i T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI KLASİK ARAP EDEBİYATINDA BİR MİZAH TEKNİĞİ OLARAK KUTSAL METNİN GÜCÜNDEN YARARLANMA DOKTORA TEZİ Muhammed EFİL BURSA- 2018 i T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI KLASİK ARAP EDEBİYATINDA BİR MİZAH TEKNİĞİ OLARAK KUTSAL METNİN GÜCÜNDEN YARARLANMA DOKTORA TEZİ Muhammed EFİL Danışman: Doç. Dr. Şener ŞAHİN BURSA- 2018 V ÖZET Yazar : Muhammed EFİL Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Temel İslam Bilimleri Bilim Dalı : Arap Dili ve Belagatı Tezin Niteliği : Doktora Sayfa Sayısı : xv+168 Mezuniyet Tarihi : 22/02/2018 Tez Danışmanı : Doç. Dr. Şener ŞAHİN KLASİK ARAP EDEBİYATINDA, BİR MİZAH TEKNİĞİ OLARAK KUTSAL METNİN GÜCÜNDEN YARARLANMA Klasik Arap mizahının en dikkat çekici ve nevi şahsına münhasır özelliklerinden birisi olarak, Müslümanların kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’e ait birçok âyeti veya âyet parçasını, mizahın özünü teşkil edecek biçimde bir güldürü vesilesi olarak kullanmış olması, mizah tarihi ve mizah felsefesi açısından analiz edilmeyi hak eden bir olgudur. Klasik Arap nevadirinin zengin konu başlıkları ve ele aldığı belli başlı temaların hemen hemen tümüne Kur’ân eksenli nüktecilik kapsamında üretilmiş olan mizah malzemesin- de de eksiksizce değinilmiştir. Dolayısıyla İlahi hitaba ait bütün bir âyetin ya da âyet parçasının yerine göre bir cimrinin pintilik düzeyini hicvederken, bir kabile çekişmesi kapsamında üstünlük yarışına giren tarafların birbirlerine hakaretamiz ifadelerle saldı- rırken, bir bedevinin Kur’ân bilgisi hususundaki cehaletini yüzüne vururken, idama mahkûm edilen bir kurbanın canını kurtarmaya çalışırken, öfkesi kabaran bir yöneticinin hiddetini yatıştırırken, görülen bir rüyayı tevil ederken ya da şahit olunan müstehcen bir sahnenin tasviri yapılırken vs. kullanıldığını görebiliriz. Çalışmamızda mizahın bu çok özel biçimi kullanılarak üretilen anekdotlarda hangi tekniklerin uygulandığı ve hangi maksatların güdüldüğü üzerinde kapsamlı bir şekilde durulmaya çalışılmış ve bu tekniği kullanan sosyal kesimler ve meşhur nüktedanlara yer verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Kur’ân, Mizah, Anekdot. VI ABSTRACT Name /Surmane : Muhammed EFİL University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Master of Science : Temel İslam Bilimleri Science Fellow : Arap Dili ve Belagatı Degree Awarded : PhD Page Number : xv+168 Degree Date : 22/02/2018 Supervisor : Doç. Dr. Şener ŞAHİN UTILIZATION OF THE POWER OF THE HOLY SCRIPTURE AS A HUMOUR TECNIQUE IN CLASSICAL ARABIC LITERATURE As one of the most remarkable and unique characteristics of Classical Arab Humour, The Holy Book Of The Muslims, Koran deserves to be analyzed both in terms of humour history and humour philosophy because of the usage of It's content; verses and part of verses in a humorous way which constitutes the core of humour. Rich titles of the Classic Arab Anecdots and most of the major topics that are discussed in them are also mentioned definitively in humourous materials which are part of the Quran based wittiness. Accordingly, a whole verse or part of a verse of the divine rhetoric may include anecdots like; a satire about an ungenerous person, a conflict between tribes that the tribes are challenging each other using libelous words, placating the rage of an angry officer, reproaching a bedouin about his lack of knowledge about the Quran, a man sentenced to death who is trying to save his life, interpretation of a dream or describing of an obscene scene to others. This study inclusively tries to dwell on which techniques were used in anecdots that were produced by using this unique shape of humour and tries to explain the purposes by including famous humourists and social classes that used this techniques. Key words: Koran, Humour, Anecdot. VII İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI .................................................................................. II YÜKSEK LİSANS İNTİHAL YAZILIM RAPORU ....................................... III YEMİN METNİ ............................................................................................ IV ÖZET ........................................................................................................... V ABSTRACT ................................................................................................ VI İÇİNDEKİLER .............................. HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. KISALTMALAR .......................................................................................... XI ÖNSÖZ ...................................................................................................... XII GİRİŞ A. Kutsal Metin (Kur’ân -I Kerîm Âyetleri) Üzerinden Nükte Amaçlı Yapılan İktibaslar için Gerekli Anekdotik Malzemenin Durumu ............................................................ B. Bir Mizah Tekniği Olarak Edebi Sanatlardan “İktibas”: Tanımı, Şartları, Türleri ....... C. Meselenin Fıkhi Boyutu ............................................................................................ 1. Makbul İktibas ......................................................................................... 2. Mübah İktibas ......................................................................................... 3. Merdûd İktibas......................................................................................... D. Klasik Arap Literatüründe Kur’ân’la Mizah Olgusuna Yaklaşım Biçimi .................... E. Modern Çağda Kur’ân’la Mizah Olgusuna Olumsuz Yaklaşanların Argümanları .... F. Hadis Kültürüne Ait Malzemenin Mizah Bağlamında Kullanımı ............................... G. Arap Nevâdiri Kanalıyla Türk Fıkra Kültürünü Etkileyen Kur’ân’la Nükteciliğin Nasreddin Hoca Fıkra Külliyatındaki Tezâhürleri ..................................................... 1 4 8 8 8 8 11 15 19 21 II III IV V VI VII XI XII TEZ ONAY SAYFASI .......................................................................... DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU ........................................... YEMİN METNİ ..................................................................................... ÖZET ................................................................................................... ABSTRACT ......................................................................................... İÇİNDEKİLER ..................................................................................... KISALTMALAR .................................................................................. ÖNSÖZ ................................................................................................ VIII I. BÖLÜM KUR’ÂN MERKEZLİ MİZAHÇILIK: YAPISAL DURUM VE TEKNİKLER A. Ne Tür Bir Mizah? ................................................................................................... B. Kur’ân Âyetleri Üzerinden Oluşturulan Mizah Malzemesinde Uygulanan Bazı Teknikler ......................................................................................................... 1. Sadakat Tekniği ...................................................................................... 2. Müdahale Tekniği: ................................................................................... a. Noktanın Yok Sayılması ve İmlâ Benzerliğinin Manipüle Edilmesi .. b. Bir Sözcüğün Başka Bir Sözcükle Değiştirilmesi ............................. c. Bir Sözcüğün Âyet İçerisinde Yerinin Değiştirilmesi ......................... d. Bir Fiilin Bâbının Değiştirilmesi ........................................................ e. Vurgu Yoluyla İbarenin Manasının Değiştirilmesi ............................. 3. Sûre Adları ya da Başlangıçları Üzerinden Üretilen Mizah ..................... 4. Kur’ân Metnine Dolaylı Gönderme Yapma Tekniği ................................. 5. Âyetlerdeki Zamirlerin Mercilerinde Oynayarak İroni Yapma Tekniği ..... 6. Gramatikal Düzeni de Bozacak Şekilde, Bir Âyetin Sadece Duruma Elverişli Kısmının Zikredilmesiyle İroni Yapma Tekniği ........................... 7. Kur’ân -I Kerîm’e Nazire Getirme Bağlamında, Sahte Peygamberlerle İlişkili Anekdotlarda Görülen Taklit Tekniği ............................................. C. Mizaha Konu Âyet Pasajlarının Kullanımına İlişkin Bazı Değerlendirmeler ........... D. Âyetlerle Nükteleme Konusunda Üretilen Mizahi Malzemenin Otantiklik Sorunu .. II. BÖLÜM KUR’ÂN -I KERÎM ÂYETLERİNİN BİR MİZAH ENSTRÜMANI OLARAK KULLANIMINDA GÜDÜLEN MAKSATLAR A. Kurân Âyetlerinin Mahcup Edici Durumları Anlatmak Üzere Bir Kinaye Unsuru Olarak Kullanılması ................................................................................................ B. Kurân Âyetlerinin Tasvir Sırasında Etkili Bir Betim Unsuru Olarak Kullanılması .. C. Kur’ân Âyetlerinin, Devlet Ricalinin Öfke ya da Tepkisini Bir Yatıştırma Aracı Olarak Kullanılması ................................................................................................ D. Kur’ân Âyetlerinin Dini ya da Politik Maksatlı Bir Eleştiri Aracı ve Bir İhkâk-ı Hak Vesilesi Olarak Kullanılması .................................................................................. E. Kur’ân Âyetlerinin Ahlak Sahasında Bir Hücum ve Savunma Enstrümanı Olarak Kullanılması ................................................................................................ 25 30 31 31 32 32 35 35 36 36 39 42 43 44 45 46 60 62 64 68 69 IX F. Âyetlerin, Rekabette Taraflar Arasında Üstünlük Sağlayıcı Bir Unsur Olarak Kullanımı .................................................................................................... G. Kur’ân Âyetlerinin Sükalâ Zümresini Tanımlama ve Aşağılama Maksadıyla Kullanımı ............................................................................................. H. Âyetlerin, Arz-ı Hâcet Temalı Anekdotlarda Muhatabı Vermeye İkna Gayesiyle Bir Motivasyon Aracı Olarak Kullanılması ............................................................. İ. Kur’ân Âyetlerinin Beyan Edilen Mazeretleri Retorik Bakımdan Daha Güçlü Kılma Gayesiyle Kullanılması ................................................................................ J. Kur’ân Âyetlerinin Tarihsel Anekdotlarda Bir Rumuz ya da Şifre Dili Olarak Kullanılması ............................................................................................................ K. Kur’ân Metninin, Gramer Odaklı Analizlerde Bir Mizah Unsuru Olarak Didaktik Gayeyle Kullanımı .................................................................................................. L. Kur’ân Âyetlerinin, Anekdot İnşasında Hazırlayıcı Bir Unsur Olarak Kullanılması. M. Âyetlerin Tevkîat Yazışmalarında Etkili Bir Cevaplama Aracı Olarak Yarı Mizahi Bağlamda Kullanılması .......................................................................................... N. Âyetlerin Kur’ân’la Tefe'ül Bağlamında Yarı Mizahi Bir Üslupla Aktarılması ......... O. Âyetlerin Mizahi ve Yarı Mizahi Bağlamlarda, Uygunsuz Davranışlara Mesnet Arama Gayesiyle Kullanılması ............................................................................... P. Kur’ân Âyetlerinin Müstehcen İçerikli Anekdot İnşasında Bir Mizah Unsuru Olarak Kullanılması ................................................................................................ III. BÖLÜM KUR’ÂN ÂYETLERİNE DAYALI MİZAH ÜRETİMİNDE DİKKAT ÇEKEN SOSYAL SINIFLAR VE TEMAYÜZ ETMİŞ ŞAHSİYETLER A. Kur’ân Eksenli Nükteciliğe Başvuran Figürler Ve Sosyal Kesimler ....................... 1. İmamlar-Müezzinler ................................................................................ a. Takılmalar-Unutmalar ........................................................................ b. İsim Benzerlikleri ............................................................................... c. Kur’ân Metninin Yanlış Telaffuzundan ya da Okunmasından Kay- naklanan Mizahi Durumları Hikâye Eden Rivâyetler ......................... 