T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI BÖLGESEL DİNAMİKLER EKSENİNDE KAZAKİSTAN DIŞ POLİTİKASI: 1991-2001 (DOKTORA TEZİ) Kaan DİYARBAKIRLIOĞLU Danışman: Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR BURSA – 2014 iii ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Kaan DİYARBAKIRLIOĞLU Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Uluslararası İlişkiler Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : x + 180 Mezuniyet Tarihi : 16/07/2014 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR BÖLGESEL DİNAMİKLER EKSENİNDE KAZAKİSTAN DIŞ POLİTİKASI: 1991-2001 Bu çalışma Bağımsız Kazakistan’ın ilk 10 yılındaki çok yönlü dış politikasını irdelemektedir. Çalışmada başlıca bölgesel Dinamikler Ekseninde, güvenlik ve nükleer boyut, ulusal askeri planlanma, SSCB dağıldıktan sonra Orta Asya’da ki güvenlik sorunları, tehdit ve güvensizliğin sebepleri, güvensizlik tuzağından çıkış ve aynı zamanda Kazakistan dış politikasında dış etkiler olarak da Rusya, ABD ve Çin üzerinde durulmuştur. Anahtar Sözcükler: Kazakistan Nazarbayev Çok Yönlü Dış Politika Orta Asya Güvenlik Hazar Denizi Enerji iv ABSTRACT Name and Surname : Kaan DİYARBAKIRLIOĞLU University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : International Relations Degree Awarded : PhD Page Number : x + 180 Degree Date : 16/07/2014 Supervisor (s) : Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR KAZAKHSTAN FOREIGN POLICY IN THE CONTEXT OF REGIONAL DYNAMICS: 1991-2001 This research has focused on the multi-vector foreign policy of Kazakhstan during its first decade of independence. The research has concentrated upon the following issues within the context of regional dynamics: security and nuclear disarmament, national military planning, Central Asia’s pressing security challenges in the post-soviet era, the causes of insecurity and threat perception, the search for solutions to insecurity as well as investigating the external effects of Russia, China and the United States had on Kazakh foreign policy. Keywords: Kazakhstan Nazarbayev Multi-vector Foreign policy Central Asia Security Caspian Sea Energy v ÖNSÖZ İki kutuplu dünya düzeninin sona ermesiyle başlayan yeni dönemde devletler, yeni koşullara ve çevreye uyum sağlamak için çaba harcamaktalar, ama yine, sistemin ana oyuncuları olmaya devam etmektedirler. Coğrafi konumu ve yeraltı zenginlikler bakımından dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan Kazakistan Cumhuriyeti, SSCB'nin kendiliğinden dağılması sonucunda büyük güçlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Rakip güçlerin Kazakistan'ı etkilemeye dönük politikaları, demografik yapısı hassas, iktisadi ve askeri-siyasi gücü zayıf, komşularıyla geçmişten kaynaklanan çeşitli sorunları olan bu ülkenin güvenliğine yönelik endişelerin artmasına neden olmuştur. Bu nedenle Kazakistan, sosyalist yapıdan serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci boyunca tek yönlü dış politika izlemekten dikkatle kaçınarak, uyguladığı çok yönlü dış politikayla büyük güçlerin ilgisini, kendi askeri, siyasi ve iktisadi olanaklarını geliştirmek için kullana gelmiştir. Bu noktadan hareketle tez çalışmamın temel amacı, eski Sovyet coğrafyasının parçası olan 1991’de bağımsızlığını kazanan Kazakistan’ın bölgesel dinamikler eksenindeki ilk 10 yıllık dış politikasını çok yönlü dış politika yaklaşımı açısından incelemektir. Bu 10 yıllık dönemi ele almamın sebebi soğuk savaşın hemen sonrası ve 11 Eylül 2001 saldırılarına kadar olan süreci irdelemektir. Çünkü 11 Eylül 2001 yılından sonraki süreçte dünyada yeni bir güvenlik algısı ve tehdidi oluşmuştur. Tez çalışmam sırasında, benden kıymetli desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Sayın Hocam, Danışmanım, Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR’a, akademik hayatta bu günlere gelmemde bende çok büyük katkıları olan Sayın Hocam Prof. Dr. Hasan KÖNİ’ye, yaşamım boyunca benden maddi-manevi hiçbir zaman desteklerini esirgemeyen ve sürekli yanımda olan Sevgili Babam Dr. Ahmet Nesimi DİYARBAKIRLIOĞLU ve Annem Aycan DİYARBAKIRLIOĞLU ve kardeşim Aslı DİYARBAKIRLIOĞLU KABAŞ’a, tez araştırmam sırasında literatüre ulaşmamda bana yardımlarını esirgemeyen Dr. Süreyya YİĞİT’e, çalışmamım tez formatına uygun hale getirilmesinde büyük katkıları olan Akın ÖLMEZ’e, yıllardır bölümde çalıştığım ve akademik olarak uluslararası ilişkiler alanında kendimi geliştirmeme katkı sağlayan ve tecrübe ve birikimlerinden yararlandığım, Prof. Dr. Kenan DAĞCI ve Prof. Dr. Efe ÇAMAN’a, çalışmalarım sırasında kıymetli vaktini bana ayıran Araş.Gör. Volkan ŞEYŞANE’ye teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Kaan DİYARBAKIRLIOĞLU Temmuz 2014 - BURSA vi İÇİNDEKİLER Sayfa TEZ ONAY SAYFASI....................................................................................................... . ii ÖZET............................................................................................................................ ....... iii ABSTRACT.................................................................................................................... .... iv ÖNSÖZ ........................................................................................................................ ....... v İÇİNDEKİLER................................................................................................................ .... vi KISALTMALAR............................................................................................................... . ix GİRİŞ ..................................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM KAZAK – RUS İLİŞKİLERİ TARİHSEL GELİŞİMİ 1.1. Realizm-Neorealizm ................................................................................................... 6 1.2. Kavramsal Çerçeve: Çok Yönlü Dış Politika ........................................................... 11 1.3. Kazakistan Tarihinin Önemli Aşamaları .................................................................. 15 1.4. Kazak-Rus İlişkilerinin Önemli Dönüm Noktaları ................................................... 18 1.5. Sovyet Devrimi ve Kazak-Rus İlişkileri ................................................................... 19 1.5.1. Sovyetler Birliği’nin Dağılması Sonrasında Kazakistan Dış Politikasının Yeniden Yapılandırılması .................................................................................. 22 1.5.1.1. Jeopolitik Konum ve Komşularla İlişkiler ................................................. 22 1.5.1.2. Kazakistan Güvenlik Politikasında, Nükleer Silahsızlanma Tercihi .......... 24 1.5.1.3. Kazakistan’ın START-I Antlaşması’na İlişkin Yaklaşımı ......................... 25 1.5.1.4. Kazakistan’ın Askeri Yapılanması ............................................................. 27 1.5.1.5. Batının Gözünde Kazakistan’ın Jeopolitik Önemi ..................................... 27 1.5.1.6. Bağımsızlık Sonrasında Kazakistan’ın Sosyo-Ekonomik Sorunları .......... 30 1.5.2. Kazakistan Dış ve Güvenlik Politikasının Şekillendirilmesinde Bireysel Rol: Ebedi Cumhurbaşkanını Nursultan Abişuli Nazarbayev ................................... 35 vii 1.5.2.1. Nazarbayev’in Komünist Partisi Genel Sekreteri Oluşu ............................ 37 1.5.2.2. Nazarbayev’in ‘Kazak Ulusu’ İnşaasındaki Rolü ..................................... 40 1.5.2.3. Nazarbayev ve Kazakistan’ın Ekonomik Yapılanması .................. 44 İKİNCİ BÖLÜM BÖLGESEL GELİŞMELER ÇERÇEVESİNDE KAZAKİSTAN: DIŞ POLİTİKANIN GÜVENLİK VE NÜKLEER BOYUTLARI 2.1. Bağımsızlıktan Sonra Kazakistan’ın Güvenlik Anlayışının Oluşumu ve Gelişimi ................................................................................................................ 48 2.2. Kazakistan’ın Ulusal Askeri Planlaması .................................................................. 54 2.2.1. Ulusal Ordunun Kurulması Yönündeki Çalışmalar .......................................... 54 2.2.2. Ulusal Savunma Sanayinin Geliştirilmesi Çalışmaları ...................................... 57 2.2.3. Kazakistan’daki Yüksek Askeri Teknolojili Tesislerin Durumu ...................... 58 2.2.4. Kazakistan’ın Orta Asya’daki Yeni Güvenlik Sorunları Algılaması ................ 61 2.2.5. Kazakistan Güvenliğinde Nükleer Güç Boyutu ................................................ 65 2.3. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Rejimi (NPT) ve Kazakistan .................... 70 2.3.1. Kazakistan’ın Nükleer Silahsızlanma Sorunları ................................................ 75 2.3.2. Kazakistan Güvenlik Politikasında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Meseleleri ............................................................................................. 80 2.4. Silahsızlanma Süreci Çerçevesinde Kazakistan Sivil Nükleer Programının Güvenlik Çıkarımları ................................................................................................ 85 2.4.1 Güvensizlik Tuzağından Çıkış ........................................................................... 87 2.4.2. Kazakistan’ın Avrasya Açılımı ......................................................................... 87 2.4.3. Kazakistan’ın ve Avrasya Ekonomik Entegrasyon Girişimleri ......................... 90 2.4.4. Kazakistan’ın Avrasya’daki Güven Arttırıcı Yaklaşımları ............................... 92 2.4.5. Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’nın (CICA) Kurumsallaşması ....................................................................................................... 95 viii ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAZAKİSTAN DIŞ POLİTİKASINDA DIŞSAL ETKENLERİN ANALİZİ 3.1 Rusya Faktörü .......................................................................................................... 100 3.2. Kazak-Rus Askeri Antlaşması ................................................................................ 105 3.2.1. Stratejik Ortaklık Ortak Paydası ...................................................................... 106 3.2.2. Nükleer Silahlar Ortak Paydası ....................................................................... 106 3.2.3. Geleneksel Silahlanma İhtiyacı Ortak Paydası ................................................ 107 3.2.4. Diğer Bağımsız Ülkelere Karşı Ortak Bir Politika Oluşturma Ortak Paydası ................................................................................................... 107 3.2.5. Dış Tehditlere Karşı Ortak Hareket Etme Paydası .......................................... 108 3.3 ABD Faktörü ........................................................................................................... 109 3.3.1. Orta Asya ve Kazakistan’ın Güvenliğine İlişkin Batı Yaklaşımının İnşası .... 109 3.3.2. Bölgeye İlişkin ABD Politikaları .................................................................... 112 3.3.3. ABD-Kazak İlişkilerinde Nükleersizleştirme Boyutuna İlişkin Uyum ve Finansman Problemlerinin Aşılması ........................................................... 117 3.3.4. Safir Projesi: Amerikan-Kazak İşbirliğinin En Üst Seviyesi .......................... 119 3.3.5. Genel ABD-Kazakistan İlişkilerinde Yaşanan Sorunlar ................................. 122 3.3.6. Kazakistan’ın Güvenlik Politikasında ABD Faktörünün Yeri ........................ 131 3.4. Çin Faktörü ............................................................................................................. 135 3.4.1. Çin’in Kazakistan’la Tarihsel Bağları ............................................................. 135 3.4.2. Kazakistan-Çin ilişkilerinin İçsel ve Dışsal Boyutları .................................... 141 3.5. Bağımsızlık Sonrası Kazakistan Enerji Politikaları................................................ 144 3.6. Kazakistan ve Hazar Politikası ............................................................................... 150 SONUÇ .............................................................................................................................. 