yağlarının % 25’ lik dozları için 8’er kovan, Thymus vulgaris (Kekik) yağı içeren ticari preparat Thymovar® için 8 kovan ve kontrol grubu için 8 kovan olmak üzere toplam 40 kovan kullanılmıştır. Adı geçen esansiyel yağlar ve kullanılan aparatlar Şekil 8’de gösterilmiştir. Şekil 8: Kullanılan esansiyel yağlar ve aparatlar Çalışma öncesi kovanlar tek tek gözden geçirilmiştir. Yaklaşık 7 çerçeve arıları olduğu, 2-3 çıtada kapalı yavru gözlerinin bulunduğu ve ana arılarının bulunduğu görülmüştür. Hava sıcaklığı 31 ˚C’ dir. Birinci ve ikinci sezonlarda yapıldığı gibi -2, -1,0, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35 ve 42. günlerde alt çekmeceye düşen Varroa’ların sayımı yapılmış ve çekmeceler temizlenip beyaz A4 kağıtları yerleştirilmiştir. 0. gün, 14.gün ve 28. gün esansiyel yağlarla, 0. gün ve 21.gün Thymovar® ile kovanlarda ilaçlama yapılmıştır. 0. gün ilk ilaçlama yapılmıştır. 14. gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılıp çekmeceler temizlendikten sonra ikinci ilaçlama yapılmıştır. Her bir kovan tek tek açılarak içlerindeki eski aparatlar alınmış ve yenileri konmuştur. Ancak Thymovar® uygulanmış kovanlara dokunulmamıştır. 57 21.gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılarak çekmeceler temizlenmiştir. Prospektüsüne uygun olarak Thymovar®’ ın 2. ilaçlaması, preparatların yenilenerek, 1/2 Thymovar’ın kovanlara bırakılması suretiyle yapılmıştır. 28. gün alt çekmeceye düşen Varroa sayımı yapılmıştır. Çekmeceler temizlenmiştir. Üçüncü ilaçlama yapılmıştır. Her bir kovan tek tek açılarak içlerindeki eski aparatlar alınmıştır ve yenileri konmuştur. Ancak Thymovar® uygulanmış kovanlara dokunulmamıştır. 0. gün, 14.gün ve 28. gün ilaçlar Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Laboratuarında 1.sezonda izlenen prensiple hazırlanmış ve aynı şekilde kovanlara verilmiştir. Thymovar®’ ın uygulanışı; ikinci sezondan farklı olarak prospektüsüne uygun her bir kovana 1/2 Thymovar® verilmiştir. Kontrol grubu: 8’er kovandan oluşan kontrol grubunun 4 tanesine sıvı yağ emdirilmiş aparat aynı diğer aparatlar gibi bırakılmış, 4 tanesi boş bırakılmıştır. 40 adet kapaklı cam kavanoz temizlenmiş ve aynı kodlar etiketlere yazılarak etiketlenmiştir. 0. gün ve 42. gün her kovandan canlı arılar aynı prensiple kavanozlara alınmış ve eterli pamukla öldürülmüştür. Laboratuarda Varroa sayıları tespit edilmiştir. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalında kavanozlarda toplanan arılar ve üzerlerindeki Varroa’lar tek tek sayılarak kaydedilmiştir. Çalışmada Kullanılan Esansiyel Yağlar ve Özellikleri Esansiyel yağlar, bitkilerde doğal olarak bulunan, çoğu aromatik bileşiklerden oluşan uçucu organik karışımlardır. Esansiyel yağların eski çağlardan beri şifa vermek amacıyla kullanıldıkları bilinmektedir. Çeşitli bitkilerin kendilerine has kokularını veren uçucu bileşiklerinin bitkiden ayrıştırılarak elde edilmiş şekillerine ‘Esansiyel yağ’denir. (67) Bazı esansiyel yağlar repellent ve akarisit olarak kullanılmaktadır. 58 Lavanta (Lavandula officinalis) Lavanta çiçeğinin en önemli maddesi renksiz veya hafif sarı renkli uçucu yağdır. Kodekslere göre hakiki lavanta çiçeği en az % 1 uçucu yağ içermelidir. Uçucu yağın kalitesi özellikle yağdaki linalyl acetat oranına göre değerlendirilir (68).Uçucu yağda kafur, borbol, cineol gibi maddeler vardır (12). Çalışmada kullanılan lavanta uçucu yağının ana bileşikleri tablo 6’da belirtilmiştir. Tablo 6: Lavanta Uçucu Yağı Ana Bileşikleri Kod Ana Bileşikler % 1032 α-pinen 49.4 1076 camphene 1.0 1118 β-pinen 5.8 1159 δ-3-carene 1.1 1203 limonen 2.1 1213 1,8-sineol 1.6 1532 camphor 2.2 1553 linalool 16.3 1565 linalyl acetate 13.0 Etkileri: Bedensel Etkileri; antibakteriyel, antiviral, antiseptik, antispasmodik, yara iyileştirici, ağrı kesici, kan dolaşımı arttırıcı, kas gevşetici, balgam söktürücü, haşere kovucu ve hücre yenileyicidir. İnsektisit, antiparaziter, kanamayı arttırıcı etkiye de sahiptir. Yağı ile deriyi ovmak sivrisinekleri kaçırabilir. Ruhsal – Duygusal Etki; dengeleyici, rahatlatıcı, kuvvetlendirici, canlandırıcı ve tazelik vericidir (12,67,69,70). 59 Rezene (Foeniculum vulgare) Rezene meyveleri % 3-7 uçucu yağ içerirler. Uçucu yağında % 60-80 trans-anethol, bulunur ki bu bileşimin en önemli maddesidir (12,71). Çalışmada kullanılan rezene uçucu yağının ana bileşikleri Tablo 7’de belirtilmiştir. Tablo 7: Rezene Uçucu Yağı Ana Bileşikleri Kod Ana Bileşikler % 1203 limonen 8.7 1687 methyl chavicol 3.3 (=estragol) 1751 carvone 6.1 1772 (Z)-anethol 0.3 1845 (E)-anethol 75.3 2053 anisaldehyde 2.0 2148 anisketone 0.3 2384 dill apiole 0.3 Etkileri: Meyveler genellikle infüzyon şeklinde baş dönmesi, damar tıkanıklığı, mide ve barsak gazlarına karşı kullanılmaktadır. Böbrek ve mesane taşlarını düşürücü ve iltihapları kurutucu bitki çayları ile kurt düşürücü, sinir yatıştırıcı ve vücudu kuvvetlendirici drog karışımlarının bileşiminde yer aldığı bilinmektedir (72). Defne (Laurus nobilis) Defne yağı defne meyvelerini sıkarak elde edilen, 30ºC’ de eriyen bir yağdır. % 95 yağ asitlerinden ve %5 esansiyel yağlardan oluşur. Defne yaprağı % 1-3 esans yağlarından oluşur. Bu lipitlerin büyük kısmını 1,8-cineole ve pinen, terpen, sesquiterpen, metileugenol oluşturur. Defne yaprağının tat ve aroması büyük ölçüde eugenol adlı esansiyel yağdan kaynaklanır (73). Yapraklarından ve meyvelerinden defne yağı (Oleum lauri) elde edilir. Çalışmada kullanılan defne uçucu yağının ana bileşikleri tablo 8’de belirtilmiştir. 60 Tablo 8: Defne Uçucu Yağı Ana Bileşikleri Kod Ana Bileşikler % 1032 α-pinen 4.4 1118 β-pinen 3.8 1132 sabinen 7.0 1203 limonen 1.1 1213 1,8-sineol 54.6 1280 p-simen 2.3 1611 terpinen-4-ol 2.3 1706 α-terpineol 1.4 1709 α-terpinil asetat 8.9 2239 carvacrol 2.0 Etkileri: Antiseptik, antiromatizmal, antiparaziter olarak kullanılır. Bu yağ eczacılıkta özellikle sabun yapımında çok kullanılır (74). Çalışmada Kullanılan Esansiyel Yağların Gaz Kromatografisi/Kütle Spektrometrisi (GC/MS) Analiz Koşulları: Sistem : Agilent 5975 GC-MSD sistemi Kolon : HP-Innowax Silika kapiler (60 m x 0.25 mm Ø, 0.25 µm film kalınlığı) Sıcaklık Programı : 60°C de 10 dak // 4°C/dak artışla 220°C ye // 220°C de 10 dak // 1°C/dak artışla 240°C ye Enjektor : 250°C Taşıyıcı Gaz : Helyum (0.8 ml/dak) Split oranı : 40:1 Elektron enerjisi : 70 eV Kütle Aralığı : m/z 35-450 Kütüphane : BAŞER Uçucu Yağ Bileşenleri Kütüphanesi, Wiley ve Adams-LIBR (TP) Kütüphane tarama Yazılımları 61 Gaz Kromatografisi (GC) Analiz Koşulları: GC analiz koşulları; eş zamanlı olarak GC/MS sistemindeki madde çıkış zamanları ile aynı olacak şekilde ayarlanmştır ( FID 300°C). Verilerin Analiz Yöntemleri İlaçlama öncesi ve sonrası arı üzerindeki akar yüküne göre istatistiki değerlendirmeler yapılmıştır. Akar yükleri ve yüzde değişimler bulunmuştur. 3 sezon ayrı ayrı ele alınmıştır. SPSS 13.0 kullanılmıştır. İstatiksel analizler için nonparametrik testlerden Kruskal-Wallis ile çoklu grup karşılaştırması yapılırken, Mann-Whitney U ile ikili gruplar karşılaştırılmıştır. Sonuçlar % 95 güven düzeyinde yorumlanmıştır. Çekmeceye düşen akar sayılarına göre 3 sezon 5 grup faktörü katılarak tekrarlı ölçümlerle varyans analizi uygulanmış, 9 farklı ölçüm değerleri ele alınarak, 3 mevsim ve 5 farklı grup arasında farklılığa bakılmıştır. Sonuçlar % 95 güven düzeyinde yorumlanmıştır. 3 sezonda 5 farklı grupta ölçülen ardışık değerler arasında anlamlı farklılık bulunmuştur,(p<0,001). Varyans homojenliğinin sağlanamaması sebebiyle sezon ve gruplar arası çoklu karşılaştırma için Tamhane’s T2 testi kullanılmıştır. Bu teste göre lavanta-thymovar® grubu dışındaki bütün ikili karşılaştırmalarda anlamlı farklılık bulunmuştur. (p<0,001) Denemelerden önce ve sonra örnekleme yöntemiyle kavanoza alınan arılar üzerindeki akar yüküne göre ilaç etkinliğini belirlemek amacıyla önce, arıcılıkta akarisit ilaçların etkinliğini belirlemede kullanılan ‘Henderson – Tilton Formülü’ uygulanmıştır. Bu formüle göre bir ilacın etkinliğinin yüzde olarak hesaplanması şu şekildedir: (26,75). Düzeltilmiş Yüzde = (1 – Tedavi öncesi kontroldeki akar say. x Tedavi sonrası tedavi gr. akar say.) x 100 Tedavi sonrası kontroldeki akar say. x Tedavi öncesi tedavi gr. akar say. 62 BULGULAR 1. Sezon ( Sonbahar 2006) Birinci sezonda ilaçlama öncesi ve sonrası kavanozlara 200’er ergin arı alınmış ve üzerlerindeki Varroa sayıları Tablo 9’da gösterilmiştir. Tablo 9: Birinci sezonda ilaçlama öncesi ve sonrası alınan ergin arılar (200 adet) üzerindeki Varroa sayıları Uygulanan Varroa Sayısı Varroa Sayısı İlaç Kovan No Tedavi öncesi Tedavi sonrası14.09.06 26.10.06 Rezene R 1 50 14 Rezene R 2 39 8 Rezene R 3 48 49 Rezene R 4 41 11 Rezene R 5 49 22 Rezene R 6 51 4 Rezene R 7 48 22 Rezene R 8 45 27 Defne D 1 35 11 Defne D 2 51 33 Defne D 3 58 16 Defne D 4 88 15 Defne D 5 7 0 Defne D 6 43 22 Defne D 7 48 9 Defne D 8 23 30 Lavanta L 1 24 5 Lavanta L 2 43 7 Lavanta L 3 18 0 Lavanta L 4 31 11 Lavanta L 5 39 15 Lavanta L 6 40 34 Lavanta L 7 55 27 Lavanta L 8 31 11 Thymovar T 1 41 21 Thymovar T 2 57 25 Thymovar T 3 52 10 Thymovar T 4 50 14 Thymovar T 5 37 9 Thymovar T 6 46 21 Thymovar T 7 46 17 Thymovar T 8 20 2 Kontrol K 1 38 53 Kontrol K 2 44 82 Kontrol K 3 55 79 Kontrol K 4 55 112 Kontrol K 5 45 83 Kontrol K 6 35 25 Kontrol K 7 27 67 Kontrol K 8 34 52 63 Rezene grubunda akar yoğunluğunun deneme öncesinde diğer gruplara göre fazla olduğu görülmektedir. Lavanta grubunda deneme öncesi akar yoğunluğu en düşük görülmesine rağmen diğer gruplarda akar yoğunluğunun birbirine çok yakın olduğu görülmektedir. Henderson-Tilton Formulüne göre Rezenenin % 25’lik dozu % 74 etkili, Defnenin % 25’lik dozu % 76 etkili, Lavantanın % 25’lik dozu % 76 etkili, Thymovar® % 79 etkili bulunmuştur. Birinci sezondaki denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42.günlerde çekmeceye düşen Varroa sayıları Tablo 10’ da belirtilmiştir. Kullanılan esansiyel yağlar % 25’lik hazırlanmıştır. 