T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANA BİLİM DALI TÜRK-İSLAM EDEBİYATI BİLİM DALI ESKİ TÜ RK ED EBİYATI BİLİM DALI MECMÛ‘A-İ HAKKÎ (İNCELEME- METİN) YÜKSEK LİSANS TEZİ Mustafa ÇONOĞLU BURSA – 2019 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANA BİLİM DALI TÜRK-İSLAM EDEBİYATI BİLİM DALI ESKİ TÜRK ED MECMÛ‘A-İ HAKKÎ (İNCELEME- METİN) YÜKSEK LİSANS TEZİ Mustafa ÇONOĞLU Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Murat YURTSEVER BURSA - 2019 ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Mustafa ÇONOĞLU Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : İslam Tarihi ve Sanatları Bilim Dalı : Türk-İslam Edebiyatı Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : X + 379 Mezuniyet Tarihi : 2019 Tez Danışmanı : Dr. Öğr. Üyesi M. Murat YURTSEVER MECMÛ‘A-İ HAKKÎ (İNCELEME-METİN) Çalışmada Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar “E. H. 1790” numarada kayıtlı İsmail Hakkı Bursevî’ye ait 1121 tarihinde ikmâl edilmiş müellif nüshası mecmua, Mecmû‘a-i Hakkî adıyla, çeviriyazıyla günümüz alfabesine aktarılmıştır. Eserin değerlendirilebilmesi için devrin şartları, müellifin hayatı, edebî yönü ve eserleri yapılan pek çok çalışmada genişçe ele alındığından bu çalışmada ana hatlarıyla sunulmuştur. Farklı nesir örnekleri yanında nazım şekilleri ve türleri bakımından oldukça zengin bir muhtevaya sahip Mecmû‘a-i Hakkî’nin dış ve iç yapısı incelenmiş, mecmualar içindeki yeri tayin edilmeye çalışılmıştır. Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi (MESTAP) doğrultusunda mecmuanın şekil ve muhteva hususiyetleri MESTAP tablolarına sistemli şekilde aktarılmıştır. Bursevî’nin bazı zatlara ithaf ettiği sayısı on dördü bulan tuhfeleri gibi, bu mecmuanın da “Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi” adında bir zata ithaf edilen “tuhfe” tarzında bir eser olduğu kanaatindeyiz. Mecmuadaki pek çok metnin yanında tarih manzumeleri, dinî hayata dair yer, zaman ve kişilerle ilgili şiirler devrin sosyo-kültürel hayatı ve müellifin bakış açısı hakkında somut ipuçları sunmaktadır. Yine mecmuada Bursevî’nin bazı hat çalışmalarıyla beraber meşhur Mi‘râciye adlı eserinin de bir nüshası bulunmaktadır. Mecmuadaki sarf ve nahive dair risâle sayılabilecek uzun bir bölüm, müellifin dilbilimi çalışmalarına ışık tutan bir sözlük niteliğindedir. Hepsinden önemlisi her bir edebî eserin incelenmesinin edebiyat tarihimizde mühim bir boşluğu dolduracağı muhakkaktır. Anahtar Sözcükler: İsmail Hakkı Bursevî, Mecmû‘a, Osmanlı şiiri, Sözlük iv ABSTRACT Name and Surname : Mustafa ÇONOĞLU University : Bursa Uludag University Institution : Social Science Institution Field : Islamic History and Arts Branch : Turkish-Islamic Literature Degree Awarded : Master Page Number : X + 379 Degree Date : 2019 Supervisor : Dr. Öğr. Üyesi M. Murat YURTSEVER MECMÛ‘A-İ HAKKÎ (EXAMİNATİON-TEXT) In this study, author’s copy of the majmua (manuscript with mixed content) titled Mecmû’a-i Hakkî by İsmail Hakkı Bursevî, completed in 1121 and registered with the number “E.H 1790” at Topkapı Palace Museum Library Turkish Manuscripts, has been transcribed into contemporary alphabet through transcription. In order to evaluate the work, the conditions of the period, the life of the author, his literary aspect and his works have been outlined by drawing on many previous studies. External and internal structure of Mecmû’a-i Hakkî, which has a rich content in terms of different prose examples and verse forms and genres, has been examined to determine its importance among the other majmuas of the period. In line with the Systematic Classification of Majmuas Project (MESTAP), the shape and content properties of the majmua have been transferred to the MESTAP tables systematically. Like the fourteen tuhfas (inscripted literary work) Bursevî dedicated to some people, we believe that this majmua was also written in the tuhfa style dedicated to a person named “Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi”. In addition to many texts in the majmua, historical poems and poems about place, time and people concerned with religious life present concrete clues about the socio-cultural life of the age and the author’s point of view. Moreover, the majmua contains some of Bursevî’s calligraphy works as well as a copy of his famous work Mi’râciye. A long section of the grammar and syntax in the majmua is like a dictionary that sheds light on the linguistic studies of the author. Above all, we are sure that the examination of each literary work will fill an important gap in our history of literature. Keywords: Ismail Hakki Bursevî, Majmua, Ottoman poetry, Dictionary v ÖN SÖZ Mecmualar Türk edebiyatının önemli kaynaklarındandır. Edebiyat tarihimizin tam olarak aydınlatılması, sanatçılarımızın kimliğinin daha kapsamlı olarak ortaya çıkarılmasında mecmuaların diğer eserler kadar önemli olduğu bir gerçektir. Bu çalışmada XVII. ve XVIII. yüzyıllarda yaşayan, devrinin ve Bursa’nın en velûd müelliflerinden İsmail Hakkı Bursevî’ye ait müellif nüshası mecmua, çeviriyazı ile günümüz alfabesine aktarılmıştır. Çalışmanın girişinde Türk edebiyatının gelişimi, dini düşüncenin, tasavvuf ve tarîkatların edebiyata etkileri, dinî-tasavvufî Türk edebiyatının özellikleri ve mecmuanın bu gelenekteki yeri üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde müellifin yaşadığı devrin siyasi ve kültürel atmosferi değerlendirilmiş, Bursevî’nin hayatı ve edebî yönü ana hatlarıyla yansıtılarak eserleri sıralanmıştır. İkinci bölümde mecmualar hakkında genel bir değerlendirmeden sonra eserin mecmualar içindeki yeri tayin edilmeye ve mecmuaya has özellikler tespit edilmeye çalışılmıştır. Mecmû‘a-i Hakkî’nin nüsha tavsifi yapılmış, dış ve iç yapısı incelenerek eserle ilgili hususiyetler tespit edilmiştir. Metnin kurulmasında izlenen yöntem bu bölümde ele alınmıştır. Edebiyatımızdaki mecmuaların “sistemli bir veri bankası”nı oluşturmayı amaçlayan Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi (MESTAP) faydalı görüldüğünden projeye başvuru yapılmıştır. Mecmû‘a-i Hakkî sisteme kaydettirildikten sonra MESTAP tablolarına uygun olarak tekrar değerlendirilmiştir. Bu sayede mecmua çalışmalarında görülen farklı veya eksik uygulamalara sapılmadan, tablo standartlarına göre eserin şekil ve muhteva özellikleri sistemli bir şekilde tespit edilmeye çalışılmıştır. Tabloda verilenlere ilave olarak şekil ve muhtevaya dair diğer hususiyetler ilgili alt bölümlerde açıklanmıştır. Mecmuanın transkripsiyonlu metni üçüncü bölümde verilmiştir. Kaynakların ardından mecmua sayfalarından örneklerin yer aldığı eklerle tezimiz tamamlanmıştır. Tez çalışmamın her aşamasında desteklerini esirgemeyen; bilgi ve usûl konusunda çokça istifâde ettiğim tez danışmanım Dr. Öğr. Üyesi M. Murat Yurtsever hocama, ders ve tez döneminde bize yol gösteren Prof. Dr. Bilal Kemikli hocama teşekkür ederim. Ayrıca incelediğimiz eserde yer alan Arapça metinlerin Türkçeye aktarılmasında yardımcı olan Öğr. Gör. Tuncay Tan ve meslektaşım Şükrü Dinçer’e, Farsça metinlerin Türkçeye aktarılmasında katkı sunan Arş. Gör. Serhat Gültaş’a, metnin tashihinde katkılarından dolayı Arş. Gör. Olcay Kocatürk’e, hadis kaynaklarına ulaşmamda yardımcı olan Arş. Gör. Mutlu Gül’e, tez hazırlama esnasında maddi veya manevi desteklerini esirgemeyen aileme, arkadaşlarıma ve öğrencilerime teşekkürü bir borç bilirim. Bursa-2018 Mustafa ÇONOĞLU vi İÇİNDEKİLER YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU ............................. ii YEMİN METNİ ............................................................................................................. iii ÖZET............................................................................................................................... iv ABSTRACT ..................................................................................................................... v ÖN SÖZ ........................................................................................................................... vi İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. vii KISALTMALAR ........................................................................................................... ix ÇEVİRİYAZI/TRANSKRİPSİYON ALFABESİ ........................................................ x GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM İSMAİL HAKKI BURSEVÎ VE DÖNEMİ I. XVII. VE XVIII. YÜZYILDA OSMANLI SİYASİ VE KÜLTÜREL HAYATINA GENEL BAKIŞ ............................................................................................................. 6 A. Siyasi Olaylar: ...................................................................................................... 6 B. Devrin Kültür-Sanat Hayatı ve Bursevî: .............................................................. 9 1. Mimari ve Mecmû‘a-i Hakkî ’ye yansıyanlar: .................................................. 9 2. XVII. ve XVIII. asırlarda Osmanlılarda musikî: ............................................ 11 3. Hat sanatı ve Bursevî: ..................................................................................... 12 4. Bursevî’nin döneminde edebî hayat: ............................................................... 12 II. İSMAİL HAKKI BURSEVÎ .................................................................................. 15 A. Hayatı: ................................................................................................................ 15 1. Bursevî’nin hayatının anlatıldığı kaynaklar: ................................................... 15 2. Bursevî’nin hayatı: .......................................................................................... 17 B. Edebî Yönü: ........................................................................................................ 20 C. Eserleri: .............................................................................................................. 21 1. Edebi eserleri: ................................................................................................. 21 a. Şiir: .............................................................................................................. 21 b. Şiir ve tasavvufî manzum eser şerhleri: ...................................................... 22 2. Diğer eserleri: .................................................................................................. 22 3. Kayıp eserleri: ................................................................................................. 26 4. Bursevî’ye ait olduğu şüpheli ve yanlışlıkla isnâd edilen eserler: .................. 26 vii İKİNCİ BÖLÜM İNCELEME I. MECMUALAR HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME ................................ 28 II. MECMÛ‘A-İ HAKKÎ’YE DAİR BAZI TESPİTLER ........................................... 31 III. MECMÛ‘A-İ HAKKÎ’NİN İNCELENMESİ ....................................................... 35 A. Nüsha Tavsifi: .................................................................................................... 35 B. Dış Yapısı ........................................................................................................... 37 1. Eserin nazım özellikleri: ................................................................................. 37 a. Nazım biçimleri: .......................................................................................... 37 b. Nazım türleri: .............................................................................................. 39 2. Eserin ahenk özellikleri: .................................................................................. 41 a. Vezin: .......................................................................................................... 41 b. Redif ve kafiye: ........................................................................................... 42 3. Eserin nesir özellikleri: ................................................................................... 44 C. İç Yapısı ............................................................................................................. 44 1. Dil ve üslup: .................................................................................................... 44 2. Muhteva: ......................................................................................................... 46 3. Metnin kurulmasında izlenen yöntem: ............................................................ 54 D. Mecmû‘a-i Hakkî’ye Ait MESTAP Tabloları .................................................... 57 1. MESTAP Manzum Bölümler Tablosu ............................................................ 57 2. MESTAP Mensur Bölümler Tablosu .............................................................. 81 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM METİN I. [MECMÛèA-İ ÓAÚÚÎ] ....................................................................................... 85 SONUÇ ......................................................................................................................... 358 KAYNAKLAR ............................................................................................................ 360 EKLER ......................................................................................................................... 365 viii KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen madde/makale a.s. : Aleyhisselâm a.yer : Aynı yer AY : Arapça Yazmalar b. : Bin (Oğlu) b. : Baskı/Basım BYEBEK : Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi bkz. : Bakınız C. : Cilt çev. : Çeviren DİA : Türkiye Diyânet Vakfı İslam Ansiklopedisi E. H. : Emanet Hazinesi Kitaplığı ed. : Editör h. : Hicrî haz. : Hazırlayan Hz. : Hazreti İÜ : İstanbul Üniversitesi Ktp. : Kütüphanesi MESTAP : Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi m. : Milâdî mm : Milimetre neş. : Neşriyat no : Numara ö. : Ölüm tarihi r.a. : Radyallâhu anh s. : Sayfa s.a.v. : Sallalâhu aleyhi vesellem ss. : Sayfadan sayfaya t.y. : Basım tarihi yok TDV : Türkiye Diyanet Vakfı thk. : Tahkik eden trc. : Tercüme TY : Türkçe Yazmalar Ü. : Üniversite v.b. : Ve benzerleri v.d. : Ve diğerleri vr. : Varak vs. : Vesâire y.y. : Basım yeri yok yay. : Yayınları/Yayıncılık/Yayınevi ix ÇEVİRİYAZI/TRANSKRİPSİYON ALFABESİ x GİRİŞ Edebiyat, insana dair her şeyin dil kalıbına dökülerek estetik tarzda aktarıldığı sanat dalıdır. Sözlü veya yazılı, manzum veya mensur biçimde insanı ifade eden edebiyat sanatı; başta tarih, sosyoloji, psikoloji ve coğrafya olmak üzere pek çok bilim dalına kaynaklık eder. Edebî eserler sanat eseri olmasının yanında toplum hayatıyla ilgisi ve milli kültürün izlerini taşıması bakımından yazıldıkları zamanı yansıtan birer belge hükmündedir.1 Türk milletinin asırlardır yaşadığı serüvenin izlerini edebiyat ve edebiyat tarihi üzerinden sürmek mümkündür. Edebiyat tarihinin temel kaynağı ilk önce sanatçı ve eseridir. Bu alanda çağlar arasındaki boşlukları doldurmak, zincirin halkalarını tamamlamak edebî eserlerimizin tespiti ve incelenmesi ile mümkündür. Edebî eser deyimini edebiyat tarihi çerçevesinde daha kapsamlı düşünmek gerekir. Bir divan, bir hamse, bir tezkire, bir mecmua, bir tarih hatta tasavvuf veya kimyaya dair bir eser dahi edebiyat tarihinin çalışma alanına girer.2 Türk-İslâm Edebiyatı alanında çalışma konumuz olan mecmuanın din-tasavvuf- edebiyat ilişkisi açısından değerlendirilmesi, bu gelenek içindeki yerinin tespitine katkı sunacaktır. Sanatın ve edebiyatın doğuşu uzmanlar tarafından dinî ayinlere bağlanır.3 Din- edebiyat ilişkisi Türk edebiyatı üzerinden de takip edilebilmektedir. İslâmiyet öncesi Sözlü Edebiyat Dönemi’nde yuğ, şölen ve sığır törenlerinde söylenen sözlü ürünler bazı dinî motifler barındırırır. Yazılı ilk eserimiz Göktürk Kitâbeleri’ne Türk hakanı,“Tanrı gibi Tanrı’da olmuş, Türk Bilge Kağan, bu zamanda oturdum... Tanrı yardım ettiği için, özüm olduğu için kağan oturdum.” yazdırır.4 Gök Tanrı inancına sahip Göktürklerin ardından kurulan Uygur Devleti’ne ait dinî metinler Budizm ve Maniheizm içeriklidir. 1 Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, 5. b., C. I, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2008, ss. 3-4. 2 Levend, a.g.e., s. 4. 3 M. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları, 2011, s. 93. 4 Ali Öztürk, Ötüken Türk Kitabeleri, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1996, ss. 58-59. 1 Destandan halk hikâyesine geçişin örneği kabul edilen, yazıya geçirildiği sonraki dönemlerde muhtevasına İslâmî unsurlar da karışan IX. yüzyıla ait Dede Korkut Hikâyeleri’nde Deli Dumrul, “Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Güzel Tanrı Çok cahiller seni gökte arar yerde ister Sen bizzat müminlerin gönlündesin Dâim duran cebbar Tanrı”5 diye yakarır. Türklerin tarih boyunca benimsediği dinler arasında kültür ve medeniyetinde en büyük değişimi sağlayan İslâm dinidir. Türklerin İslâm’ı kabulü edebiyatını da derinden etkiler. Arap ve Fars edebiyatı üzerinden yeni bir kavram dünyası, yeni konular, aruz ölçüsü, yeni nazım şekil ve nevileri tanınır; Türk edebiyatında büyük bir değişim meydana gelir. Türkler İslâm diniyle çok erken tarihlerde tanışır.6 Anadolu’ya da 1071 Malazgirt zaferinden çok önce ayak basarlar. İslâm orduları, 651 yılında Erzurum’a kadar gelir. Hz. Ömer devrinde Anadolu’nun güneyinin bir bölümü fethedilir; Tarsus, Malatya ve Erzurum hattının güneyindeki bölge İslâm’la tanışır.7 İlk Türk-İslâm devleti ise Karahanlılar kabul edilir. İslâmiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Dönemi’nin ilk olgun eseri Karahanlılar dönemine ait Kutadgu Bilig’de sarayın bilge hashâcibi Balasagunlu Yusuf, “Küvençim avınçım sevinçim kamuğ Sevinçin içine turur ay Uluğ”8 der. Divânü Lügati’t-Türk, Atabetü’l-Hakâyık ve Divân-ı Hikmet İslâmî Dönem’e geçişin diğer üç önemli eseridir. Bu eserlerde şekil, tür, ölçü ve muhteva bakımından milli ve İslâmî unsurlar bir aradadır. X. ve XIII. asır arasında Anadolu sahasında Haçlı seferleri ve Moğol istilâsı gibi iki büyük olay cereyan eder. 1071’de Anadolu’nun süratle fethi, Hristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen İznik’in 1075’te fethedilerek Selçuklu Devleti’nin başkenti 5 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, 15.b., İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1995, s. 121. 6 Muhammed Hamidullah’a göre Ammar bin Yasir’in annesi ilk kadın şehid Sümeyye bir Türk’tür. Mustafa Kara, Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları, 2.b., İstanbul: Dergah Yayınları, 2010, ss. 14-15. 7 a. yer 8 Bilal Kemikli, Türk İslam Edebiyatı Giriş, 2.b., Bursa: Emin Yayınları, 2011, ss. 42-43. 2 yapılması Hristiyan dünyasını rahatsız eder. 1096’da düzenledikleri ilk seferle Haçlılar bu şehri geri alırlar. XIII. yüzyılın en büyük istilâ ve katliâmı olan Moğol istilâsı ise insanların Orta Doğu ve Anadolu’ya sığınmalarına sebep olur.9 Nihayet Anadolu mayasını10 çalacak olan Hoca Ahmet Yesevî’nin, “Muhabbetin burâkına binip yürüyen, Öyle âşık tarikatte cevlan kılan, Sır şarabını içip ezelde ruhu kanan, Aşk bâğında neva kılıp yürür olur.” dediği hikmetleri11 ile beraber dervişleri de Türkistan’dan Anadolu’ya yürüyenler arasındadır.12 Moğol zulmünden kaçan Müslümanlar, Selçuklu fetihleri ile Balkanlara doğru sığınma yeri arayan Rumların boşalttığı ıssız toprakları şenlendirir. Anadolu, Malazgirt zaferinden sonra gerçekleşen ilk göç dalgasına Moğol hareketi ile ikinci kez şahit olur. Moğol istilâsı ve Haçlı seferleri gibi ters istikametlerden gelen Putperest ve Hristiyan akınları farklı sıkıntılara yol açar. Müslüman, Hristiyan ve Putperestlerin savaş alanı manzarasındaki Anadolu’ya İslâm kültürüyle birlikte tasavvufî düşünce ve yaşama biçimi de gelir. İslâm kültür ve medeniyetinin önemli unsurlarından biri de tasavvuftur. Yüzlerce tarifi yapılan tasavvuf; ilim, fikir, felsefe ve sanat hayatı ile iç içedir.13 Ahmet Yesevî’nin kurucusu olduğu dinî-tasavvufî Türk edebiyatı eserleri başta olmak üzere, XI. yüzyıl ve sonrasındaki yaklaşık bin yıllık süreçte Türk milletinin dinî telakkîleri pek çok edebî eserine yansır. Çalışmamıza konu olan mecmuada da İslâm inancı ve tasavvufî neşve edebiyatın temel dinamiği durumundadır. Tasavvuf ve tekke düşüncesinin tarîkatlar adıyla mektepleşmesi ve kurumlaşması XII. ve XIV. asrı içine alan zaman dilimine rastlar. Bugün İslâm dünyasında yaygın olan tarîkatların kurucularının büyük çoğunluğu bu asırlarda yaşamışlardır.14 Tarîkatlar da tıpkı mezhepler gibi kurucu şahsiyetlerin vefatından sonra yavaş yavaş şekillenir. Tarîkatlar Selçuklu döneminde şekillenmeye başlar. 9 Kara, a.g.e., s. 15. 10 Anadolu mayası hakkında değerlendirme için bkz.: Yalçın Koç, Anadolu Mayası, 4.b., Ankara: Cedit Neşriyat, 2014. 11 Ahmet Yesevî, Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler, haz. Kemal Eraslan, 4.b., Ankara: Kültür Bakanlığı, 2000, s. 257. 12 M. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 13.b., Ankara: Akçağ Yayınları, 2013, s. 134. 13 Kara, a.g.e., s. 15. 14 Kara, a.g.e., s. 46. 3 Bazı tarîkatlar Anadolu dışında kurulup sonraki yıllarda Anadolu’ya gelir; bazıları da Anadolu’da kurularak sonradan İslâm ülkelerine doğru yayılır. Buna göre Anadolu dışında kurulup Anadolu’ya gelen tarîkatlar şunlardır: Kâzerûniyye, Kâdiriyye, Rifâiyye, Sa’diyye, Nakşibendiyye, Halvetiyye, Zeyniyye. Anadolu dışında kurulup Anadolu’ya gelemeyen tarîkatler ise şunlardır: Yeseviyye, Medyeniyye, Kübreviyye, Suhreverdiyye, Çeştiyye, Şâzeliyye, Bedeviyye, Desûkiyye. Kâzerûniyye ve Zeyniyye XVI. asırdan itibaren tarih sahnesinden çekilmeye başlar. Şâzeliyye ve Bedeviyye sonraki yüzyıllarda Anadolu’ya gelir fakat İstanbul haricine pek çıkamaz. Anadolu; Yesevî, Kübrevî ve Suhreverdî dervişlerinden birçoğunu tanırsa da bu tarîkatlar Anadolu sahasında müessese olarak tutunamazlar. Anadolu’da kurulan tarîkatlar ise Bektaşiyye, Mevleviyye ve Bayramiyye’dir. 15 Bayramiyye, Somuncu Baba diye bilinen Hamideddîn-i Aksarayî’nin (ö.1412) müridi Hacı Bayram Velî tarafından kurulmuştur. Hayatının son yıllarını Bursa’da geçiren Hızır Dede (ö.1580) onun müridlerindendir. Hızır Dede Üftâde’yi, Üftâde Aziz Mahmud Hüdâyî’yi yetiştirmiş, böylece Bayramiyye’nin bir kolu Celvetiyye kurulmuştur.16 İsmail Hakkı Bursevî, Celvetiyye’nin otuz ikinci ve son şeyhidir.17 Yüzyıllar içinde şekillenen tasavvufî ekoller beraberinde bir edebî birikimi de vücuda getirir. Dinî-tasavvufî Türk edebiyatı veya tekke edebiyatı olarak adlandırılan bu gelenekte sanatın amacı bilgi vermek, öğretmek ve düşündürmektir. Halk şiiri ve divan şiirinden nazım şekillerinin kullanıldığı bu gelenekte nazım birimi olarak beyit, bent veya dörtlük kullanılır. Şiirlerde ritim, aruz ve hece ölçüsü ile sağlanır. Gazel, mesnevi ve koşma en çok kullanılan nazım şekilleridir. Tekke edebiyatı, millî ölçü ve ahenk ile ortak İslâmî kültür içinde gelişen nazım şekli, türü ve ölçüsünü pek çok edebî üründe harmanlamış bir gelenektir.18 Tarîkat müessesesi etrafında şekillenen dinî edebiyatın kaynağı Kur’an ve hadis yanında bunlara dayanan tefsir, fıkıh ve kelâmdır. Bu kaynaklardan esinlenen dinî eserler şunlardır: tevhid, münâcât, Esma-i Hüsnâ şerhleri ve muammâları, na’t, Mi‘râciye, mevlid, siyer, hilye ve şemâil, kırk, yüz ve bin hadis çevirileri, çeharyâra övgü, Hz. Ali’ye ve on iki imama övgü, Kasîde-i Bürde ve Bür’e çevirileri, iman ve 15 Kara, a.g.e., ss. 13-16. 16 Kara, a.g.e., s. 28. 17 Ali Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001, C. XXIII, s. 103. 18 Bilal Kemikli, Dost İlinden Gelen Ses, İstanbul: Kitabevi Yayınları, ss. 24-25. 4 itikatla ilgili eserler, mersiye, maktel, enbiyâ kıssaları, mev’ıza, mu’cizeler ve dinî kasîdelerin çevirileri ve yorumları. Tasavvufî eserler ise başlıca şu bölümlere ayrılabilir: a) Tasavvufî terimleri açıklayan eserler; b) Tasavavufu, tarîkatların esaslarını, âdâb ve erkânını anlatan öğretici nitelikteki eserler; c) Evliya tezkireleri, tabakât ve menâkıb kitapları; d) Tasavvufî neşve içinde yazılmış ilâhîler, nefes, nutuk, devriye19 ve şathiye türündeki tekke şiirleri. XIII. yüzyılda Hoca Ahmet Yesevî ile başlayıp divan ve halk edebiyatı ile beraber varlığını sürdüren dinî-tasavvufî Türk edebiyatı, sosyal değişmelerin hızlandığı, siyasi-ideolojik kutuplaşmaların olduğu XIX. yüzyıldan itibaren zayıflar.20 Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda Batı medeniyeti dairesini resmî olarak benimsemesi Türk edebiyatında ikinci büyük değişimi meydana getirir. Türk edebiyatı, edebî eserler ışığında; İslâmiyet Öncesi Türk Edebiyatı Dönemi, İslâmiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Dönemi ve Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Dönemi olarak üçe ayrılmıştır. Türk edebiyatı Çağatay, Azerî ve Osmanlı sahası olmak üzere üç büyük coğrafi ve kültürel sahada eserler vermiştir. Orta Asya’dan batıya ve Anadolu’ya yönelen Türkler burada Türkçenin Batı kolunu meydana getirir. Batı Türkçesi sırasıyla Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Çağdaş Türkçe olarak üç evreye ayrılır. Üzerinde çalıştığımız mecmua, İslâmiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Dönemi’nde, Batı Türkçesinin ikinci evresinde, H.1121/ M.1709 yılında yazılmıştır. Osmanlı sahasında yazılan, İsmail Hakkı Bursevî’ye (1653-1725) ait mecmuanın anlaşılmasında müellifin yaşadığı devrin, eseri şekillendiren atmosferin genel hatlarıyla değerlendirilmesi yararlı olacaktır. 19 Levend, a.g.e., s. 121. 20 Kemikli, Dost İlinden Gelen Ses, s. 25. 5 BİRİNCİ BÖLÜM İSMAİL HAKKI BURSEVÎ VE DÖNEMİ I. XVII. VE XVIII. YÜZYILDA OSMANLI SİYASİ VE KÜLTÜREL HAYATINA GENEL BAKIŞ A. Siyasi Olaylar: Osmanlı Devleti için XVII. yüzyıl siyasi açıdan bir “duraklama devri”dir. Asrın ikinci yarısında bazı yerler ele geçirilmekle beraber, devletin asıl gayreti genellikle mevcut toprakların muhafazası hususuna yönelmiştir. Pek çok iç isyan, çocuk padişahlar, bir kısmı yeteneksiz vezir ve idareciler, saray kadınlarının, saray ve ocak ağalarının baskıları, pek uzun süren savaşlar hep bu asırda görülür.21 Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılın ilk yarısı sosyal bir buhran sonucu ortaya çıkan, devlet teşkilâtında bozulma ve otoritenin zayıflaması ile giderek büyüyen Celâlî İsyanlarını bastırmakla geçer. Sultan IV. Murat’ın idareyi bizzat ele aldığı dönem ve onun sağladığı disiplinin etkisiyle Sultan İbrahim dönemi nisbeten sakin geçer.22 IV. Mehmed, babası Sultan İbrahim’in âsîler tarafından tahttan indirilmesi üzerine 1648’de yedi yaşında iken padişah olur.23 En genç padişah olan IV. Mehmed’in saltanatının Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlığına kadar olan ilk sekiz yıllık devresinde Anadolu yine karışıklıklar içine düşerek birçok yerde mahallî âsîler ortaya çıkar. IV. Mehmed’in annesi Valide Hatice Turhan Sultan’ın öngörüsü ile Köprülü Mehmed Paşa'nın devletin selâmeti için pazarlıkla sadârete getirildiği 1656 yılı, devlet otoritesinin yeniden sağlanmaya başlandığı tarih kabul edilir. Devlet idaresinde ön safta yer alan Köprülülerin vezâreti döneminde siyasi ve askerî disiplin sağlandıktan sonra Avrupa’daki bazı topraklar geri alınır.24 Bu ilerlemeler Osmanlı gazâ gücünü yeniden hızlandırır, 1683’teki II. Viyana kuşatması ile de doruk noktasına ulaşır. Ancak başarısızlıkla sonuçlanan bu kuşatma ve 21 Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011, C. IV, s. 2308. 22 Mücteba İlgürel, “Celâlî İsyanları”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993, C. VII, ss. 254-256. 23 Cezar, a.g.e, ss. 2000-2002. 24 Mücteba İlgürel, “Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2002, C. XXVI, ss. 260-263.; Cezar, a.g.e, s. 2005. 6 sonrası Osmanlılar için tam bir felâket olur.25 Osmanlılar bu uzun mücadeleler sırasında ilk defa karşılarında geniş bir cephe bulur. 1687’de tahta geçen II. Süleyman’ın dönemi iç karışıklıklarla mücadele ve kaybedilen yerlerin çoğunun Köprülü Fazıl Mustafa Paşa tarafından geri alınması şeklinde geçer.26 II. Ahmet’in 1691’de başlayan ve kısa süren padişahlık döneminde de başarısızlıklar devam eder.27 1695’te tahta geçen II. Mustafa ordusunun başında bizzat sefere çıkan son padişahtır. II. Mustafa, 1695 ve 1696 yıllarında Avusturya üzerine iki defa sefer düzenler. Ordunun manevî gücünü desteklemek maksadıyla İsmail Hakkı Bursevî de bu seferlere iştirak eder.28 Osmanlı ordusu Avusturya’ya karşı Macaristan’da bazı başarılar elde eder. Zaferin etkisiyle Avusturya’nın barış teklifini kabul etmeyen II. Mustafa 1697’de üçüncü ve sonuncu Avusturya seferine çıkar fakat yenilen taraf Osmanlı ordusu olur. 29 Osmanlı Devleti, Kutsal İttifak devletleri Venedik, Avusturya, Rusya, Lehistan ve Malta ile topyekün olarak batı sınırlarında cereyan eden ve on altı yıl süren bu savaşlarda önemli ölçüde sarsılır.30 Kutsal İttifak devletleriyle yaptığı savaşları kaybedince barış antlaşmasına razı olur. 1699’daki Karlofça Antlaşması, Osmanlıların 1526’dan bu yana mücadele verip genişlettikleri sınır bölgelerinin elden çıkması ile sonuçlanır.31 1700’de Ruslarla imzalanan İstanbul Antlaşması ile Ruslar Karadeniz’e inme politikasında ilk adımı atar. Bu iki antlaşmayla Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi’ne girer, Avrupalılar savunmadan karşı saldırıya geçer.32 Savaşlardaki başarısızlıklar ve kaybedilen topraklar nedeniyle genel bir memnuniyetsizlik meydana gelir. Çıkan ayaklanmalar neticesinde 1703’te Edirne Vakası ile II. Mustafa tahttan indirilerek III. Ahmed tahta çıkarılır.33 Karlofça’nın rövanşını alma fikri Osmanlı devlet adamlarının zihninden asla silinmez. Rusların kuzeyden hareketlenmesi, Osmanlı sınırlarındaki ağır tahrikleri ve 25 Feridun Emecen, “Osmanlılar: Siyasi Tarih”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2007, C. XXXIII, s. 495. 26 Abdülkadir Özcan, “Süleyman II”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2010, C. XXXVIII, ss. 75-79. 27 Mücteba İlgürel, “Ahmed II”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1989, C. II, s. 34. 28 Namlı, a.g.m., s. 102. 29 Bilgehan Pamuk vd., Osmanlı Tarihi El Kitabı, ed. Tufan Gündüz, 3.b., Ankara: Grafiker Yayınları, 2013, ss. 336-337. 30 Emecen,a.g.m., ss. 495-496; Pamuk vd., a.g.e., s. 338. 31 Emecen, a.g.m., s. 495. 32 Pamuk vd., a.g.e., ss. 340-341. 33 Pamuk vd., a.g.e., s. 343; Emecen, a.g.m., ss. 495-496. 7 Lehistan meselesi Osmanlıları yeni bir sefere sürükler. Baltacı Mehmed Paşa 1711’de Rusları durdurur, Prut Zaferi’ni kazanır. Ardından Venedik ve Avusturya ile savaşlar yapılır. Venediklilere karşı başarı kazanılır, kaybedilen Mora yarımadası ve bazı Ege adaları geri alınır. Osmanlılara yeni ümitler veren bu hızlı zafer neticesinde kaybedilen Macar topraklarını geri alma, hatta Roma’yı ele geçirme niyeti gündeme gelir. 1716’da Avusturya’nın ilan ettiği savaş Osmanlı aleyhine döner, Belgrad Kalesi kaybedilir. 1718 Pasarofça Antlaşması ile Temeşvar bölgesi, Küçük Eflak ve Belgrad Avusturya’ya bırakılır. Böylece XVI. yüzyıldan beri elde tutulan ve parça parça elden çıkan Macaristan tamamen kaybedilir. Osmanlılar bu devrede, her şeyin artık savaşla kazanılamayacağını ve diplomasinin önemini anlamaya başlarlar.34 Osmanlı erkânı ilk defa savaştan çok barışı kurmak amacıyla Avrupa siyasetiyle yakından ilgilenmeye başlar. Pasarofça sonrası Damat İbrahim Paşa sadâretinde Avrupa’ya gönderilen elçiler yalnızca diplomatik ve ticari görüşmeler yapmazlar; Avrupa diplomasisi, kültürü, sanatı, sanayisi, tarımıyla birlikte askerî ve teknolojik gücü hakkında bilgi edinmeye ve bunu rapor halinde sunmaya başlarlar.35 Batı kültür ve medeniyetine ilgi artar. 1718’den 1730’a kadar nisbeten müreffeh bir dönem yaşanır. Sonradan “Lâle Devri” denen bu dönemde teknik bazı ilerlemeler kaydedilir.36 XVII. yüzyılda idari ve sosyal hayat gerilediği halde kültür, sanat ve edebiyat hayatı alıştığı yükselişe devam eder. Geçen klasik asırda atılan temellerin ve varılan seviyenin sağlamlığından Osmanlı medeniyeti idari, askerî, ekonomik ve sosyal bir gerileme devresine girildiğini hissetmez.37 34 Emecen, a.g.m., s. 496. 35 Pamuk vd., a.g.e., ss. 340-341 36 Emecen, a.g.m., s. 496. 37 Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. II, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2004, s. 64; Gencay Zavotçu, Eski Türk Edebiyatı: Yüzyıllara Göre Nazım ve Nesir, Ankara: Aydın Kitabevi, 2005, s. 128. 8 B. Devrin Kültür-Sanat Hayatı ve Bursevî: 1. Mimari ve Mecmû‘a-i Hakkî ’ye yansıyanlar: Mimaride ve süsleme sanatlarında XVII. yüzyılın başlarında Sultan Ahmed Camisi; yüzyılın ikinci yarısında ise Yeni Cami, Bağdad ve Revan köşkleri birer şaheser olarak yükselir.38 Klasik mimarinin etkisi XVII. yüzyılın ortalarına kadar sürer. Yeni Cami, diğer adıyla Valide Sultan Camisi klasik tarzda inşa edilir. Şehrin en hareketli ticari merkezi Eminönü’nde yer alan mabed, valide sultanlar tarafından yaptırılan camiler arasında büyüklüğü ve yeri itibarıyla en seçkinidir. Valide sultanların en etkilileri Yeni Cami’nin yapımına katkıda bulunan üç kadındır. 1598’de Safiye Sultan’ın başlattığı inşaatın ikinci bânîsi Kösem Mahpeyker Sultan’dır. Onun ölümü üzerine gelini Hatice Turhan Sultan inşaatı büyük bir hızla yeniden başlatarak 1663’te Yeni Cami’yi tamamlatır ve yanına ünlü Mısır Çarşısı’nı yaptırır. Yeni Cami büyüklüğü, külliyesi ve yapılarının uyumu ile dikkati çekerken valide sultanların güçlerini, bânîliklerini ve kendilerini hayır işlerine adayışlarını da yansıtır.39 Klasik Osmanlı mimarisinin son ve Lâle Devri’nin en önemli örneği olan Yeni Valide Camisi’ni ise, III. Ahmed’in annesi Gülnûş Emetullah Sultan yaptırır.40 İsmail Hakkı Bursevî çalıştığımız bu mecmuasında eserin inşâsıyla ilgili ebced hesabıyla şu tarihi düşürmüştür: TÀríò-i CÀmiè-i Cedíd-i VÀlide SulùÀn: Çü elif dÀòil olup rÀst didüm tÀríòin “CÀmiè-i VÀlide SulùÀn ola Beyt-i Maèmÿr” 1121 41 Bursevî’nin, mecmuayı yazdığı yıllarda inşâsı tamamlanan başka mimari eserlere de tarih düşürdüğünü görüyoruz. III. Ahmet döneminde yapılan, İstanbul’da 38 Banarlı, a.g.e., s. 650. 39 Esin Atıl, “Osmanlı Sanatı ve Mimarîsi”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C. II., ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi(IRCICA), 1998, ss. 468-469. 40 “Diğer valide sultan külliyelerinden ayırt edilebilmesi için bu isimle anılan külliye, Üsküdar’da XVIII. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Üsküdar İskele Meydanı’nın sol tarafında yer almaktadır. Cami, sıbyan mektebi, imaret, türbe, hazîre, sebil, çeşmeler, abdest muslukları, helâlar, su haznesi, gusülhâne, meşruta, dükkânlar ve hünkâr kasrından meydana gelen külliyenin inşasına 23 Şâban 1120 (7 Kasım 1708) tarihinde başlanmış, 15 Muharrem 1123’te (5 Mart 1711) ibadete açılan camiden sonra diğer yapıların inşasına devam edilmiştir. Caminin inşa kitâbesi 1122 (1710) tarihini taşır.” Tülay Sezgin Orman, “Yeni Vâlide Külliyesi”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2013, C. XLIII, s. 433; Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, İstanbul: Ak Kitabevi, 1964, s. 170. 41 İsmail Hakkı Bursevî, Mecmû'a-i Hakkî, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, TY, No. E. H.1790, vr. 127b. 9 klasik Osmanlı üslûbunun son temsilcilerinden olan Çorlulu Ali Paşa Külliyesi’nin inşâsı için de mecmuada şu tarih vardır:42 Áãaf-ı ÒÀn-ı Aómed-i Cem-cÀh èAli Paşa-yı muèallÀ-der-gÀh … Didi Óaúúí bi-óarf-i cevher-dÀr “Tekyede gel idelüm õikrullÀh” 1120 43 Yine külliyenin imârethanesi için şu mısra ile tarih düşürür: TÀríò-i èimÀret-i èAlí Paşa el-Vezír44 vehüve tÀríòu nÀdir: “TaèÀmünÀ mebõÿlün limen ekele” Hükümdarlık dönemlerinin hatırasını yaşatacak yapılara bir katkıda bulunamayan sultanlar ise bu dönemde Topkapı Sarayı’nın Boğaz’a, Haliç’e ve Marmara’ya hâkim bir noktasına son derece ahenkli ve süslü Bağdat ve Revan köşklerini yaptırırlar. Yüzyılın ikinci yarısında üretilen eserlerde kalite orjinallik ve miktar yönünden görülen gerileme III. Ahmet’in saltanat döneminde tersine döner. Sultan’ın maiyetiyle birlikte 1718’de Edirne’den İstanbul’a dönmesiyle başlayan ve 1730 Patrona Halil İsyanı ile son bulan Lâle Devri, Osmanlı sanatının ikinci klasik dönemidir. Nisbeten bir barış dönemi olan Lâle Devri’nde Viyana ve Paris’te kurulan elçilikler sanat geleneklerinin alışverşini sağlar. Avrupa’da Türk tarzı moda olur, rokoko temaları Osmanlı süslemesine girmeye başlar. Boğaz ve Haliç kıyılarında inşâ edilen yalılar, Haliç kıyısındaki Aynalıkavak Kasrı, şehrin meydanlarını süsleyen bir grup çeşmenin yanında Topkapı Sarayı önündeki III. Ahmet Çesmesi sarayın mimar ve süsleme sanatçılarınca tasarlanarak yapılır. III. Ahmet, biri Yeni Cami muvakkithânesi 42 a.yer 43 Çorlulu Ali Paşa Külliyesi 1707-1709 yılları arasında kurulmuştur. Cami, tekke, medrese (dârülhadis), kütüphane, hazîre ve meşrutalardan oluşan külliyenin ilk önce aynı zamanda tekkenin tevhidhânesi olarak kullanıldığı anlaşılan camisi, bir yıl sonra da diğer bölümleri inşa edilmiştir. M. Baha Tanman, “Çorlulu Ali Paşa Külliyesi”, DİA, C. VIII, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1993, ss. 371-373; Koçu, a.g.e., ss. 168- 169. 44 Tanman, a.g.m, ss. 371-373. 10 karşısında45 diğeri 1718’de Topkapı Sarayı üçüncü avlusuna, içinde geniş bir yazma koleksiyonu bulunan iki kütüphane binası da yaptırır.46 2. XVII. ve XVIII. asırlarda Osmanlılarda musikî: Osmanlı musikîsi II. Murad’dan sonra ikinci parlak dönemini XVII. yüzyıldaki IV. Murad ile IV. Mehmed çağlarında yaşar. Köprülüler Devri de denilen devletin nispeten dirayetli olduğu bu dönemde musikîde ekol sayılabilecek bir dönem yaşanır. Hüseynî ve segâh makamlarını çok seven bir bestekâr olan IV. Murad, büyük ilim adamlarının yanında Solakzâde, Âmâ Kadri, Benli Hasan Ağa; neyzen ve çengî Yusuf Dede, Derviş Ömer ve Koca Osman Ağa gibi büyük bestekârlara çevresini açar. Bağdad ve Revan seferlerinden dönüşte en ünlüleri Şeştârî Murad Ağa olan değerli Âzerî musikîcileri İstanbul’a getirerek himaye eder.47 IV. Mehmed döneminde Hâfız Post, Buhûrîzâde Mustafa Itrî gibi Türk klasik musikîsini zirveye ulaştıran dehâlar ortaya çıkar.48 Taşçızâde Recep Çelebi, büyük dinî eserler bestekârı Şîruganî, Seyyid Nuh, Yahya Nazîm gibi büyük bestekârlarla musikî bilgini Ali Ufkî Bey sultanın çevresini oluşturan diğer önemli isimlerdir. Asıl adı Alberto Bobowsky olan Leh mühtedisi Ali Ufkî’nin, o çağın Batı notasını ters yöne çevirerek yazdığı Mecmû‘a-i Sâz ü Söz’de 15. yüzyıldan kendi çağına kadar gelen pek çok Osmanlı musikîsi eserini toplaması bakımından özel bir yeri vardır. II Ahmed’in Enderûn’ununda yetişen, III. Ahmed’in Boğdan voyvodalığına tayin ettiği Romen prensi Dimitri Kantemir ise Edvâr’ında, geliştirdiği ebced nota yazısıyla üç yüz elli saz eserini yazıp unutulmaktan kurtarır. IV. Mehmed dönemi aynı zamanda medrese-tarikat çatışmasında Kadızâdelilerin Mevlevî semâını ve diğer mûsikîli ayinleri on sekiz sene yasaklatmayı başardıkları bir devirdir. Lâle Devri’ne gelindiğinde Galata Mevlevîhânesi postnişîni büyük dini eserler bestekârı Kutbünnâyî Osman Dede yetişir. Devrin yaşama sevincini şiirde Nedim temsil ettiği gibi musikîde de Mustafa Çavuş temsil eder.49 45 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, 6. b., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, C. V, s. 327. 46 Atıl, a.g.m., ss. 469-471. 47 Çinuçen Tanrıkorur, “Osmanlı Mûsikîsi”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C. II, ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi(IRCICA), 1998, s. 507. 48 Banarlı, a.g.e., s. 650. 49 Tanrıkorur, a.g.m., s. 508. 11 Bursevî de yaşadığı devirde musikîden uzak kalmaz. Şiirlerinden bir kısmını, Hüdâyî’nin bazı ilâhîlerini besteler. Bestelenen bazı ilâhîleri dergâhlarda okunur. Sonraki dönemlerde ilâhî ve güfteleri farklı musikîşinaslar tarafından bestelenmeye devam eder.50 3. Hat sanatı ve Bursevî: Hat sanatında bu devirde aklâm-ı sittede çığır açmış meşhur hattat Hafız Osman (ö.1698) yetişir. Derviş Ali’nin talebesi olan Hafız Osman; Suyolcuzâde Mustafa Efendi’den yazı, Hattat Şeyh Hamidullah’ın talebesi Nefeszâde İsmail Efendi’den de yazının inceliklerini öğrenir.51 Hafız Osman; Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmed, İbrahim Rodosîzade,52 Bursa Ulu Cami imamı ve Orhan Camii hatibi İbrahim b. Mustafa (Kürtzade)53 ile İsmail Hakkı Bursevî54 gibi birçok çok ismin hüsn-i hat hocasıdır. Hat silsilesi, Hafız Osman’ın pek çok öğrencisi vesilesiyle günümüze kadar iki koldan intikal etmiştir.55 4. Bursevî’nin döneminde edebî hayat: Edebiyat alanında XVII. asırda en parlak inkişaf Âşık edebiyatı vadisinde olur; Âşık Ömer, Gevherî, Kâtibî, Kuloğlu, Âşık, Âşık Hasan, Gâzî, Üsküdarî, Demircioğlu, Seyyâhî ve Kayıkçı Kul Mustafa gibi bir kısmı geniş tesirli çok sayıda saz şairi görülür. XVII. asırda dinî- tasavvufî Türk edebiyatı Türk musikîsi ve raksın eşlik ettiği ilâhîlerin tekkelerden yayıldığı bir ortamda gelişir. Yunus tarzı hece ile söylenen ilâhîler bu asırdan başlayarak Mevlevîler arasında da itibar kazanır. Bu yüzyılda tekkelerin sayısı gittikçe artar.56 50 Ali Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayışı, İstanbul: İnsan Yayınları, 2001, s. 164. 51 Uzunçarşılı, a.g.e, C. IV, s. 558. 52 Muhittin Serin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, İstanbul: Kubbealtı Neştiyâtı,1999, s. 121. 53 Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul: Yayın Matbacılık, t.y., s. 138; Müstakimzâde Süleyman Sadettin,Tuhfe-i Hattâtîn,İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2014, s. 43. 54 Namlı, a.g.e., s. 39. 55 Serin, a.g.e., s. 43. 56 Abdurrahman Güzel, Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatı, 3.b., Ankara: Akçağ Yayınları, 2006, ss. 94-95. 12 Asrın başında İstanbul’da Celvetiyye’nin kurucusu Aziz Mahmud Hüdâyî, sonunda ise Bursa’da Niyâzî-i Mısrî gibi şair tasavvuf büyükleri yetişir.57 Osmanlılarda Ehl-i Sünnet çerçevesine sadık en dikkate değer bu iki temsilcisinin vahdet-i vücut nazariyesiyle şekillenen yüksek tasavvufî geleneğini İsmail Hakkı Bursevî’nin sürdürdüğü söylenebilir. Yazıldığı dönemden günümüze kadar çok zikredilen tutulan Ruhu’l-Beyân adlı tasavvufî tefsiri Bursevî’nin vahdet-i vücut anlayışının en iyi belgesidir.58 XVII. asır dinî- tasavvufî Türk edebiyatının diğer bazı şairleri ise şunlardır: Âdem Dede, Zelîlî, Adlî, Zâkirî, Lâmekânî Hüseyin Derviş Osman, Ahîzâde Hüseyin, Şeyhî, Fakir Ednâ, Kul Budalâ, Kul Mustafa, Abdülahad Nuri, Akkirmanlı Nakşî, Oğlanlar Şeyhi İbrahim, Zâkirzâde Abdullah Bîçâre, Câhidî, Sarı Abdullah, Elmalılı Sinan Ümmî, Gedâ Muslu, Yeşil Abdal, Dedemoğlu, Kul Hasan, Derviş Mehmed, Caferoğlu, Kul Nesimî, Ümmisinanzâde Hasan, Divitçizâde Mehmet Tâlib, Derviş Himmetî, Sun’ullah Gaybî, Abdülkerim Fethî, Şeyh Mehmed Nazmî, Abdülhay, Himmetzâde, Abdullah Abdî, Hasan Kenzî, Abdurrahman Vâlî, İbrahim Nakşî.59 XVIII. yüzyılda dinî-tasavvufî Türk edebiyatı genel bir duraklama ve gerileme hayatı içindedir. Kendi sahası içinde Şeyh Galip hariç eskisi kadar güzel eser verenler görülmez. Sûfî şairler İstanbul, Bursa, İzmir gibi illerdeki tarîkat çevrelerinde Yunus geleneğini devam ettirirler. Tekrarlanan ilâhîler zaman zaman güzel, âhenkli ve samimi olsa da çoğunlukla her tür söyleyiş sanatından uzaktır. Vezin ve kafiye aksaklıkları içinde genellikle kültürsüz söyleyişlerdir. İlâhî cönklerini dolduran manzumelerde Yunus Emre ve takipçilerinin şiirleri vardır. Halk cönklerinde Pir Sultan Abdal tesiri ile Bektaşî-Alevî nefeslerinin zenginliği dikkati çeker. Bu yüzyılda Bursa’da İsmail Hakkı Bursevî, Edirne’de Gülşenî Dergâhı şeyhi Sezâî, Keşanlı Şeyh Zâtî, Üsküdarlı Şeyh Zekâî gibi sûfî şairlerin yanında en tanınmış, hayatları ve eserleri etrafında menkıbeler oluşmuş iki önemli mutasavvıf Diyarbakırlı Ahmed Mürşidî ve Erzurumlu İbrahim Hakkı’dır. Mehmed Nasûhî, Mahvî, Mahmud, Hasan Senâî, Mustafa Azbî, Mustafa Nüzûlî, Neccarzâde Şeyh Rıza, Celâleddin-i Uşşâkî, Mehmed Salih Sahvî, Kul Şükrü, Şîrî, Şâhî, Derûn Abdal, Derviş Ahmed, Gurbî, Kasım Dede, Ahmed Mürşidî, Üsküdarlı 57 Banarlı, a.g.e., ss. 651-653. 58 Ahmet Yaşar Ocak,“Düşünce Hayatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C. II, ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), 1998, s.192. 59 Güzel, a.g.e., s. 95. 13 Hâşim, Tekirdağlı Mehmed Fahreddin Fahrî, Selâmî, Şeyh Halil Kaygulu asrın diğer bazı sûfî şairleridir.60 Bursevî’nin yaşadığı dönemde klasik Türk şiiri teknik, ahenk ve zariflik bakımından olgunluk çağına ulaşıp çağdaş İran şiirini geride bırakır. Kaside alanında Nef’î (ö.1635), rubâîde Azmîzâde Hâletî, gazelde Şeyhülislâm Yahya (1561-1644), Şeyhülislâm Bahâî (1601-1653), Nâilî (ö.1666) ve Neşâtî (ö. 1674) gibi büyük isimler yetişir. Mesneviye yeni konular getiren Nevîzâde Atâî (1583-1635) ve asrın ikinci yarısında hikemî tarzıyla çığır açan Nâbî (1672-1712) devrin zirve isimleridir. Bu şairlerin yanında Sâbit, Fehîm, Nâdirî, Râmî Mehmed Paşa, Fasîh, Riyâzî, Vecdî, Sabrî gibi birçok isim klasik Türk şiirine yön veren şairlerdir. Devrin hükümdarlarından I. Ahmed (Bahtî), II. Osman (Fâris), IV. Murad (Murâdî) ve IV. Mehmed (Vefâî) şiirler söylemişler, aynı zamanda âlim ve şairleri himâye etmişlerdir.61 Nesir alanında Veysî ve Nergisî sanatlı nesrin en önemli iki temsilcisidir. Devrin önemli ilim adamı Kâtip Çelebi’nin coğrafya, tarih ve bibliyografya alanındaki eserleri, Peçevî, Nâimâ ve Koçi Bey’in tarihleri, Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’si, Riyâzî ve Fâizî’nin tezkîreleri dönemin unutulmaz mensur eserleridir.62 XVIII. asırda dilin ve edebiyatın merkezi İstanbul olmakla beraber, Edirne, Bursa gibi uzak beldelerde ve birçok Balkan şehirlerinde divan edebiyatı olarak da halk edebiyatı olarak da edebi hayat canlı ve hareketlidir. Sosyal hayatın akisleri ise her iki edebiyatta da hissedilir dereceyi bulur.63 Devrinin büyük hattat üstadı Hattat Osman’dan yazı meşk ederek bu Türk sanatını iyi öğrenen Sultan III. Ahmed (Ahmedî ve Necîb) (1673-1736) hem hattat hem de şairdir. Lâle Devri’nin canlı şairi Nedîm (1681-1730) şarkı ve murabba türünün en parlak ismidir. Seyyid Vehbî, Neylî, Sâlim, Nazîm, Nevres, Ali İzzet Paşa, Osmanzâde Tâ’ib64, Kâmî ve Râsih65 Bursevî’yle aynı dönemde yaşamış diğer önemli şairlerdir. Mutasavvıf, müellif, müfessir, şârih ve şair kimliğinin yanında hat ve mûsikî sanatlarıyla da ilgilenen, devrin siyasi ve kültürel hayatı içerisinde önemli bir simâ olan 60 a.yer 61 Banarlı, a.g.e., ss. 651-653. 62 Banarlı, a.g.e., ss. 679-683. 63 Banarlı, a.g.e., ss. 750-765. 64 Zavotçu, a.g.e., ss. 167-179. 65 Banarlı, a.g.e., ss. 679-683. 14 müellifin hayatını ve sanatını genel hatlarıyla tanımak eserin anlaşılmasına katkı sunacaktır. II. İSMAİL HAKKI BURSEVÎ A. Hayatı: 1. Bursevî’nin hayatının anlatıldığı kaynaklar: İsmail Hakkı’ya dair çalışmalar Tamâmü’l-Feyz ve Silsilenâme-i Celvetî başta olmak üzere varidat ve şerhlerine dair eserleri, mecmuaları ile diğer bazı eserlerinde kendisinin verdiği bilgilere dayanır.66 İsmail Hakkı’nın kendi muasırlarının kaleme aldığı Safâyî Tezkîresi ve Sâlim Tezkiresi’nde kısaca hayatı, bazı eserleri ve şiirlerinden örnekler yer almaktadır.67 Bu tezkirelerin zeyli Fatîn Davut’un Hâtimetü’l-eş‘âr’ında ve Sâlim Tezkiresi’ne zeyil olarak hazırlanan fakat tamamlanamayan Hüseyin Râmiz’in Adâb-ı Zurafâ’sında da İsmail Hakkı’ya yer verilmiştir.68 İsmâil Beliğ’in Nuhbetü’l-âsâr li-zeyli Zübdeti’l-eş‘âr69, Şeyhî Mehmed Efendi’nin Vakâyiu’l-fuzalâ70 eserlerinde Bursevî hakkında bilgiler vardır. Fındıklılı İsmet Efendi’nin Tekmiletü’ş-Şakâik fi hakkı ehli’l-hakâik71 adlı eserinde Bursevî’nin muasırı zatların ve bazı halifelerinin biyografileri bulunmaktadır. Hüseyin Ayvansarayî’nin Hadikatü’l-Cevâmî’sinde72 ve Bursa İsmail Hakkı Dergâhının son şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi’nin Bursa dergâhlarıyla ilgili eseri Yadigâr- Şemsî’de73 Bursevî’nin hayatı ve eserlerinin birer listesi mevcuttur. Bursalı Mehmed Tahir, Mevlânâ eş-Şeyh İsmâil Hakkı el- Celvetî isimli dokuz sayfalık risalesinde İsmail Hakkı’nın hayatı ve eserleri hakkında bilgi verir.74 Osmanlı 66 Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, C. XXIII, s.102. 67 Mustafa Safâyî, Tezkire-i Safâyî, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, No. 2549, vr. 65b-66a; Sâlim Efendi, Tezkîre, İstanbul, 1315, s. 227-229; Adnan İnce, Sâlim Tezkiresi, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi, 1977. 68 Fatîn Davud, Hatimetü’l-eş‘âr, İstanbul, 1271, s. 62-63; Sadık Erdem, Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı, Ankara, 1994, s. 81. 69 İsmâil Beliğ, Nuhbetü’l-âsâr li-zeyli Zübdeti’l-eş‘âr, haz. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Ankara, 1985, s. 87, vr. 16a-b. 70 Şeyhî Mehmed Efendi, Vakâyiu’l-fuzalâ, haz. Abdülkadir Özcan, (Şakâik-i Nu‘maniyye ve Zeyilleri içinde), C. III-IV, İstanbul, 1989. 71 Fındıklılı İsmet Efendi, Tekmiletü’ş-Şakâik fi hakkı ehli’l-hakâik, haz. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, (Şakâik-i Nu‘maniyye ve Zeyilleri içinde) C. V, İstanbul, 1989. 72 Hüseyin Ayvansarayî, Hadikatü’l-Cevâmî, C. II, İstanbul, 1281, ss. 206-208, 73 Mehmed Şemseddin, Yadigâr- Şemsî (Bursa Dergâhları), haz. Mustafa Kara- Kadir Atlansoy, Bursa, 1997, ss.175-199. 15 Müellifleri eserinde de eserlerinin bir listesini yaparak önemli eserlerini tanıtmış ve hayatını özetlemiştir.75 Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliyâ-yı Ebrâr Şerh-i Esmâr-ı Esrâr adlı eserinde Celvetiyye ile ilgili kısımda İsmail Hakkı’nın hayatı, eserleri, halîfeleri ve Bursa’daki dergâhında postnişîn olan zatlar hakkında bilgiler vermiştir.76 Hüseyin Vassâf, daha sonra İsmail Hakkı Bursevî hakkında pek çok kaynaktan yararlanarak Kemâlnâme-i Hakkî adıyla müstakil bir eser kaleme almıştır.77 Mehmed Ali Aynî’nin Türk Azizleri I, İsmâil Hakkı adlı eseri yine müstakil bir çalışma olarak önemlidir.78 Muhammed el- Kevserî, Makâlâtü’l-Kevserî adlı eserinde “Ruhu’l-beyân fî tefsîri’l Kur’ân” başlığı altında İsmail Hakkı’nın hayatı ve eserleri hakkında bilgiler vererek Osman Fazlı Efendi, Aziz Mahmûd Hüdâyî ve Celvetiyye’yi tanıtır.79 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi eserinde XVIII. yüzyıl ilim ve fikir adamları arasında Bursevî’yi de sayarak hayatı ve bazı eserleri hakkında bilgiler verir.80 Mustafa Kara’nın Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler eserinin ikinci cildinde hayatı, eserleri, mürşidi, fikirleri, tekkesi ve postnişînleri hakkında bilgi verilmiştir.81 Müellifin hayatı ve eserleri hakkında başta Ali Namlı, Murat Yurtsever ve Sâkıp Yıldız’ın çalışmaları82 olmak üzere pek çok akademik çalışma yapılmıştır.83 Çalışmamızın esasını müellifin eseri teşkil ettiğinden burada kısaca hayatı ve eserleri hakkında Ali Namlı ve M. Murat Yurtsever’in çalışmalarından yola çıkarak bilgi vermeyi uygun bulduk. 74 Bkz.:Bursalı Mehmed Tahir, Mevlânâ eş-Şeyh İsmâil Hakkı el-Celvetî, İstanbul, 1329. 75 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, İstanbul, 1333, ss. 28-32- 76 Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliyâ-yı Ebrâr Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, C. III, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, No. 2307, vr. 37-63. 77 Bkz.: Hüseyin Vassâf, Kemâlnâme-i Hakkî, haz. M. Murat Yurtsever, Bursa: Arasta Yayınları, 2000. 78 Bkz.: Mehmed Ali Aynî, Türk Azizleri I, İsmâil Hakkı, İstanbul: Marifet Basımevi, 1944. 79 Muhammed Zâhid el- Kevserî, Makâlâtü’l-Kevserî, Kahire: Matbaatü’l-Envâr, t.y., ss. 482-486. 80 Uzunçarşılı, a.g.e, C. III, s. 588-589. 81 Mustafa Kara, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa, 1993, ss.143-172. 82 Bkz.: Namlı, a.g.e.; Murat Yurtsever, İsmâil Hakkı Bursevî Divan, Bursa: Arasta Yayınları, 2000; Sâkıp Yıldız, L’Exegete Turc Ismâil Hakkı Burûsawî, Sa Vie, Ses Oeuvres et La Methode dans son Tafsir Rûh al-Bayân, Paris, L’Universite de Sorbonne, 1972. 83 https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp (27.01.2018) ; http://ktp.isam.org.tr/?url=makaleilh/findrecords.php (27.01.2018); Bursevî hakkında tâlî ve doğrudan yapılan kitap, tez ve makale çalışmalarının listesi için ayrıca bkz.: Zübeyir Akçe, İsmâil Hakkı Bursevî’nin Tuhfe-i Recebiyye Adlı Eseri (İnceleme-Metin), (Doktora Tezi), Şanlıurfa: Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008, ss. 2-10. 16 2. Bursevî’nin hayatı: Bugünkü Bulgaristan sınırları içinde bulunan Aydos’ta 1063 Zilkade ayında (Ekim 1653) doğan İsmail Hakkı, Rumeli’de geçirdiği tahsil ve irşad yıllarının ardından Bursa’ya gelip yerleşmiş 1137/1725’te burada vefat etmiştir.84 Aydos’da doğduğu için Aydosî85, uzun süre Bursa’da yaşadığı ve orada vefât ettiği için Bursevî, bir süre Üsküdar’da ikametinden dolayı Üsküdârî, Celvetiyye tarikatına mensup olduğu için Celvetî ve Şeyh nisbeleriyle anılırsa da86 kendisi mahlasının “Hakkî” olduğunu, manasını ve bu mahlası seçme sebebini ifade etmiş,87 şiirlerinde bu mahlası kullanmıştır. Hakkî, XVII. ve XVIII. yüzyıl Osmanlı edebiyatının manzum ve mensur 100’den fazla eser vermiş88 sûfî şairidir. İstanbul’un Aksaray semtinde doğup büyüyen babası Mustafa Efendi, İsmail Hakkı’nın doğumundan bir yıl evvel büyük Aksaray yangınında mal ve emlakını kaybedince akrabalarının bulunduğu Aydos’a gidip yerleşmiş, son beş-altı yıllık ömrünü ziraat işleriyle uğraşarak tamamlamıştır.89 Daha önce İstanbul’da tasavvufî çevrelerle irtibatı olduğu anlaşılan Mustafa Efendi, Aydos’ta da bu ilgisini sürdürerek Zâkirzâde Abdullah Efendi’nin halifesi sıfatıyla o sıralarda Aydos’ta irşad faaliyetinde bulunan Celvetî şeyhi Atpazarlı Osman Fazlı Efendi ile yakınlık kurmuştur.90 İsmail Hakkı, Osman Fazlı Efendi ile babası vasıtasıyla henüz üç yaşında iken karşılaşmıştır.91 Annesini yedi yaşındayken kaybeden İsmail Hakkı’yı büyükannesi yetiştirmiştir. İsmail Hakkı’nın 1659’da başlayan tahsilinin ilk beş yılı Aydos’ta Arapça derslerini aldığı Şeyh Ahmet Efendi’nin yanında geçmiştir. Daha sonra Osman Fazlı Efendi’nin Aydos’a uğrayan Edirne halifesi Seyyid Abdülbâki Efendi ile birlikte Edirne’ye giden İsmail Hakkı yedi yıllık tahsil dönemini onun yanında geçirmiştir. Burada hüsn-i hatla meşgul olmuş,92 hıfzını ikmal etmiş, tasavvufî ve şer’î ilimlerle dair düzenli bir müfredat takip etmiştir.93 84 Yurtsever, İsmâil Hakkı Bursevî Divan, s. 3. 85 İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbu’n-Netîce 1, haz. Ali Namlı, İmdat Yavaş, İstanbul: İnsan Yayınları, 1997, s. 16. 86 Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, C. XXIII, s.102. 87 Bursevî, Mecmû'a-i Hakkî, vr. 37b. 88 Yurtsever, a.g.e., s. 3. 89 Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, C. XXIII, s. 102; Yurtsever, a.g.e., s. 4. 90 Namlı, a.g.m., s.102. 91 Yurtsever, a.g.e., s. 4. 92 Namlı, a.g.m., s. 102. 93 Yurtsever, a.g.e., s. 4. 17 Tahsilini tamamlayınca İstanbul’da bulunan Osman Fazlı Efendi’nin yanına giden İsmail Hakkı, 1083 Rebîülevvelinde (Temmuz 1672) bu şeyhe intisap etmiştir. Kendisinden kelâm, ferâiz ve fıkıhla ilgili dersler okumuş; diğer bazı hocalardan tecvid, musikî ve Farsça dersleri almıştır. Hâfız Osman’dan hüsn-i hat meşk etmiş, meşhur şairlerin Farsça divanlarını ve ayrıca bazı eserleri incelemiştir.94 İstanbul’da hem şeyhi hem de hocası olan Atpazarlı Osman Fazlı Efendi’nin yanında geçirdiği bu üç yıllık sürede tahsilini ve sülûkünü tamamlayıp 1085/1674’te icazet alarak Celvetiye şeyhi olarak irşada başlamıştır. İrşad göreviyle 1675’te ilk tayin olduğu Üsküp’te altı yıl kalmış ve şeyhi Mustafa Uşşâkî’nin kızı Ayşe Hanım’la burada evlenmiştir. 1681’den itibaren Köprülü’de on dört ay kalmış, 1682’den 1685’e kadar da halkın daveti üzerine tayin edildiği Usturumca’da irşada devam etmiştir. İsmail Hakkı, Rumeli’deki on yıllık irşad faaliyeti süresince çok sıkıntılı günler geçirdiğini eserlerinde ifade etmiştir. Masivaya dalan halkın, ilme ve ilim adamına karşı gösterdiği kayıtsızlıktan şikâyet etmiş, dini nasihat ve telkinlere karşı takındığı tavırdan üzüntü duymuştur. Ancak üzüntüsünün asıl kaynağı bu yörelerin halkıyla sağlam bir diyalogun kurulamayışıdır. Bunda İsmail Hakkı’nın müsamahasız ve mücadeleci bir mizaca sahip olmasının etkisi büyüktür.95 Ustrumca’da kaldığı dönemde, Sultan IV. Mehmed’e nasihatte bulunmak üzere Edirne’de bulunan Osman Fazlı Efendi tarafından Edirne’ye çağrılmıştır. Şeyhinin evinde üç aya yakın bir süre misafir kalmış ve onun gözetiminde Fusûsu’l-Hikem’i okuma imkânı bulmuştur. Osman Fazlı, Bursa halifesi Sun‘ullah Efendi’nin vefatı üzerine İsmail Hakkı’yı Mayıs 1685’te Bursa’ya halife olarak tayin etmiştir. Şeyhinin tavsiyesine uyarak Ulucami’de ve diğer bazı camilerde vaaz vermeye, Temmuz 1685’ten itibaren vaazlarında Kur’ân-ı Kerîm’i Fâtiha’dan başlayarak tefsir etmeye başlamış, vaazda söylediklerine tasavvufî yorumlar ekleyip şiirler zikretmiş ve Arapça tefsirini kaleme almaya başlamıştır. Bu şekilde meydana getirdiği Rûhu’l-Beyân adlı tefsirini 1705’te tamamlamış; bu arada başka eserler de kaleme almıştır.96 94 Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, C. XXIII, s. 102. 95 Yurtsever, İsmâil Hakkı Bursevî Divan, s. 4. 96 Namlı, a.g.m., ss.102-103. 18 Rumeli’de irşad tecrübesi kazandığı, meşakkatle ve kötü intibalarla dolu senelerin ardından gelip yerleştiği Bursa’da geçen yıllar, İsmail Hakkı’nın en verimli yıllarıdır. İrşad faaliyetlerinin verimi ve tasavvufî olgunluğu bu dönemde artmıştır. Hayatının son kırk yılını yaşadığı Bursa’daki ilk iki yıl oturacak ev bulamama, geçim sıkıntısı, hastalıklar, kızı Hatice’nin vebadan vefat etmesi gibi mahrumiyet, zahmet ve sıkıntılar içerisinde geçmiştir. İsmail Hakkı, bütün bu zorluk ve yoksulluğa rağmen gayretinden bir şey kaybetmemiş, Osman Fazlı Efendi’den vekâlet alarak geldiği Bursa’da ilk günden vefatına kadar görevlerini eksiksiz yerine getirmiş; eser telifi, vaazlar ve tasavvufî sohbetlerle dolu bir ömür geçirmiştir.97 Bursa’ya halife tayin edildikten bir buçuk yıl sonra İstanbul’a şeyhini ziyarete gitmiştir. Ardından dört defa daha aynı amaçla İstanbul’a giden İsmail Hakkı, şeyhini son olarak sürgünde olduğu Magosa’da 1690’da ziyaret etmiştir.98 Dönüşünden kısa süre sonra vefat edecek olan Osman Fazlı Efendi’nin işaretiyle Celvetiye silsilesinin otuz ikinci şeyhi olarak görevi devralmıştır.99 Askerin moral gücünü arttırmak için II. Mustafa’nın daveti üzerine 1695-1696 yıllarında I. ve II. Avusturya seferlerine katılmış, yaralanarak Bursa’ya dönmüştür.100 İsmail Hakkı, 1700’de Suriye ve 1710’da Mısır üzerinden olmak üzere iki defa hacca gitmiştir. Bu seferleri sırasında Şam ve Kahire’de kısa bir süre kalarak devrin ilim adamları ile tanışmış ve müzakerelerde bulunmuştur.101 Hac dönüşü İstanbul’da iki buçuk ay kalıp Bursa’ya gitmiştir. 1126/1714’te Tekirdağ’a geçerek irşad faaliyetini burada sürdürmüş, ikinci evliliğini de bu dönemde gerçekleştirmiştir.102 1129/1717’de tekrar Bursa’ya dönüp aynı yıl, eserlerini ve görüşlerini takdir ettiği Muhyiddin-i Arabî’nin kabrini ziyaret için Şam’a gitmiştir.103 Şam’da on kadar eser kaleme almıştır.104 Hasret ve iştiyakla geldiği Şam’da görüştüğü ilim adamlarının ve insanların taşıdığı manevî heyecana cevap veremeyen kayıtsız 97 Yurtsever, İsmâil Hakkı Bursevî Divan, ss. 6-7. 98 Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, C. XXIII, s.103. 99 Yurtsever, a.g.e., s.7.; Namlı, a.g.m., s.103. 100 Namlı, a.g.m., s.103. 101 Yurtsever, a.g.e., s.7. 102 Namlı, a.g.m., s.103. 103 Yurtsever, a.g.e., s.7. 104 Namlı, a.g.m., s.103. 19 tavırları onu mahzun etmiştir. Ailesiyle birlikte üç yıl kaldığı Şam’dan dönüşünde üç yıl kadar da Üsküdar’da ikamet ederek 1135/1723’te tekrar Bursa’ya dönmüştür.105 İsmail Hakkı Bursevî, ömrünün son dönemini de elinde kalan bir miktar para ile yaptırdığı ve adını Câmi-i Muhammedî koyduğu caminin inşaatına harcamış ve 1137’de (20 Temmuz 1725) vefat etmiştir. Bursa’da, Tuzpazarı semtinde cami, medrese ve çilehanesi ile birlikte “İsmail Hakkî Tekkesi” adı verilen külliyenin kıble tarafında medfundur.106 B. Edebî Yönü: Tasavvufî yönü ve eserleri ile meşhur İsmail Hakkı’nın müretteb bir divana sahip olması, Mi‘râciye’si ve hemen her eserine serpiştirdiği manzumeleri ona edebî bir kimlik de kazandırmıştır. Mutasavvıf şairin kaleminden şiirin bir fütuhat veya bir vâridât olarak çıktığını söyleyen İsmail Hakkı, şekilden ziyâde anlamın önemli olduğunu belirmiştir. Tasavvufî eserlerinde nazmı yardımcı bir unsur olarak kullanan Bursevî, manzumelerinin sayısının on bini geçtiğini haber verir. İsmail Hakkı, bu kimliğiyle devrinde ve sonrasındaki bazı şuarâ tezkirelerinde yerini almıştır.107 İsmail Hakkı Bursevî, eserlerinde ana unsur olarak Türkçeyi ve Arapçayı kulanmakla birlikte bazen Farsçaya da yer vermiştir. Eserlerinin çoğu Türkçe, kırk kadarı Arapçadır.108 Bazı eserlerinde ise maharetle kullandığı bu üç dil bir aradadır. Bursevî, yaşadığı dönemin diline göre sade bir dil kullanmıştır. Şiirde kullandığı dil, dini-tasavvufî edebiyatın dil anlayışını yansıtır. Dili klasik şiirdeki kadar yabancı tamlamalarla dolu ve sanatlı olmadığı gibi halk şiiri kadar da sade değildir. Şiirlerinde daha çok âyet ve hadislerden yapılan iktibaslara, bazen irsâl-i mesellere, teşbihlere; peygamber kıssaları, evliya menkıbeleri ve klasik edebiyatın bazı mazmunlarına gönderme yapan telmihlere rastlanmaktadır.109 Çalıştığımız mecmuada mizâhi bir şiirine de rastlanması Bursevî’nin farklı bir yönünü yansıtmaktadır.110 Yine mecmuada dönemin siyasi ve dinî hayatıyla ilgili sultan 105 Yurtsever, İsmâil Hakkı Bursevî Divan, s.8. 