158 KAYNAKLAR .................................................................................................................. 165 ÖZGEÇMİŞ ....................................................................................................................... 179 ix KISALTMALAR AB: Avrupa Birliği ABD: Amerika Birleşik Devletleri ACDA: Arms Control and Disarmament Agency - Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Ajansı- AGİK: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı AGİT: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ASEAN: Association of Southeast Asian Nations - Güneydoğu Asya Uluslar Birliği BDT: Bağımsız Devletler Topluluğu BM: Birleşmiş Milletler CANWFZ: The Central Asian Nuclear Weapon Free Zone - Orta Asya Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölgesi CentrAsBat: Central Asia Battalion – Orta Asya Askeri Taburu CDB: China Development Bank - . Çin Kalkınma Bankası CICA: Conference on the Interaction and Confidence Building Measures in Asia - Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı CNPC: China National Petroleum Corporation - Çin Ulusal Petrol Şirketi CTBT: The Comprehensive Nuclear Test Ban Treaty - Kapsamlı Nükleer Denemelerin Yasaklanması Antlaşması EurAsEC: The Eurasian Economic Community - Avrasya Ekonomik Topluluğu IAEA: International Atomic Energy Agency - Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ICBM: Intercontinental Ballistic Missiles- Kıtalararası Balistik Füze IMF: International Monetary Fund - Uluslararası Para Fonu INF: Intermediate Range Nuclear Forces Treaty - Orta Menzilli Nükleer Güçler Anlaşması x ISTC: International Science Technology Center - Uluslararası Bilim ve Teknoloji Merkezi İKÖ: İslam Konferansı Örgütü - Organisation of the Islamic Conference KGAÖ: Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü MINATOM: Ministry for Atomic Energy of the Russian Federation - Rus Atom Enerjisi Bakanlığı NATO: North Atlantic Treaty Organization - Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü NPT: Treaty on the Non-Proliferation of Nuclear Weapons - Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması NWFZ : Nuclear Weapons Free Zone - Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği START: Strategic Arms Reduction Treaty – Stratejik Silahların İndirimi Antlaşması 1 GİRİŞ Bu tezin temel amacı, eski SSCB’nin parçası olan ve 1991’de bağımsızlığını kazanan Kazakistan’ın bölgesel dinamikler eksenindeki ilk on yıllık dış politikasını çok yönlü dış politika ( multi-vector foreign policy) yaklaşımı açısından irdelemektir. Ayrıca bu tez, metodolojik olarak, niceliksel bir yöntemle Kazakistan’ın bağımsızlık sonrası ilk on yıllık dış politikasına ilişkin öncelikle birincil ve ikincil kaynakların eleştirel okumasına dayalıdır. Kazak dış politika yapıcıları ülkelerinin dış politikalarını çok yönlü dış politika yaklaşımına dayalı olarak tanımlamaktadırlar.1 Bağımsızlık sonrası Kazakistan yüksek oranda etnik bir Rus nüfusa ev sahipliği yapmak mecburiyetinde kalmıştır. Bundan dolayı, Kazakistan için, komşusu olan ve bölgesel hegemon Rusya Federasyonu ile yakın ilişkiler geliştirme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Cummings’e göre2 Kazakistan Cumhuriyeti yönünden güvenlik ve iktisadi konulardan kaynaklanan sorunlarla birlikte mevcut etnik nüfus ve Kazak nüfus arasındaki istihdam dengesini sağlamadaki zorluklar nedeniyle öncelik BDT-Rusya Federasyonu vektöre verilmiştir. Buna rağmen, Batı vektörünün de önemi göz ardı edilemez. Zira Kazakistan’ın denize çıkışı olmayan bir devlet olması ve boru hatları güzergâhı ile enerji ve ticaret pazarlarına erişimin neredeyse Rusya 1Kazakistan Washington Büyükelçisi Erlan A. Idrissov’un 12 Eylül 2007 tarihinde Johns Hopkins Üniversitesi’nde ‘A New Kazakhstan’ başlıklı konuşması. www.silkroadstudies.org/new/inside/forum/CACI_2007_0912.html (Erişim: 29 Mayıs 2013). 2 Utku Yapıcı, “Kazakistan’ın Dış ve Güvenlik Politikasında Çok-Vektörlülük”, M. Turgut Demirtepe ve Güner Özkan (der.), Uluslararası Sistemde Orta Asya Dış Politika ve Güvenlik, (Ankara: USAK Yayınları, 2003), ss.197-224 içinde Sally N. Cummings, “ Independent Kazakhstan- Managing Heterogenity”, Sally N. Cummings (der.), Oil, Transition and Security in Central Asia, (New York: Routledge Curzon, 2003), p.33. 2 Federasyonu’nun tekelinde olması genç Kazak Cumhuriyeti’ni bu bağımlılıktan (özellikle güvenlik açısından da) kurtulmaya yöneltmiş ve Kazakistan’ın temel hedefi Rus etkisini dengeleme olmuştur. Bu tezde, Kazakistan’ın bağımsızlık sonrası ilk on yılındaki dış politikası güvenlik ağırlıklı incelenmiştir. Çünkü realizme göre devletlerin yaşayabilmesi için güvenlik birincil öncelikleridir. Devletlerin güvenliklerinden sadece kendileri sorumludur. Bağımsızlığın hemen sonrasında, bu konumdaki her devlet gibi, Kazakistan için toprak bütünlüğü en hassas konulardan birisiydi. Eski Sovyet coğrafyasının tümünde kurulan yeni devletlerin uluslararası sınırları eski Sovyet idari sınırlarına denk düşmekteydi. Kazakistan’ın bu konuda bir tercih hakkı olmamış; tüm Sovyet sonrası devletler gibi mevcut sınırları kabullenmek zorunda kalmıştır. İlk yıllarda, toprak bütünlüğü konusu hakkında endişeler devam ederken Kazakistan nükleer silah konusunda cesur ve dünyaya örnek gösterilebilecek adımlar atmakta başarılı olmuştur. Dünyanın en uzun sınırlarından biri olan Rusya Federasyonu-Kazakistan sınırı elbette Kazakların güvenlik kaygılarını arttırmaktadır. Nükleer silahsızlanma programını başarıyla tamamlamakla olası bir Rus tehdit algılamasını bertaraf etmişlerdir. On yıllık dönem içinde sınırlar konusu Çin ile de başarılı bir şekilde çözülmüş; karşılıklı güvenlik arttırılmıştır. Bunlar ışığında, Kazakistan güvenlik öncelikli hedeflerini çok yönlü dış politika yaklaşımıyla gerçekleştirme yoluna gitmiştir. Çok yönlü dış politika yaklaşımı, o devletin dış politika hedeflerini nasıl algıladığı ile ilişkilidir. Hanks’e göre çok yönlü dış politika, daha ziyade realist okulun da benimsediği rasyonel aktör modeli içinde yerleştirilebilir.3 Bu tezde, Kazakistan temel rasyonel aktör olarak değerlendirilmektedir ve dış politikası da en düşük bedelle en yüksek hedeflere ulaşmak olarak özetlenebilir. Bu da tezin asıl sorusuna işaret etmektedir: Bölgesel dinamikler ekseninde Kazakistan’ın çok yönlü dış politikası 1991-2001 arasında başarılı olmuş mudur? Tezin bu temel sorusu, devlet inşa sürecinde rejimin tipi, ulusal kimlik sorunu, toplumsal grupların politika yapım sürecine etkisi gibi ikincil ölçütlerin yanı sıra asıl olarak devletin uluslararası ticaret sistemindeki konumu, komşu güçlerin çıkarları ve çok uluslu şirketlerin yatırımları kriterleri çerçevesinde değerlendirilecektir. 3 Reuel R. Hanks, “‘Multi-vector politics’ and Kazakhstan’s Emerging Role as a Geo-Strategic Player in Central Asia”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Vol. 11/3, 2009, p.259. 3 Kazakistan’ın bağımsızlığı beklenmedik bir şekilde gerçekleşti.1991 de Sovyetler Birliği’nden ayrılıp cumhuriyet olmasının sebebi siyasi liderliğin isteklerine bağlı değildi. Ulusal bir bağımsızlık hareketi de yoktu. Moskova’nın Sovyet sistemini ayakta tutmak istememesinden kaynaklanmıştır. Merkezden alışılagelmiş olan bu destek sona erdikten sonra ve de başka hiçbir dış güç tarafından mevcut Sovyet sistemine destek sağlanamadığından dolayı Bolşevik devriminin dünyaya kazandırdığı Sovyet modelinin çöküşü kaçınılmaz olmuştur.4 Kazakistan 2,7 milyon km2 yüzölçümüyle (yaklaşık olarak Türkiye Cumhuriyetinin 3,5 katı büyüklüğünde) üç zaman dilimini ve de çok farklı topografi ve iklim koşullarını içeren zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan bir ülkedir. Kazakistan için jeopolitik konum, dış politikası açısından önemli bir faktördür. Kazakistan denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Dünyadaki iki büyük güç olan Rusya Federasyonu ve Çin ile hudutları bulunmaktadır. Rusya, Kazakistan açısından çok önemli bir aktör olup; bu öneminin bir göstergesi, önemli boru hatları güzergâhının Rusya üzerinden geçmesidir. Etnik bakımdan oldukça renkli olan Kazakistan’da, halk iç içe yaşamaktadır. Bunların arasında, Kazaklar hariç, en etkili olanlar ise Ruslardır. Kazak elitleri bağımsızlık sürecinin başlangıcında kendisine güven duymakta oldukça zorlanmaktaydı. Kazakistan yöneticileri Sovyet zamanında verilen yardımların kesilmesini ve Rusya Federasyonu’na olan bağımlılığın ortadan kaldırılmasını istememekteydiler. Bunun başlıca sebeplerinden biri Kazakların kendi topraklarında bir etnik azınlık durumunda olmasıdır. 1989 yılında yapılan Sovyet nüfus sayımına göre Kazaklar ülkenin sadece % 40.1 ini oluştururken, Ruslar ise % 37.4 teşkil etmekteydi. Ukraynalıları (% 5.4) ve Beyaz Rusları (% 1.1) da göz önünde bulundurduğumuzda, Slav halklarının toplam olarak % 44.2 oranı ile en büyük etnik unsur olduğu görülmekteydi. Bu bağlamda Ruslaştırılmış Almanlar (% 5.8) da göz önünde bulundurulduğunda Kazak olmayanların, Kazakistan ülkesinde çoğunluğu oluşturduğu bir gerçekti. Bahsi geçen bu Slav halkı ülkenin kuzeyinde toplanmış vaziyette Rusya’nın güneyi ve Sibirya şehirleriyle bağlantılı yüksek eğitimli ve kalifiye işgücünü oluşturmaktaydı. Burada sözü edilen etnik ve demografik engellerle uğraşmak zorunda olan ilk cumhurbaşkanı Nursultan Abişuli Nazarbayev 4 Bu konuda ayrılntılı bilgi için: Vladimir Gel’man “Post-Soviet Transitions and Democratization: Towards Theory-Building” Democratization, P. Frank Cass, Vol.10, No.2, Summer 2003, London, pp.87–104. 4 ülkenin huzur ve barış içinde yaşaması için olağanüstü çaba harcamıştır. Çok etnik unsurlu bir yapıya sahip olan Kazakistan’da siyasal elit, önemli meşruiyet problemlerinin üstesinden gelmek zorundaydı. Tek etnisitiye dayalı milliyetçiliğin olmaması bir eksiklik olarak hissedilmekteydi. Siyasal elit daima, dış siyasi ve kültürel etkilerden de endişe duymuştur. Bunun sebebi de başlıca 19.yy. Rus sömürgeleştirme politikasının yarattığı azınlık olma psikolojisi ve de 20.yy.’da kararlı bir şekilde uygulanan Sovyetleştirme projesiydi. Bu yaklaşım Rus diline de yansımıştır. Nitekim Rusçada “Kazakistan ve Orta Asya” ifadesi kullanılmaktadır. Bu deyim bile bağımsızlık sonrası Rusya’nın Kazakistan’a bakış açısını gösteren önemli bir unsurdur. Açık denize kıyısı olmayan Orta Asya ve Rusya arasında bir tampon devlet olarak tanımlanan Kazakistan’ın Moskova ile asırlara dayanan tarihsel, siyasi, iktisadi ve sosyal bağları mevcuttur. 5 Bütün bu gerçekleri göz önünde bulunduran siyasal elit yeni dış politika arayışında Rusya’ya daha az bağımlı olma hedefinin yanında, yine de mevcut iyi ilişkilerin devam ettirilmesini hedeflemiştir. Bağımsızlığın ilk 10 yılında siyasal elitin gözünde Rusya halen “en önemli öteki”6 olarak algılanmaya devam etti. Rusya’daki gelişmeler çok yakından takip edilmiş ve Moskova’yla ilişkiler “primus inter pares”7 olarak algılanmıştır. Öte yandan Kazakistan dış politikada yeni açılımlara yönelmeye başlamış ve bunu da ‘çok yönlü dış politika’ kavramına dayandırmıştır.8 Çok yönlü dış politikada en önemli iki ülke kuşkusuz Çin ve ABD oldu. Karadan sınır paylaştığı Rusya ve Çin’i dengeleme açısından Kazakistan ABD eksenine açılımına önem vermiştir. Bağımsızlığın ardından sanayisizleşme sürecine giren Kazakistan ironik bir şekilde dünyadaki nükleer güçlerden biriydi. 1360 nükleer başlık kapasitesiyle nükleer bir askeri güce sahip olmanın yanında dünyanın en eski ve en büyük uzay üssü olan Baykonur’a da ev sahipliği yapan Kazakistan, bağımsızlıktan sonra nükleer testlerin, nükleer yayılmanın önlenmesinin ve nükleer silahlar sorununun ne kadar hassas bir konu olduğunu hissetmiş ve dünyaya da göstermeye çalışmıştır. Kazakistan Asya güvenlik sisteminin ayrılmaz bir 5 Allworth, Edward, (ed.), Central Asia 130 Years of Russian Dominance, a Historical Overview, London, Dyke University Press, 1994, pp. 165-168. 6 Oğan, Sinan., ”Demografinin Gölgesi Altında Rusya-Kazakistan İlişkileri”, Avrasya Dosyası, Kazakistan- Kırgızistan Özel, Kış 2001-2002, Cilt 7, Sayı: 4, s. 133. 7 Eşitler arasında birinci. 