T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI SİSTEMATİK FELSEFE BİLİM DALI KANT’TA İDEALARIN KONUMLANDIRILMASI VE YOL AÇTIĞI BAZI SONUÇLAR DOKTORA TEZİ Nuray AZİZOĞLU BURSA- 2023 T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI SİSTEMATİK FELSEFE BİLİM DALI KANT’TA İDEALARIN KONUMLANDIRILMASI VE YOL AÇTIĞI BAZI SONUÇLAR DOKTORA TEZİ Nuray AZİZOĞLU Danışman: Prof. Dr. A. Kadir ÇÜÇEN BURSA- 2023 i TEZ ONAY SAYFASI T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Felsefe Anabilim Dalı, Sistematik Felsefe Bilim Dalı’nda 711743008 numaralı Nuray AZİZOĞLU’nun hazırladığı “Kant’ta İdeaların Konumlandırılması ve Yol Açtığı Bazı Sonuçlar” konulu Doktora Çalışması ile ilgili tez savunma sınavı 22/ 03/ 2023 günü 18.00- 20.00 Saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oybirliği/oyçokluğu ile karar verilmiştir. Üye: Prof. Dr. A. Kadir Çüçen Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı Üye: Prof. Dr. Metin Becermen Bursa Uludağ Üniversitesi Bursa Uludağ Üniversitesi Üye: Prof. Dr. Ahmet Ayhan Çitil Üye: Prof. Dr. Aytekin Özel İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Bursa Uludağ Üniversitesi Üye: Prof. Dr. Ahmet Emre Dağtaşoğlu Trakya Üniversitesi 22/ 03/ 2023 ii SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS/ DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tez Başlığı / Konusu: Kant’ta İdeaların Konumlandırılması ve Yol Açtığı Bazı Sonuçlar Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 206 sayfalık kısmına ilişkin, 22/ 03 / 2023 tarihinde şahsım tarafından Turnitin adlı intihal tespit programından (Turnitin) aşağıda berlitilen filtrelemeler alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı % 6 ’dır. Uygulanan filtrelemeler: 1- Kaynakça hariç 2- Alıntılar hariç /dahil 3- 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılma Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. Tarih ve İmza 22/ 03/ 2023 Adı Soyadı: Nuray AZİZOĞLU Öğrenci No: 711743008 Anabilim Dalı: Felsefe Programı: Sistematik Felsefe Statüsü: Doktora iii YEMİN METNİ Doktora Tezi olarak sunduğum “Kant’ta İdeaların Konumlandırılması ve Yol Açtığı Bazı Sonuçlar” başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımca yazıldığına ve tezde yapılan tüm alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına onurum, şerefim ve haysiyetim üzerine yemin ederim. Tarih ve İmza 22 / 03/ 2023 Adı Soyadı: Nuray AZİZOĞLU Öğrenci No: 711743008 Anabilim Dalı: Felsefe Programı: Sistematik Felsefe Statüsü: Doktora iv ÖZET Yazar Adı ve Soyadı Üniversite Enstitü Anabilim Dalı Bilim Dalı Tezin Niteliği Sayfa Sayısı: Mezuniyet Tarihi Tez Danışman(lar)ı : Nuray AZİZOĞLU : Bursa Uludağ Üniversitesi : Sosyal Bilimler Enstitüsü : Felsefe : Sistematik Felsefe : Doktora Tezi : x+206 : / 03/ 2023 : Prof. Dr. A. Kadir Çüçen v KANT’TA İDEALARIN KONUMLANDIRILMASI VE YOL AÇTIĞI BAZI SONUÇLAR ÖZET Bu tezde Kant’ın akıl kavramını teorik/doğal ve pratik akıl kavramları çerçevesinde daha geniş bir biçimde anlayabilmek maksadıyla “idealar” (Ideen) kavramı merkeze alınarak bunların konumlandırılması ile ilgili sorunlar irdelenmiştir. Aklın kullanımında ideaların temellendirilmesiyle ilgili sorunlar merkeze alınmıştır. Bu tezin iki iddiası bulunmaktadır. İlki Kant’ın idealarının, varlığın birliğinin bilgisini veremeyeceğidir. İkincisi ise ideaların hem muhakemeyi hem de ahlak deneyimini olanaklı kıldığıdır. Bu iddialar Kritik der reinen Vernunft, Prolegomena, Kritik der praktischen Vernunft adlı eserlerinin yanı sıra Grundlegung zur Metapysik der Sitten adlı eserlerinin bize sunacağı imkânlar sınanarak elde edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Saf Akıl, Pratik Akıl, Varlık, İdea, Özgürlük vi POSITIONING OF IDEAS IN KANT AND SOME OF ITS CONSEQUENCES ABSTRACT In this thesis, in order to understand Kant's concepts of pure reason and practical reason more broadly, the concept of "ideas" (Ideen) is taken into the center and their positioning in the Kantian edifice is examined. In the use of pure reason and practical reason, the problems related to the grounding of the ideas are considered. This thesis has two claims: The first is that Kant's ideas cannot give the knowledge of the unity of beeing. The second is that ideas enable both reasoning and moral experience. These claims are put forward by relying on Kants Works inculuding Kritik der reinen Vernunft, Prolegomena, Kritik der praktischen Vernunft along with Grundlegung zur Metapysik der Sitten, which altogether offered usmeans to to examine and ground our hypotheses. Keywords: Pure Reason, Theoretical Reason, Practical Reason, Idea, Freedom vii ÖNSÖZ Kant felsefesi asırlardır ilgi odağıdır. Bu durum Kant’ın görüşleri üzerine detaylı çalışmalar yapılmasına neden olmuştur. Bunun pek çok sebebi vardır. Ancak Kant’ın, geleneksel metafiziğe dair yaptığı eleştiri, getirdiği yeni yorum ve değerlendirmeler bu sebeplerin ilki olarak düşünülebilir. İkincisi Kant’ın, bilim yapmanın imkânlarını klasik metafiziksel zeminin dışına taşımasıdır. Üçüncü olarak ise etiği kendine has yöntemiyle değerlendirip modern hukukun temellendirilmesini sağlamasıdır. Bizi Kant çalışmaya iten pek çok neden vardır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir. Almanya’da Georg August Göttingen Üniversitesi’nde lisansta yazdığımız tez Kant’a dairdir. 2010’da yazdığımız bu tezin konusu: Die Formulierungen des Prinzips der Sittlichkeit in Kants Grundlegung zur Metaphysik der Sitten (Kant’ın Etik İçin Metafiziğin Temellendirilmesi Eseri Bağlamında Etiğin Prensiplerinin Formülleri) olmuştur. Ardından Kant’tan epeyce bir uzaklaştık. Fakat yüksek lisansta Emmanuel Levinas’ta Etik Sorumluluk çalışmaya başladıktan sonra okuduğumuz her metin bizi tekrardan Kant’a götürmüştür. Kant’ın açtığı kapıdan giren tüm bilim insanları ve filozofların olumlu ya da olumsuz Kant’tan etkilenmeleri bizi Kant çalışmaya zorlayan nedenlerden biridir. İkincisi ise Kant’ın her şeyi tasnif etmeye dair özel ilgisinin bizde uyandırdığı etkidir. Üçüncü olarak Kant’ın okudukça gördüğümüz, bilim ve geleneksel metafizik arasında yaptığı keskin ayrımların yaşamımızda uyandırdığı etkidir. Özel nedenler çoğaltılabilse de bu kadarı ile yetiniyoruz. Doktora çalışması uzun soluklu bir yoldur. Bu yolda, tezin son hâlini almasında emeği geçenleri tarihe not düşmek gönlümün arzusu ve boynumun borcudur. Eksiklerin tümünün sorumluluğu tarafımın omuzlarındadır. Başta desteğini her daim hissettiren kıymetli danışmanım Prof. Dr. Kadir Çüçen’e, tez izleme komitelerinde bulunma nezâketini göstererek değerli düşüncelerini zerafetle paylaşan Prof. Dr. Metin Becermen’e ve Prof. Dr. Aytekin Özel’e içten teşekkür ediyorum. Güzel kızım Elif Zümra’m ile üniversite dışında gerçekleştirdiği seminerlerine çokça katıldığımız Prof. Dr. Ahmet Ayhan Çitil’e, tezin başından itibaren değerli düşüncelerini, bilgilerini tarafımla cömertçe paylaşıp teze bir çerçeve çizmemde gösterdiği olumlu etkiden ötürü şükranlarımı arz ederim. Ayrıca Prof. Dr. Ahmet Emre Dağtaşoğlu’na, teze getirdiği eleştirilerle gelişmeme sağladığı katkıdan ötürü sonsuz teşekkür ediyorum. Güçlü bir psikolojiyle bu süreci yönetmemde manevi desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Prof. Dr. Dr. h.c. Yener Ünver’e, son olarak sağladığı imkânlardan ötürü İSAM Kütüphanesi ve yöneticilerine teşekkürü borç biliyorum. viii Göttingen’de tanıştığım, Almanya’da yaşayan güzel dostlarım: “Nuray, senin ve kızının hiçbir zaman sıkıntı yaşamanızı istemiyoruz. Siz bizim için çok değerlisiniz” deme zerafetiyle dostluğun sarsılmaz gücünü, her türlü destekleriyle tarafıma tevdii eden kadim dostlarım Gülcan- Fevzi Gezer ailesine minnettarlığımı ve hiss-i şükranlarımı sözlerle ifadem kifayetsizdir. “Gülcan ve Fevzi, sizler benim ve güzel yavrucuğumun yaşamında hiç unutulmayacak güzel hatıralar bıraktınız. Sizler bana içten muhabbetin ve dostluğun hiçbir zaman içi boşaltılamayacak kavramlar olduğunu yaşayarak öğrettiniz. Sizin ve evlatlarınızın yaşamınız sağlık, neşe ve dürüstlüğün değerini bilen dostluklarla geçsin.” Yine Göttingen’de tanıştığım Almanya’da yaşayan, tarafımı ve kızımı unutmadıklarını gösterme nezaketini her fırsatta tarafımıza içtenlikle tevdii eden kıymetli can dostlarım Kadriye- Kemal İlkilic’a teşekkürlerimi ne kadar ifade etsem azdır. Bu zorlu süreçte bana kardeşim kadar yakın olduklarını hissettiren değerli arkadaşlarım Deniz Yüce’ye, Şeyma Osmanlıoğlu’na, Didem Deniz’e, Nuray Mete’ye ve Etkâ Serap Karayel’e sonsuz teşekkür ediyorum. Hayatımda varlıkları bana daima güç veren değerli ailemin güzel fertlerine, anneme, babama; tezime yoğunlaştığımda yavrucuğumla ilgilenme nezaketini gösterip evladımın güvende olduğunu bilme duygusunu tarafıma yaşatan ve böylece rahatlamış bir zihinle tezime odaklanmamı sağlayan bir tanem, canım, güzel kardeşim Tûba Nur’a, ailemizin değerli bir ferdi olmasından mutluluk duyduğumuz Tûba Nur’un kıymetli eşi Abdullah Can’a ve 1999 Marmara depreminde aramızdan ayrılsa da daima yanımızda olduğunu hissettiğim değerli, canım kardeşim Mehmet Fâtih’e şükranlarım yetersiz… “18 Temmuz 2014’den itibaren hayatıma yeni bir nefes ve neşe getiren canım, ciğerim kızım Elif Zümra’m, yaşama dair tüm sorunlar karşısında ufkumu açtın. Yeni çözümler bulmamda omuz verdin. Bana düşünmeyi ve yaşamayı yeni baştan öğrettin. Sen hep VAR OL. Canım kızım. Küçük bir çocuk olmana rağmen gösterdiğin olgunluk için sana çok, ama çok teşekkür ediyorum yavrucuğum. Ömrün bilimle, sanatla, neşeyle, sağlıkla, iyilikle, barışla, erdemli dostluklarla hayat bulsun. Seni çok seviyorum.” Ve 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş ve civarındaki on ilde yaşanan depremin sonucunda ortaya çıkan büyük yıkımda aramızdan ayrılan ülkemizin değerli insanları ve tüm canlıları. Sizleri hiç unutmayacağız… ix KANT’TA İDEALARIN KONUMLANDIRILMASI ve YOL AÇTIĞI BAZI SONUÇLAR İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ................................................................................................................... i YEMİN METNİ ........................................................................................................................... iii ÖZET ........................................................................................................................................... iv ABSTRACT ................................................................................................................................. vi ÖNSÖZ ....................................................................................................................................... vii İÇİNDEKİLER ............................................................................................................................ ix KISALTMALAR ......................................................................................................................... xi GİRİŞ............................................................................................................................................ 1 BİRİNCİ BÖLÜM MUHAKEMEYİ MÜMKÜN KILAN SAF AKLIN İDEALARI 1.1. BİRİNCİ KRİTİK’İN TEMEL KAVRAMALARI .................................................................... 8 1.2. DUYARLILIK YETİSİNİN TRANSZENDENTAL UNSURLARI....................................... 32 1.3. ANLAMA YETİSİNİN TRANSZENDENTAL UNSURLARI ............................................. 44 1.4. SAF AKLIN TRANSZENDENTAL UNSURLARI (İDEALAR) .......................................... 55 1.5. İDEALARIN MUHAKEMEYİ DÜZENLEYİCİ ROLÜ ....................................................... 62 İKİNCİ BÖLÜM AHLAK DENEYİMİNİ MÜMKÜN KILAN PRATİK AKLIN İDEALARI 2.1. İKİNCİ KRİTİK’İN TEMEL KAVRAMLARI ..................................................................... 