T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI YENİ MERKANTİLİST POLİTİKALARIN OLUŞUMU, GELİŞİMİ VE ETKİLERİNİN ANALİZİ Doktora Tezi Barış ÜLKER BURSA 2021 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI YENİ MERKANTİLİST POLİTİKALARIN OLUŞUMU, GELİŞİMİ VE ETKİLERİNİN ANALİZİ Doktora Tezi Barış ÜLKER Danışman: Prof. Dr. Emin ERTÜRK BURSA 2021 i Yemin Metni Doktora Tezi Çalışması olarak sunduğum “Yeni Merkantilist Politikaların Oluşumu, Gelişimi ve Etkilerinin Analizi” başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. 03.11.2021 Adı Soyadı: Barış ÜLKER Öğrenci No: 711611003 Anabilim/Anasanat Dalı: İktisat A.B.D. Programı: İktisat Statüsü: Yüksek Lisans Doktora : Sanatta Yeterlik ii SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Prof. Dr. Emin ERTÜRK 03/11/2021 * Turnitin programına Bursa Uludağ Üniversitesi Kütüphane web sayfasından ulaşılabilir. Tez Başlığı / Konusu: Yeni Merkantilist Politikaların Oluşumu, Gelişimi ve Etkilerinin Analizi Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 314 sayfalık kısmına ilişkin, 03/11/2021 tarihinde şahsım tarafından Turnitin* adlı intihal tespit programından aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı % 2’dir. Uygulanan filtrelemeler: 1- Kaynakça hariç 2- Alıntılar dâhil 3- 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. 03.11.2021 Adı Soyadı: Barış ÜLKER Öğrenci No: 711611003 Anabilim Dalı: İktisat A.B.D. Programı: İktisat Statüsü: Doktora iii T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE İktisat Anabilim Dalı, İktisat Bilim Dalı’nda 711611003 numaralı Barış ÜLKER’in hazırladığı “Yeni Merkantilist Politikaların Oluşumu, Gelişimi ve Etkilerinin Analizi” konulu Doktora Tezi ile ilgili tez savunma sınavı, 23/11/2021 günü 11:00-12:30 saatlerini arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı (başarılı/başarısız) olduğuna oybirliği (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye ( Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı) Prof. Dr. Emin ERTÜRK Bursa Uludağ Üniversitesi 23/11/2021 iv T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE İktisat Anabilim Dalı, İktisat Bilim Dalı’nda 711611003 numaralı Barış ÜLKER’in hazırladığı “Yeni Merkantilist Politikaların Oluşumu, Gelişimi ve Etkilerinin Analizi” konulu Doktora Tezi ile ilgili tez savunma sınavı, 23/11/2021 günü 11:00-12:30 saatlerini arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı (başarılı/başarısız) olduğuna oybirliği (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye Prof. Dr. Kadir Yasin ERYİĞİT Bursa Uludağ Üniversitesi 23/11/2021 v T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE İktisat Anabilim Dalı, İktisat Bilim Dalı’nda 711611003 numaralı Barış ÜLKER’in hazırladığı “Yeni Merkantilist Politikaların Oluşumu, Gelişimi ve Etkilerinin Analizi” konulu Doktora Tezi ile ilgili tez savunma sınavı, 23/11/2021 günü 11:00-12:30 saatlerini arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı (başarılı/başarısız) olduğuna oybirliği (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye Prof. Dr. Alpaslan SEREL Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi 23/11/2021 vi T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE İktisat Anabilim Dalı, İktisat Bilim Dalı’nda 711611003 numaralı Barış ÜLKER’in hazırladığı “Yeni Merkantilist Politikaların Oluşumu, Gelişimi ve Etkilerinin Analizi” konulu Doktora Tezi ile ilgili tez savunma sınavı, 23/11/2021 günü 11:00-12:30 saatlerini arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı (başarılı/başarısız) olduğuna oybirliği (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye Prof. Dr. Mehmet DUMAN İstanbul Üniversitesi 23/11/2021 vii T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE İktisat Anabilim Dalı, İktisat Bilim Dalı’nda 711611003 numaralı Barış ÜLKER’in hazırladığı “Yeni Merkantilist Politikaların Oluşumu, Gelişimi ve Etkilerinin Analizi” konulu Doktora Tezi ile ilgili tez savunma sınavı, 23/11/2021 günü 11:00-12:30 saatlerini arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı (başarılı/başarısız) olduğuna oybirliği (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye Doç. Dr. Murat Ozan BAŞKOL Bursa Uludağ Üniversitesi 23/11/2021 viii ÖZET Yazar Adı ve Soyadı :Barış ÜLKER Üniversite :Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitüsü :Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim/Anasanat Dalı :İktisat A.B.D. Tezin Niteliği :Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xviii + 352 Mezuniyet Tarihi : ……/……./20.... Tez Danışmanı : Prof. Dr. Emin ERTÜRK YENİ MERKANTİLİST POLİTİKALARIN OLUŞUMU, GELİŞİMİ VE ETKİLERİNİN ANALİZİ Merkantilizm 15. yüzyılın sonunda başlamış, 18. yüzyılın sonunda klasik iktisatın ortaya çıkışı ve modern iktisat tarihinin başlangıcı ile yerini serbestleşme politikalarına karşı bir reaksiyon niteliğindeki yeni merkantilizme bırakmış bir ekonomi doktrinidir. Hem sanayileşmiş ülkelerin iç piyasaya zarar veren rekabetçiliklerine karşı kendilerini korumak isteyen, hem de elde ettiği rekabet gücünü kullanarak küresel ölçekte hegemon pozisyona gelmeyi amaçlayan ülkeler yeni merkantilist politikalara başvurmaktadır. Ancak, kimi ülkeler serbest ticaret politikaları izlerken, kimlerinin yeni merkantilist politikalar uygulaması, küresel ekonomide dengesizliklere yol açmakta, bunun sonucunda da ekonomik krizler ve ticaret savaşları ortaya çıkmaktadır. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde ülkeler, bozulan makroekonomik dengelerini yeniden düzenleyebilmek için yeni merkantilist politikalara daha çok yönelmektedir. Bunun yanı sıra, 2018’de ABD’nin başlattığı ticaret savaşı, yeni merkantilist politikaların 21. yüzyılda dahi geçerliliğini koruduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Bu çalışmada, öncelikle yeni merkantilist politikaların günümüze kadar olan uygulamaları detayları ile incelenmiştir. Yapılan inceleme, merkantilizm kapsamındaki uygulamaların 500 yıldan uzun bir süredir farklı şekillerde de olsa benzer amaçlara hizmet edecek doğrultuda devam ettiğini göstermektedir. Ayrıca, yeni merkantilizm ile direkt olarak bağlantısı olduğu savunulan makroekonomik değişkenlerin, söz konusu politikalar ile aralarındaki ilişki araştırılmış, bu kapsamda 38 ülkeye ait 2001-2019 dönemi verileri kullanılarak GMM yöntemi ile bir analiz yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda yeni merkantilist politikalar ile ithalat arasında negatif, imalat sektörü ve rezerv birikimi arasında ise pozitif bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: Merkantilizm, Neo-merkantilizm, Korumacılık, Liberalleşme, GMM ix ABSTRACT Name and Surname : Barış ÜLKER University : Bursa Uludağ University Institution : Social Sciences Institution Field : Economics Degree Awarded : Doctorate Page Number : xviii + 352 Degree Date : …../….../20…. Supervisor/s : Prof. Dr. Emin ERTÜRK AN ANALYSIS OF THE FORMATION, DEVELOPMENT AND EFFECTS OF THE NEO-MERCANTILIST POLICIES Mercantilism is a doctorine started in the end of the 15th century and replaced by neo-mercantilism at the end of the 18th century with the emerge of classical economics. It is evaluated as a counter reaction to liberalization policies. Neo-mercantilism is adopted by the countries that desire to protect themselves from the unfair competition of the industrialized countries damaging domestic production or to use their competitiveness to acquire global hegemon position. Economic instabilities rise as some of the countries follow liberalization policies while the others apply neo-mercantilist policies. These instabilities generally cause economic crisis or trade wars. Especially, policymakers frequently prefer to adopt stronger neo-mercantilist policies in the eras of economic crisis to straighten their macroeconomic imbalances. Besides, the trade war, which was started in 2018 by the USA, confirms that neo-mercantilist ideas are still alive even in the 21st century. In this study, firstly, the applications of the neo-mercantilist policies until today are examined. Our research shows that together with classic mercantilism, the policies relying on the mercantilist ideas have been continued for the last 500 years and they all serve to similar goals under different forms. Additionally the relationship between neo- mercantilist policies and several macroeconomic variables is investigated which are considered as directly connected. A GMM analyze was conducted on this purpose with the data belonging 38 countries for 2001-2019 period. According to the results of the analysis, it is concluded that the neo-mercantilist policies have a negative relationship with the imports, and a positive relationship with the manufacturing sector and reserve accumulation. Key Words: Mercantilism, Neomercantilism, Protectionism, Liberalization, GMM x İÇİNDEKİLER ÖZET.............................................................................................................................. viii ABSTRACT ..................................................................................................................... ix İÇİNDEKİLER ................................................................................................................. x TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................................... xv GRAFİKLER LİSTESİ .................................................................................................. xvi KISALTMALAR .......................................................................................................... xvii GİRİŞ ................................................................................................................................ 1 1. BÖLÜM: KLASİK MERKANTİLİZM ........................................................................ 6 1.1. Merkantilizm Öncesi Dönem .............................................................................. 6 1.2. Merkantilizm Tanımı .......................................................................................... 8 1.3. Külçecilik .......................................................................................................... 11 1.4. Klasik Merkantilizmin Ortaya Çıkışı ................................................................ 14 1.5. Merkantilizmin Ekonomi Politikaları ............................................................... 19 1.5.1. Merkantilist Ticaret Politikaları ................................................................ 19 1.5.2. Merkantilist Para Teorileri ........................................................................ 23 1.5.3. İstihdam ve Ücrete Merkantilist Yaklaşım ................................................ 27 1.6. Merkantilizm ve Sömürgecilik .......................................................................... 28 1.7. Klasik Merkantilizme James Steuart’ın Yaklaşımı ........................................... 31 1.8. Merkantilizm Benzeri Uygulamalar .................................................................. 35 1.8.1. Kameralizm ............................................................................................... 35 1.8.2. Colbertizm ................................................................................................. 39 1.9. Klasik Merkantilizm Üzerine Tartışmalar ........................................................ 42 1.9.1. Adam Smith’in Klasik Merkantilizm Değerlendirmesi ............................ 42 1.9.2. Eli Filip Heckscher’in Klasik Merkantilizm Değerlendirmesi .................. 43 1.9.3. John Maynard Keynes’in Klasik Merkantilizm Değerlendirmesi ............. 46 xi 1.9.4. Maurice Dobb’un Klasik Merkantilizm Değerlendirmesi ......................... 48 1.9.5. Robert Ekelund ve Robert Tollison’un Klasik Merkantilizm Değerlendirmeleri ................................................................................................ 49 1.10. Merkantilizm ile Ortak Görüşü Paylaşan Kavramlar ...................................... 