T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI FELSEFE TARİHİ BİLİM DALI           HEİDEGGER’DE DASEIN’IN VARLIĞININ ZAMANSAL SERİMLENİŞİ     DOKTORA TEZİ Çiğdem YILDIZDÖKEN Danışman: Prof.Dr. A. Kadir ÇÜÇEN BURSA- 2017 v ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Çiğdem YILDIZDÖKEN Üniversite
 : Uludağ Üniversitesi Enstitü
 : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Felsefe Tarihi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xi+362 Mezuniyet Tarihi : 22/02/2017 Tez Danışmanı : Prof.Dr.A.Kadir Çüçen HEİDEGGER’DE DASEIN’IN VARLIĞININ ZAMANSAL SERİMLENİŞİ Batı metafiziğinin üstünü örttüğü ve Heidegger’le birlikte yeniden sorulan varlığın anlamının ne olduğu meselesinin yanıtı, varlığın ancak zaman nezdinde kavranabileceği umudunu kendi içinde taşır. Varlığın anlamının ne olduğu meselesinin zaman temelinde anlamını buluşu, varlık-insan arasında özcü gelenekte unutulmuş olan bağın da yeniden tesisini gündeme getirir. Bu anlamda felsefenin yeni güzergahı olarak Heidegger’le başladığımız patikadaki yolculuğumuzda, ‘insanın insan olma olanağı’ olarak ifade edebileceğimiz dünya- içindeki olgusallığını ifade eden Dasein’ın kendi varlığını ‘anlama’sı, ancak kendi ekstatik zamansallığındaki geçmişin-şimdinin ve geleceğin her birinin birbirinden ayrılmaz ve aralarında gidip gelmeleriyle oluşacak zaman ekstazlarını işler hale getirmesiyle gerçekleşir. Bu gerçekleştirim Dasein’ın, varlığın açıklığında ‘ihtiyatlı düşünme’ sayesinde kuracağı, gerek varlığın gerekse Dasein’ın birbirlerine kendilerini izin vermeleriyle oluşan bir ‘olma’ uğruna bırakılmışlık halidir. ‘Olma’ya kendini tevdi ediş, düşünme sayesinde varlık ve zaman arasında irtibat noktası yakalayarak zamanın, varlığın olanak halindeki yazgısını oluşturmasına mahal verecektir. Bu mahalde ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ zamandaki insan olma olanağımızın farkındalığına varma sorumluluğu taşımaktadır. Anahtar Sözcükler Varlık, Insan, Dasein, Yazgı, Zaman, Ereignis, Düşünme, Patika vi ABSTRACT Name and Surname :Çiğdem YILDIZDÖKEN University :Uludag University Institution :Social Science Institution Field :Philosophy Branch :History of Philosophy Degree Awarded :PhD Page Number :xi+362 Degree Date : 22/02/2017 Supervisor : Prof. Dr. A. Kadir ÇÜÇEN THE TEMPORAL EXPOSITION OF DASEIN’S BEING IN HEİDEGGER The question of what is the meaning of being was overlaid with the western metaphysics but re-questioned by Heidegger and the answer inholds the hope that the being can only be grasped in the presence of time. The issue of what is the meaning of being was established on the basis of time brings up the matter of the bond between being and human which has been forgotten in essentialist tradition. In this sense, in our journey which we began with Heidegger as the new path of philosophy, Dasein’s understanding of its own being, which is the facticity of the world and can be expressed as ‘humans’s potential of being human’, can only be realized by making functional the unity and the hovering of time ectasy that is generated by the past, the present and future in their own extatic temporality. This realization is the state of abandonment that Dasein will constitute in the openness of being through 'prudent thinking', and both the Dasein and the existence will allow themselves to each other for the sake of ‘being’. Committing to the ‘being’ will establish the point of contact between being and time through thinking and will allow the time to create the fate of being as a possibility. In this sense, ‘The Temporal Exposition of the Dasein’s Being’ carries the responsibility of being aware of the possibility of being human. Key Words Being, Human, Dasein, Fate, Time, Ereignis, Thinking, Path vii ÖN SÖZ Kendini gökyüzünde yıldız gibi tek bir düşünceye adamayla Yer, Gök, Ölümlü ve Tanrısal varlıkları birbirlerine aitliği içinde toplayan, düşünce ışığında varlığın unutulmuş olan anlamı, tüm ihtişamıyla zamanla olan aitliğinin anlaşılmasıyla gerçekleşecektir. Bu doğrultuda ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ bizi varlığı zamandan koparan Batı felsefesine karşı, varlık ve insan arasındaki asli ilişkiyi kavrama uğruna yeniden ‘düşünme’ye çağırır. Öyle ki, felsefenin geçmişine bakıldığında varolanların toplamı olarak anlaşılan varlığın zamana aşkın olduğu; varolanın ise ‘ex nihilo nihil fit’ görüşünden hareketle ‘daimi bir şimdide’ halihazırda bulunarak mevcudiyetini oluşturduğu ileri sürülmüştür. Varolanın mevcudiyetinin şimdiye hapsedilmesi zamanın geçmiş, gelecek yapılarının ihmal edilmesine yol açtığı gibi, her birinin birbirleriyle kurulacak ilişkisinin de görmezden gelinmesine neden olmuştur. Gerek varlığın tümel olduğu savı, gerekse varolanın mevcudiyetini oluşturma bağlamında sadece şimdiye yapılan vurgu Grek düşüncesini miras alan Batı metafiziğinde tarihdışı, zamansal olmayan bir varlık tasavvurunun gündeme gelmesine neden olmakla birlikte, insanın kendi varlığıyla kurulacak irtibat noktasının da görmezden gelinmesine sebep olmuştur. Böylece çalışmamız Heidegger ışığında ilerleyerek, varlık ve zaman kavramlarını mihenk taşı alan, tüm ontolojilere zemin hazırlayan ‘fundemental ontoloji’ ışığında düşünmeyi teklif eder. Felsefenin bu yeni güzergahı Batı’nın epistemolojiye mıhlanan düşünüşü karşısında ontolojik düşüncenin ufku dahilinde yeniden ‘düşünme’yi bekler. Bu anlamda mesele, düşünme sorunudur. Düşünme gerek varlığa gerekse insana yönelik bakışımızı oluşturacaktır. Bu doğrultuda Heidegger çağınıın Nazi Almanyası ve felsefenin nihilizmle karşılaşma tehlikesinin insanı düşürdüğü kaotik durumu görmüş olacak ki, bu bize ‘Varlık ve Zaman’da Dasein’a yaptığı vurgunun nedenini gösterir niteliktedir. Sorun varlık ve insan arasında kurulacak bağsa, bu ancak varlığın gizli kalan yanı olarak aletheia’nın sırrına vakıf olan düşünceyle olanaklı hale gelir. O halde aletheia varlık ve zamanın asli anahtarı olmaktadır. Varlık ve zaman arasında aletheia’yla kurulacak ilişki ise varlık ve zamanın her birinin birbirine aitliğini, birbirlerini sahiplenmeyi, muhafaza etmeyi ifade eden ‘olagelme, olmaklık, olmaya bırakılmışlık’ hali olarak das Ereignis’in devreye girmesiyle mümkündür. Şu durumda çalışmamız ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ olarak ontoloji sahasında düşünerek varlığın aletheia’sının zamanda ortaya çıkacağı savıyla hareket edip varlık-insan arasındaki bağı yeniden inşa etme demesini sunar. Bu denemeyi gerçekleştirirken benden desteğini esirgemeyen üzerimde hak sahibi yaşayan Daseinlara yönelik teşekkürü de bir borç bilirim. ‘Varlık ve Zaman’la yola çıktığım patikada çalışmam sırasında çıkan sorunlara yönelik fikir alışverişinde bulunmakla birlikte çalışmamda karşılaştığım sorunları engin bilgisiyle aydınlatan ve aynı zamanda çalışmanın yarattığı kaygılarımın bertaraf edilmesini sağlayarak verdiği destekle çalışmama odaklanmama olanak veren Danışmanım ve hocam Prof. Dr. A. Kadir Çüçen’e, verdiği bilgilerle ufkumu genişleten ve geliştiren Doç. Dr. Kasım Küçükalp’e, çalışmam boyunca araştırmamdaki eksiklikleri belirterek çalışmamı tamamlamamı sağlayan Prof. Dr. Muhsin Yılmaz’a, araştırmamdaki Almanca eksikliklerini tamamlayarak birebir çevirilerde Almancasına başvurduğum ve yer yer engin bilgileriyle dimağımı açarak çalışmamın meselesine ilişkin yeni bir açılım sunan meslektaşım ve ağabeyim Araş. Gör. Saygın Günenç’e, benden desteğini esirgemeyen anneme ve babama, tezimdeki TDK kurallarına uygunluğunu düzenleyen arkadaşım ve meslektaşım Araş. Gör. Burcu Kaya’ya, tez boyunca benden manevi desteklerini esirgemeyen arkadaşlarım Araş. Gör. Derya Aybakan Saliya’ya, Araş. Gör. Elife Kılıç’a ve Öğrt. Merve Eylik’e teşekkürlerimi borç bilirim. ix İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI .................................................................................................... ii DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU ............................................................. iii YEMİN METNİ ............................................................................................................. iv ÖZET ............................................................................................................................... v ABSTRACT .................................................................................................................... vi ÖN SÖZ ......................................................................................................................... vii İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. ix KISALTMALAR ........................................................................................................... xi GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM HEİDEGGER ÖNCESİ ZAMAN ANLAYIŞLARI VE HEİDEGGER’İN ELEŞTİRİSİ 1.1. BATI METAFİZİĞİNİN ELEŞTİRİSİ ................................................................ 30 1.2. HAREKETİN ÖLÇÜSÜ OLARAK ‘ZAMAN’ .................................................. 48 1.3. AUGUSTINUS'UN PSİKOLOJİK VE TEOLOJİK ZAMAN ANLAYIŞI..........62 1.4. TRANSENDENTAL ESTETİK BAĞLAMDA ‘ZAMAN’ VE ‘MEKÂN’ ........ 73 1.5. TİNİN ZAMANSALLIĞI .................................................................................... 88 1.6. DİLTHEY’DA TİN BİLİMLERİ DOĞRULTUSUNDA ‘ZAMAN’ ................ 103 İKİNCİ BÖLÜM DASEIN’IN VARLIĞININ ZAMANDAKİ YERİ VE ÖNEMİ 2.1.FENOMENOLOJİ VE ZAMAN ........................................................................ 116 2.1.1. FENOMENOLOJİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE TANIMI ........................... 116 x 2.1.2. HUSSERL’İN FENOMENOLOJİSİNE GİRİŞ ......................................... 118 2.1.2.1.İçsel Zaman Bilincinin Fenomenolojisi................................................ 126 2.1.2.2. Heidegger’de Ontolojik Fenomenoloji ................................................ 136 2.2. FELSEFE VE HAKİKAT İLİŞKİSİ .................................................................. 147 2.3. DASEIN’İN ONTOLOJİK YAPISI ................................................................... 177 2.4. VARLIK VE ZAMAN İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR DENEME ............................ 200 2.4.1. DASEIN’IN ZAMANSAL YORUMUNUN İZAHI .................................. 210 2.4.1.1.Anlamanın Zamansallığı ....................................................................... 211 2.4.1.2. Bulunuşun Zamansallığı....................................................................... 215 2.4.1.3. Düşkünlüğün Zamansal Anlamı .......................................................... 220 2.4.1.4. Sözün Zamansallığı .............................................................................. 222 2.4.2. GAYRİ SAHİH ZAMAN ANLAYIŞI OLARAK KAMU ZAMANI ....... 223 2.4.3. SAHİH ZAMAN ANLAYIŞI ..................................................................... 226 2.4.4. DÜNYA-İÇİNDE VAROLMANIN ZAMANSALLIĞI ............................ 231 2.4.5. DASEIN’IN TARİHSEL VAROLUŞU ..................................................... 242 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DASEIN’IN VARLIĞININ YAZGISI: ÖLÜM VE ZAMAN 3.1. ÖLÜM’ÜN TARİHSEL SERÜVENİ ................................................................ 261 3.2. ÖLÜME YÖNELİK VARLIĞIN TARİHSEL ARKA PLANI .......................... 282 3.3. ÖLÜME YÖNELİK VARLIK OLARAK DASEIN .......................................... 298 3.4. VİCDAN OLARAK DASEİN’IN AÇIMLANMIŞLIĞI ................................... 321 3.5. ÖLÜM, ZAMAN VE YAZGI ÜZERİNE .......................................................... 334 DEĞERLENDİME VE SONUÇ ................................................................................ 348 BİBLİYOĞRAFYA .................................................................................................... 