T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI BATI SANATI VE ÇAĞDAŞ SANAT BİLİM DALI ORYANTALİST RESİMDE FAL VE FALCILAR YÜKSEK LİSANS TEZİ Ceren ŞENOZAN BURSA- 2025 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI BATI SANATI VE ÇAĞDAŞ SANAT BİLİM DALI ORYANTALİST RESİMDE FAL VE FALCILAR YÜKSEK LİSANS TEZİ Ceren ŞENOZAN Danışman: Prof. Dr. Elvan TOPALLI BURSA- 2025 ii SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tarih:28/ 08 /2025 Tez Başlığı / Konusu: Oryantalist Resimde Fal ve Falcılar Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 147 sayfalık kısmına ilişkin, 18/07/2025 tarihinde şahsım tarafından Turnitin adlı intihal tespit programından (Turnitin) aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı %5 ‘dir. Uygulanan filtrelemeler: 1. Kaynakça hariç 2. Alıntılar hariç/dahil 3. 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. Tarih ve İmza Danışman (Adı, Soyad, Tarih) Prof. Dr. Elvan Topallı 28.08.2025 Adı Soyadı: Ceren Şenozan Öğrenci No: 702246008 Anabilim Dalı: Sanat Tarihi Programı: Tezli Yüksek Lisans Statüsü: Y.Lisans Doktora iii YEMİN METNİ Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Oryantalist Resimde Fal ve Falcılar” başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. Tarih ve İmza Adı Soyadı: Ceren Şenozan Öğrenci No: Anabilim Dalı: Sanat Tarihi Programı: Statüsü: Yüksek Lisans iv ÖZET Yazar Adı ve Soyadı: Ceren ŞENOZAN Üniversite: Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı: Sanat Tarihi Bilim Dalı: Batı Sanatı ve Çağdaş Sanat Tezin Niteliği: Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı: :xvi+ 147 Mezuniyet Tarihi: Tez Danışmanı: Prof. Dr. Elvan TOPALLI ORYANTALİST RESİMDE FAL VE FALCILAR ÖZET Falcılık, şimdiyi ya da gelecekte olacak olanı bilmeyi amaç edinen ve bunun için bazı teknik bilgi ve araçları kullanan bir yöntem olarak tanımlanmaktadır. Bu uğraş, bilinmeyen hakkındaki meraktan kaynaklanmıştır. İnsanlar tarih boyunca sürekli olarak bilinmeyeni ve gizemli olanı merak etmiştir ve beraberinde gelen öğrenme arzusu, falcılığın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu sebeple falcılar, toplumda saygın kişiler haline gelmiştir. Falcılık, her toplumda farklı yöntem ve tekniklerle uygulanmış, bu durum çok çeşitli fal türlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Milâttan önce 4000’li yıllara bakıldığında Mısır’da, Çin’de, Bâbil’de ve Kalde’de falcılık yapıldığı, fal ile ilgili en eski bilgilerin Mezopotamya’yı işaret ettiği de bilinmektedir. O günlerden günümüze uzanan falcılık, her dönem resim sanatına yansıdığı gibi 19.yüzyılda oryantalist resim sanatında da sıklıkla ele alınan konulardan biri olmuştur. Batı kültüründe ön plana çıkmayan fal çeşitlerinin, Doğu kültüründe tam aksi olması Oryantalist sanatçıların dikkatini çekmiştir. Örneğin Doğu bölgelerinde oldukça popüler olan kum falı, Batı kültüründe olmadığından Avrupa resmine yansımamıştır. Dolayısıyla oryantalist ressamlar, Doğu kültüründe çeşitli fal sahnelerine yönelik ilgiyi ve falcıların yarattığı gizem duygusunu resimlerinde v yansıtmayı tercih etmiştir. Bu sahneler genellikle bir falcının etrafında toplanmış insanları veya bir kişiyi falcının kehanetlerini dinlerken göstermektedir. Bununla beraber, sahnelerde genellikle egzotik giysiler giymiş falcılar, Doğulu veya çingene olarak nitelendirilebilmektedir. Batı resmindeki örneklerin çoğunda da böyle olması dikkat çekicidir. Ama oryantalistlerin resimleri, hem giysileri hem bulundukları mekân ve etraflarındaki eşya ile Batılılar için farklı bir ortam sunmaktadır. Bu doğrultuda, özellikle oryantalist resimlerdeki fal ve falcı örnekleri, bu tezde ele alınmış; bunun öncesindeki Doğulu falcıları içeren resimlere de kısmen yer verilmiş, oryantalizmin 20.yüzyıla uzanan örneklerine de kısaca değinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Oryantalizm, Fal, Falcı, Doğu, Resim vi ABSTRACT Name and Surname: Ceren ŞENOZAN University: Bursa Uludağ University Instituion: Social Science Instution Field: Art History Branch: Western Art and Contemporary Art Degree Awarded: Master Total Page: xvi+147 Graduation Date: Supervisor: Prof. Dr. Elvan TOPALLI FORTUNE TELLING AND FORTUNE TELLERS IN ORIENTALIST PAINTING Fortune telling is defined as a method that aims to understand the present or future, employing certain technical knowledge and tools. This pursuit stems from curiosity about the unknown. Throughout history, people have consistently wondered about the unknown and the mysterious, and the accompanying desire to learn led to the emergence of fortune telling. For this reason, fortune tellers have become respected figures in society. Fortune telling has been practiced with different methods and techniques in every society, leading to the emergence of a wide variety of fortune telling styles. Looking back to 4000 BC, fortune telling was practiced in Egypt, China, Babylon, and Chaldea, with the earliest recorded evidence of fortune telling dating back to Mesopotamia. Fortune-telling, which has existed since those days and continues to this day, has been a frequent theme in Orientalist painting, reflecting every period of time. The fact that fortune-telling, while not prominent in Western culture, was quite the opposite in Eastern culture, attracted the attention of Orientalist artists. For example, sand fortune-telling, which was quite popular in Eastern regions, was not reflected in European painting because it was not present in Western culture. Therefore, Orientalist painters chose to reflect the interest in various fortune-telling scenes in Eastern culture and the sense of mystery created by fortune-tellers in their paintings. These scenes often depict people gathered around a fortune-teller or a single vii person listening to the fortune-teller's prophecies. Fortune-telling, which has existed since those days and continues to this day, has been a frequent theme in Orientalist painting, reflecting every period of time. The fact that fortune-telling, while not prominent in Western culture, was quite the opposite in Eastern culture, attracted the attention of Orientalist artists. For example, sand fortune-telling, which was quite popular in Eastern regions, was not reflected in European painting because it was not present in Western culture. Therefore, Orientalist painters chose to reflect the interest in various fortune-telling scenes in Eastern culture and the sense of mystery created by fortune-tellers in their paintings. These scenes often depict people gathered around a fortune-teller or a single person listening to the fortune-teller's prophecies. Key Words: Orientalism, Fortune-telling, Fortune-teller, East, painting viii ÖNSÖZ Bu tez çalışması, içerdiği konu bakımından alışılmışın dışında, dikkat çeken ve kişisel olarak ilgiyle yaklaştığım bir araştırma sürecinin ürünü olmuştur. Çalışmanın her anında, konunun sınırlarını zorlayan ve farklı bakış açıları gerektiren noktalarda ışık tutan yaklaşımıyla, ilgisi ve sabrıyla yanımda olan danışman hocam Prof. Dr. Elvan Topallı’ya sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Kendisi, bu sürecin sadece bir akademik çalışma olması ile kalmayıp, bir öğrenme ve gelişme süreci haline gelmesini sağlamıştır. Beni koşul beklemeden destekleyen, varlıklarıyla güç bulduğum babama, ablama ve ne yazık ki bu çalışmanın tamamlandığını göremeden aramızdan ayrılan anneme minnettarım. Tez sürecinin özellikle yorucu anlarında yanımda olan, fikirleri ve desteğiyle beni motive eden değerli dostum Beyza Nur Değirmenci’ye çok teşekkür ederim. Onun katkıları bu çalışmamda büyük rol oynamıştır. Bu tez, yalnızca bir akademik emeğin ürünü değil; en başta sevgili danışman hocamın ve aynı zamanda bu yolda beraber yürüdüğüm insanların da izlerini taşıyan deneyimlerle dolu bir yolculuktur. Ceren Şenozan Bursa, 15.07.2025 ix İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI...................................................................................... i ÖZET ………………………………………………………………………..... iv ABSTRACT…………………………………………………………………... vi ÖNSÖZ……………………………………………………………………....... viii İÇİNDEKİLER……………………………………………………………...... ix GÖRSEL LİSTESİ……………………………………………………………xii GİRİŞ……………………………………………………………………....……1 BİRİNCİ BÖLÜM ORYANTALİZM 1.1. Tanımı ve Tarihi …………………………………………………....……3 1.2. Oryantalist Resim …………………………………………………...........5 İKİNCİ BÖLÜM FAL VE FALCILIK 2.1.Tanımı, Tarihi ve Çeşitleri …………………………………………….…8 2.2.Oryantalist Resimde Fal Çeşitleri ………………………………....….…12 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM RESSAMLAR VE RESİMLERİNDE FAL ÇEŞİTLERİ 3.1. Oryantalizm Öncesi Doğu Figürlü Fal Resimleri ……………………..... 17 3.1.1. Jan Rutgersz van Niwael (1595-1674) ………………………... 17 3.1.2. Jean-Baptiste Le Prince (1734-1781) ………………………..…19 3.1.3. Sir David Wilkie (1785-1841) …………………………….……23 3.2.Oryantalist Fal Resimleri …………………………………………....…… 24 3.2.1. Daniel Maclise (1806-1870) ………………………...……...…. 26 x 3.2.2. Narcisse Virgile Diaz de la Peña (1807-1876) ……………........…28 3.2.3. Henry John Van Lennep (1815-1889) ………………….......…..…30 3.2.4. Guillaume-Charles Brun (1825-1908) ……… ………………...… 33 3.2.5. Jan Baptist Huysmans (1826-1906) ……………………..…..…… 35 3.2.6. Marc Alfred Chataud (1833-1908) …………………………..……38 3.2.7. Hermann Armin von Kern (1838-1912) …………………….…… 40 3.2.8. Mariano Fortuny y Marsal (1838-1874) ……………………….… 42 3.2.9. Nikolaos Gyzis (1842-1901) ………………………………..…… 43 3.2.10. Édouard Frédéric Wilhelm Richter (1844-1913) …………..……49 3.2.11. Charles Wilda (1845-1907) ………………………………...……52 3.2.12. Frederick Arthur Bridgman (1847-1928) ……………….…….…55 3.2.13. Kamal ol-Molk (1848-1940) …………………………….....…… 57 3.2.14. Clemente Pujol de Guastavino (1850-1905) ……………….....… 60 3.2.15. Nicolo Forcella (1850-?) ………………………………….…..… 62 3.2.16. Rudolf Ernst (1854-1932) …………………………………..……63 3.2.17. Fausto Zonaro (1854-1929) ………………………………...……70 3.2.18. Ludwig Deutsch (1855-1935) ………………………………...…73 3.2.19. Oskar Frenzel (1855-1915) …………………………….......……76 3.2.20. Emma Magnus (1856-1936) …………………………….………79 3.2.21. Fabio Fabbi (1861-1946) ……………………………………..…80 3.2.22. Warwick Goble (1862-1943) ……………………………...….…82 3.2.23. Franz Xaver Kosler (1864-1905) ……………………………......84 3.2.24. Rudolf Fuchs (1868-1918) ……………………………….…..….86 3.2.25. Max Friedrich Rabes (1868-1944) ………………………...…….89 3.2.26. Alfred Dabat (1869-1935) ………………………………….……91 3.2.27. Amedeo Simonetti (1874-1922) ……………………………..…..92 3.2.28. Edouard Verschaffelt (1874-1955) …………………………...….94 3.3.20.yüzyıl Oryantalist Fal Resimleri..................................................................96 3.3.1. Pavel Varfolomeevich Kuznetsov (1878-1968) …………...........…96 xi 3.3.2. Vahram Manavian (1880-1952) ………………………….…99 3.3.4. Marie Hadad (1889-1973) ………………………………..…102 3.3.5. John Bulloch Souter (1890-1972) …………………………104 3.3.6. Bernhard Cullmann (1903-1977) …………………………..106 3.3.7. Hamed Nada (1924-1990) ………………………………….108 3.3.8. Rozlynn M Lawrence-Manasfi (1958-…) …………………110 3.3.9. Daud Akhriev (1959-…) ……………………………...……111 KARŞILAŞTIRMA ………………………………………………………114 SONUÇ …………………………………………….……………………..132 KAYNAKÇA ……………………………………………………….…….144 xii GÖRSEL LİSTESİ Görsel 1: Jan Rutgers van Niwael, Falcının Yanında (Bei der Wahrsagerin), 17.yüzyıl ortaları, tuval üzerine yağlıboya, 80 x 102 cm., Özel koleksiyon Görsel 2: Lumen Portengen, Falcı (The Fortune Teller), 17.yüzyıl, tuval üzerine yağlıboya, 66 x 74.9 cm. Görsel 3: Jean Baptiste Le Prince, Falcı (The Fortune Teller) Görsel 4: Jean Baptiste Le Prince, Falcı (The Fortune Teller), y.1775, tuval üzerine yağlıboya, 79 x 65 cm., Özel koleksiyon Görsel 5: I.