8 Paralel mahiyetteki yorumlar için bkz. Utku Yapıcı, Uluslararası Sistemde Orta Asya Dış Politika Ve Güvenlik, USAK Yayınları, Ankara 2013, ss. 197-224. 5 öğesi olarak Asya’da nükleer yayılmanın önlenmesi rejiminin kuvvetlendirilmesi ve nükleer silah deposunun azaltılarak dondurulması yanında Asya’da nükleer testlerin durdurulması amacıyla da bu konuyu diğer devletlerle birlikte ele alıp görüşmeyi amaçlamıştır. Öte yandan, teknolojik olarak eskimiş sanayisinin yanında, verimsiz imalat sanayi de ülkeye büyük bir ekonomik yük getirmiştir. Bunu dengeleyen en büyük unsur yeraltı kaynakları olmuştur. Nazarbayev’in verdiği istatistiklere göre Kazakistan dünyanın toplam krom rezervinin % 30’una, manganez rezervinin % 25’ine, kurşun rezervinin % 19’una, çinko rezervinin % 13’üne, bakır rezervinin % 10’una ve demir rezervinin %10’una sahipti.9 Bu anlamda Kazakistan’ın iç siyasetine bakarsak, ilk Anayasa 1992’de kabul edilmiş, ancak üç yıl sonra ikincisi yürürlüğe girmiştir. Aynı yıl parlamento feshedilip yürütmenin gücü arttırılmıştır. Bu yıllarda ekonomi hızla büyümeye başlamış; 2000 yılında % 9.6 ve 2001 yılında % 13,2 ile dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri haline gelmiştir.10 9 Kazakhstan, IMF Economic Reviews-18, Washington, April-1995, p.33. 10 International Monetary Fund, Staff Country Reports, Report No: 02/63, March 2002. 6 BİRİNCİ BÖLÜM KAZAK – RUS İLİŞKİLERİ TARİHSEL GELİŞİMİ 1.1. Realizm-Neorealizm Uluslararası ilişkilerde her şeyi açıklayan büyük bir teori mevcut değildir. Waltz’a göre11 devletlerin davranışlarını, etkileşimlerini ve bunların uluslararası sonuçlarını açıklayabilmesi için böyle bir teorinin hem uluslararası politikayı hem de iç siyaseti analiz edebilmesi gerekirdi. Yine Waltz, hiç kimsenin böyle bir teorinin formüle edilmesini önermediği gibi bu yönde başarılı bir girişimde söz konusu dile getirirken bunun imkânsız olduğunun altını çizmektedir. Her hangi bir teori krizlerin ve savaşların neden ve sonuçlarını açıklarken diğer yandan uluslararası ticaret ve finans konularını yeterince irdeleyemez. Örneğin, hiçbir teori hem Hazar Denizi’nin hukuki statüsüne ilişkin tartışmaları hem de nükleer silahsızlanma konusunu tek başına analiz edemez. Her şeyi birleştiren ve izah eden bir uluslararası ilişkiler teorisi olmadığı için disiplin içerisinde 11 Kenneth N. Waltz, “International Politics Is Not Foreign Policy,” Security Studies, Vol. 6, No. 1 1996), p. 57. 7 farklı farklı teoriler birbirleriyle bir tartışma içerisindedirler. Dünya siyaseti içinde ittifak, ticari ve finansal ilişkiler, ulusüstü kurumlar, uluslararası sistemde çatışma ve kutupluluk, ekonomik karşılıklı bağımlılık, kriz yönetimi ve caydırma özelliğine dayanan zengin bir teorik birikim mevcuttur.12 Dolayısıyla Gerek klasik realizmi gerekse de neo-realizmi bu çerçevede düşünmek gerekmektedir. Uluslararası İlişkiler teorileri arasında hakim bir konuma sahip olan realizm, devletlerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda güçlerini maksimize etmek durumunda oldukları siyasal koşulları ortaya koyan bir geleneği ifade etmektedir. Diğer bir deyişle, realizm uluslararası ilişkileri temel olarak devletler arasındaki güç mücadelesi olarak görmektedir. Realizmin, özellikle klasik realizmin, uluslararası sistemin temel aktörü olarak devletleri gördüğünü eklemek gerekir. Realistler, insan doğasının kötücül ve bencil olduğunu ileri sürerler. 1651 yılında yayınladığı Leviathan’da Thomas Hobbes, doğa halinin koşullarını betimlerken, doğa halinin anarşik yapısının ve rekabetin insanları birbiriyle mücadeleye sürüklediğini belirtir13. Machievelli ile birlikte klasik realistler arasında kabul edilen ve realizmin felsefi kaynaklarından biri olan Hobbes’un “insan insanın kurdudur” deyimi, realizmin, ulus- lararası ilişkilerin doğasına ilişkin kabullerinin de temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, bir dünya hükümeti bulunmaması nedeniyle uluslararası ilişkilerin doğası anarşiktir. Anarşi koşullarında devletler birincil olarak mevcudiyetlerini korumak için güçlerini arttırmak durumundadırlar. Uluslararası ilişkilerde siyasal realizmi ilk olarak kurumsallaştıran Hans Morgenthau ise realizmin altı temel ilkesini ortaya koymuştur: siyasal gerçekçilik, çıkar, güç, ahlak, ılımlılık ve siyasal olan ile olmayan arasındaki ilişki. 14 Arı’ya göre15 Realistler güç kavramını farklı bir şekilde yorumlamaktadırlar. Devletlerin neden güç peşinde koştuğu sorunsalı realizm içerisinde bir ayrışmaya yol açmıştır. Morgenthau gibi klasik realistlere göre yanıt insan doğasının bencil olmasında yatmaktadır. Buna göre her doğan insan güç etme çabasındadır. İnsanlar tarafından yönetilen devletler de rakiplerini alt etmek için güçlerini maksimize etme peşindedir. Gücü 12 Harold Guetzkow,“Long Range Research in International Relations,” in John A. Vasquez, ed.,Classics of International Relations, 3rd ed., PrenticeHall, 1996, pp. 70-73. 13 Thomas Hobbes, Leviathan, Renaissance Books, 2013, p.64. 14 Hans J. Morgenthau, Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace, Fifth Edition, Revised, New York: Alfred A. Knopf, 1978, pp. 4-15 15 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013, s.143. 8 doruğa çıkarmak arzusu önüne hiçbir engel çıkamaz. Ancak, yapısal realizm olarak da adlandırılan neo-realizme göre devletlerin güç peşinde koşmalarında insan doğasının etkisi çok azdır. Daha ziyade, uluslararası sistemin yapısı devletleri güç peşinde koşmak mecburiyetinde bırakmaktadır. Uluslararası sistemin anarşik doğası; diğer bir deyişle ulusal siyasal sistemlerden farklı olarak uluslararası ilişkilerde devletlerin üzerinde daha üstün merkezi bir otoritenin olmayışı devletlerin güçlerini maksimize etmede temel etkendir. Bu durum, bir devletin başka bir devlet tarafından saldırıya uğramayacağı garantisi olmadığı için daha da pekişmektedir. Özetlemek gerekirse, tüm devletler bir kısır döngü içinde mevcudiyetlerini korumak için birbirleri ile güç mücadelesine girmekten başka bir alternatifleri bulunmamaktadır. Uluslararası sistem devletler için aynı temel şartları sunduğu için neo-realizm kültürel ve rejim farklılıklarını analizin parçası olarak görmemektedir. Bir devletin demokratik ya da otoriter olması diğer devletlere karşı davranışlarını etkilememektedir. Neo-realistler devletleri bir kapalı kutu olarak algılamaktadır. Bu çerçevede, devletlerin birbirinin benzeri olduğu varsayımına dayalıdır. Tabi ki, bazı devletler diğer devletlerden daha güçlü ya da daha zayıftır. Uluslararası ilişkiler teorileri genel olarak analiz düzeyi açısından kategorize edilir. Bu çerçevede, uluslararası ilişkilerde nedensel değişkenin analiz birimi, sistem düzeyi, devlet düzeyi ve birey düzeyi olarak tanımlanmaktadır. Neorealizm’in fikir babası olan Waltz’e göre16 her sistem yapısı ve içerdiği birimlerden oluşmaktadır. Siyasal sistemlerde üç ana unsur bulunmaktadır: düzenleyici prensip (anarşik veya hiyerarşik), birimlerin karakteristikleri (fonksiyonel olarak benzer veya farklı) ve de yeteneklerin dağılımı. Uluslararası sistemin yapısında iki değişmez unsur bulunmaktadır: İlki, merkezi bir otoritenin olmaması nedeniyle düzenleyici prensibin temel olarak anarşik bir özellik arz etmesidir. İkincisi, kimseye muhtaç olmama (self-help) prensibinden dolayı bütün birimler fonksiyonel olarak birbirlerine benzemektedirler. Dolayısıyla, tek yapısal değişken yeteneklerin dağılımı ve asıl belirleyici unsur sistemin ikikutuplu ve çokkutuplu olmasıdır. 16 Bartholomew H. Sparrow, From the Outside In: World War II and the American State, Princeton University Press, Princeton, New Jersey, 1996, pp.12-13. 9 Realizmin, kötümser dünya algısı Thucydides’den Mearsheimer’a kadar tüm realist düşünürleri kapsamaktadır. Gerek insani gerekse uluslararası ilişkilerde çıkarların doğal olarak uyumu fikrini tüm realistler reddetmektedir. Neorelizm devletlerin davranışı konusunda rasyonalist bir teori değildir. 17 Waltz, net bir şekilde teorinin rasyonalite varsayımının olmadığının altını çizmektedir. Zira, yapı devlet davranışını temem olarak sosyalizasyon ve rekabet süreçleri aracılığıyla etkilemektedir. Schweller’e göre tüm realistleri diğer teorilerin temsilcilerinden ayıran üç temel unsur ise: İlk olarak, çatışma gruplarının dünya siyasetinde başlıca aktör olmaları; ikinci olarak uluslararası siyasetin en önemli unsurunun güç olduğu ve üçüncü olarak da uluslararası siyasetin doğasının çatışmacı olduğudur. 18 Soğuk Savaş sonrasında devletlere ne kadar güç yeterlidir sorusu çevresindeki tartışmalar sonucunda neo-realizmde defensif ve offensif realistler olmak üzere iki grup doğmuştur. Waltz’ın başını çektiği defensif realistler eğer aşırı güç elde etmek girişiminde bulunurlarsa sistemin devletleri cezalandıracağı gerekçesiyle devletlerin güçlerinin maksimize etmesinin zararlı olacağını düşünmektedirler. Özellikle, devletlerin hegemonya arayışı defensif realistlere göre akıl karı değildir. Klasik realizm ile neo-realizm arasında altı temel fark mevcuttur: ilk olarak, realizmin kökenlerine ilişkin realist teorinin hangi kaynaklara dayanması üzerine felsefi bir fikir ayrılığı sözkonusudur. Klasik realizm, sosyoloji ve tarih temeline dayalıyken, neo- realizm mikroekonomiden esinlenmektedir. İkincisi, klasik realistler gücü kendinde bir amaç olarak görmektedirler. Devletler, çıkarlarını güç temelinde tanımlarken, güçlerini, dolayısıyla güvenliklerini, maksimize etmeyi amaçlamaktadırlar. Neo-realistlere göre ise güvenlik en üst amaçtır. 19 Üçüncü olarak, temel nedensel değişkenler realistler ve neo- realistler için farklıdır. Klasik realizm devletlerin çıkarları ve güç ulusal davranışı belirler. Diğer yandan, neorealizm, uluslararası sistemin anarş,k yapısı ve yeteneklerin dağılımı üzerinde durmaktadırlar. Dördüncü ve beşinci farklılıklar, yetenek kavramının anlamı üzerinde odaklanmaktadır. Klasik realizm, bir dış politika teorisidir. Özellikle iki devlet ya 17 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, Princeton University Press, New Jersey, 1984, pp. 31-33. 18 Randall L. Schweller “The Progressiveness of Neoclassical Realism”, Progress in International Relations Theory Appraising the Field, Colin Elman and Miriam Fendius Elman (Ed.), MIT Press Massachusetts, pp. 326-347. 19 Waltz, a.g.e., p. 126. 10 da devlet grupları arasındaki göreli yetenek dağılımına (denge ve dengesizlik) önem vermektedir. Sistem düzeyinde yetenek dağılımı veya sistemin kutupluluğu üzerinde durmaz. Morgenthau da “ Bir ulus ya da ittifakla ile diğeri arasındaki güç dengesi tarihsel olarak en önemli göstergedir.”20 Klasik realistler, yetenek kavramını bir birim ya da yapısal bir özellik olarak değil daha ziyade askeri etkileşimin potansiyel bir sonucu gibi devletler arasında ilişkiler olarak değerlendirmektedirler. Birim etkileşiminin bir ürünü olarak görülen, yetenek, devletlerarası davranış ve stratejik etkileşimlerdeki ikili veya daha fazla yetenek eşizliğinin etkilerini tarif eden bir süreç değişkenidir. Buna karşın, neo-realizm bir uluslararası siyaset teorisidir. Sistem düzeyindeki yetenek dağılımına önem vermektedir. Sistemin kutupluluğunu belirleyen ölçek kaç büyük güç olduğudur, onlar arasındaki gücün göreli eşitsizliği değildir. Neo-realistler yeteneklilik kavramını birim düzeyinde bir özellik olarak algılamakta ve bunun belirlenmesi bir devletin toplam askeri gücü ile askeri güce çevrilebilecek kaynaklarından ibarettir. Bu kavram neorealizmin en açıklayacı değişkenini sistem seviyesine yükseltmektedir; uluslararası sistemdeki kutupluluğun bir yapısal özellik olması ise klasik realistler tarafından göz ardı edilmektedir.21 Son olarak, realizmin bu iki yaklaşımı sistem kavramına ilişkin iki farklı yoruma sahiptir. Sistem, “bir bütün oluşturacak gibi birbiraya belli unsurların düzeni”22 ya da “daimi olarak etkileşim içindeki unsurlar seti”23ni ifade etmektedir. Buzan’ın belirtiği gibi, “Sistem kavramında etkileşim hayatidir; o olmaksızın sistem kelimesi bir anlama sahip değildir.”24 Klasik realistlere göre, uluslararası sistem, birimler, etkileşimler ve yapıdan oluşmaktadır. Neo-realistlere göre, adı geçen süreç değişkenleri sistemin özellikleri olarak kabul edilmemektedir. Waltz’a göre,yapının tanımlanmasında birimlerin karakteristik- lerine, davranışlarına ve etkileşimlerine yer verilmemesi gerekir. 