106 Yurtsever, a.g.e., ss.8-9; Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, C. XXIII, s.103. 107 M. Murat Yurtsever, “İsmâil Hakkı Bursevî: Edebî Yönü”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001, C. XXIII, s. 107. 108 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayışı, s.163-164. 109 Yurtsever, a.g.m., s.107. 110 Bursevî, Mecmû‘a-i Hakkî, vr. 98a. 20 vezir, şeyhülislâm, müftü, müezzin, şeyh ve mürid gibi hemen her figürle ilgili şiir yazması onun şiirinin sosyal hayata dokunan yanını göstermektedir.111 Bursevî’nin nesirleri şiirlerine oranla daha sanatlıdır. Özellikle mektuplarında, yaşadığı dönemin süslü nesir anlayışına uygun ağır, ağdalı ve sanatlı bir dil kullandığı görülür.112 XVIII. yüzyılın ve Bursa’nın en velûd müelliflerinden olan İsmail Hakkı’nın eserlerinde konu dağılımı oldukça geniştir. Edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam, tefsir ve akâid alanlarında 120’den fazla eser vermiştir. Bursevî’yle ilgili çalışmalarda eserlerinin listesi farklılık göstermektedir. Bu farklılık bazı eserlerin kendine özgü vasıflarının bulunması, müellifin eserlerine verdiği birden fazla ismin farklı eserler olarak algılanması, eserlerinin sayıca fazla olması, kayıp eserlerinin olması gibi sepeplerdir. Bunlara ek olarak eser tespitlerine dair esas alınan ölçütlerde bir standartın olmaması, kütüphane kayıtlarında bazı eserlerin yanlış kişilere isnad edilmesi veya benzerlik sebebiyle bazı eserlerin müellife isnad edilmesi gibi hususlar da faklı listelerin oluturulmasında etkili olmuştur.113 Söz konusu nedenlerden dolayı müellifin eserlerinin tasnifinde bu konuda en titiz ve kapsamlı çalışmayı yapan Ali Namlı’nın çalışmaları başta olmak üzere birkaç çalışmayı esas aldık.114 C. Eserleri: 1. Edebi eserleri: a. Şiir: 1. Dîvân-ı İsmâil Hakkî (Fütûhât-ı Burûseviyye), 2. Mi‘râciye, 3. Min ba‘dı mâ nazamehü’l-fakîr eş-Şeyh İsmâil Hakkî bi’l-lisâni’t-Türkî-min evveli seneti 111 (Manzûmât) 111 Şiir örnekleri için bkz: Bursevî, Mecmû‘a-i Hakkî, vr. 91b-102a 112 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayışı, s.163-164. 113 Namlı, a.g.e., s. 162 114 Eserlerin listesi, ortak isimleri ve haklarındaki tanıtıcı bilgiler Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayışı, ss. 161-219; Namlı, a.g.m., ss.104-107; Yurtsever, a.g.e., s. 10-13; Yurtsever, a.g.m., ss. 107-108; Akçe, a.g.e., ss. 52-63 arasında yer alan bilgilerin derlenmesiyle hazırlanmıştır. 21 Müellifin eserlerinin çoğunda muhtelif manzumeleri vardır. Çeşitli eserlerinde dağınık halde bulunan manzumelerinin büyük çoğunluğu Mahmud Nâsıh tarafından bir araya getirilmiştir.115 b. Şiir ve tasavvufî manzum eser şerhleri: 1. Rûhu’l-Mesnevî (Şerhu’l-Mesnevî) 2. Ferâhu’r-rûh (Şerhu’l-Muhammediyye) 3. Kitâbu’l-Envâr 4. Şerh-i Pend-i Attâr 5. Şerh-i Ebyât-ı Hâcı Bayrâm-ı Velî 6. Şerh-i Ebyât-ı Yunus Emre 7. Şerh-i Nazm-ı Hayretî (Risâle-i Hayriye) 8. Şerh-i Ebyât-ı Hüseyn el-Kâdirî 9. Şerh-i Nazm-ı Ahmedî 10. Şerh-i Nazmü’s- Sülûk Li’ş-Şeyh Ömer b. el-Fârıd 11. Es’iletü’s-Sahâfiyye ve Ecvibetü’l-Hakkıyye (Risâle-i Keşfü’l-Ğıtâ li Ehli’l-Atâ’) 12. Es’ile-i Şeyh Mısrî’ye Ecvibe-i İsmâil Hakkı 2. Diğer eserleri: Tefsîr alanındaki eserleri şunlardır: 1. Rûhu’l-Beyân fî Tefsîri’l- Kur’ân 2. Ta‘lîka alâ Evâili Tefsîri’l-Beydâvî (Şerh-i Tefsîr-i Fâtiha) 3. Şerh alâ Tefsîr-i Cüz’i’l-Ahîr li’l-Kâdi’l-Beydâvî 4. Tefsîr-i Âmene’r-Rasûlü 5. Tefsîru Âmene’r-Rasûlü 6. Tefsîr-i Sûreti’l-Fâtiha 7. Tefsîru Sûreti’l-Asr 8. Tefsîru Sûreti’z-Zelzele 9. Levâih Tetealluku bi-Ba‘dıl-Âyâti ve’l-Ehâdîs (Makâlât-ı İsmâil Hakkı içinde) 10. Kitâbü’l-Mir’ât li-Hakâikı ba‘dıl-Ehâdîs ve’l-Âyât 115 Mahmud Nâsıh, Sübhatü’s-sâlikin, BYEBEK, Genel, No. 1700. 22 11. Mecmû‘atü’t-Tefâsir 12. Mecmû‘atü Âyâti’l-Müntehabe (İstanbul Ü. Ktp., AY, No.1363,14 vr.) 13. Mecmû‘atü Âyâti’l-Müntehabe (İstanbul Ü. Ktp., TY, No.3706, 52 vr.) 14. Kelimetün Zabbe amma Yeridü alâ Metni Dabbe (Şerhu “Ve ma besse fihi mâ min dâbbe.”) 15. Şerhu “Ya eyyühe’n-nâsü‘budû Rabbeküm” Vâridât ve mecmû‘a türü eserlerinde de (BYEBEK, Genel, No. 32, 33; İÜ Ktp., AY, No. 1363; TY No. 3706) farklı âyetlerin tefsîri yer almaktadır. Hadis şerhlerini ihtiva eden eserleri şunlardır: 1. Şerhu Nuhbeti’l-Fiker 2. Şerhu’l-Hadîsi’l-Erba‘în 3. Mecmû‘atü’l-Müteferrika 4. Şerhu’l-Erba‘îne Hadîsen li’l-İmâmi’n-Nevevî 5. Şerhu’l-Hadis “İza tehayyartum fi’l-umûr fe’ste‘inû min ehli’ l-kubûr” 6. Şerhu’l-Hadis “Le-ene ekramû alellâhi min en yedeanî fi’l-ardı ekser min selâs” 7. Şerhu’l-Hadis “el- Mü’minü mir’atü’l-mü’mîn” Müellifin Kenz-i Mahfî eseri ile vâridât ve mecmû‘a türü eserlerinde de hadis şerhleri mevcuttur. Fıkıh ve kelâm ile ilgili çalışmalarını şu eserlerinde toplanmıştır: 1. Şerhu Fıkhı’l-Keydânî 2. Mesâilü’l-Fıkhiyye 3. Evcibâtü’l-Hakkıyye an Es’ileti’ş-Şeyh Abdurrahmân 4. Risâletü’l-Câmia li-Mesâ-ili’n-Nâfia 5. Kitâbu’l-Fadl ve’n-Nevâl 6. İhtiyârât 7. Şerhu Şuabi’l-Îmân 8. Şerhu’l-Kebâir (Rumûzü’l-Künûz) İsmail Hakkı Kitâbü’l-Hitâb, Kitâbü’n-Necât gibi eserlerinde de bazı fıkhî konulara temas etmiştir. Müellifin tasavvuf ile ilgili eserleri şu şekilde sınıflandırılabilir: a. Genel tasavvufî konuları içeren eserleri: 1. Tamâmü’l-Feyz Fî Bâbi’r-Ricâl 23 2. Silsilenâme-i Celvetî (Kitâbü’s-Silsileti’l-Celvetiyye) 3. Mecîü’l-Beşîr li-Ecli’t-Tebşîr 4. Kitâbu’l-Hitâb 5. Kitâbu’n-Necât 6. Kitâbu Zübdetü’l-Makâl 7. Kitâbü’ş-Şecv 8. Kitâbu Hucceti’l-Bâliğa 9. Kitâbu’l-Fasl Fi’l-Esrâr 10. Şerhu’l-Usûli’l-Aşere 11. Risâle-i Esmâ-i Seb’a (Şerh-i Kelime-i Tevhîd, Kitâbu’t-Tevhîd, Kitâbu Şecereti’t-Tevhîd) 12. Şerhu Salavât-ı İbn Meşîş 13. Mecmû‘atü’l-Esrâr 14. Hakâiku’l-Hurûf 15. Esrâru’l-Hurûf 16. Risâle et-Tehaccî fi-Hurûfi’t-Teheccî 17. Risâle-i Gül (Risâle-i Verdiyye) 18. Risâle-i Nefesü’r-Rahmân 19. Risâletü’l-Hazarâti’l-Hamsi’l-İlâhî 20. Risâle fî Beyâni’l Halve ve’l-Celve 21. Risâle-i Şem‘iyye 22. Vesîletü’l-Merâm (Risâle Fi’t-Tasavvuf bu eserin eksik bir nüshasıdır.) 23. Bey‘atnâme ve icâzetnameler b. Tuhfeleri: 1.Tuhfe-i Aliyye (Sülûku’l-Mülûk) 2. Tuhfe-i İsmâiliyye 3. Tuhfe-i Halîliyye 4. Tuhfe-i Âtâiyye 5. Tuhfe-i Ömeriyye 6. Tuhfe-i Bahriyye 7. Risâle-i Hüseyniyye 24 8. Tuhfe-i Recebiyye 9. Tuhfe-i Vesîmiyye (Kitâbü’s-Sülûk) 10. Tuhfe-i Hâsakiyye 11. Risâletü’l-Umâriyye 12. Risâle-i Ma‘nâ-yı Şerîf-i İsm-i Muhammed 13. Şerh-i Ebyât-ı Füsûs 14. Risâle-i Bahâiyye 15. Mecmû‘a-i Hakkî (Üzerinde çalıştığımız eser) c. Vâridât ve şerhleri: 1. Vâridât-ı Hakkıyye (Vâridât-ı Kübrâ), 2. Risâletu “Eyyühe’l-Bülbül” 3. Kitâbü’z-Zikr ve’ş-Şeref 4. Kitâbü’l-Hakku’s-Sarîh ve’l-Keşfü’s-Sahîh 5. Kitâbü Nakdi’l-Hâl (Şeceratü’l-Yakîn ve’t-Tevhîd) 6. Kenz-i Mahfî 7. Kitâbü Müzilli’l-Ahzân 8. Kitâbü Hayâti’l-Bâl 9. Kitâbü’l-Izzi’l-Âdemî 10. Kitabü’n-Netice 11. Kitab-ı Kebîr 12. Kitabü’d-Düreri’l-İrfâniyye 13. Müteferrikât-ı Şeyh Hakkî 14. Min Vâridâti’l-Fakir İsmail Hakkı min Evâhiri Zilhicce 1116 15. Mecmû‘atü’l-Fevâid ve’l-Vâridât 16. Mecmû‘a (Makâlât-ı Şeyh İsmâ‘il Hakkı, Mecmû‘atü’l-Hutab ve’l-Vâridât) 17. Mecmû‘a (İstanbul Ü. Ktp., No. TY. 9793, 42 vr.). 18. Mecmû‘a (Süleymaniye Ktp., Pertev Pasa, No. 645, 106 vr.). 19. Mecmû‘a (Bayezid Devlet Ktp.,Genel, No. 3507, 283 vr.). 20. Mecmû‘a (BYEBEK, Genel, No. 41, varidatla ilgili kısım: vr. 27b-70a). 21. el-Vâridât (BYEBEK, Genel, No. 66, vr. 70b-138b; Genel, No. 67, 150 vr.). 22. Vâridât (Süleymaniye Ktp., Aşir Ef., No. 165, vr. 1-79). 25 Hutbe-vaaz türünde ise iki eser kaleme almıştır: 1. Mecâlîsü’l-Va‘z ve’t-Tezkîr, 2. Kitâbu’l-Hutabâ (Hatîbu’l-Hutabâ) Bunların dışında farklı konularda yazdığı eserleri şunlardır: 1. Şerhu Mukaddimeti’l-Cezerî fi’t-Tecvîd (Tecvîd) 2. Kitâbu’l-Furûk (Furûk-ı Hakkı) (Gramer) 3. Şerhu Risâle fi’l-Âdâbi’l-Münâzara Li-Taşköprüzâde (İlm-i âdâb) 4. Nuhbetu’l-Letâif (Derleme, şerh, vâridât) 5. Mecmû‘atü’l-Müntehabe (Yer ve şahıs isimleri hakkında bilgiler; derlemeler, ayet tefsiri, hadis şerhleri vb.) 3. Kayıp eserleri: 1. Esrârü’l-Hacc 2. Tuhfe-i Hayriyye (Tuhfe-i Atâiyye vr. 21a’da saydığı eserlerinden) 3. Tuhfe-i Şeybiyye (Tuhfe-i Atâiyye vr. 21a’da saydığı eserlerinden)116 4. Kitâbü’l-Cehr ve’l-İhfâ (İsmail Hakkı’nın Kitâb-ı Nakdü’l-hâl vr. 57a’da adını verdiği eseri)117 5. Kitâbü’l-Müte‘allik bi-Usûli’l-Kelâmiye 6. Kitâbü’l-Beşîr bi- Mecî‘i’n-Nezîr118 4. Bursevî’ye ait olduğu şüpheli ve yanlışlıkla isnâd edilen eserler:119 1. Tefsîru Sûreti Yûsuf (Müellifi Yâkub Afvî) 2. Tefsîr-i Sûre-i Yâsîn (Müellifi Manastırlı İsmail Hakkı) 3. Ahidnâme-i İsmâil Hakkî (Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi'nin el- Vasâyâ fi’l-Uhûd ve’l-Mevâsîkı’l-Ma‘dûd adlı eseri yanlışlıkla İsmail Hakkı’ya nisbet edilerek 1329’da basılmıştır.) 4. Risâletü Cilâli’l-Kulûb (Müellifi Erzurumlu İbrâhim Hakkı) 5. Lübbu’l-Lübb ve Sırru’s-Sırr (Müellifi Erzurumlu İbrâhim Hakkı veya Niyâzî-i Mısrî) 116 Namlı, İsmâil Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayışı, s. 209. 117 Akçe, a.g.e., s. 58. 118 Yurtsever, İsmâil Hakkı Bursevî Divan, s. 65. 119 Namlı, a.g.e., ss. 210-213. 26 6. Netaicü’l-Usûl (Kitabü’n-Netice’nin beşte birinin Küttâb Osman Efendi tarafından yapılan istinsahı) 7. Şerhu Kitâbi’d-Dürreti’l-Fâhire fî Keşfi ‘Ulûmi’l-Âhire (İsmail Hakkı’nın bir mecmuasının Pîr Muhammed b. Mustafa el-Bursevî tarafından yapılan eksik bir istinsahıdır. Kenarında İsmail Hakkı tarafından eklendiği anlaşılan bazı notlar vardır.) 8. Şerhu Risaleti’s-Sühreverdiyye (er-Rakîmü’l-Evvel) Sühreverdî’nin eserine yazılan bir şerhin İsmail Hakkı tarafından istinsahıdır.) 9. Müntehebât Min Minhâci’l-Âbidîn (Gazzâlî’nin Minhâcü’l-Âbidîn adlı eserinin mukaddimesinin İlyâs b. Abdullah el-İstanbulî tarafından yapılan istinsahıdır.) 10. Şerhu Risâleti Vahdeti’l-Vücûd li-Molla Câmi (Molla Câmî’nin risâlesinin eksik bir istinsahı olup kenarında bazı notlar vardır.) 11. El-İksîrü’l-Muazzam ve’l-Haceru’l-Mükerrem (Müellifi Muhammed el-Gamrî el-Mısrî, müstensihi İsmail Hakkı Bursevî) 12. Mecmû‘atü’l-Ed‘iyye (Eserin baş tarafındaki duaların İsmail Hakkı tarafından seçildiğine dair ibareden başka ona aidiyetini gösteren bir işaret yoktur.) 13. Tecelliyâtü Arâ’isi’n-Nüsûs (Abdullah Bosnevî’nin Fusûs şerhi, Bülent Rauf tarafından İngilizceye tercüme edilerek İsmail Hakkı Bursevi’s Translation of and Commentary on Fusus al-Hikam adıyla yayımlanmıştır.) 14. Muhtasar li- Târîhi İbn Hallikân (İbn Hallikân’ın eserinden alınan bir bölüm, İsmail Hakkı’nın müridlerinden Muhammed Kalbî el-Bursevî tarafından şeyhinin istifadesi için hazırlanmış ve ona ait bir mecmuaya yazılmıştır.) İsmail Hakkı Bursevî’nin bazı eserlerinden yapılan derlemeler, eserleri içindeki bazı mektuplar, şerhler ve tefsir tarzındaki metinler kimi kaynaklarda müstakil eser olarak değerlendirilerek farklı listeler de oluşturulmuştur.120 120 Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 45. 27 İKİNCİ BÖLÜM İNCELEME I. MECMUALAR HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME Çalışmamıza konu olan yazma eser, müellifi tarafından mecmua olarak adlandırılmıştır.121Mecmua, sözlüklerde “toplanıp biriktirilmiş, tertip ve tanzim edilmiş her şey”, “seçilmiş yazılardan meydana getirilen kitap”122, “ içinde şiirlerin, seçilmiş söz ve yazıların bulunduğu, çoğu yazma halinde bir tür antoloji”123, “içinde seçme yazıların bulunduğu elyazması eser”124 olarak tanımlanır. Mecmua, Arapça cem‘ masdarından türeyen “toplanmış, bir araya getirilmiş” anlamındaki mecmû’dan gelmektedir. Mecâmî‘, mecma‘, câmi‘ gibi kelimeler ile Osmanlı Türkçesine has cerîde, cüzdan ve defter isimleri de mecmua yerine kullanılmıştır. Fakat bu isimler verilmediği halde mecmua özelliği taşıyan pek çok eser de vardır. İslâm kültüründe mecmua türünün doğuşu Hz. Peygamber’in hadis yazımına izin vermesiyle başlar. Kimi sahabilerin hadisleri kendi seçimlerine, ihtiyaç ve değerlendirmelerine uygun şekilde derlemeleriyle “kitap, sahife, cüz” gibi adlar alan ilk mecmualar ortaya çıkmıştır. Mecmualar ilk örneklerin ortaya çıkışından sonraki birkaç asırda farklı ilim dallarında müstakil bir telif türü haline gelmiştir. Bir çeşit not defteri sayılabilecek özel mecmuaların, Osmanlı döneminde XV. yüzyıldan itibaren dikkati çektiği, XVI. yüzyıldan sonraysa oldukça çeşitlendiği ve sayılarının arttığı söylenebilir. Özel mecmualar cildi, boyutları, kâğıdının kalitesi, rengi, yazısı ve tezhibi yönüyle farklılık gösterir. Bazısı oldukça düzensiz iken bazısı titizlikle hazırlanmış sanat eseri vasfı taşır. 121 İsmâil Hakkı Bursevî, Mecmû‘a-i Hakkî, vr. 3a-b, 135b. 122 Ferit Devellioğlu, ,“Mecmû‘a”, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lūgat, yay. haz. Aydın Sami Güneyçal, 16.b., Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları, 1999, s. 596. 123 Ahmet Topaloğlu, “Mecmua”, Türkçe Sözlük: Güzel Türkçenin Sözlüğü, İstanbul: Kapı Yay., 2014, s. 847. 124 İskender Pala,“Mecmua”, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, 3.b., İstanbul: Akçağ Yayınları, 1995, s. 361. 28 Osmanlı ilim, kültür ve edebiyat dünyasında oldukça önemli ve yaygın bir telif türü haline gelen mecmuaların nazım şekilleri, konuları, nazireleri, şairin ya da müstensihin zevki gibi ölçütlere bağlı olarak farklı şekillerde oluşturulduğu görülür. Mecmualarda tek bir dil kullanılabildiği gibi Türkçe Arapça veya Farsçanın ikisinin ya da üçünün birlikte kullanıldığı da görülür. İlmî ve dinî konularda derlenmiş mecmuaların genellikle mensur ve Arapça, sanat ve edebiyat alanındakilerin ise manzum ve Farsça-Türkçe olduğu görülmektedir.125 Agâh Sırrı Levend, mecmuaları genel olarak şu şekilde tasnif etmiştir: 1. Nazire mecmuaları, 2. Meraklılarca toplanmış, seçme şiirlerden oluşan antoloji niteliğindeki mecmualar, 3. Türlü konularda risalelerin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan mecmualar, 4. Aynı konudaki eserleri içine alan mecmualar; tabâbet, ilâhiyat gibi, 5. Tanınmış kişilerce hazırlanmış, yararlı bilgileri, fıkraları ve özel mektupları kapsayan mecmualar.126 Mecmualar genel özellikleri ve muhtevaları dikkate alınarak çeşitli şekillerde adlandırılmıştır. Birtakım mecmualar, muhtevalarının yanında ünlü ve güvenilir kişiler olmasından dolayı tertipleyicilerinin adlarıyla anılmıştır: Münşeât-ı Ferîdûn, Pervâne Bey Mecmû‘ası gibi. Bazıları ise Câmi‘u’n-nezâ’ir gibi özel bir ada sahiptir. İçeriği çok çeşitli metinlerden oluşabildiği gibi tek bir tür veya şekli içeren mecmualar da mevcuttur. Mecmua çeşitlerinden bazıları şunlardır: şiir mecmuaları (mecmû‘a-i eş‘âr), münşeât mecmuaları (mecmû‘a-i münşeât), hikâye mecmuaları (mecmû‘a-i hikâyât), mektup mecmuaları (mecmû‘a-i mekâtib), risale mecmuaları (mecmû‘atür-resâ’il), söz, deyiş mecmuaları (mecmû‘a-i makâlât), tarih manzumelerini içeren mecmualar (mecmû‘a-i tevârîh), hadis mecmuaları (mecmû‘atü’l-ehâdîs), fetva mecmuaları (mecmû‘a-i fetâvâ), dua mecmuaları (mecmû‘a-i ed‘iyye), fevâid mecmuaları (mecmû‘a-i fevâ’id), hutbe mecmuaları (mecmû‘atü’l-huteb), tıpla ilgili mecmualar (mecmû‘a-i tıb, mecmû‘a-i mücerrebât, mecmû‘a-i mu‘âlece), zikir ve evrâd mecmuaları (mecmû‘a-i zikr ü evrâd), letâif mecmuaları (mecmû‘atü’l-letâ’if), müzikle 125 Mustafa Uzun,”Mecmua”, DİA, C. XXVIII, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2003, ss. 265- 268. 126 Levend, a.g.e., ss. 166-167. Eserde bu tasnife göre Türk edebiyatındaki önemli mecmua örnekleri de tanıtılmıştır. 29 ilgili mecmualar (mecmû‘a-i mûsikî, mecmû‘a-i beste ve semâ‘î, mecmû‘a-i sâz u söz, mecmû‘a-i ilâhiyyât), müsvedde mecmuaları (mecmû‘a-i müsevvedât), ilâm mecmuaları (mecmû‘a-i sukûk), gizli ilimlere dair mecmualar (mecmû‘atü’l-havâss, mecmû‘a-i cifr ve reml, mecmû‘a-i ilm-i nücûm, mecmû‘a-i tılsımât, mecmû‘a-i melâhîm, mecmû‘a-i vefk) ve derlenen dinî bilgilere dair mecmualar (mecmû‘a-i menkûlât). Özellikle divan şiiri nazım şekillerine ve türlerine münhasır mecmualar da vardır. Kasîde mecmuaları (mecmû‘atü’l-kasâ’id), gazel mecmuaları (mecmû‘a-i gazeliyât), rubai mecmuaları (mecmû‘ai rubâ‘iyât), tercî-i bend mecmuaları (mecmû‘a-i tercî-i bend), terkîb-i bend mecmuaları (mecmû‘a-i terkîb-i bend), naat mecmuaları (mecmû‘atü’n-nu’ût), nazire mecmuaları (mecmû‘atü’n-nezâ’ir), birden çok şairin divanlarını barındıran mecmualar (mecmû‘atü’d-devâvîn) ve sadece müstakil beyitleri içeren mecmualar (mecmû‘a-i ebyât) bunlardan bazılarıdır.127 Kütüphanelerde kayıtlı mecmualar tam anlamıyla bir tasnif ve tespitten geçmediği için buradaki sınıflandırma değişebilir. Yeni konular ihtiva eden mecmualara ulaşılabilir veya mecmualar üzerine yapılan çalışmalar arttıkça yeni tasnifler yapılabilir. Mecmuaların kültür tarihi açısından sağladığı imkânlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: 1. Mecmualar birçok metin türünün ve örneğinin kaybolmasını engelleyebilir. 2. Bugün için kayıp olan bir eser bu mecmuaların herhangi birinde ortaya çıkabilir. 3. Mecmualar, muhtevalarının değerlendirilmesi sonucunda başta edebiyat ve tarih olmak üzere pek çok disipline vesîka ve kaynak temin edebilir 4. Edebiyat tarihinin ve Türk şiirinin seyrinin netleştirilmesinde önemli ipuçları barındırabilir. 5. Mecmualarda, tezkirelere girmemiş ve girecek yeterlikte görülmemiş onlarca şair ve şiirle karşılaşmak da mümkündür. 6. Divanı olmayan şairlerin şiirleri de dağınık veya toplu şekilde bu mecmualarda bulunabilir. 127 Kamil Ali Gıynaş, Şiir Mecmuaları Hakkında Yapılan Çalışmalar Bibliyografyası, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 25. Sayı, 2011, ss. 246-247. 30 7. Mecmualar, edebiyat araştırmacısına şairin şiir zevki, takipçileri ve kendisine ilham veren usta şairlere dair ipuçları verebilir. 8. Mecmualar, nüsha eksikliği veya başka nedenlerle divan metnine girmemiş şiirlerin tespiti yönünden tenkitli metin neşirlerine katkı sağlayabilir. Mecmuaların belirli ölçütlere dayalı ve sistemli bir “veri bankası”sını oluşturmak amacıyla başlatılan “Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi (MESTAP)”128 gerekli desteği gördükçe mühim bir eksiği giderecektir. Projeye göre mecmua incelemesi, nazım ve nesirle ilgili standart iki tablo hâlinde yapılmaktadır. Bu tablolar, farklı uygulamaların sınırlanması; araştırmacıların daha kolay ve pratik şekilde yararlanması ve taraması için hazırlanmıştır. Bu sebeple mecmuayı MESTAP kapsamında çalışmayı uygun gördük. Bu bölümün sonunda MESTAP tablolarına göre mecmuanın içeriğini tasnif ettik. Böylece araştırmacıların eserin içeriğine daha kolay ve hızlı ulaşması yanında mecmuaların tasnif ve tespitine katkı sunacağımızı düşündük. II. MECMÛ‘A-İ HAKKÎ’YE DAİR BAZI TESPİTLER Mecmua, kütüphane kaydında müstensih, bazı kaynaklarda ise müellif nüshası olarak zikredilmiştir.129 Önemli kaynaklarda müellif nüshası olarak zikredilen mecmua, kullanılan hattın karakteri itibarıyla bir müellif nüshasıdır. Mecmuanın Bursevî’nin kaleminden çıktığına dair eserdeki ifadelerden biri ise şudur: [23b] “Hüve’l-èAzíz Zihí mecmÿèa-i maømÿn-ı meşóÿn Ki feyø-À-feyødür mÀnend-i Ceyóÿn áıdÀ-yı rÿó içün Óaúúí elünden NefÀisdür ki gÿyÀ oldı maãóÿn” 128 Bkz.: M. Fatih Köksal, Şiir Mecmualarının Önemi ve Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi (MESTAP), Osmanlı Edebiyatının Kırkambarı: Mecmua Sempozyumu, İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2011, ss. 409-433; https://mecmualar.tr.gg/MESTAP- %C7al%26%23305%3B%26%23351%3Btay%26%23305%3B-Hakk%26%23305%3Bnda.htm (06.07.2018); http://mestap.gen.tr (06.07.2018) 129 Mustafa Uzun, Mi‘raciyye”, DİA, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 2005, C. XXX, s. 136; Namlı İsmâil Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayışı, ss. 193-194; Yursever, , İsmâil Hakkı Bursevî Divan, s. 73. 31 Mecmua, çoğunlukla müellife ait metinlerden müteşekkildir. Meşhur Mi‘râciye’sinin tamamlanmasıyla ilgili bazı kişilerin yazdığı ve Bursevî’nin istinsah ettiği altı tarih manzumesi dışında başkasına ait metin yoktur. Bu sebeple mecmuayı tanınmış kişilerin adıyla anılması gereken bir mecmua olarak değerlendirerek “Mecmû‘a-i Hakkî” adıyla çalışmayı uygun bulduk. Mecmû‘a-i Hakkî; Türkçe, Arapça ve Farsçanın bir arada kullanıldığı mecmualardandır. Eserde çoğunlukla Türkçe ve Arapça kullanılmış, Farsça dört manzumeye ve nesirlerde yeri geldikçe birkaç beyit, mısra veya ifadeye yer verilmiştir. Mecmû‘a-i Hakkî; şiir mecmuaları (mecmû‘a-i eş‘âr), tarih manzumelerini içeren mecmualar (mecmû‘a-i tevârîh), hutbe mecmuaları (mecmû‘atü’l-huteb), mektup mecmuaları (mecmû‘a-i mekâtib) ve risale mecmuaları (mecmû‘atü’r-resâ’il) gibi mecmua çeşitlerinin bir sentezidir. Mecmuada manzum ve mensur metinler bir aradadır. Gazel örnekleri çoğunlukta olmak üzere mesnevi, kasîde, nazm, kıt‘a, ilâhî nazım şekilleri yanında âzâde, matla‘ ve müfredlere yer verilmiştir. Es’ile, na’t, münâcât, devriye gibi nazım türlerinin yanında Bursevî’nin meşhur Mi‘râciye’si, kendisi ve diğer bazı zatların bu Mi‘râciye’nin tamamlanmasına düşürdüğü tarihler bulunmaktadır. Eserde bunların dışında tarih manzumeleri de vardır. Mensur metinler ise gramere yönelik sözlük tarzında metinler, şiir şerhi, mektup, tefsir, hadis şerhi, mensur takrîr, dua ve hutbe örnekleri olarak çeşitlilik arz etmektedir. Mecmû‘a-i Hakkî’nin tespit edebildiğimiz önemli bir yönü ise “tuhfe” tarzında bir eser olmasıdır. Bursevî’nin bazı kişilere yazdığı ve hediye ettiği on dört tuhfesinin olduğu bilinmektedir. Eserde, Mecmû‘a-i Hakkî’nin “Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi” adında bir zata mahsus hazırlandığını gösteren pek çok metin ve ifade vardır. Hattat Bursalı Kürdzâde İbrahim Efendi’nin tilmizlerinden olduğuna dair bir bilgi130 dışında Osmanlı Müellifleri, Bursa Kütüğü, Tuhfe-i Hattâtîn, Hat Sanatı Tarihi, Meşhur Hattatlar, Türk Hattatları, Devhâtü’l-küttâb ve Hat ü Hattâtân gibi eserlerde hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadığımız “Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi” ile ilgili, mecmuadan elde edilebilecek bilgilerden bazıları şunlardır: 130 https://hattatlarsofasi.com/aklam-i-sitte-hattatlari/kurtzade-ibrahim-efendi/ ( 03.12.2017) 32 Mecmû‘a-i Hakkî’deki ilk metin, mecmuanın bu zata ithaf edildiğini göstermektedir: [3a] Hüve’ù -Ùayyib “Seyyid èAbdü’r-raóím-i Ùayyib kim Oldı mecmÿèa ile hem-síne Sínesinde bu defter-i maèní Beñzedi Muãóaf içre YÀsín’e” Mecmuadaki Díger başlıklı mektuptaki [9a]“…ifÀdesinden ãoñra benüm şeàÀf-ı derÿnumda cÀy-gír ve sicÀf hefù-i bÀóire dÿr-bínümde òayÀli naúş-ı rekíz-i óarír olan rÿóum Seyyíd èAbdü’r-raóím Tayyib Çelebi -efÀdallÀhü mÀlehü ve èarrefehü mÀ èaliyyehü mimmÀleh- müddet-i bí-şümÀr ve zamÀn-ı bisyÀr idi ki…” ifadelerinden Bursevî’nin mektuplaştığı bu zatla dost olduğu, ona karşı büyük sevgi ve hürmet beslediği anlaşılmaktadır. Mecmuada [16b] “Óaøret-i Seyyid Ùayyib zíde óüsnü óÀlihí maèrÿø-ı faúír ve mesùÿr-ı òaúírle buúéa-i cÀnib-i İstÀnbul’dan vürÿd bulan nÀmeleri…” ifadesiyle başlayan hat yazısının bu zata ithâfen yazıldığı ve mektuplaşmaların İstanbul-Bursa güzergâhında olduğu anlaşılmaktadır. Mecmuadaki bir manzumesinde Bursevî bu zata karşı şu düşüncelerini dile getirir: [24b] Hüve’l-Kerím “Nedür èÀlemde dilÀ bildüñ mi Burseví Óaøret-i Seyyid Ùayyib Bir yeşil ebrdür ser-i sebzi Feyø-i pey-der-pey-i lafô-ı ãayyib” Diğer bir kıt‘asında ise çok seyahat etmek durumunda kalan bu zata Bursevî’nin tavsiyelerde bulunduğu, kendisinin Bursa’ya yerleşerek şiirle iştigal etmesini istediği görülmektedir: [25a] Hû “TayyibÀ ùíb-i òÀùır istersen 33 ÒÀùır-ı àayrı gözet yÀr gibi Müéminüñ Àyinesidür müémin Baúma her bir yüze aàyÀr gibi GÀh ŞÀm u gehí èIrÀú’a gidüp Gezme èÀlemleri ayyÀr gibi ÁşiyÀn-ı Burusa’ya pervÀz Eyle var bülbül-i ùayyÀr gibi Naôm-ı Óaúúí’de olup sÀkin-dil Bekle dÀrı yüri deyyÀr gibi” Mecmuada, Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi için yazılan [40b] “Ey halkın emîri Abdürrahîm/ Nefsi tayyib ve kalbi selîm” manasındaki matla’ ile başlayan Arapça manzumesine yine Arapça yazdığı şerhinde İsmail Hakkı, “Abdürrahim”, “Tayyib” ve “seyyid” kelimelerinin anlamları üzerinde ayrı ayrı durur. İsmail Hakkı’nın kimi tuhfelerinde eserini hediye ettiği kişilerin isimleri, meslekleri ve unvanlarıyla ilgili açıklamalar yaptığı görülmektedir.131 Manzumenin son beytinin şerhinde ise, “Bu meyanda Şeyh İsmail Hakkı, altı beyitte hitap ettiği mecmua sahibi Seyyid Abdürrahim et-Tayyib için kâfî derecede bir icmâl ile yani tam bir yeterlilikle ve edada mübâlağa ile sözünü söylemiştir.” manasındaki ifadelere yer verir. Bu şerhten Mecmû‘a-i Hakkî’nin bu zata ithaf edildiği anlaşılmaktadır. İlgili metinlerden anlaşıldığı gibi mecmuanın, “Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi”ye has, onun istifâdesi için İsmail Hakkı Bursevî tarafından düzenlenmiş “tuhfe” tarzında bir eser olduğu kanaatindeyiz. Mecmuada bu zatın dışında adına metin yazılan veya kendisine doğrudan hitap edilen herhangi bir ismin bulunmayışı da kanaatimizi güçlendirmektedir. Mecmua ile ilgili bir diğer konu da içindeki Mi‘râciye’nin ve dolayısıyla Mecmû‘a-i Hakkî’nin telif tarihinin Mehmed Ali Aynî’nin Türk Azizleri I, İsmâil Hakkı 131 İsmail Hakkı Bursevî, İdarecilere Öğütler: Sülûkü’l-Mülûk, haz. Mustafa Utku, Bursa: Uludağ Yayınları, 2015, s. 51; Akçe, a.g.e., ss. 64-75. 34 eseri gibi kimi kaynaklarda yanlışlıkla 1131 olarak gösterilmiş olmasıdır.132Bunda rakamların yazım şeklinin etkisi vardır fakat mecmuanın telif tarihi aslında kütüphane kaydında doğru gösterilen 1121’dir. Eserin sonunda müellifin 1121 olarak düşürdüğü ikmâl tarihi ile mecmua içerisinde mimari eserlerle ilgili düşürdüğü 1120-1121 tarihleri, bu mimari eserlerin kitabelerindeki tarihlerle örtüşmektedir.133 Yine Mi‘râciye’nin tamamlanması dolayısıyla yazdığı tarih manzumelerinde düşürdüğü 1121 tarihinin yazımı ile mecmuanın sonundaki telif tarihinin yazım şekli örtüşmektedir. Dolayısıyla Mecmû‘a-i Hakkî’nin telif tarihi “1121” olarak netleşmektedir. III. MECMÛ‘A-İ HAKKÎ’NİN İNCELENMESİ A. Nüsha Tavsifi: Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. No. E. H. 1790 Eserin Adı: Mecmua Baş: Hüve’ù -Ùayyib Seyyid èAbdü’r-raóím-i Ùayyib kim Oldı mecmÿèa ile hem-síne Sínesinde bu defter-i maèní Beñzedi Muãóaf içre YÀsín’e Son: ÓaúúıyÀ didüm bu naôm u neåre ben tÀríò içün “Dizdi dürr-i óikmeti mecmÿèaya yine úalem” 1121 Díger Be-óarf-i cevherín “Oldı mièrÀc-ı dil-i erbÀb-ı èışú işbu kitÀb” 132 Aynî, a.g.e., s. 251. 133 Orman, a.g.m., s. 433; Tanman, a.g.m., s. 371-373; Koçu, a.g.e., ss. 168-170. 35 Cilt: Dış kapak siyah meşin, zencirekli, miklepsiz; iç kapak ve karşısındaki 1a ve 135b sayfaları ebru desenli. Mecmuanın 2a sayfasında Osmanlıca kırmızı mürekkeple Topkapı Sarayı Tahrirat Komisyonuna ait bir tarih ve tasnif mührü yer almaktadır. Kapağında ve sayfalarında herhangi bir zedelenme olmayan mecmua genel olarak düzenlidir. Kâğıt: Aharlı, beyaz. Yazı: Nesih-ta‘lik. Mecmuada genellikle siyah mürekkep kullanılmıştır. Nesirlerin tamamının, manzumelerin ise bazılarının başlıkları ile tetimmeler kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Eserin ilk metni olan 3a sayfasındaki manzumenin başlık haricinde iki dizesi de kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Mi‘râciye’nin başındaki dua ve her bölümünün sonundaki beyit de kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Diğer manzumelerin başındaki “ve lehu” ifadeleri, tarih mısraları, ayet ve hadis iktibasları, etimolojisi verilen bazı kelimeler ve bu kelimelerle ilgili verilen bazı örnekler ile çoğu yerde mahlaslar üzerlerine kırmızı renkle çizgi çekilmek suretiyle belirgin hale getirilmiştir. Hat yazılarında süsleme amacıyla bazı harflerin üzerinden kırmızı mürekkeple geçilmiş, harekeler de yer yer kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Sütun: 1-4 sütun arasında muhtelif. Varak: Tamamı 135 vr. 1a-b, 2a-b ve 135a-b sayfaları boştur. Satır: Satır sayıları kullanılan yazının yönü, hattın türü ve boyutuna göre 2-17 arasında değişmektedir. Sayfalarda yer yer derkenar olarak kelime izahları ve bazı ayetler vardır. Ebad: 195x135, 165x110 (muhtelif) mm Müellif: Bursevî İsmail Hakkı b. Mustafa (H.1063-1137/ M.1653-1725) Telif tarihi: H. 1121 (M. 1709) 36 B. Dış Yapısı 1. Eserin nazım özellikleri: Mecmû‘a-i Hakkî’de müellif tarafından şerhi yapılan iki gazel de dâhil edildiğinde 204 manzum metin bulunmaktadır. Mecmuadaki şiir veya manzumelerin bulunduğu sayfa, matla ve makta beyti/bendi, ilk ve son nazım birimleri; nazım şekilleri, nazım birimleri ve tespit edilen nazım türlerinin çeşitleri, birim sayısı, kullanılan vezin, şiirlerdeki mahlaslar, varsa başlıklar ve manzumelere ait husûsî özellikler MESTAP Manzum Bölümler Tablosunda ilgili sütunlarda projeye uygun, sistemli şekilde gösterilmiştir. Mahlassız şiirler tablo standartları gereği sonda gösterilmiştir. Tekrara düşmemek maksadıyla burada tabloda yer almayan hususların ele alınması uygun olacaktır. Bu bakımdan bu bölümde tabloda yer almayan mecmuadaki nazım biçimleri ve türlerinin genel özellikleri, bu nazım şekilleri ve türlerine dair istatistikî bilgiler ile eserin ahenk özelliklerinden vezin, kafiye ve redifle ilgili hususlara yer verilecektir. a. Nazım biçimleri: Şiir veya manzumeler vezni, nazım birimi, birim sayısı, kafiye örgüsü ve konusu gibi hususlara göre farklı nazım biçimlerine ayrılır. Buna nazım şekli de denir. Mecmuada yer alan nazım şekilleri ve dağılımları şu şekildedir: Gazel: Divan şiirinin en çok kullanılan nazım şekillerindendir. Genellikle 5-15 beyitten oluşur. 15 beyitten uzun “gazel-i mutavvel” denilen örnekler de vardır. Gazeller, aruz vezniyle yazılan, ilk beyti kendi içinde kafiyeli diğer beyitlerin ikinci mısraları ilk beyitle kafiyeli şiirlerdir. Matla‘ beytinden sonra gelen beyitlerin ilk ve ikinci mısra ortalarının ilk mısranın sonuyla kafiyelendiği, yani iç kafiye bulunan gazellere “musammat gazel” denir. Musammat gazeller ortalarından iki eşit parçaya ayrılabilen aruz kalıplarıyla yazılır. Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinin ikisi veya üçüyle yazılan gazellere “mülemma‘ gazel” adı verilir. 37 Gazelin asıl konusu aşk ve sevgilidir. Gazelin konusu zamanla genişletilmiş bir fikir, hayat görüşü, felsefî düşünce veya zamâneden yakınma gibi başka nazım şekillerinin konuları da işlenmiştir.134 Mecmuada en fazla bulunan nazım şekli gazeldir. Müellifin şerhini yaptığı iki gazeli de dâhil edildiğinde mecmuada toplam 118 gazel yer almaktadır. Mecmuadaki gazellerden 6 tanesi “musammat gazel”, 1 tanesi “mülemma‘ gazel” tarzındadır. Bu gazeller MESTAP Manzum Bölümler Tablosunda ayrıca belirtilmiştir. İlâhî: İlâhî, dinî-tasavvufî Türk edebiyatında yaygın kullanılan nazım şeklidir. Hece ölçüsü ve dörtlükle yazılanların yanında aruz ölçüsü ve beyitlerle yazılmış ilâhîler de vardır. Mecmuada aruz ya da hece vezniyle yazılmış 34 ilâhî bulunmaktadır. Mesnevî: Mesnevî, aruz vezninin kısa kalıplarıyla yazılan, her beyti kendi arasında kafiyeli, uzun soluklu divan şiiridir. Her beytin anlam bütünlüğü kendi içinde sağlanır. İki beyitten binlerce beyte kadar süren mesnevîler yazılmıştır.135 Mecmuada 3 mesnevî yer almaktadır. Eserde Bursevî’nin 447 beyitlik meşhur Mi‘râciye’si yanında 90 beyit ve 31 beyitten oluşan iki mesnevîsi daha vardır. Kıt‘a: Gazele benzeyen fakat ilk beyti kafiyesiz, mahlas beyti olmayan şiirlerdir. Bunun yanında gazelin konusu ve beyit sayısı sınırlı iken kıt‘ada bu sınırlama yoktur. İki beyitten 30-40 beyite kadar uzayan kıt‘alar yazılmıştır. Kafiye örgüsü xa, xa, xa… şeklindedir. Mahlas bulunmayışı genel bir kaide olmakla birlikte şairlerin mahlaslarını söylediği örnekler de görülür.136 Mecmuada 14’ü Bursevî’ye ait toplam 17 kıt‘a vardır. 3 tanesi Bursevî’nin Mi‘râciye’sini tamamlaması dolayısıyla başka şairlerce yazılan tarih kıt‘alarıdır. Nazm: Kıt‘anın ilk beyti kafiyeli olan şeklidir. Kafiye örgüsü aa, ba, ca… düzenindedir. Gazelden farkı mahlas kullanılmaması ve konusudur. Mahlas kullanılan nazm örnekleri de yazılmıştır. Kıt‘a gibi nazmın da konusu geniştir. Gazel konusu dışında hemen her konuda yazılabilir. Birbirine çok benzemesi yüzünden kıt‘a, nazm ve 134 Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı: Nazım Şekilleri ve Aruz, 3. b., İstanbul: Dergâh Yayınları,1999, 2008, ss. 17-19. 135 İpekten, a.g.e., ss. 59-60. 136 İpekten, a.g.e., ss. 53-57. 38 rubâî çok yerde birbirine karıştırılmış ve divan tertiplerinde ayrım yapılmadan bir arada toplanmışlardır.137 Mecmuada 16’sı Bursevî’ye ait toplam 19 nazm bulunmaktadır. Yine 3 tanesi Bursevî’nin Mi‘râciyesi’ni tamamlaması dolayısıyla başka şairlerce yazılan tarih manzumeleridir. Kasîde: Aruz vezniyle yazılan, beyit sayısı genellikle 9-100 arasında değişen, kafiye düzeni gazel ile aynı olan divan şiiridir. Kasîdeler mürettep divanlarda bütün öteki şiirlerden önce yer alır. Kasîdeler, dinî konularda yazılanların dışında bir geçim kaynağı olarak kullanılmıştır. Bir makama gelme, zafer, kutlama, bayram ve bir yapının tamamlanışı gibi hemen her olayla ilgili kasîde sunulmuştur.138 Mecmuada 22, 31 ve 101 beyitten müteşekkil birim sayısı ve kafiye örgüsü yönüyle kasîdeye uyan 3 manzume yer almaktadır. Bu manzumeler konu bakımından gazele uymadığından kasîde başlığı altında değerlendirilmiştir. Müfred: Müfred veya ferd, bir şiirden bağımsız, kafiyesiz tek beyittir.139 Mecmuada 3 müfred vardır. Matla‘: Matla‘, bir şiirden bağımsız, kafiyeli tek beyittir.140 Mecmuada 3 matla‘ örneği bulunmaktadır. Âzâde: Bir şiirden bağımsız, tarih düşürülen tek mısralara âzâde veya mısra-ı âzâde denir.141 Eserde 4 âzâde bulunmaktadır. b. Nazım türleri: Şiir veya manzumeler işledikleri konulara göre nazım türlerine ayrılır. Fakat tek bir türe ayrılmış nazım şekli olmadığı gibi bir nazım şekline ayrılmış tür de yoktur. Bu durum nazım türlerinin tasnifinde zorluklara ve farklı yaklaşımlara sebep olmaktadır.142 Dinî-tasavvufî Türk edebiyatında da bir nazım türü belli bir nazım şekline münhasır değildir. Mecmuada tespit edebildiğimiz nazım türleri ve dağılımları şöyledir: 137 İpekten, a.g.e., ss. 57-58. 138 İpekten, a.g.e., ss. 38-39. 139 Mehmet Aça, Haluk Gökalp, İsa Kocakaplan, Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve Şekil Bilgisi, İstanbul: Kriter Yayınları, 2009, s. 178. 140 Aça, Gökalp, Kocakaplan, a. yer 141 Aça, Gökalp, Kocakaplan, a.g.e., s. 177. 142 Cemal Kurnaz, Halil Çeltik, Şekiller Arasında: Nazım Şekli Araştırmaları, Ankara: Kurgan Edebiyat Yayınları, 2012, ss. 56-57. 39 Münâcât: Allâh’a dua etme, yalvarma konulu şiirlerdir. Genellikle kasîde, gazel, kıt‘a ve mesnevî tarzında yazılır.143 Mecmuada 2 gazel ve 4 ilâhî şeklinde yazılmış toplam 5 münâcât vardır. Na’t: Hazret-i Peygamber’i övmek, ona duyulan saygı ve sevgiyi dile getirmek için yazılan manzum veya mensur eserlerdir. Hemen bütün nazım şekilleriyle yazılabilen manzum na’tlar daha çok kasîde şeklinde yazılmıştır.144 9 gazel ve 5 ilâhî şeklinde yazılmış toplam 14 na’t vardır. Mi‘râciye: Hz. Peygamber’in mirâcından bahseden veya bu münasebetle yazılan manzum ve mensur eserlerdir. Manzum Mi‘râciyeler genellikle kasîde ve mesnevî şeklinde yazılır.145Mecmuada Bursevî’nin müstakil bir eser de sayılan, mesnevî şeklinde yazdığı 477 beyitlik Mi‘râciye’si yer almaktadır. Şefa‘at-nâme: Mahşer gününde Hz. Muhammed ve diğer peygamberler, sâbiler, âlimler, şehitler vb. kimselerin ümmetlerine ve yakınlarına onların günahlarının affı ve cennete girmeleri için Allâh’a niyazda bulunacakları duygu ve inancıyla yazılan manzum ve mensur eserlerdir.146 İlâhî şeklinde yazılmış 2 şefa‘at-nâme örneği vardır. Devriye: Tasavvufî devir nazariyesini işleyen eserlerdir. Devriye, yaratılışın başı ve sonu, varlığın nereden gelip nereye gittiği ve bu ikisi arasındaki merhalelerin tasavvufa göre izahıdır. Bu nazariye, önce mensur daha sonra manzum eserlerde işlenmiştir.147 Mecmuada gazel şeklinde yazılmış 3 devriye vardır. Tarih: Arap alfabesiyle yazılmak suretiyle bir olayın oluş yılını ebced hesabıyla gösteren şiirlerdir. Bu amaçla yapılan sanata “tarih düşürme” denir. Tarihler genellikle kıt’a nazım biçimiyle yazılmakla birlikte beyit, dize, bir söz veya bir tek sözcükle de tarih düşürülebilir.148 Mecmuada 5 nazm, 4 kıt‘a, 4 âzâde, 3 müfred ve 1 matla‘ şeklinde toplam 17 tarih manzumesi yer almaktadır. Bunlardan 6 tanesi Bursevî’nin Mi‘râciye’sini tamamlaması dolayısıyla başka şairlerce yazılan tarih manzumeleridir. Fahriye: Şairlerin kendilerini övmek için yazdıkları şiirlerdir. Fahriyeler kasîdelerde bir bölüm olarak bulunur. Ayrı bir nazım biçimiyle veya bir gazelin makta 143 Güzel, a.g.e., s. 631. 144 Aça, Gökalp, Kocakaplan, a.g.e., s. 552. 145 Güzel, a.g.e., s. 656. 146 Güzel, a.g.e., ss. 669-675. 147 Güzel, a.g.e., s. 768. 148 Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, 8. b., Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005, s. 502. 40 beytiyle şair fahriye söyleyebilir.149 Mecmuada gazel şeklinde yazılmış müstakil 1 fahriye vardır. Methiye: Birini övmek için yazılan manzum ve mensur eserlerdir. Manzum methiyeler çoğunlukla kasîde şeklinde yazılmakla birlikte diğer nazım şekilleriyle de yazılabilir.150 Mecmua’da 2 kasîde ve 1 kıt‘a nazım şekliyle yazılmış 3 methiye bulunmaktadır. Es’ile: Bursevî’nin müstakil eserler de yazdığı bu tür manzumelerde tasavvufî birtakım sualler sorulmaktadır. Mecmuada kasîde ve gazel şeklinde 2 es’ile örneği vardır. 2. Eserin ahenk özellikleri: a. Vezin: Mecmuadaki 204 manzum metinden 196’sında aruz vezni kullanılmıştır. İlâhî şeklindeki 6 manzumede ise hece vezni kullanılmıştır. Tarihle ilgili 1 müfredde ise vezin yoktur. Vezin ihmâli bulunan sadece iki manzume vardır. Metinlerden 10 tanesinde ise çift aruz vezni kullanılmıştır. Aruz vezni ile yazılan manzumelerde en çok “remel bahri”nin kalıpları kullanılmıştır. Aşağıda müellifin kullandığı vezinlerin örnekleri verilmiştir: Aruz: FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün [5a] YÀ RasÿlallÀh gül-i sír-Àb rÿyuñdur senüñ Bÿ-sitÀnda misk-i Rÿmí müşk-bÿyuñdur senüñ Çift aruz vezni: Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün [123a] Pír-i KenèÀn’a beñzedüñ Óaúúí áam-ı evlÀd ile úalduñ maózÿn 149 Dilçin, a.g.e., s. 266. 150 Dilçin, a.g.e., s. 263. 41 Hece: [128a] èİlme’l-yaúíni bildüñ mi èAyne’l-yaúíni bulduñ mı Óaú ile sen óaú olduñ mı Óaúíúatdan òaber var mı b. Redif ve kafiye: Redif: Mısra sonlarında eş görevli eklerin veya aynı anlamdaki kelimelerin tekrarlanmasına redif denir. Redifler şiirde bütünlük ve ahenk sağlamak için kullanılan unsurlardandır. Şiirde ahengin tesbitinde önce redife sonra kafiyeye bakılır. Aşağıdaki birimlerde kelime, kelime grubu ve ek ortaklığı ile yapılan redifler gösterilmiştir: [119a] GÀh olur şÀdí yerine àam gelür GÿyiyÀ sÿra bedel mÀtem gelür [124b] Ehl-i derd olan göñül dermÀnı eyler Àrzÿ Şerbet-i cÀn isteyen LokmÀn’ı eyler Àrzÿ [94a] PÀyesi àayrı şuhÿra göre ber-terdür anuñ Şerefi cümle-i ehl-i dile aôhardur anuñ Her demi úıymet ile çün zer ü gevherdür anuñ Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn Kafiye: Mısra sonlarındaki ses benzerlikleri ile yazılışları aynı, anlamları ve görevleri farklı kelime veya eklerin benzerliğine kafiye ya da uyak denir. Şiirlerde tek ses benzerliğine yarım, iki ses benzerliğine tam, üç ve üzerindeki ses benzerliğine ise zengin kafiye denir. Uzun heceler iki ses kabul edilir. Birbiri ile uyaklı sözcüklerden biri diğerinin içinde aynen yer alırsa tunç kafiye oluşur. Zengin kafiyenin bir türü olan tunç kafiyede en az üç ses benzerliği aranır. Anlamları farklı, yazılışları aynı kelime 42 veya kelime gruplarının tekrarıyla oluşan kafiye ise söz sanatı da sayılan cinaslı kafiyedir. Aşağıdaki dörtlük ve beyitlerde müellifin kulandığı kafiyelerden örnekler gösterilmiştir: Yarım kafiye: [22a] BÀàda nergislerüñ nÿr u feri híç úalmaya áonceler olup períşÀn cÀn òande bulmaya Çünki bu dehr içre Óaúúí kimse bÀúí olmaya Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek Tam kafiye: [134b] BÀrekallÀh oldı mecmÿèa yine bÀà-ı İrem Kim açıldı verd-i gÿn-À-gÿn yek mevsim behem Zengin kafiye: [53b] èIşú ehli olan dillere cÀnÀne ãunarlar Ser-óÿş-ı fenÀ olmaàa peymÀne ãunarlar Tunç kafiye: [91b] CihÀnda bülbülem feryÀda geldüm Gül-i ãad-berg-i Óaúú’ı yÀda geldüm Cinaslı kafiye: [121b] Bÿ-yı cennet virdi ise ceddi bu Bir gül-i ãadberg-i Óaú’dan vire bÿ İç kafiye: Müellifin mecmuada sayısı altıyı bulan musammat gazelinde, iç kafiyeyi de aşağıdaki beyitteki gibi akıcılık ve ahenk için başarılı şekilde kullandığı görülür: ÒÀk içre kendüñ úıl õelíl nÀr içre otur çün Òalíl Óaúúí Óaúú’a budur delíl èışú Àteşine yan yaúıl 43 3. Eserin nesir özellikleri: Mecmû‘a-i Hakkî’de 2 şiir şerhi, 2 hadis şerhi, 1 ayet tefsiri, 3 mektup, 3 hutbe, mensur takrîr tarzında 3 metin ile sarf ve nahive dair 3 metin yer almaktadır. Bunların haricinde daha kısa mensur parçalar da vardır. Hatla yazılmış 2 dua haricinde Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi’ye ithafen dört satırlık 1 hat çalışması, Mi‘râciye’nin beş satırlık mensur dîbâcesi ile tamamlanmasına dair yazılan tarih manzumelerinden birinin altına yazılan üç satırlık bir not olmak üzere toplam 22 parça mensur metin bulunmaktadır. Bu metinler, MESTAP Mensur Bölümler Tablosunda sistemli şekilde gösterilmiştir. Mecmuadaki 22 mensur metinden 14’ü Arapça, 8’i ise Türkçe kaleme alınmıştır. Farsça yazılmış mensur metin yoktur. C. İç Yapısı 1. Dil ve üslup: Mecmû‘a-i Hakkî’de Türkçe, Arapça ve Farsça bir arada kullanılmıştır. Eserde çoğunlukla Türkçe ve Arapça kullanılmıştır. Bursevî’nin mecmuadaki manzum metinlerde Türkçe, mensur metinlerde Arapçayı ağırlıklı kullandığı görülmektedir. Mecmuada “Sebk-i Hindî” akımının etkisinde, Arapça ve Farsça sözcüklerle kurulu uzun terkiplerin kullanıldığı üç mektup vardır. Aşağıda örnekleri verilen “süslü nesir” sayılabilecek bu mektuplarda yer yer secîler de kullanılmıştır: [8b] “…benüm Efendüm Óaøretleri bülbül-i òoş-leóçe-i cÀn òÀristÀn-ı óÀrÀ- şikÀf-ı óicrÀnda fiàÀn-zen ü feryÀd-künÀn iken nefes-i nefísleri laòlaòa-sÀy-ı mülÀùafa olup ãabÀ-yı dest-i enbÿya şemm-i hevÀ-dÀrı ile peyÀm-ı nÀfícetü’l-misk-bÿdan taèùír-i maúèarr-ı şÀmme úılup dey-mÀó-ı gülberg-ríz-i òazÀn tenessüm-i nesím-i ãafÀ ile pehlÿ- zen-i ferverdín-i mÀh olmaàla…” [9a] “CÀme-i gül ü dal-ı ãıóóat-ı cÀvid-libÀs-ı faòrü’ù-tırÀz õÀt-ı saèídleri olup serír-i zer-i gülmíò-i èÀfiyetde çÀr-bÀliş-nişín ve evreng-i óarír-i ùanÀfis-i selÀmetde müttekÀ-yı müzer-keş-i rÀóat-baòşa úarín olmaú duèÀsı sübóa-i sebbÿóıyÀn-vÀr şebÀn- 44 rÿzÀn-ı muntaôam ve be-sÀn-ı èıúdü’l-cümÀn ve vird-i gerdun-yÀn-sÀ-i gerdÀn olduàı ifÀdesinden ãoñra…” [130a] “èAzízü’l-úadr celílü’ş-şÀn eyvÀn-nişín-i óubb-i dervişÀn cenÀb-ı mekremet-şièÀr ve meróamet-ÀåÀruñ dülbend-i èinÀyet-i ilÀhiyye ile müştemil ve cÀme-i girÀn úıymet-i ãıóóÀte píçíde ve muttaãıl olmaú duèÀsıyla dest-i teveccühe ber-dÀşte-i der-gÀh-ı vÀlÀ-yı KibriyÀ úılınduàun ifÀdeden ãoñra…” Şiir veya hadis şerhi, sarf ve nahiv, mensur takrîr, tefsir, hutbe ve dua tarzındaki açıklayıcı anlatımın ağırlıkta olduğu mensur metinler, mektuplara göre daha sade ve sanatsızdır. Aşağıda bu metinlerden birkaç örnek verilmiştir: Şiir şerhi: [29a] “èÁrifÀ şol àarú-ı deryÀ-yı dem olan şír ne DeryÀ-yı demden murÀd rÿó-ı hayvÀnídür ki maôhar-ı aèôamı èurÿúda olan demdür. Pes, dem şol aãldur ki anuñ óarÀret-i úaviyyesinden sebeb-i óayÀt olan buòÀr-ı laùíf òÀric u ãÀèid olur. Ve bu nefs-i hayvÀniyye úuvvet-i maèúÿle-i basíùa olduàı cihetden rÿó-ı müfÀriúa münÀsebeti vardur. Ve úalb-i sanavberinüñ tecvíf-i eyserinde …” Sarf ve Nahiv: [58b] “Aãlı ser ü pÀdur ki vÀv elife úalb olunup ser-À-pÀ dirler; “baş daòi ayaú” maènÀsına. “Kem-À-bíş” daòi böyledür ki aãlında kem ü bíşdür; “eksük daòi artuú” dimekdür.” Manzum metinlerden Bursevî’ye ait 4 manzume ve başkalarının Miraciye için tarih düşürdüğü 2 kıta Arapçadır. 4 manzume ile nesirlerde iktibas yapılan birkaç beyit, mısra veya ifade ise Farsçadır. Mecmuadaki 204 müstakil manzum parçadan sadece 10 tanesi Arapça ve Farsçadır. Manzumelerde kullanılan dil mensur metinlerdekine nispetle daha sadedir. Manzumelerde yeri geldikçe Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalara da yer verilmiştir. Kullanılan dil, divan şiiri ile halk şiiri arasında Tekke edebiyatının karakteristiğini yansıtır. Aruzun başarılı şekilde kullanılmasının yanında hece vezninin daha kısa ve kıvrak kalıplarının kullanılması manzumelerde akıcılığı sağlayan unsurlardandır. Manzumelerde teşbih, istifhâm, nidâ ve tekrîr sanatları yanında peygamber 45 kıssaları, evliya menkıbeleri ve klasik edebiyatın bazı mazmunlarına gönderme yapan telmihlere de sıkça rastlanmaktadır. Bunların yanında teşhis, tezat, tenâsüp, mübalağa, istiâre, mecaz ve cinas gibi söz sanatlarının da kullanıldığı görülmektedir. “Seyr-i gülzÀr-ı Òalíl ile nice nÿr oldı nÀr Dü óaúíúat úalb olup dÿzaò cinÀn olmaú nedür” Telmih, tenâsüp, tezat ve istifhâm sanatlarının kullanıldığı yukarıdaki beyitteki gibi müellifin birden çok söz sanatını aynı birimde yoğun olarak kullandığı örnekler de vardır. Müellifin aliterasyon ve asonansı da şiirinde başarılı şekilde kullandığı dikkati çekmektedir. Aşağıda “v” ve “r” sesleriyle aliterasyon, “i” ve “a” sesleriyle asonans yapılan beyit bunun tipik örneklerindendir: “Virdi gözle ÓaúúıyÀ úılma naôar sen vÀride Virür elbet vÀridi kim virdi evrÀdı saña” Yine şiirlerinde bütünlük, akıcılık ve ahengi sağlamak için tekrîr sanatından sıkça yararlanmıştır: “Ey yüzüñ gülzÀr-ı óüsnüñ àoncesi Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar Ey àamuñ her òaste-dil eglencesi Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar” Gerek mensur gerekse manzum metinlerde müellifin manayla beraber ahenge de son derece önem verdiği görülmektedir. 2. Muhteva: Tezimizin şerhe değil metne dayalı bir çalışma olması hasebiyle metin tahlilini sonraki çalışmalara bırakarak mecmuanın muhtevasını yansıtacak örnek parçalar üzerinden muhtevayı değerlendirmek uygun olacaktır. Mecmû‘a-i Hakkî, farklı kısımlarına serpiştirilmiş manzum ve mensur metin türleri kadar muhteva bakımından da zengindir. Bursevî, mecmuanın başındaki ilk şiirinde mecmuayı ithaf ettiği Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi’yi göğsünde bu mecmua ile “Kur’an içindeki Yâsîn”e benzetir: [3a] Seyyid èAbdü’r-raóím-i Ùayyib kim 46 Oldı mecmÿèa ile hem-síne Sínesinde bu defter-i maèní Beñzedi Muãóaf içre YÀsín’e Ardından mecmuayı methettiği manzumesinde beyitlerini “iki yanı ağaçlarla kaplı ferah bir yol” olarak nitelendirir: [4a] MiyÀn-ı her-dü-saùrı bir òıyÀbÀn-ı müferriódür NiúÀt-ı òÀl-vÀrı nev-nihÀl-i óarfde berdür Yine aynı manzumede içinde barındırdığı sırlar dolayısıyla mecmuayı Hz. Ali’ye; kalemi ise onun nice sırrını taşıyan kölesi Kanber’e benzetir: Bu beytü’n-naôm-ı Óaúúí’de nice sırr-ı èAlí vardur Siyeh òÀme aña bir òÀdim-i mÀnend-i Úanber’dür Bir diğer şiirinde mazmunlarla ve ruha gıda veren feyzlerle dolu olarak nitelendirdiği mecmuayı bereketli Ceyhun misâli görür: [23b] Zihí mecmÿèa-i maømÿn-ı meşóÿn Ki feyø-À-feyødür mÀnend-i Ceyóÿn áıdÀ-yı rÿó içün Óaúúí elünden NefÀisdür ki gÿyÀ oldı maãóÿn Bursevî, mecmuayı her yerine hikmetler konmuş bir risâle olarak da nitelendirir: [24a] Zihí mecmÿèa kim oldı mecelle ÒÀùù-ı óikmet úonuldı her maóalle Zer-i maólÿl-veş rengin düşüpdür Velí muótÀc olupdur baèøı óalle Bursevî, mecmuada eseri yanında şiirini ve şairliğini öven beyitler ve müstakil fahriyeler de kaleme almıştır. Yukarıdaki vasıflarla methettiği mecmuasında müellif, dinî-tasavvufî pek çok temayı işlemiştir. İâhî aşk ve bu aşkın mâşukta meydana getirdiği hallere dair şiirleri mecmuada büyük bir yekûn teşkil eder: [9b] Sırr-ı èışúum fÀş olup düşdüm dile Manãÿr-veş Ùutdı ÀvÀzem benüm ÀfÀúı nefò-i ãÿr-veş [11a] Úatíl-i èışúuñ olmak zindegídür 47 RevÀn itsem n’ola ışúuñla úanum [91a] Her kim bugün uyanmadı bÿ-yı Óaúú’a boyanmadı Evvel yanan ãoñ yanmadı èışú Àteşine yan yaúıl [92b] Çeşmi sivÀdan baàlayup cÀnı belÀdan ùaàlayup Dir Óaúúí úan aàlayup MevlÀ’ya ãaldum kendümi [118a] èIşúuñ deryÀ gibi ùaşdı mevc urup başımdan aşdı Cigerüm úaynadı pişdi derdüñe düş oldı göñül Hz. Peygambere duyduğu sevgi ve özlemi, ona olan iştiyâkını, şefa’atına nâil olma arzusunu Mi‘râciye’si yanında lirik tarzdaki şiirlerinde defalarca dile getirir: [68b] Gel berÿ ey bülbül-i bÀà-ı ãafÀ NÀle-perdÀz-ı gülisùÀn-ı vefÀ [4b] Sendedür külliyyet-i esmÀ-i óüsnÀ-yı ÒudÀ ÕÀtuñ efèÀl ü ãıfÀt-ı Óaúú’ı cÀmièdür senüñ [5a] Ya ÓabíballÀh n’ola Óaúúí’ye eylerseñ naôar İltifÀt itmek úadímí ník-òÿyuñdur senüñ [6a] ÕÀt-ı pÀküñ úılma gözlerden nihÀn Úalmasun tÀrík-i hicrÀnda cihÀn TÀ-be-key Óaúúí’i eyle imtióÀn YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña [21a] Giceler meşèal-i Àhı yaúarım Meh yüzüñ görmege her sÿ baúarım 48 ÒÀne-i çeşmi ben Àòir yaúarım Baña luùfeyle cemÀlüñ göster [5b] Çün maúÀm-ı vaãla irer ÀstÀn ŞÀd ü şen ola cemíè-i dostÀn Olmasun hicr ile Óaúúí dÀstÀn YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded Vahdet-i vücûd ve devir nazariyeleri etrafında şekillenen şiirlerinde cemâlullâhı temâşâ, Allâh’ın tecellîlerini görme, fenâfillaha ulaşma temalarını sıkça işlemiştir: [26a] Günde yetmiş biñ tecellí görünür Àyíneme Bir naôarda lík iki yüz èıyÀn olmaz baña [26b] Sürme-i çeşm-i zemín-i pest idüm òilúatden öñ ÒÀkden maùbuè olup geldüm göründüm tÿtiyÀ [53b] Úamu eşyÀ çü esmÀdur bu esmÀ òod müsemmÀdur CihÀn pes Óaúú’a ímÀdur óaúiúat yÀr olan gelsün [91b] HevÀ-yı èÀlem-i bÀladan uçdum Óarím-i òÀk ü Àb u bÀda geldüm [122b] Bulup àayb-ı ilÀhíden şahÀdet Bu Óaúúí èÀlem-i insÀna geldi Ölüm, dünyanın fâniliği ve aldatıcılığı farklı birimlerde veya müstakil şiirlerde çokça karşımıza çıkan temalardandır: [22a] Berk-ríz eyler bahÀrı iricek vaút-i òazÀn Bülbül-i óoş-lehçenüñ úalmaz nevÀsında düzen Çün úaùÀr olsa gerek rÀh-ı fenÀda merd ü zen Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek 49 [22b] Kesilür Àòir bu ãít ü ãadÀ CÀn ü ser olur MevlÀ’ya fedÀ Mey-i fenÀ içer şÀhla gedÀ El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh [23a] Ruòlarına baúma seni mÀt ider Taòte-i tÀbÿtı saña at ider Úabre úoyup mióneti úat úat ider Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye [51b] Ne saña mÀl ü ne evlÀd oldı yÀr Eyle irken ín ü Àndan el-firÀú [134a] èAfv idüp cümle-i úuãÿrumuzı Cebr-i maóø eylegil küsÿrumuzı Nefò ide çünki ecel ãÿrumuzı Sözümüz eyle şehÀdet Àòir Kimi şiirlerinde ise mahzûn bir gönülle zamâneden şikâyet eder: [28b] Kimden olursın óaúíúat ÓaúúıyÀ iósÀn-cÿ Kim ricÀl-i devlet içre híç bir insÀn úalmamış [120b] Kimse baúmaz yüzine ehl-i niyÀzuñ şimdi Ger feriştehlere Ádem gibi miórÀb ise de Zâhid-âşık tartışmasında hep aşkın ve gönlün tarafındadır. Şiirlerinde “gönül” temel kavramlardan biridir: [119b] Úuvvet-i úudsiyye-i èışú iledür tÀb ü tüvÀn Zühd ü taúva ile zÀhid úanda bulur úuvveti 50 [117b] CÀn alup cÀn virmede erbÀb-ı èışú èÁşıú iseñ sen de bu bÀzÀra gel [120a] “Ehl-i dil her ne úadar úamil insÀn ise de Kimse dönmez aña ger merkez-i devrÀn ise de” dediği şiirinde bu devrânın merkezinde “gönül ehli”nin olduğunu dile getirir. Şiirlerinde masivâdan sıyrılarak Hak’ta fenâ bulan bir gönlü arzular, gönül aynasını pâk etmeyi salık verir: [19b] Bu gülistÀn-ı emelden Óaúúí Gel meşÀm-ı dili bí-bÿ idelüm [130b] Gelüñüz bÀş u cÀna úalmayalum MÀl u mülk-i cihÀna úalmayalum Kimi zaman gönül ile sohbet eder, ona bazen sorar bazen de nasihatlerde bulunur: [116b] Bu vücÿduñ Mıãr’ınuñ sensin èazízi ey göñül Anda binbir pÀyeden tertíb olan eùvÀra baú [54a] Ey dil bu cihÀn òalúını Àsÿde mi ãanduñ Áteş-i dil olan tenleri sen ãuda mı ãanduñ [7b] Ey göñül maózÿn-ı èışú olmaú yeter şÀdí saña Pír-i èışúuñ işbu yolda budur irşÀdı saña Müridâna nasihat tarzındaki şiirlerinde insanı tasavvufî terbiyeye, zikre, tevhide ve ilâhî aşka dâvet eder: [53a] Ger şühÿduñ var ise óıfô eyle her yüzden edeb TÀ saña bÀb-ı teraúúí gice gündüz ola bÀz [92a] Án ister iseñ mürşid-i kÀmil yüzine baú Anuñ ki gözi görmez Ànı anı n’iderler 51 [119a] Úíl ü úÀl-i medrese olmaz bu ãoóbetde müfíd Ehl-i óÀlüñ àayrı bunda meclis-ÀrÀ olmadı [27a] Pír-i irşÀduñ ùutan pek õeylini Döndürür rÀh-ı ÒudÀ’ya meylini Kesretüñ defè it bulanıú seylini CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel [27a] CÀnuñ esrÀr ile ola ÀşinÀ Çeşmüñ envÀr ile ola rÿşinÀ Çünki tevóíd ile oldı çün aãl-ı binÀ Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör Mecmuada es’ile tarzı şiirinde sorduğu sualleri yaptığı şerh ile kendisinin cevaplandırması önemlidir. Es’ile tarzında, 101 beyitten oluşan, çeşitli dinî meseleler hakkında tefekküre daldığı diğer bir manzumesini ise şu beyitle bitirir: [16a] èÁòir İsmaèíl Óaúúí’dan budur òalúa süéÀl Yek ile ãad óarfden èıúdü’l-cümÀn olmaú nedür Bursevî, mecmuanın 93a-103b sayfaları arasında dönemin dinî, siyasi sosyal ve kültürel hayatını yansıtacak şiirleri arka arkaya sıralamıştır. İslam inancında kutsal kabul edilen günler, geceler, aylar ve çeşitli vakitlere dair şiirlerin ardından câmi, tekke ve bunlar etrafında hayat süren kişi ve zümreler ile sultan ve vezir hakkındaki şiirlere yer vermiştir. Bursa, İstanbul, Mekke ve Kâbe, Mescid-i Nebevî gibi önemli mekânlara dair şiirlerin de yer aldığı bu bölüm dönemin atmosferini yansıtması bakımından dikkate değerdir. Zaman, kişiler, mekânlar ve yer yer olaylar bakımından dönemin zihniyetini yansıtan müellif bu bölümde adeta devrinin manzum bir hikâyesini yazmıştır. Dinî hayatın merkezindeki insan tiplerine dair kimi zaman hicve varan değerlendirmeleri müellifin ve dönemin telâkkîsini yansıtmaktadır. [99b]Úayyım ki bÀb-ı mescidi açar cırıl cırıl 52 Úındíl gibi òidmete döner pırıl pırıl, beytiyle başlayan manzumesindeki gibi nadir de olsa mizâha yer verdiği görülmektedir. Mecmua, sayısı 17’yi bulan tarih manzumeleri bakımından da zengindir. Bursevî’nin Mi‘râciyesi’ni tamamlaması dolayısıyla kendisi ve başka şairlerce yazılan tarih manzumeleri Mi‘râciye’nin bitiminde yer almaktadır. Yine Ârif Efendi’nin Mi‘râciye’si; câmi, tekke ve imâret gibi farklı eserlere dair H. 1120-1121 yıllarına sabitlenen Bursevî’nin yazdığı bazı tarih manzumeleri de mecmuadadır. Bursevî, kimi manzumelerinde mecmuayı ithâf ettiği Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi’ye doğrudan hitap eder, ona övgü ve nasihatlerde bulunur. Mecmuada tütün kullanımı, hat yazmanın incelikleri, evlâdının vefâtı, ticaret ve fıtrat gibi farklı temaları işlediği manzumeleri de vardır. Bursevî’nin, mutasavvıf bir şair olarak şiir dilini daha çok zühd ve takva, aşk, gönül, zikir, tevhid, kâle karşı hâl, insan-ı kâmil, ihlâs, dert, hakîkat ve tecellî kavramları etrafında kurduğu söylenebilir. Mecmuada manzum metinlerin adedi fazla olmakla birlikte yazılı 129 sayfanın 81 sayfası sayısı 22’yi bulan mensur metne ayrılmıştır. Mecmuadaki ilk mensur metinler Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi’ye yazdığı süslü nesir tarzındaki iki mektuptur. Yine ilerleyen sayfalarda aynı zata ithâfen iki sayfaya yazılmış dört satır halinde bir hat çalışması yer alır. Mensur metinlerden iki tanesi şiir şerhidir. Birincisi Bursevî’nin kendi gazeline “Esvíle Maèa’ş-Şerh” başlığı altında yaptığı 21 sayfalık uzunca bir şerhtir. Bu şerhten sonra yer alan Arapça iki gazelin ardından, müellifin Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi’ye ithafen yazdığı Arapça gazelinin yine kendisi tarafından yapılmış Arapça 12 sayfalık şerhi vardır. Bursevî mecmuada “Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın” ayetinin kısa bir tefsirini yapmış ardından “Allâh’ım, göz açıncaya kadar hatta bundan daha az bir süre beni nefsimle baş başa bırakma.” mealindeki hadis ile meşhur “levlake” hadisini kısaca şerh etmiştir. Bu şerhlerin ardından mecmuada sarf ve nahive dair, bir risâle sayılabilecek kadar uzun, 24 sayfalık bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölümde Bursevî on beş başlık altında “ÒudÀy, Ùaríkat-ı Üveysiyye, ser-À-pÀ, kenízek, taòt, KirdigÀr, gird- bÀd, kerzmÀn, òÀn-vÀde, ser-òÿş, Gebr ü TersÀ, verd, mihmÀn, muóÀl, kerÀmet, rüéyet, mütevÀtir, meşhÿr, haber-i vÀhid” kelimelerinin menşei, lugat ve ıstılahî manaları 53 hakkında bilgiler verir. Sonradan farklı sayfalara yazdığı “Àf u küf, muèÀf u müsellem, muóarrÀ, yaòní, hoşmerí, úÀgırdı, maùara” kelimelerinin etimolojisi ve lugat manaları hakkındaki metinle müennes ve müzekker kelimelere dair üçüncü bir metin de bu bölümün devamı niteliğindeki çalışmalardır. Mi‘râciye’nin beş satırlık mensur dîbâcesi ve bu Mi‘râciye’nin ikmâline dair yazılan tarih manzumelerinden birinin altına üç satır halinde yazılan not mecmuadaki mensur parçalardandır. Mecmuada yine üç sayfa halinde hatla yazılmış iki duanın devamında kimi tasavvufî yorumların yer aldığı üç mensur takrîr yer almaktadır. Çeşitli şiirlerin ardından sarf ve nahive dair yukarıda bahsedilen iki kısa metin yer alır. Bu metinlerin ardından şükür ve tevekkül, Allâh’ın emirlerine uyma ve Ramazan ayının fazileti konularında Arapça yazılmış üç hutbe vardır. Mecmuanın son mensur metni ise süslü nesir tarzındaki üçüncü mektuptur. Müellifin diğer müstakil eserlerinde karşımıza çıkan mutasavvıf, müellif, şair, şârih, müfessir, musikîşinas ve hattat kimliği mecmuadaki manzum ve mensur çalışmalarında da karşımıza çıkmaktadır. Bursevî’nin “Oldı mièrÀc-ı dil-i erbÀb-ı èışú işbu kitÀb” şeklinde tarih düşürerek bitirdiği eseri; müellifin hayatı, sanat anlayışı, fikrî yönü ve eserleri gibi hususların aydınlatılması yanında kültür tarihimize katkı sunabilecek bir muhtevaya sahiptir. 3. Metnin kurulmasında izlenen yöntem: 1. Her sayfanın numarası başta köşeli parantez içinde gösterilmiştir. 2. Her nazım birimine sıra numarası verilmiştir. 3. Türkçe metinlerin çevirisinde klasik transkripsiyon/çeviriyazı sistemi kullanılmıştır. Farsça’daki “vâv-ı ma’dûle”ler ise “˘” ile gösterilmiştir; ÚuréÀn-òºÀn, òºÀhiş, òºÀb gibi. 4. Tamamı Arapça veya Farsça metinler Arap alfabesiyle harekesiz yazılmış, tercümeleri daha küçük fontla köşeli parantez içinde altlarında verilmiştir. Hat veya dua tarzında Arapça yazılmış birkaç kısa metin ise transkribe edilmiştir. 5. Ayet, hadis ve hadis-i kudsîler, kelâm-ı kibarlar, iktibaslar, Arapça ve Farsça kısa ibareler, tarih düşürülen mısralar ile gramer metinlerinde izah edilen veya 54 vurgulanan kelimeler tırnak işareti “ ” içinde gösterilmiştir. Ayet ve hadislerin Türkçe tercümeleri ve künyeleri dipnotta verilmiştir. 6. Müellifin derkenar notları dipnotta [Müellifin notu] ibaresiyle birlikte verilmiştir. 7. Eserde yer alan başlıklar tarafımızdan büyük harflerle yazılmıştır. Sarf ve nahivle ilgili metinlerde, müellifin başlık olarak yazmadığı fakat kırmızı yazılmış kimi kelimeler metnin içeriğine uygun olduğundan köşeli parantez içinde büyük harfle başlık şeklinde yazılmıştır; [VERD] ve [MİHMÂN] şeklinde. 8. Anlam yahut vezin gereği yapılması zaruri olan türlü eklemeler, metin tamirleri köşeli parantez içinde gösterilmiştir; [dan] murâd, itmek [i]çün, teveccüh[-i], şÀhid[i]dür gibi. Okunamayan kısımlar metinde köşeli parantez ile […….] gösterilmiştir. 9. “i- fiili” kelimeden ayrı yazılmıştır. Ek-fiilin “-durur” şeklindeki geniş zaman 3. tekil şahıs çekimi de kelimeden ayrı yazılmıştır. 10. “İle” edatı/bağlacı metinde harekeli veya ayrı da olsa vezin gereği kelimeyle “- la”, “-le” şeklinde bitişik yazılması gereken durumlarda bitişik (şÀhla gedÀ) yazılmıştır. 11. “İken”, “ile”, “idi” ve “ise” sözcüklerinden önce “y” kaynaştırması söz konusu ise bu iki çizgi arasında (-y-) ile gösterilmiştir: ÒudÀ-y-iken, aèdÀ-y-ile şeklinde. 12. Vezinler, italik yazıyla metin başında gösterilmiş, çift vezin varsa alt alta yazılmıştır. Hece vezni duraklarıyla gösterilmiştir; [4+3] gibi. Aruz vezni tespit edilemeyen, hece sayıları farklı iki manzumedeyse bu durum parantez içinde gösterilmiştir; (5+5)(6+5) gibi. Vezin yoksa veya vezin ihmâli varsa dipnotta belirtilmiştir. Bu hususlar MESTAP tablolarında da gösterilmiştir. 13. Şeddeli kelimelerin yazımında vezne uyulmuştur:“Óaúú’ı” olan kelimenin “Óaú’ı” yazılması gibi. 14. İyelik ekinin 1. tekil şahıs çekimi mecmuada harekeli olarak iki şekilde yazılmıştır. Mecmuada düz-dar ünlüyle “-ım, -im” şeklinde yazılan sınırlı sayıdaki kısımlar, mecmuanın genelindeki dar-yuvarlak ünlüyle “-um, - üm” şeklindeki yazımına uygun olarak dar-yuvarlak ünlüyle “cânum, efendüm” şeklinde gösterilmiştir. 