50 1.10.1. Ekonomik Milliyetçilik ........................................................................... 50 1.10.2. Realizm .................................................................................................... 52 2. BÖLÜM: YENİ MERKANTİLİZM KAVRAMI VE 21. YÜZYILA KADAR ÇEŞİTLİ UYGULAMALARI ........................................................................................ 55 2.1. Yeni Merkantilizm Kavramı ............................................................................. 55 2.2. Çok Uluslu Şirketler ve Yeni Merkantilizm ..................................................... 61 2.3. Birinci Dünya Savaşı Öncesi Dönemde Yeni Merkantilizm ............................ 63 2.3.1. ABD’de Yeni Merkantilizmin Ortaya Çıkışı ............................................ 64 2.3.2. Almanya’da Serbest Ticarete Tepki ve Ekonomik Milliyetçilik Akımı ... 67 2.3.3. 1887 – 1898 İtalyan – Fransız Ticaret Savaşı ........................................... 71 2.3.4. İngiltere’de Yeni Merkantilist Düşünceye Yaklaşım ................................ 73 2.4. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları Arasındaki Dönem ...................................... 77 2.4.1. ABD’nin İki Dünya Savaşı Arasındaki Yeni Merkantilist Yaklaşımları .. 78 2.4.2. İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönemde Avrupa’da Korumacılık ............. 83 2.4.2.1. Milletler Cemiyeti’nin Kurulması ..................................................... 84 2.4.2.2. İngiltere’nin Korumacılık Politikaları ............................................... 85 2.4.2.3. Almanya’nın Korumacılık Politikaları .............................................. 87 2.4.3. Japon İmparatorluğu’nun Korumacılık Politikaları .................................. 90 2.4.4. SSCB’nin Korumacılık Politikaları ........................................................... 91 2.5. Uluslararası Ticarette Serbestleşme: 1945 – 1973 Dönemi .............................. 93 2.5.1. 1945 – 1973 Döneminin İktisadi Yapısına Genel Bakış ........................... 93 2.5.2. Uluslararası Kurumlar ve Ticaretin Serbestleşmesi .................................. 99 xii 2.5.2.1. Bretton Woods Konferansı ve Sistemi ............................................ 100 2.5.2.2. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması .............................. 105 2.5.3. Hegemonyacı İstikrar Teorisi .................................................................. 115 2.5.4. Tarım Sektörü ve Yeni Merkantilist Politikalar ...................................... 122 2.6. Petrol Krizleri ve Yeni Merkantilizme Dönüş ................................................ 127 2.6.1. 1973 ve 1978 – 1979 Petrol Krizleri ....................................................... 127 2.6.2. 1970’lerden İtibaren Yükselen Yeni Korumacılık Akımı ....................... 132 2.6.3. Asya Ülkeleri ve Yeni Merkantilizm ...................................................... 138 2.6.3.1. Japonya’nın Yeni Merkantilist Politikaları...................................... 138 2.6.3.2. Asya Kaplanları ve Yeni Merkantilist Büyüme Politikaları ............ 145 2.6.4. Yeni Korumacılık Dalgası ve 1980’li Yıllara Yansıması........................ 149 2.6.4.1. Latin Amerika Borç Krizi ................................................................ 151 2.6.4.2. Erken 1980’ler Küresel Durgunluğu ............................................... 155 2.6.4.3. 1980’lerde ABD’nin Korumacılık Politikaları ................................ 156 2.6.4.4. 1980’lerde AET’nin Korumacılık Politikaları ................................. 161 2.6.4.5. Kalkınmakta Olan Ülkeler ve Yeni Korumacılık Akımı ................. 164 2.6.4.6. Uruguay Raundu ve DTÖ’nün Kuruluşu......................................... 166 2.6.5. 1990’lı Yılların Ekonomik Seyri ............................................................. 171 2.6.5.1. Erken 1990’lar Küresel Resesyonu ................................................. 171 2.6.5.2. 1997 Doğu Asya Finansal Krizi ...................................................... 173 2.7. Çin’in Dünyaya Açılması ve 20. Yüzyıldaki Merkantilist Politikaları ........... 177 3. BÖLÜM: 21. YÜZYILDA YENİ MERKANTİLİZM ............................................. 182 3.1. 21. Yüzyılın Ekonomik Krizleri ...................................................................... 183 3.1.1. Erken 2000’ler Resesyonu ....................................................................... 183 3.1.2. 2007 – 2008 Küresel Finans Krizi ........................................................... 185 3.1.3. Avrupa Borç Krizi ................................................................................... 194 xiii 3.2. Çin’in 21. Yüzyıldaki Yeni Merkantilist Politikaları ..................................... 198 3.2.1. Çin ve Rezerv Birikimi ............................................................................ 199 3.2.2. Çin’in Lehte Ticaret Dengesine Yönelik Politikaları .............................. 200 3.2.3. Tek Kuşak, Tek Yol Projesi .................................................................... 203 3.2.4. Çin ve Yeni Sömürgecilik ....................................................................... 205 3.2.5. Çin ve İnovasyon Merkantilizmi ............................................................. 208 3.3. Enerji Sektörü ve Yeni Merkantilizm ............................................................. 213 3.3.1. Rusya’nın Enerji Sektöründeki Yeni Merkantilist Politikaları ............... 215 3.3.2. Çin’in Enerji Sektöründeki Yeni Merkantilist Politikaları ..................... 219 3.4. ABD’de Donald Trump Yönetimi Ve Ticaret Savaşları ................................. 220 3.4.1. Trans – Pasifik Ortaklığı Anlaşması........................................................ 221 3.4.2. Sektörel Bazda Ticaret Savaşları ............................................................. 222 3.4.2.1. Güneş Panelleri ve Çamaşır Makineleri .......................................... 223 3.4.2.2. Çelik ve Alüminyum ....................................................................... 224 3.4.2.3. Teknoloji Ürünleri ve Fikri Mülkiyet Hakları ................................. 229 3.4.2.4. Otomotiv .......................................................................................... 234 3.4.2.5. Telekomünikasyon ve Yarı İletkenler ............................................. 235 3.4.2.6. Ticaret Savaşlarının Sonuçları ......................................................... 237 3.4.2.7. Donald Trump’ın Merkantilist Politikalarının Değerlendirilmesi ... 244 3.5. Covid-19 Salgını Ve Yeni Merkantilizm ........................................................ 247 3.6. Yeni Merkantilizm ve Dünya Ticaretinin Gelişme Hızı ................................. 254 4. BÖLÜM: YENİ MERKANTİLİST POLİTİKALARIN ETKİLERİNİ ARAŞTIRAN LİTERATÜR ÇALIŞMALARI .................................................................................... 259 4.1. Uluslararası Ticaret Özgürlüğü Endeksi ......................................................... 259 4.2. Merkantilizm ile Ekonomik Büyüme İlişkisi .................................................. 262 4.3. Merkantilizm ile İhracat ve İthalat İlişkisi ...................................................... 266 xiv 4.4. Merkantilizm ile Rezervler İlişkisi ................................................................. 269 4.5. Merkantilizm ile İmalat Sektörü İlişkisi ......................................................... 272 4.6. Merkantilizm ve Cari Denge İlişkisi ............................................................... 275 5. BÖLÜM: YENİ MERKANTİLİST POLİTİKALARIN BELİRLİ MAKRO DEĞİŞKENLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: AMPİRİK ÇALIŞMA. ........................ 277 5.1. Metodoloji ....................................................................................................... 277 5.2. Dinamik Panel Veri Modeli ............................................................................ 278 5.2.1. Hausman Testi ......................................................................................... 280 5.3. Sabit Etkiler Tahmincisi ................................................................................. 282 5.3.1. Birinci Farklar Tahmincisi ...................................................................... 282 5.3.1.1. Anderson ve Hsiao Tahmincisi........................................................ 283 5.3.1.2. Arrelano ve Bond Genelleştirilmiş Momentler Tahmincisi ............ 284 5.3.1.3. Arellano ve Bover / Blundell ve Bond Sistem GMM Tahmincisi .. 286 5.4. Uygulama ........................................................................................................ 289 5.4.1. Veri Seti, Dönemi ve Model.................................................................... 289 5.4.2. Sabit Etkiler – Tesadüfi Etkiler’in Tespit Edilmesi ................................ 292 5.4.3. Arrelano – Bond GMM Tahmincisi Test Sonuçları ................................ 292 5.4.4. Arrelano ve Bover / Blundell ve Bold Sistem GMM Tahmincisi Test Sonuçları… ........................................................................................................ 294 5.4.5. Arrelano ve Bover/Blundell ve Bold Sistem GMM Tahmincisi Roodman Yaklaşımı Test Sonuçları .................................................................................. 295 SONUÇ VE ÖNERİLER .............................................................................................. 298 KAYNAKLAR ............................................................................................................. 305 ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................. 305 xv TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1: ABD ve AET’nin Anti-Damping Uygulamaları ............................................ 149 Tablo 2: ABD’nin Seçili Ülkeler ve Dünya İle Yaptığı Dış Ticaretin Miktarları ve Değişim Oranları ........................................................................................................... 239 Tablo 3: Seçili Ülkelerin Yurt İçi Ham Çelik Üretim Rakamları ve Değişim Miktarları ....................................................................................................................................... 240 Tablo 4: Seçili Ülkelerde 2020Q1 – 2020Q4 Dönemindeki Reel GSYİH Büyüme Oranları ......................................................................................................................... 248 Tablo 5: Seçili Ülkelerin 2020Q1 – 2020Q4 Dönemindeki İhracat Büyüme Oranları 249 Tablo 6: Analizde Verileri Kullanılan Ülkeler Listesi ................................................. 289 Tablo 7: Uluslararası Ticaret Özgürlük Endeksi Verilerinin Seçili Ülkelerde 2001 ve 2019 Yılları Arasında Karşılaştırılması ........................................................................ 290 Tablo 8: Modelde Kullanılan Değişkenlere Ait Betimleyici İstatistikler .................... 292 Tablo 9: Hausman Testi Sonucu .................................................................................. 292 Tablo 10: Arrelano – Bond GMM Tahmincisi Test Sonucu ........................................ 293 Tablo 11: Arrelano – Bover/Blundell ve Bold Sistem GMM Tahmincisi Test Sonuçları ....................................................................................................................................... 294 Tablo 12: Arrelano – Bover / Blundell ve Bold Sistem GMM Tahmincisine Roodman Yaklaşımı Test Sonuçları .............................................................................................. 295 Tablo 13: Tüm Tahmin Sonuçlarının Özeti ................................................................. 296 xvi GRAFİKLER LİSTESİ Grafik 1: 1970 – 1989 Döneminde Latin Amerika Ülkelerinin Ödenmemiş Borç Tutarı ....................................................................................................................................... 