25 20 Morgenthau, a.g.e., p.201. 21 Waltz, a.g.e., pp. 126-127. 22 George J. Klir, “The Polyphonic General Systems Theory,” in George Klir, ed., Trends in General Systems Theory,New York, Wiley Interscience, 1972, p. 1. 23 Ludwig von Bertalanffy, General System Theory: Foundations, Development, Applications, New York, 1968, p. 38. 24 Barry Buzan, Charles Jones, and Richard Little, The Logic of Anarchy: Neorealism to Structural Realism, New York, Columbia University Press, 1993, p. 29. 25 Waltz, a.g.e., p. 79. 11 Realizm ve Neorealizm Karşılaştırılması26 REALİZM (Klasik ve Neoklasik Realizm) NEOREALİZM (Saldırgan ve Savunmacı) Uluslararası İlişkilerin Aktörü Devlet Devlet Devletlerin Amacı Güç ve Çıkar Maksimizasyonu Güvenlik Güvenliğin Sağlanması Gücün Maksimizasyonu Maksimum güç (saldırgan realizm) veya Yeterli güç (savunmacı realizm) Devletlerin Özellikleri ve Dış Politikaya Etkisi Var Yok Dış Politikanın Açıklamasında Etkili Unsurlar Devletin doğası (klasik) ve içsel faktörler (neoklasikrealizm) Uluslararası sistemin doğası Bu noktada Kazakistanı incelediğimizde önemli bir bulgu ortaya çıkmaktadır.İki kutuplu uluslar arası sistemde Kazakistanın efektif lideri aynı zamanda Kazakistanı tek kutuplu dünyada bağımsızlığa taşıyan Nursultan Nazarbayev’dir. Realist teorinin öngördüğü gibi Kazakistan da mevcudiyetini korumakla ve kollamakla başbaşa kalmıştır.Bu bağlamda uluslararası sistemde ki her devletin karşılaştığı zorluklarla mücadele etmek mecburiyetinde kalmıştır. Kazakistanın önemli bir özelliği coğrafyasından kaynaklanmaktadır.yeni teşkil edilen uluslar arası sistemde kendisini iki yükselen bölgesel devlet arasında bulmuştur. Bu konumda Kazakistan askeri güç ile komşuluk ilişkilerini dengeleyemeyeceğini kabullenmiş ve iki komşusuyla iyi ilişkileri iktisadi ve ticari ilişkilerini geliştirerek gerçekleştirmeyi öngörmüştür. Realist teoriye göre Kazakistanın çok fazla manevra kabiliyeti bulunmamaktadır.Yine de başarılı bir iç ve dış politikaya sahip olabilmesi için seçilen yolda mesafe katedebilmesi için bilinçli ve tecrübeli bir lidere ihtiyaç duyulmaktaydı. Kazakistanın büyük şansı Nursultan Abuşili Nazarbayev’in şahsında böyle bir lidere sahip olmasaydı. 1.2. Kavramsal Çerçeve: Çok Yönlü Dış Politika Uluslararası İlişkiler teorileri arasında hakim bir konuma sahip olan realizm, devletlerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda güçlerini maksimize etmek durumunda oldukları siyasal koşulları ortaya koyan bir geleneği ifade etmektedir. Diğer bir deyişle, realizm uluslararası ilişkileri temel olarak devletler arasındaki güç mücadelesi olarak görmektedir. Realizmin, özellikle klasik realizmin, uluslararası sistemin temel aktörü olarak devletleri gördüğünü eklemek gerekir. 26 Tayyar Arı, a.g.e. s. 163. 12 Realistler, insan doğasının kötücül ve bencil olduğunu ileri sürerler. 1651 yılında yayınladığı Leviathan’da Thomas Hobbes, doğa halinin koşullarını betimlerken, doğa halinin anarşik yapısının ve rekabetin insanları birbiriyle mücadeleye sürüklediğini belirtir27. Machievelli ile birlikte klasik realistler arasında kabul edilen ve realizmin felsefi kaynaklarından biri olan Hobbes’un “insan insanın kurdudur” deyimi, realizmin, ulus- lararası ilişkilerin doğasına ilişkin kabullerinin de temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, bir dünya hükümeti bulunmaması nedeniyle uluslararası ilişkilerin doğası anarşiktir. Anarşi koşullarında devletler birincil olarak mevcudiyetlerini korumak için güçlerini arttırmak durumundadırlar. Uluslararası ilişkilerde siyasal realizmi ilk olarak kurumsallaştıran Hans Morgenthau ise realizmin altı temel ilkesini ortaya koymuştur: siyasal gerçekçilik, çıkar, güç, ahlak, ılımlılık ve siyasal olan ile olmayan arasındaki ilişki. 28 Realizme göre uluslararası sistemde devletler kapasite ve yeteneklerine göre sınıflandırılır. Bu sınıflandırma üçe ayrılır: büyük, orta ve küçük devletler. Bu sınıflama devletlerin toprak hacminden ziyade uluslararası arenada güç, etkinlik ve etkilerine dayanmaktadır. Örneğin, toprak hacmi olarak Angola büyük bir toprak yüzölçümüne sahip olmasına rağmen uluslararası politikada büyük bir role sahip değildir. Bu bağlamda orta büyüklükteki devlet kavramı önem arz etmektedir. Jordaan’a göre orta büyüklükteki devletler uluslararası güç, kapasite ve etki konusunda ne büyük ne de küçük olan devletlerdir. Yine de uluslararası sistemde denge ve uyum sağlama çabaları gösteren devletlerdir.29 Ancak, Cooper’ın iddiasına göre orta büyüklükteki devlet kategorisinde Güney Afrika, Türkiye, Nijerya ve Arjantin gibi ülkeler de yer almaktadır. Güç, kapasite ve etkileşim açısından da bakıldığında Kazakistan’da bir orta büyüklükteki devlet özelliklerine sahiptir. 30 Kravets’e göre, uluslararası sistemde devletin gücü göz önüne alındığında Kazakistan kesinlikle bir orta büyüklükte devlet statüsüne sahiptir.31 Orta büyüklükteki devletlerin dış politikada büyük devletlerle karşılaştırıldığında manevra alanı nispeten dardır. Buradaki en büyük etkenler, orta büyüklükteki devletlerin 27 Thomas Hobbes, a.g.e. , p. 64. 28 Hans J. Morgenthau, a.g.e., pp. 8-15 29 Eduard Jordaan, “The concept of a middle power in international relations: distinguishing between emerging and traditional middle Powers”, Politikon, November 2003, 30(2), p.165. 30F. Kukeeva, "Realism and Middle Powers: The Case of Kazakhstan Foreign Policy" International Studies Association 48th Year Anniversary, Chicago, 2007, pp.8-9. 31 Nadiya Kravets, “Domestic Sources of Ukraine’s Polity Towards Russia”, http://www.irex.org/system/files/Kravets.pdf, (Erişim: 11/06/2013), p. 4. http://www.irex.org/system/files/Kravets.pdf 13 güç kapasitesinin sınırlı olması ve dış politikaya yön verecek karar-vericilerin yeterli tecrübe ve donanıma sahip olmamalarıdır. Özellikle bağımsızlığını yeni kazanmış Sovyet sonrası devletler için bu durum fazlası ile geçerlidir. Bu bağlamda, orta büyüklükteki bir devlet olarak algılanan Kazakistan’ın farklı bir dış politika arayışı içine girmesi zorunludur. Bu coğrafyada olan ve bu sınırlı kapasiteye sahip olan bir devletin geleneksel dış politikaya sahip olması beklenilmemelidir. Dolayısıyla, bağımsızlığını yeni kazanmış ve devlet kurumları ile ulus inşası sürecinde olan Kazakistan’ın ilk on yıllık dış politikası temel olarak toprak bütünlüğünü koruma ve mevcudiyetini sürdürme hedeflerine dayalıdır. Bu bağlamda, bu temel hedefleri gerçekleştirmek için çok-yönlü (multivector) dış politika yaklaşımı benimsenmiştir. Kazakistan’ın bağımsızlık sonrasındaki başlıca iki problemi ekonomiye ve dış politikaya bağlıydı. Petrol sektörünün geliştirilmesi de özel bir önem arz etmekteydi. Bağımsızlık sonrası süreçte Kazak ekonomisinde ciddi sorunlar ortaya çıktı. İlk yıllardaki ekonomik istikrarsızlık ve çöküşler, örneğin 1994 krizi, sonucu GSYİH %12,6 düştü. 32 Bu durumda Rusya ile bir konfederasyon düşüncesi bile ortaya atılmıştı. Vinokurov’a göre bu sistemik krizden kurtulmak ve sosyal istikrarı sağlayabilmek için konfederasyon fikri bir çözüm olarak görülmekteydi. 33 Cumhurbaşkanı Nazarbayev, Rusya ile yakın iktisadi ve siyasi ilişkileri devam ettirmek niyetindeydi. Bu bağlamda, ekonomi ve dış politika önemliydi. Çok yönlü dış politika tercihi yapılmasına rağmen Rusya’nın önemli bir stratejik ortak olma düşüncesi ve Kazakistan’ı etkileme potansiyelinin yüksek olduğu da kabul edilmekteydi. 34 Bu sıkıntılar Nazarbayev’i çözüm için Batı’ya yönlendirmekteydi. İpek’e göre, belli başlı iç ve dış faktörler Kazakistan’ın çok yönlü dış politikasını şart kılmaktadır. Kavramsal olarak, açıklandığında şu faktörler öne çıkmaktadır: Sovyetler sonrası devlet-inşası sürecindeki rejimin tipi; ulusal kimlik sorunu; toplumsal grupların, özellikle klanların (clans), hükümet politikasına etkisi; Kazakistan’ın denize çıkışı 32 Brian Hindley Kazakhstan and the World Economy: An Assessment of Kazakhstan's Trade Policy and Pending Accession to the WTO, European Centre for International Political Economy, Brussels, p.6. 33 Alexander Libman, Evgeny Vinokurov, Holding-Together Regionalism: Twenty Years of Post-Soviet Integration, Palgrave Macmillan, Hampshire, p.2. 34 Richard W. T. Pomfret, The Central Asian Economies Since Independence, Princeton University Press, New Jersey, 2006, pp.185-186. 14 olmaması, komşu güçlerin çıkarları ve çokuluslu şirketlerin zengin petrol ve gaz sektörlerine yatırımları.35 Cohen’e göre, jeopolitik gelişmeler ne yönde olursa olsun, Kazakistan aynı anda hem Avrasya entegrasyon stratejisini sürdürmüş bunun yanında da ABD, Rusya ve Çin ile özellikle petrol ve gaz sektörlerindeki önemli projeler konusunda fikir alışverişinde bulunmuştur. 36 Kazakistan’ın çok yönlü dış politikasının gerekçesi 1999-2002 yılları arasında Kazakistan Başbakanı olan Kasym-Zhomart Tokayev’in şu sözleri ile en belirgin şekilde ifade edilmektedir: “Birkaç yıl önce, Amerikan yönetimindeki bazı çevreler bizim Rusya ve Çin ile ilişkilerimizi çok kaba bir şekilde algılamaktaydılar. Konuyu şu şekilde görmekteydiler: “Ya bizimlesiniz ya da onlarla”. Kilit bir Orta Asya devleti olarak Kazakistan’ın komşularıyla gerilimli ilişkileri kaldıramayacağını defalarca izah ettik. Bu sadece Kazakistan’ın uzun dönemli ulusal çıkarlarına aykırı değil aynı zamanda bölgesel güvenlik ve istikrarı da olumsuz etkileyecekti. Bizim için Rusya, Çin ve Orta Asya ülkeleri ile ilişkiler stratejik açıdan önemli. Farklı bir politika mümkün değil; zira bu Kazakistan’ın ulusal çıkarlarına aykırı düşer.”37 Sovyetler sonrası devlet-inşası sürecindeki rejimin türü: Bağımsızlık sonrasında her toplum ilk olarak kurumları ve rejimini belirlemek ve inşa etmek mecburiyetindedir. 20. Yüzyılda uluslararası sistemin en genel geçer aktörü ulus-devlettir. Totaliter devlet geçmişinden doğan birimlerin devlet inşa sürecinde kendilerine özgü sorunları mevcuttur. Eski Sovyet coğrafyasında özellikle demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci çok sancılı olmuş; Kazakistan da bundan etkilenmiştir. Ulusal kimlik sorunu: Her devlet her süreçte kimlik tanımlanmasına gerek duymuştur. Örneğin Sovyetler Birliği bir sosyalist insan yaratma çabasına girişmişti. 20. Yüzyılın sonunda yaygınlaşan “anayasal yurttaşlık” modeli ise özellikle demokratik 35 Pınar İpek, “The role of oil and gas in Kazakhstan's foreign policy: Looking east or west?”, Europe-Asia Studies, 59:7, p. 1179. 36 Ariel Cohen, Kazakhstan: The Road to Independence, Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, Stockholm, 2008, p.84. 37 Kasym-Zhomart Tokayev, “Vektory politiki i sosedstva” [Siyaset ve Komşuluk Vektörleri], Çev: Fahrettin İsmailov, Novoe Pokolenie, 29 Aralık 2006. 15 ülkeler tarafından benimsenmişti. Kazakistan, Sovyet dönemindeki milliyetçiliğe olumsuz bakışı bağımsızlık döneminde de sürdürdü. Ulusal kimliğin etnik temelde tanımlanmasından kaçınıldı. Bu bağlamda, Batılı ülkelerdeki modern yaklaşımları Kazakistan’da da uygulanmaya çalışıldı. Toplumsal grupların, özellikle klanların (clans), hükümet politikasına etkisi: Sovyetler Birliği totaliter bir sistem olduğu için demokratik siyasal kültürden yoksundu. Bağımsız Kazakistan, demokratikleşme sürecinde bunu temelden inşa etmek mecburiyetinde kaldı. Kazak tarihine bakıldığında üç ana klan mevcuttu; dolayısıyla aralarında güç mücadelesi kaçınılmazdı. Kazakistan’ın denize çıkışı olmaması: Küreselleşen dünyada uluslararası ticaret devletler için neredeyse en önemli konudur. Uluslararası ticaret ağırlıklı olarak deniz yolu ile gerçekleşmektedir. Kazakistan coğrafi konumu, uluslararası ticarete entegrasyonunda bir engel oluşturmaktadır. Komşu güçlerin çıkarları: Realizme göre uluslararası politika güç mücadelesidir. Uluslararası sistemin anarşik doğası devletleri kendi çıkarlarını korumak ve maksimize etmeye yöneltmektedir. Ulusal çıkarların uyuşmaması devletlerarasındaki çatışmaları doğurmaktadır. Bundan dolayı her ülke kendi ulusal çıkarlarını belirlerken komşu devletlerin çıkarlarına da göz önünde bulundurmaktadır. Çokuluslu şirketlerin zengin petrol ve gaz sektörlerine yatırımları: Sovyetler Birliği sürecinde Kazakistan enerji konusunda en önemli Cumhuriyetlerden biriydi. Daha 1980’lerin sonunda yabancı enerji şirketleri Kazak topraklarına yatırım planları yapmaktaydı. Bağımsızlık sürecinde bu temaslar çok daha sıklaştı ve derinleşti. Serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde özellikle enerji sektörüne önem verilmesi Kazakistan için temel hedefti. Çokuluslu şirketlere de bu hedefin gerçekleştirilmesinde büyük rol verilmişti. 