T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI YENİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI TÜRK ROMANINDA BALKANLAR VE BALKAN TÜRKLERİ (1872-1960) (DOKTORA TEZİ) Fatih ACER BURSA-2015 T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI YENİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI TÜRK ROMANINDA BALKANLAR VE BALKAN TÜRKLERİ (1872-1960) (DOKTORA TEZİ) Fatih ACER Danışman Prof. Dr. Alev Sınar UĞURLU BURSA-2015 iii ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Fatih ACER Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı : Yeni Türk Edebiyatı Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xii+ 430 Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 2015 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Alev Sınar UĞURLU TÜRK ROMANINDA BALKANLAR VE BALKAN TÜRKLERİ (1872-1960) Bu tezde temel olarak 1872-1960 yılları arasında yazılan romanlarda tarihi, sosyolojisi, kültürü ve coğrafyasıyla Balkanlar’ın ne şekilde yer aldığı araştırılmıştır. Yazarların Balkanlar’a olan bakış açısı, bakış açısındaki değişim ve bu değişimi tetikleyen unsurlar üzerinde durulmuştur. Bu inceleme, Giriş, Türk Romanında Balkanlar ve Balkan Türkleri (1872-1960) ve Sonuç bölümünden meydana gelmektedir. Türk romanında Balkanlar ve Balkan Türkleri (1872-1960) bölümü kendi arasında Balkanlar ve Türkler, Aile ve Sosyal Yaşam Ritüelleri, Din, Savaş ve Siyaset olmak üzere dört bölüme ayrılmıştır. Giriş bölümünde tezin yazılış amacı, metodolojisi ve benzer tezlerden farklılıkları üzerinde durulmuştur. Türk Romanında Balkanlar ve Balkan Türkleri 1872-1960 bölümünün birinci kısmında Türklerin Balkanlar’a yerleşme sürecinde günümüze kadarki Balkan tarihi hakkında teorik bilgiler verilmiştir. 1872-1960 Türk Romanında Balkanlar ve Balkan Türkleri bölümünün diğer kısımlarında ise kronolojik bir okumayla Türk romanında Balkanlar’ın sosyolojik, dinî, kültürel ve siyasî yönlerinin yansımaları üzerinde durulmuştur. Ayrıca savaşlar sebebiyle Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan Balkan milletlerinin durumu romanlar vasıtasıyla takip edilmiştir. Elde edilen tespitler ve bulgular sonuç bölümünde değerlendirilerek romanlardan hareketle “1872-1960 Türk Romanında Balkanlar Haritası” oluşturulmuştur. Anahtar sözcükler Balkanlar Kültür Savaş Göç Anadolu iv ABSTRACT Name and Surname : Fatih ACER University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : Turkısh Language and Literature Branch : Degree Awarded : Master / PhD Page Number : xii + 430 Degree Date : …. / …. / 2015 Supervisor (s) : Prof. Dr. Alev Sınar UĞURLU THE BALKANS AND THE BALKAN TURKS IN TURKISH NOVEL (1872-1960) In this thesis, it was searched basically that in what ways Balkans were taken place in the written novels with their history, sociology, culture and geography between the years 1872-1960. It was focused on the viewpoints of the authors on Balkans, the changes in these viewpoints and the factors triggering these changes. This study includes the Introduction, the Balkans and the Balkan Turks in Turkish Novels (1872-1960) and the Conclusion chapters. The Balkans and the Balkan Turks in Turkish Novels (1872-1960) chapter was divided into 4 parts including Balkans and Turks, Family and Social Life Rituals, Religion, War and Politics. The writing aim of the thesis, the methodology, and the differences from similar theses were pointed out in the Introduction chapter. The theoretical information about the history from the process of Turkish settlement to the present day was given in the first part of the Balkans and the Balkan Turks in Turkish Novels (1872-1960) chapter. The sociological, religious, cultural and political aspects of Balkans in Turkish novels were also studied through the chronological reading in the other parts of the Balkans and the Balkan Turks in Turkish Novels (1872-1960) chapter. Furthermore, the conditions of the Balkan nations having to migrate to Anatolia due to the wars were observed through the novels. 1872-1960 The Balkans Map in Turkish Novels was created by evaluating the determinations and findings in Conclusion chapter. Key Words: Balkans, Culture, War, Migration, Anatolia v ÖN SÖZ Yaklaşık 600 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan Balkanlar, tarihî ve kültürel önemine rağmen Türk romanında yeterince yer almamıştır. Bu çalışmanın amacı, yarım milyon soydaşımızı kaybettiğimiz Balkan coğrafyasının tarihî, sosyolojik ve kültürel anlamda romana nasıl yansıdığını ve yazarların Balkanlar’a bakış açısını ortaya koymaktır. Türkler, tarihî seyir içerisinde Balkanlar’a kültürel rengini vermişler, Balkan coğrafyasını Anadolululaştırmışlardır. Tezimizin ilk bölümü “Balkanlar ve Türkler” başlığı altında ele alınmış, Balkan tarihi ve yaşanılan acılar grafik ve tablolarla desteklenerek verilmiştir. “Balkanlar ve Türkler” bölümünün romanları incelemeye geçmeden evvel oluşturulması inceleme bölümünde romanların gerçeklik bakımından değerlendirilmesini kolaylaştırmıştır. Romanları kronolojik olarak incelememiz tarihî seyir içerisinde yazarlarda değişen Balkan algısını ortaya koymak; tarihî ve sosyal olayların roman üzerindeki kırılmalarını tespit etmemiz açısında bize yardımcı olmuştur. Tezimizin “Türk Romanında Balkanlar ve Balkan Türkleri (1872-1960)” adlı ikinci bölümü sosyolojik tasnifle dört başlık hâline getirilmiştir. Okunan romanlar aile, sosyal yaşam ritüelleri, dinî hayat, savaş ve siyaset olmak üzere dört ana bölüm etrafında değerlendirilmiştir. Tezimiz birinci bölümde verilen tarihî bilgilerin tekrarına düşülmeyerek insan odaklı bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Doğumundan ölümüne ölçü olarak insanı ele aldığımız tezde savaş, göç gibi kavramlar insan endeksli değerlendirilmiştir. Ayrıca tezimizin “Balkanlar’da Sosyal ve Kültürel Hayat” bölümünde Balkanlar’daki kültürel ve sosyal hayatın Anadolu’daki benzerlik ve farklılıkları üzerinde de durulmuştur. “Savaş ve Siyaset” bölümünde bir zamanlar hakim millet konumundan göçmen millet konumuna düşen Türklere Balkanlar’da yapılan insanlık dışı baskı ve zulümleri başlıklar hâlinde değerlendirilmiştir. Gelecek kuşaklara milli bilincin aşılanması vi için Balkan edebiyatının her yönüyle tekrar ele alınması gerektiği anlaşılmıştır. 1872-1960 arası romanlarımızı taradığımızda 49 romanda Balkan temasına rastladık. Roman sayısının azlığı bu konuya yönelik farkındalık uyandırılması adına isabetli bir tercihte bulunduğumuzu gösterdi. Balkan temalı romanlarda göçü; öncesi, esnası ve sonrası olarak ele alarak Balkan muhacirlerinin Türkiye’deki hayatlarını da takip etmiş olduk. Romanlardan alıntıları yaparken birinci baskılarını kullanmaya dikkat ettik. Ulaşamadığımız baskıların yerine de akedemisyenler tarafından hazırlanmış tam metni korunmuş romanları kullanmayı tercih ettik. Çalışmamızın sonuna “1872-1960 Türk Romanında Balkanlar Haritası” koyduk. Bu harita, Balkan konulu roman okuyacaklara bir kılavuz görevi görmektedir. Haritayla romanların hangi ülkede geçtiğiyle beraber, savaş cephesinde geçmesi, Anadolu’ya göç eden göçmenlerin iskan ettiği yerlerde geçmesini saptayarak göçmenleri takip etme fırsatı yakalamış olduk. Bu haritaya bakarak Balkan devletlerine göre roman okuması yapmak da mümkün oldu. Tezi hazırlarken yardımlarını esirgemeyen Balkan kökenli yazarımız Ahmet Emin Atasoy’a; ayrıca “Balkanlar ve Türkler” bölümünün hazırlanmasında her türlü kaynak yardımında bulunan Tarih Öğretmeni Salim Düzgün’e teşekkürlerimi sunarım. Doktora çalışmam sürecinden fedakarlıkta bulunan eşim Tuba Acer’e ve çocuklarım Ayşe ve Mehmet’e karşı görevlerimde yaptığım eksikliklerden dolayı özür diliyor anlayışlarından dolayı teşekkür ediyorum. Çalışmanın başından beri hiçbir zaman desteğini esirgemeyen, bana okumayı ve yazmayı baştan öğreten değerli danışman hocam Prof. Dr. Alev Sınar Uğurlu’ya teşekkürü bir borç bilir, saygılarımı sunarım. Fatih ACER BURSA, 2015 vii İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI…………………………………………………………………….ii ÖZET………………………………………………………………………………….…..iii ABSTRACT…………………………………………………………………………….....iv ÖN SÖZ……………………………………………………………………………….…....v İÇİNDEKİLER .................................................................................................................. vii KISALTMALAR ............................................................................................................... xii GİRİŞ .................................................................................................................................... 1 I. BÖLÜM: TÜRKLER VE BALKANLAR 1. AVRUPA UFKUNDA TÜRKLER .............................................................................. 5 1.3. BALKANLAR’DA OSMANLI’NIN YERLEŞME SÜRECİ ................................ 6 1.3.1.Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’a Kronolojik Yerleşimi ................................. 11 2. 93 HARBİ (1877–1878 OSMANLI RUS SAVAŞI) ................................................... 14 2.1. 93 HARBİ’Nİ OLUŞTURAN SEBEPLER VE SAVAŞIN BAŞLAMASI ............ 14 2.2. 1877-78 OSMANLI- RUS SAVAŞI CEPHELERİ ................................................ 16 2.2.1. Kafkas Cephesi ............................................................................................. 16 2.2.2. Tuna (Rumeli) Cephesi ............................................................................... 17 2.2.2.1. Plevne Müdafaası .................................................................................... 17 2.3. 93 HARBİ SIRASINDA VE SONRASINDA YAPILAN ZULÜMLER ............... 20 2.4. 93 HARBİ SONRASI BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA TÜRK GÖÇLERİ 22 3. BALKAN SAVAŞLARI ............................................................................................. 25 3.1. BALKAN SAVAŞLARI’NIN NEDENLERİ ....................................................... 25 3.2. BİRİNCİ BALKAN SAVAŞI (1912-1913) ............................................................ 28 3.3. II. BALKAN SAVAŞI (1913) ................................................................................ 34 3.4. BALKAN SAVAŞINI SONUÇLANDIRAN ANTLAŞMALAR .......................... 36 3.5. SAVAŞ ESNASINDA YAŞANILAN MEZALİM ................................................ 41 3.5.1. Balkan Savaşı Sırasında Bulgar Mezalimi ................................................. 41 3.5.2. Balkan Savaşı’ndan Günümüze Bulgar Mezalimi .................................... 44 3.5.3. Cumhuriyet Döneminden Günümüze Balkanlar’dan Göçler ................. 47 viii II. BÖLÜM: BALKAN TEMALI TÜRK ROMANINDA SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT 1. AİLE............................................................................................................................ 51 1.1. Doğum ................................................................................................................... 52 1.1.1.İsim Koyma ..................................................................................................... 55 1.1.2.Lakap Takma ................................................................................................... 57 1.2. Okul Çağı .............................................................................................................. 59 1.3. Sünnet .................................................................................................................... 60 1.4. Görücü Gitme-Kız İsteme-Söz Kesme .................................................................. 61 1.4.1. Kız Kaçırma .................................................................................................... 70 1.5. Nişan ..................................................................................................................... 73 1.6. Düğün .................................................................................................................... 76 1.7. Balkanlar’da Kadına Bakış.................................................................................... 84 1.7.1. Balkan Kadınlarının Karakteristik Özellikleri ................................................ 