353 xi KISALTMALAR A.e. :Aynı eser a.g.e. :Adı geçen eser AÜHFY :Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları Bkz. :Bakınız Bs. :Baskı C: :Cilt çev. :Çeviren İÜHFY :İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları İÜEFY :İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları MEB: :Milli Eğitim Basımevi MÖ. :Milattan Önce NO: :Numara s. :Sayfa Trans. By :Çeviren TTK :Türk Tarih Kurumu v.b. :Ve Benzeri vd. :Ve Devamı 1 GİRİŞ “İşaretsisiz biz, anlam verilmez Hiç acı duymayan biz neredeyse Yaban ellerde dilimizi kaybettik...”1 “Yakındır ya Güçtür de kavramak Tanrı’yı Ama nerede tehlike varsa, boy atar orda Kurtaranda Karanlıkta barınır...”2 Amaç ve kapsam dahilinde çalışmamıza yön verecek olan Heidegger’in Hölderlin’den alıntıladığı yukarıdaki iki tümce bize Batı metafiziğinin yazgısının (Geschick’inin) varlığı (Sein) ve insanı içine düşürmüş olduğu tehlikenin tüm boyutlarını ifade ederken, aynı zamanda kurtarıcı olan umudu da vaad eder. Platon’dan beri gelen Batı metafizik geleneğinin salık verdiği yazgı anlayışı Hıristiyan ilkelerin ilanıyla insanları bir krize sokmuş, kriz felsefe mahalinde kendine yer edinmiştir. Heidegger bu noktada ‘Being and Truth’da, bu krizin yeşillendiği Kartezyen düşüncede bilimlerin gelişmesiyle birlikte matematiğin felsefedeki zeminini stabil hale getirdiğini iddia eder. Bu noktada Heidegger matematiğin yanlış anlaşıldığını mathematika teriminin neşet ettiği mathemata’nın3 özünün materyali açıklamadığını bu 1 “Ein zeichen sind wir, deutungslos, Schmerzler sind wir und haben fast, Die sprache inder fremde ver loren” Bkz. Martin Heidegger, Was Heisst Denken?, Max Niemeyer Verlag Tübingen, 1954, s.9. Karş. Martin Heidegger, Düşümek Ne Demektir? (çev. Rıdvan Şentürk), Bursa, Paradigma Yayınları, 2013. 2 Johann Christian Friedrich Hölderlin, Seçme Şiirler, (çev. A. Turan Oflazoğlu), İstanbul, İz Yayıncılık, 2013, s. 136. 3 He methesis, -eta, -atos, to; öğrenme haber alma, öğretme bağlamında manthano fiilinden gelmektedir. Bu doğrultuda manthano, anlamak, algılamak, farkına varmak anlamlarına gelmektedir. 2 kavramın el-altında-olanları (Zuhandensein) kavramak, öğrenmek, öğretmek, üretmek için kullanıldığını belirtir. Dolayısıyla mathemata öğrenilebilen olduğu kadar öğretilebilendir, Descartes’taki gibi tüm bilime indirgenerek ‘characterictica universalis’ değildir. Bu anlamda Helen köklerinden kopartılan mathematika felsefenin krize sürüklenmesine sebebiyet vermiş, 4 cogito ergo sum’a mıhlanan bu metafizik gelenek hiçlikle karşı karşıya kalarak Dasein’ın yurtsuz kalmasına sebep olmuştur. Felsefeye varlık bağlamında yeni bir zemin kazandırma olarak bu uğraş, eğer mathematika varlığın temeliyse, varlığın da Grek köklerinden koparılmasına neden olduğunun habercisidir. Bu doğrultuda Ortaçağ Skolastik düşüncesine bağlı kalan Descartes’ın mathematika’ya saplanan kategoriyal kökleriyle öznenin essentia’sına yönelik soruşturması zamanın varlıkla olan ilgisini ihmal ederek dualist anlayışların da bu Kartezyen düşünceden neşet etmesine zemin hazırlamıştır. 5 Bu durum ‘cogito ergo sum’daki sum’un varlık anlamının ihmal edilerek cogitans’ın merkeze alınmasına neden olmuştur. Bu doğrultuda varlığın başkonuğu olduğuna yönelik ilan, Descartes’ın ontolojik öznesini devralan Kant’la birlikte ‘Arı Usun Eleştirisi’6nde yerini iyiden iyiye yıkılmayacak kalelerle mühkemleştirmiştir. Öte yandan Heidegger Kant’ın hem a priori ilkesinin hem de zamansallık meselesini ilk gündeme getiren kişi olması bağlamında başarısını görmezden gelmez. Kant sadece ‘Arı Usun Eleştirisi’yle bir epistemoloji değil, aynı zamanda doğayla kurulacak yapıyı da gözler önüne sermesi bağlamında önemlidir. Ancak o transendental mantığı, doğa olan araştırma sahasında a priori şekilde soruşturma mantığını sunmuş ve bu sahada varolanın varlığına yönelik görülen araştırma, bizatihi varlığın anlamının görmezden gelinerek varlığın a priori koşullarla açıklanmasıyla yeterli görmüştür. Bu transendental sahada ortada zengin kategoriler, a priori kanıtlar olsa da varlığın anlamı yeteri kadar aydınlatılamamıştır.7 Geleneksel anlayışı miras alan bu ‘zamanın transendental anlayış’ı, varlık ve zaman Ayrıntılı bilgi için Bkz. Henry George Liddell, Robert Scott, Greek-English Lexicon, Oxford At The Clarendon Press., 1968, s.1072, 1073. 4 Martin Heidegger, Being And Truth, (trans. Gregory Fried, Richard Polt), İndiana University Press., 2010, s. 32. 5 Martin Heidegger, Being And Time, (trans. Joan Stambaugh), State University Of New York Press., 1996, s.19. 6 Immanuel Kant, Arı Usun Eleştirisi, (çev. Aziz Yardımlı), İstanbul, İdea Yayınları, 2010. 7 Martin Heidegger, Being And Time, s. 9. 3 arasında ısrarla kurulması gereken bağın noksanlığını taşımıştır. 8 Varlık ve zaman arasında kurulacak ilişki denemesi ise Kartezyen düşünceyi miras alan aklın özüne yönelik önem ve vurguyla Batı düşüncesini doruk noktasına ulaştıran Hegel’le olacaktır. Onun salt bir şekilde izah ettiği varlığın tarih içindeki seyirsel yolculuğu, tin ve zaman arasında kurulacak olumlu bir gelişme olarak9 varlığın tarih içinde zamanın içine düştüğünü anlaşılır kılsa da, öne sürülen zaman anlayışı geleneksel zaman anlayışının izlerini taşıyarak Dasein’ın dünya zamanının açıklanmasında önemli kaynak olmuştur. Ancak Hegel, zamanı şimdilerden hareket ederek karakterize etmiştir. Bu anlayış sadece Batı geleneğindeki anlayışın sonucu olarak varolanın şu an olduğunu ve geleceğin şimdiye muhtaç olduğunun anlatımı olup zamanın, soyut bir manaya büründüğünün de ifadesidir.10 Bu bağlamda varlığın insanla, zaman nezdinde kuracağı ilişkinin farkına varılamaması ve varlığın aletheia’sının anlamının aydınlığa kavuşturulamayışı nihilizmin de tehlike çanlarının çalışına sebebiyet vermiştir. Bu krizde tehlike, varlığın olması gerektiğinden başka bir mahalde oluşunun; yurtsuz bırakılışının vaazıdır. Yurtsuzluk, düşünmenin (das Denken) kendisinden feragat edişinin neden olduğu Batı metafizik geleneğindeki insanın varlıktan bağını koparışının ve bir o kadar da varlığın insandan bağını koparışının izahıdır. Varlığın insanla bağının koparılışı zamandan (Zeit) yoksun bir varlık anlayışını gözler önüne serdiği gibi, zamanın da ontolojik olandan yoksun ontik olanla kurulu bir yapı dahilinde oluşturulmasına sebebiyet vermiş, insan dünyadaki olmaklığının aleladeliğine boğulmuş, varlığın anlamının ne olduğu sorunu görmezden gelinerek varlığın üstü modernliğin tekhne’siyle örtülmüştür. Üstelik bu tekhne artık Helenlerin dile getirdiği gibi physis üzerinden poesis’ini gerçekleştirimi dahilinde değil 11 , hakikatin kendisini gerek dünyayı gerekse dünya-içindekileri ‘şeylik’ 12 (Sachheit) temelinde açıklayan ve insanı varlığının gizli olan yanından 8 A.e. s. 21. 9 A.e., s. 391-392. 10 A.e., s. 394. 11 Tekhne ve poiesis tartışması için Bkz. Martin Heidegger, Tekniğe İlişkin Soruşturma, (çev. Doğan Özlem), Paradigma Yayınları, 1998., Martin Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, (çev. Fatih Tepebaşlı), De Ki Sanat Yayınları, 2011., Martin Heidegger, “Sanatın Doğuşu Ve Düşüncenin Yolu”, Patikalar, (çev. Leyla Baydar, Hasan Ünal Nalbantoğlu), İmge Kitabevi, 1997, ss.11-33. 12 İng. material content olarak, şey, mesele, iş, olgu, hadise anlamlarına gelen Almanca Sache’den türeyen Sachheit, Heidegger felsefesinde bilimsel belirlenim ile sabitlenenin durum olup formel olarak hergünkülüğün nesnesinin, maddi olanın içeriğidir, özüdür. Diğer bir ifadeyle şeylik, gerecin (Zeug) geleneksel anlamdaki essentia’sı (Wesen) olmaktadır. Bkz. Heidegger, Being And Time, s. 176. 4 (aletheia’sından) feragat ettiren, insanı araçsal bir ‘şeylik’ konumuna getiren bir anlayış talep etmiştir. Bu talep davetkâr bir tavırsa insan, dünyanın ‘ayartıcı’ 13 etkisinden yararlanarak davete icabet etmiş varlığın aletheia’sının (Wahrheit) anlamının üstünü - tıpkı defnedilen bir ölünün üstünün toprakla kapatılarak örtülmesi gibi- yeryüzünün topraklarıyla örtmüştür. Esasında bu gömme işlemi, her türlü anlama (Verstehen) ‘Varlık ve Zaman’da belirtildiği gibi Dasein’ın varlığına geri gidecekse14 o halde Dasein kendi varlığının anlamının üstünü örterek sahihliğini (Eigentlichkeit) kavrama olanağından ve zamansallığından da kendini muaf tutmuş demektir. Onun varlığı zamansallığından muaf tutuşu anlamdaki özcü geleneğin essentia’sına takılıp kalması, her an olagelmesindeki (das Ereignis) kararlığını kapatmış olmasıdır. Bu kapanmışlık hali aletheia’nın letheia’sına varlığın sürgün edilmesidir. Bu anlamda Dasein’ın yazgısı onun sahih olmayan varolma tarzı üzerinden oluşturduğu das Man’in15 (they-itself) varolma tarzı üzerinden kurulan hergünkülüğün kaderine tutsak olmasıdır. Bu anlamda tehlike varlığın tüm tedirginliğiyle yeryüzünün çölleşmesine16 neden olmuştur. Bu noktada varlığın tehlike çanları tüm sessizliğinin yankısıyla Nietzsche’nin dizelerinde dile gelir: “Çöl (Wüste) büyüyor... Vay çöllere gebe kalanın haline.”17 Heidegger’in dikkat çektiği ikinci tümce ise bu büyüyen; gittikçe genişleyen çölleşmeden kurtulmanın çaresini belirtir niteliktedir. Eğer yeryüzü ve dünya çölleşiyorsa bu anlamda kurtarıcı yine yeryüzü ve dünyadır18 ve dolayısıyla yeryüzü- dünya kurtarılmayı umut eder. Heidegger ‘Düşünmek Ne Demektir?’ adlı eserinde en kaygı verici olan şeyin bizim halen düşünemememiz olduğunu belirtir.19 Bu bakımdan varlığın modernliğin kirli topraklarla üstünün örtülüşü, esasında bir düşünme sorunudur. O halde sorun hangi türden düşünmenin varlığın aletheia’sının anlamının üstünü 13 Dünya-içinde hergünkülüğün ayartıcı (tempting) etkisi için Bkz. Heidegger, Being And Time, s. 165. 14 Heidegger, Being And Time, s.309. 15 Hergünkülük içinde diğer otantik olmayan Daseinları nitelemek için kullanılan bir kavramdır. Bkz. Heidegger, Being And Time, s.252. 16 Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?, s. 19. 17 A.e., s.19. “Die wüste wachst. Egist ein wahres wort” bu tümcede Wüste, ıssız yeri nitelemek için kullanılır. Bu anlamda ıssız bir yer tekinsizlik de yaratacağı için bu durum Dasein’ın varlığının hakikatinin krizden kaynaklanan tedirginliği doğurduğunu anlatmak için kullanılmıştır. Bu tekinsizlik gittikçe artan şekilde genişlemekte büyümektedir (wachsen). Bkz. Heidegger, Was Heisst Denken?, s. 14. 18 Çalışmamızın ilerleyen kısmında belirteceğimiz üzere Giriş tümcesinin ilk şiir söylemi, mnemosyne’nin gökyüzü ve yeryüzünün kızı olduğuna ilişkindir. 19 Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?, s. 19-20. 5 örttüğü ve hangi türden düşünmeyle bu aletheia’nın kavranılacağı meselesine bizi alıp götürür. Düşünme bizi varlığın nasıl tasavvur edileceğinin, insana dair anlayışımızın nasıl tahayyül edileceğinin de bildirgesidir. Düşünmenin bu noktada dille olan ilişkisine dikkat çeken Heidegger logos’un sesine kulak kesilen bir varlığın ancak varlığının anlamını gizlilikten sıyırarak kendini zamanda tezahür edeceğini belirtir. Bu tezahür ediş onun Batı metafizik geleneğinin ifade ettiği gibi zamandan yoksun, transendent bir varlık değil de, bizzat zamanda var olabilen, her daim varolagelen, ‘olma’ dahilinde kendini gerçekleştiren, olanak varlığını gündeme getirir. O halde dil-düşünme ekseninde varlığın zaman nezdindeki olmaklığı (das Ereignis) onun yazgısını (Geschick’ini) oluşturmasına olanak verecektir. Bu doğrultuda tezimizin temel iddiası, ‘Dasein’ın Varlığın Zamansal Serimlenişi’ başlığıyla varolagelmenin ancak zaman temelinde vuku buluşu bakımından zamanın Dasein’ın varlığının, varolma tarzının yazgısını oluşturduğudur. Bu bağlamda çalışmamıza başlarken Hölderlin’den alıntıladığımız tümce, yol aldığımız patikadaki –bozuk bir yoldur- amacımızı da serimleyerek patikamızı aydınlık kılacak nitelikte ve güçtedir. Bu kısa girişin girişi mahiyetindeki izahımızla yolumuza, Heidegger’in belirttiği tehlikeyi varlık-dil-düşünme ve zaman mahalinde açımlamaya, tartışmaya koyularak tezimizin amacını, temel iddiasını, ortaya koyacağımız meselelerin oluşumda bizi philosphia’nın engebesine sürükleyen kavram deşmelerini, nasıl bir yol izleyeceğimizi, varlık ve zaman uğruna patikamızda nelerle karşılaşacağımızı ele alarak soruşturmaya başlayalım. Bu andan itibaren eğer soru sormak, getirilen yanıt denemesi kadar philosophia’ya söz söyleme hakkı kazandıracaksa şu sorulara kulak kesilerek varlık patikamızda yol almamız bağlamında önem kazanacaktır; Modernliğin tehlikesinin tahlil ve tespiti hangi minval üzerinden inşa edilmelidir? Düşünme sorunu neden varlık ve zaman meselesi olmaktadır? Dil, varlığın aletheia’sının kavranılması uğruna düşünmenin hangi mahalinde yer almaktadır? Dile gelen philosophia bizden neyi talep etmektedir? Varlık ve insan arasında kurulacak bağ nasıl tesis edilecektir? Zamanın varlığın aletheia’sının anlamını zuhur etmesine neden olan etkisi nedir? Dasein’ın varlığı zamanla nasıl bir ilişki içindedir? Zaman, zamansallığı; zamansallık da tarihselliği neşet edecekse Dasein’ın varlığının tarihsel varoluşu nasıl bir ontolojik temele sahiptir? Tarihsel Dasein fırlatılmışlık içinde olma akıbetinin birliğini, bütünsellikli yapısını neyle elde edecektir? 