T.C BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ BİLİM TARİHİ TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN DİNÎ DÜŞÜNCESİ DOKTORA TEZİ ZAKHITBEK ISRAILOV BURSA 2023 T.C BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ BİLİM TARİHİ TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN DİNÎ DÜŞÜNCESİ (DOKTORA TEZİ) Zakhitbek ISRAILOV Danışman Doç. Dr. Mehmet ÇELENK BURSA 2023 TEZ ONAY SAYFASI T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı İslam Mezhepleri Tarihi Bilim Dalı öğrencisi olan 711623019 numaralı Zakhitbek ISRAILOV’un hazırladığı “Türkistan Ceditçilerinin Dinî Düşüncesi” konulu Doktora çalışması ile ilgili tez savunma sınavı, 24/03/2023 günü 14:00-15:30 saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oybirliği ile karar verilmiştir. Üye (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı) Doç. Dr. Mehmet ÇELENK Bursa Uludağ Üniversitesi Üye Dr. Öğr. Üyesi İlhami ORUÇOĞLU Bursa Uludağ Üniversitesi Üye Doç. Dr. Hasan GÜMÜŞOĞLU Yalova Üniversitesi Üye Prof. Dr. Ulvi Murat KILAVUZ Bursa Uludağ Üniversitesi Üye Doç. Dr. Rifat TÜRKEL Kütahya Dumlupınar Üniversitesi 24/03/2023 İNTİHAL RAPORU SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tarih 22/02/2023 Tez Başlığı / Konusu: “TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN DİNÎ DÜŞÜNCESİ” Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 186 sayfalık kısmına ilişkin, 22/02/2023 tarihinde şahsım tarafından Turnitin adlı intihal tespit programından (Turnitin)* aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı % 14‘tür. Uygulanan filtrelemeler: 1- Kaynakça hariç 2- Alıntılar hariç/dahil 3- 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. Tarih ve İmza Adı Soyadı: Zakhitbek ISRAILOV Öğrenci No: 711623019 Anabilim Dalı: Temel İslam Bilimleri Programı: DOKTORA Statüsü: Y.Lisans Doktora Danışman Doç. Dr. Mehmet ÇELENK YEMİN METNİ Doktora tezi olarak sunduğum “Türkistan Ceditçilerinin Dinî Düşüncesi” başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. Tarih ve İmza Adı Soyadı: Zakhitbek ISRAILOV Öğrenci No: 711623019 Anabilim Dalı: Temel İslam Bilimleri Programı: İslam Mezhepleri Tarihi Statüsü:Doktora v ÖZET Yazar Adı Soyadı: Zakhitbek ISRAILOV Üniversite: Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı: Temel İslam Bilimleri Bilim Dalı: İslam Mezhepleri Tarihi Tezin Niteliği: Doktora Mezuniyet Tarihi: …/…/2023 Tez Danışmanı: Doç. Dr. Mehmet Çelenk TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN DİNÎ DÜŞÜNCESİ 19. yüzyılın sonlarında Türkistan toprakları Çarlık Rusyası tarafından işgal edilmiş ve bu işgal neticesince İdil-Ural ve Türkistan topraklarında yaşayan Türk kökenli halklar bu işgale karşı çıkarak tekrar bağımsızlıklarına kavuşmanın yollarını aramışlardır. Bu çabaların neticelerinden biri de ceditçilik hareketidir. Ceditçilik hareketi toplumu başta eğitim olmak üzere sosyal, kültürel, dinî ve siyasî alanlarda ıslah etmeyi savunmaktadır. Ceditçilik hareketinin en önemli basamaklarından biri eğitime getirdikleri reformlardır. Türkistan’da verilen geleneksel eğitim, mektep ve medreselerdeki İslamî eğitimle sınırlı olmuştur. Ancak Ceditçiler çağın gereklerini karşılayan ve farklı ilim dallarının da öğretildiği bir eğitimin hayalini kurmuşlar ve bu uğurda mücadele etmişlerdir. Bu kapsamda yeni okullar açılmış, kitaplar yazılmış ve burada modern bir eğitim biçimi benimsenmiştir. Bu yönüyle halkın bilinçlenmesi ve İslamî eğitiminin daha nitelikli bir şekilde almasını hedefleyen ceditçilik hareketi çeşitli fikir adamlarınca benimsenmiş ve Türkistan halkının düşünce hayatına yön vermiştir. Bu çalışma Türkistan Ceditçilerinin Dinî Düşüncesini konu edinmektedir. Türkistan ceditçileri siyasî, iktisadî, ictimaî birçok konu gibi dinî konularda da fikir üretmişlerdir. Bu çalışmada ceditçilik düşüncesi, ortaya çıkışı, kökenleri, siyasî ve dinî yönü başta olmak üzere çeşitli açılardan incelenmiş; Abdurrauf Fıtrat, Mahmudhoca Behbudi, Münevver Kari gibi önemli ceditçilerin fikir yapıları analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Türkistan, Ceditçiler, Abdurrauf Fıtrat, Mahmudhoca Behbudi, Münevver Kari. vi ABSTRACT Name & Surname: Zakhitbek ISRAILOV University: Bursa Uludağ University Institute: Institute of Social Sciense Field: Basic Islamic Studies Subfield: History of Islamic Sects Degree Awarded: PhD. Date of Degree Awarded: …/…/2023 Supervisor: Doç. Dr. Mehmet Çelenk RELIGIOUS THOUGHT OF TURKESTAN JADIDISTS At the end of the 19th century, Turkestan lands were occupied by Tsarist Russia, and as a result of this occupation, the peoples of Turkish origin living in the Idil- Ural and Turkestan lands opposed this occupation and sought ways to regain their independence. One of the results of these efforts is the jadidism movement. Jadidism movement advocates reforming society in social, cultural, religious and political fields, especially in education. One of the most important steps of the Jadidism movement is the reforms they brought to education. The traditional education given in Turkestan has been limited to the Islamic education in schools and madrasas. However, this Jadidists dreamed of an education that met the age and taught diferent branches of science, and they struggled for this cause. In this context, new schools were opened, books were written and a modern from of education was adopted here. In this respect, the Jadidism movement, which aims to raise awareness of the people and to receive Islamic education in a more qualified way, has been adopted by various intellectuals and has given direction to the intellectual life of the people of Turkestan. This study deals wiht the Religious Thought of the Turkestan Jadidists. Turkestan jadidists also produced ideas on religious issues such as political, economic and social issues. In this study, the idea of jadisizm, its emergence, origins, political and religious aspects were examined from various perspectives; The intellectual structures of important jadidists such as Abdurrauf Fıtrat, Mahmudhoca Behbudi, Münevver Kari were analyzed. Keywords: Turkestan, Jadidists, Abdurrauf Fitrat, Mahmudhoca Behbudi, Munevver Kari. vii ÖNSÖZ Ruslar XVIII. yüzyıla gelindiğinde sürdürdüğü yayılma politikasını Türkistan Hanlıkları üzerine çevirmiş ve bölgede ötedenden beri devam eden siyasi düzensizlik ve karışıklıklar daha da içinden çıkılmaz bir yola girmiştir. Türkistan coğrafyasına yönelmiş olan Ruslar, bu fırsattan faydalanarak istilalarının temelini hazırlamışlardır. XIX. yüzyılın ortalarında Çarlık Rusya’sı Türkistan topraklarının büyük bir kısmını işgal etmiş ve istediği kadar sömürmeye ve yönetmeye devam etmiştir. Türkistan’da Rus yönetiminin uyguladığı bazı siyasi ve kültürel sonuçlar, belli bir zaman sonra millî bir uyanışı tetiklemiştir. Bu uyanış ceditçilik hareketi olarak adlandırılmıştır. Ceditçilik hareketi XIX. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, XX. yüzyılın başlarında şekillenip kısa zaman içerisinde geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. XIX. ve XX. yüzyıllarda ceditçi, ıslahçı, marifetçi ve terakki gibi tabirler hep aynı hareketin temsilcileri için kullanılagelmiştir. Bunlar içinde ceditçi veya ceditçilik tabirleri, hem dinî düşüncede, hem eğitimde yenileşmeyi savunanlar için ortak bir isim haline gelmiş ve günümüze kadar daha çok kullanılan kavaram olmuştur. Türkistan ceditçilerinin tümünün kullandığı cedit ve ıslah kavramları, hem dinî düşünce hem de eğitimde yenileşmeyi içine almaktadır. Bu hareket farklı dönemlerde değişik ilim adamlarınca farklı şekillerde algılanmıştır. Ceditçiler denildiğinde çoğu zaman Rusya ve Türkistan Türkleri arasında yeniliğe açık ve yenilik taraftarı aydınlar kastedilmekte ve Batı’daki gelişmelerden haberdar olan, kendi toplumlarındaki gerilikten rahatsızlık duyan ve bu durumu değiştirmek için çaba harcayanlar akla gelmektedir. Bu çalışma esas olarak, Türkistan’da XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlarında etkili olamaya başlayan ceditçilerin fikir dünyasını ve dinî düşüncelerini anlama çabasının bir ürünüdür. Çalışmamız giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında, Türkistan’da ceditçilik hareketinin ortaya çıkış sırasındaki gelişmelerden kısaca bahsederek, bölgede önemli problem olan Çar Rusya’sının işgali ve devamında ceditçilik hareketinin siyasi arka planı hakkında kısaca durulacaktır. Birinci bölümde; cedit, usul-i cedit ve ıslah terimleri ile ilgili kavramsal tahlil yaptıktan sonra, Türkistan ceditçilerinin ortaya çıkışındaki dış etkenlere değinilmiş ve dinle ilgili görüş bildiren Ceditçilik temsilcilerinin hayatı ve eserleri hakkında bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde Türkistan ceditçilerinin dinî alandaki görüşlerine yer verilmiştir. Burada bazı felsefî, kelamî, fıkhî ve içtimaî meseleler hakkında ceditçilerin görüşleri incelenmiş ve böylece ceditçilerin, dinî düşüncenin ıslahıyla ilgili fikirleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise Türkistan ceditçilerinin eğitim alanında yenileşmeye etkisi ve ceditçilerin görüşleri ele alınmıştır. Bu çalışmada derinlikli bir analiz yapılması hedeflenmiş bu sebeple de konu coğrafya ve dönem açısından sınırlandırılmıştır. Zira ceditçilik düşüncesi geniş bir coğrafyayı etkilemiştir. Bunun yanında Türkistan ceditçilerinin bazılarının dinî meselelerle ilgilenmesi sebebiyle özellikle de bu hususta kafa yormuş düşünürler seçilmiştir. Dolayısıyla çalışmamız Türkistan ceditçilerinin tamamını analiz etme iddiası viii taşımamakta, ancak dönemin yapısına ve önde gelen ceditçilerin görüşlerine yer vererek Türkistan ceditçiliğine ilgi duyanlar için önemli veriler sunmaktadır. Bu çalışmada tavsiyeleriyle, yardımcı olan değerli danışmanım Doç. Dr. Mehmet Çelenk’e, zaman zaman görüşlerine başvurduğum, teşvikleri ile yol gösteren değerli hocam Prof. Dr. Seyfettin Erşahin’e, tezi sabırla okuyan ve düzeltme önerilerinde bulunan Arş. Gör. Zeynep Sena Kaynamazoğlu’na ve araştırmanın her aşamasında maddi ve manevi desteği olan tüm arkadaşlarıma en derin şükranlarımı sunarım. Zakhitbek ISRAILOV Bursa, 2023 ix İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI .................................................................................................... ii İNTİHAL RAPORU ...................................................................................................... iii YEMİN METNİ ............................................................................................................. iv ÖZET ................................................................................................................................ v ABSTRACT .................................................................................................................... vi ÖNSÖZ ........................................................................................................................... vii İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. ix KISALTMALAR .......................................................................................................... xii GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 1. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ .................................................................. 1 2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI ............................................... 2 3. CEDİT HAREKETİNİN ORTAYA ÇIKIŞI SIRASINDA TÜRKİSTAN ............... 3 3.1. Çarlık Rusyası’nın Türkistan’a Girmesi ............................................................. 3 3.2. Buhara Hanlığının İşgali ..................................................................................... 6 3.3. Hive Hanlığının İşgali ......................................................................................... 9 3.4. Hokand Hanlığının İlhakı ................................................................................. 10 3.5. Ceditçilik Hareketinin Siyasi Arka Planı .......................................................... 