152 Grafik 2: 2009 – 2020 Döneminde Devletlerin Piyasaya Müdahaleleri ...................... 183 Grafik 3: 1990 – 2010 Döneminde ABD’nin Dış Ticaret Açığı ve GSYİH’e Oranı .. 191 Grafik 4: 2000 – 2019 Döneminde Seçili Ülkelerin Toplam Borç/GSYİH Oranları .. 195 Grafik 5: 2001 – 2020 Döneminde Çin’in Toplam Rezervleri (Altın Dâhil) .............. 200 Grafik 6: 2017M1 – 2020M12 Dönemi ABD’nin İthalatı, İhracatı ve Dış Ticaret Açığı ....................................................................................................................................... 237 Grafik 7: 2020M1 – 2020M12 Döneminde Seçili Borsa Endeksleri Değişim Oranları ....................................................................................................................................... 247 Grafik 8: Ocak 2020 – Aralık 2020 Dönemi Müdahale Politikaları Yoğunluğu Haritası ....................................................................................................................................... 251 Grafik 9: 1990 – 2019 Dönemi Toplam Ticaret/GSYİH ve GSYİH Büyüme Oranları ....................................................................................................................................... 255 Grafik 10: 1990 – 2017 Döneminde Tüm Ürünlere Uygulanan Dünya Ağırlıklı Tarife Oranı .............................................................................................................................. 256 Grafik 11: 1990 – 2020 Döneminde Mal ve Hizmet İhracatları Büyüme Oranları ..... 257 xvii KISALTMALAR 5G Fifth Generation AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AET Avrupa Ekonomik Topluluğu AIIB Asian Infrastructure Investment Bank AR&GE Araştırma ve Geliştirme ARDL Autoregressive Distributed Lag ASEAN Association of Southeast Asian Nations BP British Petroleum BRICS Brazil, Russia, India, China, and South Africa CAP Common Agricultural Policy DKY Dai-Ichi Kangyō DTÖ Dünya Ticaret Örgütü ECB European Central Bank Ed. Editör FCC Federal Communication Comission FED Federal Reserve Board FSOC Financial Stability Oversight Council GATT General Agreement on Tariffs and Trade GM General Motors GMM Generalized Methods of Moments GSMH Gayri Safi Milli Hasıla GSYİH Gayri Safi Yurt içi Hasıla IBRD International Bank for Reconstruction and Development IMF International Monetary Fund ITC International Trade Commission ITO International Trade Organization JFTC Japanese Fair Trade Commission KİT Kamu İktisadi Teşekkülü LDP Liberal Demokrat Parti LIBOR London Interbank Offered Rate MITI Ministry of International Trade and Industry xviii NAFTA North American Free Trade Agreement NATO North Atlantic Treaty Organization OBOR One Belt One Road OCTA Omnibus Trade and Competitiveness Act ODA Official Development Assistance OECD Organisation for Economic Co-operation and Development OPEC Organisation For Petrol Exporting Countries PARC Policy Affairs Research Committee RBS Royal Bank of Scotland RMB Renminbi RTAA Reciprocal Trade Agreement Act S&P Standard & Poor's SCAP Supreme Commander of the Allied Powers ss. Sayfa Numara Aralığı SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TOBB Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TPP Trans-Pacific Partnership UN United Nations UNCTAD United Nations Conference on Trade and Development USD US Dollar USDA United States Department of Agriculture USITC The United States International Trade Commission USMCA United States – Mexico - Canada Agreement USTR United States Trade Representative vd. Ve Diğerleri WB World Bank WITS World Integrated Trade Solution 1 GİRİŞ 2017’nin Ocak ayında Donald Trump 45. Başkan olarak göreve başladıktan hemen sonra, seçim kampanyasında da açıkça belirttiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) uzun yıllardır istikrarlı bir biçimde yürüttüğü serbest dış ticaret politikalarını değiştirmeye yönelik çeşitli hamleler yapmaya başlamıştır. Öncelikle, 2016’da Barack Obama döneminde imzalanan ve Pasifik Okyanusu kıyısında yer alan 12 ülkenin üyesi olduğu Trans Pasifik Ortaklığı – Trans Pasific Partnership (TPP) Anlaşması’ndan çekildiğini duyurmuş, daha sonra Ticaret Temsilciliği’ne, yapılan ithalatın ABD’nin ulusal güvenliğine zarar verip vermediğinin araştırılması konusunda talimatlar vermiştir. 2017 içerisinde başlayan araştırmalar, 2018’in başından itibaren sonuçlanmıştır. Araştırmaların çoğunda yapılan ithalatın ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiği sonucuna varılmış, akabinde çelik ve alüminyum sektörleri başta olmak üzere birçok sektörde uygulanan tarifeler hızla yükseltilmiştir. Bu müdahaleler Çin başta olmak üzere ABD’nin neredeyse tüm ticaret ortaklarını olumsuz etkilemiştir. Ancak söz konusu ülkeler, Trump’ın korumacılık politikalarını karşılıksız bırakmayarak misilleme tarifeleri uygulamaya başlamışlardır. Bu durum, hem yeni bir ticaret savaşı döneminin başlangıcı olmuş hem de yüzyıllardır süregelen merkantilizm tartışmalarını yeniden alevlendirmiştir. Merkantilizm, 15. yüzyılın sonunda Amerika kıtasının keşfedilmesi ile ortaya çıkmış bir ekonomi doktrinidir. Söz konusu doktrin, lehte ticaret dengesi elde ederek daha fazla değerli maden biriktirme amacına hizmet eden politikaların bir bütünü olarak değerlendirilebilir. Merkantilist doktrin, uluslararası ticaret politikalarının yanı sıra nüfus, istihdam, sömürgecilik, para ve faiz gibi farklı konuları kapsayan politika önerilerini de barındırmaktadır. Uluslararası ticarete sıfır toplamlı bir oyun olarak yaklaşan ve politika önerilerini bu doğrultuda sunan merkantilizm, uluslararası ilişkiler teorisi olan realizm ile de direkt olarak bağlantılıdır. Buna göre, bir ülke küresel arenada üstün bir pozisyonda yer alabilmek için güçlü bir orduya sahip olmak zorundadır. Güçlü bir ordu oluşturubilmenin öncelikli koşulu ülkenin varlıklı olmasıdır. Ülkeyi varlıklı bir hale getirebilmek için ise mümkün olduğunca fazla değerli maden, yani rezerv biriktirilmesi gerekmektedir. Tüm bu unsurlar bir araya getirildiği zaman 2 merkantilizmin özünde, küresel güce ulaşmak için izlenmesi gereken politikaların tümünü içeren bir doktrin olduğu anlaşılmaktadır. Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” kitabının yayımladığı ve merkantilizme ağır eleştiriler getirdiği 1776 yılı, merkantilist politikaların sona erdiği, klasik iktisatla beraber ekonomide yeni ve modern bir çağın başladığı tarih olarak kabul edilmektedir. Ancak, klasik merkantilizmin 1776’da sona erdiği düşünülse bile, Smith’in doğduğu ülke olan İngiltere’de dahi serbest ticaret politikalarının tüm sektörleri kapsayacak şekilde uygulanmaları ancak Tahıl Ticareti Koruma Yasası’nın kaldırıldığı 1846’da başlamıştır. Ancak İngiltere’nin, Sanayi Devriminin getirdiği düşük üretim maliyetleri sayesinde elde ettiği güçlü rekabetçilik avantajına dayanarak desteklediği serbest ticaret akımı, sanayileri henüz gelişmemiş birçok ülke için yıkıcı etkiler ortaya çıkarmıştır. Yeni kalkınmaya başlayan bu ülkelerin, iç piyasalarını söz konusu yıkıcı etkilerden korumak için gösterdikleri reaksiyonlara ve uyguladıkları politikalara ise yeni merkantilizm adı verilmektedir. Klasik merkantilizm gibi yeni merkantilizm de uluslararası ticarete sıfır toplamlı oyun olarak yaklaşmakta, ancak sadece ülkenin hazinesini zenginleştirip güçlü bir ordu kurarak güvenliğini artırmayı ve küresel hegemon pozisyona ulaşmayı hedeflememekte, bununla beraber halkın refahını da artıracak ticaret, finans ve kalkınma politikalarına odaklanmaktadır. Klasik merkantizmin ve yeni merkantilizmin beraber olarak ele alındığı ve 15. yüzyılın sonundan başlayıp günümüze kadar ulaşan bu çalışma, toplam 5 bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde klasik merkantilizm ele alınmıştır. Öncelikle merkantilizmin ilk ve en ilkel örneği olan, aynı zamanda İspanyol merkantilizmi olarak da adlandırılan külçecilik akımı incelenmiştir. Külçecilik akımının neden olduğu enflasyon sorunu, dönemin ekonomik koşulları ile ilgilenen birçok düşünürün dikkatini çekmiştir. Bu düşünürlerin yaptıkları çalışmalar klasik merkantilist düşüncenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Söz konusu çalışmalarda merkantilizm kapsamındaki ticaret politikaları, para teorileri, ücret ve istihdam konuları ele alınmış, bunların yanı sıra merkantilist düzenin devamlılığı için önemli bir unsur olan sömürgecilik faaliyetlerine de yer verilmiştir. Genel olarak İngiltere’nin 16. yüzyıl - 18. yüzyıl döneminde uyguladığı politikalara merkantilizm adı verilse de, merkantilizme oldukça benzer olan 3 Kameralizm ve Colbertizm uygulamaları da bu çalışma kapsamında incelenmiştir. Smith’in öncülüğünü yaptığı, merkantilizm ile ilgili çeşitli düşünürlerin değerlendirmelerine de bu bölümde yer verilmiştir. Son olarak, merkantilizme oldukça yakın olan ve aynı kökleri paylaşan ekonomik milliyetçilik ve realizm kavramlarının detayları da bu bölümde yer almaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde, yeni merkantilizm kavramı detaylı olarak incelenmiş ve 21. yüzyıla kadarki çeşitli uygulamaları ele alınmıştır. Söz konusu uygulamalar incelenirken dönemlere ayrılmıştır. İlk dönem, İngiltere’nin serbest ticaret politikalarını sert bir şekilde uyguladığı ve hegemon güç olduğu, bunun karşısında özellikle ABD’nin ve Almanya’nın yeni merkantilist politikalara başvurduğu Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemdir. Bu dönem altında, Batı Avrupa ülkelerinin kendi aralarındaki ticaret savaşlarına ve yeni merkantilist uygulamalarına da yer verilmiştir. İkinci dönem, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemdir. Bu dönemin en önemli özelliği, küresel olarak etkili herhangi bir hegemon gücün olmamasıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında nispi olarak serbest ticaret politikaları uygulanmış, ancak 1929’daki Büyük Buhran’ın ardından hızla artan politik ve ekonomik istikrarsızlıklar, yeni merkantilist politikaların tekrar yoğunlaşmasına yol açmıştır. Bu dönemde, ülkelerin uyguladıkları ekonomi politikaları ele alınmıştır. Üçüncü dönem, ABD’nin küresel hegemon güç haline geldiği ve kapitalizmin altın çağını da kapsayan 1945-1973 dönemidir. Söz konusu dönemde uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi amacı ile çeşitli adımlar atılmıştır. Bretton Woods sistemi ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması - General Agreement on Tariffs and Trade (GATT), ticaretin serbestleşmesini sağlayan en önemli iki unsur olmuştur. Ancak 1973’te Bretton Woods sisteminin tamamen çökmesi ve petrol krizinin başlaması ile yeni bir döneme girilmiştir. Dördüncü dönem olarak ele alınan bu dönemde, hem korumacılık önlemleri tekrar yükselişe geçmiş, hem de Japonya öncü olmak üzere çeşitli Asya ülkeleri kalkınma amacı ile yeni merkantilist politikalar izlemeye başlamışlardır. Bu dönem altında kalkınmayı desteklemeye yönelik uygulanan yeni merkantilist politikalar ve diğer ülkelerin söz konusu politikalara gösterdiği reaksiyonlar incelenmiştir. Beşinci dönem olan 1980 ve 1990’lar başlığı altında ise Latin Amerika borç krizi ve onun tetiklediği küresel durgunluk, ABD’nin ve AET’nin korumacılık politikaları, 1986’da başlayan ve 1994’de DTÖ’nün kurulması ile sonuçlanan GATT’ın Uruguay Raundu, 4 1990’ların başındaki küresel durgunluk ve 1997’de başlayan Asya Finansal Krizi ile bunların neden olduğu korumacılık politikaları ele alınmıştır. İkinci bölümün son başlığında ise, 1970’ten itibaren açık kapı politikası izlemeye başlayan Çin’in zaman ile yeni merkantilist bir niteliğe bürünen politikalarının ilk uygulamalarına yer verilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünü, 21. yüzyıldan günümüze kadar olan yeni merkantilizm uygulamaları oluşturmaktadır. Bu dönemin şekillenmesinde rol oynayan üç önemli ekonomik kriz vardır. Bunlar, ABD’de 2000’lerin başında başlayan Dot-com krizi, 2004’te ilk sinyallerini veren, 2007-2008 döneminde tepe noktasına ulaşan küresel finans krizi ve küresel finans krizinin tetiklediği, bir dizi ülkenin borçlarını ödeyemez hale gelerek IMF’ye başvurmalarına yol açan Avrupa borç krizidir. 