1.3. Kazakistan Tarihinin Önemli Aşamaları Rusya Federasyonu’ndan sonra, Bağımsız Devletler Topluluğu içinde yüzölçümü bakımından ikinci büyük ülke olan ve doğal kaynaklar bakımından oldukça zengin kaynaklara sahip olan Kazakistan Soğuk Savaş sonrası Sovyetler Birliğinden ayrılan devletler arasında en istikrarlı devlet olarak görülmekteydi. Kazakların mevsimsel göç 16 döngülerini gerçekleştirdikleri tarihsel Kazak toprakları, günümüz Kazakistan’ından daha büyük bir coğrafyaya tekabül etmektedir. Bu coğrafya Batıda Volga Nehri ve Hazar Denizi dolaylarından, doğuda Tarım ve İli nehirlerine, kuzeyde Sibirya’dan güneyde Sir Derya nehrine kadar uzanmakta; üç milyon kilometre kareden geniş bir alanı kapsamaktadır. yüzyıllar boyunca bu toprakların sınırları rakip göçebe topluluklar tarafından değişikliğe uğratılmıştır.38 14. yüzyıldan sonra göçebe toplulukların hareketliliğini kısıtlayan Rus ve Çin İmparatorlukları Kazak göçebelerin sınırlarını sabitlemişlerdir. Bu durum ise, Kazakların tarihsel akrabalarıyla etkileşimlerini büyük ölçüde engellemiştir. Halbuki köken olarak, merkezi Türki soya mensup olmakla birlike Kazaklar, dilleri, kültürleri ve dinleri itibariyle Arap, Fars ve Moğollarla da etkileşim içinde olmuşlardır. 19. yüzyıla dek yazılı Kazak kaynaklarına rastlanmamaktadır. Bu dönem için ana bilgi kaynakları yerleşik hayata geçen komşuları tarafından kaydı tutulan antlaşmalar, kronikler, seyahatnameler gibi belgelerdir.39 Kalkan’a göre, 16. Yüzyılın başında, Kasım Han (1445-1523) döneminde, “Kazakların hâkimiyet alanları Sır Derya bölgesinden doğu güneybatı sınırları Yedi Su reyonlarına kadar Karatal Nehri, İli Nehri Bölgesine ve Batı tarafı ise Yayık Nehrine kadar ulaştı. Bu dönemde, ‘Yedi Su bölgesine yerleşmiş olan boylar Uyşin, Kangılı, Dulat, Alban, Suan, Şapıraştı ve Calayırlar’dır. Kıpçak, Argın, Kongrat ve Kereyid gibi boylar Kazak Dalasının doğu güneybatı taraflarına yerleşmişlerdir. Karluklar gibi büyük boylar, İrtiş ile Altay bölgesinde yerleşmiş. Alşın boyu da Aral ile Hazar Denizi arasında mekân tutmuştur.” 40 Güneyde Hüseyin Baykara, Batıda Şah İsmail ile mücadeleye girmiş olan Muhammed Şeybani Han yeni Kazak lideri Kasım Han’ın faaliyetlerine ses çıkarmamıştır. Fakat Hüseyin Baykara’ya karşı kazandığı zaferden sonra Şeybani Han Kuzey’e yönelerek, Kazaklara karşı 1507-1509 yıllarında iki sefer düzenlemiştir. İki ordu birbirlerine karşı mücadelelerinde üstünlük sağlayamamışlardır. Şah İsmail’in Horasan üzerinden Türkistan’a doğru ilerlediği haberini alan Şeybani Han, Kasım Han ile anlaşarak Hanlığını tanımak mecburiyetinde kalmıştır. Kasım Han’ın Şeybani Han’a karşı elde ettiği bu zafer 38 Martha Brill Olcott, The Kazakhs, Stanford: Hoover University Press, 1995, pp. 3-9. 39 Abdulvahap Kara, Kazakistan ve Kazaklar, İstanbul, Selenge Yay, 2013, s.335. 40 Mustafa Kalkan, Kırgızlar ve Kazaklar, İstanbul, Selenge Yayınları, 2006, ss. 145-146. 17 ilk defa bir Kazak hanının Kazakistan’ın tamamına yakın bir kısmını idaresi altında toplaması açısından önemlidir.41 Kalkan’a göre, 16. Yüzyılın başında, Kasım Han (1445-1523) döneminde, “Kazakların hâkimiyet alanları Sır Derya bölgesinden doğu güneybatı sınırları Yedi Su reyonlarına kadar Karatal Nehri, İli Nehri Bölgesine ve Batı tarafı ise Yayık Nehrine kadar ulaştı. Bu dönemde, ‘Yedi Su bölgesine yerleşmiş olan boylar Uyşin, Kangılı, Dulat, Alban, Suan, Şapıraştı ve Calayırlar’dır. Kıpçak, Argın, Kongrat ve Kereyid gibi boylar Kazak Dalasının doğu güneybatı taraflarına yerleşmişlerdir. Karluklar gibi büyük boylar, İrtiş ile Altay bölgesinde yerleşmiş. Alşın boyu da Aral ile Hazar Denizi arasında mekân tutmuştur.”42 Güneyde Hüseyin Baykara, Batıda Şah İsmail ile mücadeleye girmiş olan Muhammed Şeybani Han yeni Kazak lideri Kasım Han’ın faaliyetlerine ses çıkarmamıştır. Fakat Hüseyin Baykara’ya karşı kazandığı zaferden sonra Şeybani Han Kuzey’e yönelerek, Kazaklara karşı 1507-1509 yıllarında iki sefer düzenlemiştir. İki ordu birbirlerine karşı mücadelelerinde üstünlük sağlayamamışlardır. Şah İsmail’in Horasan üzerinden Türkistan’a doğru ilerlediği haberini alan Şeybani Han, Kasım Han ile anlaşarak Hanlığını tanımak mecburiyetinde kalmıştır. Kasım Han’ın Şeybani Han’a karşı elde ettiği bu zafer ilk defa bir Kazak hanının Kazakistan’ın tamamına yakın bir kısmını idaresi altında toplaması açısından önemlidir.43 Tarihsel olarak Kazak Hanlığının doğuşu 15. yüzyıl ortalarında, Balkaş Gölü ve Transaksinya44 arasındaki Moğolistan topraklarında birkaç kabilenin bir araya gelmesiyle başlamıştır.45 16. yüzyıl başlarında Kazak Hanlığı yaklaşık bir milyon nüfuslu Kazakistan topraklarının çoğunluğunun kontrolünü elde etmiştir. 16. yüzyılın ikinci yarısında ise Kazaklar, Özbeklerden Sir-Derya’nın vaha ve otlakları ile ekonomik ve stratejik açıdan önemli olan Otrar, Türkistan, Çimkent ve Taşkent gibi şehirleri almışlar ve bu toprak kazanımları yoluyla, Orta Asya’nın önemli yerleşim bölgeleri üzerindeki kontrollerini 41 K. A. Pişçulina, “Territorya”, Kazak, Almaty, 1994, p.59. 42 Mustafa Kalkan, Kırgızlar ve Kazaklar, a.g.e., s. 145-146. 43 K.A. Pişçulina, Territorya, a.g.e., p. 59. 44 Kazakistan Ülke Raporu, TİKA Yayınları, 1998, Ankara, s. 5. 45 Edward Allworth, (ed.), Central Asia: 130 Years of Russian Dominance: A Historical Overview, Durham, NC: Duke University Press, 1994, p.47. 18 artırmışlardır. Güneye doğru sarkan bu fetihler, 1751’de Kazakların Orta Asya’da İslam’la tanışmalarına yol açmıştır. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla dek geleneksel Kazak toplumu, “âdet” biçiminde isimlendirdikleri dünyevi hukuk ile Şeriat yani İslam Hukukuna dayalı olarak göçebe yaşam tarzı sürmekteydi. Temel geçim kaynağı, hayvan yetiştiriciliğiydi. Geleneksel olarak Kazaklar, yapısal bir hiyerarşi içinde aristokratik, kabilesel ve sıradan insanlar yanında ruhban sınıfının da oluşturduğu dört unsurlu bir toplumsal yapıya sahiptiler. Ayrıca Kazak toplumunda üç büyük boyun etkisi görülmekteydi. Kasım Hanlığı’nın yıkılmasından sonra; Büyük Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz şeklinde 3 alt bölge ortaya çıktı.46 1.4. Kazak-Rus İlişkilerinin Önemli Dönüm Noktaları Tarihsel olarak Kazak-Rus ilişkileri Kazakistan’ın batısındaki ilk Rus ileri karakolunun 1520’de kurulmasıyla başlamıştır. Bunu sırasıyla 1645, 1716, 1718 ve 1720’de Sibirya ve Doğu Kazakistan’dakiler takip etmiş ve sonuçta 1680 ile 1760 yılları arasında Kazaklar üzerindeki Rus nüfuzu artmıştır. 17. yüzyıl sonlarına gelindiğinde Kazak hanları ve sultanları Dzhungarlara47 karşı kendi aralarındaki mücadeleler nedeniyle de Ruslardan yardım talep etmişler ya Rusya’nın korumasına başvurmaya başlamışlardır. Birleşik Kazak Hanlığı dönemindeki Kazaklar arası uyum bozulduktan sonra ise, Rus çarları için Kazak topraklarının işgal edilmesi daha kolaylaşmıştı. 18. yüzyıl boyunca ve 19. yüzyıl başlarında ise, yeni yerleşim yerleri oluşturmaya başlamışlardır. 1864-1865’te Rus ordusu Güney Kazakistan’ı ve komşu Orta Asya emirliklerini neredeyse tamamen fethetmiştir. 1790 ile 1916 yılları arasında Kazaklar, Çarlık sömürü yönetimine karşı sayısız başkaldırı, isyan ve savaş kalkışması içine girdiler. Ruslarla giderek artan bu ilişkilerin görülen ilk somut sonucu bölge ekonomisinde Rusların etkisinin yoğunlaşması olmuştur. Sınır kaleleri kısa bir zamanda ticaret merkezleri ve ekonomik büyümenin havuzları haline gelmiştir. Sibirya’daki Orenburg’dan Taşkent’e tüm Kazak steplerini aşan ve Rus sömürgeciliğinin temel vasıtalarından biri olan stratejik önemdeki demiryolu ağı 46 A. Kayyum Kesici, Dün Bugün ve Hedefteki Kazakistan, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2003, ss.36-40. 47 http://global.britannica.com/EBchecked/topic/175415/Dzungar. Erişim: 02/06/2014. http://global.britannica.com/EBchecked/topic/175415/Dzungar 19 geleneksel göçebe toplumun zayıflamasına ve Rus-Kazak çekişmesinin belirginleşmesine neden oldu. Bu çekişme, 1916’daki Rus karşıtı büyük isyanın ve Bolşevik Devrimi sırasındaki ulusal hareketin en önemli sebepleri arasında yer almıştır.48 1.5. Sovyet Devrimi ve Kazak-Rus İlişkileri “Kazak entelektüelleri Şubat 1917’deki devrimin hemen ardından Kazak idari siyasi sitemini yenileme çalışmalarına girişmiştir. Yerel ideallerin temelini teşkil etmesi planlanan komiteler kurulmuştur. […]Kazak aydınlarının Kazak siyasi hayatına katkıları sadece komite ve kurultay gibi kurumlarla sınırlı kalmamıştır. Yeni kavramlar ve kurumlar da Kazak siyasi hayatına dahil edilmiştir. Kazak aydınları ilk Kazak siyasi partisini kurmuşlar, ilk Kazak özerkliği olan Alaş’ı ilan etmişler ve yine modern anlamda ilk Kazak hükümeti olan Alaş Orda’yı oluşturmuşlardır.”49 Bunlar, Rus devriminin Kazaklar açısından da önemli yansımalarının olduğunu göstermektedir. Sovyet yönetimi, modern Kazak kimliğinin oluşumunda da kurucu bir işleve sahip olmuştur. Bu durum, sadece modern Kazak toplumunun kökten dönüşümünde değil, aynı zamanda geçmişin kapsamlı şekilde yeniden yorumlanmasında da kendini göstermiştir. 1919’da Kazak topraklarının öncel sınırları çizilmiş ve Kazakistan Rusya içerisinde Özerk Sovyet Cumhuriyetine dönüştürülmüştür. 1924-1925’te ise Orta Asya’nın ulusal sınırları resmi olarak belirlenmiştir. Buna göre, beş ana siyasal birimin sınırları netleştirilmiştir. Bu beş siyasal birim, Soğuk Savaş sonrasında beş Orta Asya devletini meydana getirmektedir. Bahsi geçen birimler içerisinden Kazakistan, 1936’da birlik cumhuriyeti statüsü almıştır.50 Bununla birlikte, Sovyet merkezi yönetimi bölgenin Sovyetler Birliği’yle bütünleşmesini sağlamak üzere geleneksel Kazak toplumunu dönüştürmek için olağanüstü bir baskı gerçekleştirmiştir. Giderek artan baskı ortamı 1921’den sonra İslam’ı hedeflemeye başlamıştır. Bu doğrultudaki ilk terör dalgası 1928’de, daha şiddetlisi 1937’de ve sonuncusu ise 1949-50 yıllarında gerçekleşmiştir. Kolektifleştirme programı 1928’de başlayıp, 1932’de son bulmuştur. Bu program bir milyonun üzerinde insanın yaşamına mal olmuş; 400.000 Kazak, Çin, İran ve Afganistan başta olmak üzere diğer ülkelere kaçmış, 48 Martha Brill Olcott, The Kazakhs, a.g.e. ss. 13-21. 49 İbrahim Kalkan, Kazakistan’da Siyasi Modernleşmenin Kökenleri, Arayış Yayınları, 2013, ss.313-314. 50 Mehmet Sayar, Kazakların Uyanışı, TİKA Yayınları-77, Ankara, ss.166-174. 20 kolektifleştirme ve iskan etme trajedisi tüm bir kültürün yok olma noktasına gelmesine yol açmıştır. Nitekim 1930’ların ortasına gelindiğinde, geleneksel Kazak toplumu neredeyse tamamen yok edilmişti. Öte yandan, 1930’larda Sovyet rejimi Kazakistan’da ciddi boyutlarda sanayileşme hamlesi başlatmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında da sürdürülen sanayileşme, özellikle 1950 ve 1960’larda doruk noktasına ulaşmıştır. Bu dönemde, Kazakistan, Sovyetler Birliği’nin sanayileşmiş en önemli bölgelerinden biri haline gelmiştir. Bunu, tahıl üretimi arttırmak için 1950’lerde girişilen, bakir toprakların tarıma açılması politikası izlemiştir. Bu politikaların en önemli sonucu ise Kazakistan’ın demografik yapısındaki köklü değişimler oldu. Kazak toprakları büyük oranda Rus ve Avrupalı nüfusa açılmış ve neticede Kazaklar kendi ülkelerinde bir azınlık haline gelmişlerdir. Siyasal olarak da ülkedeki tüm gelişmeler, Moskova tarafından kontrol edilmiştir. 