Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları Fadime Kavak Doç. Dr., Bursa Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagati Ana Bilim Dalı Bursa/Türkiye fadimekavak@hotmail.com https://orcid.org/0000-0002-8817-4771 Öz: İfade biçimlerinden özel bir anlatım şekli kabul edilen edebî tasvir; duygusal bir manzarayı veya hayalî sahneyi canlandırmak olup, lafzın da bu işlemde araç olarak kullanılmasıdır. Edebî tasvirler duyguları ifade etmede, kastedilen mananın doğrudan ifade edilemediği durumlarda, gerçeklik intibaı uyandırılmak istendiğinde, okuyucuya şiirsel ve etkileyici bir his vermede ya da insanlar üzerinde ikna edici ve inandırıcı tesir oluşturmada son derece etkilidir. Önceleri edebî metinlerde geçen tasvirler için, tavsif sözcüğü kullanılmıştır. Tavsiflerde her zaman bir tasvir ve resimleştirme söz konusu olmuş ancak, ıstılah olarak “tasvir” kelimesi kullanılma- mıştır. Arap edebiyatında tasvir kelimesine dikkat çeken ilk kişinin Câhız olduğu kabul edilir. Çünkü O, “Şiir sanattır, bir ürün örneğidir ve tasvir biçimidir” der. Câhız’dan sonra gelen Kudâme b. Ca‘fer de Yunan felsefesinin etkisiyle “sûret” kelimesini şekil açısından ele alır ve şiirdeki edebî tasviri, hissedilebilen maddelerdeki şekle kıyas eder. Abdulkâhir el-Curcânî’ye göre de “tasvir” temsil ve kıyastır; görülemeyen şeylerin, soyut anlamların, gözle görülebile- cek şekilde ortaya konmasıdır. İşte bu makalede öncelikle edebî tasviri oluşturan “edeb” ve “tasvir” kavramları üzerinde durulmuş, daha sonra edebî tasvirin tanımı, çeşitleri, işlevleri, Arap Edebiyatı’na yansımaları ve belagatle olan ilişkisi örneklerle detaylı bir şekilde açıklan- maya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Arap Edebiyatı, Belagat, Edeb, Tasvir, Edebî Tasvir. Geliş Tarihi/Received Date: 24.02.2020 Kabul Tarihi/Accepted Date: 24.03.2020 Araştırma Makalesi/Research Article Atıf/Citation: Kavak, Fadime. “Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020), 189-228. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 190 ▪ Fadime Kavak Literary Description and Its Reflections On Arabic Literature Abstract: A literary description that is accepted as a special form of expression from the forms of expression is to revive an emotional scene or imaginary scene, and the phrase is also used as a tool in this process. Literary descriptions are extremely effective in expressing emotions, in cases where the meaning meant cannot be expressed directly, when the sense of reality is desired to be evoked, giving the reader a poetic and expressive feeling or creating convincing and convincing influence on people. In the past for descriptions in literary texts, the word “tavsîf” was used. There is always a description and illustration in the tavsîf, but the word “description” was not used as a technical term. It is accepted that the first person who draws attention to the word “description” in Arabic literature is al-Jâhiz. Because He says “Poetry is art, an example of a product, and a form of description.” Qudâma b. Ja‘far takes the word “sûrat” in terms of shape with the effect of the Greek philosophy and compares the literary description in poetry to the shape in tangible items. According to Abdulqâhir al-Jurcânî, “description” is tamthîl (simile) and kıyâs (analogy); it is the visualization of things that cannot be seen, abstract meanings, in a visible way. In this article, firstly, the concepts of “literature” and “description”, which constitute the concept of literary description, are studied, and then, the definition of “literary description”, its types, functions, reflections on Arabic Literature and its relation with eloquence are tried to be explained with examples. Keywords: Arabic Literature, Rhetoric, Literature, Description, Literary Description. Özet Edep ve tasvir kavramlarından oluşan edebî tasvir, duygusal bir manzarayı veya ha- yalî bir sahneyi canlandırmak olup, lâfzı da bu işlemde araç olarak kullanmaktır. Renk, vurgu ve çerçeve de resmi şekillendirip güçlendirmede oldukça önemlidir. Edebî tasvirler duyguları ifade etmede, kastedilen mananın doğrudan ifade edileme- diği durumlarda, gerçeklik intibaı uyandırılmak istendiğinde, okuyucuya şiirsel ve etkileyici bir his vermede ya da insanlar üzerinde ikna edici ve inandırıcı tesir oluş- turmada son derece etkilidir. Geçmişte yalnızca belâgatle sınırlı olan edebî tasvir; modern dönemde sembolik, il- ham verici, efsanevî, psikolojik vb. durumları da içeren bir nitelik taşımaktadır. Bu yüzden edebî tasviri sembolik, açıklayıcı, duyusal-duygusal tasvirler ve kişilik tasviri gibi sınıflandırmak mümkündür. Sembolik tasvirlerde önemli olan, peş peşe gelen canlandırmalardır. Canlandırmaya yardımcı olan unsurların en önemlisi de, duygu alışverişidir. Duygu alışverişi ise, ta- savvur edilebilmesi mümkün olan her şeyin, zihinde canlandırılabilen diğer şeylerle tanımlanmasıdır. İnsanın genel durumunu ifade eden ve insanı en çok etkileyen tasvirler, beş duyu (görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma) yoluyla yapılan duyusal tasvirlerdir. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 191 Kişilik tasvirinde ise, tasvir eden kişinin olabildiğince objektif olması ve bir insanın hem fizikî hem de ruhî niteliklerini tasvir etmesi gerekir. Amaç, anlatılmak istenen kişinin zihinde canlandırılmasıdır ki, bu canlandırma, o kimsenin başkalarından farklı olan çizgilerini bulup ortaya koymakla gerçekleşir. Edebî tasvirin yapıldığı bir yazıda muvaffak olabilmek için öncelikle iyi bir bakış açı- sına ve dikkat derecesine sahip olmak gerekmektedir. Daha sonra da anlatımda seçici davranılmalıdır. Çünkü hiçbir tasvirde müşahede edilen her şeye ve konu ile alakalı olmayan durumlara yer verilmez. Ancak tasvir yaparken seçici olmanın yanı sıra an- latım düzeni de önemlidir. Çünkü tasvir edilecek şey her ne olursa olsun, okuyucu- nun zihninde görünür hale getirilebilmesi için belirli bir izlenimin çevresinde yo- ğunlaştırılmalı, bunun için de ayrıntıların tümü, bu izlenimi yansıtacak doğrultuda seçilmeli ve düzenlenmelidir. Önceleri Araplar “istiâre” kelimesini, şimdiki “tasvir” kelimesinin ifade ettiği bazı anlamlarda kullanmışlardır. İstiârenin kavramsal içeriği; teşbih, kinâye ve mecâz içe- ren bazı lafızları da kapsayacak şekilde geniş tutulabilir. Tasvir de zaten ibare ya da üslubu içerir. Böylece istiârenin kavramsal içeriğiyle tasvirin ihtiva ettiği hususlar arasında sıkı bir ilişkinin varlığından söz edilebilir. Eskiler edebî metinlerde geçen sözlü tasvirler için, tavsif sözcüğünü kullanmayı uy- gun görmüşlerdir. Tavsif; bir şeyi, göz önüne getirerek somutlaştıracak şekilde bir takım ifadelerle tarif etmektir. Tavsiflerde her zaman bir tasvir ve resimleştirme söz konusu olmuş ancak, ıstılah olarak “tasvir” kelimesi kullanılmamıştır. Bu kelimenin mazisi fazla gerilere gitmemektedir. Bu konuda kesin bir hükme varılamamakla bir- likte, bu terimin XIX. asırdan itibaren kullanılmaya başladığı söylenebilir. Nitekim Arap şiirini mevzularına göre tasnif edenlerden Kudâme b. Ca‘fer, Ebû Hilâl el-Askerî ve İbn Reşîk gibi eleştirmenler tasvirî şiirleri “vasf” yoluyla söylenen şiirler diye tas- nif etmişlerdir. Edebiyatta “tasvir” kelimesine dikkat çeken ilk kişinin Câhız olduğu kabul edilir. Çünkü O, “Şiir sanattır, bir ürün örneğidir ve tasvir biçimidir” der. Câhız’dan sonra gelen Kudâme b. Ca‘fer de Yunan felsefesinin etkisiyle “sûret” kelimesini şekil açı- sından ele alır ve şiirdeki edebî tasviri, hissedilebilen maddelerdeki şekle kıyas eder. Abdulkâhir el-Curcânî’ye göre de “tasvir” temsil ve kıyastır; görülemeyen şeylerin, soyut anlamların, gözle görülebilecek şekilde ortaya konmasıdır. Zemahşerî de tasvir konusunda Curcânî’yi izlemiş; “tasvir, temsîl ve tahyîl” gibi ıstı- lahlar kullanmıştır. Ona göre bu ıstılahların hepsi, hissî olan sûretleri, akılla anlaşı- labilir manalarla açıklar. Ayrıca Zemahşerî, Kur’ân’daki manaları ve dinî gerçekleri de tasvir ışığında açıklamıştır. Cahiliye dönemi nesrinin ana unsurları duygu, düşünce ve tasvirdir. Duygu, edebî ürüne yön veren temel etken ve esastır. Düşünce, bu duyguyu somutlaştıran ve açık- Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 192 ▪ Fadime Kavak layan kalıptır. Düşüncenin sunulduğu dış çerçeve ise tasvirdir. Bununla üslup kaste- dilir. Edebî bir metinde bu üç unsur bir arada bulunur ve bunlar arasında da bir uyum söz konusudur. Edebî metne değerini veren de bu hususlardır. Cahiliye dönemindeki anlatı, genellikle kişisel his üzerinde döner; toplumsal hissi tasvir etmez. Çünkü o dönemlerde toplumsal hayatın öğretileri açık ve net değildir. Edebiyatçılar bu dönemdeki anlatıyı ikiye ayırmışlardır: Birincisi; Allah’ın yarattığı tabiat görüntülerinin vasfı. İkincisi de; insanların yapmış olduğu eserlerin anlatılma- sıdır. Nesrin aksine hisleri harekete geçirmede, zihnî manaları canlandırmada daha etkili olan Cahiliye Şiiri’ndeki en önemli özellik “vasf”tır. Bu dönem şairleri tabiattaki ha- reketli veya hareketsiz her türlü unsuru ele almıştır. Özellikle deve ve atı tasvir et- mişler; hoş manzaralara ve sahnelere de bütün yönleriyle en ince ayrıntısına kadar değinmişlerdir. Cahiliye Şiiri’nin en iyi örnekleri Muallakalardır. Muallaka şiirlerindeki canlı tasvir- ler, doğru müşâhedeler ve Arabistan çölünde açıkça kendini gösteren tabiata olan derin sevgi hissi, bu şiirlere dünya edebiyatının en güzel parçaları arasında kabul edilmiş olma hakkını kazandırmıştır. Muallakalar’ın en uzun bölümü de tasvir kısmı- dır. Burada şairin devesi veya atı, çöl hayvanları, çöldeki olaylar ve bedevilerin ha- yatından bazı sahneler anlatılır. İslami dönem şiiri, Cahiliye Şiiri’nin bir yönünün uzantısı şeklindedir ve Cahiliye dö- nemindeki şiir kadar güzeldir. Kur’ân-ı Kerîm, bu dönem şiirine apaçık tesir etmiştir. Çünkü pek çok Kur’ân lafzı, beyitlerin çoğunu süslemiş ve İlâhî his, kasidelerin satır aralarını aydınlatmıştır. İslami dönem nesrinde de Kur’ân ve hadisten oldukça isti- fade edilmiştir. Allah, Peygamber, cennet, cehennem, namaz, vb. kelimeler edebiyata girmiş, bunlarla ilgili tasvirlere yer verilmiştir. Summary The literary description consisting of the concepts of literature and description is to revive an emotional landscape or an imaginary scene, and to use the word as a tool in this process. Color, accent and frame are also very important in shaping and strengthening the picture. Literary descriptions are extremely effective in expressing emotions, in cases where the meaning meant cannot be expressed directly, when the sense of reality is desired to be evoked, giving the reader a poetic and expressive feeling or creating convincing and convincing influence on people. Literary description limited only by rhetoric in the past; includes symbolic, inspiring, legendary, psychological situations, etc. in the modern period. Therefore, it is possible to classify literary description as symbolic, descriptive, sensory- emotional descriptions and personality description. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 193 What is important in symbolic descriptions are successive animations. The most important factor that helps revitalization is emotion exchange. The exchange of emotion is the definition of everything that can be imagined by other things that can be envisioned in the mind. Descriptions that express the general condition of the human and affect the person the most are the sensory depictions made through the five senses (seeing, hearing, smelling, touching and tasting). In personality description, the person who depicts should be as objective as possible and depict both a person’s physical and spiritual qualities. The aim is to envision anyone in the mind that is meant to be explained, which is done by finding and revealing the lines of that person that are different from others. In order to achieve success in an article in which literary description is made, it is necessary to have a good perspective and a degree of attention. Then, the narrative should be treated selectively. Because, in any description, everything that is observed and situations that are not related to the subject are not included. However, as well as being selective while describing, narrative order is also important. Because whatever is to be portrayed, it should be concentrated around a certain impression so that it can be made visible in the reader’s mind, so all of the details must be selected and edited to reflect that impression. At first, the Arabs used the word isti‘âra (allegory) in some meanings expressed by the current word “description”. Conceptual content of the isti‘âra; It may be broadly encompassed, including some phrases containing tashbeh, kinâya (metonymy) and majâz (metaphor). The description already contains phrases or styles. Thus, it can be mentioned that there is a close relationship between the conceptual content of the isti‘âra and the issues contained in the description. The ancients found it appropriate to use the word “tavsîf” for verbal descriptions in literary texts. Tavsîf is to describe something in a number of expressions in a way that makes it concrete. There is always a description and illustration in the tavsîf, but the word “description” was not used as a technical term. The past of this word does not go too far. Although there is no definite conclusion about this subject, It can be said that it started to be used since XIX. century. As a matter of fact, those who classify Arab poetry according to their subjects such as Qudâma b. Ja‘far, Abû Hilâl al-‘Askerî and Ibn Reshîk classified the depiction poems as poems spoken by “vasf”. It is accepted that the first person who draws attention to the word “description” in literature is al-Jâhiz. Because He says “Poetry is art, an example of a product, and a form of description.” Qudâma b. Ja‘far takes the word “sûrat” in terms of shape with the effect of the Greek philosophy and compares the literary description in poetry to the shape in tangible items. According to Abdulqâhir al-Jurcânî, “description” is tamthîl (simile) and kıyâs (analogy); it is the visualization of things that cannot be seen, abstract meanings, in a visible way. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 194 ▪ Fadime Kavak al-Zamakhsharî followed al-Jurcânî about the description; He used technical terms such as “description, tamthîl (simile) and tahyîl (imagine).” According to him, all of these technical terms explain the emotional images in intelligible meaning. In addition, al-Zamakhsharî explained the meanings and religious facts in the Qur’ân in the light of description. The main elements of the prose of the Jâhiliyyah Period are emotion, thought and description. Emotion is the main factor and principle that directs the literary product. Thought is the pattern that embodies and explains this emotion. The outer framework in which thought is presented is description. By this is meant style. These three elements coexist in a literary text and there is also a harmony between them. It is these issues that give value to the literary text. The narrative in the Jâhiliyyah Period usually revolves around personal feeling; it does not depict the social feeling. Because the teachings of social life were not clear at that time. The literaturists divided the narrative in this period into two: First; The quality of nature images created by God. Secondly; telling people’s works. Contrary to prose, the most important feature in Jâhiliyyah Poetry, which is more effective than prose in stimulating emotions and reviving mental meanings, is “vasf”. In this period, poets dealt with all kinds of moving or inactive elements in nature. They especially depicted camels and horses; They also touched on the beautiful views and scenes in all aspects to the finest detail. The best examples of Jâhiliyyah Poetry are Mu‘allaqât. In fact, the vivid descriptions in his poems, the correct observations and the deep feeling of love for the nature clearly manifested in the desert of Arabia gave these poems the right to be accepted among the most beautiful pieces of world literature. The longest part of Mu‘allaqât is the description. Here are some scenes from the poet’s camel or horse, desert animals, events in the desert, and the life of the Bedouins. Islamic poetry is an extension of one aspect of Jâhiliyyah Poetry and is as beautiful as poetry in Jâhiliyyah. The Qur’ân had a clear influence on the poetry of this period. Because many words of the Qur’ân adorned most of the couplets and the divine feeling illuminated the lines between the odes. In the prose of the Islamic period, the Qur’ân and the hadith have been used quite a lot. God, the Prophet, heaven, hell, prayer, etc. words entered in literature, and descriptions about them are included. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 195 Giriş İnsanoğlu çok eski çağlardan beri duygu ve düşüncelerini tasvir yoluyla anlata gelmiştir. Mağara devrindeki insanların kayalar üzerine resmettiği birçok tasvir bunu bize açıkça göstermektedir. Bu tasvirlerin bugünkü alfabenin ve hiyeroglifin ibtidâî biçimi olan resim-yazılarını oluşturduğu bilinmektedir. Yazıda kaydedilen bu ilerleme sözlü anlatımda da görülmüş, insanlar anlatmak istedikleri şeyi bir benzeri ile kıyaslayarak ifade etmeye çalışmışladır. Önce teşbihin daha sonra da istiârenin temelini oluşturan bu kıyaslamalar zamanla estetik bir mükemmelliğe ulaşarak edebî tasvirleri oluşturmuştur.1 Edebî tasvir kavramına geçmeden önce, onu oluşturan “edeb” ve “tasvir” kelimeleri üzerinde durmak bu kavramın daha iyi anlaşılması için yararlı olacaktır. 1. Edep Kavramı Sözlüklerde “edeb” kelimesine karşılık olarak gösterilen başlıca anlamlar şunlar- dır: 1. “Edeb” kelimesinin asıl manası, “davet, yemeğe davet etmek”tir. “Davet ettim” an- lamında )تَاْل قْوَ م َ -kelimesi kullanıl ( مْأ دب ةَ ) ”denirken, “davet yemeği” için de “me’dube َ)أ دْب maktadır. Bu sözcük, Kûfeli muhaddislerden olan Ca‘fer b. Avn tarafından (ö. :rivâyet edilen bir hadiste şu şekilde geçmektedir (3ه07/82ه2 2 ( َّّللَهَف ت علَّ موَا َ نَ مْأ دب ةَ َا َ ذا اْل قْرآ مْأدبتهه ََّنَ إ َ Şüphesiz bu Kur’ân, Allah’ın yeryüzündeki davet (yemek)idir. Bu yüzden“ 3(منَْ onun davet (yemek)inden ilim öğrenin.” “Davet” anlamından, “güzel aهhlâka davet” anlamı da çıkarılmıştır. “Onu, güzel ahlâka çağırdım” manasında (بَإه َلَاْلْ ل َهق َ َ تَالطَّال denilir.4 (أ دْب 2. Edeb, “güzel davranış” manasına da gelir. Nitekim bir hadiste Kur’ân için “Al- lah’ın edebi” ifadesi kullanılmıştır.5 Görüldüğü üzere hadis kaynaklarında “edeb”, ya- rarlı bilgileri ve alışkanlık haline gelen davranışları ifade ederken; Kur’ân-ı Kerim’in de bu bilgi ve davranışları sergilemekte olan ilâhî bir edeb kaynağı olduğu görülmek- tedir.6 1 Ahmet Atilla Şentürk, 16. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebî Tasvirler (İstanbul: y.y., 2002), 22. 2 Mustafa Çağrıcı, “Edep”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 1994), 10/412. 3 Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurahmân ed-Dârimî, es-Sünen, thk. Fevvâz Ahmed (Beyrût: Dâru’l- Kitâbi’l-Arabî, 1407), “Fedâilu’l-Kur’ân”, 1 (No. 3358). 4 İn‘âm el-Cundî, er-Râid fi’l-edebi’l-Arabî (Beyrût: Dâru’r-Râidi’l-Arabî, 1986), 35. 5 Dârimî, “Fedâilu’l-Kur’ân”, 1 (No. 3364). 6 Çağrıcı, “Edep”, 10/412. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 196 ▪ Fadime Kavak Hatip olan ve ahbâr ravisi olarak bilinen Şebîb b. Şeybe (ö. 170/786); “Edebi isteyin. Çünkü edeb mertliğin göstergesi, aklın kemâli, gurbette dost ve meclislerde yakınlık vesilesi- dir” demiştir.7 Belagatiyle meşhur hatiplerden Hâlid b. Safvân (ö.135/752) da oğluna; “Evlâdım! Edeb; sultanların letâfeti, kalabalığın eşyalarıdır. İnsanlar bu ikisi arasındadır. Sen de edebi öğren ki, istediğin makama erişebilesin” demiştir. Abbasi halifesi olup, şair ve edip olarak da bilinen İbnu'l-Mu’tez (ö. 296/908) de “Edeb aklın resmidir. Aklının resmini istediğin şekilde güzelleştir” diyerek edebin önemine vurgu yapmıştır.8 Bu ifadeden an- laşıldığına göre edeb, “güzelleştirmek” anlamını da ihtiva etmektedir. Bu güzelleş- tirme, davranışlarda olursa buna “güzel ahlâk” denilir. Edeb aynı zamanda lisanı da güzelleştirir.9 3. Cahiliye döneminde “ahlâkî kural, güzel ahlâk, üstün muamele” anlamlarında kul- lanılan “edeb” kelimesi; İslam Medeniyeti’nin ilk dönemlerinden itibaren “eğitim” maهnasında kullanılmış, bu anlama gelmesinde Peygamber Efendimizin ( َب َّدبهَن رّه أ َب َ ن َتْديه أ ْح س -Rabbim beni eğitti ve eğitimimi en güzel şekilde yaptı”10 hadisi etkili olmuş“ (ف tur. Kelime, İslâmiyet'in ortaya çıkmasından Emeviler döneminin sonuna kadar bu anlamını korumuştur. Emevî Devleti’nin yıkılmasına yakın yıllarda, halife çocukları- nın eğitimi için seçilen kimselere müeddib denilmiş, bu gelenek daha sonra ilk Abbasî halifeleriyle onların vezirlerine de geçmiştir. Bu kimseler halife ve vezir çocuklarına şiir, tarih ve dinî bilgiler öğretmişlerdir. “Edeb” kelimesi Abbasiler döneminde ise, bazen insanî bilgilerin tümünü, bazen de herhangi bir sanat ya da eserde bulunması gereken mَهetodu ifade eden bir anlamda “Edebu'l-Kâtib” (ب َه َاْل كاته -Edebu'l“ ,(أ دب Mucâlese” (أ د بَاْل م جال سة), “Edebu'l-Kesb” (َهب أ د بَاْل كْس ) gibi ibarelerle kullanılmıştır. Hicrî üçüncü asrın başından itibaren Bağdat’daki bazı kimselerce “edeb” kelime- sinin, “dostları razı eden ahlâkın ortaya çıkması”, “durum”, “şıklık”, “yeme-içme”, “tatlı söz”, “fesâhat”, “beyitlerin ezberlenmesi” vs. gibi manalara geldiği söylenmiş11 daha sonra ise dil ilimlerine özgü anlamla sınırlandırılmıştır. Günümüzde de bu kelime ile 7 Câhız, el-Beyân ve’t-tebyîn, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn (Beyrût: Dâru’l-Cîl, ts.) 1/352. 8 Butrus el-Bustânî, Cevâhiru’l-edeb, thk. Selîm İbrâhîm Sâdır (Beyrût: Mektebetu Sâdır, 1931), 3/16. 9 İbrahim Bayraktar, Edebî ve İlmî Açıdan Hadis (İzmir: Işık Yay., 1993), 19. 10 Ebü’l-Fidâ İsmâîl b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfü’l-hafâ ve müzîlü’l-ilbâs ammâ iştehera mine’l-ehâdîs âlâ elsineti’n-nâs (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, h. 1351), 70. 11 Hannâ el-Fâhûrî, el-Câmi‘ fî târîhi’l-edebi’l-Arabî el-edebu’l-kadîm (Beyrût: Dâru’l-Cîl, 1986), 13-14; Mus- tafa Sâdık er-Râfi‘î, Târîhu âdâbi’l-Arab (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2000), 23-24; Nuri Akbayar, vd., “Edeb”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (İstanbul: Dergâh Yayınları, ts.), 2/430; Ahmed Bedevî Ahmed, Üsüsü’n-nakdi’l-edebî inde’l-Arab (Mısır: Dâru Nahdati, 1979), 13-18; Yusuf Akçay, Dil Atlası (İs- tanbul: Kaknüs Yay., 2005), 106. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 197 -Emeviler döneminde olduğu gibi- şiir, nesir ve bu ikisi ile bağlantılı olan ahbâr kast edilmektedir.”12 Terimin karakter disiplini, takdire şayan hareketler, toplumdaki çeşitli kesimle- rin birbirleriyle olan ilişkilerinde takınmaları gereken ahlâkî davranış biçimleri için kullanılmaya başlanmasında Hint, Grek ve özellikle İran gibi İslam dışı kültürlerden nakledilen bilgilerin önemli ölçüde tesiri olmuştur. Nitekim İran asıllı edip ve kâtip İbnه ü'l-Mukaffa’nın (ö.142/759) “el-Edebu'l-Kebîr” ( َي َاْل كبه ”ile “el-Edebu's-Sagîr (ا ْْل د ب َّصغيَ ) -isimli eserleri, İslam Kültür Tarihi’nde “edeb” başlığı altında kaleme alı (ا ْْل د بَال nan ilk telifler olup, iyi bir ahlâk eğitimini hedefleyen bilgiler içerir.13 4. Edeb; terzilik, marangozluk vb. mesleklerdeki yaratıcılık (meleke) gibi insanın iç dünyasında bulunan köklü bir yetenek olarak da ifade edilmiştir.14 Daha sonra bu mana genişletilerek “nazım ve nesirdeki güzel söz”, “nefis eğitimi”, “şiir, hikâye, ahbâr ve ensâbı öğretme” manalarında kullanılmıştır. Filoloji konuları önceleri “edeb” adı al- tında bir araya getirilirken, daha sonra her birinin gelişmesiyle birlikte birbirinden bağımsız hale gelmişlerdir.15 Istılahtaki manasına gelince; edeb, ister nazım ister nesir olsun nakledilen her türlü bilgiyi kapsar. Ancak bu tarife, ilmî olan nesir, sarf ve nahvi içine alan nazım da girer. Bundan dolayı bazıları daha da ileri giderek edebin, edebî olan nazım veya ne- sirden her şeyi içine aldığını söylemişlerdir.16 O halde “edeb” kelimesini şu şekilde tanımlayabiliriz: “Edeb, söz ve yazı ile ifade edi- len insanî bir tecrübedir. Bu ise, ifade etme şekillerine uymak, lafızları güzel seçmek, harflerin 12 Muhammed Süleymân Abdullah el-Eşkar, Mu‘cemu ulûmi’l-lugati’l-Arabiyye (Beyrût: Müessesetü’r- Risâle, 2001), 21–22; Ahmed Matlûb, Mu‘cemu mustalahâti’n-nakdi’l-Arabiyyi’l-kadîm (Beyrût: Mektebetü Lübnân, 2001), 55; el-Cundî, er-Râid fi’l-edebi’l-Arabî, 1/35. 13 Çağrıcı, “Edep”, 10/413. 14 Umar Ferrûh, Târîhu’l-edebi’l-Arabî (Beyrût: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, 1984), 1/42; Muhammed A‘lâ b. Ali b. Muhammed et-Tehânevî, Keşşâfu ıstılâhâti’l-funûn, nşr. Muhammed Ali Beydâvî (Beyrût: Dâru’l-Kü- tübi’l-İlmiyye, 1998), 1/71. 15 Muhammed Vâdı‘ Reşîd el-Hasenî en-Nedvî, Târîhu’l-edebi’l-Arabî (Beyrût: Dâru İbni Kesîr, 2002), 63- 64; Huseyn Muhammed Nassâr vd., el-Mevsû‘atu’l-Arabiyyetu’l-müyessera (Beyrût: Dâru’l-Cîl, 2001), 98; er-Râfi‘î, 1/23-24; Umar Ferrûh, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, 1,42; Tâhâ Huseyn, Min târîhi’l-edebi’l-Arabî, (Beyrût: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, 1991), 26; Akbayar, “Edeb”, 2/429; Ebü’l-Fazl Cemâluddîn Muhammed b. Mukrim İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab (Beyrût: Dâru’s-Sâdır, ts.), 1/206-207; Muhammed Murtadâ ez- Zebîdî, Tâcu’l-arûs (Beyrût: Dâru’s-Sâdır, 1306), 144; Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd el-Fârâbî el-Cevherî, es-Sıhâh tâcu’l-luga ve sıhâhu’l-Arabiyye, thk. Ahmed Abdulgafûr Attâr (Beyrût: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, 1990, 1/86; Hasen Sa‘îd el-Kermî, el-Hâdî ilâ lugati’l-Arab (Beyrût: Dâru Lübnân, 1992), 1/48–49; et- Tehânevî, Keşşâfu ıstılâhâti’l-funûn 1/71; Edward William Lane, An Arabic-English Lexicon (Beyrût: Mek- tebetu Lübnân, 1997), 1/34–35. 16 el-Cundî, er-Râid fi’l-edebi’l-Arabî, 1/36. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 198 ▪ Fadime Kavak nağmesine, cümlelerin ve kelimelerin konuyla olan uyumuna dikkat etmek, hayal unsurunu zorunlu ve ifadeyi tamamlayan bir unsur olarak kullanmak şartıyla gerçekleşir”.17 “Edeb” görünüşte his (duygu), hayal, düşünce ve lâfzî tasvirlere dayanır. Lâfzî tas- virler de “nazım” ve “nesir” olmak üzere iki türlüdür.18 Tasvir, kıssa, risale, hitabet, tarih, edebî tenkit ve gazetecilik (basın) nesrin; savaş, şarkı, his ve duygular, temsil ve hikmet de nazmın esin kaynağıdır.19 “Edeb” ile okuyucuların ve dinleyicilerin kalplerindeki hisleri harekete geçirme amaçlanır, bu yüzden de hayale dayanır. Tasvire dayalı dil; teşbih, mecâz, kinâye ve istiâre gibi unsurları içerir. Edip, sıradan bir kimsenin tasvir içermeyen sözlerinden değil, bilakis tasvire dayalı bir konuşmadan bahseder. Bu konuşma; içerdiği mana, durum, duygu ve hissediş itibariyle oldukça farklıdır.20 “Edeb”, bazı gerçeklerden bahsederse de asıl gayesi bunları anlatmak değildir. O, hisleri, duyguları ve vicdanda olup bitenleri ele alır. Bu yüzden kişiseldir de; yani kişi, başkalarının hislerini, duygularını ve toplumdaki değerleri tasvir etme yönünden farklıdır.21 İtalyan oryantalist Nallino (1872–1938), “edeb” sözcüğünün kazandığı manalar için kronolojik bir sınır çizmeye gayret etmiştir. Buna göre kelime, Cahiliye çağından hicri 2. asra kadar “güzel ahlâk” ve “âdet”i ifade etmiş; hicri 3. asırda ilimlerin din ve âlet ilimleri şeklinde ayrılmasıyla sarf (morfoloji), nahiv (syntax), lugat ve beyan gibi unsurlardan meydana gelen “edeb” âlet ilimleri arasında kabul edilmiştir. “Edeb"in litterature (edebiyat) karşılığında kullanılması ise çok sonradır. Zira VI. asra kadar bu kelime Arapçayla ilgili ilimlere tahsis edilmiştir.22 Kâtip Çelebi (1609–1657), “‘İlmu'l-edeb” başlığı altında; “Edeb, Arap dilinde söz ve yazı bakımından yanlışa düşmekten sakınıp korunmağa yarayan ilimdir. Söz ve yazıda hata etme- mek onun sayesinde mümkün olur” der. Daha sonra da “edeb” adı altında alınacak ilim- lerin sayısı konusundaki ihtilaftan bahseder. “Edeb ilimleri” kimine göre sekiz, kimine 17 el-Cundî, er-Râid fi’l-edebi’l-Arabî; Huseyn Abdülkâdir, Fennü’l-belâga (Beyrût: Âlemu’l-Kütüb, 1984), 46– 47. 18 en-Nedvî, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, 66-67; Cebbûr Abdunnûr, el-Mu‘cemu’l-edebî (Beyrût: Dâru’l-İlm li’l- Melâyîn, 1884), 2/316; Hasen Şâzelî Ferhûd, vd., el-Edeb nusûsuhu ve târîhuh (y.y: y.y., 1981), 6-7. 19 Hannâ el-Fâhûrî, el-Mûcez fi’l-edebi’l-Arabî ve târîhih (Beyrût: Dâru’l-Cîl, 1991) 14–15. 20 Şevkî Dayf, el-Bahsu’l-edebî (Kâhire: Dâru’l-Ma‘ârif, 1972), 10. 21 Dayf, el-Bahsu’l-edebî, 11–13; Ahmed Muhammed Sakr, “Keyfe nedrusu’l-edeb”, Mecelletu’l-Ezher 22/1 (1950), 288. 22 Akbayar, “Edeb” 2/430; Ignaz Goldziher, “Edeb”, MEB İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: Milli Eğitim Bası- mevi, 1977), 4/105–106. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 199 göre on iki, kimine göre ise on dört tanedir.23 Bunlar; sarf, nahiv, dil, aruz, kafiye, şiir, ahbâr ve ensab’tır. Zemahşerî’ye (ö. 538/1143) göre ise; sarf, nahiv, dil, iştikak, meânî, beyan, bedi‘, aruz ve kafiyedir. Aslında genel anlamlı “edeb” ile ilmî manadaki “edeb”i birbirinden ayırmak gerek- mektedir. İlim olarak edeb; dilin ve hitabın ıslahı, hatalardan korunması ve lafızların güzelleştirilmesidir.24 Özetle, “edeb” terimi, “gelenek, görenek, ahlâk” gibi ilk manaları yanı sıra, İslam kül- tür tarihinin gelişimi sürecinde eğitim ve öğretim, ilmî araştırmalar, meslek ve sa- natlar, tasavvuf, tarikat, ibadet, dua ve Kur'ân gibi dinî içerikli faaliyetler, giyim-ku- şam, yeme-içme, her türlü sosyal davranış, hayatın birçok alanıyla ilgili bilgiler ve davranış şekilleri için de kullanılmıştır. Edebiyat anlamında Arapça’da “edeb” olarak geçen bu kelime, Türkçe'de Tanzi- mat'tan sonra Edebiyyât olarak kullanılmaya başlamış ve yaygınlık kazanmıştır. Bu döneme kadar da “sanayi-i ulviye, sanayi-i nefise, sanayi-i nâzike, fünûn-ı bedî‘a, belâgat, şiir ve inşa” gibi isimlerle anılmıştır. Bu bağlamda divan edebiyatı hemen hemen ta- mamen nazımdan ibaret olduğu için, bu konuda “edeb”den ziyade aynı manayı karşı- layan şiir ve inşâ kelimeleri tercih edilmiştir.25 Halk Edebiyatı ürünleri ise, medrese öğrenimi görmüş zümre tarafından hiçbir sûretle değerlendirilmediği için, böyle bir adlandırmanın dışında kalmıştır.26 2. Tasvir Kavramı Tasvir kelimesi; Arapça (صور) kökünden olup tef’îl vezninde mastardır. Çoğulu “tasâvîr” (هويَ ر kelimesi kullanılmaktadır. Arapça sözlüklere bakıldığında tasvirin “teşkîl (düzene sokma, şekillendirme), tekvîn ( صو رةَ ) ”şeklinde gelir. İsim olarak da “sûret (ت صا (oluşturmak, meydana getirmek), tahyîl (hayal ettirme), tecsîm (cisimleştirme), tersîm (resmetme), tahtît (çizme), terkîm (noktalama, numaralama), tenkîş (işlemek, boya- mak, süslemek), tahlîk (güzel şekil vermek), takdîr (değer tayin etmek), temsîl (ben- zetme, resimle ifade etme), teşbîh (benzetme) ve tanzîr (benzerlikler kurmak, karşı- laştırma yapmak)"; sûret kelimesinin de, "timsâl (model), şibh (benzer), şekl (dış görü- nüş, yapı), nev’ (tür), sıfat (nitelik), heyet (şekil, biçim), vech (dış görünüş), hakîkat 23 Mustafa b. Abdullah Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn an esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn (İstanbul: y.y., 1941), 1/44- 45; Mehmet Yalar, “Arap Edebiyatı Bağlamında Edebiyat Kavramına Analitik Bir Bakış”, Uludağ Üni- versitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 14/2 (2005), 17-18. 24 Abdullah Avde, Edebu’l-kelâm ve eseruhu fî binâi’l-alâkâti’l-insâniyye fî dav‘i’l-Kur’âni’l-Kerîm (Ürdün: Dâru’n-Nefâis, 2005), 40. 25 M. Orhan Okay, “Edebiyat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1994), 10/395–397; Belkıs Zircirkıran, Metinlerle Edebiyat Bilgisi (İzmir: İzmir Eğitim Enstitüsü Ders Kitapları Yayınları, ts.), 12. 26 Zincirkıran, Metinlerle Edebiyat Bilgisi, 12. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 200 ▪ Fadime Kavak (gerçek), misâl (örnek) ve hayâl (belli belirsiz görüntü, siluet)” gibi manalara geldiği görülür.27 Dil alanındaki kullanımına gelince, “tasvir” şekillerin, şahısların ve nesnelerin bir zemin üzerine kalem veya fırça ile resmedilmesidir. Edebiyatta ise; duyular yoluyla hissedilebilen şeyleri bize gösterebilecek yahut hissettirebilecek melekeye denir. Yani varlıkların durumları ve özelliklerinin; insan, çevre, doğa, olayın geçtiği iç ya da dış mekânların kelimelerle resmedilmesidir. Bu bir anlatım tekniği olarak sıkça başvurulan bir yöntemdir.28 Özellikle hikâye ve roman türlerinde kişileri, yerleri, olayları, varlıkları daha iyi ve daha canlı olarak betimlemek amacıyla yer yer tasvir- ler yapılır. Tasvir etmek, bir şeyi benzerlerinden ayırt edebilecek nitelikleri ve özel- likleri ortaya koymak demektir. Örneğin çam ağacını tasvir etmek, onun öteki ağaç- lardan ayrılığını, başkalığını, daha doğrusu kendine özgülüğünü anlatmaktır.29 Eski Yunanlılar tasviri “koparılmış metin parçası” anlamına gelen “ekphrasis” teri- miyle karşılamışlardır. Şairler bilgilerini, dile olan hâkimiyetlerini, kelime hazinele- rini, belagatteki ustalıklarını tasvirlerle ifade etme imkânı bulmuşlardır. Mesela, Ho- meros'un eserinde değerli nesneler, işlemeli kalkanlar, oymalı savaş arabaları ve fil- dişi süslemeler övülerek tasvir edilmiştir.30 Türkçe'de “tasvir” kelimesinin karşılığı olarak, “betim, betimleme”, İngilizce'de ise “description” sözcükleri kullanılmaktadır. Bir nesnenin kendine has özelliklerini tam ve açık bir şekilde söz ya da yazı vasıtasıyla ifade etmek demektir.31 Okuyucu üze- rinde oluşturulmak istenilen tesire göre hemen hemen her yazıda betimleyici anla- tıma yer verilir. Öteki anlatım biçimlerini, özellikle de öykülemeyi destekler ve tek başına pek kullanılmaz. Ancak bir gazete makalesinde ya da fıkrada, bir deneme ya- zısında veya eleştiride tartışmacı ve açıklayıcı anlatıma göre betimleyici anlatımın yeri sınırlıdır.32 27 Ahmed Mustafa Ali el-Kudât, eş-Şerî‘atu’l-İslâmiyye ve’l-funûn (Beyrût: Dâru’l-Cemîl, ts.), 42–44. 28 Salâh Abdülfettâh el-Hâlidî, Nazariyyetu’t-tasvîri’l-fennî inde Seyyid Kutub (Cidde: Dâru’l-Menâra, 1989), 88; Enise Kantemir, Yazılı ve Sözlü anlatım (Ankara: Sevinç Matb., 1972), 237; Ali İhsan Kolcu, Öykü Sanatı (Ankara: Salkım Söğüt Yay., 2005), 67; Şerif Aktaş - Osman Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım (Ankara: Akçağ Yay., 2001), 89. 29 Enver Nâci Gökşen, Kompozisyon İlkeleri ve Antolojisi (İstanbul: May Yay., 1969), 254; Turan Karataş, An- siklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü (Ankara: Akçağ Yay., 2004), 455; Seyit Kemal Karaalioğlu, Sözlü/Ya- zılı Kompozisyon Sanatı (İstanbul: İnkılap Kitapevi, ts.), 269. 30 Safiye Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler”, ege-edebiyat.org (Erişim 22 Ekim 2006). 31 Mehmet Hengirmen, Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri (Ankara: Engin Yay., 1999), 70. 32 Emin Özdemir, Sözlü Yazılı Anlatım Sanatı Kompozisyon (İstanbul: Remzi Kitapevi, 1986), 186-193; Muhit- tin Bilgin, Anlamdan Anlatıma Türkçemiz (Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yay., 2002), 552; Ünsal Özünlü, Edebiyatta Dil Kullanımları (İstanbul: Multılıngual, 2001), 183. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 201 Üç türlü tasvir vardır: Birincisinde; edebiyatçı, bir kopyacı ressam edası takınarak kendisinden hiçbir çizgi ilave etmeden resmini yapar. İkincisinde; resmi olduğu gibi değil de, kendisinden birşeyler katarak icra eder. Üçüncüsünde de olduğu gibi tasvir etmek yerine, kendisinin iç ve dış dünyadaki etkilenmelerin de etkisiyle görmek is- tediği gibi gösterir.33 Yani, objeleri tasvir ederken gördüğü sûreti bırakır, muhayyi- lesinde çizdiği nakışları kâğıt üzerine nakletmeye çalışır.34 Bu taksime göre birinci tasvir hakiki (gerçek), ikincisi hakikatle hayalin birleşmiş hali, üçüncüsü ise büsbütün hayalidir. Hayali olanda gerçekçilik göz ardı edilmeme- lidir. Her insanın bakış açısının farklı oluşu, ayrıntılarda farklılıkların ortaya çıkma- sına sebep olmaktadır. Ancak tasvir, konuyu karşıdaki kişiye anlatmak, onu en belir- gin özellikleriyle canlandırmak demektir. Konuyu canlandırmak, onu etkisi unutul- mayacak bir açıklığa kavuşturmakla mümkündür.35 Tasvir, bir edebî tür olmasa da edebî türlerin ortaya çıkmasını sağlayan bir anla- tım biçimidir. Nazım ve nesirde dört türlü (tasvir, tahkiye (hikâye), hitap, söyleşme) anlatım yolundan biri olan tasvir; olayların geçtiği yerleri, tabiatı, kişileri, hayvan- ları, eşyaları gözle görülebilecek bir duruma sokma gayesinden doğmuştur. Bu yüz- den, hem iç hem de dış âlemdeki her nesnenin çizgi, ses, madde, yazı veya söz vası- tasıyla resmedilmesine tasvir denilmiştir. Kısacası tasvir, bir bakıma yazı ile resim yapmaktır. Musikide ses ve ahenkle, mimarlıkta taş ve madenle, ressamlıkta çizgi ve renkle, edebiyatta ise yazı ve söz vasıtası ile yapılır.36 Bunun için somut benzetme- lere, sıfatlara başvurmak, basmakalıp sözlerden kaçınarak canlı bir anlatıma yönel- mek edebî tasviri icra etmede başarımızı artıracaktır.37 İnsanların çevrelerine olan ilgi ve alakalarının artması, gezi ve seyahatlerin gide- rek önem kazanması, müşahede yeteneğinin gelişmesi neticesinde de tarih, roman, biyografi vb. birçok türde tasvire ait malzeme daha geniş ölçüde yer almaya başla- mıştır.38 18. yüzyıl sonlarından ve 19. yüzyılın başlarından itibaren roman ve hikâyeler- deki karakter tasvirleri, edebî eserlerin daha bir zevkle takip edilmesi imkânını ha- zırlamıştır. Çünkü hikâye, roman gibi kompozisyonlarda kişiler; yaşarken, konuşur- 33 Abdunnûr, el-Mu‘cemu’l-Edebî, 69–70; Mehmet Akif Ersoy, Kur’ân’dan Ayetler ve Nesirler, nşr. Ömer Rıza Doğrul (İstanbul: Yüksel Yay., 1944), 329. 34 Ersoy, Kur’ân’dan Ayetler ve Nesirler, 330. 35 Ersoy, Kur’ân’dan Ayetler ve Nesirler, 329; Burhan Paçacıoğlu, Türk Dili ve Kompozisyon (Sivas: Dilek Matb., 1997), 337. 36 Seyit Kemal Karaalioğlu, Türkçe ve Edebiyat Sözlüğü (İstanbul: Okat Yay., 1967), 160; Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı (İstanbul: Türkiye Yay., 19731), 1/117; Seyit Kemal Karaalioğlu, Ansiklopedik Edebiyat Söz- lüğü (İstanbul: İnkılap ve Aka Kitapevleri, 1983), 777. 37 Atilla Özkırımlı, Türk Dili Dil ve Anlatım (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., 2001), 248. 38 Fevziye Abdullah Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri (İstanbul: Ötüken Yay., ts.), 127. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 202 ▪ Fadime Kavak ken, düşünürken çevrelerini tasvir yoluyla anlatırlar. Böylelikle o kişiler daha iyi an- laşılır. Emile Zola (1840–1902), “Artık zevk olsun diye, tasvir için tasvir etmiyoruz. İnsanın içinde yaşadığı çevreden ayrılamayacağını; elbisesi, evi, şehri, vilâyeti ile tamamlandığını ka- bul ediyoruz” sözü bu gerçeği dile getirir.39 Tasvir kavramı günümüzde, genel anlamda daha realist bir anlatımı ifade eder. Edebî eserlerdeki övgü içerikli tasvirlerden realist tasvirlere geçiş, bilim ve teknik alanındaki tasvir anlayışının edebiyata yansımasıyla mümkün olmuştur. Botanik, coğrafya, mimarlık, askerî bilimler vb. içinde gelişen realist tasvirler 18. y.y. boyunca gitgide artarak edebî tasviri etkilemiş, nihâyet Flaubert (1821–1880)'den Zola'ya ka- dar uzanan dönemin realist romanlarında altın çağına ulaşmıştır. Bilimsel bakış açı- sının izlerini taşıyan bu tasvir tarzı zamanla tepkilere yol açmıştır. Stendhal (1793– 1842), maddî şeylerin tasvir edilmesinden tiksindiğini söylerken, Paul Valery (1871– 1945) ve Andre Breton (1896–1982) tasviri sıradan bulmuşlardır. Ayrıca tasvirin şiir karşıtı (antipoetique) bir anlatı olduğu görüşü yayılmıştır. Oldukça teknik kelime- lerle yapılan tasvirler, okuyucunun tasvir edilen nesneyi kavramasını engellemiş- tir.40 Geleneksel Batı retoriğinin en yetkili temsilcisi olan P. Fontanier, bu geleneğe da- yanarak tasviri sekiz kısma ayırmıştır: Yer tasviri (topograhie), zaman tasviri (chro- nographie), cisimlerin tasviri (prosopographie), gelenek ve seciye tasviri (lethopee), portre (portrait), aralarında benzerlikler yahut farklar bulunduğunu göstermek için iki nesnenin fizikî yahut ahlâkî tasvirinin ard arda veya birlikte yapıldığı paralel (pa- ralele) tasvir; hareketlerin, tutkuların, olayların vb. canlı ve hareketli tasvirlerini içe- ren tablo (tableau) ve canlı tablo (L’hypotypose). Canlı tabloda nesnelerin sunumu o kadar canlı ve enerjiktir ki, unutulmaz bir imaj ve görüntü ortaya koyar.41 3. Edebî Tasvir Edebî tasvir, ifade yollarından özel bir yol ve anlatım şekli olup, mananın bizzat kendisini değil, sunuş biçimini değiştirir. Hicrî III. asırda Câhız (ö.255/868), el-Mu- berred ve İbnu’l-Mu’tez, kinâyenin, ta’rîz (ima etme)’in ve telmihin (göndermede bu- lunmak) öneminden bahsetmişlerdir. Hicrî 4. asırda da “er-Rummâni (ö. 384/994), İbn Cinnî (ö.392/1001), Ebû Hilâl el-Askerî (ö. 395/1005) ve İbn Fâris (ö.395/1004)” mecâz ve mecâzın önemi üzerinde durmuşlardır. Abdülkâhir el-Curcânî (ö.471/1078) 39 Karaalioğlu, Sözlü/Yazılı Kompozisyon Sanatı, 270; Suut Kemal Yetkin, Edebiyat Üzerine (İstanbul: Yenilik Yay., 1952), 22-23. 