U.Ü. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl: 6, Sayı: 8, 2005/1 PEŞTELİ HİSÂLÎ DÎVÂNI’NDA BİÇİME DAYALI TEKRARLARLA AHENK SAĞLAMA* Özlem ERCAN** ÖZET Makalede XVII. yüzyıl şairlerinden Peşteli Hisâlî’nin 1 kaside, 500 gazel ve Farsça 36, Türkçe 10 beyitten oluşan Dîvân’ında yer alan biçime dayalı tekrarlar, tekrar çeşitleri sınıflandırılarak ve beyitlerle örneklendi- rilerek ana hatlarıyla incelenmeye çalışılmıştır. Şairin, dilin malzemesi olan ses unsurlarını nasıl, hangi oranlarda kullandığını belirleme amacı güden çalışmada, şiir diline kattığı ahenk ortaya konulmaya çalışılmış ve tespit edilen bilgiler tablo hâlinde okuyucuya sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Peşteli Hisâlî, tekrarlar, ahenk, Dîvân şiiri, dil. ABSTRACT Getting Harmonies With Formel Repetitions in The Peşteli Hisali’s Divan In the text, the form based on the repetitions,the sorts of the repetitions, which take part in one of the 17th century poets, Peşteli Hisali's collected poems that includes 1 ode, 500 lyric poems (gazel) and verses; 36 * Bu çalışma, Prof. Dr. Coşkun Ak danışmanlığında yapılmış “Peşteli Hisâlî Dîvâ- nı Tahlili (İnceleme-Metin)” adlı Doktora tezindeki metinlerden yararlanılarak hazırlanmıştır. ** Okt. Dr.; Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 95 in Persian, 10 in Turkish are tried to analysed grossly by classifiying and giving examples from the verses. In the work, that aimed to point out how and in which proportion the poet used the tone elements which are the materials of the language and the harmony he added the language of the poetry is tried to be shown and the information collected is presented to the reader as a table. Key Words: Peşteli Hisali, repetitions, harmony, Divan poem, language. Dîvân şairleri, şiirde söylemek istediklerini bir beyitte verme anla- yışlarına sahiptirler. Ancak bunu yaparken dilin imkânlarından yararlanmayı ihmal etmezler. Şair, şiiri bir mûsîkî gibi gördüğü için, sesler dilinde türlü türlü perdeleri terennüm eden bir alete dönüşür. Şairin amacı, şiir sayesinde ortaya koyduğu bu güzel sesleri duyurmak, bunların yan yana gelişleri sonucunda anlam ile birlikte doğan musikiyi iletmektir. Dîvân şiirinde sanat yapma hevesi; sanatlarla, mazmunlarla, sesi doğru, yerinde ve ahenk ile kullanma biçimiyle kendini göstermiştir. Tanpı- nar’a göre; eski şairler kendilerini sese emanet etmişler, şiirin dil malze- mesiyle ortaya konduğunu bilmişler ve anlamdan çok, dizenin sesine değer vermişlerdir: Eski şairlerin büyük tarafları, bilerek veya bilmeyerek kendilerini sese emanet etmeleridir; bütün o oyunlar, mazmunlar hepsi bu sesi yüklenen, taşıyan vasıtalardır. Bu cinsten bir sanat anlayışında hâkim olan esas, söylenilen şey değil, söyleyiştir. (1977; s.180) Eski şairlerin en büyük meziyetleri şiirin dilden çıktığını, onun mucizeli bir imanı olduğunu bilmeleri, heyecanlarını sözün manasına değil, mısraın sesine ve bir mısraa sıkıştırdıkları o harikulâde harekete emanet etmeleriydi....Hakikat şudur ki eski şairler dile tasarruf etmesini bizden iyi biliyorlardı. (1977; s. 177- 178.) Tunca Kortantamer de, benzer düşünceleri ortaya koyar: Şiirin malzemesini dilin oluşturduğu genel olarak tartışmasız kabul edilir. Nasıl heykel, taş veya bronzun, resim, renk ve çizginin, müzik tonların biçimlendirilmesi, düzenlenmesi, bir bütün haline getirilmesiyle oluşturuluyorsa, şiir de dilden seçmeler yoluyla ortaya çıkarılır. Şiir örgüsünde kullanılan araçlar incelenebilen, araştırılabilen ve kanıtlanabilen dil öğeleridir. Şair neyin peşinde koşarsa koşsun, neyi amaçlarsa amaçlasın, dilden oluşmuş bir yapı gerçekleşir. (1993; s. 273) 9 6 Eski Türk şiirinden itibaren, bütün şiir tarihi boyunca gerek nazımda, gerek nesirde sese ve anlama dayalı sanatlarla hep bir ahenk oluşturma isteği gözlenmiştir. Bu unsurlarla birlikte; sesi, redifi, uyağı ve söz tekrarlarını kullanarak ahenk yaratma çabası içine giren Dîvân şairi, şiirde ses ve biçim tekrarlarının sağladığı bir estetik yapıyı oluşturmuştur. XVII. yüzyıl şairlerinden Peşteli Hisâlî’nin 1 şiirinde uyak ve söz tekrarları ile ne şekilde ahenk sağladığının üzerinde durmadan önce, ahenk konusunu kısaca açıklığa kavuşturmak gerekir. Ahenk, sadece edebiyat ve dil biliminde değil; felsefe, mimarî, musiki gibi bilim ve sanat dallarında da kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkar. Uyum, felsefî açıdan kâinatta görülen düzen; mimarîde bir eserin boyutları arasındaki nispet; musikide ise, sazların ve sesin belirli bir şekilde düzenlenmesi anlamına gelir. Edebiyatta ahenk, hem şiirde, hem de nesirde sözcük veya sözcük gruplarının ses ve yapı benzeşmesinden doğan, estetik bir ifadeyi sağlayan düzendir. Bir başka deyişle ses ve biçim tekrarlarına dayanan bir kullanımdır. Bu şekilde yaratılan ahengin söz tekrarlarından öte, anlatılan duygu ve düşünceye katkısı olduğu veya anlamı pekiştirdiği de malumdur. (Meydan Larousse, 1969) Ahenk terimi, Yeni Türk Edebiyatı ile birlikte edebiyatımıza yerleşmiş ve “harmonie” karşılığı olarak 1879’dan beri kullanılagelmiştir. Bu tarihten sonra da, artık edebiyat teorilerinin yer aldığı kitaplarda görülür olmuştur. Buna karşılık eski edebiyatta ahenk konusu “fesahat” terimi ile karşılanmış; belagatta, “insicam, tecanüs, teellüf, selaset” ahengi oluşturan; “tenafür, kesret-i tekrar, tetabu-i izafat, garabet, lüknet ve kıyasa muhalefet” ise, ahengi bozan unsurlar olarak sınıflandırılmıştır. Bütün bu isimlendir- melere rağmen, eski belagatta ahenk konusunun etraflıca ele alınmadığını görüyoruz. (Yetiş, K., 1988; bkz. Bilgegil, 1989) Bugün ise eski edebiyattaki ses ve söz tekrarlarına dayalı pek çok araştırmanın