1962’den 1986’ya kadar Kazakistan’da Dinmuhammed Kunaev dönemi yaşanmıştır. Leonid Brejnev’in kontrolü altındaki Kazakistan, anahtar bir öneme sahip görülmüş ve Sovyetler Birliği’ndeki konumunu sağlamlaştırmıştır. Kazakistan Sovyetler Birliği’nin en önemli petrol ve enerji merkezlerinden biriydi. Ayrıca büyük bir tahıl ve et üreticisi olan Kazakistan Sovyet nükleer tesislerinin ve uzay programının önemli kısmına ev sahipliği yapıyordu. Brejnev döneminde Kazak yönetici eliti etkin bir şekilde ülkenin siyasal ve ekonomik hayatını kontrol etmeye başlamıştır. Bu gelişme ise ironik olarak, Rus ve emperyalizm karşıtı duyguları kışkırtan kültürel bir uyanışı tetiklemiştir. Ancak Gorbaçov’un Perestroyka kampanyası sırasında 1986 yılında Kunaev’in ‘Altın Dönemi’ sona ermiştir. Kazakistan Komünist Parti Genel Sekreteri olan Kunaev Aralık 1986’da karıştığı pamuk üretimi skandalı gerekçe gösterilerek görevden alınmış ve yerine olan Rus kökenli Gennady Kolbin getirilmiştir. Bu değişiklik, Kazak öğrencilerin geniş çaplı protestolarına neden oldu. Protestoların hedefi Kazakistan’ın lideri olarak Rus kimliğine sahip olan birinin getirilmesiydi. Gorbaçev’in talimatıyla protestolar şiddetli bir şekilde iki gün içinde bastırıldı. 1986 Alma-Ata protestoları (Jeltoksan Aralık olayları) Sovyetler Birliği için bir dönemin başlangıcı olmuştur. Protestolar, SSCB’deki tüm cumhuriyetlerden takip edilmiş ve alttan alta oluşan Sovyet karşıtı hareketler kendilerini gösterme fırsatı bulmuşlardır. 21 Moskova’daki demokratik hareket ve hepsinden önce de Kazak ulusal kimliği üzerinde önemli ölçüde etkili olmuştur.51 1986 Aralık (Jeltoksan) olaylarının bastırılması ile, katı politik sistemin yeniden yerleşmesi söz konusu olmuştur. Ancak öte yandan, Orta Asya’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi Kazakistan’da da İslam’a dönük ilginin yeniden uyanışı söz konusu olmuştur. Küçük sosyo-politik örgütlenmeler şekillenmeye başlamıştır. Bunlardan ilk resmiyet kazananı, Olcas Süleymanov’un bir çevreci hareket şeklinde başlattığı Nevada- Semipalatinsk nükleer karşıtı hareketi olmuştur. Bu çevreci hareket Kazakistan’ın bağımsızlık sürecinde halkın harekete geçirilmesi ve milli kimliğin oluşturulmasında önemli rol oynamıştır. 1990’larda bir araya gelen bu gibi gruplar tek etnik unsuru barındıran ve ağırlıklı olarak milliyetçi boyutu ağır basan örgütlenmelerdi. Ana Kazak grupları arasında, Azat, 51 Füsun Kara, “Almaata’da 1986 Aralık Olayları: Jeltoksan”, Turkish Studies, Sayı:7/4, Sonbahar 2012, Ankara, ss. 417-426. 22 Alaş ve Zheltoksan gibileri sayılabilir. 1991 Başkanlık Seçimlerinde ise Kazakistan’ın eski komünist lideri olan Nursultan Nazarbayev, tek başına girdiği seçimlerde rakipsiz bir şekilde ülkenin ilk başkan seçilmiştir.52 Neticede Sovyetler Birliği’nin sona erdiği, Belovezkaya Pusha Antlaşması ile 3 slavik unsur (Rusya, B.Rusya, Ukrayna) tarafından ilan edildiğinde, buna ilk tepki gösteren lider Nazarbayev olmuştur. Kendi durumları belirsizleşen Türk Cumhuriyetleri, Nazarbayev’in girişimiyle bir Türk Birliği kurma teşebbüsü içine girince, Bağımsız Devletler Topluluğu’nu diğerlerine de teşmil etmek ihtiyacı hasıl oldu. 20-21 Aralık 1991’de Alma-Ata’da toplanan ikinci bir BDT Zirvesiyle Sovyetler Birliği resmen tarihe karıştı; onun yerine Bağımsız Devletler Topluluğu oluşturuldu. Kazakistan, tarihinde sembolik öneme sahip 1986 Aralık protestolarından beş yıl sonra 16 Aralık 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiş ve kısa süre içinde uluslararası toplumun kabul gören bir üyesi haline gelmiştir. Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra Nazarbayev, ülkeyi bir arada tutacak ve barış içinde bir arada yaşamaya bağlı otoriteye sahip tek lider olarak görüldü. Ancak bağımsızlık aynı zamanda şöyle bir algıyı da beraberinde getirdi. Bu, Kazaklardaki nükleer silaha sahip ya da nükleer silahı elde edebilecek düşmanlarla çevrili oldukları algısıydı. Sözü edilen algı, bağımsızlık sonrası Kazakistan’ın güvenlik politikasını etkilemiş ve güvenlik doktrinlerinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.53 1.5.1. Sovyetler Birliği’nin Dağılması Sonrasında Kazakistan Dış Politikasının Yeniden Yapılandırılması 1.5.1.1. Jeopolitik Konum ve Komşularla İlişkiler Martha Brill Olcott’un deyimiyle Orta Asya Cumhuriyetleri bağımsızlığa yakalanmıştı.54 Esasen, diğerleri gibi Kazakistan’ın da bu alanda hazırlıksız ve tecrübesiz 52 Komsomolskaya Pravda, 13 Nisan 1991. 53 Abdulvahap Kara, Eski Devirlerden Günümüze Kazakistan ve Kazaklar, Selenge Yayınları, İstanbul 2013, s. 312. 54 Martha Brill Olcott, The Kazakhs, a,g,e., pp. 68-70. 23 olmasından ötürü herhangi bir temel esasa dayanmadan kendi güvenlik politikasını inşa etmekten başka çaresi yoktu. Hiç kuşkusuz, bu bir strateji olmanın ötesinde, geçici ama başarılı bir önlem olmuştur. Yine de, Kazakistan’ın güvenlik politikası dış oluşumların basit bir yansımasından daha fazlasıydı. Bu politika geçici bir önlem alma anlayışından, amaca yönelik kasti bir tutuma doğru dönüşmekteydi. Hem Sovyetlerle oluşturulan ortaklıklar hem de yabancı ülkelere ilişkin çalışmalarla Kazak dış politikasının uzun erimli stratejik yönelimleri oluşturuldu. Bu süreç içinde, seçkin bir Kazak siyasi sınıfı meydana getirildi; bu sınıf günümüzde de Kazakistan dış politikasının karar alma sürecinde aktif rol oynamaktadır. Dolayısıyla yerleşik bir politik karakter olarak Kazakistan dış ve güvenlik politikasında etkinliğini sürdürmektedir. Bağımsız Devletler Topluluğu’na karşı Kazakistan dış politikasının temel anlayışı Milletler Topluluğunun her anlamda güçlendirilmesine ve özellikle Rusya ile iyi ilişkilerinin devam ettirilmesine dayanmaktaydı. 1991-2001 döneminde, Kazakistan, dış politikada kendini ‘Avrasya Köprüsü’ olarak adlandırırken; ülkesini Doğu ve Batı medeniyetlerinin bir parçası olarak konumlandırma algısı üzerine dayandırmaktaydı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkmış, Rusya Federasyonu’nun ardından en büyük yüzölçümüne sahip ikinci sıradaki ülkel olarak Kazakistan, Orta Doğu çöllerinden Sibirya’ya, Çin’den Volga’ya kadar uzanan bir coğrafya üzerinde, tam da Avrupa ve Asya’nın kesişme noktasında yer alıyordu. Bu jeopolitik konumdan ötürü Kazakistan’ın Doğu ve Batı kültürleri arasında köprü kurmayı denemekten başka t e r c ih yapma imkanı yoktur. Aynı zamanda zorunlu gibi görünen bu seçim Kazakistan’ı iki kültür arasında tercih yapacak olmanın getireceği olası kanlı sonuçlardan da korumuş olacaktı. Bu bağlamda, Kazakistan çağdaş dünyada jeostratejik konum olarak önemli bir rol oynamaktadır. Ama her şeye rağmen bağımsızlık sonrasında Kazakistan eski Hıristiyan Sovyet cumhuriyetlerinden çok Müslüman Sovyet cumhuriyetleri ile çok daha yakın ilişkiler kurmaya dikkat etti. Öyle ki, Orta Asya’da 5’li ziyaretler ve buluşmalar giderek bir gelenek haline gelmiştir. Türkiye’de gerçekleştirilen bu görüşmelerden birinde Azerbaycan lideri Elçibey de bu ‘Orta Asya Bloğu’na katıldı. Dolayısıyla Rusya ile aralarında var olan 24 uluslararası işbirliğine alternatif olarak Müslüman ülkeler, kendi aralarında yeni uluslararası ortaklar arıyorlardı. 55 Kazakistan’ın Doğu komşuları arasında en güçlü ve yakın ilişkiler kurduğu Çin ise, dış politikada özel bir yer tutuyordu. Kazakistan-Çin ilişkileri oldukça olumlu başlamış ve gelişim göstermişti. Fakat ilişkilerde zaman zaman gerginlikler yaşanmaktaydı. Kazakistan’da Çin’in farklı tarihsel kaynaklara ve belgelere dayanarak toprak iddia edeceğine dair kuşkular vardı. Geleneksel olarak, iki taraf da Orta Asya’daki Çin-Rusya ve Çin-Sovyet sınırının adilce çizilmediğini düşünüyor, fakat uluslararası hukuk çerçevesinde bunu bölge istikrarının temeli olarak koruma taraftarı görünüyorlardı. Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in 1993’te Çin’e yaptığı ziyaret ve Çin Başbakanı LiPeng’in Kazakistan’a ziyaretinden sonra, Nisan 1996’da Şanghay Antlaşması’nın yapılması, ikili ilişkilerde önemli bir ivme yaratmıştır. Her şeyden önce bu antlaşmadan sonra sınır sorunları gerginliğe yol açmadan çözümlenebilmiştir.56 1.5.1.2. Kazakistan Güvenlik Politikasında, Nükleer Silahsızlanma Tercihi 1991’den itibaren Kazakistan özellikle Sovyetler Birliği’nin nükleer mirasından kaynaklanan çetrefilli problemlerle karşılaşmıştır. Bağımsızlık sürecine kadarki son kırk yıl boyunca, Kazakistan eski Sovyetler Birliği’nin en büyük stratejik karargâhlarından biriydi. Kazakistan toprakları üzerinde, nükleer silahların test edildiği Semipalatinsk bölgesi, nükleer silahların test alanı olarak kullanılıyordu. Bunun yanında Kazakistan yüksek oranda uranyum hammaddesi kaynaklarına da sahipti. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile birlikte, Kazakistan pratik anlamda, Müslüman Dünyadaki tek nükleer güç olma konumundaydı. Fakat, Kazak liderliği nükleer silahlanma kompleksi üzerindeki hakiki kontrolün Moskova’da olduğunun farkındaydı. Bu yüzden Alma-Ata yönetimi, öncelikle Bağımsız Devletler Topluluğu hakimiyeti altında kalarak stratejik gücü ve dengeleri muhafaza etmeye çalıştı. Fakat giderek ABD ile Rusya’nın baskıları altında kalmaya başlayan Kazakistan, START-I antlaşmasına giriş niteliğinde 55 Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya İle İlişkiler”, Türk Dış Politikası Cilt:II 1980-2001, Baskın Oran (Ed.) İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.93. 56 Robert Legwold, The Major Powers, Kazakhstan and the Central Asian Nexus, American Academy of Arts and Sciences, Cambridge, 1996, pp. 130-133. 25 olan Lizbon Protokol’ünü imzalayarak ülkesinde bulunan nükleer savaş başlıklarının 14 ay içinde ve füzelerin ise 3 yıl zarfında yok edilmesi yükümlülüğünü üstlendi. 57 Nükleer problemin bir başka boyutu daha vardı: Batı'nın, ‘Orta Asya ve Ortadoğu’yu büyük bir nükleer kuvvet oluşturma temelinde birleştirebilecek olası bir İslami ülkeler bütünleşmesinin muazzam bir tehdit oluşturabileceği düşüncesi’. Dolayısıyla Batı, Kazakistan ve diğer Orta Asya devletlerine mensup bilim adamlarının İran’a ve Orta Doğu’nun diğer bölgelerine gidip, bilgilerini oralara ulaştırmalarından endişeleniyordu. Batının bu endişesinin kendince haklı sebepleri vardı. Bu sebeplerin temelinde Kazakistan’ın kendi nükleer siyasetini tanımlayıp Orta Asya ülkeleri ile birlikte Uranyum ticaretine başlamaları gibi bir ihtimal yatıyordu. Görünen o ki, dile getirilen bu endişeler bir çeşit baskı ve önleyici tedbir olarak ele alınabilirdi. Buna rağmen, kontrolsüz bölünebilir malzeme ve teknolojilerin çoğalması önemli bir sorundu. Nesnel olarak, Kazakistan’ın nükleer silahlanmanın yayılmasını önlemeye ve silahsızlanma kararlarına önemli katkıları olmuştur. Öncelikle nükleer test alanını ve ateşleme merkezlerini kapatan tek ülkeydi. Bunun dışında, Kazakistan toprakları üzerinde yer alan, eski Sovyetler Birliği’ne ait olan askeri malvarlığı, çeşitli sınırlandırmalar ve fonksiyonlarının tamamen tasfiye edilmesi yoluyla kontrol altında tutuluyordu. 1.5.1.3. Kazakistan’ın START-I Antlaşması’na İlişkin Yaklaşımı Kazakistan’ın nükleer silahsızlanma alanındaki siyasetini anlamak için START-I Antlaşmasına ilişkin tutumunu ele almak gerekmektedir. Bu çerçevede bilinmesi gereken önemli bir nokta da antlaşmanın kaderinin sadece Kazakistan’a bağlı olmadığıydı. Bilindiği kadarıyla, Kazakistan ve Ukrayna’nın kendi topraklarındaki nükleer silahların tasfiyesi için ilave güvenlik teminatlarına ihtiyaçları vardı. Kazakistan ve Ukrayna siyasi liderleri, kendi topraklarındaki bu nükleer silahların varlığını bir bakıma da kendi ülkelerinin güvenliğini korumak için kullanabilecekleri bir güvenlik teminatı olarak görüyorlardı. Bazı politikacılar ve akademisyenler ise START-I çerçevesinde Kazak toprakları üzerinde var olan nükleer başlıklı mobil balistik füzelerin mukadderatının Rusya ile birlikte belirlenmesine itiraz etmekteydiler. Fakat gelecekte 57 Gökhan Telatar, “Sınırlı Çıkarlardan Askeri Angajmana ABD’nin Orta Asya Politikası”, Uluslararası Sistemde Orta Asya Dış Politika ve Güvenlik, USAK Yayınları:60, Ankara, 2013, ss.30-33. 