13 3.6. Ceditçilik Hareketinin Sosyo-Ekonomik Arka Planı ........................................ 15 3.7. Fikrî Arka Plan ve Geleneksel Yapı (Kadimcilik)............................................ 17 BİRİNCİ BÖLÜM CEDİTÇİLİK HAREKETİNİN DOĞUŞU, KAVRAMSAL BAKIŞ VE TEMSİLCİLERİ 1. CEDİT, ISLAH VE USUL-İ CEDİT KAVRAMLARININ TAHLİLİ .................. 22 1.1. Cedit Kavramı ................................................................................................... 22 1.2. Islah Kavramı .................................................................................................... 25 1.3. Usul-i Cedit Kavramı ........................................................................................ 26 2. TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN BESLENDİĞİ KAYNAKLAR ....................... 28 2.1. İç Kaynaklar ...................................................................................................... 28 2.2. Dış Kaynaklar ................................................................................................... 29 2.2.1. Tatar Ceditçileri ......................................................................................... 30 2.2.2. Osmanlı Islahat Hareketi ............................................................................ 34 2.2.3. Mısır’daki Yenilik Hareketi ....................................................................... 38 2.2.4. İran’ın Etkisi............................................................................................... 39 x 2.2.5.Batı’nın Etkisi ............................................................................................. 40 2.2.6.Rusya’nın Etkisi .......................................................................................... 44 3. TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN TEMSİLCİLERİ ............................................. 45 3.1. Abdurrauf Fıtrat ................................................................................................ 46 3.1.1. Hayatı ......................................................................................................... 46 3.1.2. Faaliyetleri.................................................................................................. 50 3.1.3. Eserleri ....................................................................................................... 51 3.2. Mahmudhoca Behbudi ...................................................................................... 53 3.2.1. Hayatı ......................................................................................................... 53 3.2.2. Faaliyetleri.................................................................................................. 56 3.2.3. Eserleri ....................................................................................................... 62 3.3. Münevver Kari .................................................................................................. 64 3.3.1. Hayatı ......................................................................................................... 64 3.3.2. Faaliyetleri.................................................................................................. 66 3.3.3. Eserleri ....................................................................................................... 71 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN DİNÎ DÜŞÜNCESİ 1. FELSEFÎ VE İÇTİMAÎ KONULARA YAKLAŞIMLARI .................................... 75 1.1. Sosyal Yapıya Yaklaşımı .................................................................................. 76 1.2. Bilime Yaklaşımı .............................................................................................. 83 1.3. Siyasi Yapıya Yaklaşımı ................................................................................... 93 2. DİNÎ İLİMLERE YAKLAŞIMLARI ................................................................... 103 2.1. Kur’an ve Hadis .............................................................................................. 103 2.2. İslam Tarihi ..................................................................................................... 108 2.3. Fıkıh ................................................................................................................ 111 2.4. Kelam .............................................................................................................. 114 2.5. Tasavvuf.......................................................................................................... 117 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM CEDİTÇİLERİN DİN EĞİTİMİ ALANINDAKİ ETKİSİ 1. TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİ’NİN EĞİTİMDE YENİLEŞME GİRİŞİMİ ......... 119 1.1. İsmail Gaspıralı Eğitim Reformu .................................................................... 119 1.2. Türkistan Ceditçilerinin Eğitim Reformu Girişimleri .................................... 126 1.3. Türkistan’daki Medreselerin Durumu ............................................................ 131 1.4. Buhara’daki Medreselerin Durumu ................................................................ 136 1.5. Türkistan’da Usul-i Cedit Mektepleri ............................................................. 140 1.6. Buhara’da Usul-i Cedit Mektepleri................................................................. 153 1.7. Kadimcilerin Usul-i Cedide Karşı Çıkma Gerekçeleri ................................... 157 xi SONUÇ ......................................................................................................................... 164 KAYNAKLAR ............................................................................................................ 167 xii KISALTMALAR bkz. : Bakınız C. : Cilt c.c. : Celle celalühu çev. : Çeviren Ed. : Editör haz. : Hazırlayan Hz. : Hazreti İA : İslam Ansiklopedisi İSAM : İslam Araştırmalar Merkezi md. : Madde No. : Numara Nşr. : Neşr s. : Sayfa s.a.v. : Sallallahu aleyhi ve selam ss. : Sayfalar TDV : Türkiye Diyanet Vakfı vd. : Ve diğerleri 1 GİRİŞ 1. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ Bu araştırmanın amacı, Türkistan ceditçilerinin Türkistan’da doğuşu, gelişmesi ve dinî görüşlerini inceleyerek, bugüne kadar tespit edilmeyen bazı bilgileri ortaya çıkarıp analiz ederek bilim dünyasına kazandırmaktır. Hedefimiz elde ettiğimiz verileri objektif olarak değerlendirmek ve gerçek bilgileri tespit etmeye çalışmaktır. Günümüze değin Türkistan ceditçileriyle alakalı çeşitli araştırmalar bulunuyor olsa da, Türkistan ceditçilerinin dinî yönünün yeterince ele alınmadığı görülmektedir. Bu sebepten dolayı, bu çalışma Türkistan ceditçilerinin dinî yaklaşımlarını içinde bulundukları tarihi ve toplumsal şartlar ışığında ele alarak literatürdeki boşluğu doldurmayı hedeflemektedir. Bu araştırma, İslam Mezhepleri Tarihi açısından da bazı tarihsel olayları aydınlatma konusunda önem kazanmakta, Türkistan ceditçiliği konusuna yeni bir yaklaşım getirmektedir. Türkiye’de ceditçilikle ilgili çalışmalarda özellikle ceditçilerin mimarı sayılan İsmail Gaspıralı ve Tatar ceditçilerinin önderleri hakkında birçok çalışmalar yapılmıştır. Fakat Türkistan ceditçileri hakkında yeterince çalışma yapılmamıştır. Oysa Türkistan ceditçilerinin faaliyetleri, Türkistan tarihi açısından bir nevi dönüm noktası olmuştur. Çalışmamız Türkistan ceditçilerinin dinî düşüncelerini incelemeyi hedeflemektedir. Türkistan ceditçileri birçok konulara değindiği gibi dinî konulara da değinmiştir. Bu açıdan Türkistan ceditçileri önemlidir. Çalışmamız bu bağlamda ilk olarak ceditçilik hareketinin arka planını ve ortaya çıkışını ele alarak, sonrasında Türkistan ceditçilerinin önderleri olarak bilinen Mahmudhoca Behbudi, Münnever Kari ve Abdurrauf Fıtrat hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde dinî görüşleri analiz edilmiştir, üçüncü bölümde ise ceditçilerin eğitime bakışı incelenmiştir. 2 2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI Bu çalışmada derinlikli bir analiz yapılması hedeflenmiş bu sebeple de konu coğrafya ve dönem açısından sınırlandırılmıştır. Zira ceditçilik düşüncesi geniş bir coğrafyayı etkilemiştir. Bunun yanında Türkistan ceditçilerinin bazılarının dinî meselelerle ilgilenmesi sebebiyle özellikle de bu hususta kafa yormuş düşünürler seçilmiştir. Dolayısıyla çalışmamız Türkistan ceditçilerinin tamamını analiz etme iddiası taşımamakta, ancak dönemin yapısına ve önde gelen ceditçilerin görüşlerine yer vererek Türkistan ceditçiliğine ilgi duyanlar için önemli veriler sunmaktadır. Araştırmamız en başta tarihsel olaylara tarafsızca yaklaşılmıştır. Konuyla ilgili kaynaklar bilimsel ölçüler çerçevesinde değerlendirmeye çalışılmıştır. Öncelikle eserlerinde dinî görüşleri mevcut ceditçilerin eserlerini inceleyerek, dinle ilgili ne gibi görüşler bildirdiğini belirtmek ve sonuç çıkarmaya gayret edilmiştir. Biz bu incelemede alanımızı zaman ve mekân olarak sınırlı tutmak istedik. Özellikle konuyu ilgilendiren kaynakları detaylı bir şekilde kullanabilmemiz açısından böyle bir sınırlamanın zaruri olduğunu düşündük. Mekân olarak o dönemlerde Türkistan toprakları içinde bulunan ve günümüzde bağımsız devlet olarak bilinen Özbekistan ceditçileriyle sınırlandırmış durumdayız. Burada dikkat ettiğimiz nokta konumuzu ilgilendiren ceditçilerle özellikle de dinî düşünceleri bulunan ceditçileri seçerek onların dinî görüşünü ortaya koymaya çalıştık. Zaman bakımından Türkistan’da faaliyetleri ortaya çıkışı 1900’lı yıllardan itibaren, 1920 yılına kadarki dönemi incelemeye gayret ettik. Biz bu çalışmamızda Özbekistan ceditçilerini esas alarak gerektiğinde diğer cumhuriyetlerdeki ceditçilere atıfta bulunarak Türkistan ceditçilerinin dinî düşüncelerini kısmen ortaya koymaya çalıştık. Sovyetler döneminde Türkistan tarihi yeterince incelenmemiştir. Çünkü Sovyetler Birliğinin dış dünyaya kapalı olması, birçok kaynaklara ulaşmayı zorlaştırmıştı. Diğer taraftan Rus hükümetinin Türkistan Müslümanlarına baskılarından dolayı, Türkistan’la ilgili çalışmalarda ve ceditçiler hakkında 1980’li yılların sonuna kadar, yalnızca kısaca bilgi verilmiştir. Ayrıca ceditçilikle ilgili çalışma yapanların, önemli bir kısmını Türkistan 3 ve Rusya kökenli araştırmacılar oluşturmaktadır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki 1991’de Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını kazandıktan sonra ceditçilik hareketi üzerine birtakım olumlu çalışmalar yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir. Bununla birlikte ceditçilikle ilgili araştırma yapmaya yönelik ilgi ve alâka artmıştır. Türkistan ceditçileri hakkında özellikle tarihçiler, edebiyatçılar tarafından bilimsel çalışmalar yayımlanmıştır. Bu bilimsel çalışmalar ceditçilik hareketi hakkında aydınlatıcı bilgiler vermiştir. Tez çalışmasında kullandığımız kaynaklar konusuna değinirsek, özellikle Türk lehçelerinde yayınlanan eserlerin yanı sıra Rusça eserleri ve Türkiye’de çalışılan eserler ve tezleri de inceleyerek kullanmaya çalıştık. Tezimizde özellikle Türkistan Ceditçilerinin önderleri tarafından kaleme alınan çalışmalarında dinî görüşleri incelemeyi özen gösterdik. 