-S. Helman, Yanında oryantal kıyafetler giymiş genç bir adamla birlikte olan genç kadının avucunu okuyan falcı (A fortune-teller reading the palm of a young woman accompanied by a young man wearing oriental clothes), 1785, gravür, 42.8 x 34.9 cm., Wellcome Collection Görsel 6: Jean Baptiste Le Prince, Falcı (Fortune teller), 1764, gravür, 25.4 x 20.9 cm. Görsel 7: Jean Baptiste Le Prince, El Falı (Le Chiromancien), sepya ve siyah yıkama, tamamen kâğıda monte edilmiş, kahverengi mürekkeple iki çerçeve çizgili, 52.2 x 43.0 cm. Görsel 8: René Gaillard, Rus Falcı (La diseuse de bonnaventure russienne), gravür, 50 x 38 cm. Görsel 9: David Wilkie, Josephine ve Falcı (Josephine and the Fortune-teller), 1837, tuval üzerine yağlıboya, 211 x 158 cm., National Galleries of Scotland Görsel 10: Daniel Maclise, Falcı (The Fortune-teller), 19.yüzyıl ortaları, tuval üzerine yağlıboya, 101.6 x 83.8 cm. Görsel 11: Narcisse Virgile Diaz de la Pena, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya, 45 x 38 cm. Görsel 12: Henry John Van Lennep, Çingene Falcılığı (Gypsy Fortune Telling), 1862 Görsel 13: Charles Guillaume Brun, Falcı (The Fortune Teller), 19.yüzyıl ortaları, tuval üzerine yağlıboya, 38 x 46 cm., Özel koleksiyon xiii Görsel 14: Jan Baptist Huysmans, Kabiliyeli Falcı: Arkadaşlar Toplantısında Oturum (Cezayir) (Le Devin Kabyle. Séance chez les amies (Algérie)) 1862, tuval üzerine yağlıboya Görsel 15: Jan Baptist Huysmans, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya Görsel 16: Marc Alfred Chataud, Haremdeki Falcı (La Cartomancienne au Harem), tuval üzerine yağlıboya, 61 x 75 cm. Görsel 17: Hermann Armin Kern, Falcı (The Fortune Teller in Jerusalem), tuval üzerine yağlıboya, 52.7 x 42.3 cm. Görsel 18: Mariano Fortuny y Marsal, Kart Okuyan (Tireuse de Cartes) 1867, gravür, 44.5 x 62.9 cm., Meadows Müzesi, SMU, Dallas Görsel 19: Nikolaos Gyzis, Kartlar (Cards), 1885 Görsel 20: Nikolaos Gyzis, Falcı (The Fortune Teller), 1885 Görsel 21: Nikolaos Gyzis, Falcı (La Diseuse de Bonne Aventure), 1886, ahşap üzerine yağlıboya, 74.5 x 60 cm. Görsel 22: Nikolaos Gyzis, Falcı (The Fortune Teller) Görsel 23: Edouard Frederic Wilhelm Richter, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya, 81.2 x 62.2 cm. Görsel 24: Edouard Frédéric Wilhelm Richter, Falcı (The Fortune Teller), 1875, tuval üzerine yağlıboya, 100 x 77.5 cm. Görsel 25: Charles Wilda, Falcı (Seur de Bonne Aventure), karton üzerine guvaş, 30.7 x 45.8 cm. Görsel 26: Charles Wilda, Falcı (The Fortune Teller), 1894, tuval üzerine yağlıboya, 58.5 x 81.3 cm., Mathaf Gallery, Londra Görsel 27: Charles Wilda, Falcılık (Fortune Telling), 1887, tuval üzerine yağlıboya, GuildhallArt Gallery, Londra Görsel 28: Frederick Arthur Bridgman, Odalık ve Hizmetçi/ Kart Oynayanlar (Odalisque and servant/ Card Players), tuval üzerine yağlıboya, 110 x 170 cm. Görsel 29: Vittorio Rappini, Falcı (The Fortune Teller), suluboya, 24 x 34 cm. Görsel 30: Fermin Barcala, Falcı (Fortune Teller), 1907, tuval üzerine yağlıboya, 96.5 x 144.8 cm. Görsel 31: John Henry Henshall, Türk Giysili Hanımlar Kedi Yavrusu ile Oynarken (Ladies in Turkish Costume Playing wih a Kitten), 1893, suluboya ve kurşunkalem, 36 x 72 cm. xiv Görsel 32: Kamal ol-Molk, Fal/ Falcı (The Fortune/ Fortune Teller/ Rammal), 1892, tuval üzerine yağlıboya, 68 x 93 cm., Golestan Palace Görsel 33: Kamal ol-Molk, Bağdat’ın Kâhini/ Falcısı / Bağdatlı Yahudi Falcılar (The Seer of Baghdad/ Baghdad Jewish Fortune Tellers), 1899, tuval üzerine yağlıboya Görsel 34: Clemente Pujol de Guastavino, Falcı (The Fortune Teller), ahşap üzerine yağlıboya, 92 x 71 cm. Görsel 35: Nicolo Forcella, Oturan İki Adam (Deux hommes assis), tuval üzerine yağlıboya, 29 x 42 cm. Görsel 36: Rudolf Ernst, Falcı (The Fortune Teller) Görsel 37: Rudolf Ernst, Mısırlı Falcı (Egyptian Fortune Teller), ahşap üzerine yağlıboya, 64.8 x 53.3 cm. Görsel 38: Rudolf Ernst, Falcı (The Fortune Teller), y.1890, ahşap üzerine yağlıboya, 80.6 x 60 cm., The Najd Collection Görsel 39: Rudolf Ernst, Falcı, Kahire (The Fortune Teller, Cairo), ahşap üzerine yağlıboya, 73 x 58.5 cm., Özel koleksiyon Görsel 40: Fausto Zonaro, Falcı (L'Indovina), ahşap üzerine sabitlenen kâğıt üstüne pastel boya ve kurşun kalem, 65.5 x 49 cm. Görsel 41: Ludwig Deutsch, Falcı (The Fortune Teller) Görsel 42: Ludwig Deutsch, Falcı (The Fortune Teller), ahşap üzerine yağlıboya, 68.5 x 53.3 cm. Görsel 43: Oskar Frenzel, Rus Kostümlü Üç Genç Kadınla Bir Falcı/ Rus Günlük Yaşamı ve Falcı (A Fortune Teller with three young women in Russian Costumes/ Russian Genre Scene with Fortune Teller), 1912, kâğıt üzerine suluboya, 29 x 23 cm. Görsel 44: Konstantin Egorovich Makovsky, Nişan sahnesi (Engagement Scene), 33 x 25 cm. Görsel 45: Alexander Ivanovich Lazhechnikov, Falcı (La diseuse de bonne aventure), tuval üzerine yağlıboya, 141 x 119 cm. Görsel 46: Rus ekolü, Falcı (Die Wahrsagerin), tuval üzerine yağlıboya, 40.5 x 30.5 cm. Görsel 47: Peter Carl Fabergé, Mineli Sigara Tabakası: Falcı (Cigarette Case with Miniature: The Fortune Teller), gümüş yaldızlı, boyalı ve boyalı filigran emaye, kabaşon sert taşlar, 10.48 x 7.93 cm., The Walters Art Museum Görsel 48: Emma Magnus, Falcının Yanında (Hos spåkonen), tuval üzerine yağlıboya, 85 x 75 cm. xv Görsel 49, 50: Fabio Fabbi, Falcı (The Fortune Teller), Kartpostal, 9 x 14 cm. Görsel 51: Warwick Goble, İstanbul’da Falcı (Fortune-teller in Stamboul) Görsel 52: Franz Xaver Kosler, Kahireli Falcı (The Fortune Teller of Cairo), tuval üzerine yağlıboya, 58 x 70 cm. Görsel 53: Rudolf Fuchs, Falcı (Wahrsagerin) Görsel 54: Rudolf Fuchs, Falcı (Wahrsagerin), Kartpostal, 9 x 14 cm., W.R.B. & Co. Görsel 55: Max Friedrich Rabes, Kahire’de Falcı (Wahrsager in Kairo), tuval üzerine yağlı boya, 90.5 x 115 cm. Görsel 56: Alfred Dabat, Falcı (La Cartomancienne), mukavva, 23 x 32 cm. Görsel 57: Amedeo Simonetti, Maceraların Anlatıcısı (The Teller Of Adventures) Görsel 58: Édouard Verschaffelt, Falcı (La diseuse de bonne aventure), tuval üzerine yağlıboya, 70 x 101 cm. Görsel 59: Édouard Verschaffelt, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya, 51 x 66 cm. Görsel 60: Pavel Kuznetsov, Falcılık (Fortune-Telling), 1912, Rus Müzesi Görsel 61: Nikolai Dmitrievich Kuznetsov, Falcı (The Fortune Teller), 1916 Görsel 62: Vahram Manavian, Mısırlı Bir Falcı (An Egyptian fortune-teller), kartpostal, 1916 Görsel 63: Marie Hadad, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya, 104.1 x 74.9 cm., Dahesh Museum of Art, New York Görsel 64: Marie Hadad, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya Görsel 65: John Bulloch Souter, Falcı (The Fortune Teller), ahşap üzerine yağlıboya, 33.7 x 41.8 cm. Görsel 66: John Bulloch Souter, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya Görsel 67: Bernhard Cullmann, Falcı (The Fortune Teller), sunta üzerine altın zemin tekniği, 64.5 x 89.5 cm. Görsel 68: Bernhard Cullmann, Doğu tarzı tonozlu bir iç mekânda falcı ve genç kadın (Kartenlegerin und junge Frau im orientalischen Interieur mit Gewölbe), ahşap üzerine altın zemin tekniği, 49.5 x 69.5 cm. Görsel 69: Bernhard Cullmann, Kart Okuyan (Die Kartenlegerin), siyah karton üzerine serigrafi, 48 x 69.5 cm. Görsel 70: Hamed Nada, Falcı ve Kedi (Fortune Teller and the Cat), 1989, karışık teknik, 33.6 x 49 cm. xvi Görsel 71: Hamed Nada, Falcı ve Kedi (Fortune Teller and the Cat), kâğıt üzerine kalem, çini mürekkebi ve pastel boya, 23 x 29.5 cm., Dr Mohammed Said Farsi koleksiyonu Görsel 72: Rozlynn M Lawrence-Manasfi, Falını Anlatıyor (Telling Her Fortune), 1988, kâğıt üzerine suluboya, 30.5 x 40.6 cm. Görsel 73: Daud Akhriev, Şarkıcı ve Falcı, (Singer and Fortune Teller) yağlıboya, 88.9 x 129.5 cm. Görsel 74: Daud Akhriev, Şarkıcı ve Falcı II (The Singer and The Fortune Teller II), yağlıboya, 130.3 x 159.5 cm. Görsel 75: Daud Akhriev, Falcı (Fortune Teller), kâğıt üzerine karakalem, 27.9 x 27.9 cm. Görsel 76: Alfred Dehodencq, Kasbah Kapısı Dışında Bir Seyirciler, Tanca (An Audience Outside the Kasbah Gate, Tangiers), tuval üzerine yağlıboya, 96.5 x 131.0 cm. Görsel 77: Giovanni Antonio Raggi, Falcı (The Fortune Teller), kâğıt üzerine suluboya ahşaba sabitlenmiş, 55.2 x 38.1 cm. Görsel 78: Arshag Tolvanian, Falcı (The Fortune Teller), kontrplak üzerine yağlıboya, 49 x 67 cm. Görsel 79: Francesco Cairo, Falcı (A fortune teller), 17.yüzyıl Görsel 80: Orest Kiprensky, Mum ile Falcı (Fortune Teller with a Candle), 1830, tuval üzerine yağlıboya, 64 x 51 cm., The Mikhailovsky Palace Görsel 81: Julio Vila y Prades, Falcı (Fortune teller), 1895, ahşap üzerine yağlıboya, 29.9 x 19.8 cm. Görsel 82: V.Olbert, Falcı (Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya, 87.6 x 34.5 cm. Görsel 83: J.L.Ronay, İsimsiz, tuval üzerine yağlıboya, 78.7 x 63.5 cm. Görsel 84: V.Olbert, Falcı (The Fortune Teller), y.1875, yağlıboya, 69 x 56 cm. Görsel 85: J.L.Ronay, Falcı (Fortune Teller), 19.yüzyıl, tuval üzerine yağlıboya, 99.1 x 83.8 cm. Görsel 86: Theodore Leblanc, Ghzannah’da Büyücü, Mısır ve Tuz ile Geleceği Anlatıyor/ Bled cadısı, küçük erkek çocuğun burcunu yorumluyor (A sorceress telling the future with corn and salt in Ghzannah/ Witch of the Bled pulling a little boy's horoscope), 1835 Görsel 87: Georges Merle, Büyücü/ Falcı (The Sorceress), 1883, tuval üzerine yağlıboya, 57.5 x 45 cm., Birmingham Museum of Art xvii Görsel 88: Lucas van Leyden, Falcı ile Aptal (Fortune Teller with a Fool), y.1508, ahşap üzerine yağlıboya, 24 x 30.5 cm., Louvre Müzesi, Paris Görsel 89: Caravaggio, Falcı (The Fortune Teller), y.1594, tuval üzerine yağlıboya, 115 x 150 cm., Musei Capitolini, Roma Görsel 90: Caravaggio, Falcı (The Fortune Teller), y.1595, tuval üzerine yağlıboya, 93 x 131 cm., Louvre Müzesi, Paris Görsel 91: İtalyan banknotu Görsel 92: Georges de la Tour, Falcı (The Fortune Teller), 1630’lar, tuval üzerine yağlıboya, 101.9 x 123.5 cm., Metropolitan Müzesi, New York Görsel 93: Charles Antoine Coypel, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya, 81.1 x 64.7 cm. Görsel 94: Jacques Sablet, Falcı (The Fortune Teller), 1790’lar, tuval üzerine yağlıboya, 69.8 x 101.2 cm. Görsel 95: Jan Adam Kruseman, Falcı (The Fortune Teller), 1825, tuval üzerine yağlıboya, 74 x 80 cm. Görsel 96: Adele Kindt, Falcı (The Fortune Teller), 1828, tuval üzerine yağlıboya, 85.5 x 107.5 cm., Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi, Antwerp Görsel 97: Frederic Bazille, Kart Okuyan (La Tireuse de cartes), 1869, yağlıboya, 61 x 46 cm., Özel koleksiyon Görsel 98: Enrique Simonet Lombardo, Falcı (La buenaventura), 1899, tuval üzerine yağlıboya, 61 x 84 cm., Malaga Müzesi Görsel 99: Julio Romero de Torres, Falcılık (The Fortune Telling), y.1922, tuval üzerine yağlıboya, 106 x 163 cm., Carmen Thyssen Museum, Malaga Görsel 100: Benton Murdoch Spruance, Falcı (The Fortune Teller), 1954, renkli litografi, 44.5 x 32.4 cm., Hammer Museum, Los Angeles, ABD Görsel 101: Jan Miel, Bir Falcının Yanında Dinlenen Asker (Military resting with a fortune teller), 1633-1663 arası, bakır üzerine yağlıboya, 40 x 52 cm., Louvre Müzesi, Paris Görsel 102: Pietro della Vecchia, Bir Askerin Avucunu Okuyan Falcı (Fortune teller reading the palm of a soldier), 1626-1678 arası, tuval üzerine yağlıboya, 37 x 48 cm. Görsel 103: Mısırlı falcı (Egyptian Fortune Teller), kartpostal, 9 x 14 cm. Görsel 104: Sudanlı Falcı (Soudanese Fortune Teller), kartpostal, 9 x 14 cm. Görsel 105: Falcı, Kahire, Mısır (The Fortune Teller, CAiro, Egypt), kartpostal, 9 x 14 cm. Görsel 106: İstanbul’da Falcı/ Çingene Falcı, fotoğraf, 1920’ler xviii Görsel 107: İstanbul’da Çingene falcı, fotoğraf, 1920’ler Görsel 108: Kum falı/ Remil, fotoğraf Görsel 109: Kum kehaneti (Sand Diviner), Sigara reklam kartı, renkli litograf Görsel 110: Madam Linda-Falcı (Madam Linda-Fortune Teller), poster Görsel 111: Frederick Bancroft-Büyücülerin Prensi-Doğu’nun Kölesi (Frederick Bancroft-Prince of Magicians-The Slave of the Orient), 1895, poster Görsel 112: Doğulu falcı (Oriental Fortune Teller), tütsü ambalajı, 1920’ler Görsel 113: Nicholas Joseph Crowley, Fincan ile Falcılık (Fortune Telling by Cup Tossing), tuval üzerine yağlıboya, 71 x 91.5 cm. Görsel 114: Çingene Falcı (Gypsy Fortune Teller), poster Görsel 115: Palmolive sabun reklamı posteri Görsel 116: Karelin Mitritch, Falcı, 1920’ler