64 Tablo 10: Birinci sezonda denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42.günlerde çekmeceye düşen Varroa sayıları 14.gün 21.gün 28.gün İlaç-Kovan 0.gün-1.gün 1.gün 3.gün 5.gün 7.gün 28.09.0 05.10.0 12.10.014.09.06 35.gün 42.günno -2.gün 13.09.06 Es.Y+T 15.09. 17.09. 19.09.0 21.09.0 6 6 6 19.10.0 26.10.012.09.06 1.Uyg. 06 06 6 6 Es.Y T. Es.Y 6 6 2.Uyg 2.Uyg. 3.Uyg Rezene 1 105 1 4 90 120 80 43 36 102 27 - 7 Rezene 2 113 - 2 122 106 113 72 94 131 43 18 3 Rezene 3 122 3 1 89 121 147 112 97 78 59 3 4 Rezene 4 125 8 6 78 142 100 46 78 81 40 51 15 Rezene 5 137 12 9 142 109 98 120 83 162 28 27 10 Rezene 6 169 7 5 67 93 76 52 47 106 61 28 6 Rezene 7 138 11 9 101 125 117 99 67 133 57 43 18 Rezene 8 175 8 10 171 79 96 58 97 153 79 37 15 Defne 1 168 8 16 74 38 91 42 51 126 54 17 6 Defne 2 127 21 7 54 72 112 54 33 58 47 15 27 Defne 3 161 14 11 37 74 62 27 35 57 12 22 19 Defne 4 172 10 9 82 117 76 54 42 29 31 18 16 Defne 5 125 9 12 9 14 57 26 34 59 19 24 14 Defne 6 114 13 20 84 79 68 51 27 59 9 13 8 Defne 7 136 8 12 112 78 56 45 37 74 29 21 18 Defne 8 124 12 19 71 65 49 34 26 68 13 8 3 Lavanta 1 136 5 9 197 203 218 167 175 183 114 81 35 Lavanta 2 119 11 14 141 163 182 140 61 157 104 62 23 Lavanta 3 174 8 5 183 177 152 119 55 136 109 71 27 Lavanta 4 157 9 13 206 183 169 154 127 182 106 72 31 Lavanta 5 129 14 22 163 142 153 118 103 148 83 62 14 Lavanta 6 142 11 5 214 193 187 171 135 182 97 53 26 Lavanta 7 154 25 19 197 186 175 151 129 162 73 60 34 Lavanta 8 162 13 4 166 179 157 106 94 144 68 51 19 Thymovar 1 176 - 3 207 135 102 64 57 72 186 74 41 Thymovar 2 164 6 2 215 202 177 141 82 45 179 101 50 Thymovar 3 132 1 5 187 143 107 73 56 42 145 72 29 Thymovar 4 154 1 9 232 207 187 125 106 61 182 81 52 Thymovar 5 182 4 - 215 189 123 151 67 28 172 65 27 Thymovar 6 109 3 2 227 198 146 105 77 24 181 104 39 Thymovar 7 173 1 4 190 122 91 67 42 35 103 71 28 Thymovar 8 223 11 15 242 196 172 131 82 57 158 92 47 Kontrol 1 152 9 3 5 12 - 4 21 18 35 11 26 Kontrol 2 105 3 2 7 4 1 8 16 9 5 27 19 Kontrol 3 172 11 1 4 - 9 14 26 17 42 12 20 Kontrol 4 136 2 1 2 7 5 8 19 27 8 16 24 Kontrol 5 101 - 7 2 8 17 11 4 16 19 31 28 Kontrol 6 94 13 5 2 14 8 10 42 21 16 19 23 Kontrol 7 89 3 - 2 4 3 7 10 8 12 26 16 Kontrol 8 127 7 5 9 11 8 6 24 17 28 35 19 65 İlaç uygulamasını takip eden 1. gün akar düşüşünün hızla yükseldiği görülmektedir. Kullanılan esansiyel yağlar içinde Lavanta grubunda akar düşüşünün diğer gruplardan daha fazla olduğu dikkati çekmektedir. İlaçlamadan önce ve sonra alınan arı örneklerindeki akar yoğunluklarına göre ( Tablo 11) ‘Mann-Whitney U Testi’ uygulanarak ilaçlar kendi aralarında karşılaştırılmış ve aşağıdaki tablo elde edilmiştir (p< 0.05) Tablo 11 : Birinci sezonda ilaçların kendi aralarında karşılaştırılmaları sonucu ortaya çıkan değerler: (A) ilaç (B) ilaç Ort. grup grup Farklılık Std. Hata(A-B) Rezene Defne 0,798 0,05452 Lavanta 0,574 0,05452 Thymovar 0,645 0,05452 Kontrol 0,000 (*) 0,05452 Defne Lavanta 0,574 0,07783 Thymovar 0,721 0,07783 Rezene 0,798 0,07783 Kontrol 0,001(*) 0,07783 Lavanta Rezene 0,574 0,07517 Defne 0,574 0,07517 Thymovar 0,721 0,07517 Kontrol 0,001(*) 0,07517 Thymovar Rezene 0,645 0,03476 Defne 0,721 0,03476 Lavanta 0,721 0,03476 Kontrol 0,000 (*) 0,03476 Kontrol Rezene 0,000 (*) 0,20425 Defne 0,001(*) 0,20425 Lavanta 0,001(*) 0,20425 Thymovar 0,000 (*) 0,20425 (*) p<0.05 düzeyinde anlamlı fark var İstatistiki analize göre tüm ilaçlar ile kontrol grubu arasında farklar önemlidir. 66 İlk sezonda 1,3,5,7,14,21,28,35 ve 42.günlerde çekmeceye düşen akar sayılarına göre (Tablo 12) yapılan hesaplamada kullanılan ilaçlara ait veriler aşağıdaki gibidir. Tablo 12 : Birinci sezonda denenen ilaçlara ait 42 günde düşen akar sayılarının değerleri İlaç Ort.’nın grubu N Günlük Ortalama Std. Sapma Std. Minimum Maksimumsapması Rezene 72 75 43,83984 5,16657 0,00 171,00 Defne 72 45 28,98128 3,41548 3,00 126,00 Lavanta 72 125 56,98381 6,71561 14,00 218,00 Thymovar 72 115 62,87647 7,41006 24,00 242,00 Kontrol 72 14 10,00735 1,17938 0,00 42,00 Toplam 360 75 61,24107 3,22769 0,00 242,00 N: 8 koloni x 9 gün Günlük olarak en çok Lavanta grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir. Sırasıyla Thymovar®, Rezene ve Defne grubunun takip ettiği görülmektedir. Lavanta ve Thymovar® gruplarında düşen akar sayılarının birbirine çok yakın değerler olduğu dikkati çekmektedir. Tüm ilaç gruplarına göre günlere ait veriler (Tablo 13) aşağıdaki gibidir: Tablo 13 : Birinci sezonda belirli günlerde düşen akar sayılarına ait değerler Ort.’nın Günler N Ortalama Std. sapma Std. Minimum Maksimum sapması -2. 40 141,8250 28,82208 4,55717 89,00 223,00 -1 40 7,9000 5,64687 0,89285 0,00 25,00 0. 40 7,6750 5,94586 0,94012 0,00 22,00 1. 40 114,9500 81,26688 12,84942 2,00 242,00 3. 40 107,7500 69,57333 11,00051 0,00 207,00 5. 40 98,6750 62,51293 9,88416 0,00 218,00 7. 40 74,6500 52,49203 8,29972 4,00 171,00 14. 40 62,3500 38,88876 6,14885 4,00 175,00 21. 40 81,6750 56,63984 8,95554 8,00 183,00 28. 40 70,8250 56,65817 8,95844 5,00 186,00 35. 40 42,3500 28,83245 4,55881 0,00 104,00 42. 40 22,1500 12,48497 1,97405 3,00 52,00 N: 5 grup x 8 koloni En çok akar düşüşünün ilaçlamadan sonraki birinci gün gerçekleştiği görülmektedir. Takip eden günlerde akar düşüşü düzenli olarak azalmaktadır. 14. gün esansiyel yağlarla ikinci ilaçlama yapıldığından bir sonraki sayımda yine artış dikkati çekmektedir. 67 Belirlenen bu günlerde uygulanan ilaçlar sonunda düşen akarlara ait veriler (Tablo 14) şöyledir: Tablo 14: Birinci sezonda belirli günlerde ilaç gruplarına göre düşen akar sayılarına ait değerler Günler İlaç grubu N Ortalama Std. sapma -2. Rezene 8 135,5000 25,12824 Defne 8 140,8750 22,63018 Lavanta 8 146,6250 18,34540 Thymovar 8 164,1250 34,18202 Kontrol 8 122,0000 29,81850 Toplam 40 141,8250 28,82208 -1. Rezene 8 6,2500 4,46414 Defne 8 11,8750 4,32394 Lavanta 8 12,0000 5,97614 Thymovar 8 3,3750 3,66206 Kontrol 8 6,0000 4,69042 Toplam 40 7,9000 5,64687 0. Rezene 8 5,7500 3,37004 Defne 8 13,2500 4,65219 Lavanta 8 11,3750 6,78101 Thymovar 8 5,0000 4,84031 Kontrol 8 3,0000 2,44949 Toplam 40 7,6750 5,94586 1. Rezene 8 107,5000 35,12020 Defne 8 65,3750 31,65861 Lavanta 8 183,3750 24,88222 Thymovar 8 214,3750 19,39026 Kontrol 8 4,1250 2,69590 Toplam 40 114,9500 81,26688 3. Rezene 8 111,8750 19,67186 Defne 8 67,1250 30,45576 Lavanta 8 178,2500 18,75214 Thymovar 8 174,0000 34,52535 Kontrol 8 7,5000 4,72077 Toplam 40 107,7500 69,57333 5. Rezene 8 103,3750 22,58911 Defne 8 71,3750 21,04375 Lavanta 8 174,1250 22,06767 Thymovar 8 138,1250 37,47928 Kontrol 8 6,3750 5,44944 Toplam 40 98,6750 62,51293 7. Rezene 8 75,2500 30,84871 Defne 8 41,6250 11,47591 Lavanta 8 140,7500 24,15279 Thymovar 8 107,1250 35,05277 Kontrol 8 8,5000 4,74399 Toplam 40 74,6500 52,49203 68 Günler İlaç grubu N Ortalama Std. sapma 14. Rezene 8 74,8750 23,20983 Defne 8 35,6250 8,07001 Lavanta 8 109,8750 40,05510 Thymovar 8 71,1250 19,93158 Kontrol 8 20,2500 11,39862 Toplam 40 62,3500 38,88876 21. Rezene 8 118,2500 31,44951 Defne 8 66,2500 27,46296 Lavanta 8 161,7500 18,75214 Thymovar 8 45,5000 16,75879 Kontrol 8 16,6250 6,11643 Toplam 40 81,6750 56,63984 28. Rezene 8 49,2500 17,92644 Defne 8 26,7500 16,72253 Lavanta 8 94,2500 17,38431 Thymovar 8 163,2500 28,02932 Kontrol 8 20,6250 13,20106 Toplam 40 70,8250 56,65817 35. Rezene 8 25,8750 18,16148 Defne 8 17,2500 5,23041 Lavanta 8 64,0000 10,11364 Thymovar 8 82,5000 14,72607 Kontrol 8 22,1250 8,91928 Toplam 40 42,3500 28,83245 42. Rezene 8 9,7500 5,65054 Defne 8 13,8750 7,88194 Lavanta 8 26,1250 7,29848 Thymovar 8 39,1250 10,16208 Kontrol 8 21,8750 4,05101 Toplam 40 22,1500 12,48497 1, 28,35 ve 42. günlerde en çok Thymovar® grubunda, 3, 5, 7, 14 ve 21. günde en çok Lavanta grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir. 69 Birinci sezonda çekmeceye düşen parazit sayılarına göre ilaçların birbirleriyle ‘Tukey’in Çoklu Karşılaştırma’ yöntemiyle karşılaştırılmaları (Tablo 15): Tablo 15: Birinci sezonda çekmeceye düşen parazit sayılarına göre ilaçların birbirleriyle karşılaştırılmaları (P< 0.05) (A) İlaç (B) İlaç Ort. grubu grubu Farklılık Std. Hata(A-B) Rezene Defne 30,08333* 6,63550 Lavanta -50,72222* 6,63550 Thymovar -39,90278* 6,63550 Kontrol 60,88889* 6,63550 Defne Rezene -30,08333* 6,63550 Lavanta -80,80556* 6,63550 Thymovar -69,98611* 6,63550 Kontrol 30,80556* 6,63550 Lavanta Rezene 50,72222* 6,63550 Defne 80,80556* 6,63550 Thymovar 10,81944 6,63550 Kontrol 111,61111* 6,63550 Thymovar Rezene 39,90278* 6,63550 Defne 69,98611* 6,63550 Lavanta -10,81944 6,63550 Kontrol 100,79167* 6,63550 Kontrol Rezene -60,88889* 6,63550 Defne -30,80556* 6,63550 Lavanta -111,61111* 6,63550 Thymovar -100,79167* 6,63550 (*) p<0.05 düzeyinde anlamlı fark var. İstatistiki analize göre Rezene ile Defne, Lavanta, Thymovar® ve Kontrol arasında; Defne ile Rezene, Thymovar®, Lavanta ve Kontrol arasında; Lavanta ile Rezene, Defne, Kontrol arasında; Thymovar® ile Rezene, Defne ve Kontrol arasında; Kontrol ile Rezene, Defne, Lavanta ve Thymovar® arasında anlamlı bir fark ortaya çıkmıştır. 