84 1.7.2.Aşk Olgusu ...................................................................................................... 90 1.7.3.Namusa Düşkünlük ......................................................................................... 95 2. SOSYAL YAŞAM RİTÜELLERİ ............................................................................ 102 2.1. Kültür Ögeleri .................................................................................................... 103 2.1.1.Dil Kalıpları ................................................................................................... 104 2.1.1.1.Atasözü ve deyimler ............................................................................... 105 2.1.1.2.Alkış ve kargışlar .................................................................................... 108 2.1.1.3.Türkü ve maniler ..................................................................................... 112 2.1.2. Giyim Kuşam ve Ev İçi Döşeme .................................................................. 118 2.1.3.Yemek Kültürü .............................................................................................. 124 2.1.4.Seyirlik Köy Oyunları ve Kış Eğlenceleri ..................................................... 127 2.1.5.Spor Müsabakaları ......................................................................................... 129 2.1.6. Hamam ......................................................................................................... 131 2.1.7. Nevruz ve Hıdırellez ..................................................................................... 132 2.1.7.1.Hristiyanlarda hıdırellez kültürü ............................................................. 133 2.1.7.2.Müslümanlarda hıdırellez kültürü ........................................................... 136 2.1.8. Karşılama ve Uğurlama ................................................................................ 139 2.1.8.1. Misafirperverlik ..................................................................................... 142 ix III. BÖLÜM: BALKAN TEMALI TÜRK ROMANINDA DİNÎ HAYAT 1. BALKANLAR’DA DİNÎ HAYAT VE DİNLER ARASI İLİŞKİLER ..................... 147 1.1. Dinî Çatışmalar ................................................................................................... 147 1.2. Dinî Hoşgörü ....................................................................................................... 153 1.3. Din Değiştirmeler- İhtida .................................................................................... 155 2. DİN GÖREVLİLERİ ................................................................................................ 159 2.1. Papaz ................................................................................................................... 159 2.2.2.İmam ................................................................................................................. 162 3. KUTSAL MEKÂNLAR ........................................................................................... 165 3.1. Manastır- Kilise ................................................................................................... 166 3.2.Cami ..................................................................................................................... 169 4. MEŞVERET KÜLTÜRÜ .......................................................................................... 172 4.1. İhtiyar Meclisi ..................................................................................................... 173 5. HALK İNANIŞLARI ................................................................................................ 174 5.1. Fal Bakma ........................................................................................................... 175 5.2. Tabiatla İlgili Batıl İnanışlar ............................................................................... 176 5.3. Uğur-Uğursuzluk ................................................................................................. 178 5.4. Kişilerle İlgili Batıl İnanışlar .............................................................................. 180 5.5.Nazar .................................................................................................................... 181 5.6.Rüya Yorumlama ................................................................................................. 183 7. ÖLÜM VE CENAZE ................................................................................................ 184 7.1. Ölüm Öncesi Uygulamalar .................................................................................. 184 7.1.1. Vasiyet ve Helallik İsteme ............................................................................ 184 7.2. Ölüm Sonrası Uygulamalar ................................................................................. 186 7.2.1. Mevlit ve Dua Okuma .................................................................................. 186 7.2.2. Cenaze ve Defin İşlemleri ............................................................................ 188 IV. BÖLÜM: BALKAN TEMALI TÜRK ROMANINDA SİYASET VE SAVAŞ 1. BALKANLAR’DA SAVAŞ KÜLTÜRÜ ............................................................... 191 1.1. Askere Gönderme ............................................................................................ 191 1.1.1. Asker Duası ................................................................................................. 193 1.1.2. Şehitlik ......................................................................................................... 194 1.2.Savaş Teknikleri ................................................................................................... 196 x 1.2.1. Devlete İtaat- Komutana Bağlılık ................................................................. 196 1.2.2. Diplomatik Dil-Mektuplaşma ....................................................................... 199 1.2.3. Savaşta İstihbarat Alma ve Casusluk............................................................ 201 1.2.4. Savaşta Ortak Simgeler ................................................................................ 203 1.3. Savaşta Esirlere Muamele ................................................................................... 204 1.4. Yiğitlik ve Kahramanlık ...................................................................................... 209 1.5. Düşmana Meydan Okuma ................................................................................... 215 2. BALKAN MİLLETLERİNİN BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ .............................. 217 2.1. Balkan Milletlerini Bir Arada Tutan Maya: Osmanlı Hoşgörüsü ....................... 217 2.2. Savaşlardan Sonra Ortaya Çıkan Birlik: Osmanlı Düşmanlığı ........................... 223 3. TÜRKLERİN DİĞER MİLLETLERLE İLİŞKİLERİ .............................................. 226 3.1.Türk- Bulgar İlişkileri .......................................................................................... 228 3.2. Türk-Yunan ilişkileri ........................................................................................... 234 3.3. Türk-Macar İlişkileri ........................................................................................... 236 3.4. Türk-Sırp İlişkileri .............................................................................................. 238 3.5. Türk- Rum ilişkileri ............................................................................................. 239 4. DİĞER MİLLETLERİN BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ ....................................... 245 5. TÜRKLERE YAPILAN BASKI VE ZULÜMLER .................................................. 246 5.1. Komitaların ve Çetelerin Yaptığı Baskı ve Zulümler ......................................... 246 5.1.1. Adam Öldürme, Yaralama ve Kaçırma ........................................................ 247 5.1.2. Mal Gasp Etme, Kundaklama ve Hırsızlık ................................................... 252 5.1.3. Küfür, Hakaret, iftira ve Tehdit .................................................................... 256 5.1.4. Türk Düşmanlığı ve Sabotaj Yapma ............................................................ 257 5.2. Osmanlı Devleti’ne Mensup Yöneticilerin ve Görevlilerin HatalarI VE HALKA Yaptığı Baskılar ......................................................................................................... 272 5.3. Balkan ve Avrupa Devletlerinin Savaş Esnasında Yaptığı Baskılar ................... 278 5.4. Savaş Sonrasında Balkan Devletlerinin Yaptığı Baskı ve Zulümler................... 286 5.4.1. Eğitim Alanında Yapılan Baskılar ................................................................ 286 5.4.2. Dil, Din ve Gelenek Konusunda Yapılan Baskılar ....................................... 289 5.4.3. Milliyet Konusunda Yapılan Baskılar .......................................................... 293 5.4.4. Ekonomi ve İş Alanda Yapılan Baskılar ...................................................... 294 6. BALKAN MİLLETLERİNİN MİLLİYETLERİNİ, DİNLERİNİ VE DİLLERİNİ KORUMA YOLUNDAKİ MÜCADELELERİ ............................................................. 295 6.1. Milliyetperverlik ................................................................................................. 297 6.2. Vatanseverlik ....................................................................................................... 311 6.3. Özgürlüğe Düşkünlük ......................................................................................... 327 xi 7. GÖÇ VE MUHACİRLİK .......................................................................................... 329 7.1. Göç Hazırlıkları ................................................................................................... 330 7.2. Göç Yolunun Çileleri ve Kayıplar ...................................................................... 333 7.3. Göçten Sonra Karşılaşılan Sorunlar .................................................................... 341 7.3.1. Kültürel-Sosyal Uyuşmazlıklar, Ötekileştirme ve Hakaret .......................... 341 7.3.2. Ekonomik Sıkıntılar, Açlık ve Barınma Sorunu ........................................... 350 7.3.3. Gurbet ve Memleket Hasreti ........................................................................ 360 7.3.4. Sisteme Yönelik Uyuşmazlıklar, Askerlik ve Eğitim Problemleri ............... 366 7.3.5. Sağlık Sorunları ............................................................................................ 367 7.3.6. Aile Çözülmeleri .......................................................................................... 370 7.3.7. Kültürel Yozlaşma ve Ahlaki Çöküntü ........................................................ 372 7.4. Göçmenlere Kucak Açan Aileler ..................................................................... 378 7.5. Yeni Nesillerin Hayatları ve Yeni Göçmenler .................................................... 382 SONUÇ ............................................................................................................................. 394 KAYNAKÇA .................................................................................................................... 415 I. İNCELENEN ROMANLAR ..................................................................................... 415 II. YARARLANILAN ESERLER ................................................................................ 417 EKLER ............................................................................................................................. 428 ÖZGEÇMİŞ ..................................................................................................................... 