40 Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler”, www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006). 41 Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler”, www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006). Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 203 gibi belâgatle ve tenkitle ilgilenen edebiyatçılar mecâzın gerçekten daha üstün oldu- ğunu söylerler. Çünkü mecâz, kişiyi hakikatten daha fazla etkiler.42 Edebiyat araştırmacıları, edebî tasvirin tanımı konusunda görüş birliğine vara- mamışlardır. Bunda edebî sanatların doğası gereği çok güç sınırlanabilen niteliğinin ve edebiyatla uğraşanlarla edebiyat eleştirmenlerinin kültürel ve fikrî farklılıkları- nın büyük etkisi bulunmaktadır.43 Namık Kemal'e göre edebî tasvir; teşbihe muhtaç olmaksızın, hayalde zuhur eden bir sûreti veya vicdanda hâsıl olan bir hissi göz önüne getirmektir.44 İngiliz şâir ve eleştirmen S. Day Luis'e göre edebî tasvir; “Kelimelerdeki hissî ve bir dereceye kadar da istiârî resimdir. İnsanî duygudan hafif bir nağme taşıyan edebî tasvir, oku- yana şiirsel, saf ve etkileyici bir his verir.” Edebiyatçı ve eleştirmen Mustafa Nâsif'e göre edebî tasvir, duygusal anlatımla il- gisi olan her şeye delâlet eder ve kimi zaman da kelimelerin istiârî kullanımı ile eşan- lamlı kabul edilir.45 Şair ve araştırmacı Ahmed eş-Şâyib'e göre ise, edibin düşüncele- rini ve duygularını okura ve muhataba aktarmaya yarayan vasıtalara “edebî tasvir” denir.46 Kısacası; edebî tasvir, duygusal bir manzarayı veya hayalî bir sahneyi şekillendir- mek olup, lâfzı da bu işlemde bir araç olarak kullanmaktır. Renk, vurgu ve çerçeve de resmi şekillendirmede ve güçlendirmede oldukça etkilidir. 47 Şu da bir gerçektir ki, modern dönemde edebî tasvir, geçmişte olduğu gibi yal- nızca belâgatle sınırlı olmayıp; sembolik, ilham verici, efsanevî, psikolojik vb. du- rumları da içeren bir nitelik taşımaktadır.48 42 Câbir Usfûr, es-Sûretu’l-fenniyye fi’t-turâsi’n-nakdî ve’l-belâgî inde’l-Arab (Beyrût: el-Merkezu’s- Sekâfiyyu’l-Arabî, 1992), 323–324. 43 Sâlih b. Abdullah b. Abdülazîz el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l- asri’l-hadîs (Riyâd: Mektebetu’t-Tevbe, 1993), 15. 44 Kazım Yetiş, Namık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve Yazıları (İstanbul: İstanbul Ünv. Edebiyat Fak. Yay., 1989), 337. 45 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 15; Abdüsselâm Ahmed er-Râgıb, Vazîfetu’s-sûreti’l-fenniyye fi’l-Kur’âni’l-Kerîm (Haleb: Fussilet li’d-Dirâsât ve’t-Terceme ve’n-Neşr, 2001), 36. 46 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 16. 47 el-Hâlidî, Nazariyyetu’t-tasvîri’l-fennî ınde Seyyid Kutub, 88. 48 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 17. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 204 ▪ Fadime Kavak 4. Edebî Tasvir Çeşitleri 4.1. Sembolik Tasvirler Sembolik tasvirlerde önemli olan, peş peşe gelen canlandırmalardır. Tasvirin gü- zelliği de kendinden sonra gelecek olan şeyleri aşama aşama ortaya çıkarmasıdır. Sembolizm taraftarlarının da söylediği gibi, sembolik tasvirlerde canlandırmaya yardımcı olan unsurların en önemlisi, duygu alışverişidir. Duygu alışverişi ise, tasav- vur edilebilmesi mümkün olan her şeyin, zihinde canlandırılabilen diğer şeylerle ta- nımlanmasıdır. Böylece işitilebilen şeylerin renkleri, koklanabilen şeylerin de sesleri olur. Bunlara bakıldığında benzetilen şeylerin, benzeyen şeyleri hatıra getirdiği, çağ- rıştırdığı düşünülür. Mesela, nur ilmin, karanlık cehaletin, yıldızlar bilgin kimselerin, bukalemun nifağın, aslan ise cesaretin sembolüdür. Kur'ân'da da özellikle hac ibadeti pek çok sembolle doludur. Bakara sûresi 158. ayette “Şüphesiz Safa ile Merve Allah’ın nişanelerindendir. Kim Kâbe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde beis yoktur, kim gönülden iyilik yaparsa, karşılığını görür…” buyrulmuştur.49 4.2. Beyânî (Açıklayıcı) Tasvirler Teşbih, istiâre, kinâye ve bunların dışındaki belâgatle ilgili kavramlar açıklayıcı tasvir araçlarının kapsamına girer. Günümüzde bu tür tasvirlerle ilgilenen batılı kimi eleştirmenler, edebi tasvirle tasviri ayırmış; bunlar dışında kalan kavramların genel manada tasvirin içinde yer aldığını söylemişlerdir. Belâgatle uğraşanlar da özellikle tasvirin bu türüyle ilgilenmişler ve bu konuda pek çok sınıflama yapmışlardır.50 Abdülkâhir Curcânî’ye göre, beyanın araçları edebiyatçıyı bir tek şeyden farklı şeylerin çeşitli şekillerine götürür. Curcânî burada “araçlar” derken daha çok teşbihi kastetmiştir ki; teşbih, bir edebiyatçının soyut anlamları okuyucu tarafından algıla- nabilir şekilde ortaya koyabilmesinin en önemli araçlarından birisidir.51 4.3. Duyusal ve Duygusal Tasvirler İnsanın genel durumunu ifade eden ve insanı en çok etkileyen, beş duyu (görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma) yoluyla yapılan duyusal tasvirlerdir.52 Tasvirin konusuna göre duyu organlarından birine veya ikisine daha fazla önem verilebilir. Eğer bir odanın tasviri yapılacaksa göze, bir pazaryerinin tasvirinde ise; 49 Şâdi Eren, Kur’ân’da Teşbîh ve Temsîller (İstanbul: Işık Yay., 2001), 57-58. 50 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 24-25; Ebû Mûsâ Muhammed, et-Tasvîru’l-beyânî, (Kâhire: Mektebetu, 1993), 18-19. 51 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 193. 52 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 26, er-Râgıb, Vazîfetu’s-sûreti’l-fenniyye fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, 33; Mustafa Ceylan, “Şiir ve Anlatım 2”, antoloji.com (Eri- şim 1 Mart 2006). Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 205 göz, kulak, burun ve dile daha çok önem verilmesi gerekebilir.53 Bu beş duyu orga- nıyla elde edilen duyumların hepsine birden müşahede denir. Müşahedeleri sıraya koymak da bir hünerdir. Dış âlemi tanıtmak için göz alıcı ve dikkat çekici noktalar bulmak, gereksiz ayrıntılardan kaçınmak gerekir.54 Şair bu beş duyu organından başka; sevme, hoş görme, neşelenme, moral, acıma, tasalanma vb. değerleri de oldukça kullanır.55 Bir kişi olayı, nesneyi veya manzarayı tasvir ederken duygularını, düşüncelerini ve yorumlarını da katar.56 Şair bunları ya- parken düzensiz olmamalı, kelimelerin birbirleriyle olan ahenkli dansını asla göz ardı etmemeli, saçmalamamalı ve bayağılaşmamalıdır.57 4.4. Hikayevî Tasvir (et-Tasvîru’l-Kasasî) Hikâye veya romana benzeyen bir tasvir türü olmayıp, bu tasvir türünde resme canlılık kazandırmak amaçlanmıştır.58 Özellikle modern dönem şairleri bazı tarihî olayları, çağdaş kimi kahramanların hayatını ve genel olarak sosyal hayatı anlatır- ken, ayrıca kişinin kendi kendisiyle olan diyalogunda kasasî tasviri kullanmışlardır.59 4.5. Kişilik Tasviri (et-Tasvîru'ş-Şahsî) Kişilik tasvirinde ise, tasvir eden kişinin olabildiğince objektif olması ve modern psikolojinin verilerinden yararlanması beklenir.60 Bir kimsenin canlandırılmasına “portre” denir. Fransızca kökenli bir terim olup, bir insanın fizikî ve ruhî niteliklerini tasvir etmek demektir. Amaç, anlatılmak iste- nen kimsenin canlandırılmasıdır ki, bu canlandırma, o kimsenin başkalarından farklı olan çizgilerini bulup ortaya koymakla gerçekleşir. Çokluk ve renk bolluğu ise lev- hayı bulanık hale sokar. Bu nedenle portrede bir yüzün hâkim çizgilerini, bir karak- terin kuvvetli yönlerini belirtmek gerekir. Kısacası, bir portrenin başarısı, tasvirin canlı olmasına bağlıdır. Birçok yazarın “taze bir ten, canlı gözler, gümrah saçlar” şeklin- deki anlatımları yahut daha belirsiz bir şekilde “fevkalade güzel bir kadın” gibi hiçbir şey canlandırmayan portreler pek başarılı sayılmamaktadır.61 Portre; fizikî, ruhî ve hem fizikî hem de ruhî olmak üzere üçe ayrılır. Fizikî portre, şahsın dış görünüşünü bir fotoğraf makinesi netliğiyle veren tasvirdir. Ruhî portre ise; 53 Paçacıoğlu, Türk Dili ve Kompozisyon, 337. 54 Kabaklı, Türk Edebiyatı 1/117–118; Sabahat, Örneklerle Tasvir ve Tahlil, 7. 55 Ceylan, “Şiir ve Anlatım 2”. 56 Kabaklı, Türk Edebiyatı, 1/118–119. 57 Ceylan, “Şiir ve Anlatım 2”. 58 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 26; Abdülkâdir er- Rubâ‘î, es-Sûretu’l-fenniyye fi’n-nakdi’ş-şi’rî (Riyâd: Dâru’l-Ulûm, 1984), 86–88. 59 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 218–229. 60 Şevkî Dayf, Fi’n-nakdi’l-edebî (y.y: Dâru’l-Ma‘ârif, ts.), 58–68. 61 Mustafa Nihat Özön, Yazmak Sanatı ve Kompozisyona Giriş (İstanbul: Remzi Kitapevi, 1961), 111. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 206 ▪ Fadime Kavak bir insanın iç dünyasını, ruhî durumunu tasvir eder. Ruhî portrenin başarılı olabil- mesi için de ruh inceliği, kavrayış gücü, istek, ilgi ve gözlem el ele vermelidir. Fizikî ve ruhî portre de ayrı ayrı yapılabildikleri gibi, gerektiğinde birlikte de yapılabilir. Bu şekil portrelerde önce fiziksel görünüm verilip sonra psikolojik özelliklere geç- mek daha uygun olmakla birlikte, bazen fiziksel özelliklerden yararlanıp psikolojik özellikleri verme yolu izlenebilir. Örn: “İri, siyah, sert bakışlı gözlerinde duygusuzluk ve merhametsizliğin izleri, zalim ruhunun bütün vahşeti okunmaktaydı.”62 5. Edebî Tasvirin Unsurları ve İşlevleri 5.1. Unsurları Edebî tasvirin unsurları denilince, bu tasvire dayalı bir yazıda muvaffak olabil- mek için göz önünde bulundurulması gereken usuller anlaşılır. 5.1.1. Bakış Açısı İyi bir tasvir yapabilme, bir şahsın bakış açısına ve dikkat derecesine bağlıdır. Bunlardan yoksun biri, tasvir içeren yazılarında başarılı olamaz. Bilgi dağarcığının gelişmesi için de çevreye dikkatli bakmalıdır.63 Tasvirde bakış açısının seçilmesi ve bunun okuyanlara belli edilmesi şarttır. Çünkü karanlık ve aydınlık, yağmur, yaz, kış, gece, gündüz gibi zaman ile uzaklık ve yakınlık gibi mekânla alakalı değişiklikler, o şeyi müşahede edenin duygularına tesir eder. Tasvirin okuyanlar tarafından iyi kavranabilmesi için, kendilerini o şeyi müşa- hede edenin yerine koymaları, dolayısıyla onun, mevzu, zaman ve mekân ile müna- sebetini bilmeleri gerekir. Bu hususta başarı gösterebilmek için, tecrübe ve müşa- hede edilmeyen şeylerden bahsetmemeli, müşahede ettiğimiz sıradaki zaman ve mekânı, iyi seçilmiş bir-iki ayrıntıyla kısaca ifade etmelidir.64 5.1.2. Anlatımda Seçicilik Hiçbir tasvirde müşahede edilen bütün şeyler sayılamaz ve konu ile alakalı olma- yan şeylere yer verilmez. Mesela; bir evin doğu tarafından gelen bir kimse tasvir edi- lirken, o evin batı tarafını canlandıran ayrıntıya yer verilmez. Ayrıca ayrıntıların se- çimi aynı zamanda okur kitlesinin ilgi alanına, yaşına ve yazarın bakış açısına göre de değişiklik gösterir. Bu yüzden o tasviri kimlerin okuyacağını düşünerek, o seviye- nin alakadar olmadığı veya kavrayamayacağı malzemeye yer verilmemelidir.65 62 Kabaklı, Türk Edebiyatı, 1/118; Emir Sabahat, Örneklerle Tasvir ve Tahlil (İstanbul: Yenilik Basımevi, 1970), 8–37; Bilgin, Anlamdan Anlatıma Türkçemiz, 553. 63 Abdunnûr, el-Mu‘cemu’l-Edebî, 69–70. 64 Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri, 130–131; Paçacıoğlu, Türk Dili ve Kompozisyon, 338. 65 Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri, 131–132; Paçacıoğlu, Türk Dili ve Kompozisyon; Aktaş - Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, 90. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 207 5.1.3. Anlatım Düzeni Tasvirde konu ile alakalı ayrıntının seçilmesi yeterli değildir. Tasvire bu ayrıntı- dan hangisi ile başlamak gerektiğini de belirlemek gerekir.66 Bunun için genellikle şu yöntemler izlenir: 1. Tasvir edilecek şey her ne olursa olsun, okuyucunun düşüncesinde görünür kı- lınması için belirli bir izlenimin çevresinde yoğunlaştırılmalıdır. Bunun için de ay- rıntıların tümü, bu izlenimi yansıtacak doğrultuda seçilmeli ve düzenlenmelidir. Bu seçme ve düzenlemede beş duyudan yararlanılabilir ancak, onlardan biri daha ağır basar.67 Ayrıntılar birbiriyle bağlantılı olarak bir sıraya konulmalıdır.68 2. Tasvir yaparken parçadan bütüne ya da bütünden parçaya doğru gidilebilir.69 3. Manzara tasviri yapan kişinin, o şeyle zaman münasebeti değişiyorsa, ayrıntıyı kronolojik sıralaması etkili bir usuldür. Mesela güneşin doğuşunu tasvir ederken, herkesin görüp anladığı şekilde tasvir etmelidir. 4. Ayrıntı, o şeyin kapladığı yere göre sağdan sola, soldan sağa, aşağıdan yukarı, içeriden dışarı, uzaktan yakına vb. tarzda sıralanabilir. 5. Malzeme, önemine göre de sıralanabilir. Mühim ayrıntıya başta yer verilip, di- ğerleri sonraya bırakılabildiği gibi; bazen önemsiz ayrıntı başa alınarak, mühim olan- lara tasvirin sonunda yer verilebilir. 