2. Sezon ( İlkbahar 2007) İkinci sezonda ilaçlama öncesi ve sonrası kavanozlara 200’er ergin arı alınmış ve üzerlerindeki Varroa sayıları Tablo 16’de gösterilmiştir. 70 Tablo 16: İkinci sezonda ilaçlama öncesi ve sonrası alınan ergin arılar (200 adet) üzerindeki Varroa sayıları Uygulanacak Varroa Sayısı Varroa Sayısı İlaç Kovan No Tedavi öncesi Tedavi sonrası17.03.07 30.04.07 Rezene R 1 48 15 Rezene R 2 38 14 Rezene R 3 52 28 Rezene R 4 34 25 Rezene R 5 33 9 Rezene R 6 28 10 Rezene R 7 49 39 Rezene R 8 71 13 Defne D 1 37 29 Defne D 2 59 23 Defne D 3 54 15 Defne D 4 32 26 Defne D 5 60 22 Defne D 6 45 34 Defne D 7 47 22 Defne D 8 16 38 Lavanta L 1 54 6 Lavanta L 2 22 8 Lavanta L 3 36 13 Lavanta L 4 57 24 Lavanta L 5 77 15 Lavanta L 6 32 19 Lavanta L 7 47 30 Lavanta L 8 42 6 Thymovar T 1 35 13 Thymovar T 2 30 8 Thymovar T 3 67 26 Thymovar T 4 28 6 Thymovar T 5 38 10 Thymovar T 6 70 26 Thymovar T 7 33 11 Thymovar T 8 44 28 Kontrol K 1 28 59 Kontrol K 2 40 63 Kontrol K 3 63 138 Kontrol K 4 53 108 Kontrol K 5 21 51 Kontrol K 6 43 110 Kontrol K 7 46 101 Kontrol K 8 70 115 En çok akar yoğunluğu Lavanta grubunda görülmektedir. Ancak koloni gücü birbirine çok yakın koloniler seçildiğinden akar yoğunlukları birbirine çok yakındır. Henderson-Tilton Formulüne göre rezenenin % 25’lik dozu % 79 etkili, defnenin % 25’lik dozu % 72 etkili, lavantanın % 25’lik dozu % 84 etkili Thymovar® % 82 etkili bulunmuştur. 71 İkinci sezondaki denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42.günlerde alt çekmeceye düşen Varroa sayıları Tablo 17’ de belirtilmiştir. Kullanılan esansiyel yağlar % 25’lik hazırlanmıştır. Tablo 17: İkinci sezonda denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42.günlerde alt çekmeceye düşen Varroa sayıları 0.gün 14.gün 21.gün 28.gün İlaç-Kovan no -2.gün -1.gün 19.03.07 1.gün 3.gün 5.gün 7.gün 02.04.07 09.04.07 16.04.07 35.gün 42.gün 17.03.07 18.03.07 Es.Y+T 20.03.07 22.03.07 24.03.07 26.03.07 Es.Y T. Es.Y 23.04.07 30.04.07 1.Uyg. 2.Uyg 2.Uyg 3.Uyg Rezene 1 87 4 2 117 124 98 56 47 103 48 32 9 Rezene 2 76 - 4 128 113 101 68 89 114 25 17 13 Rezene 3 78 6 5 154 141 130 110 86 116 46 14 5 Rezene 4 80 3 6 116 122 103 74 57 100 38 27 9 Rezene 5 97 13 4 127 157 134 111 84 164 63 39 11 Rezene 6 121 9 12 98 123 96 69 38 92 53 32 7 Rezene 7 89 5 2 116 138 159 98 40 126 88 17 12 Rezene 8 113 7 4 147 105 137 69 91 161 106 48 4 Defne 1 117 9 5 105 67 94 33 54 127 62 17 19 Defne 2 92 11 8 79 93 127 66 24 86 56 11 4 Defne 3 109 - - 63 86 67 27 14 65 21 9 16 Defne 4 118 12 8 91 127 98 76 51 133 38 12 9 Defne 5 96 5 9 74 86 69 43 35 68 19 12 4 Defne 6 73 7 10 117 105 103 78 41 79 21 3 10 Defne 7 81 8 2 96 82 70 35 47 86 5 8 4 Defne 8 93 - 16 84 89 64 27 19 68 14 16 19 Lavanta 1 109 2 5 165 121 154 86 105 177 121 65 17 Lavanta 2 83 - 3 127 155 173 114 53 142 105 34 21 Lavanta 3 140 - - 113 136 113 84 26 101 69 44 19 Lavanta 4 96 1 4 143 171 151 126 101 172 78 52 24 Lavanta 5 82 9 2 131 139 120 92 74 116 51 38 12 Lavanta 6 90 - 1 172 163 148 134 101 141 68 32 8 Lavanta 7 72 1 - 147 131 112 92 106 134 48 34 22 Lavanta 8 94 1 3 130 141 119 70 78 127 69 46 17 Thymovar 1 93 3 - 178 171 160 142 133 91 149 71 22 Thymovar 2 100 1 1 181 142 168 121 97 72 154 62 28 Thymovar 3 78 2 - 147 133 119 105 90 65 137 43 17 Thymovar 4 97 - - 139 147 123 92 75 86 118 54 36 Thymovar 5 70 4 1 152 135 118 97 106 41 134 80 47 Thymovar 6 100 3 2 159 182 167 142 123 67 171 63 22 72 0.gün 14.gün 21.gün 28.gün İlaç-Kovan no -2.gün -1.gün 19.03.07 1.gün 3.gün 5.gün 7.gün 02.04.07 09.04.07 16.04.07 35.gün 42.gün 17.03.07 18.03.07 Es.Y+T 20.03.07 22.03.07 24.03.07 26.03.07 Es.Y T. Es.Y 23.04.07 30.04.07 1.Uyg. 2.Uyg 2.Uyg 3.Uyg Thymovar 7 80 1 - 132 167 184 122 103 58 155 37 25 Thymovar 8 144 9 2 118 145 126 82 17 33 105 82 34 Kontrol 1 121 4 - 2 9 3 5 14 12 26 8 19 Kontrol 2 78 - 5 2 1 4 3 11 7 12 18 13 Kontrol 3 143 8 - - 3 7 10 16 21 26 13 15 Kontrol 4 98 1 3 2 - 4 3 11 18 15 36 12 Kontrol 5 75 3 2 3 5 12 4 9 11 8 16 9 Kontrol 6 63 2 1 3 2 - 4 11 9 16 13 7 Kontrol 7 57 3 1 - 2 1 3 9 7 10 18 13 Kontrol 8 82 4 1 5 7 3 6 22 14 20 27 38 İlaç uygulandıktan sonraki 1.gün tüm gruplarda akar düşüşünün hızla arttığı göze çarpmaktadır. En çok thymovar® grubunda daha sonra lavanta grubunda olduğu görülmektedir. 73 İlaçlamadan önce ve sonra alınan arı örneklerindeki akar yoğunluklarına göre ( Tablo 18 ) ‘Mann-Whitney U Testi’ uygulanarak ilaçlar kendi aralarında karşılaştırılmış ve aşağıdaki tablo elde edilmiştir (p< 0.05): Tablo 18: İkinci sezonda ilaçların kendi aralarında karşılaştırılmaları sonucu ortaya çıkan değerler: (A) ilaç (B) ilaç Ort. grup grup Farklılık Std. Hata(A-B) Rezene Defne 0,161 0,05722 Lavanta 0,442 0,05722 Thymovar 0,442 0,05722 Kontrol 0,000 (*) 0,05722 Defne Lavanta 0,028 0,21165 Thymovar 0,065 0,21165 Rezene 0,161 0,21165 Kontrol 0,000 (*) 0,21165 Lavanta Rezene 0,442 0,05890 Defne 0,028 0,05890 Thymovar 1,000 0,05890 Kontrol 0,000 (*) 0,05890 Thymovar Rezene 0,442 0,04110 Defne 0,065 0,04110 Lavanta 1,000 0,04110 Kontrol 0,000 (*) 0,04110 Kontrol Rezene 0,000 (*) 0,12878 Defne 0,000 (*) 0,12878 Lavanta 0,000 (*) 0,12878 Thymovar 0,000 (*) 0,12878 (*) p<0.05 düzeyinde anlamlı fark var. İstatistiki analize göre tüm ilaçlar ile kontrol grubu arasında belirgin bir fark vardır. İkinci sezonda 1,3,5,7,14,21,28,35 ve 42.günlerde çekmeceye düşen akar sayılarına göre (Tablo 19) yapılan hesaplamada kullanılan ilaçlara ait veriler aşağıdaki gibidir. Tablo 19: İkinci sezonda denenen ilaçlara ait 42 günde düşen akar sayıları Ort.’nın İlaç grubu N GünlükOrtalama Std. Sapma Std. Minimum MaksimumSapması Rezene 72 82 46,67682 5,50092 4,00 164,00 Defne 72 54 37,16160 4,37954 3,00 133,00 Lavanta 72 97 48,56620 5,72358 8,00 177,00 Thymovar 72 105 48,39507 5,70341 17,00 184,00 Kontrol 72 10 8,14578 0,95999 0,00 38,00 Toplam 360 69 53,37152 2,81293 0,00 184,00 N: 8 koloni x 9 gün 74 Günlük olarak en çok Thymovar® grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir. Thymovar®’ı sırasıyla Lavanta, Rezene ve Defne grubu takip etmektedir. Tüm ilaç gruplarına göre günlere ait veriler ise şu şekildedir(Tablo 20): Tablo 20: İkinci sezonda belirli günlerde düşen akar sayılarına ait değerler Ort.’nın Günler N Ortalama Std. sapma Std. Minimum Maksimum sapması -2. 40 94,1250 20,78,854 3,28696 57,00 144,00 -1 40 4,0250 3,75184 0,59322 0,00 13,00 0. 40 3,3500 3,65534 0,57796 0,00 16,00 1. 40 101,5750 57,12913 9,03291 0,00 181,00 3. 40 104,1500 57,08094 9,02529 0,00 182,00 5. 40 98,4750 55,74529 8,81410 0,00 184,00 7. 40 69,4750 43,66304 6,90373 3,00 142,00 14. 40 57,7000 37,55488 5,93795 9,00 133,00 21. 40 85,2500 50,03934 7,91191 7,00 177,00 28. 40 64,2000 48,42875 7,65726 5,00 171,00 35. 40 32,5000 21,14541 3,34338 3,00 82,00 42. 40 16,3000 9,97741 1,57757 4,00 47,00 Toplam 240 N: 5 grup x 8 koloni En çok akar düşüşünün ilaçlamadan sonraki üçüncü. gün gerçekleştiği görülmektedir. 75 Belirlenen bu günlerde uygulanan ilaçlar sonunda düşen akarlara ait veriler şöyledir (Tablo 21): Tablo 21: Birinci sezonda belirli günlerde ilaç gruplarına göre düşen akar sayılarına ait değerler Günler İlaç grubu N Ortalama Std. sapma -2. Rezene 8 92,6250 16,62131 Defne 8 97,3750 16,29143 Lavanta 8 95,7500 20,99490 Thymovar 8 95,2500 22,66999 Kontrol 8 89,6250 29,48093 Toplam 40 94,1250 20,78854 -1. Rezene 8 5,8750 3,94380 Defne 8 6,5000 4,56696 Lavanta 8 1,7500 3,01188 Thymovar 8 2,8750 2,79987 Kontrol 8 3,1250 2,41646 Toplam 40 4,0250 3,75184 0. Rezene 8 4,8750 3,18198 Defne 8 7,2500 4,97853 Lavanta 8 2,2500 1,83225 Thymovar 8 ,7500 ,88641 Kontrol 8 1,6250 1,68502 Toplam 40 3,3500 3,65534 1. Rezene 8 125,3750 18,09449 Defne 8 88,6250 17,39407 Lavanta 8 141,0000 19,92127 Thymovar 8 150,7500 21,72392 Kontrol 8 2,1250 1,64208 Toplam 40 101,5750 57,12913 3. Rezene 8 127,8750 16,65136 Defne 8 91,8750 17,73163 Lavanta 8 144,6250 16,91945 Thymovar 8 152,7500 18,14820 Kontrol 8 3,6250 3,11391 Toplam 40 104,1500 57,08094 5. Rezene 8 119,7500 23,34676 Defne 8 86,5000 22,57052 Lavanta 8 136,2500 23,02638 Thymovar 8 145,6250 26,74182 Kontrol 8 4,2500 3,77018 Toplam 40 98,4750 55,74529 7. Rezene 8 81,8750 21,22961 Defne 8 48,1250 21,74158 Lavanta 8 99,7500 22,38462 Thymovar 8 112,8750 22,51626 Kontrol 8 4,7500 2,37547 Toplam 40 69,4750 43,66304 76 Günler İlaç grubu N Ortalama Std. Sapma 14. Rezene 8 66,5000 23,23175 Defne 8 35,6250 15,17458 Lavanta 8 80,5000 28,94823 Thymovar 8 93,0000 35,64508 Kontrol 8 12,8750 4,38952 Toplam 40 57,7000 37,55488 21. Rezene 8 122,0000 27,11352 Defne 8 89,0000 26,60827 Lavanta 8 138,7500 25,87746 Thymovar 8 64,1250 20,04593 Kontrol 8 12,3750 5,06916 Toplam 40 85,2500 50,03934 28. Rezene 8 58,3750 26,68835 Defne 8 29,5000 20,44505 Lavanta 8 76,1250 25,18751 Thymovar 8 140,3750 21,43387 Kontrol 8 16,6250 6,86477 