430 xii KISALTMALAR Kısaltma Bibliyografik Bilgi a.e. Aynı eser a.g.e. Adı Geçen Eser a.g.m. Adı Geçen Makale a.g.md. Adı Geçen Madde a.g.tb. Adı Geçen Tebliğ a.g.tz. Adı Geçen Tez a.y. Aynı yer b.a. Eserin bütününe atıf Bkz. Bakınız bkz. aş. Eserin kendi içinde aşağıya atıf bkz. yuk. Eserin kendi içinde yukarıya atıf C. Cilt çev. Çeviren der. Derleyen ed. Editör h. Hicrî haz. Hazırlayan k.g. Karşı görüş karş. Karşılaştırınız m. Miladî md. Madde nu. Numara p. Page S. Sayı s. Sayfa ss. Sayfadan sayfaya ty. Basım tarihi yok v.dğr. Ve diğerleri vb. Ve benzeri vd. Ve devamı Vol. Volume vr. Varak vs. Vesaire y.y. Basım yeri yok 1 GİRİŞ “Türk Romanında Balkanlar ve Balkan Türkleri (1872-1960)” adlı tezimizin yazılış amacı Balkan coğrafyası, tarihi ve kültürünün 1872-1960 arası türk romanına nasıl yansıdığını tespit etmektir. Bu konuyu seçmemizdeki en önemli etkenler milyona yakın soydaşımızı kaybettiğimiz, hâkim millet konumundan göçmen konumuna düştüğümüz Balkanlar’da yaşanılan trajedinin yazarların gözünden aktarılışını ortaya koymaktır. Olayların roman gibi toplumsal yönü olan bir tür vasıtasıyla toplumun içinde yetişen yazar tarafından kurgulanarak sunulması son derece etkileyicidir. Tezimizde romanın kurgusal bir tür olduğu gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilmemiştir. Ayrıca roman türünün yazarlara sunduğu serbestlik Balkanlar’ın farklı açılardan değerlendirilmesini sağlamıştır. Tarihî gerçeklikle örtüşen durumlar dipnotlarla belirtilirken yazarın hayal dünyası ve izlenimlerine de tespit edilen başlıklarda temas edilmiştir. Tezde Balkan kökenli yazarların bu coğrafyaya ve olaylara bakış açılarıyla diğer yazarların bakış açılarındaki farklılıklar da belirtilmiştir. Balkan temalı Türk romanları üzerine şu ana kadar Mahmut Bıyık’ın “Türk romanında Rumeli” adlı doktora tezi ve Dilek Nalbantlar’ın “Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Balkan Türkleri” adlı yüksek lisans tezi bulunmaktadır. “1888-2008 Türk romanında Rumeli” tezi 1888’ten günümüze kadar 120 yıllık romanımızda 50 romanı kapsarken “Cumhuriyet Dönemi Türk romanında Balkan Türkleri” tezi ise Cumhuriyet döneminden başlayıp 2001 yılına kadar yazılan 17 romanı kapsamaktadır. “1872-1960 Türk Romanında Balkanlar ve Balkan Türkleri” adlı tezimizde ise 88 yıllık romanımızda 49 roman değerlendirilmiştir. Roman taraması sonucunda tespit edilen 60 roman okunmuş, bunların arasında 49 romanda Balkan temasına rastlanılmıştır. “1888-2008 Türk Romanında Rumeli” teziyle tezimiz ortak olarak seksen yılı kapsamasına rağmen 19 roman ortak incelenirken tezimizde farklı olarak 30 roman değerlendirilmiştir. “Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Balkan Türkleri” tezinde de 8 roman ortak incelenmiştir. Ayrıca bahsedilen tezlerde olduğu gibi tezimizde de Balkan kültürü incelenmiş ve birtakım ortak başlıklar ortaya çıkmıştır. Tezimizde romanlardan alıntılar yapılırken eserin orijinaline bağlı kalmak için romanların birinci baskıları esas alınmıştır. 2 Tezin birinci bölümünde Türklerin Balkanlar’a yerleşme süreci, Balkanlar’ı iskân edinmeleri, yaşanılan savaşlar ve acılar sonrası Balkanlar’ı kaybediş serüveni istatistiklerle ele alınmıştır. Yaklaşık yüz kaynaktan yararlanarak oluşturduğumuz “Türkler ve Balkanlar” bölümündeki sayısal veriler, tablo ve grafiklerle desteklenmiştir. Roman inceleme bölümü sosyolojik olarak tasnif edilmiştir. Tez, Türkler ve Balkanlar, Aile ve Sosyal Yaşam Ritüelleri, Din, Savaş ve Siyaset olmak üzere dört ana bölümden oluşmaktadır. Tez, Balkanlar’da sosyal ve kültürel hayat, Balkanlar’da dinî hayat, Türklere yapılan baskı ve zulümler, Balkan milletlerinin milliyetlerini, dinlerini ve dillerini koruma yolundaki mücadeleleri, Balkan milletlerinin birbirleriyle ilişkileri, göç ve muhacirlik olmak üzere çeşitli alt başlıklardan oluşmaktadır. Çalışmada Osmanlı’dan günümüze kadar gelen Balkan inisiyatifinin, milletimize ait olan Balkan coğrafyasının elden çıkışının ve milletimizin bıraktığı maddi manevi mirasın romanlara yansıması üzerinde durulmuştur. Balkanlar’da kültürel hayat bölümünde, kültür ögelerine geçmeden önce kültürel güç ve öneminden bahsedilerek Türk kültürünün bölgede hâkim kültür olma serüveni hakkında bilgiler verilmiştir. Tezimizin “Balkanlar’da Kültürel Hayat” bölümünde, kültür ögelerine geçmeden kültürel güç ve öneminden bahsedilmiştir. Türk kültürünün bölgede hâkim kültür olma serüveni hakkında bilgiler verilen bu bölümde tespit edilen kültürel ögelerin Anadolu Türk kültüründeki ve Balkan kültüründeki yeri, benzerlikleri ve farklılıkları üzerinde de durulmuştur. Kültürün insan odaklı bir kavram olmasından dolayı tezimizde doğumundan ölümüne kadar adım adım romanlardaki insan takip edilmiştir. Doğum ve ölüm, öncesi sonrası itibariyle ele alınmış uygulanan adet, gelenek ve görenekler bakımından değerlendirilmiştir. Tezde kültürel hayat sosyolojik bir tasnife tabi tutularak “Aile” ve “Sosyal Yaşam Ritüelleri” olmak üzere iki ana başlık hâlinde incelenmiştir. Kültürel ögelerle ilgili teorik bilgiler verilirken halk bilimcisi Pertev Naili Boratav’ın Yüz Soruda Türk Folkloru ve Yüz Soruda Halk Edebiyatı kitaplarından yararlanılmıştır. Ayrıca Balkanlar’daki diğer milletlerle ilgili yayımlanan çeşitli makalelere atıflar yapılmıştır. “Savaş ve Siyaset” başlığı sosyolojik sınıflandırmaya göre şekillenmiştir. Tezimizin ana iskeletini oluşturan bu bölüm, savaşlara göre kategorize edilmemiştir. Ele alınan her tema başlık hâlinde incelenirken tezin sınırlarını kapsayan seksen yıllık Türk romanına bir bütün olarak bakılmıştır. Bu bölüm, “Türkler ve Balkanlar” bölümünde 3 verilen ayrıntılı tarihî bilgilerin tekrarına düşülmeyerek savaşların insanlar üzerindeki etkileri, Balkanlar’daki savaş kültürü başlığı altında oluşan on bir alt başlık hâlinde verilmiştir. Bununla beraber savaşlarda yaşanılan acılar ve kayıplar ölçü olarak ele alınmış ve mezalim başlığı altında değerlendirilmiştir. Balkanlar’da yapılan mezalim çeşitlendirilerek devletlerin ve komitaların yapmalarına ve uygulama yöntemlerine göre farklı başlıklara ayrılmıştır. “Savaş ve Siyaset” bölümü Balkan milletlerinin birbirleriyle ilişkileri, Türklere yapılan baskı ve zulümler, Balkan milletlerinin dinlerini, dillerini ve milliyetlerini korumak için verdikleri mücadele, göç ve muhacirlik alt başlıklarından oluşmaktadır. Bununla beraber savaşlarda yaşanılan acılar ve kayıplar ölçü olarak alınmış ve mezalim başlığı altında değerlendirilmiştir. Tezimizde savaşların yazarlar üzerinde oluşturduğu etkiler, değişen bakış açıları ve romanlardaki kırılmalar üzerinde durulmuştur. Balkanlar’da acıların ve savaşların çok sık yaşanması kültürel anlamda kadına farklı bir bakış getirmiştir. Bu bağlamda “Balkanlar’da Kadına Bakış” başlığı altında bir bölüm oluşturulmuştur. Bu bölümde Balkan kadınlarının karakteristik özellikleri, namusa düşkünlük, aşk olgusu gibi ortak temalar değerlendirilmiştir. Ayrıca Balkanlar’da yaşanılan savaşlar beraberinde ortak bir savaş kültürünü getirmiş, bu savaş kültürü alt başlıklar hâlinde değerlendirilmiştir. Özellikle Türklerin hâkim millet konumundan göçmen konumuna düşmeleri bir sistem hâlinde takip edilmiştir. Savaşların eksik olmadığı Balkanlar’da kendine has bir savaş kültürü oluşmuştur. Romanlarda savaş cepheleri, öncesi ve sonrasıyla ele alınmış cephede gösterilen vatanseverlik, kahramanlık temi ön plana çıkmıştır. Tezin ana hattını oluşturan önemli temalardan biri de öncesi, esnası ve sonrası olmak üzere üç başlıkta incelenen göçtür. Göç esnasında yapılan mezalim, “Göç Yolunun Çileleri ve Kayıplar” başlığı altında ele alınmıştır. Göçmenlerin göç sonrası romanlara yansıyan yaşamları takip edilerek Türkiye’de çekilen sıkıntılar yedi başlık hâline getirilmiştir. Göç sonrası göçmenlerin hayatları “Yeni Nesil Göçmenler” başlığı altında incelenmiştir. 1960’a kadar Türkiye’deki göçmenlerin belirgin vasıfları, yaşam standartları, kuşak farklılıkları hakkında bilgiler verilmiştir. Tezin “Ekler” kısmında bulunan “1872-1960 Türk Romanında Balkanlar Haritası” romanların coğrafî olarak ülkelere göre gruplandırılmasını sağlamıştır. Balkan temalı romanlardan 20 roman ana mekân olarak Balkanlar’da geçerken 11 roman savaş cephesini 4 konu almış, geriye kalan 18 romanda Türkiye’ye gelen göçmenlerin yaşamlarına temas edilmiştir. Ayrıca haritada romanın Balkanlar’da geçmesi, savaş cephesinde geçmesi veya göç eden göçmenlerin anavatanlarını konu alması ayrı renklerle gösterilmiştir. Bu yönüyle Balkan romanı haritası, Balkanlar hakkında okuma yapacak kişilere okuma rehberi işlevi görmektedir. Teorik bilgilerden ziyade kurmaca metinlerle öğretim metodunu seven okuyucuya Balkan ülkeleri hakkında hangi romanları okumaları gerektiğine dair bilgiler sunmaktadır. 5 I. BÖLÜM: TÜRKLER VE BALKANLAR Türk tarihi ile ilgili araştırmalar neticesinde; Türklerin tarih sahnesine Orta Asya topraklarında çıktığı anlaşılmıştır. “Bu bölge, batıda Hazar Denizi, kuzeyde Kırgız Bozkırları ve Altay dağları, doğuda Moğolistan ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin batısı (Doğu Türkistan), güneyde Tibet plâtosu, Karakurum-Hindukuş dağları ile sınırlanan Asya kıtasının orta kesiminde yer alır.”1 Orta Asya; tarih boyunca Türklerin yaşadığı, Türk devletlerinin kurulduğu, Doğu ve Batı kültürleri arasında bir köprü, bir geçiş bölgesi olmasından dolayı dünyada önemli bir coğrafî konuma sahiptir. Bilinen ilk sistematik Türk devleti olan Hunlar, bu bölgede kurulduktan sonra Çin ile olan mücadeleler ve boylar arasındaki birtakım sorunlardan dolayı Doğu ve Batı Hunlar olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Batıya doğru hareket ederek bozkırlarda toplanan Hun kütleleri, burada başlarında boy beyleri olduğu halde dağınık bir şekilde yaşamaya başladılar. Kuzey Hun Devleti’nin Orhun bölgesini çevre kavimlere kaptırmasından sonra bu boylar, kendilerine katılan yeni Hun kütleleriyle kuvvetlerini arttırmışlardır. “Avrupa Hunlarının ataları olan bu Hun kütleleri, 350 yıllarına doğru teşkilâtlarını tamamlamış olmalılar ki, batı yönünde harekete geçtiler. İlk olarak, Aral Gölü’nün kuzeyindeki Alan ülkesini ele geçirdiler (355). Buradan ilerlemelerine devam ederek, 374 yılında Etil (Volga) Nehri’ne ulaştılar.”2 1. AVRUPA UFKUNDA TÜRKLER IV. yüzyılın sonunda Avrupa ufkunda görünen Hunlar, Bölgedeki yaklaşık seksen yıllık ömürleri boyunca inanılmayacak derecede önemli olaylara sebep olmuşlardır. Batı- 1İbrahim Atalay, Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2000, s.69. 2 Salim Koca, “Türklerin Göçleri ve Yayılmaları”, Türkler, I. Cilt, s. 1064. 6 Asya’nın Türkleşmesini sağlamış, Avrupa’nın o zamanki nizamını altüst etmiş, Büyük Kavimler Göçü’nü harekete geçirmiş ve Cermen kavimlerini bir daha birleşmemek üzere dağıtmış, en önemlisi de Doğu ve Batı imparatorluklarını temelinden sarsmışlardır.3 Balkan kelimesi, sıra-dağ veya dağlık anlamına gelen Türkçe bir sözcüktür.4 Balkan Yarımadası. VI. Yüzyıldan başlayarak Türk kavimlerinin gelip yerleştiği bir yurt olmuştur. Halil İnalcık Türklerin Balkanlar’a yerleşme sürecini “Doğudan, Asya içinden, Kuzey Karadeniz step bölgesi yolu ile birbiri ardından gelen atlı göçebe Türk kavimleri, ya burada Dac, Trak ve Slav aslından yerli halkla karışmış, ortadan kaybolmuş (XI. Yüzyılda Oğuz aslından Peçenekler ve Uzlar gibi), yahut askerî egemen sınıf olarak Kuzey-Doğu Balkanlar'da güçlü devletler kurmuşlardır. Bu devletlerden biri olan Bulgar Hanlığı özellikle anımsanmalıdır. Bulgarların Dobruca'da bıraktıkları kitabelerde hükümdar, han unvanı ile anılır ve On iki Hayvanlı Türk Takvimi kullanılır. Bulgar Hanları IX.-XI. yüzyıllarda ( 1018'e kadar) Balkanlar'da Bizans İmparatorluğu'nun yerini almıştır. XIII. ve XIV. yüzyıllarda, yine Bulgaristan'da Kıpçak/Kuman aslından Slavlaşmış hanedanlar hâkim oldu. Osmanlı Türkleri Balkanlar’a girmeden önce, XII.-XIV. Yüzyıllarda Kıpçak- Kumanların bölgede üstün tarihî rolü yeterince vurgulanmamıştır. Özellikle, Dobruca'dan Akkerman'a kadar step bölgesinde yerleşmiş ve Hristiyan dinine geçmiş olan Kıpçak- Kumanlar çeşitli hanedanlar kurmuşlardır. Bunlardan bir grup, XIV. yüzyılın ikinci yarısında Dobruca-Varna bölgesinde bir beylik kurmuştur; Dobrotiç ve bir Kuman adı taşıyan kardeşi Çolpan'ın Dobruca Beyliği, 1388'de I. Murad'a tâbi olmuş, 1393'te I.Bayezid bu beyliği Osmanlı ülkesine katmıştır. Özetle, Deli-Orman ve Yama'dan Tuna'ya kadar giden bölge daha Osmanlılar’dan önce gerçek bir Türk yerleşim alanı olmuştur.” 