106 2.2. SAF PRATİK AKLIN ANALİTİĞİ .................................................................................... 122 2.3. AHLAK DENEYİMİNİ MÜMKÜN KILAN İDEALARIN ZEMİNİ .................................. 146 2.4. AHLAK DENEYİMİNİ MÜMKÜN KILAN İDEALAR .................................................... 154 2.5. ETİK İÇİN METAFİZİĞİN TEMELLENDİRİLMESİ ....................................................... 162 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İDEALARIN YOL AÇTIĞI BAZI SONUÇLAR 3.1. İDEALARIN YOL AÇTIĞI TEMEL HUSUSLAR ............................................................. 169 3.2. BİLİMLERİN BİRLİĞİ TARTIŞMASI .............................................................................. 174 3.3. HEGEL’İN ETİĞİ .............................................................................................................. 181 SONUÇ ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ SUNMA .......................................................................... 190 KAYNAKÇA ........................................................................................................................... 198 x KISALTMALAR Bibliyografik Bilgiler Uluslararası Türkçe Bakınız V. Bkz. : Karşılaştırınız Cf. Karş. Karşı görüş vs. k. g. Aynı eser/yer Ibid. a. e. Adı geçen eser op. cit. a. g. e. Yazara ait son zikredilen yer loc. cit a. y. Eserin bütününe atıf passim b. a. Basım yeri yok w. place y. y. Basım tarihi yok w. date t. y. Çok yazarlı eserlerde ilk yazardan et. al. v. d. sonrakiler Sayfa/sayfalar p./pp. s. Editör/yayına hazırlayan ed.by ed. veya haz. Çeviren trans. By çev. 1 GİRİŞ Bir bilim insanının takınması gerekli öncelikli tavır eleştirel olmasında yatmaktadır. Zira eleştirel olabildiği ölçüde yeni düşünceler ortaya koyması mümkün olabilmektedir. Her ne kadar Kant’ı (1724-1804) eleştirel düşünerek okusak dahi Kant’ın, Kritik der reinen Vernunft, Prolegomena, Kritik der praktischen Vernunft, Grundlegung zur Metaphysik der Sitten eserleri başta olmak üzere yaptığı çalışmalarının, kendi felsefi dizgesi içindeki tutarlılığının öne çıkarmakta olduğu ileri sürülebilir. Kant’ın düşüncelerine karşı çıkmanın, onunla ayrıntılara varan bir yargılaşmayı gerektirdiğinin farkındayız.1 Bu nedenle araştırma ve soruşturmalarımızı yaparken daha dikkatli olmamız gerektiğinin farkındayız. Ancak Kant’ın bir hususa, daima atıfta bulunduğu hâlde hiç açıklık getirmediğinin, tasvirinden de kaçındığının vurgulanması gerekmektedir. O da: “Aklın doğası gereği, aklın yapısı gereği” düşüncesidir. İncelediğimiz eserlerinde bu düşüncenin gerekçelerine dair yeterli ve gerekli bir izah bulunamamıştır. Üstelik açıklamakta zorluk çektiği noktalarda “aklın yapısı gereği” ifadesine çokça müracat etmiştir. Dolayısıyla bu husustaki izahsızlık bir eksiklik olarak görülmektedir. Ancak tek başına bu durum Kant’ın felsefi dizgesini yadsımak için bir neden olamaz. Bu tezde Kant’ın yukarıda adı geçen eserlerinin Almanca okumalar üzerinden yeni bir değerlendirme ile sınaması yapılmıştır. Böylece Türkçede, Kant’ın düşünceleri üzerine yapılan felsefi tartışmalara katkı sağlanması hedeflenmiştir. Bir felsefecinin öncelikli görevlerinden biri toplumun ve bireylerinin kendi aydınlanmalarını sağlaması yolunda bir hedefinin olmasıdır. Bu hedef doğrultusunda bir felsefeci kendi çağının, fakat öncelikle içinde yaşadığı coğrafyanın çocuğudur. Bu itibarla yereldir. Bu düşünce ile Türkçede yapılan Kant çalışmalarının tartışmaya dâhil edilmesi sorumluluğu hissedilmiştir. Bu tezdeki konu başlığımız, “Kant’ta İdeaların Konumlandırılması ve Yol Açtığı Bazı Sonuçlar”dır. Bu tezi hazırlarken öncelikle yukarıda adı geçen eserlerin içerisinde yer alan konu, bölüm ve alt başlıklarının verilmesi gerekliliği düşünülmüştür. Konu ve alt başlıklar verilirken kendi çevirimizle birlikte Kant’ın Almancada kullandığı kavramlar, şayet değiştirilmeye uygun görülmemişse aynen bırakılmıştır. Kant’ın bazı kavramları kullanma biçimi çevirilerle farklılık kazanabilmektedir. Biz terminolojik 1 İsmet Zeki Eyüboğlu, “Kant Üstüne”, Immanuel Kant’ın Pratik Usun Eleştirisi içinde, İstanbul: Say Yayınları, İkinci Basım 1994, s. 21. 2 farklılıklara ve bunları yazarların kendilerince kullanmalarına değinmeyeceğiz. Kant’ın felsefi dizgesinin çerçevesini çizen kavramları Kant’ın kullandığı hâliyle bırakacağız. Ancak teze bu başlığı neden seçtiğimizi izah etmek isteriz. Kant’ın “Idee” şeklinde ifade ettiği kavramı “İdea” olarak kullanmamızın nedeni Kant’ın kendinden önceki kök salmış felsefe ile hesaplaşma içinde olmasıdır. Hesaplaşma içine girdiği düşünürlerden biri de Platon’dur. Kant’a göre, Platon idea kelimesini kullanırken Aristoteles’ten farklı ele alır. Kant’ın düşüncesinde, Aristoteles ideadan anlama kavramlarını anlamaktadır. Buna karşılık Platon ideanın, anlama kavramlarının ötesine geçen bir şey olduğunu düşünmektedir. Kant’ın görüşüne göre, Platon anlama kavramının ötesine geçerek şeylerin, bir kök ana resmini çizmeyi istemektedir.2 Bu sûret-i zihniyye anlamına da gelmektedir.3 Kant Platon’a göre, ideaların en yüksek akıldan doğmuş olduğunu söyler. En yüksek akıldan doğan bu idealar da insan aklına paylaştırılmıştır. Dolayısıyla Platon için, ideaların insan dışı bir varlıktan insana paylaştırıldığı görüşünün ön plana çıkartıldığı ileri sürülebilir. Platon’un amacı insandaki bilgi gücünün, görünüşleri (Erscheinungen) sentetik bir birliğe göre (nach synthetischer Einheit) hecelemesi değildir. Kant kendisinin Platon’u Platon’un kendisinden daha iyi anlayıp ifade ettiğini düşünür. Ona göre, bizim sahip olduğumuz bilgi yetimiz sadece görünüşleri deneyim olarak okuyup yorumlamaktan ibaret değildir. Aksine bilgi yetisinin görünüşleri deneyim (Erfahrung) olarak okuyabilmekten daha çok aklın doğal bir şekilde (naturliche Weise)4 ötelere gitme özelliğine sahip olduğu düşünülmektedir. Bu özelliğini ise sahip olduğu gerçeklikle (Realitaet) başarabilmektedir. Bu gerçeklik beynin fantezileri (Hirngespinste) değildir. Bu nedenle Kant’a göre, Platon aklın kendinde (var olan) doğal bu yapısını anladığından ideaların üzerinde düşünülmesi gerekli zorunlu konular olduğunu anlamıştır (Kant, KrV, [B 371]). Dolayısıyla Kant’a göre, felsefe tarihinde ideaları doğru anlamaya yaklaşan biri varsa bu Platon’dur denebilir. 2 Almancası: Die Ideen sind bei ihm Urbilder der Dinge selbst, nicht bloss Schlüssel zu möglichen Erfahrung. Kant, KrV, [B370]) 3 Rıza Tevfik’in Notlarıyla, Kâmûs-ı Felsefe Istılâhâtı Mecmû’ası, Yayına Hazırlayanlar: Nevzat H. Yanık/ Ali Utku, Konya: Çizgi Kitabevi, Orijinal Metin: Ma’arif Umumiye Nezareti Istılâlâht-ı İlmiyye Encümeni Tarafından Kâmûs-ı Felsefe’de Münderic Kelimat ve Ta’bîrât için Vaz’ ve Tedvîni Tensîb Olunan Istılâhât Mecmû’sıdır, Matba’a-i Âmire, İstanbul, 1330, s. 87. 4 Kant aklın doğal yapısı tabirini izahta zorlandığı zamanlarda kullandığı ileri sürülebilir. 3 Platon ideaları aklın ötesine taşıyarak metafiziksel anlamıyla ele almakla kalmamıştır. İdeaları özgürlükle de ilişkilendirmiştir. Hatta bu bağlamda yasalara göre en büyük insan özgürlüğünün anayasasının oluşturulmasının zorunlu bir idea olduğu üzerinde durmuştur. Böyle bir anayasa sayesinde bir bireyin özgürlüğünün, bir başkasıyla birlikte var olabileceği ileri sürülmüştür. Özgürlük bir başkasına karşı sorumluluk şuurunu doğurmuştur. Bunun sonunda en büyük mutluluğun kendiliğinden doğmasının zemini hazırlanmıştır.5 Tezimizde “Idee” değil de “Idea” terimini kullanmamızın nedeni anlaşılacağı üzere, Kant’ın bu terimi Platon’dan ödünç aldığını düşünmemizdendir. Bu bir mukayese çalışması olmadığından aradaki farklılıklar ve nedenleri üzerinde uzun uzadıya tartışmalardan kaçınılmıştır. Kant’ın kullandığı diğer kavramların, kullanımındaki farklılıklara tezin içinde yeri geldikçe değinilmiştir. Kant Platon’a göre ideaların, iki şekli olduğunu vurgulasa da meseleleri ele alırken Platon’un ele alış biçiminden farklı bir yol izlemektedir. Kant’a göre idealar aklın ötesine taşınmamalıdır. Aklın işleyişinde kullanılmalıdır. Böylece idealar aklın kavrayışında gerçek kimliklerine bürünme imkânı elde edebilirler. İdealar yoluyla özgürlüğün ele alınmasında da Kant Platon’dan farklı bir tutum içerisine girer. Kant’a göre, insan özgürlüğünden bahsetmenin tek yolu vardır. Bu da ideaların inşa edici işlevidir. Kant’ın özgürlük görüşü ahlak deneyimi ile sıkı sıkıya ilişkili olup bireylerin herbirini ilgilendirir. Platon’unki ise Devlet adlı diyaloğunun yedinci kitabında belirttiği üzere sadece filozofları ilgilendiren bir husus olduğu ileri sürülebilir. Tüm bu hususlar tezin başlığını seçerken etkili olan unsurlardır. Bu tezin iç bölümlendirmesine ilişkin bir kaç hususu açıklamak gerekmektedir. Bölümlerin altında ard arda gelen başlıklar açmaktan kaçındık. Çünkü iç içe uzun uzadıya başlıklandırmalar, Kant bunu yapsa da okumayı ve dikkati dağıtmaktadır. Kant’ın tüm bölümlendirmelerle amacı, dağılmış ve birbirine karışmış kavramları kendi yerlerine koyma girişimidir. Kant’ın yaptığı gibi iç içe açılmış başlıklandırmalardan kaçınarak bir bölümün başlığı altında meselelerin soruşturulmasına özen gösterilmiştir. Bununla birlikte tezde şöyle bir yöntem izlendiği ifade edilebilir. Öncelikle filozofun kendi görüşlerinin yansıtılmasına özen gösterilmiştir. Akabinde kendi değerlendirme ve 5 Almancası: Eine Verfassung von der grössten menschelichen Freiheit nach Gesetzen, welche machen, dass jedes Freiheit mit der anderen ihrer zusammen bestehen kann (nicht von der grössten Glückseligkeit, denn diese wird schon von selbst folgen), ist doch wenigtens eine notwendige Idee… (Kant, KrV, [373]). 4 eleştirilerimize yer verilmiştir. Sonrasında izaha çalışılan mesele ile ilgili ele alınan başka düşünür ve/veya araştırmacıların soruşturmaları tartışmaya dahil edilmiştir. Tezin birinci bölümünde Kritik der reinen Vernunft adlı eserin Almancası ana kaynak olarak kabul edilip bu eksende ilerlenmiştir. Bu bölümde ideaların muhakemeyi6 mümkün kılıp kılmadığı imkânı tartışılmıştır. Bu çerçevede duyarlılık yetisi, anlama yetisi ve akıl yetisinin işlevleri meselesi ele alınmıştır. Böylece ideaların, duyarlılık ve anlama yetisi üzerinden inşa edici bir unsur olup olmadığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu biçimde Kant’ın geleneksel metafizikle yaşadığı kırılmanın açıklığa kavuşması hedeflenmiştir. Aynı zamanda Kant’ın düşünce dizgesi ile bilhassa Platon’un düşünce dizgesi arasındaki farkın belirginleşip belirginleşmediği sınanmıştır. Ancak bu tezde Platon’un idealara bakışı derinlemesine incelenmediğinden bir mukayese yapılmamıştır. Kant’ın felsefi dizgesinin anlaşılabilir kılınması için Platon’un görüşlerine kısaca yer verilmiştir. İdeaların, varlığın birliğine dair bilgi vermese de focus imaginarii olarak tek tek bilimlerin yapılabilmesine kılavuzluk edip etmediği irdelenmiştir. Tezimizin ikinci bölümünde ideaların, ahlak deneyimini mümkün kılıp kılamadığı Kritik der praktischen Vernunft adlı eserin sınanması ile irdelenmiştir. Kant’ın İkinci Kritik’de idealarla hedefledikleri ile kendi felsefi dizgesinde bu hedefine ulaşıp ulaşamadığı serimlenmiştir. Bilindiği üzere Kant’ın bir diğer hedefi etiği temellendirmek ve konumlandırmaktır. Ona göre, etiğin genel geçer prensiplerinin hiçbirisinin belirsiz (Ungewissen) olma lüksü yoktur (Kant, KrV, [B 508]. Kant’a göre bu belirsizliği ortadan kaldırıp etiğe hayat verecek olan şey idealardır. Yine bunu, kendi felsefi dizgesi içinde tutarlı bir biçimde gerçekleştirip gerçekleştiremediği sınanmıştır. Bununla birlikte bu bölümün sonunda “Etik için Metafiziğin Temellendirilmesi” başlığı açılmıştır. Kant’ın, ideaları incelemesinden maksadının esasen metafiziği etik için temellendirmek gayesi üzerine kurulu olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Filozof geleneksel metafiziğin kavramlarıyla bilim yapmanın imkânsız olduğunu görmüştür. Bununla birlikte geleneksel metafizik üzerinden inşa edilen etiğin, anayasal zemin ve düzenin tesisinde yetersiz olduğunu anlamıştır. Ona göre etik söz konusu olduğunda idealar akıl sahibi varlık olan 6 Muhakeme, hüküm aynı kökten gelip yargı yargılama anlamlarına gelmektedir. İngilizce “Judgement”, Almanca “Urteil” anlamına gelen muhakeme kelimesi, mantıksal bir biçimde akıl yürütme anlamına geldiği gibi, hukuki bakımdan hüküm vermek manasına da gelmektedir. T. D. K., Felsefe ve Gramer Terimleri, İstanbul: Cumhuriyet Basımevi, 1942, s. 124. 