Görsel 117: Falcı (Fortune Teller), Renkli emaye ve yaldızlı dekorasyona sahip sert hamurlu porselen, 20.6 x 14 cm., Ludwigsburg Manufactory (Germany), Museum of Fine Arts, Boston Görsel 118: Çingene Falcı ve Genç Zarif Bayan (Gypsy Fortune Teller and Elegant Young Lady), 1922, h: 19.1 cm., Petrograd Görsel 119: Beyaz porselenden falcı grubu, y.1752 Görsel 120: Falcı porselen grubu, 19.yüzyıl sonu Görsel 121: Enfiye kutusu, y.1815, altın ve mine, 8.27 x 5.5 x 2.5 cm., Cenevre Görsel 122: Enfiye kutusu, y.1820, altın ve mine, uzunluk: 8.6 cm. Görsel 123: Hans von Hayek, Falcı (The Fortune Teller), 1892, ahşap üzerine yağlıboya, 50 x 62 cm., Özel koleksiyon Görsel 124: Sir Joshua Reynolds, Lord Henry Spencer ve Lady Charlotte Spencer (sonradan Charlotte Nares): Genç Falcılar (Lord Henry Spencer and Lady Charlotte Spencer, later Charlotte Nares: The Young Fortune Tellers), y.1774, tuval üzerine yağlıboya, 142.9 x 113.7 cm., Huntington Library Art Museum 1 GİRİŞ Falcılık, şimdiyi ya da gelecekte olacak olanı bilmeyi amaç edinen ve bunun için bazı teknik bilgi ve araçları kullanan bir yöntem olarak tanımlanmaktadır. İnsanoğlu var olduğundan beri geleceğini merak etmiş ve bu merakı gidermek amaçlı birçok yöntem denemiş; bunlar, genel olarak fal olarak adlandırılmıştır. Milâttan önce 4000’li yıllara kadar gidildiğinde, Mısır’da, Çin’de, Bâbil’de ve Kalde’de falcılık yapıldığı, fal ile ilgili en eski bilgilerin Mezopotamya’yı işaret ettiği bilinmektedir. Fal, Arapça bir kelime olmakla beraber, Arapça’da uğur ve uğurlu şeyleri gösteren bir simge veya anlamı ifade etmektedir. Yüzyıllar boyunca fal bakma, gelişerek ve çeşitlenerek devam etmiştir; kimisi tarihe karışmış iken kimisi günümüzde de uygulanmaktadır. Yıldız falı, kişinin doğduğu günün gökyüzündeki durumu, yıldızların konumu ve insan üzerindeki etkileri üzerinden kişinin kaderi hakkında yorum yapmayı içerir ve astrolojiyle ilişkilidir. El falı, kişinin elindeki çizgilerden yola çıkarak geleceği okuma yöntemidir. Kuş falı, kuşların uçuş biçimi ve seslerinden anlam çıkarmayı içeren bir fal türüdür. Kart falı, üzerinde şekiller ve semboller bulunan kartların belirli tekniklere göre açılıp yorumlanmasıyla ortaya çıkmıştır. İskambil ve tarot falı bu kategoriye örnek verilebilmektedir. Kum falı ise kum, toprak, un, toz veya çakıl taşları kullanılan bir fal türüdür. Bu yöntemde, belirlenen noktaların ve şekillerin gelecekle ilgili yorumlarına dayanılmaktadır. Zar falı, taş veya zar kullanılarak yapılan tahminlerdir. Ayrıca kitap falı da yaygın bir şekilde uygulanan bir yöntemdir, burada kutsal kitapların sayfaları açılıp üzerindeki yazılar yorumlanmıştır. O günlerden günümüze uzanan falcılık, her dönem resim sanatına yansıdığı gibi 19.yüzyılda oryantalist resim sanatında da sıklıkla ele alınan konulardan biri olmuştur. Batı kültüründe ön plana çıkmayan fal çeşitlerinin, Doğu kültüründe tam aksi olması Oryantalist sanatçıların dikkatini çekmiştir. Örneğin Doğu bölgelerinde oldukça popüler olan kum falı, Batı kültüründe olmadığından Avrupa resmine yansımamıştır. Dolayısıyla oryantalist ressamlar, Doğu kültüründe çeşitli fal sahnelerine yönelik ilgiyi ve falcıların yarattığı gizem duygusunu resimlerinde yansıtmayı tercih etmiştir. Bu sahneler genellikle bir falcının etrafında toplanmış insanları veya bir kişiyi falcının kehanetlerini dinlerken göstermektedir. Bununla beraber, sahnelerde genellikle egzotik giysiler giymiş falcılar, Doğulu veya çingene olarak nitelendirilebilmektedir. 2 Dolayısıyla fal bakma sahneleri, Batılılar için farklı bir ortam sunmaktadır. Bu doğrultuda, özellikle oryantalist resimlerdeki fal ve falcı örnekleri, bu tezde ele alınmış; bunun öncesindeki Doğulu falcıları içeren resimlere de kısmen yer verilmiş, oryantalizmin 20.yüzyıla uzanan örneklerine de kısaca değinilmiştir. Birinci bölümde, oryantalizmin tanımına ve tarihçesine değinildikten sonra oryantalist resim sanatı anlatılmıştır. İkinci bölümde ilkten fal ve falcılık tarihi, fal çeşitleri ele alınmış; sonrasında özellikle oryantalist resim örneklerinde karşımıza çıkan fal çeşitleri konu edilmiştir. Üçüncü bölümde ise oryantalist resim üslubunu yansıtan fal ve falcı sahneleri ele alınmıştır. Ama burada üç alt başlık tercih edilmiş; oryantalizmin en parlak dönemi olan 19.yüzyıla geçmeden önce Doğu figürlü fal sahnelerine birkaç örnek verilmiş, daha sonra 19.yüzyıl oryantalist resim örnekleri ele alınmış ve son olarak 20.yüzyıldaki bazı fal sahnelerine değinilmiştir. Resim örnekleri anlatılmazdan önce ressamların hayatlarına ve resim üsluplarına yer verilmiştir. Her alt başlık altında ressamlar ve eserleri, ressamların doğum yıllarına göre kronolojik olarak sıralanmıştır. Tezin ana konusu 19.yüzyıl oryantalist ressamları ve resimleri olduğundan bu bölümde en ağırlıklı ele alınan bölüm de bu olmuştur. Karşılaştırma bölümünde, ressamları hakkında bilgi bulunamayan oryantalist resim örneklerine, falcı portrelerine ve Batı resmindeki fal ve falcı sahnelerinden örneklere yer verilmiştir. Bunlar kronolojik olarak ele alınmış ve Batı resim örneklerinden oryantalist örneklere yakın olanlar seçilip kısaca karşılaştırılmıştır. Sonuç bölümünde ise konuyla ilgili fotoğraf ve kartpostallar, farklı sanat dallarına yansıyan fal ve falcı sahneleri ve bu çalışma sonucunda elde edilen veriler ele alınmıştır. Bu iki bölümde nadir fal sahnelerine de yer verilmekle birlikte hem görsel örneklerin çokluğu hem de tez boyutu düşünülerek sınırlamaya gidilmiştir. Bu tez çalışması süresince yazılı kaynaklarda ve özellikle internette araştırma ve tarama yapılmış; bilgi ve görsel malzeme buralardan sağlanmıştır. Özellikle görsel malzemenin sağlanması, internet sitelerindeki taramanın sonucudur. Yine de bazı görsellerin tam künye bilgilerine ulaşılamamıştır. Resimlerin çoğunun, özel koleksiyonlarda olduğu söylenebilir. Ayrıca bazı ressamların biyografilerine ya çok az ulaşılmış ya da hiç ulaşılamamıştır. 3 BİRİNCİ BÖLÜM ORYANTALİZM 1.1. Tanımı ve Tarihi Oryantalizm, kökeni Latince “güneşin doğduğu yer” anlamına gelen “orient” sözcüğüne dayanan ve Batı’nın Doğu’ya yönelik ilgisini, bilgisini ve kültürel temsillerini kapsayan çok yönlü bir kavramdır (Çaycı, 2018, s. 3-4). Bu terim, Batı Avrupa’da 18. yüzyılın sonlarından itibaren Doğu toplumlarına dair bilimsel, sanatsal ve edebi çalışmalar için kullanılmaya başlanmış; zamanla hem akademik bir disiplin hem de sanatsal bir üslup olarak geniş bir içerik kazanmıştır (İnankur ve Germaner, 2002, s. 9). Başlangıçta “oryantalist” kelimesi, Doğu’nun dillerini, dinlerini ve kültürlerini inceleyen araştırmacıları tanımlamak için kullanılmıştır. Ancak 19. yüzyılın ortalarında, Batılı sanatçıların Osmanlı İmparatorluğu, İran, Mısır ve Kuzey Afrika gibi coğrafyalara ilgisiyle birlikte, oryantalizm terimi görsel sanatlarda da belirginleşmiş ve Doğu’nun egzotik, gizemli ya da mistik özelliklerini vurgulayan bir sanat akımı olarak tanımlanmıştır. Oryantalizmin tarihsel kökenleri, Batı ile Doğu arasındaki etkileşimin çok daha eskiye, Antik Çağ’a kadar gittiğini gösterse de, kavramın günümüzde anlaşıldığı biçimiyle oluşumu modern dönemde ortaya çıkmıştır. Orta Çağ boyunca Batı dünyasının Doğu’ya olan ilgisi sınırlı kalmış, bu ilgi özellikle Haçlı Seferleri, İpek Yolu ticareti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişiyle artmıştır. 14. yüzyıldan itibaren Batılılar, Doğu toplumlarının dillerini ve kültürlerini anlamak amacıyla üniversitelerde Arapça, Farsça, İbranice ve Süryanice gibi dilleri öğretmeye başlamıştır (Nar, 2014, s. 1653- 1654). Bu süreçte Doğu ile ilgili bilgiler sistematik olarak kayda geçirilmiş, Batı’daki büyük kütüphanelerde saklanmış ve Batı dillerine çevrilmiştir. 16. ve 17. yüzyıllarda Batı Avrupa’da bilimsel ve ekonomik güçlenme ile birlikte, Doğu kültürlerine karşı artan ilgi “şarkiyatçılık” olarak adlandırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa siyaseti, ticareti ve kültürüne etkisi, Batılıların Doğu’yu tanıma ve inceleme isteğini artırmış; diplomatik ilişkiler, seyahatnameler, arkeolojik çalışmalar ve sanat yoluyla bu ilgiyi derinleştirmiştir. 19. yüzyılda ise Batılı sanatçılar 4 ve seyyahlar Doğu’ya gerçekleştirdikleri gezilerde gördüklerini not etmiş, resmetmiş ve Avrupa kamuoyunda egzotik Doğu imajının oluşmasına katkı sağlamıştır. Bu dönemde, özellikle Théophile Gautier gibi yazar ve eleştirmenlerin etkisiyle “oryantalizm” yalnızca akademik bir ilgi değil, aynı zamanda Batı sanatında belirgin bir tema halini almıştır. Oryantalizme yönelik en kapsamlı ve eleştirel yaklaşım ise Edward Said’in 1978 yılında yayımladığı Oryantalizm (Orientalism) adlı eserinde ortaya konmuştur. Said, Oryantalizmin sadece bir bilimsel ya da sanatsal ilgi değil, aynı zamanda Batı’nın Doğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda tanımlayan, ötekileştiren ve tahakküm altına alan bir söylem olduğunu ileri sürmüştür (Diner, 2005, s. 2-3; Lewis, 2007, s. 224- 225). Ona göre Oryantalizm, Batı’nın üstünlüğünü pekiştiren, Doğu’yu ise geri, egzotik, mistik ve irrasyonel olarak gösteren bir söylemler bütünüdür. Said’in bu yaklaşımı hem sosyal bilimlerde hem de sanat tarihinde kavrama yönelik yeni tartışmaların doğmasına neden olmuştur. Onun ardından Victor Kiernan, Bernard Lewis, Bryan Turner gibi birçok araştırmacı da Oryantalizmin tarihsel ve ideolojik yönlerini farklı perspektiflerden değerlendirmiştir. Oryantalizme yönelik kavramsal tartışmalar sonucunda, 1973 yılında Paris’te gerçekleştirilen 29. Uluslararası Oryantalistler Kongresi’nde, “oryantalist” teriminin bilimsel olarak yetersiz ve küçültücü bulunması nedeniyle kongre adının değiştirilmesine karar verilmiş; bu tarihten itibaren “Asya ve Kuzey Afrika Beşeri Bilimleri Kongresi” adıyla sürdürülmüştür (Lewis, 2007, s. 224-225). Bu gelişme, oryantalizmin hem tanımsal hem de kurumsal anlamda dönüşüm geçirdiğinin bir göstergesi olmuştur. Günümüzde oryantalizm kavramı, sadece Doğu’ya ilişkin akademik araştırmaları değil, Batılı sanatçılar tarafından üretilen Doğu temsillerini, edebiyatı, müziği, hatta popüler kültür unsurlarını da kapsamaktadır. Oryantalist sanat, Batılı ressamların Doğu’yu egzotik, mistik, çoğu zaman romantize edilmiş bir bakışla yansıttığı eserleriyle Batı’da uzun süre ilgi görmüş; bu eserlerde çoğunlukla Osmanlı İstanbul’u, Mısır çarşıları, Arap çölleri, harem ve hamam gibi temalar işlenmiştir. Oryantalizmin 5 bu yönü, Batı’nın Doğu’ya yönelik algı ve önyargılarının sanata nasıl yansıdığını göstermek açısından önem taşımaktadır. Kısacası, oryantalizm hem tarihsel kökleri olan hem de modern dönemde Batı-Doğu ilişkilerinin ve kültürel temsilin merkezi kavramlarından biri olarak günümüzde de tartışılmaya devam etmektedir. 1.2. Oryantalist Resim Resim sanatında Doğu’ya ilgi, Oryantalistlerin 19. yüzyılda öne çıkmasından çok önce başlamış ve Batı'nın Doğu kültürleriyle teması tarihsel süreç içinde farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır. Özellikle Roma döneminden itibaren Mısır ve İran gibi Yakındoğu medeniyetlerinin Batı'da tanınmaya başlaması, Batılı sanatçılarda bu coğrafyaya karşı bir merakın oluşmasına yol açmıştır. Hıristiyanlığın kökeninin Yakındoğu’ya dayanması ve Haçlı Seferleri’nin Avrupa ile Doğu arasındaki temasları artırması, Doğu motiflerinin Batılı sanat üretimlerinde yer bulmasına olanak sağlamıştır (İnankur, 2003, s. 62-63). Orta Çağ’dan itibaren, Venedik gibi şehir devletlerinin Osmanlı İmparatorluğu ile yakın ticari ve diplomatik ilişkileri, Batılı sanatçıların eserlerinde sarık, kaftan, Doğulu elçiler ve çeşitli Doğu motiflerinin yer almasına zemin hazırlamıştır. 