5 1.3. BALKANLAR’DA OSMANLI’NIN YERLEŞME SÜRECİ Güneyden, Anadolu'dan Türklerin Balkanlar’a gelip yerleşmesi, 1260'lara kadar gider. Kuzey Karadeniz bölgesinden gelen Türk boyları zamanla Hristiyanlığı kabul edip yerli Slavlarla karıştıkları halde, Anadolu'dan gelen Müslüman Türkler, kendi din ve 3 Şerif Baştav,“Avrupa Hunları”, Türkler I. CİLT, s. 1379. 4 TDK Sözlük, TDK Yay., Ankara, 1988, s. 138. 5Halil İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, Bal-Tam Türklük Bilgisi3, Prizren- Eylül, 2005, s. 20. 7 kültürlerini saklamayı başarmışlardır. İlk yerleşme, 1261'de Moğollardan kaçıp Bizans'a sığınan Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus döneminde gerçekleşmiştir. 6 Bu dönemde, bilinmesi gereken asıl konu, Selçuklular zamanındaki Anadolu fetihlerinin batıya doğru devam eden büyük Türk göçleri için, sistematik bir iskân ve kolonizasyon işi olmasıydı.7 Moğol idaresinden kaçan otuz-kırk Türkmen obası, kutsal kişi Sarı Saltuk Baba ile İzzeddin Keykavus'un yanına gelmiş ve Bizans imparatoru tarafından Kuzey Dobruca'ya yerleştirilmiştir. Başlangıçta, Müslüman Altın Ordu emiri güçlü Nogay'ın himayesi altına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba-Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır. Nogay ölünce (1300) yerine geçen putperest Moğol hanları zamanında Türkmenlerden bir bölüğü, Anadolu'ya geri dönmek için göç etmişler; kalanlar ise yerli Kumanlar arasında Hristiyanlığı kabul etmişlerdir. Sarı Saltuk Türkmenlerinden sonra, Balkanlar’a Anadolu'dan yapılan Türk akınları Karesi Beyliği kurulduktan sonra başlar. Karesioğulları’nın akınları sonucu Balkanlar’a yerleşme olmamıştır. “Daha sonraki dönemde Osmanlılar, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa (ölümü 1357), Cantacuzenus'un müttefiki olarak defalarca Trakya'ya geçti ve sonunda 1352'de Cantacuzenus'un kışlamak için ona teslim ettiği Cinbi kalesinde yerleşip kaldı. Gelibolu Yarımadası'nda en önemli stratejik noktayı, Bolayır'ı zapt etti ve Anadolu'dan süratle geçirdiği Türkmenleri, Güney ve Batıya doğru akın yapmak üzere orada örgütledi. İki yıl sonra 1354 Martında şiddetli bir yer sarsıntısında surları yıkılan önemli Gelibolu Kalesi’ni ele geçirdi.” 8 Bu şekilde başlayan Balkan fetihleri ile Osmanlı Devleti, XIV. ve XV. yüzyıllarda bir “Balkan İmparatorluğu” 9 olarak doğup gelişti. Balkanlar’da Osmanlı’nın hareket ettiği noktalar Bolayır ve Gelibolu'dur. Gelibolu'yu Haçlılar ve Bizans, 1366-1376 yılları arasında Osmanlılar’dan geri alırlar, Bununla beraber Osmanlılar, bu dönemde de Balkanlar'da Bulgaristan ve Makedonya içlerine doğru hâkimiyet alanlarını genişletmeyi başarırlar. Bu faaliyetlerde, özellikle 6 İnalcık, a.g.m., s. 22. 7 Ömer Lütfi Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, Hamle Yay., s. 8. 8 İnalcık,a.g.m.,s.22. 9 İlber Ortaylı, Osmanlı Barışı, Ufuk Kitap Yay., İstanbul, 2006, s. 46. 8 askerî sınır merkezleri, uçlarda yerleşen Evrenuz Gazi, Hacıilbeyi, Mihaloğlu gibi akıncı beylerinin rolü büyük olmuştur.10 Kurulduğu andan itibaren Balkan topraklarında ilerlemeye başlayan Osmanlı Devleti, XV. yüzyılın sonuna gelindiğinde ise büyük bir güce dönüşmüş olur. Bu büyük devlet için Balkanlar, altı nedenden dolayı son derece önemli bir bölge hâlini alır. Her şeyden önce Balkan topraklarının güvenliği, Osmanlı Devleti’nin güvenliği demektir. İkincisi; bölgenin tarımsal ve hayvansal ürünleri sarayın, Edirne, İstanbul, Selanik ve Bursa gibi kalabalık şehirlerin ve ordunun ihtiyaçlarını karşılar. Örnek olarak, XIV. ve XV. yüzyıllarda merkezî şehirlerin et ihtiyacı Eflak ve Boğdan prensliklerinden, balık ihtiyacının önemli bir bölümü de Tuna Nehri’nden elde edilir. Ayrıca Eflak ve Boğdan’dan bol miktarda tahıl ürünleri ve bal getirilir. Üçüncüsü; bölgenin zengin kentleri Osmanlı hazinesi için önemli gelir kaynaklarıdır. Selanik, Saraybosna, Sofya gibi ticaret kentleri devlete büyük oranda ticarî gelir sağlar. 1458’de Osmanlı himayesine giren Raguza (Dubrovnik) Cumhuriyeti yüklü miktarda haraç verir. Bu cumhuriyetin yıllık haraç yükümlülüğü ilk başta 1.500 duka altın olarak belirlenmişken zamanla arttırılır ve 1481’den itibaren yıllık 12.500 duka altın haraç vermeye başlar. Sırbistan ve Doğu Makedonya’dan ise yüklü miktarlarda gümüş, altın, kurşun ve bakır madenleri çekilir. Dördüncüsü; Avrupa’da meydana gelen teknolojik ve siyasal gelişmeler hakkında haberler Osmanlı Devleti’ne Balkanlar üzerinden ulaşıyordu. Örnek olarak, silah yapımı teknolojisi 1390’larda Raguza üzerinden Balkanlar’a ve Balkanlar üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’na girmiştir. Ayrıca Raguzalı gemi yapım ustaları Osmanlı tersanelerine çağrılmış ve buralarda Osmanlı donanması için güçlü gemiler yapmışlardır. Bu dönemde Balkanlar, Avrupa ile Osmanlı arasında teknoloji, bilgi ve iletişim köprüsü vazifesi görür. Beşincisi; Balkanlar, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde devşirme sisteminin en fazla uygulandığı bölgedir. Yani burası Osmanlı Devleti’ne çok sayıda asker ve yönetici sağlamaktadır. Ayrıca bu bölge, 1453’ten itibaren imparatorluğun merkezi olan İstanbul’u Avrupa’ya karşı koruyan stratejik bir öneme sahiptir. Osmanlı padişahları ve yöneticileri Balkanlar’da ilerlemeye ve bölgeyi elde tutmaya büyük önem vermişlerdir. Bu amaçla Balkanlar’da iktisadî, siyasi, kültürel ve 10 İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, Bal-tam Türklük Bilgisi 3, s. 25. 9 demografik kurumsallaşma oluşmuştur. Yüzyıllar süren güçlü kurumsallaşma ise kaçınılmaz olarak bölge üzerinde değişik alanlarda etkiler oluşturur.11 Osmanlı Devleti’nin kurulduğu dönemde Anadolu’daki uç beylikleri, medenî bir hayatın kaynağı olan Türk ve İslam dünyasının her tarafından gelmiş her sınıftan ve meslekten insanlarla doludur. İran, Mısır ve Kırım medreselerinden çıkan hocalar, 0rta ve Doğu Anadolu’dan gelmiş Selçuklu ve İlhanlı bürokrasisine mensup kişiler, çeşitli tarikatların temsilcileri Müslüman misyonerleri diyebileceğimiz dervişler vardır. Bunlar arasında bilhassa, “Alperenler” ismiyle anılan ve daha İslamiyet’ten evvel bütün Türk dünyasında mevcut olan eski ve geniş bir teşkilata bağlı Türk din adamları mevcuttur. Osmanlı’nın ilk padişahı Osman Gazi’nin arkadaşlarından bir çocuğun unvanının “Alp” olması dikkat çekicidir. Bunlardan şehirlerde yerleşmiş ve İslam dünyasına mensup bazı dinî tarikatların tesiri altıda kalmış olanların ise unvanı daha sonra “Gazi”ye dönüşmüştür. Ömer Lütfi Barkan bu alperen tipini “Ahıyanı Rum yani “abdal” ve “baba” ismini taşıyan ve bilhassa Türkmen kabileleri arasında nasihatlerde bulunan ve çoğunlukla Osmanlı Padişahlarıyla bütün harplere katılmış garip davranışlı dervişler bulunmakta idi.”12 şeklinde anlatır. Osmanoğulları ile beraber, birçok şeyhler gelip Anadolu’nun batı taraflarında yerleşmişlerdir. Bu yeni gelen derviş muhacirlerin bir kısmı gazilerle birlikte, fetih yapmışlar bir kısmı da o civarda köylere veya tamamen boş ve tenha yerlere yerleşmişlerdir. Köylere müritleriyle yerleşen bu kanaat önderleri ziraatla ve hayvan yetiştirmekle meşgul olmuşlardır. Bu dervişlerin boş topraklar üzerinde kurdukları zaviyeler, kültür, imar ve din merkezleri işlevi görür. Bu zaviyelerin ordulardan daha evvel hudut boylarında gelip yerleşmiş olması, askerlerin harekâtını kolaylaştıran sebeplerden biri olmuştur. Osmanlı Padişahları, Rumeli’deki fetihler esnasında birtakım ahiler ve şeyhlerle münasebet içinde olmuşlardır. Aynı teşkilat, aynı akın Rumeli’ne de geçmiş ve kendisine özgü usullerle oraları da Türkleştirmeye, İslamlaştırmaya ve imar etmeye çalışmıştır. Görülüyor ki zaviyelerin pek çoğu boş toprak bulmak ve kendilerine yer ve yurt edinmek için gelip yeni açılan Rum memleketlerine yerleşen muhacirler tarafından 11 Caner Sancaktar, Balkanlar’da Osmanlı Hakimiyeti ve Siyasal Mirası, Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Yay., s. 40-45. 12 Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, s. 11-45. 10 kurulmaktadır. Yeni açılan veya boş bulunan bu topraklar üzerinde zaviyelerin tesisi, imar ve iskân etmek hususunda büyük bir rol oynamaktadır. Bu zaviyeleri açan insanlar boş toprak aramak, dağdan ve bayırdan toprak açmak, iskân edilmeyecek bir hâlde ıssız tabiat ortasında, yerleşim yerleri kurmak gibi önemli iskân faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu önemli faaliyetlerinden ötürü tekke ve zaviyelerin Osmanlı devlet adamları tarafından özellikle seyahat ve ticaret işleri için tehlikeli görülen yerlerde kurulması teşvik edilmiştir.13 Osmanlı Devleti, Balkanlar’da hızla yayılışını ve yüzyıl içinde Tuna'dan Fırat'a kadar merkeziyetçi-bürokratik bir devletin kuruluşunu kısa sürede tamamlamıştır. Osmanlılar, bu topraklarda egemenliğini sağlarken, kitleleri bir arada tutan, uzlaşıcı, koruyucu, hoşgörülü siyaseti bilinçle izlemişlerdir. Bu yöntemle fethettikleri toprakları kendi memleketleri hâline getirmeyi de başarmışlardır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu iskân politikasını “Osmanlıların Ortodoks kilisesine karşı güttükleri politika, imparatorluğun Balkanlı karakterini kuvvetle belirtir. Osmanlılar İslam’ın gayrimüslimler için tanıdığı “Zımmî” hukukunu en geniş anlamıyla uygulamışlardır. Yani onları cizye ödenmesi dışında Müslüman tebaadan ayrı tutmuyor: canlarını, mallarını korumayı Tanrı'nın bir emri ve devletin başlıca ödevi biliyorlardı. Osmanlı hoşgörüsü, devletin Müslim ve gayrimüslim bütün tebaayı korumayı ödev bilmesi, Osmanlı egemenliğinin hızla yayılmasını sağlayan faktörlerin başında gelir. Bu siyaset, Osmanlı kaynaklarında “istimalet” adıyla ifade edilmiştir. Osmanlı İmparatorluk rejimi, din ve ırk ayrılığı gözetmeyen. bütün tebaayı Osmanlı Devleti şemsiyesi altında birleştiren siyasi bir düzendi. XIX. yüzyılda Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar millî bilinçle millî devletler kurmak için ayaklanıncaya kadar, Balkanlı halk kitleleri tarafından böyle kabul edilmiştir.” 14 Şeklinde izah eder. Osmanlıların Balkanlar’a yerleşme nedenlerinden biri de genişleyeceği alan olarak Bizans topraklarını tercih etmesidir. Osmanlı Devleti, Rumeli’de ilk toprak parçasını Orhan Bey zamanında Bizanslılardan ele geçirmiştir. Osmanlılar, Bizans’a yaptığı askerî destek karşılığında hediye edilen Çimpe Kalesi’ne asker çıkararak Rumeli’ye geçmişlerdir. Daha sonra Gelibolu ve çevresi Süleyman Paşa tarafından alınarak Rumeli’deki akınlar 13 Barkan, a.g.e., s. 11-45. 14 İsmail Hakkı Uzunçarşılı ,Osmanlı Tarihi, C.I, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1947, s. 28. 11 için bir üs olarak kullanılmıştır. Ardından Bolayır’a kadar olan bölge fethedilmiş ve bu topraklara Yörük Türkleri yerleştirilmiştir.15 1.3.1.Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’a Kronolojik Yerleşimi Osmanlı Devleti’nin yaklaşık 550 yıl sürmüş olan Balkan serüveni üç döneme ayrılır: Balkanlar’da ilerleyiş ve hâkimiyetin sağlanması dönemi (1354-1683); hâkimiyetin zayıflaması ve gerileyiş dönemi (1683-1821); hâkimiyetin yıkılışı ve Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarından çekilmesi dönemi (1821-1913).16 Balkan coğrafyasına Osmanlıların, 1354 yılında Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Bey komutasında Gelibolu’dan giriş yaparak Balkanlar’ın kapısını açtığı daha önce belirtilmişti. Balkanlar’a bu girişten sonra sırasıyla Sırpsındığı (1364), Çirmen (1371), I. Kosova(1389), Niğbolu(1396), Varna(1444) ve II. Kosova (1448) Savaşları ile birlikte Balkanlar’da Osmanlı hâkimiyeti adım adım inşa edildi. Sırpsındığı Savaşı’nda Sırp ve Bulgar ittifakı; Çirmen Savaşı’nda Sırbistan Krallığı; I. Kosova Savaşı’nda Sırp ve Bosna orduları; Niğbolu ve Varna savaşlarında Macaristan Krallığı komutasında oluşturulan Hristiyan (Haçlı) orduları; II. Kosova Savaşı’nda ise Macaristan, Eflak, Lehistan ve Sicilya ittifakı yenilgiye uğratıldı. Bu süreçte en kritik olaylardan biri de Çimpi Kalesi’nin ele geçirilmesinden sonra 1361 tarihinde Edirne’nin ele geçirilmesidir. Filibe (1363), Niş (1375), Serez (1383), Ohri (1385), Sofya (1386), Şumnu (1388-1389), Üsküp (1392), Tırnova (1393), Vidin (1396), Niş (1428), Selanik ve Yanya (1430), Zvornik ve Srebrenica (1439), İstanbul (1453), Novo Brod (1455), Atina (1458) gibi çok sayıda önemli Balkan kenti yaklaşık bir asır içinde ele geçirildi. Adriyatik’in en önemli ticaret merkezi olan Raguza (Dubrovnik) Cumhuriyeti 1458’de Osmanlı himayesi altına geçti ve vergiye bağlandı. 