5 insanın bir çerçeve çizmesi için vardır. Bu çerçeveyi çizen ise insanın iyiyi istemesi (der Wille) olabilir. Etikle merkeze alınması gereken de iyiyi istemedir. Bu hâliyle Kant’ın idealara yeni bir boyut kazandırdığı anlaşılabilmektedir. Geleneksel metafizikte zorunluluğun hüküm sürdüğü bir kozmolojik yapıya ait olan etik anlayışı mevcuttur. Kant düşüncesinde ise etik insan aklının bir keşfi olarak ete kemiğe bürünmüştür. Dolayısıyla Kant’ın etik için metafiziği yeniden temellendirme arzusu bir anlamıyla kozmolojik zorunluluğa mahkûm edilen böyle bir etiğin özgürleştirilmesi faaliyetidir denebilir. Bu tezin üçüncü bölümünde ise Kant’ın idealar üzerinden ele aldıklarının, bugün bizi hangi bağlamlarda meşgul ettiğinin anlaşılması bakımından Tuamos E. Tahko’nun Unity of Science (2021) eseri üzerinden irdelenmiştir. Bu eser incelenirken de Kant’ın idealarının ontolojik birliği, metafiziksel birliği veya bilimsel birliği hedefleyip hedeflemediği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bilimlere birlik verme gayesi çok anlaşılabilir bir durum olsa da bunun mümkün olup olmadığı üzerinde tartışılmıştır. Bilme süreçlerinin nasıl gerçekleştiğine dair sorun felsefe tarihi boyunca mühim bir yer kaplamıştır. Bunun üzerinde iki geleneksel anlayış geliştirilmiştir. İlki Indukton7 ikincisi Deduktiondur.8 Deduktion tümelden tikele yapılan çıkarımdır. Başka bir deyişle genel verilerden yola çıkıp özel sonuçların çıkarılmasıdır. Buna karşılık Induktion ise tikelden (somut olandan) tümele çıkarım yapmaktır. Yani özel verilerden hareketle genel bir sonuç çıkarmadır.9 Kant bilme süreçlerinin nasıl gerçekleştiğine dair bu sorunla bilhassa Kritik der reinen Vernunft adlı eserinde yüzleşmiştir. Yüzleşmiştir diyoruz, çünkü Kant eserlerini kaleme alırken kendisini bir mahkeme huzurunda yargılanıyor gibi düşünmektedir. Bu nedenle tüm açıklamalarını, gerekçeleriyle bir yargıç huzurunda arz eder gibi düşünmektedir. Kant’ın kendi düşüncesinde kurduğunu düşündüğümüz mahkemede, kendisinin sıfatı davacılığıdır. Yargıç ise en yüksek iyiye ulaşmaya çalışan 7 Tümevarım 8 Tümdengelim 9 Wilhelm Baum/ Kay E. Gonzalez, Karl R. Popper, Berlin: Morgenbuch Verl., 1. Aufl., 1994, s. 25. 6 insanın, iyiyi istemesidir. Bu mahkemedeki davalı ve davalılar da felsefe ve bilim yapanlardır.10 İlk Yunan okulları varlığın bütünlük olduğu varsayımına dayanan bilimsel kaygılardan hareket ediyorlardı.11 Kant’ın düşüncesine göre, tüm yanlış anlamaların kaynağının buraya dayandığı ileri sürülebilir. Kant için bilimi tesis etmek adına bir referansın tayin edilmesinde bir sorun yoktur. Ancak sorun, tayin edilen bu referansa “mutlak bir bütün” olarak bakılmaya başlandığında doğmaktadır. Bu sebeple Kant öncelikle mutlaklık olarak görülen, esasında bir muğlaklık olan bu sorunun çözümlenmesini gerekli bulmaktadır. “Eğer bütüne ilişkin bir çözümleme yapıyorsanız her zaman yanılma payını hesaba katmalısınız. Çünkü bütün henüz tamamlanmamıştır.”12 Bu açıdan bakıldığında Kant’ın bütünü mutlak ve tamamlanmış olarak görmediği iddia edilebilir. Kant muğlaklığın giderilmesi için Kritik der reinen Vernunft adlı eserinde tam anlamıyla bir çözümleme ve ayıklama işine girişmektedir. John Cottingham’a göre, Kant’ın bu eseri “Ortodoks akılcılıkla, Hume’un deneyci kuşkuculuğu arasındaki nedensel zorunluluğa ve a priori bilgiye dayalı gerilimden doğmuştur.”13 Bu gerilimin ortadan kalkması, felsefe ve bilimin maruz bırakıldığı mutlak bütünlük anlayışından kurtarılması gerektiği ileri sürülebilir. Hume bilginin görevinin varlığın kavranmasında değil, aksine pratik yaşama kılavuzluk etmesinde yattığına inanır.14 Kant Hume’un bu görüşünü kabul ettiği öne sürülebilir, ancak Kant’a göre Hume etik söz konusu olduğunda yararcılığı ön plana koyduğundan Hume’un bu anlayışının pratik yaşamda evrenselliği ve geçerliliği sağlayamadığı iddia edilebilir. Dolayısıyla pratik yaşamda uygulanabilirliği olan genel geçer, evrensel ve zorunlu bir bilgiye ihtiyaç vardır. Kant’ın bu soruna çözüm önerisi İkinci Kritik ve Grundlegung’da yer almaktadır. Kant’ın bu eserlerde getirdiği çözmeye 10 Hukuk ilgilendiğimiz bir alandır. Zihnimizde bu benzetmeyi yaptıktan kısa bir süre sonra Ayhan Çitil’in de buna benzer düşünceleri olduğunu öğrendik. Ancak Ayhan Çitil bu tarz bir mahkemede Kant’ı hangi sıfatla konumlandırdığını ifade etmemiştir. 11 Esin Yahya/ Murat Öner, Biyoloji Tarihi: İlk uygarlıklardan On Dokuzuncu Yüzyıla, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 1. Baskı Mayıs 2007, s. 80, 81. 12 Metin Becermen, “Modern Öznenin Kuruluşu Üzerine Eleştirel Bir Bakış,” Mavi Atlas, 6/ 2016: 145- 157. 13 John Cottingham, Akılcılık, çev: Bülent Gözkân, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1. Baskı 2015, s. 99. 14 Ivan Frolov, Felsefe Sözlülüğü, Türkçesi: Aziz Çalışlar, İstanbul: Cem Yayınevi, 1991, s. 217. 7 çalıştığı sorunlar ve önerileri felsefe, bilim, etik, hukuk ve din alanlarında çığır açıcı olmuştur. Kant’ın ideaları ele alışı bilimsel bilgiye dair çalışmaları güncel kıldığı kadar etikte/hukukta yol açtığı sonuçlar bakımından da daima farklı düşünürler tarafından sınanmaktadır. Bu sınamayı gerçekleştirenlerden birisi Hegel’dir. Bu tezin üçüncü bölümünde Kant’ın etik görüşleri Hegel’in etik ve hukuku temellendirmesindeki etkisi bakımından ele alınmıştır. Hegel’i ele almak istememize dair bazı sebepler sıralanabilir. İlk olarak Hegel Kant’ın ortaya attığı akıl kavramıyla ciddi bir hesaplaşma içine girmiştir. Bu hesaplaşmada Hegel idealar yoluyla düzenleyici veya inşa edici bir fonksiyonu olduğu yargısından aklı kurtarmaya çalışmıştır. Bu manada Hegel için aklın iki biçiminin olması ve ideaların buradan neşet etmesi gibi bir düşünce kabul edilebilir değildir. Ona göre aklın bir biçimdeki varlığından söz edilebilir. Bu durumda akıl insanlık tarihinin başlangıcından bu yana edindiği bilgi ve tecrübeleriyle yoğurduklarının toplamı olabilir. Hegel’e göre böyle bir aklın idealarla ilişkisi ancak insanlık tarihinin içindeki tecrübeleri nisbetinde bir değer ifade eder. Hegel’de etik ve hukuk da insanlık tarihinin toplamının sonucunda ortaya çıkabilecek unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Etik ve hukukun inşası için yapılabilecek en makul şey bu tarihi birikimi bir düzen içinde irdeleyerek açığa çıkarmaktır. Hegel kendi felsefi dizgesinde bunu yapmaya çalışmaktadır. Bu çalışmanın üçüncü bölümünde Hegel’in düşünceleri ve bir anlamda Kant ile hesaplaşması iki temel eseri çerçevesinde öne çıkartılmaya çalışılmıştır. Bunlar Philosopie des Geistes ve Phaenomenologie des Geistes’dır. 8 BİRİNCİ BÖLÜM MUHAKEMEYİ MÜMKÜN KILAN SAF AKLIN İDEALARI 1.1. BİRİNCİ KRİTİK’İN TEMEL KAVRAMLARI Kant’ın Kritik der reinen Vernunft15 adlı eseri bilim ve felsefe alanında çığır açıp çok ciddi gelişmelerin zemini olmuştur. Kant için felsefe öylesine büyük bir soru sorma ve noksanlıklarla yüzleşme etkinliğidir ki filozof yaşayan her akıl sahibi bireyin bu etkinlikte bulunmak zorunda olduğunu düşünür. Bu nedenle de akıl sahibi her varlığın felsefe yapmayı öğrenebileceği görüşündedir. Hegel Kant’a itiraz ederek felsefenin kendi görevini tam anlamıyla yerine getiremediğini ifade eder. Hegel Philosophie als srtenge16 Wissenschaft adlı eserinde Kant’ı eleştirmektedir. Hegel bu eserde Kant’ın, “felsefe öğrenilemez fakat felsefe yapmak öğrenilebilir” dediğini ileri sürer. Bu biçimiyle de Kant’ın felsefeyi bilimsel görmediğini itiraf ettiğini vurgular. Her ne kadar Hegel Kant’ın, felsefeyi bilimsel bulmadığını itiraf ettiğini vurgulasa da Kant bilhassa Kritik der reinen Vernunft adlı eserinde esaslı bir felsefe-bilim eleştirisi ve inşası yapmaktadır. Kant’ın Almancada kullandığı kavramların, Türkçe kavram karşılığına dair arayışı teşvik etmesi bakımından eserin tanıtımının bilimsel bir fayda sağlayacağı söylenebilir. Doktora çalışmasında, bir filozofun eserindeki bölümlerin tanıtılması beklenen bir durum olmasa da eserin çizdiği sınırların yol açtığı sonuçların açığa çıkması için bazı durumlarda bunun yapılması beklenebilir. Kant’ın bıraktığı büyük miras göz önünde bulundurulduğunda bunun bir zorunluluk hâline geldiği ileri 15 Immanuel Kant, Kritik der reinen Vernunft, Herausgegeben von Wilhelm Weischedel, Sinzheim: suhrkamp taschenbuch wissenschaft, Erste Auflage 1974. (Kant, KrV, [paragraf no]). Bundan sonra eser kısaltma şeklinde verilecektir. 16 Abdullah Kaygı Almanca “streng” kelimesini Türkçeye “kesin” olarak çevirmiştir. Ancak kesin kelimesinin yerine Almancada “bestimmt” absolut” gibi kelimeler vardır. Hegel’in Felsefeyi bir bilim olarak ortaya koymaya çalıştığı bu eserinde ön plana çıkarmaya çalıştığı husus, felsefenin de kendi içinde sarsılmaz kanunları ve kurallarının olduğunu vurgulamaktır. Bu nedenle de Hegel felsefeyi tabir yerindeyse kat’i ve katı bir bilim olarak görmektedir diyebiliriz. Bu sebeple eserinin başlığını “Kesin Bilim Olarak Felsefe” şeklinde değil “Katı Bilim Olarak Felsefe” biçiminde çevirmeyi uygun görmekteyiz. Ancak “Katı” kelimesi Türkçe kullanımında yer yer olumsuz anlamda da kullanılmaktadır. Hâlbuki Hegel’in “streng” kelimesini kullanırken olumsuz bir düşüncesi yoktur. Aksine o felsefeye hak ettiği değerin verilmediğini düşündüğünden kendisinin, felsefeyi uygun yere yerleştirme gayreti görülmektedir. Bu nedenle Almanca başlığın kullanılması tercih edilmiştir. Edmund Husserl, Philosophie als strenge Wissenschaft (Kesin Bilim Olarak Felsefe), Çev: Abdullah Kaygı, Orjinaliyle Karşılaştıran: İoanna Kuçuradi, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 1997, s. 8. [290]. 9 sürülebilir. Kant’ın miras bıraktığı eserlerin bilimler arası geçişe zemin hazırlama kaygısı taşıdığı da iddia edilebilir. Bilimler arası geçişin sağlanması bilhassa içinde yaşadığımız çağ için önem arz etmektedir. Biribirinden kopuk olarak üretilmeye çalışılan bilimsel çalışmalarda insanın ve diğer canlıların iyi yaşam olanaklarını paranteze alan unsurlar ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle matematik ile fizik, biyoloji ile psikoloji, jeoloji ile coğrafya, etik ile hukuk gibi pek çok bilimin her birinin kendi içinde bir örgüsü mevcut olduğu gibi birbirleri ile iç içe değerlendirilmesi gereken hususlar olduğu daima akılda tutulmalıdır. Felsefe kendi içinde bir kurguya sahip olduğu kadar onun bilimler arasında bir ağ örücü, ara bulucu olarak değerlendirilmesinin gerekliliği vardır. Bu yapılmadığı takdirde felsefenin sadece kendine mahkum edilmesi tehlikesi doğmaktadır. Felsefe kavramlardan yola çıkarak soyut düşünmenin en yüksek merhalesi olarak ele alınabilir. Bu herkesin malumudur. Ancak bu durum felsefeyi diğer bilimlerden soyutlamamalıdır. Felsefenin kendini diğer bilimlerden soyutladığı durumda bilginin ve biliminin gelişiminin toplumdaki bireylere yayılması gecikmektedir. Bu durum arzu edilen aydınlanmanın vuku bulmasının geç gelmesine neden olmaktadır. Rasyonel bilginin toplumdaki bireylere gecikmeli yayılması toplumdaki bireylerin layık olduğu gelişmişlik düzeyine erişiminde gecikmeye neden olabilmektedir. Böyle bir gecikme adaletin vaktinde gelmesini ve de tecellisini örseleyebilmektedir. Toplumda adaletin tesis edilmesi hususunda felsefeye ve felsefecilere büyük görevler düşmektedir. Bu görevin ifası ise öncelikle felsefecilerin felsefenin diğer bilimlerle kurduğu ilişkisini güçlendirmesinde yatmaktadır. Kant’ın bilhassa Birinci Kritik ve İkinci Kritik eserlerinin bu görevin ifasını yerine getirmesi bakımından büyük önem arz etmekte olduğu öne sürülebilir. Birinci Kritik’in felsefi anlamda bilimlerin kendi içinde bir örüntü oluşturmasına hizmet ettiği ileri sürülebileceği gibi bilimler arasında arabulucuk görevini sağladığı da iddia edilebilir. Bizi Kant’ın eserinin tanıtılmasına iten gerekçeler böyle sıralanabilir. Aynı tutum ikinci bölümde Kritik der praktischen Vernunft17 adlı eser incelendiğinde de söz konusu olacacaktır. Dolayısıyla bilimlerin kendi içinde ve birbirleriyle güçlü bir bağının 17 Kritik der praktischen Vernunft (1788) adlı eseri Türkçeye Pratik Aklın Sınırlandırılması olarak çevirmekteyiz. Eserden yapılan alıntılar, “Kant, KpV, [paragraf no]” şeklinde verilecektir. 