55 15. Mecmuanın tamamında zarf-fiil eki “-ib, ıb, -üb, -ub” sözcük sonunda “eyleyüb” şeklinde yumuşak sessizle, “-dır, -dir, -dur, -dür” ekinden önce ise “olupdur” şeklinde sert sessizle yazılmıştır. Bu ek, metinde “-ip, -ıp, -up, -üp” şeklinde gösterilmiştir. 16. Mecmuada edilgen veya dönüşlü fiil yapan “-l ve -n” eklerinden önce müellif tarafından “görinmez, görine, olındı” şeklinde düz-dar “ı, i” ünlüleri veya “üzüldi, düzüldi, göründi, görünmişdür”şeklinde dar-yuvarlak “u, ü” ünlülerinden her ikisi de kullanıldığından biz günümüze yakın imlâyı metinde birlik sağlamak için tercih ettik. İki kullanımına da rastlanan “niçe/nice, àonçe/àonce, iy/ey” gibi kelimelerde de günümüze yakın imlâyı kullandık. 56 D. Mecmû‘a-i Hakkî’ye Ait MESTAP Tabloları 1. MESTAP Manzum Bölümler Tablosu Yer No: Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. No. E.H. 1790, Mecmua Yp. Nazım No. Mahlas Matla‘ beyti/bendi, ilk nazım birimi Makta‘ beyti/bendi, son nazım birimi şekli / Nazım birimi türü Vezin Açıklamalar Bu mecmÿèa siyeh cild ü sepíd evrÀú ile ey dil Bu beytü’n-naôm-ı Óaúúí’de nice sırr-ı èAlí vardur Kıt‘a / 3b Óaúúí .---/ .---/ .---/ .--- Li-muóarririhi Óaúúí Siyeh semmÿr içinden ser-zede gÿyÀ ki dílberdür Siyeh òÀme aña bir òÀdim-i mÀnend-i Úanber’dür 6 beyit YÀ RasÿlallÀh cemÀlüñ berú-ı lÀmièdür senüñ Óaúúí’i cÀm-ı şefÀèatden sen eyle feyø-yÀb Gazel / 4b Óaúúí Na’t -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Pertev-i rÿyuñ sipihre nÿr-ı sÀùièdür senüñ Şerbetüñ derd-i dile zírÀ ki nÀfièdür senüñ 6 beyit YÀ RasÿlallÀh gül-i sír-Àb rÿyuñdur senüñ Ya ÓabíballÀh n’ola Óaúúí’ye eylerseñ naôar Gazel / 5a Óaúúí Na’t -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Bÿ-sitÀnda misk-i Rÿmí müşk-bÿyuñdur senüñ İltifÀt itmek úadímí ník-òÿyuñdur senüñ 6 beyit Olmışuz àarú-Àb-ı deryÀ-yı günÀh Çün maúÀm-ı vaãla irer ÀstÀn YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded ŞÀd ü şen ola cemíè-i dostÀn İlâhî / Şefa‘at- 5b Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Úalmışuz hicrÀn àamında Àh Àh Olmasun hicr ile Óaúúí dÀstÀn 5 dörtlük nâme YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded MaôhÀr-ı tÀmm-ı ÒudÀ’sın tÀ-ezel ÕÀt-ı pÀküñ úılma gözlerden nihÀn YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña Úalmasun tÀrík-i hicrÀnda cihÀn İlâhî / 6a Óaúúí Na’t -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Gelmemişdür saña beñzer bir güzel TÀ-be-key Óaúúí’i eyle imtióÀn 5 dörtlük YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña 57 Ey yüzüñ gülzÀr-ı óüsnüñ àoncesi YÀ RasÿlallÀh irşÀd it yola Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar TÀ senüñle Óaúúí úul Óaúú’ı bula İlâhî / 6b Óaúúí Na’t -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Ey àamuñ her òaste-dil eglencesi Nÿr-ı tÀmm-ı óaørete maôhar ola 5 dörtlük Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar Ey ruòuñ pertev-i òurşíd-i tecellí-i ÒudÀ Naèt-ı pÀküñden anuñ beste-zebÀndur büleàÀ Gazel / 7a Óaúúí Na’t -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Ki zevÀl irmez aña şems-i felek-veş ebedÀ ÓaúúıyÀ kim ola künhince ide Ànı edÀ 5 beyit ÓabíbÀ çün nigÀh-ı pÀk-i Óaúú’a sírdür ravøañ Girince ravøaña kendin unutdı Óaúúí-i şeydÀ Gazel / 7a Óaúúí Úamu ehl-i naôar yanında òoş iksírdür ravøañ Ne deñlü pür- mehÀbetdür ne pür-teéåírdür ravøañ 6 beyit Na’t .---/.---/.---/.--- Ve lehu Ey göñül maózÿn-ı èışú olmaú yeter şÀdí saña Virdi gözle ÓaúúıyÀ úılma naôar sen vÀride Gazel / 7b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Pír-i èışúuñ işbu yolda budur irşÀdı saña Virür elbet vÀridi kim virdi evrÀdı saña 6 beyit ZÀhidi gör èÀşıú ile hem-zebÀn olmaú diler Şír pistÀn-ı emelden ùutmadı úatre bugün Gazel / 7b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu äan-süvÀr ile piyÀde hem-èinÀn olmaú diler ÓaúúıyÀ ùıfl-ı dilüñ baú baàrı úan olmaú diler 6 beyit Úaddüm belÀ-yı èışú ile oldı kemÀn gibi CÀy-i úarÀr çünki degil òÀne-i sipenç Gazel / 8a Óaúúí --./ -.-./ .--./ -.- Ve lehu Tír-i heves-nişÀna irişmek gümÀn gibi Óaúúí fürÿ-keş itse n’ola mihmÀn gibi 7 beyit Işú ile cÀn ü göñül Àşüfte-óÀl olmaúdadur ÓaúúıyÀ nergís gibi zÀhid ãarardur çehresin Gazel / 9b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu ÓÀl-i gÿn-À-gÿn ile pür-iòtilÀl olmaúdadur Reng-i èÀşıú gül gibi ammÀ ki al olmaúdadur 6 beyit Sırr-ı èışúum fÀş olup düşdüm dile Manãÿr-veş Fi’l-meåel cennÀta beñzer beyt-i naômuñ ÓaúúıyÀ Gazel / (İlk mısra nesih hatla 10a Óaúúí Ùutdı ÀvÀzem benüm ÀfÀúı nefò-i ãÿr-veş Maèni-i meràÿb ol beyt içre oldı óÿr-veş 5 beyit -.--/ -.--/ -.--/ -.- büyük yazılmış) ÁşinÀdur dil ezelden derd ile ÓaúúıyÀ vaãl-ı ilÀhídür murÀd Gazel / (İlk mısra nesih hatla 10b Óaúúí -.--/ -.--/ -.- áayrısı bígÀnedür zírÀ dile VÀãıl ol Óaúú’a Óaú’ı tevóíd ile 6 beyit büyük yazılmış) İlÀhí èışúuña düş eyle cÀnum Budur Óaúúí faúíre vird-i dÀéim Gazel / (İlk mısra nesih hatla 11a Óaúúí Münâcât .---/ .---/ .-- FedÀ eyle saña can u cihÀnum İlÀhum münèim-i õi’l-imtinÀnum 6 beyit büyük yazılmış) 58 Ey göñül nÿr-ı ilÀhí baú èıyÀn olmaú nedür èÁòir İsmaèíl Óaúúí’dan budur òalúa süéÀl Kasîde / 11b Óaúúí Es’ile -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Çün èıyÀndur sırr-ı MevlÀ ya nihÀn olmaú nedür Yek ile ãad óarfden èıúdü’l-cümÀn olmaú nedür 101 beyit Seri nedür esmÀnuñ Óaúúí Óaúú’ı úıl íåÀr LÀ ilÀhe illallÀh Eyle bu õikri iksÀr İlâhî / 17b Óaúúí 7’li hece ölçüsü Ve lehu Sırrı nedür eşyÀnuñ Naãã ile oldı óiãÀr 5 dörtlük LÀ ilÀhe illallÀh LÀ ilÀhe illallÀh Gelüñ birden diyelüm Ey Óaúúí õikir zerdür LÀ ilÀhe illallÀh Nakdi ãÀóib-naôardur İlâhî / 18a Óaúúí 7’li hece ölçüsü Ve lehu Her demde söyleyelüm Bir úıymetí güherdür 5 dörtlük LÀ ilÀhe illallÀh LÀ ilÀhe illallÀh Göñülden ôulmeti dÿr etdi tevóíd Dime Óaúúí ene’l-Óaú di hüve’l-Óaú 18b Óaúúí Gazel / .---/ .---/ .-- Ve lehu Vücÿdı ser-te-ser nÿr etdi tevóid Dime ÓallÀc-ı Manãÿr etdi tevóíd 6 beyit Gel ey èÀrif idüp tecríd-i tevóíd Bulunmaz ÓaúúıyÀ her bir ãadefde Gazel / 19a Óaúúí .---/ .---/ .-- Ve lehu FenÀ-yı dilde bul tefríd-i tevóíd Bu deryÀ içre mürvÀríd-i tevóíd 6 beyit Nice bir vaãl-ı Àrzÿ idelüm Bu gülistÀn-ı emelden Óaúúí Ve lehu Gazel / 19b Óaúúí Árzÿdan gelüñ vuøÿ idelüm Gel meşÀm-ı dili bí-bÿ idelüm 5 beyit -.--/ -.--/ -.- Be-ZebÀn-ı ÔÀhir Ser virür gÀh olur insÀn dil ucından şemèa-vÀr İdemez bir kimse maúãÿdın cióÀnda der-kemend Gazel / 19b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Ser virürseñ vir velí zinhÀr sırrıñ ãaúla var ÓaúúıyÀ ehl-i emel òÀk üzre gÿyÀ yek süvÀr 5 beyit Áh bir deryÀya düşdüm díde-i giryÀn ile ÓaúúıyÀ rıùl-ı girÀn-ı àam durur der-dest olan Gazel / 20a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Gÿyiya Àteş-nişín oldum dil-i sÿzÀn ile Kim alışmaz mÀye-i şÀd-ı dil-i insÀn ile 5 beyit Baór-i èışú-ı bí-kerÀn içre nice girdÀb var Reşk-i laèl ü àıbùa-ı mercÀn úılma ÓaúúıyÀ Gazel / 20a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu ÇÀh-ı pür-òÿn-ı cigerde ãanma úaùre-i Àb var Úulzüm-i naôm içre çün böyle dür-i nÀ-yÀb var 5 beyit 59 Eyledüñ teşríf-i gülôÀr-ı cihÀn Mevlidüñ vird-i zebÀndur ber-devÀm MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ Okınur naètüñ ilÀ yevmi’l-úıyÀm İlâhî / 20b Óaúúí Na’t -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Maúdemüñ şÀd itdi òalúı nÀgehÀn Dir Óaúúí èÀşıúuñ her ãubó u şÀm 4 dörtlük MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ Yüzüñ Àyíne-i èÀlem-nümÀdur yÀ RasÿlallÀh Umar Óaúúí ireser menzil-i maúãÿda èuúbÀda Gazel / 20b Óaúúí Na’t .---/ .---/ .---/.--- Ve lehu Sözüñ ÚuréÀn ile vaóy-i semÀdur yÀ RasÿlallÀh Ki şerèuñ Àña zírÀ reh-nümÀdur yÀ RasÿlallÀh 6 beyit Ey cihÀn faòri recÀdur senden Óüsnüñ èÀlemlere çün fÀş oldı Baña luùfeyle cemÀlüñ göster Óaúúí èÀşıúlarıña baş oldı İlâhî / 21a Óaúúí Na’t ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Nice bir böyle nihÀnsın benden Díde óasret ile úan yaş oldı 4 dörtlük Baña luùfeyle cemÀlüñ göster Baña luùfeyle cemÀlüñ göster Ey şefÀèat-geh-i ehl-i èiãyÀn Sendedür sırr-ı raómet-i BÀrí Ben günehkÀra şefÀèat eyle Bir nigÀhuñla sevindür bÀri İlâhî / Şefa‘at- 21a Óaúúí ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Áteş-i àamda dil oldı büryÀn Óaúúí dir aàlayu zÀrí zÀrí 5 dörtlük nâme Ben günehkÀra şefÀèat eyle Ben günehkÀra şefÀèat eyle Var ise dilde eger mÀye-i èışú-ı ezelí èAdn’e girmiş olur ol bezme iden vaøè-ı úadem Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel Yeñiden gelmiş olur èÀleme ãanki Àdem İlâhî / 21b Óaúúí ..--/ ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Sever iseñ dil ü cÀn ile eger ol güzeli ÓaúúıyÀ dem-úadem itmek dilerseñ her dem 4 dörtlük Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel Çünki ehl-i èÀleme Àòir ölümdür òaùù-ı ser BÀàda nergislerüñ nÿr u feri híç úalmaya Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek áonceler olup períşÀn cÀn òande bulmaya İlâhî / 22a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Çün ãaóífe ùayy olup peymÀne-i mevt içiser Çünki bu dehr içre Óaúúí kimse bÀúí olmaya 4 dörtlük Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek 60 Geldi irişdi taúdír ile mevt Aòõ iderler elbet bu cÀnı senden Ve lehu El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh FermÀna boyun vir sen de irkenden (5+5) (Müellifin İlâhî / 22b Óaúúí (6+5) “müstefilÀtün” notu Oldı her úÀr-ı cÀn ü beden fevt ÓaúúıyÀ ayrılur cÀn bu bedenden 5 dörtlük var.) El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh èÁúıbet-i kÀr-ı cihÀndur fenÀ FÀnide híç görmedi kimse åebÀt Ve lehu Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye Kim ter ü òuşk olmadadur çün nebÀt İlâhî / (Müellifin 23a Óaúúí FÀni içün virme bu cÀna èanÀ Ùut süòÀn-ı Óaúúı’i úable’l-memÀt 5 dörtlük -..-/ -..-/ -.- “müfteilün” notu var.) Ey göñül aldanma yüri fÀniye Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye Zihí mecmÿèa-i maømÿn-ı meşóÿn áıdÀ-yı rÿó içün Óaúúí elünden Nazm / Hüve’l-èAzíz 23b Óaúúí .---/ .---/ .-- Ki feyø-À-feyødür mÀnend-i Ceyóÿn NefÀisdür ki gÿyÀ oldı maãóÿn 2 beyit TayyibÀ ùíb-i òÀùır istersen Naôm-ı Óaúúí’de olup sÀkin-dil 25a Óaúúí Kıt‘a / -.--/. -.-/ ..- Hÿ ÒÀùır-ı àayrı gözet yÀr gibi Bekle dÀrı yüri deyyÀr gibi 5 beyit ..--/ ..--/ ..- Naôm kim fi’l-óaúíúa dil-cÿdur Nev nüvişte süùÿr ey Óaúúí Gazel / 25b Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu äan letÀfetde miåÀl-i cÿdur BÀàda úÀmet-i èanber-bÿdur 5 beyit Mürà-ı cÀna dil bir özge ÀşiyÀnumdur benüm ÓaúúıyÀ naôm eyleyen èıúdü’l-cümÀn-ı óikmeti Gazel / 25b Óaúúí Maèrifet gül èaúl-ı kül bir bÀàbÀnumdur benüm Şimdilik ehl-i beyÀn içre benÀnumdur benüm 5 beyit -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu èAndelíb-i dil-girifte hem-zebÀn olmaz baña ÓaúúıyÀ sırr-ı ene’l- Óaúú’ı idersem ÀşikÀr Gazel / 26a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu ÙÀéir-i úudsem bu èÀlem ÀşiyÀn olmaz baña BÀùılÀn-ı dehrden bil ki emÀn olmaz baña 14 beyit Müzdÿr-ı cihÀn ola mı híç míre berÀber Bu vÀóidün ke’l-elf durur ùarz-ı süóanda Gazel / Ve lehu 26b Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- ÒÀk-i óakír olmaya iksíre berÀber Óaúúí olamaz ãad miée bu bire berÀber 5 beyit (Vezin ihmÀli var.) Ben ne òÀkem kim olam òÀãiyyet ile kímyÀ Saèy idüp peymÀne-i iòlÀãdan ol cürèa-nÿş Gazel / Ve lehu 26b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Heb olan aóvÀl-i gÿn-À-gÿn olupdur símyÀ Kim götürmez bezm-i èışú aãlÀ riyÀyı ÓakúıyÀ 6 beyit 27a Óaúúí CÀmını nÿş eyle bezm-i vaódetüñ Kim ola adÀb-ı tevóíde úarín İlâhî / -.--/ -.--/ -.- Ve lehu 61 CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel èArş-ı maúãÿd eyler elbette yerin 5 dörtlük NÀmını úaldır aradan keåretüñ Diñleme Óaúúí gibi òalúuñ birin CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel MÀsivÀyı eyleyüp terk-i ebed Õikr-i Óaú Óaúú’a olur özge delíl Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör Õikr ile ãıóóat bulur cÀn-ı èalíl İlâhî / 27a Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu YÀr ola sırr-ı küle tÀ sırr-ı Eóad ÓaúúıyÀ õikr-i keåír it ne úalíl 5 dörtlük Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör من كه احسان الهي پرورم حقيا بخشايش حقست اين Gazel / Ve lehu 27b Óaúúí حمد مؤمن پيغمبرم كه بجزحق نيست اندر خاطرم -.--/ -.--/ -.- 5 beyit (Farsça) چون هويدا شد زأنفس راز عشق زهد و تقوى را نبا شاد اعتبار Gazel / Ve lehu 27b Óaúúí عالم آفاق زد آواز عشق حقيا درباب پك د مساز عشق -.--/ -.--/ -.- 6 beyit (Farsça) آشنايم با بالي عشق يار حقيا بنكر بالي عشق را Gazel / Ve lehu 28a Óaúúí اين چنين باشد بعالم بختيار بعد از اين آسودكي با دل ميار -.--/ -.--/ -.- 5 beyit (Farsça) هيج داني در جهاني چاره جوي درد من حقيا ثابت قدم شو در طريق راستي Gazel / Ve lehu 28a Óaúúí تا بگو كه هست در اطراف عالم اين زمن راز را افشا مكن خوا هي كه باشي مؤتمن -.--/ -.--/ -.- 5 beyit (Farsça) Çeóre-i zÀl-ı cihÀna úıl naôar Àn úalmamış Kimden olursın óaúíúat ÓaúúıyÀ iósÀn-cÿ Gazel / 28b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Bu zen ile èışúbÀzí idecek Àn úalmamış Kim ricÀl-i devlet içre híç bir insÀn úalmamış 5 beyit Mihr kim cÀm-ı fenÀdur döndürür anı felek ÓaúúıyÀ şol kim àurÿr-ı nefse düşdi èÀúıbet Gazel / Ve lehu 28b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Eyyü insÀnin teèÀtÀ şerbeten minhü helek Úul lehü “Künte meniyyen úad nesíte evvelek” 5 beyit (Mülemma gazel) اال ياءيها الساقى الذي سقياه أحيان االحقى فتب من توبة فيها وداع الراح Gazel / Ve lehu 39b Óaúúí ارحنا من بالء الغم و البلبال أحيانا ففيها عفو موالنا و غفران خطايانا 5 beyit .---/ .---/ .---/.--- (Arapça) خذوا منهج الصبوة ياكرام االحقى ال تبك من محنة Gazel / Ve lehu 40a Óaúúí والتقتفوا اثر قوم لئام ففيها من الحق الف سالم .---/ .---/ .-- 8 beyit (Arapça) 62 Ve lehu Şeyò ElÀ ey maôhar-ı esrÀr-ı esmÀé Çü keşf oldı saña ol müsemmÀ (Üçer beyit aynı Mesnevî / 47b İsmÀèíl-i .--- / .---/ .-- harfle bitecek şekilde Óaúúí SemÀ-ı maèrifetden nÿş iden mÀé N’ola Àòirde olsa úadrüñ esmÀ 90 beyit elif-bÀ sırasına göre kafiyelidir.) El-firÀú ey dil cihÀndan el-firÀú Cennet-i meévÀyı gözle ÓaúúıyÀ Gazel / 51b Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu İşbu cism ü işbu cÀndan el-firÀú Eyle işbu òÀk-dÀñdan el-firÀú 6 beyit Çünki òatm oldı bu dünyÀda nefes Çünki didi “ircièí” nefse ÒudÀ El-vedÀè ey dostÀnum el-vedÀè “Küllü nefsin õÀéiúa” oldı edÀ 52a Óaúúí İlâhî / -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Çün şikeste düşdi Àòir bu úafes Eyledi Óaúúí Óaúú’a cÀnın fedÀ 4 dörtlük El-vedÀè ey dostÀnum el-vedÀè El-vedÀè ey dostÀnum el-vedÀè Áòiretde gülmek isterse kişi ÓÀãıl olmaz õevk-i óÀl-i etúıyÀ Aàlasun dünyÀda dÀéim aàlasun EtúıyÀ-veş ya meger cÀna úıya İlâhî / 52b Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Õikr ü fikr idüp gice gündüz işi Ger cemÀlullÀh dilerse ÓaúúıyÀ 4 dörtlük CÀnını èışú Àteşiyle ùaàlasun Çeşm ü cÀnı mÀsivÀdan baàlasun Maórem-i sırr-ı ÒudÀ olduñsa itme keşf-i rÀz ÓaúúıyÀ esmÀ-i óüsnÀ oldı åÀrí èÀleme 53a Óaúúí Gazel / -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Var rıøÀ-yı Óaú’da ol eyle àaøabdan iótirÀz Bulmadı aèlÀ vü ednÀdan müsemmÀ imtiyÀz 6 beyit Dest-i úudret feyø-i gÿn-À-gÿndan Kevåer ãunar Ger zer-i òÀliã-èÀyar itdüñse úalbi ÓaúúıyÀ Gazel / 53a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Teşne cÀna Áb-ı ÓayvÀn’dan nice sÀàar ãunar Óikmet-i èuômÀ yüzinden saña gevher ãunar 6 beyit Tecellíden nişÀn buldum ulü’l-ebãÀr olan gelsün Olalı Óaúú ile devvÀr demümde sırr-ı vaódet var Gazel / 53b Óaúúí .---/ .---/ .---/ .--- Ve lehu Ser-À-ser cümle nÿr oldum gözi bídÀr olan gelsün Bu dÀr-ı Óaúú’a Óaúúí-vÀr bugün deyyÀr olan gelsün 5 beyit èIşú ehli olan dillere cÀnÀne ãunarlar ErbÀb-ı maèÀrif çıúarup úulzüm-i dilden 53b Óaúúí Gazel / --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu Ser-óÿş-ı fenÀ olmaàa peymÀne ãunarlar Óaúúí gibi òalúa nice dür-dÀne ãunarlar 6 beyit 63 Ey dil bu cihÀn òalúını Àsÿde mi ãanduñ Óaúúí kişiye úuvvet-i úudsiyye gerekdür Gazel / 54a Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu Áteş-i dil olan tenleri sen ãuda mı ãanduñ Nírÿ-yı dil-i Rüstem’i bÀzÿda mı ãanduñ 5 beyit EmÀn bulmaz şular kim işbu dünyÀda amÀn dirler Zemín ehlin ider gendüm gibi elbette Óaúúí un Gazel / 54a Óaúúí .---/ .---/ .---/ .--- Ve lehu Ki zírÀ bí-emÀndur Àdem-i Àòir zamÀn dirler Ki çaròa Às-vÀr olduàı içün ÀsmÀn dirler 6 beyit Şeyò Gel berÿ ey bülbül-i bÀà-ı ãafÀ Bu durur dil-òºÀhımuz yÀ MuãùafÀ Mesnevî/ (Eser dua ve besmele 68a İsmÀèíl-i Mi’râciye -.--/ -.--/ -.- NÀle-perdÀz-ı gülisùÀn-ı vefÀ Olalum bÀ-cümle ümmet der-ãafÀ 477 beyit ile başlamıştır.) Óaúúí TÀríòü’l-mièrÀciyyeti BÀrekallÀh çerme-pÿlÀd-ı sebük-seyr-i úalem ÓaúúıyÀ didüm bu naôm-ı dilkeşüñ tÀríòini li-münşiéehe’l-faúír Kıt‘a / 85a Óaúúí Çün BurÀú-ı berú-rev ùutdı reh-i MièrÀc’a rÿ “PÀye-i MièrÀc’a budur nerdbÀn-ı nÿr-ı bÿ” 1121 9 beyit Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- Óaúúí bi-ùaríúi taódíåi’n-nièmeti 85a Óaúúí “Buldı mièrÀciyyeñ ey Óaúúí senüñ şÀn-ı èalí” Âzâde Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- Díger Óarf-i mücevher ile tÀríòini úıl ezber 85a Óaúúí Matla‘ Tarih --.-/ .--/ --.-/ .-- Díger “Bu naôm-ı pÀküm oldı èıúdü’l-cümÀn berÀber” Díger 85b Óaúúí “BidÀn-ı óisÀb-ı kitÀbem zihí naôm çün lÿlÿ” Âzâde Tarih .--/ .--/ .--/ .--/ .-- Bi’l-FÀrisiyyi Úale Óaúúíü’l-faúír li’t-tÀriò Díger 85b Óaúúí Müfred Tarih Vezin yok “Celle şÀnü KitÀb-ı MièrÀc” Bi’l-èArabiyyi ÓabbeõÀ feròunde-naôm-ı pÀk-sebük ü òÿş-edÀ Didi FÀrià bir güzel tÀríò bu mıãrÀè ile TÀríò li MuãùafÀ 86b FÀrià Nazm/ Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- Efendi FÀrià el- Kim naôírin görmedi dehr içre ne şeh ne gedÀ “ÚÀmet-i maóbÿbe-i MièrÀc geydi nev-úabÀ” 4 beyit medèuvv siyÀh-çeşm Óaøret-i Óaúúí kim ol ãÀóib-ãafÀ Geldi ilhÀm ile tÀríò úalbüme Nazm / TÀriò li-Şeyò èİzze’d- 87a èİzzí Tarih -.--/ -.--/ -.- ZÀhir anda nÿr-ı pÀk-i MuãùafÀ Lafø-ı bi “naômin laùífin” èİzziyÀ 6 beyit dín Eşref-zÀde 64 Feyø-i Óaúú ile ùolup deryÀ-yı èummÀn ol yüri Pür àam-ı èışú olduñ ise ÓaúúıyÀ müjde saña Gazel / 90b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Var ser-À-ser nÿr olup mihr-i dıraòşÀn ol yüri Var ebed şimden geri èÀlemde şÀdÀn ol yüri 5 beyit èIşú Àteşi cÀnum yine nírÀna düşürdi Ten derdini Eyyÿb’a vü cÀn miònetin Àòir Gazel / 90b Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu Çeşmümden aúan ãu beni èummÀna düşürdi Taúdír-i ezel Óaúúí-i bí-cÀna düşürdi 5 beyit Ne gelse Óaú TaèÀlÀ’dan şikÀyet eylemek olmaz Bu nefsi dost ôannidüp ãaúın òoş ùutma ey Óaúúí Gazel / 91a Óaúúí .---/ .---/ .---/ .--- Ve lehu Dil-i ãafvet-nihÀda àam sirÀyet eylemek olmaz èAdÿ-yı cÀndur anı rièÀyet eylemek olmaz 5 beyit Varlıú fenÀ bulsun úamu èışú Àteşine yan yaúıl ÒÀk içre kendüñ úıl õelíl nÀr içre otur çün Òalíl Gazel/ Ve lehu 91a Óaúúí --.-/ --.-/ --.-/--.- EvãÀf maóv olsun úamu èışú Àteşine yan yaúıl Óaúúí Óaúú’a budur delíl èışú Àteşine yan yaúıl 6 beyit (Musammat gazel) CihÀnda bülbülem feryÀda geldüm Benem Óaúúí Óaú’a Àyíneyem ben Gazel / 91b Óaúúí Devriye .---/ .---/ .---/ .--- Ve lehu Gül-i ãad-berg-i Óaúú’ı yÀda geldüm CihÀna ãÿret-i MevlÀ’da geldüm 6 beyit Anlar ki bugün èışú ile bu dÀra gelürler EvãÀf-ı vücÿdı yaúup ütmek dileyenler 91b Óaúúí Gazel / Devriye --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu Bülbül gibi ãan kim gül ü gülôÀra gelürler Óaú èışúına ey Óaúúí düşüp nÀra gelürler 6 beyit Ey dost senüñ èışúuñ ile Àteşe yandum CÀn gibi cihÀn görmedi aãlÀ beni Óaúúí Gazel / 92a Óaúúí Devriye --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu ÒºÀb içre idüm yanmaàıla ãanki uyandum Ben ãÿret-i RaómÀn’a girüp gerçi èıyÀndum 5 beyit YÀr olmaz iseèışúa dil ü cÀnı n’iderler Virmezse eger feyø óayÀt-ı ebediyye Gazel / 92a Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu DeryÀ-yı dem-i bí-dür ü mercÀnı n’iderler İy Óaúúí bugün Çeşme-i ÓayvÀn’ı n’iderler 6 beyit èIşúa düşelden bir èaceb Àşüfte-óÀl oldum yine Óaúúí felekden aàlamam Óaú’dur her işi işleyen Gazel / 92b Óaúúí --.-/ --.-/ --.-/ --.- Ve lehu èAúlum períşÀn oldı baú pür-iòtilÀl oldum yine Gün ùoàa şÀyed üstüme gerçi hilÀl oldum yine 5 beyit Úan yaşum aúdı seyl olup ãaòrÀya ãaldum kendümi Çeşmi sivÀdan baàlayup cÀnı belÀdan ùaàlayup Ve lehu Gazel / 92b Óaúúí --.-/ --.-/ --.-/ --.- áarú oldum ol yaşa ùolup deryÀya ãaldum kendümi Dir Óaúúí úan aàlayup MevlÀ’ya ãaldum kendümi 5 beyit (Musammat gazel) 65 Ve lehu Óaú’dan olup òalúa èaùÀ óoş geldi şehrullÀh Receb Óaúúí úoyup ùÿl-i emel kesb eyle var óüsn-i èamel 93a Óaúúí Gazel / --.-/ --.-/ --.-/ --.- Der Şehr-i Receb Maàfÿr olur anda òaùÀ óoş geldi şehrullÀh Receb Çün mÀøíye irişmez el óoş geldi şehrullÀh Receb 5 beyit (Musammat gazel) Ve lehu Sırr-ı Óaú’a ÀmÀde ol geldi ReàÀéib gicesi Bu gicedür nÿr ile gün eyle sürÿr ile dügün Gazel / 93a Óaúúí --.-/ --.-/ --.-/ --.- Der Leyle-i ReàÀéib Nÿr-ı ÒudÀ’yı dilde bul geldi ReàÀéib gicesi Óaúúí irişdüñ var ögün geldi ReàÀéib gicesi 5 beyit (Musammat gazel) Eyledi şehr-i Receb’de Óaúú’a mièrÀc ol Óabíb Sırr-ı MièrÀc-ı RasÿlullÀh’dan oldı bí-òaber Ve lehu Gazel / 93b Óaúúí Oldı ehl-ièarş u ferşüñ cümle derdine ùabíb Bulmayan ùıfl-ı dili taèlíme Óaúúí bir edíb 5 beyit -.--/ -.--/ -.--/ -.-- Der Óaúú-ı MièrÀc Ùoldı cÀn u dil yine õevú u sürÿr Çün ãalat ider aña Rabbü’l-enÀm Ve lehu ÓamdülillÀh geldi ŞaèbÀn-ı Şeríf Sen de úıl aña ãalat ile selÀm İlâhî / 93b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.-- Der Óaúú-ı MÀh-ı Eyledi nÿr-ı ÓabíbullÀh ôuhÿr ÓaúúıyÀ bunda budur Àòir kelÀm 3 dörtlük ŞaèbÀn ÓamdülillÀh geldi ŞaèbÀn-ı Şeríf ÓamdülillÀh geldi ŞaèbÀn-ı Şeríf Faøl-ı Óaú’dur bize ey èÀşıú-ı ãÀdıú óaúúÀ Var berÀt al bu gice Haú saña tÀ vire necÀt Ve lehu ÓamdülillÀh ki úudÿm itdi BerÀéet gicesi Yaza óaúúuñda senüñ deftere èÀlí derecÀt İlâhî / 94a Óaúúí Der Óaúú-ı Şeb-i Kimdür ol kim bu gice şemè-i èibÀdÀtı yaúa ÓaúúıyÀ anda úabÿl-i Óaú olur bil óÀcÀt 3 dörtlük ..--/ ..--/ ..--/..- BerÀéet ÓamdülillÀh ki úudÿm itdi BerÀéet gicesi ÓamdülillÀh ki úudÿm itdi BerÀéet gicesi Nice óÀmd eyleyelüm yÀ nice şükr eyleyelüm BÀb-ı Óaú dÀéim olur müémine bunda meftÿó Ve lehu Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn İrişür cÀn u dil-i èÀşıúa envÀè-ı fütÿó İlâhî / 94a Óaúúí ..--/ ..--/ ..--/..- Der Óaúú-ı Şehr-i Medóini úanàı dehÀn ile anuñ söyleyelüm ÓaúúıyÀ nÿr-ı tecellí bulısar díde-i rÿó 3 dörtlük RamaøÀn Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn 66 Óoş mübÀrek gicedür işbu gice ÓaúúıyÀ iner melekler bu gice Ve lehu Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil Şevú ile döner felekler bu gice İlâhî / 94b Óaúúí -.--/ -.--/ -.-- Der Óaúú-ı ÒÀùır-ı müémin olur òoş bu gice ÓÀãıl olur heb dilekler bu gice 5 dörtlük Leyle-i Úadr Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil Sünneti ióyÀ idüp úıl iètikÀf Gel cihÀd it ÓaúúıyÀ nefsüñ ile Ve lehu Gazel / 94b Óaúúí -.--/ -.--/ -.-- Ta ki úalbüñ mÀsivÀdan ola ãÀf Úim bu dünyÀ içre bÀúídür meãÀf 6 beyit Der Óaúú-ı İètikÀf Ve lehu İrişdi göñül mevsim-i èíd-i RamaøÀn’a Óaúúí’ye ilÀhí naôar eyle keremüñden Gazel / 95a Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- Der Óaúú-ı èÍd-i Óaú’dan yine luùf oldı úamu ehl-i zamÀna TÀ mÀh-ı cemÀlüñ görüp irişe èıyÀna 6 beyit RamaøÀn Ve lehu İórÀm geyüp beñze yüri ehl-i vefÀta Óaúúí yüri seyr ü sefer Óaøret-i Óaú’a úıl Gazel / 95a Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- Der Óaúú-ı èArefe ve Rÿz-ı èArefe eyle èazímet èArafÀù’a Óaccuñ ola maúbÿl irişüp Úaèbe-i õÀta 7 beyit èÍd-i áurbÀn MÀh-ı Muóarrem oldı yine evvelü’ş-şuhÿr Ôulm itme nefsüñe yüri bu aylarda sen Ve lehu Gazel / 95b Óaúúí --./ -.-./ .--./ -.- Kim anuñ ile bedé olunur cümle-i dühÿr Faøl-ı Óaú ile itmeye Óaúúí èÀdil ôuóÿr 5 beyit Der Óaúú-ı Muóarrem Çoúdan úudÿmüne göñül eylerdi intiôÀr İtdi o nÿr bu meh-i pür-nÿrda ôuhÿr Ve lehu Òoş geldi mÀh-ı mevlid-i sulùÀn-ı kÀéinÀt Kim pertevinden aldı şuèÀèın cemÀl-i hÿr İlâhî / 95b Óaúúí --./ -.-./ .--./ -.- Der Óaúú-ı MÀh-ı Dil èandelíbi olmış idi àÀyet ile zÀr Óaúúí fi’l-óaúíúa budur efêal-i şuhÿr 3 dörtlük Mevlid Òoş geldi mÀh-ı mevlid-i sulùÀn-ı kÀéinÀt Òoş geldi mÀh-ı mevlid-i sulùÀn-ı kÀéinÀt Nice şÀdÀn olmasun bu cÀn u dil Var ise sende eger èahde vefÀ Ve lehu èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen Úıl salÀtı vir selÀmı bul ãafÀ İlâhî / 96a Óaúúí Der Óaúú-ı MÀh-ı Nice naètin itmesün dil muttaãıl ÓaúúıyÀ ola şefíèüñ MuãùafÀ 4 dörtlük -.--/ -.--/ -.- Mevlid Eyøan èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen 67 Mescide eyleyüp iúbÀl leyÀli-i ãıyÀm Óaú TaèÀla ki anuñ bestedür emrine umÿr Ve lehu Gelüñüz biz de melekler gibi teåbíó idelüm Eyledi Kaèbe gibi mescidi Beyt-i Maèmÿr İlâhî / 96a Óaúúí ..--/ ..--/..--/..- Der Óaúú-ı Teåbíó-i Eyleyüp raàbet-i cÀn ile cemÀèatle úıyÀm Óaúúí teåbíó ider ãubó ü mesÀ mürà ile mÿr 3 dörtlük RamaøÀn Gelüñüz biz de melekler gibi teåbíó idelüm Gelüñüz biz de dil ü cÀn ile teåbíó idelüm EyyÀm içinde şÀhid[i]dür cumèa-ı şeríf Yevmü’l-mezíd dirler aña cennet içre heb Ve lehu Bil cumèa güni óürmetini ümmet iseñ bil Ehl-i naôar o günde iderler şuhÿd-ı Rab --./ -.-./ .--./ -.- Der Óaúú-ı Rÿz-ı İlâhî / 96b Óaúúí EflÀk içinde mÀh durur cumèa-ı şeríf Cemèiyyet-i úulÿba odur ÓaúúıyÀ sebeb 3 dörtlük Cumèa ve --./ .--./ .--./ .-- Bil cumèa güni óürmetini ümmet iseñ bil Bil cumèa güni óürmetini ümmet iseñ bil äalÀt-ı ß EõÀnı gÿş idicek cÀn ile di MenÀre heft ü miórÀb oldı bil çÀr TaèÀlÀ şÀnuhü AllÀhü Ekber Nedür sırrı anı fehm idegör var Ve lehu 96b Óaúúí İlâhî / .---/ .---/ .-- Óaúú’ı taèôím idenler böyle didi Yüri Óaúúí münÀcÀt eyle her-bÀr 3 dörtlük Der Óaúú-ı EõÀn Eger müémin iseñ úıl anı ezber Òulÿãuñ bÀr-gÀha ola rehber Nedür şÀh-ı cihÀngír-i raèiyyet-perver-i èÀlem Yüri Óaúúí cihÀnda başuña sulùÀn olagör kim Gazel / Ve lehu 97a Óaúúí .---/ .---/ .---/ .--- Odur ôıll-i ÒudÀ kim sÀyesinde müsteríó Àdem Ayaúlarda úalur yarın bugün mÿra baãan sersem 5 beyit Der Óaúú-ı SulùÀn Nedür vezír-i müşir-i cenÀb-ı sulùÀní O gÿne merd-i èAlí-vÀr-ı himmet-i èÀlínüñ Gazel / Ve lehu 97a Óaúúí .-.- /..--/ .-.-/ ..- Yedinde òÀtem ile Áãaf-ı SüleymÀní Olur bu Óaúúí gibi òalú menúabet-òºÀnı 6 beyit Der Óaúú-ı Vezír Nedür cihÀnda dilÀ óÀl-i şeyòü’l-İslÀmí CihÀnda bÀr-ı vücÿd oldı bu fetvÀ taúvÀ Gazel / 97b Óaúúí .-.-/ ..--/ .-.-/ ..- Der Óaúú-ı Müftí Ki óall-i müşkül-i òalúuñ ola elif lÀmı Çeker mi èÀúil olan Óaúúí bunca ÀlÀmı 5 beyit Şeyò odur kim deyicek aña mürídi yÀ şeyò ÓaúúıyÀ n’ola çıúarsa dür-i óikmet dilden Ve lehu 97b Óaúúí Gazel / -.--/ -.--/ -.--/ -.- İde biñ feyø ile bir demde anı ióyÀ şeyò Olıcaú feyø-i ilÀhí ile çün deryÀ şeyò 6 beyit Der Óaúú-ı Şeyò äanki zer endÿde misdür müddeèí bulmaz revÀc KÀn-ı èÀlem ÓaúúıyÀ pür-cevher-i èirfÀndur Gazel / Ve lehu 98a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- äubó-ı kÀõib gibi kim maòlÿù olupdur anda dÀc Yoú durur seng-i siyÀh-ı kíl u úÀle iótiyÀc 5 beyit Der Óaúú-ı Müddeèí 68 Fetó-i bÀb-ı daàalı eylese bir dest-i müríd Ben ne şeyòem bu zamÀn içre ne ãÿfí Óaúúí Gazel / Ve lehu 98a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Øammeden fetóa èudÿl eyler olur nÀmı müríd Olmuşam dergeh-i MevlÀ’da bir ednÀ-yı èabíd 6 beyit Der Óaúú-ı Müríd VÀèiôÀ oldı yerüñ gerçi ki fevúa’l-minber ÓaúúıyÀ vÀèiô ü şeyò olma cihÀnda zinhÀr Gazel / Ve lehu 98b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- èAmelüñ yoà ise var eyleme èilmi ezber Vaèô u nuãó ister iseñ işte budur ùoàrı òaber 5 beyit Der Óaúú-ı VÀèiô Ve lehu Ey dil saña ùoàrı òaber egri òaùíb olmaú neden Minberde kim ôÀlim aña Óaúúí úulaú ùutma aña Gazel / 98b Óaúúí Der Óaúú-ı Òaùíb-i Úıble ùururken muèteber yüzüñ çevirme úıbleden Olursa güftÀrı saña óikmetle ger dürr-i èAden 5 beyit --.-/ --.-/ --.-/ --.- NÀ-äavÀb (Musammat gazel) Òaùíb-i òoş-nevÀ kim itse bir dem òuùbeye Ààaz äadÀ-yı dilkeş ey Óaúúí àıdÀ-yı rÿódur taóúíú Ve lehu Gazel / 99a Óaúúí .-.-/ .-.-/ .-.-/ .-.- MesíhÀ-veş derÿn-ı òalúı ióyÀya ãalar ÀvÀz Virür òoş-perveriş cÀna úılur bÀb-ı ãafÀyı bÀz 6 beyit Der Óaúú-ı Òaùíb-i BÀ-äavÀb Eylese bir pÀk-edÀ miórÀba çün vaøè-ı úadem ÓaúúıyÀ åÀbit-úadem ol merkez-i dilde bugün Gazel / Ve lehu 99a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Keşf olur anuñ edÀsından dile sırr-ı úıdem Óaúú’a eyle iútidÀ çekme úıyÀmetde nedem 6 beyit Der Óaúú-ı İmÀm Her úaçan olsa müéezzin cÀn ile gülbang-zen Òavf-ı Óaú’dan sübóa-i mercÀna dönsün eşk-i çeşm Gazel / Ve lehu 99b Óaúúí İtmege farøı edÀ úalúar ayaàa merd ü zen HaúúıyÀ reşk itsün aña zínet içün dür dizen 5 beyit -.--/ -.--/ -.--/ -.- Der Óaúú-ı Müéezzin Ve lehu/Der Óaúú-ı Úayyım ki bÀb-ı mescidi açar cırıl cırıl Ey Óaúúí gÿş-ı bÀùıla girse kelÀm-ı Óaú Úayyım-ı CÀmiè ve Gazel / --./- .-./ .--./ -.- 99b Óaúúí Úındíl gibi òidmete döner pırıl pırıl Gider iderek gürbe gibi ol mırıl mırıl 5 beyit --./ .--./ .--./ -.- fíh MizÀó (Vezin ihmali var.) Eylemez èahde rièÀyet bir nefes ÓaúúıyÀ eyle ùahÀret cümleden Bí-vefÀdur òalú-ı èÀlem bí-vefÀ Yu vücÿduñ pÀk ola cÀn u beden İlâhî / Ve lehu 100a Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Bülbül-i cÀna idüp ùabèı úafes Óaúú’a úarşu dÀéim istiúbÀl iden 6 dörtlük Der Óaúú-ı CemÀèat Pür-cefÀdur òalú-ı èÀlem pür-cefÀ Yüzini görüp èıyÀn olur òafÀ 69 Burusa şehri olup dilde şöhre-i èÀlem Seni bu vaãf ile Haúúí işiden èÀşıú dir Gazel / Ve lehu 100b Óaúúí .-.-/ ..--/ .-.-/..- BilÀd içinde odur şimdi şöhret ile èalem Varup Burusa’da ben de úalam ne çÀre úılam 10 beyit Der Óaúú-ı Burusa Ve lehu Yüzüñ gördüm òayÀl-i òºÀba düşdüm Bu Óaúúí èÀşıúa gel fetó-i bÀb it Gazel / Der Óaúú-ı Bi-ZebÀn- 101a Óaúúí .---/ .---/ .-- äafÀ-yı èÀrıøuñda Àba düşdüm Ùaleb-kÀruñ olup ebvÀba düşdüm 5 beyit ı ÔÀhir LÀ Òayr ve LÀ Şer Serír-i Óaøret-i ÒÀn Aómed aèní İstanbol Anuñ bu bende-i Óaúúí nice medíóin ide Gazel / Ve lehu 101a Óaúúí SezÀdur eylese vaãfın belíà anuñ bol bol Ki bu raèiyyet-i dÀèí şeh-i cihÀndur ol 6 beyit .-.-/..--/.-.-/..- Der Óaúú-ı İstanbol Ve lehu Güher kim Kaèbe-i èulyÀdur aña Mekke kÀn oldı İrişdi ÓaúúıyÀ tevfíú-i Óaú medèuvv-ı óacc olduñ 101b Óaúúí Kasîde / Methiye .---/ .---/.---/ .--- Der Óaúú-ı Mekke ve Ne kÀn belki o cennet úıùèasına òoş mekÀn oldı Bi-óamdillÀh bu inèÀm ile cÀnuñ şÀd-mÀn oldı 22 beyit Kaèbe-Şerefe Hüma’llÀhü TaèÀlÀ Ve lehu MaúÀm-ı ÒudÀ’dur maúÀm-ı Rasÿl Dil-i Óaúúí-i zÀra vir perveriş Kasîde/ Methiye (6+5) 102b Óaúúí Der Óaúú-ı Mescid-i ÒudÀ-y-iledür yÀd-ı nÀm-ı Rasÿl KemÀle irişdi maraødan nüóÿl 31 beyit (5+6) Nebeví-èAleyhi’s- selÀm- Gelüñüz ãubó u mesÀ ãÀóib-i eõkÀr olalum ÓaúúıyÀ kÀfir-i èışú olmayalum èÀlemde Gazel / 104a Óaúúí Ve lehu İctihÀd eyleyelüm cÀn ile der-kÀr olalum Anı inkÀr idene ãÀóib-i inkÀr olalum 6 beyit -.---/ -.--/ -.--/ -.- èIşú u şevú ile bizi aldı göñül ÓaúúıyÀ Kaèbe-i õÀta irişüp Gazel / 104a Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Feyø-i Óaúú ile úatı ùoldı göñül Oldı anda muúím u úaldı göñül 6 beyit NÀr-ı èışú içre şu dil kim ola pür sÿz u güdÀz Sırr-ı iòlÀãa irişdüñse bugün ey Óaúúí Gazel / 104b Óaúúí -.---/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Kül olup küll-i vücÿdı gide ÀåÀr-ı mecÀz Eóadiyyetde fenÀ bul ãamediyyet ola bÀz 7 beyit Ey göñül Óaú’da fenÀ bulmaàa himmet eyle HaúúıyÀ Óaúú’a duòÿl itmede ÀdÀb gerek 105a Óaúúí Gazel / -.---/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu èÁlem-i vaódete sırr ile èazímet eyle Kendüñi èışú ile var lÀyıú-ı vuãlat eyle 6 beyit 70 Ey óabíb-i Kird-gÀr u v’ey ùabíb-i rÿz-ı gÀr YÀ RasÿlallÀh ne var luùfuñla bir yÀd eyleseñ Gazel / 105b Óaúúí Na’t -.---/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Merhem-i luùfuñ umar èÀlemde her bir dil-figÀr Óaúúi-i èÀşıú seni ah eyleyüp her dem añar 8 beyit YÀ RasÿlallÀh açıldı çün ezel vaódet güli Bülbül-i gül-zÀr-ı óüsnüñdür bu Óaúúí èÀşıúuñ Gazel / 106b Óaúúí Na’t -.---/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu TÀ-ebed olduñ o vaódet gül-şeninüñ bülbüli Artar eksilmez óabíbÀ gice gündüz àulàuli 8 beyit YÀ RasÿlallÀh èışúuñ ile devr eyler felek YÀ emíne’l-vaóy senden çok durur òºÀhiş velí Gazel / 107b Óaúúí Na’t -.---/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu YÀ ÓabíballÀh şevúuñ ile seyr eyler melek Óaúúı-i èirfÀn-cÿya feyø-i ilhÀmuñ gerek 8 beyit Saña Àyínedür işbu meôÀhir yÀ RasÿlallÀh Senüñ enfÀs-ı úudsiyyeñden aldı çoú nefes Óaúúí Gazel / 108b Óaúúí Na’t .---/ .---/ .---/ .--- Ve lehu Olupdur vech-i pÀküñ anda ôÀhir yÀ RasÿlallÀh Anuñçün oldı evãÀfuñda mÀhir yÀ RasÿlallÀh 8 beyit Ey Rasÿl-i ümmet-i òayru’l-úurÿn ÓaúúıyÀ oldı vücÿd-ı MuãùafÀ MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ Cümle òalúa bÀèiå-i õevú u ãafÀ İlâhî / 109b Óaúúí Na’t -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Perde-i ervÀòdan olduñ bürÿn MeróabÀdur vird-i erbÀb-ı vefÀ 5 dörtlük MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ Gelüñ tövbe idelüm İdün úaddüñüz çü lÀm Ey ümmet-i Muóammed Bulasız Óaú’dan selÀm İlâhî / 110b Óaúúí 7’li hece ölçüsü Ve lehu RÀh-ı Óaúú’a gidelüm Budur Óaúúí’den kelÀm 5 dörtlük Ey ümmet-i Muóammed Ey ümmet-i Muóammed Nice bir ÀfÀú içinde èÀlem-i ÀåÀra baú ÓaúúıyÀ Óaú’dan òaber virseñ hüve’l-óaúúı gözet Gazel / 116b Óaúúí -.---/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Gel vücÿduñ şehrine gir Àlem-i envÀra baú Kim ene’l-óaú berzaòında èÀúıbet bir dÀra baú 5 beyit Oldı èÀlem bir yaña insÀn-ı kÀmil bir yaña Bir şecerden ÓaúúıyÀ itdi iki şuèbe ôuhÿr Gazel / 116b Óaúúí -.---/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Nitekim ten bir yaña vü anda şol dil bir yaña Her birisi oldı çün ÚÀbíl ü HÀbíl bir yaña 5 beyit Göñül èışúuñ ile maózÿn olupdur Saña ôannın ilÀhí rÀst eyle 117a Óaúúí Gazel / .---/ .---/ .-- Ve lehu Nice derd ü àama mÀúrÿn olupdur Ki èışúuñ ile Óaúúí nÿn olupdur 6 beyit 71 Göñül bülbül ü óüsnüñ oldı çü-gül Nice úÀmet-i serv-sÀye bu derd Gazel / 117a Óaúúí .--/ .--/.--/.- Ve lehu Açılsun göñül yÿzesinde gül Didi ÓaúúıyÀ lÀm-veş var bükül 6 beyit Dil dinür bende şÿò bülbül var Süòanuñ virdi özge keyfiyyet Gazel / 117b Óaúúí ..--/ .-.-/ ..- Ve lehu Áteş-i sürò-ı èışúdan gül var ÓaúúıyÀ anda neşve-i mül var 5 beyit Ey göñül bülbül iseñ gül-zÀra gel Vech-i pÀk-i Óaúú’a yüz ùut ÓaúúıyÀ Gazel / 117b Óaúúí -.--/ -.--/-.- Ve lehu Ol gülüñ şevúiyle Àh u zÀra gel Virme àayra ruòãat-ı neôôÀra gel 6 beyit YÀ Rabbe’l-èÀlemín bugün derdüñe düş oldı göñül Derdüñ gelür baña dermÀn yaòşi olur cümle yaman Gazel / Ve lehu 118a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/-.- MÀtem oldı baña dügün derdüñe düş oldı göñül Óaúúí bulmaz bundan emÀn derdüñe düş oldı göñül 6 beyit (Musammat gazel) èAndelíbe her dem olmaz yÀr gül Óaúúí bülbül gibi gelmez ebed 118b Óaúúí Gazel / -.--/ -.--/-.- Ve lehu Hefteye varmaz olur aàyÀr gül Gerçi her dem açılur bisyÀr gül 5 beyit Gitdi gül kesti èandelíb Àhı Ger dilerseñ göñülde ãolmaz gül Gazel / ..--/..--/..- 118b Óaúúí Ve lehu Òoş gör şimdi gelen dey-mÀhı Seyr úıl Óaúúí cemÀlullÀhı 6 beyit ..--/ .-.-/ ..- GÀh olur şÀdí yerine àam gelür ÓaúúıyÀ òÀlí değil meydÀn-ı èışú Gazel / 119a Óaúúí -.--/ -.--/-.- Ve lehu GÿyiyÀ sÿra bedel mÀtem gelür Ehl-i himmetden nice Àdem gelür 5 beyit Pendi úo zÀhid ki èuşşÀka müdÀrÀ olmadı Nice olsun úuvvet-i úudsiyyede Óaúúí-ãıfat Gazel / 119a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/-.- Ve lehu Úıl naôar İskender’e maàlÿb-ı DÀrÀ olmadı Aña kim Óaú’dan bugün ey yÀr yÀre olmadı 6 beyit èIşú u sevdÀ Àteşi eski ocaàumdur benüm Seng-ríze deñlü yoúdur dÀmenümde kÿh-i ÚÀf Gazel / 119b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/-.- Ve lehu Derd ü miónet külòanı çoúdan bucaàumdur benüm HaúúıyÀ dünyÀ vü mÀ-fihÀ úucaàumdur benüm 5 beyit Òalveti esmÀ ile seyr eyler ammÀ Celvetí ÓaúúıyÀ cÀn u seri meydÀna úo Manãÿr-vÀr 119b Óaúúí Gazel / -.--/ -.--/ -.--/-.- Ve lehu DÀéimÀ eyler müsemmÀ ile sırda òalveti Kim ki varı itmese bezl Óaúú olımaz mürveti 6 beyit Bir derde oldum mübtelÀ kim yoú aña dermÀn bilür Olduñsa Óaúúí Óaúú’a yÀr terk eyle var dÀr u diyÀr Ve lehu 120a Óaúúí Gazel / --.-/ --.-/ --.-/--.- CÀn derdini zírÀ dilÀ bilse yine cÀnÀn bilür Olmaz bu tecríde uyar bu gevheri èummÀn bilür 5 beyit (Musammat gazel) 72 Ehl-i dil her ne úadar úamil insÀn ise de ÓaúúıyÀ ehl-i zamÀn baú nice úattÀl oldı Gazel / 120a Óaúúí ..--/ ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Kimse dönmez aña ger merkez-i devrÀn ise de Baúma sen anlara itdükleri ger úan ise de 6 beyit Kimse dönmez dile ger feyø ile dolÀb ise de ÓaúúıyÀ òalúı yüri kendüñe aèda èadd it Gazel / 120b Óaúúí ..--/ ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Kim açar èÀşıúa der devlete ger bÀb ise de Baúma düşmenlere ger lÀfla aóbÀb ise de 5 beyit Bozuldı cümle evzÀn oldı bitdi áam-ı Àòir zamÀna düşme Óaúúí Gazel / 120b Óaúúí .---/ .---/ .-- Ve lehu Üzüldi óabl-i mízÀn oldı bitdi èÖmür de buldı pÀyÀn oldı bitdi 6 beyit Óaú’dan yine ilhÀm ile òalúa òaberüm var Óaúúí n’ola naôm eyler isem dürr-i kelÀmı Gazel / 121a Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu Semè ehline çün dür süòan-ı muèteberüm var DeryÀ-yı dilümde nice nice dürlü güherüm var 6 beyit MeydÀn-ı belÀàatda bugün şah-süvÀrem Óaúúí süòanum olsa èaceb mi dür-i yektÀ 121a Óaúúí Gazel / --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu ElfÀô u maèní ile zerrin-sivÀrem Baór-i èAden’em gerçi ki ôÀhirde kenÀrem 5 beyit Şühÿd-ı èayn ile dilden gider ÀåÀr-ı àayn u reyn äaúın Óaúúí “ene’l-óaú”dan ki daèvÀda olur belvÀ Gazel / 121b Óaúúí .---/ .---/ .---/ .--- Ve lehu Gelür esrÀr-ı “el-faúru sevÀdü’l-vech-i fi’d-dÀreyn” Neden didi “hüvallÀh” naôar úıl şÀh-ı kevneyn 5 beyit Yine Àşÿfteyem cÀm-ı mey-i úÀlÿ belÀdan ben Bela-y-ile velÀ çün tevéemÀn oldı bugün Óaúúí Gazel / 121b Óaúúí .---/ .---/ .---/ .--- Ve lehu SelÀmet bulmadum gerçi ebed derd ü belÀdan ben Ne fÀrià oluram derd ü belÀdan ne velÀdan ben 5 beyit Yaúdı cÀnum Àteş-i àam Àh Àh ÓaúúıyÀ gitdükçe efzÿn oldı derd Gazel / 122a Óaúúí -.---/ -.--/ -.- Ve lehu Aàlamaúdan úalmadı nem Àh Àh Olmadı bir õerrece kem Àh Àh 7 beyit Düşdi göñlüm ùalib-i mestí olup meyòÀneye HaúúıyÀ eşyÀ vü esmÀdan çü bulduñ perveriş Gazel / 122a Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Ùoldı cÀnum şevú ile bir cürèa-i peymÀneye Óürmet-i şire naôar úıl olma èÀãí Ànaya 6 beyit ÁşinÀ-yı èışú olup ùaldum yine baór-i dile èÁlem-i ekbersin èÀlem òalúı bilmezler seni 122b Óaúúí Gazel / -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu CÀn u cismüm ser-be-pÀ örtüldi mevc-i derd ile ÓaúúıyÀ setr eyle ôÀhirde seni bÀùın dile 5 beyit Şu dil kim iş bugün merdÀne geldi Bulup àayb-ı ilÀhíden şahÀdet 122b Óaúúí Gazel / .---/ .---/ .-- Ve lehu Anı ãayd itmege hÿ dÀne geldi Bu Óaúúí èÀlem-i insÀna geldi 6 beyit 73 CihÀnda ehl-i tecrídem ne mÀl u ne menÀlum var Tefeééül eyledüm evrÀk-ı aóvÀl-i cihÀníden Gazel / 122a Óaúúí .---/ .---/ .---/.--- Ve lehu Ten-i bímÀra pÿşiş olmaàa bir köhne şÀlum var Hele Óaúúí bihamdillÀh Óaú’dan óasb-i óÀlüm var 5 beyit Olma var àurre-i dehr-i vÀrun Pír-i KenèÀn’a beñzedüñ Óaúúí Gazel / ..--/ .-.-/ ..- 122a Óaúúí Ve lehu Kim degildür o saèÀdet maúrÿn áam-ı evlÀd ile úalduñ maózÿn 5 beyit ..--/..--/..- Hayf aña kim bu cihÀn-ı bí-dÀd Kimde kim ola bugün úalb-i selím Mesnevî/ 123b Óaúúí ..--/..--/..- Ve lehu Eyledi ôulmetle aàzın bí dÀd Óaúúí Óaúú’a ider emrin teslím 31 beyit Ehl-i derd olan göñül dermÀnı eyler Àrzÿ Çoú Ebÿbekir ü èÖmer’den òalú èAlí-şÀn oldılar Gazel / 124b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Şerbet-i cÀn isteyen LokmÀn’ı eyler Àrzÿ Óaúúí-i bí-çÀre Şeyò èOåmÀn’ı eyler Àrzÿ 5 beyit Maùlaè-ı dilden ùoàar envÀr-ı óÀl ÓaúúıyÀ èışúuñ füzÿn olmaúdadur 124b Óaúúí Gazel / -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Bu zebÀn oldı nice cÀy-ı maúÀl Áferín kim cÀnuña gelmez melÀl 6 beyit èIşúdur èÀlemde baór-i bí-kenÀr èIşú ile rengín olup Óaúúí sözüñ Gazel / 125a Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Kim o oúyÀnÿsı eyler der-kenÀr CÀn u dil buldı şifÀ andan çü nÀr 5 beyit ZÀhid-i efsürdeye ãunma şarÀb ÓaúúıyÀ teéåír-i Óaú der-kÀr olup Gazel / 125a Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Kim şarÀb içse olur óÀli òarÀb Oldılar saña musaòòar şeyò ü şÀb 6 beyit Ve lehu (Sayfa başı ve èAúlumı sevdÀ-yı èışúuñ eyledi pür-iòtilÀl Mihr-i rÿyın çün naôar-gÀh eyledüm ben õerre-vÀr Gazel / 125b Óaúúí -.--/ -.--/ -.--/ -.- sonundaki mısralar Úaddümi servüñ büküp úıldı miåÀl-i nÿn u dÀl ÓaúúıyÀ yüzi gözümden bulmaya şÀyed zevÀl 5 beyit nesih hatla büyük yazılmış.) KÀmil-i insÀnadur iósÀn-ı dost áulàule-sÀz ol seherde ÓaúúıyÀ 126b Óaúúí Gazel / -.--/ -.--/ -.- Ve lehu èÁrif-i billÀhadur vicdÀn-ı dost Açılur ol dem der-i dívÀn-ı dost 6 beyit 74 Ey Óaúú’a yol bulanlar Çün tecellí itdi hÿ Óaúú’dan òaber viriñüz Nice oldı rÿ-be-rÿ İlâhî / 126b Óaúúí 7’li hece ölçüsü Ve lehu VÀãıl-ı Óaúú olanlar Óaúúí’nüñ murÀdı bu 5 dörtlük Óaúú’dan òaber viriñüz Óaúú’dan òaber viriñüz Ey ãÿret-i zíbÀ gel Çün bÀà-ı fenÀ ãolup Maèní òaberin vir sen Óaúú ile beúÀ bulup İlâhî / 127a Óaúúí Ve lehu Mecnÿn olup evvel Óaúúí Óaúú’a úul olup 5 dörtlük 7’li hece ölçüsü LeylÀ òaberin vir sen MevlÀ òaberin vir sen Ey úamil-i insÀn bize RaómÀn òaberin vir Ey Óaúúí èaùÀdur dilüñe óikmet-i èuômÀ Gazel / 127a Óaúúí --./ .--./ .--./ .-- Ve lehu Biz õerrelere mihr-i dıraòşÀn òaberin vir Feyø eyle cihÀn òalúına èummÀn òaberin vir 5 beyit Ey ÒudÀ-yı õi’l-minen iósÀnuñ irgür dem-be-dem Haúúí-i zÀra tecellí ebed úıl ey ÒudÀ 127b Óaúúí Gazel / Münâcât -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu èAfv idüp èiãyÀnımuz àufrÀnuñ irgür dem-be-dem Bülbül-i cÀna gül-i òandÀnuñ irgür dem-be-dem 5 beyit ÒaùÀ-yı cÀnuma estaàfirullÀh FenÀ bÀàında ey Óaúúí-i pür-zÀr Gazel / 127b Óaúúí .---/ .---/ .-- Ve lehu Úamu èiãyÀnuma estaàfirullÀh Úamu efàÀnuma estaàfirullÀh 5 beyit FenÀ bul cÀndan cÀnÀn bulınca Seri virdi olup ber-dÀr Manãÿr Gazel / 128a Óaúúí Bu cismi maóv-ı maóø it cÀn bulınca Ene’l-óaú ÓaúúıyÀ meydÀn bulınca 6 beyit .---/ .---/ .---/ .-- Ve lehu Ey şeríèat eri olan Enfüsdeki ÚuréÀn nedür Ùaríúatdan òaber var mı ÁfÀúdaki FurúÀn nedür İlâhî / 128a Óaúúí 8’li hece ölçüsü Ve lehu Ey ùaríúat yÀrı olan Óaúúí esmÀda Àn nedür 5 dörtlük Maèrifetden òaber var mı Óaúúıyyetden òaber var mı ÒayÀlüñ cÿy-ı eşk içre perí-i Àba beñzetdüm Dil-i pür-óÀlet-i Óaúúí-i köhne-rÿzgÀra sen Gazel / 128b Óaúúí .---/.---/ .---/.--- Ve lehu Ya Àb-ı ãÀf-renge èaks iden mehtÀba beñzetdüm Dime şeyò anı ben cünbüşde zírÀ şÀba beñzetdüm 5 beyit 75 PÀdişÀh-ı cihÀn iken böyle Ne disün n’eylesün bu Óaúúí gedÀ Kıt‘a / ..--/ .-.-/..- 128b Óaúúí Ve lehu Bu úulı añmayasun õerre úadar Bu imiş óükm-i úaøÀ sırr-ı úader 2 beyit ..--/ ..--/..- Áãaf-ı ÒÀn-ı Aómed-i Cem-cÀh Didi Óaúúí bi-óarf-i cevher-dÀr Nazm/ ..--/ ..--/ ..- 129a Óaúúí èAli Paşa-yı muèallÀ-der-gÀh “Tekyede gel idelüm õikrullÀh” 1120 7 beyit Tarih ..--/ .-.-/ ..- Ve lehu Óarf-i cevher-dÀr ile Óaúúí didüm tÀríòini Ve lehu 129a Óaúúí “BÀà-ı mièrÀca bu üslÿb urmadı bir kes úalem” Müfred Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- TÀríò-i MièrÀciyye-i 1121 èÁrif Efendi ŞÀh-ı maèníyem ki her maùlab müyesserdür baña ÓaúúıyÀ gÿyÀ zer-i maólÿldür her bir sözüm Gazel / Ve lehu 129b Óaúúí Fahriye -.--/ -.--/ -.--/ -.- Óüsrev-i naômem maèÀní heb musaòòardur baña Óoúúa-i zerrín-devÀtum maèdin-i zerdür baña 10 beyit Úıldı çeşmüm cismüm èummÀna àaríú ÓaúúıyÀ ser-menzil-i maúãÿd içün Ve lehu Gazel / 130b Óaúúí -.--/ -.--/ -.- Oldı cÀnum Àteş-i èışúa óaríú RÀh-ber tevfíú u èışú oldı ùaríú 5 beyit Gelüñüz bÀş u cÀna úalmayalum Çoú durur gerçi vaøè-ı nÀ-sÀzı 130b Óaúúí Gazel / -.--/.---/ -.- Ve lehu MÀl u mülk-i cihÀna úalmayalum Óaúúí vaøè-ı zamÀna úalmayalum 8 beyit YÀ ilÀhe’l-èÀlemín yÀ õe’l-èaùÀ Óaúúí-i bí-çÀreye eyle naôar Feyø-i bí-minnetden eyle müstefíø Naúd-i óÀli tÀ ola mÀnend-i zer İlâhî / 131a Óaúúí Münâcât -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Úalmaya çeşm-i dil ü cÀn bÀ-àıùÀ İde eùvÀr-ı sülÿki heb güzer 4 dörtlük Feyø-i rüéyetden bizi úıl müstefíø Feyø-i úudretden sen eyle müstefíø Çün ôuóÿr itdi òiùÀb-ı “kÀf ü nÿn” Var úalemde cünbüşüñ hem-çün úalem Gazel / 131b Óaúúí Ve lehu Oldı peydÀ kenz-i maòfíden şuéÿn Cünbüş ehli ÓaúúıyÀ bilmez sükÿn -.--/ -.--/ -.- 7 beyit Ezelden levó-i maòfÿza Óaú insÀnı úalem yazmış Yüri Óaúúí bu esrÀrı nihÀn it cürèa-dÀn içre Gazel / .---/ .---/ .---/ .--- 132b Óaúúí Ve lehu Dil-i èÀlem-nümÀsın fi’l-óaúíúa cÀm-ı Cem yazmış Ene’l-óaú-òÀºna zírÀ şerè-i Óaú icrÀ-yı dem yazmış 6 beyit 76 YÀ ilÀhí ümídimüz senden SekerÀt ile gelüp cÀna kerb Áòir ü èÀúıbeti òayr eyle Mevtle zÀéil ola cümle ereb İlâhî / 134a Óaúúí Münâcât ..--/ ..--/..- Ve lehu Olıcaú cÀnımuz cüdÀ tenden Dir bu Óaúúí o nefesde yÀ Rab 3 dörtlük Áòir ü èÀúıbeti òayr eyle Áòir ü èÀúıbeti òayr eyle YÀ ilÀhí dilerüz óaøretden Çeşmimüz cÿy u rÿyı sÀz úılup Sözümüz eyle şehÀdet Àòir Òaøret-i èizzete niyÀz úılup İlâhî / 134a Óaúúí Münâcât ..--/ ..--/..- Ve lehu Bulalum úuvvet-i dil úudretden Óaúúí-i zÀr dir yanup yaúılup 3 dörtlük Sözümüz eyle şehÀdet Àòir Sözümüz eyle şehÀdet Àòir Ve lehu TÀríòü’l mecmÿèa li BÀrekallÀh oldı mecmÿèa yine bÀà-ı İrem ÓaúúıyÀ didüm bu naôm u neåre ben tÀríò içün Nazm/ 134b Óaúúí Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- münşiéehe’l-faúír Kim açıldı verd-i gÿn-À-gÿn yek mevsim behem “Dizdi dürr-i óikmeti mecmÿèaya yine úalem” 1121 9 beyit Óaúúí bi-ùaríúı taódiåü’n-nièmeti Seyyid èAbdü’r-raóím-i Ùayyib kim Sínesinde bu defter-i maèní Kıt‘a / ..--/ .-.-/ ..- 3a - Oldı mecmÿèa ile hem-síne Beñzedi Muãóaf içre YÀsín’e 2 beyit ..--/ ..--/ ..- Hüve’ù -Ùayyib Zihí mecmÿèa kim oldı mecelle Zer-i maólÿl-veş rengin düşüpdür Nazm / ..--/ .-.-/ ..- 24a - Hüve’n-Nÿr ÒÀùù-ı óikmet úonuldı her maóalle Velí muótÀc olupdur baèøı óalle 2 beyit .---/ .---/ .-- Nedür èÀlemde dilÀ bildüñ mi Bir yeşil ebrdür ser-i sebzi Kıt‘a / 24b - Methiye -.--/ -.--/ -.- Hüve’l-Kerím Burseví Óaøret-i Seyyid Ùayyib Feyø-i pey-der-pey-i lafô-ı ãayyib 2 beyit YÀ óabíbe’l-úulÿbi fi’l-èÀlem 46b - Matla‘ ..--/ .-.-/ ..- (Hat) YÀ ùabíbe’n-nüfÿsi min Àdem 77 TÀríòÿn Àòar li- ذاك نظم لآلل آلالء من رأى ينشد ذا التّاريخا Faòri’l-MevÀlí 85b - Nazm / ال يدانيه كالم الّشعراء ”حبّذا حّل محّل اإلسراء“ Tarih ..--/ ..--/ ..- 10 beyit èAbdü’l-hÀdí Efendi BÀúí-zÀde (Arapça) Díger: Óaøret-i Óaúúí Efendi úutb-ı aútÀb-ı zamÀn İtdi taúríô ehl-i inşÀ ben de taórír eyledüm TÀríò li’s-Seyyíd Kıt‘a / 86a - Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- Yazdı mièrÀciyye oldı naômı àÀyet tÀ benÀk Çün düşürdüm bir güzel tÀríò “óaúúÀ naôm-ı pÀk” 2 beyit Muóammed Emin eş- şehír bi-HÀdí-zÀde Óaøret-i Óaúúí Efendi kim odur Düşdi bir mıãrÀè ile tÀríòi TÀríò li Maómÿd Kıt‘a / 86a - Tarih -.--/ -.--/ -.- Efendi el-müderris eş- FÀéiú-i zümre-i erbÀb-ı himem “Vaãfu MièrÀc-ı şefíèi’l-èalem” 4 beyit şehír bi-ÒºÀce-zÀde قال من طالعه في التاريخ TÀriò li MuãùafÀ حبّذا حّل رموز اإلسراء 86a - “و هو معراج خيال الحقي” Kıt‘a / Efendi eş-şehír bí- شهد العقل له بالصدق Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- 3 Beyit Resím (Arapça) Áh u zÀr eyleyenüñ yoú èadedi Her kimüñle müzÀkere itseñ Nazm / 111a - Herkes AllÀh’dan ister mededi -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Olur elbette şikÀyet ãadedi 2 beyit Kime úaldı bu cihÀn dÀrını gör Òardala beñzer anda rÀóat-ı rÿó Nazm / 111a - -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Baú gedÀsına cihÀn-dÀrını gör Ùaàlarca olan ekdÀrını gör 2 beyit Neye beñzer cihÀnda fısú u fücÿr Rÿz-ı rÿşen miåÀldür taúvÀ Nazm / 111a - -.--/ .---/ -.- Ve lehu Nÿr u fersiz hemÀn şeb-i deycÿr Feyø Àòir oldı çü baór-i mescÿr 2 beyit MÀderinden bu zamÀn içre ùoàan Kendini ãalup ehl-i ùÿl-i emel Nazm/ 111a - -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Úıllet-i èömrle oldı çü ùoàan Boàazına ùaúar uzun uràÀn 2 beyit 78 ÙÀliè-i Àdem olsa necm-i Züóal Eåer-i nÿr gerekdür ezelí Nazm / 111a - -.--/ .---/ -.- Ve lehu Olmaz elbet naôar-ı Óaúú’a maóal Bir degil sürme-keş ile ekóel 2 beyit ÒaùÀ-yı òaùù-ı úÀlem-zen ider reşídi resíd ÒudÀ cüdÀ ide andan anuñ yed-i bedini Ve lehu Kıt‘a / 111b - .---/ .---/ .---/ -.- Der FesÀd-ı Raúam Yazar yarar sÿzı şÿr u ruúÿmı hem zaúúÿm Úalem gibi ola Àòir büríde-i óulúum 2 beyit BÀ-Tecnís-i Òaùù Nedür taãóíf-i kÀtib ey úalem-zen Nedür taóríf idüp bir óarfi taúdím Kıt‘a / 111b - .---/ .---/ .-- Ve lehu Ki taórír eyleye meróÿmı mercÿm Yaza maórÿmı ola maèkÿs meróÿm 2 beyit KÀtib ki síri şír yazar sír şÿr olur Bÿm u nüsÿrı bir úurı laúlaú ãanursa ger Nazm / 111b - --./ -.-./ .--./ -.- Ve lehu NÀdÀn-ı úasver ola òuùÿùı úuşÿr olur Ker ola semèi andaki yevm nüşÿr olur 2 beyit äafı ãıú yazma ãÀúın sÀúíni 111b - Matla‘ .-.-/..--/ .-.-/ ..- Ve lehu BıçÀú nacÀú gibi itme úanı gibi úını Dil óadíå-i nefsi gÿş itmez bu ãadr-ı sínede Bir naôarla úıl naôar Àyíne-i ekvÀna var Kıt‘a / 128b - -.--/ -.--/ -.--/ -.- Ve lehu CÀnib-i Rÿóü’l-Úuds’den belki cÀna söz gelür Gerçi kim esmÀ yüzinden anda nice yüz gelür 2 beyit Ve lehu 129a - “TaèÀmünÀ mebõÿlün limen ekele” TÀríò-i imÀret-i èAlí Âzâde Tarih -.--/ -.--/ -.-- Paşa el-Vezír vehüve tÀríòu nÀdir Ve lehu Çü elif dÀòil olup rÀst didüm tÀríòin 129a - Müfred Tarih ..--/ ..--/ ..--/ .- TÀríò-i CÀmiè-i “CÀmiè-i VÀlide SulùÀn ola Beyt-i Maèmÿr” 1121 Cedíd-i VÀlide SulùÀn Òalú-ı èÀlem hücÿm idüp diyeler Aàzuña alma bil ki burnuñdan Kıt‘a / 133a - Ve lehu Ki duòÀn iç olasın èÀleme òÀn 2 beyit --.--/ -.--/ -.- Gelür Àòir ki òabiå oldı duòÀn Kim duòÀn-ı òabíåe dirse mubÀó Naôar iden yüzine èibret ile Nazm / 133a - --.--/ -.--/ -.- Ve lehu Aàzı çün şeb ola siyaó ãabÀó Diye olmış maóÀsini ne úıbÀó 2 beyit 79 Eyleyüp taàyír-i òilúat zen gibi Vesmeden jengÀr baàlar ebruvÀn Kıt‘a / 133a - --.--/ -.--/ -.- Ve lehu Fıùrat-ı aãliyyeden çıúma ãaúın Kim anı yaúsa ana olma yaúın 2 beyit Kendüñe virme zen miåÀl düzen NÀ-tüvÀn-ı àam olup bunca cüvÀn Nazm / 133a - --.--/ -.--/ -.- Ve lehu Merd merd oldı óaúíúat zen zen áÀlib oldı se çÀr merde dü zen 2 beyit Düşdüñ ise firÀú-ı evlÀda Kesbinüñ olmaz ise nefèi saña Kıt‘a / 133a - --.--/ -.--/ -.- Ve lehu Çekme àam belki ola fÀyidesi Ecrinüñ vÀãıl olur èÀidesi 2 beyit Bulmaàa sÿd-ı ticÀret eøèÀf GÀh mÀlın virüp óarÀmíye Kıt‘a / 133b - -.--/ .-.-/ -.- Ve lehu TÀciri gör ki ÚandehÀr’a gider KÀrı el-úıããa òÀròÀra gider 2 beyit Olmaú isterseñ eger şÀha nedím Bir midür rütbede õÀtü’l-yed ile 133b - Nazm / -.--/ -.--/ -.- Ve lehu Hüner ü maèrifeti úıl taúdím Eyle imèÀn dest-gÀhı èadím 2 beyit äadra geçdükde òÀtem ile vezír Aña seyf ile siyÀset virilür Nazm / 133b - ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Zeber olur o dest-bürdle zír ÚÀêíye çÿb ile òalúı taèzír 2 beyit Ne zamÀn kim zamÀn ola Àòir Dínleri gibi dilleri bozılup Nazm / 133b - -.--/ .---/ -.- Ve lehu Geçine ehl-i zamÀna òıròır Diye Àòÿra ol òarÀn Àòir 2 beyit Her kim eylerse bÀdeye tevbe äıúabildüñse duòter-i rezi ger Kıt‘a / 133b - ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Tevbeye tevbe gerekdür taóúíú Varsa èaúluñ anı úullan ãıú ãıú 2 beyit BÀdeden oldı murÀdum mestí Nice ùutsun èuúalÀnuñ desti Nazm / 133b - ..--/ ..--/ ..- Ve lehu Ki anuñla yıúılur her hestí Olmasa ellerinde ger desti 2 beyit Díger 134b - “Oldı mièrÀc-ı dil-i erbÀb-ı èışú işbu kitÀb” Âzâde Tarih -.--/ -.--/ -.--/ -.- Be-óarf-i cevherín (Mecmuanın sonu) 80 2. MESTAP Mensur Bölümler Tablosu Yp. No. Müellif Eser Adı Baş Son Konu Açıklamalar .... şehnÀzí-maúÀm olduàı uãÿl İsmail İnşa’ ZebÀn-ı yerÀèa-i faãíóü’l-beyÀn àulàule-sÀz-ı 8b Hakkı revş-i nÀùıúalarına bí-perde ola. Ve’s- Sıhhate dair mektup Bursevî çemen-zÀr-ı medíó ü åenÀ olduàı … selÀm. El-FuúarÀ Óaúúí İsmail ... vÀkiè olan iòtilÀó mÿcibince rÿz-ı revÀc CÀme-i gül ü dal-ı ãıóóat-ı cÀvid-libÀs-ı Seyyid Abdürrahim Tayyib 9a Hakkı Díger faòrü’ù-tırÀz õÀt-ı saèidleri olup… derpey-i şeb-i dÀc olup her vechle Çelebi’ye sıhhate dair mektup Bursevî úarírü’l-èayn olalar İsmail Óaøret-i Seyyid Ùayyíb zihí óüsn-i óÀle […] el-èibÀd […] semiyyü’õ- 16b Hakkı - maèrÿø faúír u mesùÿr-ı òaúírle buúéa-i cÀnib- Seyyid Abdürrahim Tayyib (Hat) … õebíó Şeyò İsmaèíl Óaúúı […] Çelebi hakkında Bursevî i İstÀnbul’dan vürÿd bulan nÀmeleri …Anuñçün terÀkib-i èArabiyye’de Müellifin on altı beyitlik İsmail èÁrifÀ şol àarú-ı deryÀ-yı dem olan şír ne Esvíle Maèa’ş- üzerine lÀm dÀòil olmaz; meger taósín 29a Hakkı gazelinin kendisi tarafından Şerh DeryÀ-yı demden murÀd rÿó-ı hayvÀnídür ki içün baèøı ièlÀma dÀòil. Faèrif fe innehü Bursevî … şerhi yenfeèuk inşÀéallÀhü TaèÀlÀ. Müellifin Seyyid Abdürrahim يا امير الخلق يا عبد الرحيم …وهذا مع شرحه وقع في مقدار نصف يوم من اقصر İsmail Tayyib Çelebi’ye hitap ettiği 40b Hakkı - األمير مبالغة االمر و االمراء الملوك الخلفاء النهم اولوا األيام والحمد تعالى والصلوة والسالم على رسوله Ve lehu yedi beyitlik gazelinin kendisi (Arapça) Bursevî …االمر و الرعية مامورة و اول من سمى وعلى اله وصحبه اجمعين tarafından şerhi قال هللا سبحانه بال فايدة فعليه كالمه نسال هللا العصمة …هذا الباب İsmail اعلم ان بعض العلماء اخذ بظاهر هذه االية فذهب الى انه ال 54b Hakkı وتعالى "انك ال ينفع تلقين الموتى النهم ال يسمعون أصال… والتوفيق وسلوك طريق التحقيق انه بقبول الدعاء حقيقا. Bir âyetin tefsiri (Arapça) Bursevî "تسمع الموتى حقي 81 ورد في الحديث اعلم أنّه عليه الّصلوة والّسالم محفوظ من ال نّفس و الّشيطان İsmail…و قد صّح أنها أّمة من أوالد أوالد إبليس قد أسلم 55b Hakkı اللّهم ال تكلني إلى" نفسي طرفة عين فإسالم الّشياطين في حدّ اإلمكان كإسالم النّفس و في و معصوم من شّرهما… Hadis şerhi (Arapça) Bursevî "وال أقّل من ذلك المقام تفصيل ليس هنا موقع. حقّي ورد في الخبر İsmail القدسيّ "لوالك …لهاذا سلم من الجرح و كان من أهل 56a Hakkı لوالك لما خلقت مضمونه متّفق عليه عند األكابر… Hadis şerhi (Arapça) Bursevî القبول. حقي األفالك" ÒudÀy, Ùaríkat-ı Üveysiyye, ser-À-pÀ, kenízek, taòt, KirdigÀr, …Yaèní sünen-i åÀbiteye müãÀdeme iden gird-bÀd, kerzmÀn, òÀn-vÀde, İsmail Aãlında òod-Àyendedür; “kendi gelici” ser-òÿş, Gebr ü TersÀ, verd, 56b Hakkı ÒudÀy maènÀsına. äoñra vÀcib li-õÀtihí’ye èalem bidèat-i meõmÿmedür ki èamelinden mihmÀn, muóÀl, kerÀmet, Bursevî oldı… iótirÀz lÀzımdur. Óaúúí. rüéyet, mütevÀtir, meşhÿr, haber-i vÀhid kelimelerinin menşei, lugat ve ıstılahî manaları hakkında HÀõihí ve’t-teúúÀrubi ceèalehÀllÀhü TaèÀlÀ İsmail MièrÀciyyetün ŞerrefehüllÀhü ÙaèÀlÀ bi-beríúi’t-tecellí ve 68b Hakkı li’l-èAbdi’l- mezídü’t-teraúúí. Ve fíhÀ mine’l-muóassinÀti mirúaten-li’l-vuãÿli ilÀ cenÀbihi’r-rÀfíèi Dua, Mi‘râciye’nin dîbâce kısmı Bursevî Faúíri’ş-Şeyò ãanèatü’l-iltizÀmi ve’t-tecnís bi-óurmeti óabíbihi’ş-şefíèi. İsmÀèíl Óaúúí. Bursevî’nin Mi‘râciye’sini İsmail قرظه و نظمه العبد المستفيض من األنفاس القدسية لناظم أبو الهدى عبد الهادي القاضي في الماضي بمدينته tamamlamasına BÀúí-zÀde 86a Hakkı - تلك المعراجية طرابلس الشام عفى عنه ربه السالم èAbdü’l-hÀdí Efendi ‘nin tarih Ve lehu Bursevî düştüğü manzumesinin altına müellifin yazdığı not 82 YÀ èÀlimen bi-óÀlí èaleyke ittikÀlí yÀ èazíze’l- ve iètimÀdí ve åiúati ve bike ãalÀóí ve İsmail vücÿd veyÀ èazíze’l-feyøi ve’l-cÿd yaúãidüke rüşdí men tevekkele èaleyke ve kefeytehu 87b Hakkı - Dua (Hat) Bursevî küllü’l-èÀlemíne bi’s-sücÿdi’l-meşhÿd fe ve men èahidte vefeytehu feleke’l-óamdü ente’l-maèbÿdü’l-maúãÿd bi külli lisÀnin Min keremihi’l-èamím ve feyøihi’l-cesími’l- òafiyyin ve’l-íåÀli ilÀ èarãaùi’l-èayni İsmail 88b Hakkı - irşÀdi ilÀ ùaríúıhi’l-müstaúími bi-irşÀdi baède’l-èilmi’ã-ãaríòi’l-yaúniyyi ve hüve Dua (Hat) Bursevî celiyyin ve medÀ lÀ şeyéün fevúahü İsmail يا صاحِ ما قولك في بحر موجه دٌم و دّره مرجان… …إلى المراد فأجب إلى هذا الكالم و اصغ إليه لعلّك Mensur takrîr 89a Hakkı - تكون من أهل الّسالم بالخالص عن اآلالم. حقّي غفر (Arapça) ذنب وجوده Tasvvufî yorumlar Bursevî İsmail أقول لك قوال حقّا ال بطالن فيه و جدّا ال يحوم حوله هزل و …يوح في الظهور و بيدهما األمور فاعرف من العبد هو إنّك أيها المشتهي و أعني بـهما شيئين هما عندك Mensur takrîr 89b Hakkı - (Arapça) Bursevî …بمنزلة َ ت حقّي هذا و إال ندم Tasvvufî yorumlar İsmail قل لي سؤاال ما تقول في تراب طبخ في نار فبعد ما زال 90a Hakkı - Mensur takrîr …ء ٌ ماؤه بهوائها جعل في قبته المجوفة شي …فإذا عرفته كنت عارفا عالما كاتبا. حقّي (Arapça) Tasvvufî yorumlar Bursevî Áf u küf dirler; “èÀf”dan àalaùdur ki ùabèuñ “Áf u küf, muèÀf u müsellem, İsmail …Pes, Türkíde bu ıùlÀk Óabeşí’ye kÀfÿr muóarrÀ, yaòní, hoşmerí, 112a Hakkı - teneffür itdügi nesnedür. “Küf” øamla - úÀgırdı, maùara” kelimelerinin Ve lehu ıùlÀkı gibidür. ZírÀ úaruñ úarÀrı yoúdur. Bursevî Türkídür… etimolojisi ve lugat manaları ile ilgili “Óaúú-ı sÀbıúa” ve “istişhÀd-ı kÀõibe” ve … õÀt lafôından daòi teéníåi tecríd İsmail “inèÀm-ı àÀlib” ve “ıãùabl-i èÀmire” ve itmişlerdür. ZírÀ eger AllÀhü TaèÀlÀ Müennes ve müzekker kelimeler 112b Hakkı - Ve lehu “maùbaò-ı èÀmire” ve bu iş bizim üzerine ıùlÀú olunur. Fe’fhem hedÀkallÀhü hakkında Bursevî cemílemizdür… TaèÀlÀ. Óaúúí. 83 İsmail الحمد الذي خلق األرواح و األجسام، و جعل الظلمات و 113b Hakkı Hutbe جعلنا هللا و إياكم من المشتغلين به على الدوام، و… Ve lehu …النور في الليالي واأليام شرفنا بلقائه و جماله في دار المقام Şükür ve tevekkül hakkında (Arapça) Bursevî …جعلنا هللا و إياكم من الراسخين في العلم و العمل و İsmail الحمد واجب الوجود، مفيض الخير و الجود على كل Allâh’ın emirlerine uyma Ve lehu 114b Hakkı Hutbe موجود… محافظة العهود، و عصمنا من الجهل و الكسل و hakkında (Arapça) Bursevî النقض و الجحود İsmail الحمد الذي جعل شهر رمضان للصيام و التراويح، و ...تمت الخطب الثالث بما فتح هللا تعالى من العبارات و Ramazan ayının fazileti Ve lehu 115b Hakkı Hutbe …أنزل المالئكة في لياليه لحضور التسابيح األلفاظ، لتكون وعظا للناس يوم الجمعة موقظا عن Bursevî غفالت القلوب و لحظات األلحاظ hakkında (Arapça) … sülÀle-i kerem-nevÀlesi beócet-efzÀ-yı İsmail èAzízü’l-úadr celílü’ş-şÀn eyvÀn-nişín-i óubb- serÀy-ı sipenç olduàından saúf-ı sürÿr-ı 130a Hakkı - i dervişÀn cenÀb-ı mekremet-şièÀr ve Sıhhate dair mektup Ve lehu kÀò-ı dil daòi perde-fersÀ-yı èarş-ı berín Bursevî meróamet-ÀåÀruñ… ola. Óaúúí. 