2. Devlet Adamları ...................................................................................... 3. Kadılar .................................................................................................... 4. Bedeviler ................................................................................................. 5. Oburlar ve Tufeylîler ............................................................................... 6. Kussaslar ................................................................................................ 7. Küttap Öğrencileri ve Muallimleri ........................................................... 72 77 80 81 82 83 85 87 90 91 92 98 100 101 103 104 106 109 110 112 115 117 X B. Kur’ân Âyetlerine Dayalı Mizah Üretiminde Temayüz Etmiş Şahsiyetler ............. 1. Ebü’l-Aynâ .............................................................................................. 2. Müzebbid ................................................................................................ 3. Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî .................................................................... 4. Eş‘ab b. Cübeyr ...................................................................................... 5. Es-Sâhib b. ‘Abbâd ................................................................................. 6. Ebû Nüvâs ............................................................................................. 7. Buhlûl el-Mecnûn .................................................................................... SONUÇ ................................................................................................. KAYNAKÇA .......................................................................................... ÂYET İNDEKSİ ..................................................................................... 142 146 154 119 119 129 130 133 135 136 138 XI KISALTMALAR a.g.e Adı geçen eser a.g.m Adı geçen makale Ays. Ayasofya Nüshası b. bin, İbn bkz. Bakınız çev. Çeviren DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi h. Hicrî haz. Hazırlayan Hz. Hazreti İSAM İslam Araştırmaları Merkezi md. Madde, Maddesi nşr. Neşreden ö. Ölümü s. Sayfa thk. Tahkik t.y. Tarih yok vb. Ve benzeri vd. Ve diğerleri y.y. Yayınevi yok XII ÖNSÖZ XIII Klasik edebiyat tarihinde belki de Müslümanlar kadar mizah repertuvarı zengin bir başka millet olmadığı halde ne yazık ki bu cevher, sözü edilen maden yataklarına sahip milletlerce hak ettiği ölçüde işlenmemiş, doğal olarak yeni kuşaklara da layıkıyla tanıtılıp aktarılamamıştır. Müslüman mizâhının ve eğlence edebiyatının teorik zeminini yoklamamıza kısmen imkân veren bazı ana kaynaklar1 ile en yoğun biçimde, edeb lite- ratürünün temsilci niteliğindeki hacimli eserlerinde2 'Kur’ân metnine dayalı mizâh' for- munda karşımıza çıkan malzeme görünen o ki şimdiye kadar mizah teknikleri ve felse- fesi açısından irdelenmiş değildir. O nedenle bu tezde bizi daha çok ilgilendiren husus, genel olarak İslam'ın mizâha yaklaşımını örnekleriyle etraflı biçimde ortaya koymak değil -çünkü bu konuda yeterli sayıda ve seviyede yerli ve yabancı çalışma zaten ya- pılmış olup hâlâ da yapılmaktadır-3 bunun yerine Müslüman güldürü sanatının çok özel bir branşında üretilmiş olan tarihsel ve edebi malzemeyi konu, şekil, üslup ve mizah teknikleri itibariyle irdelemektir. Bu manada mizah ile ilahiyat bahislerinin iç içe geçtiği klasik metinlerin ya da anekdotik rivâyetlerin irdelenmesi zaruretine işaret etmek üzere, bu çalışmada sahanın ilgililerine yeni bir kavram önermesinde de bulunmak istiyoruz. Şöyle ki, klasik nükte malzemesinin teoloji bahisleriyle ilişkili olan örneklerinin “mizah ve din” bağlamında ele alındığı akademik çalışmalar özel bir ilgi sahasını tanımlamak üzere “nükteoloji” kapsamında değerlendirilebilir. 1 Mesela bkz. el-Buhalâ (Câhız/öl.255), el-Ecvibetü'l-müskite (İbn Ebî ‘Avn/ öl.322), Cem’ü’l-cevâhir fi’l- mülah ve’n-nevâdir (Husrî/öl.413), Kitâbü't-tatfîl (Hatîb el-Bağdâdî/öl.463), Ahbârü'z-zırâf ve'l-mütemâ- cinîn (İbnü'l-Cevzî/ öl.597), Kitâbü’l-ezkiyâ (İbnü'l-Cevzî/öl. 597), Kitâbü’l-hamkâ ve'l-muğaffelîn (İbnü'l- Cevzî/öl. 597), el-Müstetref fî külli fennin müstezref (Ebşihî/öl.854), el-Keşkûl (Âmilî/öl.1030) vd. 2 Bkz. el-Beyân ve't-tebyîn (Câhız/öl.255), el-‘Ikdü'l-ferîd (İbn Abdürabbih/ öl.328), el-Eğânî (Ebü'l-Fe-rec el-İsfehânî/öl.356), Muhâdarâtü'l-üdebâ (Râğıb el-İsfehânî/öl.356), el-Besâir ve'z-zehâir (Tevhî- dî/öl.414), et-Tezkiretü’l-Hamdûniyye (İbn Hamdûn/öl.562), Nihâyetü’l-ereb fî fünûni’l-edeb (Nüveyrî/ öl.775), Subhu’l-A'şâ fî sınâ‘ati'l-inşâ (Kalkaşendî/öl.821), el-Mihlât (Âmilî/ öl.1030) vd. 3 Bkz. Doğan, Yusuf, “Hz. Peygamber ve Mizah”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004, cilt: VIII, sayı: 2, s. 191-203; Altınay, Ramazan, “İslâm Mizahının Ortaya Çıkışı ve İlk Örnekleri I”, Nüsha: Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, 2004, cilt: IV, sayı: 15, s. 77-96; “İslâm Mizahının Ortaya Çıkışı ve İlk Örnekleri II”, Nüsha: Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, 2005, cilt: V, sayı: 16, s. 73-90; Doğan, Yu- suf, İkinci Abbasî Dönemi'nde Mizah (Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bur- sa 2003); Zâhir Ebû Dâvud, el-Fükâhetü’l-hâdife fi’l-İslâm, Mektebetü Dâri’l-Mahabbe, 1. Baskı, Şam, 1991; Rozenthal, Franz, Erken İslam’da Mizah (Humour in Early Islam), çev. Ahmet Arslan, İris Yayın- cılık, I. Baskı, İstanbul, 1997 vd. XIV Müslümanların ilk 6-7 asırlık mizah tarihi, sadece karakterleri ve ele aldığı konu- ları itibariyle değil, başvurduğu bazı mizah teknikleri ile de dikkati çekmektedir. Klasik Arap edebiyatı kaynaklarında "hüsnü't-tevessül", "et-temessül bi'l-Kurân", "el-istişhâd bi'l-Kurân", "iktibâs" ve "tazmin" gibi terimlerle de ifâde edilen ve mizahın etki gücünü artırmada bir enstrüman olarak kullanılan özel bir teknik bu doktora tezinin konusunu teşkil etmektedir. "Kur’ân metnine ait tam bir âyetin veya âyet parçasının, güncel bir di- yalog bünyesine ya da nazım veya nesir türündeki bir yazının muhtevâsına dercedil- mesi" şeklinde tanımlanabilecek olan bu edebî sanat, mizah ve güldürü gibi seküler bir ihtiyaç için Kutsal Kitab'ın çağrışım gücünden yararlanmayı hedeflemesi dolayısıyla özel bir anlam taşımaktadır. Kur’ân metni üzerinden oluşturulan mizâh ince espri anlayışı, zekâda kıvraklık ve üstün bir doğaçlama kabiliyeti isteyen, klâsik terminolojiyle ancak ٌظرَِيف (çoğ. ُظرُفَاَء veya olarak tanımlanan hazırcevap kişilerce sergilenen son derece seviyeli ve sofistike (ظِراَفٌ bir mizâh biçimidir. Onu bu ölçüde özel bir mizâh kategorisine yükselten belli başlı sebep- ler tezimizin “Ne Tür Bir Mizah?” başlığı altında değerlendirililmiştir. Hiç şüphesiz Ebû Muhammed el-Haccâc b. Yûsuf b. el-Hakem es-Sekafî (ö. 95/ 714), Eş‘ab b. Cübeyr (ö. 154/771), es-Sâhib b. ‘Abbâd (ö.385/995), Ebû Nüvâs (ö.198/ 813), Ebû İshâk Müzebbid el-Medînî (ö. 159/776’dan sonra), Muhammed b. ‘Abdullah b. ‘Amr b. Hammâd el-Cemmâz (ö. 242/ 857) gibi isimlerin başını çektiği uzunca bir listenin en tepesinde şakacılığıyla ve hazırcevaplığıyla tanınan Abbasi dönemi saray nedimlerin- den Ebü’l-Aynâ lakaplı Ebû Abdullah Muhammed b. el-Kâsım b. Hallâd b. Yâsir b. Sü- leyman (ö.283/896) yer almaktadır. Ona ait rivâyetlerin sayıca çokluğu ve bu rivâyetlerin sonraki dönem eserlerinde bolca yer alacak biçimde korunmuş olması, bir saray nedimi olarak saray çevresiyle kurduğu diyalogların büyük bir kısmının rivâyete sıkça konu edil- mesi gibi sebeplerle bu şahıs üzerinde daha çok durulmuştur. Bu yüzden doktora tezimi- zin başlangıç safhalarında, müslüman mizah sanatının öncü isimlerinden Ebü’l- Aynâ’nın (ö.283/896) iktibas yöntemine dayalı anekdotları tarafımızdan bir proje çerçe- vesinde incelenmiştir.4 Bu vesileyle yaklaşık 10 ay süren yurt dışı doktora-sırası araştır- ma projemi her bakımdan destekleyen Tübitak kurumuna teşekkürlerimi ifade etmek iste- rim. 4 Tübitak desteğiyle gerçekleştirdiğimiz söz konusu projede, klasik Arap literatüründeki Ebü’l-Aynâ’ya ait nüktelerin, Kur’ân-ı Kerîm âyetlerine dayalı olan sınıfı tespit edilmiş, bu anekdotlardaki mizah biçim ve teknikleri gösterilmiş, Ebü’l-Aynâ’nın şahsında, Müslümanların mizah gibi seküler bir ihtiyacı karşılamak için kutsal olanı nasıl ustaca manipüle ettikleri ortaya konulmuş ayrıca bu nüktedanın sonraki dönem mi- zahçıları üzerindeki dolaylı etkisi saptanmaya çalışılmıştır. XV Bu arada iki hususa özellikle işaret etmek isteriz: Birinci olarak, tezimizde çok sa- yıda Arapça özel isim bulunduğundan anekdotların seri şekilde okunmasına mani olma- ması için -günümüzdeki hâkim eğilime uyularak- sıkı bir transkripsiyon sistemi takip edil- memiştir. İkinci olarak, anekdotlarda yer alan Kur’ân âyetlerine meal verirken tercümele- rin hem murad-ı ilahiye hem de hikâyenin kontekstine uygun olmasına bilhassa özen gösterilmiştir. Bununla birlikte gerektiğinde belirli bir âyetin farklı hikâyelerde farklı bi- çimlerde tercüme edildiği de olmuştur. Konusu gereği daha çok “text-oriented (metin merkezli)” analizlere imkân veren tezimiz bir Giriş ve üç ana Bölüm’den oluşmaktadır. Giriş’te böyle bir çalışmaya kaynaklık eden klasik Arap literatürü hakkında özet bilgi verilmiştir. I. Bölüm’de Kur’ân eksenli mizahçılığın ortaya konduğu anekdotik metinlerdeki yapısal durum ve tekniklere değinilmiştir. II. Bölüm Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinin bir mizah enstrümanı olarak kullanımında nükte üreticileri tarafından güdülen maksatlar üzerinde durulmuştur. III. Bölüm’de ise önce Kur’ân-ı Kerîm âyetlerine dayalı mizah üretiminde dikkat çeken sosyal sınıflar ele alınmış, akabinde de bu sahada temayüz etmiş olan belli başlı şahsiyetler tanıtılarak mizahlarından örnekler sunulmuştur. Bu vesileyle, tez konusunun belirlenmesinden başlamak üzere bu çalışmanın kaynaklarının tespitinde, bölümlerinin oluşturulmasında, analizlerinin değerlendirilmesin- de, çevirilerin gözden geçirilmesinde ve nihâyet bir bütün olarak tez metninin görücüye çıkacak hale gelmesinde katkılarını esirgemeyen, tezin sadece olgunlaşma ve final saf- halarında değil sürecin her aşamasında desteklerini yanımda hissettiğim değerli danış- man hocam Doç. Dr. Şener Şahin’e teşekkür etmeyi bir borç bilirim. 0 GİRİŞ 1 A. Kutsal Metin (Kur’ân-ı Kerîm Âyetleri) Üzerinden Nükte Amaçlı Yapılan İktibaslar için Gerekli Anekdotik Malzemenin Durumu Kutsal Kitab'ın çağrışım gücünden yararlanmayı hedefleyen ve aşağı yukarı "Kur’ân metnine ait tam bir âyetin veya âyet parçasının, güncel bir diyalog bünyesine ya da nazım veya nesir türündeki bir yazının muhtevâsına dercedilmesi" şeklinde ta- nımla-nabilecek olan bu edebî sanat, "iktibâs"5 dışında klasik Arap edebiyatı kaynakla- rında "hüsnü't-tevessül", "et-temessül bi'l-Kurân", "el-istişhâd bi'l-Kurân" ve "tazmin" gibi benzer anlamlar içeren bir takım terimlerle de ifâde edilmiştir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, Kur’ân metnine dayalı mizahın veya bir başka ifâdeyle 'Kur’ân eksenli nükteciliğin' örnekleri, ne müstakil bir esere başlık yapılacak ölçüde, ne de mizâhı konu alan temel bir eserin ayrı bir bölümünü teşkil edecek biçimde özel bir ilgiye konu edil- miş değildir. Bununla birlikte, tabakat kitaplarından ansiklopedik mâhiyetteki derlemelere ka- dar son derece geniş bir yelpazedeki klasik Arap kaynakları önümüze zengin bir tarih- sel ve mizâhî malzeme koymaktadır. Sözgelimi Câhiz’ın el-Buhalâ’sı, İbn Ebî Avn’ın el- Ecvibetül-müskite’si, Husrî’nin Cem'ü'l-cevâhir’i, Âmilî’nin el-Keşkûl’ü, İbn Abdürab- bih’in el-‘Ikdü'l-ferîd’i, Âbî’nin Nesrü’d-dür’ü dağınık da olsa konuyla alakalı zengin ede- bi malzemeyi okuyucuyla buluşturan eserlerdir. Bunlara el-Basâir ve’z-zehâir gibi hiçbir 5 İktibas İslâm’ın ilk dönemlerinden beri bilinmektedir. Resûl-i Ekrem dualarında, hutbelerinde Kur’ân’dan iktibaslar yapmıştır. Kur’ân’la süslenmeyen hitabelere “betrâ” (güdük, hayırsız) adı verilmiştir. İmrân b. Hıttân’ın Ziyâd b. Ebîh’in (veya İbn Ziyâd) huzurunda irad ettiği bir hutbe edipler tarafından müzakere edilmiş ve içinde Kur’ân’dan bir parça bulunsaydı bu zatın Araplar’ın en büyük hatibi olacağı sonucuna varılmıştır. Başlangıçta tazminin kapsamı içinde değerlendirilen iktibas, VI. (XII.) yüzyıldan itibaren bu sanatın kapsamından çıkarılarak Kur’ân ve hadis tazminine iktibas adı verilmiştir. Ancak Kur’ân’dan ya- pılan nakillerin iktibas olduğunda ittifak bulunduğu halde hadis iktibaslarını tazmin kapsamı içinde gö- renler de vardır. Bazı âlimler, iktibasın kapsamını genişleterek bütün ilim dallarından yapılan nakillerin iktibas olduğunu söylemişlerdir. İsmail Durmuş, “İktibas”, DİA, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1998, C. 22, s. 52. İktibas olunan âyet, kendi anlamında kullanılabileceği gibi yeni bir anlam da kazanabilir ayrıca ekleme- çıkarma, takdim-tehir ve zahir kullanılan bir zamiri gizli hale getirmek veya tam tersi yollarla âyetin laf- zını değiştirmek de caizdir. Çalışmanın içeriğinde yer alan anekdotlarda bu durumlara sıkça rastlamak müm- kündür. el-Hamevi, İbn Hicce, Hizanetü’l-edeb ve Ğâyetü’l-ereb, Darü’l-bihâr, Beyrut, 2004, II, 455. 