Toplam 40 64,2000 48,42875 35. Rezene 8 28,2500 11,90138 Defne 8 11,0000 4,47214 Lavanta 8 43,1250 11,23054 Thymovar 8 61,5000 16,27443 Kontrol 8 18,6250 8,91127 Toplam 40 32,5000 21,14541 42. Rezene 8 8,7500 3,24037 Defne 8 10,6250 6,58868 Lavanta 8 17,5000 5,31843 Thymovar 8 28,8750 9,68707 Kontrol 8 15,7500 9,69168 Toplam 40 16,3000 9,97741 1, 3, 5, 7, 14, 28, 35, 42. günlerde en çok Thymovar® grubunda, 21. günde en çok Lavanta grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir. 77 İkinci sezonda çekmeceye düşen parazit sayılarına göre ilaçların birbirleriyle ‘Tukey’in Çoklu Karşılaştırma’ yöntemiyle karşılaştırılmaları (Tablo 22): Tablo 22: İkinci sezonda çekmeceye düşen parazit sayılarına göre ilaçların birbirleriyle karşılaştırılmaları (P< 0.05) (A) İlaç (B) İlaç Ort. grubu grubu Farklılık Std. Hata(A-B) Rezene Defne 27,54167* 5,75898 Lavanta -15,43056 5,75898 Thymovar -23,45833* 5,75898 Kontrol 71,97222* 5,75898 Defne Rezene -27,54167* 5,75898 Lavanta -42,97222* 5,75898 Thymovar -51,00000* 5,75898 Kontrol 44,43056* 5,75898 Lavanta Rezene 15,43056 5,75898 Defne 42,97222* 5,75898 Thymovar -8,02778 5,75898 Kontrol 87,40278* 5,75898 Thymovar Rezene 23,45833* 5,75898 Defne 51,00000* 5,75898 Lavanta 8,02778 5,75898 Kontrol 95,43056* 5,75898 Kontrol Rezene -71,97222* 5,75898 Defne -44,43056* 5,75898 Lavanta -87,40278* 5,75898 Thymovar -95,43056* 5,75898 (*) p<0.05 düzeyinde anlamlı fark var anlamındadır. İstatistiki analize göre Rezene ile Defne, Thymovar® ve Kontrol arasında; Defne ile Rezene, Thymovar®, Lavanta ve Kontrol arasında; Lavanta ile Defne ve Kontrol arasında; Thymovar® ile Rezene, Defne ve Kontrol arasında; Kontrol ile Rezene, Defne, Lavanta ve Thymovar® arasında belirgin bir fark ortaya çıkmıştır. 78 3. Sezon ( Sonbahar 2007) Üçüncü sezonda ilaçlama öncesi ve sonrası kavanozlara 200’er ergin arı alınmış ve üzerlerindeki Varroa sayıları Tablo 23’de gösterilmiştir. Tablo 23: Üçüncü sezonda ilaçlama öncesi ve sonrası alınan ergin arılar (200 adet) üzerindeki Varroa sayıları Uygulanacak Kovan No Varroa Sayısı Varroa Sayısı İlaç Tedavi öncesi Tedavi sonrası 17.09.07 31.10.07 Rezene R 1 59 21 Rezene R 2 47 11 Rezene R 3 58 24 Rezene R 4 33 25 Rezene R 5 27 18 Rezene R 6 34 10 Rezene R 7 58 18 Rezene R 8 77 38 Defne D 1 55 14 Defne D 2 26 14 Defne D 3 51 29 Defne D 4 33 22 Defne D 5 19 8 Defne D 6 49 41 Defne D 7 22 8 Defne D 8 5 0 Lavanta L 1 41 10 Lavanta L 2 35 0 Lavanta L 3 34 9 Lavanta L 4 10 0 Lavanta L 5 34 23 Lavanta L 6 32 17 Lavanta L 7 50 30 Lavanta L 8 57 14 Thymovar T 1 34 14 Thymovar T 2 28 17 Thymovar T 3 27 3 Thymovar T 4 19 0 Thymovar T 5 40 23 Thymovar T 6 66 11 Thymovar T 7 46 19 Thymovar T 8 8 0 Kontrol K 1 26 38 Kontrol K 2 61 72 Kontrol K 3 51 56 Kontrol K 4 54 69 Kontrol K 5 12 45 Kontrol K 6 29 40 Kontrol K 7 27 54 Kontrol K 8 31 64 79 Çalışmada önceki Sonbahar sezonunda görüldüğü gibi bu sezonda da Rezene grubunda akar yoğunluğunun deneme öncesinde diğer gruplara göre fazla olduğu görülmektedir. Defne grubunda deneme öncesi akar yoğunluğu en düşük görülmesine rağmen diğer gruplarda akar yoğunluğunun birbirine çok yakın olduğu görülmektedir. Henderson-Tilton Formulüne göre Rezenenin % 25’lik dozu % 72 etkili, defnenin % 25’lik dozu % 65 etkili, lavantanın % 25’lik dozu % 76 etkili, Thymovar® % 78 etkili bulunmuştur. Üçüncü sezondaki denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42.günlerde alt çekmeceye düşen varroa sayıları Tablo 24’ de belirtilmiştir. Kullanılan esansiyel yağlar % 25’lik hazırlanmıştır. Tablo 24: Üçüncü sezonda denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42.günlerde alt çekmeceye düşen varroa sayıları İlaç-Kovan -2.gün -1.gün 0.gün 1.gün 3.gün 5.gün 7.gün 14.gün 21.gün 28.gün 35.gün 42.gün no 17.09.07 18.09.07 19.09.07 20.09.0 22..09. 24.09.0 26.09.0 03.10.0 10.10.0 17.10.0 24.10.0 31.10.0 Es.Y+T 7 07 7 7 7 7 7 7 7 1.Uyg. Es.Y T. Es.Y 2.Uyg 2.Uyg 3.Uyg Rezene 1 111 3 6 113 119 94 51 42 96 39 27 4 Rezene 2 106 7 3 111 117 108 63 82 105 36 21 16 Rezene 3 129 - 9 147 132 138 104 92 105 51 12 9 Rezene 4 117 19 10 105 127 108 68 65 92 44 33 7 Rezene 5 143 24 11 112 133 117 104 71 147 42 40 16 Rezene 6 159 12 7 83 107 89 63 32 97 48 19 12 Rezene 7 127 14 18 109 133 142 86 51 119 79 31 8 Rezene 8 162 9 21 156 85 121 74 83 149 92 54 16 Defne 1 153 14 18 86 53 78 25 39 112 49 11 8 Defne 2 118 17 5 63 79 119 43 21 69 43 18 21 Defne 3 146 21 13 49 68 54 19 27 52 15 14 17 Defne 4 163 12 8 78 111 82 47 38 46 22 25 12 Defne 5 137 7 14 61 73 52 38 27 50 14 10 7 Defne 6 108 19 13 91 86 77 62 32 64 11 16 5 Defne 7 126 5 9 82 57 43 22 25 63 18 11 7 Defne 8 138 14 17 68 63 51 44 32 72 24 19 15 80 İlaç-Kovan -2.gün -1.gün 0.gün 1.gün 3.gün 5.gün 7.gün 14.gün 21.gün 28.gün 35.gün 42.gün no 17.09.07 18.09.07 19.09.07 20.09.0 22..09. 24.09.0 26.09.0 03.10.0 10.10.0 17.10.0 24.10.0 31.10.0 Es.Y+T 7 07 7 7 7 7 7 7 7 1.Uyg. Es.Y T. Es.Y 2.Uyg 2.Uyg 3.Uyg Lavanta 1 123 7 12 210 221 190 177 169 197 120 96 44 Lavanta 2 101 4 8 150 176 201 133 79 170 118 57 34 Lavanta 3 167 11 13 161 169 133 101 43 124 82 50 12 Lavanta 4 134 5 7 182 195 176 148 114 196 98 64 41 Lavanta 5 116 4 18 172 169 147 123 96 154 71 79 27 Lavanta 6 128 14 8 206 210 173 160 122 175 84 49 18 Lavanta 7 135 17 14 189 176 147 131 112 150 59 41 21 Lavanta 8 148 9 5 154 169 143 92 81 159 86 63 26 Thymova 182 5 7 213 142 105 78 133 92 197 66 37 r 1 Thymova 158 4 2 235 210 167 101 62 75 206 127 20 r 2 Thymova 127 - - 196 135 93 107 74 31 154 69 22 r 3 Thymova 147 10 14 226 192 114 69 82 37 173 48 11 r 4 Thymova 170 - 1 205 178 106 59 37 12 142 105 51 r 5 Thymova 206 8 5 241 152 96 79 91 43 162 57 38 r 6 Thymova 169 4 11 194 147 103 92 60 27 114 83 35 r 7 Thymova 211 14 18 237 184 151 103 88 52 178 109 61 r 8 Kontrol 1 191 8 5 7 10 12 6 11 21 27 17 19 Kontrol 2 158 5 2 9 - 4 10 24 6 21 16 28 Kontrol 3 197 14 5 9 6 13 10 21 37 28 19 26 Kontrol 4 173 5 7 4 6 2 9 24 20 17 33 14 Kontrol 5 142 4 1 - 15 9 7 20 16 34 12 23 Kontrol 6 138 10 2 8 21 14 10 54 31 15 24 11 Kontrol 7 168 7 11 - 8 5 16 26 14 17 32 25 Kontrol 8 159 1 - 4 6 9 10 7 15 21 26 13 İlk ilaçlama sonrası 1.gün en çok Thymovar®’da daha sonra Lavantada akar düşüşü görülmektedir. Takip eden günlerde akar düşüşü düzenli olarak azalmakta, ilaçlama sonrası tekrar arttığı görülmektedir. 81 İlaçlamadan önce ve sonra alınan arı örneklerindeki akar yoğunluklarına göre ( Tablo 25) ‘Mann-Whitney U Testi’ uygulanarak ilaçlar kendi aralarında karşılaştırılmış ve aşağıdaki tablo elde edilmiştir (p< 0.05): Tablo 25: Üçüncü sezonda ilaçların kendi aralarında karşılaştırılmaları sonucu ortaya çıkan değerler: (A) ilaç (B) ilaç Ort. grup grup Farklılık Std. Hata(A-B) Rezene Defne 0,442 0,02993 Lavanta 0,105 0,02993 Thymovar 0,065 0,02993 Kontrol 0,000 (*) 0,02993 Defne Lavanta 0,798 0,08410 Thymovar 0,505 0,08410 Rezene 0,442 0,08410 Kontrol 0,001 (*) 0,08410 Lavanta Rezene 0,105 0,08341 Defne 0,798 0,08341 Thymovar 0,878 0,08341 Kontrol 0,000 (*) 0,08341 Thymovar Rezene 0,065 0,08376 Defne 0,505 0,08376 Lavanta 0,878 0,08376 Kontrol 0,000 (*) 0,08376 Kontrol Rezene 0,000 (*) 0,22007 Defne 0,001 (*) 0,22007 Lavanta 0,000 (*) 0,22007 Thymovar 0,000 (*) 0,22007 (*) p<0.05 düzeyinde anlamlı fark var . İstatistiki analize göre tüm ilaçlar ile kontrol grubu arasında belirgin bir fark vardır. Üçüncü sezonda 1,3,5,7,14,21,28,35 ve 42.günlerde çekmeceye düşen akar sayılarına göre (Tablo 26) yapılan hesaplamada kullanılan ilaçlara ait veriler aşağıdaki gibidir. Tablo 26: Üçüncü sezonda denenen ilaçlara ait 42 günde düşen akar sayıları İlaç N Günlük Ort.’nın grubu Ortalama Std. Sapma Std. Minimum MaksimumSapması Rezene 72 77 42,69589 42,69589 4,00 156,00 Defne 72 44 28,37574 28,37574 5,00 119,00 Lavanta 72 123 57,52891 57,52891 12,00 221,00 Thymovar 72 110 62,95168 62,95168 11,00 241,00 Kontrol 72 15 10,00360 10,00360 0,00 54,00 Toplam 360 74 59,94181 59,94181 0,00 241,00 N: 8 koloni x 9 gün 82 Günlük olarak en çok Lavanta grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir. Thymovar® grubu lavanta grubunu izlemektedir ve değerler birbirine yakındır. Rezene ve Defne grubu ise akar düşüşü daha düşük değerlerle takip etmektedir. Tüm ilaç gruplarına göre günlere ait veriler Tablo 27 de gösterilmiştir. Tablo 27: Üçüncü sezonda belirli günlerde düşen akar sayılarına ait değerler Ort.’nın Günler N Ortalama Std. Sapma Std. Minimum Maksimum Sapması -2. 40 147,2750 27,38518 4,32998 101,00 211,00 -1 40 9,1750 6,06752 0,95936 0,00 24,00 0. 40 8,9500 5,67925 0,89797 0,00 21,00 1. 40 118,1500 78,38156 12,39321 0,00 241,00 3. 40 111,0000 67,50081 10,67281 0,00 221,00 5. 40 94,6500 56,87257 8,99234 2,00 201,00 7. 40 68,6000 46,34586 7,32797 6,00 177,00 14. 40 59,7250 37,52605 5,93339 7,00 169,00 21. 40 82,3000 56,25136 8,89412 6,00 197,00 28. 40 71,2750 57,07754 9,02475 11,00 206,00 35. 40 42,5750 30,46721 4,81729 10,00 127,00 42. 40 20,9250 13,21108 2,08886 4,00 61,00 N: 5 grup x 8 koloni En çok akar düşüşünün ilaçlamadan sonraki birinci gün gerçekleştiği görülmektedir. 