21. yüzyılda yeni merkantilist politikalara en çok başvuran ülke ise Çin olmuştur. Bu kapsamdaki uygulamaları, başta imalat ve teknoloji olmak üzere birçok sektörü derinden etkilemiştir. Ülke yeni merkantilist politikalarını, çeşitli altyapı çalışmaları ve borçlandırma yolu ile desteklediği sömürgeleştirme stratejileri ile güçlendirmiştir. Çin’in benimsediği politikalar karşısında, Donald Trump yönetiminin, ABD’nin iç piyasasını haksız rekabetten koruma argümanı ile 2018’den itibaren uygulamaya başladığı tarifeleri yükseltmeye dayalı korumacılık önlemleri, 1930’da yürürlüğe giren Smoot-Hawley Tarifeleri Yasası’ndan sonra, ülkenin yeni merkantilist politikalara yöneliminin en net işareti olmuştur. Ancak bu politikalar karşısında ticaret ortaklarının uygulamaya başladığı misilleme tarifeleri ise yeni bir ticaret savaşı dalgasının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Üçüncü bölümde son olarak, 2019 sonunda başlayan ve 2020’nin başında küresel bir hale gelen Covid-19 salgınının ekonomik yansımalarına ve ülkelerin başvurduğu korumacılık politikalarına yer verilmiştir. Çalışmanın dördüncü bölümünü literatür kısmı oluşturmaktadır. Bu bölümde uluslararası ticareti serbestleştirmeye ve yeni merkantilist politikalara yönelik yapılan akademik çalışmalara yer verilmiştir. Aynı zamanda tezin ekonometrik analizinin bağımlı değişkenini oluşturan, serbestleşme veya korumacılık eğilimlerinin rakamsal bir göstergesi olarak değerlendirilen ve The Heritage Foundation tarafından hazırlanan Uluslararası Ticaret Özgürlüğü Endeksinin detayları da bu bölümde yer almaktadır. Çalışmanın beşinci bölümünde, ekonometrik analizde kullanılan yöntemlerin teorik yapıları açıklanmış ve analiz sonuçlarına yer verilmiştir. 5 Bu çalışmanın temel olarak iki amacı bulunmaktadır. İlk amaç, geçmişte kaldığı düşünülen merkantilizmin çok daha kapsamlı ve etkili uygulamalar ile günümüzde dahi geçerliliğini koruyan bir doktrin olduğunu ortaya koymaktır. Klasik merkantilist dönem 18. yüzyılın sonunda bitmiş olsa da, 19. yüzyılın başından itibaren birçok ülke yeni merkantilist politikalar uygulamıştır. Günümüzün uluslararası ticaret ağlarında söz sahibi olan büyük ülkelerin tamamı, yeni merkantilist politikalara aktif bir şekilde başvurmaya devam etmektedirler. Bu çalışma ile merkantilizmin hala geçerli bir doktrin olduğu ortaya koyulmuş, ayrıca 15. yüzyılın sonundan başlamak üzere, uygulanan tüm klasik ve yeni merkantilist politikaların nedenleri, uygulanma şekilleri ve sonuçları tek bir kaynak altında toplanmıştır. Çalışmanın ikinci amacı ise, yeni merkantilist ve liberal politikalar ile aralarında direkt bağlantı olduğu düşünülen makroekonomik değişkenlerin, söz konusu politikalar ile ilişkilerinin geçerliliğini araştırmaktır. Bu bağlamda direkt ilişkili olarak belirlenen makroekonomik değişkenler, ekonomik büyüme, ihracat, ithalat, imalat sanayisi, cari işlemler dengesi ve rezervler olarak seçilmişlerdir. 38 ülkenin verileri kullanılarak yapılan ekonometrik analiz, 2001-2019 döneminde, serbestleşme politikaları ile ekonomik büyüme ve cari işlemler dengesi arasında herhangi bir ilişki olmadığını göstermiştir. Ayrıca uluslararası ticaretin daha serbest hale gelmesi ve korumacılık politikalarından uzaklaşılması ile ithalat arasında pozitif; imalat sektörü ve toplam rezervler arasında ise negatif ilişki olduğu tespit edilmiştir. Yapılan analizlerden ikisi serbestleşme politikaları ile ihracat arasında negatif bir ilişkinin olduğunu gösterirken, biri herhangi bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşmıştır. 6 1. BÖLÜM KLASİK MERKANTİLİZM 1.1. Merkantilizm Öncesi Dönem 15. yüzyılın sonundan başlayıp, 18. yüzyılın son çeyreğine kadar olan dönemde, öncelikle Kıta Avrupası olmak üzere neredeyse tüm dünyanın ekonomik düşünme şeklinde etkili olan merkantilizm kavramını incelemeden önce, bu dönemden önceki şartlar değerlendirilmelidir. Bundan dolayı, merkantilizm hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmak adına, bu düşünce sisteminin hâkim olmaya başladığı 16. yüzyıla kadar süregelen orta çağ şartlarının incelenmesi gerekmektedir. Söz konusu dönemde, küçük derebeyliklerin kendilerini diğer devletlerden ve topluluklardan korumak adına bir araya gelerek daha büyük birimler oluşturmak zorunda kaldıkları görülmektedir. Sürekli savaşmak zorunda olan krallar, bütçe hesabı tutmak, elde ettikleri serveti değerlendirmek ve vergi toplamak için bürokratik kurumlar oluşturmuşlardır. Farklı bölgelerdeki yöneticiler, söz konusu bürokratik süreçlerde görev olan soyluları kontrol altına alabilmek adına kendilerini birer devlet otoritesi olarak ilan etmişlerdir (Chang, 2008: 40-43). Her ne kadar kendilerini devlet otoritesi olarak ilan etmiş olsalar da, yöneticilerin birçoğu, ordularına destek sağlamanın ve vergilerin belirlenerek toplanmasını devam ettirmenin karşılığında mutlak mülkiyet haklarını ve soylular üzerindeki güçlerinin sınırlı olduğunu kabul etmişlerdir. Bununla beraber, devam eden yüzyılda ulus devletlerin ortaya çıkışı başlamıştır (Balaam & Dillman, 2013: 55). Orta çağ döneminde, günümüzde olduğu gibi uluslararası çapta bir ekonomiden bahsetmek pek mümkün değildir. Bu dönemde yapılan bölgelerarası ticaret genellikle sınırlıdır. 12. yüzyıl ile 15. yüzyıla arasındaki geç Orta Çağ döneminde hüküm süren ekonomik sistem, şehir ekonomisi ya da bölgesel ekonomi olarak adlandırılmaktadır (Rubin, 1979: 19). Bu dönemde her şehir, kendisini çevreleyen tarımsal bir araziye sahipti ve ayrı bir ekonomik bölge olarak değerlendirilmişti. Söz konusu yapı, tam mânasıyla feodal sistemi yansıtmıştır. Şehir merkezlerinde ekonomik aktivite ise küçük üreticilerin kendi el aletleri ile üretim yaparak ürünlerini yerel pazarlarda sattığı, oldukça az bir düzeyde kalmıştır. Orta çağ döneminde bu kısıtlı ekonomik şartlarda çok 7 büyük bir çapta uluslararası ticaret bahsetmek imkânsız görünmektedir, ancak yine de bölgelerarasında bir ticaret söz konusuydu. Bu ticaretteki en büyük engel ise geçiş ücretleriydi. Günümüzde ülkeler arasında uygulanan tarifelerden farklı olarak orta çağ döneminde gerçekleştirilen iç ticarette kara yolundan, deniz yolundan ve kent geçişlerinden çeşitli ücretler alınmaktaydı. Bu geçişlerin ücretlendirilmesinde ortak bir sistem bulunmamaktaydı. Çünkü her bölge, kendi belirlediği koşullara göre bir geçiş ücreti düzenlemekteydi ve bu durumun herhangi bir şekilde ortak olarak yönlendirilmesi söz konusu değildi. Farklı ücretlendirmelerin neden olduğu karmaşanın kendisi bir sistem olarak adlandırılmaktaydı. Bu durum, feodal sistemi oluşturan koşulların bir özelliği olarak değerlendirilmiştir (Heckscher, 1994: 45). 15. yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde denizaşırı ülkelere yapılan keşifler aracılığıyla ticaret genişlemeye başlamış, artan talep ile beraber Avrupa’da artan mal fiyatları uluslararası ticareti daha kârlı bir hale getirmiştir. Bu durum, Batı Avrupa toplumlarının iktisadi temellerini değiştirecek çeşitli faktörlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Kazgan, 2008: 43). Yeni Dünya olarak adlandırılan Amerika kıtasının keşfedilmesi ve 16. yüzyılda başlamak üzere bazı Avrupalı ülkelerin bu topraklarda koloniler kurması, yüksek miktardaki altın ve gümüş madenlerinin Meksika ve Peru’dan Avrupa’ya akması ile sonuçlanmıştır. Bu, Kıta Avrupası’nda meydana gelen talep artışının temel nedenidir. Bu noktadan itibaren ticaret gittikçe daha da önemli bir hale gelmiş ve tüccarlar iç ekonomi de dâhil olmak üzere tüm ekonomi üzerinde kritik roller oynamaya başlamışlardır. Feodal dönemin kırsal ekonomisi ve kısıtlı pazarları yavaş yavaş genişleyerek komşu bölgelerdeki pazarlar üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu durum yarı-barter takasların ve kademeli olarak paranın daha genişçe kullanılmasının önünü açmıştır. Söz konusu dönemde ortaya çıkmaya başlayan merkantilist burjuva, uluslararası ticaretin getirdiği fırsatlardan daha fazla faydalanabilmek için devlet ile müttefik haline gelmiştir. Yapılan müttefiklikler, modern dünyanın ilk ticari şirketlerinin oluşması ile sonuçlanmıştır (Vaggi ve Groenewegen, 2006: 15). Bu şirketlerin devam ettirdikleri keşif faaliyetleri ile hem ülkeler arasındaki ticaret gittikçe artmış, hem de bölgesel ticaretteki bağımsız ve kaotik ücretlendirme yapısının yerine daha düzenli bir sistemin kurulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Gelişen yeni koşullar, merkantilizm kavramının ortaya çıkmasında öncü rol oynamıştır. 8 1.2. Merkantilizm Tanımı Merkantilizm dar anlamda bakıldığı zaman mutlak monarşi döneminde Avrupa devletlerinin ekonomik yapısını tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Ancak, daha geniş bir bakış açısı ile yaklaşıldığında, üç farklı şekilde ele alınması mümkündür (Schefold, 1997: 63): - Ekonomi tarihinde bir dönem - Ekonomik bir doktrin - Genel bir ekonomi politikaları bütünü Genel bir tanımlama olarak ise, feodalizmin zamanla ortadan kalkması ile beraber ticaretin daha önemli bir hâle gelmesi sonucunda ortaya çıkan, iktisadi ve askeri yayılmacılığı haklı gören doktrine merkantilizm adı verilmektedir (Bocutoğlu, 2012: 18). Merkantilizm aynı zamanda devletlerin ve yöneticilerin kanuni müdahalelerine dayalı ekonomik kalkınma politikaları olarak da tanımlanabilir (Tribe, 1993: 177). Söz konusu dönemin iktisadi yapısını yansıttığı için merkantilizm, bazı tarihçiler tarafından aynı zamanda erken veya ticari kapitalizm olarak da tanımlanmaktadır (Islahi, 2006: 1). Merkantilizm kavramı yazılı olarak ilk defa systéme mercantile şeklinde, Honoré Gabriel Riqueti de Mirabeau tarafından yazılan ve 1764’te yayımlanmış olan “Kırsal Felsefe veya Tarımın Genel Ekonomisi ve Politikası - Philosophie Rurale, Ou Economie Generale Et Politique de L'Agriculture” kitabında geçmektedir (Magnusson, 2015; 3). Ancak, merkantilist sistemi modern anlamda asıl tanımlayan ve popüler hale getiren Adam Smith olmuştur. Smith merkantilizm kavramını, özünü servetin para miktarı ile ölçülmesi yanılgısının oluşturduğu bir “ticari sistem” olarak ifade etmiş ve bu sistemin iki önemli özelliği olduğunu vurgulamıştır. Bunlardan ilkine göre merkantilizm, toplumun sadece belirli bir kısmını etkileyen, vatansever olmayan ve tüccarların çıkarlarına hizmet eden bir sistemdir. İkincisine göre ise merkantilist sistemin doğurduğu sonuçlar oldukça yıkıcı olmuş, öncesinde gelişmekte olan tarımsal ulusların iflas etmelerine yol açmıştır. Bunlara rağmen Smith, ticaret ve sanayinin yarattığı sermaye birikiminin, feodal sistemin modern burjuvazi toplumuna dönüşümünde belirleyici bir rol oynadığını kabul etmektedir. (Herlitz, 1964: 102). 