6 Dasein’ın varlığının ufku olarak zaman kendini açımlayabilir mi? Açımlayabilirse bunun olanaklılığında izlenecek yol nedir? Zaman Dasein’ın varlığının aletheia’sının açımlanmasında neye önayak olmaktadır? Zaman varolan mıdır, varlık mıdır? Zaman varolansa varolan ne demektir? Varlıksa nasıl bir varlık yapısına sahiptir? Neden varlık ve zaman? Neden zaman ve varlık? Heidegger’in öne sürdüğü zaman anlayışının önceki felsefenin dile getirdiği anlayıştan ayırt edici yönü nedir? Heidegger’in geleneksel felsefeyi varlık ve zaman anlayışı nezdinde eleştirisi felsefenin geçmişinin reddiyesi midir? Varlık ve zamanın her birinin diğerini oluşturması bağlamında önceleyiciliğinden söz etmek mümkün müdür? Mümkünse Varlık mı zamanı oluşturur yoksa zaman mı varlığı oluşturur? Ancak zamanda Dasein’ın varlığının anlamı oluşturulacaksa bu oluşumun yazgısı ne anlama gelecektir? Bu doğrultuda yazgının Dasein’ın varlığının aletheia’sının anlamının zamansal serimlenişindeki rolü nedir? Zamansallıkta kendisini ifşa edecek olan sahih Dasein’ın yazgısı nasıl bir insan anlayışını tasavvur etmemizi sağlayacaktır? Girdiğimiz patikada hangi yollardan daha muhkem ve sağlıklı gidebileceğimizi belirleyebilmek için, ihtiyacımız olan metot ise, araştırmamızı üstlendiğimiz filozofun yöntemine sadık kalacak şekilde, fenomenolojik metot20 olacaktır. Varlık ve zamana dair yapılacak soruşturma ontolojik bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Ontolojiye düşen görev ise varlığın ve zamanın bizatihi yapısını açığa kavuşturmaktır.21 Fenomenoloji bu noktada ‘şeylerin kendilerine’ düsturuyla ontolojiye yol gösterecektir. Bu noktada fenomenolojiyle Dasein’ın özellikleri ve kategorilerinden ziyade, onun varoluşsal yapısı açığa çıkartılır. Varlığın her an kendini saklamakla birlikte ifşa ettiği 20 Kökeni itibariyle Grekçe karşılığı methodos (µέθοδοϛ) olan metot, Grekçe –meta (μετα) zarfı ve odos (ή όδοϛ) isminin birleşiminden oluşan bir sözcüktür. Dişil bir sözcük olarak odos mekân kapsamında genellikle Homeros’un eserlerinde de görüldüğü üzere patika yolu olarak anlaşılmakta olup, gidişat, taraf, usul, gidiş, iz yolu anlamında da kullanılmıştır. Örneğin Homeros destanlarında odosamaksitos (όδοϛάμαξιτοϛ) olarak arabaların geçtiği yol anlamında, yine Thukydides’te odonkhorein (όδονχορείν) yolda ilerlemek (2.100), ‘Phaidros’ta odonerkhestai (όδονέρχεσταί), yolu sürmek anlamında kullanılmıştır (Henry George Liddell, Robert Scott, Greek-English Lexicon, Oxford At The Clarendon Press., 1883, s.1026). Grekçede bir zarf olarak kullanılan –meta ise ismin Acc. halinde sonra, ötesinde, sonradan gelme anlamında gen. haliyle, ile birlikte, bir kimsenin arasında, arada olma anlamında kullanılmıştır (A.e., s.931). Şu durum da dişil bir sözcük olarak methodos (µέθοδοϛ) konumuz itibariyle yolda izlenen, yolla birlikte kullanılan iş, uğraş, takip, arayış, meşgale anlamında kullanılır. Grekler bu sözcükten özellikle bilgiyi inceleme, araştırma soruşturmadaki uğraş, usul olarak anlamalarına ek olarak bir araştırmayı sürdürmek, ilerletmek anlamında da kullanmışlardır. Örneğin, methodon poieisthai tinos (µέθοδον ποίσθαί τίνοϛ) tümcesinden bir kimsenin bilgiye dair soruşturma yapmasını, glossesagathe sodos (γλώσσηϛάγαθή ϛόδόϛ) tümcesinden de iyi bir üslup, iyi bir konuşma’yı anlamışlardır (A.e., s. 931). 21 Patricia Altenbernd Johnson, Heidegger Üzerine, (çev. Adnan Esenyel), Sentez Yayınları, 2013, s. 32. 7 dünya-içinde gezdiği dikkate alındığında fenomenoloji varlığın kendisine ait yapılanmasını görünür kılacaktır.22 Bu bakımdan Heidegger Messkirch’te yürüdüğü sessiz patikada felsefenin çağrısına kulak kesilir. Felsefenin çağrısı aynı zamanda patikanın çağrısı olacaktır. Patikanın çağrısı, varlığın çağrısıdır. Varlık, çağrısıyla kendini hatırlatmaya çalışmaktadır. Bu, Batı metafiziğinin varlığı unutturmasının yankısıdır. Akla şu soru gelebilir: Varlığı hatırlamak ne yarar sağlayacaktır? Varlığı hatırlamak varlığın hak ettiği değeri kazanması, değersizliğin bertaraf edilmesine yarar sağlayacaktır. Şu halde Hölderlin’e tekrar kulak kabartmalıyız. Çalışmamıza başlarken belirttiğimiz Hölderlin’in hymnos’u halen peşimizi bırakmamaktadır; “ İşaretsisiz biz, anlam verilmez Hiç acı duymayan biz neredeyse Yaban ellerde dilimizi kaybettik...” Heidegger’in yukarıdaki alıntıladığı tümcede dikkat çektiği şey ‘Doğa İlahisi’, ‘Yılan’, ‘İşaret’ gibi tasarı başlıklarının yanında bu hymnos’ta Mnemosyne’nin bulunmasıdır. 23 Mnemosyne Dor lehçesinde mnamosuna olarak, anı, hatıra, bellek, yadigar, hafıza, hatırlama (kakon mnemones; kötü anı), unutulmayan, unutulmamış anlamlarına gelmektedir. Kelimenin neşet ettiği yer ise anma, hatırlama manalarına gelen mneia’dır. Yine aynı kökten türeyen mnema Dor lehçesinde mnama olarak kayıt, anıt, hatırlatıcı bağlamlarında Grek dilinde kullanılmıştır.24Hölderlin’in mnemosyne’yi kullanması mitolojik efsanede Uranos ve Gaia’nın kızı olmasına atfendir. Bu mite göre Zeus Piereia dağında dokuz gece kalarak mnemosyne’nin sanatlara esin kaynağı olan dokuz mousa’yı doğurmasına sebebiyet vermiştir.25 Şu durumda mnemosyne yeryüzü ve gökyüzünün kızı olarak önceden düşünülmüş olanların toplamı olarak hafızadır.26 Artık yeryüzü ve gökyüzü, neyin çölleştiğinin karşılığı olmaktadır. Yeryüzünde çöllerin bünyesinde unutulan varlığın hafızadan geri çağrılması olarak varlığın yankısı sürer. Çölleşme tekinsizliğin büyümesiyle daha da artmaktadır. 22 A.e., s.30-31. 23 Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?, s. 9. 24 Liddlle And Scott, Greek-English Lexicon, 1968, s. 1139. 25 Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 1978, s. 256 26 Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?, s. 10. 8 Böylelikle düşünmenin huzursuzluğunda varlığın anlamının unutulması (Seinsvergessenheit) her yerde kol gezerek haykırışa vesile olacaktır. İşte tam da bu noktada varlık kendisinin unutulmuş olmasından büyük bir hoşnutsuzluk içinde kendini geri çekerek insanla olan bağını koparacaktır. Çünkü insan çoktan kendini unutmuştur. Mnemosyne’nin çığlığı bu mahalde varlığı yeniden hatırlatıcı vasfını sürdürecektir. Bu ise öncelikle düşünülmesi gereken şeyi düşünememeden kaynaklanan düşünmemenin en can alıcı metafiziksel sıkıntısıdır.27 Öyle ki artık varolanın varlığı düşünülmemenin verdiği sıkıntıyla kendini hiçliğin içinde bulmuştur. Hiçliğe konuk oluş artık –mek içinliğin (Um-zu) bulunulmaması durumudur. Kaygı bu andan itibaren Dasein’ı sendelemeye yol açarak mnemosyne’nin edimselliğini şart koşacaktır. Hiçlik meselesi bu andan itibaren Heidgeger’de varlık meselesine bağlı bir sorun olarak ele alınır hale gelir. Bunun nedeni varlığın anlamı meselesinin hiçliğin konukluğunda ancak nihayetine erecek olmasıdır. Hiçlik öteden beri varlığa yapışıktır. Bu bağlamda Heidegger Freiburg Üniversitesinde vermiş olduğu ilk giriş dersinin metni olarak hazırladığı ‘Metafizik Nedir?’ adlı eserinde şu açıklamada bulunur: Hiç (Nichts) Varolanın bel൴rs൴z b൴r karşılığı olarak kalmaz, Varolanın Varlığına a൴t olarak kendini ortaya çıkarır. Saf Varlık ve saf Hiç öyleyse aynıdır. Hegel’in bu tümcesi (Mantık Bilimi, I. Kitap, Bütün Eserleri III, s. 78) haklıdır. Varlık ve H൴ç b൴rb൴rler൴ne a൴tt൴rler; fakat -Hegel’൴n düşünme kavramından bakıldığında olduğu g൴b൴- her ൴k൴s൴ de bel൴rs൴zl൴k ve dolaysızlıklarında üstüste geld൴kler൴ ൴ç൴n değ൴l, Varlığın kend൴, özünü (Wesen) sürdürürken sonlu olduğundan ve kend൴n൴ H൴çe bırakan Varolmanın karşısında kend൴n൴ açığa çıkardığından, b൴rb൴rler൴ne a൴tt൴rler.28 Şu durumda çölleşmenin üstesinden gelmek için halen ümit vardır: yeniden düşünmek; varlığı, zamanı, varlığın aletheia’sını ve ben’i. Peki nasıl? Hangi türden düşünce bizi varlığın hakikatine yönelik kavrayışa, varlığın sahih anlamına ve sahih zamanın değerini kavramaya götürecektir? Yanıt, Heidegger’in kehre’sinde mevcut olan ‘şiirsel düşünme’dir. Heidegger’e göre sanat eserinin açıklığa gelişi düşüncenin de açıklığa gelişine zemin hazırlar. O halde varlığın aletheia’sının ifşası sanatın varlığından; edebiyat olarak şiirden geçmektedir. Sanat açıklık uğruna (aletheia) şiirsel olanı yaratırken, aynı zamanda bu açıklığı korumayı da talep eder. Bu bir tür yaratma olarak inşa ediş açıklığı 27 A.e., s.17. 28 Martin Heidegger, Metafizik Nedir? (çev. Yusuf Örnek), TFK Yayınları, 2009, s.43. 9 korumanın kendisini de eyleme amacı taşır. Şu durumda poiesis koyma, sahiplenme olduğu kadar açıklığın mahremini de koruyacaktır.29 Heidegger’in burada dikkat çektiği şey, metafizik geleneğindeki dil anlayışını eleştirerek kavramların dilinin köklerine geri gitmesi ve onların gerçek Wesen’larını yakalayabilmektir. Bu anlamda giriş tümcemizin ikinci şiirinde belirtilen yeryüzünde umudun belirişi, sanatla birlikte başlayan poetik düşünmenin varlığıyla yola devam etmeyi varsayar. Bu anlamda mousaların kaynağı olarak düşünülmeyi hatırlamayı sağlayan kökenin kendisi olan mnemosyne’yi yeniden patikamıza geri çağırabiliriz. Bu doğrultuda Hölderlin’in “işaretsisiz biz, yorumsuz” ifadesi ilahinin içindeki uzun olan zamandaki işaretsiz olumsuz (Lang ist/die Zeit) söylemi hem zamana hem de varlığımıza yönelik yeniden düşünmeye zorlayacaktır bizi. O halde anlaşılıyor ki, mnemosyne’nin davetkar talebi varlığımızı ve zamanımızı, zamandaki varlığımızı yeniden hafızanın kalbinden çekip çıkararak büyük bir dikkatle, özenli, ihtiyatlı bir bakışla gözden geçirmeyi istemektedir.30 Çünkü işaretsiz oluşumuzun sebebi tam da varlık ve zaman anlayışında yatmaktadır. Bu durumda işaretsizliğin bertarafı ancak Hölderlin’in ifadesindeki sanatların, ilahilerin de koruyuculuğunu yapan mnemosyne’den bu davetin gelmesi, sanat mahalinde yükselecek bir düşünce ile işaretsizliğin kurtuluş minvalini de bize sunacak olmasıdır. Giriş kısmında belirttiğimiz ikinci tümce bu bağlamda birinci tümceyi destekleyecek niteliktedir. Bu konuya, daha ayrıntılı tartışmamız sürecinde gireceğiz; ancak şunu belirtelim ki sanat, düşünmenin işbiriliğiyle ve logos’un yardımıyla düşüncenin kendisinin varlığa teslim edişinin ancak kendisi ve dil yoluyla gerçekleşecek bir adımla gerçekleşeceğini de ifade eder niteliktedir. Öte yandan düşünmenin yeniden hafızayla hatırlama olarak hayat bulması düşünenin varlığa şükran duymasına neden olur (das Denken dankt). Bu karşılıklı şükran duyuş, filozofun düşüncesinin rethorda dile gelmesiyle tezahür edecektir. Heidegger bilhassa ikinci dönem eserlerinde ‘poetik düşünme’ye31 öncelik veren bir 29 Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, s.71. 30 A.e. s. 11. Karş. Heidegger, Was Heisst Denken?, s. 7. 31 Tezimiz doğrultusunda ‘Varlık ve Zaman’ adlı eser baş kaynağımız olmakla birlikte düşünürümüzün bazı ikinci dönem kaynaklarından da yararlanılmıştır. Bu noktada bilhassa Giriş’te sanat-dil-varlık ve zaman arasındaki ilişkiye dokunma, araştırma konumuz olan Dasein’ın varlığının zamansal ufkunun açımlanması bağlamında arka plan oluşturma anlamında bu konunun belirtilmesinde yarar görülmüştür. 