3. CEDİT HAREKETİNİN ORTAYA ÇIKIŞI SIRASINDA TÜRKİSTAN 3.1. Çarlık Rusyası’nın Türkistan’a Girmesi Türkistan kelimesi Farsça kökenli olup “Türk İli” anlamına gelir ve Mâverâünnehir’in doğusundaki dağlık bölge için ilk olarak İranlılar tarafından kullanmıştır. İlerleyen zamanlarda bu ad Orta Asya’daki Türklerin yaşadığı bölgeler için kullanılmıştır. Türkistan kavramı Müslüman Türkler için bir siyasî kimlik ve birlik ifadesidir. Fakat Ruslar bu kavramın dünyanın her yerindeki Türk milletleri için millî ve dinî dayanışma ruhunu andırdığı bahanesiyle, bu kavramı kullananları Panislamizm ve Pantürkizm hayranı olmakla suçladılar. Sovyet tarihçileri, coğrafyacıları ve siyasetçileri, bu bölgenin esas adının Orta Asya olduğunu iddia ettiler. Bunun yanında, bölgenin etnik ve kültürel bütünlüğünü kırmak için Kazak topraklarını da devamlı olarak Türkistan, hatta Orta Asya kavramlarının dışında tuttular. Tarih boyunca Türkistan adında bir hanlık veya devlet kurulmamıştır, ama Orta Asya’nın büyük bir bölümünü oluşturan veya tarih boyunca Türklerin anayurdu olarak kabul edilen coğrafi 4 bölgeye Türkistan denmiştir.1 Biz Türkistan terimini bu anlamda kullanmaya özen göstereceğiz. Çünkü doğru olanı da budur. Orta Asya kavramını daha çok özellikle Ruslar kullanmış görünmekte, çünkü Türk veya Türkistan terimlerini silme gayreti içerisinde olmuşlardır. Türkistan eski çağlardan beri Türklerin ana yurdu olarak bilinir ve köklü bir tarihe sahip olup, coğrafyası da geniş bir alanı kapsamaktadır. Bölge genel olarak; kuzeyde Sibirya, güneyde İran, Afganistan ve Tibet, batıda Hazar denizi ile Horasan dağları, doğuda Çin ve Moğolistan’a kadar uzanan bölge şeklinde sınırlandırılmıştır. Günümüzde Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Tacikistan’ı kapsayan topraklar Batı Türkistan, Uygurların yaşadığı bölge de Doğu Türkistan olarak adlandırılmaktadır. Zira Türkistan coğrafyasının Rusya hakimiyeti altında kalan bölümü Batı Türkistan olarak bilinirken, Çin hakimiyeti altında kalan bölümü ise Doğu Türkistan olarak isimlendirilmektedir. XIX. yüzyılda Türkistan’ın nüfusu Doğu ve Batı olmak üzere 17 milyon civarında belirtilmiştir. Türkistan coğrafyasının yüz ölçümü 5.340.066 km2’dir. 2 Altın Orda devletiyle Timurlu devletinin yıkılmasından sonra, o bölgede güç ve otorite Rusların eline geçmiş ve söz sahibi olmaya başlamıştır. Ruslar 1552 yılında ilk Kazan Hanlığı’nı, 1556’da Astrahan Hanlığı’nı ve Sibirya Hanlığı’nı ele geçirip bu büyük toprakların zenginliklerine sahip olmuşlardır.3 XVI. yüzyılda Rusya Türkistan için rakip konumuna gelmiştir. Rusya bu fırsattan faydalanarak adım adım Türkistan topraklarına doğru ilerlemeye başlamıştır. XVII. yüzyıl boyunca Rusya’dan Türkistan’a dokuz heyet gelmiştir. Onların başlıca görevleri ticarî meselelerden ibaretti. Fakat onlara Rusya’nın talimatıyla, ziyaret edilen devletin ekonomisi, askeri durumu, politikası ve komşu ülkelerle ilişkileri hakkında bilgi toplama emri verilmiştir. Esasen Rusya’dan her heyet geldiğinde samimi davranmaları Türkistan halkı tarafından şüpheyle karşılanmıştır. Fakat bu şüpheye rağmen kimsenin aklına Rusya hakkında bilgi toplamak gibi düşünce gelmemiştir. Bunun sebebi özellikle Cengiz Han 1 Daha geniş bilgi için bkz: Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi (İstanbul: Enderun Yayınevi, 1981); Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Millî Mücadele Tarihi (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1995). 2 Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, 1-2. 3 Hayit, Türkistan Devletlerinin Millî Mücadele Tarihi, 29. 5 ve Timur döneminde, devletin önemli vazifesi olarak bilinen casusluğun gayrı ahlaki olarak kabul edilmesidir. Dolaysıyla kimse Rusya’nın amacıyla ilgilenmemiş ve ticarî münasebetin tesisi bahanesiyle Türkistan’ı istila yolları kolaylaşmıştır.4 Gittikçe güç kazanarak Türkistan topraklarını işgal etmeye devam eden Rusya, işgalinin gerekçesi olarak, Kalmukların devamlı Kazaklara saldırmalarını, Kazakların kendi kabileleri arasında anlaşmazlıklar yaşamasını, Hokand Hanlığı’nın göçebe Kırgız ve Kazaklardan ağır vergiler almasını öne sürmüş ve günümüz Kazakistan topraklarının geri kalan kısmını ele geçirmeye başlamıştır.5 Ruslar XVIII. yüzyıla gelindiğinde sürdürdüğü yayılma politikasını Türkistan Hanlıkları üzerine çevirmiş ve bölgede önceden devam eden siyasi düzensizlik ve karışıklıklar daha da çıkılmaz bir yola girmiştir. Türkistan coğrafyasına yönelmiş olan Ruslar, bu fırsattan faydalanarak istilalarının temelini hazırlamışlardır. XIX. yüzyılda İngiltere’nin Türkistan ile ilgilenmeye başlaması, Rus hükümetini iyice telaşlandırmış ve Türkistan topraklarına ilerlemesini hızlandırmıştır. Bu bağlamda Çarlık Rusyası daha geniş bilgi edinmek için bölgeye birçok bilim adamı, elçi, asker, tüccar ve seyyahı ajan olarak göndermiş ve onların gözlemleri, verdiği bilgiler doğrultusunda işgal politikasını oluşturmuştur.6 XIX. yüzyılın ikinci yarısında Türkistan’ın kuzeyinde yer alan Kazak bozkırlarının büyük bölümü Rusya tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Türkistan’ın güney kısmında ise üç Türk devleti bulunuyordu, bunlar Buhara Emirliği, Hokand ve Hive Hanlıkları idi. 4 Baymirza Hayit, Türkistan Rusya ve Çin arasında (Ankara: Otağ Yayınları, 1975), 41-44. 5 Hayit, Türkistan Devletlerinin Millî Mücadele Tarihi, 40. 6 Hayit, Türkistan Devletlerinin Millî Mücadele Tarihi, 50-55. 6 3.2. Buhara Hanlığının İşgali Buhara’yı kendisine merkez seçen Muhammed Şeybanî Han, 1500’lü yıllarda Türkistan’da siyasi bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Kısa sürede siyasi birliği sağlamasıyla Türkistan’da Buhara Hanlığı siyasi bir aktör olarak ön plana çıkmıştır. Buhara Hanlığı Rusya hâkimiyeti altına girinceye kadar, Türkistan’ın önemli kısmında söz sahibi olmuş ve Rusya’nın işgaliyle birçok alanda Rusya’ya bağlı bir devlet haline gelmiştir. Buhara Hanlığının toprakları günümüzde Özbekistan Cumhuriyeti sınırları içinde bulunmaktadır.7 Türkistan’da Timur devletinin mirasçısı sayılan Buhara Hanlığı’nın doğusunda Hokand Hanlığı, kuzeyinde Kazak bozkırları, batısında Karakurum çölü ve İran, güneyinde Çarcuy ve Merv şehirleri ile Amuderya’nın güney sahilleri bulunuyordu. Buhara Emirliğinde ahalinin büyük çoğunluğu Buhara ve Semerkant şehirlerinde yaşıyordu, geri kalan şehirleri Karşı, Şehrisebz, Guzar, Tirmiz, Şirabad, Hisar, Duşanbe ve Kulab idi.8 Buhara Hanlığında Canoğulları (1599-1785) ve Mangıtlar (1785-1920) hüküm sürmüşlerdir.9 Canoğulları sülalesinden Ubeydullah Han (1702-1711) yönetimi güçlendirmek için çeşitli uygulamalarda bulunmuş ve bunlar da iç karışıklıklara sebep olmuştur. Bu sırada Fergana Vadisi Buhara Hanlığından ayrılarak Hokand Hanlığı olarak kurulmuştur. Canoğullarının Buhara Hanlığındaki hâkimiyeti Ebulfeyz Han’la (1712- 1753) son bulmuştur.10 Ebulfeyz Han’dan sonra, ailede başka erkek evladı olmadığı için taht Mangıtlara geçmiştir. İlk Mangıtlardan Atalık Muhammed Rahim’den (1753-1758) sonra tahta oturan Mir Masum (1784-1800) emir unvanını kullanmış ve Buhara Hanlığı yerine Buhara Emirliği ismi kullanılmaya başlanmıştır. Onun ardından ise devlet barışçı bir siyaset izleyen Emir Haydar (1800-1826) tarafından yönetilmiştir. Emir Haydar’dan 7 Ramazan Şeşen, “Buhara”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1992), 6/336. 8 Abdullah Recep Baysun, Türkistan Millî Hareketleri (İstanbul: Rengel Kitabevi, 1945), 7. 9 Mirza Bala, “Buhara”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1992), 6/768. 10 Abdülkerim Özaydın, “Canoğulları”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1992), 8/154-155. 7 sonra Nasrullah Han (1826-1860) döneminde iç karışıklıklar çıkmış ve Hive, Hokand Hanlıklarıyla mücadele etmiştir. Nasrullah Han’ın yerine Emir Muzaffer (1860-1885) geçmiştir. Buhara Emir Muzaffer döneminde Rusların işgaline maruz kalmıştır.11 1865 yılında Rusların Taşkent’e saldırması sırasında, yani Hokand Hanlığı ile Ruslar arasında kanlı savaş yaşanırken Buhara Emiri Muzaffer Hokand’ı işgal etti. Emir Muzaffer bencilliği nedeniyle Ruslara yardım etmiştir.12 Böylece Hokand Hanlığı ile Buhara Hanlığının Ruslara tâbi olmasına neden olmuştur. Rusya Taşkent’in işgalinin ardından 1865’te Buhara Emirliği ile de çatışmaya girmiş ve böylece Buhara’nın topraklarını da almaya çalışmış ve bu çatışma 1868’e kadar sürmüştür. Rusların işgale başlamasından itibaren Buhara Emirliğinde iç karışıklık ve dış siyasetteki sorunlar nedeniyle Buhara Emirliği yeterli derecede müdahale yapamamıştır. Askeri bakımdan Ruslara karşılık verecek kadar yeterli teçhizat ve donanıma sahip değildiler. Bunun yanı sıra Buhara Emiri Muzaffer’in, komutanlarının savaş sırasında söz dinlememesi ve itaatsizlikleri, Ruslar karşısında zayıf kalmalarına sebep olmuştur.13 Türkistan Genel Askeri Valisi General K. P. Kaufmann 14 Mayıs 1868’de 3500 kişilik bir kuvvet ile harekete geçmiş ve Türkistan bölgesindeki en büyük şehir olarak bilinen Semerkand’ı ele geçirmiştir. Semerkant’ın düşmesinden sonra Rusya harekete geçerek Zerefşan ovasının büyük bir kısmını hâkimiyeti altına almıştır.14 Buhara Kuvvetleri Haziran 1868’de ağır bir şekilde mağlup edilmiştir. Aynı yıl Türkistan Genel Valisi General K. P. Kaufman Taşkent’e gelmiş ve Buhara Emiri Kaufman’dan sulh talebinde bulunmuştur.15 Böylece Buhara Ruslara karşı mağlubiyeti kabul etmiş ve ardından Buhara ve Rusya arasında bir antlaşma imzalanmıştır. Buhara Emirliği Rusya’nın himayesine girmiştir. On iki maddeden oluşan bu antlaşma Buhara Emirliğinin çöküşüne zemin oluşturmuştur. Rus yönetiminin Buhara hâkimiyetini resmiyete dökememesinin sebebi, Rusya ile İngiltere arasındaki ilişkileri daha fazla gerginleştirmemektir. Bunun 11 Bala, “Buhara”, 6/769. 12 Hayit, Türkistan Rusya ve Çin arasında, 32. 13 Mehmet Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti İle Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875) (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1994), 88-89. 14 Hayit, Türkistan Devletlerinin Millî Mücadele Tarihi, 103-110. 15 Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti İle Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), 278. 8 yanında Türkistan coğrafyasında İslam’ın önemli merkezi sayılan Buhara’yı Rusya yönetimine bağlamanın zamansal açıdan uygun bulunmaması sebebiyle, Buhara Emirliğinin sözde yönetimi Emir’e teslim edilmiştir.16 Buhara Hanlığı, Türkistan Hanlıkları arasında en eski ve en güçlüsüydü. Fakat Rusların Türkistan’ı işgalinde çeşitli şehirlerini kaybetmiş ve nihayet 1873 yılında Emir Muzaffer ile Türkistan Genel Valisi Kaufman arasındaki antlaşmayla Rusya’ya bağlı bir devlet haline gelmiştir.17 Rusya ile Buhara arasında 28 Eylül 1873’te 18 maddeden oluşan yeni bir antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşmayla Buhara Emirliği yeniden Rusya’nın kontrolü altına girmiştir.18 Buhara Emirliği bu anlaşma ile Semerkant şehrini Rus hâkimiyetinin himayesine teslim etmiş ve Buhara sınırları içerisinde Rus vatandaşlarına ticari serbestlik hakkı vermiş, ayrıca dış politikada Rus kontrolü altına girmiştir.19 Rusya’dan gelen tüccarlara veya Ruslara, Buhara sınırları içerisinde her koşulda imkânlar yaratılmış, istedikleri yerde yaşama ve mülk sahibi olabilme hakkına da sahip olmuşlardır.20 Buhara uzun dönemlerden beri, İslam Dünyasının önemli bir eğitim ve kültür merkezi olarak bilinirdi. Ayrıca Bahaüddin Nakşibendî tarafından kurulan Nakşibendîlik tarikatının da merkezi olması nedeniyle, bütün İslam Dünyasında Buhara-i Şerif olarak anılmaktaydı.21 Bu tarihi ve sosyal süreç, Buhara din adamlarında güçlü bir geleneksel anlayış oluşturmuştur. Diğer taraftan Cedit hareketinin de önemli bir merkezi olduğunu söylemek mümkündür. Türkistan’da özellikle Rus işgalinden sonra ve işgalin tesiriyle, Türkistan aydınları, uleması, orta sınıf tüccarları ve benzeri kişiler ceditçilik hareketini başlatmıştır. Türkistan’ın başka bölgeleri gibi Buhara Hanlığı da bu sürecin içine girmiştir. Bu sürecin ilerleyen dönemlerinde Rus hâkimiyetinden bir türlü kurtulamayan Buhara Hanlığının 16 Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, 255. 17 A. Ahat Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi (İstanbul: Emre yayınları, 2003), 73. 18 Baymirza Hayit, Sovyetlerde Türklüğün ve İslam’ın Bazı Meseleleri (İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 2000), 163. 19 Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, 74. 20 Hamid Ziyayev, Özbekistan Müstemleke ve Zulüm İşkencesinde (Taşkent: Şark Neşriyat, 2006), 38. 21 Şeşen, “Buhara”, 6/363-367. 9 zulmüne karşı durabilmek için Buhara’da “Yaş Buharalılar” 22 adında siyasi bir oluşum kurulmuştur. 