6. Tasvir edilecek şeye dair ayrıntı çok ve karışık ise, o zaman baş kısımda o şeyin genel görünüşü hakkında fikir vermek yahut herkesçe bilinen şeyler ve o şeyi ona benzeyenlerle karşılaştırmak sûretiyle kısaca anlatmak gerekir.70 5.1.4. Sanatsal İfade Edebî tasvirde amaç, heyecan uyandırmaktır. Yazar kendini etkileyen şeyin ha- yalini canlandırmakla kalmaz, kendinde uyandırdığı duygu ve heyecanları da ver- meye çalışır. Bu yüzden mecazlar vb. sanatlarla bediî hisler uyandırılmaya çalışılır.71 Duygular aktarılır, hisler harekete geçirilir, sesler birbiriyle buluşur ve kelimeler ha- rekete geçer. O halde psikolojik yön, içsel hislere hâkim olma, insanın duygularıyla iç içe geçme, edebî unsurların arkasında gizli olan etkileyici unsurlardır.72 66 Aktaş - Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, 90–91. 67 Emin Özdemir - Adnan Binyazar, Yazmak Sanatı Kompozisyon (İstanbul: Varlık Yay., 1969), 95. 68 Aktaş - Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, 91. 69 Abdunnûr, el-Mu‘cemu’l-Edebî, 69. 70 Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri, 132–133; Paçacıoğlu, Türk Dili ve Kompozisyon, 338. 71 Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri, 128, 133; Paçacıoğlu, Türk Dili ve Kompozisyon, 338–339; Aktaş - Gün- düz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, 90. 72 Muhammed Huseyn Ali es-Sagîr, es-Sûretu’l-fenniyye fi’l-meseli’l-Kur’ânî (Beyrût: Dâru’l-Hâdî, ts.), 159. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 208 ▪ Fadime Kavak 5.2. İşlevleri 5.2.1. Süsleme Tasvirin en eski görevlerinden biridir. İlyada ve Odysseia gibi batı kültüründeki metinlerde tasvir, süsleme maksadıyla kullanılmıştır. Realistler, tasvire gerçeği an- latmak için başvurmuş olmalarına rağmen onun süsleme özelliğini ortadan kaldır- mamışlardır.73 5.2.2. İlham Verici Olma Edebî tasvirler, kastedilen mananın doğrudan ifade edilmeden ilham yolu ile an- laşılmasını sağlar.74 5.2.3. Sembolleştirici Olma Metinde yer alan bir şahıs yahut olayla, tasvir edilen nesne arasında ilişki kuru- larak yazıya sembolik bir anlam yüklenir. Mesela bir şahsın iç ve dış dünyası arasında istiâre yoluyla paralellik kurularak sembolik bir anlatım elde edilebilir. Buna özel- likle öznel tasvirlerde rastlamak mümkündür. 5.2.4. Duyguları İfade Etme Nesne hakkında bilgi vermek amacıyla olduğu gibi, nesneler karşısında hissedilen duyguları ifade etmek için de tasvir yapılır. Olayı görüp anlatan kişinin duyguları, tasvire yansır. Cümle yapıları ve kullanılan kelimeler, bize yazarın duyguları hak- kında ipuçları verir. Örneğin; yazar bir binayı hapishaneye benzetiyorsa, bu teşbihte onun bakış açısını görür ve hissettiklerini sezebiliriz. 5.2.5. Gerçeklik Hissi Uyandırma Yazar, tasvirinde ayrıntılara yer vermek sûretiyle gerçeğe benzerlik duygusu oluşturur ve okuyucunun üzerinde realizm tesiri uyandırabilir.75 5.2.6. Şiirsel Etki Sağlama Yazar şairane imajlar ve ahenklerle şiirsel etki sağlayabilir. İngiliz şâir ve eleştir- men S. Day Luis'e göre insanî duygudan hafif bir nağme taşıyan edebî tasvir, okuyana şiirsel, saf ve etkileyici bir his verir.76 73 Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler, www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006). 74 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 242. 75 Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler”, www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006). 76 Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler”, www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006); el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 15. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 209 5.2.7. Kanıtlayıcı Olma Edebî tasvir, bir ikna yöntemi olarak da kullanılır.77 İnsanlar üzerindeki ikna edici ve inandırıcı tesirinin en çarpıcı ve yaygın örneklerine kutsal kitaplarda rastlanmak- tadır. Mesela, Kur'ân'daki edebî tasvirler kısa fakat oldukça canlı ve etkili nitelikle- riyle bilhassa dikkat çekicidir.78 6. Edebi Tasvirin Arap Edebiyatı’na Yansımaları Özü itibariyle bir milletin edebiyatı o milletin diliyle bağlantılıdır. Buna “o dilin edebiyatı” denir. Edebiyat, bir milletin duygularının, hislerinin ve anlayışının ürünü- dür. Aynı zamanda toprağı, göğü, değerleri, gelenekleri, olayları ve toplumuyla da ilgilidir. Bu yüzden bir milletle başka bir millet arasında farklılıklar vardır.79 Arap Edebiyatı, köklü bir milletin ve dilin edebiyatı olup, İslâm’ın ortaya çıkma- sından itibaren de gerçek şeklini almıştır. İslâmiyet'in gelmesi, eski şiir divanlarının ve kâhinlerin secili sözleriyle ilgili ürünlerin oluşmasına engel olmamıştır. Şüphesiz Kur'ân, edebiyatın oluşmasında, sanatlarının, ilimlerinin ve metotlarının ortaya çık- masında en büyük etkendir. Kısacası herhangi bir milletin edebiyatı; milletin gönlü, düşünce değerleri, ruhu ve dilinin özüyle oluşur.80 6.1. “Tasvir”in Olgu ve Terim Olarak Durumu Önceleri Araplar “istiâre” kelimesini, şimdiki “tasvir” kelimesinin ifade ettiği bazı anlamlarda kullanmışlardır. İstiârenin kavramsal içeriği; teşbih, kinâye ve mecâz içe- ren bazı lafızları da kapsayacak şekilde geniş tutulabilir. Tasvir de zaten ibare ya da üslubu içerir.81 Böylece istiârenin kavramsal içeriğiyle tasvirin içerdiği hususlar ara- sında sıkı bir ilişkinin varlığından söz edilebilir. Eskiler edebî metinlerde geçen sözlü tasvirler için, tavsif sözcüğünü kullanmayı uygun görmüşlerdir. Tavsif; bir şeyi, göz önüne getirerek somutlaştıracak şekilde bir takım ifadelerle tarif etmektir. Bunu yaparken de, fazla teferruattan kaçınılmalı, sa- dece gerektiği kadar açıklama yapılması konusunda titiz davranılmalıdır. Yapılan tavsif, duruma uygun olmalı, fazlalık ya da noksanlık içermemelidir. 17.y.y. Fransız edebiyatında şiir ve edebî tenkit sahasında eser veren ünlü yazar “Boileau”nun de- diği gibi, “Bir konağın tasvirinde, kırk sayfa yazı okunmaz.” Tavsiflerde her zaman bir tasvir ve resimleştirme söz konusu olmuş ancak, ıstılah olarak “tasvir” kelimesi kullanılmamıştır. Bu kelimenin mazisi fazla gerilere gitme- 77 Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler”, www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006). 78 Şentürk, 16. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebî Tasvirler, 22. 79 Enver el-Cundî, Hasâisu’l-edebi’l-Arabî (Beyrût: Dâru’l-Kitâbi’l-Lübnânî 1985), 16. 80 el-Cundî, Hasâisu’l-edebi’l-Arabî, 17. 81 el-Hâlidî, Nazariyyetu’t-tasvîri’l-fennî inde Seyyid Kutub, 88. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 210 ▪ Fadime Kavak mektedir. Dilimizde mevcut olan bütün kelimelerin etimolojik geçmişlerini terim an- lamıyla gösteren bir lügat olmadığı için bu konuda kesin bir hükme varılamamakla birlikte, bu terimin 19. asırdan itibaren kullanılmaya başladığı söylenebilir.82 Nitekim Arap şiirini mevzularına göre tasnif edenlerden Kudâme b. Ca‘fer (ö. 337/948), Ebû Hilâl el-Askerî ve İbn Reşîk (ö. 456/1064) gibi eleştirmenler tasvirî şiirleri “vasf” yo- luyla söylenen şiirler diye tasnif etmişlerdir.83 6.2. Edebî Literatürde Kullanılma Süreci Edebiyatta “tasvir” kelimesine dikkat çeken ilk kişinin Câhız olduğu kabul edilir. Çünkü O, “Şiir sanattır, bir ürün örneğidir ve tasvir biçimidir” der.84 Kâmil el-Basîr, Câhız'ın tasvirle ilgili bu sözünün hem lafız hem de manayı, başka bir tabir ile hem şekil hem de içeriği kapsadığını söyler. Câhız'dan sonra gelen Kudâme b. Ca‘fer de Yunan felsefesinin etkisiyle “sûret” kelimesini şekil açısından ele alır ve şiirdeki edebî tasviri, hissedilebilen maddelerdeki şekle kıyas eder.85 Abdülkâhir el-Curcânî'ye (ö.471/1079) göre de “tasvir” temsil ve kıyastır; gözle görülemeyen şeylerin, soyut anlamların, gözle görülebilecek şekilde ortaya konma- sıdır. Bu konuda Curcânî ile Câhız arasındaki fark şudur: Câhız, şiiri tasvirin bir türü olarak kabul ederken; Curcânî onu tamamıyla tasvir olarak kabul eder. Çünkü Curcânî'ye göre tasvir, manaların hakikî veya mecâzî olarak içinde vücut bulduğu bir bütündür. Zemahşerî de tasvir konusunda Curcânî'yi izlemiş; “tasvir, temsil ve tahyil” gibi ıstılahlar kullanmıştır. Ona göre bu ıstılahların hepsi, hissî olan sûretleri, akılla anla- şılabilir manalarla açıklar. Ayrıca Zemahşerî, Kur'ân'daki manaları ve dinî gerçekleri tasvir ışığında açıklamıştır. Tahyîl ve tasvirin önemi üzerinde duran İbnu'l-Esîr de şöyle demiştir: “Hattâbî’nin (ö.388/998) sözünün işe yarar tarafı, tahyil ve işitenin gönlüne tasvir yolu ile kastedilen ma- nayı açıklamasıdır. Ta ki onu açıkça görebilinceye kadar… Mesela, ‘Zeyd aslandır’ ifadesi ile Zeyd’in cesur olduğu anlatılmak istenmiştir. İki ifade arasındaki fark da, tasvir, tahyil ve işi- tenin gönlünde kastedilen mananın açıklanmasıdır”.86 O, Sâffât Sûresi’nin “Yanlarında, ör- tülü yumurta gibi (bembeyaz), bakışlarını da yalnız eşlerine çevirmiş güzel gözlüler vardır” 82 Tâhiru’l-Mevlevî, Edebiyat Lügatı, thk. Kemal Edîb Kürkçüoğlu (İstanbul: Enderun Kitapevi, 1973), 149– 150; Şentürk, 16. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebî Tasvirler, 16–17; Muallim Nâci, Istılâhât- ı Edebiyye, haz. Alemdar Yalçın - Abdülkadir Hayber (Ankara: Akabe Yay., ts.), 108. 83 Şentürk, 16. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebî Tasvirler, 12–17. 84 Cahız, Kitâbu’l-Hayavân, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn (Beyrût: Dâru’l-Fikr, 1988), 3/132. 85 er-Râgıb, Vazîfetu’s-sûreti’l-fenniyye fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, 22. 86 Ziyâeddîn İbnü’l-Esîr, el-Meselü’s-sâ’ir fî edebi’l-kâtib ve’ş-şâ‘ir, thk. Ahmed el-Hûfî - Bedevî Tıbâne (Kâhire: Dâru’n-Nahda, ts.), 1/88–89. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 211 mealindeki 48–49. ayetlerini delil göstererek tasvirin gözle görülebilir tarafı üze- rinde durmuştur.87 Rummânî'ye (ö. 384/995) göre tasvir, “Maddî olmayan şeylerin, gözle görülebilecek şekilde cisimleştirilmesidir.” Muhammed Guneymî Hilâl'e göre de, tecrübenin aktarıl- masında asıl sanatsal vasıta, bütün anlamlarıyla tasvirdir. Şiirsel tecrübenin hepsi, bölümleri olan büyük bir tasvirdir. Seyyid Kutub’a (1906-1967) göre ise tasvir; psikolojik durumu, zihnî manayı, his- sedilen bir olayı, görülen sahneyi, insan örneğini ve beşerî tabiatı hissedilir ve tahay- yül edilir şekilde tablolaştırır. Sonra resmettiği tabloyu müşahhas yaşantıya veya ha- rekete çevirir. Bir de bakmışsın ki o zihnî mana bir realite veya hareket, psikolojik durum bir levha veya sahne, insan örneği canlı ve somut bir varlık, beşerî tabiat da görülen bir cisim hâlini almıştır. Olaylar, sahneler, kıssalar ve görüntülere gelince sanki tasvir, bunları birden içinde hayat, hareket olan muhayyilede canlanan belir- gin varlıklara çevirir. Bir de buna karşılıklı diyalogu eklerse artık tüm zihnî canlan- dırma unsurları yerine gelmiş demektir.88 Bütün bu tanımlar neticesinde, tasvir; “gözle görülemeyen şeylerin, soyut anlamların, psikolojik durumların gözle görülebilecek şekilde ortaya konmasıdır” denilebilir. 6.3. Edebî Tasvirde Kullanılan Yöntemler 6.3.1. Somutlaştırma (Tecsîm) Tasvir; bir nesneyi yahut nesnenin bir halini zihnimizde canlandırma görevini yüklenebilir. Bu durumda yazar okuyucunun zihninde bir dekor meydana getirir.89 Bir ressam çizdiği bir sûreti birkaç fırça darbesiyle nasıl güldürüp ağlatabiliyorsa, şair de birtakım kelime oyunlarıyla bu ve benzeri imajları zihinlerde canlandırabilir. Bu yüzden tasvir içerikli metinler, zihinlerde yarattıkları renkli imajlarla gerçek gö- rüntüye çok yaklaştıklarından dolayı, inandırma ve etkileme tesiri en güçlü ifadeler- den sayılırlar.90 Kur’ân-ı Kerîm Arap lisanıyla indirilmiş olduğundan, bu lisanda bulunan özellik- ler onda da mevcuttur. Araplar akılla kavranamayan şeyleri somutlaştırmak için tec- sim ve teşbih içeren kelimeleri çokça kullandıkları gibi, bu tür kelimelere Kur'ân'da da oldukça rastlamak mümkündür. Örneğin, Arap krallar çok sevdikleri kölelerini 87 er-Râgıb, Vazîfetu’s-sûreti’l-fenniyye fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, 26–30. 88 Seyyid Kutub, et-Tasvîru’l-fennî fi’l-Kur’ân (y.y: y.y., 1966), 34; İbrahim Sarmış, “Seyyid Kutub’un Edebî Yönü”, Şehâdeti’nin 30. yılında Seyyid Kutub Sempozyumu, haz. Ahmet Ağırakça (İstanbul: İrfan Vakfı, ts.), 126-127. 89 Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metinler”, www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006). 90 Şentürk, 16. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebî Tasvirler, 21–22. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 212 ▪ Fadime Kavak kendilerine oldukça yakın bir yere oturttukları için, Necm sûresinin 8. ve 9. ayetle- rindeki hitaptan “Sonra (Muhammed’e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (bir- leştirilmiş) bir yayın iki ucu kadar, hatta daha da yakın oldu” Hz.Muhammed (s.a.v.)’in Rabbine ne denli yakınlaştığını kavrayabilmişlerdir.91 Böylece tecsim, soyut anlam- ların kavranabilecek şekilde ortaya konmasını sağlamış olmaktadır. 