14.gün yapılan ikinci ilaçlamadan sonraki günde akar düşüşünün yükseldiği göze çarpmaktadır. Belirlenen bu günlerde uygulanan ilaçlar sonunda düşen akarlara ait veriler Tablo 28 de gösterilmiştir. Tablo 28: Üçüncü sezonda belirli günlerde ilaç gruplarına göre düşen akar sayılarına ait değerler Günler İlaç Grubu N Ortalama Std. Sapma -2. Rezene 8 131,7500 21,13055 Defne 8 136,1250 18,24780 Lavanta 8 131,5000 20,02142 Thymovar 8 171,2500 28,36371 Kontrol 8 165,7500 21,08317 Toplam 40 147,2750 27,38518 -1. Rezene 8 11,0000 8,00000 Defne 8 13,6250 5,55331 Lavanta 8 8,8750 4,82368 Thymovar 8 5,6250 4,83846 Kontrol 8 6,7500 3,99106 Toplam 40 9,1750 6,06752 83 Günler İlaç Grubu N Ortalama Std. Sapma 0. Rezene 8 10,6250 6,06954 Defne 8 12,1250 4,48609 Lavanta 8 10,6250 4,34042 Thymovar 8 7,2500 6,54108 Kontrol 8 4,1250 3,64251 Toplam 40 8,9500 5,67925 1. Rezene 8 117,0000 23,48860 Defne 8 72,2500 14,34025 Lavanta 8 178,0000 22,77216 Thymovar 8 218,3750 18,88263 Kontrol 8 5,1250 3,72012 Toplam 40 118,1500 78,38156 3. Rezene 8 119,1250 16,59981 Defne 8 73,7500 18,61451 Lavanta 8 185,6250 20,52133 Thymovar 8 167,5000 27,13985 Kontrol 8 9,0000 6,43650 Toplam 40 111,0000 67,50081 5. Rezene 8 114,6250 18,94305 Defne 8 69,5000 24,85961 Lavanta 8 163,7500 24,63882 Thymovar 8 116,8750 27,10528 Kontrol 8 8,5000 4,44008 Toplam 40 94,6500 56,87257 7. Rezene 8 76,6250 19,62460 Defne 8 37,5000 14,64826 Lavanta 8 133,1250 28,53288 Thymovar 8 86,0000 17,41100 Kontrol 8 9,7500 2,96407 Toplam 40 68,6000 46,34586 14. Rezene 8 64,7500 21,35248 Defne 8 30,1250 6,28916 Lavanta 8 102,0000 37,07136 Thymovar 8 78,3750 28,24858 Kontrol 8 23,3750 14,06046 Toplam 40 59,7250 37,52605 21. Rezene 8 113,7500 22,66999 Defne 8 66,0000 20,79148 Lavanta 8 165,6250 24,40689 Thymovar 8 46,1250 26,25391 Kontrol 8 20,0000 9,88505 Toplam 40 82,3000 56,25136 28. Rezene 8 53,8750 20,37812 Defne 8 24,5000 14,01020 Lavanta 8 89,7500 21,33240 Thymovar 8 165,7500 29,74535 Kontrol 8 22,5000 6,59004 Toplam 40 71,2750 57,07754 35. Rezene 8 29,6250 13,20106 Defne 8 15,5000 5,09902 Lavanta 8 62,3750 17,84006 Thymovar 8 83,0000 27,98469 Kontrol 8 22,3750 7,65203 Toplam 40 42,5750 30,46721 42. Rezene 8 11,0000 4,69042 Defne 8 11,5000 5,70714 Lavanta 8 27,8750 11,15396 Thymovar 8 34,3750 16,52649 Kontrol 8 19,8750 6,55608 Toplam 40 20,9250 13,21108 1, 28, 35, 42. günlerde en çok Thymovar® grubunda, 3, 5, 7, 14 ve 21. günde en çok Lavanta grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir. 84 Üçüncü sezonda çekmeceye düşen parazit sayılarına göre ilaçların birbirleriyle ‘Tukey’in Çoklu Karşılaştırma’ yöntemiyle karşılaştırılmaları (Tablo 29 ): Tablo 29: Üçüncü sezonda çekmeceye düşen parazit sayılarına göre ilaçların birbirleriyle karşılaştırılmaları (P< 0.05) (A) İlaç (B) İlaç Ort. grubu grubu Farklılık Std. Hata(A-B) Rezene Defne 33,30556* 6,20934 Lavanta -45,30556* 6,20934 Thymovar -32,88889* 6,20934 Kontrol 62,20833* 6,20934 Defne Rezene -33,30556* 6,20934 Lavanta -78,61111* 6,20934 Thymovar -66,19444* 6,20934 Kontrol 28,90278* 6,20934 Lavanta Rezene 45,30556* 6,20934 Defne 78,61111* 6,20934 Thymovar 12,41667 6,20934 Kontrol 107,51389* 6,20934 Thymovar Rezene 32,88889* 6,20934 Defne 66,19444* 6,20934 Lavanta -12,41667 6,20934 Kontrol 95,09722* 6,20934 Kontrol Rezene -62,20833* 6,20934 Defne -28,90278* 6,20934 Lavanta -107,51389* 6,20934 Thymovar -95,09722* 6,20934 (*) p<0.05 düzeyinde anlamlı fark var anlamındadır. İstatistiki analize göre Rezene ile Defne, Lavanta, Thymovar® ve Kontrol arasında; Defne ile Rezene, Thymovar®, Lavanta ve Kontrol arasında; Lavanta ile Rezene, Defne, Kontrol arasında; Thymovar® ile Rezene, Defne ve Kontrol arasında; Kontrol ile Rezene, Defne, Lavanta veThymovar® arasında belirgin bir fark ortaya çıkmıştır. 85 TARTIŞMA ve SONUÇ Imdorf ve arkadaşları, timol (%76), ökaliptüs (%16,4), mentol (%3,8) ve kafur (% 3,8) içeren Apilife VAR tabletlerinin varroasidal etkisini İtalya ve Rusya’da yapılan çalışmalarda yüksek bulmuşlardır. Bir koloninin yarısını Apilife VAR ile diğer yarısını Thymovar® ile tedavi etmişler, Thymovar® ile yapılan tedavi Apilife VAR ile karşılaştırıldığında daha başarılı olmuştur. Apilife Var’ın kullanımı basittir. Özellikle İsviçre tipi ve tek katlı kovanlarda eğer doğru uygulama yapılmışsa optimal sıcaklıktaysa etki % 95’in üzerinde beklenir. Dadant ve çok katlı kovanlarda etki daha düşüktür ve koloniden koloniye değişir (76). Imdorf ve arkadaşları, timol ve esansiyel yağ komponentlerinin umut verici sonuçlar gösterdiğini söylemişlerdir. Akar öldürücü etkileri, hazırlanan formüllerle % 90 hatta % 100’ lere varan başarı göstermiştir. Buna ilaveten, tedavi sonrası baldaki kalıntı düzeyinin çok düşük olduğu görülmüştür (64). Bollhalder, Thymovar® ile ApilifeVar’ın etkilerini karşılaştırmıştır. Varroa akarına karşı Thymovar’ ın başarısı % 85-97’dir. Bazı çalışmalarda başarının % 99’a ulaşabileceği görülmüştür. Apilife Var ve Thymovar® kolonilerde sadece 2 hafta tutularak uzaklaştırıldığında etki % 66 ile 95 arasında değişir (77). Baggio ve arkadaşları tarafından 3 tane timol kökenli ürün, Apilife-Var, Apiguard ve Thymovar İtalya’nın 4 farklı bölgesinde 103 arı kolonisinde test edilmiştir. 1999 yılının Ağustos-Eylül ayında yavrulu kolonilerde çalışılmıştır. Apilife-Var varroasit etkisini % 94,7 gibi çok yüksek göstermiştir. Diğer taraftan arıları etkilememiştir. Benzer sonuçlar Thymovar’da da görülmüştür, etki % 96,9 civarındadır. Apiguard’ın etkisi umulandan daha düşük olup ortalama % 82,6’dır (66). Nentchev ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada adaçayı, fesleğen, kekik, dereotu esansiyel yağları ve bilinen ilaç olarakta Rodovar (Amitraz) kullanılmıştır. Her bir grup için 2 koloni deneme 2 koloni kontrol olmak üzere 4 koloni ayrılmıştır. %1 esansiyel yağ içeren 100’er gr.’lık kekler hazırlanmıştır. 7 gün arayla 3 defa tekrarlanarak 100’er gr.’lık kekler kolonilere verilmiştir. Çalışma 21günlük peryodu kapsamaktadır. 2003 kasımda ilk ilaçlama yapılmıştır. Kontrol 1 Rodovar ile ilaçlanmış Kontrol 2’ye hiçbirşey yapılmamıştır. Deneme sürecinin sonunda kamofos ile kontrol ilaçlaması yapılmıştır. İstatistiki sonuçlara göre % 1 eterik yağların kullanılması sonunda enfektivitesi en düşük fesleğende % 37,38 en yüksek dere otunda % 43,21 görülmüştür. Adaçayında 86 % 42,47, kekikte % 41,76’dır. Rodovar’ın etkisi % 99’dur. Rodovar’a göre etki düşük olmasına rağmen esansiyel yağların arıcılıkta kullanılması profilaksi açısından önemlidir (78). Imdorf ve arkadaşları tarafından kekik, adaçayı ve çördük otu esansiyel yağları ve onların Varroa destructor’e karşı etkileri test edilmiş ve balarılarında laboratuar ortamında doz-etki testleri yapılmıştır. Kekik ve adaçayı yağlarından elde edilen sonuçlar çördük otu yağının 2 tipi (ökaliptüs ve çam) kadar iyidir. 500, 300, 500 ve 400 µg/l konsantrasyonları % 80’den fazla akarisit etki göstermektedir. Sadece adaçayı yağı ve çördük otu yağının çam tipi arılar tarafından iyi tolere edilmiştir. Diğer iki yağ, arılarda % 20’nin üzerinde ölüme sebep olmuştur. Akarlarda ise iyi bir toksisite sağlamıştır. Timol’ün akarisit etkisi bilinen bir gerçektir. Kekik yağının komponentleri p-cymol ve γ-terpinene Varroa için çok toksik olmasına rağmen arılar tarafından 400-1000 ve 350-800 µg/l konsantrasyonları tolere edilebilir. Temel komponetleri α-thujone, kafur ve ökaliptüs olan adaçayı yağı uygulandığında iyi bir akarisit etkiye ulaşamaz. Diğer taraftan, bu üç komponent saf halde test edildiğinde Varroa’ya karşı yüksek toksisite gösterir. Arılar 150-350, 50-150 ve 240- 300 µg/l arasındaki konsantrasyonları tolere edebilirler (79). Aydın ve arkadaşları Bursa yöresinde V. destructor ile doğal olarak bulaşık balarısı kolonilerinde Ecostop (Timol+Mentol) ve Perizin (Kamofos)’in etkinliğini araştırmışlar, V. destructor ile bulaşık 21 koloniyi yedişerli 3 gruba ayırmışlardır. Birinci grup Ecostop şerit, ikinci grup dökme (sprey) Perizin’le tedavi edilmiş, üçüncü grup ise tedavisiz kontrol bırakılmıştır. Tedavi sonrası Ecostop grubunda % 94,7, Perizin grubunda % 90,3 etki saptanmıştır. Kontrol grubunda ise canlı Varroa’lar tespit edilmiştir. Tedavi sonrası ilaçlardan kaynaklanan herhangi bir yan etki görülmemiştir. Bu çalışmada timol mentol bileşiği sonbahar uygulamasında % 94,7, ilkbaharda ise % 89,6 etki göstermiştir (80). Aydın ve arkadaşları tarafından Bursa yöresinde V.destructor ile doğal bulaşık olan balarısı kolonilerinde Obeson’un (Timol) etkinliği araştırılmıştır. V.destructor ile bulaşık olarak 18 koloni dokuzar koloniden oluşan 2 gruba ayrılmıştır. Birinci grup Obeson ile tedavi edilmiş, ikinci grup ise tedavisiz kontrol bırakılmıştır. Obeson ilkbaharda % 85,5 ve sonbaharda %100 etkili bulunmasına rağmen sonbaharda değişik faktörler göz önüne alındığında etkinliğin bu derece yüksek olmadığı düşünülmektedir. Bu çalışmada kontrol grubunda ise canlı Varroa’lar tespit edilmiştir. Çalışma süresinde tedavi sonrası arıların kısa süreli bir davranış tepkisi dışında ilaçtan kaynaklanan çok ciddi bir yan etki görülmemiştir (81). 