10 sağlanmasına katkıda bulunan bu güzide eserin detaylandırılması tüm bu açılardan önem arz etmektedir. Her ne kadar bu tarzda bir detaylandırma genel teamüllerin dışında gibi görünse de her doktora adayının kendi tarzını ortaya çıkarmak gibi bir gayesi olduğu akılda tutulabilir. Bu gaye aynı zamanda bilim yapmayı tek tip bir biçime indirgemenin dışına çıkmanın imkânını verebileceğinden doktora çalışmasına özgünlük kazandırabilecek bir unsur olarak da kabul edilebilir. Kant’ın felsefe ve bilimde çığır açan bu eserinin tanınması eserin çizdiği sınırları görmek bakımından da belirleyicidir. İlerleyen kısımlarda Kant’ın idealara dair detaylı düşünceleri inceleneceğinde bu tafsilatlandırmalarının olumlu katkılarının anlaşılacağı beklenmektedir. Şimdi Kritik der reinen Vernunft adlı eseri irdeleyelim ve bazı kavramların Türkçe karşılıklarını yeniden belirlemeye çalışalım. Kant’ın eseri için yazdığı iki önsöz (Vorrede) vardır. Birinci önsöz 1781 yılında eserle yayınlanır. İkinci önsözü B edisyonu ile 1787 senesinde esere eklenerek yayımlanır. Eserin giriş kısmı yedi alt başlıkta incelenir. Giriş kısmının birinci alt başlığında Kant saf (rein) ve ampirik (empirisch) bilgi arasındaki farkı inceler. İkinci alt başlıkta ise sahip olduğumuz (Besitz) kesin (gewiss) a priori bilgilerimizin olduğu ve sıradan anlamanın (gemeiner Verstand) dahi kesin olan bu a priori bilgiler olmaksızın olamayacağı üzerinde durur. Üçüncü olarak ise felsefenin, a priori tüm bilginin olanağını (Möglichkeit), prensiplerini (Prinzipien) ve çevresini (Umfang) belirleyen bir bilime ihtiyaç duyduğunu gündeme getirir. Dördüncü alt başlıkta Kant analitik ve sentetik yargıların farkını ele alır. Beşinci olarak ise aklın tüm teorik (theoretisch) bilimlerinde sentetik yargıların, a priori prensipler olarak yer alması gerekliliğini konu ve amaç edinir. Altıncı olarak saf aklın genel geçer (allgemein) bir görevi (Aufgabe) araştırılır. Giriş bölümünün son alt başlığına geldiğinde ise Kant saf aklın sınırlandırılması (Kritik der reinen Vernunft) adı altında özel (besonder) bir bilimin ideası (Idee) ve bölümlenmesi, bölümlere ayrılması gerekliliği üzerinde durarak irdelemelerini sürdürür. Kant “Giriş”ten sonraki bölümlerde eserinden çıkarılabilecek iki ders-öğreti (Lehre) olduğunu ifade eder. Ona göre birinci ders transzendental temel derstir (transzendentale Elementarlehre) ikincisi ise transzendental yöntem dersidir (transzendentale Methodenlehre). Kant bu derslerin içinde konular belirler ve bu konuları 11 irdeler. Kant’a göre, transzendental temel ders de iki bölüme ayrılır. Birinci bölüm transzendental Estetik ikinci bölüm ise transzendental Mantık’tır. Transzendental Estetik’te ele alınan konular duyarlılık yetisinin (Sinnlichkeitsvermögen) transzendental unsurları olarak ele alınan Uzay ve Zaman (Raum und Zeit) kavramlarıdır. Bu bölümde bu kavramların, metafiziksel ve transzendental tartışması (Erörterung)18 ortaya serilir. İkinci bölüm olan transzendental mantıkta genel olarak mantığın ve transzendental mantığın üzerinde durulduktan sonra genel mantığı analitik ve diyalektik (Dialektik) olarak bölümler. Kant genel mantığı bölümlediği gibi transzendental mantığı da transzendental analitik ve transzendental diyalektik olarak bölümler. Transzendental analitik bölümünde anlama yetisinin (Verstandesvermögen)19 transzendental unsurları olan kategoriler (Kategorien) ele alınır. Bu bölüm bilim olan ile bilim olmayanın ayrıştırıldığı bölümdür denebilir. Kant tranzendental analitik bölümünü kendi içinde iki kitap olarak değerlendirir. İlk kitabın başlığı kavramların analitiği, ikinci kitabın başlığı ise ilkelerin analitiği’dir (die Analytik der Grundsaetze)20. Transzendental analitik adlı bölümün ilk kitabı olan kavramların analitiği kitabını da Kant iki ana parçaya ayırır. Bunlardan ilkinde filozof saf anlama kavramlarının keşfinin yönergesini (Leitfaden) verir. Zikredilen bu ana parçaya ait olan üç küçük parça vardır. Bu küçük parçalarda Kant sırasıyla şu meseleleri inceler: İlk olarak anlamanın genel mantıksal kullanımını, ikinci olarak anlamanın yargılardaki (Urteilen) fonksiyonunu, üçüncü olarak ise saf anlama kavramlarını veya kategorileri araştırır. İkinci ana parçada ise saf anlama kavramlarının dedüksiyonu (Deduktion) üzerinde bir irdeleme yapar. İkinci ana parçanın da iki tane iki küçük parça olmak üzere toplamda üç küçük parçası vardır. Bu küçük parçalarda Kant sırasıyla şu meseleleri inceler: Birinci küçük parçada transzendental dedüksiyonun genel olarak prensipleri (Prinzipien)21, A edisyonunda yer alan ikinci küçük parçaya göre, deneyimin olanağı için (zur Möglichkeit) a priori sebepler 18 Almanca Erklaerung kelimesi “açıklama” anlamına gelmektedir. Ancak Almanca Erörterung kelimesi Türkçeye açıklama olarak çevrilse de bizce bu kelimenin anlamı “tartışma” olarak düşünülmelidir. 19 Almanca Vermögen kelimesi yapılabilecek şeyleri gösteren yeterlilikler anlamına gelmektedir. Bu yeterliliklerin, açığa çıkmayı bekleyen potansiyel yetenek olduğu ileri sürülebilir. 20 Almanca “Prinzipien” kelimesini prensip, Almanca “Grundsaetz” kelimesini ise “ilke” şeklinde düşünmekteyiz. İlke’nin prensipe önceliği olduğu görüşündeyiz. İlke değişmeyen, prensip ise gelişip değişebilen bir durum olarak görülebilir. İlke prensip olabilir. Ancak prensip ilke olamaz. 21 Kant ilke ve prensibi ayırdığı için biz de her ikisini ayrı olarak irdelemeyi tercih etmekteyiz. 12 (Gründen)22, B edisyonunda yer alan ikinci küçük parçada ise saf anlama kavramlarının transzendental dedüksiyonu ele alınır. Üçüncü küçük parça ise anlama yetisinin genel olarak nesnelerle (Gegenstaende) ilişkisi ve onları a priori tanıma (erkennen) olanağı üzerinedir. Birinci küçük parça olan transzendental dedüksiyonun (Deduktion) genel olarak prensipleri altında iki alt başlık açar. Ancak Kant’a göre dedüksiyonun ne ifade ettiğini kısaca izah edelim. Kant’ın kullandığı “Dedüksiyon” kelimesi mantıksal bir anlam ifade eden “tümden gelim” değildir. Bir ispat ve delillendirmedir. Bu delillendirmenin felsefi olduğu kadar hukuksal bir içeriğe sahip olduğu iddia edilebilir. Bahsi edilen ilk başlık genel olarak transzendental dedüksiyonun prensipleri üzerinedir. İkincisi ise kategorilerin transzendental dedüksiyonu için sıçramadır (Übergang). A edisyonunda yer alan ikinci küçük parçaya göre, deneyimin olanağı için (zur Möglichkeit) a priori sebepleri (Gründen) altında da alt başlıklar açan Kant şu meseleleri işler: 1. Görüde tam kavrama’nın sentezi (von der Synthesis der Apprehersion23 in der Anschauung). 2. Hayalde yeniden üretimin sentezi (von der Synthesis der Reproduktion in der Einbildung). 3. Kavramda tanımanın sentezi (von der Synthesis der Rekognition im Begriffe). 4. A priori bilgiler olarak kategorilerin olanağının ön açıklaması (Vorlauufige Erklaerung der Möglichkeit der Kategorien, als Erkenntnissen a priori). A edisyonunda yer alan üçüncü küçük parçaya iki alt başlık açan Kant ilk alt başlıkta, anlamanın nesneler ile bağıntısı ve onları a priori tanıma olanağına ilişkin inceleme yapar (von dem Verhältnis des Verstandes zu Gegenstandes überhaupt und der Möglichkeit, diese a priori zu erkennen). İkinci alt başlıkta ise saf anlama kavramlarının, bu dedüksiyonun doğruluğunun ve yegane olanağının özet temsili irdelenmektedir (summarische Vorstellung der Richtigkeit und einzigen Möglichkeit dieser Deduktion der reinen Verstandesbegriffe)24. 22 Almanca Grund kelimesinin “temel” şeklinde bir anlamı olsa da bu kelimeyi Türkçeye “sebep” olarak çevirmekteyiz. Bununla birlikte Almanca Ursache kelimesini Türkçeye “neden” olarak olarak tercüme etmekteyiz. İlkinde metafiziksel temele dayalı bir sebep olduğu ikincisinde ise fiziksel temele dayalı bir neden olduğu iddia edilebilir. 23 Apprehension “ilk kavrama” (fiili), Apperzeption ise “Tamalgı” olarak düşünülebilir. 24 Bundan sonra gerek olmadıkça Almanca karşılıkların verilmesinden kaçınılıcaktır. 13 Buraya kadar olan incelemelerde Kant’ın ayrıştırma ve bölme işini ne kadar ciddiye aldığını görmekteyiz. Bu durum Kant okuyucularının sınırlarını zorlasa da Kant’ın ayrıştırma ve bölme işindeki mahareti teslim edilmelidir. Eserin B edisyonunda yer alan ikinci küçük parçada ise saf anlama kavramlarının transzendental dedüksiyonunda Kant özetle şu meseleleri irdeler: a) Genel olarak bir bağlantının olanağı adlı bölümde Kant bağlantı kavramının, çoklunun veya çeşit çeşit olanın (Mannigfaltig)25 sentetik birliğinin temsili olduğunu ifade eder (Kant, KrV, [B 130]). b) Tam kavramanın ana kaynağının sentetik birliğinde tam kavramanın, sentetik birliğinin “düşünüyorum” (ich denke) temsiline dayanan bir öz şuur-bilinç olduğu vurgulanır (Kant, KrV, [B 132]). c) Tam kavramanın sentetik birliğinin ilkesi anlamanın tüm kullanımının en yüksek prensibidir meselesinde öncelikle bilgi ve nesne arasında bir ayrım yapar. Kant’ın ayrımına göre, anlama bir bilgi yetisidir. Fakat bu bilgi verilmiş olan temsillerin (Vorstellung) bir nesne (Objekt)26 ile belirli ilişkilerinden oluşur. Nesne (Objekt) kavramı ise görü çoklusunun birleştirilmesidir (vereinigt)27 (Kant, KrV, [B 137]). d) Öz şuurun objektiv birliği meselesini ele alır. Kant burada tam kavramanın transzendental birliğinin bir görüde verili çoklunun tümünün nesnesinin bir kavramında birleştirilmesini sağlayan birlikten bahseder. Zira şuurun subjektiv birliği ile şuurun objektiv birliğinin ayırt edilmesi gerektiğini düşünür. Kant’a göre şuurun subjektiv birliğinde iç duyunun belirlenimi vardır. Bu hususta bir örnek veren Kant’a göre, her bir insan bir kelimenin temsilini kendi şuurunun ampirik birliği açısından verili olan ile bağlayabilir. İşte bu nedenle şuurun subjektiv birliği zorunlu ve genel geçer değildir (Kant, KrV, [B 139, 140]). Dolayısıyla Kant açısından, şuura zorunluluğu ve genel 25 Manifold olarak da kullanılabilir. 26 Nesneyi Objekt ve Gegenstand olarak kullandığı yerler vardır. 27 Almanca “Vereinigen” kelimesi esasen Almanca“Einigen”dan türetilmekte olup bu kelime hukuki anlamda kullanılan ve “anlaşma, uzlaşma” anlamlarına gelmektedir. Yine “Vereinigen” kelimesi hukuki olarak kullanılan “birleştirme” anlamında kullanılmaktadır. Kant’ın felsefi dizgesini hukuksal terimle izah ettiği görülmektedir. 