6.3.2. Kişileştirme (Teşhis), Konuşturma (İntak) İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklarla duygu ve düşünceleri tıpkı insan gibi kişileştirme ve konuşturma sanatıdır. Bu durum Arap belâgatinde istiâre-i mekniyye (kapalı istiâre) adı altında ele alınır.92 Genellikle ikisi bir arada kullanılan teşhis ve intak sanatları, özellikle masallar ve fabllar yanı sıra diğer edebî türlerde ve nazım- larda çokça görülebilmektedir.93 Arapçada, özellikle “ef‘al” (أ فْ عل) vezninde kişileştirme örnekleri sunan çok sayıda teşbih vardır. Araplar baklayı a َhmaklıkla nitelendirirken (هرْجل َ ة Bakladan daha“ (أ ْْح قَهمْنَ ahmak” demişlerdir. Çünkü bakla, sulak bölgelerde yetişir ve oraları silip süpürür. Yine Araplar yeryüzünü de sır saklamakla vasıflandırmışlar ve (َهض -Yeryü“ (أ ْكت مََهم نَْاْل ْر zünden daha çok sır saklaهyan” demişlerdir. Buna karşın hayvanهı da insana a it bir sıfatla nitelemi َşleهr ve (ب َ َب بَعلىَجيفة َ ج) , ”Sinekten daha kararsız“ (أ ْطي شَهمْنَذ لَمْنَب ذ ُّ -Kuzudan daha mü“ (أ ذ layim”, ( َ ) ,”Leş üstündeki köpekten daha cimri“ (أ ْْب لَمْن َكْله ههَّرةَ َ َهمْن Kediden“ ( اب ُّر daha sadık”, (هرد هصْف Bıldırcın kılavuzundan daha korkak” demişlerdir.94“ (أ ْج َبَمْنَ Hacc sûresinin 73. ayetinde yer alan “Ey İnsanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler, bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de aciz, kendinden istenen de!” şeklindeki sözlerle, müşriklerin Allah'tan başka edindik- leri ilâhların acizliği canlandırılmıştır. Bu durum, “Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri alamazlar” şeklinde ifade edilmiştir.95 91 İbn Arabî, Harflerin İlmi (el-Futûhâtu’l-Mekkiyye), çev. Mahmut Kanık (Bursa: Asa Kitapevi, 2000), 219– 220. 92 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 242–253; Hasan Aktaş, Modern Türk Şiirinde Edebî Sanatlar (İstanbul: Söylem Yayınları, 2002), 68; Yekta Saraç, Klasik Ede- biyat Bilgisi Belâgat (İstanbul: Bilimevi Yayınları, 2000), 112; Nihad Sâmi Banarlı, Edebî Bilgiler (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1948), 106. 93 Tahir Üzgör, Edebiyat Bilgileri (İstanbul: Veli Yayınları, 1983) 356; Mehmet Karaca, İzahlı Edebî Sanatlar Antolojisi (İstanbul: Hilal Matbaası, 1966), 90. 94 Abdülmecîd Âbidîn, el-Emsâl fi’n-nesri’l-Arabiyyi’l-kadîm (İskenderiyye: Dâru’l-Ma‘rifeti’l-Câmi‘iyye, 1989), 108. 95 Mustafa Muslim, Mebâhis fî i’câzi’l-Kur’ân, (Dimaşk: Dâru’l-Kalem, 1999), 146. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 213 6.3.3. Açıklama (Beyân) Sözlükte “ortaya koymak, açık seçik olmak, açıklamak, anlaşılır hale getirmek” gibi manalara gelen beyân kelimesi; terim olarak ise, “bir manayı farklı söz ve usul- lerle anlatmayı öğreten, belirli usul ve kuralları olan ilimdir”. Teşbih, istiâre, mecaz, kinaye vb.'yi ele alır.96 Mesela; Nûr sûresi 35. ayette Allah'ın, göklerin ve yerin aydın- latıcısı olduğu kandile benzetilerek açıklanmıştır. Ayette mürekkep teşbih söz konu- sudur. “Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. O, her şeyi bilir.” (Nur: 35) Kandilin fenere konuluşu da, parıldayan yıldızlara benzetilmiştir. Lambadaki yağ, en saf ve en yakıcıdır. Ne şarkta ne de garpta yetişen zeytinyağına benzer. Güneş ışıkları bu ağaca sadece sabah akşam değil, tüm gün isabet etmektedir. İşte bu, Al- lah’ın, mü’minlerin durumunu ortaya koymak için getirmiş olduğu bir meseldir.97 Beyânda amaç, okuyucuyu bilgilendirmek ve ona fikir vermektir. Bu yüzden ya- zar, objektiftir, gözlemlediği şeylere dair hislerini gerçeğe uygun tarzda aynen anla- tır.98 6.3.4. Abartı (Mübâlağa) Bir şeyin tesirini artırmak amacıyla, o şeyi abartılı ifadelerle anlatma sanatıdır. Bir şey olduğundan çok fazla ya da daha az gösterilir. Mesela gözyaşlarının denize dönüştüğünün söylenmesi ya da bir evin abartılı bir şekilde tasvir edilmesi, mübala- ğaya örnek olarak gösterilebilir.99 Nûr sûresi 35. ayet “… Ateş değmese bile, neredeyse yağın kendisi aydınlatacak!” ve A’râf sûresi 40. ayetteki “… Deve iğnenin deliğinden geçmedikçe Cennet’e de giremezler” ifadelerinde mübalağa vardır. A’râf sûresi 40. ayetin çizdiği tablo karşısında dinleyici, gökleri ve gök kapılarını; iğne deliğini ve koskoca halatın (yahut devenin), iğne deliğinden geçmesi durumunu 96 Nusrettin Bolelli, Belâgat (İstanbul: İFAV yayınları, 2001), 35. 97 Abdurrahmân Celâluddîn es-Süyûtî, el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’ân (Beyrût: Dâru’l-Ma‘rife ts.), 2/56; Cârullâh Ebü’l-Kâsım ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an hakâ’ikı gavamidi’t-tenzîl, thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Ali Muhammed Mu‘avvad (Riyâd: Mektebetu’l-Ubeykân, 1998), 4/306–307. 98 Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri, 128–129; Akdeniz, “Betimleyici Anlatım: Tasvirî ‘descriptif’ Metin- ler” www.ege-edebiyat.org (erişim 22 Kasım 2006). 99 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 254–257; Hasan Aktaş, Modern Türk Şiirinde Edebî Sanatlar, 80; Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdullah b. Sehl el-Askerî, Kitâbu’s- Sınâ‘ateyn el-kitâbe ve’ş-şi’r, thk. Mufîd Kumayha (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1981), 403. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 214 ▪ Fadime Kavak düşünür. Halatın (yahut devenin) iğne deliğinden geçemeyeceğini herkes bilir.100 Çünkü iğne deliği, deliklerin en küçüğü ve darıdır. Devenin vücudu ise, vücutların en büyüğüdür. Şu halde devenin bu dar deliğe girmesi nasıl imkânsızsa, bu kimselerin Cennet’e girmeleri de öyle imkânsızdır.101 6.3.5. Güzel ve Çirkin Gösterme (Tahsîn ve Takbîh) Bir edebî tasvirde güzel ve çirkin gösterme yöntemleri kullanıldığında, kişi ya bir şeye teşvik edilmekte, ya da kişide bir şeye karşı nefret duygusu uyandırılmaktadır. Mesela kızların, yüzlerinin parlaklığı ve davranışlarının güzelliği yönünden Cen- net hûrilerine benzetilmesi güzel gösterme; bir şairin birisini yermesi de çirkin gös- terme örneklerindendir.102 6.4. Cahiliye Döneminde Edebî Tasvir 6.4.1. Cahiliye Nesri Cahiliye dönemi nesrinin ana unsurları duygu, düşünce ve tasvirdir. Duygu, edebî ürüne yön veren direkt etken ve ilk esastır. Düşünce, bu duyguyu somutlaştıran ve açıklayan kalıptır. Düşüncenin sunulduğu dış çerçeve ise tasvirdir. Bununla üslup kastedilir. Edebî bir metinde bu üç unsur bir arada bulunur ve bunlar arasında da bir uyum söz konusudur. Edebî metne değerini veren de bu hususlardır.103 Bu dönem nesrinin başlıca konuları barışa davet, savaşa teşvik, dinî ve ahlâkî öğütler, anlaşmalar ve direkt kabile hayatı ile ilgili hususlarla sınırlıdır. Bu dönem- deki kişi, sözlerini uzatmaz, düşüncelerini gereksiz ayrıntılara girmeden kısaca ifade eder. Gerçekçidir, düşünceyi olduğu gibi verir, güzel sonuçlarla ilgilenir. Cümleler ise genelde kısadır, belîğ ve fasihtir. Belîğ ve fasih ifade de, az sözle tam manayı ifade eder.104 Etkilemek, temel özelliktir. Bu da seci ve fasılalarla, cümle sonlarındaki bir- birine yakın tınlamalarla gerçekleşir. Mesela “hazîn ve na‘îm” (م َ َ نََ وَن عهي kelimelerinde ( حهزي olduğu gibi. Ayrıca, teşbih ve kinâyeler çoktur. Hepsi de gerçek, maddî ve hissedile- bilir olaydan alınmıştır. Beyâni ve bediî sahneler ise azdır.105 100 Süleyman Ateş, Görünmez Âlemin İzleri (İstanbul: Yeni Ufuklar neşriyat, ts.), 123. 101 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, çev. Suat Yıldırım vd. (İstanbul: Huzur Yayınları, ts.), 10/368. 102 el-Hudayrî, es-Sûretu’l-fenniyye fi’ş-şi‘ri’l-İslâmî inde’l-mer’eti’l-Arabiyye fi’l-asri’l-hadîs, 258–261; Câbir Us- fûr, es-Sûretu’l-fenniyye fi’t-turâsi’n-nakdî ve’l-belâgî inde’l-Arab, 353. 103 Abdülhakîm Belî’, en-Nesru’l-fennî ve eseru’l-Câhız fîh (Kâhire: Lecnetu’l-Beyâni’l-Arabî, 1969), 54. 104 el-Cundî, Hasâisu’l-edebi’l-Arabî, 126. 105 el-Cundî, Hasâisu’l-edebi’l-Arabî, 127; Ahmed el-İskenderî - Mustafa Anânî, el-Vasît fi’l-edebi’l-Arabî ve târîhih (Mısır: Dâru’l-Ma‘ârif, 1917), 22. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 215 Cahiliye nesrinden nakledilen başlıca şekiller ise; emsâl, hikmetli sözler, hitabet, kısa hikâyeler, bazı vasiyetler ve kâhinlerin secili sözleridir.106 Araplar mesellerde, insanların durumlarını ve kişiliklerini tasvir etmişlerdir. Ör- neğin; ( َهجبهَههَ صوف ة -Kaşının üzerinde bir yün parçası ile geldi” derler. Bu sözü duy“ ( جاءَ َ عل ىَ حا duğumuzda yenilmiş olarak ümmetine geri dönen, yüzünde yenilgi belirtileri olan, yüzünü insanlardan gizlemeye çalışan, kendisini kimsenin görmemesi için gözünü yünle kapatmak isteyen bir adam portresi gözümüzde canlanır. َهْي) هصيَاْل ع Yaban eşeğini iğdiş eden biri gibi geldi” dediklerinde ise, utangaç bir“ ( جاء َك خا kişiyi düşünebiliriz. Umulur ki bu kişi, insanların ayıpladığı ve kendisinin de kendine yakıştıramadığı çirkin bir suç işlemiş, bu yüzden çok utanmıştır ve zihni, sürekli yap- tığı şeyle meşguldür. Yaban eşeğini iğdiş eden kimse gibi insanlardan uzaklaşmak istemektedir. ُّلَ ُْم رَهِفَاْلَْ الهءَي سَُّر) Boş bir yerde (at) koşturan herkes sevinir” sözü ile kendi özelliklerini“ ( ك başkasıyla kıyaslamadan kendisini beğenen gururlu bir kimse kastedilir. Bu kişinin durumu, yarış olmayan bir yerde atını koşturan ve atının süratini gördüğünde sevi- nen kimsenin durumu gibidir. Eğer bu kişi atını başka bir atla karşılaştırsaydı, atının eksikliği ortaya çıkardı.107 Görüldüğü gibi bütün bu tasvirlerdeki hayal unsuru, Arap hayatından alınmıştır. 6.4.2. Cahiliye Şiiri Şiir, Cahiliye Edebiyatı’nın en güçlü kısımlarındandır, Arapların divanıdır. İslâmi- yet’ten önceki Arapların en bol edebî ürünlerini taşır. Ölçülü (vezin) ve kafiyeli söz- dür.108 İbn Reşîk’e göre; “Şiir, Arap ilimlerinin en büyüğüdür. Eski Arapların şan ve şerefle- rini koruyan, mazide başardıkları büyük işleri unutulmaktan kurtaran ve hatıralarını yayan- lar şairlerdir.”109 Burhan ve aklî delillerle düşünceyi kabul ettiren nesrin aksine şiir; yaratıcı hayal ürünlerini ifade eder, vicdanı ve hisleri harekete geçirir, teşvik eder veya korkutur. Hisleri harekete geçirmede, zihnî manaları canlandırmada nesirden daha etkilidir. Ayrıca şiir, edebî nesirden önce gelir. Çünkü edebî nesir aklî bir gelişmeyi, ilmî bir zevki, yazının gelişmesini, ilmin yayılmasını, düşüncenin olgunlaşmasını gerektirir. Şiir ise, kaynağını gönülden alır; düşünceyi, nefsin hallerini, toplumun diğer fertle- rinin idrak ettiği göz alıcı ve hissedilebilir âlemi tasvir eder; ilmin ya da yazının ge- lişmesini beklemez. 106 Sefer Aga - Umar Tevfîk, el-Edebu’l-Arabî ve nusûsuh, haz. Munîr el-Ba‘lebekkî (y.y: Mektebetu’l-Vah- deti’l-Arabiyye, 1963), 116. 107 Âbidîn, el-Emsâl fi’n-nesri’l-Arabiyyi’l-kadîm, 109–110. 108 Huseyn, Min târîhi’l-edebi’l-Arabî, 1/62–63. 109 Nihad Çetin, Eski Arap Şiiri (İstanbul: Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1973), 9–10. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 216 ▪ Fadime Kavak Cahiliye Şiiri’nin konuları, nesrin konularından daha çoktur. Bunlardan bazıları “gazel, övünme, heves (tutku), övgü, yergi, ağıt, hikmet, barış ve savaşa çağrı, öğüt, irşat ve vasıf (tasvir)”dir.110 Biz konumuzla ilgili olarak, sadece vasıf üzerinde dura- cağız: Vasıf; bir nesneden niteliğiyle, keyfiyetiyle, durumuyla, biçimiyle ya da bir özel- liğiyle bahsetmektir.111 Şairler; gözlemledikleri tabiat olaylarını, çölü, çöldeki hay- vanları ve bitkileri, deveyi, atı, silahı, savaş aletlerini, avı, geceyi, yıldızları, rızık pe- şinde karşılaştıkları güçlükleri ve dünya işleriyle ilgili her konuyu vasf yoluyla ifade etmişlerdir. Psikolojik durumları ise daha az ele almışlardır. Bunları anlatırken de maddî ve hissî olgularla cisimleştirip, hissî teşbih kullanmışlardır. Şiirlerde görülen bu anlatım yolu, karmaşık bir yapıya sahiptir. Teşbihle başlar, kişiliklerini hem ger- çek hem de hayalden oluşturan sembolik kıssa ile sona erer.112 Bu dönemdeki anlatı, genellikle kişisel his üzerinde döner; toplumsal hissi tasvir etmez. Çünkü o dönemlerde toplumsal hayatın öğretileri açık ve net değildir.113 Ede- biyatçılar bu dönemdeki anlatıyı ikiye ayırmışlardır: Birincisi; Allah’ın yarattığı tabiat görüntülerinin vasfı. Tabiattaki görüntülerin bü- tün özellikleri birbirine benzemez. Bu olgular hareketli ve hareketsiz olmak üzere ikiye ayrılır. Hareketli olanlar; deve, at, köpek, keçi, kurt ve tilki gibi hayvanlardır. Hareketsiz olanlar da gökyüzü, yeryüzü, yıldızlar, dağlar, çöller, denizler, nehirler vs.dir. İkincisi; insanların yapmış olduğu eserlerin anlatılmasıdır. Mesela, geminin, içki- nin, silahların vs. tasviri.114 Cahiliye Şiiri’ndeki vasf, şiir sanatlarının en güçlüsüdür. Bu dönem şairleri tabi- attaki hareketli veya hareketsiz unsurları ele almış;115 özellikle de deve ve atı tasvir etmişlerdir. Onların gözünde deve, yeryüzündeki yaratılmışların en önemlisidir. Çünkü o, şikâyet etmeden susuzluğa ve açlığa dayanır, sabırla ve vefakârlıkla çölleri kat eder, itaatkâr davranır, iriliği ve gücüyle kendisini savunur. Kısacası o hayrın ve 110 el-Cundî, Hasâisu’l-edebi’l-Arabî, 127. 111 Râgıb el-İsfahânî, Müfredâtü elfâzi’l-Kur’ân, thk. Safvân Adnân Dâvûdî (Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 2002), 873. 112 Necîb Muhammed el-Behbîytî, Târîhu’ş-şi’ri’l-Arabî hattâ âhıri’l-karni’s-sâlisi’l-hicrî (y.y.: Dâru’s-Sakâfe, 2001), 95; Muhammed Sabrî el-Eşter, el-Asru’l-câhilî (Dımaşk: Câmi‘atu Haleb 1995), 423-425; el-Cundî, Hasâisu'l-edebi'l-Arabî, 130; Aga, el-Edebu'l-arabî ve nusûsuh, 21. 113 Abdülazîm Ali Kanâvî, el-Vasf fi'ş-şi’ri'l-Arabî (y.y.: Mektebetu Mustafa el-Bâbî el-Halebî), 1949, 55. 114 Kanâvî, el-Vasf fi'ş-şi’ri'l-Arabî, 54; İliyyâ Selîm Hâvî, Fennü'l-vasf ve tatavvuruh fi’ş-şi’ri'l-Arabî (Beyrût: Dâru'l-Kitâbi'l-Lübnânî, 1987), 7. 115 Kanâvî, el-Vasf fi'ş-şi’ri'l-Arabî, 57. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 217 rızkın kaynağıdır.116 Ayrıca şair, hoş manzaraları ve sahneleri bütün yönleriyle çizer, en ince ayrıntısına kadar onlara değinir. Şüphesiz bu da, ifadedeki sanat ve dikkatin göstergesidir.117 Cahiliye Şiiri’nin en iyi örnekleri muallakalardır. Araplar, bir şeyi güzel bulduk- larında ya da bir şeye önem verdiklerinde onu yazıp Kâbe’nin örtüsüne astıkları için bu şiirlere “Mu‘allakât” denilmiştir. Yedi ya da on tane şaire ait olan kasidelerden olu- şan bu şiir koleksiyonu, Cahiliye Dönemi’nde yaşamış Arap şairlerin en güzel şiirle- ridir. Bunlar, o dönemin toplumsal ve kültürel hayatını yansıtan, kişi ve kabile olay- larının bazılarını kaydeden şiirsel birer tablo olduğundan edebî bir değer taşırlar. Muallaka şiirlerindeki canlı tasvirler, doğru müşahedeler ve Arabistan çölünde açıkça kendini gösteren tabiata olan derin sevgi hissi, bu şiirlere dünya edebiyatının en güzel parçaları arasında kabul edilmiş olma hakkını kazandırmıştır.118 Muallaka- lar’ın en uzun bölümü de tasvir kısmıdır. Burada şairin devesi veya atı, çöl hayvan- ları, çöldeki olaylar ve bedevilerin hayatından bazı sahneler anlatılır.119 Mesela İmruülkays’ın aşk ve sevda hatıralarını anmakla başlayan kasidesi; kaygılı bir gece, at ve av, bulut, yağmur ve sel tasvirleriyle sona erer.120 İmruu’l-Kays geceyi şöyle tasvir eder: هعَاْْل موهمَلهي ْب ت لهي) َ وا هِب نْ َّيَ هرَأ ْر خىَ س دول هَ ََََََََََََََََ عل ( وَل ْي ل َك مْوهجَاْلب ْح “Beni sınamak için, türlü türlü kederlerle deniz dalgaları misali perdelerini üzerime salan nice geceler vardır.” َهل) َ جاًزاَ وَ َنء َبه كْل ك َّماَ َت طَّىَبه صْلبهَههََََََََََََََََََََََ وأ ْر د فَأ ْع (ف قْل تَل ه َل “Gece yoğunluğu ile boynunu uzatıp, arkasına süre ekleyip, göğsünü şişirdiğinde ona de- dim ki:” هِب ْمث َهل) هإلْصب ا حَهمْن كَ أ ي ُّ هاَاللَّْي لَالطَّهوي لَأ ال َاْْن لهيَََََََََََبه صْب حَ و ماَاَْ (أ الَ “Ey Uzun gece! Açıl da sabah olsun; sabah da senden daha hayırlı değil ya!” هس َكتَّا نَإه لَ صّهمَ جْن دَهل) هِب ْم را َّنَ ْن و مهَ ََََََََََََََََََََََ (ف ي اَل كَهمْنَل ْي ل َكأ “Ne acayip bir gecesin sen! Yıldızları âdeta keten halatlarla sert kayalara bağlanmış gibi.” 116 Kanâvî, el-Vasf fi'ş-şi’ri'l-Arabî, 59; Yahyâ el-Cebbûrî, eş-Şi’ru'l-câhilî hasâisuh ve funûnuh, Muessesetu'r- Risâle (Beyrût: y.y., 1986), 365–366; Hâvî, Fennü'l-vasf ve tatavvuruh fi’ş-şi’ri'l-Arabî, 35. 117 el-Cebbûrî, eş-Şi’ru'l-câhilî hasâisuh ve funûnuh, 213. 118 Nurettin Ceviz - Kenan Demirayak - Nevzat H Yamak, Yedi Askı (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2004), 25; el-Cebbûrî, eş-Şi’ru'l-câhilî hasâisuh ve funûnuh, 173–174. 119 Süleyman Tülücü, “Muallakât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yay., 2005), 30/310-312. 120 Şerafettin Yaltkaya, Muallakât (İstanbul: MEB Basımevi, 1989), 15. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 218 ▪ Fadime Kavak Beyitleri okuduğumuzda İmruu’l-Kays’ın geceyi canlı bir varlık gibi düşünüp, onunla konuştuğunu görürüz. Ayrıca gözümüzün önünde perdelerini salan, boynunu uzatan ve göğsünü şişiren bir gece canlanır. Muallaka şâirlerinden Tarafe b. ‘Amr b. el-‘Abd da kasidesinde, devesinin tasvi- rine oldukça geniş yer vermiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: 121 َهد) ْل ْز ع رَأ ْرب هْْبيَه ( َج الهيَّ ةَ وْجن اء َت ْرهدي َكأ ََّّن اََََََََََََََََََََََََََََ س فنَّ جةَ َت “Kuvveti, etlerinin katılığı ve tıknazlığı ile devem, erkek deveye benzer. Kül renginde az tüylü erkek devekuşunun önünde koşan dişi deve kuşu misali koşması vardır.” َََ كأ ََّّن ماَ َبَ َبَ منهي فَ ُم َّرَهد ) هه ماََََََََََََََ هم لَالنَّْح ضَفهي هنَأ ْك هخ ذا ( ْل اَف “Onun yüksek bir sarayın iki kapısına benzeyen etine dolgun iki uyluğu vardır.” Tarafe’nin devesinin tasvirinde dikkati çeken şey de, benzetmelerden faydalan- masıdır. Bu beyitleri okuyan kişinin zihninde etine dolgun ve deve kuşu gibi hızlı koşan bir deve canlanır. 6.5. İslâmî Dönem’de Edebî Tasvir İslami Dönem Edebiyatı, hiçbir zaman sanat ve estetiği bir tarafa bırakmamıştır. Aksine yaptığı katkılarla onları geliştirmiş, İslam’ın prensiplerini içeren fikri muhte- vaya da son derece önem vermiştir. Okuyucunun seviyesinin yükselmesine katkıda bulunmuş, onun her problemini ele almış ve hayatı bütün unsurlarıyla kuşatmıştır. Bunu İslam’ın hayata bakışına uygun şekilde yapmış, şüphe oluşturmamıştır. Hayırlı insanın amellerine doğru ve güvenli tanımlar getirirken, zaaf ve sapmalarını da dü- zeltmeye çalışmıştır. Bu dönem edebiyatı canlı gönlün, sağlam vicdanın, doğru düşüncenin, kurucu ha- yalin, doğrultucu duyguların da edebiyatıdır. Bu edebiyatta “anlaşılırlık” esastır. Ka- palılığın getireceği şaşkınlığa, ümitsizlik ve kararsızlığa fırsat vermez, imana sahip benlikten doğar. İnsanı, hayatı ve varlığı yorumlar; Müslüman’ın inanç temellerine uyar, fikri ve vicdanı harekete geçirir ve geliştirir.122 6.5.1. İslamî Dönem Nesri Cahiliye Dönemi’nde nesir; şiirin sahip olduğu itibar ve mevkiye sahip değilken, İslâmiyet ortaya çıkınca yönetenlerle yönetilenler arasında ifade aracı olmuştur. Bundan dolayı yeni hayatın tüm renkleriyle renklenmiştir. Bunlar; hitabet, kitabet, kıssalar, münazaralar ve tevkîâtdır. Halifeler, komutanlar ve valilerin ele aldıkları 121 el-Cundî, Hasâisu’l-edebi’l-Arabî, 131. 122 Necîb el-Keylânî, İslâmi Edebiyata Giriş, çev. Ali Nar (İstanbul: Risale Yayınları, 1988), 28–31. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 219 edebiyat konuları ise, yeni Müslüman toplumun sosyal ve siyasi hayatının gerçekle- ridir.123 Nesir, Emeviler döneminde risaleler ve ahidlerin açıklanması şeklinde kendini göstermiştir.124 Hulefâ-i Râşidîn Dönemi Edebiyatı’na bakan kimsenin göreceği ilk şey ise; Kur’ân ayetleri, Hadisler, Arap şiiri ve emsallerinden oluşmuş verimli bir alandır. Mesela, Hz. Ebû Bekir’in (هتَاْل قب وَهر هوي ة ,َ و هْمَهِفَظ ل ما …Şunlar, onların bomboş evleri“ (ف تهْل كَ م ساكهن هْمَ خا Ve onlar kabir karanlıklarındadır” sözü, Meryem sûresi 98. ayetle benzerlik gösterir: “Onlardan önce nice nesilleri yok ettik, şimdi onlardan hiçbirini duyuyor veya bir ses işitiyor musun?” Osman b. Affan’ın (عل ىَغ روَ ر َ ُّدنْ ي اَط هوي تَْ َّنَال Dikkat edin, dünya hayatı kendinde gurur“ ( اال َ وإه bulundurmaktadır” sözü de, Lokman sûresi 33. ayetle benzerlik gösterir: “… Dünya ha- yatı sakın sizi aldatmasın. Allah’ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.”125 Görüldüğü üzere hem Hz. Ebû Bekir’in hem de Osman b. Affan’ın sözlerinde ben- zetme yoluyla tasvir söz konusudur. 6.5.2. İslâmî Dönem Şiiri Şiir, İslâmiyet’le birlikte önemini korumuş, değişen toplumsal durumlara bağlı olarak şairin hem mesleği hem de hayattaki yeri değişmiş, insanların şiire olan yö- nelimi azalmış; işleri, kaygıları ve yeni fikirleri onları meşgul etmiştir. Cahiliye Dö- nemi’nde olduğu gibi şiirle ilgilenmeye vakitleri kalmamıştır.126 Kur’ân; putperest şairleri, yani Peygamber’i eleştiren, kendilerini dinden uzak tu- tan şairleri yermektedir. Allah’a ve Rasulü’ne inanan, iyi işler yapan şairleri istisna eder. Böylece Müslümanlar, İslam’ın şiire bakışını öğrenmiş ve şiir okumaya devam etmişlerdir. Bu dönemin başlangıcındaki şiir, cahiliye dönemindeki şiirden daha az güzel değildir. Peygamber Efendimiz de şairleri iftira atmak, edebe aykırı ifadeler kullanmak ve insanları yermeye teşvik etmekle suçlamasına rağmen; şiiri okumuş, güzel bulmuş, ondan etkilenmiş ve “Şiir hikmetli sözlerdendir” demiştir. Şiiri, tam olarak yermemiş; Araplar’ı birbirinden uzaklaştıran, birlikte olmalarını engelleyen şiir türünü yasak- lamıştır. 123 Fâhûrî, el-Mûcez, 1/314–316. 124 Fâhûrî, el-Mûcez, 1/316. 125 Câbir Kumeyha, Edebu’l-hulafâi’r-râşidîn (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-Esâsiyye, ts.), 452–454. 126 Çetin, Eski Arap Şiiri, 19. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 220 ▪ Fadime Kavak İbnu Sellâm (ö. 223/837), İbnu Haldûn (ö. 808/1405), bazı modern Arap araştır- macılar ve müsteşrikler gibi, İslâmiyet’in Arap Şiiri’ni zayıflatıp, insanları ondan alı- koyduğunu söyleyenler olduğu gibi; İslâmiyet’in şiiri teşvik edip, onu koruduğunu söyleyenler de vardır.127 Kısacası; Kur’ân-ı Kerîm, İslâmiyet’in başlangıcındaki şiire apaçık tesir etmiştir. Bunu şiirin yapısında ve manasında açıkça görebiliriz. Ancak, İslâmî dönem şairleri- nin Kur’ân’dan aldıkları her şeyi araştırmak kolay değildir. Çünkü pek çok Kur’ân lafzı, beyitlerin çoğunu süslemiş ve İlâhî his, kasidelerin satır aralarını aydınlatmış- tır. Bu durum, İslâmiyet’i benimseyen bütün şairlerde açıkça ortaya çıkar.128 Örneğin, Züheyr’in şu sözü Nisâ sûresinin 78. ayetiyle129 az veya çok benzerlik gösterir. هءَبه سلََّهم) َّس ما ( و مْنَ ها بَأ ْسب ا بَاْل من ا َيَي ن ْلن هَ َََََََََََََ ول ْوَ را مَأ ْسب ا بَال “Kim ölümden kaçarsa ölüm onu yakalayacaktır. İsterse göğe merdivenle çıkmış olsun” 130 Hassân, Beni’l-Hâris b. Ka‘b da el-Mucâşi‘î’yi yererken Münâfikûn sûresinin 4. ayetindeki131 manayı almış ve şöyle demiştir: َهي) هجْس مَاْلبهغ اهلَ وأ ْحال م َاْل ع صافه هعظ َهمََََََ هَبْل قْوهمَهمْنَط و لَ وهمْنَ (ال َب ْأ سَ “O heriflerin boylarına ve cüsselerine diyecek yok. Ancak onlar, katır bedenlerindeki kuş beyinli adamlardır.” َهي) 132 هص ههَأ ْر وا حَْاْل عا َّق بَفهي ( كأ نَّ كْمَ خ ش بَ جو فَأ سافهل ه َََََََََََََََََََ مث “Sanki siz, dipleri oyulmuş tahtalar gibisiniz. Her tarafınız delik deşik ve içinizden kuvvetli rüzgârlar esiyor.” 133 Görüldüğü üzere beyitlerde Kur’ân ayetlerinden esinlenilmiş ve edebî tasvirlere yer verilmiştir. Bu dönemdeki şiirin durumu, edebî nesirden farklıdır. Bu dönemdeki edebî nesir, daha çok Kur’ân ve hadisten istifade ederken; şiir ise, Cahiliye Şiiri’nin bir yönünün 127 Vehb Rûmiyye, Binyetu’l-kasîdeti’l-Arabiyye (Dimaşk: Dâru Sa’di’d-Dîn, 1997), 194; Abdülazîz Atîk, Fi’l- edebi’l-İslâmî ve’l-Emevî (Beyrût: Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye, 2001), 21-23. 128 Nâyif Ma‘rûf, el-Edebu’l-İslâmî fî ahdi’n-nubuvvet ve hilâfeti’r-râşidîn (Beyrût: Dâru’n-Nefâis, 1990), 276. 129 “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size yetişecektir.” 130 Ebû İshâk İbrâhîm b. Ali el-Husrî, Zehru’l-âdâb ve semeru’l-elbâb, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdül- hamîd (Beyrût: Dâru’l-Cîl, 1972), 4/1106. 131 “Onlara baktığın zaman cüsseleri hoşuna gider; konuşurlarsa sözlerini dinlersin; tıpkı, sıralanmış kof kütük gi- bidirler; her çığlığı kendi aleyhlerine sayarlar; onlar düşmandır, onlardan çekin; Allah canlarını alsın, nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar.” 132 Abdurrahmân Berkûkî, Şerhu dîvânı Hassân b. Sâbit (Beyrût: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 2004), 167. 133 Ma‘rûf, el-Edebu’l-İslâmî fî ahdi’n-nubuvvet ve hilâfeti’r-Râşidîn, 277. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 221 uzantısıdır. Özellikle İslâmî dönem şairlerinin çoğu, ömürlerinin yarısını Cahiliye Dönemi’nde geçiren muhadramûnlardır.134 Bu dönem şiirlerindeki başlıca dilsel özel- likler de şöyledir: Nidâ, duâ, kasem (yemin), nehiy (alıkoyma), istifhâm (soru), tenbîh ve teşviktir. Özetle; İslâmî dönemde Allah, Peygamber, Kur’ân, iman, küfür, şehâdet, cennet, cehennem, namaz, zekât vb. kelimeler şiire girmiş, bunlar kolaylıkla, güzellikle ve yumuşak bir şekilde ele alınmıştır.135 6.6. Edebî Tasvir ve Belâgat Bir terim olarak, “doğru bir manayı, kendisine uygun olan üstün ifadelerle anlatmak” manasına gelen belâgat, hem sözün hem de konuşan kimsenin vasfı olarak kullanılır. Sözün belâgati; “sözün hem fasih (kusursuz) hem de durumun gereğine uygun olmasıdır.” Konuşan kimsenin belâgati ise, “hangi amaç ile olursa olsun açık ve anlaşılır sözlerle me- ramını açıklayabilme kabiliyetidir.”136 Belâgat ayrıca, meâni (kelâmın muktezây-ı hâle uygunluğunu sağlama), beyân (en açık bir şekilde ifade), bedî‘ (kelâmı süsleme) ve bunlarla bağlantılı konuları içine alan ilimdir. Bir sözün belîğ olabilmesi için anlamına açıkça delalet etmesi gerekir. Delâlet ise, “lafız ile mana arasındaki ilişkiye” verilen addır. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere “belâgat, bir metinde dilin malzemesinin kullanılma tarzını çeşitli yönlerden inceleyen bir disiplindir.”137 Edebî tasvirin belâgatle olan ilişkisine gelince, Rummânî bu konuda şöyle demiş- tir: “Belâgatle ilgili olan tasvir, soyut olan bir mananın gözle görülebilir bir şekle dönüştürül- mesidir. Mesela Allah Teâlâ, Cehennem’in insana karşı öfkesinden köpürmesinin şiddetini daha iyi ifade etmek için Mülk sûresi 8. ayette “Neredeyse öfkesinden paralanacak.” demiştir. Âl-i İmrân sûresi 187. ayette de “Onlar ise onu arkalarına attılar” okuyanın ve dinleyenin ta- savvur edebilmesini sağlayan istiâreli bir ifade kullanılmıştır." Ebû Hilâl el-Askerî, Rummânî’den oldukça etkilenmiş, onun fikirlerini âdeta harfi harfine almış olmakla birlikte, “gözle görülebilen tasvir” üzerinde Rummânî’den daha fazla durmuştur. ‘Askerî’ye göre tasvir, teşbih ve istiâreden daha kapsamlıdır.138 134 en-Nedvî, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, 20, 58–59. 135 Ma‘rûf, el-Edebu’l-İslâmî fî ahdi’n-nubuvvet ve hilâfeti’r-râşidîn, 274-275. Daha geniş bilgi için bk. Fadime Kavak, Kur’an’da Edebî Tasvir (Bursa: Emin Yayınları, 2015), 52-54. 136 Bolelli, Belâgat, 28. 137 M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri (Ankara: Sevinç Matbaası, 1980), 19; Şerif Aktaş, Edebiyatta Üslûp ve Problemleri (Ankara: Akçağ Yayınları, 1986), 63–64. 138 er-Râgıb, Vazîfetu’s-sûreti’l-fenniyye fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, 22–24. Daha geniş bilgi için bk. Kavak, Kur’an’da Edebî Tasvir, 61–73. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 222 ▪ Fadime Kavak Sonuç Türkçemizde bir terim olarak ancak 19. asırdan itibaren kullanılmaya başlandığı bilinen “tasvir” kavramının klasik Arap kaynaklarındaki tarihi -mesela Câhız’ın Kitâbu’l-Hayavân’ında- hicrî 3. asra kadar gerilere gider. O dönemden itibaren Ab- dülkâhir el-Curcânî, Zemahşerî, İbnü’l-Esîr (ö. 637/1239), Rummânî gibi değişik ilim dallarına mensup otoritelerin “tasvir” kavramı üzerine eğildikleri; onu, yer yer vasf, temsil, tahyîl, kıyas vb. kavramlar aracılığıyla da îzah etmeye çalıştıkları görülmek- tedir. Gerek klasik dönem ilim adamlarının, gerekse günümüz yazarlarının “tasvir” kavramına yükledikleri anlamlar ortak bir noktada buluşturulacak olursa, “tasvir”, “gözle görülemeyen şeylerin, soyut anlamların, psikolojik durumların gözle görülebilecek bi- çimde ortaya konması” şeklinde tanımlanabilir. Daha özel ve dar anlamda “edebî tasvir” ise, tecsîm (somutlaştırma), teşhîs (kişileştirme), intâk (konuşturma), mübâlağa (abartı), tahsîn ve takbîh (güzel ve çirkin gösterme) gibi araçlara başvurarak ortaya konan bir betim etkinliğidir. Esasen bu sayılanlar, akılla veya zihinsel olarak kavran- ması güç hakikatleri somut hale getirmenin bir yerde olmazsa olmaz enstrümanları- dır. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 223 Kaynakça Avde, Abdullah. Edebu'l-kelâm ve eseruhu fî binâi'l-alâkâti'l-insâniyye fî dav'i'l-Kur’âni'l- Kerîm. Ürdün: Dâru'n-Nefâis, 2005. Cebbûr, Abdünnûr. el-Mu‘cemu'l-Edebî. 2 Cilt. Beyrût: Dâru'l-İlm li'l-Melâyîn, 1884. Abdülmecîd, Abidîn. el-Emsâl fi'n-nesri'l-Arabiyyi'l-kadîm. İskenderiyye: Dâru'l-Ma‘rife- ti'l-Câmi‘iyye, 1989. Aclûnî, Ebü'l-Fidâ İsmâîl b. Muhammed. Keşfü'l-hafâ ve müzîlü'l-ilbâs ammâ iştehera mi- ne'l-ehâdîs âlâ elsineti'n-nâs. 2 Cilt. Beyrût: Dâru İhyâi't-Türâsi'l-Arabî, h. 1351. Bedevî, Ahmed. Üsüsü'n-nakdi'l-edebî inde’l-Arab. Kâhire: Dâru Nahdati Mısır, 1979. Nuri, Akbayar vd. “Edeb”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. 2/428-436. İstanbul: Dergâh Yayınları, ts. Akçay, Yusuf. Dil Atlası. İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2005. Akdeniz, Safiye. “Betimleyici Anlatım: Tasvirî 'descriptif' Metinler”. ege-edebiyat.org. Erişim 22 Kasım 2006. http://www.ege-edebiyat.org/modu- les.php?name=News&file=article&sid=239 Aktaş, Hasan. Modern Türk Şiirinde Edebî Sanatlar. İstanbul: Söylem Yayınları, 2002. Aktaş, Şerif. Edebiyatta Üslûp ve Problemleri. Ankara: Akçağ Yayınları, 1986. Aktaş, Şerif - Gündüz, Osman, Yazılı ve Sözlü Anlatım. Ankara: Akçağ Yay., 2001. Kudât, Ahmed Mustafa Ali. eş-Şerî‘atu'l-İslâmiyye ve'l-funûn. Beyrût: Dâru'l-Cemîl, ts. Askerî, Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdullah b. Sehl. Kitâbu's-Sınâ‘ateyn el-kitâbe ve'ş-Şi‘r, thk., Mufîd Kumayha. Beyrût: Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1981. Ateş, Süleyman. Görünmez Âlemin İzleri. İstanbul: Yeni Ufuklar Neşr, ts. Atîk, Abdülazîz. Fi'l-edebi'l-İslâmî ve'l-Emevî. Beyrût: Dâru'n-Nahdati'l-Arabiyye, 2001. Banarlı, Nihad Sâmi. Edebî Bilgiler. Remzi Kitabevi. İstanbul: 1948. Bayraktar, İbrahim. Edebî ve İlmî Açıdan Hadis. İzmir: Işık Yay., 1993. Behbîytî, Necîb Muhammed. Târîhu'ş-şi’ri'l-Arabî hattâ âhıri'l-karni's-sâlisi'l-hicrî. y.y.: Dâru's-Sakâfe, 2001. Belî’, Abdülhakîm. en-Nesru'l-fennî ve eseru'l-Câhız fîh. Kâhire: Lecnetu'l-Beyâni'l- Arabî, 1969. Berkûkî, Abdurrahmân. Şerhu dîvânı Hassân b. Sâbit. Beyrût: Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, 2004. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 224 ▪ Fadime Kavak Bilgegil, M. Kaya. Edebiyat Bilgi ve Teorileri. Ankara: Sevinç Matb.,1980. Bilgin, Muhittin. Anlamdan Anlatıma Türkçemiz. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yay., 2002. Bolelli, Nusrettin. Belâgat. İstanbul: İFAV yay., 2001. Bustânî, Butrus. Cevâhiru'l-edeb. thk. Selîm İbrâhîm Sâdır. 3 Cilt. Beyrût: Mektebetu Sâdır, 1931. Câhız. el-Beyân ve't-tebyîn. 4 Cilt. thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn. Beyrût: Dâru'l- Cîl, ts. Câhız. Kitâbu'l-Hayavân. 8 Cilt. thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn. Beyrût: Dâru'l- Fikr, 1988. Cebbûrî. Yahyâ. eş-Şi’ru'l-câhilî hasâisuh ve funûnuh. Beyrût: Müessesetü'r-Risâle, 1986. Cevherî, Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd el-Fârâbî. es-Sıhâh tâcu'l-luga ve sıhâhu'l-Arabiyye. 7 Cilt. thk. Ahmed Abdülgafûr Attâr. Beyrût: Dâru’l-İlm li'l-Melâyîn, 1990. Ceviz, Nurettin - Demirayak, Kenan - Yamak, Nevzat H.. Yedi Askı, Ankara: Ankara Okulu Yay., 2004. Ceylan, Mustafa. “Şiir ve Anlatım 2”. antoloji.com. Erişim 1 Mart 2006. https://www.antoloji.com/tahlil-siir-ve-anlatim-2-siiri/ Cundî, Enver. Hasâisu'l-edebi'l-Arabî. Beyrût: Dâru'l-Kitâbi'l-Lübnânî, 1985. Cundî, İn‘âm. er-Râid fi'l-edebi'l-Arabî. 2 Cilt. Beyrût: Dâru'r-Râidi'l-Arabî, 1986. Çağrıcı, Mustafa. “Edep”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 10/412-415. İstan- bul: TDV Yay., 1994. Çetin, Nihad Mazlum. Eski Arap Şiiri. İstanbul: Edebiyat Fakültesi Matb., 1973. Dayf, Şevkî. el-Bahsu'l-edebî. Kâhire: Dâru'l-Ma‘ârif,1972. Dayf, Şevkî. Fi'n-nakdi'l-edebî. y.y: Dâru'l-Ma‘ârif, ts. Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân. es-Sünen. thk. Fevvâz Ahmed. Beyrût: Dâru’l- Kitâbi’l-Arabî, 1407. Emir, Sabahat. Örneklerle Tasvir ve Tahlil. İstanbul: Yenilik Basımevi, 1970. Eren, Şâdi. Kur'ân'da Teşbîh ve Temsîller. İstanbul: Işık Yay., 2001. Ersoy, Mehmet Akif. Kur'ân'dan Ayetler ve Nesirler. nşr. Ömer Rıza Doğrul. İstanbul: Yüksel Yay., 1944. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 225 Eşkar, Muhammed Süleymân Abdullah. Mu‘cemu ‘ulûmi'l-lugati'l-Arabiyye. Beyrût: Mü- essesetü'r-Risâle, 2001. Eşter, Muhammed Sabrî. el-Asru'l-câhilî. Dimaşk: Câmi‘atu Haleb, 1995. Fâhûrî, Hannâ. el-Câmi‘ fî târîhi'l-edebi'l-Arabî el-edebu'l-kadîm. Beyrût: Dâru'l-Cîl, 1986. Fâhûrî, Hannâ. el-Mûcez fi'l-edebi'l-Arabî ve târîhih. 4 Cilt. Beyrût: Dâru'l-Cîl, 1991. Ferhûd, Hasen Şâzelî vd. el-Edeb nusûsuhu ve târîhuh. y.y: y.y, 1981. Ferrûh, Umar. Târîhu'l-edebi'l-Arabî. 4 Cilt. Beyrût: Dâru'l-İlm li'l-Melâyîn,1984. Gökşen, Enver Nâci. Kompozisyon İlkeleri ve Antolojisi. İstanbul: May Yay., 1969. Hâlidî, Salâh Abdülfettâh. Nazariyyetu't-tasvîri'l-fennî inde Seyyid Kutub. Cidde: Dâru'l- Menâra, 1989. Hâvî, İliyyâ Selîm. Fennü'l-vasf ve tatavvuruh fi’ş-şi’ri'l-Arabî. Beyrût: Dâru'l-Kitâbi'l- Lübnânî, 1987. Hengirmen, Mehmet. Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri. Ankara: Engin Yay., 1999. Hudayrî, Sâlih b. Abdullah b. Abdülazîz. es-Sûretu’l-fenniyye fi'ş-şi‘ri'l-İslâmî inde’l-mer'e- ti'l-Arabiyye fi'l-asri'l-hadîs. Riyâd: Mektebetu't-Tevbe, 1993. Huseyn, Abdülkâdir. Fennü'l-belâga. Beyrût: Âlemu'l-Kütüb, 1984. Huseyn, Tâhâ. Min târîhi'l-edebi'l-Arabî. 3 Cilt. Beyrût: Dâru'l-İlm li'l-Melâyîn, 1991. Husrî, Ebû İshâk İbrâhîm b. Ali. Zehru'l-âdâb ve semeru'l-elbâb. thk. Muhammed Muh- yiddîn Abdülhamîd. 4 Cilt. Beyrût: Dâru’l-Cîl, 1972. Goldziher, Ignaz. “Edeb”. MEB İslâm Ansiklopedisi. 4/105-106. İstanbul: Milli Eğitim Ba- sımevi, 1977. Râgıb el-İsfahânî, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed b. el-Mufaddal. Müfredâtü elfâzi’l-Kur’ân. thk. Safvân Adnân Dâvûdî. Dimaşk: Dâru’l-Kalem, 2002. İbn Arabî. Harflerin İlmi: el-Futûhâtu'l-Mekkiyye. çev. Mahmut Kanık. Bursa: Asa Kita- pevi, 2000. İbnü'l-Esîr, Ziyâeddîn. el-Meselü's-sâ’ir fî edebi'l-kâtib ve'ş-şâ‘ir. thk. Ahmed el-Hûfî - Be- devî Tıbâne. 4 Cilt. Kâhire: Dâru'n-Nahda, ts. İbnu Manzûr, Ebü’l-Fadl Cemâlüddîn Muhammed b. Mukrim. Lisânü’l-Arab. 35 Cilt. Beyrût: Dâru’s-Sâdır, ts. İskenderî, Ahmed – Anânî, Mustafa. el-Vasît fi'l-edebi'l-Arabî ve târîhih. Mısır: Dâru'l- Ma‘ârif, 1917. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 226 ▪ Fadime Kavak Kabaklı, Ahmet. Türk Edebiyatı. 3 Cilt. İstanbul: Türkiye Yay., 1973. Kanâvî, Abdülazîm Ali. el-Vasf fi'ş-şi’ri'l-Arabî. y.y: Mektebetu Mustafa el-Bâbî el-Ha- lebî, 1949. Kantemir, Enise. Yazılı ve Sözlü Anlatım. Ankara: Sevinç Matb., 1972. Karaalioğlu, Seyit Kemal. Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü. İstanbul: İnkılap ve Aka Kita- pevleri, 1983. Karaalioğlu, Seyit Kemal. Sözlü/Yazılı Kompozisyon Sanatı. İstanbul: İnkılap Kitapevi, ts. Karaalioğlu, Seyit Kemal. Türkçe ve Edebiyat Sözlüğü. İstanbul: Okat Yay., 1967. Karaca, Mehmet. İzahlı Edebî Sanatlar Antolojisi. İstanbul: Hilal Matbaası, 1966. Karataş, Turan. Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü. Akçağ Yay., Ankara: 2004. Kâtip Çelebi, Mustafa b. Abdullah. Keşfu'z-zunûn an esâmi'l-kütüb ve'l-fünûn. 2 Cilt. İs- tanbul: y.y., 1941. Kavak, Fadime. Kur’an’da Edebî Tasvir. Bursa: Emin Yay., 2015. Kermî, Hasen Sa‘îd. el-Hâdî ilâ lugati'l-Arab. 4 Cilt. Beyrût: Dâru Lübnân, 1992. Keylânî, Necîb. İslâmî Edebiyata Giriş. çev. Ali Nar. İstanbul: Risale Yay., 1988. Kolcu, Ali İhsan. Öykü Sanatı. Ankara: Salkım Söğüt Yay., 2005. Kumeyha, Câbir. Edebu'l-hulafâi'r-râşidîn. Beyrût: Dâru'l-Kütübi'l-Esâsiyye, ts. Kutub, Seyyid. et-Tasvîru'l-fennî fi'l-Kur’ân. y.y: y.y., 1966. Lane, Edward William. An Arabic-English Lexicon. 8 Cilt. Beyrût: Mektebetu Lübnân, 1997. Ma’rûf, Nâyif. el-Edebu'l-İslâmî fî ahdi'n-nubuvvet ve hilâfeti'r-râşidîn. Beyrût: Dâru'n- Nefâis, 1990. Matlûb, Ahmed. Mu‘cemu mustalahâti'n-nakdi'l-Arabiyyi'l-kadîm. Beyrût: Mektebetü Lübnân, 2001. Muhammed, Ebû Mûsâ. et-Tasvîru’l-beyânî. Kâhire: Mektebetu Vehbe, 1993. Müslim, Mustafa. Mebâhis fî i‘câzi'l-Kur’ân. Dimaşk: Dâru'l-Kalem, 1999. Nâci, Muallim. Istılâhât-ı Edebiyye. haz. Alemdar Yalçın - Abdülkadir Hayber. Ankara: Akabe Yay., ts. Nassâr, Huseyn Muhammed vd. el-Mevsû‘atu'l-Arabiyyetu'l-müyessera. 4 Cilt. Beyrût: Dâru'l-Cîl, 2001. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Edebî Tasvir ve Arap Edebiyatı’na Yansımaları ▪ 227 Nedvî, Muhammed Vâdı‘ Reşîd el-Hasenî. Târîhu'l-edebi'l-Arabî. Beyrût: Dâru İbni Kesîr, 2002. Okay, M. Orhan. “Edebiyat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 10/395-397. İs- tanbul: TDV Yay., 1994. Özdemir, Emin - Binyazar, Adnan. Yazmak Sanatı Kompozisyon. İstanbul: Varlık Yay., 1969. Özdemir, Emin. Sözlü Yazılı Anlatım Sanatı Kompozisyon. İstanbul: Remzi Kitapevi, 1986. Özkırımlı, Atilla. Türk Dili Dil ve Anlatım. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., 2001. Özön, Mustafa Nihat. Yazmak Sanatı ve Kompozisyona Giriş. İstanbul: Remzi Kitapevi, 1961. Özünlü, Ünsal. Edebiyatta Dil Kullanımları. İstanbul: Multılıngual, 2001. Paçacıoğlu, Burhan. Türk Dili ve Kompozisyon. Sivas: Dilek Matb., 1997. Râfi‘î, Mustafa Sâdık. Târîhu âdâbi'l-Arab. 3 Cilt. Beyrût: Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, 2000. Râgıb, Abdüsselâm Ahmed. Vazîfetu's-sûreti'l-fenniyye fi'l-Kur’âni'l-Kerîm. Haleb: Fussi- let li'd-Dirâsât ve't-Terceme ve'n-Neşr, 2001. Râzî, Fahruddîn. Mefâtîhu'l-gayb. 23 Cilt. çev. Suat Yıldırım vd. İstanbul: Huzur Yay., ts. Rubâ‘î, Abdülkâdir. es-Sûretu’l-Fenniyye fi'n-Nakdi'ş-Şi‘rî. Riyâd: Dâru'l-Ulûm, 1984. Rûmiyye, Vehb. Binyetu'l-kasîdeti'l-Arabiyye. Dimaşk: Dâru Sa‘di'd-Dîn, 1997. Sagîr, Muhammed Huseyn Alî. es-Sûretu’l-fenniyye fi'l-meseli'l-Kur’ânî. Beyrût: Dâru'l- Hâdî, ts. Sakr, Ahmed Muhammed. "Keyfe Nedrusu'l-Edeb". Mecelletu'l-Ezher 22/1 (1950). Saraç, Yekta. Klasik Edebiyat Bilgisi Belâgat. İstanbul: Bilimevi Yay., 2000. Sarmış, İbrahim. “Seyyid Kutub'un Edebî Yönü”. Şehâdeti'nin 30. yılında Seyyid Kutub Sempozyumu. haz. Ahmet Ağırakça. 126-143. İstanbul: İrfan Vakfı, ts. Aga, Sefer - Tevfîk, Umar. el-Edebu'l-Arabî ve nusûsuh. haz. Munîr el-Ba’lebekkî. y.y: Mektebetu'l-Vahdeti'l-Arabiyye, 1963. Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahmân. el-İtkân fî ulûmi'l-Kur’ân. 2 Cilt. Beyrût: Dâru'l- Ma’rife, ts. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 228 ▪ Fadime Kavak Şentürk, Ahmet Atilla. XVI. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevilerinde Edebî Tasvirler. İs- tanbul: y.y., 2002. Tâhiru'l-Mevlevî. Edebiyat Lügatı. thk. Kemal Edîb Kürkçüoğlu. İstanbul: Enderun Ki- tapevi, 1973. Tansel, Fevziye Abdullah. İyi ve Doğru Yazma Usulleri. İstanbul: Ötüken Yay., ts. Yetkin, Suut Kemal. Edebiyat Üzerine. İstanbul: Yenilik Yay., 1952. Tehânevî, Muhammed A‘lâ b. Ali b. Muhammed. Keşşâfu ıstılâhâti'l-funûn. nşr. Mu- hammed Ali Beydâvî. 4 Cilt. Beyrût: Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1998. Tülücü, Süleyman. “Muallakât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 30/310-312. İstanbul: TDV Yay., 2005. Usfûr, Câbir. es-Sûretu’l-fenniyye fi't-turâsi'n-nakdî ve'l-belâgî inde’l-Arab. Beyrût: el- Merkezu’s-Sakâfiyyu'l-Arabî, 1992. Üzgör, Tahir. Edebiyat Bilgileri. İstanbul: Veli Yay., 1983. Yalar, Mehmet. “Arap Edebiyatı Bağlamında Edebiyat Kavramına Analitik Bir Bakış”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 14/2 (2005), 1-23. Yaltkaya, Şerafettin. Muallakât, İstanbul: MEB Basımevi, 1989. Yetiş, Kazım. Namık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve Yazıları. İstanbul: İstanbul Ünv. Edebiyat Fak. Yay., 1989. Zebîdî, Muhammed Murtadâ. Tâcu'l-arûs. 10 Cilt. Beyrût: Dâru's-Sâdır, 1306. Zemahşerî, Cârullah Ebü'l-Kâsım. el-Keşşâf an hakâikı gavâmidi't-Tenzîl. thk. Âdil Ah- med Abdulmevcûd - Ali Muhammed Mu‘avvad. 6 Cilt. Riyâd: Mektebetu'l- Ubeykân, 1998. Zircirkıran, Belkıs. Metinlerle Edebiyat Bilgisi. 2 Cilt. İzmir: İzmir Eğitim Enstitüsü Ders Kitapları Yay., ts. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020)