3.3. Hive Hanlığının İşgali Hive Hanlığı ticaretin geliştiği ve ticaret merkezlerini birbirine bağlayan Harezm topraklarında kurulmuştur. Hive Hanlığı topraklarının bir bölümü Amuderya ile Kızılkum çölünü kapsamaktadır. Hive şehri Harezm bölgesinde yer aldığı için Harezm Hanlığı olarak da isimlendirilmiştir.23 Hive Hanlığı tarihte Türkistan’ın en eski medenî bölgelerinden birisiydi. Hanlık, 1505’e kadar Timurlular tarafından yönetilmiştir ve 1505’ten sonra Şeybani Han’ın Harezm’e düzenlediği bir sefer neticesinde hâkimiyet Şeybani Han’a geçmiştir. Şeybani Han hâkimiyeti fazla uzun sürmemiştir. Onun döneminde Şah İsmail önderliğindeki Safeviler, Harezm bölgesini ele geçirmişlerdir. Safeviler bölgede Şiî bir politika uygulamıştır, bu sebeple bölgedeki Sünniler rahatsız olmuşlardır. Bu süreç fazla uzun sürmemiştir, Şeybani soyundan gelen İlbars 1512 yılında Hive Hanlığı’nı kurmuştur. Hive Hanlığı 17. yüzyılın ortalarına kadar bazen bağımsız, bazen de Buhara Hanlığına bağlı olarak varlığını sürdüregelmiştir. Hive Hanlığında Ebulgazi Bahadır Han’ın (1644- 1664) hâkimiyeti ele almasıyla hanlık tekrar eski gücüne kavuşmuştur. Tarihçi ve bilim adamı olarak bilinen Ebulgazi Bahadır Han döneminde ülkede ilim ve ticaret gelişmiştir.24 Ebulgazi Bahadır Han’dan sonra Hive Hanlığı’nda taht kavgaları başlamış, bu durum içeride hanlığı zayıflatırken, dışarıda Ruslar ve Farsların bölgeye kolaylıkla 22Yaş Buharalılar, “Türkistan’daki oluşumlardan farklı olarak Buhara Emirliğinin siyasi yapısının etkisiyle, özellikle siyasi yönde faaliyet göstermiştir. Bu oluşumların neticesinde Ceditçilik hareketi yirminci yüzyılda özellikle Buhara’da siyasi bir oluşum şekline bürünmüştür. Böylece Emirlik yönetimine karşı mücadele etmekte olan Yaş Buharalılar ile yeni bir kimlik oluşturmuştur”. 23 Dinçer Koç, “Hive (Harezm) Hanlığı”, haz. Hayrunnisa Alan - İlyas Kemaloğlu, Avrasya’nın Sekiz Asrı Cengizoğulları (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2017), 571. 24 Hayit, Türkistan Rusya ve Çin arasında, 27-29. 10 girebilmelerine zemin hazırlamıştır. 1711’de dönemin büyük gücü olarak bilinen Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Prut savaşı patlak vermiş ve bu sıralarda ekonomik sıkıntılar çeken Rusya gözünü Türkistan bölgesine dikmiştir. 1717 yılında Çarlık Rusya’sı Aleksandr Bekoviç Çerrasskiy komutanlığında Hive seferini başlatmıştır.25 Hive Hanlığı’nın başında bulunan Şir Gazi Han Rus ordusuna tek bir kasabada kalmasında yeterli miktarda kaynak olmadığını söyleyerek, Bekoviç’e ordularını beş ayrı kasabaya dağıtmasını tavsiye etmiştir. Bekoviç bu karara uymuş ve Hive kuvvetleri hepsini yok etmiş ve böylece Rus ordusu mağlubiyete uğramıştır. Bu mağlubiyetten sonra XIX. yüzyıla kadar Çarlık Rusya’sı ve Hive Hanlığı arasında şiddetli bir çatışma olmamıştır.26 Bu arada 1740 yılında İran şahı Nadir Şah Hive’yi İran’a bağlamıştır. Nadir Şah’ın ölümünden sonra ise Hive tekrar bağımsızlığını kazanmıştır. Hive’nin önemli hanlarından biri olan Muhammed Rahim Han (1806-1826) zamanında Horasan, Merv ve Kazak topraklarının bir kısmı Hive Hanlığına katılmıştır. Onun ölümünden sonra Muhammed Emin Han’ın (1846-1855) tahta geçmesine kadar ülkede karışıklıklar vuku bulmuştur. Fakat bu sırada Rusya tekrar Hive Hanlığına göz dikmiştir. III. Muhammed Rahim Han (1864-1910) zamanında, General K. Von Kaufman komutasındaki Rus ordusu harekete geçmiştir. Hive’ye dört koldan kuşatmaya çalışan Ruslar 10 Haziran 1873 yılında Hive Hanlığı’nı, Buhara Hanlığı gibi, iç işlerinde bağımsız ve dış işlerinde Çarlık hükümetine bağlı bir devlet haline getirmişlerdir. 1918’de tamamen Rus hakimiyetine giren hanlık 17 Nisan 1920’de Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti’nin kurulması ile ortadan kalkmıştır.27 3.4. Hokand Hanlığının İlhakı Hokand Hanlığı Türkistan’daki diğer hanlıklara nispeten geç dönemde kurulmuş, kısa zamanda alanını genişletmiş ve gerek içeride gerek dışarıda değişik mücadelelere sahne olmuştur. 25 Murat Özkan, “Bekoviç Gibi Kaybetmek: Aleksandr Bekoviç Çerkasskiy’in 1717 Hive Seferi”, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi 5/1, (2018), 96. 26 Özkan, “Bekoviç Çerkasskiy’in 1717 Hive Seferi”, 106. 27 Koç, “Hive (Harezm) Hanlığı”, 603. Hayit, Türkistan Rusya ve Çin arasında, 100-105. 11 Hokand Hanlığı’nın batısında Buhara Emirliği, kuzeyinde Yedisu bölgesi, doğusunda bugünkü Doğu Türkistan, güneyinde Darvaz ve Kulab şehirleri bulunuyordu. Hanlığın merkezinde Hokand şehriyle beraber hâkimiyet sınırlarında Margilan, Özkent, Andican, Nemengan, Taşkent, Çimkent, Türkistan, Evliya-Ata, Bişkek, Suzak ve Akmescid bulunmaktaydı. Hokand Hanlığı günümüzde şehirlerinin birçoğu ve merkezi Özbekistan sınırları içerisinde, geri kalan şehirleri ise Kırgızistan ve Kazakistan devletleri sınırları içerisinde bulunmaktadır.28 Şah Ruh 1722 yılında Buhara Emirliği’nden ayrılarak Fergana Vadisi’ni içine alan Hokand Hanlığı’nı kurmuş, fakat Çinliler Hanlık toprakları 1738 yılında işgal etmiştir. Hokand Hanlığı tahtına Ming sülalesinde Âlim Han (1799-1808) oturmuş ve Âlim Han Hokand Hanlığı’nı Çin hâkimiyetinden kurtarmış ve Taşkent’i topraklarına katmıştır. Âlim Han bir yandan yönetimi yeniden yapılandırırken diğer yandan ticareti ve orduyu güçlendirmiştir. Âlim Han’dan sonra tahta kardeşi Ömer Han geçmiş ve dindar kişiliğiyle bilinen Ömer Han, din eğitimine önem vermiş, çok sayıda cami ve medreseler yaptırarak İslam kültürünü güçlendirmiştir. O Kırgız bozkırlarının büyük kısmını ve Türkistan’ı (Yesi) topraklarına katınca emiru’l-müminin unvanını kullanmaya başlamıştır. Fakat oğlu Muhammed Ali döneminde Buhara Emirliği Hokand’ı işgal etmiştir.29 Ruslar Türkistan topraklarına göz diktiği sıralar, Hokand Hanlığı iç çekişmelerden bir türlü kurtulamıyordu. Kıpçaklar Ming hanedanının saltanatına son vermek istiyorlardı. Buhara Emiri Nasrullah’ın Hokand Hanlığına bağlı toprakları fethetmesi üzerine, 1842’de Şir Ali’yi tahta getirmişler ve Şir Ali Han Fergana’yı Kırgızlar ve Kazakların yardımıyla 1845’te bağımsızlığa kavuşturmuştur. Şir Ali Kıpçaklar tarafından öldürülmüş ve yerine Şir Ali’nin üvey kardeşi Hudayar (1845-1858) geçmiştir. Hudayar Han yaşı küçük olduğundan dolayı Kıpçaklardan olan Müslümankul kendi kızıyla evlendirmiş ve atalık unvanını almıştır. Böylece Müsülmankul onun naibi olarak devleti 28 M. Joraev vd., Özbekiston Sovet Mustmlakaçiligi Davrida Özbekiston Yangi Tarihi II (Taşkent: 2000), 50. 29 W. Barthold, “Hokand”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: MEB Yayınları, 1998), 5/553-555. 12 yönetmiştir. Hudayar Han üç defa tahttan indirilmiş ve tekrar Buhara Emiri tarafından Han olarak tayin edilmiştir.30 “1853 yılında Ruslar tarafından Hokand Hanlığı’na ait Akmescit kalesi işgal edilmiş ve Akmescit kalesinin işgalinden sonra bölgede önemli bir üs kazanan Rusya, bu tarihten itibaren Türkistan bölgesini işgal etmek için hazırlıklar içerisine girmiştir. 1860’da Rusya harekete geçerek, Tokmak ve Pişpek’i almış, 1861’de Cülek ve Yenikurgan’ı, 1864’te Türkistan’ı (Yesi), 1865’te ise Taşkent’i işgal etmesinin ardından Rusya’nın bölgede yayılması daha da hız kazanmıştır.”31 Hudayar Han’ın ikinci hanlık döneminde (1865-1875) ise Rusya ile 1868’de yapılan antlaşma gereği Hokand Hanlığı Rus hâkimiyetine girmek zorunda kalmıştır. Hokand Hanlığı’nda 1875’te gerçekleşen iç karışıklıklar taht mücadelesine dönüşmüştür. Bu duruma 1876’da Rusya müdahale etmiş ve ardından hanlığı ilhak etmiştir.32 Böylece 1876’da Hokand Hanlığındaki halk direnişi acımasızca bastırılmış ve Hokand Hanlığının sınırlarının tamamı Rusların kontrolüne geçmiştir. 19 Şubat 1876 yılında imparator II Aleksandr’ın fermanıyla Hokand Hanlığı tamamen ilhak etmiştir.33 Sonuç olarak bu süreçte Hokand Hanlığı Rusya’nın işgaline maruz kalarak, 1853’te Ak Mescit’i, 1865’te Taşkent’i kaybetmiştir. Ruslar Hokand Hanlığı’nı 1876’da Fergana Vilayeti olarak düzenleyip Türkistan Genel Valiliği’ne bağlayıp siyasî varlığına tamamen son vermişlerdir. Rusya ve Hokand Hanlığı mücadelesi 20 seneden fazla devam etmiş ve sonuçta 1876 yılında Ruslar bölgenin hâkimiyetini tamamen ele geçirip, Hokand Hanlığı topraklarında Türkistan Genel Valiliğini kurmuştur. Rusya’nın Türkistan’ı işgalindeki başarısının sebebi, işgalin kararlı, sistemli ve programlı olmasıdır. Saray’a göre, Rus işgaline karşı Türkistan hanlıkların başarısız olmalarının en önemli nedeni, Türkistan’ın merkezi bir idari yapısının olmayışıdır. Diğer bir sebep ise Türkistan’ın Rusya karşısında birlik ve beraberlik sağlayamamasıdır.34 Geriye kalan Buhara ve Hive Hanlıkları siyasi ve askeri bakımdan Türkistan Genel Valiliğince kontrol altında tutulmuştur. XX. yüzyılın 30 Hayit, Türkistan Rusya ve Çin arasında, 37-38. 31 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye kadar (Ankara: Gençlik Kitabevi, 2014), 349- 350. 32 Enver Konukçu, “Hokand Hanlığı” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1998), 18/216. 33 K. F. Kasımbekov, İz İstorii Narodnıh Divijeniy v Feganie v Konse XIX-naçale XX Veka (Taşkent: 1978), 10. 34 Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyeti Tarihi (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1996), 280. 13 başlarında Buhara ve Hive Hanlıkları ülkenin iç işlerinde söz sahibiyken, dış işlerinde Rusya’ya bağlı kalmıştır.35 Böylece Çarlık Rusya’sı Türkistan topraklarının büyük bir kısmını işgal etmiş ve istediği kadar sömürmeye ve yönetmeye devam etmiştir. 3.5. Ceditçilik Hareketinin Siyasi Arka Planı Türkistan ceditçi önderlerinin düşüncelerini anlayabilmek için ceditçilik hareketinin arka planı veya fikirlerini incelememiz icap etmektedir. Ceditçilik hareketinin ortaya çıkmasının önemli bir siyasi arka planı bulunmaktadır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında dünya haritasında büyük değişiklikler olmuştur. Avrupalı sömürgeci devletlerin doğudaki birçok ülkelere yönelik sömürge siyaseti, Rusya’nın Türkistan topraklarını işgal etmesi, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı, 1881’de Fransızlar tarafından Tunus’un işgali, 1882’de İngilizlerin Mısır’a saldırması ve benzeri olaylar Avrupa ülkelerine yönelik olumsuz bir tutum uyandırmıştır. Nitekim bu olayların akıbetinde Müslüman toplumlarda “millîyetçilik”, “Panislamizm” ve “Pantürkizm” gibi fikirler geniş yayılmıştır.36 Ceditçilik hareketi Osmanlı Devleti’nde Genç Türkler olarak ortaya çıkan fikri ve siyasi hareketten etkilenmiştir. Bu hareket içerisinde millî birlik ve İslam birliği gibi düşüncelere yer vermiştir. Genç Türkler batı düşüncesini savunuyorlardı. Türkistan Rusya’nın hâkimiyetindeyken, Osmanlı Devleti ile Türkistan arasındaki siyasi ilişkiler ceditçilik hareketi aracılığıyla sürdürülmüştür.37 Türkistan’da 1885 ve 1898 yıllarında Ruslara karşı direnişlerde millî bağımsızlık için mücadele edildiği görülmektedir. Sömürge politikasına karşı 1898 yılında 35 Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, 70. 36 Ulugbek Saidov, Eropa Marifatchiligi va Millîy Uygonish (Taşkent: Akademik Neşriyatı, 2004), 10. 37 Gülcennet Öztürk, “Türkistan’da Ceditçilik ve Basın Faaliyetleri”, İletişim Çalışmaları Dergisi, 2/1 (Nisan 2016), 98. 14 Andican’da Dükçü İşan önderliğinde Andican direnişi gerçekleştirilmiştir. Andican direnişi Ruslara karşı değil, belki Çar hükümetinin özellikle sömürge politikasına karşı bir mücadeledir. Çar hükümetinin Türkistan’da uygulamaya çalıştığı devlet politikası, halkın kültürüne ve din anlayışına zıt düşüyordu. Dolayısıyla Türkistan halkı Çarlığın politikalarına uzun süre karşı gelmiş ve mücadele etmişlerdir. Bunun açık örneği Andican direnişi ve devamında etkili olan Türkistan ceditçilerinin mücadelesidir. Begali Kasımov’a göre bağımsızlık mücadelesi için üç farklı yol göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki 1898’de Dükçü İşan önderliğinde Andican Direnişi ve Basmacılıkta görüldüğü gibi Rusya’nın hâkimiyetinden güç kullanarak kurtulmak veya savaşarak bağımsızlığı kazanmaktı. İkinci yol ise İsmail Gaspıralı ve Mahmudhoca Behbudi’nin seçtiği yol idi. Onlar Rusların yardımıyla bilime sahip çıkmak, eğitim meselesinde eksik olan haklara kavuşmak, millî duyguları canlandırmak gibi amacı vardı. Diğer taraftan işbirliği yapma yolunu seçen Münevver Kari, Avlanî ve Hamza gibi ceditçilerin amacı önce Çar memurları, sonrasında Şura hükümeti ile birlikte onların programlarına katılmak ve imkân dâhilinde bağımsızlığa ulaşmak için belli hazırlıklar yapmaktı.38 Türkistan’da Rus yönetiminin uyguladığı bazı siyasi ve kültürel politikalar, belli bir zaman sonra millî bir uyanışı tetiklemiştir. Bu uyanış ceditçilik hareketi olarak adlandırılmıştır. Ceditçilik hareketi XIX. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, XX. yüzyılın başlarında şekillenip kısa zaman içerisinde geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.39 Hokand Hanlığının yıkılmasıyla Rus sömürgesi ve zulmünün artması yerel halkın yaşam şartlarının iyice zorlaşması, millî ve dinî değerlerin zayıflaması, ülke zenginliklerinin işgalciler tarafından hoyratça yağmalanması ileri görüşteki aydınları duyarsız bırakmamıştır. Bunun yanı sıra milliyetçi ve vatansever aydınlar sömürgeden kurtulma ve Türkistan’ın gelişmesi için yeni arayışlara başlamışlardır. Neticede XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başında ceditçiler hareketi ortaya çıkmıştır. Ceditçilerin düşünceleri farklı olmasına rağmen, onları buluşturan tek ortak nokta Türkistan’ın 38 Begali Kasımov, Millî Uyanış, çev. Fatma Açık (Ankara: Atatürk Kültür Merkezi, 2009), 5. 39 Kasımov, Millî Uyanış, 1. 15 bağımsızlığına kavuşmasını istemeleridir. Bu sebeple de Türkistan ceditçilerinin Türk birliğini önemsemesi ve sömürgeye karşı çıkmasıyla da değerli bir konuma yükselmişlerdir. Türkistan ceditçileri Türkistan’da millî ve demokratik devlet anlayışını kurmak için çaba göstermiştir. Genel olarak dinî ve millî gayedeki Müslüman aydınların aynı hedefte birleşmesi daha kolay olmuştur. Fakat zor olan tarafı Türkistan’ın uyanmasından rahatsız olan Rusya hükümetinin ceditçileri sıkı takip altına almasıdır. Ceditçiler Türkistan halkının iç ve dış siyasette özgür olmasını istemiştir. Türkistan ceditçilerinin aktif faaliyet yürüttüğü merkezler Taşkent, Semerkant, Buhara ve Fergana olup, bu şehirlerde Türkistan halkının özgürlüğe kavuşması için bu zorlu süreçte ceditçiler amansız bir mücadele vermişlerdir. 3.6. Ceditçilik Hareketinin Sosyo-Ekonomik Arka Planı Türkistan’da XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra kendi öz halkına karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen yöneticiler, gün geçtikçe çoğalarak devam eden iç ve dış faktörlü baskıların önüne geçememişlerdir. Bu bağlamda ekonomideki rekabetin yerel üretim üzerindeki etkileri ve askeri başarısızlıkların getirmiş olduğu problemler halkın yaşam şartlarının ne kadar çetin ve zorlu geçeceğinin habercisi olmuştur. Böylece Türkistan toprakları tamamen Rus hâkimiyetine girmiş, ardından siyasi, kültürel çöküşlerle birlikte, sosyo-ekonomik çöküşlere de sahne olmuştur. Türkistan’da Rus hâkimiyeti bazı siyasi, kültürel ve sosyo-ekonomik sıkıntılar getirmiştir. Nitekim Türkistan topraklarının Rusya tarafından işgal edilmesi, Çarlık idaresini Türkistan’ın hammaddelerine göz diken sömürgeci bir devlete dönüştürdü. Yeni ortaya çıkan ve etkisini göstermeye başlayan kapitalist düşünce, toplumdaki zor şartların neticesinde ülkede sosyal bir tepkiye neden olmuştur. Aslında ceditçi âlim ve düşünürler, her ne kadar ortak fikir ve amaçların paylaşmış gibi görünseler de, farklı sosyo-ekonomik ve entelektüel arka plana sahip oldukları için bu süreçte farklı yollar takip etmişlerdir.40 40 Begali Kasımov, Millî Uyanış: Cesaret, Marifet, Fidayilik (Taşkent: Maneviyat Neşriyatı, 2002), 5. 16 Ceditçiliğin ve benzeri fikir hareketlerinin meydana gelmesine yol açan unsurlardan bir tanesi ise dönemin şartları ve olayları olmuştur. Ceditçilik hareketinin temelinde, dönemin getirdiği yenilikler vardır. Türkistan Çar Rusya’sı tarafından kanlı savaşlar neticesinde işgal edildikten sonra, bölge halkının sosyo-ekonomik, siyasi ve manevî hayatı olumsuz yönden değişmiştir. Türkistan Rusya’nın hammadde temin etme yerine dönüşmüş ve sonuç olarak halkın geçimi ve hayat şartları daha da zorlaşmıştır. Ruslar tarafından Türkistan halkının millî ve dinî değerlerinin çiğnenmesi, ülke zenginliklerinin halkın elinden alınması Türkistan aydınlarının bu durumdan çıkmak için yol aramalarına neden olmuştur.41 Böylce, bu tür sıkıntıların neticesinde Türkistan ceditçileri ortaya çıkmıştır. Ceditçilik tesadüfen veya bir anda şekillenmiş değildir. XIX. yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyılın başında sosyal, kültürel ve fikri ideolojinin yükselişi ve Tatar mütefekkirlerin etkisiyle Türkistan’da ceditçilik hareketi ortaya çıkmaya başladı. Fayzulla Hocayev’in belirttiği gibi; “Demokrasi ve ticaret sermayesinin ideolojisi olan ceditçiler ilk başta usul-i cedit okulları açmak, batı eğitim sistemini uygulamak ve bölgenin bağımsızlığını talep ederek ortaya çıktılar”.42 Burada anlaşılan ceditçilik sosyal meselelere ve eğitime önem veren sosyal ve felsefî bir harekettir. Ceditçilerin esas amacı halkın kültürü ve eğitimi idi. Fakat ilerleyen zamanlarda sosyal ve siyasi durum onları daha çok siyasi yöne çevirmiştir. Ceditçiler İslam’ı bağımsızlığın ve ilerlemenin ana kaynağı olarak görmüş, “İslam terakkiye mani değildir” inancını 1920’lerin başına kadar korumuşlardır. Türkistanlı tarihçi Gafarov Ceditçileri Türkistan halklarının geri kalmışlığına, eğitimsizliğine ve toplumsal sorunlarına karşı dini yenileme yoluyla çabalar arayan aydınlar olarak nitelemiştir.43 Batı ülkelerinin teknoloji ve bilimde ilerlediği, sömürgecilik nedeniyle de 41 Tohircon Kozokov, XX.asr boşlarida Fargona Vodisidagi İctimoiy-Siyosiy Ahvol va Caditçilik Harakati (Taşkent: Fanlar Akademisi Tarih Enstitüsü, Doktora Tezi, 2001), 30. 42 Fayzulla Hocaev, Tanlangan asarlar, (Buhara’dagi Revolutsiya ve Orta Asyaning Millî Çegaralanişi Tarihiga Dair) (Taşkent: 1976), 1/89. 43 Numandcon Gafarov, Djadidizm v Sredney Azii v kontse XIX-nachale XX vv (Duşanbe: Tacikistan Devlet Üniversitesi, Doktora Tezi 2014), 25. 17 ekonomik bakımdan da güçlendiği bir dönemde ortaya çıkan ceditçilik hareketi, Türkler arasında millî bir bilinç oluşturmayı amaçlamıştır. Türkistan’da XX. yüzyılda ceditçiler arasında Münevver Kari, Mahmudhoca Behbudi, Abdurrauf Fıtrat, Ahmet Baytursunoğlu, Abdülhamit Süleyman Çolpan, Mağcan Cumabayoğlu, Mir Yakup Dulat, Abdullah Avlani ve Sadrettin Ayni gibi pek çok isim bulunmaktadır. Bu isimler Türkistan’da ceditçilik hareketinin faaliyetlerinde mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Ceditçilik hareketinin ortaya çıkışı Kazan Tatarları arasında olmuş, akabinde Kazak Bozkırlarına ve tüm Türkistan bölgesine oradan da İslam dünyasının diğer kısımlarına yayılmıştır. Türkistan Ceditçilerinin o dönemde dile getirdiği sorunlar, günümüzde de önem arz etmektedir. Ceditçilere göre ülkenin gelişimi eğitimli gençlerin elindedir. Ceditçiler bu noktada gençleri gelişmiş ülkelere eğitim almak için yollamak, yabancı dil öğrenmek ve modern teknolojiyi geliştirmek gibi önemli meselelere dikkat çekmişlerdir. 3.7. Fikrî Arka Plan ve Geleneksel Yapı (Kadimcilik) XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başı Çarlık Rusya’sının sömürgesinden Türkistan’da birçok kesim ekonomik, siyasi ve kültürel bakımdan yıpranmıştır. Bu sebepten dolayı parçalanmış olan toplumu birleştirmek ve daha entelektüel hale getirmek için bir takım arayış içine girmişlerdir. Bu bağlamda toplumu farklı açılardan ıslah etme niyeti taşıyan yenilikçiler yani ceditçiler ortaya çıkmış ve onlara karşı ise mevcut düzeni savunan gelenekçi yani kadimciler konumlanmıştır. İslam Tarihçisi Erşahin ceditçiler ve kadimcileri şöyle değerlendirmiştir: “Gelenekçiler çoğunluğu oluşturmaktaydı, Müslümanların değerlerini ve eğitim sisteminin olduğu gibi korunmasını savunuyorlardı. Kadimcilere nispetle taraftar olarak da azınlıkta olan ceditçiler ise geleneksel bazı değerleri değiştirmek, Müslümanların dinî anlayışında çağdaş hayatın ihtiyaçlarına cevap verebilir yorumlar kazandırmak ve eğitim 18 sisteminde önemli ıslahatlar yapmak taraftarı idiler.”44 Bu durum sadece Türkistan topraklarında değil İslam dünyasının birçok bölgesinde yaşanmıştır. Ceditçiliğin ilk başta kültür ve eğitim alanında etkili olmaya başlamasıyla eski düzenin getirdiği şartlardan faydalanan bazı ulema, molla ve din adamları kendi çıkarlarına ters düşen ve başka sıradan bahanelerle ceditçilik hareketine karşı çıkmışlardır. Burada kastedilen kadimciliktir ve onlar eskiden beri var olan bir kesimdir. Onlar ceditçilerin yenilikçi ve milliyetçi fikirleri karşısında, ümmetçi ve şeriatçı düşünceleri temsil etmişlerdir.45 İsmail Gaspıralı’nın başlattığı eğitimin yenilenmesini isteyen, küçük bir grubun yaptığı faaliyetler, başlangıçta kadimcileri ve onların etkisi altında kalan halk tarafından şüphe ile karşılanmıştır. Özellikle 1890’lardan itibaren eğitim usulünün yenilenmesi (usul-i cedit) taraftarı olanlarla, eski usulün (usul-i kadim) muhafaza edilmesi gerektiğine inananlar arasındaki fikir ayrılığı giderek artmıştır. Öyle görünüyor ki, “ceditçi” ve “kadimci” tanımlamalarının yerleşmesi bu çatışmalar sonucunda olmuştur. Eski eğitim sisteminin devamını savunan kadimcilik tanım olarak, şeriat temeline dayalı toplumsal yapının sürdürülmesini isteyen, toplumdaki her türlü değişimin karşısına çıkan kişiler veya gruplardır.46 Bu harekete “usul-i kadim” diye de adlandırılmıştır. Muhafazakâr ulemadan oluşan kadimciler, ceditçilerin düşüncelerinden kuşku duymuşlar ve onların düşüncelerinin geleneksel İslam düşünce tarihinde görülen tecdit- ıslahla sınırlı kalmayıp, bireysel ve toplumsal kimliğin tamamen kaybına yol açacağını düşünmüşlerdir. Bu sebeplerden dolayı, İslam dünyasının diğer yerlerine nazaran daha ılımlı sayılabilecek ceditçi değişim çabalarına şiddetle karşı çıkmışlardır.47 44 Seyfettin Erşahin, “Buhara’da Ceditçilik-Eğitim Islahatı Tartışmaları ve Abdurrauf Fıtrat (XX. Yüzyıl Başları)”, Dini Araştırmalar 1/3 (1999), 214. 45 Nurettin Hatunoğlu, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han (İstanbul: Ötüken Yayınları, 2011), 140. 46 Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, 26. 47 Seyfettin Erşahin, Türkistan’ın Millî Uyanışında Özbek Cedidciler Abdurrauf Fıtrat Örneği (İstanbul: Mamer Yayınları, 2021), 31. 19 Ceditçiler amaçlarını gerçekleştirmek için eğitim başta olmak üzere, basın-yayın ve sanata ağırlık verseler de halka ulaşmak için birçok zorlukla karşı karşıya kalmışlardır. Bu zorluklardan en önemlisi katı gelenekleri benimsemiş bir muhafazakâr toplum ve topluma hâkim olan kadimcilerin sert muhalefeti olmuştur. O dönemdeki basın organlarının arasında da kadim ve cedit tartışması yaşanmış, Buharalı ceditçiler ile kadimciler arasında yaşanan olaylara sıkça yer vermişlerdir. Bu konu Ruslar tarafından yakından takip edilmiş ve Rus yanlısı gazetelerde kadimciler, ceditçilere karşı himaye edilmeye çalışılmıştır.48 Türkistan Müslümanlarında XIX. yüzyılın sonlarına kadar ilköğretim eğitimi şehirlerde medresede, köylerde ise camilerin yanında bulunan mekteplerde geleneksel yöntemlerle verilmiştir. Buralarda sadece okuma yazma ve ilmihal bilgisi öğretilmiş, ayrıca Kuran’dan bazı surelerin ezberletilmiştir. Bazı ceditçiler bu eğitim sisteminin yetersiz olduğunu ve verimsiz bir müfredata sahip olduğunu düşünerek yeni bir eğitim sistemi önermiştir. Bu kapsamda usul-i cedit adı verilen yeni bir eğitim yöntemi önermişlerdir ve bu eğitim sisteminde Batı’yı model almışlardır. Dolayısıyla Türkistan’a modern eğitimin gelmesi ceditçiler vasıtasıyla olmuştur. Gaspıralı Rusya’daki ve diğer bölgelerdeki Türklerin içinde bulunduğu geri kalmışlıktan kurtulması için öncelikle eğitim ve kültüre önem verilmesini istemiştir. Dolayısıyla ıslah çalışmalarının ilkokullardan başlatılması ve bu okullarda uygulanagelen usul-i kadimin yerine usul-i cedit eğitim sisteminin yerleştirilmesi gerektiğini savunmuştur.49 Ceditçilik ifadesi de yukarıda açıklanan, Türkistan’daki mevcut eğitim anlayışına bir alternatif olarak ortaya konan usul-i cedit ifadesinden doğmuştur. Özellikle de bu reformların yeni nesilleri Ruslaştıracağı endişesi taşıyan ve geleneksel eğitimi yani eski usulü (usul-i kadim) sürdürmek isteyen gelenekçi ulemanın direnişi de kadimcilik olarak adlandırılmıştır. Başlangıçta Çarlık yönetimi de Rusçanın yaygınlaştırılması amacıyla, bu kurumların ıslahı konusunda Ceditçi aydınlarla görüş birliğine sahipti. Ancak bu yenilikçi 48 Baysun, Türkistan İstiklal Hareketleri ve Enver Paşa, 26. 