14 geçerliği sağlayacak olan ve şuuru bir öz şuur hâline getirecek olan onun nesnel birliğidir denebilir. e) Kant ardından gelen paragrafta, öncekiyle bağlantılı olarak: Tüm yargıların mantıksal formu (biçimi) onlarda yer alan kavramların tam kavramasının nesnel birliği meselesini ele alır. Kant meseleyi irdelerken öncelikle genel olarak mantıkçıların yargı kavramını araştırma şekillerindeki yanlışlığı irdeler. Ona göre, mantıkçılar yargı kavramını iki kavram arasındaki bir bağıntının temsili olarak görürler. Bu nedenle de Kant’a göre, hata ederler. Kant için yargı, verilmiş olan bilgilerin tam algının nesnel birliğe getirilmesidir. Buradan yola çıkarak Kant, yargılardaki “–dır” kelimesinin verilmiş olan temsillerin, nesnel birliğini öznel birliğinden ayırt edilmesi için var olduklarını ifade eder. Almancada “es ist” dendiğinde “o vardır” anlamına gelir. Ancak buradaki “ist” kelimesi Almanca “Sein”dan gelmektedir. Sein ise olmak fiilidir. Dolayısıyla “o vardır” dendiğinde yargı iki kavram arasındaki bağıntının temsili olarak düşünülmez (Kant, KrV, [B 141, 142]). f) Saf anlama kavramlarının transzendental dedüksiyonun yapıldığı bir diğer paragrafta Kant tüm duyusal görülerin, kategorilere tabi olduğunu ifade eder. Çünkü Kant’a göre, yalnızca kategoriler onların çokluluğunun, tek bir şuurda bir araya gelebileceği koşulları oluşturur (Kant, KrV, [B 143]). g) Ardından gelen paragrafta Kant bir not kaleme alır. Bu notta filozof, kategorilerin duyarlılıktan bağımsız olarak yalnızca anlama yetisinden doğduğunu beyan eder. Böylece kategorinin, duyularımızın tüm nesneleri açısından a priori geçerliliğinin açıklanmasıyla dedüksiyonun amacına ulaşacağı görüşündedir. Görüldüğü gibi Kant’a göre, transzendental dedüksiyonun amacı vardır. Bu amaç kendi tabiriyle mantıkçıların anladığından farklıdır ve esas itibariyle onların anladığı bir tümdengelimden de bahsedilmez. Kant’a göre, kategoriler anlama için kurallar içerir. Bu biçimdeki anlama tüm yetisini düşünmeye verir. Sonra bu anlama ona başka bir yerde görüsel olarak verilmiş olan çoklunun veya çeşit çeşit olanın sentezini ilk kavrama (Apprehersion)28 birliğine getirir. Dolayısıyla Kant’a göre, anlama yetisi kategoriler aracılığıyla hiçbir şeyi bilmez. Anlama yetisi kategoriler aracılığıyla sadece bilginin maddesini (Stof) ona nesne 28 Apprehension “ilk kavrama” (fiili), Apperzeption ise “Tamalgı” olarak ele alındığı daha önce ifade edildi. 15 (Objekt) yoluyla verilmesi gereken görüyü birleştirerek düzenler (Kant, KrV, [B 145, 146]). h) Daha sonraki paragrafta Kant şeylerin bilgisi için kategorinin, deneyim (Erfahrung)29 nesnelerine uygulanmasından başka bir kullanımının olmadığını vurgular. Bu paragrafta Kant bir nesneyi (Gegenstand) düşünmek (denken) ile bir nesneyi tanımayı (erkennen)30 birbirinden ayırmaktadır. Ona göre, bilgiye (Erkenntnis) ait olan iki parça vardır. Birincisi kavram (Begriff) yoluyla düşündüğüm nesnedir (Gegenstand). Kavram saf olduğunda bu kategoridir. İkinci olarak ise görü yoluyla verilen nesnedir (Gegenstand). Kavrama karşılık düşen bir görü verilmeseydi, kavram biçim açısında bir düşünce olur ancak hiçbir nesnesi olmazdı. Nesnesinin olmaması durumunda herhangi bir bilginin imkânından söz edilemezdir. Kategoriler saf görü aracılığıyla (vermittelst)31 bile olsa hiçbir şekilde şeylerin (Dinge) bilgisini veremezler. Kant’a göre, şeylerin bilgisini verebilecek olan tek unsur ampirik görüdür. Ampirik görü ile bir şeyin bilgisi olanaklı hâle gelebilir. Kant’a göre böyle bir bilgi esasında deneyim (Erfahrung) denilen şeydir (Kant, KrV, [B 147, 148]). ı) Sonra gelen paragrafı başlıksız bıraksa da Kant burada kategorilerin belli başlı durumlarda uygulanmayacak olması durumundan bahseder. Ona göre, bu probleme bir örnek verilerek işaret edilmektedir. Töz (Substanz) kavramını ele aldığımızda bu kavramın, özne (Subjekt) olarak var olduğunu düşünürüz. Buna karşılık yalın bir yüklem (Praedikat) olarak var olmayan bir şeyin kavramını düşündüğümüzde, bu yükleme karşılık düşen herhangi bir şeyin olup olmadığını bilemiyorsam bu durumda ampirik görü bana bunun uygulanacağı durumu vermiyordur sonucuna varırım (Kant, KrV, [B 149]). 29 Almanca “Erfahrung” kelimesi Türkçe “deneyim” anlamında gelmekte olup “empirisch” ile karıştırılmamalıdır. Zira hem “Erfahrung” hem de “empirisch” kelimesinin Türkçeye “deneysel” olarak çevrildiği görülmüştür. Ancak ilki deneyim ikincisi ise ampirik olarak kullanılacaktır. 30 Almanca “erkennen” kelimesini Türkçeye “bilmek” olarak çevrildiğini gördük. Bunun nedeni Almanca “Erkenntnis” in “bilgi” olarak çevrilmesidir. Ancak fiil hâlinde kullanılan “erkennen” kelimesi “bilmek” şeklinde tercüme edildiğinde “bilmek” manasına gelen “Wissen” kelimesi askıda kalmaktadır. Bizce Kant düşünmenin ve tanımanın sonrasında gelen bir bilme durumunu göz önünde bulundurmaktadır. Bu nedenle “erkennen” dediği yerlerde “tanımak” kelimesini düşüneceğiz. Ancak bu kelime “Erkenntnis” olarak ele alındığında fiilden isim hâline gelmesi nedeniyle “Bilgi” olarak ele alacağız. 31 Kant yoluyla dediği yerlerde “durch” aracılığıyla dediği yerlerde ise “vermittelst” kelimesini kullanmaktadır. Dolayısıyla bu ayrıma dikkat edilmelidir. 16 i) Sonraki paragrafta Kant kategorilerin genel olarak duyu nesnelerine (Gegenstaende) uygulanması meselesini irdeler. Kant bu incelemeyi yaparken Ben’in konumunu tespite çalışmaktadır. Zira filozof Ben, anlayış, zeka (Intellligenz) ve düşünen özne olarak kendimi düşünülmüş nesne (gedachtes Objekt) şeklinde tanıyabilceğimi (sich erkennen) ifade eder. Ona göre, kendi öznemizi de sadece görünüş (Erscheinung) olarak tanıyabiliriz. Kendinde ne olduğuna (an sich selbst) göre, onu tanımamız söz konusu değildir (Kant, KrV, [B 155,156]). Kant burada hayal gücü yetisini (Einbildungskraftsvermögen) devreye sokar ve bir tarif yapar. Zira hayal gücü (Einbildungskraft) şuura, kendi kendimizi sadece kendimize göründüğümüz gibi sunmaktadır. Kendimizde olduğumuz gibi değil. Ona göre, hayal gücü yetisi bir nesnenin, görüde bulunuşu olmaksızın tasarımlanmasıdır ve hayal gücü yetisi duyarlılığa aittir. Ancak Kant’a göre, böyle bir yeti sadece ampirik yasalara tabi olduğundan a priori bilginin hiçbir imkânını vermez. Dolayısıyla Kant’a göre yargı gücü yetisi sentezi veremediğinden transzendental felsefeye ait değildir. Bu yeti psikolojiye (Psychologie) aittir (Kant, KrV, [B 151, 152]). Yeri gelmişken bu paragrafta ele alınanları tartışmak isteriz. Ayhan Çitil Saf Ben’in ve Saf Ben’e ait görünün bütününün tesis edilişinde, Kant’ın hayal gücü yetisine hiç temas etmediğini ifade eder. Ancak Saf Ben’e ait görünün, bütününün tesisinde hayal gücünün zorunlu olduğunu düşünür. Gerekçe olarak da Saf Ben’in ve Saf Ben’e ait bulunan görünün tesisinde, düşünme yetisinin, hayal gücü üzerinden son bulan transzendental bir fiil neticesinde gerçekleşiyor olmasını ileri sürer.32 Çitil’e göre, şayet bir temsilden bahsediliyorsa bunun Kant’a göre görüde tesis edilmesi zorunluluğu vardır. Bu nedenle de hayal gücü yetisinin, mutlaka Ben’in inşasında da işlevi olmalıdır. Hâl böyle olunca Ben’in görüdeki temsilde canlandırılmış bulunan herhangi bir nesneyi ister a priori olsun ister a posteriori olsun, hayal gücünden arındıramayacağını ifade etmektedir.33 Ayhan Çitil’e göre, Ben’in ontolojik olarak tesisinin zorunluluğundan bahsediliyorsa böyle bir temellendirme yapılmak zorundadır ancak Kant bunu başaramamıştır. 32 Ahmet Ayhan Çitil, Kant’ın Transandantal Düşüncesinde Nesne Kuramı ve Bu Kuramın Derinleştirmesinin Yol Açtığı Bazı Sonuçlar (Doktora Tezi), İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi, 2000, s. 69. 33 a. g. e. s. 38. 17 Ben’in tesisinde hayal gücünün devrede olmaması Ben’in inşasında bir sorunu ortaya çıkarmadığı iddia edilebilir. Her ne kadar Kant’a göre, hayal gücü bir nesnenin, görüde bulunuşu olmaksızın tasarımlanması anlamına gelse de bu durum hayal gücünün kendisine ait bir sınırsızlığı olduğunu göstermektedir. Hayal gücünün sahip olduğu bu sınırsızlığın, çarpıtma ve yanlış anlamalara neden olması da mümkündür. Bundan ötürü de hayal gücü temele alınarak Saf Ben’in inşa edilme faaliyetinde bir yanıltıcılığın olmasının söz konusu olduğu ileri sürülebilir. Hâl böyle olunca Kant’ın, Saf Ben’in inşasını sadece hayal gücü yoluyla mümkün kılma çabasından özellikle kaçındığı öne sürülebilir. Bülent Gözkan Ayhan Çitil’den farklı olarak Kant düşüncesinde Ben’in tesisini sağlayan en mühim göstergenin, Ben’in kendi kendisini temsil etmesi anlamına gelen “düşünüyorum” [Ich denke] ile gerçekleştiğini vurgular.34 Ancak Gözkan’ın da bu hâliyle Saf Ben’in tesisinde hayal gücünü tamamen göz ardı ettiği anlaşılmaktadır. Kant’ın anlaşılmaya çalışılması bakımından her iki görüş değerlidir. Ancak Kant’ın hayal gücünü öncelemek suretiyle Ben’in, ontolojik bakımdan inşasını amaçlamadığı gibi “düşünüyorum” ilkesinden yola çıkarak Ben’i ontolojik olarak tesis etmek arzusunda olmadığı iddia edilebilir. Çünkü Kant hem aklın tasallutu altındaki hem de hayal gücünün etkin bir biçimde konumlandığı anlamda dinin tasallutu altındaki Ben’i kendi felsefi dizgesi çerçevesinde bu durumdan kurtarmaya çalışmaktadır denebilir. Descartes’a göre, cogito ergo sum ile “iki kere iki dört” arasında bir fark yoktur. Bu iki önermenin yalın ve dolaysız olduğu düşünülmektedir.35 Kant için “düşünüyorum” önermesi Ben’in kendi kendini düşünme yetisi yoluyla temsil etmesi sonucu gerçekleşmektedir. Bu durum Ben’in kendisini mantık yoluyuyla kurması anlamına gelir. Ancak Ben’in kendisini mantık yoluyla kurması onun, düşünme yetisini etkinleştirerek bilim yapması anlamına gelmez. Ben’in kendi kendisini temsil etmesinin bir aracı olan “düşünüyorum” fiili Ben’in sadece ilk kavraması (Apprehersion) manasına gelir. Ben’in tam algı hâlinde oluşu Ben’in kendisini tesisindeki bir süreci ifade eder. Bu nedenle Kant cogito ergo sum ile “iki kere iki dört”ün (matematiğin) özdeş kılınmaya çalışılmasında 34 Bülent Gözkân, Kant’ın Şemsiyesi: Kant’ın Teorik Felsefesi Üzerine Yazılar, İstanbul: YKY Yayınları, 2018, s. 117. 35 John Cottingham, Akılcılık, çev: Bülent Gözkân, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1. Baskı 2015, s. 54. 18 hata görür. Kant bu hatanın temelinde hayal gücünün yanlış kullanımı olduğunu var saymaktadır denebilir. Ona göre, hayal gücü yetisi olmadan a priori ve/veya a posteriori nesne inşa edemeyeceğimiz düşüncesine sahip olduğumuz sürece bilimin inşasında güçlükler yaşanacağı da ileri sürülebilir. Bu nedenle Ben’in inşasının, sadece hayal gücüne dayalı unsurlardan arındırılması gerekmektedir. Ancak bu biçimde bilim yapmanın önündeki engellerin de kaldırılabiliceği öne sürülebilir. Kant’a göre, Hume etiğin ilkelerinin muğlaklığını Ben’in tesisinde hayal gücü yetisinin etkin bir biçimde kullanılmasından doğan sorunlara dayandırmaktadır. Bu muğlaklığın giderilmesindeki güçlüğün ise Ben’in tesisine dair sorunları çözümsüz bırakabilmekte olduğu anlaşılmaktadır. Ayhan Çitil’in eleştirdiği husus da bu çerçevede şekillenmektedir. Çitil’e göre, Kant hayal gücünü devre dışı bırakarak Saf bir Ben inşa etmeye çalışmışsa da bu ontolojik olarak mümkün görünmemektedir. Kant esas itibariyle tam da bu düşünceleri paranteze alarak düşünmeyi seçmektedir. Filozofa göre, Ben’in tesisinin, hayal gücünden arındırılma zorunluluğu olmadığı gibi hayal gücünün, Ben’in tesisinde muğlaklığa sebep olduğu düşüncesi de yersizdir. Kant’ta hayal gücünün, ampirik yasalara tabi olduğu gerekçesiyle a priori bilgi veremeyeceği düşüncesi onun Saf Ben’e ait görüden yola çıkarak Saf Ben’in tesisinin gerçekleştirilmesine engel değildir. Çünkü Kant hayal gücü yetisinin, öz şuurumuza (Selbstbewusstsein) kendi kendimizi kendimize göründüğümüz gibi sadece görünüş (Erscheinung) olarak sunmasını bir sorun olarak görmemektedir. Hatta Ben’in, “düşünüyorum” prensibinden yola çıkarak hayal gücünü kullanması dahi bir sorun teşkil etmez. Sorun Ben’in, hayal gücü yoluyla ampirik yasalara tabi olduğu gerekçesiyle a priori bilgi vereceğini varsaymaya başlamasıyla ortaya çıkmaktadır. Bu ayrıma dikkat edilmesi gerekmektedir. Kant Saf Ben’in salt bir biçimde “ich denke” üzerinden de inşa edilemeyeceği görüşündedir. Ona göre Saf Ben’in var olmasına dair ön kabül olacaksa bu durumda hem onu hayal etmeyi hem de onu düşünmeyi aşan bir taraf olmalıdır. Kant’a göre, bu da Saf Ben’in “ben varım” [ich bin] üzerinden kurulabilmesinin var sayılmasıyla mümkündür denebilir. Ancak bu ön kabülün varsayılması ile hayal gücü yetisi bir ara bulucu olma görevini üstelenebilmektedir. Hayal gücünün ara bulucu olma görevini üstlenmesiyle Saf Ben’in tesisinin görüye tabi kılınma girişiminin