1449 İskender Bey ayaklanması ile Osmanlı denetiminden çıkan Arnavutluk, 1478’de tekrar kontrol altına alındı. 1458-1460’da Mora Yarımadası, 1463’te Bosna, 1479’da Şkodra, 1482’de Hersek ve iki yıl sonra da önemli ticaret kentleri olan Kili ile Akkerman Osmanlı toprakları hâline geldi. Karadağ, Osmanlı fethine ancak 1499’a kadar direnebildi. 1476 ve 1503 yıllarında 15 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihî, s. 60-61. 16 Sancaktar, Balkanlar’da Osmanlı Hâkimiyeti ve Siyasal Mirası, s. 48. 12 Eflak ve Boğdan prenslikleri Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı özerk bölgeler hâline getirildi. 17 1354’te Balkanlar’a adımını atan Osmanlı Devleti, yaklaşık bir asır içinde bölgede hâkim güç hâline geldi ve 1683’e kadar bölgedeki hâkimiyetini devam ettirir. Fakat 1683’te gerçekleştirilen II. Viyana Kuşatması başarısızlıkla sonuçlanınca Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hâkimiyeti zayıflamaya ve gerilemeye başlar. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Viyana seferinden itibaren on beş yıl boyunca dört cephede birden çarpışan Osmanlı yönetimi uğradığı kayıpları bağrına basıp barışa yanaşmaya razı olur. 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması ile birlikte Azak’ın, Ukrayna ve Podolya’nın, Erdel ve Macaristan’ın, Dalmaçya kıyıları ve Mora’nın elden çıkması Osmanlı ülkesinde devlet adamları, asker ve halk arasında geniş yankılara yol açar. Osmanlı Devleti uzun süre Avrupa siyasetindeki çalkantıları uzaktan izleyerek savaştan kaçınmaya özen gösterir. 1768 yılında ise Doğu Avrupa’da bir gerginlik ortaya çıktı. Rusya’nın Polonya işlerine karışıp asker göndermesi üzerine Osmanlı Devleti savaşa hazır olmadığı hâlde iki devlet arasında savaş çıkar. Bu savaş Osmanlı Devleti’ne çok pahalıya mal olur. 1768-1774 Osmanlı- Rus Savaşı’nı bitiren Küçük Kaynarca Antlaşması (1774)’na göre İstanbul’da bir Rus Ortodoks Kilisesi kuruldu ve buradaki Ortodokslar üzerinde Rusya’nın koruması tesis edilir. Himaye hakkı daha sonraki yıllarda Balkan Ortodokslarına ve ardından tüm imparatorluk Ortodokslarına doğru yaygınlaştırılır. Böylece Rusya, Balkanlı Ortodoks milletler (Romenler, Bulgarlar, Sırplar, Karadağlılar, Yunanlılar) üzerindeki nüfuzunu artırır. Bu tarihten itibaren Rusya’nın, Ortodoks milletlerini, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtma ve örgütleme çalışmaları hız kazanır. Ayrıca Küçük Kaynarca Antlaşması ile birlikte Azak ve Dinyeper ile Buğ arasında kalan topraklar Rusya’ya geçer, Kırım “özgür ve tam bağımsız” olarak tanınır. Böylece Kırım Hanlığı üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti sona erer. 1783’te ise Kırım Rusya’ya katılır. 18 Kısacası, 1683 Viyana Bozgunundan başlayarak 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile ve sonrasında devem eden süreçte, Balkanlar’daki üstünlük adım adım Osmanlı Devleti’nden Avusturya ve Rusya’ya geçmeye başlar. İlerleyen zaman diliminde 1789 17 İnalcık, “Balkanlar ve Türkler”, Baltam Türklük Bilgisi 3, s. 23. 18 Metin Kunt, “Osmanlı Devleti, 1600-1908”,Türkiye Tarihî C.III, Cem Yayınevi, İstanbul, 6. Basım Şubat 2000, s. 45-70. 13 Fransız İhtilalinin ortaya çıkardığı sonuçlardan biri olan Milliyetçilik düşüncesinden etkilenen Balkan milletleri bağımsızlık için hareket etmeye başlarlar. “Balkan coğrafyasında Osmanlı Devleti’ne karşı ilk bağımsızlık hareketine girişen millet Sırplar oldu. Sırpların bağımsızlık hareketinde üç unsur etkili olmuştur. Birincisi, Sırp toplumunda burjuvazinin doğmasına neden olan Toplumsal-iktisadî gelişmedir. İkincisi, Osmanlı yönetiminin haksız ve keyfi uygulamaları, üçüncüsü, Avusturya, Rus ve Fransız kışkırtmalarıydı.”19 Bu nedenlerle 1804 yılında başlayan Sırp isyanının sonucunda Sırplar arzu ettikleri bağımsızlığa kısa sürede ulaşamazlar. Sırplardan sonra bağımsızlık için harekete geçen diğer Balkan milleti ise Yunanlılardır. “Yunan İhtilali bizde Mora İsyanı olarak anılır. Mora Yarımadası’nda 1821’de ayaklanan isyancılar Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinde etkili oldular. 1827’de Fransa, İngiltere ve Rusya donanmaları Osmanlı donanmasını Navarin’de yok etti. 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kaldıran, Navarin’de de donanmasını kaybeden Osmanlı Devleti’nin zor durumundan faydalanmak isteyen Rusya, 1828 yılında Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Rusya’nın üstünlüğüyle sonuçlanan savaşın ardından 14 Eylül 1829 tarihinde Edirne Barış Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmada Yunanistan’ın özerkliği kabul edildi. 3 Şubat 1830 tarihli Londra Protokolü ise Yunanistan’ın bağımsızlığını tanıdı. Ayrıca Protokol, Sırbistan, Eflak ve Boğdan bölgelerinin özerkliğini genişletti.”20 Yunanistan’ın 1829 Edirne antlaşmasıyla bağımsızlığını kazanması, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığı adına çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Osmanlı tebaasından olan bir milletin ayaklanması neticesinde, Avrupalı devletlerin de desteğini alarak bağımsızlığına kavuşması diğer Balkan milletlerinin de bağımsızlık yönünde önünü açmıştır. Osmanlı Devleti’nin, özellikle Balkan milletlerini bir arada tutmak için yayınladığı 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı, asıl amacı bağımsızlık olan Balkan uluslarını tatmin etmemiştir. Özellikle Rusya’nın Balkanlar’da uyguladığı “Panslavizm” politikası Osmanlı Devleti’nin Balkan coğrafyasındaki varlığını tarihî süreç içerisinde eritmeye neden olmuştur. Bu tarihî sürecin en önemli noktalarından biri de 1877-1878 Osmanlı- Rus Harbi’dir. Bu savaşta Osmanlı ordusu, Doğu ve Batı cephesinde 19 Sina Akşin, “Osmanlı Devleti 1600-1908”, Türkiye Tarihî C. III, 6.b., Cem Yayınevi, İstanbul, Şubat 2000, s. 101-102. 20 Akşin, a.g.m, s. 104-111. 14 sonuçları uzun yıllar devam edecek ciddi bir yenilgi almıştır. 1829 Edirne Antlaşması ile özerkliğe kavuşan Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bu savaş neticesinde bağımsızlıklarına kavuştuğunu, Bulgaristan’ın ise bağımsızlığının önünün açıldığı düşünüldüğünde bu savaşın nedenleri ile sonuçlarının önemi ortaya çıkmaktadır. 2. 93 HARBİ (1877–1878 OSMANLI RUS SAVAŞI) 2.1. 93 HARBİ’Nİ OLUŞTURAN SEBEPLER VE SAVAŞIN BAŞLAMASI Rusya, I. Petro’nun vasiyeti olarak bilinen Karadeniz’in kuzeyini ele geçirdikten sonra Kafkaslara, Boğazlara ve Balkanlar’a hâkim olarak Osmanlı topraklarından Akdeniz’e inme siyasetini takip etmişti. Ruslar, sıcak denizlere inme siyaseti doğrultusunda her fırsatta Osmanlı topraklarını işgal etmişlerdir.21 “Rusların batıdaki ilerleyişi, Kırım Savaşı (1853–1856) ile durduruldu. Ancak, doğuda serbest kalan Ruslar, 1865’e kadar Türkistan’da ve Kafkasya’da Türk ve Müslüman kavimlerini hâkimiyetleri altına aldılar. Paris Antlaşması’nın (30 Mart 1856) Rus askerî harekatını tahdit eden maddelerinden kurtulmaya çalıştılar. Balkanlar’daki gayrimüslim halkı Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaya teşvik etmeye başlayan Çar, Babıali’yi zor durumda bırakmak için de Avrupalı devletlerin desteğini almaya çalışmaktaydı.” 22 Nitekim Rusya, uzun yıllardan beri diplomasi ve basın- yayın yolu ile Osmanlı idaresinden memnun kalmadıklarını, bu sebeple isyana meyilli olduklarını ileri sürmektedir. Islahat Fermanı (1856)’nın ilanından sonra Balkanlar’da gelişen olaylar ve bu arada Rusya’nın körüklediği Panslavizm fikri, bu bölgeyi barut fıçısı hâline getirir. Bir taraftan Sırp ve Karadağ isyanları diğer taraftan Bosna-Hersek olayları ve Bulgar meselesi, Osmanlı Devleti’ni son derece zor durumda bırakır. Özellikle XVIII . yüzyılın ik inc i yarısından itibaren uyanmaya başlayan Bulgar milliyetçilik fikri, bu dönemde Panslavizm akımından da etkilenerek büyük bir aşama kaydeder. “Rusya’nın askerî ve maddi destek verdiği Bosnalı a s i l e r , 1876 Haziranında Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ettiler. Osmanlı Devleti, Bosna Hersek ihtilallerini 21 Nedim İpek, “ 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı ”, TÜRKLER, C. XIII, Ankara, 2002, s. 15. 22 Eylem Tekemden, Berlin Kongresi ve Osmanlı Devleti (1878 ), Abant izzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi), Bolu, 2006, s. 20. 15 bastırmak için ordular hazırlayıp sevk ederken, Karadağ emareti resmen harp ilan ederek sınırı geçti. Buna karşı Osmanlı Devleti, askerî tedbirler almaya çalışırken, Sırbistan Özerk Devleti d e sınırı aşarak Osmanlı ile irtibatını kesti. Bunun üzerine Sırbistanlılar, Karadağlılar ve Bulgarlar, Osmanlı Devleti’ne 2 Temmuz 1876’da harp ilan etti.”23 Bu savaşın başlarında Osmanlı Devleti az da olsa bir başar ı kazanır. Fakat yabancı temsilciliklerin ısrarı üzer ine Osmanlı Devleti, 25 Eylül 1876’da ateşkes ilan etti. Ateşkes esnasında taraflar arasında bir anlaşmaya varılamayınca Rus elçisi, 31 Ekim 1876’da Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom verdi. Rusya’nın gayretiyle Avrupa’nın büyük devletleri arasında imzalanan Londra Protokolü’nün (31 Mart 1877) Osmanlı Devleti için ağır maddeler içermesinden dolayı Osmanlı tarafından reddedilmesi üzerine Rusya, siyasi ve askerî bütün avantajları eline geçirir. 23 Nisan 1877 tarihînde Rusya’nın İstanbul maslahatgüzarı, iki devlet arasında siyasi münasebetlerin kesildiğini bildirip yurduna dönüş izni ister. Ertesi gün de Osmanlı Devleti’nin Petersburg maslahatgüzarı Tevfik Bey’e, Rusya başvekili Gorçakof, bir nota ile Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan ettiğini açıklar. Savaştan resmen haberdar edilen Avrupa devletlerinden Fransa, hemen tarafsızlığını ilan eder. Bunu sırasıyla İtalya, İngiltere ve Avusturya’nın tarafsızlıklarını ilanları takip ederler. Fakat Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilanı İngilizleri fena hâlde kızdırır. İngiltere bilhassa savaşın sonunda Yakın Doğu için büyük stratejik ve ticarî merkez önemi olan İstanbul’un Rusların eline geçmesinden, Mısır’ın ve Süveyş’in, yani Hindistan yolunun tehlikeye düşmesinden Tuna v e boğazlardaki serbest geçişin ortadan kalkmasından İngiltere’nin Yakın ve Orta Doğu’daki her türlü çıkarlarının zarar görmesinden korkar. Rusya İngiltere’ye gerekli teminatı vererek bu sorunu da ortadan kaldırır. İşte bu şartlar altında başlayan 93 Harbi, Balkanlar’da Tuna (Rumeli) ve Anadolu’da Kafkas (Doğu) olmak üzere iki ana cephede devam etmiştir.24 23 Tekemden, a.g.e., s. 22. 24 Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI, İstanbul, 1972, s. 3298. 16 2.2. 1877-78 OSMANLI- RUS SAVAŞI CEPHELERİ 2.2.1. Kafkas Cephesi Kesin neticenin alındığı Tuna Cephesi kadar mühim olmayan bu cephede pek büyük savaşlar olur. Bu cephe, başkumandan sıfatıyla, genç ve çok kabiliyetli bir asker olan Müşir Ahmet Muhtar Paşa’nın komutasındadır. “Ahmet Muhtar Paşa’nın emrinde 90.000 asker ve kale topları dışında 97 sahra topu vardı. Bir kolorduyla Müşir Derviş Paşa, Batum’da bulunuyordu. Erzurum Kalesi de Erzurum valisi Müşir Kurt İsmail Paşa’nın emrindeydi. Savaşta Rusların bu cephedeki kuvvetleri 125.000 asker ve 189 toptan ibaretti ve Rus birliklerinin komutanı Ermeni asıllı Orgeneral Melikof’du.”25 Doğu Cephesi’nde Rus ilerleyişine karşı bir planı olmayan Osmanlı Devleti’nin, Abdülkerim Paşa ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın hazırladığı ortak bir savunma planına göre hareket etmesine karar verilir. Bu plana göre; Osmanlı ordusu Kars, Ardahan, Batum ve Erzurum’da Rus ordusunu doğa şartlarından yararlanarak durduracak; Dağıstan’da bulunan Müslüman halk da Ruslara arka cepheden zarar verecektir. Doğu Cephesi, Balkanlar’a göre ikinci derecede önem arz etmekte olup, Ruslar’ın, bu cepheyle ilgili çalışmaları üç yıl önceye dayanmaktadır. Rusların ilk hedefleri Erzurum’u ele geçirmektir. 