3 ATATÜRK BİLİM VE ÜNİVERSİTE ÜZERİNE Prof. Dr. Mustafa YURTKURAN Çağdaş bilimin öngörüsüne göre, gelecek geçmişteki malzemeler kullanılarak bugünün temsilcileri tarafından belirlenmektedir. Eksenine de- ğişimin oturduğu bu yeni anlayışa göre, süreç içerisinde varlık her zaman oluşum halindedir. Akıl ve bilimi tek yol gösterici olarak kabul eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, düşünce sistemini oluştururken, demokratik ve pragmatik bir yaklaşım tarzını benimsemiştir. Bu nedenledir ki, Atatürkçü Düşünce Siste- mi; akıla, bilime ve millî hakimiyete dayalı pragmatik ve demokratik bir “Modernleşme İdeolojisidir.” Aklın, bilimin gözlem ve bulgularına dayanır; her türlü totaliter yaklaşım tarzını reddederek zaman içerisinde değişen ger- çekleri peşinen kabul eder. Atatürkçü Düşünce Sistemi, bilimsel doğrular ve gelişmeler ışığında sürekli yenilenmeyi ve iyileşmeyi içerir. Atatürk Devrimciliğinde karamsar- lık yoktur, sorunları zamana bırakmak yoktur; bunların yerinde yurtseverlik vardır, çağdaşlaşma yolunda inanç ve kararlılık vardır. Bir ulusun çağdaşlaşmasında öncü rol oynayan kurumların başında, üniversiteler gelir. Türk Ulusu için de bu böyledir. Mustafa Kemal Atatürk, üniversitelerin Türk çağdaşlaşmasında temel faktör olduğuna inanmıştır. O, bu konuda: “Üniversite kurmaya verdiğimiz önemi söylemek isterim. Yarım ted- birlerin kısır olduğuna şüphe yoktur. Bütün işlerimizde olduğu gibi maarifte ve kurulan Üniversitede de (İstanbul Üniversitesi) radikal tedbirlerle yürü- mek kat’i kararımızdır” demektedir. Ulu Önder, yine aynı konuda: “Memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünerek; batı bölgesi için, İstanbul Üniversitesinde başlamış olan düzenleme programını daha köklü bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyete cidden modern bir üniver- site kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lâzımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde, her şubeden ilkokullarıyla ve nihayet üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden fiiliyata geçilmelidir.” “Bu hayırlı teşebbüsün, doğu vilayetlerimiz gençliğine kazandıraca- ğı verim, Cumhuriyet Hükumeti için ne mutlu bir eser olacaktır.” 4 Atatürk’ün gösterdiği hedeflere ulaşmakta, Uludağ Üniversitesi ola- rak üzerimize düşen görevin bilincindeyiz. Üç yıldan beri kutlamakta olduğumuz Cumhuriyet Haftası boyunca amacımız; yetişmekte olan gençlerin Cumhuriyetimizin temel ilkeleri ile Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemelerine yardımcı olmaktır. Diğer bir deyişle, Atatürk’ü anlamak işlevimizi yerine getirmektir. Uludağ Üniversitesi, 20 Aralık 2001 tarihinde, bir anlamda Anaya- sası olan 11 temel ilkesini Senato Kararıyla belirlemiştir. 20 Aralık 2001 tarihinden bu tarafa, Uludağ Üniversitesinin hemen tüm işlevlerinde ana çiz- gileri oluşturan bu 11 temel ilkemiz, yani diğer deyimiyle Uludağ Üniversi- tesinin Anayasası; Toplumsal Sorumluluk, Bilimsel Yaklaşım, Akademik Özgürlük, Nitelikli İnsan Yetiştirme, Katılımcı Yönetim, Eğitim Yönetimi, Yaşam Boyu Eğitim, Disiplinler Arası Yaklaşım, Öğrenciye Destek, Toplu- ma Hizmet, Sosyal-Kültürel ve Sanatsal etkinlikler başlıklarından oluşmak- tadır. Bu temel ilkelerimizin, Anayasamızın birinci maddesi, “Toplumsal Sorumluluk” maddesidir. Bunda: “Uludağ Üniversitesi, Atatürk İlke ve Devrimlerini vazge- çilmez yol gösterici olarak kabul eder. Lâik, demokratik, sosyal hukuk devle- ti ve bölünmez bir bütün olan Cumhuriyetimizin varlığı ve gelişimi için ko- şulsuz ve kısıtlamasız çaba harceder” açıklaması yer almaktadır. Evet, temel ilkesinin birincisini, Cumhuriyetimiz için koşulsuz ve kısıtlamasız çaba sarf etmek olarak belirleyen Uludağ Üniversitesi; üniversi- telerin genel işlevleri içerisinde bilginin ve teknolojinin üretildiği ana ku- rumlardan biri olduğunun da bilincindedir. Üniversiteler bilindiği gibi, toplumumuzda bilginin ve teknolojinin üretildiği, sanatsal ve kültürel değerlerin yaratıldığı kurumlardır. Üniversite- ler, Türk Toplumunda her soruna çözüm üretme ve toplumu bilgilendirme görevi ile de donatılmışlardır. Bir başka deyişle üniversiteler, toplumun ay- dınlanmasını sağlayan ana kurumlardır. Bu noktadan hareketle, Türk üniversiteleri; Atatürk İlke ve Devrim- lerini vazgeçilmez yol gösterici olarak kabul ederek, Türk Aydınlanma Dev- riminin ve Türk’ün çağdaşlaşma ülküsünün sürekliliğini sağlamış olmakta ve bu ülküyü geleceğe taşıma sorumluluğunu da yüklenmektedir. 