yapılmaya başlandığı görülüyor. (Göçgün, 1983; Ercilasun, 1993; Dilçin, 1992; Dilçin, 1995; Macit, 1990) 1 Peşteli Hisâlî hakkında Osmanlı Müellifleri ve Tuhfe-i Nâilî’nden başka bir kaynakta bilgi yer almamaktadır. Osmanlı Müellifleri’ne göre Hisâlî, Peşte’de yetişen, Arap ve Fars edebiyatlarına vâkıf Osmanlı şairlerindendir. H.1062/ M.1651-1652 tarihinde Peşte’de vefat ettiği bilgisinin yanında, şair için “Kavi tabiat, vasi karihalı, değerli bir zattır.” fikri de iletilir. Tuhfe’de ise şairin Peşte’de medfun olduğu ve ölüm tarihi dışında bilgi olmamakla birlikte, birkaç beyti yer almaktadır. Ayrıca Mehmet Nâil, bu bilgileri Osmanlı Müellifleri’nden aldığını da belirtmiştir. Dîvân’da bazı beyitler şairin hayatına dair bilgiler vermektedir. Şair, Dîvân’daki tek kasidenin fahriye bölümünde Zevil şehrinde defterdar olduğunun ipuçlarını verir. Şairin Dîvân, Metâliü’n-Nezâir ve Letâifu’l-Hayâl olmak üzere üç eseri mevcuttur. 97 Şiirde ahengi ikiye ayırmak gerekir: Dış ahenk, iç ahenk. Dış ahenk, genellikle ölçü, uyak ve redifle sağlanır. Bilindiği üzere, Dîvân şiirinin ölçüsü aruz, kapalı-açık; hece sistemine dayandırılan, Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiş, eski şiirde ahengi oluşturan en önemli unsurdur. Her ne kadar Türk dilinin yapısına uymayan bir vezin olsa da, zamanla dile giren Arapça ve Farsça sözcüklerin yardımı ile şiirde kolaylıkla uygulanabilen bir kullanım hâlini almıştır. (Kurnaz; 2002) Aruz, bu özelliğiyle seslerle musiki oluşturma gayreti içinde olan Dîvân şairinin amacına hizmet etmiştir. Aruz vezni ile musiki arasındaki ilgiyi Muhsin Macit şu şekilde ortaya koyar: Aruz vezni ile musiki arasında bir başka ilişki öğretim ve intikal sistemlerindeki müştereklikle ilgilidir. Bilindiği gibi aruz, musikideki nağmeler gibi duyuldukça, doğal olarak, zihne yerleşen ritmlerden oluşur ve zihinden geçen, ağızdan çıkan sözleri bu ritmlere uydurarak söyleme esasına dayanır. Aruz öğretiminde beyitleri ve mısraları takti ederek yüksek sesle okumak ve çok sayıda beyit ezberlemek diğer klâsik sanatların öğretiminde esas olan meşk usûlünü hatırlatmaktadır. (1996; s. 439) Dış ahengin diğer unsuru uyak ise, dize sonunda yer alan, anlamca ayrı, sesçe birbirine uyan iki sözcük arasında yapılır. Dîvân şiirinde uyak sıkı kurallara bağlanmıştır. Eski şiirde sözcükler arasında ses ve anlam ayrılığı olması şarttır. (Dilçin, 2000) Bu ayrılık; 1. Anlam ve ses bakımından ayrılık; 2. Ses bakımından ayrılık; 3. Anlam bakımından ayrılık biçiminde sınıflan- dırılır. Çalışmaya konu olan Peşteli Hisâlî Dîvânı’nda dış ahengi oluşturan unsurlardan uyak ve redif kullanımı şu şekilde tespit edilmiştir: Dîvân şairi, estetik kurallara sıkı sıkıya bağlı olduğu için uyak ve redif yaratmada geleneğin dışına çıkmaz. Dîvân Şiirinde bilindiği üzere uyak kulağa değil, göze göre oluşturulur. Peşteli Hisâlî de klâsik kural hâlini alan uyağın göze göre oluşturulması geleneğini bozmaz; ancak bazen bu kurala göre uyaksız sayılan bazı sözcüklerle ahenk sağlamaya çalışır: Úaşuñ úavs-i úaøÀdan bir nişÀndur ey perì- peyker Müjeñ tìr-i úaderdür sìnesin èÀşıúlaruñ gözler (G.135-1) Hatta şair, bazı gazellerde de uyağı oluşturacak sözcük bulma zor- luğu çektiği için, şiir içinde –redif olmadığı hâlde- aynı sözcüğü iki kere kullanır: Bu dil-i şÿrìde kim bir èÀşıú-ı dìvÀnedür 9 8 Her güle bülbül olup her şemèe bir pervÀnedür (G.95-1) Şemè-i rÿy u pertev-i mihr-i èiõÀr-ı dilbere MÀh ü òurşìd-i felek yanar iki pervÀnedür (G.95-2) Araştırmaya konu olan Dîvân’da kullanılan uyak çeşitleri şunlardır: Yarım uyak: èAyn-ı óaúÀret ile ider èÀşıúa naôar KÀfir raúìbe olsa yeridür saúar maúarr (G.72- 1) Tam uyak: Açıl ey úalb-i maózÿnum neden sende elem vardur Bióamdillah ne àam yersin elüñde cÀm-ı Cem vardur (G.102-1) Zengin uyak: Boyuñ ey serv-úadd rÿz-ı úıyÀmetden èalÀmetdür ÚıyÀma geldügi sÀèat ise rÿz-ı úıyÀmetdür (G.57-1) Hisâlî Dîvânı’ndaki kafiye türlerini yarım, tam ve zengin kafiye olarak tespit etmenin yanında, ön kafiyenin bulunduğu örneklere de dikkati çekmek gerekmektedir. Yine ùabèum açılur ol gül-i raènÀ mı gelür Yine cÀnum sevinür ol lebi èÌsÀ mı gelür (G.47-1) Eski Türk şiirinin önemli özelliklerinden biri olan ön kafiye konusunda ayrıntılı bilgileri Reşit Rahmeti Arat’ın, Eski Türk Şiiri adlı kitabında bulmak mümkündür. Yazar, VIII.-XIII. yüzyıllar arasında yazılan ve tespit edilen, Mani ve Budha dinlerine ait metin örneklerini ve birkaç İslâmî eseri şekil ve kafiye özellikleri bakımından incelemiş; mani, ilahi, mehdiye gibi şiir parçalarında yer alan ön kafiye örneklerini tespit etmiştir. Arat, “Âhenk, Türk Halk şiirinde misallerini son zamanlara kadar takip edebildiğimiz ses âhengi, ayrı seslerden başka, bir de kelime ve hatta bütün mısra veya mısraların tekrarı ile temin edilmiştir.” fikrindedir. Ayrıca yazar, kafiyenin baştan sona kayışı hakkında da fikirler öne sürmüştür: Kafiyenin 99 sona geçme sebebi, Türkçe kelimedeki esas vurgunun sonda oluşudur. Eğer kafiye başta olursa Türkçe’nin vurgu özelliğine göre, ilk hecenin, bugünün telaffuzundan farklı şekilde, vurgulu söylenmesi gerekir. Zaman içinde Türk şiirinde kafiyenin mısra başından sona geçişi, işte bu vurgu özelliğinin şekillenmesi ile gerçekleşmiştir. (1991) Dîvân şiirinde redif, sadece uyak örgüsünü etkilemekle kalmaz; şiire ses ve anlam bakımından da bir şeyler katar; şairin acı, heyecan, sıkıntı, elem, sevinç gibi duygularıyla bağlantılı olarak şiiri anlamsal açıdan da ta- mamlar. Peşteli Hisâlî Dîvânı’ndaki 500 gazelin, 400’nde, 36 Türkçe beytin 10’unda redif bulunmaktadır. Şairin kullandığı redif çeşitleri ve redifi oluşturan sözcükler aşağıdaki tabloda verilmiştir: Red. Kullanılan