10 eylemi felsefe alanına sokar.32 Bu eylem felsefenin şiirsel düşünmeyle düşünülmesidir. Onun ‘Sanat Eserinin Kökeni’ adlı eserinde sanata olan bağlılığı varlığın aletheia’sının zaman nezdinde anlaşılmasına, kavranılmasına ilişkindir. Öyle ki Heidegger’in Kehre olarak belirtilen bu poetik düşünme eyleminde 1935’te yazdığı ‘Sanat Eserinin Kökeni’nde sanat aracılığıyla aletheia’nın nasıl zuhur edeceğini Van Gogh’un 1886 yılında yaptığı ‘Bir Çift Çiftçi Ayakkabısı’ portresinde açıklar: Resimde fazladan ne var? Ayakkabının ne olduğunu herkes bilir. Eğer bunlar ağaç ve kenevirden değilse, deri tabanlıdır ve iğne, biz ve sicimle dikilmiştir... buna benzer doğru bilgiler daha önceden bildiklerimizi açıklamaya yarar. Aracın araçsal varlığı kendi hizmetselliğinde yatar... bir çift ayakkabıyı göz önüne getirerek veya resimde salt duran, boş, kullanılmamış ayakkabılara bakarak, aracın araçsal varlığının ne olduğunu asla öğrenemeyiz... ne olduğunu bilmediğimiz öyleyse bir mekan var... bir çift ayakkabı başka bir şey yok...33 Böylece Heidegger ‘bir çift ayakkabı’yı göz önünde tutarak sanat eserinin kendinde kalarak o ayakkabının gezdiği tarlaya sızarak köylü kadının dünyasında yurt tutmaya başlayacaktır. Bu doğrultuda ‘aracın araç varlığı’ onun hizmeti ya da güvenirliğinden öte Van Gogh’un tablosu ile karşı karşıya gelmekle bizi düşünmeye çağırır. Heidegger’in deyişiyle, “biz eserin yanında iken olduğumuz yerden başka bir yerde oluruz.” 34 Bu keşfediş aracın varlığının eserdeki yansımasıdır. Eser aracın açılımıdır. Başka türlü söylemek gerekirse, varolanın nasıllığıyla olan uzlaşı aracın varolanın mahremiyetine girerek bu mahremi (aletheia) düşünmemizin sebebidir. Heidegger bu noktada varolanın esere kendini koymasını Setzen kavramıyla açıklamaktadır. 35 Setzen koymak, yerleştirmek, oturmak, teessüs etmek, geçirmek, yerine ikamet etmek, salıvermek, bir şeyi aklına koymak, durulmak, bağlamak, ilişmek anlamlarına gelmektedir. 36 Burada Heidegger’in kastettiği seindes olarak köylü ayakkabısının tam da varlığın ışıltılı konaklaması içinde yer almasıdır. Seindes bu mahalde varlıkla ilişiğe geçerek onun minvalinde durup, onunla hemhalleşerek varlığın ışığına sızarak kendini gerçekleştirecektir. Bu onun Geschick’ine de sızması anlamına 32 George Steiner, Heidegger, (çev. Süleyman Sahra), Hece Yayınları, 2003, s. 165. 33 Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, s. 26-27. 34 A.e. s. 29. 35 Bkz. Martin Heidegger, Gesamtausgabe 5: Holzwege; Der Ursprung Des Kunstwerkes, Hrsg. von. F.W. von Hermann, Vittorio Klostermann Frankfurt Am Main, 1977, s. 21. 36 Karl Steuerwald, Almanca-Türkçe Sözlük, Abc Yayınevi, 1974, s. 492. Karş. Arif Cemal Denker, Bülent Davran, Almanca-Türkçe; Büyük Lügat, Kanaat Kitabevi, 1973, s. 276. 11 gelir. Varlığın aletheia’sı onun yazgısının (Geschick’inin) belirlenimi olarak bir olagelme (ereignen sich) halidir.37 Şu durumda Hölderlin’in fundemental ontolojideki hermeneutiği, varolanın varlığının hakikatinde sanat eserinin iş başında olduğudur. Bu iş başındalık, bizatihi işin içinde bulunan hatip (rhetor) ve filozofun (philosophos) dimağıyla şiir yazma ve düşünme arasındaki uçurumun yok olmaya yüz tutmasıdır.38 O halde varolanın şimdiki varlığı (Gegenwart) geçmişe imtiyazlı olarak (Gewesenheit) gelecek üzerinden varlığını (Gewesenheit Zukunft) gerçekleştirecektir. Dasein varoluşzal zamanı olarak kendi ekstaz’ında, kendini seindes’a kararlılıkla açtığı sürece varolanın gizlenmişlikten sıyrılmasını sağladığı gibi karşılıklı ilişik sayesinde (ins Wark) gerçekleştiği gibi, seindes’ın da Dasein’a kendini ifşa etmesi das Ereignis’le gerçekleşecektir. Ereignis çalışmamızın ileriki kısımlarında da belirteceğimiz üzere Dasein’ın varlığını ‘gerçekleştirme’si sahih olma bağlamında ‘olagelmesi’, olabilirliğidir. Ereignis’le başlayan olagelme zamansallıkta ancak kendine yer bularak Dasein’ın da’lığının seindes’te mıhlanan zaman ekstaz’ının oluşudur. Bu onun varlığın aletheia’sının olagelmesi, açığa çıkması olarak açımlanmasıdır. Şu durumda Ereignis açımlanıştır, kararlılıkla açıklığa kavuşmadır. Anlaşılıyor ki, aletheia kendini Platon’dan beri gelen bir Wesen olarak nelik, değişmeden kalan bir şey ya da epistemoloji öncelikli düşünüşün öne sürdüğü gibi zamansız, çağlarüstü bir şey değil zamanın buyruğunda kendini açığa vurandır. Bu açığa vuruş sahih olma gerçekleştirimidir ve kararlılıkla iş görür. Geschick bu anlamda bir tür gerçekleştirme olarak kendini zaman ekstaz’ında sunan varlığı saklanmışlıktan kurtaran Dasein’ın yazgısıdır. Artık logos’un gelme vaktidir. Logos hakikatin dili ve saklanmışılığın açığa çıkarımıysa evvela aletheia’nın nerede saklandığını bulmalıdır. Ancak bundan daha evvel sorulması gereken önemli bir soru varolanın varlığının hakikatinin kendini neden sakladığıdır. Neden varlık kendini gizlemektedir? Neden varlık Geschick’inin üstünü örtmüştür? Ardı ardına gelecek bu meseleler Batı metafizik geleneğinin varlık tartışmasını başlatıcı bir etkidir. Ya da diğer bir ifadeyle zamandan yoksun bırakılan varlığın Heideggerce eleştirisinin başladığı yerdir. Neden varlık? Neden zaman? 37 Heidegger, Der Ursprung Des Kunstwerkes, s. 2. Karş. Heidegger, Was Heisst Denken?, s. 8. 38 Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, s. 29. Karş. Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?, s. 14. 12 sorularının yanıtı ancak bu meselede minvallenir. Bu sorulara patikamızda yanıt aramak geçmişteki felsefeye kulak kesilmekle nihayetine erecektir. Bu bağlamda zaman ve varlık kavramları Antikiteden beri felsefe dünyasında, ontolojinin önemli iki kavramı olarak karşımıza çıkmaktadır. İlkçağ felsefesinde zaman, oluş ve bozuluşa tabi varolanlar39 dünyasına dâhil edilirken, varlık değişmeyen ebedi olarak idealize edilmiştir. Zaman, ‘daima ebedi bir şimdi’de (aei nun) intikal ederken değişime uğrayan physis’i düzenleyici bir etken olarak kabul görmüştür. Oluşturulacak evren tasavvurunun varlık ve zaman anlayışını da oluşturduğu dikkate alındığında, Antikitedeki ‘ex nihilo nihil fit’ vurgusu bir diğer ifadeyle ‘varolan hiçbir şeyin yok olamayacağı yok olanın da varlığa gelemeyeceği’ görüşü, şeylerin döngüselliğinin de dile getirimidir. Değişim bu durumda şeylerin yok oluşu değil, başka niteliklerin yerini birbirlerine bırakması bağlamında her daim arkhe’nin minvalinde kol gezmesidir. Bu anlamda varlık, zamanın bu döngüselliğindeki ebedi şimdiye aşkın, değişmeden kalan ve felsefe tarihinde anılan kavramlarla ifade etmek gerekirse; töz, essentia, substaz, hypokeimenon olarak anlaşılmıştır. 40 Antikçağın bu ‘döngüsel zaman anlayışı,’ Ortaçağda yerini ‘çizgisel zaman anlayışı’na bırakmıştır. Hıristiyanlık anlayışının ilkelerine göre sonsuz ebedi bir varlık olarak Tanrı kendini zamana açmış, ancak daima zamandan ayrı olduğu düşünülmüştür. 41 Gerek Antikite gerekse Ortaçağ varlığın kendisini sonsuz kabul etmiş onu zaman’dan ayrı tutmuştur. Yeniçağ’da ise bilimsel çalışmaların artmasıyla zaman anlayışı da değişmiştir. Bu zaman anlayışının oluşumunda Galileo ve Newton’ın ‘üç boyutlu evren açıklaması’ önemlidir. Yine Einstein’ın ‘görecelik kuramı’nın zaman anlayışının gerek bilimde yapılacak çalışmalara gerekse felsefede kuramların oluşmasında ön ayak olduğu söylenebilir.42 Bu doğrultuda Batı metafizik geleneği içinde zaman ve varlık anlayışı, Antikiteden itibaren Ortaçağ ve nihayetinde Yeniçağ’da bilimlerin gelişimiyle belirginleşmiştir. Batı metafizik geleneği bu belirginleştirmenin eşiğinde varlık ve varolan arasında yaptığı kesin ayırımla, varolanın var olmasında zaman kavramını 39 Alm. seindes; das seinde, Grek. ta onta, İng. beings. 40 Arda Denkel, İlkçağ’da Doğa Felsefeleri, Doruk Yayınları, 2003, s. 20-21. 41 Kaan H. Ökten, “Heidegger Ve Metafizik”, Kant Sonrası Metafizik Üzerine Konuşmalar, Küre Yayınları, 2012, s. 182. 42 A. Kadir Çüçen, Heidegger’de Varlık Ve Zaman, Asa Kitabevi, 2000, s. 80. 13 varolana refere ettirirken, varlığı zamandan ayrı tutmuştur. Heidegger’in çıkış noktası da burasıdır. Neden zaman varlıktan ayrı düşsün? Varlığın mahiyetinde ne var ki onu zamandan ayırsın? Veyahut daha esaslı soru: Varlık nedir? Zaman nedir? Varlığın ve zamanın anlamı nedir? Heidegger’in 1927’de yazdığı ‘Varlık ve Zaman’ ve sonrasında yazdığı ‘Zaman ve Varlık’ adlı eserlerinin başlıkları dikkat çekicidir. Filozofun kaygısı eserlerinin başlıklarında yankılanmaktadır. Neden ‘Varlık ve Zaman’? Neden ‘Zaman ve Varlık’? Bu sorular sabırla yanıtlanmayı beklemektedir. Yukarıda anlatılanlar ışığında Heidegger’in belirttiği üzere varlık nedir? sorusu insana ait bir sorudur. Varlık minvalini anlayacak olan ve onun anlamını soruşturacak olan Dasein’ın bizzat kendisidir. Heidegger Dasein’a doğrudan insan demez. Dasein insanın zaman içindeki varoluşuna; insan olma olanağına karşılık gelir. Dasein kavramı nesneleştirici bir çağrışım ufkuna sahip değildir. Varlık sorusunu soran insanın elindeki malzeme ‘ben’idir. Ben, varlığın ne olduğunu ve zamanın anlamının ne olduğunu araştırmada hareket noktası olacaktır. 43 Ben, insanın özünü ve onu zamansallığının bütünselliğini kavramada odak noktasıdır. Anlaşılıyor ki, varlığın varolanlar (ta onta) karşısındaki ontik önceliği insanın özüne dönme önceliğini gündeme getirmektedir. Bu öncelik daha önce de belirttiğimiz ve vurguladığımız üzere modern bilim ve teknolojinin, varlığa ilişkin sorunun üzerini örtmesi, insanı zamansal bütünselliğinden alıkoyarak her zaman şimdide var etmesidir. Zaman, geçmiş ve geleceği ihmal ederek şimdi, varlık ise var olan olarak anlaşılmıştır. Hâlbuki geçmiş-şimdi ve geleceğin her birinin kendine düşen rolleri oynamaları insan yaşamını ve özünü44 oluşturacaktır. Varlık bunun sonucunda bütünsel olarak analiz edilip akıbetini zamansallığında belirleyecektir. İnsan geçmişi hatırlamak, geleceği tasarımlamak ve şimdi’de anlama içerisinde oluşuyla bu bütünlüğü sağlayacaktır. Dasein, kendini geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşan parçalara ayırıp sonrasında bu parçaları tekrar bir araya getirecektir.45 Heidegger bu bağlamda varlığın bütünlüğünü anlamada zaman’ın zamansallığına dikkat çeker. ‘Varlık ve Zaman’ın 6. Bölümde belirtildiği üzere Dasein’ın varlığını oluşturan şey zamansallıktır. Bunun nedeni varoluşun varlık 43 Kasım Küçükalp, Batı Metafiziğinin Dekonstrüksiyonu: Heidegger Ve Derrida, Bursa, Sentez Yayınları, 2008, s.190-191. 44 Varolagelmedeki olanaklılık kastedilir. 45 Micheal Inwood, A Very Short Introduction: Heidegger, Oxford University Press., 1997, s. 91. 14 yapısının tarihselliği olarak zamansal olmasıdır. Tarihin zamansal (zeitlich) yapısında aramamız gereken ise yaşanılmışlıklardır (Geschehen).46 Dasein’ın varlığının zamansal serimlenişi, Dasein’ın tarihselliğinin (Geschictlichkeit) analizi olmaktadır. Dasein’ın tarihselliğinin analizi ise bize şunu göstermeye çalışmaktadır: söz konusu varolanın tarih içinde durmasından dolayı zamansal değildir. Aksine o, kendi varlığının temelinde zamansal olduğu içindir ki, tarihsel varoluşa sahip olmuş ve sahip olabilecektir. 47 Dasein zaman içinde var olmasından dolayı zamansaldır. Tarihsellik ise Dasein’ın salt asli zamansallığından çıkartılmalıdır. Dasein tarih içinde olup bitmeleriyle Dasein’dır. En otantik olmayan içinde de Dasein varlığını korumaktadır. Dasein’ın sahih (Eigentlich) kaderi tarih içinde kendi seçimleriyle eylemesi ve ötekileşmemesiyle gerçekleşir. İmkânlar çokluğu olarak Dasein zamansallık içinde geçmiş-şimdi ve gelecek arasında gidip gelmektedir. Geçmişi onun geçmişi şimdisi onun şimdisi geleceği onun geleceği olduğu sürece yazgısını oluşturabilecek ve ölümü öndeleyebilecektir. Ölümü öndelemesi daima ölüme yönelik varlık olarak ölümünün önünde durmasıdır. Dasein’ın amacı ölümü öndeleyerek kendi varoluşu karşısında egzistansiyal bir tavır alıp otantik bir tavır takınabilmektir. Ancak bu şekilde Dasein kendi varoluşunun imkânını (Möglichkeit) gerçekleştirebilecek ve amacına ulaşabilecektir. Tarihsel tavır alabilmek bu noktada önemlidir. Çünkü sorun Dasein’ın geçmişi-şimdisi ve geleceği ile bir bütünlüğe sahip olabilmesidir. İnsan şu durumda olanaklar yumağıdır. O, hem geçmişi ve geleceği hem de şimdinin imkânlarını taşımaktadır. Küçükalp’in belittiği üzere, “insan artık olmadığı geçmiş ve henüz olmadığı gelecek yani olmadığı şey olarak zaman içinde var olur.”48 Bu da demek oluyor ki, insan zaman içinde varoluşunun olanaklarını gerçekleştirir, zamansallığa dahil olur. Onun zamansallığa dâhil oluşu, ‘Daseinlaşma’sına dahil oluşu anlamına da gelecektir. Bu, Dasein’ın tarihselliğidir. Var olagelen varlık olarak Dasein’ın zamansal ufkunda açımlanan tarihsel tavır onun yaşama sorununu oluşturur. Dasein’ın yaşama sorunu onun olanaklarını gerçekleştirebilme mahiyetinde yatar. Bu olanakları gerçekleştirebildiği sürece Dasein Daseinlaşmanın olanağını yaşar ve onu yakalayarak kendi varlığının aletheia’sını açımlar. 