Uludal) Üniveraıtesl Eı)ltlm Fakülteleri Dergisi Cilt: VII, Sayı: 2, 1992 YarglSlZ Ünlem Cümlelerinin Cümle Ögesi Oluşlan Üzerine Sabiha GEMter ÖZET Y aıgısız ün/em cümleler/ı kgndilerinden sonra gelen cümleyle bir anlam ilişkisi içindedir. Bu nedenle kimi gaman, ardından gelen cümlenin yüklemindeki kişi ekinin belirledigi kişi zqmirinln karşıladı/Il gerçek özneyi açıcı bir sözcük ol- dulu için özne olarak deMrlenqiri/ir. Gerçek özneyi açıklığa kavuştunnayıp, onunla çalaşmadlRJ zaman do biF tümlf'~ çı{{lrak görülür. Aslında qu i/d durumda da ger- çek özneden ve bilinen tüm/e~ l{pmımından farklıdır/ar. Bu nedenle on/ann, özel · kullanımlan olan bildirişme birimleri olduk/an, her i/d konumda da onu izleyen cümleyle anlam açısından bir /Jf!ğlılık yaşadıklan üzerinde dumıak gerekir. S UM MARY About The Centenc;~~ of lnterjection Without Indication Wbicb as Thtı ~hmıent of The Main Centences Sentences of interjection wit]Jout indication are in connection witlı the follo- wing sentence in meaning. FoF !hi~ fffiSOn, it is sametimes regarded as a subject being a worq indicaling tlıe real subj{!çt apmposed of tlıe personal pronoun, wJıiçh the personal suffix in the verb of (he fP-1/gwfng sentence detemıines. When it does not indicate the real subject and it is ngt in hnrmony with it, it is considered an in- • Öğr. Gör. Dr.; Uludağ Üniversitesi, Necatipey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Egitimi Bölümü, Balıkesir. - 135- direct object. In fact a/so in these two cases, tlıey are different from the real subject and the known concept of the indireel object. For this reason, it is necessary to rea- lize that they are the units of intercommunication, which are their private usage and they are in connexion with the following sentence in meaning in both cases. Dilimizde çoğullama olayının gerçekleşmesi, bu görevle yüklü olan çokluk ekinin sözcüğe eklenmesine bağlıdır. Adlar ve ad soylu sözcükler bu eki aldıkla­ rında, sayılarının birden fazla olduğunu anlatırlar. Eylemler ise kök ve gövde an- lamlarında taşıdıkları hareketi yapanların sayısının hirden fazla olduğunu anlat- ma yeteneğini, üçüncü çoğul kişi ekini ( -lar/-ler) aldıklarında kazanırlar. İşteş eylemlerde eylem kök veya gövdesi, -( )ş ekini alarak, birden fazla kişi tarafın­ dan yapılan bir hareketi karşılar ama onların da üçüncü çoğul kişi çekimlerinde yine bir çokluk eki (üçüncü çoğul kişi eki -lar/ler) görürüz. Bu belirlemenin dışında eylem çekimlerinin birinci çoğul kişilerinde -k ve -( )z; ikinci ~ul kişilerinde de -niz ve -siniz kişi ekleri, eylemi yapanların sayısı­ nın birden fazla olduğunu gösterir. Aynı saptama birinci ve ikinci çoğul bildirme ekieri için yapıldığında "olan" durumundaki varlığın sayısının birden fazla olduğu görülür (yalnızca adiara gelebilen ekler olduğu unutulmamalıdır). Her iki uygula- mada da birinci çoğul kişi ekieri "biz" zamirine; ikinci çoğul kişi ekieri de "siz" zamirine karşılıktır. Öyleyse birinci ve ikinci çoğul kişi zamirieri -lar/-ler çokluk ekini almadıklan halde birden fazla sayıdaki kişileri karşılarlar, bir yandan da kimlikleri belli olmayan bu birden fazla sayıdaki kişilerin adı olmuşlardır. Bu za- mirlerin tekil bir ad gibi işlem görüp ayrıca çokluk ekini almaları da bunun gös- tergesidir. Örnekleyelim: "Bizler bu yolda çok emek harcadık." "Bizler öğreticilik yaparken bir yandan da sizleri eğitmeyi amaçlıyoruz." Bu ve buna benzer kullanımlarda "biz" ve "siz" bir grup adı olmuştur. Bu sözcüklerle karşıtanan grubun hangi ortak özellikleriyle grup oluşturdukları, yu- karıdaki iki örnek cümlede de görüldüğü gibi kimi zaman yalnızca, cümleyi söy- leyen ve dinleyenler tarafından bilinir, kimi zaman da cümlenin genelinden veya paragraftan çıkarılır. "Biz" ve "siz" kişi zamirierine çokluk ekinin getirilmesiyle (biz-ler, siz-ler) o eylemi yaptığını dile getiren, grubu grup yapan özelliği kendilerine ilke edinmiş olanların sayısı, grubun dışına taşar. Sözcünün, grubun dışındaki bu insanlar adına da konuştuğunu anlarız. Bu, "biz" ve "siz" in anlattığı gruptan daha geniş bir gruptur. Sözgelimi, "Gefeceği sizler belirleyeceksiniz." cümlesinde "sizler" sözcüğü, seslendiği­ miz grubun dışındakileri de kapsar, cümleye, "siz ve sizin gibi olanlar" anlamı yerleşir. -136- Kimi cümlelerde de bu zaınlrler çokluk eki almaksızın kullanıma girerler, grubu belirleyen özellik de, ikinci ögesinde bir üçüncü çoğul iyelik eki - ki bü- nyesinde bir çokluk eki taşır - bulunan tamlamanın "olarak" sözcüğünü almış bi- çimiyle, bu zamirierin yanına bir arasöz niteliğinde yerleşir. Bu uygulamayı şöyle bir örnekle açıklayalım: "Biz - kooperatif yöneticileri olarak - Türkiye'de kooperatifçiliğin yerleşmesi için çok emek harcadık." Görüldüğü üzere cümledeki yerleşim düzeni daha net bir bildirişme sağlamıştır. Bu cümlenin arasöz niteliği taşıyan bölümünden "olarak" sözcügünü almak da olasıdır. Şöyle: "Biz- kooperatif yöneticileri- Türkiye'de kooperatifçiliğin yerleşmesi için çok emek harcadık." biçiminde düzenlediğimiz cümlede gerçek özne olan "biz" bir grup adı olurken, onları grup yapan şeyin ne olduğu da açıklamalı özne içinde yerini alır. "Biz" ve "siz" zamirinden sonra gelerek onları "biz" ve "siz" yapanın ne ol- duğunu belirleyen sözcük, yukarıdaki örnekten farklı olarak - tamlama kuru- luşunun dışında - tek bir sözcük de olabilir ama mutlaka çokluk eki almıştır. Önceki örnek cümle üzerinde yaptığımız aşamalı çalışmayı bu kez de böyle bir cümle için yapalım: "Geleceği sizler belirleyeceksiniz." => siz-ler "Siz- gençler olarak - geleceği belirleyeceksiniz." => olarak "Siz- gençler- geleceği belirleyeceksiniz." Görüldü~ gibi üçüncü aşamada gerçek öznenin açıklaması olan "gençler" sözcüğü, özneyle ilgili bir arasözdür ve "yargısız ünlem cümlesi"• özelliği taşır. Bu özelliği daha belirginleştirmek için onu arasöz olmaktan kurtaralım: "Gençler! Siz geleceği belirleyeceksiniz." Yukarıdaki eylem cümlesinin yüklemine gerçek özneyi bulmak için sor- cluğumuz "Belirleyecek olan kim?" sorusuna, "siz" kişi zamiri cevap vermektedir, "Siz"in kimler olduğu da, seslenme cüınlesinde açıklanmıştır. Kimilerimiz "siz"in anlattığı grubun adını öyle benimser ki, özneyi bulmak için sorulan soruya cevap- ları, "gençler" olur. Oysa cümlenin gerçek bir öznesi vardır, o da "siz" kişi zamiri- dir. Bu açıklamalar sonucunda vurgulamak istediğimiz, "gençler" sözcü~nün bir seslenme ( = ünlem) cümlesi olarak, fakat yargı taşımayan bir cümle olarak Yüklemi olmayan, seslenme, ünleme, ça~rma kavramı ıaşıyan, kesik cümle niteligindeki ünlem cümlesi. - 137- işlem görmesinin