T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TASAVVUF BİLİM DALI AKTÜEL MANEVİ PROBLEMLER BAĞLAMINDA ALTERNATİF BİR MODEL OLARAK KLASİK DÖNEM SÛFÎ TECRÜBESİ (DOKTORA TEZİ) Takyettin KARAKAYA BURSA – 2022 T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TASAVVUF BİLİM DALI AKTÜEL MANEVİ PROBLEMLER BAĞLAMINDA ALTERNATİF BİR MODEL OLARAK KLASİK DÖNEM SÛFÎ TECRÜBESİ DOKTORA TEZİ Takyettin KARAKAYA Danışman: Prof. Dr. Salih ÇİFT BURSA – 2022 III TEZ ONAY SAYFASI T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Temel İslam Bilimleri Anabilim, Tasavvuf Bilim Dalı’nda 711623006 numaralı Takyettin KARAKAYA’nın hazırladığı “Aktüel Manevi Problemler Bağlamında Alternatif Bir Model Olarak Klasik Dönem Sûfî Tecrübesi” konulu Doktora ile ilgili tez savunma sınavı, .../.../… günü ……… - ………..saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin …………………………..….. (başarılı/başarısız) olduğuna ……………………………… (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı) Prof. Dr. Salih ÇİFT BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ Üye Prof. Dr. Abdullah KARTAL BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ Üye Prof. Dr. İbrahim GÜRSES BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ Üye Dr. Öğr. Üyesi Bedriye REİS BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ Üye Dr. Öğr. Üyesi Emine KURT BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ....../......./ 20..... IV SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tarih: …/…/2022 Tez Başlığı / Konusu: Aktüel Manevi Problemler Bağlamında Alternatif Bir Model Olarak Klasik Dönem Sûfî Tecrübesi Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam ….. sayfalık kısmına ilişkin, …… tarihinde şahsım tarafından Turnitin. adlı intihal tespit programından (Turnitin)* aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı %..... ‘tür. Uygulanan filtrelemeler: 1- Kaynakça hariç 2- Alıntılar hariç 3- 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. …/.../… Adı Soyadı: Takyettin Karakaya Öğrenci No: 711623006 Anabilim Dalı: Temel İslam Bilimleri Programı: Tasavvuf Statüsü: ☐Y.Lisans☒ Doktora Danışman Prof. Dr. Salih Çift IV YEMİN METNİ Doktora tezi olarak sunduğum Aktüel Manevi Problemler Bağlamında Alternatif Bir Model Olarak Klasik Dönem Sûfî Tecrübesi adlı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. Adı Soyadı: Takyettin Karakaya Öğrenci No: 711623006 Anabilim Dalı: Temel İslam Bilimleri Programı: Tasavvuf Statüsü: Doktora Tarih ve İmza .../…/… V ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Takyettin KARAKAYA Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Temel İslam Bilimleri Bilim Dalı : Tasavvuf Tezin Niteliği : Doktora Sayfa Sayısı : viii+201 Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 2022 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Salih ÇİFT AKTÜEL MANEVİ PROBLEMLER BAĞLAMINDA ALTERNATİF BİR MODEL OLARAK KLASİK DÖNEM SÛFÎ TECRÜBESİ Teknolojinin hızlı ilerleyişi ve sanayileşme ile birlikte şehirleşmenin artışı maddi anlamda görece bir iyileşmeye sebep olsa da beraberinde manevi anlamda birçok problemin de ortaya çıkmasına yol açmıştır. Manevi problemlerden kastedilen hem bilinen anlamda ruhsal ve psikolojik sorunlar hem de ahlaki zafiyetlerdir. Bilimsel anlamda dinsel ve ruhsal problemlerin çözümüne yönelik arayışlar bilim adamlarını tek bir bilimle değil interdisipliner bir bakış açısıyla