Redifler Kul. Türü Say. Olur 8 itdi 7 nevruz, vardur 5 çekerüz, eyler, iderler, it, kaldı, olsun 4 eyleyelüm, ider, ol, sensüz, söyler 3 arar, benden, bilürin, çeker, degül, derya, eyledüm, eyledün, gelsün, gösterür, iken, 2 kavlince, neydügin, olmadı, sanur, sensin, sunar, viren açar, açıldı, açmış, alur, ancak, bilirüz, bilürin, bozıldı, çok, degül mi, düşer, elde, eyle, 1 eylerüz, eylesün, geçdi, geçinür, gibi, görmez, idelüm, idem, idemez, itdürür, itmede, itmedi, kalmış, kılmazsın, nedür, neyler, olabilsek, olayın, oldı, oldum, olmayan, olup, salar, sanavber, tursun, tutun, uyur, yeter, yok, zamanıdur; bilirüz, oldı, olmış. bir taraftan 8 eyle sultanum, olan bilür 3 elden gider, ne müşkil, olacak demdür 2 benüm sultanum, binde bir, bir degül, bu gice, elin öpsem, itsem gerek, olup gezer 1 -a dahi 5 -yuz biz 4 -ince imiş, -lar nice bir, -yı aşk, -um unutma, -um Ali 3 -ya ısmarla, -um var 2 -ı koya, -ı Gülbaba, -e münasib, -ı dost, -e bais, -e kadeh, -dur lale-ruh, -lar meded, -ı 1 leziz, -mı gelür, -ı kimün va benüm var, -e beraber, -da olur, -ler vardur, -ya çeker, -ya var, -um olmışdur, -ler vardur, -yı gör, -sı var, -sin görmez, -uz biz, -e biraz, -a heves, -e mahsus, -dur garaz, -den haz, -ı şerif, -a bak, -dur dil, -ımuz bizüm, -una baksam, -um benüm, -ı görebilsem, -ye döndüm, -sin sen, -yı ben, -umı ben, -ı neylersin, -umdan sakın, -a ısmarla, -dan yine, -a gibi, -ya başladı, -den gayrı, -un olsun, -dur gönlimüz, - ıdur bana. 1 00 Çift Sözcüklü Ek+Sözcük Yapısında Redifler Tek Sözcüklü Redifler Redifler -ı 20 -dur 17 -a 8 ise, -i 7 -e, -ün 6 -dür 5 -imüz, -imiş, -um, -idi, 4 -ımuz, -ile, -da, -lugı 3 -umdur, -ıdur, -un, -nün, -yum, -ından, -ın, -dı 2 -lukdur, -idür, -ülmişdür, -luklar, -undadur, -ler, -suz, -laruz, -mez, -veş, -nun, -ımuzun, - 1 dum, -dan, -arsın, -sın, -sin, -yile, -ye, -ya, -unda, -ede, -sı, -yi, -müzi, -ını, -yi, -i, -siyüz, -dı, -ür Tabloya göre; şair, redif yaparken, en fazla sayıda tek sözcüklü rediflerden “olur”u sekiz; çift sözcüklü rediflerden “bir tarafdan”ı sekiz; ek+sözcük yapısındaki rediflerden “-a dahi”yi beş; ekle yapılan rediflerden “-ı”yı yirmi gazelde kullanmıştır. Yazının ağırlıklı konusunu içeren iç ahenk ise, mısra içinde birbirine ses açısından uyum sağlayan sözcükleri bir arada kullanmakla sağlanır. Şiir dilinde belli sözcük ve sözcük öbeklerinin yinelenmesine dair Doğan Aksan şu açıklamayı yapar: Şiir dilinde belli seslerdeki yinelemelerin yanı sıra birtakım ses öbeklerinin oluşturduğu biçimbirimlerin, sözcük ve sözcük öbek- lerinin ve kimi kez bütün bir dize ya da dizelerin de yinelendiği görülür. Özellikle, sözcük ve öbeklerinin, bütün bir dizenin yinelenmesi ses açısından bir etkileme sağlamakta, bir uyum, bir ritm oluşturmakta, tıpkı, müzik yapıtlarında zaman zaman ana melodinin yinelenmesi ya da çeşitlemelerle anımsatılmasında olduğu gibi, dinleyende uyanan ses imgesini pekiştirmektedir. Öte yandan bu yinelemelerle belli bir kavram ya da önermenin dinle- yen/ okuyanın zihninde yer etmesi, pekiştirilmesi de sağlanmak- tadır. (1995; s. 218) Hisâlî, Dîvân’ında 667 beytinde tekrir sanatından ayrı olarak tekrar- lar yapmış, böylece şiirine anlam ve ses bakımından bir zenginlik katmıştır. Şair, bir ya da birden çok sözcüğü ilk dizede kullandıktan sonra, aynı sözcük ya da sözcükleri simetrik, çapraz ya da karışık biçimde ikinci dizede tek- rarlar. Bunları şu şekilde örneklendirebiliriz: Çapraz Gül mevsimi irişdi yüzi güldi èÀlemüñ áonca-ãıfat ùarılma açıl gül zamÀnıdur (G.176-2) 101 Ekle Yapılan Redifler Meåeldür egri otur ùoàrı söyle ey seòì-úÀmet HilÀle beñzeden ebrÿlaruñ egri òayÀl eyler (G.116-2) Simetrik Derd-i hicrüñle gehi úan içerüz nÀfe-ãıfat YÀd-ı laèlüñle gehi sÀàar-ı èişret çekerüz (G.191-3) Yine ùabèum açılur ol gül-i raènÀ mı gelür Yine cÀnum sevinür ol lebi èÌsÀ mı gelür (G.47-1) Karışık èArø eyledükçe gül yüzin ol àonca-leb-i nigÀr Olur belÀlı bülbüli gülşende ãad-hezÀr (G.76-1) Mihr ü mÀhuñ õerrece óüsninde yoú rÿy-ı ãafÀ Sendedür óüsn ü melÀóat sende ey óÿri-liúÀ (G.2-1) İç ahengin oluşmasında sözcük, mısra ve beyit tekrarları; benzer seslerin tekrarına dayanan söz sanatları da rol oynar. Kerime Üstünova “Söz Sanatlarının Oluşmasında Tekrarların Rolü” adlı makalesinde, söz sanatlarının bir kısmının biçim olarak aynı sözcük ve sözcük öbeklerinin; bir kısmının ise yakın anlamlı birimlerin tekrarlanması ile oluştuğunu belirtmiş ve tekrarların özelliğine göre edebî sanatları iki gruba ayırmıştır: 1. Aynı yapıların bir bütünde çeşitli biçimlerde tekrarıyla oluşan sanatlar: a. Aliterasyon, b. Asonans, c. Cinas, ç. İâde, d. Kalb, e. Müşâkele, f. Reddü’l-acüz ale’s-sadr, g. Seci, ğ. Tard ü aks, h. Tedvir, ı. Tekrir, i. Teşbih. 2. Yakın anlamlı birimlerin aynı bütünde yer almasıyla oluşan sanatlar: a. Cem, b. Îhâm-ı tenasüp, c. Îhâm-ı tezat, ç. İstihdam, d. İştikak, e. Leff ü neşr, f. Sihr-i helal, g. Tarsi, ğ. Tedric, h. Tenasüp, ı. Tezat. (2003) 1 02 Hisâlî Dîvânı’nda yer alan bütün bu sanatların değerlendirmesi başlı başına bir çalışma olacağı için, iç ahenk konusunu yalnız biçime dayalı tekrarlarla sınırlandırmayı uygun bulduk. A. SÖZCÜK TEKRARLARI Dil; gelişmeye devam ettiği ve canlı bir yapı özelliğini taşıdığı için kendini oluşturan unsurlar etrafında sürekli bir değişim gösterir. Bunun amacı; ihtiyaca cevap vermek, dili zenginleştirmek, etkinliğini artırmak, dilin ifade gücünü genişletmektir. Dil, sözü edilen bu gelişimi sağlamak için, sözcükleri değişik biçimlerde tekrar etme yoluna gider. Bir dize veya mısra içinde isim, fiil, edat, zamir, sıfat vb. türünde olan sözcük, ya ek alarak ya da kök hâlinde tekrar edilir. Böyle bir kullanım dilin anlatım gücünü