26 Doğuda harekete geçen Rus işgalci birlikleri, planları gereği aynı anda batıdan da hareket ederek Osmanlı kuvvetlerini olabildiğince geniş bir alana yayıp kısa zamanda dağıtma yolundadırlar. Bu plan dâhilinde Rus birlikleri doğuda Kars, Doğu Bayezit’a arkasından da Ardahan’a saldırırlar. Doğu Cephesi’nde Ahmet Muhtar Paşa Ruslar’a karşı ilk başlarda zafer kazanmış olsa da Rus askerlerinin sürekli takviye alması ve malzeme bakımından da desteklenmesi neticesinde Osmanlı ordusu Erzurum’a kadar geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. Ancak büyük zayiat veren Ruslar, Kars ile Erzurum arasında durdurulur. Rusların Erzurum’u almak istemeleri bir sonuç vermez. Düşman, şehrin bütün eli silah tutan halkı, yaşlıları, sakatları, kadınları ve çocukları tarafından Erzurum’dan atılır. 27 25 Yılmaz Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız, 1. b., İstanbul, 1990, s. 48. 26 Sedat Bağırgan, Osmanlı Basınında 1877-1878 Osmanlı – Rus Harbi, Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı (Basılmamış Doktora Tezi), Manisa, 2008, s. 68. 27Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız, s. 50. 17 2.2.2. Tuna (Rumeli) Cephesi 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın birinci cephesi olan Tuna Cephesi, Balkan Yarımadasının doğu kesimini kapsamaktadır. Tuna Cephesi karargâhı, Kuzeydoğu Bulgaristan’da Deliorman bölgesindeki Şumnu şehrinde bulunmaktadır. Bu cephenin komutanı Müşir Abdülkerim Nadir’dir. Osmanlı kuvvetlerinin karşısındaki Rus taarruz kuvvetini Prens Sakovski komuta ederken genel komuta General Skobelef’tedir. Ata binemeyecek kadar ihtiyar olan Abdülkerim Paşa’nın yerine kurmay başkanı sıfatıyla bulunan Ahmet Eyüp Paşa orduyu fiilen idare eder.28 Abdülkerim Paşa, Tuna’nın sol kıyısı ve Balkan Dağları olmak üzere Tuna’yı iki müdafaa hattına ayırdı. Bu cephede Osmanlı güçleri yaklaşık 180.000 kişidir. Merkez karargâh Silistre, Totrakan, Rusçuk, Ziştovi ve Vidin’de toplanır. Rusların Baltık donanmasının, Akdeniz’e inme ihtimaline karşılık, Çanakkale Boğazı tutuldu. Grandük Nikola emrinde 160.000 kişilik bir Rus ordusu Romanya sınırında toplandı. 27 Haziran’da Ziştovi, 1 Temmuz’da da Tırnova ele geçirildi. Niğbolu ve Şıpka’da Türklerin direnişiyle karşılaşmalarına rağmen, Ruslar buraları da ele geçirdi. Ancak bu cephede savaş Plevne’de düğümlendi.29 2.2.2.1. Plevne Müdafaası Halk arasında 93 muharebesi diye anılan 1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin gerek dünya gerek Türk tarihînde kahramanlıkla harp hünerini bir araya getirip birleştirmiş büyük örneği, Plevne muhasara ve müdafaasıdır.30 1878 senesi Ocak ayının son gününde yapılan en kanlı çarpışmalar Plevne önlerinde cereyan etmiştir. Ruslar, Rumeli Cephesi’nde Osmanlı ordusunun kumanda eksikliği yüzünden Tuna ve Balkan sınırlarını kolaylıkla geçtiler. Bu sırada Vidin’de bulunan garp ordusu kumandanı Gazi Osman Paşa’ya, Plevne’yi karantinaya alıp, tahkim etmesi emredildi. Paşa, İstanbul’da Sultan II. Abdülhamid’in başkanlığında oluşan askerî meclisin kararı ile verilen bu emri, hemen yerine getirmek üzere harekete geçti. Ruslar da, Plevne’nin askerî ehemmiyetini bildiklerinden, işgal için harekete geçmişlerdi.31 Gazi Osman Paşa’nın başarılı savunması sonucu Rus Çarı Alexander, 28 Tekemen, a.g.e., s. 32. 29 Bağırgan a.g.e., s. 55. 30 Bağırgan, a.g.e., s. 56. 31 Ömer Faruk Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, C.IV, İstanbul, Nisan, 1999, s. 137. 18 Romanya’dan yardım istemek zorunda kaldı. “Eylül 1877’de Rus-Rumen kuvvetleri Plevne’ye beraber saldırdılar. Takviyelerle birlikte asker sayısı 125.000’e ulaşan Rus ordusu, 40.000 kişilik Osmanlı ordusuna karşı saldırıya geçti. Ağır kış şartları ve yiyecek sıkıntısı nedeniyle Grandük Nikola’nın yaptığı “teslim ol ”çağrılarını dinlemeyen Osman Paşa, bir yarma harekâtı ile düşmanın çemberini aştı. Ancak daha sonra düşmanın bunu fark etmesi üzerine teslim olmak zorunda kaldı.” 32 Günlerce Ruslar karşısında kahramanca savaşan Osman Paşa, nihayetinde esir düşmüş, ancak esirliğinde kendisine Ruslar tarafından madalya verilmiştir. Osman Paşa, 12 Aralık günü, çevresi kendisini samimi bir takdir duygusuyla seyreden Rus generalleri ile sarılı olduğu hâlde, onların saygı gösterileri arasında, kendileriyle Fransızca konuşarak ve askerî sohbetler yaparak Bogota’da Çar’ın umumi karargâhına geldi. Çar II. Alexander, kendisini selamlayan Gazi Osman Paşa’nın elini sıkarak kahramanca savunmasından dolayı tebrik etti. Paşa’nın harp esiri muamelesine tâbi tutulmaksızın Rusya’ya sevk edilmesini emretti. Bu suretle Paşa, birçok Rus şehrini gezdi ve gittiği her şehirde askerî törenlerle karşılanıp uğurlandı33. Ruslarla Edirne Barış Antlaşması imzalandı. Rusya, barış şartlarını yarı resmî şekilde 25 Ocak 1878 tarihinde İngiltere’ye bildirdi. İngiltere boğazlar hakkındaki maddeleri çıkarlarına aykırı görerek donanmasına hareket emri verince yedi zırhlıdan oluşan bir donanma 13 Şubat’ta Çanakkale’den geçerek Marmara Denizi’ne girdi. 34 Bunun üzerine Rus başkumandanı, Balkanlar’daki askerleri İstanbul’a sevk edeceğini belirterek 24 Şubat 1878 tarihinde Yeşilköy (Ayastefanos)’ü işgal etti. İşgalden sonra barış görüşmelerine burada devam edildi. Nitekim 3 Mart 1878 tarihînde Ayastefanos’da Rusya namına İgnatiyef ve Nelidof, Osmanlı namına Hariciye Nazırı Saffet Paşa ve Berlin elçisi Sadullah Bey tarafında Ayastefanos Anlaşması imzalandı. 35 Bu antlaşmaya göre, “Sırbistan ve Romanya topraklarının genişletilmesi ve istiklali tanınacak; Karadağ’a arazi verilecek, Bulgaristan muhtar bir emaret hâline 32 Bağırgan, a.g.m., s. 55. 33 Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız, s. 45–46. 34 Heyet, a.g.e., s. 3324. 35 Tekemen, a.g.e., s. 48. 19 gelecek, Bosna-Hersek’e diğer Hristiyan vilayetlerine idarî muhtariyet tanınacaktı.”36 “Ayrıca Rusya’ya harp tazminatı olarak 240 milyon Osmanlı altını ödenecekti. Fakat Osmanlı Devleti’nin bu meblağı ödemeye gücü yetmediğinden yarısına karşılık Kars, Ardahan, Batum ve Beyazıt Ruslar’a terk edilecekti.”37 İmzalanan Ayastefanos Anlaşması, Bosna-Hersek’e göz dikmiş olan Avusturya’yı ve Hint yolunun tehlikeye girdiğini gören İngiltere’yi telaşa düşürdü. İşte bu sebeple İngiltere ve Avusturya’nın teşebbüsleri neticesinde 1856 Paris Antlşması’nda imzası bulunan devletler ve Almanya hükûmeti Ayastefanos Anlaşması yerine Berlin’de kat’i bir anlaşma için davet edildi. Durum ayrıca Bab-ı Âli’ye bildirildi. 38 Berlin Antlaşması ile Bulgaristan’ın sınırları daraltılmış, Bosna-Hersek Avusturya’ya bırakılmış, Rusya’nın Doğu Anadolu’da işgal ettiği Eleşkirt ve Bayezid Osmanlı Devleti’ne geri verilmiş, Romanya-Karadağ ve Sırbistan’ın bağımsızlığı onaylanmış, Girit’in özerkliği kabul edilmiştir. Berlin Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti, Avrupa’daki arazisinin beşte ikisini kaybetmiş ve Avrupa’daki toprakları da ikiye bölünmüştür. Bu antlaşma sonrasında Osmanlı Devleti, Bulgaristan’a, Sırbistan’a, Karadağ’a, Romanya’ya, Avusturya’ya, Rusya’ya, İran’a, Yunanistan’a ve İngiltere’ye toprak vermek zorunda kalmıştır. 39 Balkanlar’da başlayan ve Doğu Cephesi’nde devam eden 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, kuvvetlerin geniş bir alana yayılması, kumandanlar arasındaki irtibatsızlık, harekâtın İstanbul’dan idaresi, malzeme ve mühimmat noksanlığı, Karadeniz’deki donanmanın varlık gösteremeyişi gibi sebepler yüzünden Osmanlı Devleti’nin her iki cephede yenilgisiyle sonuçlandı. Askerî açıdan yenilen Osmanl ı Dev le t i , başarısızlığının faturasını siyasi yönden pahalı ödedi. Balkanlar’daki topraklarının önemli bir kısmını ve doğuda Batum, Kars ve Ardahan’ı kaybetti.40 Kaybedilen topraklarda Sırbistan, Karadağ ve Romanya müstakil birer devlet 36 Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihî, Osmanlı Devleti’nin Tahlili ve Tenkitli Siyasi Tarihî, C.IV, İstanbul, 1994, s. 322. 37 Samiha Ayverdi, Türk Rus Münasebetleri ve Muharebeleri, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1970, s. 227. 38 Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız, s. 144. 39 Tekemen, a.g.e., s. 69. 40 Bağırgan, a.g.e., s. 73. 20 hâline geldiler. Ayastefanos’un oluşturduğu sınırları Karadeniz’den Sırbistan’a, Romanya’dan Ege denizine kadar uzanan büyük Bulgaristan, Makedonya, Batı Rumeli vilayeti ve küçük Bulgar prensliği olmak üzere önce üçe bölündü. Batı Rumeli özerk bir hâle getirilmekle beraber, 1885’te Bulgar Prensliği tarafından ilhak edildi. Osmanlı Devleti’ne iade edilen Makedonya ile devletin Rumeli’de elinde kalan toprakları ve dolayısıyla bu dağılmada kendi millî hedeflerini olgunlaştırarak başının çaresine bakmaya çalışan Arnavutluk ile yeniden kara irtibatı sağlandı. Bosna ve Hersek, Avusturya-Macaristan tarafından, yerli Müslüman halkın direnişi kırılmak suretiyle işgal ve idare edilmeye terk olundu. 41 2.3. 93 HARBİ SIRASINDA VE SONRASINDA YAPILAN ZULÜMLER 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi Plevne’de olduğu gibi karşılıklı kahramanlık nezaketiyle geçmemiştir. Birden çok mezalim yapılmıştır. Bulgarların ve Rusların yaptığı bu mezalimin amacı Balkanlar’da mümkün olduğu kadar Slav olmayan ırk bırakmamak, özellikle Müslümanları ve imparatorluk sahibi olan Türkleri tamamen imha etmek, Tuna ile Marmara, Karadeniz’le Adriyatik arasında Türk bırakmamak, o tarihe kadar Türk nüfusunu azaltarak Slav devletler teşekkül ettirmekti. “İşgal altındaki Tuna vilayetine, yani Bulgaristan’a, Ruslar’ın mülki işler amiri, yani sivil umumi vali tayin ettikleri ve Çar’ın yakınlarından olan Prens Çerkasky, bu harbin “Bir ırklar ve imha harbi” olduğu üzerine Rusya Harbiye Nazırı Milyutin’in dikkatini, 20 Temmuz 1877 tarihli resmî yazıyla çekmiştir. Çerkasky “Bulgaristan” dediği Tuna vilayetinde Türk istemiyordu. Prens Çerkasky, Tırnova’da kurduğu idarede, harbin daha ilk günlerinde, kimin kazanacağının bile bilinmediği haftalarda, ele geçirilen bölgelerden Türk halkını sürmüş ve bütün toprak ve mallarına el koymuştur.”42 Rus ordusu başkomutanı Prens Dondukov Korzakov, Sofya ve havalisinde büyük Bulgar kütleleri yerine kesif Türk kalabalığı görünce, Bulgar kocabaşlarını çağırıp: “ Bu havalide Bulgarlardan başka bir milletin olmadığını iddia etmiştiniz. Hâlbuki Türklerden başka bir şey göremiyoruz, bizi aldattınız. ” 43 demiş ve o havaliyi Türklerden temizleme hareketine girişerek büyük bir katliam yaptırmak 41 Heyet, a.g.e., s. 103. 42 Yılmaz Öztuna, Büyük Osmanlı Tarihî, C. I X, İstanbul, 1994, s. 438. 43 Ayverdi, a.g.e. , s. 225. 21 suretiyle Türk nüfusunu azaltabildiği kadar azaltmıştır. 93 Harbi’yle birlikte Tuna ve Edirne vilâyetlerinden Türkleri yok etme politikası, ilk olarak Türklerin silahsızlandırılması ve ikinci safha olarak da Bulgarların silahlandırılması şeklinde uygulanmaya başlanılmıştır. Nitekim bu şekilde silahlanan Bulgarlar, Türk askeriyle savaşmak yerine, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu Müslüman ve Yahudileri vahşi bir şekilde katletmeye başlamışlardır. Bu arada, Ruslar da boş durmamışlar, söz konusu mezalimler karşısında Avrupa’yı yanıltmak ve onların muhtemel bir müdahalesine engel olmak gayesiyle Rumen gazetecilere, Türk askerlerinin de Hristiyanlara karşı mezalimde bulunduklarını gösteren yayınlar yapmalarını emretmişlerdir. Sonuçta, Bulgarların Müslüman halka yönelik zulüm ve vahşeti Rus generallerinin beklentilerinin bile kat kat üstünde olmuştur. 44 “12 Şubat 1878’de Filibe’deki Fransız viskonsülü Boysset, raporunda şunları yazmaktadır: Filibe düşünce Bulgarlar ve Ruslar, şehri tamamen yağma etmiş, pek çok Türk’ü öldürmüş, kadınlara tecavüz etmişlerdir. Bu işlere Rus subaylarının da karıştığını gözlerimle gördüm. Türk kıyımı o derece büyüktü ki, şehirdeki General Gurko’ya sonra geçici vali tayin edilen General Brock’a müracaat ederek, insanlık namına bu katliam ve yağmaya son verilmesini istedim, hiçbir netice alamadım. Bir Türk evinde 37 ölü birden bulundu. 