84 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM METİN I. [MECMÛèA-İ ÓAÚÚÎ] [1a] EBRU DESENLİ BOŞ SAYFA [1b] BOŞ SAYFA [2a] KÜTÜPHANE MÜHRÜ BULUNAN SAYFA [2b] BOŞ SAYFA [3a] HÜVE’Ù -ÙAYYİB Fe i lÀ tün / me fÀ i lün / fe i lün Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Seyyid èAbdü’r-raóím-i Ùayyib kim Oldı mecmÿèa ile hem-síne 2 Sínesinde bu defter-i maèní Beñzedi Muãóaf içre YÀsín’e [3b] Lİ-MUÓARRİRİHİ ÓAÚÚÍ Me fÀ í lün / me fÀ í lün/ me fÀ í lün / me fÀ í lün 1 Bu mecmÿèa siyeh cild ü sepíd evrÀú ile ey dil Siyeh semmÿr içinden ser-zede gÿyÀ ki dílberdür 2 Yaòud ebr-i siyehden berú-ı şuèle-pÀş-ı èÀlemdür Gören díde-rubÀ olmaúda dir berúa berÀberdür 3 Veya cildi nesíc-i tÀr-bÀrík-i siyehdür kim Ki símín kÀàıd ol pÿşişle gÿyÀ sím bir berdür 85 [4a] Tetimme 4 ÒÀù-ı nÿr-ı siyÀhı ãafóa-i pehnÀ-verinde hem Semen-rÿ üzre zínet-baòş bir zülf-i çü-èanberdür 5 MiyÀn-ı her-dü-saùrı bir òıyÀbÀn-ı müferriódür NiúÀt-ı òÀl-vÀrı nev-nihÀl-i óarfde berdür 6 Bu beytü’n-naôm-ı Óaúúí’de nice sırr-ı èAlí vardur Siyeh òÀme aña bir òÀdim-i mÀnend-i Úanber’dür [4b] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 YÀ RasÿlallÀh cemÀlüñ berú-ı lÀmièdür senüñ Pertev-i rÿyuñ sipihre nÿr-ı sÀùièdür senüñ 2 Ve’ê-êuóÀ ve’l-leyldür ruòsÀrla gísÿlaruñ èÁftÀbuñdan hezÀrÀn nÿr tÀlièdür senüñ 3 Sendedür külliyyet-i esmÀ-i óüsnÀ-yı ÒudÀ ÕÀtuñ efèÀl ü ãıfÀt-ı Óaúú’ı cÀmièdür senüñ 4 Sözlerüñ dürr-i òoş-Àb-ı úulzüm-i óikmet durur Baór-i èilmüñ ey dür-i nÀ-yÀb vÀsièdür senüñ 5 Zümre-i ehl-i dile ser-tÀ-be-pÀ büróÀnsın Óüccetüñ èırú-ı nizÀè-ı òalúı úÀùièdür senüñ 6 Óaúúí’i cÀm-ı şefÀèatden sen eyle feyø-yÀb Şerbetüñ derd-i dile zírÀ ki nÀfièdür senüñ 86 [5a] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 YÀ RasÿlallÀh gül-i sír-Àb rÿyuñdur senüñ Bÿ-sitÀnda misk-i Rÿmí müşk-bÿyuñdur senüñ 2 ÒÀl-i noúùa-vÀruñı seyr eyleyen fülfül sanur Sünbül-i Hindÿ ser-i sebzüñde mÿyuñdur senüñ 3 Bülbül-i dil àulàÿle-perdÀz olmaúdan murÀd Gül-sitÀn-ı èışúuñ içre hÀy u hÿyuñdur senüñ 4 Ebr-vÀnuñ ùÀúı oldı úıblegÀh-ı şeş cihet ÔÀhir ü bÀùın teveccüh[-i] sÿ-be-sÿyuñdur senüñ 5 èÁlem-i hejdeh-hezÀrı dil seyÀóatden àaraø Cümle-i esmÀ-i Óaú’dan cüst ü cÿyuñdur senüñ 6 Ya ÓabíballÀh n’ola Óaúúí’ye eylerseñ naôar İltifÀt itmek úadímí ník-òÿyuñdur senüñ [5b] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Olmışuz àarú-Àb-ı deryÀ-yı günÀh YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded Úalmışuz hicrÀn àamında Àh Àh YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded 2 İtmedük çün bir dem iòyÀ-yı sünen 87 Úalduú Àòir böyle bírÿn ez-senen Úıl bizimçün sen recÀ-i õi’l-minen YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded 3 èÁzm-i rÀh-ı Óaúú’a saèy-i bÀl yoú ÙÀèat-i fermÀna óayf iúbÀl yoú Ravøaña pervÀza perr ü bÀl yoú YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded 4 ÁşiyÀn-ı èışúa bülbül olmaduú TÀb-ı şevúuñ ile gülgül olmaduú Áteş-i àamda yanup kül olmaduú YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el meded 5 Çün maúÀm-ı vaãla irer ÀstÀn ŞÀd ü şen ola cemíè-i dostÀn Olmasun hicr ile Óaúúí dÀstÀn YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded [6a] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 MaôhÀr-ı tÀmm-ı ÒudÀ’sın tÀ-ezel YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña Gelmemişdür saña beñzer bir güzel YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña 2 Ádem’ün sensin teninde cÀn olan Yÿsuf’uñ sensin yüzünde Àn olan 88 Dilde sensin ãÿret-i RaómÀn olan YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña 3 Şeróuñ eyler cümle evrÀú-ı vücÿd Sendedür sırr-ı vücÿd ile sücÿd Eyleyüp ben èÀşıúa inèÀm u cÿd YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña 4 Aldı senden àonce-i èAdn Àb-ı rÿy Buldı senden óüsn-i òulúı ník-òÿy Oldı çeşmüm aàlamaúdan hem-çü cÿy YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña 5 ÕÀt-ı pÀküñ úılma gözlerden nihÀn Úalmasun tÀrík-i hicrÀnda cihÀn TÀ-be-key Óaúúí’i eyle imtióÀn YÀ RasÿlallÀh yüzüñ göster baña [6b] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Ey yüzüñ gülzÀr-ı óüsnüñ àoncesi Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar Ey àamuñ her òaste-dil eglencesi Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar 2 Çünki var õatuñda sırr-ı ıãùıfÀ Ol sebebden oldı nÀmuñ MuãùafÀ CÀn ü dil bulsun cemÀlüñden ãafÀ 89 Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar 3 Óayret-i kübrÀya düşdi èÀşıúÀn Miónet-i èuômÀya düşdi ãadıúÀn Ùoldı baàrı ehl-i şevúuñ úara úan Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar 4 ÁstÀneñ beklerüz ümmíd ile TÀ diyesin bendeye benden dile ÓÀlet-i iksír vir cÀn ü dile Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar 5 YÀ RasÿlallÀh irşÀd it yola TÀ senüñle Óaúúí úul Óaúú’ı bula Nÿr-ı tÀmm-ı óaørete maôhar ola Bir naôar úıl bir naôar úıl bir naôar [7a] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Ey ruòuñ pertev-i òurşíd-i tecellí-i ÒudÀ Ki zevÀl irmez aña şems-i felek-veş ebedÀ 2 Gördiler çünki seni taòt-nişín-i èaôÀmet Ser-fürÿ eylediler saña úamu şÀh u gedÀ 3 Rütbe-i faøluñı iúrÀr idüp ehl-i felek Didiler Leyle-i MièrÀc’da mübÀrek-bÀdÀ 90 4 Feyø-i aúdes úodı bir sırr-ı muúaddes sende Ki ser ü cÀn óezÀrÀn olur ol sırra fedÀ 5 Naèt-ı pÀküñden anuñ beste-zebÀndur büleàÀ ÓaúúıyÀ kim ola künhince ide Ànı edÀ Ve lehu Me fÀ í lün / me fÀ í lün / me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 ÓabíbÀ çün nigÀh-ı pÀk-i Óaúú’a sírdür ravøañ Úamu ehl-i naôar yanında òoş iksírdür ravøañ 2 Vesíle cennetinüñ èaynıdur aèlÀ-yı èarş üzre Egerçi èÀlem-i ferşe baúılsa yirdür ravøañ 3 Feraó-şÀd olmasun mı dÀòil-i Firdevs olan Àdem Anuñçün àam-zedÀ-yı nev-cüvÀn u pírdür ravøañ 4 Çekerler òÀk-pÀyüñ dídeye küólü’l-cevÀhir-vÀr Úarírü’l-èayn-i aèyÀn-ı gedÀ vü mírdür ravøañ 5 Degil ferş ehli tenhÀ-beste-i eùrÀf-ı şebbÀkeñ Sürÿş-ı èarşı ceõbe nÿrdan zencírdür ravøañ 6 Girince ravøaña kendin unutdı Óaúúí-i şeydÀ Ne deñlü pür- mehÀbetdür ne pür-teéåírdür ravøañ [7b] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 91 1 Ey göñül maózÿn-ı èışú olmaú yeter şÀdí saña Pír-i èışúuñ işbu yolda budur irşÀdı saña 2 Pey-rev-i erbÀb-ı èışú olmaú dilerseñ sen daòi DÀéimÀ èuzlet-nişín ol bu yeter vÀdí saña 3 Bülbül-i gülzÀr-ı úudsüñ gÿş idüp efàÀnını Árzÿ-yı vaãla olsun bÀèiå ü bÀdí saña 4 Leõõet-i èışú-ı ilÀhíden bulursañ çÀşní CÀn ü dilde tÀ ebed bÀúí úalur dadı ãaña 5 Gel bugün ferdÀya ãalma rüéyet-i dídÀrı sen Kim bugündür fi’l-óaúíúa rÿz-ı míèÀdı saña 6 Virdi gözle ÓaúúıyÀ úılma naôar sen vÀride Virür elbet vÀridi kim virdi evrÀdı saña Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 ZÀhidi gör èÀşıú ile hem-zebÀn olmaú diler äan-süvÀr ile piyÀde hem-èinÀn olmaú diler 2 ZÀhid ü èÀşıú nedím-i hem-Díger olmaú nedür ZÀà gÿyÀ bülbül ile imtióÀn olmaú diler151 3 Kim olur zünnÀr-ı küfr ü şirk ile beste-miyÀn 151 [Beytin altında müellifin ãaó kaydı var.] 92 Nice ol óÀl içre merd-i müslümÀn olmaú diler 4 Seddolur mı bend-i pend-Àb-ı revÀn-ı dídeye èÁşıú-ı dídÀr olan cÿ-veş revÀn olmaú diler 5 Olmaú ister bir bahÀneyle cihÀnda nÀ-murÀd Gör gedÀyı èışú ucından kÀmrÀn olmaú diler 6 Şír pistÀn-ı emelden ùutmadı úatre bugün ÓaúúıyÀ ùıfl-ı dilüñ baú baàrı úan olmaú diler [8a]Ve lehu Mef ÿ lü/ fÀ i lÀ tü/ me fÀ i lü/ fÀ i lün 1 Úaddüm belÀ-yı èışú ile oldı kemÀn gibi Tír-i heves-nişÀna irişmek gümÀn gibi 2 Devr-i felekde dír düşer Àrzÿ-yı dil Dÿrí olur zemín ile bu ÀsmÀn gibi 3 Bu küşt-gír-i dehr ile terk it ùutuşmaàı PÿlÀd-pençe olmaya dest-i zamÀn gibi 4 Yek òandesinde maôhar olur giryesi hezÀr Yaòşi iken zamÀne görünür yaman gibi 5 Eyler şikest kendüsini ceng-cÿy olan Yoúdur cihÀnda hÀãılı ãuló u emÀn gibi 93 6 Maóãÿl-i èömr olmasa cünbüş çi-fÀyide Bí-bÀr u ber úalur kişi serv-i çemÀn gibi 7 CÀy-i úarÀr çünki degil òÀne-i sipenç Óaúúí fürÿ-keş itse n’ola mihmÀn gibi [8b] İNŞÁé ZebÀn-ı yerÀèa-i faãíóü’l-beyÀn àulàule-sÀz-ı çemen-zÀr-ı medíó ü åenÀ olduàı kelimÀt-ı èÀliye-i maènídÀr Àvíòte-i binÀgÿş-ı derrÀkeleri úılınup deryÀ-yı güher-ríz-i midÀd baòş itdügi mürvÀrid-i ãafÀ-nihÀd-ı óurÿf-ı ÀrÀyiş-sÀzí-i gerden-i símín-reng menúabetlerinden ãoñra benüm Efendüm Óaøretleri bülbül-i òoş-leóçe-i cÀn òÀristÀn-ı óÀrÀ-şikÀf-ı óicrÀnda fiàÀn-zen ü feryÀd-künÀn iken nefes-i nefísleri laòlaòa-sÀy-ı mülÀùafa olup ãabÀ-yı dest-i enbÿya şemm-i hevÀ-dÀrı ile peyÀm-ı nÀfícetü’l-misk- bÿdan taèùír-i maúèarr-ı şÀmme úılup dey-mÀó-ı gülberg-ríz-i òazÀn tenessüm-i nesím-i ãafÀ ile pehlÿ-zen-i ferverdín-i mÀh olmaàla teõerv-i tíz-rev-i Àsÿdegí nişímen-nişín-i derÿn ve hezÀr-ı zÀr-ı ÀrÀmí şÀò-sÀr-úarÀr-ı dil-i pür-şücÿn olmışdur. Hemíşe bu maúÿle mihr-bÀní ve dil-nevÀzí ser-geşte-óÀlÀn-ı vÀdí-i ıøùırÀba rÀbıùa-ı rabù-ı dil olup zimÀm-ı óÀl-i períşÀn òalúa-bend-i intiôÀm olmaúdan òÀlí olmaya. Bu ùarafda nÀéire-i maraø-ı maèhÿd-ı şerer-efşÀn merg olup şír-i nÀgÀó-gír-i ecel ü emÀn deríde-i emel olmaàla fi’l-óaúíúa zincír-Àşÿb ve bí-úarÀrí taòte külÀh-vÀr taèlíú-i bend-i cÀn-ı bímÀr olmış idi. Bu defèa melùafa-ı kirÀmíler ile óÀl-i óüseyní-úarÀra bÀz-geşt vÀúiè olup dil-i niyÀz-mend şehnÀzí-maúÀm olduàı uãÿl revş-i nÀùıúalarına bí-perde ola. Ve’s-selÀm. El- FuúarÀ Óaúúí [9a] DÍGER CÀme-i gül ü dal-ı ãıóóat-ı cÀvid-libÀs-ı faòrü’ù-tırÀz õÀt-ı saèídleri olup serír-i zer-i gülmíò-i èÀfiyetde çÀr-bÀliş-nişín ve evreng-i óarír-i ùanÀfis-i selÀmetde müttekÀ-yı 94 müzer-keş-i rÀóat-baòşa úarín olmaú duèÀsı sübóa-i sebbÿóıyÀn-vÀr şebÀn- rÿzÀn-ı muntaôam ve be-sÀn-ı èıúdü’l-cümÀn ve vird-i gerdun-yÀn-sÀ-i gerdÀn olduàı ifÀdesinden ãoñra benüm şeàÀf-ı derÿnumda cÀy-gír ve sicÀf hefù-i bÀóire dÿr-bínümde òayÀli naúş-ı rekíz-i óarír olan rÿóum Seyyíd èAbdü’r-raóím Tayyib Çelebi -efÀdallÀhü mÀlehü ve èarrefehü mÀ èaliyyehü mimmÀleh- müddet-i bí-şümÀr ve zamÀn-ı bisyÀr idi ki óumma-i zünbÿr-firÀú-ı vecaè-i ciger-şükÀfından úaddüm òamíde ve mÀnend-i ùÀú olmış ve füratü’l-óarr-ı hicrÀndan vücÿd-ı nizÀr teb-zede olup taèaffün-i aòlÀù-ı aóvÀl-i buúalemÿn ile helÀk mertebesin bulmış idi. Hele bióamdillÀhi TaèÀlÀ bu defèa pÀdzehr nÀme-i nÀmíñüz ile buórÀn-ı òÿn- pÀre yaèní ciger-nişÀnde ve düryaú mektÿb-ı kirÀmíñüz ile gezend-i ten-i mÀr-gezíde-i belÀ zevÀl-peõírende olup vücÿd-ı elem-i úÀùın ôÀhir u bÀùın bu cÀy-ı üştülümde silm ü emÀn bulmışdur. VelÀkin benüm cÀnum resíde-i sÀmiéa-i hÿşdur ki bÀzÀr-gÀh-ı òaríd ü fürÿòtda ùaríú-i meşdÿd u mesrÿd olup fi’l-cümle tÀr ü pÿd-ı mübayaèa iòtilÀl u kesÀd bulmış mütevaúúıèdur ki çeşm-i cihÀn-bíne vÀkiè olan iòtilÀc mÿcibince rÿz-ı revÀc-ı der-pey-i şeb-i dÀc olup her vechle úarírü’l-èayn olalar. El-FuúarÀ Óaúúí [9b] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Işú ile cÀn ü göñül Àşüfte-óÀl olmaúdadur ÓÀl-i gÿn-À-gÿn ile pür-iòtilÀl olmaúdadur 2 MÀder-i eyyÀm bilmez kim nedür sırr-ı siríşt Ùıfl-ı dil dem-der-keş ü gitdükçe lÀl olmaúdadur 3 Hey meded nÿn oldı úaddüm óayret-i kübra-y-ile Gerçi sırr-ı vaódete her ãunè dÀl olmaúdadur 95 4 Bí- hüner serv-i sehí gibi çeküp eflÀke ser BÀ-hüner kÀn-ı güher-veş pÀy-mÀl olmaúdadur 5 ÓÀl mefúÿd oldı èÀlemden dür-i nÀ-yÀb-veş Tekyede óÀle bedel baú úíl ü úÀl olmaúdadur 6 ÓaúúıyÀ nergís gibi zÀhid ãarardur çehresin Reng-i èÀşıú gül gibi ammÀ ki al olmaúdadur FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 [10a]Sırr-ı èışúum fÀş olup düşdüm dile Manãÿr-veş Ùutdı ÀvÀzem benüm ÀfÀúı nefò-i ãÿr-veş 2 Terbiye bulmaú gerek semt-i fenÀda çihl-sÀl Úadr ü úıymet bula dil tÀ kÀse-i faàfÿr-veş 3 Ebr-i gevher-bÀra leb aç çün ãadef dür-cÿy iseñ Var dehÀn-sÀy-i zemín-i pest olma mÿr-veş 4 èÁrif-i agÀh iseñ fÀş eyle ÀókÀmı çü rÿz Setr-i esrÀr eyle ammÀ kim şeb-i deycÿr-veş 5 Fi’l-meåel cennÀta beñzer beyt-i naômuñ ÓaúúıyÀ Maèni-i meràÿb ol beyt içre oldı óÿr-veş FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 [10b]ÁşinÀdur dil ezelden derd ile áayrısı bígÀnedür zírÀ dile 96 2 ÇÀre yoúdur àayrı ey dermÀn-cÿ Kendüñe dermÀnı derd ile dile 3 VÀridi bulmaú gerekdür èışú ile Úalma zÀhid bir úurı evrÀd ile 4 Dilde vicdÀn-ı müsemmÀdur àaraø FÀyide itmez çü şöhret ad ile 5 Nefs-i bí-dÀd içre leõõet yoú durur Dad isterseñ bul èadl ü dÀd ile 6 ÓaúúıyÀ vaãl-ı ilÀhídür murÀd VÀãıl ol Óaúú’a Óaú’ı tevóíd ile Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 [11a]İlÀhí èışúuña düş eyle cÀnum FedÀ eyle saña can u cihÀnum 2 Bu gülzÀr-ı cihÀn içre àaríbem Úadímí lÀ-mekÀndur ÀşiyÀnum 3 RevÀn olmaúdadur cÿy-ı revÀn-vÀr RiyÀø-ı vaãluña rÿó-ı revÀnum 4 Úatíl-i èışúuñ olmak zindegídür RevÀn itsem n’ola ışúuñla úanum 97 5 Ne dünyÀdan ne èuúbÀdan kesilsün èAlÀúam úalmasun bu ín ü Ànum 6 Budur Óaúúí faúíre vird-i dÀéim İlÀhum münèim-i õi’l-imtinÀnum [11b] Ve lehu FÀ i lÀ tün /fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Ey göñül nÿr-ı ilÀhí baú èıyÀn olmaú nedür Çün èıyÀndur sırr-ı MevlÀ ya nihÀn olmaú nedür 2 Olma èayn-ı şebpere şems-i cihÀnı gör èıyÀn Ten gibi peydÀ iken mÀnend-i cÀn olmaú nedür 3 Var saña çendín süéÀlüm vir cevÀb-ı bÀ-ãavÀb èAyn-ı vaãl-ı gülde bülbül pür-figÀn olmaú nedür 4 Ya ZuhÀl ya Müşterí’dür sırr-ı necm-i ÀsmÀn Devr ide ide felekde ya ÚırÀn olmaú nedür Tetimme 5 Áteş-i sÿzÀn içinde çünki Àb olmaz ebed NÀr-ı àamdan dídede Àb-ı revÀn olmaú nedür 6 Şír pistÀn-ı emelden dil-mekíde olmaàa İstióÀle itmek içün regde úan olmaú nedür 7 Seyr-i gülzÀr-ı Òalíl ile nice nÿr oldı nÀr 98 Dü óaúíúat úalb olup dÿzaò cinÀn olmaú nedür 8 Raómet-i RaómÀn’a mÀniè var mıdur óikmetde híç Ya àaøabdan úÀhir-i ehl-i cihÀn olmaú nedür [12a] Tetimme 9 Sidrenüñ aãlında vü ferèında óikmet ne ola Ními zehr ü nímesi sükker-bÀn olmaú nedür 10 Úañàı cennetde idi Ádem äafí úable’l-hübÿù Nefy-i arz ile cüdÀ-yı ÀsmÀn olmaú nedür 11 Çünki emr-i èÀrıø oldı neşée-i Ádem’de úahr TÀ-ebed ÚÀbíl’e úahr-ı bí-emÀn olmaú nedür 12 DÀne-i gendüm yeyüb úayé eyleyüp Àòir anı Úayédan zehrín şecer anda demÀn olmaú nedür 13 Varıdı cennet reh òod envÀé-ı eşcÀr-ı åemer Sünbüle ile be-taòãíã imtióÀn olmaú nedür 14 Nitekim çoà idi eczÀ-i vucÿd-ı Àdemí Øılèdan ammÀ ki HavvÀ müstebÀn olmaú nedür 15 èÖmr-i Ádem çün hezÀra irdi gitdi dünyÀdan İşbu müddetle òilÀf-ı sÀéirÀn olmaú nedür 16 Mesó-i Ádem’le neden misk oldı Àhÿ nÀfesi Dem ucından àayrısı ya müstehÀn olmaú nedür 99 17 KÿhsÀrÀn çoú Serendíb’e nüzÿl itmek neden Allah Allah mehbit-ı HindÿsitÀn olmaú nedür 18 Bÿy-ı Ádem’den bitüp bisyÀr reyóÀní giyÀh Eşk-i HavvÀ’dan nice dürr-i èumÀn olmaú nedür 19 Dürr nedür mercÀn nedür sím ü zer-i rengín nedür Seng-i Ùÿr-ı İbn-i èİmrÀn lÀèle kÀn olmaú nedür [12b] Tetimme 20 Úanàısı efdal ola Òıôr ile èİsÀ’dan aceb Yerde gökde ikisi ãÀóib-mekÀn olmaú nedür 21 Áteşín esbe süvÀr olup gezer İlyÀs hem Nÿrdan İdrís’e gökde èÀşiyÀn olmaú nedür 22 SÀre’nüñ sırrı neden sÀrí degildür àayrıya èÁlem-i dünyÀda eãnÀf-ı zenÀn olmaú nedür 23 EnbiyÀ çün muùmaéinne-nefs olupdur şübhesiz Nÿó u Lÿù’uñ zenleri emmÀre-şÀn olmaú nedür 24 Ùoàdı İbrÀhím Ázer’den ki TÀrÀò nÀmdur Kendi gendüm vÀlidi şekl-i züvÀn olmaú nedür 25 èAks olup ÚÀbíl ÁdemzÀde oldı bí-merÀ Ádem-i pür-sÿddan böyle ziyÀn olmaú nedür 100 26 Bir de İbrÀhím ü İsmÀèíl’e úıl ùoàrı naôar İkisi èÀlemde reés-i dÀstÀn olmaú nedür 27 Çünki óükmi olmadı èÀlemde cÀrí bir nefes Emr-i mevhÿm ile ÒÀlid bin SinÀn olmaú nedür 28 Naúd-i cÿdı ÓÀtem-i Ùayy’üñ èaceb rÀéic midür Mükrem-i òulú-ı ÒudÀ-y-iken mühÀn olmaú nedür 29 èAmm-i Peyàamber ki Bÿ ÙÀlib durur nÀmı anuñ Ol daòi bu sırr ile óÀli yaman olmaú nedür 30 Cümleden evvel ãıfÀt-ı Óaú’da vaãf-ı cÿddur Ya CevÀd’un úÀmeti Àòir kemÀn olmaú nedür [13a] Tetimme 31 Kimi iåbÀt-ı vücÿd eyler kimi nefy-i vücÿd IødırÀb-ı cÀnla ya bí-gümÀn olmaú nedür 32 Kim durur iåbÀt iden gerçek vücÿd-ı Óaúú’ı ya Ya Muóammed kim durur òatm-i zamÀn olmaú nedür 33 Biri lafzí biri fièlídür elinde Muãóaf’ı Dü varaúdan yek-naôar ÚuréÀn-òºÀn olmaú nedür 34 Çünki nÀmın àayr-ı maólÿú itdi taèyín-i Rasÿl Ya bu maòlÿúat içinde bed-zebÀn olmaú nedür 35 İşbu sırrı ôÀhir ü bÀùında úıldum ÀşikÀr 101 Bundan özge èÀleme şeró ü beyÀn olmaú nedür Tetimme 36 BÀtın-ı peyàambere secde olur mı vir cevÀb Çünki olmaz “mÀ rameyte”152 imtinÀn olmaú nedür 37 Çün olur cÀéiz niçün olmaz tavÀf-ı dergehí Seng-dilken Kaèbe òalú anda revÀn olmaú nedür 38 Ùutalum cennetden olmış rükn-i bÀb içre Óacer Òalú aña her devrde bÿse-zenÀn olmaú nedür 39 Úaldı dÀòilde maúÀm-ı ŞÀfièí ey bü’l-èaceb Sırr-ı İbrÀhím ile ol hem-èinÀn olmaú nedür 40 Bÿ Óanífe maófilin gör oldı bírÿn-ı meùÀf Úanàısı efêal olupdur ín ü Àn olmaú nedür [13b] Tetimme 41 Bes degil mi idi anda olsa yek maófil hemÀn MÀlik ü Óanbel aña õü’l-iúùırÀn olmaú nedür 42 Kaèbe gerçi sÿ-be-sÿ úıble olupdur bí-gümÀn CÀnib-i der-rütbe ile dÀstÀn olmaú nedür 43 Kaèbe’ye şeyùÀn düòÿl eyler mi sırr-ı õÀt iken Her yire ruòãatla ol kÀfir çünÀn olmaú nedür 44 Var idi evvel menÀre Mekke’de pençÀh èaded 152 “Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allâh attı.” Enfâl, 8/17. 102 Şimdi hefte óaãr olup daèvet åemÀn olmaú nedür 45 Çünki daèvet oldı heşt aña menÀre úandedür İşbu esrÀr ile Kaèbe kÀmrÀn olmaú nedür Tetimme 46 Zemzem’üñ èaynı nedendür úandedür añın seri Bu serí sır maòfi-i sırr-ı kesÀn olmaú nedür 47 Ya Medíne mescidinde úaç menÀre var durur Ravøa-i pÀk içre hecdeh üsùuvÀn olmaú nedür 48 Úabre yetmiş biñ melek nÀzil olur her rÿz u şeb Bu èaded ol bÀrgÀha pÀs-bÀn olmaú nedür 49 Ger Vesíle cenneti olsa èaceb mi ravøası ÔÀhiren òÀk-i zemín-i rÀygÀn olmaú nedür 50 Úaç èaded nÿr ile olmışdı münevver ol Óabíb Şol nübüvvet şol velÀyet şÀygÀn olmaú nedür [14a] Tetimme 51 Úandedür óÀlÀ ÓabíbullÀh sırr-ı kÀéinÀt Sÿret-i ôÀhirde úabre míhmÀn olmaú nedür 52 On sekiz biñ èÀleme ãıàmazdı çün sırrı anıñ Bir ãanavber dÀne aña òÀnümÀn olmaú nedür 103 53 Nicesi “küntü nebiyyen”153 didi kable’t-tesviye èÁlem-i ervÀóa evvel armaàan olmaú nedür 54 èÁlem-i tehyím ile farúı nedür aúl-ı külüñ Rÿó cisme vuãlaù ile şÀdmÀn olmaú nedür 55 Çünki olduñ ümmet-i meróÿmeden bildüñ mi ya äÀóibü’l-ümmetden öñ peyàamberÀn olmaú nedür Tetimme 56 Altı biñ yılda nedür tevóíd ü ya biñde nedür Anda aãóÀb-ı cinÀn bunda cenÀn olmaú nedür 57 Eyledi ÚuréÀn ile òatm-i ãuóuf ol KirdgÀr Bunca şerè iúlímine bir merz-bÀn olmaú nedür 58 Óaøret-i MÿsÀ şedídü’l-baùş olup ÙevrÀt ile MuãùafÀ ÚuréÀn ile ya mihribÀn olmaú nedür 59 Kimi deryÀ-yı maèÀrifde àÀriú olup gider Ser-girÀníden kimisi der-kerÀn olmaú nedür 60 Kimisi şirín-zebÀn u nermdür hem-çün óarír Taèn u teşníè ile baèøısı sinÀn olmaú nedür 61 Kimisi sikke úazar mermerde ammÀ maóvolur Kimisi bí-sikke dilde cÀvidÀn olmaú nedür 153 “Âdem ruh ile cesed arasında iken ben peygamberdim.” İbn-i Ebî Şeybe, Musanne, C.VII, Riyad, Mektebetü’r-Rüşd,1409, s. 329. 104 [14b] Tetimme 62 Şaóm-pÀre iken işbu díde oldı nÿr-pÀş İsmi èayn olup úamuya díde-bÀn olmaú nedür 63 Bes iken bir neyyir-i aèôam sipihrüñ devrine Şems-i èÀlem-gír ile bu zibr-úÀn olmaú nedür 64 Cümle-i tedvír tedbíre úıyÀm eyler iken Ez-miyÀn cevzÀ niùÀúı der-miyÀn olmaú nedür 65 Cünbüş iken muúteøÀ-yı küll-i eczÀ-i vücÿd Ya kimi åÀbit kimi çün girdgÀn olmaú nedür 66 Rÿódan feyø-i beúÀ óÀãıl olurken der-nihÀn Bu fenÀda ôÀhiren pír ü cüvÀn olmaú nedür Tetimme 67 Sebú-ı raómetden felek şems ile oldı rÿ-sepíd Ya ufuúda şol şafaú çün urcuvÀn olmaú nedür 68 ÁsmÀnuñ her yiri meftÿó iken ervÀó içün SÀlik-i óaşre bu rÀh-ı kehkeşÀn olmaú nedür 69 Muttaãıldur şemsden çeşme baúılsa bir şuèaè Anda rişte nÀôıra ya rísmÀn olmaú nedür 70 Úalb-i Àdem cümle-i ekvÀnı olmuşken muóíù Áyine-veş rÿ-be-rÿ-yı ger-zemÀn154 olmaú nedür 154 èArş [Müellifin notu] 105 71 Çünki “vallÀhu’l àaniy”155 didi ÒudÀ-yı õü’n-nevÀl GÀh fels ü gÀh genc-i şÀygÀn olmaú nedür 72 Başına sulùÀn iken èÀlemde her müflis gedÀ Ya bu èunvÀn böyle maóãÿã-ı keyÀn olmaú nedür [15a] Tetimme 73 Çün úavídür Óaú cihÀna úuvveti sÀrí durur ÒÀlıú böyle nÀ-tuvÀn u pehlevÀn olmaú nedür 74 KibriyÀ-yı õÀt-ı maòãÿã CenÀb-ı Óaú iken Õillet-i nefs ile bende ser-girÀn olmaú nedür 75 NÀfiòü’l-ervÀó óaúdur úÀbiøü’l-ervÀó hem Ya melek bígÀne iken cÀn-sitÀn olmaú nedür 76 Farú èAzrÀé íl ü İsrÀfil arasında nedür İki yüzlü ãÿr anda der-dehÀn olmaú nedür 77 Çünki her òayra èivaødur òalúa Rabbü’l-èÀlemín Beõl-i cÀn ü mÀl itmekde cebÀn olmaú nedür Tetimme 78 Fi’l-meåel Ádem çü gendüm oldı õürriyyÀt ya Kimi cev-ãÿret kimisi künlerÀn156 olmaú nedür 79 Bir tecelli-i pertevinden ùoàdı eczÀ-ı cihÀn 155 “Allâh her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz.” Muhammed, 47/38. 156 Çavdar [Müellifin notu] 106 CÀn birdür çünki böyle ins ü cÀn olmaú nedür 80 CÀn bahÀrına òazÀn irmez didiler èÀrifÀn Cism-i èÀlemde bahÀr u ya òazÀn olmaú nedür 81 Perveriş virüb mücellí vü muãallíye Rasÿl Ùaybe’de óafyÀdan ÀyÀ gümrahÀn olmaú nedür 82 Bir úafes bir èandelíb iken yine bir èandelíb Ol úafesde èandelíbe míz-bÀn olmaú nedür [15b] Tetimme 83 Yek dü se ya çÀr u penç ü şeş èadedden olmayup Úaóù-ı èÀlem ãÿret-i sebè-i simÀn olmaú nedür 84 Çün yegÀndan óÀãıl olan óarf oldı sübóa-dÀr Ya cihÀn içre bu ùoàrı o yalan olmaú nedür 85 PÀdişÀha çün úıãÀã olmaz didiler ehl-i èilm Ya imÀma bu imÀmetde øamÀn olmaú nedür 86 İki dest ü iki bÀzu oldı erkÀn-ı vücÿd Her dü deste ey èaceb beş beş benÀn olmaú nedür 87 Óaú naôarda ôÀhiren taàyír-i òalúullÀh iken Laóm-ı zÀéiddür diyü ãıbyan òıtÀn olmaú nedür 88 Çünki vardur her ten içre müstaúil bir mÀr-ı nefs Mehbiùi mÀr-ı cinÀnıñ IãfahÀn olmaú nedür 107 89 Ádem-i kÀmilde dildür cümleden maúãÿd olan Ya miyÀn-ı óalú u laèbda bu lisÀn olmaú nedür 90 Cümle nÀsuñ gÿşuna mengÿş iken úavl-i elest HÀøırı ièlÀm içün òalúa eõÀn olmaú nedür 91 Çün riyÀdur òalúa ãaùmak kendü aèmÀlin kişi Sÿúda beyè u şirÀya ya dükÀn olmaú nedür 92 Herkesüñ èaúlı kifÀyet itmeyüb idrÀkde ÓÀl-i díger-gÿn pend-i dígerÀn olmaú nedür [16a] Tetimme 93 Cümle eczÀ-ı vücÿd içre nice sır vardur Cüz-i dil-i esrÀra böyle cürèadÀn olmaú nedür 94 ŞÀn-ı èÀlí-i nübüvvet iútiøÀ itmez iken EnbiyÀdan baèøısı òalúa şubÀn olmaú nedür 95 Çünki her bir cÀnibi vírÀnedür èÀşıúlaruñ Şeyò-i irşÀda der ü ya ÀstÀn olmaú nedür 96 NÀr içinde çünki vardur èÀşıúa nÿr-ı ÒudÀ NÀr òÀr u nÿr èayn-ı gülsitÀn olmaú nedür 97 Müşk-bÿy-ı cennet ile pür-meşÀm olmaú yiter Sünbül ü reyóÀn içün ya bÿsitÀn olmaú nedür 108 98 äÿret-i cennet didiler èÀşıúa dünyÀyı çün Ya ölünce òÀk-sÀr-ı òÀk-dÀn olmaú nedür 99 Çünki maèşÿú olmaya hiçbir nefes senden cüdÀ Sırr-ı vaódet içre böyle dost-gÀn157olmaú nedür 100 Merd-i kÀmil zen çü noúãÀn üzre ola ey èaceb Buña óalle ol cüdÀ-yı perniyÀn olmaú nedür 101 èÁòir İsmaèíl Óaúúí’dan budur òalúa süéÀl Yek ile ãad óarfden èıúdü’l-cümÀn olmaú nedür [16b] HÜVE’L- áANİYY Óaøret-i Seyyid Ùayyib zíde óüsnü óÀlihí maèrÿø-ı faúír ve mesùÿr-ı òaúírle buúéa-i cÀnib-i İstÀnbul’dan vürÿd bulan nÀmeleri maùiyye-i teéhire rÀkib olup óÀlÀ maømÿnı nâtık olduàı emrüñ eåeri nÀ-bÿd u na-[…] olmaàla “Úad yüdrikü’l-müteéenní baèøa óÀcetióí” vefúınca [17a] óusÿlünde istiécÀl itmeyüp inşaéallÀhu TaèÀlÀ vaút-i Àòarda maùlaè-ı nÿr-ı […] serv-nümÀyÀn olup tedbír daòi muóazzen olur. Mine’l-fakír el-muóliã fi’l-vidÀd maózÿnu’l-fu’Àd el-muótÀc ilâ- rabbihi’l- eflÀk evvÀbi’l-èibÀd eş- Şeyò -semiyyü’õ-õebíó İsmaèíl Óaúúı àufira zenbuhÿ ve èuduhÿ. [17b] Ve lehu [4+3] 1 Seri nedür esmÀnuñ LÀ ilÀhe illallÀh Sırrı nedür eşyÀnuñ LÀ ilÀhe illallÀh 157 Maèşÿú [Müellifin notu] 109 2 MiftÀhıdur cinÀnuñ MisbÀóıdur cenÀnuñ Taèlími enbiyÀnuñ LÀ ilÀhe illallÀh 3 Teúarrabÿ bi’s-sücÿd İle’l-kerími õi’l-cÿd Nedür vaódet-i vücÿd LÀ ilÀhe illallÀh 4 Úomaz göñülde gümÀn CilÀ virür her ôemÀn İki cihÀnda emÀn LÀ ilÀhe illallÀh 5 Óaúúí Óaúú’ı úıl íåÀr Eyle bu õikri iksÀr Naãã ile oldı óiãÀr LÀ ilÀhe illallÀh [18a] Ve lehu [4+3] 1 Gelüñ birden diyelüm LÀ ilÀhe illallÀh Her demde söyleyelüm LÀ ilÀhe illallÀh 110 2 Ùolınca dÀr u diyÀr Mecnÿn deyince aàyÀr Ùurma diyelüm ey yÀr LÀ ilÀhe illallÀh 3 Budur cennete delíl Budur úurbete sebíl Götürmez bu úÀl u úíl LÀ ilÀhe illallÀh 4 İôhÀr eyle cehr ile Nefsi öldür úahr ile Dilde döner dehr ile LÀ ilÀhe illallÀh 5 Ey Óaúúí õikir zerdür Nakdi ãÀóib-naôardur Bir úıymetí güherdür LÀ ilÀhe illallÀh [18b] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Göñülden ôulmeti dÿr etdi tevóíd Vücÿdı ser-te-ser nÿr etdi tevóid 2 áam-ı õenb-i vücÿd içre idi dil ÒaùÀsın cümle maàfÿr etdi tevóíd 111 3 Yıúılmışdı òarÀb-ÀbÀd göñlüm Müceddid anı maèmÿr etdi tevóíd 4 TüvÀnÀ gösterürdi kendüni nefs Ánı ãanèøaèf ile çün mÿr etdi tevóíd 5 Nice feth-i óisÀr-ı dil olurdı Velíkin rÿz u şeb zÿr etdi tevóíd 6 Dime Óaúúí ene’l-Óaú di hüve’l-Óaú Dime ÓallÀc-ı Manãÿr etdi tevóíd [19a] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Gel ey èÀrif idüp tecríd-i tevóíd FenÀ-yı dilde bul tefríd-i tevóíd 2 O kim şirk-i òafí ehli olupdur Aña lÀzımdur tecdíd-i tevóíd 3 Ene’l-Óaúú’ile ber-dÀr oldı Manãÿr Ki zírÀ eyledi taódíd-i tevóíd 4 Gerekdür mübtedíye nefy ü iåbÀt Ki bunlarla olur tevkíd-i tevóíd 5 Bu dünyÀ ãavm evidür ehl-i õikre äabÀó-ı óaşre úaldı èíd-i tevóíd 112 6 Bulınmaz ÓaúúıyÀ her bir ãadefde Bu deryÀ içre mürvÀríd-i tevóíd [19b] Ve lehu BE-ZEBÁN-I ÔÁHİR FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Nice bir vaãl-ı Àrzÿ idelüm Árzÿdan gelüñ vuøÿ idelüm 2 Çün degildür müyesser Áb-ı ÓayÀt Çü Sikender ne cüst ü cÿ idelüm 3 Serv-úadlerde çü yoú bÀr-ı vefÀ Çekelüm el ne ser-fürÿ idelüm 4 Olmasa çeşm-i saèÀdet bídÀr Dídeyi demle şüst ü şÿ idelüm 5 Bu gülistÀn-ı emelden Óaúúí Gel meşÀm-ı dili bí-bÿ idelüm Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Ser virür gÀh olur insÀn dil ucından şemèa-vÀr Ser virürseñ vir velí zinhÀr sırrıñ ãaúla var 2 ÒÀne-i dünyÀda èÀşıú kendüni tenhÀ ãanur 113 SÀye-i cismi ile bilmez ki oldı hem-civÀr 3 Òayme-vÀr oldı vücÿd u anda dil hem-çün sütÿn Sad ùınÀb-ı miónet ü àamla olupdur üstüvÀr 4 Bir úınÀredür cióÀn úaããÀb anda mergdür Ya nice cÀy-ı necÀt ola bugün dÀrü’l-bevÀr 5 İdemez bir kimse maúãÿdın cióÀnda der-kemend ÓaúúıyÀ ehl-i emel òÀk üzre gÿyÀ yek süvÀr [20a] Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Áh bir deryÀya düşdüm díde-i giryÀn ile Gÿyiya Àteş-nişín oldum dil-i sÿzÀn ile 2 CÀn revÀn itdüm bu yolda vuãlat-ı cÀnÀn içün èÁúıbet hicrÀn àamından úaldı baàrum úan ile 3 BÀàda sÿsen gibi òançer çeker Mirríò’den Yan virür bir kimse çıúmaz başa bu devrÀn ile 4 Olmasun mı àavta-òor-ı baór-i òÿn işbu gözüm Kim neler gördi ne çekdi àayret-i aúrÀn ile 5 ÓaúúıyÀ rıùl-ı girÀn-ı àam durur der-dest olan Kim alışmaz mÀye-i şÀd-ı dil-i insÀn ile 114 Ve lehu FÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Baór-i èışú-ı bí-kerÀn içre nice girdÀb var ÇÀh-ı pür-òÿn-ı cigerde ãanma úaùre-i Àb var 2 BÀr-ı miónetden dü-tÀ olmaú gerekdür úadd-i dil Meclis-i èışúa düòÿl itmekde de ÀdÀb var 3 Sÿfí nice yek cióetden eylesün tevcíh-i dil Kim òayÀlinde dü ebrÿdan iki miórÀb var 4 èArbede itmez úaøÀ sırrın bilen rind ehli ZindegÀní eyler ol aèdÀ-y-ile aóbÀb var 5 Reşk-i laèl ü àıbùa-ı mercÀn úılma ÓaúúıyÀ Úulzüm-i naôm içre çün böyle dür-i nÀ-yÀb var [20b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Eyledüñ teşríf-i gülôÀr-ı cihÀn MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ Maúdemüñ şÀd itdi òalúı nÀgehÀn MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ 2 Gözler idi díde-i èÀlem seni Görmege müştÀú idi Àdem seni PÀdişÀh olur gören bir dem seni MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ 115 3 Sensin èÀlem içre sırr-ı “men èaref”158 Sensin iden Àdeme baòş-ı şeref Nÿruña àarú oldı èÀlem her ùaraf MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ 4 Mevlidüñ vird-i zebÀndur ber-devÀm Okınur naètüñ ilÀ yevmi’l-úıyÀm Dir Óaúúí èÀşıúuñ her ãubó u şÀm MeróabÀ ey Faòr-i èÁlem meróabÀ Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Yüzüñ Àyíne-i èÀlem-nümÀdur yÀ RasÿlallÀh Sözüñ ÚuréÀn ile vaóy-i semÀdur yÀ RasÿlallÀh159 2 Şeb-i MièrÀc’da olduñ hevÀ-gír-i feøÀ-yı úuds Özüñ bu irtifÀè ile hümÀdur yÀ RasÿlallÀh 3 Óarím-i úurb-ı õÀtuñda ziyÀret eylemek ravøañ Derÿna bÀèiå-i feyø ü nemÀdur yÀ RasÿlallÀh 4 Gelür taóte’l-livÀña Àdem ü men dÿnehü yÀran Úapuña òalú ehl-i intihÀdur yÀ RasÿlallÀh 158 “Nefsini bilen Rabbini bilir.” Hadis kaynaklarında bu rivayetin Hz. Peygambere ait olmadığı belirtilmiştir. Bkz. Aclûni, Keşfu’l-Hafâ ve Mûzile’l-İlbas Amma İştehere mine’l-Ehadisi alâ Elsineti’n- Nâs, C.II, Beyrut, Mektebetü’l Asriyye, 2006, s. 312. 159 Yaèni naãã-ı ÚuréÀn ile vaút-i leùÀfete [Müellifin notu] 116 5 Vesíle zirve-i cennetde oldı õÀtuña maòãÿã Úomazlar anda bígÀne óimÀdur yÀ RasÿlallÀh 6 Umar Óaúúí ireser menzil-i maúãÿda èuúbÀda Ki şerèuñ Àña zírÀ reh-nümÀdur yÀ RasÿlallÀh160 [21a] Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün / fe i lün 1 Ey cihÀn faòri recÀdur senden Baña luùfeyle cemÀlüñ göster Nice bir böyle nihÀnsın benden Baña luùfeyle cemÀlüñ göster 2 Giceler meşèal-i Àhı yaúarım Meh yüzüñ görmege her sÿ baúarım ÒÀne-i çeşmi ben Àòir yaúarım Baña luùfeyle cemÀlüñ göster 3 Meclis-i úurbuña dÀòil olayım Varayım cennet içinde úalayım Pertevüñden gözüme óaôô alayım Baña luùfeyle cemÀlüñ göster 4 Óüsnüñ èÀlemlere çün fÀş oldı Óaúúí èÀşıúlarıña baş oldı Díde óasret ile úan yaş oldı Baña luùfeyle cemÀlüñ göster 160 èIşúuñ [Müellifin notu] 117 Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün / fÀ i lün 1 Ey şefÀèat-geh-i ehl-i èiãyÀn Ben günehkÀra şefÀèat eyle Áteş-i àamda dil oldı büryÀn Ben günehkÀra şefÀèat eyle 2 Eyleseñ õerrece ben òÀke naôar Mis-i óÀlim olur o demde çü zer Ñe ise cürmüm andan eyle güõer Ben günehkÀra şefÀèat eyle 3 Her yanuñ baór-i úerem úulzüm-i cÿd Lafôuña eyler èAden dürri sücÿd Aldı her cÀnibimi õenb-i vücÿd Ben günehkÀra şefÀèat eyle 4 Nice èÀãílerüñ yüzin yuduñ Bir şefÀèat ile cennete úoduñ Ehli sensin MaúÀm-ı Mahmÿd’uñ Ben günehkÀra şefÀèat eyle 5 Sendedür sırr-ı raómet-i BÀrí Bir nigÀhuñla sevindür bÀri Óaúúí dir aàlayu zÀrí zÀrí Ben günehkÀra şefÀèat eyle 118 [21b] Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Var ise dilde eger mÀye-i èışú-ı ezelí Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel Sever iseñ dil ü cÀn ile eger ol güzeli Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel 2 Çünki teşríf-i vücÿd eyledi ol mazóar-ı cÿd Ümmetin Óaúú’a niyÀz itmek [i]çün úıldı sücÿd Gerçek ümmet iseñ èışú ile yaúup cÀnı çü èÿd Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel 3 Minber-i èarşda dÀéim okınur evãÀfı Şekker ile pür ider aàzın olan vaããÀfı Meclis-i naètı olur müémine raómet-i ãÀfı Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel 4 èAdn’e girmiş olur ol bezme iden vaøè-ı úadem Yeñiden gelmiş olur èÀleme ãanki Àdem ÓaúúıyÀ dem-úadem itmek dilerseñ her dem Meclis-i mevlid-i maóbÿb-ı ÓudÀ’ya gel gel [22a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Çünki ehl-i èÀleme Àòir ölümdür òaùù-ı ser Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek Çün ãaóífe ùayy olup peymÀne-i mevt içiser 119 Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek 2 Ol zamÀn kim cÀnib-i ÚahhÀr’dan fermÀn gelür èÁlem-i arø içre “küllü men èaleyhÀ fÀn”161 olur “Küllü şeyéin hÀlikün”162 elbette çün kim cÀn olur Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek 3 Berk-ríz eyler bahÀrı iricek vaút-i òazÀn Bülbül-i óoş-lehçenüñ úalmaz nevÀsında düzen Çün úaùÀr olsa gerek rÀh-ı fenÀda merd ü zen Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek 4 BÀàda nergislerüñ nÿr u feri híç úalmaya áonceler olup períşÀn cÀn òande bulmaya Çünki bu dehr içre Óaúúí kimse bÀúí olmaya Áh el-mevt oldı vird-i cinn ü insÀn ü melek [22b] Ve lehu (5+5) (6+5) 163 1 Geldi irişdi taúdír ile mevt El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh Oldı her kÀr-ı cÀn ü beden fevt El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh 2 Birúaç gün olup dünyÀda óÀriå èÁúıbet oldı mülke Óaú vÀriå 161 “Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır.” Rahmân, 55/26. 162 “Onun zatından başka her şey yok olacaktır.” Kasas, 28/88. 163 Müs tefilÀtün [Müellifin notu ] 120 Dime bu işe ne ola bÀèiå El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh 3 Kesilür Àòir bu ãít ü ãadÀ CÀn ü ser olur MevlÀ’ya fedÀ Mey-i fenÀ içer şÀhla gedÀ El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh 4 Gelür geçer Àòir bu leyl ü nehÀr ÒazÀna irişür mevsím-i bahÀr Ne dilerse işler VÀóid-i ÚahhÀr El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh 5 Aòõ iderler elbet bu cÀnı senden FermÀna boyun vir sen de irkenden ÓaúúıyÀ ayrılur cÀn bu bedenden El-óükmülillÀh el-óükmülillÀh [23a] Ve lehu Müf te i lün/ Müf te i lün/ FÀ i lün 1 èÁúıbet-i kÀr-ı cihÀndur fenÀ Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye FÀni içün virme bu cÀna èanÀ Ey göñül aldanma yüri fÀniye 2 Ruòlarına baúma seni mÀt ider Taòte-i tÀbÿtı saña at ider Úabre úoyup mióneti úat úat ider 121 Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye 3 Bir zen-i mekkÀredür işbu cihÀn Merdi düzenle zen ider nÀgehÀn Çün seni her yüzden ider imtióÀn Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye 4 Çünki degil kÀr-ı cihÀn üstüvÀr Bu yerüñ altı vü daòi üsti var èAzm-i reh-i dÀr-ı beúÀ eyle var Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye 5 FÀnide híç görmedi kimse åebÀt Kim ter ü òuşk olmadadur çün nebÀt Ùut süòÀn-ı Óaúúı’i úable’l-memÀt Ey göñül aldanma ãaúın fÀniye [23b] HÜVE’L-èAZÍZ Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Zihí mecmÿèa-i maømÿn-ı meşóÿn Ki feyø-À-feyødür mÀnend-i Ceyóÿn 2 áıdÀ-yı rÿó içün Óaúúí elünden NefÀisdür ki gÿyÀ oldı maãóÿn [24a] HÜVE’N-NßR Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Zihí mecmÿèa kim oldı mecelle ÒÀùù-ı óikmet úonuldı her maóalle 122 2 Zer-i maólÿl-veş rengin düşüpdür Velí muótÀc olupdur baèøı óalle [24b] HÜVE’L-KERÍM FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Nedür èÀlemde dilÀ bildüñ mi Burseví Óaøret-i Seyyid Ùayyib 2 Bir yeşil ebrdür ser-i sebzi Feyø-i pey-der-pey-i lafô-ı ãayyib [25a] Hß FÀ i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 TayyibÀ ùíb-i òÀùır istersen ÒÀùır-ı àayrı gözet yÀr gibi 2 Müéminüñ Àyinesidür müémin Baúma her bir yüze aàyÀr gibi 3 GÀh ŞÀm u gehí èIrÀú’a gidüp Gezme èÀlemleri ayyÀr gibi 4 ÁşiyÀn-ı Burusa’ya pervÀz Eyle var bülbül-i ùayyÀr gibi 5 Naôm-ı Óaúúí’de olup sÀkin-dil Bekle dÀrı yüri deyyÀr gibi [25b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Naôm kim fi’l-óaúíúa dil-cÿdur äan letÀfetde miåÀl-i cÿdur 123 2 SüòÀn-ı dil-keş-i aãóÀb-ı beyÀn Siór ile ceõb-i dilde cÀdÿdur 3 Bir süóÀn kim ola àÀyet maùbÿè Gÿş iden dir dür-i èAden budur 4 Dil çü ãayyÀd u úalem aña kemend Maèni-i òÿb èayn-ı Àhÿdur 5 Nev-nüvişte-süùÿr ey Óaúúí BÀàda úÀmet-i èanber-bÿdur Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Mürà-ı cÀna dil bir özge ÀşiyÀnumdur benüm Maèrifet gül èaúl-ı kül bir bÀàbÀnumdur benüm 2 Naòl-i òurmÀdur süùÿr-ı dil-keş-i maèní-berüm ÒÀme-i ter164-dest-i destümde çü bÀnemdür165 benüm 3 Cevher-i maèní baña nÀ-yÀb olmaz maèníde Kim midÀd-ı mevc-zen baór-i èummÀnumdur benüm 4 Gel dem-i taórír gÿş eyle ãarír-i òÀmemi Şevú-engíz-i dil-i bülbül zebÀnumdur benüm 164 ÇÀpük [Müellifin notu] 165 BÀne bir mülÀyim ve rÀst şecerdür [Müellifin notu] 124 5 ÓaúúıyÀ naôm eyleyen èıúdü’l-cümÀn-ı óikmeti Şimdilik ehl-i beyÀn içre benÀnumdur benüm [26a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 èAndelíb-i dil-girifte hem-zebÀn olmaz baña ÙÀéir-i úudsem bu èÀlem ÀşiyÀn olmaz baña 2 Bir hümÀ-yı evc-i lÀhutem ki yoú fevúımde kes Merkez-i nÀsÿt-ı kem-pÀye mekÀn olmaz baña 3 äÿretÀ tengem velí enbüh-nihÀdem maèníde Bu cihÀn-ı teng-meyden òÀnümÀn olmaz baña 4 Künbed-i gerdÿne güncÀyiş degil belki bugün Òayme-i pehnÀ-yı Sidre sÀye-bÀn olmaz baña 5 Ben ki èaúl-ı evvelem èilmüm muóít-ı kül durur Sırr-ı “küntü kenz”166 maòfí vü nihÀn olmaz baña 6 Ders-òºÀn-ı mekteb-i èirfÀn benem bí-lafô u óarf Lafô u óarf ehli şerík-i ders-i cÀn olmaz baña 7 Çeşm-i ehl-i èÀleme gÿyÀ òayÀl-i òºÀb idüm 166 “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim ve halkı yarattım.” Sûfilerin çokça kullandığı bir rivayet olsa da Peygamberimize ait bir söz olarak hadis kaynaklarında geçmemektedir. Rivayet hakkında değerlendirme için bkz. Aclûni, a.g.e., s. 156. 125 Gerçi fí nefsi’l-emr hergiz gümÀn olmaz baña 8 Günde yetmiş biñ tecellí görünür Àyíneme Bir naôarda lík iki yüz èıyÀn olmaz baña 9 SÀf ùut úalbüñ ola miréÀtime tÀ rÿ-be-rÿ Tíre-dil zírÀ ki ãÀhib-i imtióÀn olmaz baña 10 Ben ki şeyò-i aãàaram dilde ne Şeyò-i Ekber’em İètibÀr-ı cÀhil-i dÿn-ı cihÀn olmaz baña 11 Dív bir laóôa reng-i cismümde seyr itmez benüm Nÿr olur zírÀ àıdÀ bir úatre úan olmaz baña 12 Ol úadar maèníde óükm-endÀz-ı tír-i himmetem Kim cebín-i mihr ü mÀh ednÀ nişÀn olmaz baña 13 èAzm-i rÀh-ı èÀlem-i bÀúí idersem n’ola kim èÁlem-i fÀnide menzil cÀvidÀn olmaz baña 14 ÓaúúıyÀ sırr-ı ene’l- Óaúú’ı idersem ÀşikÀr BÀùılÀn-ı dehrden bil ki emÀn olmaz baña [26b] Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün167 1 Müzdÿr-ı cihÀn ola mı híç míre berÀber ÒÀk-i óakír olmaya iksíre berÀber 167 Vezin ihmâli var. 126 2 Evc içre hümÀ mertebesin bulmaya hergiz PervÀz-ı perestÿ ki ola yire berÀber 3 Olmaz nefes-i zÀhid-i bÀrid gicelerde èÁşıúdan olan nÀle-i şeb-gíre berÀber 4 ÙÀvÿsa nice zÀà u zaàan eyleye taúlíd Rÿbeh ola mı zÿr ile híç şíre berÀber 5 Bu vÀóidün ke’l-elf durur ùarz-ı süóanda Óaúúí olamaz ãad miée bu bire berÀber Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ben ne òÀkem kim olam òÀãiyyet ile kímyÀ Heb olan aóvÀl-i gÿn-À-gÿn olupdur símyÀ 2 Sürme-i çeşm-i zemín-i pest idüm òilúatden öñ ÒÀkden maùbuè olup geldüm göründüm tÿtiyÀ 3 DÀm-gÀh-ı èÀleme geldüm ùutuldum èÀúıbet èAndelíb-ÀsÀ fiàÀn oldı baña kÀr-ı dünyÀ 4 Peykerüm reşk-Àver-i rÿóÀniyÀn idi benüm Yÿsuf’am çÀh içre baòtum döndi hem-çün ÀsiyÀ 5 Ya bu òÀk-i tíre nice Àyine ola èaceb 127 Yüzine baúmaàa eyler díde-i èÀlem óayÀ 6 Saèy idüp peymÀne-i iòlÀãdan ol cürèa-nÿş Kim götürmez bezm-i èışú aãlÀ riyÀyı ÓakúıyÀ [27a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 CÀmını nÿş eyle bezm-i vaódetüñ CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel NÀmını úaldır aradan keåretüñ CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel 2 Sırr-ı tevóíd ile devr eyler felek Bezm-i tevóíde nüzÿl eyler melek MüstecÀb olur o meclisde dilek CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel 3 Maùlab-ı ÀèlÀ budur èÀşıúlara Maúãad-ı aúãÀ budur ãÀdıúlara Sen de yÀr ol vuãlata lÀyıúlara CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel 4 Pír-i irşÀduñ ùutan pek õeylini Döndürür rÀh-ı ÒudÀ’ya meylini Kesretüñ defè it bulanıú seylini CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel 5 Kim ola adÀb-ı tevóíde úarín 128 èArş-ı maúãÿd eyler elbette yerin Diñleme Óaúúí gibi òalúuñ birin CÀn ile tevóíde gel tevóíde gel Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 MÀsivÀyı eyleyüp terk-i ebed Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör YÀr ola sırr-ı küle tÀ sırr-ı Eóad Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör 2 CÀnuñ esrÀr ile ola ÀşinÀ Çeşmüñ envÀr ile ola rÿşinÀ Çünki tevóíd ile oldı çün aãl-ı binÀ Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör 3 Úalb olur ôikr ile Àyíne miåÀl Görünür anda nice nígÿ òiãÀl Eyleyüp fermÀn-ı Óaúú’a imtisÀl Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör 4 Dil çü bülbül tendür aña çün úafes Õikri gör ãít ü ãadÀ-yı àayrı kes Çün vücuduñda emÀnetdür nefes Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör 5 Õikr-i Óaú Óaúú’a olur özge delíl Õikr ile ãıóóat bulur cÀn-ı èalíl 129 ÓaúúıyÀ õikr-i keåír it ne úalíl Her nefes tevóíd ü õikrullÀhı gör [27b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün ١ من كه احسان الهي پرورم حمد مؤمن پيغمبرم ٢ ثابتم در قول ايمان روزوشب كوهرست اين اندرين درج برم ٣ من نيم در عهد حق پـيمان شكن هر نفس اورا بدل ياد آورم ٤ هيكل جانست قرآن عزيز بر نمى د ارم ز گردن وزسرم ٥ حقيا بخشايش حقست اين كه بجزحق نيست اندر خاطرم [1. Ben ki ilâhî ihsâna mazharım. Allâh’a hamd olsun Peygambere iman ederim. 2. İman ahdinde gece gündüz sabitim. İman, mücevher kutusundaki bir cevherdir. 3. Bir an olsun Hakk’a ahdimden ayrılmam; Her nefeste onu zikrederim. 4. Kur’an-ı aziz varlığın heykelidir; Boynumdan ve başımdan çıkarmam. 5. Ey Hakkî! Bu Cenâb-ı Hakk’ın ihsânıdır. Bundan dolayı gönlümde Hak’tan başkası yoktur.] 130 Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün ١ چون هويدا شد زأنفس راز عشق عالم آفاق زد آواز عشق ٢ هستئ عالم همه يغما شده هيج نمانده چيز ترك و تاز عشق ٣ تو خريدار سالمت زاهدا من ببازار مالمت ساز عشق ٤ نغمهاي جانفزاي زيروبم نيست پهلوزن نواي ساز عشق ٥ منزل محنت نظرگاهش بود همچنين دان حال تير أنداز عشق ٦ زهد و تقوى را نبا شاد اعتبار حقيا درباب پك د مساز عشق [1. Gönüldeki aşkın sırrı âşikâr olunca Aşkın avâzı bütün âlemin ufuklarında yankılandı. 2. Âlemin bütün varlığı yağma oldu; Ne Türk ne Arap’ta aşk namına bir şey kaldı. 3. Ey zâhid! Sen selâmet tâlibisin; Ben melâmete düşüren aşkın pazarındayım. 4. Cana can katan sazın ince ve kalın tellerinin nağmeleri, Aşktan dem vuran şarkıcının nağmelerinde yok. 5. Mihnet menzili onun nazargâhıdır; 131 Ok atan aşkın hâlini böyle bil. 6. Zühd ve takvâ muteber değildir, Aşk ehlinin kapısında ey Hakkî!] [28a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün ١ آشنايم با بالي عشق يار اين چنين باشد بعالم بختيار ٢ نيست دردست كسي كار أزل تا كند كار سالمت اختيار ٣ در سرش شد آتش سوداي عشق شد تراب ابن ادهم زر عيار ٤ چن بدل آبد محبت رفت دل پس ضروري باشدش ترك ديار ٥ حقيا بنكر بالي عشق را بعد از اين آسودكي با دل ميار [1. Yârin aşkının belâsına âşinâyım; Âlemde ancak bu şekilde bahtiyâr olunur. 2. Ezel kârı kimsenin elinde değildir Ki selâmeti seçsin. 3. Sevdâ ateşi başını sardı, İbn-i Edhem toprağı altın kıymetinde oldu. 4. Gönül muhabbetle abâd olunca İnsanın terk-i diyâr etmesi kaçınılmazdır. 132 5. Ey Hakkî, aşk belâsına bir bak! Bundan gayrı da gönlünde huzur arama.] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün ١ هيج داني در جهاني چاره جوي درد من تا بگو كه هست در اطراف عالم اين زمن ٢ دل سرير و عشق كويا كه سليمانشن بود از كجا باشد نرايش زهد همچون اهرمن ٣ هر چه دارد در جهان رنگ تعلق از سوا كم نشد هر كه تعلق كرده او را از شمن ٤ عالم قدسي بود نزهتكه ارباب دل هيج چيزي مي نشد حاصل زكلكشت چـمن ٥ حقيا ثابت قدم شو در طريق راستي راز را افشا مكن خوا هي كه باشي مؤتمن [1. Derdime dermân arayacak birini tanıyor musun Ki söyle bu âlemde bu çağda o kimdir? 2. Gönül taht aşk da adeta onun Süleyman’ı Şeytan gibi senin de ondan( aşktan) kaçınman ne mümkün. 3. Dünyada masivayla alakası olan ne varsa Putperestlikle ile ilişkisi kopmadı. 4. Gönül erbâbının nüzhet-gâhı âlem-i kudsîdir, Çemen seyrinden hiçbir şey hâsıl olmadı. 5. Ey Hakkî! Doğruluk yolunda sâbit-kadem ol, Güvenilir olmak istersen sırrı ifşâ etme.] 133 [28b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Çeóre-i zÀl-ı cihÀna úıl naôar Àn úalmamış Bu zen ile èışúbÀzí idecek Àn úalmamış 2 Gürg-i bÀrÀn-díde-i dirrendedür bu dehr-i dÿn Dime kende-pençedür aàzında dendÀn úalmamış 3 Bím-i bÀd-ı ãarãar ile òÿş ãararmış çehresi Nergis-i şehlÀ yüzünde úaùrece úan úalmamış 4 Zÿr-dest-i Rüstem-i àamdan zebÿn olmuş cihÀn Cismi içre ãÿret-i dívÀr-veş cÀn úalmamış 5 Kimden olursın óaúíúat ÓaúúıyÀ iósÀn-cÿ Kim ricÀl-i devlet içre híç bir insÀn úalmamış Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Mihr kim cÀm-ı fenÀdur döndürür anı felek Eyyü insÀnin teèÀtÀ şerbeten minhü helek 2 Ádem-i kÀmil olupdur maèníde bÀlÀ-nişín Pest-pÀye oldı şol kürsí-maúÀm olan melek 3 ÒÀk ü Àb üzre döner gerdÿn hem-çün ÀsyÀb Ya şebíhe’l-óabbi sevfe tüùhanü mÀ aàfelek 134 4 Ya züvÀn olmuş ya úamó olmuş bu òırmen-gÀhda Fellezí tesèÀ lehü emmÀ èaleyke ev felek 5 ÓaúúıyÀ şol kim àurÿr-ı nefse düşdi èÀúıbet Úul lehü “Künte meniyyen úad nesíte evvelek” [29a] ESVİLE MAèA’Ş-ŞERH èÁrifÀ şol àarú-ı deryÀ-yı dem olan şír ne [FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün] DeryÀ-yı demden murÀd rÿó-ı hayvÀnídür ki maôhar-ı aèôamı èurÿúda olan demdür. Pes, dem şol aãldur ki anuñ óarÀret-i úaviyyesinden sebeb-i óayÀt olan buòÀr-ı laùíf òÀric u ãÀèid olur. Ve bu nefs-i hayvÀniyye úuvvet-i maèúÿle-i basíùa olduàı cihetden rÿó-ı müfÀriúa münÀsebeti vardur. Ve úalb-i sanavberinüñ tecvíf-i eyserinde olan buòÀr-ı øubÀyíde mÀómÿle olmasıyla èanÀãırdan mürekkeb olan mizÀca münÀsebeti vardur. Ve şírden murÀd rÿó-ı insÀnídür ki bedene tedbír ü taãarruf ùaríkıyla taèalluúı vardur. Şír ıùlÀú olunduàı fıùrat-ı asliyyeye göredür ki ãÀf u sepíd rengdür. Rÿó-ı hayvÀní ise buòÀr-ı dem olmaàla sürò rengdür. Ve bundan fehm olundı ki rÿó-ı hayvÀní; yaèní buòÀr-ı dem cemíè-i eczÀ-i bedene óulÿl eylemişdür. Áb-ı verdüñ berge ve Àteşüñ faóma óulÿli gibi. Rÿó-ı insÀní ise yoúluúdan àÀyrı vücÿhdan müberrÀdur. Yaèní anda bedene óulÿl yoúdur. Şems’ün şuèÀèı gibi ki basíù-ı àabrÀya ve saùó-ı deryÀya münteşir ve münbasiùdür. Maèa-haõÀ şems-i èulví biõÀtihi bir maóalle óulÿl itdüài yoúdur. Ve bu rÿó-ı insÀní nüfÿs-ı nÀúıãaya göre rÿó-ı hayvÀniyye àarú olmuş ve anuñ hükmünde maàlÿbiyyet bulmuşdur. Şír òÿn ile mütemezzic olduúda maàlÿb olduàı gibi. Anuñçün nÀúıslarda ÀåÀr-ı kemÀl-i rÿó-ı insÀní yoúdur. 135 [29b] Tetimme Ya ki Àhÿ-yı ãayd u naòcírÀn dirende şír ne Bunda tecnís-i tÀm vardur. ZírÀ bu mıãrÀèda olan şír ile murÀd óayvÀn-ı müfterisdür ki arslandur. Nefs-i emmÀre iftirÀsda ãÿret-i şírde olmaàla anuñ üzerine ıùlÀú olundı. Pes, şírden murÀd nefs-i emmÀre ve úuvÀ-yi muòtelife-i êÀrre ve Àhÿdan maúãÿd úalb-i meémÿr ve úuvÀ-yi mütenevvièa-yı nÀfièadur. ElóÀãıl şír-i direndeden ÀhÿyÀn-ı deşt muùaøarrır olduúları gibi şír-i dirende-i nefsden daòi Àhÿyan-ı derÿn mutaøarrırlardur ki biri ÀfÀúa göre maôhar-ı ism-i øarr ve biri daòi enfüse göre aña muúÀbildür. Ve naòcír u ãayd ıùlÀú olunduàı zebÿn u maàlÿbiyetleri óasebiyledür. Bu daòi nüfÿs-ı nÀúıãa-i øÀyièaya göredür. ZírÀ tezkiye-i nefs iden nüfÿs-ı kÀmileye nefs-i emmÀrenüñ ve şeyùanuñ ve sÀéir umÿr-ı øarranuñ tasalluùı yoúdur. Ve èadem-i tasalluùından nefs ve şeyùanuñ aña göre İslÀm-ı óaúíúísi lÀzım gelmez. ZírÀ min-óayåü’z-õÀt küfr üzerine mecbÿledür. Egerçi baèøı kibÀr-ı muóaúúikín İslÀmlarını tecvíz itmişler ve “emmÀriyet bi-óasebi’l èavÀrıødur” dimişlerdür. Ve şeyùÀnuñ daòi aófÀdından HÀme didükleri imÀn-ı şerèí ile müémín olduàı åÀbitdür. Pes, küfr üzerine mecbÿl olan nesneden iåÀr-ı İslÀm tevellüd itmek muóÀl degildür. Egerçi kendi øÀtına nisbetle taàyír-i òilúat lÀzım gelmekle muóÀl-i èÀrıøídür; imÀn-ı Ebí Ceóil gibi. [30a] Tetimme Şír-òÿra ùıflek-i dÀnende-i mÀder nedür Ùıfl-ı şír-òÿradan murÀd dil-i feyø-perverdür ki neşée-i åÀniye-i rÿóÀniyyede ùıfl- ÀsÀ tevellüd idüp arø-ı vücÿdda òilÀfet-i èuômÀ ile şeref-yÀb olmuşdur. MÀderden murÀd ùabièat-ı külliyyedür ki eùvÀr-ı vücÿddan her ùavr-ı cüzèí-i maòãÿãdur. Eåer-i maósÿsı vardur. VÀlde-i úaríbe ve ÓavvÀ ve fevúa’l-èanÀãır olan müvellidÀt-ı müéeååire gibi ki aãlı nefò-i RabbÀní ve teéåír-i SamedÀní ve tecellí-i RaómÀní’dür. Pes, Ísí RÿóullÀh -èaleyhi’s-selÀm- şír-òÿr-ı Meryem iken -èaleyhi’s- selÀm- “İnní èAbdullÀh etÀni’l-kitÀb veceèalní nebiyyÀ ilò…” maúÀlÀt-ı laùífesi 136 zemzeme-perdÀz olup Óaú’dan ve òilúatden bÀ-òuãÿã mÀderden agÀh-ı muùlaú olduàı gibi serír-i òilÀfet-nişín olan ùıfl-ı dil daòi böyledür. BinÀéenèalÀ haõÀ rÿz-ı míåÀúdan ve fevú u taótında olan eyyÀm ve vaúÀyíèden iòbÀr iderler. ZírÀ tezkiye-i nefs ile istiózÀr-ı tÀm ãaóibidür. Úable’t-tezkiye ise umÿr-ı èÀrıøa-yı beşeriyye óicÀb-ı dil olup àavÀşí-i òilúatden nÀşí rÿy-ı maúãÿd mestÿr ve maèrifet-i eùvÀr ve merÀtib mefúÿd idi. Ve bu maèní baèøı kümmele fıùrat-ı aãliyye üzerine tevellüd ve taèayyüş ile óuãul-peõír olur. ZírÀ her nihÀd seylÀb-vÀr bulanup müteàayyir olmaz. Egerçi misk-i eõfer ve èanber-i sÀrÀ gibi eèizz ve enderdür; nitekim erbÀbına maèlÿmdur. [30b] Tetimme Ya cüvÀn-ı òÿb-rÿya èÀşıú olan pír ne CüvÀndan murÀd terkíb-i mizÀcí ve tesviye-i ãÿretden nÀşí olan beden-i insÀnídür ki òÿb-rÿ olduàı úalb-i iòtirÀèa henüz ifraà olunmaàla ter ü tÀzedür. Ve pírden murÀd rÿó-ı eãnÀfídür ki kümmel-i insÀna nisbetle bedenden müddet-i tavile muúaddem òalú olunmuş ve feyø-i muúaddesle neşv ü nemÀ bulmuşdur. NÀúıslara göre ise tesviye-i mizÀc-ı beşerí vaútinde maòlÿú olmaàla beden gibi cüvÀn-sÀldur. Ve bu maènÀyı küllí ki kümmele göredür. Aña işÀret olunup “Küntü nebiyyen ve Ádeme beyn’el-mÀéi ve’ù- ùín”168 vÀrid olmuşdur. ZírÀ bu nübüvvet-i rÿóÀniyye maúÀm-ı ervÀóda bi’l-fièldür ki şuèÿr u idrÀk-ı tÀmladur. Bu cihetdendür ki rÿó-ı Nebeví’nüñ -aleyhi’s-selam- eùvÀr-ı vücÿddan her ùavrda óuøÿr ve idrÀki vardur. ÓattÀ kendi neşée-i bedeniyyelerine göre daòi böyledür. VÀriå-i nebevíde bÀlià-i kemÀl olanlar daòi buna úıyÀs oluna. Şeyò-i Ekber -úuddise sırruhu’l-aùhar- gibi ki rÿó-ı külliyyeleri tesviye-i bedenlerinde bÀliàü’l-óÀøır ve muèÀyin idi. ErvÀó-ı külliyyenüñ mevt-i tabíèílerinde ãalÀt-ı cenÀzeleri içün óuøÿr u şuèÿrı gibi. Pes, èÀmme-i nÀsa göre rÿó muódeå ve nev-cüvÀndur; beden gibi. Ve òÀããa-ı nÀsa göre úadím ve pírdür. VelÀkin rÿz-ı míåÀúda èammenüñ ervÀhı daòi óuøÿr ve 168 “Âdem su ile çamur arasında iken ben peygamberdim.” rivâyeti hadis kaynaklarında bu haliyle değil “Âdem ruh ile cesed arasında iken ben peygamberdim.” şeklinde geçmektedir. Bkz. İbn-i Ebî Şeybe, a.g.e, s. 329. 137 cevÀbdan ervÀó-ı òÀããa gibi úadími lÀzım gelmez. ZírÀ temeååül bÀbındandur ki li- ecli’ø-ôarÿredür. Fe’fhem cidden. [31a] Tetimme Án kim Àñı bilen dil aùlasa olur sezÀ Ándan murÀd óüsn ü cemÀlüñ Ànıdur ki mecmÿè-ı esbÀb-ı óüsnden óÀãıl olan bir maènÀdur. Ve bu Àn-ı ãÿrí olmasa óüsn ü cemÀl tÀm olmaduàı gibi Àn-ı maènevínüñ èadem-i óuãÿli daòi böyledür. Yaèní Àn-ı mÀèneví mecmÿè-ı esmÀ-ı óüsnÀdan óÀãıldur. Bu cihetdendür ki RasÿlüllÀh -aleyhi’s-selÀm- “ene emleóu”169 buyurdı. Yaèní gerçi rÿy- ı Yÿsuf’da -aleyhi’s-selÀm- óüsn ü cemÀl var idi. Fe emmÀ tÀm degil idi. ZírÀ maôhar-ı tÀm-ı ÒudÀ olmaú RasÿlüllÀh’a maóãÿã idi. Pes, ne Yÿsuf ve ne Yÿsuf’uñ àayrıda Àn-ı tÀm yoà idi. Ve illÀ òatm-i nübüvvet lÀzım gelürdi. El-óÀãıl RasÿlüllÀh’dan muúaddem gelen ecsÀm-ı laùife-i óasenede olan ÀnÀt-ı esmÀ ber-vech-i cüzéiyyet olup fi’l-óaúíúa şÿèbe-i Àn-ı tÀm-ı RasÿlüllÀh idi. Pes, kemÀli RasÿlüllÀh’uñ Àyínelerinde rÿ-nümÀ oldı. Anuñçün MaúÀm-ı Maómÿd’a müsteéhil ve tetmím-i mekÀrim-i aòlÀú içün mebèÿå oldılar. Bu Ànı bilen dildür. ZírÀ dilden àayrı úuvÀ-yı maèrifet ile muttaãıf degildür. Bu daòi ifÀøa-i Óaúú’a mevúÿfdur. Ve aùlasdan murÀd èirfÀn muúÀbelesinde mevèÿd olan aùlasdur ki çarò-ı aùlas murÀddur ki èarş’dur. ZírÀ èarş Faòr-i èÁlem’üñ -aleyhi’s-selÀm- nÿr-ı ãıfÀtílerinden maòlÿúdur. Óüsn ü cemÀl ise ãıfÀta dÀéirdür. Pes, Àn-ı tÀm u kÀmile èÀrif olan sezÀ-yı esrÀr-ı çarò-ı aùlas olup enfüs ü ÀfÀúda anuñ içün pÿşíde nesne úalmaz. Ve óaúÀéiú-ı eşyÀyı maèrifetden aùlas-ı laùíf-pÿş olur. [31b] Tetimme Ánı bildüñse ruòında dÀne-i tedvír ne DÀne-i tedvír[den] murÀd noúùa-i müdevveredür ki òÀldür. Pes, òÀl-i noúùa vü dÀne-i òardal gibi. Müdevver ü siyÀhdur ki tedvíri vaódete ve sevÀdı óüsn-efzÀ olmaàa 169 Hadis kaynaklarında tespit edilememiştir. 138 dÀldür. ZírÀ vaódet ki úÀbil-i úısmet olmayan nesnedür; noúùa daòi cüz-i lÀ- yetecezzÀdur ki àayr-ı münúasımdur. Ve buña noúùa-i óaúíúiyye dirler. Ve illÀ noúta-i iètibariyyedür; noúùa-i èarø gibi. Yaèní esbÀb-ı óüsnüñ mecmÿèından óÀãıl olan heyéet-i óüsne Àn olduàı gibi. EsbÀb-ı óüsnüñ birisi daòi òÀldür ki ãÀóib-i óüsnüñ óüsnle ferdÀ vü yektÀ olmasına delíldür. Ve òÀlüñ gerçi maóall-i muótelifesi vardur; velÀkin ruòda olması mÿriå-i óüsn-i zÀéiddür. ZírÀ vech-i èayndan ibÀretdür ki õÀtdur. Vaódet ile muttaãıf olan ise èayn-ı õÀtdur; “Úul hüvallÀhü eóad”170gibi. Ve óüsn-i ãıfÀtdan olmaàla õÀta tÀbiè ve õÀt anuñla müteèayyindür. Saóífe-i beyõÀ üzerine vaøè olunan noúùa ile taótında olan noúùa-i beyõÀ müteèayyen olur. VelÀkin zuhÿr-ı noúùa daói ol maóall-i müteèayyenüñ vücÿdına mevúÿfdur. Pes, ne kadar aåÀr-ı vücÿd var ise ôuóÿrında müéeååir olan õÀtdur; õÀt-ı insÀn gibi ki ãıfÀt-ı insÀniyyenüñ ôuhÿrında müéeååirdür. Ve ãıfÀt-ı perde-i õÀt olmuşdur; efèÀl-i óicÀb-ı ãıfÀt gibi. Bu sebebdendür ki Zeyd èÁmr’a naôar itse èAmr’uñ beşeresini görür; õÀtını görmez. VelÀkin beşeresi õÀtına Àyíne olmaàla hemÀn beşereden õÀta intiúÀl olunur. Ve ikisinüñ rüéyeti rüéyet-i vÀóide olur. Bu cióetden insÀnı daòi rüéyet Óaúú’ı rüéyet oldı. ZírÀ insÀn Óaúú’uñ hem sırrı ve hem ãÿretidür. Ve vecó-i õÀta òÀl olmuşdur ki insÀndan muúaddem cemÀl-i õÀtda ne bu òÀl ve ne o Àn var idi. Fe sübóÀnallÀhi õi’l-cemÀli ve’l-celÀl. [32a] Tetimme Rÿ-be-rÿ olsañ çü miréÀte görünmez vÀsıùa VÀsıùadan murÀd Àyínedür. ZírÀ rÀéí ve meréí miyÀnında tavassuù itmişdür; úurãa-i ÀftÀb üzerinde olan sehÀb-ı beyaø-ı raúíú gibi. Pes, óÀlet-i rüéyetde miréÀt ü seóÀb görünmez. Belki görünen ãÿret-i münèakise ve èaynü’ş-şems’dür. Ve illÀ rütbe-i tavassuùdan sÀúıù olup meréí olmaúda müstaúil olur. Bu ise vaøè-ı óikmete muòÀlifdür. Ve rÿ-be-rÿ olmaú ki muòÀõÀtdur; rÀéí ile meréínüñ fi’l-cümle iòtilÀfını müşèirdür. ZírÀ 170 De ki: “O, Allâh'tır, bir tektir.” İhlâs, 112/1. 139 ittióÀdda iåneyniyyet olmaz. Ve kezÀlik fenÀ ki ôuhÿr-ı vaódetden èibÀretdür; anda leõõet olmaz. Bu maènÀdandur ki óadíåde “Eséelüke leõõete’n-naôari ilÀ vechike’l-úerími ebeden dÀéimen sermedÀ.”171 Pes, leõõet-i tÀmme rÀéí ve meréí vücÿdlarını iåbÀtladur. Ve bu maènÀda devÀm müyesserdür. Tecellí-i õÀt-ı ãırfa gibi degildür. Yaèní maôhar-ı sırr-ı “elem neşraólek”172 olan ehl-i temkín ãıfÀt-ı ãÿretinde õÀtı şuóÿdla melõÿõdur. Şuóÿd-ı ãıfÀt ise cemèí-i mevÀùında bÀúídür. ZírÀ vücÿd-ı meşóÿduñ devÀmı ÀåÀr-ı şevÀóidüñ beúÀsına menÿùdur. Tecellí-i õÀt ise bí-Àyíne olmaàla berú-miåÀl gelür geçer; devÀmı olmaz. Olsa daòi devÀm-ı berú iòtiùÀf-ı ebãÀr itdügi gibi devÀm-ı tecellí-i õÀt-ı ãırfa daòi iòtiùÀf-ı beãÀéir idüp iømiólÀl-i vücÿd ve iótirÀú-ı ÀåÀr-ı õÀt ve ãıfÀta bÀèiå olur. Vücÿd-ı óaúíúí ise ôuóÿr içün tecellí itmişdür. Pes, bu vücÿduñ ôuóÿrı ebedídür. Ve illÀ tecellí-i münúatıè èabeå olur. TeèÀlallÀhü èan õÀliküm. Pes, teéemmül eyle ki rÿy-ı èÀbd rÿy-ı MevlÀ iken yine miyÀnda olan miréÀt imkÀn-ı ittióÀda mÀniè olup maúsÿd olan şuóÿd-ı ebedí ve leõõet-i daéime óÀãıl oldı. Min óÀzÀ fe innehü leyse verÀée èabbÀdÀne úaryetün ve kelÀmí óÀzÀ leyse fíhi firyetün. [32b] Tetimme Görünen miréÀt içinde münèakis-i taãvír ne Bunda “İnneme’l-kevnü òayÀlün ve hüve óaúúun fi’l-óaúíúati” sırrına işÀret vardur. Yaèní miréÀt vÀsıùasıyla münèakise olan ãÿret-i óayÀliyyedür; ãÿret-i óaúíúiyye degildür. ZírÀ rÀéí ãÿret-i óaúíúiyyesi dÀòil-i miréÀt olmamışdur; belki ãÿret-i óayÀliyyesi ile dÀòil olmuşdur. Eger ãÿret-i óaúíúíyyesi ile dÀòil olsa taèaddüd mürtefiè ve vÀsıùanuñ óükmi muømaóil olurdı. Pes, ãÿret-i òayÀliyyeye naôar iden fi’l-cümle ãÿret-i óaúíúíyye naôar itmiş olur. ZírÀ óayÀl daòi óaúdur ki mertebesine göre vücÿd-ı müteèayyini vardur. Ve ÚuréÀn’da gelür “ Úad ceèalehÀ Rabbí óaúúan.”173 Yaèní rüéyÀ òÀrice muùÀbıú olmaàla òayÀl iken óaú oldı. El-óaãıl òayÀl olmaú óaú olmÀàı münÀfí 171 “(Yâ Rabbi) sonsuza dek senin o vech-i kerîmine nazar etmek isterim.” Nesâî, Sünen, C. III, Halep: Mektebetü’l-Matbu’âtü’l-İslamiyye, 1986, s. 54. 172 “(Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?” İnşirâh, 94/1 173 “Rabbim onu gerçekleştirdi.” Yûsuf, 12/100. 140 degildür. Belki òayÀle óaúú-ı iètibÀrí dirler. Ve iètibÀr sÀúıù olsa óaúíúat daòi sÀúıù olur. Anuñçün dirler ki “Levle’l-iètibÀrÀti li-baùlati’l-óaúÀéiú.” Ve bundan ôÀhir oldı ki vech- i èarøda pertev-i şemsi gören şemsi görmüş gibi olur. ZírÀ pertev-i şems şemsüñ ÀåÀrındandur. Ve bÀhir olur ki èÀlem-i miåÀlde meréí olan ãuver-i miåÀliyye daòi delíl-i ãuver-i óaúíúiyyedür. Ve rüéyet-i ãuver-i miåÀliyyede olan idrÀk ü şuèÿr óaúú u óaúíúídür. ZírÀ óaúíúate muttaãıldur. Anuñçün òºÀbda CenÀb-ı Nübüvvet -aleyhi’s- selÀm- ôÀhir olsa ol ôuhÿra ôuhÿr-ı ãÿret-i óayÀliyye vü miåÀliyye dirler. VelÀkin ãÿret-i óaúíúíyyelerine muttaãıl olmaàla yine rÀéí fi’l-óaúíúa ãÿret-i óaúíúíyyeyi görmüş gibi olur. Ve baède’l-mevt olan aóvÀl-i berzaò hep böyledür. Mücerred temeååüldür diyü úadó olunmaz. ZírÀ õÀt-ı óaúíúiyye ile úÀéim olan miåÀl daòi óaúíúatdür. Nitekim teravóun ehlinde temeååülÀt çoú vÀkíè olur. Pes, temeååülleri óaúú olduàı gibi, ol temeååülde óÀøır olanuñ rüèyeti daòi óaú vÀúièdür. Fe’fhem terşüd. [33a] Tetimme èAyn-ı jengÀr oldı vech-i Àyine görmez misin Rÿy-ı çün mÀh-ı cihÀn-tÀba şeb-ÀsÀ úír ne Áyineden murÀd mirèÀt-i dil ve jengÀr, taèalluúÀt-ı mÀsivÀ-yı Kird-gÀr’dur. ZírÀ Àyine jengÀr-beste olduàı gibi dil daòi küduret-peõír olur. Úír kesir ile zift didükleri siyÀh nesnedür ki siyÀhlıúda şebe teşbíh olunmuşdur. MurÀd yine taèalluúÀt-ı meõkÿredür. Maèlÿm ola ki heykel-i insÀní aãl-ı óilúatde muôlim ve úír-gÿn ve şeb-sÀdur. ZírÀ imkÀndan èibÀretdür. İmkÀn ise vücÿb muúÀbilidür. Pes, èÀlem-i vücÿb èÀlem-i nÿr olduàı gibi èÀlem-i óudÿå ve imkÀn daòi èÀlem-i ôulmetdür. Nitekim óadíåde gelür : “İnnellÀhe òalaúa’l-óalúa fí ôulmetin.”174 Yaèní òalkı ôulmet-i imkÀnda taúdír eyleyüp èademe nÿr-ı vücÿd baòş eyledi. Bu sebebden úÀlıb, nefò-i rÿó-ı ilÀhí ve reşş-i feyø-i nÿr-ı õÀtí ile münevver ve muøayyÀ oldı. Pes, úÀlıbuñ nÿrı òalúí degil belki èÀrıøídür ki 174 “Allâh, mahlukâtı bir karanlık içinde yarattı. Sonra nûrundan onların üzerine saçtı. Bu nûrun isâbet ettiği kimseler doğru yolu buldular, isâbet etmedikleri de sapıttılar.” Hakîm Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, C. IV, Beyrut, Dâru’l-Cîl, t.y., s. 199. 141 “ve işraútü’l-arøı bi nÿri RabbihÀ”175 mÿcibince úÀlıb daòi úalbden muãtafíø-i nÿr olmışdur. Ve rÿy-ı èarø mihr-i cihÀn-tÀbla rÿşenÀyí bulmaàla fí nefsi’l-emr ôulmetden rehÀ bulmaduàı gibi. Nitekim “ve Àyetün lehümü’l-leyl nesleòu minhü’n-nehÀr”176 aña dÀldur. Rÿy-ı arø-ı cesed daòi şuèÀè-ı rÿóla böyledür. Ve óadíåde gelür ki: “ Vecèalní nÿran.”177 Yaèní eczÀ-ı vücÿdumı èÀmmeten àarú-ı envÀr-ı õÀt idüp ôulmet-i imkÀndan eåer úoma. Bu cihetden idi ki úadd-i dil-keşlerinde sÀye yoà idi. ZírÀ sÀye fi’lcümle tÀríkdür. Ve bundan fehm olunur ki aãl-ı òilúatde nÿrÀniyyetde iştirÀk vardur. äoñra emr-i èÀrıø ile ôulmet àalebe idüp dil Àyíne-vÀr tíregí-peõír olmuşdur ki cilÀ ve ãaúÀlete muótÀcdur. Meger emr-i èÀrıødan müberrÀ ola; vücÿd-ı baèø-ı kümmeller gibi. [33b] Tetimme TürktÀz-ı düşmen ile oldı yaàmÀ şehr-i dil Ey müşír-i Àl-i èOåmÀn bu işe tedbír ne Bunda şehr-i dil úarínesiyle müşírden murÀd èaúl-ı insÀní ve Àl-i OåmÀn’dan murÀd şÀh-ı rÿódur. Ve tedbír-i umÿr-ı èÀmme ve ÀfÀú, vezir-i müşír ü müdebbire mevúÿf olduàı gibi tedbír-i òÀããa ve enfüs daòi vezir-i èÀúla menÿùdur. Ve èaúldan murÀd èaúl-ı meèÀd ve külldür; èaúl-ı maèaş u cüzé degildür. ZírÀ èaúl-ı maèaş rÿó-ı óayvÀníye muèín ve èaúl-ı meèÀd rÿó-ı insÀníye ôahírdür. Salùanat-ı memleket-i vücÿd ise rÿó-ı insÀníye müfevviødur. Pes, şÀn-ı èÀlísine enseb olan vezÀret- i èaúl-ı meèÀddur ki tedbír-i kÀr-ı Àòiret ve umÿr-ı úuvÀ-yı vücÿdda yed-i ùÿlÀsı vardur. Ve düşmen ki nefs ü úuvÀ-yı nefsÀniyyedür. TürktÀz idüp şehr-i vücÿdı yaàmÀ ve taòríb ãadedinde olduúda èaúl-ı meèÀd tedbír-i óasen idüp yed-i mübùilesin izÀle ve hücÿmunı defè ve şerrini úamè eyler. Kaçan istilÀ úuvvetde ve emr-i vezÀret iòtilÀl ve øaèfda olsa iòtilÀl-i èÀlem óÀãıl olduàı gibi istílÀ-yı nefsle daòi óÀl böyledür. Pes, gerekdür ki şehr-i dil dÀéimÀ maófÿô ola. 175 “Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır…” Zümer, 39/69. 176 “Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız...” Yâsîn, 36/37. 177 “Allâhım beni nûr kıl.” İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, C.VI, Beyrut, Mektebetü’l-Halvânî, 1970, s. 80. 142 Ve bundan fehm olunur ki salùanat ve vezÀret enfüs ve Àfaúda müteèayyen ve siyÀset-i èÀmme ve òÀããa şerèan ve èörfen mütebeyyendür. Şöyle ki ihmÀl, bÀèiå-i iòtilÀl ve istièmÀl-i èudÿl-i ricÀl ve úuvÀ sebeb-i intiôÀmdur. Bu cihetden erbÀb-ı irşÀd dÀéimÀ tekÀpÿda olup aókÀm u óaúÀiú ile ıãlÀó-ı ôevÀhir ü bevÀùın-ı èÀleme saèy iderler. Ve zeber-destí-i düşmeni muùlaúÀ defè eylerler. Ve bu maènÀnuñ òatmi Óaøret-i èÍsí ve cenÀb-ı Mehdí’dür -èaleyhi’s-selÀm- ki zamÀn-ı Àòirde nüzÿl ve òurÿc iderler. [34a] Tetimme Heft deryÀ oúyÀnÿsa dilÀ óÀcet úomaz Ol yedi yitmez mi feyø-i èÀleme bu bir ne Baór-i oúyÀnÿs baór-i muóíù didükleridür ki baèøı aúvÀlde bióÀr-ı sebèadan òÀricdür. Ve heft deryÀnuñ taèyíninde daòi fi’l-cümle iótilÀf vardur. Egerçi èadedi müttefÀúun èaleyhdür. Nitekim elsine-i nÀsda daòi yedi deryÀ diyü ıùlÀk iderler. Ve her nesnede aãl ve ferèi iètibÀr olunmaàla bihÀruñ daòi aãlı baór-i muóíù ve fürÿèı sÀéir bióÀrdur. Pes, cedÀvil nehre rücÿè itdügi gibi bióÀr daòi baór-i muóíùa èÀéid olur. El-óÀãıl baór-i muóít maúsim ve sÀéir bióÀr aúsÀmdur. Ve maúsim ve aúsÀm bi- óaseb-il-merÀtibü’l-ebed olduàı gibi ãuver-i aúsÀm ve maksim daòi böyledür. BinÀenèalÀ haõÀ úalbdeki eùvÀr-ı sebèa iètibÀr olunur. Her birinde feyø-i maósÿã-ı ilÀhí vardur ki cümlesinüñ menbaèı feyø-i küllí-i ilÀhídür. Ve emÀnet-i kübrÀ didükleri bilÀ- vÀsıùa olan feyø-i küllídür. Pes, bilÀ-vÀsıùa olanuñ bi’l-vÀsıùa olan üzerine fi’l-cümle faølı vardur. MeåelÀ baór-i muóíta bilÀ-vasıùa muttaãıl olan baór, bi’l-vasıùa muttaãıl olan gibi degildür. Ve úalem-i aèlÀdan vücÿda gelen feyø nice merÀtib üzerine cÀrí ve eùvÀr-ı muòtelifeye sÀrí oldı ise ki her birinde melóÿz olan yine sırr-ı úalemdür; füyÿøÀt- ı úalbiyyede daòi sırr-ı feyø-i küllí der-kÀrdur. Óaúíúat-i Muóammediyye gibi ki her vechde bi-óasebi’l-istièdÀd ôuhÿr itmişdür. El-óÀãıl èadedde sırr-ı vaódet münderic olup èaded ol vÀóidüñ tekrÀrı olduàı gibi bióÀrda ve eùvÀr-ı úalbiyyede ve ãÀéir umÿr-ı èadediyyede daòi mündemicdür. Naôar eyle ki şems kÀfí iken muøÀhir òalú olunup úamer ve nücÿm daòi vücÿda geldi ve 143 åüreyyÀ dinildi. Maèa-haõÀ sebèanuñ biri óafídür ki ebãÀr anuñla imtióÀn olunur; òafÀ-i vaódet gibi. Pes, her bir mertebeye ve aèdÀda iótiyÀc vardur. [34b] Tetimme Nicesi úavs-i úuzaódan yayını úurdı felek Mióveri úande anuñ ya urduàı naòcír ne Maèlÿm ola ki çaròı úavs üslÿbı üzre taãvír ve anuñ içün veter ve mióver yaèní kiriş ve oú taúdír itmişlerdür. Mióverü’l-èÀlem ve mióver-i felekü’l-burÿc dirler. Úavs-i kuzaó ki úavsullÀh dirler. Umÿr-ı èarøıyye-i arøıyyeden óÀdiå olup felekte ôÀhir olur. Pes, evvelkisi úÀvs-ı aãlí ve ikincisi úavs-ı èÀrøídür. Ve eflÀk ÀbÀ mezilesinde olmaàla teésírÀt-ı semÀviyyeden vech-i èarøda umÿr-ı àaríbe óÀdiå olur. GÿyÀ ki úÀvs-i úuzahuñ elvÀnı envÀè-ı úaøayÀya işÀretdür ki kimi sÀrr ve kimi øÀrrdur. Ve anuñ naòcíri yaèní avı ve şikÀrı muãÀb olandur. Ve gÀh olur ki èÀlem-i enfüsde daòi úaøÀyÀ-yı maèneviyye olur ki her birinüñ sebeb-i maóãÿãı vardur. Nefs-i emmÀre mertebesinde siyÀh reng ve muùmaéinnede beyÀø ôÀhir olur. Veyaòÿd mertebe-i ùabíèatda nÿr-ı esved ve mertebe-i nefsde nÿr-ı aómer ve mertebe-i rÿóda nÿr-ı aòêar ve mertebe-i sırda nÿr-ı ebyaø bÀhir olur. Ve sÀéir elvÀn daòi bi- óasebi’l-merÀtibü’l-cüzéiyye imtizÀcÀtdan óuãÿle gelür. Pes, insÀn dÀéimÀ ôÀhiren ve bÀùınen ÀmÀc-gÀh-ı tír-i úaøÀdur ki veter-i èilm ve úavs ihÀùa ve óikmetden remy olunur. Ve èÀrif-i billÀh fi’l-óaúíúa ãaydü’l-Óaú’dur; zÀhir ãÀydü’l-Àòire olduàı gibi. Yaèní herkes himmetine göre kimi dünyÀdan zÀhid ve kimi èuúbÀdan muèrıø olur ki evvelkisinüñ iúbÀli dünyÀdan Àòirete ve ikincinüñ Àòiretden Óaúú’adur. Ve bu tefÀvüt üzerine derecÀt-ı Àòiret ve maúèad-ı ãıdú tertíb olunmışdur. [35a] Tetimme Cevv-i èÀlemde ne yüzden münèaúid olup seóÀb GÀh ãaóv u gÀh şekl-i sekrde taúùír ne 144 Cevv-i èÀlem hevÀ-yı muùlaúdur ki beyne’s-semÀ ve’l-arødur. VelÀkin hevÀ-yı felek eåírüñ taótında olmaàla bÀrÀn orada münèaúid olur. Yaèní eczÀ-i biòÀriyyenüñ ãuèÿdıyla terÀküm ve tekÀåüf vÀúiè olup ebr ü bÀrÀn ôuhÿra gelür. äaóv ol ebrüñ inkişÀfı ve şekl-i sekrde olduàı inèiúÀdla taúùír-i maùÀr itdügidür. Pes, bunda sÀliküñ baèø-ı aóvÀline işÀret vardur ki ãaóv ve sekrdür. ZírÀ ber-muúteøÀ-yı óikmet-i èacíbe-i ilÀhiyye devÀm-ı ãaóv veya devÀm-ı sekr olmaz; belki tenÀvüb üzerine vÀrid olur. Egerçi fenÀ fillÀh ve beúÀ billÀh ehli olan kümmel-i evliyÀnuñ ãaóvları ôÀhirde dÀéim ve sekrleri bÀùınlarında mestÿrdur. ZírÀ óÀllerine àÀlib olmuşdur; sÀéirler gibi maàlÿb u zebÿn degildür. Ve bunlardur ki maófÿô ve maèãÿm ve sÀlimlerdür -raêiyallÀhü anhüm- Ve bÀrÀn şekl-i feyødür ki seóÀb-ı dilden teúÀùur ve semÀ-yı rÿódan tenezzül veya èarş-ı sırdan vÀrid olur. Ve eczÀ-i bióÀriyye kesb ãÿretine işÀretdür. VelÀkin feyø-i ilÀhí fi’l-óaúíúa kesbe menÿù degildür; belki maóø-ı minnet-i ilÀhiyyedür. Egerçi raómet-i vücÿbiyye yüzünden kendi nefsi üzerine ícÀb eyleyüp bi-óasebi’l- aèmÀl ve’t- tevcihÀt daòi ifÀøa ider. Pes, müéeååir olan irÀdet-i èaliyyedür. Kesb imtiåÀl-i emr içün ùaríú-ı edebdür. Ve kesb süflí ve feyø èulvídür. EfÀøa’llÀhü èaleynÀ ve èaleyküm. [35b] Tetimme Çÿb-ı teédíb olmış iken dÀéimÀ óaddüñ senüñ Óaøret-i Faòr-i CihÀn’a itdüàüñ taèzír ne Yaèní senüñ óaddüñ ümmet olduàuñ cihetden dest-i peyàamberden -èaleyhi’s- selÀm- bi-taríúi’t-teédíb maørÿbü’l-èaãÀ ve bi-óasebi’l-cürm çÿb-zede olmaú iken Tenzíl’de sÿre-i Fetó’de ve “tüèazzirÿh”178 kelime-i fasíóası nÀùıú olduàı taèzír-i belíà nedür? Ve sen muèazzer iken èÀlÀ ãíàati ismü’l-mefèÿl, muèazzir olmaú èÀlÀ ãíàati ismü’l-fÀèil ne maènÀyadur? CevÀb budur ki taèzír aødÀddandur. Dÿne’l-óadd olan teédíbe taèzír didükleri gibi tefòím ve taèôím maènÀsına daòi taèzír dirler. Pes, Àyet-i şerífede olan taèzír maènÀ- yı åÀniye maómÿldür; yoòsa maènÀ-yı müteèÀrife degil. ZírÀ eõiyyet-i RasÿlüllÀh iden - 178 “Ey insanlar! Allâh'a ve Peygamberine inanasınız, ona yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allâh'ı tespih edesiniz diye (Peygamber'i gönderdik.)” Feth, 48/9. 