2 sistematiği olmamakla birlikte yine de birkaç Kur’ân’la mizah örneğini peş peşe zikre- den düzensiz bazı kaynakları da eklemek gerekebilir. Sözü edilen mizah biçimi en yoğun şekliyle, edeb literatürünün temsilci niteliğin- deki hacimli eserlerinde karşımıza çıkmakla birlikte ilgili malzeme nispeten dağınık bir yapı arz eder. Belki de ilk defa Râgıb el-İsfehânî’nin Muhâdarâtü’l-üdebâ’sında Kur’ân-ı Kerîm metnine dayalı mizah örnekleri dikkat çekici bir şekilde bazı başlıklar altında peşpeşe sunulmaktadır. O nedenle Muhâdarâtü’l-üdebâ, ilgili malzemeyi derli toplu ola- rak sunan ve uygulanan mizah biçimini kategorilere taksim eden öncü bir eser olarak değerlendirilebilir. Şöyledir İsfehânî’nin başlıkları:  َفِ بِ رَ عَ الْ رُ ادِ وَ ن َ˴ آنِ رْ قُ الْ نَ مِ وهُ عُ مِ سَ ي Arapların Kur’ân’la ilgili olarak duydukları latifeler  َغَ نْ م َ عَ وجِ رُ ˴َ لِ ةٍ رَ ادِ نَ بِ ɳَ أَ فَ آنِ رْ قُ الْ نَ ا مِ فً رْ حَ َّ˼ Kur’ân’dan bir harfi değiştirerek latife yapıp Kur’ân’ın ibaresinde bazı değişiklikler yaparak nükte türetenler  َاآنً رْ قُ بُ رَ عَ الْ هُ تْ لَ عَ ا جَ مَ ضُ عْ ب Kur’ân’a nazire ya da benzetme maksatlı Arapların söyledikleri  َآنِ رْ قُ الْ نَ مِ هُ نَّ أَ دَ قَ تَ اعْ فَ لاً ثَ مَ رَ كَذَ نْ م Bir atasözü (mesel) söyleyip bunu Kur’ân’a ait bir ifade sananlara dair  َهُ تُ اءَ رَ قِ حَ بُ قَ نْ مَ مُّ ذ Kıraati bozuk olanlara dair Kur’ân nükteleri  َهُ رُ ادِ وَ نَ وَ ةِ اءَ رَ قِ الْ فيِ هِ يْ لَ عَ جَ تِ رْ أُ نْ مَ مُّ ذ Kıraat sırasında takılanların kınanmasına dair anekdotlar6 İkinci olarak, Kalkaşendî (ö. 821/1418) Subhu'l-a'şâ fî sınâati'l-inşâ adlı hacimli eserinde, Kur’ân âyetlerinin kitâbet (resmî yazışmalara ilişkin kompozisyon) sanatında hangi maksatlarla ve ne gibi usullerle kullanılabileceğine dair yaptığı değerlendirme kapsamında bir takım yarı anekdotik örnekleri peşpeşe zikretmiştir.7 6 el-İsfehânî, Râgıb, Muhâdarâtü’l-üdebâ (I-II), Dârü’l-Erkam b. Ebi’l-Erkam, 1. Baskı, Beyrut, 1999, I, 177-79. 7 el-Kalkaşendî, Subhu’l-a‘şâ fî sınâ‘ati’l-inşâ (I-XIV), Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, y.y., 1922, I, 229-31. 3 Geç dönem teliflerinden İbn ‘Âsım el-Gırnâtî’nin (ö.829/1426) tam adı Hadâiku’l- ezâhir fî müstahseni’l-ecvibe ve’l-mudhikât ve’l-hikem ve’l-emsâl ve’l-hikâyât ve’n-nevâ- dir olan müstakil mizah koleksiyonunda ise özellikle 2. Bap başlığı altında yine çeşitli âyetlerle ilgili nükteleri bir araya getirdiğini görmekteyiz. Söz konusu bap İbn ‘Âsım ta- rafından ˾َ فِّ خِ تَ سْ مُ الْ وَ انِ جَّ مُ الْ رِ ادِ وَ نَ وَ ˾َ ئِ بِّ نَ تَ مُ الْ وَ ابِ رَ عْ الأَْ ارِ بَ خْ أَ فيِ Bedevi ve sahte peygamber rivâyetleri; Edepsiz ve lakaydî/laubali kimselerin fıkraları şeklinde adlandırılmıştır ki, bunlar içerisinde özellikle bedevilerle ilgili olanlar büyük oranda Kur’ân metnine dayalı nükteciliğin seçkin örneklerini temsil eder. İbn ‘Âsım kita- bının sadece bu bölümünde yaklaşık 30 mizahi rivâyet zikretmiştir. Ancak kanaatimizce, teknik olarak eserindeki müstakil bir bölüm adında “Kur’ân’la mizah” sanatına en net biçimde işaret eden ilk müellif hicri VI. yüzyıl âlimle- rinden İranlı edip Sedîdüddîn Muhammed el-‘Avfî (ö.629/1232) olmuştur. ‘Avfî, ünlü nevadir koleksiyonu Cevâmi‘u’l-hikâyât’ının son bölümünün son babını Der-tarîf ez- turaf ve münzel (Âyet ve Nüktelerle Mizah) şeklinde isimlendirmiştir ki ‘Avfî bu bölüm- de hatırı sayılır miktarda anekdot zikreder.8 İfade etmek gerekir ki yukarıda zikredilen literatür, bu tezde esas alınacak olan kaynaklar listesinin çok cüzi bir bölümünü teşkil etmektedir. Klasik dönem Arap mizahı alanında yaptığı çalışmalarla haklı bir şöhrete ulaşan Alman müsteşrik Ulrich Mar- zolph’un “The Qoran And Jocular Lıterature (Kur’ân ve Mizahi Edebiyat)” adlı makale- sinin sonuç kısmında yaptığı değerlendirmeler esasen bu vadide muazzam bir üretim ortaya konulduğunu teyit etmektedir. İlgili mizahın sadece niceliksel değil niteliksel ba- kımdan da modern çağ insanına anlatacak çok şeyinin olduğunu tespit eden Ulrich Marzolph’un araştırmasına göre toplamda 5.600 mizahi metin içerisinde 150 kadarı -ki bu rakam toplam anekdot yekününün yaklaşık %3’üne tekabül etmektedir- Kur’ân’dan bahsettiği görülmüştür. Kabaca bu oran, tezimiz boyunca bizim tarafımızdan değerlen- dirilen genel anekdot sayısının Kur’ân eksenli nükte sayısına olan oranıyla örtüşmekte- dir. Ancak sayısal durumun ötesinde Marzolph, Kur’ân metni üzerinden sergilenen nüktelerden hareketle dikkatlerimizi başka bir yöne çekmektedir: 8 el-‘Avfî, Sedîdüddîn Muhammed, Cevâmi‘u’l-hikâyât ve levâmi‘u’r-rivâyât, Ayasofya-Topkapı Sarayı Müzesi Türkçe Yazmaları, No: R 1085-R 1086, 531/b. 4 Ancak mesele Kur’ân’ın latifeler için temel oluşturup oluşturmamasıyla değil, Kur’ân’ın mizah için kullanılıp kullanılmadığıyla ilgilidir. Bu bağlamda, göreceli olarak çok küçük bir yüzdeye sahip olan Kur’ân içerikli şakaların yine de Or- ta Çağ İslam toplumunda önem teşkil ettiği söylenebilir. Hiciv merkezli ede- biyat açısından görülebildiği üzere, Orta Çağ İslam toplumu, İslam’ın temel ilkelerinin dogmatik yorumuna kıyasla oldukça liberal bir yapıya sahiptir. Bu çıkarım, çok sayıdaki içki içme, cinsel münasebet ve dinî kurallara aykırı toplumsal davranışlarla ilgili şakalara bakılarak yapılabilmektedir. Türünün özelliği uyarınca taşlamacı bir edebiyatın bir toplumun portresini inançlarına uygun bir şekilde resmetmeyeceğini kabul etsek bile son derece hassas so- runların bile hoş görüyle karşılandığını görmek oldukça etkileyicidir. (...) Tüm bunları dikkate alacak olursak şöyle bir özetleme yapılabilir: Kur’ân’ı sarmalayan dinî ve ahlaki kısıtlamalar kutsal metinlerin şakalara konu olma- sını asla engellememiş, aksine edebiyat içerisinde korunan bir mizah mük- tesebatı oluşmasını sağlamıştır, ancak bu, nispeten az bir orana tekabül et- mektedir.9 B. Bir Mizah Tekniği Olarak Edebi Sanatlardan “İktibas”: Tanımı, Şartları, Türleri En genel anlamda “Kur’ân ve hadisten alınmış bir ibareyi ifade içine yerleştir- mek” şeklinde tarif edilen ve klasik edebî sanatlardan biri olan iktibas10 eski dönemler- den itibaren şairlerin şiirlerinde, hatiplerin hutbelerinde, ediplerin nesir türü eserlerinde, zahit ve sûfilerin mevizalarında başvurageldikleri özel bir tekniktir. İfadeye edebi bir zerafet, üstün bir nitelik kazandırması dolayısıyla Kur’ân’dan veya Hadis metinlerinden yapılan iktibaslar, sıradan alıntılama işleminden ayrı tutularak “edebi bir sanat” sayıl- mıştır.11 Esasen başta Hz. Peygamberin hutbe ve mektup metinleri olmak üzere, İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren hulefâ-i râşidîn, sahabe ve tabiin, müslüman yöneti- ci zümreleri (emirler, sultanlar, valiler), ulemâ sınıfı ve bilhassa zühd yaşantısının erken dönem temsilcileri de ifadelerine güç katmak gayesiyle bu tekniğe sıkça başvurmuşlar- dır. Bu manada bugün elimizde, Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinin nüzul gerekçeleri ve ilgili bağlamları göz ardı edilerek değişik biçimlerde yorumlandığını gösteren zengin bir rivâyet malzemesi bulunmaktadır. Sözgelimi Hz. Peygamber’in, zamanın devlet reisle- riyle yazışırken Kur’ân'a ait âyet parçalarını bu teknik üzere gönderdiği mektupların 9 Marzolph, Ulrich “The Qoran And Jocular Literature”, Arabica, C. XLVII, S. 3 (2000), s. 486-487. 10 Durmuş, İsmail, “İktibas”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1998, C. 22, s. 52. 11 Diyâuddîn b. el-Esîr, el-Meselü’s-Sâir fî Edebi’l-Kâtib ve’ş-Şâir (I-IV), Dâru’n-Nahda, Kâhire, t.y., I, 61. 5 metnine başarılı bir şekilde yerleştirdiğini görüyoruz. Örneğin, Rum hükümdarı Herakleios’a yazdığı mektubunda ilahi hitaptaki aşağıdaki cümleyi, onun bir Kur’ân âyeti olduğuna işâret etmeksizin iktibas etmişti: وَلاَ نشرُْكَِ اللهَ إِلىَ كلَِمَةٍ سَوَاءٍ بيَْنَنَا وَبيَْنَكُمْ ألاََّ نعَْبدَُ إلاَِّ قلُْ يَا أهَْلَ الكِْتاَبِ تعََالوَْا﴿ فإَِنْ توََلَّوْا فقَُولُوا اشْهَدُوا بِأنََّا اللهِ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يتََّخِذَ بعَْضُنَا بعَْضًا أرَْباَباً مِنْ دُونِ ﴾مُسْلِمُونَ De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bı- rakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, iş- te o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyiniz. (Âl-i İmrân:64)12 Keza, Hz. Peygamberin, hareket noktasının Kutsal metne ait pasajlar olduğu nükte amaçlı iktibasları da bulunmaktadır. Onun mizaha meyilli kişiliğinin13 örneklerin- den biri olarak anlatılan çok meşhur bir hadiste Hz. Peygamberin Kur’ân âyetlerini, mu- hataba şaka yapmada bir enstrüman olarak kullandığı açıkça görülmektedir. Şöyledir ilgili rivâyet: Ensardan yaşlı bir kadın Hz. Peygambere gelerek “Bağışlanmam için bana dua et Ey Allah’ın resulü” der. Hz. Peygamber “Yaşlıların Cennet’e girmeye- ceğini bilmiyor musun, sen?” diye ona takılır. Ancak kadın feryadı basınca tebessüm ederek “O gün sen yaşlı biri olmayacaksın ki! Yoksa sen Allah’ın şu sözünü hiç işitmedin mi?” der ve âyeti okur: ﴾ اـرابً أتَْ اـعُرُبً افجََعَلنَاهُنَّ أبَكارًَ إنَِّا أنَشَأناَهُنَّ إنِشَاءً ﴿ Biz onları yepyeni bir yaratılışta yarattık; onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kıldık. (Vâkıa: 35-37)14 Öyle anlaşılıyor ki Hz. Peygamber’in bu uygulaması kendisinden sonraki dö- nemde, sahâbe ve tabiin tarafından benimsenerek bir gelenek olarak yaşatılmıştır. Keza, Hz. Ebûbekir’in, halefi Hz. Ömer’e yazdığı vasiyetnamesini belki de ona “Adaletli Ömer” namını kazandıracak olan Kur’ân-ı Kerîm’deki şu iki evrensel ilkeyi ikti- bas ederek taçlandırması da manidardır: 12 Buhârî, Sâhîh, Tefsîrü’l-Kurân, VI, 35 (no. 4553). 13 Müslümanların ikinci temel referansı Sünnet’te yer alan ve Hz. Peygamberin güldüğünü ifade eden yaklaşık 50 rivâyetten sadece birkaçında onun başka insanlara şaka yaparak mizah sergilediği ifade edilmektedir. Bunların birçoğu da gülmeyi sağlayan keyif verici rivâyetlerdir. Ayrıca İslami gelenekte kabul gören rivâyetlerin pek çoğunda Hz. Peygamberin ince bir espri anlayışına sahip olduğu görül- mektedir. Marzolph, Ulrich, “The Muslim Sense of Humour”, Humor in der Arabischen Kultur/ Humor in Arabic Culture, ed. Gerorges Tamer, Berlin, New York, De Gruyter, 2009, s. 174. 