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılda, Napolyon’un Mısır Seferi (1798-99), Fransızların Cezayir’i işgali (1830), Yunan Bağımsızlık Savaşı (1821-28) ve Kırım Savaşı (1854- 56) gibi siyasi gelişmeler, Batı’da Doğu’ya olan ilgiyi önemli ölçüde artırmıştır. Bu dönemde kurulan Institut d’Egypte gibi kurumlar ve yayımlanan Description de l’Égypte (1809-1822) gibi eserler, Batılıların Doğu coğrafyasını sistemli biçimde belgelemelerini sağlamıştır. Aynı zamanda, Ernest Renan ve Edward William Lane gibi araştırmacıların eserleriyle Oryantalizm, yalnızca sanatsal bir akım değil, bilimsel bir araştırma alanı olarak da güçlenmiştir. Oryantalist resmin gelişiminde 19. yüzyılın ilk yarısı belirleyici bir rol oynamıştır. Bu dönemde Avrupa’da ulaşımın ve seyahat koşullarının gelişmesi, Batılı sanatçıların Doğu ülkelerine seyahat ederek gördükleri yerleri doğrudan betimlemelerini kolaylaştırmıştır. Özellikle Fransa ve İngiltere’de ortaya çıkan Oryantalist ressamlar, 6 Osmanlı İmparatorluğu, Mısır, Fas, Tunus ve Cezayir gibi ülkeleri sıkça konu edinmişlerdir (Mackenzie, 1995, s. 44). Sanatçılar arasında Eugène Delacroix, Alexandre-Gabriel Decamps ve Horace Vernet gibi isimler, Doğu’yu farklı açılardan yorumlamışlardır. Bazıları, Doğu’yu arkeolojik ve topografik doğrulukla resmetmiş, bazıları ise egzotik ve duygusal bir atmosfer yaratmaya çalışmıştır. Oryantalist resmin coğrafi kapsamı geniş olup, genellikle Akdeniz havzasındaki Müslüman toplumları, Kuzey Afrika, Anadolu ve Levant bölgelerini içerir (Germaner ve İnankur, 2002, s. 36). Oryantalist ressamların Doğu’ya bakışları, içinde bulundukları siyasi ve kültürel bağlamdan etkilenmiştir. Batılı sanatçılar, Doğu’yu çoğunlukla egzotik, mistik, geleneksel ve Batı’dan farklı bir kültür olarak temsil etmişlerdir. Bununla birlikte, Oryantalist resimler kimi zaman Avrupalıların Doğu’ya yönelik sömürgeci bakışını da yansıtabilmektedir. Kimi ressamlar Doğu’yu idealize ederken, bazıları ise Batı’nın üstünlüğünü vurgulayan sahneler resmetmiştir. Oryantalist temalar, Osmanlı İstanbul’u, Arap çarşıları, harem ve hamamlar, dini törenler ve gündelik yaşam gibi çeşitli konuları kapsamaktadır. Oryantalist resim akımı, yalnızca konu seçiminde değil, ressamların üslup ve tekniklerinde de çeşitlilik göstermiştir. Pierre-Auguste Renoir, Henri Matisse, Paul Klee, Pablo Picasso gibi sanatçılar da zaman zaman Oryantalist temalara yönelmiş olsalar da her biri kendi sanatsal yaklaşımını korumuştur. Dolayısıyla, Oryantalist resim bir üslup birliği değil, tematik bir ortaklık üzerinden tanımlanmaktadır (Germaner ve İnankur, 2002, s. 36). 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Oryantalist resme yönelik akademik ilgi artmış, sanat tarihçileri ve eleştirmenler bu eserleri hem Batı’nın Doğu’ya yönelik algı ve önyargılarını yansıtan hem de kültürel etkileşimin izlerini taşıyan önemli belgeler olarak değerlendirmiştir. Özellikle 1970’li ve 1980’li yıllarda düzenlenen sergiler, Oryantalist resimlerin yeniden değerlendirilmesini ve koleksiyonlara dahil edilmesini sağlamıştır (Mackenzie, 1995, s. 105-106). 7 Sonuç olarak, Oryantalist resim, Batılı sanatçıların Doğu toplumlarını ve kültürlerini algılayış biçimlerini yansıtan, tarihsel, kültürel ve sanatsal yönleriyle zengin bir alandır. Bu akım, Batı-Doğu ilişkilerinin sanata nasıl yansıdığını incelemek açısından günümüzde de önemli bir araştırma konusudur. 8 İKİNCİ BÖLÜM FAL VE FALCILIK 2.1. Tanımı, Tarihi ve Çeşitleri Fal, gelecekte gerçekleşmesi muhtemel olayları önceden öğrenme arzusundan doğmuş kadim bir uygulamadır. Bu uygulama, bireylerin bilinmeyene duyduğu ilgiyi tatmin etmeye yönelik bir çaba olarak ortaya çıkmış; tarih boyunca çeşitli kültürlerde, farklı tekniklerle ve inanç sistemleriyle şekillenmiştir. Arapça kökenli “fâl” (فأل) kelimesi, “uğur, iyiye işaret eden şey” anlamına gelirken (Devellioğlu, 2013, s. 366), Türk Dil Kurumu’na göre fal, “geleceği öğrenmek, şans ve kısmeti anlamak amacıyla kahve telvesi, oyun kâğıdı, el ayası vb.ne bakarak anlam çıkarma” biçiminde tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu, 2024). “Osmanlı’da Fal ve Falnameler” adlı eserde de şu şekilde açıklanmıştır: “Başarısızlık, felaket ve yıkım korkusu, insanın, girişimleri için onaylayan ya da reddeden işaretler aramasına, rüzgârdan, kuşların uçuşundan, ötüşünden anlam çıkarmasına, kendi gövdesindeki istemsiz hareketleri (göz seğirmesi, kulak çınlaması, hıçkırık) iyiye ya da kötüye yormasına yol açmıştır. Bu tür yorumlar, genel olarak “fal” diye adlandırılır.” (Sezer, 1998, s. 9). Fal uygulamaları, Mezopotamya, Çin, Mısır ve Hindistan gibi antik uygarlıklarda sıklıkla dinî ritüellerle birlikte uygulanmıştır. Bu dönemlerde rahipler veya kâhinler aracılığıyla yürütülen falcılık, uzun süre boyunca kutsal bilgiye ulaşma yöntemi olarak görülmüştür (Aydın, 1995, s. 134). Ancak bu çalışmanın odak noktası olan remil uygulaması ve İslam dünyasındaki gelişimi açısından, antik dönemlere yalnızca genel bağlam sunmak amacıyla kısaca değinilecektir. İslam öncesi Arap toplumlarında falcılık yaygın bir uygulamaydı. İnsanlar çeşitli işaretlerden anlamlar çıkartarak gaybı öğrenmeye çalışırdı. Bu uygulamalar arasında hattü’r-reml (kum falı), ırafe (zihinsel sezgiyle kehanet), ihtilac (vücut seğirmeleri), ketfe (kürek kemiğinden yorumlama), tark (uyku görüntüleri) ve firaset (yüzden anlam çıkarma) gibi yöntemler bulunmaktaydı (Aydın, 1995, s. 136). Bu pratikler, yalnızca bireysel sezgiye değil, aynı zamanda sembolik sistemlere dayalı yorumlara da açık bir 9 zemin hazırlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de gaybın sadece Allah tarafından bilineceği vurgulanmış, falcılık ve kehanet uygulamaları dinî olarak genellikle hoş karşılanmamıştır. Bununla birlikte, özellikle Abbasîler döneminden itibaren astroloji ve remil gibi tekniklerin bilimsel olarak kabul gördüğü ve bu alanlarda kitapların yazıldığı bilinmektedir. Fal uygulamalarının yazılı kültürdeki yansımalarından biri de falnamelerdir. Bu eserler, falın yalnızca sözlü ya da uygulamalı biçimde değil, aynı zamanda metinler ve resimler aracılığıyla sistemleştirilmiş bir türünü temsil eder. Falnameler, genellikle rastgele açılan bir sayfanın veya işaretin, bireyin sorusu ya da dileğiyle ilişkilendirilerek yorumlanması esasına dayanır. Osmanlı kültüründe hem halk arasında hem de saray çevrelerinde başvurulan bu kitaplar, dönemin zihniyet dünyasında talih, kader ve geleceğe dair algının yazılı bir yansıması olarak değerlendirilmiştir. Tüm bu tarihi gelişim sonucunda anlaşılmaktadır ki farklı araç ve tekniklerle uygulanan fal, çeşitli kültürlerde uzun dönemler boyunca sürmüş; hatta belli fal çeşitleri, bazı kültürlerde özellikle varlık göstermiştir. Bu türler, ait oldukları kültürel bağlama göre değişmekle birlikte ortak bir amaca, yani geleceği öngörmeye hizmet etmektedir. Yıldız falı, kişinin doğduğu andaki gökyüzü durumu ve yıldız konumları üzerinden kişiliğini ve kaderini yorumlama çabasını yansıtmaktadır. Bu tür, astroloji ile doğrudan ilişkilidir. Yıldızların konum ve etkileri değerlendirilerek geleceğe dair öngörülerde bulunulmaktadır. El falı, avuç içindeki çizgilerin ve şekillerin incelenmesiyle kişilik özellikleri ve geleceğe dair bilgiler elde etmeye çalışmaktadır. Kuş falı, kuşların uçuş biçimleri, yönleri ve çıkardıkları seslerin yorumlanmasına dayanmaktadır. Bu yöntemle doğadaki işaretler üzerinden gelecek hakkında çıkarım yapılmaktadır. Kart falı, sembollerle süslenmiş kartların belirli bir düzende açılıp yorumlanması yoluyla uygulanmaktadır. İskambil ve tarot kartları bu türün en yaygın örnekleri arasında yer almaktadır. İç organlar falı, hayvanların iç organlarına bakılarak geleceğe dair bilgi edinme amacını taşımaktadır. Özellikle karaciğerin incelendiği hepatoscopy bu türün öne çıkan bir uygulamasıdır. Toprak falı, kum, toprak, taş veya çakıl gibi doğal malzemelerin oluşturduğu şekillerin yorumlanmasına dayanmaktadır. Taş falı ise belirli taşların veya zarların atılmasıyla elde edilen düzenin 10 yorumlanmasıdır. Kitap falı ise, genellikle kutsal metinler üzerinden yapılmakta; belirli bir dilek veya soru ile kitap rastgele açılmakta ve rastlanan ifadeler yorumlanmaktadır (Aydın, 1995, s. 134, 138). Bunların dışında, farklı nesne ve doğa unsurlarına dayalı fal türleri de bulunmaktadır. Ateş falı, ateşin hareketleri ve şekillerine bakarak yorum yapmayı içermektedir. Su falı, suyun dalgaları, kabarcıkları veya yansımaları üzerinden anlam çıkarmayı amaçlamaktadır. Rüya yorumu, görülen rüyaların sembolik anlamlarının analizine dayanmaktadır (Aydın, 1995, s. 134, 138). İslam dünyasında özellikle öne çıkan fal türlerinden biri remildir. Arapça kum anlamına gelen remil kelimesi, zamanla bu uygulamayı tanımlamak için kullanılan teknik bir terim hâline gelmiştir. Remil uygulaması, başlangıçta kum ya da toprak üzerine çizilen noktalarla yapılırken, zamanla kâğıt üzerine geliştirilen simetrik şekiller ve nokta dizilimleriyle daha sistematik bir forma kavuşmuştur (Sezer, 1998, s. 11). Arapçada bu uygulama “hattü’r-reml” olarak adlandırılmıştır. Temel olarak 16 geometrik şekle dayanan bu sistemde, her şekil belirli bir anlam taşır ve bu şekillerin rastgele ya da bilinçli oluşturulması sonucunda yapılan yorumlar hem sezgisel hem de hesaplamaya dayalıdır. Remil, Orta Çağ İslam toplumlarında yalnızca bir geleceği öğrenme aracı değil, aynı zamanda kozmik sembollere dayalı bir bilgi sistemi olarak kabul edilmiştir. İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde remilin matematiksel ve mantıksal yönüne dikkat çekmiş; bu yöntemin belirli kaidelere dayandığını, halk arasında yanlış anlaşılsa da aslında bilimsel bir yönü olduğunu vurgulamıştır (İbn Haldun, 1375, s. 578). Remil, Osmanlı toplumunda yalnızca halk arasında değil, saray ve entelektüel çevrelerde de belirli dönemlerde başvurulan bir öngörü aracı olarak dikkat çekmiştir. II. Bayezid döneminde sarayda kullanılan yazmalar arasında remilnamelerin de yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu durum, remilin Osmanlı entelektüel çevresinde gayrimeşru değil, belirli sınırlar içinde meşru bir uygulama olarak kabul edildiğini göstermektedir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde yer alan yazma eser koleksiyonlarında da remilnamelere rastlanmaktadır. Saray koleksiyonunda yer alan yazmaların çeşitli bilim dallarına göre tasnif edildiği; din, tarih, edebiyat ve fen gibi alanların yanı sıra kehanet 11 ve sembolik yorum içeren eserlerin de bulunduğu belirtilmektedir (Atbaş, 2005, s. 138). Bu yazmalar, remil gibi fal türlerinin yalnızca halk arasında değil, aynı zamanda elit zümre içinde de uygulandığını ortaya koymaktadır. Anadolu’nun kırsal bölgelerinde ise remil, eğlence, merak ve yön bulma amacıyla uygulanmış; nokta dizilimleriyle oluşturulan semboller yol, aşk, evlilik gibi temalara göre yorumlanmıştır. Bu uygulamalar halkta daha çok sezgiye ve pratik bilgiye dayanırken; saray çevresinde yazılı kaynaklara ve belirli kurallara bağlı biçimde yürütülmüştür. Remilin Batı’da aynı ölçüde gelişmemesinin çeşitli nedenleri vardır. Öncelikle, remilin uygulanış biçiminin karmaşık ve teknik oluşu bu yöntemi erişilmesi zor kılmıştır. Nokta dizilimleri, şekillerin sembolize edilmesi ve astrolojik eşleştirmeler belirli bir bilgi birikimi gerektirdiğinden, bu bilgiye sahip olmayan Batı halkları için remil erişilebilir bir yöntem olmamıştır. Arap-İslam dünyasında ise yazılı kültür, remilin gelişimine olanak sağlamıştır. Remil kitapları (remilnameler), şekillerin anlamlarını, yöntemlerini ve sembollerin kökenlerini detaylı biçimde içeren bilimsel metinler hâline gelmiştir. Batı’da bu tür metinlerin eksikliği, remilin gelişmesini sınırlamıştır. Remilin soyut ve simgesel yapısı, Batı sanatında doğrudan temsil edilmesini de zorlaştırmıştır. Bu nedenle, Oryantalist sanatçılar remil sahnelerini egzotik, gizemli ve anlaşılması güç bir Doğu imgesi olarak yansıtmış; Batı kültüründe karşılığı olmayan bu sahneler daha çok merak ve romantizm ögeleriyle betimlenmiştir (Coşkun, 2019, s. 215). El falı (chiromancy), hem Doğu hem Batı kültürlerinde yaygın olarak kullanılan bir fal türüdür. Kişinin avuç içi çizgileri, parmak yapısı ve tırnak şekilleri incelenerek karakter analizi ve gelecek hakkında yorum yapılır. Antik Yunan’da Aristo'nun fizyonomi görüşleri bu fal türünün temellerinden biri olarak kabul edilir (Aydın, 1995, s. 138). Rönesans’tan sonra Avrupa’da bu fal türü yeniden popülerlik kazanmış; özellikle kadın portrelerinde sembolik bir öğe olarak yer almıştır. 