9 Günümüzde klasik merkantilizmin öncüsü olarak değerlendirilen düşünürlerin metinlerinde, söz konusu doktrine ait net bir tanım bulmak mümkün değildir. Bu metinlerde, dönemin koşullarını oluşturan şartlar kavramsal olarak tanımlanmamıştır. Bunun yerine sistemin uygulamasına odaklı genel bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca merkantilizmin ana çerçevesinin belirlenmesini sağlayacak bir takım analitik prensipler de sunulmuştur. Bu prensiplere göre merkantilist politikalar izleyen bir ülke, ithal ettiği miktardan daha fazlasını ihraç etmelidir. Böylece net külçe girişinin sağlanması mümkün olacaktır. Belirlenen hedefe ulaşmanın temel yolu ise aktif bir ticaret politikası izlemektir. İzlenen politika sayesinde öncelikle devlet, onunla da beraber halk daha zengin bir hale gelecektir. Bu, pozitif ticaret dengesi teorisinin de özünü oluşturmaktadır (Samuels, Biddle ve Davis, 2003: 46). Merkantilizm, ortaya çıktığı günden bugüne kadar oldukça tartışılagelen bir kavram olmuştur. Tarih boyunca bu kavram, farklı düşünürler tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bunun yanı sıra, klasik merkantilizme yapılan katkılar, fizyokratların veya klasiklerin teorilerinin aksine ortak bir sonuca ulaşmamıştır. Hatta bazı iktisat tarihçileri merkantilizm çalışmalarının ortak olarak kabul edilebilecek prensiplerinin ya da analitik yöntemlerinin olmadığını öne sürmüşlerdir (Blaug, 1997: 10). Diğer bir grup iktisat tarihçileri ise bu kavramın kendine özgü ve belirgin bir paradigma olduğunu ve bu paradigmaya dair ortak tahminlerin ve sonuçların bulunduğunu, bundan dolayı da merkantilist düşünürlerin hipotezlerinin bazılarının formüle edilebildiğini ifade etmiştir. Merkantilizmin ekonomiye dayalı bir düşünce doktrini olduğu sonucuna ise, uzun dönemde ülkenin üretim potansiyelini artırma amacına hizmet ettiği göz önünde bulundurulduğunda varılmaktadır (Peukert, 2012: 95). Düşünürlerin birbirlerine zıt görüşlerinden dolayı, merkantilizm kavramına dair mutlak bir yorum yapmak ve söz konusu kavramı buna göre değerlendirmek mümkün değildir. Kavramı tam olarak anlayabilmek için bu düşünceyi temsil eden yazarların eserlerini, farklı ekonomi tarihçilerinin olumlu ve olumsuz yorumları ile bir arada ele almak gerekir. Mevcut çalışmalar değerlendirildiğinde ise merkantilist doktrinin temel bileşenlerini aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür (Barnhill, 2015: 624): - Bir ülkenin refahı, sahip olduğu değerli metal miktarına bağlıdır. İngiltere, Fransa ve İspanya değerli metallerin ihracatını yasaklamıştır, çünkü bunların 10 ulusal serveti temsil ettiğine, arzdaki dalgalanmalara karşı rezerv şeklinde tutulmalarının gerekli olduğuna ve miktarları kısıtlı olduğu için kaybedilmelerinin başka bir ülkenin kazancı haline geleceğine inanmışlardır. - Lehte ticaret dengesi ulusal külçe stokunu artırırken rekabeti azaltacaktır. - Sömürgeler ve yurt içi tarım fazlası kendi kendine yeterliliği sağlayacaktır ve hammadde, vergi kazancı ve yeni pazarlar sağlayarak ulusal kazancı artıracaktır. - Uluslararası ticaret, yurt içindeki mallar ile rekabet edebilecek ithal mamul mallara yüksek, hammaddelere ise düşük tarifeler uygulanacak şekilde düzenlenmelidir. Ucuz hammadde ve gıda temini, lehte ticaret dengesinin sağlanmasında yardımcı olacaktır. İthal edilen ucuz hammadde ile üretilen mamul malların yüksek fiyatlar ile ihraç edilmesi, ülkeye daha fazla kazanç sağlayacaktır. - Kalite, ticaretin devamlılığı için gereklidir. Otoriteler fiyatların düşük, kalitenin ise yüksek olmasını sağlayacak düzenlemeler yapmalıdır. Bu nedenle Avrupalı devletler tarifeler ile beraber ticaret ve üretim mevzuatlarını da sıkılaştırmıştır. - Güçlü gemi filoları oluşturulmalıdır. Bu filolar, yabancı gemilerden bağımsız olunmasını sağlayacak ve denizaşırı pazarlara ulaşımın devamlılığını garantileyecektir. Ayrıca hem ülkenin saygınlığının, hem de askeri gücünün bir işaret olacaktır. - Büyüyen ekonomilerin ve devletlerin çalışacak kalabalık nüfusa ihtiyaçları vardır. Bu yüzden nüfusu artırmaya yönelik politikalar desteklenmelidir. - Tutumlu yaşam biçimi arzulanabilir olmalıdır. Lüks tüketim ekonomide başka yerlerde kullanılabilecek kaynakların boşa harcanmasına neden olur. - Devlet, yukarıdaki hedeflere ulaşmak için gerekli olan politikaların uygulanmasını sağlamak için gerekli bir yapıdır. Merkantilizmin ilkeleri, devlet kurmanın ekonomik bileşenlerine dayanmaktadır. İngiltere, Fransa ve İspanya’nın ulusal birleşme süreçleri için gerekli olan politika önerilerini bu ilkeler sağlamıştır. Ticaret yapan insanlar kraliyetten, ekonomik aktivitelerini genişletmelerinin temeli olarak gördükleri korumacılık politikaları ve düzenleyici kanunlar ile beraber, tekel olmaya devam edebilmek için teşvikler de talep etmişlerdir. Yöneticiler ise yurt içindeki otoritelerini pekiştirmek ve sömürgeleştirme 11 faaliyetlerini devam ettirmelerini sağlayacak yabancı seyahatleri finanse etmek için maddi kaynaklar aramışlardır (Allen, 1991: 441). Bu durum tüccarlar ile yöneticilerin çıkarlarının kesişmesine neden olmuştur. Böylelikle merkantilist düşünce, 250 yıl boyunca baskın bir sistem olarak ekonomi politikalarının şekillendirilmesinde kritik bir rol oynamıştır. Merkantilizme genel olarak bakıldığında, 17. ve 18. yüzyıl Avrupasını etkisi altına alan temel koşulları yansıttığı görülmektedir. Söz konusu koşullar şu şekildedir: Bu dönemde yeni keşfedilen Amerika kıtasından Avrupa’ya yüksek miktarlarda değerli maden ithal edilmiştir. Nicel artışlar ve sömürgelerle yapılan ticaret beraberinde coğrafi gelişmeleri getirmiştir. 1618-1648 arasında meydana gelen Otuz Yıl Savaşı, nüfus ve üretim üzerinde olumsuz sonuçlara neden olmuştur. Ekonomi içindeki önemi gittikçe artan tüccarlar, yöneticilerden daha fazla destek ve özgürlük talep etmişlerdir. Bilimsel gelişmeler hız kazanmaya başlamıştır. Ulusal ekonomiler doğmaya başlamıştır. Rönesans ve reformların etkisi sonucunda kişisel çıkarlar ve özerk hedeflere yönelik rasyonel amaçlar baskın hale gelmiştir. Bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda merkantilist düşünce yapısı ile ilgili bir sonuca varmak mümkündür. (Schmidt, 1994: 38–39). Ayrıca, toplumun bütün olarak ticari bir şirketmiş gibi değerlendirilmesi de merkantilizmin neden olduğu sosyal bir problem olarak başı çekmiştir. Merkantilist dönemi kronolojik olarak incelemeye, erken dönem merkantilizmi olan ve bulyonizm olarak da isimlendirilen külçecilik akımı ile başlamak gerekir. Bu akım, 17. yüzyılda altın çağını yaşamış olan merkantilist düşünce yapısının 16. yüzyılın başındaki doğuşuna ışık tutmaktadır. 1.3. Külçecilik 1492’de Christopher Columbus’un “Yeni Dünya” olarak adlandırılan Amerika kıtasını keşfetmesinin ardından Avrupa devletleri buradaki sömürgeleştirme faaliyetlerinin ilk adımlarını atmış ve özellikle Meksika ve Peru’dan Avrupa’ya doğru çok yüksek miktarlarda altın ve gümüş madenleri akmaya başlamıştır. Bu madenler ile metal paralar ve külçeler yapılmış, böylece merkantilizmin en ilkel örneği olan külçecilik akımı ortaya çıkmıştır. Külçecilik akımı 16. yüzyılın sonuna kadar baskın 12 ekonomik yaklaşım olmuştur. Bu yaklaşım göre külçeler, tamamen likit olduğundan ve ticarette kolaylıkla kullanılabildiğinden dolayı, bir ülke için para şeklinde sahip olunabilecek en değerli varlık olarak değerlendirilmiştir (Grant, 2001, 107). Köklerini orta çağdan alan külçeciliğin öncü destekçisi İspanya olduğu için, aynı zamanda İspanyol Merkantilizmi olarak da bilinmektedir (Schaeffer, 1981: 96). İspanya’da ortaya çıkan bu erken merkantilizm uygulaması, sonraki yıllarda diğer ülkelerde etkili olan klasik merkantilizm için olumsuz bir örnek oluşturmuştur. Çünkü ülkede, külçeciliğin uç bir noktası olan ve değerli madenlere aşırı düşkünlüğü ifade eden, Midas Yanılgısı olarak da bilinen krizohedonizm görüşü hâkim olmuştur (Reeves, 1999: 129). Krizohedonist varsayıma göre erken dönem merkantilistleri olarak adlandırılan külçecilik yanlıları, servet ile değerli madenleri birbirine karıştırmıştır (Viner, 1930: 264). Bunun sonucunda İspanya’nın Amerika kıtasındaki sömürgelerinden akan değerli metaller yüksek enflasyonu da beraberinde getirmiştir. Bu dönemde ekonomi bilimine katkı adına İspanya’da altın bir çağ yaşanmıştır. Bu katkılardan en önemlisi, İspanyol teologların ekonomi de dâhil olmak üzere çeşitli alanlardaki entelektüel düşüncelerini yansıtan Salamanca Okulu’nun parasalcı görüşüdür. Paranın miktar teorisi, ekonomideki en eski teorilerden biri olup, temeli Salamanca Okulu’na dayanmaktadır (Looney, 2001: 1291). Bu okulun teologlarları külçeciliğin neden olduğu enflasyonu detaylı olarak incelemiştir. Okulun ekonomik fikirlerinin öncüsü olan Martín González of Cellorigo, çalışmalarını özellikle enflasyon üzerine yoğunlaştırmıştır. Yüksek enflasyonun nedeninin Peru’da üretilip İspanya’ya getirilen fazla miktardaki değerli madenler olduğunu dile getirmiştir. Sancho de Moncada, bu miktar teorisini daha anlaşılır bir biçimde ifade etmiştir. Buna göre, Amerika’dan ithal edilen bol miktardaki altın ve gümüş, arzı fazla olan tüm mallarda olduğu gibi paranın da değerini düşürmüş ve bunun sonucunda diğer malların reel değeri artmıştır (Perrotta, 1993: 26). Salamanca Okulu düşünürleri, fiyatların otoriteler tarafından düzenlenmesine karşı çıkmıştır. Onlara göre otoritelerin müdahaleleri, hatalı fiyatlandırmaya yol açacak ve piyasanın bozulması ile sonuçlanacaktır. Örneğin, ekmek ve ayakkabı fiyatları dengede tutulmak isteniyorsa buğday ve deri fiyatları da kontrol altına alınmalıdır. Sadece ekmek ve ayakkabı fiyatlarına müdahale edilmesi, piyasayı bozacaktır. Bununla beraber fiyatların resmi yoldan düzenlenmesi yolsuzluklara da 13 neden olur. Ortaya çıkan sahtekârlıklar ve yasadan kaçınmalar, uzun dönemde ilgili kanunların işlevlerini yitirmeleri ile sonuçlanacaktır (Baeck, 1988: 385). Salamanca Okulu’nun üzerinde çalıştığı enflasyonist etki o kadar yüksektir ki, 1500’den 1650’ye gelindiğinde Avrupa kıtasındaki fiyatlar üç katına çıkmıştır. Bununla beraber yüksek enflasyonun sosyal etkileri de oldukça yıkıcı bir şekilde gerçekleşmiştir. Özellikle aristokrat ve rahip sınıfları kademeli olarak fakirleşmiştir. Bu sınıfların sabit olan gelirleri, yüksek enflasyonun neden olduğu değer kayıplarına çok yavaş bir şekilde uyum sağlamıştır. Tüccar sınıfı ise aşırı kârlılık nedeni ile eşi görülmemiş bir şekilde zenginleşmiştir. Bu zenginleşme enflasyon ile beraber daha da hızlanarak artmıştır. Orta sınıfın parasal servetinin büyümesine karşılık eski baskın sınıfların kademeli olarak mülksüzleştirilmesi, ilkel birikim sürecinin temel unsurlarından birisini oluşturmuştur (Screpanti ve Zamagni, 2005: 27-28). Külçeciler, ülke içerisinde dolaşımda olan para miktarının fazla olmasının, yüksek vergi gelirini garantilediğini düşünmüşlerdir. Bu yüzden altın ve gümüş ihracatı çok sert önlemler ile yasaklanmıştır. Söz konusu dönemde sıklıkla başvurulan başka bir uygulama ise yabancı paraların satın alma güçlerinin kanuni olarak yükseltilmesidir. Böylelikle yurt içine para akışı sağlanmıştır. Ayrıca ithalat yapan firmalar, ödemelerini para yerine mal olarak yapmaları için zorlanmıştır. Son olarak, İspanya'nın izlediği en temel politika, sözleşmeler dengesi olmuştur. Bu dengeye göre, eğer yabancı bir ülke İspanya’ya mal ihraç ediyorsa, o ülkeden ithal edilen malların değeri, İspanya’nın ihraç ettiği malların değerini aşmamalıdır (Screpanti ve Zamagni, 2005: 32). Bu şekilde net değerli maden çıkışına engel olunmaya çalışılmıştır. Külçecilik akımının neden olduğu önemli bir problem, günümüzde Gresham Kanunu olarak bilinen prensibin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Paranın değerinin, içerdiği değerli maden miktarı ile ölçüldüğü bu dönemde bankerler ve tüccarlar, çeşitli hileler ile söz konusu değeri olduğundan daha yüksek göstermeye çalışmışlardır. Bununla beraber piyasada iki farklı tipte para dolaşmaya başlamıştır. Paraların bir kısmı, üzerinde yazan değerin tam karşılığı kadar değerli metal içerirken, kalan kısmı ise belirtilen değerden daha az değerli metal içermiştir. İnsanlar, değerli maden miktarını tam olarak taşıyan paraları bir birikim aracı olarak ellerinde tutmayı tercih edip, ticari işlemlerinde değeri düşük olan hileli paraları kullanmaya başlamışlardır. 14 Bunun sonucunda hilesiz paralar zamanla artan bir şekilde dolaşımdan çıkmaya başlamıştır. Sir Thomas Gresham bu durumu gözlemlemiş ve “kötü para iyi parayı kovar” tespitinde bulunarak Gresham Kanununu ortaya çıkarmıştır (Jones, 2001: 107). Gresham Kanununa göre, eğer dolaşımda aynı nominal değer sahip olmalarına rağmen farklı reel değerlere sahip iki para türü varsa, insanlar yurt içinde yaptıkları ödemelerde reel değeri düşük olan, yani kötü parayı kullanma eğilimindedirler. Değeri tam olan iyi para ise birikim amacı ile stoklanacak, eritilecek veya yurt dışı ödemelerde kullanılacaktır. En sonunda iyi para dolaşımdan tamamen çıkacaktır. (Screpanti ve Zamagni, 2005: 33). Söz konusu durum, külçecilik akımının ülke ekonomisi üzerindeki en önemli olumsuz etkilerinden birini yansıtmaktadır. İspanya’nın 16. yüzyıl başında yüksek değerli maden arzına sahip olması, ülkeyi zamanının en görkemli ülkelerinden birisi haline getirmiştir. Ancak külçecilik akımını destekleyen politikalar, sömürgelerden gelen değerli madenlerin zamanla azalması ve mamul malların artan miktarlarda ithal edilmeleri ile ekonomi tamamen çökmüştür. Ülke hazinesini kaybetmiş ve yurt içi sanayisini geliştirememiştir. Bunların sonucunda İspanya, Avrupa’nın en zengin ülkesi iken en fakir ülkelerden biri haline gelmiştir. 