10.000 Türk, şehri terk ederek kaçtılar. Diğerleri aç hâlde, Ruslar yiyecek vermiyorlar ve Türkler, açlıktan büyük zayiat veriyorlar. Pek çok genç kıza tecavüz edildi. Ruslar ve Bulgarların yaklaştığını gören pek çok Türk kafilesi çocuklarını ve hanımlarını öldürdükten sonra Ruslarla muharebe edip can verdiler.”45 Neticede 1877-1878’den itibaren Bulgar ordusu ve çeteleri tarafından, Türklere karşı bir soykırım uygulanmıştır. Müslümanlar, maruz kaldıkları zulüm, işkence, talan ve yağmalar karşısında muhacerete başvurmak zorunda kalmışlardır. Bir zamanlar Orta Asya ve Balkanlar’da, tarihin en utandırıcı, en zalim tahrip ve yağmalarını gerçekleştirenlerin pençesinden kurtulabilenler, gerçek hürriyete ve kurtuluşa ancak Osmanlı Devleti’nin sınırları dâhilinde kavuşabilmiştir. Bu yüzden topluluklar hâlinde Osmanlı Devleti’ne çok sayıda göçler olmuştur.Tuna boyları, Trakya, Rodoplar, 44 Ahmet Halaçoğlu, “Bulgar Mezalimi”, TÜRKLER, C. XIII, Ankara, 2002, s. 310. 45 Bilal Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, TTK Basımevi, Ankara, 1989, s. 339. 22 Deliorman, Makedonya bölgelerinden kaçan binlerce Türk aç susuz, bulaşıcı hastalıklara yakalanarak, yürekler acısı, perişan bir vaziyette ama hürriyet için, kurtuluşu, Osmanlı topraklarına sığınmakta bulmuşlardır. 2.4. 93 HARBİ SONRASI BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA TÜRK GÖÇLERİ “Muhaceret” kelime anlamı olarak “göç, göç etme” demektir.46 Rumeli muhacirliği başlı başına bir insanlık, Türklük dramıdır. “Gerçek hikâyesi, destanı, romanı, henüz yazılmamışsa bile yüz küsur yıldır kuşaktan kuşağa yaşanan bir dramdır. Bu hazin insanlık dramı birazcık deşilse Rumeli muhacirlerinin kanlı gözyaşları boşanır.”47 Bulgaristan’dan ilk büyük Türk göçü “Doksan üç muhacereti” oldu. Bu göç, 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında görülen bozgun göçüdür. Rus destekçiler ve Balkanlar’ın bağımsızlık kazanan devletleri, Türkleri göçe, topraklarını ve servetlerini bırakarak gitmeye zorlamak için her türlü zulüm ve baskıyı yaptılar. Yedi ay süren 93 Harbi’nde savaş esnasında ve savaş sonrasında bir buçuk milyon kadar Rumeli Türk’ü yurtlarından koparıldı, perişan bir şekilde göçe zorlandı. Göç etmek zorunda kalan Türkler, göç sırasında da birçok zulme maruz kalmışlardır. 48 19 Ocak 1878’de 50.000 kişilik bir göçmen Harmanlı ’ya kadar gelmiş, Edirne’ye çok yaklaşmışken, Plevne’den serbest kalan General Skobelef’in kolordusu ile karşılaştılar. Ruslar, büyük kafilenin yarısından fazlasını öldürdüler. Öldürülenlerin çoğu kadın ve çocuktu. 49 Göçmenlerin ölümlerine bir taraftan soğuk, bir taraftan tifüs, diğer taraftan da düşman palası neden oluyordu. Göçmenler bulabildikleri her araçla, trenle, katırla, öküz arabası ile ya da yaya olarak yollara dökülmüşlerdi. Trenlerde durum çok vahimdi. Göçmenler vagonlara istif edilmişlerdi, açlık, yorgunluk ve soğuktan yarı ölü halde idiler. Trende ölen kadın ve çocukların naaşları , tren hareket hâlindeyken pencereden karlara atılıyordu. 50 Göçmenler gemilerle de Anadolu’ya gidiyorlardı. Haziran 1879 Eylül 1880 tarihleri arasında yalnız Varna Limanı’ndan 18.033 Türk, Osmanlı 46 TDK Sözlük, s. 1413. 47 Bilal N. Şimşir, Bulgaristan’da Türk Varlığı, Bildiriler, Bulgaristan Türkleri ve Göç Sorunu, Ankara, 1987, s. 48. 48 Şimşir, a.g.e. , s. 48. 49 Öztuna, Büyük Osmanlı Tarihi, s. 441. 50 Öztuna, a.g.e., s. 442- 443. 23 topraklarına göç etmişlerdi.51 İstanbul-Edirne yolu trene binmeyen ve düşman yetişmeden İstanbul’a erişmek isteyen sayısız yaya göçmenle doluydu.52 Fransa’nın Edirne Konsolosu Laffon, 31 Ekim 1883 günlü I sayılı raporunda, üç ay içinde Edirne’den 200.000 kadar muhacirin geçtiğini bildiriyordu.53 İstanbul’da Sirkeci garı, Ayasofya, Sultanahmet, Yeni Camii, Nuru Osmaniye gibi semtler, ağzına kadar göçmenlerle dolmuştu. En zengin paşalardan, yoksul Türklere kadar pek çok İstanbullu Sirkeci Garı’nda konaklarına, evlerine, birkaç göçmen ailesi götürmek için bekliyorlardı. Rumelililerin son derece onurlu oldukları duyulunca, İstanbullular, sokaklara çıkarak göçmen aramaya başladılar. Mütevazı bir İstanbul ailesine sığınan paçavralar içinde ve bir dilim ekmeği hırsla kemiren bir adamın, Rumeli’nde binlerce dönüm toprağın sahibi olduğu öğreniliyordu.54 Neticede 93 Harbi göçü can kaybı ve kitlesel olarak çekilen çile bakımından tarih boyunca görülenler arasında, en dehşet verici olanlardan biridir. Herhangi bir muhaceret olayının genel nitelikli çilelerine ek olarak 1877 ve 1878 Bulgaristan’ına özgü çile unsurları da devreye girmişti. Bunlar; muhacirlere Ruslar ve Bulgarlar tarafından yapılan kötü muameleler, göçün esas kış aylarına rastlaması ve Osmanlı Devleti’nin muhacirlere yeterli yardım sağlamaktan aciz bulunmasıdır.55 Göçün bilançosu ağır olmuştur. Göç eden 1,5 milyon muhacirin 450.000’i soğuk hastalık ve düşman palasından ölmüştür. 56 Bulgaristan’da yarı nüfusu teşkil eden Türkler, göçler sonrası azınlık durumuna düşmüşlerdir.57 Yukarıda verilen bilgiler 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi öncesi ve sonrası tablo hâlinde mukayese edilirse; 51 Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, s. 50. 52 Öztuna, a.g.e., s. 443. 53 Şimşir, a.g.e., s. 51. 54 Öztuna, Raci Efendi Tarihçe-i Vak’a-i Zağra’dan Bir Kısım, s. 437. 55 Justin Mc.Carthy, Ölüm ve Sürgün, çev. Bilge Umar, İnkılap Yay., İstanbul, 1998, s. 88. 56 Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, s. 50. 57 Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız, s. 52. 24 1860-1878 YILLARINDA RUMELİ'DE MÜSLÜMAN NÜFUSU VİLAYETLER NÜFUS İSTANBUL 342.200 EDİRNE 597.100 TUNA 945.600 SOFYA 154.200 SELANİK 264.800 YANYA 430.500 MANASTIR 880.600 IŞKODRA 141.000 BOSNA-HERSEK 520.000 GİRİT 48.400 EGE ADALARI 80.000 YEKÜN 4.404.600 Özetle, bu bölgede 4.5 milyona yakın bir Müslüman nüfusu olup bunun 2 milyonu Türk, 300.000'i Arnavut, 600.000'i Boşnak, 400.000'i Çerkez’idi. 1831 Osmanlı tahririne göre Rumeli'de nüfusun yüzde % 37.5'i Müslüman’dı. 58 58 İnalcık , “Türkler ve Balkanlar”, Bal-tam Türklük Bilgisi 3, s. 44. 25 1889 YILINDA RUMELİ’DE BAZI ŞEHİRLERİN MÜSLÜMAN NÜFUSU59 SELANİK 80000 EDİRNE 62000 PRİZEN 38000 İŞKODRA 36000 MANASTIR 35000 BELGRAT 35000 YANYA 33000 ŞUMNU 32000 SARAYBOSNA 30000 RUSÇUK 26000 ÜSKÜP 25000 YENİŞEHİR 21000 SOFYA 20000 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra Balkanlar’daki Türk nüfusunun azalmasında ve bu savaş sonrasında yaşanan mezalime neden olan diğer bir tarihî olay Balkan Savaşları’dır. 3. BALKAN SAVAŞLARI 3.1. BALKAN SAVAŞLARI’NIN NEDENLERİ Balkan Savaşlarının sebebini Ayastefanos Antlaşması’na kadar götürmek mümkündür. Bu antlaşmayla Bulgaristan’ın sınırları içine Makedonya’nın da katılması ve Sırbistan’ın bağımsızlığını alması, bağımsız Sırbistan’ın ilk günden itibaren topraklarını 59 J.Mc Carty, Ölüm ve Sürgün, s. 144-145. 26 devamlı genişletmeye çalışması, Berlin Antlaşması’nın Bulgaristan’da yarattığı hayal kırıklığı ve nihayet Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhine toprak kazanmak gayesi bu savaşların sebepleri olarak görülebilir. Ayrıca bunlara Rusya’nın Balkan Slavları üzerindeki kışkırtmalarını da eklemek mümkündür. Bütün bu hadiselerde Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun Balkanlar’da genişleme faaliyetleri ve bu faaliyetlerin önemli safhasını teşkil eden Bosna-Hersek’in ilhakı bir dönüm noktası olmuştur. Bu durum Rusya’yı Balkan Slavlarını birleştirmek suretiyle Avusturya’nın yayılmacı politikasına karşı koymaya sevk ettiği kadar, Balkanlar’ın Slav devletlerini de aralarındaki anlaşmazlıkları gidererek, birleşmeye ve Balkanlar’da geri kalan Osmanlı topraklarını paylaşmaya götürmüştür. 60 Aslında 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ordunun bir politika aleti olarak kullanılması Osmanlı ordusunun muharebe gücünü zayıflatmıştı. Bu arada Osmanlı Devleti, II. Meşrutiyet sonrası seçimlerle uğraşırken, fırsattan istifade eden Avusturya 5 Ekim 1908’de Bosna-Hersek’i topraklarına kattığını açıkladı. Avusturya’nın bu şekilde davranmasının sebebi 1908’de Osmanlı Meclis-i Mebûsanı’na Bosna- Hersek’ten milletvekili seçilmesi ve bu durumun Bosna-Hersek’le Osmanlı Devleti arasındaki bağı daha da kuvvetlendireceği endişesi idi. Bu yüzden Avusturya, daha Meşrutiyet’in heyecanı yatışmadan, Berlin Antlaşması’nda kazanmış olduğu bu toprakların işgal ve idaresi kaybetmek istememişti. Aynı gün Girit adası da Yunanistan ile birleştiğini ilan etti.61 Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakından önce, Avusturya ile anlaşan Bulgaristan ise, Slav dünyasının bu ilhaka gösterecekleri tepkiyi önlemeye söz vermişti. Buna karşılık Avusturya, bağımsızlığını ilan etmeye kararlı olan Bulgaristan’a askerî ve diplomatik yardımda bulunacaktı. Bu şekilde Avusturya’nın da desteğini sağlayan Bulgaristan, 6 Ekim 1908 günü bağımsızlığını ilan etti.62 Zaten son yıllarda Avrupalı büyük devletler tarafından tam bağımsız bir devlet olarak görülen Bulgaristan Prensliği’nin Osmanlı Devleti ile olan tek bağı, verdiği vergilerdi. Böylece Bulgaristan kendisine, Osmanlı Devleti’ne tam manasıyla tâbi olduğu günleri hatırlatan bu bağdan, bağımsızlığını ilan etmekle kurtulmuş oluyordu. Osmanlı Devleti bütün bunlarla uğraşırken, 31 Mart Vakası meydana gelmiş (31 60 Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih (1879-1960), Alkım Yay., Ankara, 1975, s. 332. 61 Armaoğlu, a.g.e., s. 311-321. 62 Y. H. Bayur, Balkan Savaşları I, Kısım 2, Cumhuriyet Yay., Ankara, 1983, s. 113. 27 Mart 1325/13 Nisan 1909), II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle, ittihatçılar ülkede yeni bir baskı rejimi kurarak, kendilerine muhalif olan bir grubun ortaya çıkmasına sebep olmuşlardı. 63 Bu arada, bütün bu hâdiseler İtalya’nın, Osmanlı Devleti’nin bir vilâyeti olan Trablusgarp’a saldırmasına zemin hazırlamış, İtalya, 28 Eylül 1911’de Trablusgarp’a asker çıkarmıştır. Zira Habeşistan’da aradığını bulamayan İtalya, Adriyatik ve Balkanlar üzerinde durmaya başlamıştı. Avusturya’nın Bosna-Hersek’i topraklarına katmasından dolayı, 24 Ekim 1909’da İtalya’nın Rusya ile yaptığı karşılıklı menfaat anlaşması dolayısıyla, İtalya’nın Trablusgarp’taki menfaatlerine sahip çıkması hakkını doğuruyordu.64 Balkan Savaşı, Meşrutiyet’ten sonra gerek iç, gerekse dış politikada yapılan ağır hataların devamından kaynaklanmıştır. Bulgaristan bu savaşa daha II. Abdülhamid Devri’nde hazırlanmaya başlamıştı. Aslında 1909 senesinde II. Abdülhamid de, bir Bulgar taarruzu olduğu takdirde hemen savaşa girmek niyetindeydi. Çünkü bu şekilde hareket etmekle, Bulgarların diğer Balkan devletleriyle birleşmelerine engel olacağını düşünüyordu. Zaten bu sıralarda Yunan Hükûmeti de Bulgarlarla anlaşamadığından, Osmanlı Devleti bünyesinde uygun görülen yerlerde birkaç konsolosluk açmasına müsaade edilmesi hâlinde, Osmanlı-Bulgar savaşında Osmanlı Devleti’ne yardım etmeyi teklif etmişti. 65 İttihat ve Terakki hükûmeti bu teklifi değerlendirmediği gibi, Makedonya’daki anlaşmazlıkları gidermek amacıyla, 3 Temmuz 1910 yılında bir “Kilise Kanunu” çıkarmıştır. Çıkarılan bu kilise kanunu ile ihtilaflı kilise ve mekteplerin nüfus nispetine göre aidiyeti tespit edilecekti. Böylece Balkan milletleri arasındaki en önemli mesele halledilmiş ve bu milletlerin aralarında anlaşmaları kolaylaşmış oldu. II. Abdülhamid, tahtta kaldığı sürece Balkan devletleri arasındaki anlaşmazlıkları körükleyerek, onların Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak etmelerini önlemeye çalıştı. II. Abdülhamid Makedonya’da oturan muhtelif Balkanlı milletlerin aralarındaki geçimsizliklerinden 63 Sina Akşin, 31 Mart Olayı, Ankara Üniversitesi Yay., Ankara, 1970, s. 140. 64 Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih (1879-1960), s. 322. 65 A. Bedevî Kuran, Osmanlı İmparatorluğu’nda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2012, s. 569. 28 istifâde etmesini bilmiş, böylece Balkan devletleri arasında bir anlaşmanın meydana gelmesini önlemiştir.66 Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan arasındaki anlaşmazlık ortadan kalkınca, Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti aleyhinde birleşmeleri kolaylaşır. Bu şekilde üç Balkan Devleti, aralarında yaptıkları ayrı ayrı antlaşmalarla Osmanlı Devleti’ne karşı birleşerek, Balkan birliğini gerçekleştirirler. Ancak teşkil edilen bu Balkan ittifaklar zincirinin son halkasını Karadağ’ın ittifaka katılması oluşturmuş ve Ağustos 1912’de Karadağ, Bulgaristan ile sözlü bir ittifak yapmıştır. 