14 Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Huseyn, el-Ba‘sü ve’n-Nüşûr, thk. Âmir Ahmed Haydar, Merkezü’l- Hademâmât ve’l-Eb‘âsi’s-Sekâfiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1986, s. 216. (hadis no: 343) 6 ﴾ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الإْثِمِْ لكُِلِّ ﴿ Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. (Nur:11) ﴾ وَسَيَعْلمَُ الَّذِينَ ظَلمَُوا أيََّ مُنقَْلبٍَ ينَقَْلِبُونَ ﴿ Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. (Şuarâ:227) Hz. Ali ise Muâviye ile mücadelesi sırasında ona gönderdiği son mektubunda hasmını tehdit ediyor ve “Kılıçlarımızın dedeni, dayını ve kardeşini neden kestiğini bili- yorsun”15 dedikten sonra bunun gerekçesini Kur’ân-ı Kerîm’deki bir âyete bağlıyordu: ˾َ بِبَعِيدٍ ا هِيَ وَمَ ﴿ ﴾ مِنَ الظَّالمِِ Bunlar zalimlerden uzak değildir. (Hûd:83) Yine Hz. Ali, Muğîre b. Şu‘be’nin Muâviye’nin halife tayin edilmesi yönünde gö- rüş beyan etmesi üzerine kendisi bir yorum yapmamış, ancak muhalefetini daha keskin bir biçimde ifade etmesine olanak sağlayan şu Kur’ân âyetinden istifade etmiştir: ˾َ عَضُدً وَمَ ﴿ ﴾ اا كُنتُْ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّ Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim. (Kehf:51)16 Âyet ve hadislerin metne referanssız olarak ustaca yerleştirilmesi hususunda zirveyi temsil eden bazı edipler de söz konusudur. Bu manada, Kur’ân’a ait bazı terkip ve ifadelerin İslam âlimleri tarafından ifade-i meram sadedinde en geniş anlamda ve cö- mertçe kullanıldığını söyleyebiliriz. Örneğin İbnü’l-Esîr dilde esas olanın, cümlelerin kula- ğı tırmalamayan, selamet-i zevki bozmayan sözcük ve terkiplerden seçilerek oluşturul- ması gerektiğini anlatırken “Söylenen bir söz, kulağa hiç rahatsızlık vermeden adeta kapıyı çalmadan içeri girebilmelidir” değerlendirmesinde bulunur ve devamında kritik bir noktada bir Kur’ân âyetinden yararlanır: Her ne kadar bedeviler lafızlarda tumturaklı ve gösterişli bir üsluba baş- vurmakta idiyseler de onlar bir ümmetti, gelip geçti: َْةٌ قدَْ خَلت تلِكَْ أمَُّ (Bakara:134, 141)17 Aynı zamanda başarılı bir kâtip olan Şehabeddin Mahmud (ö.725/1325) da risa- lelerinde iktibas sanatını yoğun biçimde kullanmış, Hüsnü’t-tevessül ilâ sınâ‘ati’t- teressül adlı eserinin ikinci bölümünde bir kâtip adayının kültürel donanımı için gerekli 15 Subhu’l-A‘şâ, I, 229; en-Nüveyrî, Şihâbüddîn, Nihâyetü’l-ereb fî fünûni’l-edeb (I-XXXIII), Dâr’ül-Kütüb, Kâhire, 2002, VII, 29. 16 Subhu’l-A‘şâ, I, 229; Nihâyetu’l-ereb, VII, 28. 17 el-Meselü’s-sâir, I, 181. 7 olan ilimler bağlamında bu sanatın teorik zemini üzerine değerlendirmelerde bulunup yine risalelerinden örnekler zikretmiştir.18 Ancak ulema arasında Kur’ân âyetlerinin metne alınma şekli konusunda tartış- malar olmuştur. Bazılarına göre yapılan bir alıntının teknik anlamda “iktibâs” kabul edi- lebilmesi için kelamın, Kurân-ı Kerîm’den veya hadis-i şerifler içerisinden bir bölümü mutlaka ihtiva etmesi, bununla birlikte zaten anlaşıldığı için kelamda buna dikkat çekil- memesi gereği bulunmaktadır.19 İbnü’l-Esîr de el-Meselü’s-Sâir adlı kitabında benzer bir yaklaşım sergileyerek, Kur’ân âyetlerinin kelamın içerisine âyet oldukları belirtilmek- sizin yerleştirilmesinin karışıklığa sebep olacağı gerekçesi ile caiz görülmemesine ka- tılmadığını ve Kur’ân âyetlerinin mucize olması sebebi ile zaten beyana ihtiyaç duyma- yacak kadar belirgin olduğunu savunur.20 Dolayısıyla muhtevasında böyle bir alıntının yer aldığı bir mizahi metinde “Ce- nab-ı Hak şöyle buyurdu” veya “Hz. Peygamber şöyle dedi” gibi ifadelere rastlanmaya- cağı gibi bunlara ilişkin ayrıca izahat da verilmez. “Kur’ân’da geçtiği gibi”, “Şu âyette olduğu gibi” vb. ifadelerle özel işarette bulunmak mizahın doğasına aykırı olduğu gibi ayrıca muhatabın ilgisini mizahî bağlamdan koparıp metnin kudsî yönüne çekebilir. Za- ten bu yöntemde ilgili kısımlar kelamın bünyesine organik biçimde montajlandığı içindir ki bir sanat seviyesine yükselmiştir. Mütekellimin kendi sözüne güç katmak maksadı ile başvurduğu -başta hutbe ve vaazlar olmak üzere- Arap edebiyatının hemen her türünde rastlanılabilen alıntılama yöntemi (iktibas) mizah konulu metinlerde de yaygın biçimde kullanılır. Bununla birlikte, zaman zaman bir mizahi anlatıdaki hikâye kahramanının ağzından “Cenab-ı Hak Kur’ân’da ne buyuruyor, bilmez misiniz?” denildikten sonra ilgili âyet zikredilir ki muh- temelen bu usül daha geç dönemlerde Kur’ân kültürü nispeten zayıf kitleler için ihdas edilmiş bir usüldür. Hatta bazı örneklerde mizahın bu biçimini kavrayabilmek geniş bir Kur’ân kültü- rü gerektirdiği için modern zamanlarda bu pasajlar daha özel simgelerle belirgin hale getirilerek okura yardımcı olunmaktadır. Biz de bu çalışmamızda sözü edilen pragmatik tutumu takip ederek herbir Kur’ân âyetini mutlaka metinden ayrı bir satırda ve dekoratif bir parantez ﴾...﴿ içerisinde takdim etmeyi uygun gördük. 18 İsmail Durmuş, “Şehabeddin Mahmud”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Tür- kiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1998, C. 38, s. 417-18. 19 Nihâyetü’l-ereb, VII, 182. 20 el-Meselü’s-sâir, III, 61. 8 C. Meselenin Fıkhi Boyutu Gerek mektuplar ve tevkîat belgeleri gibi yazılı formlarda, gerekse de -mizahi bağlam içersin veya içermesin- gündelik diyalogların doğal akışı sırasında kutsal met- nin daha doğrusu Kur’ân -ı Kerîm âyetlerinin ifadeye yedirilmesi meselesi kadim ulema arasında da gündeme gelmiş ve tartışma konusu yapılmıştır. Bu noktada üç temel yaklaşım biçimi öne çıkmaktadır. 1. Makbul İktibas Hutbelerde, vaazlarda, dua metinlerinde, ahitnamelerde Cenab-ı Hakk’ı ve Hz. Peygamber’i (s.a.v.) methetmek gayesiyle kullanılan, Kurân-ı Kerîm’in lafzının bozul- madığı, manasının değiştirilmediği iktibas türüdür. İlk dönem nesir örneklerinden hutbe ve hitabe metinlerinde bu durum son derece belirgin olup hatta belagat zevkine sahip edip ve hatip sınıfı Kur’ân âyetleriyle süslenmeyen hitabeleri -sırf bu kusur yüzünden- “betrâ” (güdük/hayırsız) olarak tavsif etmişlerdir. Vaaz üslubunun hâkim olduğu ve irşad gayesiyle kaleme alınan eserlerde de durum böyledir. Örneğin ünlü Hanbeli vaizi İbnü’l- Cevzî’nin Kitâbü’l-mevâ‘ız ve’l-mecâlis adlı eserinde Kur’ân âyetlerinin vaaz metnine organik biçimde başarıyla montajlandığı dikkati çekmektedir.21 2. Mübah İktibas Gazellerde, mektuplarda, hikâyelerde ve tarih anlatımında kullanılan iktibas tü- rüdür. Ulemânın kâhir ekseriyeti, Hz. Peygamber'in yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz uygulamalarından hareketle ve de lafza müdâhale edilmemek, manası da değişmemek koşuluyla yazılı bir metne Kur’ân-ı Kerîm’e ait parçalar monte etmeyi câiz ve mübah görmüştür. Esasen bir takım hassasiyetler göz önünde bulundurulmak koşuluyla Kur’- ân’a ait pasajların mizah alanında kullanılabileceğine dair “ruhsat” tarihsel örneklerin şehadetiyle zaten sabittir. Bu çalışmaya kaynaklık eden tüm edebi eserlerdeki materyal de keza bu hususta bir “cevaz” kapısının aralanmış olduğunu göstermektedir. 3. Merdûd İktibas Kişinin kendisini Allah’a benzetmesini konu alan, İslam’ın ahlaki değerlerine ay- kırı yorumlar içeren, bizzat Kurân-ı Kerîm’in kendisini hafife almaya sebep olan ve nihâyet âyetlerin ifâde ettiği aslî manadan az çok uzaklaştırılarak bir nükteye vesile 21 İbnü’l-Cevzî, Kitâbü’l-mevâ‘ız ve’l-mecâlis, thk. Muhammed İbrahim Sünbül, Dârü’s-sahâbe li’t-türâs,1. Baskı, Tanta, 1990, s. 146, 149, 168, 174, 212-14 vd. 9 kılınması türünden iktibaslar bütünüyle merdûd kabul edilmiştir.22 Örneğin aşağıya al- dığımız bir nüktede, mütekellim cemi sigalarının mercii normalde Allahü Teâlâ iken, rivâyetin bağlamında doğrudan bir hikâye kişisine döndürülmesi mahzurlu görülmüştür: Rivâyete göre Mervanoğullarından bir yetkili, vergi memurları hakkında kendisi- ne iletilen bir şikâyet dilekçesini altına şu âyeti not düşerek yanıtlamıştır: ﴾ إِياَبهَُمْ، ثمَُّ إنَِّ عَلَيْنَا حِسَابهَُمْ إنَِّ إلِيَْنَا ﴿ Nasıl olsa onlar (bir süre sonra) bize dönecek, biz de hesap- larını göreceğiz (defterlerini düreceğiz). (Ğaşiye: 25, 26)23 Ancak bu 3. madde, üzerinde bir miktar düşünmeyi gerektirmektedir. Zira bu ne- vi mizahın yansıtıldığı edebî bir parçaya muhatap olan okuyucu haklı olarak şu soruyu yöneltebilir: Gerçekten de Kur’ân-ı Kerîm'e ait ibare ve pasajları iyi niyetli olarak ve ta- mamen sanatsal/edebi bir endişe ile mizâha konu etmek mümkün olamaz mı? Esâsen bu soruya verilecek cevap bir fetva boyutu da içereceğinden konuya ilişkin değerlendirmelerde ihtiyatlı olmakta yarar vardır. Herşeyden önce bu meselenin tarihsel boyutu ve örnekleri ihmal edilmeden akademik bir zeminde ciddiyetle ele alınıp incelenmesi, enine boyuna tartışılması icap etmektedir. Belki de bizi bu hususta cesaretlendiren şey, daha Hz. Peygamber ve ilk halife- ler döneminden itibâren kimi âyetlerin zaman zaman ifâde ettikleri aslî manalarından kısmen uzak, bağlamlarından nispeten kopuk biçimde yorumlandığını gösteren ilk ör- neklerin bulunmasıdır. Mesela aşağıda Hz. Peygambere ait iki tarihsel örnekten bilhas- sa ikincisinde belirgin bir mizah aromasının bulunmadığını söylemek zor olsa gerektir: (1) ونَ بِلاَ زاَدٍ فقََالَ ألَيَسَْ قَالَ رُوِيَ عَنِ النَّبِيِّ أنََّهُ ذكُِرَ عِنْ دَهُ أنََّ قوَْمًا مِنَ اليَْمَنِ يحَُجُّ َ الزَّادِ التَّقْوَى﴿تعََالىَ اللهُ ْ˼ دُوا فإَِنَّ خَ ﴾وَتزَوََّ Hz. Peygamberin huzurunda, bir grup Yemenli hacının, herhangi bir azık veya kumanya hazırlığı yapmaksızın yolculuğa çıktığından yadırganarak bahsedilin- ce Hz. Peygamber "Cenâb-ı Hakk 'Azık edinin. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır.' buyurmuyor mu?" demiştir.24 22 el-Hüseynî, Muhammed Halil b. Ali b. Muhammed b. Muhammed Murâd, Silkü’d-Dürer (I-IV), Dâr İbn Hazm, 1988, II, 306. 23 el-Ezrârî, Takiyyüddîn Ebû Bekir, Hızânetü’l-edeb ve ğâyetü’l-ereb (I-II), thk. ‘Isâm Şü‘aytû, Dârü Mekte- beti’l-Hilâl, 1. Baskı, Beyrut, 1987, II, 455. 24 Ebû Dâvûd, Sünen, el-Menâsik, II, 141. (no.1730). 10 Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber burada ilgili Kur’ân âyetinin asli manasını bağlamından açık biçimde uzaklaştırmış, âyetteki mecâzi anlam yüklenmiş ٌزَاد (azık) sözcüğünü somut bir manaya hamletmiştir. (2) Hz. Peygamber, Hâlid b. Velid’i ve İkrime b. Ebû Cehil’i gördüğü zaman ﴾ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيخُْرِجُ يخُْرِجُ الحَْيَّ مِنَ المَْيِّتِ ﴿ Allah, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü. (Rûm:19) mealindeki âyetini okurdu.25 Burada da ilgili âyet, “Cenâb-ı Hakk'ın ontolojik âlemde kendisini hissettiren ya- ratma kudretinin sınır tanımazlığına, dolayısıyla, kıyâmetle herc-ü merc olan varlık aleminin yeniden inşâsının mümkün oluşuna bir işâret iken, Hz. Peygamber, bu âyeti bağlamından uzak biçimde tefsir etmiş, 'ölü varlıklardan diri olanların yaratılması'nı, Allah'ın, kalbinde iman olmayan (manen ölü kimselerden) iman sâhibi nesiller var et- mesine hamletmiştir. Gerçekten de babaları Allah ve resulünün en azılı düşmanı olma- sına rağmen, Hâlid ve İkrime adlı sahâbiler ilk müslüman kuşağın en seçkin şahsiyetleri arasında gelmekteydi.”26 Görülüyor ki, Kur’ân âyetlerinin ifade ettiği asıl anlamlarından yakın veya uzak anlamlarına çekilerek yeni bir yorumla takdim edilmesi bizzat Hz. Peygamberin öncülü- ğünü yaptığı dilsel veya edebi bir uygulamadır. Muhtemelen O’nun bu kabil uygulama- ları müteakip dönemde Müslüman toplumun aydın ve ulemâ kesimini Kurân-ı Kerîm eksenli nükteler ihdas etmeye cesaretlendirmiş olmalıdır. Her uygulaması ümmetine bir örneklik teşkil eden Hz. Peygamber, öyle anlaşılıyor ki yukarıdaki iki uygulaması ile söz konusu iktibas biçimine de bir manada onay vermiş görünmektedir. Elbette karakter bakımından mizâha daha yatkın edip ve nüktedan zümrelerin bu sanatsal ifâde biçiminin popüler hale gelmesinde aslan payına sahip olduklarını, ke- za bu etkinliğin meşrûiyet kazanmasında ciddi bir rol üstlendiklerini kabul etmek gere- kir. Bu tezi destekleyecek olumlu bazı örneklerin burada ortaya konulması, müslüman birey için bu uygulamanın bir ruhsat teşkil edebileceği anlamına gelebilir. 25 ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım, Rebî‘ü'l-ebrâr (I-V), Müessesetü’l-A‘lemî, 1. Baskı, Beyrut, 1991, IV, 215. 