meseleye yaklaşmaya sevk etmiştir. Bu bağlamda günümüz bilim dünyasında psikoloji, ilahiyat, psikiyatri gibi farklı bilim alanlarında yapılan ortak çalışmaların aktüel manevi problemlerin çözümünde daha etkili olacağı kabul görmektedir. Söz konusu interdisipliner çalışmaya katkı sağlaması açısından genel anlamda Tasavvuf düşüncesinin özel olarak da klasik dönem olarak adlandırabileceğimiz Gazzâlî (ö. 505/1111) öncesi sûfî düşünce ve tecrübesinin modern dünyanın manevi problemlerin çözümüne katkı sağlayacağı ve bu meseleye dair derinlikli bir bakış açısı kazandıracağı düşünülmektedir. Bu bağlamda manevi sorunlara karşı Kuran ve sünnet merkezli bir mutluluk reçetesi sunma iddiasındaki sûfîlerin tecrübe eksenli fikri birikimlerinin bilim dünyasına arz edilmesi, bilimsel birikime katkı sağlayacak olmasının yanında yaşanan hayata dönük tezahürleri açısından da önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Maneviyat, Manevi Problemler, Tasavvuf, Sûfî Tecrübe, Modern Hayat VI ABSTRACT Name and Surname : Takyettin KARAKAYA University : Bursa Uludag University Institution : Social Science Institution Field : Basic Islamic Sciences Branch : Islamic Mysticism Degree Awarded : Doctorate Page Number : viii+201 Degree Date : …. / …. / 2022 Supervisor : Prof. Dr. Salih ÇİFT THE SUFI EXPERIENCE IN THE CLASSICAL PERIOD AS AN ALTERNATIVE MODEL IN THE CONTEXT OF CURRENT SPIRITUAL PROBLEMS Although the rapid progress of technology and the increase in urbanization with industrialization led to a relative improvement in material terms, it also led to the emergence of many spiritual problems. What is meant by spiritual problems is both mental and psychological problems in the known sense and moral weaknesses. The searches for the solution of religious and spiritual problems in a scientific sense have led scientists to approach the issue with an interdisciplinary perspective, not with a single science. In this context, it is accepted that joint studies in different scientific fields such as psychology, theology and psychiatry in today's scientific world will be more effective in solving current spiritual problems. In terms of contributing to the interdisciplinary study in question, it is thought that Sufi thought and experience in general and before Gazzâlî (d. 505/1111), which we can call the classical period, in particular will contribute to the solution of the spiritual problems of the modern world and will provide a deep perspective on this issue. In this context, the presentation of the experience-oriented intellectual knowledge of the Sufis, who claim to offer a recipe for happiness based on the Qur'an and the Sunnah, against spiritual problems, is important in terms of its manifestations in life, as well as contributing to scientific knowledge. Keywords: Spirituality, Spiritual Problems, Sufism, Sufi Experience, Modern Life VII İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI II DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU III YEMİN METNİ IV ÖZET V ABSTRACT VI İÇİNDEKİLER VII GİRİŞ 1 BİRİNCİ BÖLÜM: MANEVİYAT KAVRAMI 8 1.1. İNSANIN ÇİFT YÖNLÜLÜĞÜ TEMELİNDE MADDE-MANA DİKOTOMİSİNİN ANLAŞILMASI 10 1.2. SPİRİTUALİTY VE MANEVİYAT KAVRAMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ 16 1.3. SPİRİTUALİTY KAVRAMININ KÖKENİ VE MODERN ÇAĞRIŞIMLARI 22 1.4. MANEVİ PROBLEMLER OLGUSU VE ÇOK BOYUTLU MANEVİYAT KAVRAMI 