1922 yılında Ulu Önder Atatürk Diyor ki; “Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Ülke- mizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız. Tersine yükselmiş, ilerlemiş uygar bir ulus olarak uygarlık düzeyinin üstünde yaşayacağız. Bu yaşam ancak bilim ve fen ile olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için hiçbir sınır ve ko- şul yoktur.” 5 “Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan bir takım geleneklerin, inanışla- rın korunmasında direnen ulusların ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç ol- maz. İlerlemede geleneklerin sınır ve koşullarını aşamayan uluslar, yaşamı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez; yaşam felsefesini geniş bir açıdan gören ulusların egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur.” Bu söylemden iki yıl sonra 1924’te Ulu Önder diyor ki; “Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en ger- çek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici ara- mak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız bilimin ve fennin yaşadığımız her dakikada aşamalarının gelişimini anlamak ve ilerle- meleri zamanında izlemek kaçınılmazdır. Bin, ikibin, binlerce yıl önceki bi- lim ve fen dilinin koyduğu kuralları, şu ana kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak, elbette bilim ve fennin içinde bulunmak değildir” Ölümünden bir yıl önce Ulu Önder diyor ki; “Bilim çeviri ile olmaz, inceleme ile olur. Bilim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerden ben buyruk vermem. Bu alanda isterim ki, beni bilim adamları aydınlatsınlar. Onun için siz kendi biliminize, anlayışınıza güveniyorsanız, bana söyleyiniz, sosyal bilimlerin yapıcı yönlerini gösteri- niz, ben izleyeyim. Ben manevî miras olarak hiçbir ayet, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki amaçlara tümden eremediğimizi, ne var ki, kesin olarak ödün vermediğimizi akıl ve bilimi zekice edindiğimizi onaylayacaklardır. Zaman hızla ilerliyor. Ulusların, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuz- luk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada kesin olarak değişmeyecek yargılar getirdiğini savunmak, aklın ve bilimin gelişimini yadsımak olur. Benim Türk Ulusu için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım or- tadadır. Benden sonraki beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üstünde akıl ve bilimin yol göstericiliğini kabul ederse, manevî mirasçılarım olur- lar.” “Bilim çeviri ile olmaz, araştırma ile olur” cümlesi ile, Ulu Önder Atatürk, her şeyden önce akademisyenlere seslenmektedir. Bu söylem, ülke- nin geleceğini yetiştiren akademisyenlerin, bilimsel faaliyetleri her şeyin üzerinde tutmaları gerektiğini; üniversitelerden beklenenin, araştırma ve bil- gi üretme olduğunu anlatan bir cümlelik geniş anlamlı bir ifadedir. Ulu önder Atatürk’ün, “bilim çeviri ile olmaz, araştırma ile olur” sözü ve sosyal bilimlere verdiği önem, gecikmiş ve çok vakit kaybedilmiş olsa da; gündeme getirilmeli ve üniversitelerimizin bu gün gündeminde tu- tulmalıdır. Kişisel çıkarları, bilgi üretimi ve eğitimin önünde tutan; bilime ve ülkenin geleceğine hizmet yerine, özel işlerinde çalışan; bilgi üretmek yeri- 6 ne, üniversite içi politikalarla zaman geçiren; eğitimin kalitesi yerine, hafta- lık ders saatini önemseyen bir anlayışın, Ulu Önder Atatürk’ün umutlarını bağladığı üniversite ve Kemalist öğreti ile bir bağlantısı yoktur, olamaz, bundan sonra da olmayacaktır. Türk üniversiteleri ve mensupları olan akademisyenler; bilim ve fen esaslı, akılcılık ana eksenine oturmuş Kemalist öğretinin öğreticileri olmalı- dır. Atatürk’ün önderliğinde tüm ulusumuzun omuz omuza vererek kur- muş olduğu Türkiye Cumhuriyetini sonsuza kadar yaşatmak (ilelebed payi- dar yapmak), sadece söylemlerle mümkün değildir. Bizi ancak, kalpten ge- len, istençli (arzulu) ve üretken bir yurttaşlık bilinci çağdaş uygarlık düzeyi- ne taşıyabilir. Bu amaca, “Atatürkçü Düşünce’nin Matematiği” başlıklı araştır- mamda irdelediğim “Yurtseverlik İlkesi”nin gereği olarak, Türkiye Cumhu- riyetinin ve Türk Ulusu’nun geleceği ve gelişimi için hiçbir karşılık bekle- meden, koşulsuz ve kısıtlamasız çaba sarf etmek ve bunu yaşam biçimi hali- ne getirmekle ulaşılacağı inancını taşımaktayım.