26 Hasan Taşdelen, Şener Şahin, Kur’ân’la Nükte (Kur’ân-ı Kerîm’e Dayalı Nükte Kültürü), Emin Yayınları, İstanbul, 2009, (Giriş Bölümü) s. X-XI. 11 Özel bir mizâh biçimi olarak Kur’ân metni üzerinden espri üretme geleneğinin müslüman açısından ne anlam ifade etmesi gerektiğini saptamak önem arzetmektir. Daha önce de işâret edildiği üzere, bu hususta iki temel farklı yaklaşım söz konusu olup müteakip iki başlıkta bunlar üzerinde durulacaktır. D. Klasik Arap Literatüründe Kur’ân’la Mizah Olgusu- na Yaklaşım Biçimi Genellemeye giderek, mizâhın her türüne karşı çıkan sınırlı bir kesimin, Kur’ân ibâre ve pasajları üzerinden espri üretilmesine de şiddetle muhâlefet ettiklerini tahmin etmek zor olmasa gerektir. Ancak ilk asırlardan itibâren bu eğilimin karşısında, 'mizâh'ı beşeri bir olgu, 'gülme'yi de doğal bir tepki olarak gören nispeten daha ılımlı bir yakla- şım her zaman var olagelmiştir. Son yıllarda Müslüman mizâhı üzerine yapılan tarihsel araştırmalar, bu nükte biçiminin İslam toplumunda en başından beri -hatta bizzat Hz. Peygamber tarafından- tabii bir olgu olarak karşılandığı sonucunu ortaya koymuştur. Müslüman mizâhının teo- risi üzerine söz söyleyen kimi müellifler bu konuya eserlerinde özel bir yer ayırırken dini konu veya temalarla mizah üretmenin ya da âyet ve hadis metinleriyle nükte yapmanın bir vebal gerektirdiği hususu kimi İslam âlimlerince dile getirilmiş, hatta bu saygısız dav- ranışın öte âleme bırakılmadan bu dünyada dahi ibret olması için cezalandırıldığı iddia edilmiştir. Kaynaklarda bu konuyu işleyen oldukça sınırlı sayıdaki anekdot malzeme- sinden çarpıcı olduğunu düşündüğümüz iki örnek sunmak istiyoruz: [1] Yezîd b. Nehşel en-Nehşelî devesine bindiği sırada henüz ayağı üzengi- de iken: “Ey yüce Mevla! Hani Sen ﴾ ˾َ نِ رِ قْ مُ هُ ا لَ نَّ ا كُمَ ا وَ ا هٰذَ نَ لَ رَ خَّ ي سَ ذِ الَّ انَ حَ بْ سُ ﴿ Bunu bize hizmetkâr kılanı tesbih ve takdis ederiz. (Eğer O bu hayvanı em- rimize vermeseydi) kendimiz onu zaptu rapt altına alamazdık (Zuhruf: 13) buyuruyorsun ya, işte şahit ol ki ben onu kendim dizginleyebiliyorum” de- di. Ancak bunu söylediği sırada deve bilinmez bir sebepten ürktü ve koşmaya başladı. Ayağı üzengiye takılı kalan Yezid kontrolü sağlamak is- tedi ama buna muvaffak olamadı, panikleyen hayvan da ölünceye kadar onu ayakları altında çiğnedi.27 27 et-Tevhîdî, Ebû Hayyân el-Endelüsî, el-Besâir ve'z-zehâir (I-IX), thk. Vedâd el-Kâdî, Dârü Sâdir, 1. Baskı, Beyrut, 1988, III, 152; Âbî, Ebû Sa‘d Mansûr b. el-Huseyn, Nesrü’d-dür fi’l-muhâdarât (I-VII), nşr.: Hâlid Abdulğanî Mahfûz, Dâru’l-kutubi’l-ilmiyye, Beyrut, 2004, VII, 216. 12 [2] Fas’ta varvaklık28 mesleğiyle iştigal eden ancak sınır tanımaz edepsizlik- leri yüzünden zındıklıkla damgalanmış bir adam vardı. Bu zat bir defa- sında Kur’ân-ı Kerîm’i altı gün gibi kısa bir zaman zarfında baştan sona istinsah etti. İnsanlar bu duruma gerçekten çok şaşırdı ve içlerinden birisi bundan emin olmak için adama sorma gereği duydu: “(Allah aşkına doğ- ruyu söyle) bunu ne kadar sürede yazdın?” Kibre kapılan adam bir Kur’ân âyetine göndermede bulunarak nükte yapmayı arzu etti ﴾ وبٍ غُ لُ نْ ا مِ نَ سَّ ا مَ مَ وَ امٍ يَّ أَ ةِ تَّ سِ فيِ ﴿ Altı günde. Ama bundan dolayı bize herhangi bir yorgunluk ârız olmuş da değil. (Kâf:38) dedi. Ancak bu hadiseden kısa bir süre sonra adamın eli gerçekten de çolak kaldı.29 Kutsalın bir mizah enstrümanı olarak görülüp nükte ya da şakaya malzeme ya- pılmasını eleştirel açıdan aktaran bir başka anekdotta ise, bu defa hadis metnini tiye alan bir şahsın cezalandırıldığını görmekteyiz: Bir grup talebe kendisinden hadis rivâyetinde bulunmak üzere bir mu- haddisin derslerine devam ediyordu. Bir gün bu güruh yolda derse gider- ken içlerinden muzip birisi, Hz. Peygamberin ْ مِ لْ عِ الْ بَ الِ طَ نَّ إِ .مِ لْ عِ الْ بِ لَ طَ فيِ امَ ا دَ مَ ةِ كَ ئِ لاَ مَ الْ ةِ حَ نِ جْ أَ لىَ عَ شيِ ˽َ İlim talebesi, gayesi ilim olduğu sürece meleklerin kanatları üzerin- de yürüyüp gider. mealindeki hadisine 30 göndermede bulunarak 31 “Usul usul yürüsenize, kanatları incitip kıracaksınız” şeklinde bir espri yaptı. Ancak tam bu sözü söylediği sırada ayağı kayıverdi ve yolun kalanını topallayarak yürümek zorunda kaldı.32 28 Eski kitap alıp satma, nadir eserleri istinsah etme işiyle uğraşan kişi, bir nevi sahaf. 29 el-Besâir ve’z-zehâir, III, 153; İbn Hamdûn, et-Tezkiretü’l-hamdûniyye (I-X), Dâru Sâdır, nşr. İhsân Ab-bâs, Bekr Abbâs, 1. Baskı, Beyrut, 1996, IX, 352; Rebî’ü'l-ebrâr, V, 115. 30 İlgili rivâyet bir hadis kaynağında şu şekliyle yer almaktadır: يَصْنعَُ مَا مِنْ خَارجٍِ يخَْرجُُ مِنْ بيَْتهِِ فيِ طلَبَِ العِْلمِْ إلاَِّ وَضَعَتْ لهَُ المَْلاَئكِةَُ أجَْنِحَتهََا رضَِاءً ɬَِا Bkz. Dârekutnî, Sünen, Tahâret, I, 362 (no. 761). 31 Esasen hikâye metninde ِمُتهََزِّئاً بِهٰذَا الحَْدِيث (hadisle alay ederek) denilmekte ise de, hadis tahsili için yo- la çıkmış birinin peygamber sözüyle ilişkisi onunla alay etmek biçiminde olmayacağından burada ًمُتهََزِّئا kelimesine tarafımızdan “hadisi espriye malzeme yapma” manası verilerek ifade yumuşatılmıştır. 32 el-Besâir ve’z-zehâir, III, 152. 13 Genel anlamda dini emir ve yasakların özelde ise Kur’ân metnine ait ibarelerin mizah malzemesi yapılmasına ilişkin bir eleştiri örneğini de Abbasi halifesi Harun Reşid ile sahip olduğu edebi-dini kültür ve mizahi becerileri dolayısıyla kendisini yakın çevre- sine dâhil ettiği ve hatta sarayında ona özel bir oda tahsis ettiği samimi nedimi İbn Ebû Meryem arasında cereyan eden şu hadisede görmekteyiz: Bir gece sabaha karşı Harun Reşid, namaza kaldırmak için İbn Ebû Mer- yem’in yanına gelir, üzerinden yorganı atarak “Sabah-ı şerifleriniz hayr ol- sun” der. (Etrafın henüz karanlık olduğunu fark eden) İbn Ebû Meryem “Ba- na henüz sabah olmadı efendimiz, siz bakın işinize!” deyince Harun Reşid “Haydi kalk namaza” diye ısrar eder. Bunun üzerine çok bilmiş nedim “Efen- dim, içinde bulunduğumuz şu zaman dilimi (İmam-ı Şafii’nin talebelerinden) Fakih Ebü’l-Cârûd’a (ö.219/834) göre sabah namazı vakti; hâlbuki bendeniz (İmam-ı Azam’ın talebelerinden) Ebû Yusuf’un (ö. 182/798) kavline itibar et- mekteyim” der ve tekrar yorganı üzerine alır. Ümidini kesen Harun Reşid oradan ayrılır ve kendisi sabah namazını kılma- ya geçer. İbn Ebû Meryem bir süre sonra yataktan kalkar, halifenin yanına girdiği sırada onun namazda ﴾ ˻ِ رَ طَ ي فَ ذِ الَّ دُ بُ عْ أَ لاَ ا ليَِ مَ وَ ﴿ Yaradanıma niçin ibadet etmeyeyim ki? (Yâsîn:22) âyetini tilavet ettiğini duyar ve hemen “Ben nereden bileyim?!” şeklinde mu- zipçe bir cevap verir. Halife bu şaka karşısında kendisini tutamayarak önce güler sonra da “(Aşk olsun yani İbn Ebû Meryem) namazda olacak iş mi?!” diye sitemde bulunur. Nedim “Ne yaptım ki?” deyince halife “Daha ne yapa- caksın, namazımı bozdun!” karşılığını verir. Nedim “Vallahi böyle bir niyetim yoktu. Sadece sizin ‘Yaradanıma niçin ibadet etmeyeyim ki?’ dediğinizi du- yunca ben de gayr-i ihtiyari ‘Ben nereden bileyim?!’ deyiverdim” dedi. Bunun üzerine Harun Reşid tekrar güldü ve bu muzip nedimine şu uyarıda bulundu: !˴َ هُ دَ عْ بَ تَ ئْ ا شِ مَ كَ لَ وَ ينَ الدِّ وَ آنَ رْ قُ الْ وَ اكَ يَّ إِ Aman ha, Kur’ân-ı Kerîm’i ve dini sulu şakalarına mal- zeme yapma da, onun dışında ne halt edersen et!33 Klasik döneme ait verdiğimiz bu birkaç anekdot dışında, Kur’ân’la mizah yap- mayı doğrudan veya dolaylı olarak reddeden, hedef alan, dışlayan ya da küçümseyen her-hangi bir veriye rastlamamaktayız. Bilakis kadim ulema, hem teliflerinde hem de sohbetlerinde mizahın bu biçimini geniş uygulama alanıyla fiilen tecviz etmekte olup klasik eserler buna dair sayısız nükte örnekleriyle doludur. Müfessirinden muhaddisine, 33 İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam fî târihi’l-ümem ve’l-mülûk (I-IXX), thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ, Mustafa Abdülkâdi Atâ, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut, 1992, VIII, 327; et-Taberî, Târîhü’t-Taberî (I-XI), Dârü’t- türâs, Beyrut, 1967, VIII, 349; Zehebî, Târîhü’l-İslâm ve vefeyâtü’l-meşâhîr ve’l-a‘lâm (I-LII), thk. Ömer ‘Abdüsselâm Tedmürî, Dârü’l-kitâbi’l-‘Arabî, 1. Baskı, Beyrut, 1987, XIII, 15. 14 rüya tabircisinden fakihine, şairinden nüktedanına, kâtibinden nedimine kadar çok ge- niş bir dini ve entelektüel kesim mizahın bu tarzına sempatiyle bakmış, diğer bir kısım entelekütel ise adeta bir hobi gibi gördükleri mizahın bu özel biçimiyle fazlaca meşgul olup bu alanda temayüz etmiştir. Bu genel olumlu yaklaşımın belki de en önemli sebe- bi, nükte üreticileri, dinleyenleri ya da aktarıcıları nezdinde “kutsal”ın asla ve asla miza- hın nesnesi haline getirilmediğinden emin olmalarıydı. Bu can alıcı nokta Lübnan do- ğumlu Alman müsteşrik Georges Tamer tarafından hassasiyetle tespit edilmiş görül- mektedir: Unutmamak gerekir ki bu anekdotlar hiçbir zaman Kur’ân'ın kutsal orijinine ve Peygamberine karşı menfi bir içerik bulundurmaz. Kur’ân âyetleri farklı mizahi amaçlar için kullanılabilir olduğundan onlar bağlam itibariyle değiştiri- lip parodileştirilmiştir. Kur’ân, mizahı şekillendirebilir fakat kendisi bir mizahın nesnesi olamaz. Bu kısıtlamalar Allah, Muhammed ve diğer peygamberler için de geçerlidir. Bu konular müslüman mizahçılar için tabu durumundadır- lar.34 Esasen Kur’ân-ı Kerîm’in bitmez tükenmez bir hazine olduğuna, Kur’ân âyetleri bünyesinde her bilginin sarâhaten veya zımnen mutlaka mevcut olduğuna iman eden İslam ulemâsı, aktüel bir diyalog sırasında dahi, bir duygunun veya durumun sadece Kur’ân âyetlerine müracaatla ifade edilebileceğine inanıyor ve bu hususta şu gibi nasları dayanak kabul ediyorlardı: ءٍ ﴿ ﴾مَا فَرَّطنَْا فيِ الكِْتَابِ مِنْ شيَْ Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. (En’âm:38) ءٍ ﴿ ﴾تِبْيَاناً لكُِلِّ شيَْ Her şey için bir açıklama. (Nahl:89) ﴿ ٍ˾ ﴾وَلاَ رطَبٍْ وَلاَ ياَبِسٍ إِلاَّ فيِ كِتاَبٍ مُبِ Hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın. (En’âm:59) Kadîm ulemâdan bazı şahsiyetler ise bu hususta öylesine yetkin hale gelmişti ki, mesela onlardan biri büyük bir özgüvenle .يمِ رِ كَ الْ آنِ رْ قُ الْ فيِ هُ تُ دْ جَ وَ لَ الٌ قَ عِ ليِ اعَ ضَ وْ لَ Eğer sarığımı kaybedecek olsam, onun bile nerede olduğuna dair Kur’ân'da mutlaka bir işâret bulurum.35 34 Tamer, Georges, “The Qur’an and Humor”, Humor in der Arabischen Kultur/ Humor in Arabic Culture, ed. Gerorges Tamer, De Gruyter, Berlin&New York, 2009, s. 28. 35 Subhu'l-a'şâ, I, 229. 15 diyebiliyordu. Kalkaşendî bize yine buna yakın bir başka rivâyet daha aktarmaktadır ki - bazılarına göre- sadece bu bile Kur’ân-ı Kerîm’in mucize olduğunun kanıtlarından biri- dir. Şöyledir sözü edilen rivâyet: Adamın biri, ulemâdan bir zâta, Cenâb-ı Hakk’ın kitabında [ ارِ الَجَْارُ قبَلَْ الدَّ ] “Ev alma komşu al” atasözündeki manayı veren bir ibâre var mı diye sorun- ca, âlim zât “Evet var, Cenâb-ı Hakk’ın ﴾الْجَنَّةِ فيِ بيَْتًا عِنْدَكَ ليِ ابنِْ ربَِّ قاَلتَْ إذِْ فِرْعَوْنَ امْرَأتََ آمَنُوا للَِّذِينَ مَثلاًَ اللهُ وَضرََبَ ﴿ Allah, inanlara Firavun'un karısını misal gösterir, O şöyle demişti: "Rab- bim! Katından bana cennette bir ev yap. (Tahrîm:11) âyeti” demiş ve eklemiş: “Burada Firavun’un karısı Âsiye ‘Ev alma komşu al’ sözündeki manayı kastetmiştir”.36 Bu meyanda zikredilebilecek kayda değer bir diğer anekdot ise Sülemî’nin Taba- kâtü’s-Sûfiyye’sinde yer almaktadır. Buna göre tek ayağı olduğu halde çetin bir seyahate çıkan bir adam, karşılaşacağı muhtemel zorlukları Kur’ân’daki bir âyete dayanarak aşabi- leceğine inanmış görünmektedir: Bir seyahatim esnasında tek ayağı üzerinde sekerek yürüyen bir adam gör- düm. Ona “Bir ayaktan mahrumken yolculuk etmen senin neyine?” dedim. O da bana “Müslüman mısın?” diye sordu. Ben de evet cevabını verdim. Bu- nun üzerine ﴾ رِ حْ بَ الْ وَ برَِّ الْ فيِ مْ اهُ نَ لْ مَ حَ وَ ﴿ Biz onları karada ve denizde taşıdık. (İsrâ:70) âyetini okudu, arkasından da “Taşıyan o olduktan sonra beni uzvum olma- dan da taşır” diye ekledi.37 Netice olarak ulemanın bu husustaki genel kanaati Kalkaşendî tarafından veciz bir üslupla şöyle özetlenmiştir: ورُ دُ يَ امَ لِّ كُ لِ دُ اهِ وَ شَ يزِ زِ عَ الْ ابِ تَ كِ الْ نَ مِ جَ رِ خْ أُ دْ قَ وَ َ بَ .