46 Heidegger, Being And Time, s. 350. 47 A.e., s.345. 48 Küçükalp, Batı Metafiziğinin Dekonstrüksiyonu: Heidegger ve Derrida, s. 209. 15 Dasein, dünü, bugünü ve yarını bilinçli olarak –kendi varoluşunun farkındalığıyla- yaşayarak Daseinlaşır. Bu bağlamda Dasein kendi zamansallığı içinde tarihseldir de. Bu noktada açığa kavuşturulması gereken bir şey vardır ki, o da Dasein’ın geçmişini göz önünde bulundurmasının geçmişin hammallığını yapma anlamına gelemeyeceğidir. Dasein’ın geçmişini şimdide yaşaması onun tutucu olduğu anlamına gelmez. Heidegger bu bağlamda Batı metafiziğini tarihsellik çerçevesinde yıkıma uğratarak birinin özgeçmişiyle ilgilenmesinin ya da ona aşırı duyarlı olmasının zorunlu olarak onu tutucu yapmayacağı iddiasındadır.49 Önemli olan geçmişte olanın bugüne ne katacağıdır. Dasein’ın dünü, bugünü ve yarınıyla bütünsellikli olduğunu vurgulamıştık. Bunun anlamı ne sadece dünü varsayma ne de sadece yarını yönetme ne de sadece anı yaşamadır. Önemli olan söz konusu zamanın bu ekstazlarını sadecelikten çıkarıp onları bir bütün olarak görebilmektir. Bu, geçmişin, geleceğin olanağını sınırlılığı dahilinde şimdide yaşatmadır. Başka bir deyişle insan olma olanağı zaman temelinde; ancak ‘an’ın (Augenbilick) da hakkını vermek koşuluyla gerçekleşir. O halde varlığın zamansal ufku olarak öne sürülen analizler varlığın açımlanmasıyla görünür olan zaman ve varlığın zamansallığından ziyade Dasein’ın zamansallığıdır.50 Burada odak noktası varlığın ve zamanın varlığı meselesidir. Bu, bir meseledir; çünkü zamanın, varlığın yazgısını oluşturup oluşturmadığı ya da varlığın zamana etki ederek yazgısını belirleyip belirlemediği ontolojik bir soruşturmayı gerektirir. Heidegger varlığın zamanla nasıl bir ilişkisi olduğu meselesine geçmeden evvel varlığın mahiyetinin ne olduğunu araştırarak, zamanın mahiyetine yönelik soruşturmasını sürdürür. Onun ısrarı, zaman ve varlığın birbirlerinden ayrılmaz şekilde, varlığın anlamının ne olduğunun sorgulanmasındır. Bu bağlamda varlık ve zamana yönelik yapılacak araştırma tezimizin de ufkunu oluşturacaktır. Bunun nedeni varlık meselesine dair sorunun zaman meselesine dair sorunu da meydana getirmesinden kaynaklanır. Şu durumda varlık anlamını zamansallıkta ortaya koyacaktır. Çünkü “Dasein’ın varlığının bütünlüğünün anlamı zamansallıktır.”51 Bu bağlamda tezin temel iddiası, zamanın, varlığın yazgısını oluşturacağıdır. ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi,’ varlığın yazgısının serimlenişidir. 49 Richard Polt, “Martin Heidegger: Tarih, Kalıtım Ve Yazgı”, Felsefelogos Dergisi, (çev. A. Kadir Çüçen), S. 9, Yıl 3, Bulut Yayınları, 2000, ss.127-133, s. 128. 50 Küçükalp, Batı Metafiziğinin Dekonstrüksiyonu: Heidegger ve Derrida, s. 206. 51 Çüçen, a.g.e., s. 67. 16 Varlık, zaman temelinde görünür olur. Zaman, ‘eyleme’ alanıdır ve ‘varoluş’ eylemeyle söz konusu olacaktır. Varlık, zamansal mevcudiyetle (presence) ilişkilidir. Burada, neden ‘uzam’ın varlığı oluşturmadığı ya da onun zaman karşısında önceliği olmadığı sorgulanabilir. Bunun nedeni, Dasein’ın varlığının hakikatini uzamdan ziyade zamanda daha derinlemesine açığa çıkartıyor olmasından kaynaklanır. Öyle ki Dasein’ın kendini bulduğu yer, konuştuğu, yürüdüğü, kısaca eylemde bulunduğu yer bellidir, bir uzam dâhilindedir. Ancak önemli olan uzamdan evvel, o uzamda yaşanılanlardır. Yaşanılmışlıklar ise zaman dâhilinde olacaktır. Bu zamanı değiştirmek ise mümkün değildir. Hâlbuki bu duruma karşılık mekân değiştirilebilir. Zamana göz kestirildiğinde ise onun etkilerini değiştirmek pek mümkün görünmemektedir.52 Zamanın varlığı oluşturmasında uzam karşısında bir diğer üstünlüğü zamanın, uzamın sınırlarını belirlemesidir. Burada zamandaki üstünlük, ‘yaşama’ kavramında aranmalıdır. Yaşam Dasein’a sunulmuş olanaklar alanıdır. Dasein bu dünyada ‘bir şekilde’ eylemektedir. Dasein ya bu dünyadaki nehre akıntı yönünde ya da akıntıya karşı yüzecektir.53 Yaşam, eyleme alanı olarak seçimler yapmayı, eylemlerde bulunmayı şart koşar. Dasein, burada ya da şurada ne yapacağından öte şimdi ya da sonra ne yapacağını düşünmektedir. Zamanın uzam karşısında bir diğer üstünlüğü, ‘sahih Dasein’ olarak insanın kendi ölümünün ötesine ve kendi doğumunun çok daha gerisine yani geçmişine bakmasıdır. Dasein’ın geçmişe yönelmesi ve şimdisinde eyleyerek, geleceğine dair planlar yapması, zamansallığın bahşettiği tarihsel tavra sahip olmasını, tarihsel oluşunu sağlamaktadır. Dasein’ın zamansallığı, kendini geçmişin sürekliliği içinde şimdinin geleceği olarak zamansallaştırmasıdır.54 Bu bakımdan tarihi seziş insanca olan bir şeyin, ancak kendisinde gelişebileceği bir temel sunmaktadır. Geçmiş, Dasein’ın yaşama alanında ‘otantik varoluş’unu gerçekleştirebilmesi için gereklidir. Tarih unutmanın dışına çıkılmasıdır. ‘Bu vardır’ demek ‘o şeyin’ hatırlanmasıdır da. Mnemosyne’nin yine karşımıza çıktığı bu hal, unutmayı bertaraf etmenin, hem geçmişi hem de geleceği yeniden gözler önüne sermeyi meydana getirecek olmasıdır. Geçmişte olan, mevcut olan ve gelecekte olacak olan artık 52 İnwood, a.g.e., s. 66-67. 53 Friedrich Wilhelm Nietzsche, Tarih Üzerine, (çev. Nejat Bozkurt), Say Yayınları, 2011, s.53. 54 Çüçen, a.g.e., s.66. 17 tarih sahnesindedir.55 Tarih, Dasein’ın kendi varoluşunu hatırlatan zamanın bir vechesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylelikle Heidegger, ‘Varlık ve Zaman’da varlığın zamansal ufku karşısında tarihe önemli bir yer verir. Öte yandan nesneler ve olaylar zaman içinde yayılır. Bu yayılım karşısında Dasein bir tavır alarak otantik olması bağlamında ‘yazgı’sını, ‘otantik olmama’ bağlamında ise kaderini (Schicksal) yaşayacaktır. Dasein zamansaldır ve bu ‘zamansallık’ (Zeitlichkeit) dünyayı açımlayan (erschliessen) bir zamansallıktır. 56 Dasein zamansal ufkunda Dasein olarak yapıp etmeleriyle varoluşu karşısında tavır alıp ona sunulmuş olan kadere meydan okumaktadır. Onun meydan okuyuşu varlığın unutulmuş olan yazgısı karşısında, her an olmaklığının yaşadığı Ereignis’inin zamandaki varlığının farkına vararak oluşturacağı yazgısını meydana getirme uğrunadır. Dasein’ın varoluşu philosophia’nın perennes’liği gibi, süregelendir. O hep var olur, varlaşır. Başka bir söylemle, ‘Daseinlaşır.’ Bu noktada Dasein’ın tamamlanmamış olduğu sonucu çıkar. Dasein’ın tamamlanmamışlığı onun olanak varlığı olduğu anlamına geldiği gibi ölüme yönelen varlık oluşuyla açığa çıkmaktadır. Dasein olanaklar yumağı olmasıyla olasılıklarını yaşar. Ancak ölüm bu olanakların yaşandığı son mercidir. 57 Zamansallık, Dasein’ın doğumundan ölümüne kadarki varoluşsal yayılımını sağlar. Bu bağlamda zamansallık doğum ve ölüme hükmettiği gibi, varlığın kendisine de hükmetmektedir. Zamansallık insan olma olanağının gerçekleştiği yerdir.58 Şunu da belirtmek gerekir ki, zaman sonsuz olabilir; ancak önemli olan burada Dasein’ın zamansallığıdır ve onun sonlu olmasıdır. Heidegger zamanın sonlu olduğunu söyleyerek kendinden önceki zaman anlayışına da karşı çıkmış olur.59 Böylelikle, tezimizin başlığı olan ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ zamanın, Dasein’ın varlığını; olmaklığını belirlediği iddiasıyla yola çıkmaktadır. İddia varlığın hatırlanması talebinde onun ontolojik temelinin çözümlenmesini, analizini ister. Varlığın çözümlenmesi olarak Dasein’ın çözümlenmesi Aristoteles’in ‘Ethika’sında 55 Nietzsche, a.g.e., s. 38. 56 İnwood, a.g.e., s. 68. Ayrıca Bkz. Heidegger, Being And Time, s. 16-17. 57 A.e., s. 69. Nietzsche’yi bu noktada anmakta yarar vardır. Onun ifadesiyle, “en sonunda ölüm özlenilen unutmayı getirir. Böylece de hem şimdinin hem de yaşamın (Dasein) yolunu değiştirir, bununla da yaşamın yalnızca kesintisiz bir ‘bir zamanlar –var olma-‘ olduğunun bilgisine, yani yaşamın kendi kendini yadsımakla, kendi kendini yiyip tüketmekle, kendi kendisiyle çelişmekle yaşayan bir şey olduğunun bilgisine damgasını vurur.” Nietzsche, Tarih Üzerine, s. 38. 58 Heidegger, Being And Time, s. 343. 59 Johnson, a,g,e., s.52. 18 belirttiği üzere etik düşüncenin olanakları olarak ne sophia’dır ne de phronesis’tir. Çözümleme Dasein’ın bütünselliğini gösterecektir. Bu ise Dasein’ın dünya-içinde kaybolmasıyla, kaygısını duyumsaması ve varlığın sesine her zaman kulak kesilmesiyle tezahür eder.60 Heidegger’in önemle üzerinde durduğu şey varlığın anlamının zaman kavramında kendisini açığa kavuşturacak olmasıdır. Bu noktada felsefenin üstleneceği görevler bulunmaktadır. Felsefe Heidegger’in yorumuyla, zamanı anlam61 (Verstehen) olarak keşfedip, zamanın bir parçası olan ‘o an’ için duyularını keskinleştirebilir. Burada, zaman ve varlık bağlamında açığa çıkan ikilem çetrefilli hale gelmektedir: Zamanın varlığı ve varlığın zamanı meselesi. Diğer bir deyişle varlığın çözümlenmesi, zamanın analiz edilmesi meselesidir. Heidegger’e göre, varlığın sesine kulak verebilen bir Dasein ancak zamansallığın sesine kulak kesilebilecektir.62 Zamansal çözümleme bir dönüştür. Bu, Dasein’ın kendisine döndüğü, kendi düşünmesine geri döndüğü bir dönüştür. Böylelikle, zaman ve varlık meselesi ontolojinin fundemental sorunu ya da fundemental ontolojinin temel meselesi ilan edilir. Ancak, burada ele alınacak zaman kavramından evvel varlık sorununun açığa çıkartılması beklenir. Heidegger ele aldığı varlık sorununun diğer tüm sorunları öncelediğini savunmaktadır. Bunun nedeni, ontolojinin mihenk taşı olan varlığın anlamının Hölderlin’in hymnoslarıyla başlarken ifade ettiğimiz üzere unutulmuş olmasıdır. Geleneksel Batı metafiziğine göre varlık tümel bir kavramdır. En tümel olmasından ötürü varlığın tanımlanması mümkün olmamaktadır. Varlık kendiliğinden anlaşılır olandır.63 Heidegger’e göre bu anlayış Batı metafiziğinin içine düşmüş olduğu ontolojik bir yanılgıdır. Heidegger’in varlık önceliğinin kaygısı, döneminin bilimlerinin felsefe karşısındaki tutumu ve felsefenin uğraştığı meselelerin bilime göre şekillenmiş olmasındandır. Heidegger bilimin gidişatını Hölderlin’in işaret ettiği oluşan tehlikeyle dikkati çeker. Bu tehlike bilimin, insanın olanaklarını açığa çıkararak varoluşu 60 Rüdiger Safranski, Bir Alman Üstat: Heidegger, (çev.Ali Nalbant), Kabalcı Yayınları, 2008, s.259. 61 Heidegger ‘Varlık ve Zaman’ın ikinci ayırımında ‘Anlamanın Zamansallığı’nda gelecek ekstaz’ına diğer zaman ekstazları arasında üstünlük verir. Bu noktada gelecek ekstaz’ının geçmiş ve şimdiyle bağlantısı dikkat çekicidir. Bkz. Heidegger, Being And Time, s. 134-138. 62 Safranski, a.g.e., s.252. 63 Batı metafiziğinin varlık yanılgılarının Heideggerce tespiti için Bkz. Heidegger, Being And Time, s.2, 3. 