87 İlaçlama öncesi ve sonrası kavanozlara alınan ergin arılar ve üzerlerindeki akar yüklerine göre ilaçların etkinliğini saptamak amacıyla Henderson-Tilton formulü uygulanmıştır Bu çalışmada Henderson-Tilton formülüne göre 1. ve 3. sezon sonbahar uygulamalarında Thymovar® % 79 ve % 78, ilkbaharda ise % 82 etki göstermiştir. Yapılan çalışmalarda ise Thymovar®’ın etkisi % 85’den % 100’e değişen oranlarda bulunmuştur. Sonuçlar çalışmalarla uyumlu görünmesine karşın etkinin alt sınırlara yakın olduğu görülmektedir. Ariana ve arkadaşları, tarafından ilk olarak yeni dizayn edilen CO2 aparatı ile ergin balarılarında Varroa akarının yaşamı gözlenmiştir. Kekik, geyik otu, biberiye, güvey otu, dere otu ve lavantanın % 1 ve 2’ lik konsantrasyonlarında akar ölümleri % 95-97’den fazla görülmüştür. Nane’ nin 2g/100g’lığı Varroa’ların % 97’den çoğunu öldürebilir. Kekik, geyik otu, nane ve dereotu’nun % 2’lik esansları akarlarla enfekte işçi balarılarına spreyle sıkıldığında % 43-58 Varroa ölümleri görülmüştür. Kekik, geyik otu ve nane esanslarının işçi arılar üzerine toksisiteleri aseton ve su kullanılan kontrolden farklı değildir. Ama dereotu esansı %12 balarılarında ölüme sebep olur. Bu sonuçlar kekik, geyik otu ve nanenin balarıları kolonilerinde Varroa kontrolünde akarisit olarak kullanılabileceğini göstermiştir (82). Neira ve arkadaşları, V.destructor’e karşı defne ve lavantadan ekstrakte edilen esansiyel yağların etkilerine bakmışlardır. % 30’luk lavanta esansiyel yağı, % 30’luk defne esansiyel yağı, saf aseton ve distile su uygulanan kontrol grubundan oluşan gruplar oluşturulmuş nem ve sıcaklık bakımından kovana benzer ortam hazırlanmıştır. Grupların her birine 4 tedavi uygulanmıştır. 24 saatlik periyotlarda 1,3,5,8,14 ve 24. saatte kontrol edilmiştir. Her iki esansiyel yağda % 100 akarları etkilemiştir. Buna rağmen akarların ölüm yüzdeleri düşüktür. Lavanta % 41,67, defne % 35 etkili görülmüştür. Ancak lavantada balarısı mortalitesi görülmüştür (83). Damiani ve arkadaşları, lavanta, defne ve lavandin (lavanta) esansiyel yağlarının içeriklerinde linalool varlığını bildirmektedir. Defne esansiyel yağının baskın komponenti 1,8 cineole’dür. Bunun yanında kekik yağı yüksek konsantrasyonda timol içerir. Akarlara ve arılara karşı toksisiteleri test edilmiştir. Akarlar için lavanta, defne ve lavandinin esansiyel yağları arasında her zaman fark görülmemiştir. Bunun yanı sıra kekik yağının LC50’si 48. ve 72. saatleri 24 saatten daha düşüktür. Arı ölümleri sadece kekik yağı ile tedavide görülebilir. 48. ve 72. saatlerde lavanta esansiyel yağı daha iyi sonuç vermiştir. Bu çalışmada kullanılan bütün esansiyel yağlar ergin arıları etkilemeden akar ölümlerini sağlamıştır (84). 88 Bu çalışmada Henderson-Tilton formülüne göre birinci sezon sonbaharda defne ve lavanta % 76, ikinci sezon ilkbaharda lavanta % 84, defne % 72’etkilidir. Üçüncü sezon sonbaharda lavanta % 76, defne % 65 etkilidir. Hazırlanan esansiyel yağlar % 25’lik olmasına rağmen yukarda bahsedilen çalışmanın sonuçlarıyla kıyaslanırsa etkinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Do-Hyunk ve Young-Joon, rezenenin temas veya fumigasyonla % 98’lik bir varroasit etki gösterdiğini söylemişlerdir (85). Bu çalışmada Henderson-Tilton formülüne göre 1. ve 3. sezon sonbahar uygulamalarında rezene % 74 ve % 72, ilkbaharda ise % 79 etki göstermiştir. Amrine ve arkadaşları, esansiyel yağların 2 şekilde etkisi olduğunu göstermişlerdir. 1. Direk kontakla toksisite; Varroa akarı keklik üzümü, paçuli, çay ağacı v.b. esansiyel yağlara temas ettiğinde hemen ya da genellikle birkaç dakika içinde ölür. 2. Esansiyel yağ içeren şuruplarla beslendiğinde gelişimi; Varroa akarının larva hali esansiyel yağ ile beslenirse gelişimi durur. Eğer yağ yeterince güçlüyse dişilerin yumurtlaması durur. Eğer yağlar düşük konsantrasyonda ise yumurtlar ama akarlar gelişemez (65). Ruffinengo ve arkadaşları, yaptıkları çalışmada Heterotheca latifolia ve Tagetes minuta esansiyel yağlarının akarisit etkileri ve arı toksisitesine bakmışlardır. Esansiyel yağlar emülsiyon şeklinde hazırlanmıştır. Dişi Varroa’lara ve ergin arılara püskürtülmüştür. % 3-4 ve 5’lik konsantrasyonlarda Varroa ölümlerine bakılmıştır. Filtre kağıdı yerleştirilmiş plastik kaplara 10’arlı akar grupları hazırlanmış ve emülsiyon spreylenmiştir. Kontrol grubuna ise su ve distile su sıkılmıştır. Bu akarlar % 70 nem ve 33 ˚C’de inkübe edilmiştir. 48 saat sonra sayım yapılmıştır. % 3-4 ve 5’lik konsantrasyonlarda yüksek akar ölümleri görülmüştür. Kontrol ve test grupları arasında farklılık vardır (p<0,05). % 5’lik konsantrasyonda H. latifolia % 63, T. minuta % 56 etkiye sahiptir. % 5’ lik konsantrasyondaki esansiyel yağlarda yavru ve ergin arılarda toksisite görülmemektedir. Kontrol ve test grupları arasında farlılık yoktur (p<0,05). Sonuç olarak H. latifolia ve T. minuta esansiyel yağları balarılarının paraziter mücadelesinde önemli bir rol oynar (86). Bu çalışmanın birinci ve üçüncü sezonu olan sonbahar uygulamalarında ilaçlamadan önce ve sonra kavanozlara alınan arı örneklerindeki akar yoğunluklarına göre (Tablo 11 ve Tablo 25) ‘Mann-Whitney U Testi’ uygulanarak ilaçlar kendi aralarında karşılaştırılmıştır. Yani p<0.05 düzeyinde iki ilacın karşılaştırılması sonucu çıkan ortalama farklılık değeri 0.05’ten küçük ise A grubunda bulunan ilaç ile B grubunda bulunan diğer 89 ilaç arasında anlamlı farklılık var demektir. Bu teste göre rezene, defne, lavanta ve thymovar® ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark vardır (Tablo 11 ve Tablo 25). Çalışmanın ikinci sezonu olan ilkbahar uygulamalarında da aynı şekilde ‘Mann- Whitney U Testi’ uygulanarak ilaçlar kendi aralarında karşılaştırılmıştır. Bu teste göre rezene, defne, lavanta ve thymovar® ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark vardır (Tablo 18). Nentchev, Hyssopus officinalis L. çördük otu eterik yağının kış döneminde Varroa destructor’a karşı etkisini gözlemlemiştir. Analiz yöntemlerine göre eşitlenmiş 20 tane arı ailesi kullanılmış ve ergin arılar üzerindeki Varroa bulaşıklık yüzdesi belirlenmiştir. 1994 yılının ekim ayında deney grubundaki ailelerin kovanlarına 3 ml H. officinalis L. yağı 240/40/1 mm şeride emdirilip konulmuş ve kovanın dip tahtasına da Varroa’ları yakalamak için yapıştırıcılı karton konulmuştur. 1995 yılının şubat ayında yapıştırıcılı karton üzerindeki Varroa sayısı belirlenmiş ve Varroa ile bulaşıklık derecesi ve eterik yağın etkisi hesaplanmıştır. H. officinalis L. eterik yağının uzun vadede V. destructor’a karşı ümit verici ekolojik bir araç olduğu gözlemlenmiştir. Kullanılan eterik yağ kış döneminde kullanıldığında Varroa sayısı artışlarını % 80 azaltmaktadır. Hyssopus officinalis L. eterik yağı kullanımının arı aileleri üzerinde anormal bir etkisi görülmemiştir (87,88). Equaras ve arkadaşları, Tagetes minuta esansiyel yağının balarıları ve akarlar üzerinde laboratuar ortamında farklı çalışmalarda biyolojik aktivitesini çalışmışlardır. Akarları öldürücü 2 method kullanılmıştır. Farklı konsantrasyonlarda dilue edilmiş yağ ile 1 ml. petri kaplarına (60x20 mm) alınan akarlara ve 10 mg. aktif içerik + distile su ile hazırlanan emülsiyon akarlar üzerine sıkılmıştır. Apis mellifera’nın LD50’si ve V. destructor’un LD50’si belirlenmiştir. Testler sonucunda tahmini 4,37 mg/petri oranında kullanıldığında 24 saat (LD50) içinde akarların % 50’si bu konsantrasyonda ölmektedir. Sonrasında spreyle tedavi % 56 etkilidir. Seçim oranı 3:11’dir. T. minuta yağının akarisit etkili olduğu sonucuna varılmıştır(89). Ruffinengo ve arkadaşları tarafından Kuzey Patogonya ve Arjantin’de bulunan yabani bitkilerden elde edilen esansiyel yağların kovucu ve akarisit etkisine bakılmıştır. Balarıları ve akarlar petri kaplarına alınmış ve farklı konsantrasyondaki yağlar petrilere konmuştur (0,1-25µl arasında değişen oranlarda). 24. 48. ve 72. saatlerde kontrol edilmiştir, % 60 ile 80 arasında değişen etki bulunmuştur.(63). 90 Ruffinengo ve arkadaşları tarafından T. minuta, Heterotheca latifolia ve ökaliptüs sp. esansiyel yağlarının V. destructor’a karşı akarisit etkisi ve bu yağların arılar üzerine etkilerine yönelik 2 çalışma laboratuar ortamında yapılmıştır. Birinci çalışmada, % 3-4 ve 5’lik 10’ar mg emülsiyonlar hazırlanmıştır. Her bir komponent ve her bir doz için, 10’ar mg.’lık emülsiyonlar hazırlanmıştır. Her bir komponent ve her bir doz, 10’ ar tane dişi Varroa destructor’e spreylenmiş ve 5 arı pupası ile petri kaplarına aktarılarak 33-34 ˚C’de % 70 nemde 3 gün inkübe edilmiştir. Ölü ve canlı akarlar tedavi sonrası 12, 24 ve 48. saatlerde sayılmış, 5 kez bu işlem ve kontrolleri tekrarlanmıştır. Aynı komponentin farklı dozları arasında fark yoktur ve % 63 ile 84 arasında etkiye sahiptir. İkinci çalışmada, 100 ergin arıya 10 mg % 5’lik komponentlerin solusyonundan püskürtülmüş ve %70 nem 33-34 ˚C’de inkübe edilmiştir. 