145 ãallallÀhü èaleyhi vesellem- kÀfir ve melèÿndur. Bunda işÀret vardur ki herkesde óaúíúat-i Muóammediyyeden óiããe-i müfreze vardur. Her òÀneye pertev-i ÀftÀbdan behre-i muèayyen olduàı gibi. Maèa-haõÀ mecmÿèı nÿr-ı vÀóid ve óaúíúat-ı vÀóidedür. Pes, fi’l-óaúíúÀ tÀèôím-i RasÿlüllÀh itmek ol óiããeye taèôímdür ki ol óiããe cenÀb-ı nübüvvete vesíledür; pertev-i ÀftÀb aãlına vesíle olduàı gibi. Bu cihetden erbÀb-ı óaúíúat yanında dÀéimÀ murÀúabe ve muóÀfaza olunur. ZírÀ óÀl-i èÀlem fi’l-óaúíúa óuøÿrdur; àaybet degildür. Pes, óuøÿr-ı Óaú ve óuøÿr-ı RasÿlüllÀh’da terk-i edeb ve hatk-i óürmet itmek ne mertebe emr-i şeníèdür; maèlÿmdur. ÓafiôanallÀhü TaèÀlÀ ve iyyÀküm. [36a] Tetimme Merdüm ü sürriyyeden ya úanàısı evlÀ durur Burada merdümden murÀd óürre olan zen ve óürretü’l-aãl olan òÀtÿndur ki izdivÀcı èaúd-i niúaóa merbÿùdur; milk-i yemíne degil. Ve sürriyye “sín”üñ øammı ve “rÀ” ve “yÀ”nuñ taøèífiyle Türk oùalıú taèbír itdügi cÀriyedür ki milk-i yemín ile óÀãıl olur. Ve evlÀ lafôında işÀret vardur ki óürre ve sürriyyenüñ her biri meşrÿèdur. Nitekim Óaøret-i İbrÀhim -èaleyhi’s-selÀm- Óaøret-i SÀre’yi nikÀó ve HÀcer’i teserrí eyledi. Ve Faòr-i KÀéinÀt -èaleyhi ekmeli’t-taóiyyÀt- daòi ezvÀc-ı muùahhara ve bi-ùaríúi’t-teserrí Mariya ile temettuè eyledi. Pes, evlÀ olan ikisini cemèdür ki biri vücÿd-ı vÀcib muúÀbelesinde ve biri daòi vücÿb-ı mümkin òuãÿãunda şükr ü sipÀsa işÀretdür; farø u nefl gibi. Ve ikisi daòi õevú-i úurbet ü muvÀãala bÀbındandur. Ve cÀriye ile iktifÀ itmek fesÀd-ı beyte bÀèiådür. ZírÀ yalıñız nÀfile hevÀdandur; merdüm ile iktifÀ ise böyle degildür. Maèa-haõÀ merdümi tezevvücde merÀtib-i sülÿke işÀret vardur. ZírÀ ùaríú-ı tezevvücde ibtidÀ nÀ-müzd olduàı gibi bunda daòi evvelÀ taèyín-i maùlab ider. Baèdehü niúÀó-ı maèneví merÀtibine duòÿl ider. Ve gitdikçe muvÀãala-i óaúíkiyye èışú ve şevú efzÿn olup leyle-i zifÀf-ı óÀúíúate dek cÀnı úılca úalur ve ùamÀm-ı Àrzÿ yerin bulur. Andan ãoñra nÀil olduàı devletüñ úadrin bilür. Defèí olan ise temellük-i cÀriye gibi bí- 146 úadr olur. Óuãÿãan civÀrı mekşÿfÀtü’l-vücÿhdur. Pes, “óÿrun maúãÿrÀt”179 rütbesine nice irer. Fe’fhem hedÀke’llÀhü TaèÀlÀ. [36b] Tetimme CÀn u dilde èışú u sevdÀ itdügi teésír ne Yaèní maóall-i izdivÀc gerek merdüm ve gerek cÀriye olsun bu ikisinüñ zen olduúları cihetden èışú u sevdÀ ile cÀn u dilde itdükleri teésír nedür ve bu úadar meyl ü maóabbet neden neşéet ider? CevÀb budur ki zen muùlaúÀ merdüñ ãÿret-i nefs-i muùmaéinne ve Àyínesidür ki niúÀóÀt-ı maèneviyyenüñ esrÀrını anda müùÀlaèa ider. Ve õevú-ı úurb-ı vuãlata anuñla tevessül eyler. Maèa-hÀõÀ zen merdüñ eczÀ-i beşeriyyesindendür ki ÓavvÀ Adem’üñ - èaleyhi’s-selÀm- êılè-ı eyserinden òalú olunmışdur. İnsÀn ise bi’ù-ùabè kendi õÀtına ve eczÀ-i õÀtına muóibb ü müyÿl ve meóasin-i vücÿduna èÀşıúdur. Ve maúlÿèolan êılè-ı úuãeyrÀ maóalline şehvet-i ùabíèiyye vaøè olunmaàla Ádem nÀçÀr ÓavvÀ’ya meyl eyledi. Egerçi kümmel-i nÀãun nÀr-ı şehevÀtı nÿr-ı maóabbetden ãoñra iètibÀr olunur ki şehevÀt-ı óaúíkiyyedür. Ve şehevÀt-ı óaúíkiyye eczÀ-i vücÿduñ nÿrla imtilÀsından ãoñra ôuhÿr ider. Anuñçün erbÀb-ı úuvvet-i úudsiyyeye her çend murùÀø iseler de fütÿr ve süsti èÀrıø u óÀdiå olmaz ve sırr-ı ünÿået eczÀ-i èÀleme sÀrí olmaàla zende daòi fi’l- cümle faøl-ı zÀéid ôÀhir oldı. Bu sebebdendür ki mülÿk bile bu úadar cÀh-ı èaôim anlara ser-fürÿèeyler. Girü èışú u maóabbetleri óuãÿãunda nice kelimÀt-ı cÀn u cihÀn söz söylerler. Pes, anlara olan müyÿl ve maóabbÀt kemÀl-i óÀúíúíden nÀşídür. Anuñçün óadíåde gelür: “Óubbibe ileyye min dünyÀküm åeleåü’ù-ùíbi ve’n-nisÀéü ve úurrÀtü èayní fi’ã-ãalÀti.”180 [37a] Tetimme 179 “ Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir.” Rahmân, 55/72. 180 “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözümün nûru da namazdadır.” Nesâî, a.g.e., C.VII, s. 61. 147 Meclis-i üns ü óuøÿra ideler çün kim şitÀb èÁrif-i billÀhı sulùÀn üstine taãdír ne Yaèní hayÀt cemíè-i eczÀ-i èÀlemde müşterek iken, nitekim evvel-i ãıfÀt-ı óayÀt ve ibtidÀ-yı keşf andandur, òalú-ı èÀlem yine merÀtib-i maòãÿãa ile mümtÀz oldılar; mücerred óayÀta naôaran miyÀnlarını tesviye olunmadı. ZírÀ óayÀtla iştirÀkden ãoñra èilm ve sÀéir ãıfÀt-ı kemÀliyye ve esmÀ-i celÀliyye ve cemÀliyye ve òavÀãã-ı õÀtiyye ile taòãíã óÀãıl oldı. Ve èirfÀn ki ıãùılÀh-ı òÀãda õÀt ve ãıfÀt ve efèÀl ve esmÀ-ı Óaúú’a muøÀfdur. èİlm-i mücerredden ki müteèallaúı èinde’l-èÀmme ahúÀmdur; óaúÀéiú degil; efêal oldı. Pes, rütbe-i sulùÀn rütbe-i èÀrifden pest oldı. ZírÀ sulùÀn ism-i aèôamuñ ôÀhirine èÀrif-i billÀh bÀùınına maôhardur. BÀùın ise esÀs ve aãl olduàı cihetden pÀyede yalıñız ôÀhirden berterdür. Meger bir sulùÀndaki sırr-ı òilÀfet peydÀ ve maènÀ-yı ôÀhir ü bÀùın hüveydÀ ola; çÀr-yÀr ve Mehdí ve sÀéir òulefÀ gibi. Pes, öyle sulùÀn her vech ile muãadderdür. ZírÀ hem sÀye ve hem ÀftÀbdur. Yalıñız ôÀhir mertebesinde taãríre eóÀúú olan èÀrif oldı. Meger kim emr-i sulùÀn aóvÀl-ièÀmmeye taèalluú itmekle “e’ô-ôÀhir èunvÀni’l-bÀùın” vefúınca muãadder ve èunvÀn-ı meclis ola. ZírÀ óükm-i bÀùın dÀéimÀ åetr ü kümÿndur. Bu sebebdendür ki lisÀn-ı nebevíden -èaleyhi’s-selÀm- şÀriè olduàı cihetden lisÀn-ı òÀããa ãÀdır olmadı. Meger òavaããa ãÀdır oldıysa ve bu sebebden kendileriçün meclis-i maòãÿã taèyín itmezler. Ve belki her ne maúÀmda olursa tevÀøuèan cülÿs buyururlardı. èÁrif daòi anuñ iårincedür. Ve’l-óamdü lillÀhi TaèÀlÀ. [37b] Tetimme Áteş-i sÿzÀn içinde Àb-ı nÀb olur mı híç Olmaz ise úaèr-ı dÿzaòda biten circír ne Circír kesr ile ãu teresi didükleri ot ve buúÿldan bir baúla-i maèrÿfedür. Óadíåde vÀrid olmışdur ki: “Cehennem üzerine bir zamÀn gele ki dibinde circír didükleri ot bite.”181 Yaèní Àteşde Àb òÀããiyyeti olup iórÀú itmeye ve iórÀú iderse daòi muóteriú olan 181 Hadis kaynaklarında tespit edilememiştir. 148 kimse èÀõÀb-ı óaríú iósÀs itmeye. Egerçi ki cehennemde muòallid ve aóúÀb óükmince muèazzebdür. VelÀkin bu maèní emr-i meskÿtün èanhden olmaàla RasÿlüllÀh -aleyhi’s- selÀm- kinÀye ile iktifÀ eyledi. Ve’l-èilmü èinda’llÀhi TaèÀlÀ. ÚuréÀn’da manãÿã ve elsinede mütevÀtirdür ki ãavÀóib-i ZüleyóÀ Yÿsuf’ı - aleyhi’s-selÀm- óín-i müşÀhedede ellerin sikkín ile taúÀùùíè itdiler ve aãlÀ iósÀs itmediler. ZírÀ maàlÿbü’l-èaúl ve meslÿbü’l-óiss idiler. Nitekim vecd-i àÀlib ehlinde bu maúÿle òavÀriú-ı èÀdÀt meşhÿddur. Ve nezè-i rÿóda daòi bu óÀlet vardur. ZírÀ bi-óükmi’l- beşeriyye muótaøır olan kimse sekerÀtdan òÀlí degildür. VelÀkin ebrÀra müşÀhede-i naèím-i cennet ve muúÀrrabíne muèÀyene-i cemÀl-i ÓÀøret ile ÀsÀn gelüp ol elemi óiss itmezler. Ve semender didükleri ùayr daòi Àteşde muóteriú olmaz. Belki leheb ü şuèlesiyle mütenaèèim olur. Ve deryÀlar ki nÀr óükmindedür; zírÀ “Ve iõÀ’ l-bióÀru sücciret”182 óükmince rÿz-ı rest-À-híz Àteşe münúÀlib olsalar gerekdür. Yine evvel mürr ü õüèÀú içinde Àb-ı zülÀl bulınur ve çeşme-i èazb u şírín müşÀhede olunur. Ve her nesnenüñ aãlı ki ãudandur; anda mizÀc-ı Àb olmaú baèíd degildür; gerekse Àteş olsun. Nitekim Óaøret-i ÍbrÀhím’e -aleyhi’s-selÀm- gülşen oldı ve ãu óükmin virdi. Ve her nesnede olan òÀããiyyet aña úayddur. Pes, ol úayd izÀle olunsa keyfiyyet-i Àòirí ôuhÿr ider. Egerçi dirler óaúÀéiú münúalib olmaz. Faèrif. [38a] Tetimme Rahmeten li’l-èÀlemín iken o şÀh-ı ník-òÿ Úabøasında ya àaøabdan úabøa-i şimşír ne Maèlÿm ola ki Faòr-i Álem’üñ -aleyhi’s-ãalÀtü ve’s-selÀm- èÀlem-i haşrde hezÀra raómet olduàı evvelÀ raómet-i èÀmme yüzündendür ki iblíse bile -aleyhi’l-laène- bu raómetden óiããe vardur. Ve cemíè-i küffÀr ve eşrÀr daòi behre-dÀrdur. Ve åÀniyen raómet-i òÀããa cihetindendür ki bu raómetden naãíb-var olan süèadÀdur faúat. Pes, RasÿlüllÀh -èaleyhi’s-selÀm- èumÿmen ve òuãÿãan sebeb-i raómet iken iblís ve aña tÀbiè olan eşrÀr èadem-i úabÿlle raómetden düşdiler. 182 “ Denizler kaynatıldığı zaman…” Tekvîr, 81/6. 149 Nitekim èasel fí-nefsi’l-emr şifÀdur; velÀkin memrÿru’l-mizÀca degil. Pes, úuãÿr ãÀóib-i ãafrÀdadur; yoòsa èaselde degil. Ve illÀ èasel şifÀ üzerine bÀúídür. Pes, Faòr-i Álem daòi raómet üzerine dÀéimdür. VelÀkin nüfÿs-ı øÀyíèa ol raómeti èadem-i úabÿlle maàêÿbün èaleyh olduúları cihetden “büèiåtü bi’s-seyf”183 diyü òaber virdi. Ve ÀåÀr-ı àaøÀb úaøÀ olduàı gibi şimşírle muúÀbele daòi úaøÀ olmaàın seyfle mebèÿå olmaú úÀøÀyı úÀøÀ ile defè bÀbından oldı. Ve düşmene øıddiyyet-i miål ile muèÀmele gerekdür; yoòsa meveddet-i miål ile degil. Øıdd ise øıdduñ vücÿddan õehÀbını ùaleb ider. Çünki düşmen dostuñ zevÀlini ùaleb eyleye; lÀ-cerem dost daòi øıddı olan düşmenüñ helÀkini ùaleb eyleyüp şimşírle muúÀtele yüzünden düşmeni müsteúarr olduàı mevøièden naúl-i berzaòa sebeb olur. ZírÀ iki øıd mecemmiè olmazlar. Ve bu maènÀnuñ fi’l-óaúíúa meéÀli raómetedür. ZírÀ aèøÀ-i müteéekilleyi úÀtè itmek eczÀ-i bÀúiyyenüñ selÀmetine müéeddídür. Ve nefsle mecÀhede daòi buña úıyÀs oluna. Maèa-haõÀ èibÀd mÿùlaúÀ maòlÿú-ı Óaú olduúları gibi nefs daòi úuvÀ-yı maòlÿúadandur. Ve bu sırrı bilen ziyÀde àaøÿb olur. Faèrif sırrahü cidden. [38b] Tetimme Ümmet-i meróÿme çün her vech ile oldı vasaù Bunları sÀéir ümemden vaút ile teéòír ne Ümmet-i meróÿmeden murÀd ümmet-i MuóÀmmed’dür -ãallallÀhü èaleyhi ve sellem-. Ve burada vasaù efêal maènÀsınadur. Nitekim ÚuréÀn’da gelür: “Ve keõalike ceèalnÀküm ümmeten vasaùan.”184 VelÀkin teéòír münÀsebetiyle ziyÀde mevúièinde vÀúiè olmışdur. Vasaù olduúları cemÀl ve celÀlüñ miyÀnını cemè itmeleri iledür ki iètidÀl bundadur. ZírÀ ümmet-i Mÿsí -èaleyhi’s-selÀm- yalıñız celÀl ve ümmet-i Ísí- èaleyhi’s-selÀm- yalıñız cemÀl üzerine idiler. Nitekim şeríèatleri merÀtib-i óÀllerine delíl-i kÀfídür. Ve emr-i vücÿd insÀn rütbesine gelince nice devr eyleyüp insÀn Àòirü’l- 183 “Ben Allâh’a hiçbir şey ortak koşulmayıp ibâdet edilinceye kadar kılıç kullanmakla emrolundum. Rızkım mızrağımın gölgesinde verildi. Alçaklık ve kötülük benim emrime muhalefet eden kimselerin üzerinedir. Kim bir kavme benzerse onlardandır.” Ahmed bin Hanbel, Müsned, C.IX, Beyrut, Müessesetü’r-Risâle, 2001, s. 123. 184 “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.” Bakara, 2/143. 150 eùvÀr olduàı gibi emr-i kemÀl daòi ümmet-i meróÿme devrine gelince seyr eyleyüp devr- i ümmet-i meróÿme Àòirü’l-edvÀr oldı. Nitekim devr-i sünbülenüñ Àòirinde geldikleri aña dÀldür. Pes, bu ümmetüñ neşéede teéaòòurları cemíè-i kemÀlÀt ile taóaúúuúlarından ötüridür. Naôar eyle şol óarf-i vÀva ki èinde’ã-ãÿfiyyeti’l-muóaúúiúín Àòiri’l-óurÿf ve sırru’l-insÀndur. Nice hevÀ-i bÀùın cemíè-i meòÀrice mürÿr ve her birinüñ òÀããasın aòõ idüp Àòir vÀvda müntehí olur. Anuñçün hÿ kelimesi õikre eóaúú oldı. ZírÀ hÀ-i óalúí ile vÀv şefevíyi cemè idüp cemíè-i merÀtibüñ sırrıyla ôÀhirdür ve sırr-ı hüviyyet sÀrídür. Ve ibtidÀ sÀlike sırr-ı óayÀt ve sereyÀn-ı hüviyyet münkeşif ve bundan vücÿd-ı èÀm lÀzım gelmez; nitekim ehl-i bÀùılÀn èiddiÀ ider. El-óÀãıl gÀh olup mübtedÀ li-ecli’l-meãÀlióa muéaòòir olduàı gibi ümmet-i meróÿme daòi muéaòòir oldı. Bu sebebdendür ki mülÿk alÀylarda ãoñra gelürler. Ve bu tertíbden sırr-ı nikÀó gibi úulÿb-ı òalúÀ şevú müstevlí olur. Anuñçün muúÀddem gelenler bunları rüéyete taóÀssür itdiler. Ve belki bi’l-Àòire bu ümmetden olmaàı ùaleb itdiler. Anuñçün Óaøret-i Ísí ve Óaøret-i Òıøır -èaleyhi’s-selÀm- óÀlÀ ümmetden maèdÿddur. Ve èalÀ óÀõÀ. [39a] Tetimme Şeyò İsmÀèíl Óaúúí óaúúı içün eyle beyÀn Cümle esmÀdan èaceb Óaúúí ile taèbír ne Şeyò pírdür ki mÿ-sepíddür. Taèôímen èulemÀya daòi ıùlÀú olunur. ZírÀ şÀn-ı şeyò budur ki tecÀrüb ve maèÀrifi keåír ola. Ve bu faúír óín-i taórírde sÀl-i èömrden elli ùoúuza müntehí olduàı øabù olundı ki sene-i hicret daòi biñ yüz yigirmi bire bÀlià idi. Ve İsmÀèíl mÿtíè maènÀsına veya “ismaè yÀ Íl”dür ki Íl ièlÀm-ı Óaú’dandur. ZírÀ Óaøret-i İbrÀhim -èaleyhi’s-selÀm- bir ferzend-i necíb içün duèÀ idüp “ismaè yÀ Íl” derdi; yaèní “yÀ AllÀh istecib duèÀí fí óaúúı’l-veled.” äoñra Óaøret-i İsmÀèíl -èaleyhi’s-selÀm- tevellüd idüp ãÿret-i duèÀ ile tesmiye olundı. Ve esmÀ ve künÀ gerçi ãÀvb-ı semÀdan nÀzil ve ism ü müsemmÀ miyÀnında vech-i münÀsebet meéòÿõdur. VelÀkin ebeveynüñ 151 tesmiyesine ãÿret-i ôÀhirede iltifÀt olunmayup ism-i óÀúíúí ki èinda’llÀhdur; añÀ naôar olunur. Anuñçün esmÀ-i èÀrıøa maóv olup Àòir esmÀ-i óÀúíúíyye ôuhÿr itse gerekdür; òayran ve şeran. Pes, insÀn tebeddül-i esmÀ ve teàayyür-i elúÀbdan òavf itmek gerekdür. Bu cihetdendür ki tezkiyeye dÀéir olan esmÀ ve künÀ ile tesemmí ve tekenní mekrÿh ve belki menhídür. Ve Óakúí laføı esmÀ-i AllÀh’dan Óaúú ismine nisbetdür. ZírÀ bu faúír evÀéil-i óÀlümde taòalluã òuãÿãunda müteóayyir iken KitÀbü’l-Füãÿã’da olan óikmete “óaúúıyye fí kelimeti isóÀkiyye” işÀret olunup ber-óaseb-i nefes-i iksír-miåÀl Óaøret-i Şeyò-i Ekber -úuddise sırruhu’l-aùhar- ile èamel ve taóalluã vÀúiè oldı. ZírÀ maúÀm-ı teslímde sırr-ı İsmÀèíl ve İsóaú mütteóiddür. Bu cihetden taèmiyye murÀd idüp şeyh-i mezbÿr õebíó-i İsóaú olmaàa õÀhib oldı. Ve bu faúír şeyò-i mezbÿrÿñ èÀlem-i maènÀda maôhar-ı nefes-i nefisleri olup evlÀd-ı maèneviyyelerinden olduàumuzdan dÀéimÀ anlara intiåÀb ile iftiòÀr iderüz. Ve lafø-ı Óaú’da åebÀt maènÀsı melóÿô ve muúÀbil-i bÀùıl olmaàla bi-óamdillÀhi TaèÀlÀ bu Àna gelince Óaú’dan èudÿlden maófÿô olup ehl-i bÀùılÀn ile óaú olan mÀcerÀmız taórír-i úalemden bírÿndur. ÒudÀ-yı müteèÀl iråimüzi taóúíú ve sülÿkümüzi tekmíl eyleye. Ve esmÀ laføında işÀret vardur ki elúÀb daòi esmÀ ve ièlÀmdandur. Anuñçün terÀkib-i èArabiyye’de üzerine lÀm dÀòil olmaz; meger taósín içün baèøı ièlÀma dÀòil. Faèrif fe innehü yenfeèuk inşÀéallÀhü TaèÀlÀ. [39b] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün ١ اال ياءيها الساقى الذي سقياه أحيان ارحنا من بالء الغم و البلبال أحيانا ٢ ممات البال في فقد الحميا ايها الندمان لعل هللا احيانا بها في حال محيانا ٣ لنا من سكرة الصهباء صعقات تحاكى الرعد 152 ولكن ليس ينصب بها ماء محيانا ٤ كان الخضر من عين الحيوة قام بالفيض فيحيى هللا من فيض يزيل الظماء اعيانا ٥ االحقى فتب من توبة فيها وداع الراح ففيها عفو موالنا و غفران خطايانا [1. Ey ara sıra su veren sâkî! Bazen bizi gam ve endişelerden uzaklaştır. 2. Kalbin ölümü dostları kaybetmededir, ey nâdim! Umulur ki Allâh bizi bununla canlandırır bazen. 3. Kızıl şarabın sarhoşluğundan öyle anlarımız vardır ki şimşekler çaktırır. Fakat onun yerine bizi diriltecek başka bir su bulamıyoruz. 4. Hızır (a.s.) hayat pınarı ile cûşa geldi. Susamışların susuzluğunu Allâh feyziyle giderir. 5. Ey Hakkî! Öyle bir tövbe et ki içinde rahata veda olsun. Bunda Mevlâ’mızın affı ve hatalarımızın mağfireti olsun.] [40a] Ve lehu Fe ÿ lün/ fe ÿ lün/ fe ÿ lün/ fe ÿl ١ خذوا منهج الصبوة ياكرام والتقتفوا اثر قوم لئام ٢ فمن ينتحى نيل مقصوده بال صبوة فات عنه المرام ٣ ومن لم يذق شربة من بالء فقد مات لهثا بداء االوام 153 ٤ اال عالجوا النفس من دائها بان لم يكن من قبيل الجذام ٥ فان كان من ذاك ويال لها واصحابها من ادانى االنام ٦ هنيئا الهل القلوب الحكم فقد اطعموا من لذيذ الطعام ٧ مريئا لهم ما صفا من صفأ فقد دار في صفو قلب كجام ٨ االحقى ال تبك من محنة ففيها من الحق الف سالم [1. Ey kirâm, iyi insanların yolunu tutunuz; Kötülerin izini asla takip etmeyiniz. 2. Kim bu maksuduna gayretsiz ulaşmak isterse Gerçek hedeften sapmış olur. 3. Kim musibet şerbetinden tatmazsa Dili sarkmış halde susuzluk hastalığından ölür gider. 4. Eğer cüzam cinsinden değilse Nefislerinizi hastalıklardan tedavi ediniz. 5. Eğer onun cinsinden ise onların vay haline Ve onlar insanların en ednâlarıdır. 6. Hikmet ehli kalp sahiplerine ne mutlu Ki onlar nimetlerin en lezizlerinden yemişlerdir. 7. Afiyet olsun onlara, ter ü taze bir nimetle nimetlenmişlerdir. 154 Onların kalpleri cam gibi saf ve temizdir. 8. Ey Hakkî! Musibetlerden dolayı ağlama. Çünkü bu musibetlere Hak’tan binlerce selâm vardır.] [40 b] Ve lehu يا امير الخلق يا عبد الرحيم [FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün] األمير مبالغة االمر و االمراء الملوك الخلفاء النهم اولوا االمر و الرعية مامورة و اول من سمى باميرالمؤمنين عمر بن الخطاب رضي هللا عنه و يطلق األمير على من اريد تعظيمه و ان لم يكن اميرا في نفس االمرفاالمير عربي من االمارة بالكسر وله هنا حسن موقع النه يطلق في اللسان التركى على السيد الهاشمي وعبد الرحيم المذكورهاشميولعل االطالق مبني على التعظيم المذكور العلى انه لفظ تركى بمعنى السيد و اضيف األمير الى الخلق بمعنى المخلوق الن الحق تعالى امر المامور و العبد مأمور وان كان امرا في بعض المراتب فامريته إضافية ال حقيقية بخالف آمرية الحق تعالى فانها حقيقية اطالقية وعبد الرحيم الهاشمي هو صاحب المجموعة و الرحيم من االسمآء الحسنى وكل منها يضاف اليه العبد فيقال عبدهللا وهو اعظم االسمآء وهو اسم حبيب هللا صلى هللا عليه وسلم بالفعل واسم سائر المؤمنين [41a بالقوة و يقال عبدالرحمن وهو أيضا اسم الحبيب بالفعل وكذا اسم خلياللرحمن بالفعل واسم غيرهما بالقوة ويقال عبدالرحيم وهو اسم غيرهما من األنبياء عليهم السالم بالفعل فعبد هللا فوق عبد الرحمن وهو فوق عبدالرحيم كما اشارت البسملة الى هذه المراتب بتقديم الجاللة على االسمالرحمن وتقديمه على الرحيم ثم عبدالرحيم فوق على عبدالكريم وعلى غيره مناألسماء طيب النفس وذا القلب السليم اصل الطيب ما يستلذه الحواس والطيب من االنسان من تعرى عنه نجاسة الجهل الفسق و قبائح االعمال وتحلى بالعلم وااليمان ومحاسن األفعال قال بعضهم الفرق بين الطيب و الطاهر عموم من وجه لتصادقهما في الزعفران و تفارقهما في المسك والتراب والطيب ما يالئم النفس و تستلذ به والطاهر النظيف ففي إضافة الطيب الى النفس من اللطف ما اليخفى والنفس هنا بمعنى ذات االنسان و يطلق على هللا تعالى مشاكلة كما ورد في القران [41b] ثم ان النفس اإلنسانية مجبولة على الطهارة والفطرة ثم تعرض لها عوارض تخرجها عما هي عليها فطيبتها ترجع الى تزكية النفس التي هي من القوى الباطنة ويقال لمن كان من السادات الطيب والطاهر لقوله تعالى يطهركم تطهيرا وقوله تعالى الطيبات للطيبين ويلتحق بهم من كان في معناهم لقوله عليه السالم الى كل تقى نقى فالسيد اما سيد صورة و معنى واما صورة فقط واما معنى فقط والذي هو سيد صورة فقط اي من جهة النسب من غير قيام بلوازم السيادة فسيادته في الدنيا ال في اآلخرة ووجه تخصيص لفظ الطيب ههنا هو انه لقب لعبد الرحيم المذكور باشارة من الفقير وتلقيبه إياه به 155 والقلب له معنيان فالقلب الذي هوالبضعة هو محل الروح الحيوانى ومنه ينتشر الروح الحساس الحيوانى في جميع الجسد وهو البخار الخارج من تجويف القلب من حرارة الدم الذي فيه والقلب الذي هى لطيفة ربانية فلها بهذا القلب الجسمانى الصنوبرى الشكل المودع في الجانب االيسرمن الصدر تعلق وتلك اللطيفة هي حقيقة االنسان فالقلب و ذات االنسان شيء واحد وذلك انه جوهر االنسان حقيقة واحدة في الفطرة االولى ذات قوى كثيرة وهو المسمى عند الصوفية روحا وقلبا وعند الحكيم نفسا ناطقة فاذا تعلق بالبدن فعند اجتحابها بغواشي النشأة يسمى نفسا وعند تجرده وظهور نوره يسمى عقال وعند رجوعه الى العالم القدسى يسمى روحا و باعتبار كثرة تقلبه ومعرفته للحق يسمى قلبا فالكل جوهر واحد [42a] ووصف القلب بالسليم كما جاء بالقرآن لسالمته عن الكفر ثم عن المعاصي ثم عن تعلقات ما سوىا تعالى وانما وصف القلب دون غيره من القوى لرياسته على القوى كما جآء في الحديث فهو في سائر القوى بمنزلة السلطان من الرعية ثم ان القلب الموصوف انما هو لالنبياء عليهم السالم اصالة لكمالهم فيه ولغيرهم تبعية ان مائة رحمة هكذا جاء من العبد الكريم اعلم ان كل جنة من جنات االعمال فيها مائة درجة بحسب عدد الرحمة يقتسمها اهل االعمال بقدر أعمالهم ولهم غير ذلك من الدرجات من باب الفضل فعنوان الحديث وهو االسم هللا انما ورد ههنا بخصوصه وهو االسم األعظم باعتبار تضمنه االسم الرحمة ألن الرحمة انما كانت مقسومة بحسب االلوهية الجمالية ال بحسب االلوهية الجاللية فان ما كانت مقسومة بهذا الحسب انما هي الدركات ال الدرجات فكما ان في الجنة مائة درجة بحسب االعمال فكذا في النار مائة دركة بذلك الحسب فله تعالى الوهية مطلقة على أهل الجنة وأهل النار ولذا ورد ال اله اال هللا وههنا سر آخرال يفشى فتفطن له من االسم األعظم المحيط للجمال والجالل ومن قوله تعالى سبقت رحمتي غضبي[42b]وايراد هذا الحديث ههنا تفضيل ال جمال واقع في لفظ الرحيم و تصريح بما علم التزاما الن الرحيم انما يتضمنه الرحمة الخاصة ال شك انها بالنسبة الى المؤمنين اذ ال رحمة للكافرين بل الغضب و اللعنة و الرحمة على المؤمنين أنواع بحسب االعمال فكما انهم يتفاوتون في االعمال فكذا في الدرجات التي تفصلها الرحمة اإليجابية فاقتضت الحال تفصل الرحمة الى أنواع وانه لم يعلم عددها من طريق اخر غير الحديث وقوله كذا جآء أي جاء هذا الخبر والحديث من العبد الكريم الذي هو رسول هللا صلى هللا عليه وسلم اما كونه عبدا فلما نص هللا به في التنزيل من قوله سبحانه الذى اسرى بعبده وقوله وانه لما قام عبدهللا وقوله عليه السالم ليلة اإلسراء انا العبد ال اله اال هللا فالمراد العبوية المحضة التي ال يسويها شيء من االلوهية والربوبية كما هو مطمع نظرالكمال وهي التي يقال لها التواضع الحقيقى فما فيه شيء من الرياسة أوالتملق فليس بعبودية تامة وتواضع كامل واما كونه كريما فالن الكريم هو من يوصل النفع بال عوض وهو عليه السالم كذلك ولذا قال االنبيآء عليهم السالم ان اجرى اال على هللا فالعبد عبد ال اجيراي هو يوصل النفع بال اجر وذلك من حيث عبوديته الذاتية واالجير يوصل بأجر وذلك من[43a] حيث حريته االصلية فالعبد الحقيقي عبد وحر عما سواه واالجير عبد لما سواه تعالى والعياذ با 156 فالكريم هو المكرم على اسم الفاعل كالبديع بمعمى المبدع ويجوزانه يكون بمعنى المكرم على اسم المفعول النه تعالى اكرمه بما ال يحصره البيان و ال يخفى ما في ايراده عقيب الرحيم من اللطف على ما سبق سره ثم انه ال غبار على اطالق العبدالكريم عليه لومن جانب االمة الن ماله الى ان يقال من عبدهللا الكريم ورسول هللا الروف الرحيم على ان باب الحكاية مفتوح ان يكن قلب وسمع فاجتهد ان يكون حظك هللا العظيم الواو الواصلة ههنا بمعنى او الفاصلة لقوله تعالى ذلك لمن كان له قلب او القى السمع وهو شهيد واو لمنع الخلو ال لمنع الجمع الن القاء السمع ال يجرى بدون سالمة القلب وقال بعضهم لتقسيم المتفكر الى التالى والسامع او الى الفقيه و المتعلم والسمع قوة في االذن بها تدرك األصوات ويعبر بالسمع عن االذن وعن فعل الذى هو السماع واالجتهاد اخذ النفس ببذل الطاقة وتحمل المشقة فان الَجهد و الُجهد الطاقة و المشقة وقيل الجهد بالفبح المشقةوبالضم الوسع والمجاهدة استفراغ الوسع في مدافعة العدو والحظ النصيب المقدر والعظيم هو هللا لعظمته وجاللته يطلق في مقابلة الحقير كما ان الكبير يطلق في [43b] مقابلة الصغير ولهما تفاصيل مذكورة في مواضعهما والمعنى ان يكن لك قلب سليم كما وقع التفؤل به قبل ذلك وسمع مصغ وانت حاضر فاستفرغ الوسع في ان يكون نصيبك من هللا تعالى هو هللا العظيم كما قال وكان فضل هللا عليك عظيما اي اسم العظيم ال الدرجات المقسومة على الرحمات فقط فان من يجد الدرجات قد ال يجد هللا تعالى بخالف من وجد هللا تعالى فانه ال يفوته الدرجات والحاصل ان من وجد هللا تعالى فقد وجد كل شيء ومن فقد هللا تعالى فقد فقد كل شيء اذ ال يجد كل شيء مع فقد هللا فمن وجد كل شيء مع فقد هللا فهو لم يجد كل شيء مع فقدهللا فمن وجد كل شيء مع فقدهللا فهو لم يجد شيئا أصال وانما وجد السراب بدون ان يكون حقيقة فهو اهل الحساب والمشقة ال اهل الفضل والخفة فافهم هَ دَاَك فان فيه ارشادا من الدنيا الى االخرة ثم من االخرة الى هللا األول االخر جاء في القران تلويح له عندما قال صراط مستقيم في اللغة اإلشارة وقال اهل البالغة هو ان تشير الى غيرك من بعد وقولى له اى النه يكون هللا تعالى اعظم الحظوظ وان يكون االجتهاد له والصراط من السبيل هوما ال التواء فيه وهو االعوجاج بل يكون على سبيل القصد فهو اخص من السبيل فان السبيل من الطرق هو ما كان معتاد السلوك والطريق كل ما يطرقه طارق معتادا كان او غيرمعتاد والطريق في القران كالصراط معنى واستعماال اي في جواز التذكير والتانيث واالستقامة االعتدال والمستقيم القويم المعتدل واعلم ان هللا تعالى قال [44a] وهللا يدعو الى دار السالم ويهدى من يشاء الى صراط مستقيم فظاهره ان الدعوة عامة والهداية خاصة وباطنه ان الدعوة الى دار السالم والهداية أيها حال االبرار وهم ال يجاوزونه الجنة الى مقام العندية والدعوة الى السالم الذي هو هللا السالم والهداية الى ذاته واسمائه وصفاته وافعاله حال المقربين وهم 157 يجاوزونها الى ذلك المقام فصراط االبرار صراط عام و صراط المقربين صراط خاص اذ كل منهم انما يسلك من مسلك غيرمسلك االخر وعلى الصراط يقاس االستقامة فما ثم صراط اال والحق غايته لكن الصراط السوى واالستقامة الخاصة انما هما للخواص ال للعوام فما كان سويا مستقيما بالنسبة الى العوام فهو منحرف مايل بالنسبة الى الخواص فمن مشى على صراط العامة وصل الى الجنة ونال الىنعيم الصفات ومن مشى على صراط الخاصة وصل الى مقام العندية ونال الى نعيم الذات فالفرق بينهما بين كما بين القمر والشمس واطلق على المعنى مايطلق على الصورة وهو الصراط واالستقامة تشبيها و وتجّوزا النه اقرب الى الفهم من حيث ان الخيال غالب على االنسان وان كان هللا تعالى يدرك بالعقل والخيال بل بالسر االخفى وقوله ما عرفناك حق معرفتك اي بحسبك لكنا عرفناك حق معرفتك اي بحسبنا فان االنسان انما خلق للمعرفة ومن ثم تجلى هللا من مقام الكنز المخفى فاظهر وجوده ونصب صراطا موصال اليه ودليال يدل عليه فمن أراد االخرة وكذالك االخر بغير التاء وسعى لها سعيها فال كفران لسعيه كان سعيه مشكورا [44b] صح اهل هللا ال فيهم مرض ما عداهم كان من ضرب السقيم قولى ال فيهم مرض بيان لما قبله من معنى الصحة والمراد مرض القلب كالرزوائل النفسانية المخرجة للنفس عن اعتدالها الطبيعي من الكفر والشرك والنفاق والبخل والجبن وغيرها شبه ذلك بالمرض النه كما ان المرض مانع للبدن عن التصرف الكامل كذا ماهو في حكمه من المذكور مانع عن ادراك الفضائل وعن تحصياللحيوة االخروية وأيضا ان صاحبه يميل الى االعتقادات الردية كالمريض يشتهى األشياء المضرة وقوله ماعداهم بكلمة ما تقبيح لغيرهم وتنزيل لهم عن شان العقالء ومراتبهم فان العقالء في عليين على ماورد في الحديث والعروج الى عليين ال بد له من حركة وال حراك لمريض وضرب السقيم نوعه والسقم المرض المختص بالبدن وقد يكون في النفس ويطلق على ما فيها تشبيها كما مر آنفا والحاصل ان اهل هللا وهم خاصته تعالى اصحاء قلبا وان كانوا مرضى بدنا الن االمراض البدنية يشترك فيها العوام والخواص السيما من رد الى مرتبة االرشاد وابتلي ببالياليست في العامة اال نادرا ولذلك قال تعالى انما انا بشر مثلكم فاثبت البشرية المثلية ثم أورد وجه المفارقة بقوله يوحى الى والشك ان الوحى إنما ينزل من الطيب على الطيب اذ ال ينزل السلطان اال على المكان الطاهر وكذا بيد الطيب ولذا قال تعالى قل نزله روح القدس ولذا منع الجنب من مس المصحف فال يمسه اال المطهرون اى ال يمسه حقيقة اال من طهره هللا عن دنس الزذائل والتعلقات [45a] فمن كان صحيحا من االمراض القلبية مطلقا فقد صح وصوله الى هللا تعالى وان كان سقيما في بدنه وقالبه ومن كان سقيما في القلب فقد انحرف عن الطريق وان كان صحيحا في ظاهره وصورته ولذا ورد في الحديث ان هللا ال ينظر الى صوركم واعمالكم بل الى قلوبكم ونياتكم اى لعبرة بالقلوب ونياتها ال بالصور واعمالها فرب عمل ضايع ال بتنانه على الفاسد فطوبى الهل الصحة وويل الهل السقامة وقد اوجزنافى االمراض القلبية ولها مراتب بعضها ال تفشى بسبب العهد الماخوذ فعليك بالتامل واالستخراج او باالخذ عن افواه الرجال في الخلوات وقول الشاعر صح عند الناس انى عاشق غير ان لم يعرفوا عشقى لمن يشير الى ان الصحة الكاملة انما تحصل 158 بطبابة العشق فان الزهر من االمراض أيضا فانه ال يخلوعن قيد ونفى واثبات واما العشق فاطالق محض ونفى صرف فاعرف جدا من به داء العقل منحرف كان محروما من العشق القويم الداء المرض والعقل في األصل الحبس سمي به االدراك االنسانى لحبسه عما يقبحه وعقله عما ال يحسن ومنه العقال او هو من العقال والمنحرف ماكان على حرف وطرف خارج عن الجادة والعقل المنحرف تمثيل للداء فان المراد به العقل القاصر المعاشى ال العقل الكامل المعادى فان العقل الكامل نورقدسى يتوقد في الدماغ بل في القلب النه الة الدراكه وبينه وبين الكشف رقيقة وله مراتب العقل األول وهو العقل الكل والعقل األوسط وهو عقل االفالك والعقل األخير وهو العقل الجزئى البسيط [45b] و العشق بالكسر االفراط في المحبة ولذا قيل ان فالنا عشق فالنا اى افرط في المحبة له وهللا تعالى عشق محمدا صلى هللا عليه وسلم اى تأكدت محبته له واال فصفات هللا تعالى معتدلة ليس فيها افراط ويجوز ان يكون عشقه تعالى واردا بطريق المشاكلة فان رسول هللا عليه السالم عشق ربه اى كان في مقام قاب قوسين الصفات وحكمه األنينيته في الوجود النه اى العشق نسبة بين العاشق والمعشوق فاطلق العشق على صفة هللا أيضا لقيامه عليه السالم في ذلك المقام ثم لما كان في مقام او ادنى الذات وحكمه وحدة الوجود زال العشق واألنينيتهوبقيت الوحدة الصرفة ويقال له مقام المحبوبية فرسول هللا هنالك محبوب الحق والمحبة من صفاته تعالى كما يقال يحبهم ويحبونه واطالق المحبية اذ ذاك للتفهيم واال فااللفاظ قاصرة عن بيانه ذلك المقام قال بعضهم سمي العاشق عاشقا النه يذبل من شدة الهوى كما يذبل العشقة اى اللبالب واالراك اذا قطف انتهى ولو قال النه كالعشقة في التعليق لكان أدى حق المقام وفي العشق كالم ليس هنا محل بيانه ويقال نور المحبة ونار العشق والقويم المستقيم المعتدل وصف العشق به النه منهج سوى موصل الى هللا تعالى بال غائلة بخالف العقل وكذا ما تحير اهل العشق االلهيبة المقام واما اهل العقول فحيرتهم لعدم تعين المطلب عندهم او لغير ذلك من الظنون واالنظار السقيمة وهى الحيرة المذمومة واألولى الحيرة الممدوحة وفي الحديث اللهم زدني تحيرا اى اكثرلي تجليالتك المحيرة فانها تلوينات عجيبة وشؤنات غريبة ولذا كان تلوين اهل التمكين مقبوال فانه ليس في الحقيقة من باب التلوين [46a] بل من قبيل التمكين في التلوين فاعرف جدا والمعنى من التصق به داء ومرض كداء العقل المنحرف عن الجادة الموصولة الى هللا تعالى إيصاال مستقيما كان محروما وممنوعا عن العشق المستقيم المعتدل يعنى ان العقل ليس كالعشق في طريق هللا تعالى فانه يمنع العاقل ويعقله عن المشى سويا بخالف العشق ولذا ذم األول ومقتضاه ومدح الثانى وموداه فما من نبى والولى عرفي اال وقد ابتلى بالعشق ثم بعد الوصول صحا عنه صحوالسكران ولعزته عّز الكمال واربابه فليسارع العاقل الى تحصيل العشق فانه كيمياء كما ان غيره سيمياء والعين والحس اقوى من العلم الخيال قاله حقى باجمال وفى لكن االجمال يكفى للفهيم 159 قاله اى المذكور في االبيات الى هنا واالجمال اخذ الشئ جملة ال تفصيال والفهيم مبالغة الفاهم والفهم تصور المعنى من لفظ المخاطب او هيئة للنفس بها يتحقق معانى ما يحس والمعنى قال الشيخ إسماعيل حقى هذا المذكور في االبيات الستة خطاب لصاحب المجموعة السيد عبدالرحيم الطيب باجمال وفي اى كامل في الوفاء ومبالغ في األداء ولذا كان كافيا لمن كان من اهل الفهم البليغ النه يستحصل من الجمال ما ال يستحصله الغبى االبله من التفصيل على انه ضم اليه الشرح ولو كان باجمال وهو مطابق للمتن جدا اذ صاحب البيت ادرى بما فيه بخالف ما إذا كان الشارح غيرالناظم فانه قد يخطئ اال ان يكون ممن اوتي ذهنا ذكيا وطبعا مستقيما وعقال سليما وكشفا صريحا وشهودا صحيحا وهذا مع شرحه وقع في مقدار نصف يوم من اقصر األيام والحمد تعالى والصلوة والسالم على رسوله وعلى اله وصحبه اجمعين [Ey halkın emîri Abdürrahîm! “Emîr”, emrin mübalağasıdır; emirler, melikler, halifelerdir. Çünkü onlar ulü’l-emrdirler ve “ra‘iyye” ise memur, yani emredilendir. İlk defa “emîrü’l-müminîn” diye isimlendirilen Ömer bin Hattab’dır, Allâh ondan razı olsun. Saygınlığı ifade edilmek istenen kişiye de emîr denilir, gerçek bir emir olmasa bile. “Emîr”, kesre ile okunan Arapça imârattan gelme bir kelimedir. Burada emîrin güzel bir mevkisi vardır. Türk dilinde Seyyid Hâşimî olarak adlandırılan, zikri geçen Abdürrahîm Hâşimî’dir. İsimlendirme tazimden dolayıdır. Türk dilinde beyefendi anlamında kullanılan seyyid kelimesi değildir. “Emîr”, “halk” kelimesine ilave edilince mahlûk anlamında kullanılır. Çünkü Hak Ta’âla âmirdir, memur olmaz. Kul da memurdur, velev ki bazı kullar âmir dahi olsa. Onun emirliği izâfîdir, hakiki değil. Ama Rabbü’l-âlemîn’in emirliği hakikidir. Abdürrahîm Haşimî mecmua sahibidir. “Rahîm” de esmâ-i hüsnâdandır ve her esmâ-i hüsnânın başına “abd” kelimesi ilave edilir. Abdullâh ismi gibi ki bu, Allâh’ın en büyük isimlerindendir. Aynı zamanda Habîbullah’ın (s.a.v.) da ismidir. Aynı zamanda bütün müminlerin de ismidir. Abdurrahmân’ın da Allâh’ın Rasûlü’nün isimlerinden olduğu söylenir. Aynı şekilde Halîlü’r-rahmân da gerçekte hem Hazret-i İbrahim’in (a.s.) hem de diğer müminlerin ismidir. Abdürrahîm, Hazreti Muhammed (s.a.v.) ve Hazreti İbrahim (a.s.) dışındaki peygamberlerin ismidir de denmiştir. Abdullâh Abdurrahmân’dan, Abdurrahmân da Abdürrahîm’den önde gelir; besmelede de işaret edildiği gibi. Besmelede de sırasıyla önce Allâh, sonra Rahmân ve Rahîm gelmiştir. Abdülkerîm, Abdurrahîm’den sonra gelir. Diğer isimler de esmâ-i hüsnânın sırasına göre takip eder. Nefsi tayyib ve kalbi selîm “Tayyib”in aslı, duyuların hoşlandığı şeydir. “Tayyib insan” cehâlet necâsetinden, fısktan, çirkin davranışlardan arınan, aynı zamanda ilim, iman ve güzel davranışlarla süslenen kişi demektir. Bazıları demiştir ki “tayyib” ve “tâhir” arasındaki fark bir açıdan umûmîdir; ikisi safranda aynıdırlar, misk ve toprakta ise birbirinden farklıdırlar. “Tayyib” nefse hoş gelen ve nefsin haz aldığıdır; “tâhir” ise temiz olandır. 160 “Tayyib” “nefis” ile birleşince gizlenemeyen bir letafet gösterir. Burada “nefis”ten kasıt insanın zatı manasınadır. Bazen Allâhu Ta‘âlâ için de bu adlandırma yapılır, Kuran’da geçtiği gibi. İnsan nefsi fıtrat ve tahâret üzere yoğrulmuştur. Sonradan dış sâiklerle aslından uzaklaşmıştır. Nefsin tıybeti, manevî kuvvelerden sayılan tezkiye-i nefsten gelir. Büyüklerden bazıları için Tayyib ve Tâhir denmiştir; Allâhu Ta‘âlâ Kitabında “sizi tertemiz yapmak için”185 buyurduğu gibi. Allâhu Ta‘âlâ yine şöyle buyurmaktadır: “Temiz kadınlar temiz erkekler içindir.”186 Bu manada olan her şey bunun gibidir; hadis-i şerifte olduğu gibi: “Her takvâ sahibinin soyu temizdir.”187 “Seyyid” ya hem sûreten hem mana bakımından ya da sadece sûret veya sadece mana bakımından seyyiddir. Fakat sadece soy bakımından seyyid olan sûret bakımından seyyiddir. Onun seyyidliği dünyadadır, ahirettte değildir. “Tayyib” lafzının burada tahsis edilmesi mezkûr Abdürrahim’e lakap olmasındandır. “Kalb”in iki anlamı vardır: Ruhun barındığı et parçası olarak kalp ki bedende canlılık bütün organlara buradan intikal eder. Bu canlılık, kalbin ortasından kanın sıcaklığı vasıtasıyla bütün bedene gaz gibi yayılır. Rabbânî letâfeti ifade eden kalbin ise insanın cismanî heykelinde var olan kalp ile ilişkisi vardır. Bu letâfet de insanın hakikatidir. Kalp ve insanın mahiyeti aynıdır ki o, insanın özüdür. Fıtrat bir tek hakikattir ki bu, sûfîler tarafından “kalp” ve “ruh” olarak adlandırılmıştır; filozoflarca da “nefs-i nâtıka” diye adlandırılmıştır. Kalp fıtratın dışına çıkıp yaratılış hile ve dedikodularıyla birleşince “nefs”, arınıp nuru görmeye başlayınca “akıl”, bir âlime dönüşünce ise “ruh” diye adlandırılır. Çok değişken olmasından ve Hakk’ı tanıyabilmesinden “kalb” ismini almıştır. Bütün bunlar tek bir cevherdir. Kalbin “selîm” ile vasıflandırılması Kuran’da geçtiği gibi küfür ve mâsiyetten, Allâh dışındaki eşyadan arınmasındandır. Kalpten başka organın “selîm” ile vasıflandırılmamasının sebebi ise kalbin bedenin bütün organlarına lider olmasındandır. Hadis-i şerifte de geçtiği gibi: “Onun diğer kuvvelere karşı konumu sultanın tebâsına karşı konumu misâlidir.”188 Bahsettiğimiz kalp ise esasında peygamberlerin kalbidir; diğer insanların kalbi ise tâbîdir. “Allâh’ın yüz rahmeti vardır.”189 Böyle haber verdi Abdülkerîm Bil ki amel cennetleri bakımından her cennetin rahmet sayısı açısından yüz derecesi vardır. Amel ehli bunu amelleri miktarınca elde eder. Onlar için fazilet açısından başka dereceler de vardır. Hadisin başlığı Allâh’ın ismidir. Özellikle burada zikredilmesinin sebebi ism-i azam olmasıdır. Zira ism-i azam Rahmet ismini de içinde barındırır. Çünkü celâlinin ulûhiyetine göre değil, cemâlinin ulûhiyetine göre taksim edilmiştir. Bu taksimat buna göre olmazsa, o vakit derekeler devreye girer, dereceler değil. Cennette de amallere göre yüz derece vardır. Nitekim bu hesaba göre cehennemde de birbirinden aşağı 185 “Ey Ehl-i Beyt! Allâh sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Ahzâb, 33/33 186 “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır...” Nûr, 24/26. 187 Ebû Nuaym el-Isfahânî, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtü’l-Asfiyâ, C. X, Beyrut: Dârü’l- Kütübi’l-Arabî, 1974, s. 129. 188 Hadis kaynaklarında tespit edilememiştir. 189 Müslim, Sahîh-i Müslim, C. IV, Beyrut: Dârü İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, t.y., s. 2108. 161 yüz mekân vardır. Allâhu Ta‘âlâ’nın cennet ve cehennem ehli üzerine mutlak ulûhiyeti vardır. Bundan dolayı “Lâ ilâhe illallâh” varid olmuştur. Burada gizli bir sır daha vardır. Bu sırrı kavradığında Cemâl ve Celâl sıfatlarını kuşatan ism-i azamı kavrarsın. Yine bu durum Rabbimizin buyurduğu, “Rahmetim gazabımı aşmıştır.”190ifadesindendir. Bu hadisin burada zikredilmesi Rahîm lafzında toplanmış güzelliklerin üstünlüğünü ortaya koymak ve bilinmesi gerekli şeylerin açıklanması içindir. Çünkü Rahîm içinde kendine has rahmeti barındırır. Şüphesiz bu da müminler içindir. Çünkü kâfirlere rahmet yoktur, lanet ve gazap vardır. Müminlere rahmet, amelleri nisbetinde çeşit çeşittir. Nitekim onlar da amellerinde çeşitlilik arz ederler. Ve rahmetin gerektirdiği şekilde onlar derecelerinde de yine farklıdırlar. Durum rahmetin farklılık göstermesini icâb ettirir. Hadisin dışında rahmetin adedi ve çeşidi farklı bir yolla bilinmemektedir. “Böyle haber geldi.” sözü haber ve hadis Abdülkerim’den yani Rasûlullâh’tan bu şekilde geldi anlamındadır. Kul olması ile ilgili ise şöyle vârid olmuştur: Allâh’ın İsrâ suresinde nazil buyurduğu “Kulunu yürüten Allâh noksan sıfatlardan münezzehtir.”191 ve “Allâh’ın kulu ayağa kalktı.”192 ayetleri ile Peygamberimizin İsrâ gecesi “Ben kulum, Allâh’tan başka ilah yoktur.” Buradaki kulluktan murat, hiçbir özelliği ulûhiyet ve rubûbiyete denk olmayan, saf, içerisinde riyâset duygusunun ve dalkavukluğun olmadığı, hakiki tevazu olarak adlandırılan bir kulluktur. Riyâset duygusunun ve dalkavukluğun olduğu kulluk tam bir ubûdiyet ve kâmil bir tevazu değildir. Ayrıca Rasûlullâh kemâli görmeye son derece tâliptir. Tabiatının kerîm olmasına gelince falanca cömerttir, bedelsiz olarak faydalı şeye vesile olur. Peygamberimiz işte böyledir. Bunun için peygamberler -selâm üzerlerine olsun- “Benim ücretim ancak Allâh katındandır.” demişlerdir. Herhangi bir ücret istemeyen, faydalı şeye ücretsiz vesile olan kul hakiki kuldur. Bu zâtî ubûdiyet cihetiyle gerçekleşen bir şeydir. Ücret elde eden kişi; ücrete, aslî hürriyete sahip olması sebebiyle ulaşır. Hakiki kul Allâh’ın kuludur ve her şeyden bağımsızdır. Ücreti alan ise -Allâh muhafaza eylesin- Allâh’ın dışındakilerin kuludur. Kerîm, mükrimdir; Bedi‘ manasındaki Mübdi‘ gibi ism-i fâ‘ildir. Mükrem manasında ism-i mef‘ul olması da câizdir. Çünkü Allâhu Ta‘âlâ beyan ile sınırlanamayacak şeylerle ona ikram etti. Bahş ettiği şeylerde gizlilik yoktur. Ardından daha önce sırrı açıklandığı gibi lütufla ilgili Rahîm gelir. Sonra Abdülkerim adlandırması -gün gibi âşikardır- ki ümmetine malını cömertçe sarf etmesi sebebiyledir. Bu açıdan “Abdullâhi’l-Kerim” ve “Rasûlullâhi Raûfu’r-Rahîm” şeklinde de adlandırılmıştır. Eğer kalbin ve işiten bir kulağın varsa cehdet Ki katından sana büyük bir nasip bahşetsin Allâhü’l-azîm. “Vasıl vâvı” burada “fasıl evi” manasınadır. Allâhu Zülcelâlin şu sözünde olduğu gibi, “Aklı olan ve şahit olarak kulak veren insanlar içindir.”193 Burada “vâv” çokluğu men için değil, tekliği men 190 Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Beyrut: Dârü Tavkı’n-Necât, 1422, s. 120. 191 “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” İsrâ, 17/1. 192 “Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.” Cin, 72/19. 193 “Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” Kâf, 50 /37 162 içindir. Çünkü kulak vermek kalb-i selim sahibi olmadan gerçekleşmez. Bazıları mütefekkir ile okuyanın, işiten ile fıkhedenin ve öğrenenin arasındaki mana farkını ayırdetmek için şöyle demiştir. “İşitmek kulakta bir kuvvedir, onunla sesler idrâk edilir.” Kulakla işitilenler ve fiil olarak yapılanlar ifade edilir ki işitme ve ictihat, nefsi gayrete ve meşakkate tahammüle zorlamaktır. Cehd ve cühd gayret ve meşakkattir. Cehd için “meşakkat”, cühd için ise “Güç yetirebilirlilk manasına gelmektedir.” ifadesi kullanılmıştır. Mücahede, düşmana karşı müdafaada tüm gücün sarf edilmesidir. Nasip, takdir edilen paydır. Azîm ise Allâh’ın sıfatıdır, azâmeti ve yüceliği sebebiyle hakîr kelimesinin zıttı olarak kullanılır. Tıpkı kebîr kelimesinin sağîr kelimesinin zıttı olarak kullanıldığı gibi. Bu iki konu ile ilgili yerinde gerekli tafsilat gelecektir. Senin bir kalb-i selîminin olmasının manası bundan önce onunla ümitvar olman ve senin hâzır olarak işiten bir kulağının olmasıdır. Allâhu Ta‘âlâ’dan nasibini almada gayret göstermen büyük bir iştir. Azîm olan Allâh şöyle buyurmuştur: “Allâh’ın fazlı senin üzerinde gerçekten büyük olmuştur.”194 Yani Azîm ismi sadece rahmete şâmil pay edilen dereceler değildir. Kim dereceleri elde ederse Allâh’ı bunun hilâfına bulmaz. Kim Allâh’ı bulursa dereceleri kaybetmez. Allâhı bulan kimse her şeyi bulmuştur. Kim Allâh’ı kaybetmişse her şeyi kaybetmiştir. Zira Allâh’ı kaybetmekle hiçbir şey elde edilemez. Kim Allâh’ı kaybetmekle her şeyi elde etmiş olur ki. O kişi Allâh’ı kaybetmekle hiçbir şey elde edememiştir. Kim Allâh’ı kaybetmekle her şeyi elde ettiğini düşünürse, her ne kadar her şeyi elde ettiğini düşünse de hakikatte o bir şey elde edememiştir. Hakikatte serap, hesap ve meşakkat ehlinindir; fazilet ve ahlak ehlinin değil. Şunu anla ki şayet Allâh seni hidâyete erdirdiyse onda dünyadan ahirete bir irşâd, sonra da ahiretten evvel ve ahir olan Allâh’a bir irşâd vardır. Ona işaret edilmiştir Kuran’da Dendiğinde sırat-ı müstakîm İşaret dilinde “telvîh” hakkında belâgatçiler şöyle söylemişlerdir: “O, senin dışında birine işaret etmendir.” Allâhu Ta‘âlâ onun rızası için gayret etme konusunda en büyük pay sahibidir. “Sırat-ı müstakîm”, eğriliğin ve sapmanın olmadığı yoldur, hedefe ulaştıran yolda olmak demektir. O, yolların en husûsîsidir. “Es-sebîl” ise yollardan biridir, o, mutad olarak yürünülen yoldur. “Tarîk” ise mutad olsun ya da olmasın her yolcunun yürüdüğü yoldur. “Tarîk”, Kur’an’da mana ve kullanım olarak ”sırât” gibidir. Müzekker kullanımı ve müennes kullanımı câizdir. İtidalli istikâmet, mutedil dosdoğru yol anlamınadır. Bil ki Allâh şöyle buyurmuştur: “Allâh esenlik yurduna çağırır, dilediği kimseleri doğru yola iletir.”195 Onun zâhiri; çağrının umûmî, hidayetin husûsî olmasıdır. Bâtını ise saadet yurduna ve hidâyete çağrının olmasıdır. Peki, hangisi ebrârın halidir? O ebrâr, ‘ındiyye makamındaki cenneti, zâhiri aşamazlar. Davet; zatında, isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde hidâyet ve selâm olan Allâh’adır. Mukarrabûn, hâli ile bu makamı aşar. Ebrârın yolu umûmî, mukarrabûnun yolu ise husûsî bir yoldur. Bu kimselerin her biri diğer yollardan birini değil de bu yolları tutarsa istikâmet üzere olur. 194 Nisâ, 4/113. 195 Yûnus, 10/25. 163 O iki yol havas içindir, avâm için değil. Avâma göre müstakîm olan şeyler, havasa göre yoldan sapma olabilir. Kim bu açıklanan umûmî yolda yürürse cennete vasıl olur ve Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarından sudûr eden nimetlerine ulaşır. Kim de o husûsî yolda yürürse o da ‘ındiyye makamına ulaşır ve Allâh’ın zatından ortaya çıkan nimetlerine kavuşur. İkisi arasındaki fark ayla güneş arasındaki fark gibidir. Suretlere yapılan adlandırma manalara da yapılır. Yol ve istikâmet bir teşbihtir, anlaşılmaya daha yakındır. Tahayyül insanda baskın durumdadır. Allâhu Ta‘âlâ, aklı ve hayali tüm gizlilikleri ile birlikte idrak eder. Seni hakkıyla tanımamamız sana zarar vermez. Fakat seni hakkıyla tanımamız bize yarar verir. İnsan, mârifet için yaratılmıştır. Sonra Allâh kenz-i mahfî makamından kendini açığa çıkarmıştır. Varlığını zâhir etmiştir ve kendine ulaştıran yolu ortaya koymuş, ahiret yurdunu isteyen kimseler için kendine işaret eden delilleri yaratmıştır. El-Âhar ise “te”sizdir. Ve ahiret yurdu için ona yaraşır bir şekilde çalışanın gayreti boşa çıkmaz, onun çabası karşılık bulur. Ehlullâh kalbindeki marazdan şifa bulmuştur; Onlar dışındakilere tesir eder darbü’s-sakîm “Onlarda maraz yoktur.” sözüm daha önce geçtiği üzere sıhhatin manasını açıklamak içindir. “Marazu’l-kalb” küfür, şirk, nifak, cimrilik, korkaklık vb. hastalıklardan olan ve tabii itidalden ayrılan rezaili’n-nefsiyyeyi ifade etmektedir. Çünkü maraz, bedeni kâmil manada tasarrufta bulunmaktan alıkoyar. Böylece faziletleri idrâk etmekten ve uhrevî hayatı elde etmekten alıkoyar ve sahibini zararlı şeyleri canı çeken hasta gibi bozuk itikâda meylettirir. “Mâ adâhum” (onların dışındakiler) sözü ehlullahın dışındakilerin çirkinliklerini ve akl-ı selim olanların hallerinden uzaklaşmayı ifade eder. Akl-ı selim olanlar hadiste varid olduğu üzere ‘ılliyyûn sınıfı içindedirler. ‘Illiyyûn derecesine yükselmek hareketliliği gerektirir ancak hastanın hareketliliğini değil. Hastalığın etkisinde kalmanın çeşitleri vardır. Bedendeki maraza mahsus hastalık nefste olur ve içindekiler az önce geçtiği gibi teşbih olarak adlandırılır. Hâsılı ehlullâhın özelliği, avâm ve havasta ortak olarak bulunan bedenî hastalıklara sahip olsalar bile kalben dosdoğru olmalarıdır. Özellikle irşad mertebesini reddeden kimse musîbetlere uğrar. Bu durum nadiren söz konusudur. Bununla ilgili Allâhu Ta‘âlâ, “Ben ancak bir beşerim” buyurarak Efendimizin beşer oluşunu tepit etmiş, sonrasında ise “Ancak bana vahyolunmakta”196 buyurarak farkına vurgu yapmıştır. Vahyin temiz olandan yine temiz olana indiğinde şüphe yoktur. Zira sultan ancak temiz mekânda konaklar. Bu böylece temiz elle gerçekleşir. Bu sebeple Cenâb-ı Hak: “De ki onu Ruhu’l-kudüs indirmiştir.”197 Bunun için “Ona ancak temiz olanlar dokunabilir.”198buyurarak cünup kimseyi Mushafa dokunmaktan men etmiştir. Yani hakikatte Allâh’ın rezil pisliklerden temizlediği kimseler ona dokunabilir Mutlak olarak kim kalb hastalığından sâlim olursa bedeninde ve cisminde hastalık olsa bile Allâh’a ulaştıran yol ona açılmış olur. Kim de kalbinde hastalık taşıyorsa sûreten ve zâhiren sağlıklı olsa 196 “De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O’na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!” Fussilet, 41/6 197 “(Rasûlüm!) Onu Rûhu’l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.” Şuarâ, 26/193-195. 198 Vâkıa, 56/79. 164 bile yoldan sapmıştır. Bununla ilgili hadis-i şerifte şöyle vârid olmuştur: “Allâh sizin sûretlerinize değil; kalplerinize, niyetlerinize bakar.”199 Yani kalplerin ve niyetlerin değeri vardır, suretlerin ve amellerin değil. Nice zâyi amel vardır ki fesatçıyı mahveder. Sıhhat ehline müjdeler, maraz ehline yazıklar olsun! Kalp hastalıklarını açıklamaya çalıştık. Onların mertebeleri vardır. Bir kısmı alınmış ahit sebebiyle ortaya çıkmaz. Senin bunlara dikkat etmen gerekir. Veya halvet ehlinin lisânından bunları alman gerekir. Şair şöyle demiştir: “Benim insanlar arasında âşık olduğum yayılmış, ne var ki kâmil sıhhate işaret eden kimseler benim aşkımı bilemezler.” Kâmil sıhhat, ancak aşk tabâbetiyle elde edilebileceğine işaret eder. Zehir de hastalıklardandır. O kayddan, nefyden ve ispattan hâlî değildir. Aşk ise sırf bir itlâk, yalın bir nefydir. Bunu iyi belleyesin. Kimin aklında hastalık varsa Yoldan sapar, nasip olmaz aşku’l-kavîm Hakikatte aklın marazı hapsolmaktır. Çirkin şeylere hapsolması sebebiyle insanî idrâk olarak adlandırılır. Ve aklı hasta olmak, güzel olmayan şeylerdendir. “‘Ikâl” akıl kelimesindendir ya da o ‘Ikâl’ kelimesindendir. “Münharif kimse” iki arada bir derede kalan, doğru yoldan sapmış, kararsız kimsedir. Münharif akıl, marazı temsil eder. Onunla kastedilen eksik, kemâle ermemiş dost aklıdır. Yoksa kemâle ermiş düşman aklı değil. Kâmil akıl; dimağda yanan hatta kalpte yanan mukaddes bir nurdur. Çünkü o idrâkin bir aracıdır. Akl-ı kâmil ile keşf arasında ince bir çizgi vardır. Kâmil aklın akl-ı evvel, akl-ı küll, akl-ı evsat -ki akl-ı eflâk olarak bilinir- ve akli’l-ahîr –ki akl-ı cüzî’l-basît olarak bilinir- gibi mertebeleri bulunmaktadır. “Aşk” kelimesi kesre ile ‘ışk şeklinde okunduğunda sevgideki ifratı ifade eder. Bunun için, “Falanca, filancaya âşık oldu.” denir. Yani onu sevmede aşırıya gitti. Allâhu Ta‘âlâ, Hz. Muhammed’e (s.a.v) işte böyle âşık olmuştur. Ona muhabbetini te’kit etmiştir. Ancak Allâh’ın sıfatlarında itidal vardır, ifrat yoktur. Allâh’ın aşkının böyle olması, kendine dost edinme cihetiyle, vârid olduğu şekliyle câizdir. Rasûlüllah Rabb’ine âşık olmuştur. Sıfatları ve hikmetleriyle “kâbe kavseyn” makamında bulunmuştur. Aşk, âşık ve mâşuka nisbet edilen bir haldir. Aynı şekilde Rasûlüllah bu makamda bulunduğu için Allâh’ın sıfatlarına da ıtlak olunur Bu makamda bulunduğunda, zat ve hikmetleri vahdet-i vücûda erdiğinde aşk ve benlik yok olmuş, mahbubiyyet makamı denilen “vahdet-i sarfe”ye geçilmiştir. Rasûlüllah burada hakkın mahbûbudur. Muhabbet Allâh’ın sıfatlarındandır. Bilindiği üzere “O Allâh onları sever, onlar da Allâh’ı sever”200 denilmiştir. Muhabbet adlandırması, anlaşılması gayesiyle yapılmıştır. Ne var ki lafızlar bu makamı beyanda eksik kalmaktadır. Bazıları âşıkı âşık olarak adlandırmışlardır. Zira o hevanın şiddetinden solar. Yani sarmaşık ve misvak ağacı koparıldığında yok olur. Şayet âşıklar askıda gibidirler.” deseydi makamın hakkını eda etmiş olurdu. Aşkta söz vardır. Bu açıklama makamında değildir. “Muhabbetin nuru, aşkın narı” denir. Dosdoğru, mûtedil yol aşkın vasfıdır. O, aklın hilâfına, gâilesiz bir şekilde Allâh’a ulaşmanın bir yoludur. Böylece ilâhî aşk ehlinin hayret makamı ortaya çıkar. Akıl ehline gelince onlar isteklerini tayin edememeleri veya buna benzer zanları ve sû-i nazarları 199 Müslim, a.g.e., s. 1986. 200 Mâide, 5/54. 165 nedeniyle hayrete düşmüşlerdir. Bu yerilmiş bir hayret iken, birincisi övülmüş bir hayrettir; hadis-i şerifte geçtiği üzere, “Allâhım hayretimi arttır.”201 Yani tecellîlerini çoğalt. Zira onlar acaip farklılıklardır, garip durumlardır. Bunun için temkin ehlinin farklılıkları makbul olmuştur. Gerçekte bu, farklılık bâbından bir durum değildir İyi bil ki telvin; telvin içerisindeki temkînden önce gelir. Telvindeki tasaddukun manası hastalıktır. Maraz, dosdoğru bir aşktan yasaklanmış ve mahrum kalmış, Allâh’a düzgün bir şekilde kavuşturmaktan uzak olan aklın hastalığıdır. Yani akıl, Allâh yolunda aşk gibi değildir. Çünkü o, akıl sahibini, aşkın tam aksine alıkoyar, doğru yolda ilerlemesine engel olur. Bu sebeple birincisi ve onun muhtevasındakiler yerilmiş, ikincisi ve onun muhtevasındakiler övülmüştür. Dolayısıyla hiçbir peygamber ve veli yoktur ki aşk ile imtihan olmasın, vuslata erdikten sonra sarhoşun ayılması gibi kendine gelmesin. Kemâlin izzeti, onun izzeti içindir. Akıllı olan, aşkı elde etmede acele etsin. Akıl kimyadır, diğerleri simya. Göz ve his, hayal olan ilimden daha güçlüdür. Hakkî ona kâfî bir icmâl ile demiştir Fakat bu icmâlin muhatabı fehîm. Yukarıda geçen beyitlerde ona şöyle demiştir: İcmâl; bir şeyi toplu olarak almaktır, tafsilatlı olarak değil. Fehîm, fâhimin mübâlağasıdır. Fehm, muhatabın sözünün veya kişinin şeklinin manasını kavramaktır. Hissedilen şeylerin manası onunla gerçekleşir. Bu meyanda Şeyh İsmail Hakkı, altı beyitte hitap ettiği mecmua sahibi Seyyid Abdürrahim et-Tayyib için kâfî derecede bir icmâl ile yani tam bir yeterlilikle ve edada mübâlağa ile sözünü söylemiştir. Bunun için ince kavrayışlı kimse için söylenenler yeterli olmuştur. Çünkü o, güzellikten ortaya çıkar. Ahmak ve aptal tafsilattan da bir şey elde edemez. Metne tam mutâbık olarak bir icmâl ile şerh edilmiş olsa bile bir şey anlayamayacaktır. Nazmeden olmayan şârihin söylediklerinin hilâfına, beytin sahibi beyitte ne kastedildiğini bilir. Çünkü şârih zeki bir zihne, sağlam bir tabiata, akl-ı selîme, açık bir keşfe, sahîh bir şahitliğe sahip kimselerden olmadığında hata edebilir. Bu, şerhi ile birlikte en kısa günlerden birinin yarı zamanında yazıldı. Allâh’a hamdolsun Rasûlünün âline ve ashâbının tümüne selâm olsun.] [46b] Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün YÀ óabíbe’l-úulÿbi fi’l-èÀlem [47a] YÀ ùabíbe’n-nüfÿsi min Àdem [47b] Ve lehu202 Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 201Hadis kaynaklarında tespit edilememiştir. 202 èAded-i ebyÀt: 90[Müellifin notu] 166 1 ElÀ ey maôhar-ı esrÀr-ı esmÀé SemÀ-ı maèrifetden nÿş iden mÀé 2 ElÀ ey gevher-i deryÀ-yı naèmÀé Ne gevher belki feyø-À-feyø dÀmÀé 3 ElÀ ey ãÿret-i RaómÀn’a ímÀé Ki vech-i Óaú-nümÀdur şekl ü símÀé 4 Çün olduñ bir tecellíden hüveydÀ Senüñle vech-i esmÀ oldı peydÀ 5 Çün olduñ perde-i tehyím-fersÀ Fürÿ-keş eyledüñ ehl-i sefer-sÀ 6 Çün olduñ gülşen-i èaúl içre pÿyÀ İrişdi bÿyuñ eùrÀfa çü bÿyÀ203 7 Açıldı senden ehl-ièÀleme bÀb Müşerref oldı õÀtuñ ile aóbÀb 8 Úalemden oldı naúşuñ levóe pÀ-kÿb Çü cÿy oldı nice esrÀr meskÿb 9 Yazıldı dest-i úudret ile müõehheb Gören ervÀó taósín eyledi heb 203 Úoòulı nesne [Müellifin notu] 167 10 Oúundı nÿrdan çendín ÀyÀt Bilindi raómet ÀyÀt ile àÀyÀt 11 [48a]Budur ol levó kim èilme204 olur taòt Bilinür anuñ ile taòt ile baòt 12 Óaúíúatde ne maóv olur ne iåbÀt Bu sırrı böyle iåbÀt itdi eåbÀt205 13 Tecellí-i rÿóa çün feyø ide írÀå KemÀlÀt-ı Óaúú olur aña mírÀå 14 Şu cÀye kim tenezzül eyleye àayå Olur mı kişt-zÀra àayåden èayå206 15 Çü oldı rÿó-ı Óaúú ervÀóa neffÀå HemÀn ecsÀma ervÀó oldı neúúÀå207 16 Bu maèníden düzüldi èarşa ebrÀc Ola tÀ ùÀú-ı èarş ervÀóÀ mièrÀc 17 Óaøíøa bÀèiå oldı õirve-i evc Anuñçün urdı ferş ol èarşdan mevc 18 Döşendi kürsíye bir özge díbÀc 204 èAlimallÀh [Müellifin notu] 205 æiúÀt [Müellifin notu] 206 İfsÀd [Müellifin notu] 207 MüsÀriè[Müellifin notu] 168 Alınsa andan olur óüsn içün bÀc 19 Bu kürsíde úodı bir levó FettÀó Ki oldur bÀb-ı emr ü nehye miftÀó 20 Eger emr ise oldur ãıóóat-i rÿó Ve ger nehy ise eyler rÿóı mecrÿó 21 [48b] İderler emr-i Óaúú’ı nehye tercíó Olanlar işbu dünyÀda merÀcíó 22 Çün oldı Sidre nÿr u nÀra berõaò Bulurdı heşt cennet heft dÿõaò 23 Çü ãaldı Sidre úaèr-ı dÿõaòa bíò Yedi zaúúÿmın Àòir ehl-i tevbíò 24 æemer-bÀr itdi şÀòın çünki berbaò208 Didi eklinde cennet ehli baò baò 25 Bu vecó ile eflÀk olup ÀbÀd Ôuhÿra geldi òÀk u Àteş ü bÀd 26 Ùabíèatden idüp Óaú èunãur ícÀd Televvün itdi reng-À-reng-i bíçÀd209 208 Mecri’l-mÀ [Müellifin notu] 209 Boncuú ve laèl ve yÀúÿt ve emåÀli [Müellifin notu] 169 27 Çü feyø-i faølı icrÀ eyledi rÿd CihÀn bÀàında bitdi nÀr u emrÿd 28 Çü úurdı kÀr-gÀh-ı kevni üstÀõ İrişdi píş-kÀrÀna verestÀõ210 29 İdüp kÀn-ı ezel gevherlerin nebõ Cem’e cemm ü nebíõe irdi hem nebõ 30 Kimi gÀm-nÀk oldı kimisi şÀõ Kimisi muùùarid óÀl ü kimi şÀõõ 31 ÒilÀfetle olup Àdem muãaddar Açıldı kenz-i maòfíye aña dar 32 [49a] CihÀn aña raèiyyet ol cihÀn-dÀr O deyyÀr-ı kerem yÀr ü cihÀn dÀr 33 Aña secde idüp sükkÀn-ı díhÿr Yüzi nÿrından aldı pertevi hÿr211 34 Aña esmÀyı AllÀh itdi ibrÀz MüsemmÀdan açıldı aña çoú rÀz 35 Çalındı ceõbeden çün gÿşına sÀz Úodı zühdi vü itdi èışúı dem-sÀz 210 Píş-kÀrÀn: huddÀm [Müellifin notu] VerestÀz: vaôífe [Müellifin notu] 211 HÀ ve òÀ ile lugatde güneş maènÀsına [Müellifin notu] 170 36 CemÀlin eyledi maèşÿú aña bÀz ŞikÀrın aldı ol demde çü şeh-bÀz 37 Dilinde gevher-i èışúı idüp pÀs212 CilÀ virdi anuñçün ùutmadı pÀs 38 İderdi òalú aña èışú ile pÀ-bÿs Gerek nÀmus-ı ekber ya ki ÚÀbÿs213 39 Çü èışú-ı Óaú’dan oldı aña melbes Didi baña bu teşríf-i ÒudÀ bes 40 Bu èışú ile çün oldı èÀleme baş èUmÿmen ehl-i èÀlem didi şÀbÀş 41 Budur bu nÿr-ı RabbÀní güneş feş214 Bunı kim görmediyse oldı aòfeş215 42 Budur bu sırr-ı RaómÀní-i serpÿş Ki sırra virmede ser cümleden bÿş216 43 [49b] Çün oldı cevher-i èışú ile òÀliã Aña nefs ile şeyùÀn oldı çün lıãã 212 NigÀh-dÀşten [Müellifin notu] 213 İsm-i sulùÀn [Müellifin notu] 214 EdÀt-ı teşbihdür; veş gibi. [Müellifin notu] 215 äaàírü’l-baãar [Müellifin notu] 216 ÇÀpük, FÀrisídür. [Müellifin notu] 171 44 Ki zírÀ cevher olsa zer gibi óÀã Çü düzd olur óavÀle aña eşòÀã 45 Kederden úanàı dil kim ola aòlaã Bu dünyÀda yine olmaz muòallaã 46 Çü óÀdiå oldı Àdemde bu aèrÀø Úamu aèrÀødan ol itdi ièrÀø 47 Olup meydÀn-ı õikr içinde rÀkiø Gözetti merkezí úodı merÀkiø217 48 Aña dív olmadı aãlÀ muúÀyyeø Dü èÀlemde yüzi oldı mübeyyeø 49 Bu èiãmet óalúasına oldı merbÿù Bu maèníden daòi ol oldı maàbÿù 50 Melek zírÀ nedür bilmez meóÀbiù Meger emr ile ola arøa hÀbiù 51 Çekilmişdür kenÀr-ı behre çün şaù Ne bilsün mekre vü ne ola menşaù 52 Ki tabè-ı èÀdemíden oldı maófÿô Aña ne úayd-ı maèúÿl ü ne melfÿô 217 CevÀnib [Müellifin notu] 172 53 èİbÀdet eylese andan alur óaôô218 Úamu iúbÀli içinde bulur óaôô219 54 [50a] Gerekmez aña zecr içün mevÀèiô Ki èÀãíye olur maòãÿã vÀèiô 55 Velí èÀdem olupdur başúa maùbÿè Degildür úaddi gibi óÀli merbÿè 56 Çü vardur anda biñ dürli úavÀùiè Nice olmaya rÀhın dív úÀùiè 57 Ser-i nefse úaçan ura maúÀmiè HevÀsın ola ol êarb ile úÀmiè 58 Ura èışú Àteşinden úÀlbine dÀà Yaúa cismi libÀsın úomaya dÀà220 59 Olur feyø-i ÒudÀ úalbine nÀbià221 Ki bulmaz anı dünyÀda nevÀbià222 60 Ayaàından sülÿkinde gider baà Olur seyrÀn-gÀhı èirfÀndan bÀà 61 Bu nÿr-ı maèrifet çün kim ola ãÀf 218 Nasíb [Müellifin notu] 219 Baòt [Müellifin notu] 220 Leke [Müellifin notu] 221 ÔÀhir ü fÀyıø [Müellifin notu] 222 ŞuarÀ [Müellifin notu] 173 Gider anuñ ile tÀrik-i evãÀf 62 Gelür aòõ-ı èulÿma andan Àãaf Melek tekbír içün baàlar aña ãaf 63 SüleymÀn gibi urur èÀleme keff Olur destinde nefs ü dív çün kef223 64 Ola çün salùanat ile èÀlí mencÿú224 Bula Óaú’dan fütÿó u feyø çoú çoú 65 [50b] İde tesòír-i enfüs ile ÀfÀú SilÀóı ola èilm-i cefr ü evfÀú 66 Ùola úalbi nice dürli óaúÀéiú ÓaúÀéiúde bula nice deúÀéiú 67 Kimesne itmeye óÀlini idrÀk Anı Óaú úılmaya bu òalúa işrÀk 68 ÒazÀéín pür ide kímyÀsı anuñ Güher-engíz ola deryÀsı anuñ 69 Ola resm-i sivÀdan defteri pÀk Ola úayd-ı cihÀndan úÀlbi bí-bÀk 223 Köpük [Müellifin notu] 224 Ser-i èalem [Müellifin notu] 174 70 Anuñla óÀãıl ola cümle ÀmÀl Eger ola emel èilm ü eger mÀl 71 Kim ol úuùb-ı cihÀndur merkeze dÀl Odur bíò ü bün-i Sidre úalan dÀl 72 CihÀn bir cüzè-i õÀtídür odur kül Úamusı òÀrdur gÿyÀ odur gül 73 Odur tedvír-i úÀf-ÀsÀ olan mím Bu Muãóaf’da olan YÀsín ü ÓÀ Mím 74 Ne belki Muãóaf’a oldur Elif LÀm Ki ol mím ile òatm oldı bu İslÀm 75 Ne belki ÕÀt’ı oldı Muãóaf-ı tÀm Velí nice oúuya anı temtÀm 76 [51a] Anı bilmekde olur úadd-i dil nÿn Úaçan bile olur àÀyetde memnÿn 77 ÒudÀ’yı bilmege vardur çü imkÀn Ki oldur ãad nişÀnı ile birkÀn 78 Velí insÀn durur maòfí vü maòzÿn Ne bilsün şÀd olan ne ola maózÿn 79 Odur ãayd-ı ÒudÀ kim oldı Àhÿ 175 ŞikÀr itdi o yÀrı àayrıdan Hÿ 80 Bu sözi eyleme inkÀr yÀ hÿ “Fe inne’l-òalúa fi’l-idrÀki tÀ hÿ” 81 Degildür rütbe-i dÀnişde çün bu Bu maèníden her Àdem alamaz bÿ 82 Şu kim ola óÀúíúat sÀlik-i rÀh İder ser-menzile bu nefsi ikrÀh 83 MaèÀrifden bugün úalmaz piyÀde MaèÀrif225 yolına gider ne yÀde 84 Gel imdi úadrüni imèÀn eyle KemÀl-i Àdemi iõèÀn eyle 85 Yüri der-dest úıl lÿlÿ-yı lÀlÀ Melek sen şÀha ola tÀ ki lÀlÀ 86 SivÀyı nefy ü iåbÀt eyle illÀ Óaúíúatde egerçi yoú durur lÀ 87 [51b] Çü sende úalmaya aàyÀr aãlÀ Olasın yÀr ile vaãlan u faãlÀ 88 ElÀ ey Şeyò İsmÀèíl-i Óaúúí 225 ÁşinÀ [Müellifin notu] 176 Seni Óaúú eyleye feyøüñ eóaúúı 89 SañÀ besdür çü üstÀõuñ duèÀsı DuèÀ-y-ile olur dil müddeèÀsı 90 Çü keşf oldı saña ol müsemmÀ N’ola Àòirde olsa úadrüñ esmÀ226 Ve lehu FÀ i lÀ tün/fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 El-firÀú ey dil cihÀndan el-firÀú İşbu cism ü işbu cÀndan el-firÀú 2 Ne saña mÀl ü ne evlÀd oldı yÀr Eyle irken ín ü Àndan el-firÀú 3 Çün kefendür èÀúıbet pÿşiş saña Zer-muùarraz perniyÀndan el-firÀú 4 Kÿşe-i úabr ola Àòir meskenüñ ÙÀú-ı kisrÀ sÀye-bÀndan el-firÀú 5 Tuème-i kirmÀn ola Àòir tenüñ Bu bere büryÀn-ı òºÀndan227 el-firÀú 6 Cennet-i meévÀyı gözle ÓaúúıyÀ 226 AèlÀ [………………………] [Müellifin notu] 227 Sofra ve nièmet [Müellifin notu] 177 Eyle işbu òÀk-dÀñdan el-firÀú [52a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Çünki òatm oldı bu dünyÀda nefes El-vedÀè ey dostÀnum el-vedÀè Çün şikeste düşdi Àòir bu úafes El-vedÀè ey dostÀnum el-vedÀè 2 Gözlerüm úan yaş ile ùoldı benüm Bir gül gibi düşüp ãoldı tenüm ÒÀr-zÀr-ı úabr oldı meskenüm El-vedÀè ey dostÀnum el-vedÀè 3 Óaúú ile olmaú gerek aóbÀb olan Óaúú ile buldı yine Óaúú’ı bulan äaà esen úalsun bugün bunda úalan El-firÀú ey dostÀnum el- firÀú 4 Çünki didi “ircièí”228 nefse ÒudÀ “Küllü nefsin õÀéiúa”229 oldı edÀ Eyledi Óaúúí Óaúú’a cÀnın fedÀ El-vedÀè ey dostÀnum el-vedÀè [52b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Áòiretde gülmek isterse kişi 228 “Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” Fecr, 89/28. 229 “Her can ölümü tadacaktır.” Ankebût,29/57. 178 Aàlasun dünyÀda dÀéim aàlasun Õikr ü fikr idüp gice gündüz işi CÀnını èışú Àteşiyle ùaàlasun 2 Vaãl ile olmaú dilerse baòtiyÀr ZÀhiri úosun èışúı itsün iòtiyÀr Bí-úarÀr olsun úoyup dÀr u diyÀr äu gibi her yaña aúsun çaàlasun 3 ÓÀãıl olmaz õevk-i óÀl-i etúıyÀ EtúıyÀ-veş ya meger cÀna úıya Ger cemÀlullÀh dilerse ÓaúúıyÀ Çeşm ü cÀnı mÀsivÀdan baàlasun [53a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Maórem-i sırr-ı ÒudÀ olduñsa itme keşf-i rÀz Var rıøÀ-yı Óaú’da ol eyle àaøabdan iótirÀz 2 Ger şühÿduñ var ise óıfô eyle her yüzden edeb TÀ saña bÀb-ı teraúúí gice gündüz ola bÀz 3 Müşkil-i dil sÀlikÀ derd-ÀşinÀ olmaúdadur Yoòsa dermÀna ne minnet olıcaú sÿz u güdÀz 4 èIşú-ı pÀk-i Óaú durur Àyíne-i úalbe cilÀ Rÿ-nümÀ olup óaúíúat mahv olur resm-i mecÀz 179 5 RÀh-ı èilm içre nihÀyet olmadı deryÀ gibi “Rabbi zidní”230 riştesi dÀreynde oldı dırÀz 6 ÓaúúıyÀ esmÀ-i óüsnÀ oldı åÀrí èÀleme Bulmadı aèlÀ vü ednÀdan müsemmÀ imtiyÀz Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Dest-i úudret feyø-i gÿn-À-gÿndan Kevåer ãunar Teşne cÀna Áb-ı ÓayvÀn’dan nice sÀàar ãunar 2 Bülbül-i dil kim ola èışú-ı ÒudÀ’ya ÀşinÀ Her tecellíde aña bir başúa verd-i ter ãunar 3 İrgürür dÀéim meşÀm-ı úalbine bÿy-ı ÒudÀ Her kime sÿz u güdÀz-ı èışú-ı Óaú micmer ãunar 4 Baú cemÀlullÀha bí-perde gözüñ var ise ger Kim ãaña esmÀdan ol Àyíne-i nÿr ãunar 5 Feyø-i Óaúú eksük degildür mescid ü meyòÀnede Her úadeóde teşne-i cÀna şerbet-i sükker ãunar 6 Ger zer-i òÀliã-èÀyar itdüñse úalbi ÓaúúıyÀ Óikmet-i èuômÀ yüzinden saña gevher ãunar [53b] Ve lehu 230 “Rabbim! İlmimi arttır, de.” Tâhâ, 20/114. 