bir zorunluluk olduğunu düşünmeye 19 ihtiyaç kalmaz. Ben’in, hayal gücü olmasa da kendisini, nesneyi ve bilgiyi sentetik a priori olarak kurması gerekmektedir. Ancak bunun ontolojik olarak gerçekleştirilmesinin bir zorunluluk olduğu düşüncesi iddia edilemez. j) Ardından gelen bir diğer başlıksız paragrafta Kant temsiller çoklusunun transzendental sentezinde ve tam algınınnın birliğinde kendimin ne kendime göründüğüm gibi ne de kendinde hâlinin bilincinde olduğum meselesini ele alır. Ona göre sadece var olduğumun bilincindeyim (sondern nur dass ich bin). Kant için böyle bir temsil sadece bir düşünmedir (denken), bir görü değildir (Kant, KrV, [B 158, 159]). k) Sonraki paragrafta Kant saf anlama kavramlarının, genel geçer olanaklı deneyim kullanımının transzendental dedüksiyonu üzerine bir soruşturma içine girer. Kant esas itibariye bu paragrafta kategorilerin, deneyimin olananığının koşulları olduğunu ve bundan ötürü tüm deneyim nesneleri açısından da a priori geçerli olduğunu göstermeye çalışır (Kant, KrV, [B 161]). l) Son paragrafta ise anlama kavramlarının bu dedüksiyonunun neticesine dair bir soruşturma yapılır. Kant’ın bulduğu sonuçlara göre, kategoriler yoluyla olmaksızın hiçbir nesneyi (Gegenstand) düşünemeyiz. Bununla birlikte Kant görüler yoluyla olmaksızın düşünülmüş hiçbir nesneyi tanıyamayacağımız görüşündedir. Bundan ötürü de tüm görülerin duyusal olduğu bilgisi verili olduğu sürece ampiriktir. Kant için ampirik bilgi deneyim olduğundan, olanaklı deneyimin nesnelerine ilişkin olandan başka hiçbir a priori bilgi olanaklı değildir (Kant, KrV, [B 166]). Kant tüm bunlardan sonra dedüksiyonun kısa kavramını açıklar. Ona göre, dedüksiyon saf anlama kavramlarının, deneyimin olanağının prensipleri (Prinzipien) olarak sergilenmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Kant’ın dedüksiyon derken alışalagelmiş bir tümden gelim metodunu düşünmediği görülmektedir. Deneyimin olanağının prensiplerini vermesi bakımından transzendental dedüksiyon saf anlama kavramları üzerinde yükselir. Somutlaştıracak olursak saf anlama kavramları bir masanın üzeridir. Deneyimin olanağına dair prensipler ise o masanın üzerine yayılan unsurlar olarak kabul edilebilir. 20 Transzendental Analitiğin ikinci kitabı olan İlkelerin Analitiğinde Kant giriş ve üç ana parçada meseleleri ele alır. Bu parçalar sırasıyla şöyledir: Giriş: Genel Olarak transzendental yargı yetisi’nin (Urteilskraft) işlendiği bölümdür. Birinci ana parçada saf anlama kavramlarının şematizmi, ikinci ana parçada ise saf anlamanın tüm ilkelerinin sistemi irdelenir, üçüncü ana parçada ise genel olarak tüm nesnelerin fenomenler ve numeler olarak farkının nedeni incelenir (Von dem Grunde der Unterscheidung aller Gegenstaende überhaupt in Phaenomena und Noumena). Kant, eserinin Transzendentel Diyalektik adlı bölümde incelediği konu ve meseleleri giriş ve iki başlıkla irdeler. Bu başlıklardan ilkinde transzendental Schein’ı36 (yanılmayı) ele alır. İkincisinde ise transzendental yanılma’nın yeri olarak Saf Akıl’ı irdeler. Bunu da yine üç mesele altında inceler. Birincisi genel olarak akıl, ikincisi aklın mantıksal kullanımı, üçüncüsü ise aklın saf kullanımıdır. Kant transzendental diyalektik’i de iki kitaba ayırır. Birincisinde saf aklın kavramları irdelenir (von den Begriffen der reinen Vernunf). İkinci kitabında ise saf aklın diyalektik çıkarımları (von den dialektischen Schlüssen der reinen Vernunft) araştırılır. İkinci kitabın biri B edisyonunda olmak üzere toplam 4 ana parçası mevcuttur. Bunlar da sırasıyla aşağıdaki gibidir: 1. Ana parçası: Saf aklın paralogizmi üzerinedir (B Edisyonu). 1. Ana parçası: Saf aklın paralogizmi üzerinedir (A Edisyonu) 2. Ana parçası: Saf aklın antinomisi 3. Ana parçası: Saf aklın idealidir. Tüm bu ana parçalar kendi içinde küçük parçalara, başlık ya da alt başlıklara ayrılmaktadır. Saf aklın idealarının incelendiği bölümde meseleler bağlamı geldikçe derinleştirilecektir. Kant Kritik der reinen Vernunft adlı eserinin vermek istediği iki dersin, öğretinin (Lehre) olduğunu ifade eder. İlki transzendental öğelere dair derstir. İkincisi ise tranzendental öğelerin metoduna dair derstir. Kant transzendental metoda dair dersin de yine kendi içinde dört şekilde ve bunların da kendi içinde kendine ait meselelerinin 36 Aşağıdaki satırlarda Transzendental Schein’i nasıl düşündüğü ele alınacaktır. 21 olduğunu ifade eder. Kant bu meseleleri kendi içinde parçalara ayırır. Onlar bizim konumuzun dışında olduğundan yer verilmeyecektir.37 Kant’ın Kritik der reinen Vernunft’u konuları ve meseleriyle çok çeşitli imkânların kapılarını aralamaktadır. Konuları ele alırken tüm sorunları irdeleyip her türlü meseleye kendince yer tayin etmesi, yanlış anlaşıldığını düşündüğü konuları birbirinden ayırması, bölmesi imkânların kapısını aralayan bir neden olarak zikredilebilir. Kant’ın üzerinde çalıştığı ve çözmeye çalıştığı sorun öylesine büyük ki ele aldığı meseleleri didik didik etmekten başkaca bir çaresi kalmamaktadır. Unutulmamalıdır ki Kant yaşadığı dönem ve coğrafya itibariyle hassas dönemden geçmiştir. 1755 yılında olan büyük Lizbon depremi ve 1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilali Kant’ın yaşadığı döneme denk gelmiştir. Bununla birlikte kendi yumurtasından çıkmaya çalışan bir civcivin kabuğunu çatlatarak dışarı çıkmak için verdiği mücadelede olduğu gibi, düşüncelerin kabuklarının çatladığı, yüzyıllarca süregelen bilim, felsefe ve din anlayışının sorgulanmaya başladığı dönemde yaşamıştır. Adeta fokur fokur kaynayan, içi içine sığmayan bilim insanlarının yaşadığı bir çağdı, Kant’ın yaşadığı çağ. Böyle bir çağda Kant insanın, sarsılmayacağını sandığı düşünceleri yeniden soru sorarak ve sorgulayarak aşalabileceğini düşünmüştür. İşte bu nedenle 1783’te “Aydınlanma nedir?” adlı yazısında yetişkin bir insanın kendi suçu nedeniyle maruz kaldığı vesayet zincirlerini koparmasının vaktinin çoktan geldiğini arz etmektedir. Vesayet zincirlerinin koparılmasının, insanın düşünme süreçlerinde sıçramaya neden olabileceği ileri sürülmektedir. Esas itibariyle Kant’a göre, insanın bu sıçramayı yapması bir zorunluluk arz etmektedir.38 Kant’ın Kritik der reinen Vernunft adlı eserindeki tüm bu ayrıştırma, bölüştürme, sınırları çizme, sınırlandırma faaliyetlerinin temel amacı, insanı kendi suçuyla maruz kaldığı kabuğundan dışarı çıkarmak ve düşünme süreçlerini yeniden başlatarak kendine döndürmenin çabasına 37 Ancak kısaca hangi meselelerin ele alındığı şu şekilde ifade edilebilir: Saf aklın disiplini, Saf aklın kanonu (belirli manada geçerli olan ilkelerin toplamıdır), Saf aklın arkitektoniği (Mimari bir terim olan “Arkitektonik” mimarlık kurallarına uygun olan anlamına gelmektedir. Ancak Kant bu terimi de kendi felsefi dizgesinde Vernunft için Saf aklın tarihi olarak ele almıştır. 38 Immanuel Kant, “Was ist Aufklaerung?”. Herausgegeben von Ehrhard Bahr. Stuttgart: Philipp Reclam jun. 2004, s. 9. 22 dayanmaktadır denebilir. Aynı çabanın, Kritik der praktischen Vernunft adlı eseri söz konusu olduğunda da tebarüz ettiği öne sürülebilir. Kant Saf Aklın İdea’larının soruşturulmasının yapıldığı Birinci Kritik’te bilimsel bilginin sınırlarını çizme girişimindedir. Bilimsel bilginin sınırlarını çizmek suretiyle Kant klasik metafiziğin39 bilim üretmede eksikliklerinin olduğu ve tevarüs edilen klasik metafiziğin düşün-ce biçimiyle düşün-me40 üretmenin imkânsızlığı üzerinde durmaktadır. Zira Kant’ın felsefesine göre tevarüs edilen metafizik, düşünme üretmeye engel teşkil ettiği gibi bilimsel gelişmenin ilerleyişinde de kısırlığa neden olmaktadır. Bundan dolayı Kant’ın düşünce dizgesi bilimsel ilerlemenin önündeki engelleri kaldırmayı amaçladığı kadar metafiziğe dair yeni bir düşünme üretme biçiminin yollarını açmayı da hedeflemektedir. Bu sebeplerle Kant’ın, geleneksel metafizik üzerinden kurgulanmış olan bilimselliği eleştiriye tabi tuttuğu düşünülmektedir.41 Esasında Kant kritik öncesi dönemde doğanın kuvvetinin ölçüsünü belirlemek için metafiziğin yasalarıyla matematiğinkileri ilişkilendirerek metafiziğe yer açmak adına matematiğin, geometrinin taleplerini sınırlandırmaya çalışmıştır.42 Ancak klasik metafizik lehine böyle bir sınırlandırmanın bir kandırmacadan ibaret olduğu görüşüne vararak bu biçimdeki düşüncesinden vazgeçtiği iddia edilebilir. Kant klasik metafiziğe dair eleştiriler öne sürerken kendine özgü bir yöntem belirlese de kendisinden önceki düşünürlerin görüşlerini dikkate alır. Bu düşünürlerden biri de Leibniz’dir (1646-1716). Leibniz’e göre, metafiziğin temel konuları vardır: İlk olarak insan ruhunu ele alarak inceleyen rasyonel psikoloji, ikincisi evreni ele alan rasyonel kozmoloji, üçüncüsü ise Tanrı konusunu inceleyen rasyonel teolojidir.43 Leibniz bu konularla ilgilenirken duyuların zorunluluğu vermediğini ve zorunluluğu ortaya 39 Klasik metafizik yerine yer yer “geleneksel metafizik” tabiri de kullanılacaktır. 40 ‘Düşün-ce’ ve ‘Düşün-me’ olarak ayrı kelimeler olarak kullanmamızın nedeni Düşün-ce’yi edilgen ve sakin, Düşün-me’yi ise etkin ve dinamik olarak yorumlamamıza dayanmaktadır. 41 Frederick Copleston, A History of Philosophy Volume VI Wolff to Kant, London: Search Press, 1977, s. 278, 279. 42 Michael Friedman, Kant ve Kesin Bilimler, çev. Sibel Şan Öget, İstanbul: Alfa- Bilim, 2015, s. 51. 43 Michael Rohlf, “The Ideas of Pure Reason”, The Cambridge Companion to Kant’s Critique of Pure Reason, Ed. by Paul Guyer, Cambridge: Cambridge University Press, 2010, s. 192. 23 çıkaran bilginin ise deneysel olması gerekmediğini düşünür.44 Dolayısıyla Leibniz zorunluluğu veren bilginin duyusal ve deneysel olmasının dışında irdelenmesini teklif ederek şöyle der: Olumsal doğrular ya da olgu doğrularının bize gözlem ve deneyim yoluyla geldiklerini kabul ediyorum. Ama türetilmiş zorunlu doğruların ibtidai (birincil) doğrularla ilişkilendirilmiş olan ispat, tanım ya da idealara dayandığında ısrarcıyım. İbtidai doğrular (çelişmezlik ilkesi gibi) duyulardan ya da deneyimden gelmezler ve eksiksiz bir biçimde kanıtlanamazlar ama doğal içsel ışıktan gelirler; bunların doğuştan olduğunu söylerken anlatmak istediğim budur. (Leibniz, 1896: 22, 71-75-79-82; Leibniz, 1975: 46, § 27)45 Leibniz’in yukarıdaki sözlerinden de anlaşılacağı üzere çelişmezlik ilkesi gibi doğruların doğuştan geldiğini ifade ederek Aristotelesçi bir tavır ortaya koyduğu söylenebilir. Kant’ta da zorunlu ve genel geçer bir bilginin imkânını veren şey her ne ise onun deneysel olmak zorunluluğu yoktur. Filozofun Birinci Kritik’te kendine has yöntemiyle göstermeye çalıştığı şey bu farkın anlaşılmasının sağlanmasına yöneliktir. Kant Kritik der reinen Vernunft adlı eserinin (A 1781- B 1787) “Transendental Diyalektik” adlı kısmında Saf Aklın Transzendental Unsurları ile, başka bir ifadeyle İdealar’la klasik metafizik ve ontolojinin bilgiye erişme ve bilim yapma yöntemini reddeder. Bu aynı zamanda klasik metafiziğin temsilcileri sayılan Platon, Aristoteles ve bir sıçrama yaparak zikredebileceğimiz Leibniz’in görüşlerini reddetmektir. Diyalektiğin Kant tarafından yorumlanmasına baktığımızda dahi eskilerden farklı bir yol tayin ettiği anlaşılmaktadır. Kant’a göre diyalektik yanılmanın mantığıdır (eine Logik des Scheins) (Kant, KrV, [B 350]). Bir yanılma içermesi hasebiyle içinde olumsuzluğu barındırmaktadır denebilir. Şimdi kısaca bu kelimeyi irdeleyelim. Almanca fiil hâliyle “scheinen” kelimesi parlamak, ışık vermek anlamlarına geldiği gibi, görünmek anlamlarına gelmektedir. “Schein” kelimesi ile “Erscheinung” kelimesi “scheinen” kelime kökünden gelmektedir. Ancak “er-schein-ung” görünen, yansıyan anlamlarına gelip fiilden isme dönüştüğünde “görünüş” anlamına gelmektedir. Biz “Erscheinung”u görünüş olarak çevirip “Schein”ı “görünüşe aldanış” olarak düşünmekteyiz. Zira Kant’ın vurgulamak istediği hususun bize yansıyan, görünen şey (görünüş) hakkında düşünme şeklimizde yanılma olduğudur. Dolayısıyla “Schein” kavramının geçtiği yerlerde 44 Desmond Hogan, “Kant’s Copernican Turn and the Rationalist Tradition”, The Cambridge Companion to Kant’s Critique of Pure Reason, Ed. by Paul Guyer, Cambridge: Cambridge University Press, 2010, s. 24, 25. 