49 Taha Akyol, “Cedidcilik”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1993), 7/211. 20 hareketin giderek millî bir karakter kazanmaya başladığını fark eden Rus idaresi, yenilikçilere gösterdiği müsamahayı bırakıp, daha çok kadimcileri desteklemiştir. Ceditçiler Çarlık Rusya’nın sömürgeci politikasından kurtulmaya çalışırken, ceditçilerin karşısında Çarlık Rusya ile aynı safta yer alan kadimcilere de engel olmaya çalışmışlardır. Kadimciler ise ceditçilerin Kur’an-ı Kerim’e ve dinî kurallara aykırı davrandığını iddia etmişlerdir.50 Ancak kadimciler bununla da yetinmeyip ceditçileri Ruslara şikâyet etmişlerdir.51 Buhara Emirliğindeki karışıklığın temel sorunlarından biri kadimciler ile ceditçilerin çatışması olmuştur. Ceditçilere karşı kadimciler şer’i temellere dayanan yönetim şeklinin devam etmesi konusunda ısrar etmişlerdir. Avlani’nin eserinde, 1894-1904 yılları esas alındığında yerli halk arasında eski yeni tartışmasının olduğu ve Mollaların gazete okuyanları “ceditçi” diye nitelendirdiği görülmektedir.”52 Bir değişim süreci içerisinde olan eski usul eğitim temsilcilerinin ceditçileri “dinsiz ve kâfir”, ceditçilerin ise eski usul eğitim taraftarlarını “kadimci ve yobaz” olarak itham etmeleri 1910’lu yıllarda yaygınlaşmıştır.53 Ceditçilik hareketi başlangıçta Türkistan halklarının (bugünkü Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Tacikistan) pek ilgisini çekmemiştir. Ceditçiliğe yönelik bu ilgisizliği giderme düşüncesiyle Gaspıralı’nın 1893’te Türkistan’a yaptığı seyahatten sonra da, 1900’a kadar kayda değer hiçbir gelişme olmamıştır. Ancak 1900’dan itibaren, Türkistan’da kadimcilerin direnişlerine rağmen ceditçilik sınırlı da olsa bir gelişme göstermiştir. İlk gelişme, ilk usul-i cedit okulu Taşkent’te 1901’de ve Semerkant’ta 1903’te açılmıştır. Buna rağmen mevcut sosyal yapı ve kadimci zihniyetin gücünü koruması yüzünden, Türkistan’da ceditçilik öteki Türk ülkelerindeki kadar başarılı olamamıştır.54 Buna karşın, her ne kadar araştırmalar kadimcilerin ceditçilere karşı tutumunun her zaman olumsuz olduğunu belirtseler de, aslında kadimciler ve 50 Yavuz Akpınar, İsmail Gaspıralı, Seçilmiş Fikri Eserler (İstanbul: Ötüken Yayınları, 2005), 279. 51 İbrahim Maraş, Türk Dünyasında Dini Yenileşme (1850-1917) (İstanbul: Ötüken Yayınları, 2002), 93. 52 Kasımov, Millî Uyanış, 2. 53 Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, 26. 54 Akyol, “Cedidcilik”, 211. 21 ceditçiler Türkistan’ın bağımsızlığını savunma noktasında ortak bir paydada buluşuyorlardı. Ceditçiler basın ve yayın yoluyla Kafkasya, Kazan ve Türkistan’da geniş destekçiler bulmuş ve etki alanlarını giderek genişletmiştir.55 Genel olarak baktığımızda yazılan kaynakların çoğu kadimcilere nispeten ceditçiler tarafından kaleme alınmış ve onlar basın ve yayın organlarını etkin bir şekilde kullanmışlardır. Dolayısıyla kadimciler hakkındaki bilgilerin çoğu ceditçilerin anlatımıyla sınırlı kalmaktadır. Kadimci kesimler de modern iletişim vasıtalarını kısıtlı olsa da kullanmaya çalışmışlardır. Toy, düğün ve ziyafetlerde ceditçilere karşı görüş ve tepkilerini dile getirmişler, reddiyeler kaleme almışlar, Din ve Maişet56, (1906-1918) adlı dergi vasıtasıyla görüşlerini geniş bir kesim ve coğrafyaya duyurmaya çalışmışlardır.57 Kadimciler hakkında ceditçiler tarafından kaleme alınan yazıların birçoğunda kadimciler aşağılayıcı sıfatlarla anılmaktadır. Örneğin, İslam’ın öz esaslarına aykırı davrandıkları Arap adetlerini, giyimlerini, Arap harflerini, Arapların eski medeniyetini kabul ettikleri, modern ilimlere ve hayat tarzına tamamıyla karşı çıktıkları dile getirilmiştir.58 Ceditçi ve kadimci gerginliğini doğal karşılayan Yusuf Akçura’ya göre Tatarların terakkiperver düşünce ve isteklerini ortaya koyduklarında muhafazakârların fikri konuları da belirlenmiş, böylece toplumun üst kesiminde bir bölünme ve kutuplaşma ortaya çıkmıştır.59 55 Ahmet Kanlıdere, İdil-Ural ve Türkistan’da Fikir Hareketleri (İstanbul: Ötüken Yayınları, 2021), 173. 56 Dergiyi çıkaran Veli Molla Hüseyinov (1871-1933), meşhur Tatar zengini Gani Bey’in oğlu olup Kaşgar ve Buhara medreselerinde okumuş, Orenburg’da bir medrese açmış ve yenilikçilere karşı mücadele etmeyi görev bilmiştir. Yakın zamanlara kadar iltifat edilmeyen bu dergi son yirmi senedir bazı modern araştırmacıların müracaat ettiği bir kaynak olmuştur. 57 Kanlıdere, İdil-Ural ve Türkistan’da Fikir Hareketleri, 173. 58 Kanlıdere, İdil-Ural ve Türkistan’da Fikir Hareketleri, 174. 59 Yusuf Akçura, “Rusya’da Sakin Türklerin Hayat-ı Medeniye, Fikriye ve Siyasiyelerine Dair”, Sırat-ı Müstakim, 2/39 (1909), 202. 22 BİRİNCİ BÖLÜM CEDİTÇİLİK HAREKETİNİN DOĞUŞU, KAVRAMSAL BAKIŞ VE TEMSİLCİLERİ 1. CEDİT, ISLAH VE USUL-İ CEDİT KAVRAMLARININ TAHLİLİ Ceditçilik XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başında İdil-Ural bölgesinde ortaya çıkan ve ilerleyen süreçte Türkistan bölgesinde de önem arz eden dinî, kültürel ve siyasi bir fikrî harekettir. Ceditçilik olarak kavramsallaştırılan bu fikrî hareket, Türkistan coğrafyasında yakın dönem tarihi araştırmalarının önemli konularındandır. Genel olarak Türklerin ve İslam dünyasının o dönemde geri kalmasından dolayı, entelektüel bir tepki olarak ortaya çıkan ceditçilik hareketi, mevcut düzeni değiştirmek veya düzeltmek gibi talepleri üzerine çaba göstermişlerdir. İlerleyen süreçte ceditçilik hareketi siyasi talepler içeren bir harekete dönüşmüştür.60 XIX. ve XX. yüzyıllarda ceditçi, ıslahçı, marifetçi ve terakki yanlısı tabirleri hep aynı hareketin temsilcileri için kullanılagelmiştir. Bunlar içinde ceditçi veya ceditçilik tabirleri, hem dinî düşüncede, hem eğitimde yenileşmeyi savunanlar için ortak bir isim haline gelmiş ve günümüze kadar da diğerlerine nispetle daha çok kullanılmıştır. Türkistan ceditçilerinin tümünün kullandığı cedit ve ıslah kavramları, dinî düşüncedeki yenilenmenin yanında eğitimdeki yenileşmeyi de içine almaktadır. 1.1. Cedit Kavramı Cedit kelimesinin sözlük anlamı, eskinin zıddı, yani yeni anlamına gelmektedir. Aynı kelimeden olan tecdit ise, yenilemek anlamına gelir ve bir şeyi eski haline kavuşturmaktır. Bu kelimelerin kökünden gelen müceddit veya Türkçede kullanılan 60 Uzbekiston Millîy Ensiklopedisi (Taşkent: Davlat İlmiy Naşriyati, 2000), 10. 23 ceditçi kelimesi ise bir şeyi eski haline kavuşturan kişi için kullanılmaktadır.61 Dolayısıyla cedit kavramı, bir şeyin bozulmuş halini düzeltmek ve eskinin belirli özelliklerini tekrar canlandırmaktır. Cedit terimi başlangıçta Rusya’da yaşayan Müslüman Türklerde toplumsal reform ve değişim taleplerini yansıtan bir terim olarak kullanılmaya başlamıştır.62 Türkistan’da cedit teriminin ilk defa kim tarafından ve ne zaman kullanıldığı bilinmemektedir, fakat İsmail Gaspıralı’nın Kırım’da ve sonrasında Türkistan’da açmış olduğu usul-i cedit okullarıyla bağlantılı olduğu en doğru yorum olarak kabul görmüştür.63 Aslında ceditçi tabirinin ilk defa ortaya çıkışı Gaspıralı’nın 1884’te açtığı usul-i cedit okulları ile olmuş, “usul-i cedit taraftarları” veya kısaca “ceditçiler” tanımlaması bu tarihten sonra yaygınlaşmıştır.64 İlerleyen zamanlarda bu terim, Türkistan Müslümanlarının özgürlüklerini kazanmak için yaptığı çalışmaların, halkın hayatın her alanında düzgün bir yenileşme sağlama çabalarının adı olarak kullanılmaya başlamıştır. Begali Kasımov’a göre, bu terimin kullanılması her ne kadar maziye dayansa da, o dönemki kullanımı kelimenin asıl manasını karşılamamakta, yani yeniliği ifade etmektedir. Zira cedit kelimesi yalnızca yeni ve yenilik taraftarı anlamını değil, yeni düşünce, yeni nesil, yeni evlat ifadelerini de karşılar.65 Cedit veya tecdit kelimelerinin lügat manası, yenilemektir. Yenileme eskidiği için şeklini değiştirme, yani reform etme değil, aslını, ilk halini yeniden ortaya koyma demektir. Örneğin paslanma bir şeyin ilk görüntüsünü örter, hatta çirkin gösterir. Tecdit ise onun paslarını silip atmak ve ilk halindeki gibi göstermektir. Yani İslam’ın asli safiyetiyle yeniden ortaya konulmasına tecdit denir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde; “Allah her yüz yılda bu ümmete, dinini yenileyecek birilerini mutlaka gönderecektir” buyurmuştur. Bu hadiste “yenileyecek” kelimesinin Arapça karşılığı “tecdit” kökünden gelmektedir. Dinde tecditten söz edildiğinde yenilenmesi gereken din 61 Hüseyin Kazım Kadri, Türk Lugati, (İstanbul: Devlet Matbaası, 1928), 2/289. 62 Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, 24. 63 Kasımov, Millî Uyanış, 6. 64 Yusuf Akçura, Yeni Türk Devletlerinin Öncüleri “1928 yılı Yazıları”, haz. Nejat Sefercioğlu (İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981), 342. 65 Kasımov, Millî Uyanış: Cesaret, Marifet, Fidayilik, 5. 24 değildir, Müslümanların din anlayışında ortaya çıkan bozulmalar ve sapmalardır. Hadiste de ümmetin din anlayışı ve uygulamalarına işaret edilmektedir.66 Gaspıralı Türk dünyasındaki kültürel birliğin sağlanmasının öncelikle dil birliği ile gerçekleşeceğine inanmış ve tüm çalışmalarını bu yönde ilerletmeye çalışmıştır. Bu dönemde Türk dünyası Çağatayca ve Osmanlıcayı yazı dili olarak kullanmaktaydı. Gaspıralı Türk dünyasında hem dil birliğini hem de kültür birliğini sağlamak için ortak bir yazı dili oluşturmayı planlamıştır. Bu hedefle gelişmiş bir yazı dili olan Osmanlı Türkçesini sadeleştirip yalın bir hale getirerek ortak edebi dil şeklinde yaygınlaştırma gayretinde olmuştur.67 Gaspıralı’nın dil birliği için önemli faaliyetlerinden biri de Tercüman gazetesi olduğunu tekrar belirtmek yerinde olacaktır. Bu gazetenin Balkanlardan Çin’e kadar olan geniş bir Türk okuyucu kitlesi bulunmaktadır. Allworth’a göre ceditçiler, XX. yüzyılın ilk yıllarından itibaren Buhara, Hive ve Türkistan’ın diğer bölgelerinde etkili olmaya başlamışlardır. Bu bağlamda Türkistan’ın epey zamandır içinde olduğu sosyal ve kültürel geriliğe son vermeyi, halka yeni bir yön vermeyi hedeflemişlerdir. Bu gayelerini gerçekleştirebilmek için eğitim reformu, tarih yazıcılığı, edebiyat, basın, yayın ve tiyatro gibi vasıtaları kullanmışlardır.68 Adeb Khalid’e göre ceditçiler kavramının tanımı şöyledir: “modern iletişim araçları ve sosyalleşmenin yeni biçimleriyle, Müslüman toplumun reform hareketlerinde yer alan kimselerdir”.69 Ceditçilik XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başında Kırım’da ve Türkistan’da yaşayan Türk kökenli halkların en önemli fikir hareketi olarak bilinmesine rağmen, farklı dönemlerde değişik ilim adamlarınca farklı şekillerde algılanmıştır. “Ceditçiler” 66 Hayrettin Karaman, İslam Hareket Öncüleri (İstanbul: İz Yayıncılık, 2013), 1/8. 67 İsmail Gaspıralı, Seçilmiş Eserleri 2 Fikri Eserleri, haz. Yavuz Akpınar (İstanbul: Ötüken Neşiriyat, 2008), 53. 68 Edward A. Allworth, The Modern Uzbeks: Form the Fourteenth Century to the Present: A Cultural History (Stanford, 1990), 121. 69 Adep Khalid, The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Tsarist Central Asia (PhD Maddison, 1993), 137. 