1.4. Klasik Merkantilizmin Ortaya Çıkışı 17. yüzyılın başlarına gelindiğinde külçeciler, ortaya koydukları savların doğru oldukları konusunda hâlâ iddialıydılar. Ancak, aynı yüzyıl içerisinde ekonomi politikalarına yönelik farklı yaklaşımlar ortaya çıkmaya başlamış, mevcut konjonktüre dayalı iktisadi fikirlerini ortaya koyan çeşitli yazarlar, günümüzde klasik merkantilizm olarak adlandırılan doktrinin temellerini atmışlardır. Bu düşünürler genellikle İngiltereli iş adamları ya da devlet memurları olmuşlardır (Allen, 1991: 440). Merkantilizm genel olarak İngilizler ile bağdaştırılsa da, kurucusu olarak değerlendirilen kişi, İtalyan filozof ve düşünür Antonio Serra olmuştur. Serra’nın merkantilist düşüncelerini yansıtan en önemli çalışması 1613’te yayımlanmış olan “Maden Yokluğunda Dahi Krallıkların Bol Altın ve Gümüşe Sahip Olmalarının Nedenleri Üzerine Kısa Bir İnceleme - Breve Trattato Delle Cause Che Ğossono Far Abbondare Li Regni D’oro e D’argento Dove Non Sono Minier” adlı eseridir (Reinert 15 ve Patalano, 2016: 1). Bu eser, İtalyan iktisat tarihi profesörü Cosimo Perrotta tarafından merkantilizm açısından değerlendirilmiştir. Serra söz konusu eserinde, İtalya’nın İspanyol ve Kuzeyli tüccarlara olan politik ve ekonomik bağımlılığını ele almıştır. Napoli, uluslararası politika bağlamında yabancı tüccarlar tarafından hükmedilen ve feodal toprak sahipleri tarafından ezilen bir sömürge statüsündeydi. Bundan dolayı etkili bir kalkınma politikası benimseyememiştir. Buradan yola çıkarak, çalışmanın odak noktasını geri kalmışlık ve bağımlılık oluşturmuştur. Serra, Napoli Krallığını incelerken uluslararası sistemdeki karşılaştırmalı kalkınmayı da ele almış, azgelişmişliği, gelişmişliğin tam tersi olarak tanımlamıştır (Reinert ve Patalano, 2016: 8). Ayrıca kalkınmayı, altın ve gümüşün yurt içine akışı açısından değerlendirerek merkantilist bir biçimde incelemiş, bunu sağlayan dört unsuru, üretim aktiviteleri, ticaretin yaygınlaşması, girişimci davranış biçimi ve iyi yönetim olarak özetlemiştir Tipik merkantilist bir yaklaşım gösteren Serra, kalkınma için tarımsal fazlanın sanayi ürünlerinden çok daha az önemli olduğunu ifade etmiştir (Perrotta, 2016: 218). Bunlarla beraber kendisi, ödemeler dengesi kavramını dikkate alan ilk düşünür olarak değerlendirilmektedir. Serra’ya göre kurlar ödemeler dengesi ile belirlenmekteydi. Ödemeler dengesi bozukluklarını ise maden akışları düzenlemekteydi. Kurlar düzenlenemezse ortaya çıkan açıklar devalüasyona neden olmaktaydı (Gomes, 1987: 40). Thomas Mun ise Serra’nın bu düşünceleri bir adım öteye taşımıştır. Klasik merkantilizmin kurucularının Thomas Mun öncülüğünde İngilizler olduğu düşünülse de, 16. yüzyıldan itibaren İtalya, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde de merkantilizm ile alakalı olarak yapılmış birçok çalışma mevcuttur. Kimi ekonomi tarihçileri İtalyan düşünür Giovanni Botero ile birlikte Salamanca Okulu teologları İspanyol düşünürler Francisco de Vitoria, Domingo de Soto, Martin de Azpilcueta ve Luis de Ortiz’i merkantilizmin ilk temsilcileri olarak görmüştür. Bu düşünürlerin, ekonomik milliyetçiliğin öncüleri olan ABD’li Alexander Hamilton ve Friedrich List’in kurucusu olduğu Alman Genç Tarihçi Okulu üyelerinin merkantilist yaklaşımlarına önemli katkılar yaptıkları görüşü hâkimdir. Bundan dolayı merkantilizm, 16. yüzyılın başından itibaren tüm Avrupa’da benimsenmiştir. Devletlere mümkün olduğunca fazla altın ve gümüşü ülke içinde tutabilmek adına, uluslararası ticaret organizasyonunun net ihracatı en yüksek seviyeye getirecek şekilde organize edilmesine yönelik önerileri içeren ortak bir dil olarak değerlendirilmiştir ( Magnusson, 2003: 50). 16 Merkantilist sistemin ekonomik yapısını şekillendiren en önemli düşünürlerden bir diğeri ise İngiliz yazar ve tüccar Thomas Mun’dur. Mun’un dedesi, İngiltere Kraliyeti’nin madeni paralarını basmakla yükümlü olan The Royal Mint kurumunun müdürü olarak görev yapmıştır. Babası ise kumaş tüccarıdır. Kendisi de çok başarılı bir tüccar olmuş, 1615’te The British East India Company’de direktör pozisyonuna gelmiştir. Ayrıca, 1622 ve 1623’te, Kral I. James’in talebi üzerine İngiltere’nin para biriminin değer kaybı probleminin araştırılması üzere kurulmuş olan önemli bir komitenin de üyesi olarak görev yapmıştır (Vaggi ve Groenewegen, 2006: 15). Yayımlanmış olan eserleri iki kısa kitapçık şeklindedir. İlk eseri “İngiltere’den Doğu Hindistan’a Doğru Yapılan Ticaretin Bir Araştırması - A Discourse of Trade from England un to the East Indie” adlı eseridir. İkinci ve en önemli eseri ise, ölümünden sonra oğlu tarafından 1664’te yayımlanan ancak 1620’lerde yazıldığı tahmin edilen “Dış Ticaret Yoluyla İngiltere’nin Zenginliği - England’s Treasure By Forraign Trade” olan kitapçığıdır (Kindleberger, 1990: 87). Bu eserler bir bütün olarak ele alındıklarında merkantilizmin genel düşünce yapısı hakkında en önemli ipuçlarını içermektedir. Mun’un merkantilist görüşünün oluşmasında, yaşadığı dönemin önemli etkileri olmuştur. Hayatının çoğu ticaretin ve ekonominin kötü olduğu yıllarda geçmiştir. Bu yılların ekonomik olarak kötü olmasının en temel nedenleri, kuraklık probleminden dolayı Akdeniz’deki verimsiz hasatlar ve Kuzey Avrupa’da İsveçlilerin Otuz Yıl Savaşları boyunca Baltık limanlarını kontrol altında tutmasıdır. Bu durum, Batı’nın ihtiyaç duyduğu tahılların akışına engel olmuştur. Bunun dışında, Polonya, Doğu Almanya ve Rusya Çarlığı 16. yüzyıl boyunca sürdürdükleri refahlarını yitirmişlerdir. Çünkü Akdeniz ve Batı’nın nüfusu, tarımsal verimlilikten daha hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Ayrıca İspanya’nın Hollanda’da 80 yıl boyunca ayaklanma başlatmaya çalışması, Fransa ve İspanya arasındaki din savaşları, İspanyolların aynı dönemde Akdeniz’de Türkler ile savaşması, İspanyol krallarının sürekli olarak borç içinde olmaları ve iflaslarını ilan etmesi, söz konusu dönemde ekonomik bir kaosun hüküm sürdüğünü göstermektedir (Kindleberger, 1990: 89). Mun külçecilerin, bir ulusun sadece değerli metal biriktirerek fayda elde edebileceği düşüncelerine karşı çıkmamıştır. Ancak devletin dolaşımdaki para miktarına müdahale için direkt önlemler almasının serveti artırmayacağını ifade etmiştir. Faydasız 17 olduğu düşünülen bu müdahaleler arasında para ihracatının yasaklanması, sabit döviz kuru rejimi, madeni paraların içerdiği değerli metal miktarının değiştirilmesi gibi önlemler yer almaktadır. Bir ülkenin içine veya dışına doğru olan para akışları, yalnızca ticaret dengesinin pozitif ya da negatif olmasına bağlıdır (Rubin, 1979: 49). Mun’un, servetin oluşumu ile ilgili görüşünün temelini bu şekilde ifade etmek mümkündür. Ancak, toplamda 21 bölümden oluşan “Dış Ticaret Yoluyla İngiltere’nin Zenginliği” kitapçığı, hem kendisinin hem de yaşadığı dönemin merkantilist düşünceleri ile ilgili çok daha fazla bilgi içermektedir. Bu kitabın bölümleri, ilgili teorilerin başlıkları altında detayları ile ayrıca incelenmektedir. 1620’ler, İngiltere’nin ticari ve sanayi krizi içerisinde olduğu yıllardır. 1620’de tekstil sektöründe başlayan kriz 4-5 yıl kadar sürmüş, ihracat önemli ölçüde azalmış, birçok tekstil üreticisi iflasın eşiğine gelmiş, bunun sonucunda ortaya çıkan işsizlik ülke geneline yayılmıştır (Magnusson, 2015: 135). Bu dönemde Mun’un yanı sıra, klasik merkantilist düşüncenin genel yapısını ortaya koymuş iki önemli düşünür daha bulunmaktadır. Bunlar, 1585-1627 arasında yaşadığı düşünülen İngiliz tüccar Gerard de Malynes ve 1608-1654 arasında yaşamış olan ve Malynes gibi İngiliz bir tüccar olan Edward Misselden’dir. Her iki düşünür de yaşadıkları dönemde devam eden ekonomik buhranın sebebinin değerli madenlerin ülke dışına çıkması olduğu konusunda hemfikirdirler, ancak bu çıkışın sebepleri konusunda fikir ayrılıkları vardır. Söz konusu ayrılıklar, Mun ile beraber bu üç düşünür arasında tartışmalara neden olmuştur. İngiltere’deki krize parasalcı bir yaklaşım getiren Malynes’in bankerlik konusunda tereddütleri bulunmaktaydı. Bu tereddütlerini 1601’de yayımlanmış olan “İngiltere için Saint George: Alegorik Olarak Tanımlanmış - Saint George for England: Allegorically Described” eserinde dile getirmiştir. Malynes, bankerleri kulaklarından tutulan birer kurt olarak tanımlamış, tutulmalarının tehlikeli, başıboş bırakılmalarının ise daha tehlike olduğunu ifade etmiştir. Bunun yanı sıra, yine 1601’de yayımlanan “İngiliz İmparatorluğu’nun Yozlaşması Üzerine Bir İnceleme - A Treatise of the Canker of England’s Common Wealth” kitabında ise, ithalat miktarının ihracat miktarından fazla olması durumunda halkın refahının nasıl bir azalmaya maruz kalacağını anlatmış ve bu durumu “bilinmeyen hastalık” olarak tanımlanmıştır. Malynes, söz konusu hastalığın öncelikli sebebinin, sahip olduğu güçleri kendi çıkarları uğruna, döviz kurunu 18 manipüle etmek için kullanan bankerler olduğunu ifade etmiştir. Bankerlerin hamleleri, ülke parasının gittikçe daha fazla değer kaybetmesine neden olmaktadır. Bu da İngiltere’nin ithalat için daha fazla ödeme yapmasına ve ihracatdan da yeterince gelir elde edememesine yol açmaktadır. Böylece değerli metal kıtlığı ortaya çıkmaktadır. Çözüm olarak ise devletin kanunlar koyarak, dövizin belirlenmiş bir paritenin dışında dalgalanmasına engel olmasını önermiştir (Gomes, 1987: 42-43). Edward Misselden, 1622’de yayımlanan “Ticareti Zenginleştirmek İçin Araçların Serbest Ticareti - Free Trade of the Means to Make Trade Flourish” eserinde, krizden çıkılabilmesi için para arzının artırılması önerisinde bulunmuştur. Arzın artırılması ise ya para yapımında daha az değerli maden kullanılmasıyla ya da piyasaya daha fazla para sürülmesiye mümkün olacaktır. Böylece para değer kaybedecektir. Bu kayıp sayesinde ise yurt dışındaki değerli madeni paraların yurt içine çekilmesi sağlanacak ve yurt içindeki değerli madeni paraların da yurt dışına çıkmasına engel olunacaktır. Ancak Malynes, 1622’de yayımlanan “Serbest Ticaretin Korunması - The Maintenance of Free Trade” eserinde bu fikre karşı çıkmıştır. İki yazar arasındaki başlayan tartışma, özellikle Misselden’in 1623’te “Ticaret Döngüsü - The Circle of Commerce” kitabı yayımlayınca oldukça şiddetli hale gelmiştir. Kendisi, ticaret dengesi kavramını ortaya koymuş ve Malynes’in geçersiz olduğunu düşündüğü önerisine şöyle bir düzeltme getirmiştir: “ Doğal özgürlük öyle bir şeydir ki… Tanrı’nın buyruğu dışında hiçbir emir ile hareket etmez” (Misselden, 1623: 112). Mun, ekonomik buhranın sebeplerine ve çözüm yollarına Misselden’e benzer ancak Malynes’ten daha farklı bir şekilde yaklaşmıştır. Yaklaşımların birbirlerinden farklı olmalarının nedeni, Mun ve Misselden’in özellikle yabancı alıcıların İngiliz mallarına daha az talep göstermesine yaptıkları vurgulardır. Onlara göre azalan talepten dolayı uluslararası piyasalarda İngiliz malları eskisinden daha ucuza takas ediliyordu. Bu talep azalması önce negatif ticaret dengesine neden olmuştu. Bununla beraber ülke içindeki değerli metaller dışa akarak ekonomik krize yol açmıştı. Ancak, birçok ekonomi tarihçisinin de vurguladığı üzere, İngiltere’nin ticaret hadlerinin kötüleşmesinde Otuz Yıl Savaşları’nın tetiklediği parasal kaosun önemli bir rolü vardı (Roover, 1974). Mun ve Misselden’e göre İngiliz parasının değerinin düşük olmasının diğer bir nedeni ise ödemeler dengesiydi. Her iki düşünür de bu fikirleri ile uyumlu 19 olarak, arz-talep prensibinin önemini kavramışlar ve söz konusu fikirlerini mal ve parasal kriterleri göz önünde bulundurarak fiyat oluşumuna tatbik etmişlerdir. Malynes ekonomik buhranın sebebini bankerlerin bireysel çıkar odaklı hareket etmelerine bağlayarak ahlâki yönden yorumlamıştır. Mun ve Misselden ise Malynes’ten farklı olarak ekonomiyi ahlâk düzeni çerçevesinde değerlendirmemişlerdir. Onlara göre insanlar kendi çıkarlarını düşünürler ve kimileri de kötü niyetlidir. Ancak ekonomi ahlâktan bağımsız olarak arz-talep kurallarının yönettiği, kendi kendini düzenleyen ve kendi içinde dengeleri olan bağımsız bir sistemdir. (Magnusson, 2003: 52). 