4 kez tekrarlanmış ve kontrol ile tedavinin her birinden örnek alınmıştır. Ölü ve canlı arılar tedavi sonrası 72. saatte tekrar sayılmıştır. Kontrol grubu ile ölen arılar arasında fark bulunmamıştır. Ökaliptüs hariç tüm tedavi gruplarında etki düşüktür, ve arı ölümleri % 58’ den fazladır. T.minuta ve H. latifola esansiyel yağları balarıları kolonilerinde Varroa kontrol programı içinde önemli bir rol oynar (90). Bizim çalışmamızda çekmeceye düşen akar sayılarına göre birinci sezonda 1,3,5,7,14,21,28,35 ve 42. günlerde en çok ortalama 125 akar ile lavanta grubunda akar düşüşü görülmüştür. Daha sonra sırasıyla 115 akar ile Thymovar®, 75 akar ile rezene, 45 akar ile defne ve 14 akar ile kontrol grubu takip etmektedir (Tablo 12). Tüm ilaç gruplarına göre en çok akar düşüşü ise ortalama 114 akar ile 1. gün gerçekleşmiştir (Tablo 13). Birinci sezondaki denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35 ve 42. günlerde çekmeceye düşen Varroa sayılarına bakıldığında 1,28,35 ve 42. günlerde en çok akar düşüşü Thymovar® grubunda, 3,5,7,14 ve 21. günlerde ise lavanta grubunda görülmüştür (Tablo 14). Birinci sezonda çekmeceye düşen akar sayılarına göre ilaçların birbirleriyle ‘Tukey’in Çoklu Karşılaştırma’ yöntemiyle karşılaştırılmaları sonucu p<0.05 düzeyinde, rezene ile defne, lavanta, thymovar® ve kontrol arasında; defne ile rezene, Thymovar®, lavanta ve kontrol arasında; lavanta ile rezene, defne, kontrol arasında; Thymovar® ile rezene, defne ve kontrol arasında; kontrol ile rezene, defne, lavanta ve Thymovar® arasında belirgin bir fark ortaya çıkmıştır (Tablo 15). İlkbahar uygulamasında çekmeceye düşen akar sayılarına göre ikinci sezonda 1,3,5,7,14,21,28,35 ve 42. günlerde en çok ortalama 105 akar ile Thymovar® grubunda 91 akar düşüşü görülmüştür. Daha sonra sırasıyla 97 akar ile lavanta, 82 akar ile rezene, 54 akar ile defne ve 10 akar ile kontrol grubu takip etmektedir (Tablo19). Tüm ilaç gruplarına göre en çok akar düşüşü ise ortalama 104 akar ile 3. gün gerçekleşmiştir (Tablo 20). İkinci sezondaki denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42. günlerde çekmeceye düşen Varroa sayılarına bakıldığında 1, 3, 5, 7, 14, 28, 35, 42. günlerde en çok Thymovar grubunda, 21. günde en çok lavanta grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir (Tablo 21). İkinci sezonda çekmeceye düşen akar sayılarına göre ilaçların birbirleriyle ‘Tukey’in Çoklu Karşılaştırma’ yöntemiyle karşılaştırılmaları sonucu p:0.05 düzeyinde, Rezene ile Defne, Thymovar® ve Kontrol arasında; Defne ile Rezene, Thymovar®, Lavanta ve Kontrol arasında; Lavanta ile Defne ve Kontrol arasında; Thymovar® ile Rezene, Defne ve Kontrol arasında; Kontrol ile Rezene, Defne, Lavanta ve Thymovar® arasında belirgin bir fark ortaya çıkmıştır (Tablo 22). Üçüncü sezon sonbahar uygulamasında ise çekmeceye düşen akar sayılarına göre birinci sezonda 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35 ve 42.günlerde en çok ortalama 123 akar ile lavanta grubunda akar düşüşü görülmüştür. Daha sonra sırasıyla 110 akar ile Thymovar®, 77 akar ile Rezene, 44 akar ile Defne ve 15 akar ile Kontrol grubu takip etmektedir (Tablo26). Tüm ilaç gruplarına göre en çok akar düşüşü ise ortalama 118 akar ile 1. gün gerçekleşmiştir (Tablo 27). Birinci sezondaki denemeler sonunda -2,-1,0, 1, 3, 5, 7, 14, 21, 28, 35, 42.günlerde çekmeceye düşen varroa sayılarına bakıldığında 1., 28., 35., 42. günlerde en çok Thymovar® grubunda, 3., 5., 7., 14. ve 21. günde en çok Lavanta grubunda akar düşüşü olduğu görülmektedir (Tablo 28). Üçüncü sezonda çekmeceye düşen akar sayılarına göre ilaçların birbirleriyle ‘Tukey’in Çoklu Karşılaştırma’ yöntemiyle karşılaştırılmaları sonucu p<0.05 düzeyinde, rezene ile defne, lavanta, thymovar® ve kontrol arasında; defne ile rezene, Thymovar®, lavanta ve kontrol arasında; lavanta ile rezene, defne, kontrol arasında; Thymovar® ile rezene, defne ve kontrol arasında; kontrol ile rezene, defne, lavanta veThymovar® arasında belirgin bir fark ortaya çıkmıştır (Tablo 29). Sonuç olarak, aromatik bitkilerden çıkartılan uçucu yağ asitlerinin Varroa destructor mücadelesinde etkili olduğu görülmektedir. Rezene, defne, lavanta, kekik 92 esansiyel yağları Varroa populasyonunu azaltmada % 40-75 etkili olmaktadır. Ancak çok yoğun olarak koloni içerisinde tutulan kokulu bitkiler ağır kokuları nedeniyle ana arı üzerinde olumsuz etki yapabilmektedir. Araştırmalar uçucu yağların akarlara karşı etkili olduğunu göstermektedir. Ülkemizde de bazı arıcılar tarafından bulundukları yöreden veya piyasadan temin ettikleri bitkisel kökenli maddelerle Varroa mücadelesi yapılmaktadır. Esansiyel yağlar ucuz olarak temin edilebilen ve sağlık yönünden tehlikesiz maddelerdir. Akarlarda uçucu yağlara karşıda sentetik akarisitlere olduğu gibi direnç gelişebilmektedir. Akarisitlerin kullanım süresini uzatmak direnç oluşumunu geciktirmek için gerekli özen gösterilmelidir. Bir defa yapılan uçucu yağ uygulamaları genellikle Varroa populasyonuna etkili olmamaktadır. Bu yüzden esansiyel yağlarla yapılan tedaviler periyodik olarak tekrarlanmalıdır. Esansiyel yağ kullanımının arı aileleri üzerinde anormal bir yan etkisi görülmemektedir. Araştırmalar, bu maddelerin doğru kullanımı sonucu balda oluşacak kalıntının eşik düzeyinin altında kaldığını göstermektedir. 93 KAYNAKLAR 1. ZEYBEK H. Arı Hastalıkları ve Zararlıları.Tarım Köy İşleri Bakanlığı Hayvan Hastalıkları Araştırma Enstitüsü Basımevi, Ankara, 20-24 1991. 2. CENGİZ H, AYAĞ M, ÇİTRAZOĞLU M. Arıcılık. Bursa Valiliği Tarım İl Müdürlüğü Yayınları, Bursa, 9-11, 2005. 3. SÖNMEZ R. Arıcılık. EÜZF Yayınları Ofset Basımevi, İzmir,17-21, 1984. 4. ÖZTÜRK İ, A. Arıcılık. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Yaygın Çiftçi Eğitimi Projesi Yayım Serisi, (33),1, Ankara, 2001. 5. ERGÜM N. Arıcılık. Hasad Yayıncılık, İzmir,33-39, 2003. 6. ÖNK K. Kars Yöresindeki Bal Arılarında Varroosis’in Yaygınlığı. Kafkas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2003. 7. KAYRAL G. Yeni Teknik Arıcılık. Simge Yayınevi, İstanbul, 2002. 8. GÜREL F, GÖSTERİT A. Gap Bölgesinde Arıcılık. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 1178-1184.2003. 9. POINAR G.O, DANFORTH N.B. A fossil bee from early cretaceous burmese amber. Science, 314: 614, 2006. 10. http://www.ziraat.ktu.edu.tr/zootekni/ordu_ariciligi.htm 11. GÜREL F, GÖSTERİT A. Arıcılığın etik açıdan değerlendirilmesi. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 228-233, 2003. 12. AYDIN L. The role of Veterinarians in Turkish Beekeeping. 41.Apimondia 15-20 Monpellier France. September 2009. 13. ÇETİN U. Isı değişimlerinin arı kayıplarına etkileri. Uludag Bee Journal, 5-2005. 14. KAR S, KAYA N, GÜVEN E, KARAER Z. Yeni geliştirilmiş tespit kabı ile ergin arılarda Varroa enfeksiyonlarının belirlenmesi. Uludağ Arıcılık Dergisi, 68-73, 2006. 15. TUTKUN E, BOŞGELMEZ A. Bal Arısı Zararlıları ve Hastalıkları, Teşhis ve Tedavi Yöntemleri.Bizim Büro Basımevi, Ankara, 2003. 16. ŞAHİNLER N, GÜL A. Hatay yöresinde bulunan arıcılık işletmelerinde arı hastalıklarının araştırılması. Uludag Bee Journal, 5-2005. 17. AKYOL E, KORKMAZ A. Bal Arısı (Apis mellifera) Zararlısı Varroa destructor’un Biyolojisi. Uludağ Arıcılık Dergisi, 5, 2005. 18. KUMOVA U. Varroa ile mücadele yöntemleri. 2. Marmara Arıcılık Kongresi Bildiri Kitabı, Aydın L (Ed), Çakmak İ (Ed), Güneş N (Ed), Uludağ Üniv. Basımevi, Bursa, 83-131, 2004. 19. FIRAT Ç, KARACAOĞLU M, GENÇER HV, KOÇ A. Türkiye arıcılığına ilişkin değerlendirmeler ve öneriler. Türkiye II. Teknik Arıcılık Kongre Kitapçığı, 27, 210, 2004. 20. http.//faostat.fao.org/site/339/default.aspx 21. http://www.zmo.org.tr/etkinlikler 22. UYGUR Ş.Ö. Organik arıcılık. Uludağ Bee Journal. 5, 2005. 23. ERKAN C, AŞKIN Y. Van ili Bahçesaray ilçesinde arıcılığın yapısı ve arcılık faaliyetleri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi, 11(1): 19-28, 2001. 24. SIRALI R, ÇAKMAK İ. Marmara bölgesinde arılarının koloni performansı üzerine bir değerlendirme. Uludağ Arıcılık Dergisi, 36-41, 2003. 25. http://www.aridostu.com/index.php?option=com_content&task=view&id=22&Item id=41 94 26. GİRİŞGİN AO. Varroa destructor ile doğal enfeste bal arılarında organik asitlerin kullanımı ve etkinliği. Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 2008. 27. SCHMITZ J. Variation in the parasitic bee mite Varroa jacobsoni. Apidologie, 2000. 28. NICHOLAS WC, NICHOLAS S. Behavioural response of Varroa destructor (Acari:Varroidae) to extract of larvae, cocoons and brood food of warker and drone honey bees, Apis mellifera. Physiological Entomology, 26: 341-350, 2001. 29. MARTIN S.J, MEDINA L.M. Africanized honeybees possess unique tolerance to varroa mites.XXXVIIIth Apimondia International Apicultural Congress. 30. ZHANG QZ. Notes on Varroa destructor (Acari:Varroidae) parasitic on honeybees in New Zealand. Systematic and Applied Acarology Special Publications, 5: 9-14, 2000. 31. ANDERSON DL, TRUEMAN JW. Varroa jacobsoni (Acari:Varroidae) is more than species. Exp. Appl. Acarol., 24(3): 165-189, 2000. 32. GÜLEĞEN E, AYDIN L, ÇAKMAK İ, GİRİŞGİN O. Türkiye Balarılarında Varroa destructor (Anderson ve Trueman, 2000)’un Bulunuşu. 13.Ulusal Parazitoloji Kongresi, Konya 8-12 Eylül 2003. 33. AYDIN L, GÜLEĞEN E, ÇAKMAK İ, GİRİŞGİN AO. The Occurence of Varroa destructor Anderson and Trueman, 2000 on Honey Bees (Apis mellifera ) in Turkey. Turkey Journal Veterinary Animal Science.,31;189-191,2007. 34. GİRİŞGİN AO, SÖNMEZ F, AYDIN L. Bal Arılarında Varroa destructor ve Kontrolü. Uludağ Arıcılık Derneği El Kitapçığı, 4, 2006. 35. MORETTO G, LEONIDAS JM. Infestation and distribution of the mite Varroa destructor in colonies of africanized bees. Brazilian Journal of Biology, 63-1, 2003. 36. DELAPLANE K, HOOD W. Effects of delayed acaricide treatment in honey bee colonies parasitized by Varroa jacobsoni and late-season treatment threshold for the southheastern USA, 36: 125-132, 1997. 37. JOHN T. Varroa Mites. Extension Apiculturist, 1999. 38. ANONİM. Varroa destructor and Jacobsoni. 1-3, 2004. 39. http.