25 denildiğinde çoğu zaman Rusya ve Türkistan Türkleri arasında yeniliğe açık ve yenilik taraftarı aydınlar kastedilmektedir. Bu aydınlar Batı’daki gelişmelerden az çok haberdardır ve kendi toplumlarındaki gerilikten rahatsızlık duyarak bu durumu değiştirmek için yoğun bir gayret içinde bulunmaktadır. Fakat bu tanım geneldir ve bazen yetersiz kalmaktadır. Ceditçilik hareketinin hangi tarihte başladığı konusunda tam bir görüş birliği yoktur. Bazı yazarlar 1884 öncesinde yaşamış aydınları da “ceditçi” olarak değerlendirmektedirler. Ahmet Kanlıdere ceditçilik hareketinin başlangıcını şöyle ifade eder: “eğitimi modernleştirme çabaları anlamında ceditçiliğin köklerini çeyrek asır kadar daha önceye götüren ve 1860’larda Hüseyin Feyzhanov’un (1821-66) medreselerin ıslahı konusundaki projesine dayandıran araştırmacılar vardır. Ancak, bundan daha da geriye gidilerek Abdunnasır Kursavî (1771-1812) ve Şihabeddin Mercanî (1818-89) gibi ıslahçı ulemânın da ceditçi şemsiyesi altına alınmıştır. Mercanî medreselerdeki ders usullerini eleştiriyor ve ıslahatın gerekliliğini savunuyordu fakat bunu geleneksel İslamî söylem içinde yapıyordu. Dolayısıyla bu iki ıslahçı âlimin getirdiği eleştiriler ceditçilikten ziyade, dinî ıslahat veya tecdit hareketi çerçevesinde düşünülmelidir.”70 1.2. Islah Kavramı Islah kelimesi fesadın zıddı yani düzeltmek kusur ve noksanını gidermek ve bozuk yerleri kemale kavuşturmak gibi anlamlar barındırmaktadır.71 Islah genel olarak “düzeltmek, daha da iyi hale getirmek” anlamında kullanılır. Batı dillerindeki reform kavramına tekabül eder. Çağdaş İslamî literatürde ise, daha ziyade Reşîd Rızâ (ö. 1935) ve Muhammed Abduh’un (ö. 1905) öncülüğünü yaptığı dinî düşünce akımında sistematik anlamını kazanmış olan temel terimlerden biri sayılır. Islah Kur’an- 70 Ahmet Kanlıdere, “Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya Müslümanlarının Düşünde”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2/1 (2004), 152. 71 Kadri, Türk Lugati, 323-325. 26 ı Kerim’de isim ve fiil kalıplarıyla geçtiği kırk âyette “kendisini veya insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmek; barışmak ve barıştırmak”72 anlamlarında kullanılmıştır. Islahçı modern dönem düşünürleri, gelen peygamberleri ıslahçı olarak görmüşlerdir. Bu bağlamda “Kur’an’da hayatları örnek olarak zikredilen ıslahçı peygamberlerin ve özellikle de Hz. Muhammed’in izinde oldukları iddiasındadırlar. Modern ıslahçı akımın öncüleri, geliştirmek istedikleri fikrî hareketin ilkeleri itibariyle Kur’an’dan kaynaklandığı ve İslam tarihi boyunca belli bir geleneğe sahip olduğu düşüncesindeydiler. Bu temel yaklaşıma göre yeryüzünde İslam’ın Kur’an ve Sünnet denilen iki temel kaynakta ifadesini bulmuş kural ve değerlerini yerleşik kılma çabası var oldukça ıslahçı tavır da var olmaya devam edecektir. Modern ıslah tasavvuru çağımızda İslamî değerleri yeniden ihya amacına yönelik olup Kur’ân-ı Kerîm’in “iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma” (Âl-i İmrân 3/104, 110) prensibine dayanmaktadır. Islahçı tavrı gerekli kılan bu prensip söz konusu akımın öncüleri tarafından sık sık bu bağlamda değerlendirilmiştir.”73 1.3. Usul-i Cedit Kavramı Usul-i cedit, kelime olarak “yeni metod” anlamına gelmektedir ve ceditçilerin önerdiği yeni eğitim sistemine işaret etmektedir. Türkistan bölgesinde uzun yıllar boyunca mektep ve medreselerde geleneksel İslamî eğitim verilmiştir.74 Ancak bu geleneksel İslamî eğitim usulü artık çağın gereklerini karşılamamış ve modern hayata uyum sağlayamamıştır. Ceditçiler özellikle cedit hareketinin ortaya çıkışı ve yayılışı ile eğitim alanındaki eksiklerini hemen fark etmişlerdir. Bu eksiklikleri giderme çabası içinde ise eski usul eğitim veren mektep ve medreselerin ıslah edilmesi gerektiğini, çağın gereklerine göre yenilenmesini, sadece geleneksel İslamî eğitimin değil farklı ilimlerin de öğretilmesi gerektiğini savunmuşlar ve bunun için canla başla mücadele etmişlerdir. Usul-i cedit terimi de bu şekilde ortaya çıkmış ve kullanılmıştır. 72 bkz. el-Bakara 2/228; el-En‘âm 6/48; el-Hucurât 49/9-10). 73 Ali Merad, “Islah” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 1999), 19/167. 74 Akyol, “Cedidcilik”, 211. 27 Yeni fikirler ileri sürüp neşriyat faaliyetleri başlatanlar, doğrudan dinî medreseleri bitirenler arasından değil, bu medreseleri bitirdikten sonra Rus okullarında tahsil görmüş veya Rus ve Osmanlı ediplerinin eserlerini okumuş olanlardan çıkmıştır. Özellikle Gaspıralı’nın, hareketinin eğitimde yenileşme ile ilgili zaten var olan boyutunun “usul-i cedit” ismiyle şöhret bulmasında ve bu metodun İdil- Ural bölgesinin her tarafına yayılmasında büyük emeği olmuştur. Gaspıralı ile birlikte usul-i cedit mektepleri ses metoduyla daha kısa zamanda okuma yazma öğreten okullar haline gelmiştir.75 Yusuf Akçura “usul-i cedit” tabirinin Osmanlı Türklerinden alındığını, zira bu tabirin İstanbul’da kullanılmakta olduğunu belirtmiştir. İlk başta sadece eğitim ve terbiye anlamında kullanılmakla birlikte, kelime zamanla yaygınlık kazanarak tüm hayat tarzını ifade etmeye başlamıştır. Akçura “usul-i cedit”in gerçek anlamını Batı ilmini, eğitim usulünü ve yaşayış tarzını benimsemek olarak görür.76 İsmail Gaspıralı tüm Rusya Müslümanları arasında açtığı usul-i cedit okullarının kurucusu olarak bilinir. Eğitimde yenileşme veya diğer bir Batı tabiriyle eğitim reformuyla ilgili bir kavram olan usul-i cedit, önceleri Osmanlı ıslahat hareketleri çerçevesinde kullanılmıştır. Daha sonra Gaspıralı ile birlikte önce Kırım’da daha sonra bütün Rusya Müslümanları arasında birçok taraftar kazanmıştır.77 Usul-i cedit okulları sayesinde, XIX. yüzyılın sonlarına doğru Rusya ile Türkistan bölgesi arasındaki ticari ilişkiler büyük bir gelişme göstermiştir. Tatar tüccarlarının desteğiyle birlikte bu okullar kısa bir süre içerisinde yayılmış ve Türkistan’ın tüm şehirlerinde kurulmuştur. Etkileri hızla yayılan bu okullar Rusya idaresindeki Rus yerli okullarıyla da rekabet etmeye başlamıştır.78 75 Maraş, Türk Dünyasında Dini Yenileşme (1850-1917) 40. 76 Yusuf Akçura, Türk Yılı:1928 (İstanbul: Yeni Matbaa, 1928), 342. 77 Rafael Muhammeddin, Türkçülüğün Doğuşu ve Gelişimi (İstanbul: Türk Dünyası Vakfı, 1998), 35. 78 Hisao Komatsu, “Üç Ceditçi ve Değişen Dünya”, Osman Hoca Anısına incelemeler, haz. Timur Kocaoğlu, (Sota, Harlem, 2001), 302. 28 2. TÜRKİSTAN CEDİTÇİLERİNİN BESLENDİĞİ KAYNAKLAR Türklerin ata yurdu olan Türkistan asırlar boyunca kültürel, siyasi, ekonomi, dinî ve fikri yönlerden insanları aydınlatmıştır. Ancak XVI. yüzyıldan itibaren başlayan durgunluk dönemi Türkistan coğrafyasının sömürülmesine ve gerilemesine neden olmuştur. XIX. yüzyıldan bu durumdan kurtulma arayışına giren ceditçiler, bazı iç ve Osmanlı, Mısır, Avrupa ve Rusya gibi dış kaynaklardan ve etkenlerden etkilenmiştir. 2.1. İç Kaynaklar Türkistan ceditçileri için esas kaynak olan, bölgenin kültürel, ekonomik ve tarihi şartlarıdır. Ceditçiler özellikle İslam içerikli ıslahat mirasından yararlanmıştır. Bunun yanında Çarlık döneminde yürütülen baskıcı Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma politikası neticesinde, Türkistan aydınları arasında ceditçilik hareketi ortaya çıkmıştır. Çarlık Rusya’sı Türkistan’daki eğitim kurumlarını bir devlet politikası olarak ilk basamakta kapatma ve yıkma yoluna girmiştir. Daha sonra kapitalist ekonominin ortaya çıkardığı küçük mahalli sanayi ve zenginlerin maddi desteğini keserek, yüzyıllardan beri ayakta kalmış olan bu eğitim kurumlarının kendiliğinden yok olmasını bekleme politikası izlemiştir.79 Rus hükümetinin Türkistan Müslümanlarına karşı izlediği bu politikaların ceditçilerin ortaya çıkmasında ve düşüncelerinin oluşmasında etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Adeep Khalid de The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Central Asia adlı tezinde Türkistan Ceditçiliğinin kökenlerini dış tesirlere Tatar ve Osmanlı etkilerine 79 Erşahin, Türkistan’ın Millî Uyanışında Özbek Cedidciler Abdurrauf Fıtrat Örneği, 34. 29 dayandıran tezlere karşı çıkmış, Türkistanlı aydınların kendi kültürel dinamiklerinden faydalandıklarını ileri sürmüştür.80 2.2. Dış Kaynaklar XIX. yüzyılda İslam dünyasında yaşananlar, özellikle Osmanlı/Türkiye, Mısır, İran, Afganistan ve Hindistan gibi ülkelerden gelen fikirler Türkistan ceditçilerini etkilemiştir. Bu hareketin ortaya çıkmasında etkisi büyük olan politikalardan biri, XIX. ve XX. yüzyıla gelindiğinde bilim, teknik ve sanayi açısından geri kalmış bu ülkelerin İngiltere, Almanya, Fransa, ABD, İtalya, Japon, İspanya, Portekiz ve Rusya gibi devletler tarafından işgal edilmesidir. Müslüman halk bu zulüm neticesinde ciddi zorluklarla karşı karşıya gelmişlerdir. Bunun akıbetinde halk uyanmaya başlamış ve millî özgürlük hareketi olarak ceditçilik ortaya çıkmıştır. Cemalleddin Efgâni (1839-1897), Muhammed Abduh (1848-1905) gibi âlimler emperyalistlere karşı görüşleriyle ceditçilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Onların görüşleri Batı Müslümanları tarafından da olumlu karşılanmış ve XIX. yüzyılın sonlarında Müslüman düşünürlerinin bakış açılarının şekillenmesinde büyük etkisi olmuştur. Efgâni ve Muhammed Abduh dinî ıslahatta, toplumsal ve siyasi faaliyetlerde Müslümanların sömürgeci politikası karşısında birleşmelerini istemişlerdir.81 Türkistan ceditçilik düşüncesi Tatar ceditçilerinden, Osmanlı’daki ve Mısır’da ortaya çıkan ıslahçı hareketlerden Avrupa ve Rusya’daki gelişmeler ve ıslahat hareketlerinden etkilenmiştir. Özellikle Behbudi’nin 1900-1914 Suudi Arabistan, Mısır 80 Khalid, The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Tsarist Central, 101. 81 İ. Hakimov, Dcamal ad-Din al-Afgani ego antikolonialnye vzglyadı i deyatelnost (1839-1897), (Doktora Tezi), 1971, s. 8. 30 ve Türkiye’de bulunması, Fıtrat’ın Türkiye’de eğitim alması ve olaylara şahit olması da Türkistan’da ceditçilik hareketinin ortaya çıkması ve gelişmesinde etkili olmuştur. 2.2.1. Tatar Ceditçileri XIX. yüzyılda Tatar uyanışı sadece iktisadi alanda kalmayıp din ve kültürü de kapsamıştı. Rusya’daki Tatar Müslümanlarının cehalet ve taassuptan dolayı Rus sömürüsüne maruz kaldığını düşünen bazı Tatar aydınları, bu problemi çözmek için çeşitli arayışlar içine girmişlerdir. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Kazan Tatarlarında görülmeye başlayan ceditçilik hareketi mensupları her alanın ve özellikle İslam’ın ve mevcut geleneğin, yaşadıkları coğrafya ve zaman dilimine göre yeniden değerlendirilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Türkistan’da ceditçilik hareketinin nasıl geliştiğini anlamamız için önce ceditçiliğin ortaya çıkmasına neden olan şartlara göz atmak gerekmektedir. Rusya’daki Rus okullarında zamanın şartlarına uygun eğitim verilirken, Kazan Türklerinin okullarında ise her şeyden önce din bilgisine önem verilmiştir. Ancak bir süre sonra mevcut düzen daha fazla sürdürülemeyince, eksikliklerin giderilmesi için ceditçiler tarafından adımlar atılmaya başlamıştır.82 Kazan Tatarları arasında ıslahat düşüncesi olarak ortaya çıkan uyanış hareketi, 1884’te Kırım’lı İsmail Gaspıralı’nın usul-i cedit (yeni usul) adında eğitim sistemini hayata geçirmesiyle gelişmiştir. Türkistan halkı ile aynı dili konuşan Tatar Türkleri, bölgeye cedit fikirlerini taşımış ve oranın gelişmesine ve değişmesine katkı sağlamışlardır. Dolayısıyla da Türkistanlılar için ceditçiliğin kaynaklarından birinin de Tatar Türkleri olduğu söylenebilir. Nitekim Buhara ceditçilerinin önderlerinden olan 82 Akdes Nimet Kurat,“Kazan Türklerinin Medeni Uyanış Devri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi, 24/3-4 (1996), 113. 31 Sadreddin Ayni de “Bize şu kadarı malumdu ki, yeni usul’ün kaynağı Tataristan’dı” demektedir.83 Ceditçilik ortaya çıktığı coğrafyaya göre değişik özellikler göstermiştir. Bu harekete büyük oranda Tatar Türkleri öncülük etmiştir. Bunun temel nedeni de Kazan Tatarlarının coğrafî konum olarak Batı’ya daha yakın olmaları ve onların İstanbul, Hindistan ve Mısır gibi ülkelerde ortaya çıkan dinî reformcu ve modernist hareketlere de daha fazla açık olmalarıdır. Diğer bölgelerden farklı olarak, Kazan Tatarları arasındaki harekette güçlü bir dinî ıslahçı çizgi vardır. Azeri ve Kazak Türkleri arasındaki yenileşmede ise Rus tesiri ve modernist eğilim daha ağır basmaktadır. Buhara Hanlığı ise XIX. yüzyılda neredeyse dış dünyadan soyutlanmış gibiydi ve Batı’ya coğrafî olarak uzaktı ve buradan geçen geleneksel ticaret yollarının da eskisi gibi etkisinin olmaması, dünyadaki gelişmelerin gerisinde kalmasına sebep olmuştur. Zikredilen etkenler neticesinde Türkistan Ceditçilik hareketin 1900’lu yıllarda ortaya çıkmasında Tatar Türklerinin tesiri olmuştur.84 1880’lı yıllardan itibaren Tatar ceditçilerinde başlayan eğitimde yenileşme anlayışı dinî düşüncedeki yenilikçi hareketlerle iyice bütünleşmiştir. İdil-Ural ceditçiliğindeki güçlü dinî ıslahçı söylemin aksine, Türkistan ceditçilerinin yazılarında teolojik tartışmaların ise pek yer almaması da dikkati çekmektedir.85 Gaspıralı hakkında yazılmış çok sayıda eser bulunmaktadır. O Türk dünyasındaki geriliğin, bölünmüşlüğün, mezhepsel parçalanmışlığın ve ümitsizliğin temel sebebinin eğitimsizlik olduğunu birçok yazısında ifade etmiştir. Gaspıralı yaşadığı dönemde geri kalmışlıktan kurtulmanın, basın-yayın faaliyetleriyle şekilleneceğini görebilmiş ve bütün ömrünü bu alanda faaliyetler yürütmek ile geçirmiştir. Ancak Gaspıralı hayatı boyunca “dinsiz”, “gavur”, gibi suçlamalara maruz kalmıştır. Ders aralarında zil çaldırarak bildirdiği için çan çaldırmakla suçlanmıştır. O okullarda sıralar, tahtalar kullanılmasını ve kız çocuklarının da okutulmasını istemiş ve aynı zamanda Türk topluluklarının dil 83 Sadriddin Ayni, Buhoro inqilobi tarihi uchun materiallar asarlar (Taşkent: Özbekiston Davlat Badiiyadabiyot Neşriyatı, 1963), 1/ 201. 