180 Me fÀ í ün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Tecellíden nişÀn buldum ulü’l-ebãÀr olan gelsün Ser-À-ser cümle nÿr oldum gözi bídÀr olan gelsün 2 NihÀn iken baña ol hÿ göründi gözüme yÀ hÿ Seçildi her yüz içre o yüze neôôÀr olan gelsün 3 Úamu eşyÀ çü esmÀdur bu esmÀ òod müsemmÀdur CihÀn pes Óaúú’a ímÀdur óaúiúat yÀr olan gelsün 4 Úamu mescidle meyòÀne ùolu anuñla her òÀne GedÀya görünür òÀne bu óüsne zÀr olan gelsün 5 Olalı Óaúú ile devvÀr demümde sırr-ı vaódet var Bu dÀr-ı Óaúú’a Óaúúí-vÀr bugün deyyÀr olan gelsün Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 èIşú ehli olan dillere cÀnÀne ãunarlar Ser-óÿş-ı fenÀ olmaàa peymÀne ãunarlar 2 Yoú kÀm-ı dile òºÀn-ı fenÀ içre çü leõõet èUşşÀú ciger derdi ile úana ãunarlar 3 Manãÿr’ı kelÀm-ı Óaúú ile dÀra çekerler BÀùılları gör kim nice insÀna ãunarlar 4 èÁşıú òaberin almaàa zühhÀd gelürler 181 ŞeyùÀnlara baú cevher-i ímÀna ãunarlar 5 Firèavn’ı bilÀ-ùaşt-ı cihÀn içre úoyup nÀr Mÿsí gibi òalú aòker-i sÿzÀna ãunarlar 6 ErbÀb-ı maèÀrif çıúarup úulzüm-i dilden Óaúúí gibi òalúa nice dür-dÀne ãunarlar [54a] Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 Ey dil bu cihÀn òalúını Àsÿde mi ãanduñ Áteş-i dil olan tenleri sen ãuda mı ãanduñ 2 Áb içre veya Àyinede ãÿret-i èaúsi NÀ-bÿd iken vehme düşüp bÿda mı ãanduñ 3 NÀ-sÀz ise de kÀr eger óikmeti vardur ÜstÀõ-ı ezel ãunèını bí-hÿde mi ãanduñ 4 DÀmen ki yed-i èiãmete merhÿn olupdur Çirk-Àb-ı cerÀéim ile Àlÿde mi ãanduñ 5 Óaúúí kişiye úuvvet-i úudsiyye gerekdür Nírÿ-yı dil-i Rüstem’i bÀzÿda mı ãanduñ Ve lehu Me fÀ í ün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 EmÀn bulmaz şular kim işbu dünyÀda amÀn dirler 182 Ki zírÀ bí-emÀndur Àdem-i Àòir zamÀn dirler 2 MurÀda dest-res bulmaú bu fitne-cÿ-yı èÀlemde Yaúín ehli olanlar cümlesi anı gümÀn dirler 3 RehÀyí yoú bu menzilde anuñ tír-i belÀsından Bilenler bu òamíde-úadd olan çaròı kemÀn dirler 4 Degil cÀy-ı iúÀmet bu ribÀù-ı köhne pül-ÀsÀ Fürÿ-keş eyleyen insÀna anda mihmÀn dirler 5 Ne cÀy-i òande belki óÀl-i Àdem giryedür dÀéim Biri birine bi’n-nisbe velíkin şÀd-mÀn dirler 6 Zemín ehlin ider gendüm gibi elbette Óaúúí un Ki çaròa Às-vÀr olduàı içün ÀsmÀn dirler [54b] قال هللا سبحانه وتعالى "انك ال تسمع الموتى" اعلم ان بعض العلماء اخذ بظاهر هذه االية فذهب الى انه ال ينفع تلقين الموتى النهم ال يسمعون أصال وخطاب من ال يسمع ال يجدر نفعا وخطرببال هذا الفقير هنا شيء لم يسبق اليه وهوان الميت هو من فارق روحه وال شك ان الجسد الخالى عن الروح ليس من شانه السماع وانما السامع هو الروح ولذا ندب السالم في زيارة القبور الن األجساد وان كانت بالية والعظام رميما لكن األرواح ال يطراء عليها الفناء وهي مما يبقى ابدا والجل هذانادى عليه السالم اهل القليب وجعلهم اسمع من االحياء الن االحياء قد يعرض لهم ما يمنعهم من السماع مثل ثقل االذن وحيولة الشيء الكثيف بخالف أرواح األموات فانهم خرجوا عن دائرة التعلق باالجساد فكانوا مجردن عن الموانع قطعا فكانوا اسمع على ان األجساد الميتة أيضا لها حيوة حقانية عند هللا تعالى اذا خلق هللا فيها السماع كانت بتلك الحيوة والخلق كسائر األجساد الحية ومن ال يؤمن بذلك بان كان من اهل الحجاب الكثيف فسينجلى الحال له فليصبر [55a] فظهر ان اسماع الموتى امر ممكن وذلك بخلق هللا تعالى فيهم الحيوة على ان الروح قد يتعلق بالجسد في القبر وقت السئوال تعلقا شبيها بتعلقه في الدنيا وبذلك يكون الميت كالحى الدنيوى واما الحائل هنا وهو التراب فليس بحاجز حصين الن االعتبار بسماع الروح وهو ليس بالة االذن كما في الدنيا فيسمع وان كان بينه وبين الملقن جبال على ان األرواح لها صور جسدانية في البرزخ بحسب اعمالها فلها ادراك حقيقى هناك بسمع برزخي فظهر 183 ان الموتى من السامعين بارواحهم ال باجسادهم ولو كانوا صما لم ينفعهم السالم في الزيارات وقد دل الكشف أيضا على صحة السماع فمن ذهب الى نفى التلقين فقد أخطأ و من ذهب إلى إثباته فقد أصاب والحمد تعالى على اإلصابة بااللهام فانها إصابة ليس فيها خطاء أصال ومن اكثر الكالم في هذا الباب بال فايدة فعليه كالمه نسال هللا العصمة والتوفيق وسلوك طريق التحقيق انه بقبول الدعاء حقيقا. حقي [Allâhu Ta‘âlâ şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın.”231 Bil ki bazı ulema bu ayetin zâhirini almış ve esasen işitmedikleri için mevtaya telkinin faydası olmayacağını düşünmüş, işitmeyene hitabın faydasız olduğunu söylemiştir. Daha önce hiç olmadığı şekilde bu fakirin aklına burada bir şey geldi. Ölünün basitliği ruhunun ayırıcısıdır. Şüphe yok ki ruhtan ayrılan bedende işitme özelliği yoktur. İşiten ruhtur. Bunun için kabir ziyaretlerinde selâm verilir. Her ne kadar cesetler toprağa karışmış, kemikler un ufak olmuş olsa da ruhlara fenâ gelmeyecek, sonsuza kadar kalacaktır. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v) kabir ehline selâm vermiş ve onların dirilerden daha iyi işittiğini vurgulamıştır. Zira dirilerin kulaklarına ağırlık, ölülerin aksine işitme güçlüğü ve yoğun gürültüye maruz kalma gibi bir takım işitmeye engel arazlar ilişebilir. Lakin ruhlar, cesetlere taalluk dairesinden uzaklaşmışlar ve kesinlikle maniâlardan mücerret hale gelmişlerdir. Böylelikle ayrıca dirilerden daha iyi işitir hale gelmişlerdir. Ruhların Allâh katında gerçek manada canlılıkları vardır. Allâh onlarda işitmeyi yaratmıştır. Bu canlılık ve yaratılış sâir diri bedenlerdeki gibi olmuştur. Kim buna inanmazsa yoğun bir şekilde örtülenmiştir. Bu durum ona âşikar olacaktır, sabretsin. Ölüye işittirme meselesinin ortaya çıkması mümkün bir durumdur. Bu Allâh’ın ölülerin ruhlarında canlılığı yaratması ile olur. Ruhun kabirdeki sual esnasında cesetle irtibatı dünyadaki alakasına benzer. Böylece ölü dünyada yaşayan diri gibidir. Buradaki engel ise topraktır. Fakat sağlam bir engel değildir. Ruhun işitmesi dünyada olduğu gibi kulağı ilgilendiren bir durum değildir. Telkin veren ile ruh arasında dağlar olsa bile berzahta amelleri nisbetinde ruhların sûretleri vardır. Ruhların gerçek manada idrâki vardır. Berzaha ait bir işitme vardır. Ölülerin işitmesi olgusu bedenleri ile değil ruhları iledir. İşitemez olsalardı ziyaretlerde selâm vermenin de bir faydası olmazdı. İşitmenin doğruluğuna da böylece delil ortaya çıkmıştır. Kim telkini kabul etmezse hata etmiş, kim de isbatını kabul ederse isabet etmiştir. İlham ile isabet ettiren Allâh’a hamdolsun. Onda asla bir hata yoktur. Kim bu bapta fazla söz söylerse artık faydasızdır. Onun “Allâh’tan ismet, tevfik ve hakiki yolda yürümeyi isteriz” sözünü söylemesi gerekir. Bu, gerçekte duanın kabulü için gereklidir. Hakkî.] [55b] ورد في الحديث "اللّهم ال تكلني إلى نفسي طرفة عين وال أقّل من ذلك" اعلم أنّه عليه الّصلوة والّسالم محفوظ من النّفس و الّشيطان و معصوم من شّرهما. أّما األّول فألّن نفسها نفس كريمة مزّكاة مطمئنّة راضية مرضيّة فال اتّـهم بشيء من المعاصي لكن لمــّا كان في قّوتـها ذلك قال ال تكلني إلى نفسي أي بإظهار ما دُّس فيها وهو وإن كان ممكنا عقال لكنّه ممتنع عادة ألّن الفاني ال يردّ إلى أوصافه فيعود اإلضافة إلى األّمة كما في قوله "ليغفر لك هللا ما تقدّم من ذنبك وما تأّخر" أي ال تكل أّمتي إلى أنفسهم بل احفظهم و 231 Neml, 27/80. 184 أنفسهم عن غوائل القهر و الهّم. و إنّما قيّد بالّطرفة و بما هو أقّل منها ألّن الخذالن آنّي و العياذ با تعالى و إنّما هللا تعالى يمسك عباده بيد لطفه و فضله و أّما الثّاني فألّن كّل شخص و إن كان له قرين من الجّن فقرينه عليه الّسالم قد أسلم إسالما حقيقيّا فهو ال يأمره إّال بالخير فقوله أعوذ با من الّشيطان الّرجيم راجع إلى الّشيطان المضّل بالنّسبة إلى األّمة و قد صّح أنها أّمة من أوالد أوالد إبليس قد أسلم فإسالم الّشياطين في حدّ اإلمكان كإسالم النّفس و في المقام تفصيل ليس هنا موقع. حقّي [Hadiste şöyle vârid olmuştur: “Allâh’ım, göz açıncaya kadar hatta bundan daha az bir süre beni nefsimle baş başa bırakma.”232 Bil ki Peygamber (a.s.) nefisten, şeytandan ve bu ikisinin şerrinden korunmuştur. Birincisi onun nefsi şerefli, temiz, mutmain, râziye, marziyye bir nefistir. Herhangi bir günahı işlemekle itham edilemez. Fakat peygamberimizin nefsinde bilkuvve bu özellik olduğu için o “Allâhım beni nefsimle baş başa bırakma.” demiştir. Nefsi içinde bulunanları izhar etmek, aklen mümkün olsa da adeten imkânsızdır. Çünkü fâni olan kendi vasıflarına dönmez, sonra ümmetine döner. Allâh kelamında olduğu gibi “Allâh senin geçmiş gelecek günahlarını affetmek için…”233 Yani ümmetimi nefisleriyle baş başa bırakma, onları ve nefislerini kahır ve keder gâilesinden koru. Göz açıp kapayıncaya kadar ya da daha azı ile sınırlandırmıştır. Zira hayal kırıklığı anidir. Allâhu Ta‘âlâ’ya sığınmakla Allâh kullarını lütfu ve fazlı eliyle tutar. İkincisi ise şudur: Her şahsın cinlerden bir takip edeni vardır. Peygamberimizin takip eden cini ise hakiki manada Müslüman olmuştur. Ona ancak hayrı tavsiye eder. “Eûzübillâhimineşşeytânirracîm” sözü ümmete nispetle sapkın şeytana râcidir. Fakat iblisin çocuklarının çocuklarından bir topluluğun Müslüman olduğu doğrudur. Şeytanların Müslüman olması insanların Müslüman olması gibi mümkün olan bir şeydir. Bu makamda tafsilatlı bilgi gelecektir. Fakat yeri burası değildir. Hakkî.] [56a] ورد في الخبر القدسيّ ”لوالك لوالك لما خلقت األفالك“ مضمونه متّفق عليه عند األكابر و قد جرحه بعض الفقهاء لما أنه بظاهره يستلزم القذع في شأن األنبياء العظام عليهم السالم و يقتضي تحقيرا لهم و هو من الجهل العظيم بالمقام ألن الخطاب في لوالك للنبـي عليه السالم صراحة و عبارة و لغيره من الكامل السعداء ضمنا و إشارة كما في سائر الخطابات اإللهية فيندرج فيه كل نبي و ولي وارث إلى يوم القيام فكأنه قال لوالك يا محمد و لوال من يليك من األنبياء و من يراك من األولياء لما خلقت األفالك فإن المقصود األصلي من التجلي اإللهي إنما هو ظهور الكمال اإللهي و ليس مظاهره الكاملة إال من ذكر بخالف ما عدا هم و إنما دخلوا في الخطاب ألنهم كلهم من أهل الصف األول في الحقيقة و إن جميع األنبياء واألولياء شعبة من شعب عليه السالم و نور من أنواره و سر من أسراره فهم متصلون به في التعظيم و إن كان عليه السالم أعظم منهم من حيث جمعيّته التامة في نشأته فهم منه بمنزلة الجزئي 232 İbn-i Ebî Şeybe, a.g.e., C.6, s. 20. 233 Feth, 48/2 185 من الكلي أو الجزء من الكل و ال ريب إن للجزء شرفا من حيث إنه جزء للكل الشريف فمن تفطن لهاذا سلم من الجرح و كان من أهل القبول. حقي [Kutsî haberde, “Sen olmasaydın bu âlemleri yaratmazdım.”234 diye vârid olmuştur. Kibâr ulemaya göre bu haber müttefakunaleyh bir hadistir. Bazı ulema hadisin zâhirinden yola çıkarak diğer peygamberlerin makamını küçülttüğü gerekçesiyle bu hadisi cerh etmişlerdir. Bu ulemayı büyük cehaleti sebebiyle küçümsemek icap eder. Çünkü “sen olmasaydın” hitabı diğer ilâhî hitaplarda olduğu gibi zımnen ve işareten hem Peygamber Efendimiz için hem de diğer insan-ı kâmiller için bir hitaptır, bir ifadedir. Bu hitap bütün peygamberleri ve Allâh dostlarını ve kıyamete kadar gelecek vârisleri içine almaktadır. Bu, şu demektir: Ey Muhammed, sen olmasaydın ve senden sonra gelecek peygamberler ve evliyadan seni görecek kullar olmasaydı âlemleri yaratmazdım. Burada ilâhî tecellîden asıl maksat ilâhî kemâlin zuhûrudur. Bahsi geçen sınıftakiler bu hitâba dâhildir. Çünkü onların hepsi gerçekte birinci sınıftan kimselerdir. Peygamberlerin ve evliyanın tümü -selâm üzerlerine olsun- tek şubedendir ve onun nurundan bir nur, onun sırrından bir sırdır ve ta’zimde onunla birdir. Bu cihetle Peygamber Efendimiz onların en büyüğü kabul edildiğinde, neşetinde tam bir vahdet açısından bakıldığında da “Küllden cüz’ çıkar, cüz’den de küll’” düsturunca onlar da ondan kabul edilir. Şüphesiz bu açıdan cüz’ün bir şerefi vardır. Zira o, küllün bir cüz’üdür. Kim bunu kavrarsa cerhden kurtulmuş olur ve kabul ehlinden olur. Hakkî.] [56b] ÒUDÁY Aãlında òod-Àyendedür; “kendi gelici” maènÀsına. äoñra vÀcib li-õÀtihí’ye èalem oldı. Ve ãÀóib-i muùlaú AllÀhü TaèÀlÀ olmaàla “ãÀóib” maènÀsına daòi ıùlÀú olunup ãoñra bu maènÀdan münseliò olup iøÀfetle òudÀ-yı mÀl ve “òudÀvend-i mÀl” didiler. Pes, òudÀvend daòi “ãÀóib” maènÀsınadur. VelÀkin Àòirine muttaãıl olan “vend” lafôı “işde zaómet çekmek” maènÀsına olmaàla bi-ùaríúi’t-tecríd yalıñız “iş” maènÀsına meéòÿõ olup òudÀvend “iş ãÀóibi” üzerine ıùlÀú olundı. Ve gÀh olur ki muùlaúÀ “iş” maènÀsından daòi tecríd olunup “òudÀvendigÀr” dirler; “iş ãÀóibi” maènÀsına. Pes, lafô-ı “gÀr” kÀf-ı èarabí ile olmış olur. Ve caéizdür ki kÀf-ı èacemí ile olup mübalaàa maènÀsını ifÀde içün müştaúÀt ve baèøı esmÀ evÀòirine lÀóiú olan edevÀtdan ola. “Güneh-kÀr” lafôı daòi böyledür. Ve zimÀm-ı umÿr-i èaôíme mülÿk ve ekÀbir elinde olmaàın muóterem kimesnelere òudÀvendigÀr dirler. Ve gÀh olur ki bi-ùaríúi’t-taòfíf 234 Aclûnî, a.g.e, s.192. 186 òudÀvende òºÀnd ve òudÀvendigÀra òºÀndigÀr dirler. Ve lisÀn-ı Türkíde taóríf idüp “òün-kÀr” didükleri budur. Yaèní [57a] òÿnkÀruñ aãlı òºÀndigÀr ve òºÀndigÀruñ daòi aãlı òudÀvendigÀrdur. ŞÀhÀn-ı èAcem’den selÀtin-i èOåmÀniyye’ye ilçilerle vÀrid olan nÀmelerde bi-ùaríúi’t- taèôím ve’t-taòfíf òºÀndigÀr yazarlar. Ve bu taòfíf şÀyièdür. Nitekim dostgÀn ve dostgÀníden “tÀ”yı óaõf idüp dosgÀn ve dosgÀní dirler. Ve “òudÀygÀn” lafôı ki “ulu ve ãÀóib-i devlet” maènÀsına istièmÀl olunur.235 ÔÀhir olan budur ki “gÀn” kÀf-ı èarabí iledür; “maèdin” maènÀsına. Ve zer ü sím ve cevÀhir-i nefíse maèÀdenden óÀãıl olup sebeb-i devlet-i kÀmile ve àınÀ-yı tÀm olmaàla ãÀóib-i devletlere òudÀygÀn dirler. Nitekim şuèarÀ ve bülegÀ úasÀyid ve emåÀlinde òitÀbÀù-ı mülÿk ve ekÀbirde istièmÀl iderler. MevlÀnÀ CelÀle’d-dín’e “òºÀndigÀr” laúabı pederi sulùÀnü’l-èulemÀdan ve MevlÀnÀ teşrífi şeyò-i kebír Sadre’d-dín’den úalmışdur -ÚaddesallÀhü esrÀrahüm-. Nitekim meşÀyıò-ı èAcem’den ÒºÀce Muóammed’e “pÀrsÀ” dimek òºÀcegÀn-ı Naúşibendiyye’den BaóÀe’d-dín’den ãÀdır olup teberrüken ol lafô ile müştehir olmışdur -úaddesallÀhü sırrahümÀ-. HaõÀ fe innehü taóúíúun lem esbaúa ileyh Óarrahü’l-faúír Óaúúí [57b] ÙARÍÚAT-I ÜVEYSİYYE ÒºÀce Muhammed PÀrsÀ’dan menúÿldür ki zamÀn-ı Óaøret-i MÿsÀ’da - èaleyhi’s-selÀm- Berò-i Esved nÀm bir bende-i siyÀh-çerde var idi ki dergÀh-ı vÀlÀ-yı KibriyÀ’da-celle şÀnühü- derece-i maóbÿbiyyete úadem baãmış idi. Ve bu ümmet-i meróÿme miyÀnında Üveysü’l-Úarení nice ise Bení İsrÀéíl arasında daòi Berò-i Esved ol mesÀbede idi. Ve küberÀ-i müteúaddimínden bir cemÀèat ki bí-vÀãıùa-i zebÀn umÿr-ı óaúíúati biribirlerinden mücÀlese ile aòõ iderlerdi; İşrÀúiyyÿn gibi. Anlara “BüròiyÀn” dirler. Nitekim ôuhÿr-ı dín-i Muhammedí’den ãoñra- èaleyhi’s- 235 Ve cÀéizdür ki kÀf-i èAcemí ile olup aãlı ÒudÀyiyÀn ola ki ÓudÀya mensÿb dimekdür ve nisbetde elif ve nÿn ziyÀdelüği şÀèyídür. Taóúíúi aşaàada gird-gÀnda gelür. [Müellifin notu] 187 selÀm- vaãf-ı meõkÿr üzere olanlara “ÜveysiyÀn” ıùlÀú iderler. KeõÀ fi’r-reşahÀti bi’l- èibÀreti’l-FÀrisiyyete. VelÀkin bu taúrírde fi’l-cümle naôar vardur. ZírÀ Üveysí fi’l-óaúíúa odur ki mücÀlese ve ãoóbet yüzinden aòõ itmeye ve aòõ-ı cismÀní olmaduàı gibi rÿóÀní daòi [58a] olmaya; yüz elli seneden ãoñra rÿóÀniyyet-i ÓallÀc-ı Manãÿr Şeyò èAttÀr’a- úaddesallÀhü sırrahümÀ- tecellí itdügi gibi. Pes, ãoóbet eger cismÀniyye ve eger rÿóÀniyyedür; bu iki ùaríúuñ biriyle óÀãıl olan maènÀya ve ãÀóibine Üveysí dimezler. Belki AllÀhü TaèÀlÀ’dan aòõ ve terbiyesi bilÀ-vÀsıùa olana dirler. RasÿlüllÀh -sallallÀhü èaleyhi ve sellem- Óaøretleri’nüñ aòõı bilÀ-vÀsıùadur; egerçi Cibríl vÀsıùa-ı ãÿriyyedür. Anuñçün buyurur: “Küntü yetímen fi’ã- ãiàar ve àaríben fi’l-kiber.”236 MurÀd, ãoóbetden muùlaúÀ cüdÀ olduúların beyÀn ider. Nitekim kimseden taèallüm-i èilm ve telemmüz-i òaù itmedükleri manãÿãdur. Pes, bu maènÀda Üveysü’l-Úarení anlara tÀèbidür. ZírÀ sülÿklerinde kimseye aãlÀ intisÀbları yoúdur. Ve Üveys’den müteéaòòir olanlar daòi Üveys’e mülóiú oldılar. VelÀkin mülóiú olanlar daòi iki úısımdur. Bir úısmı budur ki aãlÀ dÀòil-i ãoóbet olmamışlardur. Ve bir úısmı daòi gerçi ôÀhirde dÀòil-i ãoóbet olmışlar fe-emmÀ aòõ u fetó ve perverişleri min èindillÀh bilÀ-vÀãıùa olmışdur. ZírÀ ãoóbet muùlaúÀ muútezÀ-yı fetó degildür ve bunlar ziyÀde maófÿzlar ve küberÀ-i erbÀb-ı istièdÀddan feyø-i küllí ile maóôÿôlardur. ÓÀúúí. [58b] SER-Á-PÁ Aãlı ser ü pÀdur ki vÀv elife úalb olunup ser-À-pÀ dirler; “baş daòi ayaú” maènÀsına. “Kem-À-bíş” daòi böyledür ki aãlında kem ü bíşdür; “eksük daòi artuú” dimekdür. Ser-À-ser, feyø-À-feyø ve keş-À-keş ve çek-À-çÀk ve naôÀéiri daòi meõkÿrlara úıyÀã oluna. VelÀkin ser-À-pÀ ve emåÀlinde teàayür iòtilÀf-ı lafôdan ve ser-À-ser ve emåÀlinde vÀv-ı èÀùıfeden ve tenkír-i maènevídendür. ZírÀ ser ü ser ki FÀrisídür; èArabíde cism ü cism gibidür ki iki cism biri birine muàÀyir ve muòtelif olduàı gibi ser 236 “Küçükken yetimdim, büyüyünce de garip.” sözü hadis kaynaklarında bulunamamıştır. 188 ü ser daòi böyledür. ZírÀ ser ki “baş” ve “uç”dur; her biri başúadur. Ve bu maúÿle èaùıf ve tenkírden tekåír daòi meéòÿõdur. MeåelÀ feyø-À-feyø, pür-feyø dimekdür ki feyøüñ keåretinden èibÀretdür. Fe-emmÀ ser-be-ser ve yek-be-yek ve kişver-be-kişver ve ten-be-ten ve der-be- der ve emåÀli böyle degildür. İbn-i KemÀl ki ser-be-sere “baş başa” ve der-be-dere “úapu úapuya” maènÀların virüp mÀèadÀyı daòi anlara úıyÀãında úuãÿr itmişdür. ZírÀ bu maèní “bÀ”nuñ muúÀbele maènÀsına aòõ olunduàına göredür. Nitekim èArab bu maènÀyı ifÀdede “dÀrí tenôuru [59a] ilÀ dÀrihi” dir. Yaèní benüm òÀnem anuñ òÀnesi úarşusında ve aña muúÀbil ve muóÀõídür. VelÀkin terÀkíb-i meõkÿrede olan “bÀ”lar “intihÀ” maènÀsın daòi ifÀde ider. Belki bu maèní aôhardur. Pes, ser-be-ser “ez ser-tÀ- be-ser” dimekdür ki èArabíde ióÀùa içün olan küll ifrÀdı gibidür. Ve yek-be-yek “birdenbire dek” dimekdür ki èadedüñ cümlesini ióÀùa içün vaøè olunmışdur. ZírÀ aósÀbuñ ibtidÀsı bir ve intihÀsı daòi birdür. Ve kişver-be-kişver “cümle kişverler” ve ten-be-ten “mecmÿè-ı tenler” ve der-be-der “umÿmen úapular” dimekdür. Faúír olan kimseye der-be-der didükleri faúír ve iótiyÀcı sebebiyle bi-ùaríúi’s-süéÀl maóallenüñ veya şehrüñ cemíè-i ebvÀbını devr itdüginden ötüridür. Yaèní úapudan úapuya gezer ve cerr-i menfaèat ider ve híçbir úapu úomaz. Pes, bu èumÿm ya óaúíúí ya iddièÀéídür ki iddièÀéí daòi óaúíúí óükmindedür. äoñra faúír ve müflise der-be-der dirler; gerek süéÀl ùaríúıyla devr-i ebvÀb eylesün ve gerek eylemesün. ZírÀ bu maúÿle maèní-i óaúíúíden münseliò olmış elfÀô bisyÀrdur. Ve bu taóúíú ki õikr olundı; bu faúírüñ müfredÀtındandur. Nitekim tetebbuè ehline pÿşíde degildür. Óaúúí. [59b] KENÍZEK Keníz cÀriyedür; Àòirinde olan kÀf-ı èarabí taãàír içündür. Pes, kenízek “cÀriyecik” dimekdür. äoñra maènÀ-yı taãàírden münseliò olup muùlaúÀ “cÀriye” maènÀsında müstaèmel oldı. LisÀn-ı Farisíde kÀf-ı taãàír úÀf-ı èArabí olduàı úavÀèidü’l- Fürs’de ve emåÀlinde muãarraódur. 189 İbn-i KemÀl àalaù idüp ãaàır úÀf dimişdür. Ve bunda àalaù iki vecihledür: Biri úÀf-ı èArabínüñ àayr ile iåbÀt ve ıãlÀó itdügidür ve bir daòi ãaàır kÀf didügidür. ZirÀ ãaàır úÀf lisÀn-ı Farisíde olmaz; belki Türkíde olur. LisÀn-ı Farisíde olana kÀf-ı èAcemí dirler. MeåelÀ baña ve saña ve aña ve emåÀlinde olan kÀflara ãaàır úÀf ıùlÀú olunur. Ve seg ve beg237 ve emåÀlinde olan úaflara kÀf-ı èAcemí dirler. ÚÀf-ı èArabí bu ikisinüñ àayrı olandur. Pes, bÀ-i èArabí ile èArabíde “kem-i ceziyye” maènÀsın ifÀde ider ki tekåír içündür. ZiyÀde keåret murÀd olunsa Àòirine elif-i mübÀlaàa ilóÀú olunup besÀ dirler; “ziyÀde çoú” maènÀsına. Ve gÀh olur ki elifi “yÀ”ya úalb idüp [60a] besí daòi dirler. Pes, besÀ ve besí bir maènÀya maómÿldür. Nitekim gÿyÀ ve gÿyí dirler. ÚavÀèidü’l- Fürsde úavÀèid-i Ùÿsí’den aòõ idüp besÀ taúlíl ve besí tekåír içündür dimişdür. VelÀkin bu beyÀnda úuãÿr vardur. Belki maènÀ-yı meõkÿr òuãÿã-ı mÀdde óasebiyledür. LisÀn-ı èArabíde “rubemÀ” gibi ki bÀèøı mevÀøıèda bi-óasebi’l-maúÀm tekåíre maómÿldür. MeåelÀ “besÀ merd-i kerím rÀ mülÀúÀt kerdem” terkíbinde muãarraó olan besÀ bi- óasebi’l-úaríne “endek” maènÀsına maómÿldür. Úaríneden murÀd lafø-ı kerímdür. ZírÀ kerem dünyÀda kem-yÀbdur. BinÀen èalÀ hÀõÀ merd-i keríme mülÀúÀt úıllet üzerine vÀúiè olur. Pes, bundan her mevøièda besÀ laføı taúlíle maómÿl olmaú lÀzım gelmez. Ve keõÀlik maúÀm-ı tekåírde “besí merdümÀn Àmedend” dirler; besí laføını “bisyÀr” maènÀsına óaml iderler. ZírÀ merdüm-i kerím gibi degildür. Belki keåret ve vefreti vardur. Pes, bir maóalle çoú merdümler úudÿm itmek ve bir merdüm nice merdümlere mülÀúí olmaú baèíd degildür. Pes, bu taúrírden bes ve besÀ ve besí kelimelerinüñ aãılları ve ferèleri maèlÿm oldı. Faèlíke bi-ùaríúi’l-cühÿr fÀne fí àÀyeti’ô-ôuóÿr. Óaúúí. [60b] TAÒT ÓÀ-ı muèceme ile serír-i sulùanda aèlÀm-ı àÀlibeden olmışdur. Taèríb idüp “serír- i meyyit”e daòi taòt dirler. ÓÀ-ı müómele ile taãóíó idenler òatÀ itdiler. Taòta ki òaåebe-i 237 Emir maènÀsına òÀl degil [Müellifin notu] 190 èarıøa-i menòÿtadur; Àòirinde óÀ-ı nisbet taòt-ı sulùÀna nisbeti olduàıçündür ki nisbet-i maèkÿsedendür. ZírÀ ôÀhir olan bu idi ki taòta “hÀ” ile serír-i sulùÀn olup taòt aàac ola. Nitekim èaúlı èuúÀldandur dirler. Maèa-haõÀ èuúÀl èaúıldan olmaú daòi vecihdür. Faèrif. Ve “taòt-gÀh” daòi taòt gibidür. VelÀkin taòt-gÀhda kinÀye ùaríúı vardur. ZírÀ “gÀh” kÀf-ı èAcemí ile burada ôarf-ı mekÀndur. Pes, taòt-gÀh “taòt yeri” dimekdür. Taòt yerinden murÀd taòtuñ kendidür. Maóalli õikr idüp anuñla óÀlle intiúÀl iderler. Nitekim òÀnedÀn dirler; aãlında “òÀne yeri”dür. RièÀyeten li’l-edeb òÀne ehli õikr olunmayup maóalleri olan òÀne ile anlara intiúÀl olunur. èArab “óarem” didügi daòi böyledür. Ve “CenÀb-ı şerífe ve meclis-i laùífe selÀmlar olunur.”didükleri ve emåÀlinde daòi kinÀye ùaríúıyladur. CenÀb ve meclisüñ ãÀóibi bi-ùaríúi’t-taèôím lisÀndan ùayy olunup aña taèallukúı olan cenÀb ve meclis ve emåÀli ile iktifÀ olunur. İbn-i KemÀl bu taúrírden àÀfil olup “Taòt-gÀh taòt üzerinde pÀdişÀhlaruñ oturacaú yerine dirler.” dimişdür. Taóúíúı güõer idendür. Óaúúí. [61a] KİRDİGÁR KirdigÀr AllÀhü TaèÀlÀ’dur. Kirdüñ kÀfı aãlda meftÿódur. “Kerd” eyledi ve işledi dimekdür. äoñra “iş” maènÀsına vaøè olunup fetóa kesreye tebdíl olundı. äoñra mübÀlaàa içün Àòirine kÀf-ı èAcemí ile “gÀr” laføı ilóÀú olunup kird-gÀr dinildi; “ziyÀde işçi ve işleyici” maènÀsına ki èArab “faèèÀl” dir. Sÿdí-i pür-ziyÀn Kütüb-i Saèdí üzerine şeró diyü taórír itdügi mesÀvíde kird-gÀrı kÀfuñ fetóasıyla taãóíó idüp anı taóúíúden èadd itmişdür. Bilmemişdür ki vaøè-ı terkíbÀtda ve nisbetde bu maúÿle taàayyürÀt cÀrí olagelmişdür ki umÿr-ı vÀcibe gibidür. Ve “kirdÀr” daòi kÀf-ı èArabínüñ kesresiyledür; èÀdet olup işlenen işe ve ãanèata dirler. Ve úÀf-ı èAcemí ile ile olmaú daòi vecihdür. ZírÀ iş “gird” götüricidür; yaèní cemè. ZírÀ “gird” kÀf-ı èAcemínüñ kesresiyle aãlda degirmidür ve degirmilige cemèiyyet lÀzım olmaàla “gird”i cemèiyyetde istièmÀl itdiler ve ãanèat cemè-i mÀla sebeb olmaàla “kirdÀr” dinildi. 191 Nitekim dest-gÀh didiler ki aãlda “tezgÀh” didükleridür. VelÀkin tezgÀhda iş işlemek úudret ve miknet bÀèiå olmaàla dest-gÀhı ol maènÀda istièmÀl eylediler. èArab “menÀl” dir. HÀzÀ fe innehü min letÀéifi’l-istiòrÀcÀt vallÀhü vÀhibü’l-èaùiyyÀt. Óaúúí. [61b] GİRD-BÁD KÀf-ı èAcemínüñ kesresiyle “úaãıràa” didükleridür ki èArab “ièãÀr” dir; kesr ile. VelÀkin baèøı naômlarda fetóa ile daòi vÀrid olmışdur. Pes, kesr ile olursa “degirmi” maènÀsınadur. Zíra úaãıràa ãÿretde degirmidür ki ol vech ile havÀya peyveste olur. Ve fetóa ile olursa “toz” maènÀsına olur; àubÀr gibi. Zíra úaãıràa yel ile tozdan èibÀretdür; bu ãÿretde “gird”le “bÀd”uñ miyÀnında vÀv-ı èÀtıfe taúdír olunur. Egerçi fetóa ile vÀrid olan mevÀúıènda aãlına kimse taèarruø itmemişdür; vÀúièü’l-óÀl õikr olunandur. “Gerdÿn” “gerdínden”dendür; “dönmek” maènÀsına. Gerdiş gibi ki “döniş” dimekdür. Pes, feleke gerdÿn didükleri döndüginden ötüridür. Nitekim úañlı èarabaya daòi gerdÿn dirler. Ve cÀéizdür ki feleke gerdÿn dimek degirmi olduàından ötüri ola. Pes, gerd aãlında girddür; kesr ile. äoñra èilmiyyetde kesre fetóaya tebdíl ve taàyír olunmışdur; kird-gÀrda èaksi olduàı gibi. İbn-i KemÀl’üñ bu maúÀmda daòi DaúÀéiú’da muòtell ve müşevveş taúríri vardur. Ve gerdÿn Àòirinde vÀv nisbet ve nÿn teèkíd-i nisbet içündür; naôÀéirinde olduàı gibi. Pes, vÀv daòi yÀ gibi nisbet içündür. Anuñçün èizzetlü ve mürÿéetlü veèizzetli ve mürÿéetli diyü yazarlar. Ve gÀh olur ki miyÀnlarında farú olur. MeåelÀ Hindÿ dirler, vÀvla. Ol kimseye ki HindistÀn’da mÀder-zÀd olup orada neşv [62a] ü nemÀ bulmış ola238; gerekse Hind’den èAcem’e veya Rÿm’a veya àayrı iúlíme hicret itmiş olsun. Ve Hindí dirler aña ki HindistÀn’dan àayrı yerde mÀder-zÀd olup Hind’de úarÀr eyleye. Nitekim keåret-i mücÀveretle Mekkí ve Medení ve ŞÀmí ve Mıãrí ve BaàdÀdí dirler. Maèa-haõÀ bu bilÀdda mÀder-zÀd degildür. 238 Bundan masúaù-ı reési Hind olana Hindí dimek lÀzım gelmez. Belki hem o maúÿleler hem Hindí hem de Hindÿdur. Faèrif. 192 “GirdigÀn” iki kÀfuñ bile èAcemiyyetleri ile “cevz” didükleridür. ZírÀ gird ki kesr-i kÀf-ı èAcemi ile degirmidür. Cevzüñ degirmiye nisbeti vardur; degirmi olduàıçün. Pes, aãlı gird-yÀndur ki “yÀ” kÀfa tebdíl olunmışdur. “BÀzÀr-gÀn”da olduàı gibi ki bunuñ daòi aãlı bÀzÀr-yÀndur. Ve elif ve nÿn nisbetde ziyÀde olunan edevÀtdandur. “ÒºÀce-gÀn” ve “ferişte-gÀn” ve emåÀlinde böyle degildür. Belki bunlarda olan kÀflar òºÀce ve ferişte Àòirinde olan hÀ-ı resmíden bedeldür. Anuñçün hÀ-ı resmí ile kÀf-ı resmde cemè itmek òaùÀdur. ZírÀ bedel ve mübdelün minh bir mevøiède müctemiè olmaú lÀzım gelür. Ve Àòirlerinde olan elif ve nÿn edÀt-ı cemèdür ki cism-i nÀmíde müstaèmeldür. İnsÀn ve óayvÀn ve nebÀt gibi cemÀdda elif ile “hÀ” getürürler; åeng-hÀ ve òÀr-hÀ gibi. VelÀkin bu edÀt-ı nÀmíde daòi müstaèmeldür; gül-hÀ ve esb-hÀ ve leşker-hÀ didükleri gibi. Meger kim øarÿret-i úaviyye olup biri birinüñ maúÀmında istièmÀl olunalar; èArabíde olduàı gibi. Meåela cemè-i keåreti cemè-i úılletde ve bi’l- èaúis istièmÀl iderler. FÀrisínüñ daòi èArabíye fi’l-cümle muvÀfaúatı vardur. Egerçi mÀ bihi’l-imtiyÀz daòi bisyÀrdur. Óaúúí. [62b] KERZMÁN “ÁsmÀn” ve baèøılar úatında “èarş-ı èaôím”dür. Aãlında kerzemÀndur ki “kerze” Vesíleti’l-MaúÀãıt’da muãarraó olduàı üzere “ulu” ve “úuvvetlü” maènÀsınadur. Burada murÀd maènÀ-yı evveldür. Zíra èarşu’llÀh kemÀl-i èaôíminden èaôím ile vaãf olunup èarş-ı èazím dinilür. “MÀn” beñzeyicidür. äoñra kerzenüñ Àòirinden èinde’t-terkíb hÀ-ı resmí haõf olunup kerzmÀn dinildi. MaènÀsı “uluya ve èaôíme beñzeyici” dimekdür. èAzíme müşÀbih olan ise èaôím cinsinde dÀòil olmaàla iètibÀr-ı laùif idüp èaôím olana, “èaôíme müşÀbih” diyü taèbír olundı. Pes, maúãÿd fi’l-óaúíúÀ ÀsmÀn-ı èaôím ve èarş-ı èaôímdür. Ve lisÀn-ı Farisíde bunuñ nazÀéiri çoúdur. MeåelÀ “şÀd-mÀn” dirler; “şÀd olan” maènÀsına. Maèa-haõÀ vaøè-ı terkíbinüñ müéeddÀsı “şÀda beñzeyici”dür. Ve “òÀn-mÀn” dirler; yürüklerüñ úah evine, eve müşÀbih olduàıçün. Ve “Türk-mÀn” dirler; Türk’e beñzedügiçün. Ve mücessem kimseye “diz-mÀn” dirler. ZírÀ diz ki “kalèa”dur; 193 cesÀmetde aña beñzer. Ve çaròa “Às-mÀn” dirler. ZírÀ Às ki “degirmen”dür; aña beñzer. Ve èalÀ hÀõÀ… Óaúúí. [63a] ÒÁN-VÁDE Úadímí òÀne-dÀn ki ulı aãldan ola. Aãlı òÀn-nevÀdedür ki taòfífen bi-ùaríki’t- teròím nÿn ulı haõf olunmışdur. ÒÀn “reéis” ve “ulu sulùÀn”, nevÀde fetóa ile “oàul oàlanları” ve “úız oàlanları”dur. Pes, òÀn-vÀde òÀn-zÀde ve òÀn õürriyyeti ki aãldan kişizÀdedür. Ve bu terúíbde iètibÀr-ı Àòir daòi vardur ki laùífdür. Ol iètibÀr budur ki òÀn- vÀde aãlında òÀn-bÀddur ki “bÀd” siàÀ-ı duèÀdur. Ve èinde’t-terkíb Àòirine hÀ-ı taòãíã ilhÀú olunmışdur ve bÀ ile vÀv arasında mübÀdele vardur; fÀ arasında olduàı gibi. ZírÀ cümlesi şefevídür. Nitekim zebÀn ve zefÀn dirler. Ve “dest-vÀne” dirler eldivene ki aãlında dest-bÀnedür; “bÀn” “òÀfıô” maènÀsına. Nitekim baà bekçisine bÀà-bÀn dirler. äoñra “bÀ”yı vÀva úalb idüp eldivene dest-vÀne dirler; desti òıfô itdügiçün. Ve “yüksük” didükleri nesne ki òayyÀùlar istiémÀl iderler aña “engüşt-vÀne” dirler. Anuñ daòi aãlı engüşt-bÀnedür. Ve sÀéirler daòi buña úıyÀs oluna. Óaúúí. [63b] SER-Òߪ Aãlında òÿş serdür ki ãıfat-ı müşebbehedür; èArabide óasenü’l-vech gibi. äonra lafø-ı ser taúdím olunup terkíb-i mezcí úılındı. MaènÀsı “başı òÿş kimse” dimekdür. Ser- sÀm ve èinÀn-keşide ve emåÀli daòi bu üslÿb üzerinedür ki aãlında sÀm-ı ser ve keşíde-i èinÀndur. Fe-emmÀ sebük-bÀr ve lÀàar-miyÀn ve kemÀn-ebrÿ ve ník-òÿ ve òÿş-meniş ve ní-gÿ-kÀr ve güneh-kÀr ve emåÀli aãlları üzere ãıfÀt-ı müşebbehedür ki cüz-i åÀní cüz-i evvele fÀèildür. Ve mecmÿèı ya bir mübtedÀ-i maózÿfe-i cüzdür; “fülan-kes sebük- bÀrest” gibi. Nitekim “Zeydüén-óÀsenü’l-vech” dirler veya òod bir maózÿfe-i ãıfatdur; “merd-i sebük-bÀr” gibi. 194 Bu maènÀdan àÀfil olup İbn-i KemÀl DaúÀéiú’da ve LÀmièí Şerh-i DíbÀce-i GülistÀn’da ve Sÿdí-i pür-ziyÀn Şurÿó-ı Kütüb-i Saèdí’de mesÀví söylemişler ve òalù-ı kelÀm yazmışlardur. Kem terkü’l-evveli li’l-Àòir. Ve cümle-i mesÀvíden biri daòi budur ki “Be-nÀm-ı òudÀ-vend-i cÀn-Àferinde mevãÿf ãıfatına muøÀfdur.” dirler. Ve úavÀèidden tehí olduklarından iftirÀé ile esÀs-ı terkíbi hedm iderler. ZírÀ terkíb-i meõkÿr aãlında “Be-nÀm-ı òudÀ-vend ki cÀn- Àferinest”dür. [64a] Yaèní ki laføı rÀbıùasıyla cÀn-Àferin òudÀ-vende ãıfaùdur. Ve rÀbıtanuñ óaõfı şÀyièdür. Nitekim “merd-i cömerd” dirler. Aãlında merd ki cömerdest dimekdür. Ve NÿşirvÀn-ı èÁdil daòi aãlda NÿşirvÀn ki èÀdilestdür. Ve ol ki úavÀèidü’l- Fürs’de terkíb-i NÿşirvÀn-ı èÁdil’de iøÀfet tecvíz olunmışdur; òabùdur. ZírÀ muøÀf olsa “òÀtemün fiøøatin” gibi olur ki èÀmmuñ òÀããa iøÀfetidür. NÿşirvÀn-ı èÁdil ise maèküsdür. Yaèní èÀmm olan èÀdildür; NÿşirvÀn’ı degil. ZírÀ NÿşirvÀn èalem-i maòãÿãdur ki ekÀsireden kisrÀ-i evvelüñ nÀmıdur; meger NÿşirvÀn kisrÀ ile müéevvel ola. èArabíde “li külli Firèavn’in Mÿsí” müéevvel olduàı gibi bu ãuretde “òÀtemün fiøøatin” gibi olur. ZírÀ kisrÀ laføı èÀdile ve àayr-ı èÀdile şÀmildür; lafø-ı òÀtem fiøøadan ve àÀyr-ı fiøøadan müfrÀà ve maãnÿè olana èÀmm olduàı gibi. Ve bu maúÿle leùÀéif-i iètibÀrÀtdan õÀhil olanlaruñ kelÀmları óadd-i belÀàatden òÀric ve ãühan-ı cüzÀf ü lÀfíleri merdÿddur. ZírÀ kendilerinüñ ol iètibÀra tafaùùunları yoúdur. SÀ meóahümü’llÀhü TaèÀlÀ. Óaúúí. [64b] GEBR Ü TERSÁ Gebr Àteş-perestde şÀyièdür ki èArab “mecÿs” dir. Nitekim GülistÀn’da gelür. Mıãraè: “Eger ãad-sÀl gebr Àteş-fürÿzed.” Ve tersÀ kÀfir-i NaãrÀní’ye ıùlÀú olunur. Nitekim BostÀn’da gelür. Beyt: “ÒudÀ-rÀ ki mÀnend ü enbÀz ü cüft. Ne-dÀred şinídí ki tersÀ çi güft.” Pes, GülistÀn’da “Gebr ü tersÀ vaôífe-òordÀrí” mıãraèında olan gebr ü tersÀ ile murÀd ehl-i kitÀb ve ehl-i kitÀbuñ àÀyrıdur ki cümlesi kÀfirlerdür. Nitekim mıãraè: “Tÿ ki bÀ-düşmenÀn naôar-dÀrí” mıãrÀèında düşmenÀn lafôı añÀ úarínedür. Pes, İbn-i KemÀl DaúÀéiú’da gebr kÀfirüñ müşrikine ve tersÀ muvaóóidine dirler diyüp ãoñra 195 evÀéil-i GülistÀn’da “Ey kerímí ki… ilh” şièr ile istidlÀli laàv-ı maóødur. ZírÀ kelÀm-ı Saèdí’de tersÀ muvaóóid degildür, belki kÀfir-i NaãrÀní’dür. Nitekim mürÿr eyledi. [VERD] Fetóa ile lisÀn-ı èÁrabíde her şecerüñ çiçegine ıùlÀk olunup àalebe-i iãtièmÀl ile “havcem” yaèní “úızıl gül” üzerine ıùlÀk olunduàı gibi lisÀn-ı FÀrisíde daòi “gül” her çiçege ıùlÀú olunurken àalebe-i ístièmÀl ile úızıl güle èalem oldı. Taòãíã murÀd olsa [65a] verd-i ebyÀø ve verd-i aãfer didükleri gibi. Bunda daòi gül-i zanbaú ve gül-i bÀdÀm dirler; ôanbaú ve bÀdÀm çiçeklerine. Ve gül-i şeft-Àlÿ dirler; şeft-Àlÿ çiçegine. [MİHMÁN] “Mih” uludur muúÀbili kihdür ki kíçídür. “MÀn”da iki iètibÀr vardur: Evvelkisi budur ki “mÀn” beñzeyicidür; “mÀnden”den veyaòÿd hilÀf-ı úıyÀã üzere “mÀnisten”den. Nitekim şÀd-mÀn ve emåÀli daòi böyledür. Úonuú müsteóiúú-ı taèôím olup úonduàı yirde vÀcibü’r-reèÀya olmaàla uluya beñzemegin ulu cinsinde idòÀl olunup mihmÀn dinildi. “YÀ” ile miyhmÀn dimek daòi cÀéizdür. Ve ikincisi budur ki “mÀn” ev barú mÀènÀsına gelür. Nitekim NièmetullÀh’da muãarraódur. Úonuú seyyidü’l-menzil olmaàla mihmÀn dinildi. Nitekim bÀøı eşèÀr-ı Arabíde gelür: “MÀ semmeti’l- èAcemièl- mihmÀne mihmÀna. İllÀ li iclÀli zayf kÀne men kÀnÀ. FÀ lemihü ekberhüm ve’l-mÀnü menzilhüm. Ve’z-zayfu seyyidühüm maélezemi’l-mÀnÀ.” Pes, şÀèir-i èArabí kelÀmı iètibÀr-ı èAcem üzerine taãarruf idüp mih ü mÀnı beyÀn eyledi. Nitekim lafô-ı şehinşÀh Farisí iken AèşÀ naômında ıùlÀú-ı èAcem üzerine gelür. Mıãraè: “Ve kisrÀ şehenşÀhi ellezí sÀra õikruh.” İbn-i KemÀl, DaúÀéiú’da bu daúíúadan õÀòil olup şÀèir-i mezbÿruñ “mÀn”ı menzil maènÀsına aòõını taóùıéesinde òatÀ itmişdür. Óaúúí. [65b] MUÓÁL Maèlÿm ola ki muóÀl üç vecih üzerinedür: 196 Evvelkisi muóÀl-i èaúlídür ki aña mümteniè li-zÀtihi dirler; ièdÀm-ı úadím gibi. Bu maúÿle muóÀlüñ vuúÿèı cÀéiz olmaduàı gibi anuñla teklíf daòi bi’l-ittifÀú cÀéiz degildür. İkincisi muóÀl-i èÀdídür; aèmÀnuñ Muãóaf’a naôarı gibi. Bu maúÿle muóÀle teklíf taèalluú itmek bi’l-ittifÀk cÀéizdür. ZírÀ AllÀh TaèÀlÀ çeşm-i nÀ-bínÀya rüéyet òalú itmek cÀéizdür. Nitekim úudrete nisbetle gÿşda, naôar ve baãarda istimÀè muóÀl degildür. Üçüncisi muóÀl-i èÀrıøídür; ímÀn-ı Ebí Cehl gibi. ZírÀ èadem-i ímÀnına iòbÀr-ı Óaúú taèalluú itmekle ímÀnı muóÀldur; yoòsa fí nefsi’l-emr degil. Nitekim ÚuréÀn’da gelür: “Ve mÀ òalaútü’l-cinne ve’l-inse illÀ li yaèbudÿn.”239 Maúãÿd èibÀdete istièdÀd üzerine maòlÿú olduàın beyÀndur. Bu maèní ise fi’l-cümle èadem-i èibÀdeti münÀfí degildür. Nitekim “Küllü mevlÿdün yÿledü èale’l-fıùrati”240 daòi böyle degildür ki ímÀna istièdÀd-ı fıùrí olduàın beyÀndur. İstièdÀd-ı fıùríden ise òÀricde bi’l-fièil ímÀn lÀzım gelmez. Ve illÀ cümle nÀs èÀbid ve müémin olurlarsa ve bu maúÿle muóÀle teklíf-i ilÀhí taèalluúı muòtelifün fíhdür ki EşÀèire tecvíz ve Muètezile menè itdiler. Ve muóÀl-i maúdÿr degildür. Yaèní taót-ı úudretden òÀricdür ve illÀ mümteniè mümkine münúÀlib olmaú lÀzım gelür. Ve bundan úÀdire göre noúãÀn lÀzım gelmez. Belki noúãÀñ muóÀldedür ki taèalluú-ı úudrete ãÀlió degildür. Pes, fi’l-óaúíúa bize göre muóÀl olan, bÀèøı umÿr-ı Óaúú’a göre muóÀl degildür. Ve Óaú TaèÀla [66a] muóÀli òalú itmege úÀdir degildür dimek Óaú TaèÀlÀ üzerine taúyíd ile hükümdür. Senüñ òayÀlüñ maòlÿú iken muóÀli mülÀhaôaya úÀdirdür. Anuñçün dirler ki òayÀlden evsaè nesne yoúdur. Pes, señ kendi nefsüñde òayÀlüñ muóÀl üzerine úudretini müşÀhede ider iken Óaúú’a göre úudreti nice selb idersin. Şu úadar var ki muóale úudret taèalluú itmez diyesin. Pes, AllÀh TaèÀlÀ kendi gibi yaèní miålini òalú itmege úÀdir midür diyü süéÀl itmek òaùÀ bÀbındandur. Ve keõÀlik AllÀh TaèÀlÀ ehl-i cennetüñ èaded-i enfÀsını bilür mi dimek gerekdür. Ve bi’l-farø süéÀl vÀrid olsa cevÀbında dimek gerekdür ki AllÀh TaèÀlÀ bilür 239 “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zâriyât, 51/56. 240 “Her doğan İslâm fıtratı üzerine doğar. Daha sonra ebeveyni onu Yahûdî, Hristiyan veya Mecûsî yapar.” Buhârî, Cenâiz, y.y., Dâru Tavkı’n-necat, 1422, s. 91. 197 ki ehl-i cennetüñ enfÀsına èaded ve nióayet yoúdur. Ve bundan mÀèadÀ erbÀb-ı óaúíúat yanında daòi taóúíú vardur. VelÀkin güncÀyiş-i èuúÿl-i øaèífeden bírÿñ olmaàla ùayy olundı. Ve ol ki Şeró-i RamaøÀní’de gelür: “İnnallÀhe TaèÀlÀ leyse bi-kÀdirin èale’l- mümteniè.” Ve yine èUrfí eşèÀrında gelür:”ÕÀt-ı tÿ úÀdirest bi-ícÀd-ı her muóÀl. İllÀ be- Àferiden çün tÿ yegÀne.” Bu ikisi daòi terk-i edeb úabílindendür. El-óÀãıl AllÀh TaèÀlÀ vÀcibü’l-vücÿddur ki aña èadem ùÀrí olmaz. Ve miåli olmaú daòi mümtenièdür. Ve mümtenièe úudret taèalluú itmez. Pes, mümtenièü’l- vücÿdda ebedí ôuóÿr maèdÿmdur; mümtenièÀt didükleri gibi. Ve mümkinü’l-vücÿduñ vücÿdına ve èademine úudret taèalluú ider. Nitekim “Yuóyí ve Yümít” aña nÀôırdur. Ve maèdüm fí nefsi’l-emrde olan vücÿd-i èayní, vücÿd li-õÀtihi degildür. Feéfhem cidden. Óaúúí. [66b] KERÁMET Maèlÿm ola ki evliyÀya göre kerÀmet -úaddesallÀhü esrÀrahüm- enbiyÀya göre - èaleyhimü’s-selÀm- muècize gibidür. ZírÀ ikisi daòi teşríf bÀbından òÀriú-ı èÀdedür. Pes, muècizeyi inkÀr iden kerÀmeti bi-ùaríúi’l-evlÀ inkÀr ider. Ve kerÀmeti inkÀr iden daòi muècizeyi inkÀra mübÀderet itmiş olur. Ve bu maúÿle münkirüñ õÀtı ÀåÀr-ı óaúíúatden òÀlí olup bi’l-külliye ifsÀdı istièdÀd idüp nÀ-úÀbil úalmışdur. Anuñçün erbÀb-ı inkÀrdan derece-i velÀyete úadem baãmış kimse yoúdur. Ve baãmaàa istièdÀdı olsa ber-her-óÀl inúÀrdan rücÿè itmelüdür. Baèøı fuúahÀdan maókídür ki bir kimse İbrÀhim Bin Edhem’üñ-úaddise sırruh- terviye güni Baãra’da ve ol günde bi-èaynihí Mekke-i Mükerreme’de müşÀhede olunmışdur diyü iètiúad ve tecvíz eylese kÀfir olur dirler. Bu maúÿle kelÀm-ı fÀóişüñ úaéili olan faúíh ve àayrıya küfrden òavf vardur. Ve fuúahÀda olan taèaããubı beyÀna óÀcet yoúdur. Egerçi baèøı muóaddiåín daòi sÿ-i iètiúÀdda anlara munøam ve mülteóiú olmışlardur. Şu úadar vardur ki muóaddiåín fuúahÀdan efêaldür. ZírÀ óaml-i óadíå ile teblíg-i risÀlet sırrı üzerine cÀrí olup ãÀóib-i silsile olmışlardur. Egerçi silsileleri ôevÀhir- i aókÀma göre dür. Pes, silsile-i maèneviyye ki [67a] erbÀb-ı irşÀd arasında cÀrídür; aña úıyÀã oluna. 198 Ve õikr olunan kelÀm-ı fÀsidüñ bir naôíri budur ki bir kimse, ben Óaú TaèÀlÀ’yı menÀmda gördüm dise, ol kimse èÀbidü’l-veåenden şerrdür dirler. Ve anuñ óÀlini bu vech-i şeníè ile taúbíó iderler. Maèa-haõÀ rüéyet-i Óaú fi’l-menÀm nice ãÀdÀt-ı ümmetden vÀúièolmış ve aòbÀr-ı cevÀzı tevÀtür mertebesin bulmışdur. Pes, meséele-i ulÀda teravóun ve telaùùuf nedür, bilmeyen meséele-i aòírede daòi sırr-ı tecellí ve temeååüli bilmez. Maèa-haõÀ yevm-i Óaşr’de rüéyete müteèalliú olan óadíå-i teóavvül meşhÿrdur. “Ve raeytü Rabbí fí ãÿreti şÀbbü emred”241 daòi isnÀd-ı ãaóíó ile müåbetdür. Pes, “emred” èibÀretünde fi’l-óaúíúa AllÀh TaèÀlÀ’nuñ tecerrüd-i õÀtına işÀret vardur ki ol tecerrüd óasebiyle kimse anuñ künhüni idrÀk idemez. VelÀkin ãıfÀt-ı õÀtiyyesi melÀbisi ile telebbüs idicek müdrek ve meréiyy olması bí-iştibÀhdur. Cihet-i õÀta göre “mÀ èarafnÀke óaúúa maèrifetik” vÀrid oldı. Ve cihet-i ãıfÀta göre “fe aóbebtü’l-òalúa li- uèrife” buyuruldı. Bundandur ki tefsír idüp dirler: “MÀ èarafnÀke óaúúa maèrifetik” ey bi-hasebik. VelÀkin “èarafnÀke óaúúa mÀèrifetik” ey bi-óasebnÀ. Ve illÀ li-kÀne’l-òalúu ve’l-ícÀdü èabeåen TaèÀlallÀhü èan õÀlike èulüvven kebírÀ.” Óaúúí. [67b] RÜéYET Şeró-i KirmÀní’de gelür ki rüéyet mesÀéil-i muòtelefün fíhÀdandur ki øarÿriyyÀt- ı dínden degildür. Pes, aña ímÀn vÀcib olmaz; intehí bi’t-tercümeti. YÀ óasraten èale’l-KirmÀní bu úadar idrÀkle bu maúÀmda muóÀl-endiş oldı. Ve dÀéire-i ehl-i sünnetde iken ehl-i iètizÀl óaddine úurb-ı duòÿl buldı. Muòtelefün fióÀ olduàı ehl-i iètizÀle nisbet iledür. Yoòsa cemÀhír-i ehl-i sünnet óuãÿs-ı mezbÿrda şaúú-ı èasÀ itmemişler ve ùaríú-ı muvÀfakata gitmişlerdür. Biz ki ãÿfiyyedeniz; mezhebimiz aña ímÀn ve belki vücÿb-ı ímÀndur. Zíra rü’yet-i cemÀlden eşhÀ ve ahlÀ nesne yoúdur. Şöyle ki naèím-i cinÀn aña bi’n-nisbe fi’l-cümle meõÀú ve ùaraf-ı lisÀnla cüzèí õevÀúdur. Zíra rüéyet maèrifetden etemm ve èayn èilmden ekmeldür. Ve rüéyet didükleri yalıñız luùf ve óuøÿr bÀbından degildür. Belki anda çeşm-i sırr ve díéde-i ser ile idrÀk-ı óaúíúí 241 “Rabbimi genç bir delikanlı sûretinde gördüm.” Ahmed bin Hüseyin el-Beyhâkî, El-Esmâ ve’s-Sıfât, C. II., Cidde, Mektebetü’s- Sevâdî, 1993, s. 363. 199 vardur ki óalÀvetde fÀéiúdur. Anuñçün óadíåde gelür: “ Ve eséelüke leõõete’n-naôari ilÀ vechike’l-úerími ebeden dÀéimen sermedÀ.”242 Bir nesne ki meséÿl-i ekmelü’l-òalú ve maùlÿb-ı etemmü’l-istièdÀd ola ve andan leõõet ile taèbír eyleye. Pes, ol ne maúÿle maúãÿd ve ne vech ile óalÀvet olmaú gerekdür tafaùùun oluna. Ve bÀb-ı rüéyetde olan tafãíl tefsírimüz Rÿóü’l-BeyÀn’dadur. Óaúúí. [68a] MÜTEVÁTİR, MEŞHßR, ÒABER-İ VÁÓİD Maèlÿm ola ki Faòr-i èÁlem sallallÀhü èaleyhi ve sellemden menúÿl olan aòbÀr üç mertebedür. Evvelkisi òaberi mütevÀtirdür ki münkiri kÀfir olur. İkincisi òaber-i meşhÿrdur ki münkiri taêlíl olunur. Üçüncisi òaber-i vÀhiddür ki münkiri kÀfir ve muêallel olmaz. Belki terk-i úabÿl ile Àåim ü mücrím olur. Ve bir òaber-i vÀhidüñ óükmi eger efèÀl-i dünyÀya taèalluú iderse anuñla óükm itmek gerekdür. Ve eger umÿr-ı èuòreviyyeye müteèalliú ise èale’t-taèyín anı èaúídesinde úalmamaú gerekdür. Belki dimek gerekdür ki eger bu òaber fí-nefsi’l-emr bize vÀãıl olduàı gibi RasÿlullÀh’dan-èaleyhi’s-selÀm- åÀbit ise ben aña ve sÀéir åÀbit olanlaruñ cümlesine, maèlÿm ve àayr-ı maèlÿma ímÀn getürdüm. ZírÀ aèúÀéidden olan maúùÿèun bih gerekdür. MeåelÀ naúl bÀbından ise tevÀtür ile åÀbit ola. Ve eger èaúl bÀbından ise delíl-i èaúlí ile åÀbit ola. Şu úadar var ki delíl-i èaúlíyi naãã-ı ãÀrió-i mütevÀtir úadó itmeye. Ve ikisinüñ miyÀnını cemè itmek daòi mümkin olmaya. Ve illÀ naããa iètiúÀd idüp delíl-i èaúlíyi terk itmek gerekdür. Anuñçün ekåer fuúahÀ ve müctehidín reéyden ve reéy ile úıyÀsdan iótirÀz itdiler. Nitekim bidèat sünende iótiyÀù üzerine muèayyen olsa müstaósen ve illÀ úabíódür. Yaèní sünen-i åÀbiteye müãÀdeme iden bidèat-i meõmÿmedür ki èamelinden iótirÀz lÀzımdur. Óaúúí. 242 Bkz. Nesâî, a.g.e.,s. 54. 200 [68b] HÁÕİHÍ MİèRÁCİYYETÜN Lİ’L-èABDİ’L-FAÚÍRİ’Ş-ŞEYÒ İSMÁèÍL ÓAÚÚÍ243 ŞerrefehüllÀhü ÙaèÀlÀ bi-beríúi’t-tecellí ve mezídü’t-teraúúí. Ve fíhÀ mine’l- muóassinÀti ãanèatü’l-iltizÀmi ve’t-tecnís ve’t-teúúÀrubi ceèalehÀllÀhü TaèÀlÀ mirúaten- li’l-vuãÿli ilÀ cenÀbihi’r-rÀfíèi bi-óurmeti óabíbihi’ş-şefíèi. BismillÀhirraómÀnirraóím FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Gel berÿ ey bülbül-i bÀà-ı ãafÀ NÀle-perdÀz-ı gülisùÀn-ı vefÀ 2 Úumrı-i hÿ óÿ-zen-i serv-i senÀ Tÿtí-i gÿyende-i medó ü senÀ 3 ÙÀéir-i úudsí-i sidre-ÀşiyÀn Murà-ı òoş-òºÀn-ı çemenzÀr-ı beyÀn 4 Olmış iken sÀkin-i ãaón-ı úıdem Eyledüñ bu èÀleme vaôé-ı úadem 5 Hemçü ùÀvÿs eyleyüp cevlÀngiri Ravøa-i lÀhÿta dön şimden geri 6 Var ise cÀn u dilüñde nÿr u fer èÁlem-i bÀlÀya úıl èazm-i sefer 243 Mi’râciye metni; BYEBEK Genel No.124’te kayıtlı, İrfan Poyraz’ın yayımladığı diğer müellif nüshası (İsmâil Hakkı Bursevî, Mi’râciye, haz. İrfan Poyraz, Sır Yay.,İstanbul, 2007.) ile kıyaslanmış, birkaç kelimeden ibaret olan nüsha farkları dipnotta verilmiştir. 201 7 Nerd-bÀnı èışúdur bu merãaduñ ÓÀl-i dildür naúdi işbu maúãaduñ 8 CÀn kim hem-rÀh-ı èışú-ı yÀr ola èÁúıbet ser-menzile seyyÀr ola 9 Bu sebebdendür ki ÒallÀú-ı cihÀn Çün naôar úıldı úulÿba der-nihÀn 10 [69a] Gördi úalb-i Aómed’i aèşaú idi Òançer-i èışú ile ãan münşaúú idi 11 Hem mizÀcı aèdel idi cümleden GÿyíyÀ rÿó-ı mücessemdi beden 12 Sırr-ı “mÀ õÀàa’l-baãar”dı244 òatvesi Lerze-ãÀz-ı èÀlem idi saùvesi 13 èIşú-ı èÀşıú çün bula dilde kemÀl Eyleye mÀèşuú aña èarø-ı cemÀl 14 èIşú içinde çünki fÀyıú oldı ol DÀévet-i MiérÀc’a lÀyıú oldı ol 15 TÀ göre “ÀyÀt-ı kübrÀ”yı245 úamu TÀ bile esrÀr-ı Óaúú’ı mÿ-be-mÿ 244 “Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.” Necm, 53/17. 245 “Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.” Necm, 53/18. 202 16 TÀ ire nÿr-ı cemÀlinden eåer Ola rüéyetle münevver çeşm-i ser 17 İrdi müjde bir gice nÀgÀhdan Geldi Cibríl-i emín dergÀhdan 18 Ol gice Úadr idi maèlÿmü’l-òaber Òalú u Óaú yanında àÀyet muèteber 19 Gicede daèvetde óikmet bu idi Kim meşÀm-ı òalúa şeb bí-bÿ idi 20 Genc-veş óıfô eyler idi YÀr anı Görmeye tÀ díde-i aàyÀr anı 21 Bir de budur şebde var sırr-ı fenÀ Eyledi aña anuñçün iètinÀ 22 Úıldı daèvet şeb içinde Óaøret’i TÀ fenÀda göre óasret óasreti 23 Ger dir iseñ Óaúú içün keyfe erÀh Bil ki aña yoú fenÀdan àayrı rÀh 24 Var idi yanınca cennetden BurÀú Kim baãardı ayaàın àÀyet ırÀú 25 [69b] Bir adım idi aña medd-i baãar 203 Gerçi cismi idi àÀyet muòtaãar 26 Eylemiş idi anı Rabb’i èaliyy Hikmeti birle merÀkibden èaliyy 27 Òalú u emri müştemildi òilúati İki cinse Àyine idi úatı 28 Çün süvÀr oldı BurÀú’a MuãùafÀ Mescid-i AúãÀ’ya geldi bÀ-ãafÀ 29 Mekke’den irdi aña bí-úafile Úıldı anda iki rekèat nÀfile 30 Emir úıldı ol CenÀb-ı KibriyÀ TÀ úudÿm itdi gürÿh-ı enbiyÀ 31 äÿret-i cisme girüp ervÀó o dem Urdılar ol şÀóa taèôím ile dem 32 İtdiler ol úıble-gÀha iútidÀ Bildiler oldur cihÀnda muútedÀ 33 Oldılar çün ol ser ile rÿ-be-rÿ Eylediler aña dilden ser-fürÿ 34 Ruòlarında göricek nÿr-ı ÒudÀ AllÀh AllÀh oldı anlardan ãadÀ 204 35 Ger dilerseñ bulasın Óaúú’dan ãılÀt Rÿó-ı pÀk-i MuãùafÀ’ya vir ãalÀt *** 36 Andan idüp äaòratullÀh’a èurÿc Ol maóalden eyledi èazm-i burÿc 37 Merkezi çün kim úodı ol píş-i ãaf Hicr ile òÀk aàladı bitti leãaf 38 Ne hevÀ seddoldı aña ne eåír Cümle olmışdı aña zírÀ esir 39 [70a] Bir hümÀ idi felekde õü’l-èalÀ Oldı evc içre hevÀgír-i èulÀ 40 Úıldı çün çarò-ı nüòusùíni óarím Oldı ceddi Ádem’e øayf-ı kerím 41 Úurãasın mÀh itdi anda çün hilÀl Feyø-i nÿr-ı Óaúú aña oldı óalÀl 42 Rÿó idi Ádem taóayyüzden beri Ders-i tecríd idi dÀéim eõberi 43 Lík oldı ãÿret-i tende èıyÀn Áyine içre yüze baú bil beyÀn 205 44 Didiler óikmet ne ola kim anı Çarò-ı evvelde úodı ÓÀkim anı 45 Virdiler aña iki dürlü cevÀb Kim olupdur her biri èayn-ı ãavÀb 46 Biri budur berzÀòídür ol semÀ Nÿr u nÀra müstevÀdur dÀéimÀ 47 Bu sebebden èazm iderken ol Raãÿl Nefsini anda úodı úable’l-vuãÿl 48 Nefs zírÀ berzaò-ı esmÀ durur BerzÀòı iden güzer esmÀ durur 49 Anuñçün nesline idüp nigÀh Geh gülerdi Ádem vü aàlardı gÀh 50 Çün bu mavùından ide rÿó irtióÀl Ol maúÀma iricek baú n’ola óÀl 51 Ádem-i kÀmil ola fevúa’l-úamer Úala nÀúıã taót bulmaya memerr 52 Úoma yÀ Rabbi bu berzÀòda bizi èArşa irgür pÀy-ı rÿó-ı gürbüzi 53 Ádem’i pes itdügi ol çarò ãad 206 İtmek içün idi evladın raãad 54 [70b] Bir de budur iki vechüñ ey şeríf Levó-i cÀn içre yazup olàıl èaríf 55 Ol semÀnuñ kevkebidür çün úamer Kim olupdur sürèat-i seyri semer 56 Sürèatinde aña beñzer devr-i úalb Fikr-i gÿn-À-gÿn iledür ùavr-ı úalb 57 Pes münÀsibdür ki rÿó-ı Àdemí Ol semÀyı mesken ide her demi 58 Bu úıyÀs üzre uçup hem çün melek Seyrine yek pÀye oldı nüh felek 59 Şems anuñ nÿrından aldı nÿrını Yaúdı anÿñla cihÀn tennÿrını 60 Her felek devr itdi ol cÀn üstine Nitekim cÀn dürr ü mercÀn üstine 61 Müjde-i iúbÀl irişdi her yaña MeróabÀ didi úamu ervÀó aña 62 ÒºÀce-i kevneyn idi çün kim o gül Didiler tedríse geldi èaúl-ı kül 207 63 èAúl-ı evveldür budur Ümmü’l-KitÀb Bundadur levó u úalem idüñ şitÀb 64 Bu durur èilm-i ledünníden òabír Kim kelÀmına UùÀred’dür dibír 65 Gevherine baór-i mescÿr oldı denk Kavs-i eflÀú atdı ãaydına òadenk 66 Müşterí’dür aña her Zühre-cebín Kim anuñ alnındadur nÿr-ı mübín 67 Her felekte gördi bisyÀr Àyeti Bulmadı bir yerde seyri àÀyeti 68 Úulle-i díhÿr olupdı merãadı Úubbe-i nÿr idi belki maúãadı 69 [71a] KÀéinÀtı eyleseñ ÀmÀc-gÀh Tír-i èazmi aña itmezdi nigÀh 70 Seyr-i VÀcib idi aèlÀ himmeti Künhüni bilmezdi anuñ ümmeti 71 Nice bilsüñ kim idüp Óaú tesliye Aña bi’õ-õat eylemişdür taãliye 208 72 Ger dilerseñ olasın ehl-i ãalÀt246 Vir Muóammed MuãùafÀ’ya ãad ãalÀt *** 73 İrdi andan Beyt-i Maèmÿr’a Rasÿl Úıldı miórÀbında Óaúú’içün müåÿl 74 Olmış idi cümleden muòtÀr-ı Óaú Anuñçün oldı miórÀba eóaú 75 Kılduàı anda ãalÀt-ı vitr idi Kim teveccühden murÀdı vitr idi247 76 İútidÀ itdi aña ãaff-ı melek Bildi faølın cümle-i ehli felek 77 Úutb-ı devr-i kÀéinÀt idi Nebí Aña daéir úıldı Óaú her cÀnibi 78 İşbu beyti kim şeref õÀtındadur Didiler Úaébe muóÀõÀtındadur 79 Oldı cÀyı ÀsmÀn-ı heftümín æabitü’l-bünyÀndur anda hemín 80 İntiúÀl itmez o semt-i Úaébe’den Kim semÀ degil felekdür devr iden 246 Rahmet [Müellifin notu] 247 AllÀhü TaèÀlÀ [Müellifin notu] 209 81 Çün irişdi ol maúÀma MuãùafÀ ÔÀhir oldı çeşmine ehl-i ãafÀ 82 Gördi kim òilèatları çün berk-i bíd Yüzleri gibi olupdur heb sipíd 83 [71b] ÔÀhir ü bÀtın olup àarú-Àb-ı nÿr Yüzlerinden şems-i èÀlem utanur 84 Bu sebebden rÿz-ı cumèa aú libas Müsteóabdur müémine bí-iltibas 85 Gördi hem ol òalúı ÒallÀk’a delíl Kim oturmış anda İbrÀhim Òalíl 86 Çevresi cevlÀngeh-i eùfÀldür Her biri bir ùıfl-ı ník ü fÀldür 87 Didi kimler ola ÀyÀ bu kirÀm Kim bu óurrem cÀda eylerler óırÀm 88 Yüzleri gül tenleridür yÀsemen Sebz-serler çün bahÀr içre çemen 89 Virdi CebrÀéil cevÀb-ı müsteùÀb Kim bulardur fevt olan úable’l-òiùÀb 210 90 Olmadın cÀrí bu dünyÀda úalem Diktiler ãaórÀ-yı èuúbÀya èalem 91 Eyleyüp Óaúú anlara luùf u kerem Oldılar ceddüñ yanında muóterem 92 Fıùrat-ı aãliyyenüñ óükmi budur Bu durur aúvÀl içinde hem-çü dürr 93 Òaør’dan menúÿl olan úatl-i àulÀm248 Óüccet-i rÿşendür aña ve’s-selÀm 94 Geçdi çarò-ı ãÀbièi çün ol şefíè Gördi kürsíler ùurur àÀyet refíè 95 İns ü cinden üzerinde var ãuver GÿyíyÀ olmış revÀndan behre-ver 96 Her birine bir melek idüp naôar Elde bir perde ùutar mensÿc-ı zer 97 Her úaçan bulsa taàayyür ol cesed Eyler ol perde ile anı setr ü sedd 98 [72a] TÀ ki kimse itmeye işrÀf aña Baúmaya ervÀódan eşrÀf aña 248 “Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü.” Kehf, 18/74. 211 99 Çün bula ke’l-evvel anda óüsn ü Àn Refè idüp ol perdeyi andan ol an 100 Dir eyÀ sulùÀn-ı aèlÀ-yı şehÀn Dir eyÀ sübóÀn-ı MevlÀ-yı cihÀn 101 Dem-be-dem eylersin iôhÀr-ı cemíl Ger úabíó ola çekersin çeşme míl 102 Óüsn-i òulúı senden ögrensün kirÀm Kim odur ehl-i dile òayrü’l-merÀm 103 Bu sebebden didi eşrÀf-ı ricÀl Kim ki viriser mesÀvíye mecÀl 104 İtmeyüp iòvÀn óaúúında òıfô-ı àayb èÁdeti olsa dem-À-dem keşf-i èayb 105 Almaz ol òulú-ı ÒudÀ’dan şemme bÿ Müddeèídür aña fetó olmaz úapu 106 Sí-ãad aòlÀú-ı ÒudÀ vardur velí Aèôamıdur óÿ-yı nígÿ ey velí 107 Ger dilerseñ her dü èÀlemde selÀm Rÿó-ı pÀk-i Aómed’e vir ãad selÀm *** 108 Andan itdi Sidre’ye èazm-i rehi 212 Cebreéíl olmışdı yanında rehi249 109 Çün aña vÀãıl olup úıldı nigÀh Gördi anda var bir özge cilve-gÀh 110 İricek aña BurÀú-ı zeyn-zín NÀzil oldı nÀz ile bil ol güzín 111 Oldılar ol şÀh içün gülbang-zen Nitekim sulùÀna olmışdur mezen250 112 [72b] Didiler Sidre olupdur müntehÀ YÀèni aèmÀl anda bulur intihÀ 113 MüntehÀ Óaú’dur óaúíúatde velí Sidre’dür ol müntehÀnuñ evveli 114 Çoúdur ikisi miyÀnında sider Her èamel iòlÀsına göre gider251 115 Kimi èarş’a kimi Levó’e èazm ider Kimine olur úalemde fetó-i der 116 Kiminüñ bilmez yerin illÀ ilÀh Õí-èamel ki irgüre Óaúú’a külÀh 249 Úul ve òÀdim [Müellifin notu] 250 èÁdet, èArabídür. [Müellifin notu] 251 “Güzel sözler ancak ona yükselir. Sâlih ameli de güzel sözler yükseltir.” Fâtır, 35/10. 213 117 Bu meger kibrít-i aómerdür çü zer Eylemişdür maèdiniyyÀtı güzer 118 Bu meger kÀmillerüñ girdÀrıdur Anlaruñ girdÀr-ı cevher-dÀrıdur 119 Gel berÿ ol ník-nÀma iresin Cümleden Rabbü’l-enÀma iresin 120 Sidre saña olmasun híç sedd-i reh MüntehÀ AllÀó’a vaãla úıl şereh 121 İşbu Sidre’dür ki Rabb-i “kün fekÀn”252 Eyledi Cebreéil’e anı mekÀn 122 Sidre ãÿretdür dimÀà-ı Àdemí Cebreéíl’dür anuñ èaúl-ı òoş-demi 123 Çün dimÀà-ı Àdem ola muètedil Feyø alur nÿrından anuñ cÀn u dil 124 Kim ki görse Cebreéíl’i der-menÀm èAúlını görmiş olur ey ník-nÀm 125 Kim görünmez enbiyÀdan àayrıya Pes miåÀl ola görünen àayrıya 252 “Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye ancak ‘Ol!’ demektir. O da hemen oluverir.” Yâsîn, 36/82. 214 126 Didiler bu Sidre óaúúında beyÀn Kim anı òalú itdi MevlÀ der-miyÀn 127 [73a] èIrúı der Siccín-i çün çÀh-ı sücÿn Ferèi èilliyyíne baòş eyler şücÿn 128 èIrúıdur zaúúum u zehr-i kÀfirÀn Ferèi mívedÀr-ı müémindür her Àn 129 Bergi anuñ óulleler eyler niåÀr Hem şièÀr-ı müémin olur hem diåÀr 130 Anuñ içün eyleyüp tenõíl edÀ “LÀ yecÿèu” didi “lÀ yaèra” ÒudÀ253 131 Çünki èırúı bergden oldı beri Úaldı èüryan ehl-i küfrüñ her biri 132 Sidre’den taúsim ider aókÀmı Óaú Emr ü nehyüñ cümlesidür ãıdú u óaú 133 Bu cióetden Kürsí’den iki úadem Sidre’ye eyler tedelli dem-be-dem 134 Çün úadem åÀbit olupdur naúl ile Eyle iúrÀr itme teévíl èaúl ile 253 “Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” Tâhâ, 20/ 118. 215 135 Anı idrÀú itmede èaúl oldı lÀm Óaú bilür künh-i ãıfÀtın ve’s-selÀm 136 Sidre’de úurmaú dilerseñ ger òıyÀm Úıl ãalÀt ü úıl selÀm ile úıyÀm *** 137 Çünki oldı Sidre’nüñ seyri tamam Eyledi Kürsí’ye andan ihtimÀm 138 Úaldı anda Cebreéíl ile BurÀú Kim øarÿrí idi ol demde firÀú 139 Eylemez óaddin güzer ehl-i veleh Kim “vemÀ minnÀ” didi “illÀ ve leh”254 140 Geldi Refref düşdi pay-ı óaørete äan mülÀkí oldı óasret óasrete 141 [73b] Var idi Refref yanınca bir melek Dir idi “el-óamd ü lek-eş-şükrü lek” 142 Kim sezÀ itdüñ beni bu òidmete Eyledüñ idòÀl silk-i ümmete 143 Cebreéíl-i àam-güsÀr aña hemÀn İtdi teslím ol Rasÿl’i bí-gümÀn 254 (Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.” Sâffât, 37/164 216 144 Bindi Refref üstine çün nÀz ile Okıdı Nÿr Àyetin255 şehnÀz ile 145 Gördi úaldı anda Cibríl-i seniy Didi AllÀh’a ãımarladum seni 146 èÁlem-i envÀra yol düşdi baña Bunda úal sen olmasun zaómet saña 147 Çünki èaúl-ı mahø idüñ òilúatde sen èÁúil olan bunda úalur ãaà esen 148 èAúla bu vÀdí degildür pÿye-gÀh Sırr ile eyler kişi Óaúú’a şikÀh256 149 Olduñ ise Refref-i èışúa süvÀr Úatè-ı menzil itmege saña ne var 150 Eyle celb-i èışú vü úıl defè-i òıred Olmaya tÀ síne deff-i dest-i red 151 Andan ol òÿb oldı gözlerden nihÀn CÀn idi gÿyÀ ki der cism-i cihÀn 152 PÀy-gÀhı oldı Kürsí-i kerím Dest-ber-dergÀh didi ey Kerím 255 Bkz. Nûr, 24/35. 256 MuúÀrebe, èArabídür. [Müellifin notu] 217 153 Kürsí-i zer zirr-i èilmüñdür vücÿd VÀãièü’l-meydÀndur àÀyet de cÿd 154 Dil çü ãaùó-ı cennet ü rÿó èarşdur Cism-i cevher-dÀr-ı èÀşıú ferşdür 155 Ferşi fevúa’l-èarş úılsañ vechi var Ferş ile tÀ kim ola èarş üstüvÀr 156 [74a] Nitekim gülmíò-i zer mÀnend kÿh Virdi rÿy-ı arøa temkín ü şükÿh257 157 Belki rÿóu’r-rÿódur işbu cesed Eylese n’ola feriştehler óased 158 Kim leùÀfetde èÀlem iken sürÿş Bulmadı bu seyri úaldı pür-òurÿş 159 Ger sürÿşuñ var ise şeş ãad perí Bunda yüz artuúdur ey peyker-perí 160 Andan idüp müstevÀ-yı èarşa meyl Úondı ol gülzÀra mÀnend-i cümeyl258 257 Bkz. Nahl,16/ 15. 258 Bülbül, èArabídür. [Müellifin notu] 218 161 Didi “er-RaómÀn èale’l-èarş istevÀ”259 Raómete èarş oldı yine müstevÀ 162 Oldı kübrÀ çünki bu ãuàrÀya øamm èArş-ı aèôamda füzÿn oldı èiôam 163 Bir netice eyledi èÀòir ôuhÿr Görmemişdi mÀderi dehr-i duhÿr 164 Çünki èarşuñ tÀlièi oldı saèíd Ùoàdı ol mihr üstine çün mÀh-ı èíd 165 Yazdı ùÀú-ı müstevÀya ismini Aùlas-ı nev-pÿş úıldı cismini 166 Cism-i külle nefò olup rÿó-ı revÀn Cünbüş-i nev buldı çün serv-i revÀn 167 Çün ãıfÀtından idi èarş ey taúí ÕÀtına oldı ãıfÀtı mültakí 168 Reng-i gül olmaz cüdÀ gülden ebed MÀé-i ãÀfí ile devr eyler zebed 169 Çün o şÀha èarş oldı míz-bÀn Dökdi òÿn-ı mihri dilden bí-zebÀn 259 “Rahmân, Arş'a kurulmuştur.” Tâhâ, 20/5. 219 170 Dest ber dest-i díger olup dü yÀr Gezdiler ekvÀnı heb dÀr ü diyÀr 171 [74b] Ne úadar var ise ÀyÀt-ı èiôÀm Buldı èıúd-ı seyri içre intiôÀm 172 èÁlem-i terkíb çün oldı tamÀm Ùutdı ferd ü vÀóide rÿ ol hümÀm 173 Vaøè-ı terkíb eyleyüp ol õirvede Turdı Beyt’e úarşu gÿyÀ Merve’de 174 áÀyıb oldı èÀlem-i terkíbden Rÿó-ı maóø oldı tecellíden beden 175 Ol melek úaldı girü gitdi Óabíb Bilmedi ne óÀlete yitdi ùabíb 176 Çün Rasÿl olmışdı èışú ile óaríú Baór-i nÿra Óaúú anı úıldı àaríú 177 Anda gÿş itdi úalemden óoş ãarír Kim yazardı Levó’e mÀnend-i óarír 178 İrdi nevèa vaóşet anda ol güle Ùoldı heybet gözlere vü göñüle 179 Óayret-i kübrÀya düşdi bí-civÀr 220 Nitekim baór-i muóíù içre cevÀr 180 Aldı bir óÀlet anı kim nişveden Gitdi úayd-ı rÿó vü tedbír-i beden 181 BÀ-òuãÿã irdi úalemden çün ãadÀ Bir ãadÀ kim anda var óüsn-i edÀ 182 Vecde geldi leõõetinden naàmenüñ Zír ü bem-veş cünbüşinden zaómenüñ 183 Çünki sÀrí oldı sırrına o óÀl Kendini øabù eylemek oldı muóÀl 184 Esdi çün bÀd-ı nesím-i òoş-nefes İtdi berg-i sırrı taórík ol nefes260 185 Eyledi õÀte’l-yemín õÀte’ş-şimÀl Meyl kim eyler nice óÀl iştimÀl 186 [75a] İltifÀtı bundan aldıèÀşıúÀn Úanaúalma var bu şír-i óÀle úan 187 Kimde vecd olmazsa cünbüş úılmasun Hem tekellüfle yanup yaúılmasun 188 Híle ile híç Àb olur mı şír 260 SÀèat [Müellifin notu] 221 Fi’l-óaúíúa úande rÿbeh úande şír 189 Reng ile ùÀvÿs olsa ger kelÀà Eylese cevlÀn olur óÀli çü lÀà 190 CÀme-i zer geyse píş-endÀm eger Ehl-i èirfÀn ãanma aña baş eger 191 Úıl rièÀyet var aód-i evveli Olasın óıfô-ı edeble tÀ velí 192 Ùutmayan bu dÀéire içre uãÿl Olmadı ehl-i maúÀmÀt-ı vüãÿl 193 Çünki ol óÀlet virildi Aómed’e Úulzÿminüñ cezri irişdi mede 194 Anda keşf oldı aña èilm-i keåír Olmadı bir vech ile ammÀ ki sír 195 Her kime kim geldi bu èilm içre riyy “Rabbi zidní”261 olmadı aña meriyy 196 Nice Mÿsí oldı àÀlib-iştiyÀú Didi yÀ Rab nice bir bu cÀnı yaú 197 Çün úulaúdan èÀşıúuñ oldum senüñ 261 “Rabbim! İlmimi arttır, de.” Tâhâ, 20/114. 222 Baña göster ùalèat-i müstaósenüñ 198 Ol ÓabíbullÀh daòi bí-iòtiyÀr Didi yÀrÀ nice bir bu úalbi yar 199 Şöyledür cÀn u dilüm àarú-Àb-ı èışú Bilmez anı degme bir mürà-Àb-ı èışú 200 “Len terÀní”262 didi MÿsÀ’ya velí MuãùafÀ’ya ne didi baú ol Velí263 201 [75b] äavt-ı äıddıú’a müşÀbih bir ãadÀ “YÀ Muóammed úıf” diyüp úıldı edÀ 202 “İnne Rabbeke yuãallí” didi hem Kim ãalÀt-ı Óaúú idi ol dem ehem 203 Raómet eyler yaèní Rabbü’l-èÀlemín TÀ àaøabdan ümmetüñ ola emín 204 Hem saña raómet ider maòãÿã kim Bilmez anuñ sırrını híçbir óakím 205 ZÀéil oldı vaóşet-i dil ol demi Mündefiè oldı celÀlün demdemi264 262 “Beni (dünyada) katiyen göremezsin” A’râf, 7/143. 263 AllÀhü TaèÀlÀ [Müellifin notu] 264 Sedd ve iår-i àaøab ve àaşeyÀn [Müellifin notu] 223 206 Oldı çün kim vaóşet andan müsteleb Oldı üns-i haøret-i Óaú mücteleb 207 Ol ki “fe evóÀ ilÀ èabdihí”265 didi Vaúfe içre vaóy olan ÀyÀt idi 208 Şol úadar esrÀr aña oldı mufÀø Kim vaóiyden olur ancaú müstefÀø 209 Çünki èÀşıúdı o dem Faòrü’l-enÀm Ol maúÀma úÀbe úavseyn oldı nÀm 210 èIşú zírÀ Àdemi eyler dü reng Anuñ içün itdi ol demde direng 211 TÀ irişe vaódete bí-bÀk ola Gide iåneyniyyet andan pÀk ola 212 VÀóidiyyet rütbesidür ol maúÀm Vardur ol berzaòda èuşşÀka seúÀm 213 Çünki õÀtuñ pertevi ola şikÀr Anda maóbÿbiyyet olur ÀşikÀr 214 Úurb-ı ev ednÀ denilmişdür buña Kim ÓabíbullÀh vÀãıldur aña 265 “Böylece Allâh kuluna vahyedeceğini vahyetti.” Necm, 53/10. 224 215 Bu fenÀ-i muùlaúa nÀôır durur Bunda ehl-i õÀt olan óÀôır durur 216 [76a] Ger teraúúí-cÿ iseñ mÀlÀ-kelÀm Vir revÀn-ı MuãùafÀ’ya çoú selÀm *** 217 Çünki irdi àÀyetine intiôÀr Bülbül-i dil oldı àÀyet ile zÀr 218 Gerçi gülzÀr içre idi her nefes Olmuş idi lík maóbÿs-ı úafes 219 Çün úafesden èandelíb azÀd ola Gül muãÀóib bÿyı cÀna zÀd ola 220 Úurb içinde bir daòi buèd olmaya Nÿş idüp bu cÀmı úan özge meye 221 Olıcaú ôÀhir göze èayne’l-yaúín Dir ne var èÀlemde ya andan yaúín 222 Belki úurb u buèd olur heb ber-ùaraf Şirket-i nisbet olur maùrÿó-ı reff 223 Õerrece úalmaz dilinde Àrzÿ Árzÿlardan úamu eyler vuøÿ 224 Çünki bula feyø-i rüéyetden nemÀ 225 LÀzım olmaz KÀèbe’de úıble-nümÀ 225 KÀèbe-i õÀta çün itdi iltifÀt Úalmadı õÀtında ÀåÀr-ı ãıfÀt 226 èAúl-ı èışú oldı vü èışú ender-fenÀ Úalmadı sırrından özge ÀşinÀ 227 Sırrı girdi ãÿret-i cisme hemÀn ÚÀleb ü úalb oldı yektÀ bí-gümÀn 228 Şol ridÀü’l-kibriyÀ úaldı raúíú TÀ ki MevlÀ ile farú ola daúíú 229 Maôhariyyet Àyine oldı aña Kendi kendin kimse görmez baúsaña 230 [76b] Olmasa Àyíne-i imkÀn eger VÀcibi híç göre mi mümkin meger 231 İsteyen nÿr-ı tecellíye civÀr Maôhara eyler naôar Àyíne-var 232 Dídeñi aç eyle miréÀta naôar TÀ ki meşhÿd ola anda müntaôar 233 Çün úafÀnuñ óükmi oldı muômaóill Ol úafÀ rÿ oldı dü çeşme maóill 226 234 Gitdi úaydı dídenüñ anda úamu Maôhariyyet úaldı perde úadr-i mÿ 235 Úıl naôar ebr-i sepíd olmaz óicÀb Eylemez òurşíd anuñla ióticÀb 236 Hem èÀrusuñ nefsine göre úınÀè Perde olmaú buldı óadd-i imtinÀè 237 Bunda yoúdur ùaşradan àayra naôar İtmeye tÀ perdeden díde güõer 238 Bilmedi bu sırrı ehl-i iètizÀl Úaldı bí-idrÀk hem çün èaúl-i zÀl 239 Ol ki didi sÀéile “ennÀ erÀh”266 Oldı tecríde çıúÀr bir özge rÀh 240 Esdi çün bÀd-ı ãabÀ-yı vaãl-ı yÀr Vaãl-ı yÀra irdi Àòir faãl-ı yÀr 241 èÁúıbet gitdi òazÀn irdi bahÀr Şeb güõer idüp ôuhÿr itdi nehÀr 242 Her yaña buldı serÀ-perde güşÀd Bir bahÀne úaldı dil olmaàa şÀd 266 Ebû Zer (r.a.) rivâyet ediyor ki: “Hz. Peygamber’e (s.a.v.)’ Rabbini gördün mü?’ diye sordum. Hz. Peygamber de “O bir nurdur, onu nasıl göreyim.”buyurdu.” Müslim, a.g.e., s. 291. 227 243 Açdı ol sultÀna MevlÀ bir úapu Ol úapudan girdi vü úıldı ùapu 244 Eyledi seyrÀn sarÀy-ı úudreti Gördi bí-perde cemÀl-i Óaøret’i 245 [77a] Gördi didÀrın didi yÀ hÿ aña Ben saña Àyíne oldum sen baña 246 “Men raéÀní úad raéÀke men reéÀk Úad reéÀní lÀ yeúul ennÀ erÀk”267 247 Nÿruña müstÀàraúam hem çün hebÀ Nÿr-ı õÀtuñdur görünen ser-be-pÀ 248 Şemsüñe Àyíne oldum çün úamer Eyledüm naúd-i ãıfÀtuñ der kemer 249 Maôhar-ı tÀmem bugün envÀruña VÀris-i bí-şirketem her vÀruña 250 Sırruñ ile oldı sırrum ÀşinÀ Rÿyuñ ile oldı çeşmüm rÿ-şinÀ 251 Bu durur ol kim didüñ “AllÀhu nÿr”268 267 “Beni gören seni görmüştür. Seni gören beni görmüştür ki seni nasıl göreyim, demesin.” Poyraz, a.g.e., s. 107. 268 “Allâh göklerin ve yerin nurudur…” Nur, 24/35. 228 Yüzüñe baúmaàa Àdem utanur 252 Bu durur ol vech-i bÀúí kim èıyÀn Oldı nÿrı gözlere fevúa’l-beyÀn 253 Bu durur ol kenz-i maòfí-i ezel ÔÀhir oldı lÀ yezÀl ü lem yezel 254 Kim bu yüzi görmedi aèmÀ durur MünkirÀnı kÀfir-i naèmÀ durur 255 Hem daòi ol MuãùafÀ-yı òÿb-rÿ Çünki derden dÀòil oldı içerÿ 256 “LÀ ilÀhe” didi “illallÀh” aña Sen ulu MevlÀ vü ben èabdem saña 257 äÿretüñde gerçi oldum müsteúır Sen áaní Óaúú’sın velí ben müfteúır 258 Bu sebebden didi erbÀb-ı cemÀl Kim ki èabd-i maóô ola buldı kemÀl 259 Kim ki gösterdi riyÀsetden nişÀn Eyledi daèvÀ-y-ile ièlÀ-yı şÀn 260 [77b] Ya “ene’l-Óaúú”ı idüp “hel min mezíd”269 269 “O gün Cehenneme, ‘Doldun mu?’ deriz. O da, ‘Daha var mı?’ der.” Kâf, 50/30. 