26 İKİNCİ BÖLÜM: MODERN DÜNYANIN AKTÜEL MANEVİ PROBLEMLERİ 32 2.1. KENT HAYATI 34 2.1.1. Kentleşme Olgusu 35 2.1.2. Kent Hayatının Yaşamsal Alana Dair Zorlukları 37 2.1.3. Kentli İnsanlar Arasındaki Gelir Farklılıkları 39 2.1.4. Kent İzdihamı ve Trafik 41 2.1.5. Sivil Dikkatsizlik 42 2.1.6. Kent Baskısı 45 2.1.7. Kente Özgü Sosyal İlişkilerin Yapısı 46 2.1.8. Kentli İnsanın Çözüm Arayışları 51 2.2. TÜKETİM 52 2.2.1. Narsisizm-Tüketim İlişkisi 53 2.2.2. Yapay İhtiyaçlar Yoluyla Tüketimin Artırılması 56 2.2.3. Ürünlere Cazibe Katılarak Tüketimin Artırılması 58 2.2.4. Manevi Bir Tatmin Aracı Olarak Tüketim 60 2.2.5. Modern Tüketim Anlayışına Alternatif Bir Söylem Olarak Din Olgusu 62 2.3. KAYGI 65 2.3.1. Kavramsal Açıklama 65 2.3.2. Psikoloji Bilimi Açısından Kaygı 70 2.3.3. Felsefi / Varoluşsal Kaygı 73 2.3.4. Sosyal İlişki Kaynaklı Kaygı 76 2.3.5. Güven Kaynaklı Kaygı 79 2.3.6. Ölüm Kaygısı 81 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ALTERNATİF BİR MODEL OLARAK SÛFÎ TECRÜBE 95 3.1. GÜNAHLAR, PİŞMANLIK VE TEVBE 103 3.1.1. Günahların Sınıflandırılması 105 3.1.2. Büyük Günahlar 109 3.1.3. Tevbenin Mahiyeti ve Pişmanlık 111 3.2. SABIR 118 VIII 3.2.1. Üç Türlü Sabır 120 3.2.2. Sabrın Dayandığı Esaslar 123 3.3. VERİLEN NİMETLERE KARŞI ŞÜKÜR 127 3.3.1. Şükrün Temelleri 128 3.3.2. Şükrün Mahiyeti 131 3.3.3. Şükredilecek Nimetler 133 3.4. TEVEKKÜL 135 3.4.1. Gelecek Kaygısı 137 3.4.2. Geçim Kaygısı 139 3.4.4. Tevekkül-Rıza-Zühd İlişkisi 140 3.4.5. Sebep-Sonuç Zincirini Kırmak 142 3.4.6. Hastalıklar Karşısında Tevekkül 147 3.5. YEME ALIŞKANLIĞI VE AÇLIK 150 3.5.1. Öğün Alışkanlığı 153 3.5.2. Açlık Etkisi 154 3.6. FAKİRLİK - ZENGİNLİK 156 3.6.1. Fakirliğin Zenginlikten Üstün Tutulması 159 3.6.2. Rızkın Zenginden Fakire Aktarımı 163 3.7. DOSTLUK İLİŞKİSİ 165 3.7.1. İlişki Düzeyleri 168 3.7.2. Dostların Sorumlulukları 170 3.7.3. Dostların Birbirlerini Etkilemesi 173 3.8. EVLİLİK 174 3.8.1. Bir İhtiyaç Olarak Evlilik 177 3.9. TİCARİ HAYAT 180 3.9.1. Sûfînin Ticaret Anlayışı 182 3.9.2. Allah ile İrtibatı Koparmamak 184 SONUÇ 188 KAYNAKÇA 191 ÖZGEÇMİŞ 202 1 GİRİŞ ÇALIŞMANIN YÖNTEM, İÇERİK VE KAYNAKLARI Bu çalışma, tasavvuf düşüncesinin klasik dönem sûfîlerinin görüşlerinden yararlanarak modern dünyanın manevi problemlerinin çözümüne yönelik alternatif bir bakış açısı oluşturmayı amaçlamaktadır. İlk bölümde, ‘Maneviyat’ ve ‘Manevi Problem’ kavramlarının barındırdığı kapalılıktan dolayı bu kavramların detaylı bir izahatına yer verilmektedir. İkinci bölümde modern dünyanın yaşadığı manevi temelli problemler ele alınırken üçüncü bölümde sûfîlerin düşünceleri ışığında bu problemlere çözümler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde maneviyat kavramı, spiritiuality kavramı ve manevi problemlerin yapısı ile birlikte ele alınacaktır. Maneviyat kavramı üzerinden değerlendirmeler çoğu zaman bu kavramın din ile ilişkisi üzerinden yapıldığı için modern dünyanın ‘Tanrı’yı dünyanın dışına çıkartma’ arzusuna değinmek gerekir. Bu durum cevaplandırılması gereken birçok başka soruyu da beraberinde getirmektedir: Bu dünya kimin? Tanrı bu dünya ile nasıl bir irtibat içerisindedir? İnsan Tanrısız nasıl bir yaşam tasavvur etmektedir? İnsanı böyle düşünmeye sevk eden saikler nelerdir? Bundan önce de Tanrısız bir yaşam hayali olmuş mudur? Modern insan, dünya ile olan irtibatını arttırdıkça, doğaya daha fazla hükmettikçe ve böylece kendini