genişletirken, okunan mısraların akılda kalıcı olmasını, ahenk unsurunun sağlanmasını; anlam ve duygunun okuyucuya pekiştirilerek aktarılmasını sağlar. Çalışmada aynı beyit içinde tekrar edilen sözcükler “Tam Tekrar ve Sözcüklerin Bulundukları Yere Göre Tekrar Çeşitleri” ana başlıkları altında, çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır: A. I. TAM TEKRAR A. I. 1. Kök Tekrarı: Kök tekrarlarını 6 grupta incelemek mümkündür: 1. Ek almayan isim kökleri; 2. Ek almayan fiil kökleri; 3. Farklı ek alan isim kökleri; 4. Farklı ek alan fiil kökleri; 5. Aynı eki alan fiil kökleri; 6. Aynı eki alan isim kökleri. A. I. 1. a. Ek Almayan İsim Kökleri: Dîvân’da yer alan tekrarların bazıları ek almayan isim kökleriyle oluşturulmuştur. Bu tip örneklerde tekrarlar üç biçimde karşımıza çıkar: 1.Türkçe isim tamlamasının bir öğesi durumunda; 2.Sözcüklerden biri eksiz hâldeyken, diğeri Farsça tamlamanın bir öğesi durumunda; 3.Her iki sözcük de Farsça tamlamanın öğesi durumunda: Gül mevsimi irişdi yüzi güldi èÀlemüñ áonca-ãıfat ùarılma açıl gül zamÀnıdur (G.176-2) TÀ ki ol Àfet baña yÀr-ı vefÀ-dÀr olmadı Açılup baòt ü sitÀre ùÀlièüm yÀr olmadı (G.493-1) äaón-ı gülşende n’ola kesb-i hevÀ eylerse 103 Ser-i serv üzre hevÀ-yı ser-i zülfüñdür esen (G.350-3) A. I. 1. b. Ek Almayan Fiil Kökleri: Dîvân’da sadece bir örneğine rastladığımız bu tip tekrarda, fiilin emir şekli kullanılmıştır: Taòt idersin taóta-i tenşÿyi irdükde ecel Sen gerek BehrÀm u DÀrÀ ol gerekse Behmen ol (G.268-2) A. I. 1. c. Farklı Ek Alan İsim Kökleri: Bu grupta yer alan tekrarları birkaç değişik maddede toplamak mümkündür: 1. Tekrarlanan sözcüklerden biri isim çekim eki ve Farsça ön ek alırken, diğeri Farsça tamlamanın öğesi durumundadır: MerÀm ü maúãada irmek murÀduñ ise èÀlemde NiyÀz-ı bì-niyÀza ãıdú ile úıl dÀéimÀ bì-óad (G.39-2) 2. Tekrarlanan sözcüklerden biri isim çekim eki alırken, diğer sözcük Farsça birleşik sözcük özelliğini taşır: NevbahÀr ola vü güller ãaçıla cürèa-ãıfat Reşk-i Firdevs-i berìn ola óarìm-i gülzÀr (K-79) SevdÀ-yı zülf ü kÀkül ü ùurrañ hevÀsını BÀd-ı hevÀya yine hevÀdÀr olan bilür (G.125-3) 3. Tekrarlanan sözcüklerden biri yapım eki, diğeri çekim eki alır: Fitnesi Àòir zamÀnuñ çeşm-i fettÀnuñdadur Bu perìşÀnlıú senüñ zülf-i perìşÀnuñdadur (G.151-1) 4. Tekrarlanan sözcüğe farklı bir Farsça kelime gelerek bileşik keli- me yapılır: 104 Ùutalum tìà-ı òÿn-pÀşın o şÿòuñ boynuña alduñ ÒiãÀliyÀ òadeng-i àamze-i òÿn-òvÀrı neylersin (G.327-5) 5. Tekrarlanan sözcüklerden her ikisi de isim çekim eki alır: Bir demde dilÀ sürmeyi gözden silüp almaú èÁlemde hemÀn ol gözi mekkÀra münÀsib (G.24-2) Taúlìd idemez ruòlaruña mÀh-ı münevver Gün gibi øiyÀ-baòş ider ÀfÀúa o ruòlar (G.71-1) 6. Tekrarlardan her ikisi de farklı ek fiil ekleri alır: äarãılup zelzele vü lerzeye vardı dünyÀ Varise itdi úıyÀm ol úadi şimşÀd ü çenÀr (G.126-4) 7. Tekrarlanan sözcük olumsuz ve olumlu Farsça ön ek alır: ÒiãÀlì nÀ-murÀdı ber-murÀd it Ki ùurmaz medóüñ oúur vaãfuñ eyler (G.164- 5) 8. Tekrarlanan sözcüklerden biri isim çekim eki, diğeri “ile” edatını alır: Òastalar dermÀnı sensin ey ùabìb-i cÀn u dil Òıør olup var ise dermÀnuñ iriş dermÀnile (G.384-4) 9. Tekrarlanan sözcükten ilki, Farsça birleşik sıfat içinde yer alırken, aynı sözcük Arapça bir tamlamanın tamlananı durumundadır: Ùolanduú kÿh-kenlikler idüp kÿhuél-berzi HemÀn ey Òusrev-i şìrìn-dehÀnum Bìsütÿn úaldı (G.470-3) 105 Tekrar edilen sözcüklerden biri isim kökü, diğeri isim kökü+ek durumunda bulunduğu hâlde, bu örnekler de “Farklı Ek Alan İsim Kökleri” başlığı altında değerlendirilmiştir: Bu şekilde yapılmış tekrarlar da, her iki sözcüğün ek almış hâlleriyle hemen hemen aynı özellikler sergilenir: Kimi örnekte her iki sözcük de ek almaz. Sözcüklerden biri bazen ekli, bazen eksiz durumda iken, diğeri Farsça birleşik sözcüğün ya da tamlamanın içinde yer alır. Sözcüklerden biri Farsça bir ek alırken, diğeri Farsça bir tamlamanın içinde ya da eksiz biçimde kullanılır. Bazı örneklerde ise her iki sözcük de Farsça tamlamanın bir öğesi durumundadır. Bir örnekte de her iki sözcük de yapım eki alırken, biri bildirme durum eki alır: äanmañuz úırmızı gül yapraàıdur gülşende Cigeri pÀresidür bülbül-i òÿnìn-kefenüñ (G.249-2) HevÀ-yı zülf-i müşkìnüñle esdükçe ãabÀ cÀnÀ İrişür müjde-i vuãlat meşÀm-ı cÀn-ı müştÀúa (G.414-4) Mey-i mihr ü maóabbet meclisine bì-riyÀ gelsün Bilürsin ãÿfi-i sÀlÿsda zerú ü riyÀ vardur (G.114-4) äaón-ı gülşende ÒiãÀlì bülbül efàÀn itmesün Ol gül-i gülzÀr-ı óüsne èÀşıú-ı dìdÀr ise (G.421-5) Nuãó u pend itdükçe rüsvÀ oldı şÿrìde göñül èIrøı yoú nÀmÿsı yoú bir èÀrsuzdur èÀrsuz (G.200-4) A. I. 1. ç. Farklı Ek Alan Fiil Kökleri: Bu başlık altına toplanan örnekler, fiil köküne gelen ekler açısından değerlendirildiğinde şu şekilde sınıflandırılabilir: 1. Fiil kökülerinden her ikisi de çekim eki alır: Didim ayÀ bu úadar şevkete bÀèiå ne ola Didiler devlet-i düstÿr-ı Ferìdÿn-ÀåÀr (K. -22) 1 06 Ey ÒiãÀlì yine bir tÀze àazel naôm idelüm TÀ ki taósìn ide herkes şuèarÀ úavlince (G. 417-5) 2. Fiil köklerinden biri çekim eki, diğeri fiilimsi eki alır: Didüm Àya kim ola didügün ol Áãaf ne Baña bildür anı senden ideyim istifsÀr (K. -27) Mensÿb olalı yÀ úaşuña düşdi naôardan Bir úÀéidedür bu ki iøÀfetle düşen yÀ (G. 6-2) 3. Fiil kökü farklı zaman eki alır: Nice dìvÀrla úulle ki òarÀb olmış idi BÀnié-i saèyuñ èimÀret idüp oldı mièmÀr (K. -36) 4. Türemiş fiilin her ikisi de çekim eki alır: NÀme-i óüsnüñ güzel göstermiş açmış úaşlaruñ Nitekim şÀh emrini ùuàrÀ-yı àarrÀ gösterür (G. 55-4) 5. Tekrar edilen yapılardan biri basit, diğeri türemiş hâlde çekim- lenmiş fiillerden oluşmuştur. Ezelüm başını tatlu dile aldanmayalum Ezilürmiş leb-i şìrìnüñe