//www.trt.net.com.tr/wwwtrt/hdevam.aspx.hid. 40. AKYOL E, ÖZKÖK D. Varroa (Varroa destructor) Mücadelesinde organik asitlerin kullanımı. Uludağ Arıcılık Dergisi, 5, 2005. 41. http://www.issg.org/database/species/ecology.asp 42. SANFORD MT. Introduction, spread and economic impact of Varroa mites in North America. In:Mites of the Honey Bee. Hamilton, Illinois: Dadant & Sons. pp. 149-162 2001. 43. AYDIN L, GİRİŞGİN O, KÜTÜKOĞLU F,ÇAKMAK SS. Arı hastalıkları ilaç kullanım klavuzu. Uludağ Arıcılık Derneği Yayın No:3 2004. 44. GOODWIN M, EATON VAN C. Control of Varroa a guide for New Zealand beekeepers. New Zealand Ministry of Agriculture and Forestry, 2001. 45. COLİN M.E, VANDAME R, JOURDAN P, PASQUALE S.Dİ. Fluvalinate Resistance of Varroa jacobsoni Qudemans (Acari:Varroidea) in Mediterranean apiaries of France. Apidologie, 28: 375-384, 1997. 46. AKYOL E, KORKMAZ A. Varroa destructor’un biyolojik kontrol yöntemleri. Uludağ Arıcılık Dergisi, 62-66, 2006. 47. YARSAN E. Arı hastalıklarında tedavi. İkinci Ulusal Farmakoloji Toksikoloji Kongresi, 06-08 Eylül 2008. 95 48. AYDIN L. Varroa destructor’un kontrolünde yeni stratejiler. Uludag Bee Journal, 59-62, 5-2005. 49. HUANG Z.Y. Mitezapper-A new and effective method for varroa mite control. American Bee Journal. 141:730-732, 2001. 50. ÇAKMAK İ, AYDIN L, CAMAZİNE S, WELLS H. Polen Traps and Walnut-Leaf Smoke for Varroa Control. American Bee Journal. 142(5): 367-370, 2002. 51. http.//aricisam.blogcu.com/perizin-ile-varroa-mücadelesi/3181484 52. extoxnet.orst.edu/pips/amitraz.htm 53. ŞANLI Y. Veteriner Klinik Farmakoloji ve İlaçla Sağaltım İlkeleri. 992-993,1999 54. www.emea.europa.eu/pdfs/vet/mrls/046998en.pdf 55. en.wikipedia.org/wiki/Fluvalinate 56. www.emea.europa.eu/pdfs/vet/mrls/046796en.pdf 57. mhtml:file://C:\Documents and Settings\user\Desktop\parazit F\52 Kaynak.mht 58. KUMOVA U. Varroa jacobsoni kontrolünde ülkemizde kullanılan bazı ilaçların etkinliğinin araştırılması. Turkish Journal Vetarinary Animal Science, 25, 597-602, 2001. 59. MAFF, ManagingVarroa. Ministry of Agriculture, Fisheries and Food. Report. U.K.1-15. 2000. 60. YÜCEL B. Bal arısı (Apis mellifera L.) kolonilerinde Varroa (Varroa jacobsini Q.) ile mücadele farklı organik asitlerin kullanılmasının koloni performansı üzerine etkileri. Hayvansal Üretim, 46(2), 33-39, 2005. 61. KURT M. Organik arcılık kuralları ve hastalıklarla mücadele. Samsun Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,19-23, 2007. 62. GİRİŞGİN AO, ÇAKMAK İ, ÇAKMAK SS, AYDIN L. Varroa’ya karşı ardıç katranı dumanı etkili mi? Uludağ Arıcılık Dergisi, 132-134, 2007. 63. RUFFINENGO S, EGUARAS M, FLORIS I, FAVERIN C, BAILAC P, PONZI M. LD50 and repellent effects of essential oils from Argentinian wild plant species on Varroa destructor. Econ Entomology, 98(3): 651-655, 2005. 64. IMDORF A, BOGDANOV S, IBANEZ O, CALDERONE N.W. Use of Essential Oils for the Control of V.jacobsoni Honey Bee Colonies. Apidologie (30): 209- 228. 1999. 65. AMRINE J, NOEL B, MALLOW H, STASNY T, SKIDMORE R. Essential Oils used to Control Mites in Honey Bees. 1996. 66. BAGGIO A, ARCULEO P, NANETTI A, MARINELLI E, MUTINELLI F. Field Trials with Different Thymol-based Products for the Control of Varroosis. American Bee Journal. 395-399. 2004. 67. DUSEK K, DUSKOVA E, SCHUBERTOVA V. Lavandula officinalis L.- selection of optimal essantial oil producing type. Inernational Symposium on Essential Oils, 35, 2005. 68. NITSCHE A, TOKALOV SV, GUTZEIT HO, MÜLLER JT. Chemical and biological characterization of cinnamic acid derivatives from cell culture lavender (Lavandula officinalis) induced by stres and jasmonic acid. Journal of Agricultural and Food Chemistry, 52: 2915-2923,2004. 69. BROUDISCOU LP, LASSALAS B. Effect of Lavandula officinalis and Equisetum arvense dry exracts and isoquercitrin on the fermentation of diets varying in forage contents by rumen microorganisms in batch culture. Reproduction Nutrition Development., 40: 431-440, 2000. 70. BÜYÜKOĞLU ME, GEPDİREMEN A, HACIMÜFTÜOĞLU A, OKTAY M. The effects of aqueous extract of Lavandula angustifolia flowers in glutamate-induced 96 neurotoxicity of cerebellar granular cell culture of rat pups. Journal of Ethnoppharmacology, 84: 91-94, 2003. 71. DAĞOĞLU G, ÖZBEK H, KATI İ, TEKİN M. Foeniculum vulgare (Rezene) meyvesi eterik yağ ekstresinin analjezik etkisinin araştırılması. YYÜ Veteriner Fakültesi Dergisi, 15 (1-2): 23-26, 2004. 72. SIRMAGÜL B, YILDIRIM E, EROL K, KIRMIER N, ARSLANDERE Ö, AŞER K.H.C. Rezene (Foeniculum vulgare Mill.) çayını izole damar preparatları üzerine etkisi. Bitkisel İlaç Hammadeleri Toplantısı Bildirileri, 458-459, 2002. 73. ÖZCAN M, CHALCHAT. Effect of different locations on the chemical composition of essential oils of laurel (Laurus nobilis L.) leaves groving wild in Turkey. International Symposium on Essential Oils, 3 (03): 2005. 74. KILIC A, ALTUNTAS E. Wood and bark volatile compounds of Laurus nobilis L. Holz als Roh-und Werkstoff.64: 317-320, 2006. 75. TUTKUN E. Varroa’ya karşı kullanılacak ilaçların etkilerini belirleme yöntemleri. Teknik Arıcılık Dergisi 1 (2), 24-26, 1985. 76. IMDORF A, BOGDANOV S, KILCHENMANN V, MAQUELIN C. Apilife Var: A New Varroacide with Thymol as the Maın Ingredient. Swiss Bee Research Centre. 1995. 77. BOLLHALDER F. Thymovar for varroa control. Bee Biz 9:10-11 1999. 78. NENTCHEV P, JELYAZKOVA I, GURGULOVA K, PAVLOV D.Bazı eterik yağların yeme katılarak akarisit etkisinin araştırılması. Arıcılık Dergisi, 9:1614 2006. 79. IMDORF A, BOGDANOV S, KILCHENMANN V, BERGER T. Toxic effects of essential oils and some of their components on Varroa destructor Oud. and Apis mellifera under laboratory conditions. ALP science. 495 2006. 80. AYDIN L, ÇAKMAK İ, ÇAKMAK S. Varroa destructor ile doğal olarak bulaşık balarısı kolonilerinde Ecostop (Thymol + Menthol) ve Perizin (Coumaphos)’in etkisi. Uludağ Arıcılık Dergisi. 59-61. 2007. 81. AYDIN L, ŞENLİK B, GİRİŞGİN AO. Varroa destructor ile doğal enfeste balarısı kolonilerinde Obeson’un akarasit etkisi. Uludağ Arıcılık Dergisi. 9 (2): 72-75, 2009. 82. ARIANA A, EBADI R, TAHMASEBI G. Laboratory evaluation of some plant essences to control Varroa destructor (Acari: Varroidae). Experimental and Applied Acarology 27: 319-327 2002. 83. NEIRA M, HEINSOHN P, CARRILLO R, BAEZ A, FUENTEALBA J. The effect of lavender and laurel essential oils on Varroa destructor Anderson and Truemann. Agricultura Tecnica. 64(3):238-244 2004. 84. DAMIANI N, GENDE L, BAILAC P, MARCANGELI J, EQUARAS M. Acaricidal and insecticidal activity of essential oils on Varroa destructor (Acari: Varroidae) and Apis mellifera (Hymenoptera:Apidae). Parasitol Research. 106:145- 152 2009. 85. DO-HYUNG K, YOUNG-JOON A. Contact and fumigant activities of constituents of Foeniculum vulgare fruit against three Coleopteran stored product insects. Pest management Science 57: 301-306 86. RUFFINENGO S, EQUARAS M, BAILAC P, TORRES J, BASUALDO M, PONZI M. Essential oils ın the control of Varroa destructor an evaluatıon ın laboratory conditions. Apimondia, 2001. 87. NENTCHEV P.Hyssopus Officinalis L.(Çördük Otu) Eterik Yağının Varroa destructor’a karşı kullanımı üzerine gözlemler. Uludağ Arıcılık Dergisi Mayıs 2003 97 88. KAYGIN TOPER A, YILDIZ Y. Bartın Yöresi balarısı (Apis mellifera L.) (Hymoneptera, Apidae) Zararlıları. ZKÜ Bartın Orman Fakültesi Dergisi 8:10 2006. 89. EQUARAS M, FUSELLI S, GENDE L, FRITZ R, RUFFİNENGO S, CLEMENTE G, GONZALEZ A, BAILAC P, PONZI M. An in vitro evaluation of Tagetes minuta essential oil fort he control of the honeybee pathogens Paenibacillus larvae and ascosphaera apis, and the parasitic mite Varroa destructor. The Journal of essential oil research 17:336-340 2005. 90. RUFFINENGO S, MAGGI M, FAVERIN C, ROSA G, BAILAC P, PRINCIPAL J, EQUARAS M. Essential oils toxicity related to Varroa destructor and Apis mellifera under laboratory conditions. Zootecnia Tropical 25 (1): 2007 98 TEŞEKKÜR Çalışmalarımda yardımcı olan Danışman Hocam Prof. Dr. Levent AYDIN’a, tez izleme komitemde bulunan Hocalarım Prof. Dr. Gürsel SÖNMEZ ve Doç.Dr. Veli Yılgör ÇIRAK’a, çalışmamda kullanmak üzere arılığını açan Arıcı Sebahattin YILMAZ’a, bu araştırmayı bir proje olarak kabul ederek gerçekleşmesine maddi destek sağlayan Uludağ Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’ne, kullandığım esansiyel yağların içeriğini incelememde yardımcı olan Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Mine KÜRKÇÜOĞLU’ na, çalışma arkadaşlarım Araş.Gör.Dr. Onur GİRİŞGİN ve Öğr.Gör.Dr. Oya GİRİŞGİN’e, saha çalışmalarımda yardımlarını esirgemeyen babam Turhan KÜTÜKOĞLU’na, doktora eğitimim süresince her zaman yanımda hissettiğim sevgili aileme ve son birbuçuk yıldır hayatıma giren sevgili oğlum Kadir Efe SÖNMEZ’e çok teşekkür ederim. 99 ÖZGEÇMİŞ 1978 yılında Bursa’da doğdum. İlköğretimimi Altıparmak İlkokulunda tamamlayıp, orta ve lise eğitimime Bursa Kız Lisesi’nde devam ettim. Yüksek Öğrenimimi Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde gördüm ve 2003 yılında mezun oldum. Aynı yılın Eylül ayında Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesinin doktora sınavlarını kazanarak doktora eğitimime Parazitoloji Anabilim Dalı’nda başladım. Bir çocuk annesiyim ve İngilizce bilmekteyim. 100