daha müstağni hissettikçe Tanrısız bir dünya hayalinin daha bir mümkün olabileceği kanısına kapılmıştır. Gücü artan veya böyle bir vehme kapılan insanın hem bu dünya dışında bir dünyanın hem de daha üstün bir gücün varlığına olan inancı giderek azalmış ve yok olma noktasına ulaşmıştır. Bu dünyada elde edilen tüm başarılar, insanı, kendisi tarafından yaratıldığını düşündüğü Tanrının artık sonunun geldiği yanılsamasına götürmüştür. Böylece her tür teknolojik gelişme, icat veya buluş insanın bu dünyayı tek başına, özgürce idare etme arzusunu, başka bir deyişle Tanrının bu dünyadan çıkartılması düşüncesini kamçılamış ve en nihayetinde bunu başarabildiği yanılgısına kapılmıştır. Ancak “din” denilen olgunun varlığı ve bu olgunun milyarlar üzerindeki yadsınamayacak büyük etkisi Tanrıyı hayatın dışına atmaya çalışan modern insanın önünde aşılması gereken en büyük engellerden 2 biridir. Kendisini bu dünyaya egemen olarak gören ve böylece Tanrının varlığının artık gereksiz olduğunu düşünen batılı anlayış, dinin varoluş sebeplerini, teknik ve felsefi argümanlarla yok ettiğini düşünse bile, insanlar üzerinde hala büyük etkisi olan bu olgunun görmezden gelinemeyecek veya önemsenmeyecek bir ağırlığa sahip olduğu yanılgısı da taşımamaktadır. Entelektüel veya kendi toplumlarında büyük oranda toplumsal anlamda dinin önemsizleştirilmesi veya etkisizleştirilmesi hedefine ulaşan batılı düşünce, dinin etki alanındaki tüm toplumlara yönelik farklı bir planlama geliştirmiştir: Adına maneviyat denilen olgu ile dinin tüm toplumlar üzerindeki etkisinin ortadan kaldırılması. Modern insan, bir dinin inanç ve pratiklerine uymadan maneviyatın önemini ve hatta gerekliliğini kabul etme eğilimindedir. O, maneviyatı sekülerleştirir, dünyevileştirir. Maneviyat anlayışının dünya dışı tüm köklerini ve bağlarını koparıp veya görmezden gelip, dünyevi veya maddi bir maneviyat gibi çarpık bir anlayışı benimser. Bu seküler yani din dışı maneviyat (spirituality without religion) anlayışı; dünyeviliğin ötesine geçmeden dünya kaynaklı birtakım problemlerinin üstesinden gelmenin bir aracı olarak maneviyatı daha doğru bir ifade ile maddi olmayan spiritüel yöntem ve tekniklerin kullanımını içerir. Bu bağlamda modern insan, gündelik yaşamın sorunlarından kurtulma en azından bunların etkilerini hafifletme gibi amaçlara matuf olarak iç huzuru, farkındalık, özbilinç gibi bir takım içsel kazanımlar elde etmek için dini çağrışımlara sahip meditasyon, dua, oruç tutma, tefekkür gibi manevi pratikleri hayata geçirir. Uygulanan manevi pratiklerle bir çeşit manevi tecrübe etmek isteyen modern insan bu tecrübelerin elde edilmesi için dine veya dini unsurlara ihtiyaç olmadığına inanır. Bu tür manevi tecrübelerin evrensel olduğunu yani herhangi bir dinle ilişkisi olmadan veya dini bir içeriğin dayatması olmadan bu tür teknikleri uygulayan herkesin manevi tecrübeler elde edeceğini düşünür. Manevi tecrübelerin insana sağladığı kozmik yani aşkın veyahut üst bir unsur ile irtibata geçme hali bile seküler insan için dini bir temele irca edilmek veya ilahi bir gerçekliğe hamledilmek zorunda değildir. Modern insan manevi uygulamalar sonucu edindiği tecrübelerdeki ifade edilemez duygu ve hazların kaynağını doğanın dışında aramaz, en fazla ona gizemli sıfatını yakıştırır. 