6 Ekim 1912’de ise Karadağ-Sırbistan ittifak anlaşması imzalanmıştır.67 Balkan devletleri arasındaki bu gelişmelerde Rusya son derece önemli bir rol oynamıştır. Bundan dolayı Balkan ittifakının Rus diplomasisinin eseri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Böylece Balkanlar’daki Osmanlı egemenliğine son vermek ve bunun için ortak düşmana karşı birlikte savaşmak düşüncesi aralarındaki çekişmeleri bir tarafa bırakan Balkan devletlerini birleştiren bağ olmuş ve sonuçta da, II. Abdülhamid’in önlemeye çalıştığı, “Balkan İttifakı” Bulgaristan’ın çevresinde meydana gelmiştir. Bu arada ordudaki kaynaşmadan dolayı ortaya çıkan “Halaskar Zabitân Grubu”nun arka çıkmasıyla Arnavutluk isyanı daha da alevlendi. İttihat ve Terakki’nin kötü yönetimine karşı yapıldığı söylenen bu ayaklanma, bu grubun İstanbul’daki mensuplarının baskıları sonunda Said Paşa kabinesi istifa etmek zorunda bıraktı. 68 Böylece İttihat ve Terakki yönetimi sona erdi ve fakat 22 Temmuz 1912’de Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın kurduğu “Büyük Kabine” veya “Baba-Oğul Kabinesi” adı verilen yeni hükûmet de Balkan milletlerinin Osmanlı Devleti aleyhine birleştiklerini fark etmedi.69 3.2. BİRİNCİ BALKAN SAVAŞI (1912-1913) İttihat ve Terakki döneminde yapılan Balkan Harbi’ni teşvik edici hatalar, İttihat ve Terakki’nin iktidardan düşmesinden sonra Ahmed Muhtar Paşa kabinesi döneminde de 66 Bayram Kodaman, “1876-1920 Arası Osmanlı Siyasi Tarihî”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, XII, İstanbul 1989, s. 163-165. 67 Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih (1879-1960), s. 336. 68 T. Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler I, Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul, 1984, s. 320. 69 Tunaya, a.g.e., s. 6-7. 29 devam etmiş, Balkan ittifakını el altından hazırlayan Rusya’nın, Osmanlı Hariciye Nazırı Noradungiyan Efendi’ye, Balkanlar’da savaş olmayacağı konusunda verdiği sahte teminata dayanılarak, Rumeli’deki yüz yirmi tabur (yaklaşık 120000) talimli asker terhis edilmiştir.70 İşte daha Arnavutluk isyanları yatışmadığı ve Osmanlı Devleti’nin tecrübeli askerîni ordudan terhis edildiği sıralarda (30 Eylül 1912) Balkan Devletleri seferberlik ilan ettiler. 3 Ekim 1912’de de Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ hükûmetleri Bâb-ı Âli’ye ortak bir nota vererek Türk hükûmetinden üç gün içinde eski Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Girit’e muhtariyet verilmesini istediler. Sürenin bitiminde isteklerini tekrarlayarak yeniden üç günlük süre tanıyan Balkan devletleri, Batılı devletlere de ortak nota vererek istekleri kabul edilmediği takdirde silahla kabul ettireceklerini bildirdiler. Bunun ardından 13 Ekim 1912’de Rumeli’de yapılacak olan ıslahatın, büyük devletlerle birlikte kendi kontrolleri altında yapılmasını Osmanlı Devleti’nden ağır bir nota ile istediler. 71 Osmanlı Devleti, bu notayı Balkan devletleri ile olan münasebetini kesmekle cevaplandırdı. Bunun üzerine ilk olarak 8 Ekim 1912’de Karadağ Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti.72 Savaşı ilk önce bu en küçük Balkan devletinin ilan etmesi Avrupa diplomasisinin durumunu göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesiyle Balkan Savaşları’nın birinci safhası başlamış oldu. Karadağ’ın arkasından 17 Ekim’de Bulgaristan ve Sırbistan, 19 Ekim’de de Yunanistan Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ederek, yılların biriktirdiği ihtiraslarını gerçekleştirmek gayesiyle harekete geçtiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti de, adı geçen devletlere ayrı ayrı savaş ilan etti. 73 Aslında başlangıçta büyük devletlerce Balkanlar’da bir savaşı önleyecek tedbirlerin alınması mümkün olabilirdi. Lâkin Avrupa devletlerinin hiçbiri görünüşte Balkanlar’da barışın korunmasından yana olmalarına rağmen, hiçbir etkili önlem alma yoluna gitmedi. Bu açıdan hepsi fikir vermeye hazır, ancak sorunu çözümleyecek esas adımları atmaya 70 Ş. S. Aydemir, İkinci Adam I, Remzi Kitabevi, İstanbul 1984, s. 74. 71 Ziya Enver Karal, Büyük Osmanlı Tarihî, C. IX, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1996. s. 302. 72 Halaçoğlu, “Bulgar Mezalimi”, TÜRKLER, s. 14. 73 Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih (1879-1960), s. 339. 30 hiçbir Avrupa devleti hazır değildi. Onların politikaları gereğince, Balkan buhranını önleyecek yerde, menfaatlerini koruma yoluna gitmeleri, yani siyasi hesap ve düşüncelerinin insanlık idealine galip gelmesi bu savaşın çıkmasına yol açan en büyük etkenlerden birisiydi. 74 Osmanlı Devleti savaşa çok büyük imkânsızlıklar içinde girdi, özellikle ordunun ulaşım ve ikmali kötüydü. Savaşın ilk gününden itibaren askerin yiyecek ve beslenme sıkıntısının yanı sıra, ordunun politikaya girmesi komutanlar arasında ikiliğin doğmasına sebep olmuştu.75 Bundan başka, Osmanlı ordusu 1909 yılından beri esas savaş alanı olan ve her an bir saldırının gelebileceği Trakya ve Makedonya’dan uzak yerlere gönderilmiş, bir kısmı da terhis edilmişti. “Savaşan taraflardan Osmanlı Devleti’nin toplam nüfusu 23.806.000, Balkan devletlerininki ise 10.167.000 kişi idi. Ancak Osmanlı Devleti’nin nüfusu Anadolu ve Arabistan’a kadar uzanan geniş topraklar üzerinde yayılıyor, bunun da ancak 15 milyon kadarından asker alınabiliyordu. Bunun sebebi, Osmanlı Devleti’nde gayrimüslim tebaa ve Arapların askere alınmamasıydı. Bu nedenle Balkanlar’da ancak 450.000 kişilik Türk ordusu bulunmasına karşılık, 510.000 kişilik Balkan devletleri ordusu vardı.”76 Osmanlı Devleti savaşın ilk aşamasında Rumeli’de Bulgarlara karşı savaşan “Doğu Ordusu” ve Makedonya ve Arnavutluk’ta Sırp, Yunan ve Karadağlılara karşı savaşan “Batı Ordusu” adında iki ordu kurmuştu. Bu bakımdan savaş Doğu Cephesi ve Batı Cephesi olmak üzere iki cephede başlamıştır. Balkan Savaşı’nın başlamasıyla Doğu Ordusu, hemen Filibe’ye hücum ederek, Bulgar ordusunu arkadan çevirmek istemişse de, Bulgarlar karşısında kısa zamanda bozguna uğrayınca 22-23 Ekim 1912’de Kırkkilise (Kırklareli) Muharebesi’nin de kaybedilmesiyle Lüleburgaz’a çekilmişti. Doğu Ordusu, 28 Ekim 1912’de burada yaptığı ikinci savaşı da kaybedince Çatalca hattına kadar çekilmek zorunda kaldı ve burada bir savunma hattı kurulmasıyla Bulgarlar durdurulabildi. Böylece Bulgarların bir hafta içerisinde Çatalca önlerine kadar gelmeleri, onları İstanbul’a çok yaklaştırmıştır. 74 Armaoğlu, a.g.e., s. 338. 75 Armaoğlu, a.g.e., s. 339. 76 ATASE Resmî Yayınları, Balkan Harbi (1912-13) I, Ankara, 1970, s. 74-75. 31 Bunun üzerine İstanbul’un etrafında bir müdafaa hattı tesis ve Boğazlar takviye edilmiştir. Hatta Çatalca, İstanbul için en son müdafaa hattı olduğundan, civarının şüpheli unsurlardan arındırılması hususunda devletçe bir karar dahi alınmıştır.77 Doğu Ordusu’nun kısa sürede bozguna uğrayarak Çatalca’ya çekilmesi ve bu arada Yunan donanmasının Ege’de üstünlük kurması sonucunda Osmanlı Devleti’nin ve aynı zamanda Doğu Ordusu’nun, Batı Ordusu ve Makedonya ile bağlantısının kesilmesine sebep oldu. Batı Ordusu da, 23-24 Ekim’de Kumanova’da giriştiği savaşta Sırplara yenildi ve Manastır’a çekildi. Bunun üzerine Sırplar eski Sırbistan’ın başşehri olan Üsküp’e girdiler.78 Bundan sonra dört Balkan devleti Makedonya’yı işgale başladılar. Yunanlılar ise, 8 Kasım’da Selânik’i ele geçirdikten sonra, donanmalarıyla Bozcaada, Limni ve Taşoz adalarını hiçbir mukavemetle karşılaşmadan işgal ettiler. Yalnız Yunanlılara görünmeden Ege Denizi’ne çıkmaya muvaffak olan Rauf Bey (Orbay), Hamidiye kruvazörüyle Yunanlılarla tek başına savaştı. Ancak bu karşı koyma savaşın genel durumunu etkileyemedi. Böylece Osmanlı ordusunun denizde ve karada aldığı bu yenilgiler, Makedonya ile olan bağlantının kesilmesine sebep oldu. Öte yandan bu sırada Karadağlılar da İşkodra’yı muhasaraya başladılar.79 Sonuçta Osmanlı Devleti’nin askerî durumu birkaç hafta içinde ancak fecaat olarak nitelendirilebilecek bir hâle gelmiş, bu suretle Balkan ittifakına dahil devletler, savaşın başlamasından kısa bir süre sonra bütün Rumeli’yi ellerine geçirmişlerdi. Türkler, tarihînin hiçbir döneminde bu derece ağır bir hezimete uğramamışlardı. Bu feci mağlubiyet içerisinde bölgede sadece, düşman hatları gerisinde kalan ve Osmanlı Devleti’yle (Anadolu’yla) ikmal ve irtibat yolları kesik olan Edirne, Bulgarların; Yanya, Yunanlıların ve İşkodra Kalesi de Karadağlıların kuşatmalarına karşı savunmalarını sürdürmekteydiler.80 Bunlardan bir zamanlar Osmanlı Devleti’nin merkezi durumunda olan Edirne, Bulgarlarca birçok defa bombalandı. Hatta Bulgarlar Edirne’deki halkı etkilemek ve 77 Halaçoğlu, “Bulgar Mezalimi”, TÜRKLER, s. 16. 78 Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih (1879-1960), s. 339. 79 Armaoğlu, a.g.e., s. 39. 80 Kodaman, “1876-1920 Arası Osmanlı Siyasi Tarihî”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihî, XII, s. 166. 32 dolayısıyla mukavemeti kırmak gayesiyle havadan uçaklarla, “İlân-ı Umumi” başlığı altında ve “Bulgarların yani bizim muharebemiz Müslüman ahalisine değil, belki o gaddar, zâlim, merhametsiz, beyinsiz ricâl-i devletinize karşıdır. Malum ola ki, biz de kan dökmeği arzu etmeyiz. İstediğimiz şey, o para yiyici ricalinizden sizi de kurtarmaktır. Maksadımız Balkan Yarımadası’na sulh, asayiş, güzel idare ithal etmektir. Görmüyor musunuz ki devlet hazinesini soyan memurlar sayesinde Türkiye Devleti ne dereceye geldi? Dört Balkan komşunuz dört taraftan memleketinizi istilâ ettiler… Artık Edirne’ye hiç bir taraftan imdat gelemez. Hâl böyleyken niye kan dökelim? Bu kanlar kime fayda getirebilir? Padişahların zevki için mi kan dökülsün?” 81 ana fikri üzerinde yoğunlaşan asılsız beyannameler atmışlardı. Balkan devletlerinin elde etmiş olduğu bu kolay zafer ve Osmanlı Devleti’nin birkaç hafta içinde geri çekilmesiyle Balkanlar’da bıraktığı boşluk, yeniden milletlerarası bir buhran ortaya çıkardı. Sırbistan’ın birdenbire genişleyip, Arnavutluk’u işgal etmesi ve Adriyatik’e inmesi Avusturya ve İtalya’yı korkuttu. Bundan dolayı Avusturya, bağımsız bir Arnavutluk Devleti kurarak Sırbistan üzerinde baskı vasıtası olarak kullanmayı uygun gördü. Bu konuda İtalya’nın da Avusturya’yı desteklemesi sonucu 28 Kasım 1912’de Arnavutlar bağımsızlıklarını ilan ettiler. Rusya’nın meselede Sırbistan tarafını tutması, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın da müttefik oldukları devletin yanında yer almalarını gerektirdi. Bütün bunlara rağmen, Bulgarların İstanbul kapılarına kadar gelmiş olmaları, Rusya’nın Bulgaristan’a karşı aleyhte bir politika takip etmesine yol açmış, Bulgarların İstanbul’a girmesi hâlinde donanmasını İstanbul’a göndereceğini, Meriç’in doğusunda kalan toprakların Bulgaristan’a ilhakını tanımayacağını bildirmişti. Ayrıca Ege Denizi’ndeki adaların Yunanistan tarafından işgali, Rusya açısından, Çanakkale Boğazı’nı da tehlikeye sokuyordu.82 Balkan Savaşı’nın başlamasından hemen sonra, Osmanlı Devleti’nin uğradığı bu ağır ve beklenmedik yenilgi, iç politikada büyük tepkilere yol açtı. Nitekim Osmanlı Devleti’nin bu çaresiz durumu karşısında Ahmet Muhtar Paşa sadaretten çekildi ve yerine, 29 Ekim 1912’de, dış politikada İngiltere yanlısı olarak bilinen Kâmil Paşa yeni hükûmeti kurdu.83 81 Halaçoğlu, “Bulgar Mezalimi”, TÜRKLER, s. 17. 82 Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih (1879-1960), s. 340-342. 83 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler I, s. 333. 33 Ancak bu değişiklik de savaşın aleyhte gidişatına engel olamadı. Nitekim bu durum karşısında Osmanlı Devleti savaşın durdurulmasını istemeye başlamıştır. Bu arada, Arnavutluk meselesi yüzünden Avrupa’da çıkan anlaşmazlık kritik bir safhaya girmişti. Fakat İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey bu buhranı gidermek için, Arnavutluk meselesinin milletlerarası bir konferansta ele alınmasını teklif etti.84 Balkan buhranı bu şekilde gelişmeler gösterirken, 12 Kasım 1912’de Bulgarlar Çatalca hattındaki Osmanlı savunmasına karşı son bir taarruza girişmişlerdi. Bu taarruzun, düşmanın başarısızlığıyla sonuçlanması üzerine, Bulgaristan, Osmanlı Devleti’nin daha önce teklif ettiği mütarekeyi kabul etti. Londra Konferansı 17 Aralık 1912’de başl