84 Kanlıdere, “Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya Müslümanlarının Düşünde”, 154. 85 Khalid, The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Tsarist Central Asia, 100. 32 birliği, fikir birliği ve iş birliği içerisinde olmaları için çabalamış, dil, alfabe, mezhep, coğrafya gibi gerekçelerle paramparça olmuş Türk toplumunu aynı alfabe altında toplamak istemiştir.86 Gaspıralı’nın bu düşünceleri ve yayımladığı Tercüman gazetesi, Kazan’da ceditçilik hareketinin savunan yayınların da etkisiyle, Türkistan’da ceditçiliğin gelişmesine katkısı büyüktür. Türkistan ceditçisi olarak bilinen Hacı Müin, Türkistan ceditçilerinin liderlerinden Mahmudhoca Behbudi’nin düşüncelerinin şekillenmesinin doğrudan Tercüman gazetesi ve Gaspıralı’nın eserleri vasıtasıyla olduğunu söylemektedir. O Müslümanların durumunu anlamak için Gaspıralı’nın kilit faktör olduğunu ifade etmiştir.87 Gaspıralı ve Behbudi’nin arasındaki pratik işbirliğinin bu döneme dayandığı söylenebilir. Tercüman gazetesinde Türkistan bölgesine dikkat çekilerek ülkede Türkçenin yayılmasına ve usul- i cedit çatısı altında okullar açılmasına hizmet edildiği görülmektedir. Behbudi’ye göre Türkistan’da Tercüman ve Gaspıralı’nın çalışmalarının Türkistan ceditçi hareketinin oluşmasında büyük bir etkisi olmuştur. Eğer Gaspıralı olmasaydı, Türkistan ceditçiler hareketi daha geç bir dönemde başlar ve marifet, matbuat, edebiyat ve tiyatro alanlarının bu kadar hızlı gelişmesi mümkün olmazdı. Rusya Müslümanları arasında çok kısa zamanda büyük gelişmeler kaydeden ceditçilik hareketinin kurucusu Gaspıralı’nın ve Rusya Müslümanlarının millî uyanışında önemli rolü bulunan Tercüman dergisinin etkisi büyüktür. O, Türk-İslam dünyasındaki felaketlerin cehaletten kaynaklandığını düşünerek, bu felaketten kurtarmak için usul-i cedit okullarını var gücüyle Türk- İslam ülkelerine yaymaya çalışmıştır. Onun etkili silahı Tercüman dergisi idi.88 Tercüman dergisinin Türkistan halkı için ehemmiyeti büyüktür. Çünkü o dönemin gençlerini millî uyanış ruhunu terbiye etmiş ve onları marifet ve medeniyet açısından geliştirmiştir. Böylece Gaspıralı’nın dergisi Türkistan halkı arasında büyük bir itibar ve şöhret kazanmıştır. 86 Recai Coşkun, “20. Yüzyılın Türk Aydınlanması: Türkiye’deki Turan ve Turan’daki Türkiye”, Düşünce Dünyasında Türkiz Dergisi, 3/17 (Ekim 2012), 47-49. 87 Hacı Müin, “Mahmudhoca Behbudi”, Uçkun, No. 1, 1923. 88 Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti İle Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), 45. 33 Gaspıralı’dan etkilenen Behbudi birçok ülke gezmiş, Rusya’yı dolaşmış ve Tatarların fikirlerini incelemiştir. Behbudi Türkistan ceditçileri arasında Gaspıralı ile olan güçlü bağları ve Tercüman dergisine aktif katılımıyla tanınır. Gazetede onun adıyla ilgili 34 makale ve haber yer almıştır. Tercüman’ın Türkistan’daki etkisi, cedit adı altında ıslah edilerek açılan okullarda Türkçeyi öğretmesi ve Türkistan’da Türkçenin yayılmasına hizmet etmesi şeklinde görülebilir. Bu durum Behbudi için de geçerlidir. Behbudi’ye göre Tercüman ve Gaspıralı’nın çalışmaları Türkistan üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Behbudi, “Türkistan’daki tüm öğretmen ve devlet adamlarının Tercüman dergisiyle, Türkçesini geliştirdiklerini ve onu aracılığıyla çeyrek asırdır “modern yeni edebiyat” ve “kültürel ihtiyaçlar” ile tanışabildiklerini” belirtmiştir.89 Tercüman ve Vakit gazetelerini okumak için tercih edenler çoğalmış ve özellikle Türkistan aydınları üzerinde etkili olmuştur. Medrese talebeleri ve tüccarlar arasında gazete ve dergi okuyanların çoğalmasıyla birlikte gençler bilinçlenmiş, dünyaya ve vatanlarına bakışları değişmiştir. Türkolog Vambery’ye göre Rusya Müslümanlarının yenileşme alanında yakalamış olduğu başarı, Türkiye ve Hindistan ile kıyaslanamayacak kadar öndedir. Başta modern eğitim yolundaki talepleri oldukça dikkat çekici ve takdire şayandır. Vambery bu gelişmeleri ve matbuat alanında görülen canlanmayı da, Rusya Müslümanlarının uzun zamandır içerisinde bulundukları ağır uykudan bir uyanış olarak yorumlamıştır. Ayrıca bütün bu yenileşme çabasında, Rusya Müslümanlarının demokrasiyi öne çıkarması da Vambery açısından büyük bir gelişme olarak kaydedilmiştir.90 Müslümanların kültürel yalnızlıklarının sona ermesi için Orta Çağ psikolojisinden sıyrılması ve çağdaş kültürü kabul etmesi gerektiğine dikkat çeken Gaspıralı, Müslüman kadınlarının özgürleşmesi gerektiğini de savunmuştur. Bütün bu fikirlerin yanı sıra, Türklerin dil bakımından da birliğini savunmuş ve Osmanlı Türkçesinin kullanılması gerektiğini ifade etmiştir. Türkler arasında Müslüman kültürünün korunması ve Müslüman okullarında Osmanlı Türkçesinin okutulması gerektiğini savunan Gaspıralı, Hz. Muhammed’in öğretilerinin ve İslam kültürünün dili olan Arapçanın da öğretilmesi gerektiğine dikkat çekişmiştir. Fakat Gaspıralı dinî ve dünyevî eğitimin İstanbul’dan 89 Mahmudhoca Behbudi, “Türkistan’da okul dili”, Tercüman, No. 21, 1909. 90 Gatin Askar Aleksandroviç, Fatih Karimi Pedagogiçeskaya i Obşestvenno-Politiçeskaya Deyatelnost (Kazan: 2008), 55-57. 34 getirilecek Osmanlı Türkçesiyle yazılmış kitaplar vasıtasıyla yapılması gerektiğini savunup, Arapça ve Farsça yazılmış ders kitaplarının kullanımını azaltılmasını istemiştir.91 Tatar ceditçilik hareketinin öncülerinin batıya olan yakınlıklarının yanı sıra İstanbul, Hindistan ve Mısır’da ortaya çıkan modernist hareketlerden de bir noktaya kadar etkilendiği görülmektedir. İdil-Ural bölgesinde ceditçiliğin ilk tohumlarını atan Şehâbeddin Mercanî ve Abdünnasîr Kursavî gibi Tatar reformcuların bu sahadan etkilendiğini görmek mümkündür. Yenilikçi fikirlerin İdil-Ural, Türkistan bölgelerinde, Osmanlı ve Hindistan gibi geniş coğrafyalara yayılması ve toplumu etkilemesi, İslamî reform şeklinde ortaya çıksa da ilerleyen zamanlarda kültür ve eğitimle ilgili harekete dönüşmüş ve 1905 ihtilaldan sonra da siyasileşmiştir.92 Rusların işgaliyle Türkistan Türkleri de bunalımdan çıkış yolları aramışlar, ilk olarak Kazan Tatarları arasında ıslahat düşüncesi olarak ortaya çıkan ceditçilik akımını ilham kaynağı olarak görmüşlerdir. Ruslar, XX. yüzyıl başına kadar Türkistan halkını ceditçilikten uzak tutmaya çalışmışlardır. Ancak Türkistan halkı ile aynı dili konuşan Tatarlar siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatının değişmesi için önemli katkılarda bulunmuşlardır. 2.2.2. Osmanlı Islahat Hareketi XX. yüzyıl başında, Osmanlı, Türkistanlı ve Rusyalı Tatar aydınlar arasında yoğun kültürel ilişkiler olmuştur. Ceditçilik hareketinin bir başka kaynağı Osmanlı ıslahatlarıdır. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan itibaren ortaya çıkan gelişmeler, Avrupa’ya gönderilen öğrenciler, Batı’da yazılan eserlerin Türkçe’ye çevrilmesi, daha sonraki dönemlerde açılan üniversiteler gibi gelişmeler ceditçilerin ilgi sahasındadır. Osmanlı 91 İbrahim Konçak, “Ceditçilik Hareketi ve Türkistan Osmanlı Devleti İlişkileri”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, 2/1 (2013) 111. 92 Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, 26-35. 35 düşüncesinin, dinî ıslah konusunda Türkistan bölgesindeki düşünce hareketlerine kısmi bir etkisi söz konusudur. XX. yüzyıl başlarında İstanbul’da basılan çok sayıda kitap bölgeye ulaşıyor ve Buhara kitapçı dükkânlarında okuyucuyla buluşuyordu. Bu süreçte İstanbul’da Mehmet Âkif Ersoy (ö. 1936) ve Eşref Edip Fergan (ö. 1971) tarafından çıkarılan Sırât-ı Müstakîm dergisinin büyük katkısı olmuştur. Kendisi de ceditçi olan ve sorularında cedit hareketi tarihini yazan Sadreddin Ayni (ö. 1954) bu duruma şöyle değinmektedir:93 “Türkiye’de inkılâptan sonra neşredilen Sırât-ı Müstakîm dergisini mütalaa etmeye muvaffak olduk. İşbu yayın dinî, ilmi, içtimai, siyasi ve edebi bir yayın olup, merkez hilafetinin en büyük ve ulu kişilerinin iştirakiyle çıkarıldı. Bu yayında siyasi ve içtimai inkılâplar ayet ve hadislerle tetkik edilerek yazıldığından, bizim fikrimizde de esas değişimler yaşandı”.94 Osmanlı ve Türkistan Müslümanları arasında XVIII. yüzyılın sonlarından başlayarak XIX. yüzyıl boyunca yoğunlaşarak en üst düzeye ulaşan bir bağ ve ilişki olduğu bilinmektedir. Başlangıçta bu ilişkiler etnik bağlamdan ziyade Müslümanlık zemininde gelişmekteydi. Türkistan ve Rusya’dan yola çıkan hacılar İstanbul’a gelmekte ve İmparatorluğun topraklarında dolaşmakta idiler. Aynı dönemde Türkoloji ilminin doğması ve bunun Osmanlı aydınlarını etkilemesi sayesinde bu ilişkiler etnik boyuta da taşınmıştır. Türkiye’de Türkistan Türklerine karşı ilgi özellikle II. Meşrutiyet döneminde yoğunlaşmıştır. Öte yandan, Rusların Türkistan aydınları üzerinde baskıcı bir politikaya yönelmesi, Türkiye’de ise II. Meşrutiyet ile birlikte gelen hürriyet havası Türkistanlı Türk kökenli aydınları İstanbul’a çekmiştir. Basın ve yayın faaliyetlerinin artması da bu yakınlaşmayı arttırmış, karşılıklı etkileşimlere zemin hazırlamıştır. Jön Türklerin sıcak karşıladığı bu ceditçi ve Türkçü aydınların faaliyetleri sayesinde göçmen dernekleri kurulmuş, Türkistan halklarının ilgisini gösteren, eğitimin ıslahı, milliyet bilinci ve kadın hakları gibi konular üzerinde yoğunlaşan dergiler çıkarılmaya başlanmıştır.95 Türk-İslam âleminin genel olarak içinde bu durum, Türkiye’deki reformist hareketlerle değişmeye başlayacaktır. Genç Türkler, İslam âleminde serbest düşüncenin öncüleri oldular. Onlar Müslümanların terakkisine mani olan cehalet ve ayrılıklara karşı mücadele ettiler. 93 Erşahin, Türkistan’ın Millî Uyanışında Özbek Cedidciler Abdurrauf Fıtrat Örneği, 35. 94 Sadreddin Ayni, Asarlar, (8 ciltlik) (Taşkent: 1963), 1/184. 95 Kanlıdere, “Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya Müslümanlarının Düşünde”, 160. 36 Usul-i cedit eğitim sisteminin başta gelen temsilcisi İsmail Gaspıralı eğitim ve öğretim amacıyla bulunduğu İstanbul’da Genç Türklerden eğitim sistemini tanıma imkânı bulmuştur.96 Osmanlı Devletinde aydınlar arasında ortaya çıkmış olan Jön Türkler Hareketi ve İttihat Terakkî ile Buhara’da kurulan gizli cemiyetlerin üyeleri İstanbul’da yaptıkları çalışmalar esnasında tanışmıştır.97 Bu cemiyetler Türkistanlı aydınları derinden etkilemiş ve ana yurtları Türkistan’a dönüş yapan ceditçiler edindikleri fikirleri buralara götürmüşlerdir.98 Türkistan ceditçileri Genç Türkler gibi faaliyet yapmak istemiştir. Bu bağlamda Türkistan halkına siyasi özgürlük getirmeye gayret etmişlerdir. Ceditçiler halkın içinde öne çıkmak için siyasi ve dinî esaslara dayanarak da etkili olmaya çalışmışlardır. Ceditçilerin bu çabaları çoğunlukla gençler tarafından destek ve kabul görmüş, yaşlılar tarafından ise şüpheyle karşılanmıştır.99 Bu veriler Osmanlı döneminde Genç Türklerin, Rusya ve Türkistan Türkleri arasında ceditçilik düşüncesi oluşmasında önemli etkileri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu etkileşim yalnızca Osmanlıdan gelen aydınlarla sınırlı kalmamış sonrasında da Osmanlı topraklarına öğrenciler gönderilmiştir. Türkistan ceditçileri Buhara Tamim-i Neşr-i Maarif ve Turan Neşr-i maarif cemiyetleri kurmuşlar ve bu cemiyetler vasıtasıyla İstanbul’a öğrenciler göndermişlerdir. Bu öğrencilerden biri olan Türkistan ceditçilerinin fikir önderlerinden Buharalı Abdurrauf Fıtrat, medrese tahsi