3 İfade edilmesi, anlatılması zor kozmik daha doğrusu –modern insan kabul etmese de- aşkın manevi tecrübeler dinsel bir temele dayandırılmadığında, yaşanılan şeyler rahatlatıcı, sakinleştirici ve hatta sağlatıcı olmakla birlikte özde salt psikolojik unsurlar olarak görülmelidir. Modern insan için yaşanan psikolojik durumlar bir gerçeklikten çok zihinsel bir illüzyon olarak açıklanabilir. Böylece modern insan yaşanan tüm bu manevi tecrübeleri zihnin etkilerine yorumlayarak tüm bu yaşananları başka gerçeklikler veya deruni anlamlar içermeyen öznel bir tecrübeye indirger. Bu tür tecrübelere psikolojik haller dışında farklı payeler vermek bunların dini bir şekilde yorumlanması tehlikesi ile kişiyi karşı karşıya bıraktırır. Bir takım manevi pratikler sonucu elde edilecek manevi tecrübeler dünya meşgaleleri karşısında insana sadece psikolojik bir destek olması bakımından önemlidirler. Bunların insan hayatına olan etkisi ve önemi ancak, herhangi bir şekilde insana psikolojik veya duygusal anlamda olumlu etki sağlayacak hayattaki başka unsurlar kadardır. Böylece modern insan yaşadığı tüm bu aşkın hallere, dünyevi kalma uğruna keskin sınırlar çekerek kendisini dünya dışına götürebilecek hiç bir imkâna geçit vermez. Modern insan manevi tecrübeler elde etmek için mutlaka dinlerdekine benzer pratiklerin/ibadetlerin/ritüellerin icra edilmesi gerektiğini kabul etmez. Sanat, doğa, müzik, şiir gibi dünyevi bir takım enstrümanlar da insanın bir çeşit manevi veyahut aşkın bir duygu dünyasına girmesini sağlar. Bu dünyevi vasıtaların insana sağladığı tarif edilemez aşkınlık hissi ritüellere benzer. Ancak güzel müzik, eşsiz bir doğa manzarası veya bir sanat eseri, bunlarla meşgul olan bir insana manevi bir haz ve hissiyat sağlayabilir. Bu da dini unsurların manevi tecrübeler elde etmenin şartı olduğu hususunu dışlar. Hiçbir dini içeriğe sahip olmasalar da bir takım dini ritüellere benzer manevi tekniklerin uygulanması sonucunda elde edilen manevi tecrübeler ister istemez dini bir koku barındırsa bile tamamen dünyevi unsurlarla meşguliyet sonucu elde edilen manevi tecrübeler bütünüyle dünyevi olarak görülür. Modern insan böylece dünyeviliğine hiçbir halel gelmeden manevi tecrübeler elde edebilmenin çözümünü de bulmuştur. Böylece modern insan ‘dinî maneviyat’ın karşısına, özgün ve en az onunki kadar etkili ‘dünyevi maneviyat’ı koyma iddiasında bulunur. Dini dünyadan tamamıyla çıkarma gayesini taşıyan modern insan, bütünüyle dinî bir alan olan maneviyat alanına da 4 saldırarak dine karşı bir savaş daha kazandığı düşünür. Aslında manevi alana, sırf dünyeviliğin sebep olduğu türlü sıkıntılara karşı sakin bir sığınak bulma ümidiyle giren modern insan, bu alanı da gittikçe dünyevileştirerek veyahut onu dinî ve aşkın unsurlarından soyutlayarak bir anlamda bindiği dalı kestiğinin farkında değildir. Maneviyatın etki alanını genişletme iddiasıyla dinin alanına giren ve böylece hem maneviyat hem de din kavramlarının bozulmasına sebebiyet veren, batıdaki New Age akımlarının İslam dünyasındaki tezahürleri ‘manevi problemler’ bağlamında değinilmesi gereken bir diğer konudur. Genel anlamda tasavvuf düşüncesi özel olarak da İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240) ile Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (ö. 672/1273) fikirlerini kendilerine dayanak olarak alan bir kısım düşünce ekolleri ve tarikat yapılanmaları sahih kaynaklarda ifade edilen insan- Allah irtibatını, deizm düşüncesine benzer şekilde, Allah’ın bu dünyaya dair bakışını