19 karşısında tavır alabilmesini engellemiş olmasıdır. Mesele, Dasein olarak insanın varlığını anlama sorunudur. Anlam sorunu ise bir tür nihilizmi aşma çabasıdır. Dolayısıyla kaygı, varlığın düşmüş olduğu nihilizmden onu çekip çıkarabilmektir. Bu nihilizm, varlığın varoluşla ayırımının silinip gitmesinde aranmalıdır. O halde, filozofa düşen görev varlığın sesine kulak kesile, varlığı ebedi şimdieen çekip çıkarabilmek olmalıdır. Bu doğrultuda Heidegger’in Batı metafiziğine yönelik eleştirisinin asıl meselesi varlığın anlamının üstünün örtülüşünden ileri gelen zaman kavrayışından kaynaklanmaktadır. Aristoteles’ten beri ‘olmak’ (to be, to einai) fiili zaman içinde olup gitmeye işaret etmiştir. Bu anlayışa göre mevcut olan bir varolanın zaman içinde olması gerekir. Bu bağlamda Heidegger, Batı metafiziğinin düşmüş olduğu sorunu, varlık ve zaman kavrayışının, hak ettiği değerce sorgulanamaması ve yanlış yorumlanmasından ileri geldiğini düşünmektedir. Yapılması gereken ise varlığın ‘şimdiki zaman’ bağlamında kavranılmasını bertaraf edebilmek olmalıdır.64 Varlığın unutulmasına paralel olarak zaman ve zamansallık kavramları göz ardı edilmiştir. Zaman kavrayışının ontolojik mahiyette hak ettiği değeri görememesi varlık ve var olan arasındaki ayırımın da ihmal edilmesine neden olmuştur. Varlığı ne şekilde kavradığımız zamanı ne şekilde kavradığımızla ilişkilidir. Varlık ve zaman arasında kapatılamaz olan bir bağ bulunmaktadır. Öyle ki insanın varlıkla girdiği ilişki ancak zaman kavramının açımlanmasıyla söz konusu olabilecektir. Varlık, zaman bağlamında açığa kavuşturulabilir. Bunun nedeni varlığın zamansal karakterinde açığa çıkacak olanın varlığın kendisi olmasıdır. Çünkü ‘varlık zamanda olagelendir.’65 Dasein’ın zamansallık olarak yorumlanması varlığa ilişkin sorunun transendental ufku olarak açığa çıkar. Bu bağlamda zamanın açığa çıkartılması ‘Varlık ve Zaman’ın temel planıdır. Heidegger bu konuyu üç başlık halinde ayırarak analiz etmektedir. Birinci kısımda Dasein’ın ontolojik analizini önceleyen fundemental analizi, ikinci kısımda Dasein ve zamansallık meseleleri, üçüncü kısımda ise zaman ve varlık araştırması olmaktadır.66 64 Küçükalp, Batı Metafiziğinin Dekonstrüksiyonu: Heidegger ve Derrida, s.196. 65 A.e., s. 198. 66 Heidegger, Being And Time, s.35 20 ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ bağlamında varlık ve zaman arasındaki ilişkinin önemine değindiğimiz yukarıdaki açıklamalar ve sorunlardan sonra zihnimizin ufkunda beliren iki mesele daha açığa çıkmaktadır. Varlık nedir? Zaman nedir? Heidegger’i kendisinden önceki filozoflarla karşılaştırdığımızda, onu varlık ve zaman bağlamında farklı kılan ne olmaktadır? Bu noktada daha önce belirttiğimiz geçmişteki felsefenin varlık ve zaman anlayışını biraz daha ileri götürmekle yolumuza devam edelim. Heidegger öncelikle kendisinden önceki geleneksel felsefenin varlık görüşü olarak varlığın ‘mevcudiyet’ olarak ele alınmasına; asli varlığın sonsuz olarak anlaşılmasına karşı çıkar. Bu bağlamda yaşamın hareketinin ölçüsü olarak zaman içerisinde ancak varlığının anlaşılabileceği kabulüne gider. Şu da belirtilmelidir ki, ona göre zaman anlayışının hesaplayıcı ölçü olarak anlaşılmasında zaman kavramının fenomenal dünyanın sonlu dünya zaman anlayışından türetilmiş olması önemlidir.67 Geleneksel felsefede zaman-varlık ilişkisinde görülen anlayışta insan, gerek dünyayla gerekse varlıkla kurduğu kaba ilişkide zamanla otantik olmayan bir ilişki içine girmiştir. Bu otantik olmayan tavır içerisinde insan, varlığın anlamının ne olduğunu göz ardı ederek ’hergünkülüğü’ göz önünde bulundurmuştur. Otantik olmayan varoluş tarzı içerisinde insan asli zamanın varlık minvalinden uzaklaşmıştır. Bu varlık minvalinde ise geçmiş-şimdi ve gelecek zaman olan ‘varlığın ekstazları’nın bütünsel yapısı kaybolmuştur. İnsan, kendinden zamansallığın ona sunmuş olduğu tarihsellikten uzaklaşarak ‘onlar’ (das Man) içerisinde kaybolmaya yüz tutmuştur. Hergünkülükte zaman, varoluş hareketinin hesap ve organize edeceği bir ölçü olarak görülmüş olup, nesneleri bir arada tutan bir nitelik olarak ele alınmıştır.68 Bu noktada zaman Babür’ün belirttiği üzere, “kendi kendine yeten birimlerin peş peşeliğinde, gelecekten doğup gelen ve bireye kendini gösterdikten sonra geçmişte kaybolup giden bir ‘şimdiler’ dizisinden meydana gelen bir ölçü olarak anlaşılır.”69 Şu durumda, Geleneksel felsefede zaman, şimdiye odaklanarak geçmişi ve geleceği göz ardı etmektedir. Burada tasvir edilen varlık değil, harekettir. Bu hareket, 67 A.e., s. 37. 68 Küçükalp, Batı Metafiziğinin Dekonstrüksiyonu: Heidegger ve Derrida, s. 198. 69 Martin Heidegger, Zaman Kavramı, (çev. Saffet Babür), İmge Kitabevi, 1996, s. 63. 21 şimdiki zamanın içine çekişilişinin ifadesidir. 70 Varlık bütünselliğinden göz ardı edilmiştir. Hem varlık hem zaman varolana indirgenip zamansallığından kopartılmış, Dasein’ın tarihselliği yok sayılmıştır. Tarihsel bağlamın bertaraf edilmesi ise hakikatin farkına varılmasını engelleyecektir. 71 Geleneksel Batı metafiziği ‘var olagelme’yi ‘mevcudiyet’ olarak varlığa indirgemiştir. Bu noktadaki mevcut olagelme ve mevcudiyet ayırımının yapılmaması, var olan ve varlık arasındaki ayırımın da yapılmaması olarak anlaşılabilir. Bu anlayışı eleştiren Heidegger varlığın kendisinin var olanlara indirgemesi anlayışına karşı çıkar. Peki, var olanlara indirgenmemesi gereken ve zaman kaşlığında önceliği bulunan varlık nedir? Geleneksel varlık anlayışında varlık, tümel bir kavramdır. En tümel olmasından ötürü de varlığın tanımlanmasının mümkün olmadığı, böylece varlığın kendiliğinden anlaşılana karşılık geldiği belirtilmişti. Bu anlayış, Antikiteden beri gelen Batı metafiziğinin ontolojik anlayışıdır. Heidegger varlık sorununun açık bir biçimde tekrar edilmesi gereğini düşünür. O halde varlığı nasıl tanımlayacağız? Dolayısıyla, öyle bir soru sorulmalıdır ki varlığa ilişkin soru da yanıtlanabilsin. Bu doğrultuda anlaşılıyor ki meselemiz her dem bir tekrar gibi görünse de yine varlığın anlamının ancak zamanda keşfedileceği savına geri götürür bizi. Onun zamandaki anlamı bu anlamda tarihselliğin de anlamıdır. Nasıl ki Dasein insana özgüdür, tarihsellik de bu anlayışa paralellik göstermektedir. Bilinçli bir varlık olarak Dasein tarihsel bir tavır alabilmelidir. Bu, onun varlığı anlamadaki zamansal ufkunu açığa çıkaracaktır.72 Heidegger tarih ve tarihsellik üzerinde önemle durmaktadır. Onun tarihe önem vermesinin nedeni zorunluluğun bertaraf olmasının zaman ve varlık bağlamında sağlayan şeyin tarih olmasından kaynaklanır. 73 Dolayısıyla, Heidegger varlığın zamansal ufkunda tarihe önemli bir yer verir. Tarihle insanın yaşama sorunu baş gösterir. Heisterman bu konuda şöyle demektedir: 70 Heidegger, Being And Time, s.185. 71 İnwood, a.g.e., s. 100. 72 Nietzsche bu noktada şöyle demektedir: “İnsanın tarihsel bir tavra sahip olması gereğini belirten Nietzsche bu konuda şöyle demektedir: önünde yayılan sürüyü gözle bir: ne dünü bilir, ne bugünü, bir oyana sıçrar bir bu yana, yer, uyur, geviş getirir, yeniden sıçrar, sabahtan akşama, bugünden öbür güne, kısacık yaşamının haz ve acıyla bağımlı, an’ın tepeciklerinde yaşar durur. Bu yüzden ne üzüntü, ne de bir bıkkınlık duyar. Bunu görmek insana ağır gelir, çünkü insan insanlığıyla göğsünü kabartır hayvan karşısında, ama yine de hayvanın mutluluğunu kıskanarak izler; -çünkü insan tıpkı hayvan gibi bıkkınlık ve acı içinde olmadan yaşamak ister yalnızca…” ( Nietzsche, Tarih Üzerine, s.61-62). 73 Atilla Erdemli, “Aydınlanma Olarak Tarihli Yaşama”, Felsefelogos Dergisi, S. 9, Yıl 3, Bulut Yayınları, 2000, ss. 65-93, s. 77. 22 Varlık insana, zaman yaşama geldiğinde doğada özel bir süreç başlar; bu sadece özgürlüğe bağlı olan tarihsel zamandır. Orada nedensellikle birbirini gerektiren mekanik bir devinim yerini insan olayları alır; orada bilen uzam yalnızca nicel bir belirleyici olarak bulunur; tarihsel zamanın başladığı yerde uzam artık iç uzamdır.74 Bu anlayışa göre, zaman içinde olayları anlamlı kılan tarihtir. Heidegger’in tarihselliğe yönelik vurgusu ise Dasein’ın tarihselliğinin, zamansallığındaki eylemleriyle ölçülmesidir. Tarihsellik için eylemek gereklidir. Eylemlerin bilinçli tavrı, Daseinlaşmanın olanağının gerçekleşmesine neden olacaktır. Dasein’ın hak ettiği değer Daseinlaştırmasında yatmaktadır. Daseinlaşma otantik olan Dasein’ı, otantik olmayan Dasein’dan, bitkilerden ve hayvanlardan ayırt ediciliği oluşturmaktadır. Bu bir bakıma ‘insanlaştırma’ olgusudur. Kant’ın doğanın insana bahşettiği gizli planda insanın tüm yapıp etmeleriyle insanlaşacağı anlayışı ile Heidegger’in uzlaştığı ileri sürülebilir. Keza doğa nasıl ki “insanın hayvansal varlığının mekanik düzeni ötesindeki her şeyi kendisinin yapmasını, içgüdüsü olmadan kendi aklıyla yarattığından başka bir mutluluktan ve yetkinlikten pay almamasını istemişse”75 Dasein da dünyaya fırlatılmış olarak ne olacağını bilmeden ancak ne yapacağını bilerek seçimler yapıp, kararlar alarak kendi varoluşuna ilişkin otantik varoluşunu gerçekleştirecektir. Daseinlaşma olgusu Dasein’ın yaşamını kendisinin belirlemesidir. İnsan olanaklarını gerçekleştirdiği ölçüde otantik oluşa ve olmayışa sahip olacaktır. Ancak otantik oluşunun gerçekleşmesi onun kendi elindedir. Çünkü bu örtük bir şekilde olanak olarak ona sunulmuştur. Otantik varoluş Dasein’ın yazgısını gerçekleştirmeyi beklemektedir. Onu gerçekleştirdiğimiz ölçüde Daseinlaşırız. O halde insan yaşamını ne ölçüde insanlaştırırsa, o ölçüde insan olacaktır.76 Dasein’a gerekli olan tarihsel tavır alarak yaşam karşısında bir tavır sergileyebilmesidir. Tarihsel tavır alan Dasein, soru soran Daseindır. Bu soru Dasein’ın kendine soracağı, nasıl yaşıyorum? nasıl yaşamalıyım? sorularıdır. İlk soru Aydınlanmanın sorusuyken ikinci soru tarihsellik içinde yanıtlanabilir. 77 Bu bir 74 Walter Heistermann, “Tabiat, İnsan, Tarih”, Felsefe Arkivi Dergisi, (çev. Tomris Mengüşoğlu), Kültür Sant Basımevi, Cilt 4, S.2, 1959, ss.18-42, s.23. 75 Immanuel Kant, “Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi”, (çev. Uluğ Nutku), Yazko Felsefe Yazıları, 4. Kitap, İstanbul, Yazko Yayınları, 1982, s. 119. 76 Erdemli, a.g.e., s.68. 77 A.e., s. 70. 23 Aydınlama sorusudur; çünkü evvelinde Dasein’ın kendisine yönelik bir analizi ve de eleştirel bakışını oluşturur. Dasein’ın tarihsel ve aydınlanmış bir tavır almasında erginlenmiş bir tavır da bulunmaktadır. Bu, otantik oluşun olgunluğudur. Dasein ne kadar Daseinlaşır, erginleşirse (initiation) o ölçüde ölüme doğru ilerleyebilecek ve yazgısını oluşturabilecektir. Erginlenme bir defaya mahsus olup biten bir şey değildir, süreklilik arz etmektedir. Erginleşme Dasein’ın kendisiyle bütünleşmesidir. Otantik olmama Dasein’ı bundan alıkoymaktadır. 78 Anlaşılıyor ki tarih, Dasein’ın kendini gerçekleştirebilmesine olanak tanımaktadır. Zamansallık Dasein’ın ‘asli bütün olma imkânı’ olmaktadır. Burada ölüm Dasein’ın bütünlüğünü belirleyen ucun sadece bir noktasıdır. Dasein’ın tarih içinde bir başlangıcı bir de sonu bulunmaktadır. Bu uçlar Dasein’ın doğumu ve ölümüdür. Tarihsellik Dasein’ın tarihselliği olarak bu iki uç arasında görülür. 79 Dasein’ın doğumdan itibaren ileriye yönelik varoluşu bulunmaktadır. Dasein her şeyi geride bırakarak doğum ve ölüm arasında uzayıp gitmektedir. Bu bağlamda Dasein’ı yaşama bağlayan şeyin ne olduğu sorgulanmalıdır. Dasein’ın zamansallığının açığa çıktığı yer burasıdır. Dasein’ı yaşama bağlayan şey ise ‘kaygı’dır (Sorge). Peki, bu nasıl, ne türden bir kaygıdır? Dasein neye kaygı duymaktadır? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Kaygı olmadan tarih içinde ilerlemek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla burada bir ‘ilgi, ilişki’ ve ‘eyleme’ şarttır. Kaygı, doğum ve ölüm arasında yaşama ilgisidir. Kaygı ya da yaşama ilgisi zaman içinde cereyan eden olayların bir arada oluşmasından kaynaklanmaktadır. Bu olaylarda şimdi-geçmiş ve gelecek arasında en dikkate değer olacak olan ‘gelecekteki geçmişin şimdisi’dir. Çünkü şimdiki şimdi anın şimdisi (Augenblick) olarak Dasein için en sahih olanıdır.80 Buna göre Dasein’ın bu iki sınır arasında ona emanet edilen zaman aralığı içinde sadece sahih geçmişin (Gewesenheit) geleceğini (Zukunft) içeren şimdi (Gegenwart) dahilinde gerçekten var olduğu, onun kendi zamanını oluşturduğu söylenilebilir. Bundan dolayı her Dasein’ın zamanı vardır ve zamansaldır. Doğum artık Dasein’da gerçek değilken, ölüm ise henüz gerçek değildir. Ölüm henüz mevcut olmamakla birlikte Dasein’ın başına gelebilecek bir 78 Polt, a.g.e., s.76. 79 Heidegger, Being And Time, s.343. 80 A.e., s.342. 