19. yüzyıl Oryantalist resminde el falı genellikle kadınlar arasında geçen özel sahnelerde kullanılmıştır. Falcı kadının bir başka kadının elini incelediği bu sahneler hem kadınlar arası dayanışmayı hem de geleceğe dair endişeyi temsil etmiştir. El falı, Batı’da da tanınan bir yöntem olmasına rağmen, Oryantalist sanatçılar tarafından özellikle Doğu’ya aitmiş gibi sunulmuştur. 12 Kart falı (cartomancy), özel semboller veya resimler içeren kartlarla yapılan yorumlara dayanır ve genellikle tarot ya da iskambil kartları aracılığıyla gerçekleştirilir. Avrupa’da 18. yüzyılın sonlarında Jean-Baptiste Alliette (Etteilla) ve Antoine Court de Gébelin gibi figürlerin çalışmalarıyla popülerlik kazanmış; özellikle Fransız Devrimi sonrası dönemde eğlence ve kehanet aracı olarak yaygın biçimde kullanılmıştır. 19. yüzyılda ise spiritüalist akımların etkisiyle kart falı, Batı toplumlarında bireysel gelecek, aşk ve ölüm gibi temalara yönelik merakın bir yansıması hâline gelmiştir. Bu dönemde kartlar yalnızca mistik bir araç değil, aynı zamanda duygusal etkileşim ve görsel sembolizm açısından da önemli bir anlatım biçimi olarak değerlendirilmiştir. Oryantalist resimlerde kart falı sahneleri dramatik yapı sunması açısından sık tercih edilmiştir. Açılmış kartlar, gizemli bakışlar, yoğun semboller; izleyicinin ilgisini çekecek görsel kompozisyonlara olanak tanımıştır. Özellikle Marc Alfred Chataud, Nikolaos Gyzis ve Mariano Fortuny gibi ressamlar bu temaları eserlerinde sıklıkla işlemiş; kartları yalnızca bir fal aracı değil, figürlerin iç dünyasını açığa çıkaran görsel semboller olarak da kullanmışlardır. Günümüzde falcılık, geleneksel formunun ötesine geçmiş, dijital platformlar, sosyal medya uygulamaları, günlük burç yorumları, çevrim içi kahve falı siteleri gibi biçimlerde varlığını sürdürmektedir. Ayrıca 19. ve 20. yüzyıl kartpostalları, posterler ve sinema afişleri aracılığıyla falcı figürü “mistik kadın” olarak popüler kültüre yerleşmiştir (Coşkun, 2019, s. 215). Bu da falın yalnızca kehanetle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda görsel ve kültürel bir kimlik olarak toplumda yaşamaya devam ettiğini göstermektedir. 2.1.Oryantalist Resimde Fal Çeşitleri Tarih boyunca farklı coğrafyalarda ve toplumlarda çeşitli fal türleri uygulanmış; bazı fal biçimleri farklı kültürlerde benzer biçimlerde yaygınlık kazanmıştır. Oryantalist resimlerde sıklıkla temsil edilen fal sahneleri, Batılı sanatçıların Doğu toplumlarını egzotik, gizemli ve mistik bir perspektiften yansıtma arzusunun görsel karşılıklarından biri olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, oryantalist sanat üretiminde özellikle 13 remil, el ve kart falı gibi üç temel fal türü öne çıkmaktadır. Söz konusu fallar hem uygulama biçimleri hem de kültürel anlamları bakımından farklılık arz etmekte; oryantalist bakış açısıyla Doğu’nun bilinmeyen, keşfedilmemiş yönlerini temsil eden görsel araçlar olarak kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi remil yani kum falıdır. Remil, Arapça kökenli “reml” (kum) sözcüğünden türetilmiştir ve tarih boyunca özellikle İslam coğrafyasında sistematik biçimde gelişmiş bir kehanet türü olarak kabul edilmiştir. Bu fal türü, zemine veya kâğıda belirli bir düzen içinde çizilen nokta ve şekillerin yorumlanmasına dayanır. On altı temel sembolden oluşan bu sistem hem astrolojik hem de matematiksel temellere sahiptir (Sezer, 1998, s. 11). Remil, sadece rastgele işaretlerin değil, belirli kurallara göre oluşmuş şekillerin yorumlandığı bir yapıya sahiptir. Bu özellik, remilin Batı'daki benzer uygulamalardan ayrılmasına neden olmuş, ona Doğu toplumlarında daha entelektüel ve mistik bir statü kazandırmıştır. Remil uygulaması, İslam dünyasında özellikle Orta Çağ’da ciddi bir disiplin olarak değerlendirilmiştir. İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde remilin belirli kurallar dâhilinde işlediğini, bu yöntemin matematiksel dayanaklara sahip olduğunu ifade ederek halk arasında yaygın olan batıl inanışlardan ayrılması gerektiğini vurgulamıştır (İbn Haldun, 1375, s. 578). Ayrıca remil, yalnızca bireysel kehanet amacıyla değil, toplumsal ve siyasal karar süreçlerinde de kullanılmıştır. Özellikle Osmanlı sarayında remil bakan kişilerin, padişahlara danışmanlık yaptığı; Fatih Sultan Mehmet’in remil uygulamalarına özel ilgi duyduğu bilinmektedir. Remil baktırarak sefer ya da siyasi kararlar aldığına dair kayıtlar mevcuttur (Sezer, 1998, s. 32). Bu fal türü, uygulama şekli ve anlam derinliği açısından oryantalist sanatçıların ilgisini çekmiş; resimlerde genellikle remil bakan figürlerin çevresinde mistik bir atmosfer yaratılarak betimlenmiştir. Batı dünyasında remilin teknik yapısının karmaşık oluşu ve astrolojiyle sıkı ilişkisi, bu yöntemin Avrupa’da yaygınlaşmasını engellemiş; buna karşın oryantalist temsillerde remil, Doğu’nun anlaşılması güç, kadim ve gizemli yönünü simgeleyen bir unsur hâline gelmiştir (Aydın, 1995, s. 137). Oryantalist resimlerde remil, çoğu zaman yere çömelmiş figürlerin çizdiği şekiller, kum üzerine eğilmiş insanlar ve çevresel simgelerle birlikte gösterilmekte; böylece doğrudan bir 14 yorum değil, daha çok izleyicide “esrarengiz doğu” imajı oluşturulması hedeflenmektedir. Oryantalist resimlerde karşımıza çıkan ikinci fal türü el falıdır. El falı ise, oryantalist resimlerde hem kültürel hem de görsel açıdan oldukça yaygın biçimde kullanılan bir temadır. Tarihsel olarak el falının ilk izlerine Hindistan’da rastlanmakta, daha sonra bu uygulama Çin, Mezopotamya ve Antik Yunan gibi birçok medeniyete yayılmıştır. El falı, bireyin avuç içindeki çizgilerin, parmak yapılarının ve eldeki belirli çıkıntıların incelenmesiyle karakter ve gelecek hakkında öngörülerde bulunulmasına dayanır. Bu yönüyle el falı, bireysel iç dünya ile doğrudan ilişkilidir. Oryantalist sanatçılar için bu ilişki, figürlerin psikolojik derinliklerini yansıtmak adına güçlü bir sembolik araç işlevi görmüştür. Özellikle kadın figürlerin el falı sahnelerinde yer alması, kadınlar arası mahremiyet, sır paylaşımı ve gelecek kaygısı gibi temaları ön plana çıkararak, Doğu toplumlarında kadınlara atfedilen “duygusal ve sezgisel” kimlikleri vurgulamıştır. Oryantalist resimlerde el falı sahneleri, hem egzotik bir Doğu imgesi yaratmak hem de Batılı izleyiciye tanıdık gelen bir sembol üzerinden anlatımı güçlendirmek amacıyla tercih edilmiştir. Bu temsillerde genellikle bir kadın diğerinin avucuna bakarken betimlenir; falına bakılan kişinin yüz ifadesi ise sahnenin duygusal etkisini izleyiciye aktarmayı hedefler. El falı, Batı toplumlarında da yaygın biçimde bilinen bir uygulama olduğundan, Oryantalist ressamlar bu sahneleri hem dramatik hem de kültürel olarak tanıdık bir anlatı aracı olarak kullanmışlardır. Böylece, Doğu’ya özgü gibi sunulan bu fal yöntemi, aslında Batı’da da karşılığı olan bir gelenek üzerinden egzotizm ve tanıdıklık arasında görsel bir denge kurmuştur (Nochlin, 1983, s. 121; Köse, 2015, s. 110). Oryantalist resimlerde görülen üçüncü fal türü ise kart falıdır. Kart falı, 18. yüzyıldan itibaren Batı'da yaygınlaşmış, özellikle tarot kartlarının kehanet amacıyla kullanılmaya başlanmasıyla birlikte görsel sanatlarda yer bulmuştur. Kart falı, sembollerle yüklü özel kartların belirli bir düzende açılması ve bu sembollerin yorumlanması esasına dayanır. Tarot kartlarının kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, kimi teoriler kartların Mısır, Hindistan ya da Çin kaynaklı olabileceğini öne 15 sürmektedir. Ancak bu görüşler tarihsel olarak kesinlik kazanmamıştır. 14. yüzyıldan itibaren Avrupa’da oyun kartlarının kullanılmaya başlanması ve 18. yüzyıldan itibaren tarot destelerinin fal aracı hâline gelmesi, bu fal türünün sanatsal temsillerde yer bulmasına zemin hazırlamıştır. Kart falı, Oryantalist resimlerde dramatik anlatımın ve kültürel temsilin güçlü bir aracı olarak kullanılmıştır. Açılmış kartlar, figürlerin yüz ifadeleri, ellerin konumu ve mekândaki aksesuarlarla birlikte sahnenin duygusal etkisini artırırken; fal bakan kişi genellikle kadın olarak betimlenmiş, giyim kuşam detayları ve mekânın ambiyansı Doğulu kimliği vurgulayacak biçimde seçilmiştir. Kartların kendisi çoğu zaman belirgin şekilde gösterilmese de sahnelerde izleyicinin dikkatini çeken unsur geleceğe dair bir gizemin varlığıdır. Bu sahneler, Batı’da spiritüel merakın bir yansıması olarak değil, Doğu toplumlarının irrasyonel, geleneksel ve büyüye yatkın doğasını temsil etmek amacıyla kurgulanmıştır. Böylece Oryantalist ressamlar, egzotizm yaratma çabasıyla Batılı izleyiciye tanıdık gelen sembolleri bir araya getirerek hem kültürel ötekileştirme hem de estetik sömürgeleştirme stratejisi geliştirmiştir (Nochlin, 1983, s. 121). El ve kart falının, oryantalist temsillerde daha görsel ve iletişime açık bir yapıya sahip olması, bu sahnelerin resimlerde daha kolay işlenmesini sağlamıştır. Buna karşın remil, soyut ve teknik yapısı nedeniyle daha mistik ve anlaşılmaz bir atmosfer yaratmak amacıyla tercih edilmiştir. Üç fal türü de oryantalist sanatçıların Doğu’yu egzotikleştirme çabalarının bir aracı olarak işlev görmüş; kehanet, bilinmezlik ve gizem gibi temalarla Doğu'nun kültürel kodlarını Batı izleyicisine sunma aracı olmuştur. Bu bağlamda, remil Doğu’nun soyut ve içe dönük yönünü, el falı kadınsı sezgiyi ve içsel bakışı, kart falı ise teatral anlatımı ve sembolik zenginliği temsil eden araçlar olarak değerlendirilmiştir. Her üç fal türü, sadece resimsel bir öğe değil, aynı zamanda Doğu toplumlarının nasıl algılandığını ve temsil edildiğini gösteren kültürel birer sembole dönüşmüştür. Oryantalist ressamların bu temaları seçmeleri, yalnızca estetik değil, aynı zamanda ideolojik bir tercih olarak okunmalıdır. Çünkü bu temsiller, 16 Doğu'nun modernlikten uzak, büyüsel dünyaya bağlı ve irrasyonel bir alan olarak gösterilmesine hizmet etmiştir. 17 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM RESSAMLAR VE RESİMLERİNDE FAL 3.1. Oryantalizm Öncesi Doğu Figürlü Fal Resimleri 3.1.1. Jan Rutgersz van Niwael (1595-1674) Jan Rutgersz van Niwael, 1595 yılında Hollanda’nın Gorinchem kentinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası Rutger Roeloffszoon, annesi ise Anneken Willems’tir. On yaşında annesini kaybetmiş, babasının yeniden evlenmesi üzerine Utrecht’e taşınmıştır. Bu şehirde, dönemin önemli sanatçılarından Abraham Bloemaert’in (1566–1651) atölyesinde eğitim görmüş ve burada, sonraki çalışmalarında belirleyici olacak dramatik ışık kullanımı gibi teknikleri öğrenmiştir. 1615 yılında Johan Cornelisz van Loenen (1590–1643) ile birlikte İtalya ve Flandre bölgelerine seyahat etmiş, ardından Grenoble’a yerleşerek van Loenen ile ortak bir atölye kurmuştur. Yaklaşık yirmi yıl boyunca Grenoble’da çalışmış; bu dönemde dini resimler, portreler ve dekoratif eserler üretmiştir. Karşı-Reform hareketinin etkisiyle büyük boyutlu dini sahnelere yönelmiş; bu bağlamda Meryem Ana, azizler ve kutsal figürlere odaklanan çeşitli kompozisyonlar geliştirmiştir. Van Niwael, 1634 yılında babasının vefatı üzerine Hollanda’ya dönmüş ve Utrecht’e yerleşmiştir. Bu dönemde portreler ile alegorik figür temsillerine ağırlık vermiştir. 1639 yılında Bastiaentgen Quirijnsdochter van Cuijlenborch ile evlenmiş ve bu evlilikten üç çocuğu olmuştur. 1648 yılında eşini kaybetmesine rağmen sanatsal üretimine devam etmiştir. Sanatçı, 1660’lı yıllara kadar aktif olarak eser vermeyi sürdürmüştür (Levert, 2017, s. 157, 174). Van Niwael’in sanatsal üslubu, Utrecht Okulu’nun karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. Çalışmalarında Abraham Bloemaert’in etkisiyle dramatik ışık kullanımı ve figüratif düzenlemeler öne çıkmaktadır. Fransa’ya gerçekleştirdiği seyahat, Van Niwael’in üslubunda önemli bir dönüşüme yol açmıştır. Bu süreçte büyük boyutlu dini sahnelere ve klasik kompozisyonlara yönelmiştir. Fransız taşra üslubuna uyum sağlayan Van Niwael, Hollanda’ya döndükten sonra daha küçük boyutlu, ancak zengin detaylara sahip portreler ile alegorik kompozisyonlar üretmeye başlamıştır. 