1.5. Merkantilizmin Ekonomi Politikaları 1.5.1. Merkantilist Ticaret Politikaları Merkantilist ticaret politikalarının genel bir özeti Mun’un merkantilizmin temeli olarak görülen eserinde yer alsa dahi, bu politikalara farklı düşünürler tarafından çeşitli katkılar yapılmıştır. Tüm bu politikaların özünü ise tüm merkantilist düşünürlerin sahip olduğu uluslararası ticarete sıfır toplamlı oyun yaklaşımı oluşturmaktadır. Bu yaklaşım aynı zamanda 17. yüzyılın ticaret ortamın saldırgan yapısını yansıtmaktadır. Buna göre, eğer bir ülke kârlı ticaret rotalarını kontrol altında tutarsa, diğer ülkeler kaybetmek zorundadırlar (Magnusson, 2015: 61). Merkantilist düşünce, uluslararası ticaretten kazanç elde etmenin yegâne yolunun daha fazla ihracat olduğu fikrini taşıdığı için, bunu sıfır toplamlı oyuna eşit görmüştür (Irwin, 1991: 1296). Sıfırlı toplamlı oyun politikasına aynı zamanda “komşuyu dilendirme politikası” adı verilmektedir. Çünkü bir ülkenin dış ticaret fazlası vermesinin tek yolu, diğer ülkelerin dış ticaret açığı vermesidir. Ekonomilerini merkantilist politikalar ile yöneten ülkeler, ticaret politikalarını da bu kavramın üstüne inşa etmişlerdir. Refah ve gücün değerli metallere sahip olmaya bağlı olduğunu düşünen merkantilistlere göre, altın ve gümüş madenleri olmayan ülkeler için lehte ticaret dengesi, servet biriktirmenin tek yoludur. Bundan dolayı ticaret politikalarını oluştururken ticaret dengesine ve net değerli maden akışını sağlayan mekanizma olarak döviz kurlarına yoğunlaşmışlardır. Lehte ticaret dengesi kavramı, 16. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da yaygın bir şekilde maden eksiği endişesinin ortaya çıkmasından dolayı 20 ortaya çıkmıştır. Birçok ülkedeki baskın görüşe göre ülke içindeki değerli paraların tükenmesinin sebebi, yabancı para birimlerinin değerlerinin düşürülmesi veya farklı yollar ile manipüle edilmesi sonucunda ortaya çıkan devalüasyondur. Bunun karşılığında ekonomiyi yöneten otoriteler döviz kontrolleri getirerek külçe ihracatını sıkı bir şekilde kontrol altına almışlardır (Gomes, 1987: 40). Merkantilist düşünceye göre ticaret lehte ticaret dengesi hedefine ulaşmak için izlenmesi gereken çeşitli yöntemler vardır. Öncelikle istihdamın çeşitlendirilmesi amacıyla tüm doğal kaynaklardan ve balık yetiştiriciliği tam olarak faydalanılmalıdır. Zorunlu olmayan ya da lüks ithalat yüksek tarifeler ile kısıtlanmalıdır. Tüccarlar yabancı tüketicilerin talep esnekliklerini dikkate almalı, toplam ihracat değerini en yüksek miktara çıkaracak esnek fiyatlandırma politikaları izlenmelidirler. Tüm uluslararası ticaret işlemlerinin yapılabileceği kentler ve limanlar kurulmalıdır. Uzun mesafeli ticaretin yapılabilmesi için devlet, tüccarlara teşvikler vermelidir. Yurt içi üretimde kullanılacak hammaddelerin ithalatına düşük tarifeler uygulanmalı, böylelikle üretim maliyetleri ve fiyatlar düşük tutularak uluslararası piyasalarda rekabetçi olmaları sağlanmalıdır. Talep artışı aynı zamanda yurt içindeki üretimi ve istihdamı uyaracak ve lehte ticaret dengesine katkıda bulunacaktır (Gomes, 1987: 51). Merkantilist ticaret politikalarının uygulanmasında kullanılan en önemli araç tarifelerdir. 17. ve 18. yüzyıllardaki merkantilist literatür tarifeler ile sanayi kollarının korunması politikalarına mantıksal bir açıklama getirmiştir. Merkantilist teoriye göre tarifeler lehte ticaret dengesi amacına hizmet etmektedirler. Bu dönemdeki ulusal güvenlik kaygıları, söz konusu politikaların şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca, İngiltere tarifeleri sadece ithalatı azaltmak için değil, aynı zamanda tarımsal üretimde otarşiyi desteklemek için de kullanmıştır. Tahıllara uygulanan yüksek ihracat ve ithalat vergileri ile ülkenin tarımsal üretimi uluslararası ticaretten izole edilmiş, yurt içindeki yeterli üretimin yapılması garanti altına almıştır. Merkantilist ticaret politikaları çerçevesinde tarifeler sadece İngiltere’de değil, diğer Avrupa ülkelerinde de kullanmışlardır. Örneğin, Fransa’da 1667’de Jean-Baptiste Colbert tarafından mamul mallara ithalat, hammaddelere ise ihracat vergileri uygulanmıştır. Fransız monarşisi bu şekilde hem yurt içi sanayi üretimini koruyan, hem de İngiltere gibi tarımsal üretimi izole eden bir tarife politikası uygulamayı uygun görmüştür (Waite, 2015: 875-877). 21 Mun, “Dış Ticaret Yoluyla İngiltere’nin Zenginliği” eserinde merkantilistlerin ticarete yaklaşımları ve ticaret politikaları hakkında önemli bilgiler vermiştir. Kitabın ilk bölümünde, bir tüccarın sahip olması gereken özellikleri açıklamıştır. İyi bir tüccar öncelikle, ticaret yapılanlar başta olmak üzere tüm yabancı ülkelerin ölçüleri, ağırlıkları ve para birimleri hakkında bilgi sahibi olmalıdır. İhracat ve ithalat süreçlerini bilmelidir. Döviz kurlarını gayretli bir biçimde gözlemlemelidir. İhracatı ve ithalatı yasak olan malları iyi bilmelidir. Taşımacılık ücretlerine hâkim olmalıdır. Yani, genel olarak ticaretle ilgili kavramlar konusunda bilgi sahibi olmak, bir tüccarın asli görevidir. Bunun yanı sıra Mun, ideal tüccarın sermaye biriktirip tutumlu bir yaşam sergilemesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Tüccarın kişisel çıkarları ile toplumun çıkarlarının birbirleri ile bütünleşik olduğunu ifade etmiştir (Mun, 1664: 2-6). Kitabın ikinci bölümünde Mun, hem merkantilizmin temelini oluşturan hem de merkantilist ticaret politikalarının en net özeti olan fikrini ortaya koymaktadır. Bu bölümde “Servetimizi ve hazinemizi arttırmak için yabancı ticarette her zaman şu kuralı gözetmek zorundayız; onlara yıllık olarak, onlardan alıp tükettiğimiz malların değerinden daha fazlasını satmalıyız” diyerek lehte ticaret dengesi kavramını olan desteğini açıkça ifade etmektedir (Mun, 1664: 7-9). Kitabın üçüncü bölümünde Mun, ihracatı arttırıp ithalatı azaltmanın yollarından bahsetmiştir. Kullanılmayan toprakların işlenmesi, aşırı ve lüks tüketimin kısıtlanarak ithalatın azaltılması, taşımacılıkta İngiltere’ye ait gemilerin kullanılmasının ve böylelikle navlun ücretlerini de ülkenin tüccarlarının kazanmasının sağlaması gibi çeşitli önerilere yer vermiştir. Üçüncü bölümde dikkat çeken maddelerden birisi ise ihraç edilen mallara olan talebin fiyat esnekliği ile yakından alakalı olan bir maddedir. Söz konusu madde şu şekildedir; “ihracat yaparken sadece fazla ürettiğimiz malları değil, komşularımızın ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmalıyız… almak zorunda oldukları ancak başka yerden tedarik edemedikleri ürünleri mümkün olduğunca fazla üretip onlara satmaya gayet etmeliyiz. Bu malların fiyatlarının yükseltilmesi, satış miktarını daha az azaltır. Ancak başka ülkelerden de tedarik edebilecekleri malları… üstünlüğümüzü kaybetmek yerine mümkün olduğunca ucuza satmalıyız.” (Mun, 1664: 10). Burada Mun, net bir şekilde ihraç edilen mallara olan talebin fiyat esnekliğinden bahsetmektedir. Buna göre, esnekliği düşük olan malların üretimi artırılarak, bunların 22 daha fazla miktarda ve yüksek fiyattan satılması suretiyle kazancın artırılabileceğini ifade etmiştir. Talebinin fiyat esnekliği yüksek olan malların ise mümkün olduğunca ucuz fiyattan satılması gerektiğini ve böylelikle İngiltere’nin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü korumaya devam edebileceğini dile getirmiştir. Buradan yola çıkarak, merkantilizmin tartışmasız bir şekilde uluslararası ticaret ile ilgili modern teorilerin temelini oluşturan kavramların bir kısmını içerdiğini söylemek mümkündür. Kitabın dördüncü bölümünde Mun, üretimin, servetin, takasın, ihracatın ve ithalatın gelişerek ilerlemesinin, sadece ülkeler arasında ortak bir denge varsa işe yarayacağını anlatmıştır. İhracatın devam edebilmesi için, ithalatı yapacak olan ülkede bu mallara olan talep dengede olmak zorundadır. Alış ve satış işlemleri her iki ülkede de aktif olmalıdır. Eğer kazanılan metaller sadece ülke içinde tutulursa, diğer ülkeler, üretici ülkenin ihraç ettiği ürünlere olan taleplerini artırmayacaklardır. Burada Mun, 4 farklı fikri birleştirmiştir. Bu fikirler şu şekildedir; dinamik üretim artışı fikri, tüccarın yabancılaşma ile kârlılık elde etmesi fikri, aktif ticaret dengesi fikri ve karşılıklı faydaya dayalı uluslararası ticaret fikri. Bu bölümde ayrıca daha modern ticaret koşulları külçecilik ile bir araya getirilerek, mutlak monarşi yönetimi ve yükselen tüccar sınıfını arasında uzlaşma sağlayacak sosyal bir sınıf arayışı fikri de birleştirilmiştir. Bu fikirleri değerlendirirken, Mun’un The British East India Company yönetim kurulu üyesi olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Kendisi şirketin faaliyetlerini, bulunduğu sınıfın çıkarlarına hizmet ettiği için açıkça desteklemektedir (Peukert, 2012: 100). Merkantilistlerin ticaret politikaları ulusal gemiciliğe de önem vermiş ve ticari deniz filosunun güçlendirilmesini amaçlayan birçok öneriyi de kapsamıştır. Bu bağlamda denizcilik yasaları büyük önem taşımıştır. Denizcilik yasaları, İngiltere’nin mal ticaretini desteklemek ve dünya çapında imparatorluğunu kurmak için kullandığı bir dizi düzenlemeden oluşmaktaydı. Bu yasalar ilk olarak Oliver Cromwell idaresi altında ilan edilmiş ve 1649-1651 döneminde uygulanmıştır. Söz konusu yasalar çerçevesinde tüm yabancı menşeli gemiler serbest İngiliz kıyı ticaretinden men edilmiştir. Sadece özel lisanslara sahip olan gemiler İngiliz sömürgeleri ile ticaret yapabilmiştir. İngiltere’ye ithal edilen mallar ya İngiliz ya da direkt ürünün menşei ülkesine ait gemiler ile taşınmıştır. Bu uygulamalar Hollanda’nın ticaret egemenliğini tehdit etmiş ve iki ülke arasında 1652, 1665 ve 1672 yıllarında üç farklı savaşa yol 23 açmıştır (Stockwell, 2015: 693). İngiltere’nin sıkı bir şekilde uyguladığı denizcilik yasaları, navlun ücretlerinden ve taşımacılık servislerinden kâr edilmesinin de önemli bir yoluydu. Bu kârın elde edilebilmesi için uygulanan yasalar ile Hollanda gibi benzer hizmetleri sağlayan yabancı rekabetçilerin piyasadaki aktivitelerine engel olunması amaçlanmıştır. Merkantilistler sadece mal ticareti dengesinin değil, tüm cari dengenin önemli olduğunu keşfetmişlerdir. Bundan dolayı özellikle taşımacılık hizmetleri ve gemicilik faaliyetleri, arzulanan lehte ticaret dengesine ulaşılabilmesi adına oldukça önemli birer unsur olarak değerlendirilmiştir (Vaggi ve Groenewegen, 2006: 21). 1.5.2. Merkantilist Para Teorileri Merkantilistler düşünürler, paranın miktar teorisi ile ilgili ilk formülleştirmeleri yapmışlardır. Amerika kıtasının keşfinden sonra buradan Avrupa’ya akan değerli metallerin neden olduğu ve fiyatların 150 yılda üç katına çıkması ile ortaya çıkan yüksek enflasyon, başta Salamanca Okulu’nun ekonomi ile ilgilenen teologları olmak üzere birçok düşünürün dikkatini çekmiştir. Böylece Avrupa’da fiyatların artması ile dolaşımdaki değerli metal miktarının artması arasındaki ilişki erken dönemde kurulmuştur. Teoriyle ilgili en erken çalışma, 1517’de para politikaları üzerine yaptığı incelemelerden dolayı Nicolaus Copernicus’a atfedilmektedir. Copernicus, “para bol olduğunda değer kaybeder” şeklinde bir açıklama yapmıştır (Hegeland, 1951: 14). Ancak konu ile ilgili modern teorileri benzer ilk çalışmalar, Martin de Azpilcueta Navarro, Luis de Molina ve Jean Bodin tarafından yapılmıştır. 1556’da Azpilcueta Navarro, döviz kurlarının gelişimi ile ilgili bir açıklama yapmış ve paranın değerinin miktarına bağlı olduğunu dile getirmiştir. 