45 Leibniz’den akt. Ahmet Emre Dağtaşoğlu, Toplum Bilimleri • Ocak - Haziran 2012 • 6 (11) : 129-146. 24 kastımızın, “görünüşe aldanış” olduğunu belirtmek isteriz. Ancak “Schein” kavramını karşılayacağını düşündüğümüz için de bundan sonra “yanılma” tercih edeceğiz. Çünkü “yanılma”nın temel nedeni, “görünüşe aldanış”tır. Öyleyse hemen Schein kavramına bir bakalım. Ayhan Çitil Kant’ın Schein’ı birbirinden üç farklı anlamda kullandığını ifade edip açıklar. Çitil’e göre, Kant Schein’ı ilk anlamında nesnel bir zemine dayanmadan hayal gücü yetisinin (Einbildungskraft) kendiliğinden ürettiği şeyler olarak düşünmektedir. Burada görünüşler (Erscheinung) Schein’dır. İkincisinde Schein ampirik muhayyilenin, yargı yetisini yanıltması sonucu ortaya çıkmaktadır. Buna örnek olarak optik yanılmaların verildiği vurgulanır. Üçüncüsü ise Transzendental Schein anlamında kullanılmaktadır.46 Transzendental Schein’ın Kant’a göre izahını anlayabilmek için filozofun kendi ifadelerine yer verelim. Kant’a göre, transzedental Schein deneyime (Erfahrung) yönelik olarak kullanılamaz. Bu nedenle de doğruluklarını test etmek için herhangi bir deneme47 taşına (Probierstein) zorunlu değilizdir. Ancak transzendental Schein şuna yol açar: “Saf anlama yetisi genişledikçe kategoriler ampirik kullanımlarının ötesine geçme hakkı olduğunu düşünür. Ancak böyle bir hakkı olmadığını, yaptığı her denemede anlar” (Kant, KRV, [B 352]). Hâlbuki olanaklı deneyimin sınırları içinde olan ilkeler (Grundsaetze) vardır. Kant’ın düşüncesinde saf anlamanın tüm ilkelerinin geldiği yer ampiriktir. Kant’a göre, bunun deneyim sınırlarının üzerinde olması beklenemez. Ancak sürekli deneyimin sınırlarını kaldırmaya çalışan ve hatta bunları çiğnememizi söyleyen bir ilke vardır. Kant’a göre bu transzendent’tir. Fakat Kant deneyimin sınırlarını aşmayan ve deneyimin sınırları içinde tutulan bir ilkeyi daha zikreder. Kant’a göre, bu ilke de immanent’tir. Saf anlama sayesinde ilke diye bilinen şeylerin, bir yanılmadan ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Kant diyalektik bölümünde ideaların yardımıyla, aklın öne sürdüğü çıkarımlar ile geleneksel metafiziğin düştüğü yanılmayı (Schein) göstermeyi amaçlar. Kant’a göre, düşülen bu yanılma hâlinden çıkmanın yegâne yöntemi aklın sınırlarının, kendisi tarafından bilinmesiyle mümkündür. Akıl kendi sınırlarını bildiğinde, geleneksel metafiziğin düştüğü yanılma hâlinin anlaşılması ve aşılması kolaylaşabilecektir. Aklın 46 Ahmet Ayhan Çitil, Matematik ve Metafizik: Kitap I: Sayı ve Nesne, İstanbul: Alfa Yayınları, 2012, s. 26. 47 Deneme taşı dememizin nedeni sürekli deneyime tabi olmayan anlamına gelmesindendir. 25 sınırını çizmek Kant’a göre belli başlı kavramların yeniden ele alınmasıyla olanaklı hâle gelebilir. Bu nedenle Kant klasik metafizik bağlamında ele alınan konuları yeniden ele alarak kendi düşünce dizgesini bunun üzerinden kurmayı hedefler. Bu konular şunlardır; - “a priori- a posteriori bilgi”yi inceler,48 - “Sentetik- Analitik Yargılar”ı inceler, - “Sentetik a priori Yargılar”ı belirler ve inceler, Bu konular aynı zamanda ideaların zemininin oluşturulması bakımından da hayati öneme sahiptir. İdealar, bilgi midir, yargı mıdır yoksa yargılar arası geçişi sağlayan bir unsur mudur? Bu soruların cevaplarının bulunması açısından Kant’ın yukarıda zikredilen hususlara dair düşünceleri irdelenmelidir. Çünkü bunlar Kant’ın kendi düşüncesini “Transzendental Felsefe” terminolojisi altında toplamasının anlaşılmasının da kaynağıdır. Kant için bilginin oluşması için ele alınan konular vardır. Bunlar aklın, kendi sınırını belirleyebilmesi açısından gereklidir. Kant bu sınırların insanda bulunan yetilerle anlaşılabileceği hususuna dikkat çeker. Bu yetiler şöyledir: - Duyarlılık (Sinnlichkeit)49 - Anlama (Verstand) - Akıl (Vernunft) Bu yetilerin ilgilendiği meseleler vardır. İlkinde Uzay ve Zaman temele alınır. İkincisinde kategoriler. Üçüncüsünde ise idealar mevzu bahsedilir. Akıl sahibi varlık olan insan bu yetiler sayesinde belli başlı konu ve meseleler hakkında bilgi sahibi olabilmektedir. Kant’ın Kritik der reinen Vernunft adlı eserinde, eserinin başlığında tercih ettiği “Kritik” kelimesi, Yunanca “Kritikos”tan gelip Latincede “Kritike” olarak kullanılmaktadır. Bu kelime, sınır çizmek anlamına gelmektedir.50 Kant eserinin başından sonuna kadar bir sınır çizmeye çalışmaktadır. Bundan dolayı Kant’ın eserinin başlığının Türkçe karşılığı Saf Aklın Sınırlandırılması olarak verilmesi bugüne kadarki Türkçe çevirilerden farklı olsa da yanlış olmadığı iddia edilebilir. 48 A priori her türlü deney (im) sel etkinliği önceleyendir. Ancak bu tarihsel düzen açısından değil mantıksal açıdan öncelikli olandır. A posteriori ise deney (im) sel ile ilgili olandır. Afşar Timuçin, Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Bulut Yayınları, 2004, s. 387. Kant’ta ise bu iki kavramın mantıksal kullanımı terkedilir. Buna mukabil bilgi’ye dair açıklamalar yapmak için kullanılır. 49 Tezin içinde yer yer ek olarak yeti kelimesini de kullanacağız. 50 Heinrich Schmidt, Philosophisches Wörterbuch. Neu bearb. von Georgi Schischkoff. Stuttgart: 22. Aufl. – 1991. s. 403. 26 Kant bu sınır çizme girişimini matematik, doğa bilimleri51 ve metafiziğin sınırlarını belirleyerek yapma gayretindedir. Ancak filozof bunu yaparken hata etmek istemez. Bu nedenle bilimleri doğru bir biçimde ele almanın yollarını arar. Zira düşünüre göre, matematik, doğa bilimleri ve metafizik gibi bilimler doğru bir biçimde ele alınmazsa çelişkili durumlar ortaya çıkabilir. Çelişkili durumları ortaya çıkaran nedenlere bakılmadığı sürece problem anlaşılamaz. Bundan dolayı Kant öncelikle bu çelişkili durumların neden kaynaklandığının anlaşılmasının gerekliliği üzerinde durur (Kant, KrV, [B 19]). Ayhan Çitil’e göre, Kant Birinci Kritik boyunca matematiğin a priori nesnesini tesis etmeye çalışsa da bunu başaramadığından kuşatıcı bir nesne kuramını ortaya çıkaramamıştır. Çitil bu problemin, Kant’tan sonra da devam ettiği görüşündedir. Öyle ki Frege ve Husserl’in de bu problemi çözemedikleri için yetersiz kaldıkları görüşündedir. Çitil’e göre tüm bu yetersizliklerin nedeni Kant’ın ontolojiye dair temel hatasının tespit edilememesidir. Çünkü gerek Frege gerekse Husserl’in, Kant’ı nesnenin ontolojik olarak tesisindeki eksiklikleri çerçevesinden eleştirmediğinden sağlıklı bir sonuca ulaşamadıkları yönünde eleştirir.52 Her ne kadar Kant’ın bilimin temellerini atmak istediği görülse de bunu sadece matematiğin a priori önermeleri üzerinden yapmak istemez. Kaldı ki matematik üzerinden kuşatıcı bir nesne kurma gişiminde olduğu da iddia edilemez. Filozofun öncelikli hedefinin matematiğin önermelerinin sentetik a priori olduğunu göstermek olduğu öne sürülebilir. Matematiğin önermelerinin sentetik a priori olduğunun gösterilmeye çalışılması kuşatıcı bir nesne kurmaya çalıştığı anlamını taşımaz. Dolayısıyla Kant’ın nesneyi kuşatan bir kuram kurmak isteğinde olduğu da ileri sürülemez. Hatta bundan bilerek kaçındığı dahi iddia edilebilir. Çünkü o güne kadar ki bilim görüşüne göre nesneyi kuşatan bilgi anlayışı üzerinden bilimde gelişme ve ilerleme sağlanamamıştır. Kant’a göre yapılması gereken öncelikli şeyin bilim yapmanın imkânlarının kapılarının açılması olduğu söylenebilir. Yoksa amacının matematiği 51 Kant’ın Doğa bilimleri derken Fizik’i kastettiğini ifade etmemiz gerekir (Kant, KrV [B 17]). 52 Ahmet Ayhan Çitil, Kant’ın Transandantal Düşüncesinde Nesne Kuramı ve Bu Kuramın Derinleştirmesinin Yol Açtığı Bazı Sonuçlar, s. 41. 27 merkeze alıp onun üzerinden kuşatıcı bir nesne kuramı oluşturarak ontolojik birliği sağlamak olduğu iddia edilemez. Kant sentetik yargılar için bir tanım yapmaz. Onun düşüncesinde, sentetik yargıların özelliği yeni bilgiler öğrendikçe değişebilir olmasıdır. Dolayısıyla Kant’a göre, matematiğin dahi yeni bilgiler edindikçe değişebilir, gelişebilir bir yanı olduğu iddia edilebilir. Bu nedenle matematiğin veyahut fiziğin nesnelerinin a priori olarak kuşatıcılığı hedeflenmediğinden dinamik bir bilim yapma sürecinin kapılarının açılması hedeflenmiştir denebilir. Kant tevarüs ettiği metafiziksel-bilimsel geleneği kendine has bir yöntemle eleştirir. Bu yöntemde ele alınan ilk mesele bilgiye kaynaklık eden yargıların (Urteil)53 ne olduğunun soruşturulmasıdır. Çünkü filozofa göre, bilgiye kaynaklık eden yargılardaki doğru ve yanlışların ayıklanarak tespit edilmesi öncelikli sorundur. Bu nedenle düşünür Birinci Kritik’te “Analitik ve Sentetik Yargıların Ayrımı” başlığı altında bu ayıklamayı yapmanın önemini ortaya çıkarır. Burada bilginin içeriği bakımından iki türünün olduğu ifade edilir. Birincisinin tecrübeden gelen a posteriori bilgi, ikincisinin ise tecrübeden bağımsız olan a priori bilgidir. A priori anlama ve akıldan türetildiği için deneyimi önceleyen anlamında kullanılan bilginin hem içeriğine ve hem de biçimine ilişkin bir terimdir. A posteriori ise ampirik deneyimler sayesinde elde edilen bilginin içeriğine dair bir terimdir.54 Kant bilginin içeriğini veren bu kavramların incelenmesinden önce bilginin türünün mantıksal ayrımlarına dikkat çeker. Onun düşüncesine göre, mantıksal bu ayrımlar analitik ve sentetik yargılardır. Bilginin içeriğine dair bilgi a priori/a posteriori yargılarda saklıdır. Bilginin türü/biçimine dair bilgi mantıksal yargılarda saklıdır. A priori/a posteriori olması onun yargı olması durumunu ortadan kaldırmamaktadır. Ancak öncelikli olarak analitik ve sentetik yargıların mantıksal yargılar olduğunun bilinmesi gerekmektedir. A priori/a posteriori yargıların bilgiye dair yargılar olduğu düşünülebilir. 53 Ur- teil kelimesinde “-teil” parça, bölüm anlamına gelir. Ön eki olan “ur” kaynak, eski, ana, baş anlamlarına gelir. Bu kelimeyi “hüküm” olarak çevirenler olsa da biz “yargı”yı kullanmayı tercih ediyoruz. Zira Türkçedeki yar-gı kelimesi “yar-mak”tan gelmektedir. Yar-mak ise ortadan ikiye bölmek anlamını taşır. Bir meselenin anlaşılmasını mümkün kılmak için öncelikle bütünün bölünmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Böylece bütüne dair görüşte netlik ortaya çıkabilecektir. Bu netliği ifade etmesi bakımından çalışmada “yargı” kelimesi tercih edildi. 54 Heinrich Schmidt, Philosophisches Wörterbuch, s. 36. 28 Bu yargılar arasındaki farkın bilinmemesinden doğan sonuçlar bilgide karışıklığa neden olmaktadır. Dolayısıyla bilgide karışıklığa neden olan şey her ne ise onun ayırdına varılması gerekmektedir (Kant, KrV, [B 19]). Kant’ın analitik yargılara dair düşüncelerini ele alalım ve ünlü ifadesi ile başlayalım: “içlerinde yüklemin özne ile bağlantısının özdeşlik yoluyla düşünüldüğü” yargılar analitiktir. Kant’ın bu tanımı ile ilgili verdiği örneği şöyledir: “bir cisim uzamlıdır” ifadesi analitik bir önermedir. Kant’a göre, böyle bir önermede cisim ile “uzamlıdır” kavramını ilişkilendirdiğimden cisim ile uzam kavramı özdeş hâle gelir. Özdeşliğin ne olduğu sorulabilir. Kısaca ortaya koyalım. Özdeşlik İlkesi; “düşüncenin kendi kendisine uygun olduğunu anlatır. Bir şeyin kendi kendisiyle aynı olmasıdır. Mantıkta bu ilke kısaca: “bir şey ne ise odur” şekliyle ifade edilir.55 Bu hâliyle Kant’ın Aristoteles’in mantık ilkelerinden istifade ettiği ileri sürülebilir. Kant’a göre, “bir şey ne ise odur” ilkesine göre, “bir cisim uzamlıdır” önermesi de aynı şeydir. Zira cisim ile uzam kavramını ilişkilendiririm ve uzam kavramının ötesine geçemem. Yargıda bulunmak için tüm koşullar kavramda bulunur (Kant, KrV, [B 11- 12]). Yüklem öznede içkinleşir. Hem cisim hem de uzam kendisinin dışına çıkmazlar. Bundan ötürü deneyime gidilmesi zorunluluğu da doğmaz. Kant’a göre, “cisim uzamlıdır” dendiğinde cismin uzamlı olduğu ön kabulü ile yargımı kurarım. Bu nedenle cismin uzamlılığına dair kurulan önermede hem cisim kavramı hem de uzam kavramı aynı şeyi ifade eder ve çelişkili olmayan a priori, doğru ve zorunlu bir önerme hâline gelir.56 Böylece yüklemin kavramının elde edilmesi için (yani uzamlıdır’ın elde edilebilmesi için cisim’in) öznenin sahip olduğu kavramın çözümlenmesi gerekir (Kant, KrV, [B 10]). Kant’a göre analitik olan bu tip yargılar esasında biçimseldir (formel), değişmeleri beklenmez ve yeni bir bilgi vermeleri de zorunlu değildir. Bundan dolayı analitik önermelerde özdeşlik ilkesinin, ilk ölçüt olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Kant analitik yargıların belirlenip bilinmesinde özdeşlik ilkesinin yanında ikinci ölçüt olarak çelişmezlik ilkesinin olduğu görüşündedir 55 A. Kadir Çüçen, Klasik Mantık, Bursa: Sentez Yayıncılık, 2012, s. 24. 