24 olanaktır, henüz olmamışlıktır. Doğum ve ölüm birbirleriyle ilişki içindedir. Dasein, doğumunun ve ölümünün tarihsel çizgisi arasında uzayıp gitmektedir. Heidegger bu zamansal ufuk içinde Dasein’ın varoluşsal hareketinden bahsetmektedir. Bu uzayıp gitmede Dasein’ın kendine özgü hareketliliği, Dasein’ın yaşanılmışlığını oluşturur. Dasein’ın rabıta ilişkisine (dünyadaki) yönelik soru tam da onun ‘yaşanılmışlık’ denilen ontolojik meselesinde açığa çıkar. Yaşanılmışlık yapısının ve varlığın varoluşsal- zamansal analizinin yapılması ve tarihselliğin ontolojik bağlamda açığa çıkarılması, varlığın anlaşılır kılınması anlamına gelecektir. 81 Yaşanılmışlık dünya-içinde- varolmaya dayalı Dasein’ın dünya-içinde karşılaştığı gereçlerle ve Daseinlarla kurduğu ilişkideki eylemlenmişliğinin sonucu olarak kendinde arda kalanlığıdır; deneyimidir. Bu onun varoluşunun yaşanılmışlığıdır ve Dasein varolduğu sürece bu keşfe muktedir olarak yazgısını oluşturma olanağını da sunacaktır.82 Bu bakımdan Dasein’ın dünya-içinde var olanlarla kurduğu ilgileri aracılığıyla kendi tarihinin muhasebesi ortaya çıkar. Ancak Dasein kendi varoluşunda anlamının gerçek değerini kavramaktan uzak bir şekilde, ‘sahih (otantik) olmayan tarihselliğini’ ortaya koymaktadır. Zamansallık burada dünya zamanını zamansallaştırır ki, bu anlayış doğrultusunda tarih de zaman içinde tarihleşmiş olaylar gibi görünmektedir. 83 Bu noktada Dasein kararlılığı ile sahihliğinin yazgısını yakalayabilir. Kararlılık (Enstschlossenheit) açımlanma (Erschliessen) olarak, otantik olmayan yaşama tavrından vazgeçmek ve otantik yaşama tavrının kabulü ile mümkündür.84 Burada bir soru daha akla gelmektedir: Dasein fırlatılmışlık (Geworfenheit) içinde akıbetinin birliğini neyle elde etmektedir? Diğer bir ifadeyle Dasein otantik olmayan yaşama tavrından otantik yaşama tavrına geçişi nasıl başlatmaktadır? Kendini biliş, fırlatılmışlıkta- kaybolmuşlukta nasıl mümkündür? Bu soruların yanıtlanması için otantiklikten kaçışın neler olduğu üzerinde durulmalıdır. Otantik olmaklıktan Dasein’ı alıkoyan onun ‘hergünkülüğü’dür. Hergünkülük Dasein’ı hergünkü yaşantı içinde tutan varolma biçimidir. Dasein hergünkülükte herkes gibi eylemekte kendini ‘onlar’la tanımlamaktadır. Hergünkülükte dünya-içinde- varolmaya muktedir fırlatılmış bir Dasein bulunur. Dasein dünya-içinde varolmaya 81 A.e., s. 343. 82 A.e., s. 355-356. 83 Inwood, a.g.e., s.165. 84 Heidegger, Being And Time, s.356. 25 dayalı hergünkülüğü ‘Varlık Ve Zaman’ adlı eserinin, beşinci bölümün ikinci kısmında boş söylem olarak ‘lakırdı’ (Gerede), ‘merak’ (Neugier), ‘müphemiyet’ (Zweideutigkeit), ‘düşkünlük’ (Verfallen) ve ‘fırlatılmışlık’ olarak ifade edilecek varlık tarzlarını açıklamaktadır. Bu varlık minvalleri arasında ‘bulunuş’, ‘anlama,’ ‘düşmüşlük,’ ‘söylem’ kavramlarının tarihsellik bağlamında irdelenişi çalışmamız bağlamında önem kazanır. Bunlardan, anlama ile geleceğe yönelik bir şey haline gelmeye başlarız. Bulunuş ise Dasein’ın geçmişine yönelik olduğumuz şeyi gösterir. Düşmüşlükle Heidegger Dasein’ın şimdiye doğru olan yöneliminin açığa çıkacağını belirtmektedir. Tüm bunlar zamansallığın bütünlüğüne vurgu yapma uğrunadır.85 Dasein’ın zamansallığı, fırlatılmışlık içinde kendi imkân olarak koşullarını anlayabilmesinde yatar. Bu, daha önce de belirtmeye çalıştığımız gibi, ölümü öndelemektir. Ölümü öndelemek demek Dasein’ın varlığının anlamını bilmesi demektir. Dasein bunun gerçekleşmesiyle kendine geri gelecektir. O, dünü, bugünü ve geleceğiyle Dasein’dır. Dasein kendi varlık yapısını, anlamada ölümle yüz yüze geldiğinde ancak fırlatılmış olduğunu anlar. 86 Peki, Dasein’ın kendi varlık tarzını anladığı imkânlar nerede tesis edilmektedir? Bu sorunun yanıtlanmasında ölüm kavramı görünür olsa da, bu imkânları anlamak için yeterli değildir. Bu imkânlar, ölümü öndeleyici biçimde olanı bulmaktır. Burada ‘şuradalık’ (Da) kavramını açımlamak ve Dasein’ın fırlatılmışlığının bu dünyadaki yerinin irdelenmesi gerekmektedir. İmkânlar, ‘kaygı’ dâhilinde Dasein’ın fırlatılmış olduğu varlık mekânında belirmektedir. Düşmüşlükte ise Dasein’ın benliği diğer benler arasında kaybolmuştur. Dasein kendi varoluşunu sahih olmayacak şekilde kamusal alanda anlamakta ve kendi varoluşunu başkalarından hareketle tanımlamaktadır. Kaybolan ben, Dasein’ın fırlatılmışlığının sonucudur. Şu durumda fırlatılmışlıkta, otantik olmaya geçiş, ölümü öndelemek olmaktadır. Bu, ölümün Dasein’ın varoluşunun sonlu oluşunu vermesinden ileri gelir.87 Dasein kaderinin yalınlığını bu şekilde vuku bulabilecektir. Kader,88 Dasein’ın otantik olmayan yaşamda kendi asli varoluşunu anlamaya dayalı olarak asli 85 Johnson, a.g.e., s. 54-55. 86 Heidegger, Being And Time, s.349-350. 87 A.e., s. 350. 88 Yazgı, bir topluluğun, milletin yaşanılmışlığıdır. Bu, Dasein’ın ötekilerle birlikte biraradalığının yaşanmışlığıdır .Heidegger, Being And Time, s. 353. 26 yaşlanılmışlığının ifadesidir. 89 Onun üzerinde durduğu bir diğer şey yazgının kader üzerinden temellenmesiyle oluşacak ‘kadersel yazgı’dır (schiksall hafte Geschick; fateful destiny). Onun hem toplum yaşanılmışlığını hem de kendi yaşanılmışlığının asli karakterini açımlayan bu kadersel yazgı, sahih zamansallık olarak fundemental ontolojinin varlığın ancak kendisinde görünür olacağı ‘ekstatik zamansallık’ta oluşacaktır. Bu, tarihin tekerrürü (repetation) sayesindedir. Bu tekerrür Dasein’ın gelecek ekstaz’ından kaynaklanmaktadır. Tarih bu gelecek içinde örülüdür. Ölümü öndelemekle tarih içinde fırlatılmış olan Dasein’a olmuşluk durumunun (Gewesenheit) kendine has önceliğine olanak tanınmaktadır. Sahih ölüm, Dasein’ın tarihselliğinin gizli kalmış temelidir. Kaderin ontolojik imkân koşulu ‘kaygı’nın ontolojik yapısıdır. Kaygı ise zamansallık dâhilinde kendini açığa çıkarmaktadır.90 Heidegger Dasein’ın zamansallığının bilincine varmasının yolunu, Dasein’ın kendi varlığının varoluşsal anlamının bilinmesine şart koşar. Varoluş imkânlarını bilen Dasein ancak sahih kaderini yaşayabilecektir. Bu bağlamda zaman varlığın kaderini tayin etmektedir. Varlığın kendi anlamını anlaması, kaderini; yazgısını oluşturmasına olanak verecektir. Kaderini oluşturan Dasein ancak tarihsel bir tavır oluşturabilecektir. Buradan anlaşılmaktadır ki, kendi varoluş imkânlarının farkına vararak kendisine ilişkin varoluşsal bir tavır alabilen Dasein aynı zamanda tarihsel bir tavır alabilmektedir. Buraya kadar anlatılanlar Heidegger terminolojisindeki kavramlar eşliğinde fırlatılmışlıktan itibaren, dünya, dünya-içinde-varolmaya dayalı olarak Dasein’ın varlığına yönelik ontik, ontolojik, ontolojik-ekzistansiyal soruşturmayı gözler önüne sermiştir. Bu soruşturum onun varlığın aletheia’sının kararlılıkla dünya-içinde zamanda nasıl görünür kılınacağının ifadesidir. Bu ifade geleneksel metafizikteki Hölderlin’in ifade ettiği ‘işaretsiz, anlamsız kalan insan’ın kurtuluşunun yine dünyada91 kendini açımlamakla, yazgısını oluşturma olanağı olacağını tartışma konusu yapar. Bu kurtuluş nihilizmden kurtuluşun ifadesidir. Bu noktada tezimizin temel savı olan varlığın zamanın yazgısına dahil olduğu anlayışını temellendirebilme adına, varlığın anlamının yeniden sorulmasıyla birlikte varlık, zaman, aletheia, das Ereignis, yazgı, ölüm kavramlarının her birinin birbirleriyle olan ilişkilerini Dasein’ın varlığının anlamının 89 Heidegger, Being And Time, s.353 90 A.e., s.352-353. 91 Yeryüzü bir saklanımsa, dünya varlığın açımlanmasını, açımlanmışlık halini sunar. Varlığın aletheia’sının yeryüzü ve dünyadaki durumu hakkında Bkz. Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, s. 43. 27 bütünsellikli değeri açısından düşünüp, tartışarak çalışmamızda yol alma gayreti içinde bulunacağız. Şu durumda yola koyulduğumuz ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ adlı çalışmamızın patikamızda uğrak yerleri de belli olmaktadır. Bu uğrak yerleri varlığın zamansal yapısını serimleme; açımlama uğrunadır. Bu doğrultuda çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümümüzde Heidegger’in varlık ve zaman anlayışının kendinden öncekilerden farkını anlayabilmek için varlık ve zaman ilişkisinin tarihsel olarak arka planına değinilecektir. Burada, felsefe tarihinde zaman ve varlık meselesini gündeme getiren düşünürlerin varlık ve zaman anlayışları açıklanarak ve yer yer tartışılarak onların hangi meseleler üzerinde durdukları ele alınacaktır. Buna ek olarak, varlık ve zaman meselesinin ontolojik bir mesele olarak nasıl gözetildiği, hangi felsefi problemler üzerinde durulduğu açıklanmaya çalışılacaktır. Ancak bu problemleri ele almadan evvel meselemizle hemhalleşebilme adına Batı metafizik geleneğinin Heideggerce eleştirisi sunularak, ikinci bölümde değineceğimiz varlık-aletheia-zaman anlayışının hazırlık niteliğindeki ontolojik izahı sunulacaktır. Birinci Bölümün sunduğu perspektiften hareketle, İkinci Bölümde Heidegger’in ‘Varlık ve Zaman’ adlı eseri esas alınarak varlık ve zaman ilişkisi üzerinde yoğunlaşılacak, fundemental ontolojinin yöntemi olarak fenomenolojinin varlık ve zaman analizindeki önemine değinilerek, Dasein’ın varlığının zamansallık yapısı, bu yapıdan yola çıkarak zamansallık araştırması çatısı altında Dasein kavramının etimo’su aydınlığa kavuşturulup, sahih (otantik) ve gayrisahih (otantik olmayan) zaman anlayışları açıklanarak tarihsellik meselesine; varlığın tarihselliği çerçevesinde tarih meselesinin ontolojik bir mesele olarak nasıl ele alınacağına, sahih ve gayri sahih tarihsellik anlayışlarına, Dasein’ın dünya-içinde-varolmaya dayalı olarak otantik ve otantik olmayan tarihsellik anlayışlarına değinilerek açığa çıkacak felsefi problemler üzerinde durulacaktır. Araştırmamızın son bölümünde ise ilk iki bölümden yola çıkarak Dasein’ın varlığının ölüme yönelik varlığın (Sein zum Tode) yazgılı yapısı, sahih varolma çağrısı (Ruf) olarak vicdan (Gerede) karakteri ve yazgının zamanla olan ilişkisi tartışılacaktır. Zaman-aletheia-varlık-ölüm ve yazgı üzerine yapılan bu analizler meselemiz olan varlık ve zaman sorununun kavranılmasına ve savımız olarak zamanın varlığın yazgısını nasıl oluşturacağını farkedebimemiz için kol kanat gereceklerdir. Bu uğurda yapılan çalışma ‘Varlık ve Zaman’ın analizi değil, meselemizi aydınlık kılma 28 uğruna yapılan kavram deşmeleri ve meselenin neden varlık ve zaman olduğunu aydınlık kılma amacı taşımaktadır. Meselemize Hölderlin’in şiiriyle başlamamızın nedeni de varolan kaygımızdan ileri gelmektedir. Bunun nedeni çalışmamız boyunca anlaşılacağı üzere ısrarla neden varlık ve zaman? olduğu sorusunun yanıtının geçmiş felsefeyi sırtlayan modernitenin getirdiği anlamsızlık, işaretsizlikle boğulu nihilizmin artık insan olma olanağımızın farkındalığını yitirmemize yol açmasından ileri gelir. Bu esasen varlığımızla olan bağın koparılışına bağlı olarak varlığımızın anlamının; ‘anlama’nın, ‘düşünme’nin unutulduğu ve kendi varlığımızın tehlikede olduğunun haberidir. Bu, yurtsuz kalışımızın bildirgesidir. Bu sebeple zamanın varlığın anlamının ufku olması, insan olma olanağımızın farkındalığının da ufku olarak bizi insan olma değeri açısından insan olmaklığımızı yeniden düşünmeye sürükleyecektir. Tezin kaygısı bu sebeple çalışma boyunca geçen her meselede farkedilerek okunmalı, düşünülmelidir. İleri sürülen her yargı, tümce soyut olmaktan öte daha önce belirttiğim; Neden varlık? Neden zaman? sorularının yanıt aranmayı bekleyen sancısını içermektedir. O halde çalışmamız bu minvalde okunmayı ve değrlendirilmeyi talep eder niteliktedir. Çalışmamızda patikada hangi uğurda yol alacağımızı ve yol alırken uğrak yerlerimizi belirttikten sonra çalışmamızda kullanılan kaynaklar hakkında da bilgi vermek icap edecektir. Çalışmamızda esas alınan eser ‘Varlık ve Zaman’dır. Heidegger’in Freiburg’daki felsefe kürsüsüne atanabilme uğruna 1933’te yazdığı yarım kalan bu eser için öncelikle J. Stambaugh’ın ve J. Macquarrie ile E. Robinson’un İngilizce çevirilerinden bir yandan da hem Kaan Ökten’in hem de Aziz Yardımlı’nın Türkçe çevirilerinden, Heidegger’in 