مْ هِ اتِ بَ اطَ خَ مُ وَ مْ هِ اتِ رَ اوَ حَ مُ فيِ اسِ النَّ ˾ْ Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinde insanlar arasında cereyan eden her hususa dâir bir takım delil ve şâhidler mutlaka vardır.38 36 Subhu'l-a'şâ, I, 229. 37 es-Sülemî, Ebû Abdurrahmân, Tabakâtü’s-Sûfiyye, thk. Mustafa Abdulkâdir ‘Atâ, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiy- ye, Beyrut, 1998, s. 381-82. 38 Subhu'l-a'şâ, I, 229. 16 E. Modern Çağda Kur’ân’la Mizah Olgusuna Olumsuz Yaklaşanların Argümanları Kur’ân âyetlerinin bir mizâh malzemesi olarak kullanımı söz konusu olduğunda birbiriyle çatışan iki tutumdan söz edilebilir: Kur’ân eksenli mizah üretimine olumlu ba- kanların sergilediği pozitif tutumla; bu mizâh türünü gayrı ciddi, hatta müslüman ahlakı açısından radikal bir sorun olarak görenlerin ortaya koyduğu negatif tutum. İfade etmek gerekir ki “kutsal üzerinden mizah üretme”, çağımız Müslüman top- lumlarında entelektüel bir çaba olarak bilhassa tahsilli çevrelerce başvurulan kültürel bir olgudur. Klasik dönemde yeterince tartışılmamış ya da tartışılma gereği görülmemiş bu olgu, günümüzde bazı kesimler tarafından çeşitli argümanlarla gündeme getirilmekte- dir. Bu kesim, kadim ulemanın bu hususta “fikir birliği” içinde olduğunu iddia etse de Müslümanların 15 yüzyıllık tarihsel ve edebi birikimi -çalışmamızda da ortaya konula- cağı üzere- sözü edilen iddiayı temelinden çürütmektedir. Bu bapta özellikle internet dünyasının sosyal paylaşım sitelerinde Kur’ân’la mi- zah yaklaşımını mahkûm etmeye dönük yeni yeni bazı çabalar dikkat çekmektedir. Ör- neğin bir internet kullanıcısı, telefonuna gelen bir whats’up mesajındaki fıkradan yola çıkarak aydınlanma ihtiyacıyla sormaktadır: Telefonuma bir mesaj geldi, içeriği şu: Oruçlu bir adama “Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm surelerinden hangilerini kalbine ve gönlüne daha yakın buluyorsun?” diye sormuşlar. Muzip adam “Mâide (sofra)”, “Duhân (duman)” ve “Nisâ (kadınlar)” cevabını vermiş. Şimdi, bu türden fıkra ve nükteleri aktarmanın hükmü nedir?39 Kur’ân’la mizah olgusuna olumsuz yaklaşan kesimlerin yorum ve düşünceleri, zihin dünyalarını net bir biçimde yansıtmaktadır. Zira yukarıda modern bir versiyonu sunulan “kutsal üzerinden mizah” örneği bu kesimlerce şiddet ve nefret söylemiyle kar- şılanmakta olup, onu aktaran ve üretenler de en başta münafıklık ve zındıklıkla itham edilmektedir. Bu güruh, şahsın sorusuna genellikle Kur’ân-ı Kerîm’in şu gibi âyetlerinden hareketle cevaplar vermektedir: ﴾ هُزوًُا اللهِ وَلاَ تتََّخِذُوا آياَتِ ﴿ Allahın âyetlerini (muhalefetle) oyuncak yerine koymayın. (Bakara: 231) َا كُنَّا نخَُوضُ وَنلَعَْبُ قلُْ أبَِا﴿ ˹َّ ﴾ وَآيَاتهِِ وَرسَُولهِِ كُنْتمُْ تسَْتهَْزئِوُنَ ِ̀ وَلئنَِْ سَألَْتهَُمْ لَيَقُولنَُّ إِ 39 https://islamqa.info/ar/275500 17 Şâyet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, “Biz sadece lâfa dal- mıştık ve aramızda eğleniyorduk”, derler. De ki: “Allah’la, O’nun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?” (Tövbe: 65) ﴾جَزاَؤُهُمْ جَهَنَّمُ ɬَِا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آياɴَِ وَرسُُليِ هُزوًُا ذٰلكَِ ﴿ İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir. (Kehf:106) ˾ٌ يْئًا اتَّخَذَهَا هُزوًُا أوُلٰ وَإذَِا عَلمَِ مِنْ آياَتِنَا شَ ﴿ ﴾ ئِكَ لهَُمْ عَذَابٌ مُهِ Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır! (Câsiye:9) ﴾ إنَِّهُ لقََوْلٌ فَصْلٌ وَمَا هُوَ بِالهَْزلِْ ﴿ Şüphesiz o Kur’ân, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür. O, boş bir söz değildir. (Târık: 13-14) Ancak ifade etmek gerekir ki bu âyetler kesinlikle tezimizin konusu olan “Kur’ân eksenli mizahçılığı” mahkûm edecek türden veriler değildir. Zira herşeyden önce ilgili âyetler, doğrudan Allah’ı inkâr eden kâfirleri ya da O’na inanmış gibi görünüp de aslın- da kalben iman etmeyen münafıkları hedef almaktadır. Bunlar sadece Allah’ın kelamı ile değil, bizzat Cenab-ı Hak’la ve onun elçileri ile de alay etmektedirler. (Tövbe: 65, Kehf:106 vd.) İkinci olarak, yukarıdaki âyetlere Türkçe meal verilirken siyak ve sibak dikkate a- lınmadan kullanılan ifadeler de bu hususta yanlış anlamalara yol açmaktadır. Mesela Ba- kara Suresi’nin 231. âyetini ele alalım. Bu âyete farklı Türkçe meallerde (ki bütün bu me- allere www.kuranmeali adresinden online olarak ulaşılabilir) şu gibi anlamlar verilmiştir: ﴾ هُزوًُا اللهِ وَلاَ تتََّخِذُوا آياَتِ ﴿ 1. Allah'ın âyetlerini şaka sanmayın.40 2. Sakın Allah'ın âyetlerini şaka yerine tutmayın.41 3. Allah'ın âyetleriyle eğlenmeye kalkmayın.42 4. Allah'ın âyetlerini eğlence aracı yapmayın.43 5. Allah'ın âyetlerini eğlence konusu yapmayın.44 6. Allah'ın âyetlerini oyun ve eğlence aracı yapmayın.45 7. Allah'ın âyetlerini de alaya almayın.46 40 Abdülbaki Gölpınarlı Meali 41 Ali Fikri Yavuz Meali 42 Ümit Şimşek Meali 43 Yaşar Nuri Öztürk Meali 44 Ahmet Varol Meali 45 Abdullah Parlıyan Meali 18 Yukarıda zikredilen meallerin tümü, bu şekliyle bağlamından kopuk bir vaziyette alınırsa, sanki uyarının “Kur’ân âyetleri üzerinden mizah üretme” sanatı ile ilgili, muha- taplarının da bu yönde üretimlerde bulunan nüktedanlar olduğu sanılabilir. Hâlbuki âyetin üst tarafını dikkate alacak olursak, ilahi uyarının, bu tarz bir mizahı mahkûm et- me maksadı gütmediğini fark edebiliriz. Zira âyetin sibakı şöyledir: “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın.” (Bakara:231) Görüldüğü üzere, ilgili âyet parçası bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde, “Kur’ân’la nükte” ameliyesini mahkûm etmeye çalışanların -en iyimser söylemle- bir basiretsizlik sergilediklerini söyleyebiliriz. Bununla birlikte birkaç Kur’ân mealinde bu hataya düşülmediği, daha doğrusu bu yanlış anlamaya mani olmak için parantez içi açıklamalardan yararlanıldığı görülmektedir. Şu meal örneklerinde olduğu gibi: 1. Allahın âyetlerini (muhalefetle) oyuncak yerine koymayın.47 2. Allah'ın âyetlerini (boşanma ile ilgili hükümlerini) alay konusu haline getirmeyin.48 Muhammed Esed ise meal verirken âyetin maksadına da vurgu yaparak Ve Allah'ın [bu] mesajlarını önemsemezlik yapmayın.49 demiş ve bu husustaki yanlış anlamaların önünü almıştır. Özetlemek gerekirse, “Kur’ân-ı Kerîm âyetleriyle alay etmek” ile “Kur’ân-ı Kerîm âyetlerini kullanarak mizah üretmek” arasında var olan ince -ama belirleyici- çizgi -kasıtlı veya kasıtsız olarak- ço- ğu defa dikkatlerden kaçırılmaktadır. Keza Tevbe Suresi’nin 65. âyetindeki ﴾ وَآياَتهِِ وَرسَُولهِِ كُنْتمُْ تسَْتهَْزئِوُنَ ِ̀ أبَِا ﴿ Allah ile, Onun âyetleriyle ve Resulü ile mi eğleniyorsunuz? (Tevbe:65) ibaresinin -ve diğer âyetlerdeki benzer ifadelerin- yargıladıkları da “doğrudan doğruya Kur’ân âyetlerinin mana ve maksatlarıyla alay eden kimseler” olup, ahlaka mugayir ol- mayan mizah üretimlerinde bu âyetleri yardımcı bir unsur olarak kullanan kimseler de- ğildir. Üçüncü olarak, bu görüşte olanların en genel manasıyla “hezl”e karşı oldukları ve buna dayalı şaka ve nükteleri “küfür” telakki ettikleri görülmektedir. Keza bu güruhun 46 Diyanet İşleri Meali (Eski) 47 Hasan Basri Çantay Meali 48 Ahmet Tekin Meali 49 Muhammed Esed Meali 19 kolaya kaçarak delil olarak sarıldıkları Târık Suresi’nin 14. âyeti de meal verilirken mak- satlı biçimde hedefinden saptırılmaktadır. Türkçe meallerde بِالهَْزلِْ هُوَ وَمَا ibaresine he- men hemen ittifakla “O, şaka değil”, “O, eğlence değil” manalarının verilmesi açıkça böyle bir yanlış anlamaya zemin hazırlamış görünmektedir. Hâlbuki ilgili âyette de de- nilmek istenen, sibakta verilen haberlerin kesin bir hakikat ifade etmekte olup, esasen Allah kelamının “boş bir lakırdı” olmadığının bir nevi manifestosu mahiyetindedir. F. Hadis Kültürüne Ait Malzemenin Mizah Bağlamında Kullanımı Kutsal metin denilince buna, ulema tarafından yazımı kadar ezberlenmesine de büyük önem atfedilen ve Müslümanların ikinci ana kaynağı kabul edilen Hz. Peygam- berin hadislerine ait metinler de dâhil edilebilir. Özellikle bazı meşhur kısa hadis metin- lerinin bu vadide bir nükte unsuru olarak kullanıldığı dikkat çekmektedir. Arap nevadiri içerisinde nüktenin can alıcı kısmını bir hadis metninin oluşturdu- ğu mizah biçiminin örnekleri sayıca nispeten daha azdır. Bu kapsamda oluşan mizahi hikâyelerde ilgili hadis metinlerinin birçoğunun külli fıkıh kaideleri olarak hem Müslüman ulema arasında sıkça tedavül eden hem de ortalama bir müslümanın genel kültür hazi- nesinde mevcut olan meşhur ve kısa metinli hadisler olduğunu söyleyebiliriz. Aşağıda buna ilişkin üç örnek zikredilecektir: [1] Ebü’l-‘Aynâ’nın bir çocuğu olmuş muzip arkadaşı İbn Mükerrem de tebrik etmek için kendisini ziyarete gitmişti. İbn Mükerrem selam verip içeri girdi, muhabbet sırasında ise Ebü’l-‘Aynâ’ya hissettirmeden çocuğun önüne bir taş bırakıverdi, sonra da evden ayrıldı. Ebü’l-‘Aynâ bir süre sonra taşı fark ederek “Bu taşı buraya kim getirip bırak- tı?” deyince hane halkı “İbn Mükerrem” cevabını verdi. Bunun üzerine Ebü’l- ‘Aynâ “Allah İbn Mükerrem’e lanet etsin” dedi, “o bununla ancak Hz. Pey- gamberin َ .رُ جَ حَ الْ رِ اهِ عَ لْ لِ وَ اشِ رَ فِ لْ لِ دُ لَ وَ لْ ا Çocuk yatağa (doğuran kadının kocasına) aittir; zina edene ise taş(lanma cezası) vardır.50 mealindeki hadisine (ve dolayısıyla ondaki tahkir edici manaya) telmihte bu- lundu” dedi.51 50 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 365 (no. 466). 51 el-Kayrevânî, el-Husrî, Cem‘ül-cevâhir fi'l-mülah ve'n-nevâdir, thk. Ali Muhammed el-Bİcâvî, Dârü'l-Cîl, Beyrut, 1987, s. 76; Muhâdarâtü’l-üdebâ, I, 428; el-Kayrevânî, el-Husrî, Zehrü’l-âdâb ve semerü’l-elbâb (I-II), thk. Yûsuf Ali Tavîl, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1997, I, 269. 20 [2] (Arap mizah kahramanı) Cuha’nın babası vefat ettiğinde Cuha babasının cenazesine katılamamıştı. Konu komşu cenaze alayını neden takip etmedi- ğini kendisine sorduklarında, Cuha -Bre cahiller- demiş “Hz. Peygamberin مُوَلٍّ يتُبْعَُ لا Kaçanın peşinden gidilmez.52 hadisini işitmediniz mi?” Ahali “İyi de Cuha, söylediğin o hadis, savaş esna- sında harp meydanından kaçan (ve geri dönme ihtimali olmayan) kimseler için” deyince, Cuha “Merak etmeyin beyler” demiş “bizim pederin geri dönme ihtimali çok daha düşük!”53 [3] Eşraftan nüktedan bir zata bir davette kuzu çevirme ikram edilmişti. Bu zat, önüne konulan ikramın son derece cılız bir kuzu olduğunu görünce “Bence bu hayvan gerçekten ölümü idrak etmiş” demiş ve bununla Hz. Peygamberin اينً مِ ا سَ هَ نْ مِ مْ تُ لْ كَ ا أَ مَ تِ وْ مَ الْ رِ مْ أَ نْ مِ ونَ مُ لَ عْ ا تَ مَ مُ ائِ هَ بَ الْ مُ لَ عْ تَ وْ لَ Şâyet hayvanlar ölüm hakkında sizin bildiklerinizi bilselerdi on- lardan bir tanesi bile semirmiş olarak sofranıza gelmezdi. mealindeki hadisine zarif bir göndermede bulunmuş.54 Muhtevasında bir hadis metnine yer veren, daha doğrusu ilgili hadis metninin, rivâyetin mizah açısından düğüm noktasını teşkil ettiği örneklerden bazıları ise, bir ha- dis-i şerifin asıl manasından saptırılmak istenmesi durumunda geliştirilen karşı strateji- lerle ilgilidir. Aşağıdaki tarihsel anekdotta böyle bir strateji izlendiğini görmekteyiz: Heysem b. ‘Adiy anlatıyor: Bir defasında İbn Abbas’ın yanında oturuyordum. O sırada yanımıza Mekke’den içerisinde Yemen ve Mısır işi elbiselerin de bulunduğu bir hediye bohçası getirilip konuldu. Ben hemen İbn Abbas’a “Hz. Peygamberin (a.s.) .ااؤُهُ فِيهَ كَهُمْ شرَُ وْمٌ جُلوُسٌ فَ هُ قَ عِنْدَ ةٌ وَ دِيَّ تهُْ هَ تَ نْ أَ مَ Kime bir armağan gelir ve o sırada yanında da dostları bulunuyorsa, onlar da o hediyeye ortak olurlar.55 52 Edeb kaynaklarında ilgili hadis metninde geçen ٍّمُوَل sözcüğü hadis kaynaklarında مُدْبِر ve ِهَارب la- fızlarıyla yer almaktadır. el-Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Huseyn, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir ‘Atâ, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye 3. Baskı, Beyrut, 2003, VIII, 314. 53 el-Besâir ve’z-zehâir, V, 107. 54 el-Ğazûlî, ‘Alâuddîn el-Behâî, Metâli‘ü’l-büdûr fî menâzili’s-sürûr (I-II), Matba‘atü idâreti’l-vatan, 1. Baskı, y.y., 1883, II, 52. 