gerekliliğidir. Buradan hareketle ortaya çıkan bir ikinci sonuç da yargısız ünlem cümlelerinin, ardından gelen cümleyle sıkı bir anlam ilgisi içinde olduğudur. Bu ilgi, o kadar ileri düzeydedir ki, dikkat edilmediği, olaya bu gözle bakılmadığı zaman, kolaylıkla diğer cümlenin bir ögesi olarak algılanmakta­ dır. Hele de "biz" ve "siz" zamirieri cümleye gerçek özne olarak yerleştirilmediği zaman, o cümleden önce gelen yargısız ünlem cümlelerinin gerçek özne gibi algı­ lanmalan, daha kolay gerçekleşmektedir. Sözgelimi, "Anne! Bu akşam bizde kal." cümlesinde gerçek özne olan "sen", gizli özne olarak buyruk ( = emir) ikinci tekil kişi çekimindeki "kal" eyleminde yaşamaktadır. Ancak çoğumuz, bu cümlenin öznesi olarak "anne" sözcüğünü gös- teririz. Oysa "anne" tek başına yargısız bir ünlem ( = seslenme) cümlesidir. İşte Hikmet DİZDAROGLU'nun "Tümce Bilgisi" adlı kitabında özne tür- leri arasında gösterdiği "seslenmeli özne" budur. "Seslenmeli özne"yi tanımlama yoluna gidersek, "çekime girerek yüklem olmuş bir adın veya eylemin yapısında var olan kişi ekinin gösterdiği gerçek öznenin açıklayıcılık görevini üstlenen ama tek başına, ardından gelen cümlenin gerçek öznesi olmayan yargısız ünlem cüm- lesinin adıdır" diyebiliriz. "Gençler! Geleceği siz belirleyeceksiniz." cümlesinde "Gençler!" biçimin- deki seslenıneli öznenin, tek başına, ardından gelen cümlenin gerçek öznesi ol- madığını kanıtlamak için bir deneme yaparsak, "gençler"i, gerçek özne olarak tek başına kullandığımızda, yüklemin ikinci çoğul kişi çekiminden çıkıp üçüncü tekil kişi çekimine girdiğini ve "gençler" sözcüğünün de yargısız ünlem cümlesi olmak- tan çıktığını görürüz: "Gençler geleceği belirleyerek" gerçek özne (seslenmeli özne de~ildir) Seslenmeli özne olarak adlandırılan ögeyle, çekime girmiş yüklemdeki kişi ekinin verdiği gerçek özne arasındaki fark açıktır. Seslenmeli özne, yapı ba- kımından - yargı bildirmediği için - net olarak bir cümle özelliği göstermese de bir cümle değerindedir, diğerinde ise bu özellik yoktur. Seslenıneli özne, cüm- leye, kişi ekinin belirlediği özne gibi yerleşemez. Her ikisinin de yer aldığı anla- tırnda yükleme sorulan özne sorusuna, çekimdeki kişi ekinin karşılığı olan zamir cevap verir. Bu gerçek özneler (kişi zamiri olan) cümlede yer alabilme şansına sahipken, yargısız ünlem cümlesini bir özrie türü olarak göstermeye imkan ta- nıyan şey, bir seslenmenin, cümlenin asıl özne ögesini açıcı bir sözcük olmasın­ dan ve bu seslenmenin oluşturduğu cümlenin, ardından gelen cümleyle sıkı bir anlam birliği içinde oluşundan kaynaklanır. Yargısız ünlem cümlesi, her zaman, kendisinden sonra gelen cümleyle bir anlam birliği içindedir. Fakat, her zaman da, o cümlenin kişi zamirinden oluşan -138- gizli veya açık gerçek öznesini açan bir özellik sergilemez. İşte ~argısız ünlem cümlelerinin bu şekilde kullanıldıkları zaman "seslenmeli tümleç" olduklarına, yine Hikmet DİZDAROGLU "Tümce Bilgisi" kitabında yer veriyor. Örnek gös- terdiği cümlelerden birisi şöyle: "Gençler! Bütün ümid-i vatan sizdedir." seslenmeli tümleç (yargısız ünlem cümlesi) Burada bizi ilgilendiren, bu özelliği taşıyan yapmın adının şu veya bu oluşu değil, tümleçlik görevini ne ölçüde yerine getirdiğidir. Şimdi bunu irdeleye- lim. Yargısız ünlem cümlelerirün