sükker herbÀr (G. 143-4) 6. Fiil kökleri farklı fiilimsi eki alır: Óamdülillah ol meh-i nÀ-mihribÀn inãÀf idüp Luùf u iósÀn itmege bÀy ü gedÀya başladı (G. 435-2) A. I. 1. d. Aynı Eki Alan Fiil Kökleri: 107 Beyitlerde aynı fiil kökü, aynı çekim ekini alır. Ayrıca aynı fiil kökünden, aynı fiilimsi ve çekim ekini alarak türemiş bir örneğe de rastlan- mıştır: Göñlüm hevÀ-yı zülfüñe kim kÀkülüñ çeker Ebr-i siyÀhdur ki göge ejderhÀ çeker (G.157-3) áam-ı derd-i firÀúuñ ile görüp óÀl diger-gÿnin Dil-i bìçÀreye luùf eyle şefúat eyle sulùÀnum (G.282-4) Derdüm efzÿn olmada óÀlüm diger-gÿn olmada Ol şeh-i òÿbÀnile ol Àfet-i devrÀnile (G.384-3) A. I. 1. e. Aynı Eki Alan İsim Kökleri: Genellikle bu tipteki örnekler, rediflerde karşımıza çıkar. İsim kökü üzerine çekim eki gelmiş; ayrıca isim kökünün aynı tamlanan ekini aldığı örnekler de bu grupta değerlendirilmiştir: Ne deñlü itse cevr ol bì-vefÀ kim nÀmı bÀúìdür Dil ü cÀnumdaki mihri ki mÀhi yine bÀúìdür (G.85-1) Úìl ü úÀli úoyalum var ise bir óÀl ehli Yoúsa úÀl ehli olanlar bilemezler dilümüz (G.195-2) A. I. 2. Sözcük Türü Tekrarı: Çalışmada sözcük türlerinin tekrarı şu başlıklar altında sınıflandırılmıştır: 1. Ünlem tekrarı; 2. Edat tekrarı; 3. Sıfat tekrarı, 4. Bağlaç tekrarı; 5. Zamir tekrarı; 6. Zarf tekrarı; 7. Sözcük türünün farklı olduğu tekrarlar. A. I. 2. a. Ünlem tekrarı: Ünlemler tek başlarına bir anlama sahip olmamalarına karşın, vurgu ile cümleye mana katan unsurlardır. Hisâlî Dîvânı’nda “ey” ünlemi isimden önce kullanılarak, şairin coşkusunu ifade eden ve anlamı pekiştiren bir unsur alarak yer almıştır. 1 08 Ey maşrıú-ı rÿyuñda èayÀn ãubó-ı ãabÀóat Véey maàrib-i zülfüñde nihÀn şÀm-ı úıyÀmet (G.27-1) A. I. 2. b. Edat tekrarı: Edatlar sözcüklerin arasında anlam bağı kuran, isimlerden sonra gelerek onlarla öbek oluşturan, sözlük anlamı olmayıp görev anlamı olan unsurlardır. Dîvân’da, kullanımı oldukça yaygın olan “ile” edatı, genellikle ekleşmiş olarak görülür. “İle” kadar olmasa da “gibi” edatı da Hisâlî Dîvânı’nda karşılaştığımız bir başka edattır. äÿret-i ôÀhir ile gerçi ki bir ednÀyam Maènada mertebe-i rıfèatile aèlÀyam (G.278- 1) Benüm gibi meger kim èÀşıú-ı dìdÀr-ı yÀr olmış Düşüp eşküm gibi pÀyına her dem yüz sürer deryÀ (G.9-4) A. I. 2. c. Sıfat tekrarı: Dîvân’da “o” ve “bu” işaret sıfatları bazen cümle başında, bazen de aynı dizenin içinde anlamı pekiştirmek; “bir” ve “iki” sayı sıfatları “bir tağ eri, bir şeyda, iki göz, iki deniz, iki dilber, iki şahid, bir tolu, iki silme...” gibi varlıkların sayısını belirtmek için kullanılmış sıfatlardır. “Her” belgisiz sıfatı isimden önce kullanılarak, anlam ve görevi gereği kesin bir yargı kazan- dırmamış; “nice” ise soru sıfatı durumunda kullanılmıştır. Ol àonca-dehen leõõet-i güftÀra muvÀfıú Ol úÀmet ise nÀz ile reftÀra münÀsib (G.21-4) Bezm-i aàyÀra ãaúın varma saña töhmet olur Bu úabaóat bu feøÀóat sebeb-i òaclet olur (G.118-1) èAşú-ı Şìrìnile Leylìyi ne bilsün cehele Kÿh-ken bir ùaà eri Úaysısa bir şeydÀdur (G.61-4) Aúar iki gözümden iki baór-i bì-kerÀn 109 Baór-i muóìti úaùreye ãaymaz dü-rÿdumuz (G.194-2) Úaddüñ öykinmesün her alçaú u dÿn u denì Her úadi kÿtÀh ile ol serv-úÀmet bir degül (G.272-4) Nice ay u nice gündür àamuñla tìredür èÀlem Bugün mihr-i èiõÀruñ göster ey mihr-i øiyÀ- güster (G.60-3) A. I. 2. ç. Bağlaç tekrarı: Bağlaç görevini üstlenmiş “ile” de, edat görevindeki “ile” gibi, genellikle ekleşerek kullanılmıştır. “Nasıl ki” anlamında kullanılan “nite- kim” bağlacı, iki beyiti anlamca birbirine bağlama ve manayı pekiştirme görevini üstlenmiş ve sadece iki beyitte tekrar öğesi olarak yer almıştır. “Ne...ne” bağlacı, Dîvân’da bağladığı öğelere “hiçbiri” ve olumsuzluk anlamı verecek biçimde kullanılmıştır. “Gerek…gerek”, kendisinden sonra gelen öğeleri “birliktelik” anlamı ile birbirine bağlayarak, bağlanan öğelerin tümünün birden kastedildiğine işaret eder. “Gâh...gâh” “ara…ara” aynı görevde olan sözcükleri “kimi kez, kimi zaman” anlamıyla birbirine bağlamıştır. “Ya…ya” bağlacı ile, melek ve peri gibi eşdeğerli iki öğe bağlanarak, ikisi arasında anlamca bir seçenek sunulmuştur. Mihr ile vefÀ eylemek èuşşÀúa ÒiãÀlì Ol laèl-i ãafÀ-baòşıla dildÀra münÀsib (G.24-5) Nitekim ãubó u mesÀ devr ide çarò-ı devvÀr Nitekim rÿy-ı zemìn eyleye yerinde úarÀr (K.91) Ne bìm-i hicrüñe beñzer cihÀnda bir belÀ vardur Ne ümmìd-i viãÀlüñ gibi èÀlemde ãafÀ vardur (G.114-1) Gerek mihr ü vefÀ itsün gerek cevr ü cefÀ herbÀr Be-her-óÀl èaşú-ı maèşÿú èÀşıúı Àşüfte-óÀl eyler (G.135-4) 1 10 Laèl-i mey-gÿnuñla gÀhì mest ü lÀ-yaèúıllaruz Leblerüñ òaùù-ı àubÀrıyla gehì óayrÀn olup (G.22-2) Degül nevè-i beşerden yÀ melekdür yÀ perì dilber Anuñçün göz göre àÀyib olup gözden nihÀn oldı (G.480-4) A. I. 2. d. Zamir tekrarı: Birisi...birisi; birini...birini, birinin...birinin; biri...biri, kimi...kimi, belgisiz zamirleri, herhangi bir varlığı kesin bir biçimde göstermeden isim; “kim ve kimin” soru zamirleri, kişilerin adı yerine kullanılmıştır. “Ben” ve “sen” zamirleri, “ben, benüm” gibi anlamı pekiştirici bir şekilde, iyelik öbeğinin bir öğesi olarak ve özneyi vurgulamak ve “biz” kişi zamiri, söze çokluk, anlama alçakgönüllülük katmak amacıyla “ben” yerine tercih edilmiştir. “Nedür” soru zamiri genellikle beyit başında yer alarak paralel bir yapı gösterir. “Nerede” anlamındaki “kanda”, “dudağın kanda, yüzün kanda, vuslatın kanda” söylemi ile şairin özlemini dile getirmiştir. Dîvân’da birer beyitte “o” ve “bu” zamirleri de tekrar edilmiştir: İki úuşdur ki söz bilmez nedür adı yine gÿyÀ Birisi ùÿùi-i gÿyÀ birisi bülbül-i şeydÀ (G.18-1) Birini söyleden güldür birini úand ü Àyìne Lebüñle ruòlaruñ gitmez dilinden bir nefes cÀnÀ (G.18-2) İki maóbÿb-ı müåtesnÀya