55 el-Hindî, el-Müttakî, Kenzü’l-‘ummâl fî süneni’l-akvâl ve’l-ef‘âl, nşr. Bekrî Hayyânî-Safvet es-Sakkâ, Müessesetü’r-risâle, 5. Baskı, y.y., 1981, VI, 111. HadisiinTaberânî’deki versiyonunda girizgah مَنْ أهُْدِيتَْ إلِيَهِْ هَدِيَّةٌ şeklindedir. Bkz. et-Taberânî, Ebû Kâsım Süleymân, el-Mu‘cemü’l-evsat (I-X), thk. Târık b. ‘Ivaz, Abdülmuhsin b. İbrâhîm, Dârü’l-haremeyn, Kahire, 1994, III, 53. 21 hadisinin ravisi sensin, değil mi?” diye imalı bir soru yönelttim. O da bana “Ağır ol bakalım yeğenim” dedi “sözünü ettiğin hadis sadece hurma, sevîk vb. (ucuz) yiyecekler için varid oldu, Yemen işi (pahalı) giyecekler için değil!”56 Hadis malzemesinin, İslam dininin temel ahlak esasları ile çatışsa bile kimi müs- tehcen içerikli anekdotlarda bir güldürü unsuru olarak kullanıldığı örnekler de söz konu- sudur. Mesela edeb kaynaklarından birçoğunun aktardığı meşhur bir örnek bizim bu çalışmada zikretmeyi uygun göremeyeceğimiz ölçüde pornografik unsurlar taşımakta- dır.57 G. Arap Nevâdiri Kanalıyla Türk Fıkra Kültürünü Etkileyen Kur’ân’la Nükteciliğin Nasreddin Hoca Fıkra Külliyatındaki Tezâhürleri Kutsal metnin mizah bağlamındaki kullanım örnekleri müslüman Arap kültürün- de çağlar boyu eserden esere ve nesilden nesile aktarılırken, bu mizah biçiminin Ana- dolu sahasında da bazı tipik örneklerinin tezahür etmeye başladığını görebilmekteyiz. Arap mizahının Selçuklu ve Osmanlı idaresindeki geniş bir müslüman coğrafyaya transferi sırasında öyle anlaşılıyor ki letaifnâme kültürünün büyük etkisi olmuş, Anadolu mizah kültürüne katılan bu müslüman-Arap orijinli hikâyeler bünyesinde Kur’ân’la nükte yapma sanatına özgü rivâyetler de yerini almıştır. Aşağıda, Nasreddin Hoca fıkraları derlemeleri içerisinde özel öneme sahip olan nüktelerden birini (“İncir ve Zeytin” başlıklı fıkrayı) önce Erdoğan Tokmakçıoğlu’nun derlemesindeki Türkçe şekliyle verecek, arkasından benzeşen ve ayrışan unsurların daha net görülebilmesi için bu rivâyetin orijinini teşkil eden Arapça metni de aktaraca- ğız: Kadı, Hoca’yı iftara davet etmiş. Yanındaki kâhyasına da: — Hoca çok sever, aşçıbaşına söyle incir tatlısı da yapsın, demiş. Hoca akşama iftara gitmiş. Zeytinle iftar edilmiş, öteki yemekler de yenmiş, fakat incir tatlısından ses çıkmamış. Yatsı namazından sonra kadı: — Hoca, demiş, bir aşir okuyun da zevkle dinleyelim. Hoca, Kur’ân’daki “İncir ve zeytine and olsun” anlamına gelen “Vettîni vez zeytûni” diye başlayan sureyi okurken “incir” anlamına gelen “tîn”i atlatıp sadece “Vezzeytûni” demiş. Kadı: 56 İbn ‘Âsım, Ebû Bekr Muhammed b. Muhammed b. ‘Âsım el-Ğırnâtî, Hadâiku’l-ezâhir fî müstehsini’l-ecvibe ve’l-müdhikât ve’l-hikem ve’l-emsâl ve’l-hikâyât ve’n-nevâdir, Dârü’l-kütübi ve’l-vesâikı’l kav-miyye, thk. Ebû Hemmâm Abdüllatif Abdülhalim, Kahire, 2014, s. 36. 57 el-İsfehânî, Ebü’l-Ferec, Kitâbü’l-Eğânî (I-XXIV), thk. Semîr Câbir, Dârü’l-fikr, 2. Baskı, Beyrut, t.y., XVI, 374; et-Tezkiretü’l-hamdûniyye, VI, 226; İbn Abdürabbih, el-‘Ikdü'l-ferîd (I-VII), nşr.: Ahmed Emîn-Ahmed ez-Zeyn-İbra-him el-Ebyârî, Dâru’l-kitâbi’l-Arabî, 3.Baskı, Beyrut-Kâhire, 1965, VIII, 110. 22 — “Vettîn”i unuttun Hocam, demiş. Hoca şöyle cevap vermiş: — Onu benden önce sen unuttun!58 Nasreddin Hoca fıkrasının orijini olan Arapça versiyonu: ، هُ تْ يَ سِ نَ ا، فَ ينً ا تِ ينَ مِ عِ طْ أَ ةُ يَ ارِ ا جَ يَ تُ لْ ا قُ نَ لْ كَ أَ َّ˴ لَ ا فَ يɚ ابِ رَ عْ أَ تُ فْ ضَ أَ : يُّ عِ مَ صْ الأَْ الَ قَ مِ سْ بِ أَ رَ قَ فَ أْ رَ قْ اِ : تُ لْ قُ فَ . مْ عَ نَ : الَ ؟ قَ آنِ رْ قُ الْ نَ ا مِ ئً يْ شَ نُ سِ حْ تُ أَ : ةٍ اعَ سَ دَ عْ بَ هُ لَ تُ لْ قُ فَ تَ نْ أَ هُ يتَ سِ نَ : الَ قَ ؟ فَ ˾ُ التِّ نَ يْ أَ وَ تُ لْ قُ فَ . ˾َ ينِ سِ ورِ طُ وَ ونِ تُ يْ الزَّ وَ يمِ حِ الرَّ نِ مٰ حْ الرَّ اللهِ !تِ قْ وَ الْ ذٰلكَِ نْ مِ كَ تُ يَ ارِ جَ وَ Asmaî anlatıyor: Bir defasında bir bedeviyi konuk etmiştim. Birlikte yemek yedikten sonra câriyeme seslenerek “Bize incir ikram et” dedim, ne var ki o bunu unuttu. Bir süre sonra ben sohbet arasında bedeviye “Kur’ân’dan şöyle güzel okuduğun bir yer var mı?” diye sordum. “Evet” yanıtını alınca da, “Oku öyleyse” dedim. Bedevî, besmeleyi çektikten sonra Tîn (yani İncir) suresinin başındaki ilk sözcüğü atlayarak: ﴾ ˾َ ينِ سِ ورِ طُ وَ ونِ تُ يْ الزَّ وَ ........... ﴿الرَّحِيمِ نِ بسِْمِ اللهِ الرَّحْمٰ Zeytin’e ve Tûr’a (Sînâ Dağı’na) and olsun ki … (Tîn:1-2) diye okumaya başladı. Ben bir sehivde bulunduğunu zannederek “Tîn (incir) nerede?” diye sorunca taşı gediğine koyuverdi: “Onu demin sen de cariyen de unuttunuz ya!”59 Nasreddin Hoca fıkra külliyatı içerisinde Kur’ân’la nükteciliğin dolaylı yolla yapıl- dığına ilişkin ilginç bir örnek, ilmi mesaisinin önemli bir bölümünü Nasreddin Hoca kültü etrafında şekillenen fıkra malzemesini derlemeye adayan Türk halk edebiyatı araştır- malarının öncü isimlerinden Pertev Naili Boratav’ın derlemesinde bulunmaktadır. Bora- tav’ın yurt dışındaki kütüphanelerden birinde keşfettiği yazma nüshada yer alan rivâyet şöyledir: Birgün hasta olmış. Amma bir devletlü kimesne Hoca’nın hatırını sormağa gelmiş. O ayıtmış: “Ey Hoca! Gönlün ne ister!” demiş. Hoca ayıtmış: “Pilav ister”. Ol devletlü fi’l-hal pişirtüp getürdi. Hoca dahı ol pilavı büsbütün yemiş. Hoca’ya demişler ki: “Sana bu kadar pilav yemek zarar değil midür?” dediler. Hoca ayıttı: “Lâ yazurru velâ yenfa‘ ”.60 Bu hikâyenin final kısmında Nasreddin Hoca’nın ağzından dökülen ve muhatap- ların gülmesine sebep olan cümle, ibare olarak birebir bir Kur’ân âyeti değilse de seçi- 58 Tokmakçıoğlu, Erdoğan, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca, Yılmaz Yayınları, İstanbul, 1991, s. 214. 59 Muhâdarâtü’l-üdebâ, II, 557 60 Boratav, Pertev Naili, Nasreddin Hoca, 5. Baskı, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2006, s. 194. 23 len lafızlar ve bunların şeklen kullanım biçimleri bazı Kur’ân âyetlerinde61 geçen nere- deyse klişe bir üslubu anımsatmaktadır. Zaten sözden doğan mizahi ortam da cemaa- tin bu durumu bilmesinden kaynaklanmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki cemaat Hoca’nın bu cümlesinin ifade ettiği manaya -dolayısıyla Kur’ân üslubuna- oldukça âşinadır, bu yüz- den de içlerinden hiç kimse bu ibare ile ne kastedildiğini kendisine sorma ihtiyacı duy- mamıştır. 61 İlgili Kur’ân âyetlerinden birkaçı şöyledir: ﴾لاَ ينَْفَعُهُ وَمَا لاَ يَضرُُّهُ يدَْعُو مِنْ دُونِ اللهِ مَا ﴿ (Kullardan öylesi de vardır ki) Allah'ı bırakıp kendisine ne bir zarar ne de bir fayda verebilen şeyi çağırır. (Hac:12) ﴾ وَلاَ يَضرُُّكُمْ شَيْئًا لاَ يَنْفَعُكُمْ أفَتَعَْبدُُونَ مِنْ دُونِ اللهِ مَا ﴿ Allah'ı bırakıp da size hiçbir şekilde ne yararı ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapınıyorsunuz? (Enbiya:66) Ayrıca bkz. Enâm:71; Yunus:18,106; Hac:12; Furkan:55’inci âyetler. 24 I. BÖLÜM KUR’ÂN MERKEZLİ MİZAHÇILIK: YAPISAL DURUM VE TEKNİKLER 25 A. Ne Tür Bir Mizah? Müslümanların sadece edebiyat ve mizah alanında değil; tarih, tefsir, hadis, se- yahatname yazarlığı vb. birçok ilim dalında örneklerini sergilediği “Kur’ân metnine da- yalı mizâh” sanatı herşeyden önce geniş bir Kur’ân kültürüne ve zengin bir mahfûzâta sahip olmayı gerekli kılar. Bilhassa bir diyalogun seyri esnasında birden fazla âyet üze- rinden oluşturulan zincirleme mizâhi pozisyonlarda ya da anekdotun oluşumuna aktif biçimde katılan nüktedan sayısının fazla olduğu örneklerde neredeyse hâfız olmayı gerektirecek ölçüde bir yetkinlik göze çarpar. Sözgelimi, çalışmamızın “Âyetlerle nükteleme konusunda üretilen mizahi malzemenin otantiklik sorunu” başlıklı bölümüne aldığımız bir anekdotta, bir grup oburun, önlerindeki yemeğin yağlı kısmını kendi tarafı- na çekmek için buldukları gerekçelerin tümü şaşırtıcı bir şekilde Kur’ân metnine ait pa- sajlardan oluşacak tarzda kurgulanmıştır. İkinci olarak, nükteyi yapan kişinin belirli bir Kur’ân âyetini mizâhi sonuç doğura- cak biçimde orijinal bir yoruma kavuşturması gerekir. Bir diğer ifedeyle, hikâyede Kur’ân ibaresi lafız düzeyinde aynı kalmalı, buna karşın hâli hazırdaki konteksin ruhuna uygun, orijinal ve mizahi bir etki yaratacak şekilde özgün bir yorum içermelidir. Zaten dinleyici üzerinde mizâh etkisi yaratan husus, Kur’ân metninin bilinen anlam kalıpları dışına çıkıldığında, insan psikolojisi üzerinde meydana getirdiği bu derin tesirdir. Esâsen bu durum, mizâh denilen şeyin, insan üzerinde nasıl güldürme etkisi yarattığına dair geniş kabul gören meşhur teorik açıklamayla örtüşmektedir: Kelime oyunlarına dayanan mizâh ve söz şakalarının bütün diğer değişik çeşitleri, kaynağını, insanın dilsel ifâdesinin oldukça katı şekilde sınırlan- dırılmış ve genellikle mantıksal kanallar içinde hareket etmesi gerçeğin- den alırlar. Bu kanallardan herhangi bir sapma, alışılagelmiş kısıtlama- lardan bir kurtuluş duygusu yaratır ve bundan ötürü komiktir.62 Abbâsi halifelerinden Hâdî ilel-Hakk’ın (ö.168/785) başkahraman olduğu aşağı- daki tarihsel anekdotta, bir sözün, anlamsal bağlamın dışında -ancak yine de eylemsel 62 Erken İslam’da Mizah, s. 3. 26 bağlama uygun- kullanıldığında nasıl komik bir etki yarattığının güzel bir örneği sunul- muştur: Abbâsi halifelerinden Hârun Reşîd'in babası Hâdî ilel-Hakk hilâfetin başına geçtiği günün sabahı insanlara kendi evinde sabah namazı kıldırmayı arzu etmişti. Ancak Hâdî Fatiha’dan sonraki kıraati esnasında bir âyette takılıp kaldı. Birkaç defa geriden alıp devam etmek istediyse de başaramadı. Cemaat, asabi bir mizaca sahip olduğunu bildikleri yeni halifeden çekindikle- ri için takıldığı yeri kendisine hatırlatmaya cesâret edemiyordu. Arkadasın- dakilerden yardım gelmediğini gören Hâdî sinirlendi ve bir başka surede yer alan şu âyet-i okuyarak arkasındaki cemaati azarladı: ﴾ألََيسَْ مِنكُْمْ رجَُلٌ رشَِيدٌ ﴿ İçinizde bir tane aklı başında adam yok mu? (Hûd:78)63 Üçüncü olarak, bu mizah biçiminde nüktedan, Kur’ân metninde yer alan şahıs kadrosu, mekân unsurları ya da mizansenlerle içinde bulunduğu koşullar arasında güç- lü benzerlikler yakalamalı, karşılıklı durum ve lafızların maksimum düzeyde örtüşmesini sağlamalıdır. Sözel düzeyde iki durum veya bağlam arasında ne ölçüde fazla temas noktası bulunursa, ortaya çıkan mizâhın dinleyici üzerindeki tesiri de o nispette güçlü olmaktadır. Daha somut ifade etmek için yine tarihsel bir anekdottan yararlanalım: Halife Hârûn Reşîd en has yâverlerinden Süleyman b. Râşid'i, bölgede pat- lak veren bir isyan hareketini bastırması için Musul’a vâli olarak atamış, bin acem askerinden oluşan muazzam bir birliği de emrine yollayıp (mektupta) “Süleyman! İsyan ve fitne hareketine karışanları dize getirmen için sana (in- san suretinde) bin Şeytan gönderiyorum!” diye yazmıştı. Emri alan Süleyman derhal takibâta başladı. Ancak kısa bir süre sonra, Sü- leyman’ın sevk ettiği askerlerin talan yaptıklarına, suçlu-suçsuz ayırımı yap- maksızın halka eziyet ettiklerine dair saraya şikâyetler yağmaya başladı. Bu duruma hiddetlenen Hârûn Reşîd derhal bir mektup göndererek “Ey Sü- leyman! Yoksa küfrân-ı nimet mi ediyorsun?!” şeklinde valisini azarladı. Sü- leyman ise, sözü edilen çapulcu askerleri yakalattıktan sonra Hârûn Reşîd’in tehditkâr mektubuna bir Kur’ân âyetiyle cevap gönderdi: نُ وَلٰ ﴿ َ˴ ˾َ كفََرُواوَمَا كفََرَ سُليَْ يَاطِ ﴾ كِنَّ الشَّ Süleyman küfrân-ı nimet falan etmedi, asıl Şeytanlar küfrân-ı nimet etti. (Bakara:102)64 63 Rebî‘ü’l-ebrâr, I, 387; Nesrü’d-dür, III, 44, 65; el-Kütübî, el-Vatvât, Ebû İshak Burhâneddîn, Gurerü’l hasâ- isi’l-vâziha ve ‘urerü’n-nekâ-izi’l-fâziha, nşr. İbrâhîm Şemseddîn, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye, 1. Bas-kı, Beyrut, 2008, s. 226-27. 