229 Ya ki “sübóÀní” didi çün BÀyezíd 261 Kim dimedi añı kümmelden biri Belki oldılar o daèvÀdan berí 262 İtdi her dü rütbeyi bí-imtiyÀz Misk ile òalù eyledi berg-i piyÀz 263 Ya ki isfídÀc ile mezc itdi zÀc Úıldı iki øıddı gÿyÀ bir mizÀc 264 Ya ki baór-i èaõb ile baór-i ücÀc Şevb idüp gösterdi yekden ióticÀc 265 Aãl-ı Ádem çünki Àb u gil durur Böyle sözi söylemek müşkil durur 266 Didi “kÀnÀ yeékülÀn yaèni’ù-ùaÀm”270 Kim anuñla mübtelÀdur òÀã u èÀm 267 Pes bu mÀye birle Àdem utanur Kim diye ôulmetde oldum èayn-ı nÿr 268 İdelüm biz mebóaåe yine şürÿè Úalmaya tÀ intiôÀr içre bürÿè 269 Óaú TaèÀlÀ didi ol dem AómedÀ 270 “(Nasıl ilah olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi.” Mâide, 5/75. 230 Kim nÀôirüñ gelmemişdür sermedÀ 270 Bir benem bir sensin ancaú mÀverÀ Heb senüñ çün òalú olundı bí-mirÀ 271 Didi Aómed Óaúú’a ol dem ey SelÀm Bir sen ü bir benven ancaú bí-kelÀm 272 MÀèadÀyı eyleyüp terk-i ebed Yoluña mebõÿl úıldum bí-kebed 273 Bu durur “levlÀke”271 sırrı şübhesiz Böyle fehm idüñ bu sırrı böyle siz 274 Lík “levlÀke” òiùÀbında úamu Mündericdür aãfiyÀ heb mÿ-be-mÿ 275 [78a] Yoú durur pes anda taóúír-i mihÀn Ey faúíh geş fehm ile olma mühÀn 276 Ger dilerseñ göresin nÿr-ı ÒudÀ Eã-ãalÀtü ve’s-selÀm olsun edÀ *** 277 Didi temkín ehli bir sırr-ı Seriyy NÀfiè olmaz iètiúÀd-ı serserí 278 Olsa meréí hem òilÀf-ı muèteúad 271 Aclûnî, a.g.e, s.192. Bkz. vr. 54b. 231 İètiúÀd-ı evvel olur münteúad 279 Pes Óaú’a óaú üzre èÀúıd olmadı Emr-i Óaúú üzre muèÀúıd olmadı 280 Óaúú’a dÀòil olıcak baú ol nebíl İètiúÀd-ı evvel üzre buldı bil 281 Kim teàayyür bulmadı evvelki èaúd Bulmadı272 bir vech ile ol èaúd faúd 282 Şol úadar var kim şuhÿda irer èayn Bir degil zírÀ baúılsa èilm ü èayn 283 Bu cihetden rüéyeti tercih ider Maèrifet üzre açan èirfÀna der 284 èİlm zírÀ èaynı olmaz muóteví áayb ile olmaz şehÀdet müsteví 285 Keşfe irgörmezse Rabbü’l-èÀlemín NÀmı ol èilmüñ şuèÿr olur hemín 286 Çün úapu muàlaú ola sen ùaşrada Göremezsin anı varsañ óaşra da 287 Şimdi seyr eyle baãíretle úatı 272 Olmadı (BYEBEK 124’te) 232 Óaúú yarın tebdíl ider bu òilúati 288 Kim baãar olur baãíret ol zamÀn Çeşm-i serle görünür Óaúú bí-gümÀn 289 [78b] Gör ÓabíbullÀh’uñ istièdÀdını Yarınuñ verdi bu günde dÀdını 290 Anuñçün didiler ehl-i vüãÿl Baş göziyle gördi Allah’ı Rasÿl 291 Hadd-i dünyÀda degildi gerçi ol Kim götürmezdi çirÀ-y-ile çi ol 292 Hadd-i dünyÀda daòi vardur cevÀz Ol Óabíb’e oldı bab-ı keşf vÀz273 293 Gör nice tekbír idince ol äÀfí Seyr iderdi cümle-i ehl-i ãafí 294 Kim muóÀõÀt eyler idi Óaøret’e Çün úamer maôhardı şems-i úudrete 295 Çün tecellí eyleye Rabb-i úadím Anda bil sitt-i cihÀt olur èadím 296 Kim vücÿd-ı muùlaú oldı ãÀfí vech 273 Bi-maènÀ, bÀz [Müellifin notu] 233 Oldı anuñ cümle-i evãÀfı vech 297 Çünki ola dídenüñ úaydı müzÀl Görüne dünyÀda Óaúú-ı lÀ yeôÀl 298 Var úıyÀs it óadd-i èuúbÀyı aña Óadd-i fevúa’l-èarşı da úıl ol yaña 299 Ger dir iseñ görmedi Mÿsí niçün Çünki var idi cevÀz insÀn içün 300 Vechi budur gerçi yoú bunda muóÀl Lík muòtaãdur Óabíb’e işbu óÀl 301 Didi “tilke’r-rusulü”274 ÚuréÀn’da Óaú Her birin bir òaãlete úıldı eóaú 302 MuãtafÀ’da çünki cÀmièdi nihÀd Cümle evãÀfı aña úıldı mihÀd 303 Didiler aãl-ı saèÀdÀt-ı verÀ ÒÀlıú’a ímÀn olupdur bí-mirÀ 304 [79a] Her kemÀlüñ hem-seri èirfÀndur Fehm-i “küllü men èaleyhÀ fÀn”275dur 305 áÀyet-i èirfÀn daòi oldı şuhÿd 274 “İşte peygamberler...” Bakara, 2/253. 275 “Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır.” Rahmân, 55/26. 234 Kim liúÀ-i Óaú’dur evvelden èuhÿd 306 Çün èibÀdet ola andan maèrifet ÕÀt-ı Óaúú’a mÿãıl olur bu ãıfat 307 Çünki Óaúú èabde ola semè ü baãar ÕÀt276 ile meşhÿd ola ùul u úıãar 308 Bulmayınca õÀtdan dil pertevi Olmaz ol feyø-i ãıfatdan mürtevi 309 Kim ãıfÀtuñ pertevi zÀéil durur Şarúı Àòir maàribe Àéil durur 310 “LÀ uóibbü’l-Àfilíne”277 úıl nigÀh Bil fenÀ virmez tecellí gÀh gÀh 311 Kim o ebrÀruñ maúÀmıdur işit Var muúarreb óÀline göre iş it 312 Kim muúarreb óÀli oldı ber-devÀm Ol òavaãã aóvÀlini bilmez èavÀm 313 İmdi èilm ü èayn-ı Óaúú’a irişen DÀéimÀ olsa n’ola rü’yetle şen 276 Óaúú (BYEBEK 124’te) 277 “Yıldız batınca da, ‘Ben öyle batanları sevmem’ dedi.” En’âm,6/76. 235 314 İrmeyen Óaúú’a úalur berzaòda bil Eyle var cÀn u dili Óaúú’a sebíl 315 Hem didiler aãl-ı èÀlem bir durur Bu sözi fehm eyleyen kÀbir durur 316 Aãlı bir ferèi görünmişdür keåír Vaódete baú keårete olma esír 317 Var “mÀ fi’d-dÀri illallÀh”a baú Alagör èilm-i ilÀóíden sebak 318 Hem Muóammed MuãùafÀ’ya úıl naôar Ol durur her maèdinün aãlı çü zer 319 [79b] Her güher andan ùoàup buldı vücÿd Cümle esmÀ aña eylerler sücÿd 320 BÀùın-ı Óaú ôÀhir-i òalú oldı bil N’ola olsa úıblegÀh-ı her úabíl 321 Görmez anı gerçi çoúdur nÀôirüñ Dir anuñçün “ve terÀhüm yenôurÿn”278 322 Görse Óaúú’ı görmiş olurdı hemÀn Bulur idi iki èÀlemde emÀn 278 “İleyke vehüm lÀ yübsirÿn” [Sayfa kenarında ayetin devamı not edilmiştir.] “Sen onların sana baktıklarını görürsün, hâlbuki onlar görmezler.” A’râf, 7/198. 236 323 VÀriå-i peyàamberi aña úıyÀs Eyle itme rüéyet-i Óaúú’dan iyÀs 324 Úıl naôar rÿy-ı şevÀhiddür celí TÀ ki her yüzden ola Óaú müncelí 325 Ger dilerseñ bÿy-ı Óaú ùola meşÀm MuãùÀfÀ’ya vir ãalÀtı ãubó u şÀm *** 326 Çünki tekmíl itdi MièrÀc’ın Rasÿl Aldı her menzilde tÀrÀcın Rasÿl 327 Geydi evãÀf-ı ÒudÀ’dan òilèatı İsm-i aèôamdan göründi ùalèatı 328 Eyledi ol bÀàdan servi òırÀm TÀ ola ÀzÀde-i Beyti’l ÓarÀm 329 TÀ ola ehl-i zemín bÀ-luùf-ı Rab Ol Óabíb’üñ cilvesinden pür ùarab 330 Kim períşan idi çün kÀkül-i cihÀn Gül yüzinden ola tÀ gül gül cihÀn 331 Bÿ-yı cennet virdi ise ceddi bu Bir gül-i ãadberg-i Óaú’dan vire bÿ 237 332 Eyleye irşÀd-ı cümle kÀéinÀt ÔÀhir ola çeşm-i cÀna beyyinÀt 333 [80a] Çün úomışdı èarşda terkíbini Döndi aña tÀ bula ehlin bini 334 SÀkin oldı bínesinde ol nefes Cism-i pÀkin itdi rÿhına úafes 335 DÀòil oldı gülşene hem-çün hezÀr Bir zamÀn tÀ ide ol gülşende zÀr 336 MüstevÀdur ol maúÀm-ı pÀke ad Óall-i terkíb it o semte adım ad 337 Baãmadı ol cÀye bir ehl-i ãafÀ Baãdı ancaú Faòr-i èÀlem MuãùafÀ 338 Kim budur tertíbüñ evvel maãdarı Nitekim ol oldı terkíbüñ deri 339 Õirve-i ekvÀn olupdur ser-te-ser Óadd-i cism ü rÿóı ol õirve keser 340 Fi’l-óaúíúa andadur sırr-ı sükÿn Olur anda cümle cünbüşler yekÿn 341 Leyl-i deycÿr aña maôhardur bugün 238 Sırrı anuñ bunda eôhardur bugün 342 “Yenzilü’r-Rabbü”279 diyen Faòr-i cihÀn İtdi sırr-ı cünbüşe remz-i nihÀn 343 Rÿz-ı nÿr efrÿz olup miréÀt aña PÀy-ı ehl-i cünbüş oldı at aña 344 Andan açdı Kürsí’ye ol şah per Açmadı bir kimse böyle şÀh-per 345 Eyledi çün Kürsí’ye vaøè-ı úadem Òayra maúdem didi ehl-i dem-úadem 346 Saúf-ı Kürsí èarş u saùóıdur cinÀn Vüsèatında yoú felekde hem-çünÀn 347 Gördi cennet çevresi dívÀrdur Cennet içre ne dilerseñ vardur 348 [80b] äÿret-i aèmÀl idüp anda bürÿô Olmada her nesne efzÿn rÿz rÿz 349 Õirvesidür şol Vesíle cenneti Kim Óaúú’uñ oldı Rasÿl’e minneti 279 “Cenâb-ı Allâh gecenin yarısından sonra dünya semasona iner ve şöyle der: Yok mu isteyen, istediğini vereyim; yok mu bağışlanma dileyen, onu bağışlayayım.” Abdürrezzak es-Sanânî, Kitâbu’l- Musannef, C. II, Beyrut, El-Mektebetü’l-İslâmî, 1403, s. 161. 239 350 Ol Vesíle işbu dünyÀda nedür Ravøadur kim ol Óabíb’e lÀnedür 351 Bu sözi fehm eylemek ÀsÀn degil èİlmi anuñ şÀn-ı her insÀn degil 352 Girdi èAdn’e kim odur aèle’l-cinÀn Anda olur rüèyet ile imtinÀn 353 áayra nisbetle odur Úaèbe-nihÀd Eyledi efêÀl anı AllÀhu HÀd 354 Çün keåíbe cemè ola ehl-i naôar Keşf-i didÀr-ı Óaú ola munùazar 355 Kim ki tÀèate bugün ide şitÀb Anda da sürèat ide bÀ-Àb u tÀb 356 Ol göre evvel cemÀl-i óaøreti Seyr ide anda kemÀl-i úudreti 357 Kim teéenní ide tÀèatden yaña Cümleden ãoñra úudÿm ide aña 358 Var òazÀna úalma seyr it der-bahÀr Kim gider ùurmaz úaùÀr ile bahÀr 359 Olsa èÀşıú èışk ile cÿy-ı revÀn 240 Tiz irer maèşuúına ruó-ı revÀn 360 Gir niyÀz ile yola ne nÀz ile Menzile ir irmedin bir nÀzile 361 Tír-i óükm-endÀz-ı bÀz u rÿy per BÀz úılsa híç çíz olmaz siper 362 Gird-bÀde olma rehde pey süpür Yoluñı bÀd-ı ãabÀ gibi süpür 363 [81a] Didiler èAdn içre çün òalvet ola Òalvet eånÀsında òoş celvet ola 364 Oúıya ÙÀhÀ o meclisde ÒudÀ Gÿş ide anı úamu şÀh u gedÀ 365 Luùf-ı ezèÀf ile der vaút-i sere Vire óaôôın gÿş ile çeşm-i sere 366 Çünki taóãíã eyleye ÙÀhÀ’yı Óaú Didiler ol suredür faøla eóaú 367 On iki burcı didi ehl-i óikem Kürsí’den taúsím ider Rabb-i óakem 368 èÁlem-i kevne úaçan irse fesÀd Bulsa bÀzÀrı bu edvÀruñ kesÀd 241 369 Devr-i küllínüñ olup devrÀnı tÀm Bulmayıser intihÀ vü iòtitÀm 370 Anuñ ile bile cennetde ãıbÀó Kim nedür anda daòi şÀm u ãabÀó 371 Bu durur ÚuréÀn’da bükre vü èaşiyy Ey seríre-dÀn-ı naôm-ı dilkeşí 372 Yaèní dünyÀ èÀdeti üzre àıdÀ Birisi oldı èaşÀ biri àadÀ 373 İşbu èÀdet üzre idüp nehmeti Cennet içre ekl iderler nièmeti 374 SÀéir evúÀt içre de olmaz cüõÀõ Anda dÀéimdür ükül bÀúí leõÀõ 375 Anda olmaz kimse aãlÀ gürisne Ekl ü şürb itmezse de ger bir sene 376 Leõõet-i ãırf oldı anda òurdení Olmaz èÀlí meşrebüñ zevúi dení 377 Sürmek isterseñ cinÀn içre ãafÀ Úıl ãalÀtı ber revÀn-ı MuãùafÀ *** 242 378 [81b] Andan ol şahbÀõ-ı evc-i maèrifet Ol güzíde õÀt u sencíde-ãıfat 379 Eyleyüp cennÀtdan meyl-i nüzÿl Oldı øayf-ı Mÿsí-i ‘Àlí püzÿl280 380 Sordı Mÿsí MuãùafÀ’ya farødan Úaç vaút emr itdi didi farø iden 381 Didi pençeh vaútdür olmam melÿl Úıluram tÀ kim ecel ide óulÿl 382 Didi vardur gerçi èÀlí himmetüñ Lík var taòfíf eyle õimmetüñ 383 Ümmete zírÀ gelür bÀr-ı girÀn Dön bu deryÀdan úaríb iken kerÀn281 384 Bu söz ile eyledi Óaúú’a niyÀz Elliden tÀ buldı beş vaút imtiyÀz 385 Ger ãorarsañ vech-i taòãíãi baña Kim neden Mÿsí delíl oldı aña 386 EnbiyÀdan çünki àayrı var idi Her biri bir çaròda devvÀr idi 280 Kaèb [Müellifin notu] 281 KenÀr [Müellifin notu] 243 387 İki vech ile cevÀb oldı raúím Her birisi mióver-asÀ müstaúím 388 Biri budur kim olup danÀ-yı kÀr áayrıdan çoú görmiş idi rÿzigÀr 389 Aèlem-i aóvÀl-i òalú idi úamu Õevú-yÀb-ı óulv ü mürr idi hemu282 390 Bir daòi budur kim ol Rabb-i èAlím Eylemişdi anı maòãÿãan Kelím 391 Çünki oldur òÀzin-i sırr-ı kelÀm Pes kelÀma ol eóaúdur ve’s-selÀm 392 Andan ol dest-i Óaúú’a engüşterí Raàbet-engíõ-i derÿn-ı müşterí 393 [82a] Heykel-i nÿr-ı tedÀvir-i felek Rÿó-ı cumhÿr-ı teãÀvír-i melek 394 Eyleyüp seyr-i nücÿm-ı sÀyire Pertev-i ruòsÀrını ãaldı yire 395 Úıldı èizzet ile teşrif-i óarem Oldı anuñla óarem bÀà-ı İrem 282 Ey hem o [Müellifin notu] 244 396 Bir nefesde óÀãıl oldı bu umÿr Bilmez anı kim ola derkinde mÿr 397 Çün didi “åümme denÀ”283 remz eyledi Kim èurÿc-ı Aómed’i àamz eyledi 398 Nitekim oldı nüzÿline sened “FetedellÀ”284 Àyeti ey müstened 399 “ÚÀbe úavseyn”285 oldı “AllÀhü’ã-ãamed”286 Kim ulÿhiyyetdedür imdÀd u medd 400 Sırr-ı “ev-ednÀ”287dur “AllÀhu Eóad”288 Kim o baór-i õÀtdur yoú ana óadd 401 Seyr-i ÀyÀt-ı èiôÀm idi murÀd Yoòsa bulmışdı tecellí ıùùırÀd 402 èArş u ferş üzre berÀberdür ôuhÿr Nitekim eùrÀfa èaús-i nÿr-ı hÿr289 403 Eyleyüp taèlím anı ol MuãùafÀ Virdi cÀn-ı ehl-i tevóíde ãafÀ 283 “Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.” Necm, 53/ 8. 284 Bkz. Necm, 53/ 8. 285 “(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar yahut daha az oldu.” Necm, 53/ 9. 286 “Allâh Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” İhlâs, 112/ 2. 287 Bkz. Necm, 53/ 9. 288 De ki: “O, Allâh'tır, bir tektir.” İhlâs, 112/1. 289 Bi-maènÀ òÿr [Müellifin notu] 245 404 Didi “bir óabl eyleseñ tenzíl sen”290 Düşer AllÀh üzerine ol resen 405 Çünki oldı berşüde fevúa’s-semÀ Didi “lÀ uóãí åenÀ ente kemÀ” 406 Oldı Õü’n-nÿn úaèr-i baóre müstehem “LÀ ilÀhe” didi “illÀ ente” hem291 407 Hÿ hüviyyetde maèiyyet sırrı var Cümle esmÀ-y-ile oldur hem-civÀr 408 [82b] Şeş cihetden gerçi èalídür vücÿd Münbasıùdur lík nÿr-ı feyø u cÿd 409 Úande isterseñ bulursın anı sen Ol güzel yüzde görürsin anı sen 410 Çün nüzÿl itdi yire ol muóteşem BÀ-hezÀrÀn èizz ü nÀz u bÀ-óaşem 411 Nÿr-ı õÀt olmışdı rÿyında güneş Ol güneşten mÀh iderdi nÿr neş292 290 Hadis kaynaklarında tespit edilememiştir. 291 “Zünnûn’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, ‘Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum.’ diye dua etti.” Enbiyâ, 21/ 87. 292 İktisÀb-ı èarşdur. [Müellifin notu] 246 412 Meh yüzinden ùutulup mihr-i felek Çehresinde oldı lemèi çün óalek 413 Çün tecellíden ruòı gül gül idi Dür der-i gülzÀra rengín gül idi 414 Úulzüm-i nÀ-úaèr-ı yÀb-ı õÀtdan Dür getürdi görmedi baór-i èAden 415 Lík ùabè-ı èÀm-ı nÀs idi ruòÀm YÀ dürüşt olmaúda hemçün cild-i òÀm 416 Çün èamÀ-yı dil olupdı perde-pÿş Oldılar inkÀrına ol demde bÿş293 417 Görmediler ol yüzi gül-nÀrı híç İtmediler farú nÿr u nÀrı híç 418 Olmadılar müşterí bÀzÀrına Düşdiler çün òÀr o gül ÀzÀrına 419 Ya meger äıddíú ola ùaãdíú iden Ník-òÿy u òÿş-meniş nÀzük-beden 420 Didi Óaú “úul innemÀ ene beşer”294 293 Çapük [Müellifin notu] 294 “De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım” Kehf, 18/110. 247 Oldı ôÀhir-bín pes erbÀb-ı şer 421 Almadı “yÿóÀ ileyye”295den sebaú Bulmadı bÿ pür iken gülden ùabaú 422 Bu úıyÀs-ı nefse ruòãat virme sen Olasın tÀ kim belÀlardan esen 423 [83a] EvliyÀdan àayra muàlaúdur bu bÀb EvliyÀ maòfí durur taóte’l-úıbÀb 424 Óaúú’ı bilmek didiler ÀsÀndur Müşkil ammÀ kÀmil-i insÀndur 425 Ger ferişteh olsa insÀndan òabír Olur idi maôhar-ı sırr-ı kebír 426 Muótecibdür lík işbu nÿrdan Bí-òaberdür Àteş-i tennÿrdan 427 Didi “lÀ şarúiyye lÀ àarbiyye”296 çün Şems ü ôılden terbiye bulmaàiçün 428 Çün cemÀle maôhar olmışdı melek Gözler idi dÀéimÀ àarb-ı felek 295 “(Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâhınız ancak bir tek ilâhtır’ diye vahyolunuyor.” Kehf, 18/110. 296 “Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur.” Nÿr, 24/35. 248 429 Bilmedi çün ol nedür şarú-ı celÀl èIşú derdi olmadı aña óelÀl 430 Bu sebebden olmayup bídÀr-ı Óaú Görmedi insÀn gibi dídÀr-ı Óaú 431 Çünki defèídür aña Óaú’dan kemÀl Bíş ü kem olmaz kemÀli hem çü mÀl 432 Çünki tedrící durur insÀna óÀl Olmadı aña teraúúí bil muóÀl 433 Belki ehl-i izdiyÀd olmaúdadur TÀ ebed èilmi ziyÀd olmaúdadur 434 Fevú-ı èarş oldı kerÿbíye maúÀm İtdiler ol èÀlemi dÀr-ı muúÀm 435 Gerçi dir óikmet yüzinden ehl-i ferş LÀ òalÀ vü lÀ melÀdur fevú-ı èarş 436 Bu sözi itmez pesend erbÀb-ı rÿó Belki der fevúı melÀdur bí-cürÿó 437 Andadur ervÀò-ı tehyímiyye heb ÒÀãlardur Óaúú’a mÀnend-i õeheb 438 [83b] Neşéede cÀmí durur insÀn velí 249 Gelmemişdür aña beñzer bir velí 439 Andadur külliyet-i esmÀ bugün Òalú-ı èÀlemden odur esmÀ bugün 440 İşbu insÀn ekmelidür MuãùafÀ Andadur bí-şübhe sırr-ı ıãùıfÀ 441 İster iseñ ãÿretin ÚuréÀn’a baú Oúı anda òÿy u òulúından sebaú 442 Eyle ióyÀ sünneti vü ismini İdesin úabrinde ióyÀ cismini 443 Ger dilerseñ úabrüñe reşş ola mÀ Úıl ãalÀtı vir selÀmı dÀéimÀ *** 444 Didiler MièrÀc olupdur si vü çÀr Yaèní otuz dörtdür eyle dÿçÀr 445 Biri cismÀnídür anuñ bí-cedel Kim aña olmaz faøíletde bedel 446 Kim odur maòãÿã-ı õÀt-ı MuãùafÀ KÀne emren li’l-óabíbi MuãùafÀ 250 447 Naãã idüp “esrÀ bi èabdih”297 çün didi Úıldılar taãdíú çün niçün didi 448 èAbd-i maóø olduàı içün ol şefíè Oldı cism ü rÿó ile çÀròa refíè 449 Cisme göre Àmed ü şüddür maúÀl Yoòsa rÿóa göre olmaz úíl ü úÀl 450 MÀèadÀsı ol otuz dördüñ dilÀ Oldı rÿóÀní ki yoúdur anda lÀ 451 Didiler olsa muãaffÀ bu vücÿd İrse Óaú’dan cism ü rÿóa feyø u cÿd 452 [84a] İrs olur mièrÀc-ı rÿóÀní aña Eyler èazm-i arş-ı aèlÀdan yaña 453 GÀh nevm ile olur rüéyÀda bu Açılur gÀh insilÀò ile úapu 454 İnsilÀò ile olan aúvÀ durur Kim o maèní àÀyet-i taúvÀ durur 455 MÀsivÀdan her ne deñlü iótirÀz Eyler iseñ keşf olur ol deñlü rÀz 297 “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’'i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allâh’ın şanı yücedir.” İsrâ, 17/1. 251 456 Didiler bu insilÀòa hem fenÀ AãfiyÀ eyler fenÀya iètinÀ 457 Kim ùahÀret bunda olur ber-devÀm ÓÀl-i rüéyÀda ise yoúdur úıvÀm 458 Baú Raãÿl’üñ iètidÀl-i bÀline áaflet èÀrıø olmaz idi bÀline 459 ÒºÀb gelse nergís-i şehlÀsına Ùutmaz idi úalbini nevm ü sine 460 IøùıcÀè itseydi ger baède’l-vüøÿ ÓÀcet olmazdı uyandıúda veøÿ298 461 ÕÀtı her yüzden óadeåden pÀk idi Cümle ÀlÀyişden ol bí-bÀk idi 462 Cismine èaks itmiş idi nÿr-ı cÀn Uùanurdı ùalèatından ins ü cÀn 463 Yoà idi anda keåÀfetden eåer Nÿr-ı maóø olmışdı cismi ser-te-ser 464 äÿret-i Óaú idi õÀtı çün anuñ SÀyesi olmazdı anuñçün anuñ 298 Áb-ı vüøÿ [Müellifin notu] 252 465 SÀye zírÀ kim olur tÀrík reng Görünür gerçi èaceb bÀrík reng 466 Çünki ol Àyíne idi bÀ-ãafÀ Anda ôÀhir oldı envÀr-ı vefÀ 467 [84b] Bu vefÀdan itdi MièrÀc-ı berín Nÿr idi oldı yine nÿra úarín 468 Ger dilerseñ bula miréÀtuñ ãafÀ Gitmesün dilden ãalÀt-ı MuãùafÀ *** 469 YÀ RasÿlallÀh şefÀèat el-meded İtmişüz bí-óad şenÀèat el-meded 470 YÀ ÓabíballÀh yÀ Òayre’l-VerÀ Gitmişüz bu yolda rÿz u şeb vera 471 YÀ NebiyyallÀhi’l-cÿde’l-èaùÀ Olmışuz àarú-Àb-ı deryÀ-yı òaùÀ 472 Úalb-i èArşullÀh-vÀruñ óaúúıçün ÚÀleb-i Kürsí-civÀruñ óaúúıçün 473 Çeşm-i hem-çün nergis-i bídÀr içün Rÿ-yı pür-nÿr u fer-i dídÀr içün 474 Rÿ-be-rÿ Óaúú’a selÀmuñ óürmeti 253 Anda ùoúsan biñ kelÀmuñ hürmeti 475 Şeyò İsmÀèíl-i Óaúúí’ye naôar Eyle kim luùfuñ olupdur muntaôar 476 TeşnegÀn-ı dehre çün sensin mufíø Kevser-i feyøüñden eyle müstefíø 477 Bu durur dil-òºÀhımuz yÀ MuãùafÀ Olalum bÀ-cümle ümmet der-ãafÀ èAded-i ebyÀt: 477 [85a] TÁRÍÒÜ’L-MİèRÁCİYYETİ Lİ-MÜNŞİéİHE’L-FAÚÍR ÓAÚÚÍ Bİ- ÙARÍÚİ TAÓDÍæİ’N-NİèMETİ FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 BÀrekallÀh çerme-pÿlÀd-ı sebük-seyr-i úalem Çün BurÀú-ı berú-rev ùutdı reh-i MièrÀc’a rÿ 2 Eyledi taórír-i mièrÀciyye kim èaúl-ı meèÀd Cebreéil-ÀsÀ ider kim pÀyesine ser-fürÿ 3 Cevheridür kilk-i èanber-bÀr gÿyÀ ki eyledi Silk-i taóríre keşíde çend lÿlÿ-yı nigÿ 4 Ya ney-i ünbÿb-ber-ünbÿb-ı mıãr-ı feyødür Kim nebÀt-ı maèrifetdür aña Àgín-i gülÿ 5 Böyle naôm-ı Àb-dÀra dürr-i ter olmaz naôír Hem úomaz bu Àb-ı òuşk-i tÀb-dÀra Àb rÿ 6 Her ne deñlü ùaró-ı ser gÿşı ide ilóÀm ile Diúúat-i erbÀb-ı dil olmaz yanında tÀr-i mÿ 254 7 Bülbül-i òÿş-lehçe-i gülzÀr-ı úudse söyle kim Bu gül-i ãad-berg-i maèní bÿyın itsün Àrzÿ 8 Bir èaceb bÿdur dimÀà-ı ehl-i MièrÀc’a bu kim Rÿó-ı úudsüñ girmedi hergiz meşÀmına bu bÿ 9 ÓaúúıyÀ didüm bu naôm-ı dilkeşüñ tÀríòini “PÀye-i MièrÀc’a budur nerdbÀn-ı nÿr-ı bÿ” 1121 DÍGER: FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 “Buldı mièrÀciyyeñ ey Óaúúí senüñ şÀn-ı èalí” DÍGER: Müs tef i lün/ fe ÿ lün/ müs tef i lün/ fe ÿ lün 1 Óarf-i mücevher ile tÀríòini úıl ezber “Bu naôm-ı pÀküm oldı èıúdü’l-cümÀn berÀber” [85b] DÍGER: Bi’l-FÀrisiyyi Fe ÿ lün/ fe ÿ lün/ fe ÿ lün/ fe ÿ lün/ fe ÿ lün 1 “BidÀn-ı óisÀb-ı kitÀbem zihí naôm çün lÿlÿ” DÍGER: Bi’l-èArabiyyi299 1 Úale Óaúúíü’l-faúír li’t-tÀriò “Celle şÀnü KitÀb-ı MièrÀc” 299 Vezin yok. 255 TÁRÍÒßN ÁÒAR Lİ-FAÒRİ’L-MEVÁLÍ èABDÜ’L-HÁDÍ EFENDİ BÁÚÍ- ZÁDE Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün ١ ذاك نظم لآلل آلالء ال يدانيه كالم الّشعراء ٢ ُمنَطق بالنّفَس القدسيّ عجزْت عنه فهوُم البلغاء ٣ ما جرى من قلم حقّي كيف يحكيه مقال األدباء ٤ كّل سطر متواٍز فيه سلّم المدح لمعراج سماء ٥ كيف ال ناظمه فاق على ُكّمل العصر بفضل و زكاء ٦ سمّو إرشاِد سماء التّقوى قطب األقطاب بأرض غبراء ٧ ما تغنّى بأغاني قلمه غنّة القدس جدير اإلصغاء ٨ كّل ما حّرر في المعراج قول حق و عليه اإلمضاء ٩ بشكر هللا مساعيه وال فّض فاه بنبّي البطحاء ١٠ من رأى ينشد ذا التّاريخا "حبّذا حّل محّل اإلسراء" [86a] قرظه و نظمه العبد المستفيض من األنفاس القدسية لناظم تلك المعراجية أبو الهدى عبد الهادي القاضي في الماضي بمدينته طرابلس الشام عفى عنه ربه السالم [1. Bunu ev halkı ve nimetler için nazmetti Ona şuarânın kelâmı erişemez. 2. Kutsî nefes ile konuşmakta Ondan aciz kalmıştır bülegânın kavrayışı. 256 3.Hakkî’nın kaleminden akanları Üdebânın sözleri nasıl anlatsın. 4. Her satır kendi içinde bir ahenk içinde, Medhin merdiveni semâya miraç içindir. 5. Üstün olan nasıl nazmedemez Asır fazl ve zekâsı ile kemâle ermiştir. 6. Takvanın en güzeli, irşâdın zirvesi Çorak toprakların kutbü’l-aktâbı. 7. Kaleminin terennümü ile şarkı söylediği, Kulak verilmesi gereken kutsalın gunnesidir. 8. Miraç hakkında yazdığı her şey Üzerinde imza olan gerçek sözdür. 9. Sa’yi meşkûr, ağzına sağlık olsun. Çorak toprakların habercisidir o. 10. Kim bu tarih düşüreni nazmederken görse “Ne güzel, İsra’nın yerini almıştır.” Kutsî nefeslerin tafsilâtına giren, geçmişte Tablusşam şehrinde kadılık yapmış kul Ebu’l-Hüda ‘Abdü’l-hâdî -Allâh onu affetsin, selâmet versin- bu Mi‘râciye’nin sahibi için bu satırları yazmıştır.] TÁRÍÒ Lİ’S-SEYYÍD MUÓAMMED EMİN EŞ-ŞEHÍR Bİ-HÁDÍ-ZÁDE FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Óaøret-i Óaúúí Efendi úutb-ı aútÀb-ı zamÀn Yazdı mièrÀciyye oldı naômı àÀyet tÀ benÀk 2 İtdi taúríô ehl-i inşÀ ben de taórír eyledüm Çün düşürdüm bir güzel tÀríò “óaúúÀ naôm-ı pÀk” 257 TÁRÍÒ Lİ MAÓMßD EFENDİ EL-MÜDERRİS EŞ-ŞEHÍR Bİ-ÒºÁCE-ZÁDE FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Óaøret-i Óaúúí Efendi kim odur FÀéiú-i zümre-i erbÀb-ı himem 2 Óaú budur èayn-ı kerÀmetdür bu Böyle manôÿmeye oldı mülhem 3 BÀrekallÀh zihí naôm-ı belíà Ser-be-ser nükte-i esrÀr-ı óikem 4 Düşdi bir mıãrÀè ile tÀríòi “Vaãfu MièrÀc-ı şefíèi’l-èalem” TÁRİÒ Lİ MUäÙAFÁ EFENDİ EŞ-ŞEHÍR BÍ-RESÍM Fe i lÀ tün/ Fe i lÀ tün/ Fe i lün ١ حبّذا حّل رموز اإلسراء شهد العقل له بالصدق ٢ أثر ناظمه قد فاق حائزا لقصبات السبق ٣ قال من طالعه في التاريخ ”و هو معراج خيال الحقي“ [1. Ne güzeldir ki İsrâ’nın remizlerini çözdü. Akıl onu sıdk ile gördü. 2. Onu nazmedenin eseri üstünlük sağlamış Tüm başarıları elde etmiştir. 3. Onu inceleyen şöyle tarih düşmüştür: “O, Hakkî’nın hayalinin mirâcıdır.”] [86b] TÁRÍÒ Lİ MUäÙAFÁ EFENDİ FÁRİá EL-MEDèUVV SİYÁH-ÇEŞM FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 ÓabbeõÀ feròunde-naôm-ı pÀk-sebük ü òÿş-edÀ Kim naôírin görmedi dehr içre ne şeh ne gedÀ 2 Óaøret-i NÀôım ki Óaúúí saèy-ı ióúÀú itmedür 258 Saèy-ı mevfÿrını meşkÿr eyleye luùf-ı ÓudÀ 3 Vaãf-ı MièrÀc-ı Óabíb’i muúteøÀ-yı zevú ile Bir güzel tafãíl idüp èuşşÀúa virmişdür àınÀ 4 Didi FÀrià bir güzel tÀríò bu mıãrÀè ile “ÚÀmet-i maóbÿbe-i MièrÀc geydi nev-úabÀ” [87a] TÁRİÒ Lİ-ŞEYÒ èİZZE’D-DÍN EŞREF-ZÁDE FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Óaøret-i Óaúúí kim ol ãÀóib-ãafÀ ZÀhir anda nÿr-ı pÀk-i MuãùafÀ 2 èİlm ü faøl u zühd ü taúvÀda anuñ Kimse mümkin mi ki mÀnendi ola 3 Seyyíd ü saède’d-dín olsa el-yevm Faølına teslím olurlar bí-merÀ 4 èİlm-i bÀùında denilse óaúúına Muóyí-i åÀní dimez híç kimse lÀ 5 SiyemmÀ teélíf ü tafãíl eyledi Vaãf-ı mièrÀc-ı Rasÿl-i MüctebÀ 6 Geldi ilhÀm ile tÀríò úalbüme Lafø-ı bi “naômin laùífin” èİzziyÀ [87b] YÀ èÀlimen bi-óÀlí èaleyke ittikÀlí yÀ èazíze’l-vücÿd veyÀ èazíze’l-feyøi ve’l-cÿd yaúãidüke küllü’l-èÀlemíne bi’s-sücÿdi’l-meşhÿd fe ente’l-maèbÿdü’l-maúãÿd [88a] ve iètimÀdí ve åiúati ve bike ãalÀóí ve rüşdí men tevekkele èaleyke ve kefeytehu ve men èahidte vefeytehu feleke’l-óamdü bi külli lisÀnin 259 [88b] Min keremihi’l-èamím ve feyøihi’l-cesími’l-irşÀdi ilÀ ùaríúıhi’l-müstaúími bi-irşÀdi celiyyin ve òafiyyin ve’l-íåÀli ilÀ èarãaùi’l-èayni baède’l-èilmi’ã-ãaríòi’l- yaúniyyi ve hüve medÀ lÀ şeyéün fevúahü [89a] يا صاحِ ما قولك في بحر موجه دٌم و دّره مرجان و خلقه غير إنس و جاّن و في جوفه حجر هو أكبر من الحجر األرضي و فيه من الّصالبة بحيث لو جمع معاول الدّنيا كلّها لما عملت فيه و انصداعه بألين األشياء كما أّن تقّطع حجر الماس باألسرب فإّن تفّطنَت له تعّجبَت لشانه و تركت األكل و الّشرب و أخذَت بالّسهر ألّن من أراد تقطيعه إذا جاع و ضعف بدنه جدّا قوي على استعمال اآللة و إّال حرم عن الوصول إلى المراد فأجب إلى هذا الكالم و اصغ إليه لعلّك تكون من أهل الّسالم بالخالص عن اآلالم. حقّي غفر ذنب وجوده [Ey “Denizde vardır.” sözünü doğrulayan! Onun dalgası kandır, incisi mercan. Tabiatı ne insdir ne de cin. Ortasında taş vardır. Yeryüzündeki taşların en büyüğüdür. O oldukça serttir. Dünyanın bütün balyozları bir araya gelse onu işleyemezler. Onun çatlaması nesnelerin en yumuşağıdır. Elmas taşının kesici ile kesilmesi gibi. Bunu kavradığında duruma şaşırıp kalır, yemeyi içmeyi keser ve sehere kadar mukîm olursun. Çünkü acıktığında kim onu kesmek isterse bedeni oldukça güçsüz düşer. Kullanma konusunda güçlüdür. Ancak muradına erişmeye muktedir değildir. Bu söze karşılık ver, kulak kesil. Belki o zaman ızdıraplardan kurtularak selam ehlinden olursun. Hakkî -Varlığı ile günahları bağışlansın-] [89b] أقول لك قوال حقّا ال بطالن فيه و جدّا ال يحوم حوله هزل و هو إنّك أيها المشتهي إذا أردت أن تتزوج فزوجك ينبغي أن تكون بعال فيه من الهزال ما ال يوصف و إالّ لم تلد فإن السمين غير سمين ولود بل رخيص عقيم فإذا كانت على ما وصفُت ولدْت و ولدُها عرش تجلس عليه و أنت سلطان و في عنقك قالدة ثمينة فيها من الجواهر ما ال يحصى لكن بعضها ليل و بعضها نـهار و فيها من الشفق شيء فأنت إن تقلدَت بهذا بعد أن يلد لك ولد مثل ما ذكرُت سجد لك اللمع و الحلك و أعني بـهما شيئين هما عندك بمنزلة يوح في الظهور و بيدهما األمور فاعرف من العبد حقّي هذا و إال َ ت ندم [ Sana içinde bâtılın olmadığı ve şaka barındırmayan bir söz söyleyeyim. O şudur: Ey hevesli insan, evlenmek istediğinde eşinin kadın olması gerekir. Bunda şaka söz konusu değildir. Yaşlı doğurmaz, doğurganlık özelliğini kaybetmiştir. Zayıf doğurgandır. Vasfettiğim durumda olursa doğurur. Sen sultan olarak arşın üzerinde oturur iken bir kısmının gece bir kısmının gündüz parladığı; senin boynunda üzerinde sayılamayacak kadar değerli taşların olduğu kıymetli bir kolye takılı iken onun çocuğu doğar. Bu çocuk senin oğlun olarak dünyaya geldiğinde zikrettiğim şekilde aydınlık ve karanlık sana secde eder. O iki misalle iki şeyi kastediyorum. O ikisinin senin yanında bir konumu vardır. Görünürde ilham olunur, işler o ikisinin elindedir. Bunu Hakkî kuldan öğren ki pişman olmayasın.] 260 [90a] قل لي سؤاال ما تقول في تراب طبخ في نار فبعد ما زال ماؤه بهوائها جعل في قبته المجوفة شيٌء حلك فيه كل شيء يلعقه طائر ضعيف ثم يسمن و إنما يجيء في صحراء فيقيء فيها فتتلون من قيئه أشد تلون فأقول في الجواب هذا الذي تسأل منه شيئان أحدهما ذكر هو الجناح والثاني أنثى هي الرحصاء والقيء هو الرمل و ال يحصى يستخرج من كنز ال يدرى بابه لوسعه اللهم إال أن يعرفه الصورة فإذا عرفته كنت عارفا عالما كاتبا. حقّي [ Bana “Ateşte pişirilen toprak konusunda ne dersin?” diye bir soru sor. Suyu hava ile temas ettiğinde tepesinin ortasında karanlık bir şey olur. Her şey ondadır. Onu bir kuş çiğner. Sonra da şişmanlar. Bir çöle gelir ve onu oraya kusar. Kustuğu şey ise rengârenk olur. Bana sorduğun bu soruya cevap olarak şöyle söylerim: Burada iki şey vardır. Birincisi erkektir, o da kanattır. İkincisi dişidir, o ise terdir. Kusmuk, sayılamayacak kadar çok olan kumdur ki kapısı genişliği sebebiyle bilinemeyen hazineden çıkarılır. Bu sureti bilen ne kadar azdır. Sen onu bildiğinde âlim, kâtip ve ârif olursun. Hakkî.] [90b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Feyø-i Óaúú ile ùolup deryÀ-yı èummÀn ol yüri Var ser-À-ser nÿr olup mihr-i dıraòşÀn ol yüri 2 Geldi Ádem èÀleme insÀn-ı kÀmil olmaàa Sen de ãohbet idüp insÀn ile insÀn ol yüri 3 èIşúa düş tÀ úayd-ı serden bulasın Àòir necÀt CÀna baúma vir seri Manãÿr-ı meydÀn ol yüri 4 KÀfir-i èışú olma kim imÀnuñ olmaz muèteber Zühd zünnÀrın bıraú taúvÀdan èüryÀn ol yüri 5 Pür àam-ı èışú olduñ ise ÓaúúıyÀ müjde saña Var ebed şimden geri èÀlemde şÀdÀn ol yüri 261 Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 èIşú Àteşi cÀnum yine nírÀna düşürdi Çeşmümden aúan ãu beni èummÀna düşürdi 2 Zühd ile baña cümle cihÀn yÀr idi evvel èIşú anlara Àòir beni bígÀne düşürdi 3 Ben dÿr olalı Àh vaùandan nice demdür Dil-zÀrı anuñçün ne àaríbÀne düşürdi 4 èÁşıú mı dinür anlara kim ãaúladılar cÀn Manãÿr nice baú seri meydÀna düşürdi 5 Mıãr içre èazíz itmek içün Yÿsuf’ı MevlÀ İòvÀn óasedinden çeh-i KenèÀn’a düşürdi 6 Ten derdini Eyyÿb’a vü cÀn miònetin Àòir Taúdír-i ezel Óaúúí-i bí-cÀna düşürdi [91a] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Ne gelse Óaú TaèÀlÀ’dan şikÀyet eylemek olmaz Dil-i ãafvet-nihÀda àam sirÀyet eylemek olmaz 2 äadef-veş dÀéimÀ beste-dehÀn olmaú gerek èÀşıú Ki rÀz-ı yÀrı aàyÀra óikÀyet eylemek olmaz 262 3 KelÀm-ı èışú u ilhÀma sened ister muóaúúiúler Óadíå-i nefsi ehl-i dil rivÀyet eylemek olmaz 4 AèmÀ-yı úalb mÀder-zÀd olursa neylesün mürşid Ki anı rÀh-ı dídÀra hidÀyet eylemek olmaz 5 Bu nefsi dost ôannidüp ãaúın òoş ùutma ey Óaúúí èAdÿ-yı cÀndur anı rièÀyet eylemek olmaz Ve lehu Müs tefé i lün/ müs tefé i lün/ müs tefé i lün/ müs tefé i lün 1 Varlıú fenÀ bulsun úamu èışú Àteşine yan yaúıl EvãÀf maóv olsun úamu èışú Àteşine yan yaúıl 2 Gitsün küdÿret síneden sÀf olsun ol Àyíneden PÀk olmaàa cÀn u beden èışú Àteşine yan yaúıl 3 NÀy eyle baàruñ úıl fiàÀn úaddüñ kemÀn it bí-gümÀn YÀra fenÀdur armaàÀn èışú Àteşine yan yaúıl 4 Yıú úaãrını cÀn u tenüñ neñ var ise var yaú senüñ Nÿr ola tÀ kim meskenüñ èışú Àteşine yan yaúıl 5 Her kim bugün uyanmadı bÿ-yı Óaúú’a boyanmadı Evvel yanan ãoñ yanmadı èışú Àteşine yan yaúıl 6 ÒÀk içre kendüñ úıl õelíl nÀr içre otur çün Òalíl 263 Óaúúí Óaúú’a budur delíl èışú Àteşine yan yaúıl [91b] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 CihÀnda bülbülem feryÀda geldüm Gül-i ãad-berg-i Óaúú’ı yÀda geldüm 2 Olup muùlaú úuyÿd-ı mÀsivÀdan Bu bÀàa serv-veş ÀzÀde geldüm 3 Güõer idüp nice gülzÀr-ı úudsi Bu dünyÀ-yı òarÀb-abÀda geldüm 4 HevÀ-yı èÀlem-i bÀladan uçdum Óarím-i òÀk ü Àb u bÀda geldüm 5 Muúaddem bilmez idüm óÀl-i èışúı Bugün bir èÀşıú-ı dil-dÀde geldüm 6 Benem Óaúúí Óaú’a Àyíneyem ben CihÀna ãÿret-i MevlÀ’da geldüm Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 Anlar ki bugün èışú ile bu dÀra gelürler Bülbül gibi ãan kim gül ü gülôÀra gelürler 2 Çün vaãl ile hicrÀn yiridür èÀlem-i dünyÀ 264 Telvíne düşüp niceleri zÀra gelürler 3 èÁşıúlara ãor úıymetini cevher-i èışúuñ Ol cevher içün èÀleme bÀzÀra gelürler 4 Bir noúùa durur evvel ü Àòir bu devrde Áòir dönerek merkez-i edvÀra gelürler 5 Çün-bende bugün ãıdú ile òidmetde olanlar Bí-perde yarın meclis-i òünkÀra gelürler 6 EvãÀf-ı vücÿdı yaúup ütmek dileyenler Óaú èışúına ey Óaúúí düşüp nÀra gelürler [92a] Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 Ey dost senüñ èışúuñ ile Àteşe yandum ÒºÀb içre idüm yanmaàıla ãanki uyandum 2 äÿret bulalı èışú dil ü cÀnum içinde Bülbül gibi bÿ-yı gül-i maènÀya boyandum 3 EùvÀr-ı vücÿdı güõer itdüm hele Àòir Bu àÀyeti yoú yolda ben AllÀh’a ùayandum 4 Rÿóum baña ervÀóda virdi úasem-i èışú Nefsüm bu cesedde híç olur mı ãıya andum 265 5 CÀn gibi cihÀn görmedi aãlÀ beni Óaúúí Ben ãÿret-i RaómÀn’a girüp gerçi èıyÀndum Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 YÀr olmaz iseèışúa dil ü cÀnı n’iderler DeryÀ-yı dem-i bí-dür ü mercÀnı n’iderler 2 Óikmet güherin bulmadadur úıymet-i insÀn Bí-maèní olan ãuret-i insÀnı n’iderler 3 ÇevgÀn-ı maóabbetle ele gÿy-ı ser al kim MerdÀn-ı hüner serserí meydÀnı n’iderler 4 Án ister iseñ mürşid-i kÀmil yüzine baú Anuñ ki gözi görmez Ànı anı n’iderler 5 Bir bÀde-i rengín-i maóabbet idegör nÿş Bu úana berÀber mey-i rummÀnı n’iderler 6 Virmezse eger feyø óayÀt-ı ebediyye İy Óaúúí bugün Çeşme-i ÓayvÀn’ı n’iderler [92b] Ve lehu Müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün 1 èIşúa düşelden bir èaceb Àşüfte-óÀl oldum yine èAúlum períşÀn oldı baú pür-iòtilÀl oldum yine 266 2 ÚÀl içre bulmaú óÀl-i dil Àb içre Àteş bulmadur Bir óÀle vÀãıl olmaàa biñ kerre úÀl oldum yine 3 ÔÀhir şecerdür meyvesi bÀùın yüzinde õevúdür Ol míve õevúin sürmege úÀmetde dÀl oldum yine 4 Çün kim ezel yazdı úalem nÀl eyledi çeşmüm elem Bu derde ne çÀre úılam èayn-ı òayÀl oldum yine 5 Óaúúí felekden aàlamam Óaú’dur her işi işleyen Gün ùoàa şÀyed üstüme gerçi hilÀl oldum yine Ve lehu Müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün 1 Úan yaşum aúdı seyl olup ãaòrÀya ãaldum kendümi áarú oldum ol yaşa ùolup deryÀya ãaldum kendümi 2 Miónetlere yÀr olalı yarÀna aàyÀr olalı èIşú ile seyyÀr olalı her cÀya ãaldum kendümi 3 Ùutdum sedd idüp ayamı itdüm güzer ol dem yemi Gör úuvvet-i úudsiyyemi èAnkÀ’ya ãaldum kendümi 4 VÀèiô nice bir pend ide cÀnum yaúup ispend ide äÿret nice bir bend ide maènÀya ãaldum kendümi 5 Çeşmi sivÀdan baàlayup cÀnı belÀdan ùaàlayup Dir Óaúúí úan aàlayup MevlÀ’ya ãaldum kendümi 267 [93a] Ve lehu DER ŞEHR-İ RECEB Müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün 1 Óaú’dan olup òalúa èaùÀ óoş geldi şehrullÀh Receb Maàfÿr olur anda òaùÀ óoş geldi şehrullÀh Receb 2 Ferd oldı Ferd AllÀh içün sırr oldı dil ÀgÀh içün ZÀd oldı òalúa rÀh içün óoş geldi şehrullÀh Receb 3 Şehr-i aãamdur aña ad itmez günÀh-ı òalúı yÀd Ùaèôímine gel adım ad óoş geldi şehrullÀh Receb 4 Tevóíd-i efèÀle iriş úÀli bıraú óÀle iriş Her dürlü ÀmÀle iriş óoş geldi şehrullÀh Receb 5 Óaúúí úoyup ùÿl-i emel kesb eyle var óüsn-i èamel Çün mÀøíye irişmez el óoş geldi şehrullÀh Receb Ve lehu DER LEYLE-İ REáÁéİB Müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün/ müs tef i lün 1 Sırr-ı Óaú’a ÀmÀde ol geldi ReàÀéib gicesi Nÿr-ı ÒudÀ’yı dilde bul geldi ReàÀéib gicesi 2 Her kim Óaúú’a cÀnın vire sırr-ı Óaúú’a Àòir ire Raómet iner gice yire geldi ReàÀéib gicesi 268 3 Nefs anda rÿóa rÀm olur õikr ile cÀn ÀrÀm olur èÁşıúlara bayrÀm olur geldi ReàÀéib gicesi 4 äÀf eyle àışdan özüñi ùut Óaúú-ı pÀke yüzüñi ÒºÀbı bıraú aç gözüñi geldi ReàÀéib gicesi 5 Bu gicedür nÿr ile gün eyle sürÿr ile dügün Óaúúí irişdüñ var ögün geldi ReàÀéib gicesi [93b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MİèRÁC FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Eyledi şehr-i Receb’de Óaúú’a mièrÀc ol Óabíb Oldı ehl-ièarş u ferşüñ cümle derdine ùabíb 2 Seyr idüp ol gicede ÀyÀt-ı kübrÀ-yı Óaúú’ı Hem cemÀl-i Óaúú’ı gördi şÀd olup cÀn-ı keéíb 3 Sidre anuñ olmadı seyrine Àòir MüntehÀ Eyledi tÀ úurb-ı ev ednÀya dek seyr-i èacíb 4 Cebreéíl Àòir rikÀbından cüdÀ düşdi anuñ Bulmadı úuvvet perinde Sidre’de kaldı àaríb 5 Sırr-ı MièrÀc-ı RasÿlullÀh’dan oldı bí-òaber Bulmayan ùıfl-ı dili taèlíme Óaúúí bir edíb Ve lehu 269 DER ÓAÚÚ-I MÁH-I ŞAèBÁN FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ùoldı cÀn u dil yine õevú u sürÿr ÓamdülillÀh geldi ŞaèbÀn-ı Şeríf Eyledi nÿr-ı ÓabíbullÀh ôuhÿr ÓamdülillÀh geldi ŞaèbÀn-ı Şeríf 2 MÀh-ı ŞaèbÀn oldı mÀh-i MuãùafÀ Ehl-i dil buldı úudümünden ãafÀ Bu vefÀ şehridür ey dil ne cefÀ ÓamdülillÀh geldi ŞaèbÀn-ı Şeríf 3 Çün ãalat ider aña Rabbü’l-enÀm Sen de úıl aña ãalat ile selÀm ÓaúúıyÀ bunda budur Àòir kelÀm ÓamdülillÀh geldi ŞaèbÀn-ı Şeríf [94a] Ve lehu DER ŞEB-İ BERÁéET Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Faøl-ı Óaú’dur bize ey èÀşıú-ı ãÀdıú óaúúÀ ÓamdülillÀh ki úudÿm itdi BerÀéet gicesi Kimdür ol kim bu gice şemè-i èibÀdÀtı yaúa ÓamdülillÀh ki úudÿm itdi BerÀéet gicesi 2 Çün ôuhÿr eyledi òalúa kerem-i Rabb-i áafÿr Eyledi ümmet-i meróÿmeyi cümle maàfÿr Böyle bir nièmet-i èuômÀya ãaúın olma kefÿr 270 ÓamdülillÀh ki úudÿm itdi BerÀéet gicesi 3 Var berÀt al bu gice Haú saña tÀ vire necÀt Yaza óaúúuñda senüñ deftere èÀlí derecÀt ÓaúúıyÀ anda úabÿl-i Óaú olur bil óÀcÀt ÓamdülillÀh ki úudÿm itdi BerÀéet gicesi Ve lehu DER ÓAÚÚ-I ŞEHR-İ RAMAØÁN Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Nice óÀmd eyleyelüm yÀ nice şükr eyleyelüm Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn Medóini úanàı dehÀn ile anuñ söyleyelüm Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn 2 PÀyesi àayrı şuhÿra göre ber-terdür anuñ Şerefi cümle-i ehl-i dile aôhardur anuñ Her demi úıymet ile çün zer ü gevherdür anuñ Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn 3 BÀb-ı Óaú dÀéim olur müémine bunda meftÿó İrişür cÀn u dil-i èÀşıúa envÀè-ı fütÿó ÓaúúıyÀ nÿr-ı tecellí bulısar díde-i rÿó Geldi èizzet ile müéminlere şehr-i RamaøÀn [94b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I LEYLE-İ ÚADR FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 271 1 Óoş mübÀrek gicedür işbu gice Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil ÒÀùır-ı müémin olur òoş bu gice Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil 2 Bu gice gökden yere iner emÀn Acı ãular ùatlu olur bí-gümÀn Úadrini bil leyle-i Úadr’üñ hemÀn Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil 3 Bu gice olur tecellí-i ÒudÀ İşidür erbÀb-ı dil Óaú’dan ãadÀ İctihÀd ehline idüp iútidÀ Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil 4 Eyleyüp luùf u kerem RaómÀn bize Virdi hem iósÀn u hem ímÀn bize Yılda bir kerre olur mihmÀn bize Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil 5 ÓaúúıyÀ iner melekler bu gice Şevú ile döner felekler bu gice ÓÀãıl olur heb dilekler bu gice Leyle-i Úadr’e rièÀyet eylegil Ve lehu DER ÓAÚÚ-I İèTİKÁF FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 272 1 Sünneti ióyÀ idüp úıl iètikÀf Ta ki úalbüñ mÀsivÀdan ola ãÀf 2 Eyle õikrullÀhı píşe rÿz u şeb Nice bir bu òalú ile lÀf u güzÀf 3 Kim vire evtÀr-ı èaşruñ hükmüni Ol göre envÀr-ı úadri bí-òilÀf 4 Òalvet olmaz mÀsivÀdan cÀn u dil Eyleye mÀ-dÀm efkÀr-ı iòtilÀf 5 Bÿy alur ehl-i riyÀøet èAdn’den Her seher virür meşÀma müşk-nÀf 6 Gel cihÀd it ÓaúúıyÀ nefsüñ ile Úim bu dünyÀ içre bÀúídür meãÀf [95a] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I èÍD-İ RAMAØÁN Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 İrişdi göñül mevsim-i èíd-i RamaøÀn’a Óaú’dan yine luùf oldı úamu ehl-i zamÀna 2 İfùÀr iden òºÀn-ı ilÀhí ile gelsün Virsün bedene úuvvet ü hem leõõeti cÀna 3 Maúbÿl-i ÒudÀ oldı úÀmu itdügüñ aèmÀl 273 Ger muòlís iseñ düşme bu maènÀda gümÀna 4 Müéminlere her mevsim èafv oldı hemÀn èíd èMaàfÿr n’ola baúmaz ise èíd-i cihÀna 5 Óaúúí’ye ilÀhí naôar eyle keremüñden TÀ mÀh-ı cemÀlüñ görüp irişe èıyÀna DER ÓAÚÚ-I èAREFE VE èÍD-İ ÚURBÁN Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 İórÀm geyüp beñze yüri ehl-i vefÀta Rÿz-ı èArefe eyle èazímet èArafÀù’a 2 Lebbeyk diyüp emrine úıl ÒÀliú’uñ iúbÀl TÀ maôhar ide õÀtuñı õÀt ile ãıfÀta 3 Rÿz-ı èArefe maèrifetüñ çün ola efzÿn PÀyeñ irişe õirve-i úüll-i derecÀta 4 Çün kim MinÀ’da eyleyesin nefsüñi úurbÀn èÍd ola günüñ beñzeye şeb Úadr ü BerÀt’a 5 Andan irişüp Cemre’ye úıl recm-i şeyÀùín TÀ kim iresin iki cihÀn içre necÀta 6 Var KÀèbe-i õÀtı dileyüp eyle ùavÀfın äoñra iresin menzil-i vaãl içre åebÀta 274 7 Óaúúí yüri seyr ü sefer Óaøret-i Óaú’a úıl Óaccuñ ola maúbÿl irişüp Úaèbe-i õÀta [95b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MUÓARREM Mef ÿ lü/ fÀ i lÀ tü/ me fÀ í lü/ fÀ i lün 1 MÀh-ı Muóarrem oldı yine evvelü’ş-şuhÿr Kim anuñ ile bedé olunur cümle-i dühÿr 2 ÇÀr oldı eşhür içre dilÀ eşhür-i óurum Kim óurmetinde ehl-i kemÀl eylemez úuãÿr 3 Biri Muóarrem ü birisi mÀh-ı Receb’dür Õü’l-úÀde daòi kim olaydı vaède-gÀh-ı Ùÿr 4 Õü’l-óicce Àòir-i èaded-i çÀrdur bu dört Oldı meôÀhir-i kerem Óaøret-i áafÿr 5 Ôulm itme nefsüñe yüri bu aylarda sen Faøl-ı Óaú ile itmeye Óaúúí èÀdil ôuóÿr Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MÁH-I MEVLİD Mef ÿ lü/ fÀ i lÀ tü/ me fÀ í lü/ fÀ i lün 1 Çoúdan úudÿmüne göñül eylerdi intiôÀr Òoş geldi mÀh-ı mevlid-i sulùÀn-ı kÀéinÀt Dil èandelíbi olmış idi àÀyet ile zÀr Òoş geldi mÀh-ı mevlid-i sulùÀn-ı kÀéinÀt 275 2 Çün kim ufuúda görünedüşdi yeñi hilÀl Nÿr-ı CemÀl itdi tecellí gidüp CelÀl İúbÀli cÀnı eyledi şen úalmadı melÀl Òoş geldi mÀh-ı mevlid-i sulùÀn-ı kÀéinÀt 3 İtdi o nÿr bu meh-i pür-nÿrda ôuhÿr Kim pertevinden aldı şuèÀèın cemÀl-i hÿr300 Óaúúí fi’l-óaúíúa budur efêal-i şuhÿr Òoş geldi mÀh-ı mevlid-i sulùÀn-ı kÀéinÀt [96a] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MÁH-I MEVLİD EYØAN FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Nice şÀdÀn olmasun bu cÀn u dil èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen Nice naètin itmesün dil muttaãıl èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen 2 Mihre àÀlibdür bu mÀhuñ kevkebi Söyleşür envÀr-ı rÿz ile şebi MeróabÀdan açılur òalúuñ lebi èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen 3 Nÿrdur ùoàdı cihÀna bü’l-èaceb áulàule-sÀz oldı èÀlem òalúı heb èİzzetine ümmetüñ budur sebeb 300 Bi’l-òÀ ve’l-hÀ, yaèní eş-şems. [Müellifin notu] 276 èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen 4 Var ise sende eger èahde vefÀ Úıl salÀtı vir selÀmı bul ãafÀ ÓaúúıyÀ ola şefíèüñ MuãùafÀ èİzzet ile mÀh-ı mevliddür gelen Ve lehu DER ÓAÚÚ-I TEæBÍÓ-İ RAMAØÁN Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Mescide eyleyüp iúbÀl leyÀli-i ãıyÀm Gelüñüz biz de melekler gibi teåbíó idelüm Eyleyüp raàbet-i cÀn ile cemÀèatle úıyÀm Gelüñüz biz de melekler gibi teåbíó idelüm 2 Óüsn-i ãavt ile idüp àulàuleyi bülbül-vÀr Şevú ile tÀ ki semÀèa gele çÀrò-ı devvÀr Emr-i teåbíhe naôar úıl baú a ÚuréÀn’da ne var Gelüñüz biz de melekler gibi teåbíó idelüm 3 Óaú TaèÀla ki anuñ bestedür emrine umÿr Eyledi Kaèbe gibi mescidi Beyt-i Maèmÿr Óaúúí teåbíó ider ãubó ü mesÀ mürà ile mÿr Gelüñüz biz de dil ü cÀn ile teåbíó idelüm [96b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I RßZ-I CUMèA VE äALÁT-I ß Mef ÿ lü/ fÀ i lÀ tü/ me fÀ í lü/ fÀ i lün 277 Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 EyyÀm içinde şÀhid[i]dür cumèa-ı şeríf Bil cumèa güni óürmetini ümmet iseñ bil EflÀk içinde mÀh durur cumèa-ı şeríf Bil cumèa güni óürmetini ümmet iseñ bil 2 Bu ümmete òuãÿã ile virdi anı ÒudÀ TÀ ideler namÀzı cemÀèat ile edÀ Eyle müsÀraèat viricek çün ãalÀ sadÀ Bil cumèa güni óürmetini ümmet iseñ bil 3 Yevmü’l-mezíd dirler aña cennet içre heb Ehl-i naôar o günde iderler şuhÿd-ı Rab Cemèiyyet-i úulÿba odur ÓaúúıyÀ sebeb Bil cumèa güni óürmetini ümmet iseñ bil Ve lehu DER ÓAÚÚ-I EÕÁN Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 EõÀnı gÿş idicek cÀn ile di TaèÀlÀ şÀnuhü AllÀhü Ekber Óaúú’ı taèôím idenler böyle didi Eger müémin iseñ úıl anı ezber 2 Diseñ lebbeyk çün yÀ daèvetü’l-Óaú İcÀbet itmiş olursın muóaúúaú İdegör var icÀbet Óaúú’a muùlaú Úuruldı daèvet içün çünki minber 278 3 MenÀre heft ü miórÀb oldı bil çÀr Nedür sırrı anı fehm idegör var Yüri Óaúúí münÀcÀt eyle her-bÀr Òulÿãuñ bÀr-gÀha ola rehber [97a] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I SULÙÁN Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Nedür şÀh-ı cihÀngír-i raèiyyet-perver-i èÀlem Odur ôıll-i ÒudÀ kim sÀyesinde müsteríó Àdem 2 Şükÿh-ı şÀnı beyne’l-òalú esmÀ-ı ÒudÀ içre HemÀn şol ism-i aèôamdur ki oldı cümleden ekrem 3 Odur òurşíd-i pertev-pÀş-ı vech-i cümle-i õerrÀt ŞuèÀè-ı nÿr-ı õÀtı olmaz èÀlem ãafóasından kem 4 Seríri èarş u tÀcı Beócet-efzÀ-yı cihÀnıdur Elinde seyr-i ÀfÀú itmek içün var cÀm-ı Cem 5 Yüri Óaúúí cihÀnda başuña sulùÀn olagör kim Ayaúlarda úalur yarın bugün mÿra baãan sersem Ve lehu DER ÓAÚÚ-I VEZÍR Me fÀ í lün/ fe i lÀ tün/ me fÀ í lün/ fe í lün 1 Nedür vezír-i müşir-i cenÀb-ı sulùÀní 279 Yedinde òÀtem ile Áãaf-ı SüleymÀní 2 Bu mihr-i meşèale efrÿz-ı ÀsmÀn-ı şükÿh O mÀh-ı şuèle-feşÀn-ı zemín-i õi-şÀnı 3 İder umÿr-ı óurde sÀy-ı devleti tedbír Olur muvÀfıú-ı taúdír-i emr-i RabbÀní 4 Dili maóaùù-ı rióÀl-i úavÀfil-i ilhÀm äımÀòı mehbıù-ı feyø-i kelÀm-ı YezdÀní 5 Olursa ãıdk ile äıddıú u èadl ile FÀrÿú Yüzinde cilve urursa óayÀ-ı èOåmÀní 6 O gÿne merd-i èAlí-vÀr-ı himmet-i èÀlínüñ Olur bu Óaúúí gibi òalú menúabet-òºÀnı [97b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MÜFTÍ Me fÀ í lün/ fe i lÀ tün/ me fÀ í lün/ fe í lün 1 Nedür cihÀnda dilÀ óÀl-i şeyòü’l-İslÀmí Ki óall-i müşkül-i òalúuñ ola elif lÀmı301 2 Ola miyÀn-ı varaú-òºÀn-ı fıúh-ı dín içre Hemíşe fÀéiúü’l-aúrÀn u èaãruñ èallÀmı 3 Büzürg-vÀr ola nefsinde besÀn-ı destÀr 301 El [Müellifin notu] 280 Yanında ola òamÿş ehl-i èilmüñ aèlÀmı 4 Yazarsa n’ola varaú-pÀreye olur olmaz Oúur úabÿl ider ehl-i cihÀn ol ièlÀmı 5 CihÀnda bÀr-ı vücÿd oldı bu fetvÀ taúvÀ Çeker mi èÀúil olan Óaúúí bunca ÀlÀmı Ve lehu DER ÓAÚÚ-I ŞEYÒ FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Şeyò odur kim deyicek aña mürídi yÀ şeyò İde biñ feyø ile bir demde anı ióyÀ şeyò 2 Açıla revzene-i úalbi cihÀn-ı àayba DÀòil-i gülşen-i Firdevs ola gÿyÀ şeyò 3 Cümle aèøÀsına sÀrí ola sırr-ı óikmet Óaúú ile gÿş idüp anuñla ola gÿyÀ şeyò 4 Şöyle telvín ile temkíni rièÀyet ide kim Òalú u yÀ Óaú mı olupdur diyeler ÀyÀ şeyò 5 èAmeli zer-i ùılÀ ide nüòÀs-ı úalbi Bir èazíz ola vücÿd içre hemÀn kímyÀ şeyò 6 ÓaúúıyÀ n’ola çıúarsa dür-i óikmet dilden Olıcaú feyø-i ilÀhí ile çün deryÀ şeyò 281 [98a] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MÜDDEèÍ FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 äanki zer-endÿde misdür müddeèí bulmaz revÀc äubó-ı kÀõib gibi kim maòlÿù olupdur anda dÀc302 2 Şíve-i şíre neden úÀdir olur rÿbeh-nihÀd İtse de ger kendine ol yüzde biñ dürlü èilÀc 3 Meşrebi nÀ-pÀk u güftÀrı olupdur hemçü yaò Mièdesi pür zehr ü zaúúÿm u yüzinüñ rengi zÀc 4 èArø-ı küfriyyÀt ider òalúa taãavvufdur diyü Müémin iseñ kÀfirüñ aãlÀ yanında ùurma úaç 5 KÀn-ı èÀlem ÓaúúıyÀ pür-cevher-i èirfÀndur Yoú durur seng-i siyÀh-ı kíl ü úÀle iótiyÀc Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MÜRÍD FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Fetó-i bÀb-ı daàalı eylese bir dest-i müríd Øammeden fetóa èudÿl eyler olur nÀmı müríd 2 Ger dilerseñ olasın sen de müríd-i óaøret Eyle ifnÀ-yı irÀdet bi-ùaríúi’t-teékíd 302 Ôulmet [Müellifin notu] 282 3 MÀsivallÀha naôar eylese ãÿfí bir dem Gördügi pertev-i taóúíú olur heb taúlíd 4 Úalbine òÀùıra-ı àayr gelürse anuñ Aña lÀzım gelür ímÀnını itmek tecdíd 5 èIşú símurà u göñül aña olupdur çün ÚÀf Tefriúa ãÿret-i Yeécÿc u fenÀ sedd-i sedíd 6 Ben ne şeyòem bu zamÀn içre ne ãÿfí Óaúúí Olmuşam dergeh-i MevlÀ’da bir ednÀ-yı èabíd [98b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I VÁèİÔ FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 VÀèiôÀ oldı yerüñ gerçi ki fevúa’l-minber èAmelüñ yoà ise var eyleme èilmi ezber 2 Vaóy-i dilden òaberüñ var ise söyle sözüñi Úíl ü úÀl ile kişi òalúa olur mı rehber 3 Medrese óÀletini óÀle degiş úÀli bıraú Gir óaúíúat yolına eyle mecÀzı mièber 4 ÁşiyÀndan beçe-i mürà ider mi pervÀz Olmasa ger aña ol demde müheyyÀ şehper 283 5 ÓaúúıyÀ vÀèiô ü şeyò olma cihÀnda zinhÀr Vaèô u nuãó ister iseñ işte budur ùoàrı òaber Ve lehu DER ÓAÚÚ-I ÒAÙÍB-İ NÁ-äAVÁB Müs tefé i lün/ müs tefé i lün/ müs tefé i lün/ müs tefé i lün 1 Ey dil saña ùoàrı òaber egri òaùíb olmaú neden Úıble ùururken muèteber yüzüñ çevirme úıbleden 2 Elde ùutar şemşír-i tíz òalú ile eyler biñ sitíz Ur boynunı anuñla tíz ola cüdÀ cÀn u beden 3 Şemşír-i tíz-i òuùbe-gÿy çevgÀndur sözdür çü gÿy Áòir çoàaldı güft ü gÿy meydÀna gelsüñ ceng iden 4 Çün minbere çıúdı ulÀà ãavtı ile oldı kelÀà N’itmeú gerek ùutma úulÀà oldı olan gitdi giden 5 Minberde kim ôÀlim aña Óaúúí úulaú ùutma aña Olursa güftÀrı saña óikmetle ger dürr-i èAden [99a] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I ÒAÙÍB-İ BÁ-äAVÁB Me fÀ i lün/ me fÀ i lün/ me fÀ i lün/ me fÀ i lün 1 Òaùíb-i òoş-nevÀ kim itse bir dem òuùbeye Ààaz MesíhÀ-veş derÿn-ı òalúı ióyÀya ãalar ÀvÀz 2 äadÀ-yı óÀlet-engízi ider bülbülleri òÀmÿş 284 Dile Àteş düşer andan olur dil derd ile dem-sÀz 3 Ne ãahbÀdur ki bir cÀmı nice píri cüvÀn eyler Ne gÿne òoş-nefesdür kim olur maàlÿb aña hem-sÀz 4 Òaùíb-i minber èarş-ı berín öyle òaùíb üzre NiåÀr eyler cevÀhir-berg-i ÙÿbÀ’dan úılur ièzÀz 5 O gÿne òoş-nevÀya ÀşiyÀn olsa n’ola minber Olupdur òuùbe-gÿyÀn içre bülbül gibi çün mümtÀz 6 äadÀ-yı dilkeş ey Óaúúí àıdÀ-yı rÿódur taóúíú Virür òoş-perveriş cÀna úılur bÀb-ı ãafÀyı bÀz Ve lehu DER ÓAÚÚ-I İMÁM FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Eylese bir pÀk-edÀ miórÀba çün vaøè-ı úadem Keşf olur anuñ edÀsından dile sırr-ı úıdem 2 Devr-i miórÀb içre gÿyÀ noúùadur õÀt-ı imÀm Çevresinde feyø alur andan cemÀèat dem-be-dem 3 Sÿre-i Yÿsuf’dan Ààaz-ı tilÀvet eylese Gÿş iden Yaèúÿb-ı cÀnuñ óüzni olur ke’l-èadem 4 Ùıfl-ı şír-ÀşÀm gÿş itse eàÀnísin anuñ Ne peder ne mÀder olmaz biri èaynında dedem 285 5 èAzm-i ıúlím şuhÿd eyler imÀm-ı bÀ-ãafÀ Kim peyinde muútedí ãaffı olur gÿyÀ òadem 6 ÓaúúıyÀ åÀbit-úadem ol merkez-i dilde bugün Óaúú’a eyle iútidÀ çekme úıyÀmetde nedem [99b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MÜéEZZİN FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Her úaçan olsa müéezzin cÀn ile gülbang-zen İtmege farøı edÀ úalúar ayaàa merd ü zen 2 äÿret-i daèvet içün yapdı menÀre ehl-i óayr Çünki var maènÀsı elbette bozulmaz bu düzen 3 Var yerüñde sen menÀre gibi ol åÀbit-úadem Kim namÀzın bÀùıl eyler mescidi úoyup gezen 4 Bir selÀm ile duòÿl eyler derÿna ãad sürÿr DÀòil-i mescid olup var eyle iòrÀc-ı óazen 5 Òavf-ı Óaú’dan sübóa-i mercÀna dönsün eşk-i çeşm HaúúıyÀ reşk itsün aña zínet içün dür dizen Ve lehu DER ÓAÚÚ-I ÚAYYIM-I CÁMİè VE FÍH MİZÁÓ 286 Mef ÿ lü/ fÀ í lÀ tü/ me fÀ í lü/ fÀ i lün303 Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fÀ i lün 1 Úayyım ki bÀb-ı mescidi açar cırıl cırıl Úındíl gibi òidmete döner pırıl pırıl 2 ÍúÀd-ı şemè-i gÿşe-i miórÀb eylese Yanmaz mı híç Àteş-i cÀnı óarıl óarıl 3 Ger çÿb ucıyla eylese nÀgÀh münkesir Úındíl yaàı üstine aúar ôırıl zırıl 4 CabbÀr-ı ùabè olmaàla ehl-i tevlít Ayda alur vaôífesin andan òırıl óırıl 5 Ey Óaúúí gÿş-ı bÀùıla girse kelÀm-ı Óaú Gider iderek gürbe gibi ol mırıl mırıl [100a] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I CEMÁèAT FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Eylemez èahde rièÀyet bir nefes Bí-vefÀdur òalú-ı èÀlem bí-vefÀ Bülbül-i cÀna idüp ùabèı úafes Pür-cefÀdur òalú-ı èÀlem pür-cefÀ 2 CÀmièe gelmez görünmez farø içün ÓÀlini dergÀh-ı Óaúú’a èarø içün 303 Vezin ihmâli var. 287 Eylemez hergiz taãadduú úarø içün Pür-maraødur buòl ile bulmaz şifÀ 3 Ger eõÀn oúınsa ger ãaàır olur hemÀn ÒºÀb-ı àÀfletde güzer ider zamÀn Olur èiãyÀn ile yaòşi iken yaman Pür-keder olup dili bulmaz ãafÀ 4 Ya münÀfıúdur ya kÀfirdür özi Hem-çü aèmÀ mescidi görmez gözi Beş vaútde úıbleye dönmez yüzi Yüz gidüp úalmış durur èayn-ı úafa 5 Ábdest almaz var iken bunca ãu Yüz yumaz iki cihÀnda bí-vuøÿ DÀéimÀ dünyÀyı eyler Àrzÿ Eylemişdür anuñ ile iktifÀ 6 ÓaúúıyÀ eyle ùahÀret cümleden Yu vücÿduñ pÀk ola cÀn u beden Óaúú’a úarşu dÀéim istiúbÀl iden Yüzini görüp èıyÀn olur òafÀ [100b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I BURUSA Me fÀ i lün/ fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün 1 Burusa şehri olup dilde şöhre-i èÀlem BilÀd içinde odur şimdi şöhret ile èalem 288 2 Yazıldı levó-i vücÿda çü Kaèbe’den ãoñra Çeküp keşíde-i õÀtın uzatdı òayli úalem 3 Aña ãu virdi ÒudÀ èarú-ı pÀk-i Kevåer’den İçen maríø ider ol nefesde defè-i elem 4 Kimi burÿdet-i úalbe müsaòòin-i aèdel Kimi suòÿnet-i tabèa müberrid-i eslem 5 Olup muèallim-i evvel mürebbí-i òalúı Ôuhÿra geldi nice merd-i aèref ü aèlem 6 KitÀb-ı óikmeti itdi úalem-zen andan nesò Çü gördi cÀ-yı süòan yoú ne lÀ ne òod lem lem 7 MidÀd-ı úalb-i süveydÀ ne dürr ider bírÿn Olınca mevc-zede feyø-i èilm çün èaylem304 8 Olursa ùÀlib-i MièrÀc-ı maèneví sÀlik Bulına Bursa’da belki o maùlaba süllem 9 Şu dil ki òırmen-i èÀlemde dÀne-cÿ oldı Virürse naúd-i irÀdet vire o şehre selem 10 Seni bu vaãf ile Haúúí işiden èÀşıú dir Varup Burusa’da ben de úalam ne çÀre úılam 304 Baór [Müellifin notu] 289 [101a] Ve lehu Bİ-ZEBÁN-I ÔÁHİR LÁ ÒAYR VE LÁ ŞER Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Yüzüñ gördüm òayÀl-i òºÀba düşdüm äafÀ-yı èÀrıøuñda Àba düşdüm 2 Görüp nÀgÀh ùÀú-ı ebrvÀnuñ Derÿn-ı heykel-i miórÀba düşdüm 3 İdüp zülf-gir-i hakírüñ senüñ seyr Yem-i óüsnüñde bir girdÀba düşdüm 4 Ruò-ı pertev-fürÿzuñ şevúi ile Baúılsa Àteş-i pür-tÀba düşdüm 5 Bu Óaúúí èÀşıúa gel fetó-i bÀb it Ùaleb-kÀruñ olup ebvÀba düşdüm Ve lehu DER ÓAÚÚ-I İSTANBOL Me fÀ i lün/ fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün 1 Serír-i Óaøret-i ÒÀn Aómed aèní İstanbol SezÀdur eylese vaãfın belíà anuñ bol bol 2 Yüzini baór-i siyÀha virüp o çehresi aú Nesím-i baóar ile kÀküllerin ider úol úol 290 3 ÓiãÀr-ı dÀòili anuñ beden besÀn oldı TarÀéiúı çü èurÿk-ı beden durur yol yol 4 İçinde ehl-i dili baór-i feyødür anuñ Ki buúèalarla èimÀret-peõírdür ãÀà ãol 5 Şu cÀn ki kíse-i müflis gibi bugün ola boş Di aña ôÀhir ü bÀùın SitÀnbul’a var ùol 6 Anuñ bu bende-i Óaúúí nice medíóin ide Ki bu raèiyyet-i dÀèí şeh-i cihÀndur ol [101b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MEKKE VE KAèBE-ŞERREFEHÜMA’LLÁHÜ TAèÁLÁ- Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Güher kim Kaèbe-i èulyÀdur aña Mekke kÀn oldı Ne kÀn belki o cennet úıùèasına òoş mekÀn oldı 2 Óarím-i ravøa-ı lÀhuta beñzer kim anuñ ehli áaríú-ı baór-i envÀr-ı ÒudÀ rÿóÀniyÀn oldı 3 Óarem’den Óill’e dek maólÿl-zerdür ríg-i berrÀkı TürÀbı kühl-i çeşm-i cÀn-ı aèyÀn-ı cihÀn oldı 4 ÚıbÀb-ı nÿrdur ebyÀt-ı cennet úıtèa-ı Mekke Kim anda olsa mesken-sÀz cennet-ÀşiyÀn oldı 5 SafÀ vü Merve mÀbeyni òıyÀbÀn-ı cinÀnídür 291 İki sÿ rÿ-be-rÿ envÀè-ı maùlÿba düúÀn oldı Tetimme 6 MenÀrÀt anda naòl-i úad-keşíde peyker olmışdur Derÿn-ı Kaèbe Firdevs-i muèallÀ-yı cinÀn oldı 7 Ya bir mestÿre-i èiãmet-serÀy-ı pÀdişÀhídür Ki eksÿn-ı siyÀh-ı zer-nesíc içre nihÀn oldı 8 Ya bir óavø-ı şekerdür anda míz-Àb-ı zer-i rengín Dili sír-Àba gÿyÀ lÿle-i Şírín-i dehÀn oldı 9 Ya bir maèşÿúadur kim zír-i õeylinde Óacer ãaúlar Şikest-i ehl-i pendÀr itmege beste-miyÀn oldı 10 Yanında minberi bir ùÿtí-i ser-sebze beñzer kim Òaùíb-i òuùbe-gÿy üstinde aña tercümÀn oldı [102a]Tetimme 11 äafÀ-yı zemzemi eyler küdÿretden dili ãÀfí ŞifÀ-yı cÀn içün òalú-ı cihÀna armaàÀn oldı 12 Ùurur her kÿşesinde çÀr maófil çÀr mezhebde Òuãÿãan maófil-i NuèmÀn nişÀn-ı ehl-i şÀn oldı 13 Óarím-i Kaèbe kim yoúdur naôíri devr-i çarò içre Egerçi èarş-ı aèlÀ anuñ ile imtióÀn oldı 14 Çekildi geldi her sÿdan úavÀfil aña şevú ile Ki ol Ümmü’l-ÚurrÀ’dur sÀéir aña beççe-gÀn oldı 292 15 ÙavÀfında sekínet var namÀzında óalÀvet var NigÀhı içre raómet var ne cÀ-yı imtinÀn oldı 16 Aña bir kez giren görmez taãalluù dest-i aèdÀdan Ki ôÀhirde vü bÀùında maúÀm-ı pür-emÀn oldı Tetimme 17 Güzer itseñ MinÀ’ya cümle ümniyyeñ olur mebõÿl Nitekim õebó-i úurbÀn ile anda úan revÀn oldı 18 Anuñ kim oldı úurbÀnı vü reym-i cemresi maúbÿl MaúÀm-ı àayba merfÿè olmaà ile bí-nişÀn oldı 19 Nedür kÿh-ı èArefe úubbetü’l-İslÀm-ı èÀlemdür Kim anda vaúfeye iõn-i ÒudÀ-yı müsteèÀn oldı 20 Ne vaúfe kim vuúÿfı vÀúıf-ı esrÀr ider cÀnı Degil èafv-ı günÀha yalıñız ol cürèa-dÀn oldı 21 Nedür ol Kÿh-sÀr-ı Nÿr kim anda nüzÿl idüp KelÀm-ı Óaú şifÀ-yı cümle-i emrÀø-ı cÀn oldı 22 İrişdi ÓaúúıyÀ tevfíú-i Óaú medèuvv-ı óacc olduñ Bi-óamdillÀh bu inèÀm ile cÀnuñ şÀd-mÀn oldı [102b] Ve lehu DER ÓAÚÚ-I MESCİD-İ NEBEVÍ -èALEYHİ’S-SELÁM- (6+5) (5+6) 293 1 MaúÀm-ı ÒudÀ’dur maúÀm-ı Rasÿl ÒudÀ-y-iledür yÀd-ı nÀm-ı Rasÿl 2 ÒudÀ’yı úabÿl eyleyen ehl-i dil Rasÿl’i daòi eyler Àòir úabÿl 3 Nedür sırr-ı vaódet bilürseñ eger İdersin óuøÿr-ı Nebí’de müåÿl 4 Ki Óaú’dur anuñ bÀùını şübhesiz Bu sözden ãaúın eyleme sen èudÿl 5 Yüri èÀşıú-ı ãÀdıú iseñ eger Anuñ ÀãtÀnında òidmetde ol Tetimme 6 İdüp aña pervÀz bülbül gibi Var eyle anuñ ravøasına duòÿl 7 Ne ravøa ki çeşm-i cihÀn görmedi FiàÀn içre bülbülleri ãaà u sol 8 Derÿnında hecdeh sütÿn var anuñ Kim ol úubbe-i úabri oldı óamÿl 9 Anuñ remzidür on sekiz biñ cihÀn Aña girmez efkÀr u irmez èuúÿl 10 Müşebbek durur çevresi lÀ-naôír 294 Ki tÀ bulmaya òudèa erbÀbı yol Tetimme 11 Çekilmiş serÀ-perdesi var güzel Olagör serÀ-perde ehli ne úul 12 CivÀrında ol şÀhuñ Àsÿdedür İdüpdür vezírini anda óulÿl 13 İki muttaãıl òÀnedür yek úafes Birinde yatur èizzet ile Betül305 14 İner her gice yetmişer biñ melek Daòi ol úadar gündüz eyler nüzÿl 15 Per ü bÀl urup MuãùafÀ úabrine Anı óıfô idüp eylemezler nükÿl [103a]Tetimme 16 ÒudÀ’nuñ iner raómeti çün maùar Daòi feyøi cÀrí olur çün süyÿl 17 Bulur ol nem ile nemÀ bÀà-ı dil Göñül gülşeni bulmaz aãlÀ õübÿl 18 Anuñ zÀéir-i dergehi Cebreéíl Ne deñlü muúím olsa olmaz melÿl 19 ZamÀnındaki mescidüñ sÀhası 305 FÀùıma [Müellifin notu] 295 TamÀm yüz õiraè oldı bil èarø u ùÿl 20 Anuñla teberrük ider evliyÀ Bilür úadrini cümle ehl-i vüãÿl 21 Òuãÿãan ki miórÀb u minber daòi Nice üstüvÀn oldı anda uãÿl Tetimme 22 Giren bÀr-gÀhına ol óaøretüñ İder anı taèzím ü itmez õühÿl 23 Varan dergehine úaríb ü baèíd Úalur şevú ile anda itmez úufÿl 24 Diríà itmedük sünnet ile èamel Çü òurşíd-i èömr itdi Àòir ufÿl 25 Bu deñlü nefes oldı øÀyiè óayf Geçüp gitdi àafletle bunca fuãÿl 26 İrişmez ise feyø ü faøl-ı ÒudÀ Bizi n’eyleye baú vebÀl-i fuøÿl Tetimme 27 ŞefÀèat eyÀ ãÀhib-i níg-òÿ EyÀ cÀn-ı ehl-i èuúÿl u nüúÿl 28 Bugün dergehe èarø idüp óÀlimüz Úapuñda taøarruèla olduú seéÿl 296 29 Bizi şöhre-i şehr-i óaşr eyleme Meded setrle eyle ehl-i òumÿl 30 Didi Óaú “ve ezvÀcühÿ ümmehÀt”306 Sen olduñ peder biz saña çün ùufÿl 31 Dil-i Óaúúí-i zÀra vir perveriş KemÀle irişdi maraødan nüóÿl [103b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Gelüñüz ãubó u mesÀ ãÀóib-i eõkÀr olalum İctihÀd eyleyelüm cÀn ile der-kÀr olalum 2 èIşú u şevú-i äamedí’den içelüm bÀde-i ãÀf Kendimüzden geçelüm her nefes ev-gÀr olalum 3 Dili ilhÀm-ı ilÀhí ile maèmÿr idelüm Nice bir vesvese gel fÀrià-i efkÀr olalum 4 Merd iken böyle zen-i dehre zebÿn olmaú ne [104a]Óayf kim àaflet idüp peyrev-i mekkÀr olalum 5 Şeref ü èizzet-i cÀn u dili úulluúda bulup Úoyalum dÿn olanı òÀdim-i òünkÀr olalum 306 “Onun (Peygamberin) eşleri de mü'minlerin analarıdır.” Ahzâb, 33/6. 297 6 ÓaúúıyÀ kÀfir-i èışú olmayalum èÀlemde Anı inkÀr idene ãÀóib-i inkÀr olalum Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 èIşú u şevú ile bizi aldı göñül Feyø-i Óaúú ile úatı ùoldı göñül 2 Çün ùaleb-kÀr idi tÀ evvelden èÁúıbet maùlabunı buldı göñül 3 Bilmeyen óayret-i èışúuñ óÀlin Dir bu óÀl ile èaceb n’oldı göñül 4 Açılup bÀà-ı beúÀda Àòir Bu fenÀ gülşeninde ãoldı gönül 5 Yine dürr-i óikem çıúarmaú içün Özge deryÀya bugün ùaldı göñül 6 ÓaúúıyÀ Kaèbe-i õÀta irişüp Oldı anda muúím u úaldı göñül [104b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 NÀr-ı èışú içre şu dil kim ola pür sÿz u güdÀz Kül olup küll-i vücÿdı gide ÀåÀr-ı mecÀz 298 2 Úayd-ı keåretden idüp kendi vücÿdın muùlaú èÁlem-i vaódete bülbül gibi ide pervÀz 3 äaff-ı evvelde nice úÀéim ise rÿz-ı ezel İrişüp ol deme Àòir úıla vaódetde namÀz 4 Maóv olup èÀúıbetü’l-emr rüãÿm-ı imkÀn Úuds-i õÀt ile ide seyr-i vücÿba ÀàÀz 5 [105a]Óaúú ile óaú ola bir vech ile kim õÀtında Úalmaya õerrece evãÀf ne nÀz u ne niyÀz 6 Resm-i fÀnide ola maèní-i bÀúí ôÀhir Ola esmÀ-ı cemíle ile õÀtı mümtÀô 7 Sırr-ı iòlÀãa irişdüñse bugün ey Óaúúí Eóadiyyetde fenÀ bul ãamediyyet ola bÀz Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ey göñül Óaú’da fenÀ bulmaàa himmet eyle èÁlem-i vaódete sırr ile èazímet eyle 2 Mürşid-i kÀmili bulduñsa elin ùut irken CÀna úalma seri vir sırr ile soóbet eyle 3 Cümle eşyÀda şuhÿd eyle cemÀl-i Óaúú’ı Ne úadar var ise esmÀya maóabbet eyle 299 4 Keåret içre çü ola èayn-ı müsemmÀ ôÀhir Keårete baúma müsemmÀ ile vaódet eyle 5 Sendedür nÿr-ı ezel sendedür sırr-ı ebed Saña senden seni bulmaàa seyÀóat eyle 6 HaúúıyÀ Óaúú’a duòÿl itmede ÀdÀb gerek Kendüñi èışú ile var lÀyıú-ı vuãlat eyle [105b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ey óabíb-i Kird-gÀr u v’ey ùabíb-i rÿz-ı gÀr Merhem-i luùfuñ umar èÀlemde her bir dil-figÀr 2 Úalmadı esrÀr-ı küntü kenzden maòfí ebed Olalı mecmÿèa-i õÀtuñ cihÀna ÀşikÀr 3 èIşú u şevúuñla cihÀn sÿz u güdÀz itmekdedür Serde sevdÀ-yı maóabbet eyleyüp cÀnına kÀr 4 DÀm-gÀh-ı óüsnüñ üzre dÀne-i òalüñ görüp ÙÀir-i úudsí saña ol demde olmışdur şikÀr 5 [106a]Çün ser-i sebzüñ naôar-gÀh oldı sulùÀna ezel TÀ ebed oldı cióÀnda kÀm-bín ü kÀm-kÀr 6 Ùutmasa dÀmÀn-ı şerèuñ ãıdú ile ger bir velí 300 YÀ NebiyyallÀh olmaz Àòiretde rest-gÀr307 7 Müşterí-i èışúuñ olmaúdur bu bÀzÀr içre dil Óabbetü’l-úalbi ider mi andan èÀrif iótikÀr 8 YÀ RasÿlallÀh ne var luùfuñla bir yÀd eyleseñ Óaúúi-i èÀşıú seni ah eyleyüp her dem añar [106b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 YÀ RasÿlallÀh açıldı çün ezel vaódet güli TÀ-ebed olduñ o vaódet gül-şeninüñ bülbüli 2 Belki sensin àonce-i vaódet ki senden bÿy alup Eyledük Àşüfte-i bÿ bülbül-i cÀn u dili 3 Ravøaña dÀòil olan elbette olur òoş-meşÀm Gül-bün-i gül-zÀr-ı úudse irişür bí-şek eli 4 ÒÀl-i vechüñ oldı reşk-i fülfül-i Hindÿ-sitÀn Úande gördi bÿ-sitÀn çün kÀkülüñ òoş sünbüli 5 [107a] Eylese meyòÀne-i èışúuñda dil yek cürèa nÿş Nişvesinden mest olup yÀd eylemez olur müli 6 İsm-i èaôamsın senüñle úÀéim oldı kÀéinÀt İtdi gerden-bend õÀtuñ bu cihÀnuñ heykeli 307 NecÀt ehli [Müellifin notu] 301 7 Çün didüñ “küntü nebiyyen”308 bildiler sulùÀnlıàuñ Her ne emr itdüñ ise ervÀó didiler belí 8 Bülbül-i gül-zÀr-ı óüsnüñdür bu Óaúúí èÀşıúuñ Artar eksilmez óabíbÀ gice gündüz àulàuli [107b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 YÀ RasÿlallÀh èışúuñ ile devr eyler felek YÀ ÓabíballÀh şevúuñ ile seyr eyler melek 2 PÀdişÀh-ı maènisin dívÀn idersin dem-be-dem ÓÀãıl olur ümmet-i meróÿmeye herbir dilek 3 Pertev-i nÿr-ı ruò u ùÀríkí-i geysÿlaruñ èAks idüp ÀfÀúa ôÀhir oldı bu lemè ü óalek 4 äanki zer-endÿde misdür naúd-i óÀl-i zÀhidÀn İntiúÀda anı bu èÀlemde èışúuñdur meóek 5 [108a] YÀ şefíèe’l-òalú rüsvÀ-yı günÀh olduú meded Defter-i aèmÀlimüzden úıl sevÀd-ı cürm-i óak 6 ÁşinÀ-yı èışúuña bígÀnelik yoúdur ebed ÁsitÀneñ òÀdimi olsa n’ola bí-reyb ü şek 308 Bkz. İbn-i Ebî Şeybe, a.g.e, s. 329. 