18 Protestan bağlamda İncil sahnelerine yer veren Van Niwael, Fransa’daki eserlerinde resmi ve durağan bir anlatım benimserken; Hollanda’daki portrelerinde sosyal statüyü vurgulayan kıyafet ve aksesuar detaylarını yoğun biçimde kullanmıştır. Farklı kültürel bağlamlara uyum sağlama yeteneğiyle dikkat çeken Van Niwael hem dinsel hem de seküler konulara hâkimiyet kurmuş; yerel estetik beklentilere yanıt verebilmiş ve bu yönüyle Hollanda’nın Altın Çağ geleneğini Fransız taşra sanatı ile harmanlayan özgün bir üslup geliştirmiştir. Sanatsal esnekliği ve adaptasyon yeteneği sayesinde, döneminin önde gelen sanatçıları arasında yer almıştır. Görsel 1: Jan Rutgers van Niwael, Falcının Yanında (Bei der Wahrsagerin), 17.yüzyıl ortaları, tuval üzerine yağlıboya, 80 x 102 cm., Özel koleksiyon Kaynak: https://www.artnet.com/artists/jan-rutgers-van-niwael/bei-der-wahrsagerin- 8ScnKVVB9lUXR6c2ySYbjg2 (Erişim: 21.06.2025) Görsel 2: Lumen Portengen, Falcı (The Fortune Teller), 17.yüzyıl, tuval üzerine yağlıboya, 66 x 74.9 cm. Kaynak: https://www.1st-art-gallery.com/Lumen-Portengen/The-Fortune-Teller.html (Erişim Tarihi: 15.07.2025) Jan Rutgersz van Niwael’e atfedilen Falcının Yanında adlı tablo (Görsel 1), karanlık bir arka plan önünde karşılıklı konumlanmış iki figürü betimlemekte; yaşlı bir falcı kadın ile genç, soylu görünümlü bir kadın birlikte görülmektedir. Genç kadın, falcının tuttuğu elini dikkatle izlemekte; aralarındaki göz teması ve fiziksel yakınlık, sahneye anlatısal bir yoğunluk katmaktadır. Bu kompozisyon, Batı sanatında sıkça görülen “falcı ve genç kadın” temasının bir yansıması olarak, kaderin bilinmezliğini ve gençliğin merakını simgelemektedir. Ressam, ışığı doğrudan genç kadının yüzüne ve göğsüne yönlendirerek ona dikkat çekmiş; falcıyı ise gölgeler içinde bırakmıştır. Fırça https://www.1st-art-gallery.com/Lumen-Portengen/The-Fortune-Teller.html 19 işçiliği ve renk kullanımı özellikle kumaş kıvrımlarında ve ten dokusunda kendini göstermektedir. Falcının başlığı ve koyu teni, Doğu’ya özgü bir karakter yaratırken; genç kadının açık teni ve zarif giysileriyle kurulan karşıtlık, Doğu-Batı karşıtlığını da yansıtmaktadır. Bu dönemde Kuzey Avrupa resim sanatında bu konu, güncel olmalı ki Lumen Portengen (?-1649)’in Falcı resminde (Görsel 2) de benzer bir kompozisyonla karşılaşılmaktadır. 3.1.2. Jean-Baptiste Le Prince (1734-1781) Jean-Baptiste Le Prince, 17 Eylül 1734 tarihinde Fransa’nın Metz kentinde, heykeltıraş ve yaldız ustası bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. İlk sanat eğitimini babasının atölyesinde almış, ardından Mareşal de Belle-Isle’in desteğiyle Paris’te François Boucher’nin atölyesinde eğitimini sürdürmüştür. 1752 yılında Marie Guiton ile kısa süren bir evlilik yapmıştır. 1754 yılında İtalya’da antik eserler üzerine incelemelerde bulunmuş, ardından Hollanda’ya geçerek Rembrandt (1606–1669)’ın gravür tekniklerini uygulamaya çalışmıştır. Le Prince’ın kariyerinde dönüm noktası olan gelişme, 1758 yılında başladığı Rusya seyahati olmuştur. Saint Petersburg’da Fransız Büyükelçisi aracılığıyla Çariçe Elizaveta (1709–1762)’dan Kış Sarayı’nın tavan süslemelerine ilişkin sipariş almıştır. Bu süreçte Moskova, Livonya, Finlandiya ve Sibirya’yı dolaşarak farklı toplumsal grupları gözlemleme fırsatı bulmuştur. 1762–1763 yıllarında Fransa’ya dönmüş ve bu deneyimlerin etkisiyle, o dönemde “russerie” olarak anılan özgün bir egzotik tarz geliştirmiştir. Bu yaklaşım, çağdaşı olan “turquerie” ve “chinoiserie” gibi moda eğilimlerle benzerlik taşımaktadır. Le Prince, 1764 yılında Rus yaşamını konu alan 36 gravürden oluşan bir seri yayımlamıştır (Stephen Ongpin Fine Art, 2025). Bu eserler, sanatçının Rusya’daki izlenimlerini belgeleyen önemli çalışmalar arasında yer almaktadır. 1765 yılında Kraliyet Akademisi’ne kabul edilmiş, aynı yıl Paris Salonu’nda Rusya temalı 15 tablosunu sergilemiştir. 1768 yılında geliştirdiği aquatint tekniği, gravür sanatında yeni bir aşamayı temsil etmektedir. Bu teknik, yıkama mürekkebi görünümünün baskıya aktarılmasını mümkün kılarak sanatçının ününü artırmıştır. Fransız filozof ve 20 sanat eleştirmeni Denis Diderot (1713–1784)’nun bazı eleştirilerine rağmen, dönemin sanat çevrelerinde dikkate değer bir etki yaratmıştır. 1775 yılında sağlık sorunları nedeniyle kırsal bölgeye çekilen Le Prince, bu dönemden itibaren pastoral manzara resimleri üretmeye yönelmiştir. Jean-Baptiste Le Prince, 1781 yılında Paris’te yaşamını yitirmiştir. Günümüzde eserleri Saint Petersburg, Moskova, Rouen ve Philadelphia’daki müzelerde sergilenmektedir. Le Prince’in çalışmaları, 18. yüzyıl Rus toplumunun gündelik yaşamına ışık tutmakta ve döneminin kültürel çeşitliliğini yansıtan önemli görsel belgeler arasında yer almaktadır. Görsel 3: Jean Baptiste Le Prince, Falcı (The Fortune Teller) Kaynak: https://art.rmngp.fr/fr/library/artworks/jean-baptiste-leprince_la-diseuse-de-bonne- aventure_huile-sur-toile?force-download=468864 (Erişim: 21.06.2025) Jean-Baptiste Le Prince’in Falcı adlı eseri (Görsel 3), sanatçının günlük yaşam sahnelerine duyduğu ilgiyi ve Rokoko dönemine özgü figüratif kompozisyon anlayışını yansıtmaktadır. Eserde üç figür yer almakta olup, sahne bir el falı bakma anını konu edinmektedir. Solda oturan yaşlı kadın figürü, başörtüsü ve geleneksel https://art.rmngp.fr/fr/library/artworks/jean-baptiste-leprince_la-diseuse-de-bonne-aventure_huile-sur-toile?force-download=468864 https://art.rmngp.fr/fr/library/artworks/jean-baptiste-leprince_la-diseuse-de-bonne-aventure_huile-sur-toile?force-download=468864 21 giysileriyle betimlenmiş; sol eliyle genç kadının elini tutarken sağ eliyle genç kadının avuç içini işaret etmektedir. Bu pozisyon, onun falcı kimliğini destekler niteliktedir. Falcı kadının yüzünde dikkatli ve odaklanmış bir ifade yer almakta; bu da onun geleceği “okumaya” çalıştığı izlenimini uyandırmaktadır. Kadının giydiği giysi katmanlı ve işlemelidir; bu detaylar hem etnografik hem de egzotik ögelerle zenginleştirilmiş bir kostüm anlayışına işaret etmektedir. Kompozisyonun sağındaki genç kadın figürü ise zarif duruşu, parlak ipek kumaşlardan yapılmış giysisi ve başlığıyla öne çıkmaktadır. Kadının ten rengi açık, yüzü duru ve sakindir. Gözlerini falcı kadına çevirmiş olması, onun sahnedeki edilgenliğini ve merakını ifade etmektedir. Onun arkasında yer alan erkek figür ise gülümseyen ifadesi ve beden diliyle sahnedeki etkileşime tanıklık etmektedir. Bu figürün giyimi ve başındaki kırmızı başlık, Doğulu bir figüre benzemektedir. Böylelikle yaşlı kadının çingene kökeni ile bu Doğulu figür, fal sahnelerinde karşımıza çıkan etnik ve toplumsal kimlikleri hatırlatmaktadır. Resimde dikkat çeken bir diğer unsur, figürlerin detaycılığına karşılık arka planın sade oluşudur. Sol üst köşede görülen yeşillik ve sağ tarafta uzanan açık perde benzeri yüzey, kompozisyonda iç mekân mı dış mekân mı resmedildiğine dair tereddüt yaratmakta ve ressamın figürlere önem verdiğini göstermektedir. Sanatçının ışık kullanımı da dikkat çekicidir. Özellikle kadın figürün yüzünde ve giysisinde yoğunlaşan aydınlatma, onun saflığını ve asaleti ön plana çıkarırken, falcı kadının daha gölgeli betimlenmesi, onu gizemli bir karaktere dönüştürmektedir. Bu bağlamda resim, sadece bir fal bakma sahnesi değil, aynı zamanda sınıfsal, kültürel ve cinsiyet temsillerine dair ince bir görsel anlatıdır. Resimdeki figürlerin bireysel ifadeleri, giysi ayrıntıları ve beden dilleri; dönemin gündelik yaşamına dair önemli sosyokültürel ipuçları sunarken, aynı zamanda Le Prince’in resimlerinde sıkça görülen teatral üslubun bir örneğini teşkil etmektedir. Le Prince’ın sahneleri dramatize etme becerisi ve karakterler arası etkileşimi yansıtma konusundaki başarısı, bu eser aracılığıyla net biçimde gözlemlenebilmektedir. 22 Görsel 4: Jean Baptiste Le Prince, Falcı (The Fortune Teller), y.1775, tuval üzerine yağlıboya, 79 x 65 cm., Özel koleksiyon Kaynak: https://www.matthiesengallery.com/work_of_art/the-fortune-teller (Erişim Tarihi: 15.07.2025) Görsel 5: I.-S. Helman, Yanında oryantal kıyafetler giymiş genç bir adamla birlikte olan genç kadının avucunu okuyan falcı (A fortune-teller reading the palm of a young woman accompanied by a young man wearing oriental clothes), 1785, gravür, 42.8 x 34.9 cm., Wellcome Collection Kaynak: https://wellcomecollection.org/works/deg9g5nm/images?id=ec5cvh2x (Erişim Tarihi: 15.07.2025) Jean Baptiste Le Prince’ın, falcılıkla bağlantılı daha bilinen resmi, 1775'te Paris Salonu'nda Büyücü başlığıyla sergilenen resimdir (Görsel 4). Resmin ismi bazen Bir El Falcısına Ziyaret şeklinde belirtilmiştir. Le Prince'in Rus tarzı konularının en bilinen örneklerinden biri olduğu gibi resimde, özellikle kadın figürde François Boucher (1703-1770)’nin, renk paletinde Rembrandt (1606-1669)’ın etkisi görülmektedir. 1775 Salonu'ndaki eleştirmenler, figürlerin zengin görünümlü giysileri ile iç mekânın yoksulluğu arasındaki karşıtlığa dikkat çekmiştir. Le Prince’in bu resminin gravürü (Görsel 5) de basılmış, Sevres porselenine örnek olduğu gibi bir gobleni de yapılmıştır. Sahnedeki çift, geleceğini ve birlikteliklerinin yorumunu merak ediyor olmalıdır. Barok ve Rokoko resim üsluplarının karışımı olan kompozisyonda, koyu renklerin hakimiyetinde açık ve canlı renkli giysisiyle kadın figür ön plana çıkmakta; ışık da onu ve el falına bakan yaşlı erkek figürün yüzünü aydınlatmaktadır. Zarif genç kadının ardındaki erkek figür ve falcıda Doğulu özellikler görülmekte; Rembrandt’ın Doğulu figürlerini de hatırlatmaktadır. https://www.matthiesengallery.com/work_of_art/the-fortune-teller https://wellcomecollection.org/works/deg9g5nm/images?id=ec5cvh2x 23 Görsel 6: Jean Baptiste Le Prince, Falcı (Fortune teller), 1764, gravür, 25.4 x 20.9 cm. Kaynak: https://www.collin-estampes.fr/?idp=18051&idr=36&lang=en (Erişim Tarihi: 15.07.2025) Görsel 7: Jean Baptiste Le Prince, El Falı (Le Chiromancien), sepya ve siyah yıkama, tamamen kâğıda monte edilmiş, kahverengi mürekkeple iki çerçeve çizgili, 52.2 x 43.0 cm. Kaynak: https://www.mahmah.ch/collection/oeuvres/le-chiromancien/d-2011-0055 (15.07.2025) Görsel 8: René Gaillard, Rus Falcı (La diseuse de bonnaventure russienne), gravür, 50 x 38 cm. Kaynak: https://www.invaluable.com/auction-lot/rene-gaillard-1719-1790-after-jean-baptiste-le-pr-5- c-c3440ffbe8 (Erişim Tarihi: 15.07.2025) Le Prince’ın fal ve falcılığa olan merakı, başka resimleriyle desteklenmekte; örneğin Falcı ve El Falı isimli gravürleri (Görsel 6, 7) dikkat çekmektedir. Bunlardan ikincisi, René Gaillard tarafından da gravür (Görsel 8) olarak basılmıştır. Dolayısıyla gravürlerin, ressamın ve fal konulu resimlerinin tanınıp yaygınlaşmasında nasıl rol oynadığı anlaşılmakta; porselen ve dokumaya kadar örneklenmesinde etkin olduğu görülmektedir. 