1953 yılında yayınladığı Almanca yazılan eserinden de yararlanılarak aynı anda yapılan karşılıklı okumalarla meseleler kavranmaya çalışılacaktır. Ancak Heidegger’in Almancasının çeviride problem oluşturan noktalarında Almancasından birebir çeviriler yapılarak çalışmamızda yol alma gayreti içinde bulunacağız. Bu noktada Heidegger’in üslubunun kapalılığı ve ihtiyatlı bir şekilde Almancasından yapılan çevirilerde, eğer Nermi Uygur’un dediği üzere felsefe yapma bir tür ‘kavram deşmesi’yse, çalışmam boyunca karşılaştığım ve nihayetinde tespit ettiğim bazı problemli kavramları belirtmekte yarar bulunacaktır. Bunların başlıcaları Almanca belirtirsek, Gewesenheit, Anwesen, Ereignis, Entschlossenheit, Erschlossenheit, Sorge, Gegenwart, Wesen kavramlarıdır. Söz konusu kavramlar fundemental ontolojinin varlık ve zaman ilişkisi nezdinde birer mihenk taşı 29 olup çalışmamızda ilk geçen yerde dipnotlar şeklinde açıklamaları yapılacak ve metin içinde tartışılacaktır. Bu kavramların açıklanmasında ‘Varlık ve Zaman’ adlı eserden yararlanıldığı gibi varlık ve zamanı destekleyecek daha sonra yazılan eserlere de değinilmiş olup Heidegger’in dimağının ufku çalışmamızın amacı uğruna kavranmaya çalışılmıştır. Heidegger’in açtığı ufuk dahilinde sonuç itibariyle fundemental ontoloji pek çok kavram deşmesiyle her biri birbirinden özel ve ihtiyatla seçilmiş kavramlar birliği olarak ebruli görünse de daima meselenin kalbi olan, zamandaki varlıktan yola çıkarak zamandaki Dasein’ın varlığına her bir meselenin gelip çattğı anlaşılır. Bu anlamda ifade edilebilir ki, ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ adlı yapılacak tez çalışmasının esas sorunu varlığın anlamını, değerini açımlama çabası içine girmektir. Heidegger’in eserlerini dikkate alırsak onun eserlerinin ‘Varlık ve Zaman’ ve de ‘Zaman ve Varlık’ adlı başlıklarla oluşu tesadüfî değildir. Bu başlıklar varlığın zamanla ilişkisini tayin eden derin bir tefekkürün ifadesidir. Varlığın anlaşılmasında ve yorumlanmasındaki temel ontolojik amaç varlığın zamansallığını gün ışığına çıkarmaktır. Zaman, varlık için temel düsturdur. Antikite bunu görememiş varlığın zamansal yapısını unutmuştur. Heidegger Kant’ın ilk defa bu soruna eğildiğini söylemektedir. Kant’ın eksiği ise zaman fenomenini varlıkla olan temel ontolojik kaygı ilişkisini görememiş olmasıdır. 92 Zaman, varlığın ontolojik yapısını görünür kılmaktadır. Bunun nedeni zamanın zamansallığının varlığı varlık yapmasında yatmaktadır.93 Şu durumda, varlık zaman için, zaman da varlık için mihenk taşıdır. Varlığın yazgısı onun zamansallığının açığa çıkarılması ile mümkündür. Varlık anlamının asli karakterini ancak bu şekilde kazanacaktır. Bu bağlamda ‘Dasein’ın Varlığının Zamansal Serimlenişi’ adlı araştırmamız zamanın ontolojik mahiyetini soruşturmadan evvel varlığın ne olduğuyla hesaplaşmaya zorlar bizi. Bu sorun ise bizi Dasein’ın olmaklık durumu olarak das Ereignis’le ilintili olan ‘varlık olma olanağı’ olarak ifade edilen Seinkönnen uğruna ilk bölümün ilk başlığı olarak Heidegger’in Batı metafizik anlayışına yönelik eleştirisine geçebiliriz. Seinkönnen’ın ortaya konulması girişilecek varlık bilmecesinin çözülmesi ile ancak mümkündür.94 92 Çüçen, a.g.e., s. 80. 93 A.e., s. 87. 94 Heidegger, Being And Time, s.358. 30 BİRİNCİ BÖLÜM HEİDEGGER ÖNCESİ ZAMAN ANLAYIŞLARI VE HEİDEGGER’İN ELEŞTİRİSİ 1.1. BATI METAFİZİĞİNİN ELEŞTİRİSİ Heidegger, Platon’dan Bergson‘a değin süren Batı metafizik anlayışının dekonstrüksiyonu ile hakikat (aletheia)-varlık, hakikat-zaman, zaman ve varlık anlayışını felsefi tarihsel bir tavırla irdeleyerek metafiziğin köklerinin nelerden zuhur ettiğini, hakikat-varlık-zaman kavramları ekseninde yeni bir metafiziksel tefekkürle felsefenin hizmetine serimler. Esasında bu tahrip, bir yıkım değil, bir dönüşümdür. Dönüş1 ‘düşünme’nin2 huzurunda metafiziğin tahribi, metafiziğin sınırlarını belirlemeye 1 Heidegger felsefesinde önemli bir yer tutan dönüş, Kehre kavramıyla ‘Varlık ve Zaman’dan ‘Zaman ve Varlık’a olan dönüşü anlatmasının yanı sıra insan ve varlık arasında kurulan ilişkinin yeniden belirlenmesine yönelik Heidegger’in kullandığı terminoloji bağlamında ondaki bakış açısının da değişimine tekabül eder. Bkz. Micheal İnwood, A Heidegger Dictionary, Blackwell Published LTD, 1999, s. 231. Heidegger Kehren terimi Almanca Drehen terimini karşılayacak şekilde bir şeyi döndürmek, çevirmek, bükmek, kıvırmak (drechseln) anlamında kullanmıştır. Terimi irdelediğimizde aynı kökten gelen Umkehren geri adım atma, durma, yönünü çevirme (Bekehren) anlamlarına gelir. Bu anlamda Almanca Abkehr (Abwendung) terimi de yüz çevirme, ayrılma, vazgeçme manalarına gelen fiziksel dönüşten, duygu ve düşünce durumunu anlatan mental bir manaya bürünür. Bkz. Steuerwald, a.g.e., s. 6. ‘Varlık ve Zaman’da Dasein’ın varolma tarzlarındaki dönüşlerden bahseden Heidegger fırlatılmış halde dünya-içinde bulunan Dasein’ın kendi varlığının anlamını keşfetme yolunda onun nasıl kendine döndüğünden bahseder. Sahih tarihsellik bu noktada olanak olarak tarihi anlayan Dasein’ın kararlılığıyla düşünüşünü sergilemesini sağlar. Bkz. Heidegger, Being And Time, s. 393-394. Daha sonraları Heidegger Kehre’yi Wenden terimiyle açıklar ki bu, varlığın hakikati hakkında düşüncemizdeki keskin dönüşü ifade eder. Bu bağlamda dipnotumuzun başında belirttiğimiz üzere Heidegger’in ‘Zaman ve Varlık’ eseri önem taşır. Buradaki düşünsel dönüşte ‘Varlık ve Zaman’dan farklı bir bakış açısı yoktur, sadece üstünde önemle durulması gereken kavramların önceliği-sonralığı düzenlenmiştir. Dolayısıyla artık hakikatin varlığı hakkındaki mesele, varlık hakikati hakkındaki meseleye dönüşür. Dönüşteki değişiklikler, essence (Wesen) ve hakikat (truth, Wahrheit –doğruluk hakkındaki hakikat-) terimlerinin anlamlarının yeniden düzenlenme talebiyle ilgilidir. Bu anlamda Heidegger Kehre’yle, hakikat ve öz kavramlarını Batı geleneğine aşkın şekilde değişikliğe uğratarak söz konusu kavramları fundemental ontolojisinin hizmetine serimler. Yine İnwood’un aktardığı üzere geç dönem eserlerinde Heidegger, Kehre’yi teknolojiyle varlığın unutulmasına bağlı olarak varlığın hakikatinin kavranılması amacını güderek Kehre terimini kullanır. Bkz. İnwood, A Heidegger Dictionary, s. 231-232. 2 Düşünmeye karşılık gelecek şekilde Almanca das Denken terimini kullanan Heidegger, Batı metafiziğine yönelik varlığa ilişkin kavrayış üzerinde durmaktadır. Bu anlamda das Denken olarak ifade ettiği düşünme, varlığın hakikatinin yeniden düşünülmesini talep eder. Bu anlamda fiil hali olarak denken, hatırlamak olarak andanken’i de kendinde barındırır. Bkz. Steuerwald, a.g.e., s. 27. Bu, 31 yöneliktir. Bu ise metafiziğin serüvenini tarihsel bir perspektifle ele almayı gerektirerek ona yönelik yapılacak tahribi gerçekleştirmekle mümkündür. Tahrip, modernitenin huzursuzluğundan muzdarip bir tavırla aydınlanmaya, bilim ve tekniğe, öznenin adem-i merkeziyetçiliğine ve varlığın Platon’dan başlayarak değişmez bir mevcudiyet olarak görülüşüne yöneliktir. Tahrip bu anlamda Batı düşüncesinde mıhlanan varlığın determinist anlayışına yönelik olarak varlığın tarih dışılıktan zamansal olanın dışında tutulmasıyla oluşan anlayışın kendisine ilişkindir.3 Ontolojinin tahribi, onu tarih içinde Batı metafizik geleneğinde üstü örtülen varlığın anlamı meselesini açığa çıkarmak ve araştırmaktır.4 Çünkü varlık sorununun bir mesele haline getirilişi olmasaydı Heidegger’in ne tarihsel tavrından ne de filozof tavrından söz edemezdik. Bunun nedeni filozofun tarihsel tavrının geçmişteki felsefeyi ele alması, sorgulaması ve felsefenin belkemiği olan metafiziği sorunlarıyla tartışmasını içermesidir. Ancak Heidegger geçmişteki felsefeyi çalışmamızın başında belirttiğimiz kavramlar kapsamında araştırmakla kalmamış, oluşan felsefi sorunlara yeni bir felsefi perspektif kazandırmıştır. Bu kazanım felsefenin yirminci yüzyılda ayakta tutulmasını sağlayan Dasein’ın varolma tarzlarını açımlayan fundemental bir ontolojiyle5 felsefenin varlığın hakikatinin anlamının hatırlanmasıdır. Böylece Heidegger poetik düşünmeyi göz önünde bulundurarak das Denken ile Almanca Dischterisch ile ilişki kurarak poetik düşünmeyi felsefenin hizmetine serimler. Heidegger das Denken ile modernitenin epistemolojik öncelikli düşünme biçimini değil de, ontolojik öncelikli düşünmeyi göz önünde bulundurur. Bu anlamda o, varlığın zamanla kurulacak ilişkisinde hakikatini kavrama sükunetle düşünmeye dayalı (sich Beinnen), manevi huzurla gerçekleşecek tefekküre dayalı düşünme ile mümkün olacağını belirtir. Besinnung, refleksiyona dayalı bir düşünme tarzıdır. Bu kavramı hocası Husserl’den alan Heidegger Descartes’ın cogito me cogitare’sine atıfta bulunmuş olur. Bkz. İnwood, A Heidegger Dictionary, s. 215-216. Huzurda olanı (presence) düşünmeye davetkar bu kavrayış modernitenin huzursuzluğunun ancak das Denken ile aşılabileceğinin de mesajını verir. Heidegger, modernitenin bu epistemolojik öncelikli düşünme biçimini düşünmenin çölleşmesi olarak şu şekilde ifade eder: “Şimdi, kaygı uyandıran zamanımızda en kaygı verici olan, bizim hala düşünememizdir iddiası da sanki, günümüz Avrupa’sını hasta ve içinde bulunduğumuz çağı çöküş olarak kavrayarak kötüleyen seslerin konserine katılmış gibi görünüyor.” Heidegger, Düşünme Ne Demektir?, s. 19. O halde Avrupa’nın içinde bulunulan düşünme tarzı düşünmeyi yeniden sorgulamayı gerektirir. Bu düşünme, Greklerden Parmenides’te olduğu gibi “ to gar auto noein estin te kai einai”dan farklı olarak (aynı şeydir düşünmekle varolmak) soyut, teorik bir kavrayışın da reddidir. Böylelikle Heidegger, ‘Varlık Ve Zaman’da düşünmenin kendisi ile dış dünyada olma arasında farklılık olmadığını varlık hakkındaki yanılgıların ise içinde- varolmanın (in-Sein) bir değişkeni olduğunu ifade eder. Heidegger, Being And Time, s. 60. O halde düşünmenin kendisi öncelikli düşünmeyi talep edecektir. 3 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Michael E. Zimmerman, Heidegger: Moderniteyle Hesaplaşma: Teknoloji, Politika, Sanat, İstanbul, Paradigma Yayınları, 2011, s. 425-430. 4 Steiner, Heidegger’i eleştirerek onun her ne kadar geleneksel metafiziği eleştirmiş olsa da bu metafiziğe düştüğüdür. Bunun nedeni varlığın kalbinde hiçliği doğuramayacak, hiçlik geçitlne ulaşamayacak olmasıdır. Steiner, a.g.e., s. 150. 5 Fundemental ontoloji diğer tüm ontolojilere ve bilimlere temel sağlayacak zemin olarak özcü gelenekteki varlığın neliğine yönelik soruyu değil de varolmanın ne anlama geldiğini soruşturan 32 geçmişinin neler olduğuna dair yaptığı irdelemesiyle gelecekteki felsefeye önayak olmuştur. 6 O halde gelecekteki felsefe geçmişteki felsefe ve felsefenin geçmişiyle hesaplaşmak zorundadır. Bu hesaplaşma, büyük bir cesaretle, saygınlıkla olmalı ve felsefeye giden yol olarak patikaların kolay aşılmasını olanaklı kılmalıdır. Öyle ki bu patikada7 yürümek güçtür. Atılacak her adım patikada yol almayı ya da yolda kalmayı belirleyecektir. Bu anlamda varlığın patikasında yürümek için kullanılacak metot özenle seçilmeli bizzat metodun kendisi sorgulanmalıdır. ‘Giriş’ kısmında belirttiğimiz üzere Grekçe konuşan meta ve odos olarak methodos izlenecek yoldur. Yol, geçmiş, gelecek ve şimdi olarak zamanın bütünsellikli yapısını kendinde barındırır. Sadece geçmişin felsefesini ele alan düşünür yolda kalacakken, felsefenin geçmişini araştıran, tartışan ve felsefi meselelere ilişkin yanıt denemesine giren düşünür yol almayı sağlayacaktır. Her yol alış düşünürü varoluşu karşısında tavır almaya davet edecek, varlığın anlamının ne olduğu, varoluşu karşısındaki geçmişteki felsefede yol alana kıyasla sessizliğini bozacaktır. Çünkü düşünür artık kat ettiği patikadaki her taşta varlığın sesine kulak kesilecek ve bu ses, düşünürün doğru adımları eşliğinde tedbirli bir tefekkürle sağlamlaşacaktır. Artık konuşan varlıktır. Varlığın çağrısı hakikati keşfetmeye yöneliktir. Bu çağrı hakikatin çağrısı olacaktır. Kat edilen her yolda geçen zaman, varlığı topyekûn olmasa da onu aşikâr kılacaktır.