302 7 YÀ NebiyyallÀh sırruñ sırr-ı Óaú’dur şübhesiz Cism-i pÀküñde bile yoúdur saña bir müşterek 8 YÀ emíne’l-vaóy senden çok durur òºÀhiş velí Óaúúí-i èirfÀn-cÿya feyø-i ilhÀmuñ gerek [108b] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Saña Àyínedür işbu meôÀhir yÀ RasÿlallÀh Olupdur vech-i pÀküñ anda ôÀhir yÀ RasÿlallÀh 2 Olupdur sırr-ı õÀtuñ cümleye sÀrí óÀúíúatde Senüñle devr ider bu dehr-i dÀhir309 yÀ RasÿlallÀh 3 Vücÿduñ èÀlem-i hejdeh-hezÀra raómet olmışken Göriñdün seyf ile ôÀhirde úÀhir yÀ RasÿlallÀh 4 NifÀú erbÀbını maàlÿb-ı seyf-i zecr ü úahr itdüñ ÒafÀda úaldı bímüñden mücÀhir yÀ RasÿlallÀh 5 [109a]Ezel Óaú ùıynet-i aãliyyeñi çün şüst ü şÿ itdi Tenüñ ùayyíb dilüñ hem úıldı ùÀhir yÀ RasÿlallÀh 6 ÚanÀdíl-i felek vechüñden idüp iútibÀs-ı nÿr ØiyÀ-güster güher-veş oldı zÀhir yÀ RasÿlallÀh 309 MübÀlaàa [Müellifin notu] 303 7 Ulü’l-ebãÀr olanlar itdiler cümlesini ùaãdíú Çü vechüñ gözlerine oldı bÀhir yÀ RasÿlallÀh 8 Senüñ enfÀs-ı úudsiyyeñden aldı çoú nefes Óaúúí Anuñçün oldı evãÀfuñda mÀhir yÀ RasÿlallÀh [109b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ey Rasÿl-i ümmet-i òayru’l-úurÿn MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ Perde-i ervÀòdan olduñ bürÿn MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ 2 Munùaôırdı cümle-i èÀlem saña Nergis-ÀsÀ gözler idi her yaña Gördiler Àòir señi aña aña MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ 3 Bÿyuñ ile gül-sitÀnda bitdi gül ÓÀk-i bustÀn miske döndi gitdi kül310 [110a]Rÿyuñ ile güldi vech-i èaúl-ı kül MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ 4 Müjdeñ ile oldılar gülbÀng-zen Naèralar urdılar anda merd ü zen ÓamdülillÀh buldı èÀlemler düzen MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ 310 ÒÀkister [Müellifin notu] 304 5 ÓaúúıyÀ oldı vücÿd-ı MuãùafÀ Cümle òalúa bÀèiå-i õevú u ãafÀ MeróabÀdur vird-i erbÀb-ı vefÀ MeróabÀ yÀ meróabÀ yÀ meróabÀ [110b] Ve lehu [4+3] 1 Gelüñ tövbe idelüm Ey ümmet-i Muóammed RÀh-ı Óaúú’a gidelüm Ey ümmet-i Muóammed 2 HºÀb-ı àÀflet nice bir Cürm ü zellet nice bir Bu mezellet nice bir Ey ümmet-i Muóammed 3 Ôuhÿr eyledi eşrÀù Úuruldı òalúa ãırÀt ÓisÀb var úırÀù úırÀù Ey ümmet-i Muóammed 4 Vardur diyü şefÀèat Nedür bunca şenÀèat Úapandı bÀb-ı ùÀèat Ey ümmet-i Muóammed 305 5 İdün úaddüñüz çü lÀm Bulasız Óaú’dan selÀm Budur Óaúúí’den kelÀm Ey ümmet-i Muóammed [111a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Áh u zÀr eyleyenüñ yoú èadedi Herkes AllÀh’dan ister mededi 2 Her kimüñle müzÀkere itseñ Olur elbette şikÀyet ãadedi Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Kime úaldı bu cihÀn dÀrını gör Baú gedÀsına cihÀn-dÀrını gör 2 Òardala beñzer anda rÀóat-ı rÿó Ùaàlarca olan ekdÀrını gör Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Neye beñzer cihÀnda fısú u fücÿr Nÿr u fersiz hemÀn şeb-i deycÿr 2 Rÿz-ı rÿşen miåÀldür taúvÀ Feyø Àòir oldı çü baór-i mescÿr Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 306 1 MÀderinden bu zamÀn içre ùoàan Úıllet-i èömrle oldı çü ùoàan 2 Kendini ãalup ehl-i ùÿl-i emel Boàazına ùaúar uzun uràÀn Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 ÙÀliè-i Àdem olsa necm-i Züóal Olmaz elbet naôar-ı Óaúú’a maóal 2 Eåer-i nÿr gerekdür ezelí Bir degil sürme-keş ile ekóel [111b] Ve lehu DER FESÁD-I RAÚAM BÁ-TECNÍS-İ ÒAÙÙ Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 ÒaùÀ-yı òaùù-ı úÀlem-zen ider reşídi resíd Yazar yarar sÿzı şÿr u ruúÿmı hem zaúúÿm ÒudÀ cüdÀ ide andan anuñ yed-i bedini Úalem gibi ola Àòir büríde-i óulúum Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Nedür taãóíf-i kÀtib ey úalem-zen Ki taórír eyleye meróÿmı mercÿm 2 Nedür taóríf idüp bir óarfi taúdím Yaza maórÿmı ola maèkÿs meróÿm Ve lehu 307 Mef ÿ lü/ fÀ i lÀ tü/ me fÀ í lü/ fÀ i lün 1 KÀtib ki síri şír yazar sír şÿr olur NÀdÀn-ı úasver ola òuùÿùı úuşÿr olur 2 Bÿm u nüsÿrı bir úurı laúlaú ãanursa ger Ker311 ola semèi andaki yevm nüşÿr olur Ve lehu 1 äafı ãıú yazma ãaúın sÀúíni BıçÀú nacÀú gibi itme úanı gibi úını312 [112a] Ve lehu “Áf u küf” dirler; “èÀf”dan àalaùdur ki ùabèuñ teneffür itdügi nesnedür. “Küf” øamla Türkídür. “MuèÀf u müsellem” dir; “muèÀfí”den teròím olunmışdur. İbn-i KemÀl bilmeyüp àalaù u òaùÀya óaml itmişdür. “MuóarrÀ”, pişdi dirler; “müherreé”dür ki mahmÿzdur. VelÀkin “óa” vü “hÀ”nuñ teúÀrübi olmaàla lisÀn-ı èÀmmede “óÀ” ile şÀyièdür. “Yaòní” ki laóm-ı maùbÿòdur. èAcem “òÀ”la istièmÀl ider. Nitekim Mesneví Şeríf’de vÀúiè olmışdur. Fe-emmÀ aãlı “yehní”dür, èArabídür. Nitekim “heníéen meréiyyen” dirler. “Hoşmerí” ki ekåer úurÀ ehli ùabò iderler. Aãlında “òoş-meréí”dür ki bir cüzéi FÀrisí ve bir cüzéi èArabídür ki èAcem “güvÀrende” dir. Boàazdan sühÿlet ile münóadar olup “siñici” maènÀsına. “Úagırdı” dirler; bir aàacı zor idüp kökünden çıúarsa aãlı “úaèrıdı”dur. Nitekim ÚuréÀn’da “münúaèir”313 gelür; “kökünden úoparılmış” maènÀsına. 311 Ehemm [Müellifin notu] 312 Vezin yok. 313 “İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.” Kamer, 54/20. 308 “Maùara” dirler maèhÿd deriden ôarfa ki andan ãu içüp baèøı óÀcÀt içün istièmÀl iderler. Aãlı mıùharadur, kesr-i mímle “Àlet-i ùahÀret” maènÀsına. Egerçi ki äaóíó-i BuòÀrí Şerhi’nde KirmÀní fetó-i mím ile daòi tecvíz itmişdür. Fe-emmÀ evlÀ olan kesrdür. “ŞÀr” dirler şehre. VelÀkin èAcem “şÀristÀn” dir. Nitekim Tefsír-i Yezdí’de vÀkièdür. “Úar” dirler ki buz nevèindendür. èAcem “berf” dir. Pes, Türkíde bu ıùlÀk Óabeşí’ye kÀfÿr ıùlÀkı gibidür. ZírÀ úaruñ úarÀrı yoúdur. [112b] Ve lehu “Óaúú-ı sÀbıúa” ve “istişhÀd-ı kÀõibe” ve “inèÀm-ı àÀlib” ve “ıãùabl-i èÀmire” ve “maùbaò-ı èÀmire” ve bu iş bizim cemílemizdür. Dirler ki mevãÿfı müzekker irÀd itmekle ôÀhiren ãıfaù ile mevãÿf arasında muùÀbaúat bulınmaz. BinÀen alÀ hÀõÀ İbn-i KemÀl istièmÀl-i mezbÿruñ sırrından àÀfil olup kelimÀt-ı meõkÿreyi òaùÀ vü àalaùa óaml itmişdür. Sırrı budur ki kelimÀt-ı meõkÿre taãarrufÀt-ı èAcem üzerine vÀrid olmışdur. Nitekim “maèşÿúa” ve “èarøa” dirler, murÀd “maèşÿk” ve “èarø”dur. Ve bir daòi budur ki o maúÿle kelimÀta ilóÀú olunan “tÀ”lar mübÀlaàaya maómÿldür. Ve “tÀ”nuñ mübÀlaàa içün geldügi şÀyièdür. Nitekim “èallÀme” dirler mübÀlaàÀ ile, èÀlim olan kimseye. Yoòsa teéníå içün degildür. TÀ ki èadem-i muùÀbaúat ile mecrÿó u müzeyyef ola. Baèøı “tÀ”lar daòi vardur ki aãlında teéníåe delÀlet içün vaøè olunmış iken ol maènÀdan münsaliò olmışdur; õÀt lafôında olduàı gibi. Anuñçün “õÀt-ı şeríf” dirler, “şerífe” [113a] dimezler. Pes, “óaúú-ı sÀbıúa” dimek meåelÀ mübÀlaàa ile “óaúú-ı sÀbıú” dimekdür. Ve bu maúÿle mevÀøièda olan mübÀlaàa teékíde maãrÿf veya envÀè-ı óuúÿúa müveccehdür. Nitekim Óaú TaèÀlÀ óaúúında “èAlím” denilür. Keåret-i èilme nÀôir veya vefret-i maèlÿmÀta dÀéirdür. Ve “TevvÀb” denilür. ZírÀ bisyÀr èibÀduñ tevbelerin úabÿle úarín 309 itmişdür. Ve bir daòi tevbelerin bir vechle úabÿl ider ki müõnibi èadem-i müõnib menzilesine tenzíl ider. Nitekim Óaú TaèÀlÀ’ya “èÀşıú” ıùlÀk olunsa ya müşÀkeleye veyaóud maóabbet-i müéekkedeye maómÿldür. Ve illÀ èışú ifrÀù-ı maóabbete delÀlet ider. äıfÀt-ı Óaúú ise iètidÀlle muttaãıfdur, ifrÀtla degil. VelÀkin bu mübÀlaàÀtda íhÀm olmamaàla Óaúú üzerine ıùlÀk olundı. Ve illÀ Óaúú’a “èAlím” denilür, “èallÀme” denilmez. ZírÀ “èallÀme” lafôında íhÀm-ı teéníå vardur. Bu cihetdendür ki õÀt lafôından daòi teéníåi tecríd itmişlerdür. ZírÀ eger AllÀhü TaèÀlÀ üzerine ıùlÀú olunur. Fe’fhem hedÀkallÀhü TaèÀlÀ. Óaúúí. [113b] Ve lehu خطبة الحمد الذي خلق األرواح و األجسام، و جعل الظلمات و النور في الليالي واأليام، فسبحانه من إله دلت على ذاته آياته العظام و الصلوة و السالم على سيدنا محمد المبعوث إلى خير األمم من األنام، و على آله و أصحابه و خلفائه الراشدين أبي بكر و عمر و عثمان و علي و من تبعهم إلى يوم القيام، موعظة أيها المؤمنون [114a] انظروا إلى صنع هللا الملك العالم، و أيقنوا إتقانه إن كنتم من أولي العلم و ذوي األفهام، و ارجعوا إلى ربكم بشكر النعماء و صبر اآلالم، و فوضوا األمور إلى الحكيم فإن فيه السالمة، و توكلوا على هللا توكال دائما بال انصرام جعلنا هللا و إياكم من المشتغلين به على الدوام، و شرفنا بلقائه و جماله في دار المقام HUTBE [Ruhları ve bedenleri yaratan, gündüzü nur, geceyi karanlık kılan Allâh’a hamdolsun. O diğer ilahlardan münezzehtir. Yüce ayetleri zatına delildir. Salât ve selâm en hayırlı ümmete ve insanlara gönderilen Hz. Muhammed’e (s.a.v), âline ve ashabına ve Raşit halifeleri Ebubekir Ömer, Osman ve Ali’ye ve kıyamet gününe kadar onlara tâbi olanlara olsun. Bu sizlere bir öğüttür. Her şeyi bilen, mülk sahibi Allâh’ın yarattıklarına bir bakın! Şayet akıl ve kavrayış sahibi iseniz yaratılıştaki intizamı kavrayın. Nimetlere şükür, ızdıraplara sabır ile Rabbinize yönelin. İşleri Hakîm’e havale edin. Zira bunda selâmet vardır. Kesintiye uğratmaksızın sürekli bir tevekkül ile Allâh’a tevekkül edin. 310 Allâh sizi ve bizi dâimî olarak kendiyle meşgul olanlardan kılıp dâr-ı bekâda cemâliyle şereflendirsin. ] [114b] Ve lehu خطبة الحمد واجب الوجود، مفيض الخير و الجود على كل موجود، مبلغ األمر بالطاعة و السجود، فسبحانه من إله كل شيء يسبح بحمده من أهل الحجاب و الشهود و الصلوة و السالم على سيدنا محمد المصطفى المحمود، و على آله إلخ و من تبعهم من أهل طاعة المعبود. موعظة أيها المؤمنون، إن هللا تعالى[115a]أمر باألحكام و حدّ الحدود، فال تقربوها فإنه غيور و عذابه غير مردود، اتقوه تهتدوا إلى طريق دار الخلود، و اعملوا صالحا بما عين لكم من الشروط و القيود جعلنا هللا و إياكم من الراسخين في العلم و العمل و محافظة العهود، و عصمنا من الجهل و الكسل و النقض و الجحود HUTBE [Vacibü’l-vücud olan, tüm mevcudat üzerinde her türlü hayrı ve bereketi yayan ve itaat ve ibadeti emreden Allâh’a hamdolsun. O diğer ilahlardan müstağnidir. Görünür ve görünmez âlemde her şey onu hamd ile tesbih eder. Salât ve selâm Mahmud Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.), âline, ashabına ve Ma‘bûda itaat ehli olan tâbilerine olsun. Ey müminler, bu bir nasihattir. Allâh, hükümlere uymayı ve sınırlara riâyet etmeyi emretmiştir. Onlara yaklaşmayın. Zira Allâh bu konuda tavizsizdir, azabı da engellenemezdir. Ondan sakının ki sonsuzluk yurdunu kazandıran yola hidâyet olasınız. Şartları ve sınırları sizin için muayyen olan sâlih amel işleyin. Allâh sizi de bizi de ilimde ve amelde derinleşen ve ahdine bağlı kalanlardan eylesin. Bizi cehalet, tembellik, emirlere muhalefet ve inkârdan muhafaza buyursun.] [115b] Ve lehu خطبة الحمد الذي جعل شهر رمضان للصيام و التراويح، و أنزل المالئكة في لياليه لحضور التسابيح، و نور المساجد و الجوامع بأنوار القناديل و المصابيح، و الصلوةإلخ محمد الذي أنزل عليه القرآن في شهر رمضان باللسان العربي الفصيح، و على آله إلخ و من تبعهم من أهل الدين الصحيح موعظة أيها المؤمنون [116a] عليكم بمراعاة شهر رمضان باالمتثال إلى األمر الصريح، فأنه تعالى جعله فوق سائر الشهور بالترجيح، و احذروا عما يكرهه هللا تعالى من أمر قبيح، فإنه إذا رأى عبده حيث نهاه ال يقبل العلل و ال يريح، جعلنا هللا و إياكم من الرزان المراجيح، و شرف ألسنتنا بتالوة كالمه البليغ المليح 311 تمت الخطب الثالث بما فتح هللا تعالى من العبارات و األلفاظ، لتكون وعظا للناس يوم الجمعة موقظا عن غفالت القلوب و لحظات األلحاظ HUTBE [Ramazan ayını oruç ve teravih için, gecelerini de melekleri tesbih için yaratan; mescidlerini, camilerini kandiller ve lambalarla aydınlatan Allâh’a hamdolsun. Kur’an’ı fasih Arapçayla Ramazan ayında indirdiği Muhammed’e, âline ashâbına ve doğru din üzere kâim olarak onlara tâbi olanlara salât ve selâm olsun. Ey müminler, bu bir nasihattir. Apaçık emirlere tabi olarak Ramazan ayını gözetmeniz gerekir. Zira Allâhu Ta‘âlâ tercihle Ramazan’ı diğer aylara üstün kılmış. Allâh’ın hoşnut olmadığı çirkin işlerden sakının. Zira o kullarını nehyettiği fiiller üzerinde gördüğünde özür kabul etmez, yükünü almaz. Allâh sizi ve bizi alçak gönüllü, vakur kimselerden eylesin. Dillerimizi hoş, beliğ kelâmıyla şereflendirsin.] [Lafız ve ibarelerden takdir ettiği kadarıyla kalplerin gafletinden ve şerli bakışlardan uyandırarak cuma gününde insanlara bir öğüt olması için Allâh bu üç hutbeyi tamamlamayı nasibetti.] [116b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Nice bir ÀfÀú içinde èÀlem-i ÀåÀra baú Gel vücÿduñ şehrine gir Àlem-i envÀra baú 2 Bu vücÿduñ Mıãr’ınuñ sensin èazízi ey göñül Anda binbir pÀyeden tertíb olan eùvÀra baú 3 èAlem-i rÿó-ı revÀndan eyleyüp èazm-i sefer èÁlem-i òalúı úoyup emr içre şol esrÀra baú 4 MÀsivÀdan yum gözüñ kim anda yoúdur nÿr u fer MÀsivÀyı òalú iden şol Óaôret-i áaffÀr’a baú 5 ÓaúúıyÀ Óaú’dan òaber virseñ hüve’l-óaúúı gözet Kim ene’l-óaú berzaòında èÀúıbet bir dÀra baú 312 Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Oldı èÀlem bir yaña insÀn-ı kÀmil bir yaña Nitekim ten bir yaña vü anda şol dil bir yaña 2 Kimse bilmez kimsenüñ óalin bu dünyÀda ebed Merd-i èÀşıú bir yaña dil-mürde èÀúil bir yaña 3 Keffe-i pindÀrla olmaz berÀber nístí Kÿh-i sengín bir yaña barík bir úıl bir yaña 4 Kimine zühd ü selÀmet kimine èışú u belÀ ÓÀl ehli bir yaña úÀle úalan il bir yaña 5 Bir şecerden ÓaúúıyÀ itdi iki şuèbe ôuhÿr Her birisi oldı çün ÚÀbíl ü HÀbíl bir yaña [117a] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Göñül èışúuñ ile maózÿn olupdur Nice derd ü àama mÀúrÿn olupdur 2 Güher ãandÿúasıdur işbu göñül Kim anda sırr-ı Óaú maòzÿn olupdur 3 èAcÿl olma eger düşdüñse èışúa Ki vuãlat vaútine merhÿn olupdur 313 4 Görelden óüsn-i bí-hem-tÀ-yı yÀrı Gözüm óayrÀn göñül meftÿn olupdur 5 Düşen zehr ü riyÀ bÀzÀrına vay TicÀretde úatı maàbÿn olupdur 6 Saña ôannın ilÀhí rÀst eyle Ki èışúuñ ile Óaúúí nÿn olupdur Ve lehu Fe ÿ lün/ fe ÿ lün/ fe ÿ lün/ fe ÿl 1 Göñül bülbül ü óüsnüñ oldı çü-gül Açılsun göñül yÿzesinde gül 2 BelÀ Àteşinde yanup yaúılup Ne ten úaldı ne cÀn heb oldı kül 3 Ne sırr-ı nihÀníymiş314 èışú-ı ÒudÀ Ki idrÀk itmez anı èaúl-ı küll 4 Bu gird-Àbdan èÀşıúa yoú necÀt Úi düşdi aña bilmeyüp bu göñül 5 BelÀ-yı óasen cennetidür bu èışú Giren dil aña yer belÀdan ükül 6 Nice úÀmet-i serv-sÀye bu derd 314 Daúíú imiş [Müellifin notu] 314 Didi ÓaúúıyÀ lÀm-veş var bükül [117b] Ve lehu Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün 1 Dil dinür bende şÿò bülbül var Áteş-i sürò-ı èışúdan gül var 2 Buldı óÀlüm úatı períşÀní Bÿ-siùÀn-ı dilümde sünbül var 3 Ruò-ı evrÀúda bu òaùù-ı siyÀh Yoú dime anda sırr-ı kÀkül var 4 Bin süvÀr-semend-i óimmet olup Zír-i rÀnumda özge düldül var 5 Süòanuñ virdi özge keyfiyyet ÓaúúıyÀ anda neşve-i mül var Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ey göñül bülbül iseñ gül-zÀra gel Ol gülüñ şevúiyle Àh u zÀra gel 2 CÀn alup cÀn virmede erbÀb-ı èışú èÁşıú iseñ sen de bu bÀzÀra gel 3 Gül-miåÀl olup ùoúınma òÀùıra 315 ÒÀr gibi nice bir ÀzÀra gel 4 Eyle şimden ãoñra terk-i mÀsivÀ Var fermÀn-ı dil-i bízÀra gel 5 Maèãiyet-i ÀlÀyişden pÀk olup Bir gün evvel tevbe-i evzÀra gel 6 Vech-i pÀk-i Óaúú’a yüz ùut ÓaúúıyÀ Virme àayra ruòãat-ı neôôÀra gel [118a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün 1 YÀ Rabbe’l-èÀlemín bugün derdüñe düş oldı göñül MÀtem oldı baña dügün derdüñe düş oldı göñül 2 èIşúuñ deryÀ gibi ùaşdı mevc urup başımdan aşdı Cigerüm úaynadı pişdi derdüñe düş oldı göñül 3 Meftÿn olup cemÀlüñe óayrÀn úaldum kemÀlüñe İrgör beni viãÀlüñe derdüñe düş oldı göñül 4 Eyyÿb gibi nÀlÀn oldum Yaèúÿb gibi giryÀn oldum Òalíl gibi èüryÀn oldum derdüñe düş oldı göñül 5 Bu gird-Àba düşen kişi fenÀ-ı maóø olur işi Úaldurup àayrı teşvíşi ferdüñe düş oldı göñül 316 6 Derdüñ gelür baña dermÀn yaòşi olur cümle yaman Óaúúí bulmaz bundan emÀn derdüñe düş oldı göñül [118b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 èAndelíbe her dem olmaz yÀr gül Hefteye varmaz olur aàyÀr gül 2 Berg-ríz olup nesím-i ãubó ile èAndelíb-ÀsÀ olur ùayyÀr gül 3 Bülbüle úarşu úatı raènÀlanup Gösterür rÿy u riyÀ èayyÀr gül 4 áamz ile açmaz diyü àonce-i dehÀn Açmazın bÀàı olur seyyÀr gül 5 Óaúúí bülbül gibi gelmez ebed Gerçi her dem açılur bisyÀr gül Ve lehu Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Gitdi gül kesti èandelíb Àhı Òoş gör şimdi gelen dey-mÀhı 2 Mevsim-i nev-bahÀr vaãl ãanur áulàÿle-sÀz olur göñül gÀhı 317 3 Nice olmaya mürà-i dil òÀmÿş Oldı sırr-ı òazÀnuñ ÀgÀhı 4 Berr ü baór oldı períşÀn aóvÀl Uçdı bülbül görünmedi mÀhí 5 Berg-i nergis ãaçıldı çün zer ü sím BÀd-ı nÀ-sÀz esdi nÀgÀhí 6 Ger dilerseñ göñülde ãolmaz gül Seyr úıl Óaúúí cemÀlullÀhı [119a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 GÀh olur şÀdí yerine àam gelür GÿyiyÀ sÿra bedel mÀtem gelür 2 Bir òayÀl-i òºÀbdur óÀl-i cihÀn Anda bídÀrí dile eslem gelür 3 Dil tennÿrı böyle Àteş-bÀr iken Dídeye andan dem-À-dem nem gelür 4 ÇÀre-cÿy-ı derd-i dil olma ãaúın Kim şeker dirken yerine sem gelür 5 ÓaúúıyÀ òÀlí değil meydÀn-ı èışú 318 Ehl-i himmetden nice Àdem gelür Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Pendi úo zÀhid ki èuşşÀka müdÀrÀ olmadı Úıl naôar İskender’e maàlÿb-ı DÀrÀ olmadı 2 èÁşıú-ı bí-cÀna elfÀô u maèní n’eylesün Kim gözüm aña nazarla Àà u úara olmadı 3 Úíl ü úÀl-i medrese olmaz bu ãoóbetde müfíd Ehl-i óÀlüñ àayrı bunda meclis-ÀrÀ olmadı 4 èIşúa düş Àyíneñi gibi pÀk itmek isterseñ eger èIşúda bÀdí-i jeng-efkÀr o ara olmadı 5 Õüll-i àull-i zühdle úaldı úalanlar tÀ ebed Serv-i ÀzÀd oldı ehl-i èışú üsÀrÀ olmadı 6 Nice olsun úuvvet-i úudsiyyede Óaúúí-ãıfat Aña kim Óaú’dan bugün ey yÀr yÀre olmadı [119b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 èIşú u sevdÀ Àteşi eski ocaàumdur benüm Derd ü miónet külòanı çoúdan bucaàumdur benüm 2 Níze-i ser-tízüm elde òÀmedür düşmen süpÿz 319 Çün Ebÿ Müslim-zebÀnum ãan nacaàumdur benüm 3 Gerçi pírem nev-hevesden himmetüm èÀlí durur BÀzí-i çevgÀn-ı èışúa çÀkçÀàumdur benüm 4 NÀv-dÀn-ı òÀmeden bÀrÀn-ı feyø olur çü-seyl Kim midÀd èaynü’l-óayÀt-ı çÀàuçÀàumdur benüm 5 Seng-ríze deñlü yoúdur dÀmenümde kÿh-i ÚÀf HaúúıyÀ dünyÀ vü mÀ-fihÀ úucaàumdur benüm Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Òalveti esmÀ ile seyr eyler ammÀ Celvetí DÀéimÀ eyler müsemmÀ ile sırda òalveti 2 Òalvetí vü Celvetí nisbetdür ey sÀlik saña Var iøÀfetden fenÀya ir bul andan selveti 3 Çün didi “firrÿ ilallÀh”315 ol Óakím-i kÀr-dÀn Baú neden eyler neye fikr eyler işbu daèveti 4 FenÀfillÀh olan eyler beúÀyaèazm-i rÀh Kim erenler óÀlinedür dÀéim anuñ üsvetí 5 Úuvvet-i úudsiyye-i èışú iledür tÀb ü tüvÀn Zühd ü taúva ile zÀhid úanda bulur úuvveti 315 “Allâh'a koşun.” Zâriyât, 51/50. 320 6 ÓaúúıyÀ cÀn u seri meydÀna úo Manãÿr-vÀr Kim ki varı itmese bezl Óaúú olımaz mürveti [120a] Ve lehu Müs tefé i lün/ müs tefé i lün/ müs tefé i lün/ müs tefé i lün 1 Bir derde oldum mübtelÀ kim yoú aña dermÀn bilür CÀn derdini zírÀ dilÀ bilse yine cÀnÀn bilür 2 Şol “küntü kenz”üñ316 gevheri èÀlemdür anuñ maôharı Ádem durur en aôharı RaómÀn’ı pes insÀn bilür 3 èIşú olmasa ger der-miyÀn olmaz cemÀl-i Óaú èıyÀn Ey èilm-i esmÀ oúıyan bu nükteyi aèyÀn bilür 4 Óaúú’ı şuhÿd ÀsÀn degil maócÿb olan insÀn degil Kim maôhar-ı iósÀn degil ne sırr u ne seyrÀn bilür 5 Olduñsa Óaúúí Óaúú’a yÀr terk eyle var dÀr u diyÀr Olmaz bu tecríde uyar bu gevheri èummÀn bilür Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Ehl-i dil her ne úadar úamil insÀn ise de Kimse dönmez aña ger merkez-i devrÀn ise de 2 Õerre-vÀr ola gözi görmeye anı òalúuñ 316 Bkz. Aclûni, a.g.e., s. 156. 321 Úaùreye ãaymaya ger èilmleèummÀn ise de 3 CÀm-ı feyøüñ ne bilür úadrini bí-úıymet olan Cürèası èÀleme baòşende-i ãad-cÀn ise de 4 Yÿsuf’uñ baúmaya erbÀb-ı zamÀne yüzine Ger ZüleyòÀ-ãıfat èÀlem aña óayrÀn ise de 5 Ne bilür gevher-i güftÀrı sözin bilmez òar Ne úadar reşk-i dür ü àıbùa-i mercÀn ise de 6 ÓaúúıyÀ ehl-i zamÀn baú nice úattÀl oldı Baúma sen anlara itdükleri ger úan ise de [120b] Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Kimse dönmez dile ger feyø ile dolÀb ise de Kim açar èÀşıúa der devlete ger bÀb ise de 2 Kimse baúmaz yüzine ehl-i niyÀzuñ şimdi Ger feriştehlere Ádem gibi miórÀb ise de 3 ÇÀşní-i süòÀnı bilmese bir òar-meşreb Zehr olur aña o güftÀr mey-i nÀb ise de 4 Ayaàın almaàa merdüñ ùolaşur baú nÀ-merd Fi’l-meåel úuvvet ile Rüstem ü SührÀb ise de 322 5 ÓaúúıyÀ òalúı yüri kendüñe aèda èadd it Baúma düşmenlere ger lÀfla aóbÀb ise de Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Bozuldı cümle evzÀn oldı bitdi Üzüldi óabl-i mízÀn oldı bitdi 2 Ne èÀlem úaldı ne Àdem óÀúíúat Çekildi gitdi insÀn oldı bitdi 3 Eger úÀl u eger óÀl oldı nÀ-bÿd KemÀle irdi noúãÀn oldı bitdi 4 Ne şÀh u ne gedÀda èırø úaldı áaraødan ùoldı her cÀn oldı bitdi 5 Dürüldi defter-i ÀdÀb cümle Sürüldi ehl-i èirfÀn oldı bitdi 6 áam-ı Àòir zamÀna düşme Óaúúí èÖmür de buldı pÀyÀn oldı bitdi [121a] Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 Óaú’dan yine ilhÀm ile òalúa òaberüm var Semè ehline çün dür süòan-ı muèteberüm var 323 2 èÁlemde baña oldı muúaddem naôar-ı Óaú Ehl-i naôar-ı pÀke hezÀrÀn eåerüm var 3 ErvÀó benüm pÀyem içün pÀyuma düşdi Çün gördi benüm şeh gibi devletlü serüm var 4 MièrÀc benüm şÀnuma yetmez mi şehÀdet TÀ àayb-ı àuyÿba irişince seferüm var 5 ÚuréÀn benüm ãuret-i sırrumda oúındı Tafãíl-i kemÀl itmege anda süverüm var 6 Óaúúí n’ola naôm eyler isem dürr-i kelÀmı DeryÀ-yı dilümde nice nice dürlü güherüm var Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 MeydÀn-ı belÀàatda bugün şah-süvÀrem ElfÀô u maèní ile zerrin-sivÀrem 2 Pehlÿ-zen-i ÓassÀn-ı faãíó olsam èaceb mi Ben de nefes-i rÿó-ı ilÀhíye dÿçÀrem 3 Teéyíd-i melek olmasa bí-vÀsıùa Óaú’dan Aòõ-ı óikem itsem n’ola kim Óaú’la varam 4 TÀ rÿó-ı süòan Meryem-i dilden ùoàadüşdi Ásÿde-i gehvÀre-i maènÀ-yı vaúÀram 324 5 Óaúúí süòanum olsa èaceb mi dür-i yektÀ Baór-i èAden’em gerçi ki ôÀhirde kenÀrem [121b] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Şühÿd-ı èayn ile dilden gider ÀåÀr-ı àayn u reyn Gelür esrÀr-ı “el-faúru sevÀdü’l-vech-i fi’d-dÀreyn”317 2 Nice oldı “fe eóbabtü” netice “küntü kenzen”den318 Şunuñ kim díni vardur aña olmışdur maóabbet deyn 3 Bu ism-i aèôam-ı insÀna baú esmÀ-i óüsnÀda GülistÀn içre gül gibi viripdür cümlesine zeyn 4 Eger tecríd-i tevóíd eyledüñse oldı èilmüñ tam Úaçan tefríde irersin bulur èaynuñ şühÿd-ı èayn 5 äaúın Óaúúí “ene’l-óaú”dan ki daèvÀda olur belvÀ Neden didi “hüvallÀh” naôar úıl şÀh-ı kevneyn Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Yine Àşÿfteyem cÀm-ı mey-i úÀlÿ belÀdan ben SelÀmet bulmadum gerçi ebed derd ü belÀdan ben 2 Derÿnum Àteş-i èışú ile oldı külòan-ı hammÀm 317 “Fakirlik iki cihanda da yüz karasıdır.” 318 Bkz. Aclûni, a.g.e., s.156. 325 Dökerven ılı ãu gözden bu nÀr-ı ibtilÀdan ben 3 BelÀ ãayúal göñül Àyínedür gÿyÀ naôar úılsañ Neler çekdüm belÀ-yı zÿr-ı bÀzÿ-yı cilÀdan ben 4 Çihil-sÀle úaríb oldı menare üzre rÿz u şeb CihÀnı eyledüm Àgah bu gülbÀng-ı ãalÀdan ben 5 Bela-y-ile velÀ çün tevéemÀn oldı bugün Óaúúí Ne fÀrià oluram derd ü belÀdan ne velÀdan ben [122a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Yaúdı cÀnum Àteş-i àam Àh Àh Aàlamaúdan úalmadı nem Àh Àh 2 Dürdí-i derd ü belÀdur içdügüm Derdi dilden nice sürsem Àh Àh 3 Òilèat isterken kefendür geydügüm Ben şeker dirken gelür sem Àh Àh 4 Dem-úadem olmaz cihÀnda èÀşıúa Dem yerine mevc urur dem Àh Àh 5 Bu òarÀb-ÀbÀdda bir cÀm-ı merg Úaldı anı daòi görsem Àh Àh 326 6 Úanı Àyíne úanı maèhÿd-ı cÀm N’oldı İskender daòi Cem Àh Àh 7 ÓaúúıyÀ gitdükçe efzÿn oldı derd Olmadı bir õerrece kem Àh Àh Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Düşdi göñlüm ùalib-i mestí olup meyòÀneye Ùoldı cÀnum şevú ile bir cürèa-i peymÀneye 2 Pür-fiàÀnem nice bir hicrÀnuñ ucından senün Şerbet-i vaãluñ içür yÀ Rab bu ben dívÀneye 3 Bir göñül kim bÀde-i èışú u maóabbet ùatmadı Bezm-i dünyÀya èaceb bilsem neye geldi neye 4 Õevú-i küllí isterseñ úanma cÀm-ı óÀlete Dönme bu devr içre bir cürèa ile mestÀneye 5 Çün neyistÀn-ı ezelden oldı Àòir cÀn cüdÀ Beñzedi işbu cihÀnda Àh u ôÀr ile neye 6 HaúúıyÀ eşyÀ vü esmÀdan çü bulduñ perveriş Óürmet-i şire naôar úıl olma èÀãí Ànaya [122b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 327 1 ÁşinÀ-yı èışú olup ùaldum yine baór-i dile CÀn u cismüm ser-be-pÀ örtüldi mevc-i derd ile 2 ÁftÀb-ıèışúdur insÀnı ger-À-germ iden Olmaàıl efsürde-dil yah-vÀr zehr-i serd ile 3 èÁlem-i dünyÀ vü mÀ-fihÀ zene beñzer hemÀn Nice küştí-gíri eyler bilsem ol zen merd ile 4 Derd-i dil híç beñzemez bir derde yoú dermÀn aña ÇÀre bulmaz mübtelÀ olan bu derd-i ferd ile 5 èÁlem-i ekbersin èÀlem òalúı bilmezler seni ÓaúúıyÀ setr eyle ôÀhirde seni bÀùın dile Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 Şu dil kim iş bugün merdÀne geldi Anı ãayd itmege hÿ dÀne geldi 2 Úodı èÀşıú olan elbette òºÀbı Seher-bídÀr olup dívÀna geldi 3 Şu kim cÀm-ı maóabbet eyledi nÿş Bu bezm içre ebed mestÀne geldi 4 Çü didiler “úalem dívÀna-rÀ-níst” Kalem yoú èÀşıúa dívÀne geldi 328 5 Çü zülf-i dilberi nice siyeh-dil Görüp yÀruñ yüzin ímÀna geldi 6 Bulup àayb-ı ilÀhíden şahÀdet Bu Óaúúí èÀlem-i insÀna geldi [123a] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 CihÀnda ehl-i tecrídem ne mÀl u ne menÀlum var Ten-i bímÀra pÿşiş olmaàa bir köhne şÀlum var 2 Ne úÀl-i medrese ne óal-i tekye var durur bende İkisinden daòi ey ùÀlib-i MevlÀ melÀlüm var 3 Baña ùuème olur mı mÀl-ı vaúf-ı óurmet-Àlÿde Aña minnet ne çün kim duòter-i rez-veş óelÀlüm var 4 Sözüm zehr-Àb-tízí òurde bir şemşírdür gÿyÀ Úaríb olma baña zinhÀr zírÀ kim celÀlüm var 5 Tefeééül eyledüm evrÀk-ı aóvÀl-i cihÀníden Hele Óaúúí bihamdillÀh Óaú’dan óasb-i óÀlüm var Ve lehu Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Olma var àurre-i dehr-i vÀrun 329 Kim degildür o saèÀdet319 maúrÿn 2 Küşt-gír-i àam ile Àòir-i kÀr Elleşüb oldı dilüm zÀr u zebÿn 3 Úaddi miónetle ider aòir lÀm Dime kim oldı o yÀrum mevzÿn 4 Varùadan varùaya üftÀde úılur Esb-i dehr oldı àÀyet ile óarÿn 5 Elif iken büküldi gitdi vücÿd Aña nisbetle rÀstdur rÀ nÿn 6 Pír-i KenèÀn’a beñzedüñ Óaúúí áam-ı evlÀd ile úalduñ maózÿn [123b] Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Hayf aña kim bu cihÀn-ı bí-dÀd Eyledi ôulmetle aàzın bí dÀd 2 Kime kim oldı müsÀèid kevkeb Düşdi aóvÀli rÀst olmadı çep 3 Bí-beúÀdur bu èÀlem-i fÀní Cevheri dür-i èarø gibi Àní 319 Baòt [Müellifin notu] 330 4 Secde-gÀh itdi zeri çün ÚÀrÿn ÒÀk-sÀr itdi anı dehr-i dÿn Tetimme 5 N’itdi Firèavn ile baú a HÀmÀn Bulmadı her birisi àamdan emÀn 6 Oldılar àarúa-i deryÀ-yı belÀ Bu durur óÀli demez her ki belÀ 7 Úanı Mÿsí ile èaceb HÀrÿn Oldılar èizzet-i Óaúú’a maúrÿn 8 “Ve fetennÀke”320 didi gerçi ÒudÀ Anı taòlíã içün idi o edÀ 9 Geldi çün kim yerine emr-i äamed Úulzüm-i óÀli buldı àÀyet med Tetimme 10 Nÿrdan çün serine ùoàdı güneş Yaúmadı anda Òalíl’i Àteş 11 Oldı çün àarúa-i deryÀ-yı fütÿó Olmadı àarú-Àb óaøret-i Nÿó 12 İde ide melekÀtı tedrís Feleke çıúdı melek-veş İdrís 320 “…seni sıkı bir denemeden geçirdik.” Tâhâ, 20/40. 331 13 Híç kes itmedi taèyín-i õebíó Gerçi dirler bi-ùaríúi’t-tercíó 14 İki şÀò idi baúılsa iki şÀh Kim bir aãla çıúardı iki de rÀh [124a] Tetimme 15 Dirdi çün kim cilÀ-yı nÿr cemíl Rÿşen oldı cemÀl-i İsmÀèíl 16 Geldi andan o nÿr-ı àıbùa-hÿr321 Yaèní Faòr-i CióÀn itdi ôuhÿr 17 Çekdi taèlím-i dín içün emegi Úodı ol yolda içmegi yemegi 18 EşúiyÀ-peş aña hücÿm itdi Anları Óaú yaúup rücÿm itdi 19 Bu durur óÀl-i vÀriå-i nebeví ÒÀlí olmaz kederden èÀlem evi 20 Kiminüñ dín içün durur kederi Kimi dünyÀ àamına açdı deri Tetimme 21 Olma var zÀr u zebÿn-ı evlÀd 321 Bi’òÀ ve’l hÀ yÀèni ÀftÀb [Müellifin notu] 332 Bunlaruñ her birisidür cellÀd 22 Kim úıyarlar kişiye Àòir dem Nem yerine getürürler göze dem 23 Zenüñ olmaz vefÀsı dünyÀda Biliş iken döner òÿyı yÀda 24 Getürür başuña bunca èaúabe Kim götürmez anı degme raúabe 25 Dív-i şehvet olursa ger maútÿl Çözilür anda cemíè-i meftÿl Tetimme 26 Dime baña neye birÀder híç ÁşinÀya bile açma der híç 27 Olagör ÀşinÀya bígÀne Òalvet içre iresin bir kÀna 28 Bu zamÀn oldı ziyÀde alçaú Ki úıyÀmet úopacaú demdür çaú 29 Her kim oldıysa Àúıbet-endíş Bilemez intiúÀm içün híç diş 30 Óaúú’ı eyler óavÀle-i kÀrı Refè ider cÀn u dilden efkÀrı 333 31 Kimde kim ola bugün úalb-i selím Óaúúí Óaúú’a ider emrin teslím [124b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ehl-i derd olan göñül dermÀnı eyler Àrzÿ Şerbet-i cÀn isteyen LokmÀn’ı eyler Àrzÿ 2 Rÿz u şeb èÀşıú gider bilmez firÀz ile nişíb Seyl-veş kim çaàlayup èummÀnı eyler Àrzÿ 3 Dest-bÿs-ı maùlaba çün oldı dil bí-iútidÀr ÒÀdim-i kem-pÀye-veş dÀmÀnı eyler Àrzÿ 4 Ôulmet-i şebde úalan lÀ-büd ider ümmid-i rÿz Küfr içinde niceler ímÀnı eyler Àrzÿ 5 Çoú Ebÿbekir ü èÖmer’den òalú èAlí-şÀn oldılar Óaúúí-i bí-çÀre Şeyò èOåmÀn’ı eyler Àrzÿ Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Maùlaè-ı dilden ùoàar envÀr-ı óÀl Bu zebÀn oldı nice cÀy-ı maúÀl 2 Feyø-i Óaúú’a sır durur mízÀb olan Kim aña cÀrí olur Àb-ı zülÀl 334 3 Kim ki èışúa düşmedi bir õerrece Girmedi cÀn gözine nÿr-ı CemÀl 4 Kim ki şevkuñ içmedi bir úaùresin Úapladı her cÀnibin baór-i CelÀl 5 Baór-i èışúa bir nefes àavvÀã ol TÀ ki taóãíl idesin dürr-i kemÀl 6 ÓaúúıyÀ èışúuñ füzÿn olmaúdadur Áferín kim cÀnuña gelmez melÀl [125a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 èIşúdur èÀlemde baór-i bí-kenÀr Kim o oúyÀnÿsı322 eyler der-kenÀr 2 DÀmen-i ÚÀf’a irişmez dest-i nÀs Úullesi nice ola òalúa menÀr 3 Ger muóÀù olduñsa bilmezsin muóíù Baúsaña oldı hevÀnuñ üsti nÀr 4 Míve-dÀr ol Sidre vü ÙÿbÀ gibi Olma bí-ber-vÀr çün serv ü çınÀr 322 Baór-i muóiù [Müellifin notu] 335 5 èIşú ile rengín olup Óaúúí sözüñ CÀn u dil buldı şifÀ andan çü nÀr Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 ZÀhid-i efsürdeye ãunma şarÀb Kim şarÀb içse olur óÀli òarÀb 2 Bu fenÀfillÀha irmez bir kişi Òak-sÀr olmazsa mÀnend-i türÀb 3 èArş u ferşi úıl sülÿk ile güzer Óaú úatında olasın èÀlí-cenÀb 4 Bir èÀceb óal içredür insÀna baú Herbiri bir isme nice oldı bÀb 5 Fi’l-óaúíúa úanùara oldı mecÀz Ger óaúíkat-cÿ iseñ eyle şitÀb 6 ÓaúúıyÀ teéåír-i Óaú der-kÀr olup Oldılar saña musaòòar şeyò ü şÀb [125b] FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 èAúlumı sevdÀ-yı èışúuñ eyledi pür-iòtilÀl Úaddümi servüñ büküp úıldı miåÀl-i nÿn u dÀl 2 Ùutmamış idi daòi mesken hevÀ üzre hümÀ 336 Ben senüñ èışúuñ hevÀsında açardum perr ü bÀl 3 Almış oldum aàzuma aàyÀr laføın nÀgehÀn [126a] Zehr olup Àb-ı dehÀnum gitdi yÀra-yı maúÀl 4 Cünbüş-i gehvÀresin devrÀn o ùıfl-ı nev-resüñ İtdi taèyín-i ãabÀ nÀzüklüginden bí-mecÀl 5 Mihr-i rÿyın çün naôar-gÀh eyledüm ben õerre-vÀr ÓaúúıyÀ yüzi gözümden bulmaya şÀyed zevÀl [126b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 KÀmil-i insÀnadur iósÀn-ı dost èÁrif-i billÀhadur vicdÀn-ı dost 2 Her kim evvel eyledi bezl-i vücÿd Buldı Àòir luùf-ı bí-pÀyÀn-ı dost 3 Gÿy-ı maúãÿd ur yüri cevgÀn ile Kim açıúdur dÀéimÀ meydÀn-ı dost 4 èAndelibÀ irmeden faãl-ı òazÀn Bul bahÀr içre gül-i òandÀn-ı dost 5 Olagör àavvÀã-ı baór-i maèrífet Bulasın tÀ kim dür ü mercÀn-ı dost 337 6 áulàule-sÀz ol seherde ÓaúúıyÀ Açılur ol dem der-i dívÀn-ı dost Ve lehu [4+3] 1 Ey Óaúú’a yol bulanlar Óaúú’dan òaber viriñüz VÀãıl-ı Óaúú olanlar Óaúú’dan òaber viriñüz 2 Bulduñuz mı envÀrı Bildünüz mi esrÀrı Gördüñüz mi ol yÀrı Óaúú’dan òaber viriñüz 3 KitÀbını okıyup ÓaúÀéiúını ùuyup ÚÀl u óÀli heb yuyup323 Óaúú’dan òaber viriñüz 4 Güzer idüp esmÀdan Dil bulup müsemmÀdan Ùuyup bu muèammÀdan Óaúú’dan òaber viriñüz 5 Çün tecellí itdi hÿ Nice oldı rÿ-be-rÿ 323 Úoyup [Müellifin notu] 338 Óaúúí’nüñ murÀdı bu Óaúú’dan òaber viriñüz [127a] Ve lehu [4+3] 1 Ey ãÿret-i zíbÀ gel Maèní òaberin vir sen Mecnÿn olup evvel LeylÀ òaberin vir sen 2 Ádem demine ur dem Şir ola úamu bu dem Bildür bize çün Àdem EsmÀ òaberin vir sen 3 Òıør ile döner MÿsÀ Mehd ile iner ÍsÀ Yÿnus ile nÿn-ÀsÀ DeryÀ òaberin vir sen 4 Çün kim per ü bÀl açduñ Binbir derece geçdüñ EdnÀda yeter uçduñ AèlÀ òaberin vir sen 5 Çün bÀà-ı fenÀ ãolup Óaúú ile beúÀ bulup Óaúúí Óaúú’a úul olup 339 MevlÀ òaberin vir sen Ve lehu Mef ÿ lü/ me fÀ í lü/ me fÀ í lü/ fe ÿ lün 1 Ey úamil-i insÀn bize RaómÀn òaberin vir Biz õerrelere mihr-i dıraòşÀn òaberin vir 2 Şol úaùre gibi baór-i vücÿd içre àaríúuz İnsÀna olan úaùre-i iósÀn òaberin vir 3 Mürà-i dile taèlím idüp manùıúu’ù-tayrı Enfüsde olan sırr-ı SüleymÀn òaberin vir 4 Ùÿùí gibi yüz urmışuz Àyíneye úarşu Ey ehl-i nefes lehçe-i insÀn òaberin vir 5 Ey Óaúúí èaùÀdur dilüñe óikmet-i èuômÀ Feyø eyle cihÀn òalúına èummÀn òaberin vir [127b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Ey ÒudÀ-yı õi’l-minen iósÀnuñ irgür dem-be-dem èAfv idüp èiãyÀnımuz àufrÀnuñ irgür dem-be-dem 2 Baór-i cÿda oldı bi’n-nisbe òaùÀmuz úaùrece Úullara sen luùf-i bí-pÀyÀnuñ irgür dem-be-dem 3 Şerbet-i luùfuñ şifÀ-sÀz-ı dil ü cÀn eyleyüp 340 Ehl-i derd olanlara dermÀnuñ irgür dem-be-dem 4 Rÿz-ı míåÀk içre çün itdüñ òiùÀb-ı müsteùÀb Feyø idüp peymÀne-i peymÀnuñ irgür dem-be-dem 5 Haúúí-i zÀra tecellí ebed úıl ey ÒudÀ Bülbül-i cÀna gül-i òandÀnuñ irgür dem-be-dem Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 ÒaùÀ-yı cÀnuma estaàfirullÀh Úamu èiãyÀnuma estaàfirullÀh 2 ÒaùÀdan defter-i aèmÀl pürdür Òaù-ı dívÀnuma estaàfirullÀh 3 Eger enfüs eger ÀfÀú cümle Baña iòvÀnuma estaàfirullÀh 4 áam-ı dünyÀ ùolupdur òÀne-i dil áam-ı her Ànuma estaàfirullÀh 5 Ne efèÀlüm ki vardur ÀşikÀr Daòi pinhÀnuma estaàfirullÀh 6 FenÀ bÀàında ey Óaúúí-i pür-zÀr Úamu efàÀnuma estaàfirullÀh 341 [128a] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ fe ÿ lün 1 FenÀ bul cÀndan cÀnÀn bulınca Bu cismi maóv-ı maóø it cÀn bulınca 2 BelÀ-yı èışúa yoúdur óadd ü pÀyÀn Bu derdi çek yüri dermÀn bulınca 3 Otur Yaèúÿb-veş beytü’l óazende Úan aàla Yÿsuf-ı KenèÀn bulınca 4 Neler çekdi belÀ içinde Eyyÿb Vücÿd u ehl ü ferzendÀn bulınca 5 ÚarÀr itmez ãu gibi úalb-i èÀşıú KemÀl-i feyøden èummÀn bulınca 6 Seri virdi olup ber-dÀr Manãÿr Ene’l-óaú ÓaúúıyÀ meydÀn bulınca Ve lehu [4+4] 1 Ey şeríèat eri olan Ùaríúatdan òaber var mı Ey ùaríúat yÀrı olan Maèrifetden òaber var mı 2 èİlme’l-yaúíni bildüñ mi 342 èAyne’l-yaúíni bulduñ mı Óaú ile sen óaú olduñ mı Óaúíúatdan òaber var mı 3 Zühd ile ùaúvÀ nice bir 4 Şaùó ile daèvÀ nice bir Maèşÿúdan şekvÀ nice bir MetÀnetden òaber var mı 5 Enfüsdeki ÚuréÀn nedür ÁfÀúdaki FurúÀn nedür Óaúúí esmÀda Àn nedür Óaúúıyyetden òaber var mı [128b] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 ÒayÀlüñ cÿy-ı eşk içre perí-i Àba beñzetdüm Ya Àb-ı ãÀf-renge èaks iden mehtÀba beñzetdüm 2 Nücÿmı feyø-i envÀr ile gÿyÀ Delv’dür anuñ Şehr-i bí-úarÀruñ devrini dolÀba beñzetdüm 3 Egerçi cüşt ü cÿ itsüñ degil kem-yÀb deryÀ dil Velíkin èışú-ı pÀki bir dür-i nÀ-yÀba beñzetdüm 4 Ne mümkindür ùutuşmaú küşt-gír-i àamla èÀlemde Anuñ ben dest-bürdin Rüstem ü SührÀb’a beñzetdüm 343 5 Dil-i pür-óÀlet-i Óaúúí-i köhne-rÿzgÀra sen Dime şeyò anı ben cünbüşde zírÀ şÀba beñzetdüm Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Dil óadíå-i nefsi gÿş itmez bu ãadr-ı sínede CÀnib-i Rÿóü’l-Úuds’den belki cÀna söz gelür 2 Bir naôarla úıl naôar Àyíne-i ekvÀna var Gerçi kim esmÀ yüzinden anda nice yüz gelür Ve lehu Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 PÀdişÀh-ı cihÀn iken böyle Bu úulı añmayasun õerre úadar 2 Ne disün n’eylesün bu Óaúúí gedÀ Bu imiş óükm-i úaøÀ sırr-ı úader [129a] Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün 1 Áãaf-ı ÒÀn-ı Aómed-i Cem-cÀh èAli Paşa-yı muèallÀ-der-gÀh 2 İşbu Firdevs úıùèa buúèa ki iner Her gice üzerine nÿr-ı siyÀh 3 ÚumrıyÀn-ı dil itmege hÿ hÿ äubó-dem olsa úaçan àulàule-òºÀh 4 PÀy-ı best òulÿã ile yapdı 344 PÀyede bí-naôÀéir ü eşbÀh 5 Beyt-i Maèmÿr’ı çıúarmaz felege Eyleyen bu maúÀma èÀlí nigÀh 6 PÀk-rev böyle ebu’l-òayrÀtuñ èAdline ola yarın faølı güvÀh 7 Didi Óaúúí bi-óarf-i cevher-dÀr “Tekyede gel idelüm õikrullÀh” 1120324 Ve lehu TÁRÍÒ-İ MİèRÁCİYYE-İ èÁRİF EFENDİ 325 FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Óarf-i cevher-dÀr ile Óaúúí didüm tÀríòini “BÀà-ı mièrÀca bu üslÿb urmadı bir kes úalem” 1121326 324 Bkz. Tanman, a.g.m, s. 371-373. 325 “Abdülbâki Efendi’nin Mi‘racnâme’si manzum bir eser olup devrin önde gelen bestekârlarından Niznâm Yûsuf Efendi tarafından bestelenmiştir. “ Abdülbâki Efendi, eserinin her yıl Mi‘râc kandilinde Eyüp Camii’nde okunması ve bu esnada davetlilere şeker, şerbet, öd ve anber ikram edilmesi için bir vakıf yapmış ve eser uzun yıllar bu şekilde okunmuşsa da, sonraları bestesi Nâyî Osman Dede'nin Mi‘râciye’siyle karışarak unutulmuştur. Eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde (TY, nr. 2480, 2633, 4636) ve Süleymaniye Kütüphanesinde (Hacı Mahmûd Efendi, nr. 3702, 3879, 4478; Lala İsmâil, nr. 264/1) birçok yazması bulunmaktadır. Mi‘râciyeler üzerinde bir doktora çalışması hazırlayan Metin Akar, incelemesinde Abdülbâki Efendi’nin bu eserini de tanıtmış, ancak onun ölüm tarihini yanlış olarak 1810 gösterdiği için Mi‘râciye’nin yazılış tarihini de ‘1810 yılından önce’ kaydıyla belirtmiştir. Ayrıca Metin Akar, Abdülbâki Ârif'in eseriyle Ârif Süleyman’ın mi’râciyesini birbirine karıştırarak tek bir esermiş gibi göstermektedir. Gerçekte Ârif Süleyman’ın da manzum bir mi‘râciyesi bulunmaktadır. Nitekim Reîsülküttâb Ârif Efendi divanı içinde basılan (Bulak 1258) iki mi‘râciyeden biri Abdülbâki Efendi'ye ait olduğu halde diğeri Ârif Süleyman'ın eseridir. Abdülbâki Efendi’nin Mi‘râciye’si, Manzûme-i Mi‘râciyye adıyla Tâhirülmevlevi tarafından yanlış olarak Sırrı Abdülbâki Dede’ye ait gösterilip ayrıca da basılmıştır. (İstanbul 1318)” Mustafa Uzun, “Abdülbâkî Ârif Efendi”, DİA, C.1, 1988, s.197. “Kaynaklarda mi‘râciye yazdığı belirtilen Ârif Efendi’nin bu eseri, çoğu zaman, şiirlerinde Ârif mahlasını kullanan şair, bestekâr ve hattat Abdülbâki Ârif Efendi’nin mi‘râciyesiyle karıştırılmaktadır.” Uzun, “Ârif Süleyman”, DİA, C.3, 1991, s. 370: Ayrıca bu konuda geniş bilgi için bkz.: Esra Okudan, Ârif Mahlaslı Miraciyelerin Şâiri Olarak Abdülbâkî Ârif ve Ârif Süleyman, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008, ss. 6-56. 326Abdülbâki Ârif Efendi’nin doğumu Tuhfe-i Nailî’de 1642, Uzunçarşılı’ya göreyse Sâlim Tezkiresi’ndeki 1633 tarihidir. Abdülbâki Ârif Efendi’nin vefat tarihi H. 1125/ M. 1713 senesidir. Arif Süleyman’ın vefat tarihi ise H.1183/ M.1769 senesidir. Doğum tarihleri kesin olarak bilinmeyen iki şairin vefat tarihleri dikkate alındığında mecmuada tarih düşürülen Mi‘râciye’nin Arif Süleyman’a ait olamayacağı söylenebilir. M.Uzun’un verdiği bilgilerden hareketle, İsmail Hakkı Bursevî’nin H.1121 ( M.1709/1710) yılını çağdaşı Abdülbâki Ârif Efendi’nin Mi‘râciye’si için tarih düşürmüş olması kuvvetle muhtemeldir. 345 Ve lehu TÁRÍÒ-İ èİMÁRET-İ èALÍ PAŞA EL-VEZÍR VEHÜVE TÁRÍÒU NÁDİR 327 FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün 1 “TaèÀmünÀ mebõÿlün limen ekele” Ve lehu TÁRÍÒ-İ CÁMİè-İ CEDÍD-İ VÁLİDE SULÙÁN 328 Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 Çü elif dÀòil olup rÀst didüm tÀríòin “CÀmiè-i VÀlide SulùÀn ola Beyt-i Maèmÿr” 1121 [129b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 ŞÀh-ı maèníyem ki her maùlab müyesserdür baña Óüsrev-i naômem maèÀní heb musaòòardur baña 2 Şièr-gÿ olmaú degildür şÀn-ı rütbem n’eyleyem Yoòsa her gÿne muòayyel nükte ezberdür baña 3 Seyf-i ser-tíz-i belÀàatdür elümde kilk-i naômum PÀyıma her bir süòan efgende-i serdür baña 4 Kimseden ben ùarz u ùavr-Àmÿz-ı güftÀr olmadum TÀ ezelden şíve-i güfte muúadderdür baña 5 ÁsmÀn-ı iòtirÀèa nerd-bÀndur óimmetüm 327 Tanman, a.g.m, ss. 371-373. 328 “Caminin inşa kitâbesi 1122 (1710) tarihini taşır.” Orman, “a.g.m, s. 433. 346 Her teveccüh bir muúarnes maèníye derdür baña 6 Sözlerüm bÀúídür evrÀú-ı cihÀnda tÀ ebed Fi’l-meåel kÀvíde-naúş-ı òÿb-ı mermerdür baña 7 Ben ne Veysí’yem ne Nefèí’yem ne YaóyÀ bu zamÀn Rütbeme nisbet velí anlar muéaòòardur baña 8 İftiòÀrum faøl-ı MevlÀ-yı èaùÀ-baòş iledür Kim anuñ tevfíúi işbu yolda rehberdür baña 9 Yoú bugün taódíå-i nièmet itmede aãlÀ bezeh Ben èAlí’yem faøl ile aãóÀb Úanber’dür baña 10 ÓaúúıyÀ gÿyÀ zer-i maólÿldür her bir sözüm Óoúúa-i zerrín-devÀtum maèdin-i zerdür baña [130a] Ve lehu èAzízü’l-úadr celílü’ş-şÀn eyvÀn-nişín-i óubb-i dervişÀn cenÀb-ı mekremet-şièÀr ve meróamet-ÀåÀruñ dülbend-i èinÀyet-i ilÀhiyye ile müştemil ve cÀme-i girÀn-úıymet-i ãıóóÀte píçíde ve muttaãıl olmaú duèÀsıyla dest-i teveccühe ber-dÀşte-i der-gÀh-ı vÀlÀ-yı KibriyÀ úılınduàun ifÀdeden ãoñra benüm medíó-i õÀt-ı sencíde-ãıfÀtı ıùrÀya sezÀ-vÀr ve nuèÿt-ı sÀbıàatü’l-eùrÀf ve fasíóatü’l-eknÀfı dırè-ı õÀtü’l-füøÿl-vÀr-ı hem-vÀr olan SulùÀnum Óaøretleri åeniyyetü’s-selÀm tevaúúuè ve intiôÀrda istiùlÀè-ı iòbÀr-ı meserret- engíz içün vÀúıf iken nÀ-gÀh úÀãıd-ı mülemmaè-i peyÀm-ı àubÀr-ı tÀrik-reng-i rÀh miyÀnından ebr-i siyÀh-peyker òilÀl ve şikÀfından ùalèat-ı mÀh gibi pertev-endÀz-ı çehre-i ibtihÀç olup tebÀşír-i ãubó-ı ãÀdıú gibi ibtidÀ mengÿş-sÀmièa úılduàı bir ferzend- i meh-pÀre-i òuceste-demüñ maúdem-i meymenet-tevéemidür. 347 Hemíşe ol vücÿd-ı àıbùa-fermÀ-yı nÀhíd-i úımÀù-nÀz-ı píçíde-i Àsÿde-i gehvÀre-i ãıóóat olup Ààÿş-ı òıfôü’l-àayb-ı ilÀhí ve óıøÀne-i èinÀyet-i nÀ-mütenÀhí olmaları ile ol dÿdmÀn-ı òayr-endíş ve òÀn-vÀde-i èaùÀ-gíşüñ sülÀle-i kerem-nevÀlesi beócet-efzÀ-yı serÀy-ı sipenç olduàından saúf-ı sürÿr-ı kÀò-ı dil daòi perde-fersÀ-yı èarş-ı berín ola. Óaúúí. [130b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Úıldı çeşmüm cismüm èummÀna àaríú Oldı cÀnum Àteş-i èışúa óaríú 2 Eşk-i òÿn-Àlÿdümı seyr eyleyen Didi úandan geldi bu rengín èaúíú 3 SÀàar-ı ãahbÀ-yı èışúı nÿş eyleyen TÀ ãabÀó-ı óaşre dek olmaz müfíú 4 èÁşıú u zÀhid cinÀn u nÀrda Buldılar yerlü yerin her bir feríú 5 ÓaúúıyÀ ser-menzil-i maúãÿd içün RÀh-ber tevfíú u èışú oldı ùaríú Ve lehu FÀ i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fÀ i lün 1 Gelüñüz bÀş u cÀna úalmayalum MÀl u mülk-i cihÀna úalmayalum 348 2 İdelüm varı fedÀ-yı maèşÿú Behre vü behremÀna329 úalmayalum 3 áonce-veş itmeyelüm zerri nihÀn Aúça-i nergisÀna úalmayalum 4 Berg-ríz olalum bahÀr içre Dír-bÀz-ı òazÀna úalmayalum 5 Ne nihÀn u ne ÀşikÀremize ÓÀãılı ín ü Àna úalmayalum 6 Bezl-i maúdÿr idüp bu èÀlemde İşbu tÀb u tüvÀna úalmayalum 7 Olalum píş-rev-i rÀh-ı fenÀ Dünbe-i pes-revÀna úalmayalum 8 Çoú durur gerçi vaøè-ı nÀ-sÀzı Óaúúí vaøè-ı zamÀna úalmayalum [131a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 YÀ ilÀhe’l-èÀlemín yÀ õe’l-èaùÀ Feyø-i bí-minnetden eyle müstefíø Úalmaya çeşm-i dil ü cÀn bÀ-àıùÀ Feyø-i rüéyetden bizi úıl müstefíø 329 YÀúÿt-ı sürò [Müellifin notu] 349 2 Gerçi oldı cürmümüz óadden birÿn èAfv u àufrÀnuñ velí andan füzÿn Yandı yaúıldı kebÀb oldı derÿn Feyø-i raómetden sen eyle müstefíø 3 EnbiyÀya itdügüñ iósÀn içün EvliyÀya úılduàuñ dermÀn içün Óaørete vaòyüñ olan ÚuréÀn içün Feyø-i óikmetden sen eyle müstefíø 4 Óaúúí-i bí-çÀreye eyle naôar Naúd-i óÀli tÀ ola mÀnend-i zer İde eùvÀr-ı sülÿki heb güzer Feyø-i úudretden sen eyle müstefíø [131b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Çün ôuóÿr itdi òiùÀb-ı “kÀf ü nÿn”330 Oldı peydÀ kenz-i maòfíden şuéÿn 2 Didiler aña odur “veéã-ãÀffÀt”331 Hem daòi “Nÿn ve’l-úalem mÀ yesùurÿn”332 3 İrdi gün ervÀó-ı tehyímiyyeye Úaldılar ol rütbe içre enderÿn 330 “Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye ancak "Ol!" demektir.” Yâsîn, 36/82. 331 “Saf bağlayıp duranlara…” Sâffât, 37/1. 332 “Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına...” Kalem, 68/1. 350 4 [132a] Òilèat-ı evãÀfı geydi çün úalem Oldı teşríf-i òilÀfetle bürÿn 5 èAúl-ı evvel budur ey ní-gÿ-sirişt Kim odur aãl ü aña çoúdur şücÿn 6 Hem aña rÿó-ı Muóammed didiler Ümmeti oldı anÿñ òayre’l-úurÿn 7 Var úalemde cünbüşüñ hem-çün úalem Cünbüş ehli ÓaúúıyÀ bilmez sükÿn [132b] Ve lehu Me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün/ me fÀ í lün 1 Ezelden levó-i maòfÿza Óaú insÀnı úalem yazmış Dil-i èÀlem-nümÀsın fi’l-óaúíúa cÀm-ı Cem yazmış 2 CihÀn Muãóaf’dur anda nice ÀyÀt u suver vardur Ki dest-i úudret-i Óaú ãafóasında çoú raúam yazmış 3 O MuãóÀf’da vücÿd-ı Àdemí ser sÿreye beñzer Ki òaùùÀù-ı ezel anı menÀr üzre èalem yazmış 4 Naôar-gÀh-ı dili çün vech-i pÀk-i óaøret-i Óaú’dur O èÀşıú ile bu maèşÿúı anuñçün behem yazmış 5 Cebíni ol úadar pertev-fürÿz-ı nÿr-ı úudretdür 351 Ki Óaúú ol yüzde bí-çÿn u çirÀ AllÀh menem yazmış 6 Yüri Óaúúí bu esrÀrı nihÀn it cürèa-dÀn içre Ene’l-óaú-òÀºna zírÀ şerè-i Óaú icrÀ-yı dem yazmış [133a] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Òalú-ı èÀlem hücÿm idüp diyeler Ki duòÀn iç olasın èÀleme òÀn 2 Aàzuña alma bil ki burnuñdan Gelür Àòir ki òabiå oldı duòÀn Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Kim duòÀn-ı òabíåe dirse mubÀó Aàzı çün şeb ola siyaó ãabÀó 2 Naôar iden yüzine èibret ile Diye olmış maóÀsini ne úıbÀó Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Eyleyüp taàyír-i òilúat zen gibi Fıùrat-ı aãliyyeden çıúma ãaúın 2 Vesmeden jengÀr baàlar ebruvÀn Kim anı yaúsa ana olma yaúın Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 352 1 Kendüñe virme zen miåÀl düzen Merd merd oldı óaúíúat zen zen 2 NÀ-tüvÀn-ı àam olup bunca cüvÀn áÀlib oldı se çÀr merde dü zen Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Düşdüñ ise firÀú-ı evlÀda Çekme àam belki ola fÀyidesi 2 Kesbinüñ olmaz ise nefèi saña Ecrinüñ vÀãıl olur èÀidesi [133b] Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Bulmaàa sÿd-ı ticÀret eøèÀf TÀciri gör ki ÚandehÀr’a gider 2 GÀh mÀlın virüp óarÀmíye KÀrı el-úıããa òÀròÀra gider Ve lehu FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 Olmaú isterseñ eger şÀha nedím Hüner ü maèrifeti úıl taúdím 2 Bir midür rütbede õÀtü’l-yed ile Eyle imèÀn dest-gÀhı èadím Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 353 1 äadra geçdükde òÀtem ile vezír Zeber olur o dest-bürd ile zír 2 Aña seyf ile siyÀset virilür ÚÀêíye çÿb ile òalúı taèzír Ve lehu Fe i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün 1 Ne zamÀn kim zamÀn ola Àòir Geçine ehl-i zamÀna òıròır 2 Dínleri gibi dilleri bozılup Diye Àòÿra ol òarÀn Àòir Ve lehu Fi i lÀ tün/ me fÀ i lün/ fe i lün 1 Her kim eylerse bÀdeye tevbe Tevbeye tevbe gerekdür taóúíú 2 äıúabildüñse duòter-i rezi ger Varsa èaúluñ anı úullan ãıú ãıú Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 BÀdeden oldı murÀdum mestí Ki anuñla yıúılur her hestí 2 Nice ùutsun èuúalÀnuñ desti Olmasa ellerinde ger desti [134a] Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 354 1 YÀ ilÀhí ümídimüz senden Áòir ü èÀúıbeti òayr eyle Olıcaú cÀnımuz cüdÀ tenden Áòir ü èÀúıbeti òayr eyle 2 Açılup perde-i òºÀb-ı àaflet Göze girmeye ãıóóat ü èillet Çün úaríb ola zamÀn-ı rıólet Áòir ü èÀúıbeti òayr eyle 3 SekerÀt ile gelüp cÀna kerb Mevtle zÀéil ola cümle ereb Dir bu Óaúúí o nefesde yÀ Rab Áòir ü èÀúıbeti òayr eyle Ve lehu Fe i lÀ tün/ fe i lÀ tün/ fe i lün 1 YÀ ilÀhí dilerüz óaøretden Sözümüz eyle şehÀdet Àòir Bulalum úuvvet-i dil úudretden Sözümüz eyle şehÀdet Àòir 2 èAfv idüp cümle-i úuãÿrumuzı Cebr-i maóø eylegil küsÿrumuzı Nefò ide çünki ecel ãÿrumuzı Sözümüz eyle şehÀdet Àòir 3 Çeşmimüz cÿy u rÿyı sÀz úılup 355 Òaøret-i èizzete niyÀz úılup Óaúúí-i zÀr dir yanup yaúılup Sözümüz eyle şehÀdet Àòir [134b] Ve lehu TÁRÍÒÜ’L-MECMßèA Lİ MÜNŞİéİHE’L-FAÚÍR ÓAÚÚÍ Bİ-ÙARÍÚI TAÓDİæİ’N-NİèMETİ FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 BÀrekallÀh oldı mecmÿèa yine bÀà-ı İrem Kim açıldı verd-i gÿn-À-gÿn yek mevsim behem 2 Sÿ-be-sÿ oldı ãaóÀéif gül gibi òande-zenÀn Bülbül-i òÀme terennüm-sÀz olup çün zír ü bem 3 Nice bülbül kim ider bir perdede bin bÀz-geşt Ehl-i dilden eylemez ÀàÀzesin bir demde kem 4 Laføınuñ her óarfi bir mízÀb-ı feyø-i pÀkdür èİlminüñ her nüktesi òalú içre olmışdur èalem 5 Sürò rÿyı itdi evrÀú-ı sepíde óabbezÀ Noúùa-i òÀl-i siyÀhına niåÀr olsun direm 6 Çehre-i evrÀúına kim ola neôôÀre-künÀn Çeşm-i òurde-bín-i cÀnı görmeye híç rÿ-yı àam 7 Cevheridür òÀme kim dükkÀnce-veş mecmÿèası Pürdür envÀè-ı cevÀhirden naôar úıl bí-sitem 8 Olmasun èırø-ı kemÀlÀtum diyü noúãÀn-peõír Bí-direng itdi nice taórír ü Àòir didi tem 9 ÓaúúıyÀ didüm bu naôm u neåre ben tÀríò içün “Dizdi dürr-i óikmeti mecmÿèaya yine úalem” 1121 DÍGER 356 Be-óarf-i cevherín FÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lÀ tün/ fÀ i lün 1 “Oldı mièrÀc-ı dil-i erbÀb-ı èışú işbu kitÀb” [135a] BOŞ SAYFA [135b] EBRU DESENLİ BOŞ SAYFA 357 SONUÇ     İsmail Hakkı Bursevî XVII. yüzyılın ikinci yarısı ile XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış, döneminin ve Bursa’nın en verimli müelliflerindendir. Edebiyat, dil, tasavvuf, tefsir gibi farklı alanlarda yazdığı yüz yirmiden ziyade eseriyle devrinde ve sonrasında etkisi devam eden bir mutasavvıftır. Bu çalışmada Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. E.H. 1790 numarada “Mecmua” adıyla kayıtlı, İsmail Hakkı Bursevî’ye ait eser, transkripsiyon/çeviriyazı ile günümüz alfabesine aktarılmıştır. Yapılan incelemede mecmua ile ilgili bazı tespitlere ulaşılmıştır. Bursevî’nin mecmuada da yer alan Mi‘râciye’sini tamamlaması dolayısıyla başka şairlerce yazılıp müellif tarafından istinsah edilen altı tarih manzumesi hariç, mecmuadaki bütün metinler Bursevî’ye aittir. Bu sebeple mecmuayı tanınmış kişilerin adıyla anılması gereken mecmualar sınıfında değerlendirerek “Mecmû‘a-i Hakkî” adıyla çalışmayı uygun gördük. Mecmua, kütüphane kaydında müstensih, bazı kaynaklarda ise müellif nüshası olarak zikredilmiştir. Mecmuada kullanılan hattın karakteri müellifin diğer eserlerindekilerle örtüştüğünden ve mecmuanın müellifin kaleminden çıktığına dair eserdeki ibarelerden Mecmû‘a-i Hakkî’nin “müellif nüshası” olduğu anlaşılmaktadır. Mecmuanın telif tarihi kimi kaynaklarda yanlışlıkla 1131 olarak gösterilmiştir. Mecmuanın ikmâl tarihinin kütüphane kaydında doğru gösterilen 1121 tarihi olduğu eserdeki diğer tarihlerle karşılaştırılmak suretiyle netleştirilmiştir. Bursevî’nin kimi zatlara ithâf ettiği, tuhfe tarzında on dört eserinin olduğu bilinmektedir. Mecmuada bir zatın dışında adına metin yazılan veya kendisine doğrudan hitap edilen başka bir isim bulunmamaktadır. Bu bakımdan Mecmû‘a-i Hakkî’nin eserde kendisine yer yer hitap edilen “Seyyid Abdürrahim Tayyib Çelebi”ye ithâfen, onun istifâdesi için İsmail Hakkı Bursevî tarafından düzenlenmiş “tuhfe” tarzında bir eser olduğu kanaatindeyiz. Mecmû‘a-i Hakkî’ muhtevası itibarıyla şiir mecmuaları (mecmû‘a-i eş’âr), tarih manzumelerini içeren mecmualar (mecmû‘a-i tevârîh), hutbe mecmuaları (mecmû‘atü’l-huteb), mektup mecmuaları (mecmû‘a-i mekâtib) ve risale mecmuaları (mecmû‘atü’r-resâ’il) gibi mecmua çeşitlerinin bir sentezi görünümündedir. Mecmuada 358 gazel ve ilâhi örnekleri çoğunlukta olmak üzere mesnevi, kasîde, nazm, kıt‘a, âzâde, matla‘ ve müfredlere yer verilmiştir. Münâcât, şefa‘at-nâme, mirâciye, devriye, tarih, es’ile, fahriye, methiye gibi nazım türlerinin bulunduğu mecmuada na’t türü çoğunluktadır. Mensur bölümler sarf ve nahive yönelik sözlük tarzında metinler, şiir şerhi, mektup, tefsir, hadis şerhi, mensur takrîr, dua ve hutbe örnekleri olarak çeşitlilik göstermektedir. Metinler müellifin edebî ve tasavvufî yönü; devrin dinî, siyâsi, sosyal ve kültürel atmosferine dair ipuçları sunmaktadır. Gerek muhteva gerekse metin türleri yanında mecmuadaki hat örnekleri eseri renklendiren bir diğer unsurdur. Şiir, şerh, mektup gibi edebî metinler ile sarf ve nahive dâir uzunca bir bölüm eserin çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu bakımdan Mecmû‘a-i Hakkî tasniflerde müellifin edebî eserleri arasında değerlendirilebilir. Türkçe, Arapça ve Farsçanın bir arada kullanıldığı Mecmû‘a-i Hakkî’de 204 manzum ve 22 parça mensur metin yer almaktadır. Çalışmada metinlerin şekil ve muhteva özellikleri Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi (MESTAP) kapsamında MESTAP tablolarına projeye uygun, sistemli şekilde işlenerek araştırmacıların bilgiye daha kolay ve hızlı ulaşması hedeflenmiştir. Sonuç olarak çalışılan eser, Türk-İslam Edebiyatı, tarih, edebiyat ve sanat tarihi gibi alanlara kaynaklık edebilecek; müellifin hayatı, edebî yönü ve çok yönlü kişiliğinin aydınlatılmasında araştırmacılara katkı sunabilecek niteliktedir. Bursevî’nin “Bu kitap, aşk erbâbının gönlünün mirâcı oldu.” nitelemesiyle sonlandırdığı eseri tasavvufî ve edebî okumalara meraklı fakat Osmanlı Türkçesine yeterince vâkıf olmayan okurlar için de önemli bir kaynak olacaktır. Kütüphanelerin tozlu raflarından kurtarılan her eserin aslında toplumsal hafızamız üzerindeki tozları kaldırmaya vesile olacağı aşikârdır. 359 KAYNAKLAR ABDÜRREZZAK ES-SANÂNÎ, Kitâbu’l-Musannef, C. II, Beyrut, El-Mektebetü’l- İslâmî, 1403. ACLÛNİ, Keşfu’l-Hafâ ve Mûzile’l-İlbas Amma İştehere mine’l-Ehadisi alâ-Elsineti’n- Nâs, C. II, Beyrut, Mektebetü’l Asriyye, 2006. AÇA Mehmet, GÖKALP Haluk, KOCAKAPLAN İsa, Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve Şekil Bilgisi, İstanbul: Kriter Yayınları, 2009. AHMED BİN HANBEL, Müsned, C. IX, Beyrut, Müessesetü’r-Risâle, 2001. AHMED BİN HÜSEYİN EL-BEYHÂKÎ, El-Esmâ ve’s-Sıfât, C. II, Cidde, Mektebetü’s- Sevâdî, 1993. AHMET YESEVÎ, Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler, haz. Kemal Eraslan, 4. b., Ankara: Kültür Bakanlığı, 2000. AKÇE Zübeyir, İsmâil Hakkı Bursevî’nin Tuhfe-i Recebiyye Adlı Eseri (İnceleme- Metin), (Doktora Tezi), Şanlıurfa: Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008. ATIL Esin, “Osmanlı Sanatı ve Mimarîsi”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C. II, ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi(IRCICA), 1998, ss. 447-480. AYNÎ Mehmed Ali, Türk Azizleri I, İsmâil Hakkı, İstanbul: Marifet Basımevi, 1944. BANARLI Nihad Sâmi, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. II, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2004. BUHÂRÎ, Cenâiz, y.y., Dâru Tavkı’n-necat, 1422. -------------, Sahîh-i Buhârî, Beyrut: Dârü Tavkı’n-Necât, 1422. BURSALI MEHMED TAHİR, Mevlânâ eş-Şeyh İsmâil Hakkı el-Celvetî, İstanbul, 1329. -------------, Osmanlı Müellifleri, C. I, İstanbul, 1333. CEZAR Mustafa, Mufassal Osmanlı Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., C. IV, 2011. 360 DEVELLİOĞLU Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lūgat, yay. haz. Aydın Sami Güneyçal, 16. b., Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları, 1999. DİLÇİN Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, 8. b., Ankara: Türk Dil Kurumu Yay., 2005. EBÛ NUAYM EL-ISFAHÂNÎ, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtü’l-Asfiyâ, C. X, Beyrut: Dârü’l- Kütübi’l-Arabî, 1974. EMECEN Feridun, “Osmanlılar: Siyasi Tarih”, DİA, C. XXXIII, Ankara: TDV Yay., 2007, ss. 487-496. ERDEM Sadık, Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı, Ankara, 1994. ERGİN Muharrem, Dede Korkut Kitabı, 15. b., İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1995. FATÎN DAVUD, Hatimetü’l-eş‘âr, İstanbul, 1271. FINDIKLILI İSMET EFENDİ, Tekmiletü’ş-Şakâik fi hakkı ehli’l-hakâik, haz. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, (Şakâik-i Nu‘maniyye ve Zeyilleri içinde) C. V, İstanbul, 1989. GIYNAŞ Kamil Ali, Şiir Mecmuaları Hakkında Yapılan Çalışmalar Bibliyografyası, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 25. Sayı, 2011, ss. 245-260. GÜZEL Abdurrahman, Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatı, 3. b., Ankara: Akçağ Yayınları, 2006. HAKÎM TİRMİZÎ, Nevâdiru’l-Usûl, C. IV, Beyrut, Dâru’l-Cîl, t.y. HÜSEYİN AYVANSARAYÎ, Hadikatü’l-Cevâmî, C. II, İstanbul, 1281. HÜSEYİN VASSÂF, Kemâlnâme-i Hakkî, haz. M. Murat Yurtsever, Bursa: Arasta Yayınları, 2000. -------------, Sefine-i Evliyâ-yı Ebrâr Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, C. III, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, No. 2307. İBN-İ EBÎ ŞEYBE, Musanne, C. VII, Riyad, Mektebetü’r-Rüşd,1409, s. 329. İBNÜ’L-ESÎR, Câmiu’l-Usûl, C. VI, Beyrut, Mektebetü’l-Halvânî, 1970. İLGÜREL Mücteba, “Ahmed II”, DİA, C. II, Ankara: TDV Yay., 1989, ss. 33-34. -------------, “Celâlî İsyanları”, DİA, C. VII, Ankara: TDV Yay., 1993, ss. 252-257. -------------, “Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa”, DİA, C. XXVI, Ankara: TDV Yay., 2002, ss. 260-263. 361 İNCE Adnan, Sâlim Tezkiresi, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi, 1977. İPEKTEN Haluk, Eski Türk Edebiyatı: Nazım Şekilleri ve Aruz, 3. b., İstanbul: Dergâh Yayınları,1999, 2008. İSMÂİL BELİĞ, Nuhbetü’l-âsâr li-zeyli Zübdeti’l-eş‘âr, haz. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Ankara, 1985. İSMAİL HAKKI BURSEVÎ, İdarecilere Öğütler: Sülûkü’l-Mülûk, haz. Mustafa Utku, Bursa: Uludağ Yayınları, 2015. -------------, Kitâbu’n-Netîce 1, haz. Ali Namlı, İmdat Yavaş, İstanbul: İnsan Yayınları, 1997. -------------, Mecmû‘a-i Hakkî, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, T. Y., No. E. H. 1790. -------------, Mi‘râciye, haz. İrfan Poyraz, Sır Yay., İstanbul, 2007. KARA Mustafa, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa, 1993. -------------, Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları, 2. b., İstanbul: Dergah Yayınları, 2010. KEMİKLİ Bilal, Dost İlinden Gelen Ses, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2004. -------------, Türk İslam Edebiyatı Giriş, 2. b., Bursa: Emin Yayınları, 2011. KOÇ Yalçın, Anadolu Mayası, 4. b., Ankara: Cedit Neşriyat, 2014. KOÇU Reşat Ekrem, Osmanlı Tarihinin Panoraması, İstanbul: Ak Kitabevi, 1964. KÖKSAL M. Fatih, Şiir Mecmualarının Önemi ve Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi (MESTAP), Osmanlı Edebiyatının Kırkambarı: Mecmua Sempozyumu, İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2011, ss. 409-433. KÖPRÜLÜ M. Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları, 2011. -------------, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 13. b., Ankara: Akçağ Yayınları, 2013. KURNAZ Cemal, ÇELTİK Halil, Şekiller Arasında: Nazım Şekli Araştırmaları, Ankara: Kurgan Edebiyat Yayınları, 2012. LEVEND Agâh Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, 5. b., C. I, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2008. MAHMUD NÂSIH, Sübhatü’s-sâlikin, BYEBEK, Genel, No. 1700. 362 MEHMED ŞEMSEDDİN, Yadigâr- Şemsî (Bursa Dergâhları), haz. Mustafa Kara- Kadir Atlansoy, Bursa, 1997. MUHAMMED ZÂHİD EL- KEVSERÎ, Makâlâtü’l-Kevserî, Kahire: Matbaatü’l-Envâr, t.y. MUSTAFA SAFÂYÎ, Tezkire-i Safâyî, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, No. 2549. MÜSLİM, Sahîh-i Müslim, C. IV, Beyrut: Dârü İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, t.y. MÜSTAKİMZÂDE Süleyman Sadettin, Tuhfe-i Hattâtîn, İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2014. NAMLI Ali, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, C. XXIII, Ankara: TDV Yayınları, 2001, ss. 102-106. -------------, İsmâil Hakkı Bursevî Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayışı, İstanbul: İnsan Yayınları, 2001. NESÂÎ, Sünen, C. III, Halep: Mektebetü’l-Matbu’âtü’l-İslamiyye, 1986. OCAK Ahmet Yaşar,“Düşünce Hayatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C. II, ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), 1998, ss. 159-193. OKUDAN Esra, Ârif Mahlaslı Miraciyelerin Şâiri Olarak Abdülbâkî Ârif ve Ârif Süleyman, (YL Tezi), İstanbul: Marmara Ü. Sosyal Bilimler Enst., 2008. ORMAN Tülay Sezgin, “Yeni Vâlide Külliyesi”, DİA, C. XLIII, Ankara: TDV Yayınları, 2013, ss. 433-435. ÖZCAN Abdülkadir, “Süleyman II”, DİA, C. III8, Ankara: TDV Yayınları, 2010, ss. 75-80. ÖZTÜRK Ali, Ötüken Türk Kitabeleri, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1996. PALA İskender, “Mecmua”, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, 3. b., İstanbul: Akçağ Yayınları, 1995, s. 361. PAMUK Bilgehan vd., Osmanlı Tarihi El Kitabı, ed. Tufan Gündüz, 3. b., Ankara: Grafiker Yayınları, 2013. RADO Şevket, Türk Hattatları, İstanbul: Yayın Matbacılık, t.y. SÂLİM EFENDİ, Tezkîre, İstanbul, 1315. SERİN Muhittin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, İstanbul: Kubbealtı Neştiyâtı, 1999. 363 ŞEYHÎ MEHMED EFENDİ, Vakâyiu’l-fuzalâ, haz. Abdülkadir Özcan, (Şakâik-i Nu‘maniyye ve Zeyilleri içinde), C. III-IV, İstanbul, 1989. TANMAN M. Baha, “Çorlulu Ali Paşa Külliyesi”, DİA, C. VIII, Ankara: TDV Yayınları, 1993, ss. 371-373. TANRIKORUR Çinuçen, “Osmanlı Mûsikîsi”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C. II, ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 1998, ss. 493- 530. TOPALOĞLU Ahmet, “Mecmua”, Türkçe Sözlük: Güzel Türkçenin Sözlüğü, İstanbul: Kapı Yay., 2014, s. 847. UZUN Mustafa, “Abdülbâkî Ârif Efendi”, DİA, C. I, Ankara: TDV Yay., 1988, ss. 195- 198. -------------, “Ârif Süleyman”, DİA, C. III, Ankara: TDV Yay., 1991, ss. 369-370. -------------, “Mecmua”, DİA, C. XXVIII, Ankara: TDV Yay., 2003, ss. 265-268. -------------, “Mi‘raciyye”, DİA, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 2005, C. XXX, ss. 135-139. UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, C. V, 6. b., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 327. YILDIZ Sâkıp, L’Exegete Turc Ismâil Hakkı Burûsawî, Sa Vie, Ses Oeuvres et La Methode dans son Tafsir Rûh al-Bayân, Paris, L’Universite de Sorbonne, 1972. YURTSEVER M. Murat, İsmâil Hakkı Bursevî Divan, Bursa: Arasta Yayınları, 2000. -------------, “İsmâil Hakkı Bursevî: Edebî Yönü”, DİA, C. XXIII, Ankara: TDV Yayınları, 2001, ss. 107-108. ZAVOTÇU Gencay, Eski Türk Edebiyatı: Yüzyıllara Göre Nazım ve Nesir, Ankara: Aydın Kitabevi, 2005. http://ktp.isam.org.tr/?url=makaleilh/findrecords.php (27.01.2018). http://mestap.gen.tr (06.07.2018). https://hattatlarsofasi.com/aklam-i-sitte-hattatlari/kurtzade-ibrahim-efendi/(03.12.2017). https://mecmualar.tr.gg/MESTAP%C7al%26%23305%3B%26%23351%3Btay%26%2 3305%3B-Hakk%26%23305%3Bnda.htm (06.07.2018). https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp (27.01.2018). 364 EKLER Ek-1 Ek-2 365 366 Ek-3 367 Ek-4 368 Ek-5 369 Ek-6 370 Ek-7 371 Ek-8 372 Ek-9 373 Ek-10 374 Ek-11 375 Ek-12 376 Ek-13 377 Ek-14 378 Ek-15 379