3.1.4. Sir David Wilkie (1785-1841) Sir David Wilkie, 18 Kasım 1785 tarihinde İskoçya’nın Fife bölgesindeki Cults kasabasında dünyaya gelmiştir. Babası papaz David Wilkie, annesi ise Isabella Lister’dır. Sanata olan ilgisi küçük yaşlarda belirginleşmiş, ilk çalışmalarını yerel manzaralar üzerine gerçekleştirmiştir. Edinburgh’daki Trustees Drawing Academy’de aldığı eğitim, sanat kariyerinin temellerini oluşturmuştur. Wilkie’nin sanatsal üretimi, özellikle günlük yaşam resimleriyle öne çıkmaktadır. Günlük yaşam sahnelerinin detaylı betimlenişi, onun çalışmalarının karakteristik özellikleri arasında yer almaktadır. İlk dönem eserlerinde İskoç kırsal hayatı konu edinilmiştir ve Kör Kemancı (The Blind Fiddler), Pitlessie Fuarı (Pitlessie Fair) ve https://www.collin-estampes.fr/?idp=18051&idr=36&lang=en https://www.mahmah.ch/collection/oeuvres/le-chiromancien/d-2011-0055 https://www.invaluable.com/auction-lot/rene-gaillard-1719-1790-after-jean-baptiste-le-pr-5-c-c3440ffbe8 https://www.invaluable.com/auction-lot/rene-gaillard-1719-1790-after-jean-baptiste-le-pr-5-c-c3440ffbe8 24 Köy Siyasetçileri (The Village Politicians) gibi tablolar, bu dönemin öne çıkan örnekleri arasında bulunmaktadır. Wilkie’nin üslubunda Hollanda Altın Çağı ressamlarının etkisi dikkat çekmektedir. Wilkie, Adriaen Brouwer (1605–1638), Genç David Teniers (1610–1690) ve Jan Steen (1626–1679) gibi ressamlardan esinlenmiş; bu etkileri çağdaş yorumlarla birleştirerek özgün bir anlatım dili geliştirmiştir. Işık kullanımı ve kompozisyon anlayışı, bu sentezin en belirgin yansımaları arasında yer almaktadır. Wilkie’nin portre ve tarih temalı çalışmaları da bulunmakla birlikte, bu eserler günlük yaşam resimlerinde elde ettiği başarıya ulaşamamıştır. Wilkie’nin 1840 yılında gerçekleştirdiği Doğu seyahati, sanatçının kariyerinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu seyahat kapsamında İstanbul ve Kudüs’ü ziyaret etmiş; Sultan Abdülmecid (1823–1861)’in portresini resmetmiştir. Söz konusu portre, İngiltere’ye diplomatik bir armağan olarak sunulmuştur (Gower, 1902, s. 78). Doğu yolculuğu, Wilkie’nin sanatsal vizyonunu genişletmiş; renk paleti ve ışık anlayışı üzerinde etkili olmuş, sanatçının ifade diline yeni boyutlar kazandırmıştır. Özellikle Kudüs ziyareti, eserlerinde ruhani temaların daha belirgin biçimde yer almasına neden olmuştur. Ancak Wilkie, bu yeni ilhamlarını kapsamlı biçimde eserlerine aktarma fırsatı bulamadan, 1 Haziran 1841 tarihinde Kudüs dönüşü sırasındaki deniz yolculuğunda hayatını kaybetmiştir. Ölümünden önce Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa (1769–1849)’nın portresi üzerinde çalışmaya başlamış, ancak bu eser tamamlanamamıştır. 25 Görsel 9: David Wilkie, Josephine ve Falcı (Josephine and the Fortune-teller), 1837, tuval üzerine yağlıboya, 211 x 158 cm., National Galleries of Scotland Kaynak: https://www.nationalgalleries.org/art-and-artists/5579/josephine-and-fortune-teller-dated- 1837 (Erişim: 21.06.2025) David Wilkie’nin 1837 tarihli Josephine ve Falcı adlı tablosu (Görsel 9), teatral bir kurgu ile karşımıza çıkmaktadır. Kompozisyonun ön planında oturan Josephine, narin ve edalı bir duruş sergilerken arkasındaki figürlerden kırmızı giysili olanı, onun sağ elini tutarak konuşur pozdadır. Dolayısıyla el falı baktığı anlaşılan bu kadın, Doğulu bir imaj sergilemektedir. Buna ek olarak sağ arka plandaki siyahi hizmetçi figürü, Doğu-Batı karşıtlığını bir kez daha vurgulamaktadır. Ayrıca arkadaki kemer de, sahneyi Doğu veya Kuzey Afrika coğrafyasına taşımaktadır. Figürlerin dizilişi, birbirleri arasındaki bakış ve mimikler, sahneye hareket katmaktadır. Wilkie burada ışığı Josephine’e yoğunlaştırırken arka plandaki figürler gölgede kalmaktadır. Giysi renkleri de bunu desteklemektedir. Bu düzenleme, izleyicinin bakışını Josephine’e ve el falına yönlendirmektedir. https://www.nationalgalleries.org/art-and-artists/5579/josephine-and-fortune-teller-dated-1837 https://www.nationalgalleries.org/art-and-artists/5579/josephine-and-fortune-teller-dated-1837 26 3.2.Oryantalist Fal Resimleri 3.2.1. Daniel Maclise (1806-1870) Daniel Maclise, 25 Ocak 1806 tarihinde İrlanda’nın Cork kentinde, İskoç kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kısa bir süre bankada çalıştıktan sonra, sanata olan ilgisinin peşinden giderek Cork Sanat Derneği’nde eğitim almaya başlamıştır. Bu dönemde antikalara duyduğu ilgi, nümizmat-antikacı Richard Sainthill (1787–1870) ve antikacı-folklorist Thomas Crofton Croker (1798–1854) ile tanışmasıyla artmıştır. Maclise, bu kişilerin koleksiyonlarından eserler kopyalamış, onların yönlendirmeleriyle dönemin zengin ve etkili isimlerinden siparişler almaya başlamıştır. Maclise, 1826 yılında Kraliyet Akademisi’ne katılmak amacıyla Londra’ya taşınmıştır. 1829 yılında Kraliyet Akademisi’nde eserlerini sergilemeye başlamış; 1830’da akademi üyesi olmuş ve 1840’ta ise akademisyen unvanını almıştır. Crofton Croker aracılığıyla dönemin entelektüel çevrelerine dâhil olmuş; kısa sürede Londra’nın edebiyat ve sanat çevrelerinde tanınan bir kişi haline gelmiştir. 1830 yılında Paris’e gerçekleştirdiği seyahat, Maclise’in sanatsal gelişimi açısından önemli bir deneyim olmuştur. Louvre, Lüksemburg ve Versailles müzelerinde bulunan Fransız ve klasik sanat eserlerini incelemiş, bu eserlerden yaptığı kopyalar sayesinde teknik bilgisini derinleştirmiştir. Sanatçı olarak başarılı bir kariyer sürdüren Maclise, aynı zamanda illüstratör olarak da etkinlik göstermiştir. Fraser’s Magazine için yaptığı çizimlerle Thomas Moore (1478–1535), John Milton (1608–1674), Alfred Tennyson (1809–1892) ve Charles Dickens (1812–1870) gibi yazarların eserlerini resimlemiştir (Gallery, 2025). Maclise’ın en bilinen çalışmaları arasında, 1859–1864 yılları arasında Lordlar Kamarası Komisyonu tarafından görevlendirilerek tamamladığı fresk ve yağlı boya kompozisyonlar yer almaktadır. Bu anıtsal tarih resimleri, sanatçının üretkenliğinin doruk noktasını temsil etmekle birlikte, sağlığı üzerinde ciddi baskılar oluşturmuştur. Buna rağmen, ömrünün son yıllarında William Shakespeare (1564–1616)’in eserlerinden sahneleri resmetmeye devam etmiş; Kraliyet Akademisi’ndeki görevlerini sürdürmüştür. Daniel Maclise, 25 Nisan 1870 tarihinde akut zatürre nedeniyle hayatını kaybetmiş ve Londra’daki Kensal Green Mezarlığı’na 27 defnedilmiştir. Sanatçının eserleri, İngiliz tarih resminin anıtsal yönünü temsil etmekte; aynı zamanda 19. yüzyılın edebi ve kültürel iklimiyle kurduğu derin ilişkiler bakımından da önem taşımaktadır. Görsel 10: Daniel Maclise, Falcı (The Fortune-teller), 19.yüzyıl ortaları, tuval üzerine yağlıboya, 101.6 x 83.8 cm. Kaynak: https://www.artrenewal.org/artwork/index/66401 (Erişim: 21.06.2025) Daniel Maclise’in Falcı adlı tablosunun (Görsel 10) merkezinde yer alan beyaz elbiseli kadının duruşu ve bakışları, sahnede hem saflığı hem de bilinmezliğe duyulan ilgiyi temsil etmektedir. Kadının karşısında, koyu tenli falcı figürü yer almaktadır. Hem ten renkleri hem de giysi renkleri ile karşıtlık oluşturulurken figürler, Doğu-Batı karşıtlığını da sergiler gibidir. Loş atmosferde beyaz giysisine vuran ışıkla genç kadın ön plana çıkmaktadır. Arka planda şemsiye tutan hizmetkar ve palmiye ağaçları, sahneye sıcak iklim ve Doğu coğrafyasına gönderme yapan bir nitelik kazandırmaktadır. Işık, kadının yüzüne ve giysisine yoğunlaşırken falcı figür daha karanlıkta kalmıştır. Açık- koyu giysi renkleri, aydınlık-karanlık konumları karşıtlık oluşturduğu gibi önden ve arkadan görünüyor olmalarıyla da bir karşıtlık sağlanmıştır. Bunlar bağlamında Doğu-Batı ikilemi vurgulanıyor gibidir. https://www.artrenewal.org/artwork/index/66401 28 Genç kadın, sağ elini falcıya doğru uzatmıştır; falcı da sol eliyle onu tutarken sağ eli havada, işaret parmağı kalkmış halde konuşuyor gibidir. Kadın da anlatılanları, sakin ve durağan bir ifadeyle dinlemektedir. Kompozisyon bu haliyle bir merak, beklenti ve kültürel farklılık anlatısına dönüşmüştür. Maclise’in yumuşak fırça geçişleri, figürlerin yüz ifadelerinde ve kumaş detaylarında zarafeti ön plana çıkarmaktadır. Bu sahne, dönemin Avrupalı izleyicisi için hem romantik bir masumiyet imgesi hem de Doğu’nun gizemli ve uzak dünyasına duyulan ilgiyi aynı çerçevede buluşturmaktadır. 3.2.2. Narcisse Virgile Diaz de la Peña (1807-1876) Narcisse Virgile Diaz de la Peña, 1807 yılında Fransa’nın Bordeaux kentinde, İspanyol mülteci bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. On yaşında yetim kalan Diaz, Paris yakınlarındaki Bellevue’de bir rahibin gözetimine verilmiştir. Çocukluk yıllarında geçirdiği bir kaza sonucu kan zehirlenmesine bağlı olarak bir bacağını kaybetmiş; bu durum, kamuoyunda “tahta bacaklı ressam” olarak tanınmasına neden olmuştur. 15 yaşında Sèvres Porselen Fabrikası’nda çırak olarak çalışmaya başlamış; burada kazandığı teknik beceriler sayesinde kendi kompozisyonlarını üretmeye yönelmiş ve zengin, oryantal temaları işlediği resimler yapmıştır (Lees, 2012, s. 496, 503). Diaz, resim yapmayı Louvre Müzesi’nde eski ustaların eserlerini inceleyerek öğrenmiştir. Özellikle Correggio (1489-1534)’nun Antiope adlı eserinden etkilenerek Uyuyan Nymphe (Nymphe Endormie) tablosunu oluşturmuştur. Bunun yanı sıra Pierre- Paul Prudhon (1758-1923)’un Venus ve Adonis adlı kompozisyonlarından ilham alarak aynı isimli bir tablo yapmıştır ve bu eser günümüzde Louvre Müzesi koleksiyonunda yer almaktadır. Diaz’ın resimlerine, İkinci İmparatorluk döneminin seçkin kesimine hitap eden bir estetik anlayış hâkimdir. Bu bağlamda, 18. yüzyılın fêtes-galantes ressamlarının etkisi bariz biçimde hissedilmektedir. Örneğin Diaz’ın Phoenix Sanat Müzesi’nde bulunan Palyaço (Le Clown), Jean Antoine Watteau (1684-1721)’nun Gilles adlı eserine göndermeler içermektedir. Antik dönemden de etkilenen Diaz’ın Louvre’daki İncilerle Süslenmiş Peri (La Fée aux Perles) adlı eseri ise Venüs de Milo heykelinden esinlendiğini göstermektedir. Diaz’ın sanatsal yönelimi, yalnızca klasik etkilerle sınırlı kalmamakta; aynı zamanda çağdaşı olan Eugène Delacroix (1798- 29 1863) ve Théodore Rousseau (1812-1867)’nun etkilerini de taşımaktadır. 1831–1837 yılları arasında Paris Salon’unda eserlerini sergileyen Diaz, 1837–1844 yılları arasında Barbizon Okulu’nun etkin bir üyesi olarak öne çıkmıştır. Bu süreçte üç kez Salon’da altın madalya kazanmış; 1851 yılında ise “Légion d'honneur” nişanıyla onurlandırılmıştır. Aynı yıl Paris’te kendi atölyesini kuran Diaz, burada yıllar boyunca aktif bir sosyal yaşam sürdürmüş; resimler yapmıştır. 1870’li yıllarda eserleri büyük ilgi görmüş, sanat piyasasında değeri artış göstermiştir. Emile ve Eugene adında iki oğluyla birlikte mutlu bir yaşam sürdüren Diaz, Kasım 1876’da Mentone’da hayatını kaybetmiştir. Sanatçının eserleri, bugün hem Fransız romantizminin hem de Oryantalist figür resminin karakteristik örnekleri arasında değerlendirilmektedir. Aynı zamanda, Barbizon Okulu’nun gelişiminde oynadığı rol sayesinde 19. yüzyıl Fransız peyzaj resminin dönüşümüne önemli katkılarda bulunmuştur. Görsel 11: Narcisse Virgile Diaz de la Pena, Falcı (The Fortune Teller), tuval üzerine yağlıboya, 45 x 38 cm. Kaynak: https://www.invaluable.com/auction-lot/narcisse-virgile-diaz-de-la-pena-1806-1876-,-la- 812-c-eb44e2b8de (Erişim Tarihi: 14.07.2025) 30 Narcisse Virgile Diaz de la Peña’nın Falcı adlı eseri (Görsel 11), 19. yüzyıl romantizminin duygusal ve dramatik etkilerini yansıtan bir sahne sunmaktadır. Doğal bir mekânda geçen bu kompozisyonda falcı ve bir kadın danışanı karşımıza çıkmaktadır. Falcı, Doğulu gibi giyinmiş, işlemeli giysileri içinde ön planda yer almıştır. Kendinden emin duruşu, ciddi görünümü, el hareketi ve beden diliyle bilge ve gizemli biri izlenimi vermektedir. Danışan ise geri planda olup karanlık içinde düşünceli ve üzgün bir halde oturmaktadır. Bu iki figür arasındaki belirgin karşıtlık hem sosyal statü farkını hem de sahnedeki gerilimi vurgulamaktadır. Arka plan, yoğun bitki örtüsü, soldaki binanın geriye uzanışı ve ışık huzmeleriyle derinleştirilmiştir. Ağaçların kıvrımlı dokuları ve gölgeli tonlar, mekânın romantik karakterini pekiştirirken, gökyüzünden süzülen ışık, figürlere odaklanmayı sağlamaktadır. Eserdeki renk paleti, toprak tonlarının sıcaklığı ile figürlerdeki canlı renkler arasında dengeli bir ilişkiyi yansıtmaktadır. Diaz de la Peña, bu eserde hem doğal çevreyi hem de insan ilişkilerindeki gizem ve beklentiyi güçlü bir anlatımla birleştirmektedir. Falcı, yere ve sehpaya koyduğu kartlar haricinde, elinde tuttuğu karta bakarak danışanını yorumlamakta; diğer bir deyişle kart falı bakmaktadır. Ayrıca falcının Doğulu giysisi paralelinde, önündeki sehpa ve nargile de Doğu imajını kuvvetlendirmektedir. 