meyl itdi dil-i şeydÀ Birinüñ çeşm ü ebrÿsı birinüñ ruòları zìbÀ (G.19-1) Biri FerhÀd u VÀmıúdur biri Mecnÿn-ı dìvÀne Uyup nefsi hevÀsına zebÿn itmiş zen-i dünyÀ (G.18-4) èİzz ile òalú-ı cihÀnuñ kimi pÀşÀ geçinür 111 SÀyesinde kimisi òoş geçüp aàa geçinür (G.154-1) Rÿz u şeb meşşÀùa-ÀsÀ kim yudı kim ùaradı Bezme gör kim geldi soóbet yine kime yaradı (B.23) Òadeng-i eşk ü Àhumdan idüp her dem óaõer deryÀ Kimin tìà eylemiş mÀhìlerüñ kimin siper deryÀ (G.9-1) Kimine yas ü mÀtemdür kimine sÿr u dügündür SarÀy-ı èÀlem-i fÀnì vü bÀúì özge èÀlemdür (G.93-4) áurre olma ben benüm diyü cihÀnuñ èizzine Ey ÒiãÀlì herkese eyle tevÀøuè sen sen ol (G.268-5) Beni zencìr-i zülf ü kÀkülüñ bendi esìr itdi ÒalÀãumla muúayyed ol benüm ey serv-i ÀzÀdum (G.294-4) İki óarf ile sensin kÀéinÀtı var iden yoúdan Senüñ óükmüñdedür èÀlem úamu şÀh-ı cihÀn sensin (G.331-5) Devlet-i dünyÀ ile lÀzım degül bize óayÀt èÁşıúuz biz neylerüz cÀn u cihÀnı yÀrsuz (G.200-2) Nedür ol çeşm ü ol ebrÿ nedür ol behcet ü Àn Nedür ol cism-i laùìf ile ol endÀm-ı şerìf (G.233-2) Vuãlatuñ úanda ãafÀ-yı leb-i laèlüñ úanda Ey cefÀ-cÿ yüzüñi görmege óasret çekerüz (G.184-3) 112 SüleymÀn-ı zamÀn iseñ daòı incitme bir mÿrı Budur merdümlik ÀdÀbı budur òulú-ı pesen-dìde (G.370-2) Odur ÒallÀú-ı èarş u ferş odur RezzÀú-ı ins ü cinn TecellÀ-yı cemÀl itmekde ol èÀşıú temÀşÀda (G.420-5) A. I. 2. e. Zarf tekrarı: Dîvân’da sadece iki beyitte tekrar olarak kullanılan “iken”, eklendiği sözcüğe hâl ve zaman anlamı katmıştır. “Bir tarafdan…bir tarafdan” yer ya da yön belirtmek amacıyla değil, âşığın yapmış olduğu bir fiilin başkalarınca sahiplenildiğini ya da öbek öbek bu harekete yönelindiğini ifade etmek; “yine”, cümle başında “tekrar, yeniden, gene” anlamında, manayı kuvvet- lendirmek için kullanılmıştır. Bir beyitte şair, atasözünü hatırlatarak “Eğri otur, doğru söyle; çünkü senin kaşını hayal eden eğri hayal eder.” diyerek zarf tekrarı yapmış olur. Şair, “ara” sözcüğünü de “bazen, kimi zaman” anlamında kullanmıştır: MÀyil iken birine dil bir daòı cÀnÀn arar Bir oñulmaz derdi var iken yine dermÀn arar (G.78-1) Áh eylesem ÒiãÀlì yanumca nÀle eyler èUşşÀú bir ùarafdan kÿhsÀr bir ùarafdan (G.307-5) Yine ùabèum açılur ol gül-i raènÀ mı gelür Yine cÀnum sevinür ol lebi èÌsì mi gelür (G.47-1) Meåeldür egri otur ùoàrı söyle ey seòì-úÀmet HilÀle beñzeden ebrÿlaruñ egri òayÀl eyler (G.116-2) Ey ÒiãÀlì nola Àlÿde-i bÀde olsaú Ara sÀúì giderür óüznümüzi ara úadeó (G.37-5) 113 A. I. 2. f. Sözcük Türünün Farklı Olduğu Tekrarlar: Bu tip örneklerde tekrarlanan ilk sözcük sıfat, zarf, isim ya da fiil iken, ikinci sözcük farklı bir türde; ancak aynı sestedir. Gÿş-ı cÀna ùoúunur oldı ãadÀ-yı nÀúus Bilmezem deyr-i dile ol büt-i tersÀ mı gelür (G.47-4) (fiil-sıfat) Bende olalı ol boyı şimşÀda ãanavber Úurtuldı elemden olup ÀzÀde ãanavber (G.94- 1) (sıfat-zarf) LÀle vü gül açılup güldi yine rÿy-ı zemìn Döndi bÀà-ı İreme ferş-i óarìm-i gülzÀr (G.181-3) (fiil-isim) Severseñ ey göñül dildÀrı sev aàyÀrı neylersin áaraø seyr-i gülistÀn ise seyr it òÀrı neylersin (G.327-1)(isim-bileşik fiil) Nice ùoàsun meh ü mihr-i viãÀli burc-ı firúatden ÒiãÀlì nice ay u gün olur meh-pÀresin görmez (G.192-5)(zarf-sıfat) Ruòlaruñdur óüsn ile Àyìne-i èÀlem-nümÀ Gösterür èÀşıúlara her vech ile rÿy-ı vefÀ (G.13-1) (edat-bağlaç) A. I. 2. g. Farsça Tamlamalarla Yapılan Tekrarlar: Şair, sözü güçlendirmek amacıyla, anlamca üzerinde durmak istediği Farsça tamlamaları tekrar etmiştir: Laèl-i mey-gÿnı o şÿòuñ èÀşıú-ı teşne-dile SÀàar-ı èişret-nümÀdur sÀàar-ı èişret-nümÀ (G.4-4) Ey ÒiãÀlì dÀà yaúmaú nÀr-ı èaşú-ı yÀr ile Derd-i hicre key devÀdur derd-i hicre key devÀ (G.4-5) 114 A. I. 2. h. Olumlu Olumsuzluk Temeline Dayandırılan Tekrarlar: Genellikle deyimlerle yapılan bu tekrarlarda, deyimin olumlu ve olumsuz biçimi kullanılarak, hem anlam güçlendirilmek, hem de ahenk sağlanmak istenmiştir: Biz berÀber bilürüz yoúlıàıla varlıàı Vusèat el virmez ise el virür el ùarlıàı (G.440-1) Her ùolu başına bir bÿse raúìbe èahd ider Bezm-i àamda cÀn virüp èÀşıúlar ammÀ cÀn alur (G.134-2) A. I. 2. ı. Bileşik Sözcüklerin Yer Değiştirmesine (Kalp) Dayalı Tekrarlar: Bütün örnekler “gülşen” ve “şengül” Farsça bileşik sözcüklerinin yer değiştirmesi ile ilgilidir: Bu èÀlem gülşenin bÀd-ı òazÀndan ãaúlasun MevlÀ HezÀrÀn şÿò ü şengül gül-èiõÀr ü àonca-fem vardur (G.79-4) A. II. SÖZCÜKLERİN BULUNDUKLARI YERE GÖRE TEKRAR ÇEŞİTLERİ: A. III. 1. Başta Tekrar Geh laèl-i lebin vaãf idelüm gÀh èiõÀrın Geh medó ü åenÀ èÀşıú-ı dìdÀra münÀsib (G.23-2) A. III. 2. Sonda Tekrar Ne deñlü itse cevr ol bì-vefÀ kim nÀmı bÀúìdür Dil ü cÀnumdaki mihri KemÀhì yine bÀúìdür (G.85-1) A. III. 3. Ortada Tekrar 115 CÀmiè-i güldür çemen ãaónı hezÀr Maófil-i gülzÀrdan eyler ãalÀ (G.8-4) B. İKİLEMELER: Türkçe’nin her döneminde görülen ikilemeler, değişik türleri ile anlatıma güç vermek için kullanılan bir özellik olarak karşımıza çıkar. Hatipoğlu (1981) ikilemeyi “Anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı zenginleştirmek amacıyla, aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın yahut karşıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılması” (s. 9) olarak tanımlar. Araştırmacıya göre ikileme, bir psikoloji ve müzik oyunudur. Türkçe’de şiire ve düzyazıya ahenk katarak ses ve söz benzerliğine ya da tekrarına dayanır. İkilemeler ile uyak ve redif arasındaki fark; ikilemelerde benzer seslerin art arda, aynı satırda; uyak ve redifin alt alta farklı satırlarda yer almasıdır. (1971) İkileme- lerin oluşumu; bir sözcüğün tekrar edilmesi ya da anlamca zıt olan sözcük- lerin yan yana sıralanması şeklindedir. İkilemeleri sözcük türleri açısından değerlendirdiğimizde; isim, fiil, sıfat, zarf, zamir, ünlem görevlerinde kullanıldığını görmekteyiz. (Aktaş, 1996) Çalışmada Dîvân’da yer alan ikilemeler tekrar olarak ele alınmış ve 1. Aynı sözcüğün tekrarıyla oluşan ikilemeler; 2. Yakın anlamlı sözcüğün tekrarıyla oluşan ikilemeler; 3. Karşıt anlamlı sözcüğün tekrarıyla oluşan ikilemeler şeklinde sınıflandırılmıştır. Şair, şiirinde ikilemelere çokça yer vermesine rağmen, ikilemelerden oluşmuş redif kullanmamıştır. Hisâlî, kullandığı ikilemelerle anlamı kimi zaman pekiştirmiş, kimi zaman abartmış; 67 beyitte 32 değişik ikileme kullanmıştır. 