1560’larda ise Molina para arzı ile fiyatlar seviyesi arasında bir bağlantı kurmuştur (Volckart, 1997: 437). Paranın miktar teorisine erken dönemde yapılmış katkılardan en önemlisi, bunu bilinçli olarak formüle Bodin’e aittir. Bodin çalışmasında Jehan Cherruyt, Sieur de Malestroict’in 1566’da yazmış olduğu, Fransa’da meydana gelen fiyat artışları ile ilgili tezden ilham almıştır. Malestroict’e göre fiyatlar, “kırpma işleminden dolayı” dolayı parasal birim yönünden artmıştır. Ancak metal paraların içindeki değerli maden miktarı azalınca, altın cinsinden fiyatlar hiç artış göstermemiştir. Bodin, metal paraların içindeki 24 değerli maden miktarı azalmasının, yüksek enflasyonu sadece kısmen açıkladığını ifade etmiştir. Fiyatlar hem parasal birim, hem de değerli metal cinsiden yükselmiştir ve değerli metal cinsinden yükselmesi daha önemlidir. Kendisi nicel veriler kullanarak enflasyonun temel nedeninin dolaşımdaki altın miktarının artışından kaynaklı olduğunu göstermiştir. Bodin’in miktar teorisi, diğer birçok merkantilist tarafından kabul edilmiş, John Hales, Bernardo Davanzati ve Antonio Serra daha açık şekilde bu durumu açıklamışlardır (Screpanti ve Zamagni, 2005: 38). 17. yüzyılın ortalarından itibaren Amerika’dan gelen değerli metallerin hızla azalması ve ticaretin sıfır toplamlı oyun olarak görülmesi sadece ticaret politikalarına değil, para teorilerine de yansımıştır. Para akışının yavaşlaması ile enflasyon kaygısı ortadan kalkmış, ticareti devam ettirmek için gereken paranın tedariki daha önemli bir konu haline gelmiştir. Artık temel görüş, paranın ticareti uyardığı yönündedir. Değerli metallerin yurt içine akışı, ülkenin uluslararası ticaret fazlası vermesi ile sağlanacaktır ve bu dolaşımdaki para miktarını artırmanın tek yoludur. Yurt içindeki para miktarındaki artışın ekonomik faaliyetleri uyaracağı düşüncesi direkt mekanizma ile açıklanmıştır (Screpanti ve Zamagni, 2005: 39). Bu mekanizma ile ilgili en büyük katkıyı ise John Law yapmıştır. Law’ın 1705’te yayımlanan “Ulusu Para ile Destekleme Önerisi ile Para ve Ticaretin Değerlendirmesi - Money and Trade Considered; with a Proposal for Supplying the Nation with Money” kitabının özünü, paranın ticareti uyardığı teorisi oluşturmaktadır. Vatandaşı olduğu İskoçya ekonomisindeki buhranın ve işsizliğinin sebebinin metal para kıtlığı olduğunu ifade etmiş, bu eksiğin bankalar tarafından düzenlenmiş kâğıt paralar ile kapatılması gerektiğini söylemiştir. Law’a göre kâğıt para stokunun genişlemesi fiyatları yükseltmeden çıktı seviyesini yükseltecektir. Bu iddiasını da sabit fiyatlardan mevcut olan atıl kaynaklara ve ölçeğe göre sabit getiriye dayandırmaktadır (Humphrey, 1999: 58). Law, aslında burada, toplam arz eğrisinin tam istihdam seviyesine kadar tamamen yatay olduğunu savunmaktadır. Paranın uyardığı artışlar, toplam talep eğrisini arz eğrisi boyunca sağa kaydırarak fiyatları yükseltmeden reel çıktığı yükseltecektir (Blaug, 1997: 20). Genel olarak bakıldığında merkantilist miktar teorilerinin fikileri aşağıdaki maddeler ile özetlenebilir (Humphrey, 1999: 48): - Para ticareti uyarır. 25 - Reel maliyet, fiyatları ve enflasyon oranını belirler. - Faiz oranı tamamen parasal bir değişkendir, yüksek veya düşük olması para kıtlığının veya bolluğunun göstergesidir. - Ticarette kullanılmayan tüm nakit, atıl stoklar tarafından mahsup edilir. - Sebebiyet ilişkisi fiyatlardan ve reel parasal işlemlerden ortaya çıkar. Örneğin para stoku, ticaretin ihtiyaçlarına pasif olarak uyum sağlayacaktır. - Para stoku, reel malın nominal değeri ile desteklendiği sürece paranın ihtiyaçtan fazla basılması mümkün değildir. - İrade, para politikasını yöneten kuralların hepsinden daha üstündür. Merkantilistlerin para politikalarına ilk karşı çıkanlardan birisi David Hume olmuştur. Hume, 1752’de yayımlanan “Ticaret Dengesi Üzerine - On the Balance of Trade” kitabında, fiyat – altın para akım mekanizması teorisi ile merkantilistlerin kalıcı lehte ticaret dengesi ve buna karşılık gelen kalıcı altın para akışı hedeflerine itiraz etmiştir (Humphrey, 1999: 62). Bu mekanizma ile ülke içine gerçekleşen külçe akışı fiyatları yükseltecek, ihraç edilen malların pahalılaşması, ithal edilen malların ucuzlamasıyla beraber ticaret dengesi ülkenin aleyhine dönecektir. Tamamen otomatik olarak işleyen bu kuvvetler ile değerli madenlerin birbirleriyle ticaret yapan ülkeler arasında doğal bir şekilde dağılması sağlanacaktır. Oluşan yurt içi fiyatlar ile her ülkenin ihracat değerleri ve ithalat değerleri birbirlerine eşitlenecektir (Negishi, 2001; 13). Ancak, Hume’un bu eleştirisine karşı gerekli olan tüm unsurlar daha öncesinde Richard Cantillon tarafından açıkça formüle edilmiştir. Öncelikle, merkantilistler paranın miktarı ile işlem değeri arasındaki bağlantının farkındaydılar. Özellikle 17. ve 18. yüzyılda fiyatlar değil, çıktı seviyesi üzerine olan teorilere yoğunlaşmışlardı. İkincisi, sadece Cantillon değil, Malynes ve diğer birçok merkantilist yazarın da dile getirdiği üzere, bir ülkede ticaret fazlasından dolayı para miktarının artışı ile kısmen de olsa enflasyon yükselir ve bu ticaret hadlerinin iyileşmesi sayesinde gerçekleşir. Hadlerdeki iyileşme ile ticaret fazlası azalmaz, tam aksine daha da artış gösterir. Bu hipotezin geçerli olması, ithalat ve ihracat mallarına olan talebin fiyat esnekliğinin düşük olmasına bağlıdır. Uluslararası fiyatlara oranla iç fiyatların yükselmesi ihracatın değerini artıracaktır, ticaret hadlerinin iyileşmesi de ödemeler dengesine pozitif olarak yansıyacaktır (Screpanti and Zamagni, 2005: 41). Merkantilistler, sürekli ticaret fazlası verme hedeflerini para teorisi çerçevesinde bu şekilde savunmuşlardır. 26 Mun, “Dış Ticaret Yoluyla İngiltere’nin Zenginliği” eserinde para ile ilgili düşüncelerini de paylaşmıştır. Paranın hammadde alımı için ihraç edilmesinin ve üretimin artırılarak mamul mal ihracatının genişletilmesinin en nihayetinde net değerli metal girişini artıracağını ifade etmiştir (Mun, 1664: 25). Aynı bölümde değerli metal ihracatı için iki neden daha vermektedir. İlk neden, artan mal ihracatı ve metal ithalatı en nihayetinde enflasyona neden olacaktır. Bu, temel bir paranın miktar teorisini yorumudur. İkincisi ise, metal miktarındaki sürekli artış, toplumun büyük bir kısmı için zararlı olacaktır. Çünkü bu durum en nihayetinde ihraç mallarının fiyatının artmasına yol açarak ihracat hacmin daralmasına neden olacaktır. Bundan dolayı metal fazlası ile yurt dışına yatırım yapılmalıdır (Peukert, 2012: 99). Kitapta, İspanya’nın yaptığı yüksek miktardaki kıymetli metal ithalatının fakirleşmeye neden olduğunu ve madeni paraların içerikleri ile oynanmasının sadece olumsuz etkiler yaratacağını ifade etmiştir. Merkantilistlerin ilgilendiği diğer bir konu ise faiz oranlarıydı. 17. yüzyılın başlarında, Hollanda’nın İngiltere’den daha hızlı büyüyüp daha fazla refaha sahip olmalarının önemli bir sebebi olarak faiz oranları görülmüştür. Bundan dolayı İngiliz yöneticiler en yüksek faiz oranlarının Hollanda’nın faiz oranlarından daha düşük olması için çaba sarf etmişlerdir. Faizlerin düşürülmesi ile ilgili en temel çalışma Thomas Culpeper’a aittir. Culpeper, 1621’de yayımlanan “Yüksek Faiz Oranlarına Karşı Makale - Tract Against the High Rate of Usury” adlı eserinde yüksek faiz oranlarının İngiliz ticaretini engellendiğini ifade etmiş, onun çabasıyla parlamento en yüksek faiz oranlarını 8% - 10% bandına indirmiştir. Culpeper’in bu eserinden ilham alan ve kraliyet ticaret komitesinin daimi bir üyesi olan Josiah Child ise bu oranının en yüksek 4% ile sınırlandırılmasını talep etmiştir. Ancak, Child’ın bu önerisine John Locke karşı çıkmıştır. Locke’a göre, borç alan tüccarlar 4% gibi düşük faiz oranından dolayı mutlu olacaklardır ancak, borç alanın bu kazancı, ulusun kazancı olarak görülemez. Çünkü borç verenler aynı miktarda kayba uğrayacaklardır. Locke, aşırı düşük faiz oranlarının tasarrufları ve kredi arzını kısıtlayarak ekonomiyi daha kötü hale getireceğini ifade etmiştir (Rothbard, 2010). Merkantilistlerin genellikle çok yüksek faiz oranlarına karşı oldukları görülmektedir. Malynes’in faizciliği “İngiltere’nin yozlaşması” olarak değerlendirmesi, bu görüşün önemli yansımalarından biridir. Mun da düşük faizlerin takas ekonomisine fayda sağlayacağına dair görüş bildirmiştir. 27 1.5.3. İstihdam ve Ücrete Merkantilist Yaklaşım Merkantilizmin lehte ticaret dengesi ile ilgili görüşlerinin temelinde sadece daha fazla değerli metale sahip olma arzusu yatıyor gibi görünse de, bu görüşle bağlantılı diğer bir konu da istihdamdır. İhraç edilen mallar, üretildikleri ülkenin kendi işgücü ile ortaya çıkmaktadır. Ancak ithal edilen, özellikle de yurt içindeki üretimin muadili olan mamul mallar ülkedeki mevcut işgücünün de yerini almaktadır. Buna göre ihracat artıp ithalat azaldıkça ülke içindeki istihdam da artmaktadır. Merkantilistlerin istihdam konusuna dikkat çekmekleri ile malların üretiminde kullanılan sadece hammaddeler değil, aynı zamanda emek de önem kazanmıştır. İhraç edilen mallar, aynı değere sahip ithal hammaddelerden daha önemli olarak değerlendirilmişlerdir, çünkü ihraç edilen mamul mallar yüksek miktarda emek içermektedir. Bu durum bazı merkantilist yazarların yeni bir ticaret dengesi kavramı ortaya koymalarına neden olmuştur. Buna göre, ihracatın ve ithalatın değerleri, söz konusu malların içerdikleri emeğe göre hesaplanmalıdır. Buna “emek dengesi” ya da “istihdam dengesi” adı verilebilir. Bu konuya en yakın ilk çalışma Nicholas Barbon’un 1690’da yayımlananmış olan “Bir Ticaret Söylemi - A Discourse of Trade” kitabında yer almaktadır (Viner, 1965: 38). Barbon’a göre ihraç edilen mallarından elde edilen fayda, bu malların İngiltere’ye sağladıkları istihdam ile ölçülür. Benzer bir şekilde ithal edilen hammaddelerin değeri de, kullanılacakları mamul malların üretimi için gerekli olacak emeği ne kadar artırdıkları ile ölçülebilir (Barbon, 1690: 23). Çoğu merkantilist, üretim ile beraber istihdamı da artırmak için uygulanacak korumacılık politikalarının bir sınırı olduğunun farkına varamamışlardır. Tarifeler, ithalat ile rekabet eden sanayi kollarında istihdam artışı sağlayabilir. Ancak bunun karşılığında, ithalatçı ülkeler de misilleme tarifeleri uygulayabilirler. Veya tarifelerden dolayı ihracatı azalacağı için toplam gelirleri düşecek ve daha az ithalat yapacaklardır. Böylece kimi sektörlerdeki isthidam artışı, kimi sektörlerdeki istihdamın azalması ile dengelenecektir. Bu yüzden yüksek tarifeler elde edilen fayda uzun dönemde kalıcı olmayacaktır. Bu tür politikalar, ancak reel ücretlerin düşmesi ile etkili olabilir ki bu da geçici bir süreyle meydana gelecektir (Gomes, 1987: 69). Merkantilistler, üretim maliyetlerini düşürmek için mevcut emek arzının artırılması gerektiğini ve bunun da nüfus artışı ile mümkün olabileceğini ifade etmişler, 28 buna yönelik çeşitli politika önerilerinde bulunmuşlardır. Evliliğin kolaylaştırılması, geniş ailesi olan babalara finansal destek sağlanması, yetim ve terk edilmiş çocuklara üretimde rol oynamalarını sağlayacak eğitimlerin verilmesi, yöneticilerin evliliği teşvik ederek yasadışı birlikteliklere engel olması gibi politikalar tavsiye edilmiştir. Bazı Avrupa ülkelerinde bekârlığı ve çocuksuzluğu caydıracak önlemler alınmıştır. Kamu görevlilerinin işe alımında bekârlara negatif ayrımcılık uygulanmıştır. İspanya, 25 yaşından önce evlenen vatandaşlara vergi muafiyetleri getirmiştir. Fransa’da göç etmek yasaklanmıştır ve 20 ile 24 yaşları arasında evlenenlere 25 yaşına gelene kadar tüm vergilerden muafiyet uygulanmıştır. 10 tane çocuğu olan soylulara 1000 Fransız Livresi, 20 tane çocuğu olan soylulara ise 2000 Fransız Livresi yıllık ödenek tahsis edilmiştir (Overbeek, 1973: 109). Merkantilistler istihdamla beraber ücret konusunda da teoriler ortaya koymuşlardır. Ücretler İngiliz mallarının uluslararası piyasadaki rekabetçiliğini devam ettirebilmeleri için düşük tutulmalıdır. Nominal maaşların ise, temel gıda maddesi olduğu için öncelikle mısıra, daha sonra da diğer gıdaların fiyatlarına bağlı olduğunu düşünmüşlerdir. Ancak, söz konusu gıda ürünlerinin fiyatlarının çok düşük olmasını da desteklememişlerdir. Tam tersi