dışında, dilimizin cümlelerinde yer alan tüm- leçler, düz tümleç olarak da adlandırılan nesne, zarf tümleci ve edat tümlecidir. Edat tümleçlerinin edatlarla kurulmuş olarıları ve diğer sözünü ettiğimiz tümleç- ler, temel cümlenin yüklemini çeşitli yönlerden (yer, zaman, nedenlik vb ... ) ta- marnlarlar. Hatta tümleç olma koşullarını yerine getiren yapılar (-e/-de/-den du- rum ekini alan adlar, ulaçlar, zarf ve edatlar) temel cümlenin yüklemiyle bağlantı kuramadıkları zaman, temel cümlenin bir ögesi olamazlar, ancak, temel cümle- nin bir ögesinin iç ögesi olduklarından söz edilebilir. Yargısız ünlem cümlelerinin tümleçliğine bu açıdan yakJaşıldığında, onun, ardından gelen cümlenin yüklemine bildiğimiz tümleçler gibi bir katkıda bulun- duğu söylenemez. Ancak, cümle değerindeki bu yapıların temel cümlede arılatı­ lan şeyin hangi gruba yöneldiği, kime seslenildiği konusunda bir belirleme yaptığı da gözardı edilemez. Öyleyse onların tümleçliğine bu açıdan yaklaşılmalıdır. Ay- rıca edatların dışında kimi deyim niteliğindeki sözlerin ve cümlelerin de edat tümleci kurdukları hatırianacak olursa yargısız ünlem cümlelerinin seslenıneli tümleç oluşunu fazlaca yadırgamamak gerekir. Fakat unutulınamalıdır ki bunla- rın tümleçliği, genel olarak yerleşen tümleç kavramına uymaz. Yargısız ünlem cümlelerinin gerek özne, gerekse tü mle ç olabilecekleri, ya da böyle algılanabilecekleri konusuna dikkat çektikten sonra son bir belirlemeye daha girmek istiyorum. Dilimizde, yargısız ünlem cümlelerinin, ardından gelen cünılenin bir ögesi gibi algıJanıJmasma bir eğilim duyulınaktadır. Bunun nedeni olarak da yargısız ünlem cümlesinin, onu izleyen cümleyle sıkı bir anlam ilişkisi içinde oluşunu saptamış tık. "Gençler! Bunların yaptığı hiç de doğrudeğil dir." yargısız gerçek özne yüklem ünlem cümlesi - 139- "değildir" çekiminde gizlenen özne "o", cümlede, "bunların yaptığı" biçiminde ku- rulmuş bir gerçek özneyle karşılanmıştır. "Gençler" yargısız ünlem cümlesi, bu fıkri savunurken muhatap alman kesimi gösterir, tamamlayıcı bir yardımcı öge değildir. Ancak iki cümle, söylenen şeyle, bunun kime söylendiğini ortaya çıkar­ ması açısından bir anlam bağına sahiptir. Eğer "Gençler!" cümlesi bir tümleç özelliği gösteriyorsa, birbirinin anlamını tamamJayan bağımlı ve bağımsız sıralı cümlelerde de birinci cümlenin, ikinci cümlenin tümleci olarak görev yaptığı söy- lenmelidir. Oysa, "Tipiden gözümüzün önünü görmüyorduk ama hiçbirimiz yürü- mekten vazgeçmiyorduk." biçimindeki bağımlı sıralı cümlede, birinci cümle için ikinci cümlenin tümlecidir yargısına varılmamaktadır. Bu cümle çeşidinde arala- rında çok sıkı bir anlam bağı bulunmasına karşın cümlelerin bağımsızlıklarına dokunamıyor, incelenmelerini ayrı ayrı yapıyorsak, birincisini anlam bakımından ikincisini tamamlıyor diye tümleç olarak adlandıramıyorsak yargısız ünlem cüm- lelerini de, yargı bildirmedİğİ için; ardından gelen cümlenin bir ögesi olar,ak gös- termek yerine, o cümleyle anlam birliği içinde olan ve bu nedenle kendilerine öz- • gü kullanımları olan bildirişme birimleri olarak değerlendirmek doğru olacaktır. KAYNAKLAR 1. DİZDAROGLU, Hikmet, Türnce Bilgisi, Ankara-1976. 2. ERGiN, Muharrem: Türk Dil Bilgisi, İstanbul-1%2. 3. HAT İBOGLU, Vecihe: Türkçenin Sözdizimi, Ankara-1982. -140-