56 A. Kadir Çüçen, Klasik Mantık, s. 25. 29 (Kant, KrV, [B 190]). Peki çelişmezlik ilkesi nedir? “bir şey aynı anda ve aynı yerde hem kendisi hem de kendisinden başka bir şey olamaz” ise bu çelişmezlik’tir. Bu durumda bir şey kendisinden başka olanlardan ayrılarak tanımlanır.57 Aristoteles mantığının burada da göz önünde bulundurulduğu ileri sürülebilir. Ancak Kant’a göre, biçimdeki yargılar sadece bir açıklama (Erlaeuterung) vermektedir (Kant, KrV, [B 11- 12]). Açıklama veren bu tip yargılar Kant’ın düşüncesinde daima analitik a priori yargılardır.58 Ancak a priori yargıların tümünün analitik olma zorunluluğu yoktur.59 A priori yargıların tümünün analitik olmadığı durumlarda Kant sentetik yargıları gündemine alır. Kant sentetik yargılar için: “İçlerinde yüklemin özne ile bağlantısının özdeşlik yoluyla düşünülmediği”ni ifade eder ve bunun için de bir örnek verir. Verdiği örnek şöyledir: “Tüm cisimler ağırdır”. Kant’a göre “ağırdır” dediğimizde, yüklem cismin yalın kavramını düşündüğümüzden tamamen başka bir şeydir. Yüklem cisme dair bir özellik verir. Bu durumda bende özne kavramının dışında başka şey daha olmalıdır, çünkü anlama yetisi bu kavramda kapsanmayan bir yüklemi gene de buna ait olarak bilmek için ona dayanmak ister. Dolayısıyla yargım için tüm koşullar kavramda bulunmadığından yüklemin kavrama eklenmesi gerekir. Kant’a göre sentetik yargılarda özne ve yüklem arasında bir bağlantı olsa da özne yüklemi içermediğinden analitik yargılardan farklılaşır (Kant, KrV, [B 11- 12]). Bu nedenle Kant sentetik yargıların, açıklama vermese de bilgimizi genişletici (Erweiterung) yargılar olduğunu ifade eder. Genişletici özelliğe sahip olan sentetik yargılar bilgiye dair fikir veren iki türlü içerikten oluşmaktadır. İlki a posterioridir (Kant, KrV, [B 11- 12]). A posteriori olan sentetik yargılar fark ediş (Wahrnehmung)60 sayesinde deneyimden türetilir. Bu durumda Ben’de özne kavramının dışında bir şey/nesne olduğu fikri ortaya çıkar (Kant, PRO, [268]). Böyle bir durumda Ben özne kavramının dışında olan bu şeyi/nesneyi yine özneye 57 a. g. e. s. 26. 58 Immanuel Kant, Prolegomena: Zu einer jeden künftigen Metaphysik, Hamburg: Felix Meiner Verlag, 2011, s. 19, (Kant, PRO, [ 267]). Bundan sonraki alıntılar eser künyesi verilerek yapılacaktır. 59 Anthony Kenny, Batı Felsefesinin Yeni Tarihi: III. Cilt. Modern Felsefenin Yükselişi. s. 166. 60 Almanca Wahr-nehmung” kelimesini ayrıştıralım. “wahr” kelimesi bir sıfat olup “hakiki, doğru” anlamlarına gelmektedir. “Nehmung” kelimesi ise fiil olan “nehmen” kelimesinden türetilmiş bir fiilden isimdir. Almanca “Nehmen” kelimesi “almak” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “Wahrnehmung” kelimesini Türkçeye “hakiki olanı, doğru olanı almak” olarak çevirebiliriz. Doğru olanı almak, onu doğru olmayandan ayırt etmekle mümkündür. Bu nedenle kelimeyi Türkçe’ye “fark ediş” olarak çeviriyoruz. Fark ediş Özne olan Ben’in şeyleri deneyime dayalı ayırt etmesi ile gerçekleşen bir düşünme eylemidir. 30 ait olduğunu anlayarak bilmek ister (Kant, KrV, [B 12]). Kant sentetik yargıların, a posteriori bilgiden kaynaklanan yanının haricinde a priori yanının olduğunu ifade eder (Kant, PRO, [266]). Dolayısıyla analitik ve sentetik yargılarda bilginin mantıksal yapısını oluşturup oluşturmadığına bakılır. Bunlara a priori ve a posteriori özelliği eklendiğinde bilginin içeriğine dair durum işe dâhil edilir. Tüm bunlar düzgün bir biçimde yapılacak akıl yürütmeler içindir.61 Kant da bunu yapmaya çalışmaktadır. Kant kendi düşünce dizgesinin mantıksal temelini analitik ve sentetik yargıların ayrımının yapılması ile atar. Bilginin genişlemesinin imkânı sağlanmak istenmektedir. Ancak bu yapılırken bilginin genel geçer ve zorunlu bir bilgi olması hususuna dikkat edilmektedir. Bundan ötürü sentetik yargıların zorunlu bilgiyi verip vermediği sınanmalıdır. Sınama yöntemi olarak da deneyim yargıları olarak kabul edilen a posterioriye dayalı bilginin haricinde matematik ve hakiki metafiziğin yargılarının olduğunu varsayılmalıdır. A posteriori bilginin haricindeki bu yargılar Kant’a göre, deneyim sonucunda ortaya çıkmaz. Bilgimizi sınayarak genişleme imkânı sunduklarından a prioridirler (Kant, KrV, [B 19]). Örneğin, ‘Olan her şeyin bir nedeni (Ur-sache)62 vardır’ önermesini ele alalım. Kant bu örnekte “olan” bir şeyin kavramında hiç şüphesiz zaman ve benzeri bir şey tarafından öncelenen belirli bir varlığın düşünülebileceğini ifade eder. Bu nedenle “olan” kavramından analitik yargıların elde edilmesi olanaklı hâle gelebilir. Ancak yargı bir bütün olarak ele alındığında “neden” kavramının “olan”dan ayrı bir şeyi gösterdiği anlaşılmaktadır. Böylece “olan” kavramının “neden” kavramını içermediği anlaşılsa da “Olan her şeyin bir nedeni vardır” önermesi doğru bir önerme olarak kabul edilir. Özne (olan), yüklemi (nedeni) içermese de doğruluğu anlaşılan böyle bir önerme genel geçer ve zorunlu sentetik a priori olarak kabul edilmektedir (Kant, KrV, [B 13, B 20]). Sentetik yargıların düşünceyi genişletici özelliğe sahip olduğu göz önünde bulundurulduğunda onların, dinamik başka bir ifadeyle hareket hâlinde olduğu iddia edilebilir. Sentetik a priori yargılardaki bu dinamizm sayesinde bilgimiz sınanmakta ve 61 Aytekin Özel, Aristoteles’in Analitikler Kuramının Çağdaş Yorumları Işığında Bir Arapça Mantık Metni İncelemesi: Fârâbî’nin Mutlak Burhan Teorisi, Bursa: Emin Yayınları, 2012, s. 27. 62 Daha önce Almanca Ursache kelimesini fiziksel sebep olarak ele alıp “neden” şeklinde çevirdiğimizi ifade ettik. 31 bilim yapmanın imkânı gerçekleşmektedir. Kant’ın, analitik ve sentetik olana dair ayrımının ardından sentetik olanın a priori olmasıyla bilimin gerçekleşebileceğine dair görüşü bilimsel bilgiyi geleneksel metafiziğin çizdiği sınırlardan arındırma gayretini göstermektedir. Bu bir kırılmanın ayak sesleri sayılabilir. Kant’ın Birinci Kritik’te aklın sınırlarını belirleme faaliyeti analitik ve sentetik yargılar arasındaki farkı ortaya koymakla başlar. Buna göre akıl sahibi varlık olan insanın bilimsel bilgiye erişebilmesi için sentetik olan yargılar üzerinden ilerlemesi gerekmektedir. Bunu yapmak için a priori olana dayanmalıdır ki böylece bilimsel bilgi ortaya çıkabilsin. Kendi felsefî dizgesi içinde Kant bu temel unsur üzerinden bina ettiği diğer unsurlarla akla, kendi sınırlarını belirleme imkânı sunar. Tüm bunlar insanın kendi yetilerini tanımasıyla gerçekleşebilecektir. Bu yetilerden ilki olarak duyarlılık yetisi ele alınacaktır. 32 1.2. DUYARLILIK YETİSİNİN TRANSZENDENTAL UNSURLARI Kant geleneksel metafiziğin yöntemini eleştirmeye öncelikle neye bilgi denip denemeyeceğinin anlaşılması gerektiğinden başlar. Bunu ise yukarıda açıklamaya çalıştığımız şekliyle, a priori-a posteriori, analitik-sentetik yargılar üzerinden yapar. Sentetik a priori yargılar ile genel-geçer bilgiye ulaşmayı hedefler. Bunun için de öncelikle akıllı varlık olan insandaki yetilerin tebarüz etmesi gerekmektedir. Kant’a göre bu yetiler; duyarlılık (Sinnlichkeit), anlama (Verstand) ve akıldır (Vernunft). Kant 1770 tarihli Duyarlılık ve Anlaşılır Dünyaların Form ve İlkeleri Hakkında (Von den Formen und Prinzipien der sensiblen und intelligiblen Welt) adlı eserinde bilme yetilerinin sınıflamasını yapar. Kant bu yetilere ait olan nesneleri başka bir ifadeyle “dünya”ları inceler.63 Zira akıllı varlık olarak insana ait yetilerin hangi sorumlulukları olduğu ve bu sorumluluklarını icra ediş şeklinin belirginleşmesi gerekir. Bu sayede nesnenin tesis sürecindeki serüveninin açığa çıkma imkânı doğabilir. Kant’a göre duyarlılık, öznenin temsil (Vor-stellung)64 faaliyetinin bir nesnenin var olmasının belirli bir biçimde etkilenmesi65 yoluyla işlev kazanmasıdır. Duyarlılığın nesnesi duyusaldır. Kant’a göre duyusal olanlar eskilerin “fenomen” dediği kavramdır. Duyarlılığın yasalarına tabi olan bilgi duyusal bilgidir. Bununla birlikte duyarlılığa verilemeyecek olan şeyler vardır. Bunların da temsil edilmesi gerekmektedir. Ancak Kant’a göre, duyarlılığa verilmediği hâlde öznenin temsil ettiği durumlar vardır. Bu tarz şeyleri özne akıl yoluyla anlayabilir. Bu şeyler Kant’ın tasnifine göre, eskilerin de “numen” dedikleri şeydir. Bu biçimde ortaya çıkan bilginin rasyonel bilgi olduğu düşünülmektedir.66 Kant’ın adı geçen bu metinde, duyusal dünyanın iki temel prensibi olarak Uzay (der Raum) ve Zaman’ın (die Zeit) saf görü (reine Anschauung) olduklarına yönelik 63 Ümit Öztürk, Kant’ta Aklın Teorik Kullanımından Pratik Kullanımına Geçişin Koşulları Üzerine Eleştirel Bir İnceleme, (Doktora Tezi), Bursa: Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, s. 25. 64 Almanca “Vor-stellung” kelimesini Ayhan Çitil’in “temsil” olarak çevirdiğini gördük. “Temsil” ile duyarlılık yetisi ile edinilen, kendinde-şeyin temsili kast edilmektedir. Biz de bu çeviriyi Kant’ın terminolojisi için yerinde görmekteyiz. Ancak bir ekleme yapmak isteriz. Bizce Kant “Vor-stellung” ile duyarlılık yetisinin sadece kendisinin aldığını “sandığı” kendinde şeyin temsilini kast etmektedir. Ayhan Çitil, Kant’ın Transandantal Düşüncesinde Nesne Kuramı ve Bu Kuramın Derinleştirilmesinin Yol Açtığı Bazı Sonuçlar, (Doktora Tezi), İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi, 2000, s. 12. 65 Özne nesnenin var olmasından bir şekilde etkilenmektedir. Öznede nesneye dair temsilin de bu etkilenmenin sonucunda ortaya çıktığı ileri sürülebilir. 66 Kant’tan aktaran: Ümit Öztürk, Kant’ta Aklın Teorik Kullanımından Pratik Kullanımına Geçişin Koşulları Üzerine Eleştirel Bir İnceleme, s. 25. 33 düşünceler geliştirdiği görünmektedir. Öncelikle Almanca “Raum” kelimesini Türkçeye “Uzay” olarak çevirmemizin nedenini açıklamak isteriz. Almanca “der Raum” kelimesi maskülen bir kelime olup gündelik dilde kullanılırken “oda” anlamına gelmektedir. Odada bulunmayı ifade etmek için “in dem Raum, im Raum” kullanımları tercih edilir. Türkçede mekân, uzam ve uzay kavramlarının kullanımında bir farklılık mevcuttur. Şimdi bu farklılıkları açalım: “1) Mekân: insani, toplumsal, varoluşsal olarak düzenlenmiş dolu alan; 2) Uzam: matematik ve doğa bilimlerinin tasarlanmış boşluğu; 3) Uzay: feza, uzay boşluğu, fiziğin yerkürenin dışında bulguladığı gerçek boşluk.”67 Bu hususta Orhan Hançerlioğlu’nun görüşlerine de yer verilebilir. Ona göre mekân uzay ile eş anlamlıdır. Uzay; maddesel, sınırsız çevre anlamına gelen maddenin, genel varlık biçimidir. Uzay dışında madde olamayacağı gibi madde dışında da uzay olamaz. Madde, uzay ve zaman içinde vardır. Buna karşın uzamın, yer kaplayan nesnelerin kapladıkları yerle ilgili durumları olduğunu belirtir. “Ölçülebilen uzay anlamındaki uzam, nesnelerin yer üstündeki yayılmalarını belirtmektedir. Bu manada “uzaya göre uzam, zamana göre süre gibidir.”68 Kant’a göre uzay ve zaman duyarlılık yetisinin formlarıdır. Her ne kadar bunlar duyarlılık yetisinin birer