26 Kazak ulusal güvenliğini ilgilendirecek herhangi bir plana Rusya’yı dâhil etmemek pek mümkün görünmüyordu. Bunların dışında dağıtılmış nükleer füze bileşenlerini kimin sahipleneceği ve bu stratejik nükleer kuvvetleri hangi ülkenin sahipleneceği gibi konularda birçok anlaşmazlık da bulunmaktaydı. Rusya sadece tek bir ülkenin nükleer silahları sahiplenebileceğini iddia ediyordu; o da kendisiydi. Ancak Kazakistan, bu yaklaşıma tepki göstermişti. Örneğin, bu esnada yapılan görüşmelerden birinde, Cumhurbaşkanı N. Nazarbayev Bağımsız Devletler Topluluğu’nun mevcut vaziyetinin devam ettirilemeyeceğini; hatta Rusya’nın bu tavrının devam etmesi durumunda askeri birlik projesinin ortadan kalkabileceğini işaret etmiştir. 58 Her şeye rağmen, 13 Aralık 1993 tarihinde Kazak Parlamentosu (Kazak Yüksek Sovyeti) Nükleer Silahsızlanma antlaşmasını onayladı. Bu antlaşma, ülkenin “nükleer silahsızlığı” durumunu resmileştiriyordu. Böylece Kazakistan topraklarında nükleer silahların vazgeçilmiş oldu.59 Kazakistan güvenlik politikası ülkenin ekonomik ve etnik hususiyetlerini dikkate alan birçok faktörden de etkileniyordu. Ekonomik yönden Rusya ile yakın ilişkilerin korunması ihtiyacı, Sovyet döneminde kurulan ekonomik alt yapının bir gerekliliği idi. Kazakistan ekonomik yapısı 1950-1960 yılları arasında Sibirya’da kurulan Rus sanayi tesislerini desteklemek üzere oluşturulmuştu. Bu açıdan askeri ve stratejik faktörler ele alındığında, Kazakistan bir anlamda Moskova’yla uyumlu olmaya zorlanmıştı.60 Lizbon Protokolü ile, Kazakistan’ın nükleer silahsızlanma ve START-I antlaşmasını onaylaması, Alma-Ata yönetimini, ulusal güvenliği ve birliği için daha etkili güvenceler arayışına götürmüştür. Bu yüzden Kazak liderliği “Asya’da Etkileşim ve Güven İnşası Değerleri” adı altında kapsamlı bir siyaset izleye gelmiştir. Bu siyaset, Asya’da bir güvenlik ortamı oluşturmaya ve bölge devletlerinin ortak çıkarlar paylaştıkları anlayışından yola çıktıkları varsayımına dayanmaktaydı. İstikrarlı barış koşullarını sağlamak ve dayanaklı kültürel ve ekonomik kalkınma için öngörülen gerekliliklerdi. Kazakistan, Asya devletleri ile barışçıl biraradalığı ve işbirliğini amaçlayan bu süreci; belli oranda denge sağlama, her bir devletin egemenlik hakkına saygılı bir şekilde askeri 58 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 2008, ss. 605-606. 59 Barry Leonard, Proliferation and the Former Soviet Union, Diane Publishing, U.S. Government Printing Office, Washington, 1994, p.14 60 Alain Giroux, Kazakistan Asya Devinin Potansiyeli ve Ekonomik Modeli”, Unutkan Tarih Sovyet Sonrası Türkdilli Alan, Semih Vaner (ed.), İstanbul, Metis Yayınları, s.325. 27 anlaşmazlıklara girme riskini azaltacak, ekonomik işbirliğini geliştirecek ve her bir ulusal kültürün özgün niteliklerini ve onların ulusal etnik ve dini ritüellerini/geleneklerini kabul/tolere edebilecek bir olgu olarak algılıyordu. 61 1.5.1.4. Kazakistan’ın Askeri Yapılanması Öte yandan kendi ulusal ordusunu kurma sürecinde Kazakistan zorlu problemlerle karşılaşmıştır. Bağımsızlık sonrasında Kazakistan’a hizmet eden bütün eski Sovyet komutanlarının varılan hükümetler arası antlaşmaya göre Rusya’ya geri dönmeleri öngörülmüştü. Kazak hükümeti bu noktada olası bir radikal askeri kadro göçünden de oldukça tedirgin olmuştu. Bu durum Kazakistan savunma kapasitesinde gözle görülür bir düşüş olarak algılanabilirdi. Bu ihtimal, tam da Kazakistan’ın silahlı kuvvetlerini yeniden düzenlemesi gerektiği bir dönemde ortaya çıkmıştı. Askeri yapıyı kalkındırmak sadece radikal tedbirleri değil aynı zamanda ciddi harcamalar yapılmasını da gerektiriyordu ki bu koşulları Kazakistan karşılayabilecek durumda değildi.62 Kazakistan’ın diğer bir savunma problemi de büyük oranda eski Sovyet test bölgelerinden ve uzay üssü Baykonur’dan kaynaklanıyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Baykonur üssü egemen Kazak cumhuriyetinin mülkiyeti haline geldi ve o dönemde genç uzmanları eğitmek için yeterli teknolojik donanıma sahip değildi. Kazak hükümeti kendi toprakları üzerinde bulunan bu nükleer teknik alanı kendi iradesiyle ortadan kaldıramıyordu. Kazak hükümeti kendi toprakları üzerinde kurulmuş olan bu tesisi yasal olarak işletebilme hakkına sahipti. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Nazarbayev Rusya’nın Uzay Programına müdahale etme sonucunu doğuracak olan böyle bir tasarrufun Kazakistan’ın çıkarlarını baltalayabileceğinin de farkındaydı. Bu yüzdendir ki, Aralık 1993’te Rusya ve Kazakistan Baykonur problemini kendi aralarında, üssün kira süresini uzatan bir anlaşma yaparak çözdüler.63 1.5.1.5. Batının Gözünde Kazakistan’ın Jeopolitik Önemi Batılı devletler Soğuk Savaş’ın ardından dikkatlerini Orta Asya’nın yeni bağımsız devletleri üzerine ve özellikle de Kazakistan’a çevirmişlerdi. Bunun en önemli nedeni 61 Efe Çaman, “Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Dış Politikası, Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı”, Avrasya Dosyası 12/1, 2006, ss. 185-214. 62 Abdulvahap Kara, a.g.e, s. 334. 63 http://www.russianspaceweb.com/baikonur.html (Erişim: 25.11.2013) http://www.russianspaceweb.com/baikonur.html 28 Kazakistan’ın jeopolitik konumuydu. ‘Orta Asya: Yeni Jeopolitik’ adlı kitabında ABDlı stratejist Graham Fuller; Batı’nın Orta Asya’daki temel çıkarlarını şöyle sıralamıştır: 1) Sovyet nükleer silahlarının Kazakistan topraklarından temizlenmesi; 2) Hazar Denizi’ndeki geniş hidrokarbon yataklarının üretime dâhil edilmesi; 3) Bölgenin İslami coğrafyaya olan yakınlığı ve iç içeliğinden istifade edilmesi; 4) Bölgenin belirgin olmayan siyasal şartlarının demokratikleştirilmesi; 5) Bölgedeki Rusya faktörünün dengelenmesi ve kontrol edilmesi. Bütün bu faktörler ve güdüleyiciler Batının Kazakistan ve diğer Orta Asya cumhuriyetleri üzerindeki politikasını şekillendirici etkide bulunmuştur. Buna ilişkin olarak, Batının öncelikli hedefi Kazakistan’daki bütün nükleer silahların olabildiğince hızlıca ortadan kaldırıldığından emin olmaktı. Ayrıca, - Hazar Denizi’nde ABDn ticari şartlarını oluşturmak, - Boru hattı güzergâhlarına Batının istediğini doğrultuda tesis etmek, - İran’ı bölgeden izole etmek, - Rusya’nın Hazar petrolü üzerinde kontrol kazanmasını engellemek, - Bölgede kökten dinci rejimlerin oluşumunu mâni olmak ve - Bölgede bağımsızlığını yeni kazanmış olan ülkelerin iç politikalarını Batı çıkarlarına uygun ve Batı demokratik modelini örnek alacak şekilde formüle etmekti. 64 Bu noktada Batı politikalarını tamamen ABD çıkarları ile örtüşür tanımlamak da ciddi bir yanılgı olacaktır. Çünkü Batı kavramı temel olarak iki temel aktörden oluşuyordu: ABD Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği. Bağımsızlığını yeni kazanan bir ülke olarak Kazakistan iki temel oyuncuyla, yani ABD kadar Batı Avrupa Devletleri ile olan ilişkilerini de göz önünde bulunduruyordu. Bu yüzden, Kazakistan’ın Batı ile ilişkileri ABD ve Avrupa Birliği arasındaki karşılıklı çıkar ve çatışmalar bağlamında olduğu kadar, onların bir noktada buluşabildikleri ortak stratejiler üzerinden de değerlendirilebilir. 65 64 Graham E. Fuller, “Central Asia: The New Geopolitics”, Santa Monica CA: RAND Cooperation, 1992, pp. v-vi. 65 Commission Communication, The EU’s Relations with the Newly Independent States of Central Asia, Brussels, 1995, pp.1-4. 29 Kazakistan Cumhuriyeti bağımsızlık sonrası güvenlik politikasını imal etme sürecinde birbirinden farklı istikrarsızlıklarla karşılaşmıştır. Bu istikrarsızlıkların çoğunun temeli yakın Sovyet geçmişinden kaynaklanıyordu. İstikrarsızlığın şüphesiz birçok kaynağı vardı. Bunun en önemli sebepleri arasında; etnik kargaşalık ve ayrımcılığın yükselişi, savunmasız kalan ama önemini daha da artıran jeopolitik pozisyonu, komşu ülkelerin nükleer güçlerinin çok tehditkâr düzeylerde oluşu gibi sebepler yer alıyordu.66 Sovyetler dönemi boyunca, Orta Asya Cumhuriyetleri Sovyetler Birliği sınırlarının ötesindeki dünya ile çok nadiren ilişki kurmuştur. Yani dış dünya ile aralarındaki bilgi alış verişi oldukça kısıtlıydı. 1991’de Sovyetler Birliği yıkıldığında uluslararası kamuoyunda bölgeye yönelik yüksek oranda bir kayıtsızlık ve bilgisizlik hakimdi. Bu kayıtsızlığın temel nedenleri ise uluslararası toplumun bölgeye ilişkin güvenilir kaynaklardan yoksun olması ve ellerinde Orta Asya ile ilgili çok az bir bilginin bulunmasıydı. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Orta Asya’daki genel kamu kesimlerinde olduğu kadar toplumun katmanında da güvensizlik duygusunun perçinlenmesine sebep olmuştur. Bu güçlü endişelerin ardında pek çok sebep bulunabilir. En güçlü sebep ise bölgenin yabancı düşman güçler tarafından çevrelenmesi algısı şeklinde oluşmuştu. Bu algı ile bölgede yerleştirilmiş bulunan kitlesel kimyasal tahrip edici silahların varoluşu arasında önemli bağlantılar bulunmaktaydı. Nitekim bağımsızlığını yeni kazanmış olan Orta Asya ülkeleri askeri güç bakımından oldukça zayıf ve savunmasızdı. Milli orduları hemen hemen yoktu ve aynı zamanda kendi toprakları üzerine yerleştirilmiş Sovyet tesislerinde doğrudan kontrolleri/kontrol hakları da mevcut değildi. Diğer ülkelerle aralarındaki diplomatik, kültürel ve ticari ilişkiler zamanla arttıkça ve uluslararası örgütlere üyelikleri hasıl oldukça, bu ülkelerin ulusal güvenliklerine tehdit oluşturan dış güçler korkuları da aşamalı olarak azalmaktaydı. Batı için Sovyet sonrası Orta Asya 1991’de iki temel tehlike arzediyordu: - Radikal İslamın hızlı yayılış ihtimali, - Kitlesel imha silahlarının özellikle de Kazakistan nükleer silah kaynağının yayılış olasılığı. 66 Sally N. Cummings, “Kazakhstan: an Uneasy Relationship – Power And Authority In The Nazarbaev Regime”, Sally N. Cummings (ed), Power and Change in Central Asia, London&New York: Routledge, 2002, pp.59-73. 30 İlerleyen süreçte belirginleşen bir durum da; Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlık tecrübeleri arttıkça, İslam’ın bölgenin geleneksel dini ve yerel kültürün temeli olmasına karşın, toplumda aktif bir gücü teşkil etmemeye başlamasıydı. Bu yüzdendir ki, radikal İslam bu süreçte gerçek bir tehlike oluşturabilecek gibi görünmüyordu. Kazakistan toprakları üzerindeki nükleer cephaneliğe yönelik endişeler ise mevcut durumun tamamen yanlış anlaşılması üzerinde kurulmuş bir algıydı. Her ne kadar stratejik ve taktiksel kullanıma uygun nükleer silahların Kazakistan’a yerleştirilmiş olması bir tehdit gibi gözükse de, Kazak Hükümeti’nin bu silahlar üzerinde operasyonel kontrolü ve de doğrudan erişiminin olmaması bu tehdidi ortadan kaldırıyordu. Bu durum Semipalatinsk nükleer test alanı ve Baykonur’daki uzay üssü için de geçerliydi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Cumhurbaşkanı Nazarbayev Kazakistan’ın, bağımsız nükleer politikasını oluşturması için çaba harcadı. Diğer taraftan ulusal lobi, nükleer kaynakların ortadan kaldırılmasının Batının çıkarları ile tam uyuşmayacağından endişe duyuyor ve bu kaynakların en azından uluslararası kamuoyu tarafından daha fazla imtiyazlar sağlanana kadar korunması gerektiği düşüncesini savunuyordu.67 Ancak Nazarbayev’in bu düşünceleri gerçekleşmedi. Kısa bir süre içinde, (1992’nin ortalarına gelindiğinde) bütün nükleer silahlar, 1995 baharına kadar ise tüm stratejik silahlar ortadan kaldırıldı.68 Kazakistan 1994’te Nükleer Silahsızlanma Antlaşması’nı imzalayan ülkelerden birisiydi. 1995 Budapeşte Memorandumu’nun tedbirleri dâhilinde ise Baykonur Üssü ve Semipalatinsk Nükleer Test Alanı Kazak- Rus ortak savunma planın bir parçası olarak Rus kontrolüne bırakıldı. Bütün bu antlaşmaların neticesinde Kazakistan’da nükleer silahlarda kaynaklanan endişeler ortadan kalkmış oldu.69 1.5.1.6. Bağımsızlık Sonrasında Kazakistan’ın Sosyo-Ekonomik Sorunları Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından 4 yıl sonra, Orta Asya’daki istikrarı tehdit eden politikalar kendilerini göstermeye başlamışlardır. Bu bağlamda Kazakistan’daki toplumsal sorunlar ön plana çıkmıştır. Yani bölgedeki sosyal ve ekonomik bölünme tehditleri, Sovyet 67 Boris Najman, Richard Pomfret, Gaël Raballand, The Economics and Politics of Oil in the Caspian Basin: The Redistribution of Oil Revenues in Azerbaijan and Central Asia, Central Asia Research Forum, Routledge, 2007, pp. 22-25. 