15’i Türkçe isim soylu; 5’i Arapça isim soylu, 6’sı Farsça isim soylu, 2’si fiil, 2’si fiilimsi, 2’si yansıma sözcükleri ile kurulmuş ikileme- lerdir: B. I. Aynı Sözcüğün Tekrarıyla Oluşan İkilemeler: B. I. 1. “kat kat, yer yer, ayak ayak; tel tel; yare yare; türlü türlü, bir bir, biri biri, nice nice” gibi Türkçe isim soylu sözcüklerle; ÒiãÀlì tÀ ölince òÀùırumdan gitmez ol eylük O şÿòuñ tìr-i müjgÀnı geçüpdür cÀnuma úat úat (G.30-5) Zarf 116 Benüm ol bÀàbÀn-ı gülşen-i endÿh ü miónet kim Gül-i òÀr-ı àam sìnemde yer yer tÀze dÀàumdur (G.49-2) sıfat Úalb-i maózÿnuñ açılsun gül gibi dirseñ eger Ayaú ayaú òÀne-i cÀm-ı mey-i óamrÀya var (G.129-2) zarf Òaùù-ı sebz-i ruòuña öykinüp itmiş taúlìd äaúalın tel tel idüp yolmalu imiş çemenüñ (G.259-3) zarf Ser-À-pÀ cismin itse yara yara zarf Yaramaz yara ile kimse yÀre (G.425-1) Felekden mi ÒiãÀlì cevr-i dilberden midür bilmem Bu dürlü dürlü miónetler bu gÿnÀ-gÿn felÀketler (G.165-5) sıfat Gel gel ey nÀme-i ferruò-dem ü feròunde-ãıfÀt YÀra aóvÀlümi bir bir varup èarø it biéõ-õÀt (G.26-1) zarf Úapuñda cÀn u dil ey şÀh-ı òÿbÀn MekÀtibdür biri biri müdebber (G.149-4) zamir Sen bir èAnúÀ-ùabè u èÀlì-himmet èÀşıúsın dilÀ Gülşenì dervìşidür biri biri bir Rÿşenì (G.497-3) zamir Derd-i hicrüñle gehi muètekif-i miónet olup Vaãluñ ümmìdine nice nice òalvet çekerüz (G.216-3) zarf 117 B. I. 2. “Allah Allah; taraf taraf; sürah sürah, katre katre, kadem kadem” gibi Arapça isim soylu sözcüklerle; Biñ niyÀz ister ol Àfet ki ide bir kez nÀz Allah Allah bu ne nÀz u bu ne istiànÀdur (G.62-2) Nevrÿz irişdi diyü ÒiãÀlì ùaraf ùaraf Esdi ãavurdı bÀd-ı ãabÀ nevbahÀrdan (G.311-5) Şu deñlü úalbümi sürÀò sürÀò eyledi àamzeñ Tenüm àırbÀla döndi sìne-i bì-kìne kefgìre (G.367-2) Úaùre úaùre dökerek eşkini çeşm-i òÿn-bÀr Devr ider işigüñi her gice sitÀre gibi (G.434-3) MirèÀcı oldı pÀye-i aèlÀ ÒiãÀliyÀ Úaãr-ı nübüvvete çıúup evvel úadem úadem (G.301-7) B. I. 3. “çak çak, hırâmânî hırâmânî, gül gül, gam gam, gûna- gûn; gûşe-be-gûşe” gibi Farsça isim soylu sözcüklerle; ŞikÀf ü çÀk çÀk iden ten-i mecrÿóı ÚÀf-ÀsÀ O şÿò u şengülüñ tìà-ı firÀú u iştiyÀúìdür (G.85-2) Mıãr-ı óüsn içre òırÀmÀnì òırÀmÀnì gezer Müşterisin gÿyiyÀ ol Yÿsuf-ı KenèÀn arar (G.130-4) Düşürme ayaàı elden mey-i gül-gÿn ile her dem Úızarsun gül gül olsun ruòlaruñ gül-berk-i Àl olsun (G.354-3) Devr-i laèlinde olup mest-i müdÀm ol Àfetüñ 118 Ey ÒiãÀlì bilmezem ben daòı àam àam neydügin (G.346-6) GÀh èaraúla pür idüp sÀàarı geh bÀde ile Reng ü Àl eyledüñ ey sÀúi bize gÿnÀ-gÿn (G.356-4) Süpürüp sildi reh-i gülşeni ferrÀş-ı ãabÀ äuladı gÿşe-be-gÿşe ãu sepüp ebr-i bahÀr (K.13) B. I. 4. “yap yap; gel gel” gibi fiillerle; İtseydüñ èimÀret-i dil-i vìrÀnumı yap yap Ey şÀh-ı cihÀn eyler idüñ özge vilÀyet (G.27-3) Gel gel ey nÀme-i ferruò-dem ü feròunde-ãıfÀt YÀra aóvÀlümi bir bir varup èarø it biéõ-õÀt (G.26-1) B. I. 5. ‘kıya kıya, kana kan, yalvarı yalvarı” gibi fiilimsilerle; Úıya úıya baúışuñ cÀnuma úat úat geçdi sıfat BÀri bir kez naôar-ı èayn-ı èinÀyet olsun (G.329-4) İç úana úana úanumı ey òÿni dem-be-dem zarf ÒÿbÀn şerìèatinde eger úan óelÀl ise (379-2) Bize öpdürmedüñ gerçi elüñ nÀz eyleyüp ammÀ KenÀr u bÿseye eller çeker yalvarı yalvarı (G.429-3) 119 Zarf B. I. 6. “güp güp, kulkul” gibi bir yansıma sözcüğüyle; Dem-À-dem bÀdeye güp güp düşermiş sÀúi-i ãoóbet äudÀèa bÀèiå olurken òumÀr-ı mey nedür óikmet (G.30-1) Gelsün piyÀle gerdişe devr-i felek-miåÀl İtsün ãürÀòi bezmde úulúul zamÀnıdur (G.176-3) B. II. Yakın Anlamlı Sözcüğün Tekrarıyla Oluşan İkilemeler: Lebüñle bÀde-i gül-gÿn emiş úarış olmış Biri birine iderler maóabbetin iôhÀr (G.67-3) Kesdüren ùaàı ùaşı bir nice dem FerhÀda Tìşe-i èaşúıdur ol Òusrev-i şìrìn-dehenüñ (G.246-3) Yoluñda döke ãaça müdÀm èÀşıú-ı giryÀn äu yerine òarc eyledügi eşk-i teridür (G.50-3) Òilèat-i fÀòiredür aña viren óüsn ü bahÀ Derme çatma dilemez şÀhid-i maènÀ benden (G.319-4) B. III. Karşıt Anlamlı Sözcüğün Tekrarıyla Oluşan İkilemeler: Mıåúab-ı reşk ü óased delmese cÀnÀ baàrın Az çoú beñzer idi dürr dişüñe dürr-i èAden (G.350-4) Virmesün bÿse-i lebin dilber Olur olmaz bahÀya ıãmarla (G.392-3) 120 B. IV. Kullanım Sayılarına Göre İkileme Çeşitleri: Dîvân’da beyit içinde tek bir ikileme kullanılırken, bazen de aynı beyitte birden fazla ikileme yer almıştır. Hatta şair, ahengi artırabilmek için ikilemeye konu olan sözcüğün tekrarına da yer vermiştir: Felekden mi ÒiãÀlì cevr-i dilberden midür bilmem Bu dürlü dürlü miónetler bu gÿnÀ-gÿn felÀketler (G.165-5) Úıya úıya baúışuñ cÀnuma úat úat geçdi BÀri bir kez naôar-ı èayn-ı èinÀyet olsun (G.329-4) Gül gül itmiş ruò-ı gülgÿnını gülgÿne-i yÀr ŞÀhid-i óüsnine her vechile pìrÀye ãalar (G.77-2) SONUÇ 1. Peşteli Hisâlî Dîvânı’nda uyak, redif, sözcük tekrarı ve ikilemelerle sağlanan ahenk, şairin üslûp özelliğini ortaya koymuştur. Hisâlî sözün okuyucu tarafından akılda kalıcı olmasını sağlamak için, Dîvân’ında 667 beytinde tekrir sanatından ayrı olarak tekrarlar yapmış, böylece şiirine anlam ve ses bakımından bir zenginlik katmıştır. 