27 Bu cevap Halife Reşîd’in o kadar hoşuna gitmiş ki derhal bir başka birlik gönderip ona duyduğu güveni pekiştirmiş.65 Dikkat edilirse bu hikâyede, iki bağlam arasında var olan çok sayıdaki temas noktası okur üzerinde gülme etkisi yaratmaktadır. Şöyle ki: (a) İsimlerde uyum: Peygamber Süleyman'a karşılık Vâli Süleyman (b) İki gürûhun nitelik ve nicelik bakımından birbiriyle uyumu: Metafizik Şeytan- lara karşılık Halife Mansur'un 'Şeytan Ordusu' olarak tanımladığı askeri birlik (c) İsyan ve bozgunculukta ortak payda: Şeytanların ifsâdına karşılık Süleyman b. Râşid emrindeki ordunun talana başvurması ve nihâyet (d) Halife Reşîd’in "(Bu isyanınla) küfrân-ı nimet ettin!" sözüne cevâben Vali Sü- leyman’ın "Süleyman değil, asıl şeytanlar küfrân-ı nimet etti" demesi ve bu ifade biçiminde âyetteki َكفََر (inkâr etti) fiiline karşılık hikâyedeki َكفََر (küfrân-ı nimet etti) fiilinin kullanılması. Dördüncü olarak, geniş Kur’ân kültürü ve zengin bir mahfûzâtın yanı sıra, bu mi- zah türünde nüktedan muazzam bir intikal süratine (hazırcevaplılığa) da sahip olmalı- dır. Cevaplarda kısa süreli de olsa bir gecikme mizahın özündeki vurucu etkiyi ortadan kaldırabileceğinden, uygulayıcının son derece pratik bir zekâya ve parlak bir doğaçla- ma yeteneğine sahip olması beklenir. Bu bağlamda, Câhız’ın, Mesleme b. Abdülmelik’e nispetle aktardığı aşağıdaki yorum, cevaplardaki seriliğin önemini vurgulaması açısın- dan hayli çarpıcıdır: Kişiye, Allah’a imandan sonra, hazırcevaplılık kadar üstün bir meziyet bah- şedilmiş değildir. Geciktirilmiş bir cevâbın hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.66 Buna örnek olmak üzere, birkaç klasik kaynakta farklı versiyonlarla yer alan a- şağıdaki hikâyeyi zikredebiliriz: Ünlü ahbar ravisi el-Asma‘î anlatıyor: Bir keresinde yüzünde irice ben bulu- nan bir cariye görmüştüm. Adını sorduğumda bana adının Kâbe olduğunu söyledi. Ben hemen işi muzipliğe vurup “Sübhanallah! Ben de tam Beytul- lah’ı haccetmeye niyetlenmiştim, Allah’ın lütfuna bak ki meğer uzaklar bize 64 İlgili âyetin tam şekli şöyledir: "Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler". 65 el-Hafnâvî, Hasan Muhammed, Tarâifu’l-Arab ve letâifü’l-edeb (I-II), Menşûrâtü’l-Mecma‘i’s-sekâfî, Abu-dabi, 2005, II, 664-665; Rabîu'l-ebrâr, I, 258. 66 el-Câhız, el-Mehâsin ve’l-ezdâd, thk.: Muhammed Suveyd, Dâru ihyâi’l-ulûm, 1.Baskı, Beyrut, 1991, s.32. 28 yakın kılınmış” dedim ve (yüzündeki beni kastederek) “Şu Hacerü’l-esvedi öpmeme izin verir misin?” diye sordum. O fettan ﴾باَلغِِيهِ إلاَِّ بِشِقِّ الأْنَفُْسِ لمَْ تكَُونوُا ﴿ Zahmetine katlanmadan (bedel ödemeden) ona ulaşamazsınız! (Nahl:7)67 deyince de hemen içi altın ve gümüş sikke dolu bir keseyi kendisine uzattım. Cariye elimdeki keseyi derhal kaptı ve haya perdesini sıyırarak “Şimdi ister Hacerü’l-esvedi öp, ister Beytullah’ı tavaf et, istersen de Kâbe’ye gir!” deyin- ce ben o fettanın fitnesinden korktum ve onu oracıkta bırakıp kaçtım.68 Kur’ân eksenli mizah içeren nevadir malzemesinin anlaşılması bazı örneklerde zengin bir dini kültür ve folklor bilgisinin varlığını gerektirmektedir. Klasik Arap edebiya- tında müstehcen içerikli mizahi rivâyetlerin pek çoğunun adına bağlandığı meşhur nük- tedan Müzebbid el-Medînî’nin başkahramanı olduğu aşağıdaki anekdot bize bunun güzel ve başarılı bir örneğini sunmaktadır: Birgün Müzebbid evinde otururken akranları kapıya gelip “Ey Ebû İshâk! (Medine bahçelerinin bulunduğu) ‘Akîk vadisine, oradan Kubâ’ya oradan da Şehitler Kabristanı’na doğru şöyle bir yürüyelim istiyoruz, gördüğün gibi hava nefis, sen de gelsene?” dediklerinde Müzebbid “Bugün günlerden Çarşam- ba, bendeniz Çarşambaları evimden çıkmıyorum” cevabını vermiş. Arkadaşları “Çarşamba’nın nesi varmış?! Hem hatırla ki Yunus peygamber o gün doğmuştu!” diye ısrarcı olunca Müzebbid diretmiş: “Tamam ama, kurban olduğum o nebiyi de kocaman bir balık yutmuştu!” Arkadaşları şanslarını bir kez daha zorlayarak “Yine hatırla ki Çarşamba, ay- rıca Hz. Peygamberin Hendek Savaşı’nı kazandığı gündü!” deyince Müzebbid artık dayanamamış: “Siz de unutmayın ki ﴾ إذِْ زاَغَتِ الأْبَصَْارُ وَبلَغََتِ القُْلُوبُ الحَْنَاجِرَ ﴿ O gün gözler yılmış, yürekler de ağızlara gelmişti.” (Ahzâb:10)69 Kur’ân-ı Kerîm âyetleri, İslam dininin inanç ve ibadet esaslarının kendisinden çı- karıldığı temel bir kaynak olduğu kadar, Müslümanların türlü meselelerde içine düştük- 67 Esâsen ilgili âyet, insanların binbir sıkıntıyla varabilecekleri uzak diyarlara, hayvanlar vasıtasıyla kolay- ca ulaşabilecekleri nimetini hatırlatan bir bağlam içermektedir. 68 eş-Şirvânî, Ahmed b. Muhammed b. Ali b. İbrahim & el-Belcirâmî, Evhadüddîn b. Ali Ahmed, Hadîka- tü’l-efrâh li izâleti’l-etrâh, Kalküta, 1808, s. 99. Ayrıca hikâyenin biri Câhız’ın ağzından anlatılan iki farklı versiyonu için bkz. İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec, Kitâbü’l-ezkiyâ, Mektebetü’l-Ğazzâlî, y.y., t.y., s.217; et- Tenûhî Ebû Ali, el-Müstecâd min fe‘alâti'l-ecvâd, thk, Ahmed Ferîd el-Mezîdî, Dârü'l-kütübi’l-‘ilmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 2005, s.132. 69 el-Beyhakî, Muhammed b. İbrâhîm, el-Mehâsin ve’l-mesâvi’, haz. Friedrich Schwally, Leipzig, 1902, s. 642; Nesrü'd-dür, III, 156-57; el-Mu‘âfâ, İbn Zekeriyyâ, el-Celîsü’s-sâlih ve’l-enîsü’n-nâsıh, thk. Abdül- kerîm Sâmî el-Cündî, Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 2005, s. 700; Rebî‘ü’l-ebrâr, I, 28-29; el- Âmilî, Bahâuddîn, el-Keşkûl (I-II), haz., Et-Tâhir Ahmed ez-Zâhî, Dâru ihyâi’l-kutubi’l-Arabiyye, Beyrut., I, 335. 29 leri açmazları çözümlemede de kendisine başvurulan bir hakemdi. Esasen bağlayıcı hüküm ifade etmeyen bazı Kur’ânî ibare ve pasajlara, İslam dini müntesiplerince çözüm bulma noktasında yol gösterici bir değer atfedildiği anlaşılmaktadır. Mesela ünlü zahid Hasan el-Basrî (bazı rivâyetlerde Hz. Hasan) “Sende izzet ve azamet emareleri görüyorum ey Hasan” diye kendisini eleştiren bir adama hemen şu âyetle karşılık vermiştir: ِ وَ ﴿ ﴾ ˾َ نِ مِ ؤْ مُ لْ لِ وَ هِ ولِ سُ رَ لِ وَ ةُ زَّ عِ الْ ِ̀ İzzet ve azamet Allah’a, Onun resulüne ve müminlere aittir.” (Münâfikûn:8)70 Bu bağlamda, âyetlerin ihtilaf edilen hususlarda hükme bağlayıcı bir hakem ola- rak kullanıldığını gösteren bazı anekdotlar mizah kategorisinde değerlendirilebilecek metinler olarak koleksiyonlarda yerini almıştır. Bunun güzel örneklerinden birisi Halife Mütevekkil’in başından geçtiği rivâyet olunan şu hadisedir: Mütevekkil yakalandığı bir hastalığı sırasında “Eğer bunu atlatırsam Allah rızası için pek çok para bağışlayacağım” diye bir adakta bulunmuş, bir süre sonra da iyileşmiş. Hemen fukahayı yanına çağırıp kendilerine danışmış. Ancak kimi, zekat için nisap miktarı olan 200 dirhem bağışlamasını önerir- ken kimi de başka başka miktarlar zikretmiş. Bu sırada orada bulunan Hz. Peygamber soyundan bir zat “Dinar cinsinden niyetlendi ise 80 dinar tasadduk et” tavsiyesinde bulunmuş. Fukaha “Nere- den çıkarıyorsun bu rakamı? Ne Allah’ın kitabında ne peygamberinin sünne- tinde ‘çok’ kavramına işaret eden bir bilgi yok!” diye itiraz etmişler. Adam “Olmaz olur mu hiç” demiş, Cenab-ı Hak Kitab-ı Kerîm’inde ٍ اللهُ لقََدْ نصرَََكُمُ ﴿ ْ˾ ةَ˼ٍ وَيوَْمَ حُنَ ﴾ فيِ مَوَاطِنَ كَثِ Allah size ‘pek çok’ yerde ve Huneyn Günü’nde yardım etmişti" (Tevbe:25) buyurmuyor mu?” Bunun üzerine orada bulunan ulema Hz. Peygamberin Huneyn dışındaki savaşlarını tek tek saydıklarında rakamın 80 olduğunu görüp şaşırmışlar.71 Se‘âlibî’nin Simârü’l-kulûb adlı eserinde zikrettiği ve tarihsel gerçekliği de olan bir başka anekdotta ise belirli bir âyet parçasının sarhoş durumundaki biri tarafından sadede uygun düşecek tarzda nasıl diyaloga başarılı biçimde monte edildiğini görebil- mekteyiz. Ancak burada asıl dikkat çekilmesi gereken husus, her ne kadar ozanların şiirle sergiledikleri atışmalara benzese de, taraflardan birinin küfelik bir sarhoş olduğu halde sahip olduğu müktesebat sayesinde o düzeydeki bir nükteyi ortaya koyabilmesi- 70 Muhâdarâtü'l-üdebâ, I, 325; Rebî‘ü’l-ebrâr, IV, 5; Keşkûl, II, 265. 71 el-Besâir ve’z-zehâir, IX, 157. 30 dir. Bu da bize, bu özel nükte biçiminin çok geniş halk katmanları tarafından sergilendi- ğine dair bir fikir vermektedir. Şöyledir ilgili anekdot: Ahmed b. el-Muazzel huy ve yaşantıları birbirine taban tabana zıt olmasına rağmen kardeşi Abdussamed’i çok severdi. Ahmed gündüzleri oruç tutup ge- celerini zikir ve tesbihle ihya ederken; kardeşi Abdussamed hiç ayık gez- mezdi. İki kardeş aynı evde altlı üstlü -Ahmed evin üst katındaki bir odada, kardeşi ise alt kattaki bir odada- ikamet etmekteydi. Abdüssamed bir akşam ayyaşlardan oluşan bir dost grubunu evine davet etti. Davetliler coşup eğ- lenmeye, yüksek sesle şarkılar söylemeye başlayınca Ahmed’in zikrine en- gel oldular, ilerleyen saatlerde de kıldığı teheccüd namazını bozdurdular. Hı- şımla balkona fırlayan Ahmed aşağıda tepişen ayyaş takımını uyarmak için bir Kur’ân âyetinden istifadeyle seslendi: يِّئَاتِ أنَْ يخَْسِفَ ﴿ ﴾ بِهِمُ الأْرَضَْ اللهُ أفَأَمَِنَ الَّذِينَ مَكَرُوا السَّ Kötü işler tertipleyip duranlar Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden emin mi oldular?! (Nahl:45) Bunun üzerine Abdüssamed de pencereden başını çıkarıp yukarıya doğru: “Merak etme!” dedi, بهَُمْ وَأنَتَْ فِيهِمْ اللهُ وَمَا كَانَ ﴿ ﴾ ليِعَُذِّ Sen içlerinde olduğun sürece Allah onlara azap edecek değildir! (Enfal:33)72 Son olarak ifade etmek gerekir ki, Kur’ân’a dayalı nevâdir malzemesinin büyük bir kısmında hazır cevaplılığa dair bir boyut bulunmakla birlikte, anekdotların hepsinde mutlak surette bir güldürü hedefi güdülmemiştir. Bu aynı zamanda, mizahî olan nevâ- dirle böyle bir özellik taşımayan nevâdir arasındaki ince çizgiyi temsil etmektedir. B. Kur’ân Âyetleri Üzerinden Oluşturulan Mizah Malzemesinde Uygulanan Bazı Teknikler Tarihsel gerçekliği bulunsun ya da büsbütün kurgusal olsun, müslüman Arap mizah kültürünü temsil eden sayısız hikâye örneği -karakterler, ritüeller ya da kavramlar bazında- dini hayatın çeşitli tezahür alanlarından ilhamla oluşturulmuştur. Çalışmamı- zın sınırları içinde kalma gayesiyle, bu bölümde, bilhassa müslümanların kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’in bir takım âyetleri vesile kılınarak üretilen mizah malzemesinin yapısal bakımdan aldığı şekiller üzerinde durmak istiyoruz. Zira kısaca “Kur’ân’la nükteleme” şeklinde ifade edebileceğimiz uygulama farklı birkaç biçimde tezahür etmektedir: 72 el-Hamevî, İbn Hıcce Takiyyüddîn Ebû Bekr b. Ali, Semerâtü’l-evrâk fi’l-muhâdarât (I-II), Mektebetü’l- Cumhûriyyeti’l-‘Arabiyye, Mısır, t.y., I, 35. 31 1. Sadakat Tekniği Âyetlerin, Kur’ân-ı Kerîm metnine sadık kalınarak anlatıma mota mot dâhil edil- mesi, bir başka ifadeyle kutsal metnin ibaresinin aynen korunmak suretiyle iktibas edil- mesiyle ortaya konan tekniktir. Esasen “Kur’ân’la nükte yapma” denilince ilk akla gelen bu yöntemdir ve aşağıdaki biçimleriyle karşılaştırıldığında elbette daha sofistike bir mi- zah biçimini temsil etmektedir. Örneğin bir tufeylînin (davetsiz misafirin) başarısızlıkla sonuçlanan bir hedefe sızma planını hikâye eden şu anekdotta, ilgili Kur’ân âyeti se- naryoya birebir dâhil edilmiştir: Tufeylînin biri, ziyâfete çağrıldıklarından kuşku duymadığı bir topluluğa rastlar, hemen onlara katılır. Ancak ziyâfet mahalline varıldığında, dâvetlilerin, met- hiyelerini sultana takdim edecek olan şâirler güruhu olduğunu anlar. Herkes tek tek şiirini okur ve sultandan ödülünü alır. Geriye sadece bir köşede sessiz sedâsız bekleyen bu tufeylî kalır. Sultan kendisine hitâben “Sen de şiirini oku bakalım!” deyince tufeylî “Efendim, bendeniz şâir değilim!” demek durumunda kalır. Sultan “Peki kimsin öyleyse?” diye sorunca, tufeylî “Ben, Hz. Allah'ın, haklarında عَراَءُ ﴿ ﴾ يتََّبِعُهُمُ الغَْاوُونَ وَالشُّ Şâirlerin peşine, haddi aşan azgın kimseler takılır. (Şuârâ:224) buyurduğu o azgın heriflerden biriyim!” der. Cevaptaki zerafete gülmeye baş- layan sultan, şâirlere verilen mükâfat kadar ona da verilmesini emir verir.73 Görüldüğü üzere nükte kahramanı, ilgili âyeti, diyalogun akışına organik biçimde monte etmeyi başarmıştır. 2. Müdahale Tekniği Kutsal metnin doğrudan manipülasyonuna imkân veren bu iktibas türü hikâyeyi anlatanın amacına uyacak şekilde çok farklı formlarda ortaya çıkabilir. Müzekker zamir- lerin müennes, müennes zamirlerin müzekker okunması, harfler üzerindeki veya altın- daki noktaların başka h