68 http://www.kazakhstan.org.tr/index.asp?sayfa=55. Erişim: 21/12/2013. 69 http://www.sabah.com.tr/Dunya/2012/03/31/2-nukleer-guvenlik-zirvesi-ve-nazarbayevin-onerisi. Erişim: 21/12/2013. http://www.kazakhstan.org.tr/index.asp?sayfa=55 http://www.sabah.com.tr/Dunya/2012/03/31/2-nukleer-guvenlik-zirvesi-ve-nazarbayevin-onerisi 31 sisteminin dağılmasıyla birlikte tetiklenmiştir. Organize suçlar, yolsuzluk ve yozlaşma ciddi oranda artış göstermiştir. Organize suçlar Kazak toplumunda kemikleşmiş bir olgu haline gelmiştir. Klan sistemine bağlı bir nevi “mafyalar dünyası”, tüm toplumu kuşatmıştır. Bireysel zenginliklerin kazanılmasıyla rüşvet ve dolandırıcılık tekelleri üzerindeki koruma artmış ve dolayısıyla şiddet baş göstermiştir. Hukuk ve kamu düzenindeki bozulmanın temel sebebi olarak ise, kaynağı büyük oranda Afganistan olan “uyuşturucu kaçakçılığının” çok fazla artması geliyordu. Uyuşturucu kaçakçılığıyla beraber silah kaçakçılığı da artış göstermiştir. Çeşitli Sovyet, Çin ve İsrail silahlarının imal edildiği Tacikistan sahası silah kaçakçılığında temel üs noktalarından biriydi.70 Bölgedeki etnik çeşitlilik ve karmaşa da silahlanma olgusunu besleyen bir unsurdu. Orta Asya Cumhuriyetlerinin tamamı heterojen etnik kökenli bir yapıya sahiptir. Kazakistan’da farklı etnik kökenlerden gelen nüfus, tüm nüfusun %55 ‘inden daha fazlasını oluşturmaktaydı. Kazaklar, Sovyet döneminde nüfusun sadece %45’ini oluşturuyorlardı. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, birçok farklı etnik kökenden gelen uluslar (temel olarak Slavlar) göç ettikleri cumhuriyetlerde geleceklerinin nasıl olacağına dair net bir fikre sahip değillerdi. Olası bir çatışmanın temel kaynağı her bir cumhuriyetteki yerel nüfusun oluşturduğu farklı etnik kökenden gelen bölgesel gruplar arasında çıkabilecek rekabet ortamıydı. Tacikistan’da gerçekleştiği gibi Klan rekabetleri şiddetli bir sivil savaşa neden olabilirdi. Bağımsızlıklarını yeni kazanan Orta Asya Cumhuriyetlerinin hepsi böyle bir potansiyel iç savaş durumuyla karşı karşıyaydı. Kazakistan’da da hükümete karşı ciddi bir tehdit olmasa bile bölgesel hizipler daha çok özerklik kazanabilmek için çeşitli siyasi manevra girişimlerinde bulunuyorlardı. Mosonov’a göre 1990’lardaki anket çalışmaların doğurduğu sonuçlara göre etnik Rus gruplarının %80 ile 90 civarı Kazakistan’ı terk etme niyetindeydiler. Mevcut siyasal sisteme bir tepki olarak Rusya Federasyonuna göç etmeyi arzu etmekteydiler. Kendilerine göre yeni Kazakistan devleti bir asimilasyon politikası uygulamaktaydı. Bunun doğal sonucu olarak da Rus kültürünün statüsü önem kaybetmekteydi. Bu gelişme kabul görmemiştir ve tepkiyle karşılanmıştır.71 Cummings’e göre özellikle 1994-1996 yılları arasında hükümetin içinde yer almayan ama siyasi nüfuzu yüksek olan Murat Auezov, Petr 70 Alain Giroux, a.g.e, s.333. 71 Masanov Nurbulat, Perceptions of Ethnic and All-National Identity in Kazakhstan. The Nationalities Question in Post-Soviet Kazakhstan. IDE Middle East Studies Report No 51. 2002, [cited 16 July 2006]. 32 Svoik, Gaziz Aldamzharov ve Bulat Abilov gibi şahıslar alternatif güç merkezleri olarak algılanmaktaydılar.72 Etnik karmaşanın yanında ekolojik sorunlar da ülkesel güvenlik için ciddi tehditler oluşturmaktaydı. Aral Gölü Sovyetler tarafından doğal kaynakların nasıl kötü yönetildiğinin bir sembolü haline gelmişti. Uluslararası yardımlar, durumun daha kötüye gitmesini önlemişti. Fakat Aral havzasındaki su yönetimi sorunu da önemli bir problem olarak kendini göstermekteydi. Bu sorunun çözümü için bölgedeki tüm Orta Asya devletlerinin aktif katılımı gerekiyordu ve resmi bir mutabakatın gerçekleşip olumlu sonuçların alınabileceği konjonktürel bir durum mevcut değildi. Böyle bir durumda ortaya çıkan çözümsüzlük bir savaş sebebi haline gelebilirdi. Bununla birlikte yerel düzeyde, su problemi de Kazakistan’ın, özellikle çöl bölgelerinde temel bir sorun haline gelmişti. Üretim alanlarının bölgede kısıtlı olmasından dolayı, tarımsal faaliyetlerde çok büyük sorunlar oluşmaya başlamıştı.73 Bölgedeki diğer bir sorun ise, güneydeki Orta Asya cumhuriyetlerinde ki demografik büyümenin çok hızlı artışıdır. Temel yerel gruplar arasındaki büyüme hızı göçebe nüfus ve tüm kırsal bölge nüfuslarından çok daha hızlı büyüme göstermektedir. Bölgenin doğal kaynakları, özellikle su ve tarım alanları risk altındaydı. Kentsel işsizlik gittikçe artıyordu. Devam eden ekonomik düşüş beraberinde sorumluluğu yüksek tehlikeleri getiriyordu. Bu noktada ortaya çıkan eşitsiz ekonomik dağılım bütün Orta Asya Cumhuriyetlerinde sosyal stresin yerel düzeyde artışını ve temel istikrarsızlığı beraberinde taşımaktaydı. Bölgenin sosyo-ekonomik sorunlarıyla ilgili olan ve üzerinde durulması gereken diğer bir konu da teorik olarak İslam’ın, zaman içinde siyasallaşarak, sosyal adaletin sistem tarafından sağlanacağına dair inançlarını yitirmiş insanların ızdırap ve hayal kırıklarını bertaraf edeceği birleştirici bir güç haline gelmesi düşüncesiydi. Fakat pratikte İslami rejimlerin geniş Orta Asya kitleleri tarafından kabul edilmesi pek olası gözükmüyordu. 1998’de Taliban’ın Orta Asya sınırlarına dayanmasından itibaren, özellikle de İslami grupların (Özbekistan İslami Hareketi, Taliban, El-Kaide, Hizbut Tahrir gibi) Kırgızistan ve Özbekistan’daki bazı bölgelerde eylemlerinin etkisiyle, bölgesel tehdit 72 Sally N. Cummings, Kazakhstan Power And The Elite, Londra, IB Tauris, 2005, p.45. 73 Joma Nazpary, Sovyet Sonrası Karmaşa Kazakistan´da Şiddet ve Mülksüzleşme, (Çev. Selda Somuncuoğlu), İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, ss.39-44. 33 algılamaları belirgin biçimde bu yöne kaydı. ABD de özellikle Hazar Denizi’nin ve boru hattı güzergâhlarının stratejik güvenliği bağlamında bu gruplarla ilgilenmeye başladı. Avrupa Birliği ise özellikle 1998’den sonra, sosyal istikrar ve demokratik zemin üzerinde yoğunlaşarak, bölgede istikrarlı bir gelişimin nasıl oluşturulması gerektiği ile meşgul olmaya başlamıştır. Dolayısıyla, bağımsızlık sonrası süreçte Orta Asya’da güvenlik konusunda Batı’nın olası etkisi artarak devam etmiştir. En başından itibaren bölgesel güvenlik üzerinde üç dışsal (bölge dışı) faktör önemli rol oynamıştır: NATO “Barış için Ortaklık” programı, Avrupa Birliği’nin gelişen Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası ve bunların yanında Avrupa Güvenlik İşbirliği ve Teşkilatı.74 Aniden gelen bağımsızlık süreci toplum psikolojisi üzerinde de ciddi baskılar yaratmıştır. Bu ani geçiş her şeyden önce toplumda kuvvetli bir güvensizlik ve ortada kalmışlık duygusu yarattı. Bu durum ise, bireysel düzeyden devlet düzeyine; bölgeler arası ilişkilerden olduğu kadar uluslararası ilişkilere kadar Kazakistan politikalarını her seviyede etkiledi. Genel olarak Orta Asya’nın geleceği de kaçınılmaz olarak Rusya, Çin, ve Batıyı (ABD ve Avrupa) içeren küresel güçler ile yerel güçler arasındaki etkileşimler tarafından belirlenecektir. Ancak bilhassa Avrupalı siyasetçiler 1990’ların ilk yarısında, bölgede gelişen eğilimlere yönelik oldukça yanıltıcı değerlendirmelerde bulundular. Aslında bölge cumhuriyetlerine yönelik üzerinde durulması gereken en önemli ihtiyacın, ulus-devlet inşası olduğunu ve bunun için de yeni gelişen elit sınıfın ekonomik ve siyasi çıkarlar konsolidasyonunun gerekli olduğunu gözden kaçırdılar. Her ne kadar bu noktada, Avrupa Birliği politikaları Orta Asya’da bölge içi entegrasyonu teşvik etmeyi amaçlasa da, aslında tam anlamıyla karşıt bir sürece yani bölgesel çözülmeye tanık olunmaktaydı. Yeni bağımsız devletlerin öncelikli olarak otoriter rejimler inşa ederek içeride ve dışarıda güvenlik ve istikrarı sağlamaya ihtiyacı varken, bu ihtiyacı dikkate almadan Avrupa Birliği, bölgede demokrasiyi geliştirmeyi ve piyasa ekonomisine katkıda bulunacak kurumları inşa etmeyi umuyordu. 75 74 Kazakistan Ülke Raporu, TİKA yayınları No: 30, Ankara,1996. 75 Peter J. Anderson, Georg Wiessala (Ed.), “The European Union and Asia: Reflections and Re- orientations”, European Studies, Vol.25, Rodopi, Netherlands 2007, pp.93-95. 34 Kısacası Avrupa Birliği Orta Asya bölgesinde etkili olan jeopolitik faktörleri yeterince hesaba katmamışlardır. Bu dönemde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın da gerçekçi olmayan ve formaliteye dayalı (formel) bir yaklaşımı olmuştur. AGİT yöneticilerine göre, özellikle Tacikistan-Afganistan sınırı Avrupa güvenlik alanının güney kanadını sembolize etmekteydi. AGİT, Tacikistan’daki iç çatışmayı çözümlemede başarılı olamadı ve bölgeye yönelik devam etmekte olan Afganistan tehlikesini tam anlamıyla fark etmeyerek aslında ne kadar etkisiz olduğunu göstermiş oldu. Eş zamanlı olarak gerçekleşen paralel olaylar, Avrupa kültür ve siyasi alanının yani en iyimser bir tahmin ancak Kazakistan- Özbekistan sınırına kadar ulaşılabilirliğini kanıtladı.76 1990’ların ikinci yarısında, Batı Avrupalı ve özellikle de Alman liderler durumun farkına vardılar. Avrupa Birliği jeopolitik olarak, Hazar Denizi ve Orta Asya’daki diğer yabancı güçlerin gölgesinde kalıyordu. 1998’de Avrupa’yı bölgede daha aktif bir rol oynamaya teşvik eden Alman Sosyal Demokratların açıklamaları yetersiz kaldı.77 Avrupa Birliği’nin ekonomik açıdan en etkili üyesi olan Almanya, Avrupa problemleriyle fazlasıyla meşguldü; bunların ötesinde, Avrupa Birliği de genişleme süreci, dış politika derinleşme ve Avrupa kıtasal güvenliğine yönelik daha bütüncül bir yaklaşımın oluşturulması ile ilgileniyordu.78 2000 yılından itibaren Avrupa camiasının Orta Asya’ya yönelik ilgisi bariz olarak arttı. Bu dönemde Orta Asya’dan kaynaklanan çeşitli tehdit algılamalarının giderek belirginleşmesi söz konusu oldu. Özellikle uyuşturucu ticareti, kaçak göçmenlik, sosyal huzursuzluğun artışı, demokratikleşme sürecinin duraksaması, birçok cumhuriyette açık diktatörlüklerin inşası, ekonomik çöküşün yerleşmeye başlaması ve radikal İslam’ın yükselişi ortaya çıkan önemli güvenlik problemleri arasında sayılabilir.79 Bu noktadan sonra Avrupa Birliği’nin Orta Asya’ya ilişkin tutumu çok daha netleşmiştir. Avrupa Birliği ile ilişkiler, Özbek lider İslam Karimov’un 2001 Nisan ayında 76 Eastern Europe, Russia and Central Asia 2003, Routledge, 3rd Edition 2002, pp. 522-525. 77 Dieter Dettke (Ed.), “A Great Game No More: Oil, Gas And Stability In The Caspian Sea Region”, Policy Paper of the SPD Parliamentary Group in the German Bundestag, Friedrich-Ebert-Stiftung, 1999, pp.58-62. 78 Sally N. Cummings, a.g.e., p.90. 79 Rustam Burnashev, Central Asia: A Gathering Storm?, (Ed. Boris Rummer), M.E. Sharpe, 2002, pp.114-121. 35 Berlin ziyaretinden sonra giderek yoğunlaştı Alman Dışişleri Bakanı ve Orta Asya liderleri ile temas kurdu. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev ile görüşmesinde sonra Almanya’nın bölgeye ilişkin politikası çok daha net bir hal aldı. Bu artan ilginin arkasında Avrupa’nın Orta Asya’daki gelişmelerden duyduğu ciddi endişeler yatmaktaydı. Ancak Almanya ve ABD açısından asıl belirsizlik noktalarının başında, Avrupa çıkarlarının, bölgenin diğer temel oyuncularından Rusya ve ABD tarafından ne ölçüde paylaşıldığı meselesi geliyordu. Bu sorunun cevabı ne olursa olsun, görünen o ki yaşanan süreçte Avrupa giderek bu “Büyük Oyun”un bir oyuncusu haline gelmeyi başarmıştır.80 1.5.2. Kazakistan Dış ve Güvenlik Politikasının Şekillendirilmesinde Bireysel Rol: Ebedi Cumhurbaşkanını Nursultan Abişuli Nazarbayev Nursultan Nazarbayev Bağımsız Kazakistan Cumhuriyetinin ilk ve halen görevini sürdürmekte olan ebedi cumhurbaşkanıdır. Nazarbayev, Cumhurbaşkanı olmanın çok daha ötesinde bir lider olarak bağımsızlığın ilk yıllarında Kazakistan’a önderlik etme sorumluluğunu üzerinde fazlasıyla hissederek Kazak ulusunun karizmatik kurucu babası rolünü üstlenmiştir. Nazarbayev daha Sovyet döneminde Komünist Parti içerisinde önlenemez bir yükseliş içerisinde olmuştur. Sovyet Kazakistanı’nın Almatı bölgesinin Alatou dağlarının yamaçlarında yaşayan çoban bir ailenin çocuğu olarak 1940 yılında dünyaya gelen Nazarbayev, Kazakistan ve Ukrayna’da çelik işçisi olarak çalışma haya