3.2.3. Henry John Van Lennep (1815-1889) Henry John Van Lennep, 1815 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisindeki Smyrna’da (günümüzde İzmir) Hollanda kökenli, saygın ve varlıklı bir tüccar ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 1820 yılında ailesi, Amerikalı misyoner Pliny Fisk (1792-1825) ile tanışarak onu evlerinde pansiyoner olarak misafir etmiştir. Bu deneyim, Van Lennep ailesinin Amerikalı misyonerlerle kurduğu yakın ilişkiyle sonuçlanmış ve bu bağlamda, genç Henry 1830 yılında eğitim amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmiştir. Henry, üniversite öncesi eğitimini Massachusetts eyaletindeki Mount Pleasant Enstitüsü ile Connecticut’taki Hartford Gramer Okulu’nda tamamlamıştır. 1837 yılında Amherst College’dan mezun olmuş, ardından bir yıl süreyle Andover Teoloji Semineri’nde eğitim görmüştür. Hartford’da 31 Rahip Joel Hawes (1789-1867) ile çalışmalarını sürdürmüş; nihayetinde 1839 yılında Congregational mezhebine bağlı bir papaz olarak atanmıştır (Finnie, 1967, s. 49). Van Lennep, 1840 yılında başlayan ve yirmi dokuz yıl sürecek olan misyonerlik hayatı boyunca, Amerikan Yabancı Misyonlar Komisyonu Kurulu (ABCFM) bünyesinde görev yapmıştır. Bu süreçte İzmir (1840–44 ve 1863–69), İstanbul (1844–54) ve Tokat (1854–56) gibi farklı Osmanlı şehirlerinde faaliyet göstermiştir. Ayrıca Batı Asya ve Mısır bölgelerinde geniş kapsamlı seyahatler gerçekleştirmiştir. Bu görevleri, sadece dinî tebliğle sınırlı kalmamış; aynı zamanda bölge kültürüne dair gözlemlerini resim ve yazılı metinlerle belgelemesine olanak tanımıştır. Van Lennep’in eserleri, tarihçiler tarafından sıkça başvurulan önemli kaynaklar arasında yer almış; bu eserlerde yer alan bilgilerden hareketle dönemin tarihî, siyasî ve toplumsal yapısına ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır (Tezcan Kaya, 2017, s.223). Van Lennep’in özel yaşamı, dönemin zorlu yaşam koşullarını yansıtan kişisel trajedilerle şekillenmiştir. İlk eşi Emma L. Bliss ile 1839 yılında evlenmiş; ancak genç kadın, İzmir’de yalnızca birkaç ay yaşayabilmiş ve kısa sürede hayatını kaybetmiştir. Van Lennep, 1843 yılında Amerika’ya dönerek tanınmış bir din adamının kızı olan Hartford’lu Mary Elizabeth Hawes ile ikinci evliliğini yapmış; fakat eşi 1844 yılında, henüz yirmi üç yaşındayken dizanteri nedeniyle vefat etmiştir. 1850 yılında Emily Ann Bird ile üçüncü evliliğini gerçekleştirmiş ve bu evlilikten altı çocuğu olmuştur (Artvee, 2025). Van Lennep, 1869 yılında katarakt nedeniyle görme yetisini kaybetmiş ve bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’ne dönmüştür. 1876–78 yılları arasında New York eyaletindeki Le Roy kentinde bulunan Ingham Üniversitesi’nde doğa bilimleri ve diller profesörü olarak görev yapmıştır. Daha sonra oğlu E. J. Van Lennep ile birlikte Massachusetts, Great Barrington’da bulunan Sedgwick Enstitüsü’nün ortak müdürlüğünü üstlenmiştir. Henry John Van Lennep, 1889 yılında Massachusetts’in Great Barrington kentinde hayatını kaybetmiştir. Sanat, dil, bilim ve din alanlarında çok yönlü bir entelektüel olan Van Lennep, birçok dilde yetkinliğe sahip olmasının yanı sıra yetenekli bir çizerdir. Seyahatleri sırasında 32 gözlemlediği sahneleri kurşun kalem ve mürekkepli çizimlerle belgeleyerek, görsel hafıza niteliği taşıyan eserler üretmiştir. Bu çizimler, The Oriental Album (1862), Travels in Little-known Parts of Asia Minor (1870) ve Bible Lands (1875) başlıklı çalışmalarında yayınlanmıştır. Ayrıca, Profesör Edward Hitchcock (1793-1864)’un jeoloji araştırmalarına çizimleriyle katkıda bulunmuştur. Yaşamı boyunca Osmanlı toprakları ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir kültürel köprü görevi üstlenmiş olan Van Lennep hem misyonerlik faaliyetleriyle hem de sanatsal ve akademik üretimleriyle, 19. yüzyılın önemli kültür tarihçileri arasında yer almıştır. Görsel 12: Henry John Van Lennep, Çingene Falcılığı (Gypsy Fortune Telling), 1862 Kaynak: https://fineartamerica.com/featured/gypsy-fortune-telling-artokoloro.html (Erişim Tarihi: 14.07.2025) Henry John Van Lennep’in 1862 tarihli illüstrasyonu (Görsel 12), Osmanlı coğrafyasındaki gündelik yaşam sahnelerini belgeleyen nadir görsel kaynaklardan biridir. Çingene Falcılığı başlıklı bu sahnede, geleneksel giysiler içindeki iki figür yer almaktadır. Sağdaki kadın, sağ eliyle diğerinin sol elini tutmaktadır. Tutuş şekli ve 33 avucun görünüşü, el falını andırmaktadır. Falcı kadın, kırmızı ve yeşil tonlarında geleneksel bir kıyafet giymiştir. Başındaki örtü ve giysisindeki desenler, etnik kimliğe dair ipuçları sunmaktadır. Karşısındaki figür ise sarı ve mor tonlarında bir kıyafet giymiştir. Sağdaki falcı kadın konuşur gibi gösterilirken soldaki kadın da onu dinler pozdadır. İki figürün de yüz ifadeleri ve duruşları dingindir. Bu iki figür, bir iç mekânda yer almaktadır. Mekânın zemini, geometrik desenli taşlarla kaplıdır. Arka planda kemerli bir niş ve ahşap kapı ile ahşap kapaklı dolaplar görülmektedir. Dolayısıyla bir Türk evini andırmaktadır. Kompozisyonda renk kullanımı dengelidir. Giysilerdeki canlı tonlar, taş zemin ve duvar yüzeylerinin nötr tonlarıyla kontrast oluşturmakta; ışık, figürlerin yüzlerinde ve giysilerinde yoğunlaşmaktadır. Van Lennep, günlük yaşamdan bir ev içi sahnesi sunarken hem etnografik hem de sosyal nitelikte bir görsel oluşturmuştur. 3.2.4. Guillaume-Charles Brun (1825-1908) Guillaume-Charles Brun, 1825 yılında Montpellier'de doğmuştur. Sanat eğitimine yönelik ilk önemli adımını, Montpellier'deki arkadaşı Alexandre Cabanel (1823-1889) ile birlikte Nisan 1847 tarihinde Paris Güzel Sanatlar Okulu'na kaydolmasıyla atmıştır. Bu dönemde Cabanel'in hocası François-Édouard Picot (1786-1868)’nun atölyesine katılmıştır (Toboganantiques, 2025). Brun'un yeteneği kısa sürede gelişmiş; 1847 yılında ilk ödülünü kazanmıştır. 1851 yılından itibaren Paris Salonu’nda eserlerini sergilemeye başlamıştır. 1853 yılından sonra Kuzey Afrika, özellikle Cezayir'in günlük yaşam sahnelerini resmetmeye odaklanmıştır. 1859'dan itibaren Brun, Paris Salonu’nda Cezayir’in Konstantin şehrine odaklanan eserler sergilemiştir. Dua (La Prière), Konstantine Eyaleti (Province de Constantine) ve Konstantin Görünümü (Vue de Constantine) adlı çalışmaları, şehrin titiz ve etkileyici bir tasvirini sunmuştur (Galeriearyjan, 2024). Brun, 1883 yılında Fransız Sanatçılar Derneği'ne üye seçilmiştir. Bu görevinde Alexandre Cabanel ile birlikte çalışmıştır. Brun, dini sanat alanında da önemli eserler vermiştir. Örneğin, Villemomble Kilisesi’ndeki Aziz Lawrence'ın Şehit Edilmesi bu eserler arasında yer almaktadır. 34 Brun'un, eserlerinde dikkat çeken bir diğer özellik, üniformaları titizlikle resmetmesi ve gri tonları ustaca kullanmasıdır. Bu nitelikler, onun akademik tarzının önemli bir parçası olmuştur. Brun, sanat kariyerinde gerçekçi detaylarla bezenmiş eserleri ve güçlü teknik ustalığıyla dikkat çekmiş ve takdir toplamıştır. Görsel 13: Charles Guillaume Brun, Falcı (The Fortune Teller), 19.yüzyıl ortaları, tuval üzerine yağlıboya, 38 x 46 cm., Özel koleksiyon Kaynak: https://www.gros-delettrez.com/lot/22326/5016242-charles-guillaume-brun-1825-1908-la- diseuse-de-bonne (Erişim Tarihi: 14.07.2025) Charles Guillaume Brun’a ait Falcı adlı eserde (Görsel 13), Doğulu bir iç mekânda üç kadın figürü oturur halde betimlenmiştir. Sağdaki yaşlı kadın, karşısındaki genç kızın falına bakarak konuşur gibidir. Ne tür bir fal olduğunu anlamlandırmak zordur. Söz konusu iki figürün ortasında ve gerisinde kalan diğer kadın, merakla ve dikkatle fala odaklanmıştır. Figürlerin giysileri, takıları ve başlıkları dönemin Cezayirli kadınlarına özgü ayrıntılar taşımakta olup, özellikle kumaş dokuları ve süslemeler dikkat çekicidir. Mekandaki sehpa, vazo, tef, halı, örtü gibi eşyanın yanı sıra duvar çinileri de Doğu ve özellikle Cezayir atmosferini tamamlamaktadır. Mekân, sade ama işlevsel bir şekilde düzenlenmiştir. Işık, soldaki pencereden içeri girerek figürlerin yüzlerine ve 35 giysilerine yumuşak bir şekilde düşmektedir. Bu sayede kompozisyon derinlik kazanırken, figürler arasındaki etkileşim ön plana çıkmıştır. Kadınların yüz ifadeleri ve beden dilleri dikkatlice resmedilmiştir. Eser, anlatım yönünden durağan ve gözleme dayalı bir kompozisyona sahiptir. Charles Guillaume Brun, oryantalist resim geleneği içinde yer alan bu çalışmasında, yerel yaşamdan bir kesiti teatral olmayan, gündelik bir sahne olarak sunmuştur. Figürlerin düzenlenişi ve mekânın sadeliği, sahnenin gerçekliğini vurgulamaktadır. Resim, kadınlar arasındaki sosyal bağı ve dönemin yaşam koşullarını yansıtan belge niteliğinde bir örnek olarak değerlendirilebilir. 3.2.5. Jan Baptist Huysmans (1826–1906) Jan Baptist Huysmans, 19. yüzyılda yaşamış Belçikalı bir ressamdır. 1826 yılında Antwerp'te doğmuş, 1906 yılında Hove'da hayatını kaybetmiştir. Antwerp Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi'nde 1843–1849 yılları arasında eğitim görmüş, bu süreçte yeteneğiyle dikkat çekmiştir. Sanat hayatına tarihsel, dini ve günlük yaşam sahneleriyle başlamış; zamanla oryantalist konulara yönelmiştir. Huysmans, 1850 yılında “Charles VI” ve “Odette” adlı eserini sergilemiş, 1853’te Antwerp’te bir başka sergiye katılmıştır. 1856 yılında Yunanistan, Türkiye, Suriye, Filistin, Mısır ve Cezayir’e seyahat etmiş, Kudüs'teki bazı kiliseler için büyük boyutlu dini duvar resimleri yapmıştır. Ayrıca Geel ve Comines’teki kiliseler ile belediye binaları için dekoratif panolar hazırlamıştır. 1856–1857’de İtalya ve Doğu’ya, 1862’de ise İspanya ve Cezayir’e yaptığı seyahatleri illüstrasyonlarla süsleyerek yayınlamıştır (Benezit Dictionary of Artists, 2006, s. 496). Huysmans, özellikle ikinci Suriye seyahatinde Şam’dan etkilenmiş; orada yaptığı gözlemleri ayrıntılı çizimlerle ortaya koymuştur. Sanatçının, yerel halkla kurduğu ilişkiler sayesinde modellerle birebir çalıştığı ve kimi zaman kendisini mizahi bir üslupla resmettiği görülmektedir. Eserlerinde harem sahneleri, dansçılar, oyunlar ve kutlamalar gibi konulara yer vermiş; mimari, kostüm ve günlük yaşama dair ayrıntıları dikkatle işlemiştir. Renk paletinde kırmızı, yeşil ve toprak tonları öne çıkmaktadır. 1863–1891 yılları arasında Glasgow Sanat Enstitüsü’ne 14 küçük tablo göndermiş, 36 Manchester Şehir Sanat Galerisi’ne iki eser sunmuştur. 1889 Paris Evrensel Sergisi ve Fransız Sanatçılar Salonu’nda yer alarak uluslararası tanınırlık kazanmıştır (galeriearyjan, 2025). Görsel 14: Jan Baptist Huysmans, Kabiliyeli Falcı: Arkadaşlar Toplantısında Oturum (Cezayir) (Le Devin Kabyle. Séance chez les amies (Algérie)) 1862, tuval üzerine yağlıboya Kaynak: https://www.uni-flensburg.de/fogr-antiziganismus/tp1#textmedia-176957-2 (Erişim Tarihi: 14.07. 2025) Jan-Baptist Huysmans, Kabiliyeli Falcı: Arkadaşlar Toplantısında Oturum (Cezayir) adlı eserinde (Görsel 14), 19. Yüzyıl Cezayir’ine ait geleneksel bir iç avluyu betimlemektedir. Kompozisyonun merkezinde, beyaz giysili, Kabiliyeli bir falcı yer almaktadır. Elindeki karttan yola çıkılarak kart falı baktığını söylemek mümkündür. Falcının karşısında daire şeklinde dizilerek oturan kadınlar görülmekte; onların pozları ve bakışları da izleyiciyi falcıya yönlendirmektedir. Diğer taraftan kadınların bazısı suskun, bazısı konuşuyor gibidir. Kadınların kıyafetleri, takıları ve başlıkları dönemin Cezayirli kadınlarının giyim tarzını yansıtmaktadır. Özellikle kırmızı, bordo, yeşil ve altın tonları, figürler ile mekân arasında uyum yaratmıştır. Arka planda yer alan kemerli geçişler, bezemeli duvarlar ve kapalı pencereler yerel mimarinin özelliklerini göstermektedir. Avlunun ortasında fıskiyeli bir havuz bulunduğu anlaşılmakta; bu, yerel mimariye özgü olmakla birlikte burada sahneye dinginlik hissi vermektedir. Hatta damlayan su sesi duyuluyor gibidir. Işık kullanımı, kompozisyonun merkezinde 37 yer alan figürleri vurgulayacak biçimde planlanmıştır. Işık özellikle falcının yüzünde ve kadınların giysilerinde yoğunlaşmakta; gölgeler ise figürler arası ilişkiyi yumuşatarak görsel uyumu desteklemektedir. Ortadaki figürlerin dairesel dizilimi haricinde kompozisyonda çapraz hatlar dikkate alınmış; böylece derinlik hissi arttırılmıştır. Ayrıca oturan figürler haricinde ayakta olanların, sahneye giriyor gibi gösterilmeleri gerçekçiliği ve doğal günlük yaşam havasını vermektedir. Kompozisyon, a