2. Şiirin dış ahengini oluşturan uyak ve redif konusunda şair; estetik kurallara sıkı sıkıya bağlı olduğunu göstermiş; ancak bazen uyak kuralına göre uyaksız sayılan bazı sözcüklerle ahenk oluşturmaya çalışmıştır. Hatta şair, bazı gazellerde de uyağı oluşturacak sözcük bulma zorluğu çektiği için, şiir içinde –redif olmadığı hâlde- aynı sözcüğü iki kere kullanmıştır. Ayrıca tüm uyak çeşitlerine şiirinde yer vermiştir. Dîvân’da kullanılan redifler, sadece uyak örgüsünü etkilemekle kalmamış; şiire ses ve anlam bakımından da bir şeyler katmış; şairin acı, heyecan, sıkıntı, elem, sevinç gibi duygularıyla bağlantılı olarak şiiri anlamsal açıdan tamamlamıştır. Peşteli Hisâlî Dîvânı’ndaki 500 gazelin, 400’nde, 36 Türkçe beytin 10’unda redif bulunmaktadır. Redif çeşitlerinin verildiği tabloya göre, en fazla sayıda tek sözcüklü rediflerden “olur”u sekiz; 121 çift sözcüklü rediflerden “bir tarafdan”ı sekiz; ek+sözcük yapısındaki rediflerden “-a dahi”yi beş; ekle yapılan rediflerden “-ı”yı yirmi gazelde kullanmıştır. 3. İç ahengi oluşturan sözcük tekrarlarının kullanım özelliği şu şekildedir: Şair, bir dize veya mısra içinde isim, fiil, edat, zamir, sıfat vb. türünde olan bir sözcüğü, ya ek kullanarak ya da kök hâlinde tekrar etmiştir. Böyle bir kullanım dilin anlatım gücünü genişletirken, okunan mısraların akılda kalıcı olmasını, ahenk unsurunun sağlanmasını ve duygunun okuyucuya pekiştirilerek aktarılmasını sağlamıştır. Şair, bir ya da birden çok sözcüğü ilk dizede kullandıktan sonra, aynı sözcük ya da sözcükleri simetrik, çapraz ya da karışık biçimde ikinci dizede tekrarlamıştır. 4. Çalışmada “Tam Tekrar” ana başlığının ardından, özellikle Dîvân’da daha fazla yekün tutan tam tekrarlar sınıflandırılmış ve buna göre tekrarların kullanım sayıları şu şekilde tespit edilmiştir: TAM TEKRAR KÖK TEKRARI Ek Almayan İsim Kökleri 47 Ek Almayan Fiil Kökleri 1 Farklı Ek Alan İsim Kökleri 156 Farklı Ek Alan Fiil Kökleri 62 Aynı Eki Alan Fiil Kökleri 17 Aynı Eki Alan İsim Kökleri 8 Sözcük Türü Tekrarı Ünlem Edat Sıfat Bağlaç Zamir Zarf ey 5 ile 19 6 gibi 5 ol 20 bu 6 bir 16 iki 3 her 5 nice 18 nitekim 2 ne...ne 31 gerek...gerek 3 gâh...gâh 11 ya...ya 1 nedür 3 birisi...birisi 1 birini...birini 1 birinin...birinin 3 1 22 biri...biri 5 kimi...kimi 1 kim 1 kimin 2 ben 3 sen 6 biz 6 o 1 bu 1 ara…ara 1 eğri 1 yine 1 iken 2 bir tarafdan...bir tarafdan 22 kanda 3 Sözcük Türünün Farklı Olduğu Tekrarlar 67 Farsça Tamlamalarla Yapılan Tekrarlar 7 Olumlu Olumsuzluk Temeline Dayandırılan 6 Tekrarlar Bileşik Sözcüklerin Yer Değiştirmesine 6 Dayalı Tekrarlar İkileme Çeşidi 32 Aynı Sözcüğün Tekrarı ile Oluşan İkilemeler 30 Yakın Anlamlı Sözcüğün Tekrarıyla Oluşan 4 İkilemeler Karşıt Anlamlı Sözcüğün Tekrarıyla Oluşan 2 İkilemeler Bu tabloya göre “Kök Tekrarı” başlığı altında değerlendirilen “Fark- lı Ek Alan İsim Kökleri” 157 beyitte; “Sözcük Tekrarları” başlığı altında toplanan “ne...ne” bağlacı 31 beyitte en fazla sayıda tekrar edilmiştir. 5. Hisâlî, şiirinde ikilemelere çokça yer vermesine rağmen, ikileme- lerden oluşmuş redif kullanmamıştır. İkilemelerle anlamı kimi zaman pekiştirmiş, kimi zaman abartmış; 67 beyitte 32 değişik ikileme kullanmıştır. Bunlardan 15’i Türkçe isim soylu; 5’i Arapça isim soylu, 6’sı Farsça isim soylu, 2’si fiil, 2’si fiilimsi, 2’si yansıma sözcükleri ile kurulmuş ikileme- lerdir. KAYNAKLAR Aksan, D. (1995). Şiir Dili ve Türk Şiir Dili. (2. b.). Ankara: Engin Yayın- ları. Aktaş, T. (1996). Yapı ve Anlam Bakımından Almanca ve Türkçe’de İkile- meler. Türk Dili. 539 (11), 565-566. Arat, R. R. (1991), Eski Türk Şiiri. (3. b.). Ankara: Türk Tarih Kurumu. Bilgegil, K. (1989). Edebiyat Bilgi ve Teorileri (Belagat). İstanbul: Enderun Kitabevi. 123 Dilçin, C. (1992). Fuzulî’nin Şiirlerinde Söz Tekrarlarına Dayanan Bir Anla- tım Özelliği. Türkoloji Dergisi (ss. 77-114). C. 10, S. 1, Ankara. Dilçin, C. (1995). Fuzulî’nin Şiirlerinde İkilemelerin Oluşturduğu Ses, Söz ve Anlam Düzeni. Journal of Turkish Studies (Türklük Bilgisi Araştır- maları Dergisi) (ss. 157-202). 19. Ankara. Dilçin, C. (2000). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi. (2. b.). Ankara: Türk Dili Kurumu Yayınları. Ercilasun, A. B. (1993). Ahmet Yesevî’nin Şiirlerinde Âhenk Unsurları. Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi (Prof. Dr. Şükrü Elçin’e Armağan) (ss. 105-109), C. XXIX, S.1-2, Ankara. Göçgün, Ö. (1983). Fuzulî’nin Şiirlerinde Ses ve Musiki. Türk Edebiyatı Dergisi (ss. 60-61), 4(114), İstanbul. Hatiboğlu, V. (1971). İkileme. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Hatiboğlu, V. (1981). Türk Dilinde İkileme (2. b.). Ankara: Türk Dili Kuru- mu Yayınları. Kortantamer, T. (1993), Türk Şiirinde Ses Konusunda ve Ses Gelişmesinin Devamlılığı Üzerine Genel Bazı Düşünceler I. Eski Türk Edebiyatı Makaleleri (ss. 273-336). Ankara: Akçağ. Kurnaz, C. Eski Türk Edebiyatı. (1. b.). Ankara: Bizim Büro. Macit, M. (1990). Nesimî’nin Şiirinde Âhengi Sağlayan Unsurlardan Tekrar- lar Üstüne. Yönelişler (ss. 26-36). 7 (48). Macit, M. (1999). Dîvân Şiirinde Ahenk Unsurları. Osmanlı Dîvân Şiiri Üzerine Metinler. Haz. Mehmet Kalpaklı. İstanbul: Yapı Kredi Yayın- ları. Meydan Larousse. Ahenk, C.1, Meydan Yayınevi, İstanbul, 1969. Tanpınar, A. (1977). Eski Şairleri Okurken. Edebiyat Üzerine Makaleler (ss. 179-181). İstanbul: Dergâh Yayınları. Tanpınar, A. (1977). Eski Şiir. Edebiyat Üzerine Makaleler (ss. 177-178). İstanbul: Dergâh Yayınları. Üstünova, K. (2003). Söz Sanatlarının Oluşmasında Tekrarların Rolü. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı. Belleten 2001/I-II’den Ayrıbasım, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. 235-244. Yetiş, K. (1988). Ahenk. T.D.V.İ.A. (ss. 516-517). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. 124