önemsizleştirerek ve hakikatin tek olduğu anlayışı çerçevesinde dinler arasındaki farklılığın ehemmiyetsiz bir ayrıntı olduğu iması ile bütüncül din anlayışına zarar vermektedirler. İslam’ın vazettiği maneviyat anlayışı, Allah-insan arasındaki irtibatın sadece bir takım mistik ritüellerle kurulacağı ve asıl gayenin de bu olduğu fikrine karşı çıkar. Allah ile olan irtibatın nasıl kurulacağı, devam ettirileceği ve kuvvetlendirileceği İslam düşüncesi içinde sağlam bir şekilde formüle edilmiştir. Ancak bu New Age benzeri akımlar, maneviyat kavramını aşkın olan güç ile sadece mistik ilişki çerçevesine hapsederek maneviyat düşüncesinin bozulmasına yol açmışlardır. Bu da beraberinde yaratıcı ile olan irtibatın daha düşük bir düzeyde kurulmasına yol açar. Dolayısıyla insan-Allah ilişkisini güçlü tuttukları temel iddiasıyla hareket eden bu akımlar bu ilişkiyi bir takım belirsiz metafizik nazariyeler ve mistik düşünceler üzerinde kurarak bağı zayıflatmış ve gevşetmişlerdir. İnsanlar, yaratılışları gereği maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçlarını da karşılama güdüsü taşırlar. Dolayısıyla her iki tür ihtiyacın karşılanamaması da insan yaşamı için bir problem teşkil eder. İnsanlar eşya yolu ile maddi ihtiyaçlarını karşılarken temel manevi ihtiyaçlar olan huzur ve mutluluk, tüketerek veya eşyanın sahiplenmesi ile elde edilemez. Söz konusu manevi ihtiyaçlar manevi 5 unsurlarla giderilmelidir. Ancak modern yaşam, tüketimin kısa süreli manevi tatmin işlevini de kullanarak, hem maddi hem de manevi ihtiyaçların karşılanmasında tüketime temel bir işlev yükler. Böylece tüketerek huzurlu ve mutlu olacağına inandırılan modern insanın, gerçek vazifesi dışında kullanılan eşyaya olan arzu ve talebi normalin dışına taşar. Ancak, maddi bir öğenin manevi bir denklemin içerisine eklenmesi, söz konusu denklemi çözülemez bir problem hale getirir. Hem manevi ihtiyacı giderilememesi hem de tüketim faktörünün devreye sokulması ile problemin derinleşmesi insanın kaygı düzeyinin artmasına yol açar. Böylece bir yandan huzur ve mutluluk arayışı cevapsız kalan modern insanın bir yandan da tüketerek bu ihtiyacını giderme hatasına düşmesi, hayatın zorlukları ile baş edebilme yetisinin zaafa uğratarak kişinin kendini yaşam karşısında yenik hissetmesine sebep olacaktır. Kent hayatının tüketime dair insana sınırsız imkânlar sunması, modern insanın tüketim eksenli yaşam tarzını kent merkezli bir boyuta taşımıştır. Böylece modern insanın sorunları artık özelde kentli insanın sorunları haline gelmiştir. Çalışma bu değerlendirmelere uygun olarak, modern hayatın aktüel manevi problemlerini, kent insanın manevi ihtiyaçlarına tüketim eksenli çözümler geliştirmeye çalışması ve bunun da insanda kaygılara yol açması bağlamında incelemektedir. Böylece çalışmanın ikinci bölümünde modern insanın yaşadığı manevi problemler, Kent Hayatı, Tüketim ve Kaygı ana başlıkları altında incelemeye tabi tutularak modern hayatın aktüel manevi problemleri olgusuna dair bir bakış açısı geliştirilmeye çalışılmaktadır. Çalışmanın temel önerisi üçüncü bölümde yer almaktadır. Burada, ikinci bölümde tespiti yapılan modern insanın manevi problemlerine, sûfî düşüncesi temelinde çözüm önerileri sunulmaya çalışılmaktadır. Aslında bir huzur problemi olan manevi problemler karşısında modern dünya, kapitalist anlayış ekseninde insana tüketim eksenli bir çıkış yolu sunar. Bu bir çıkış yolu değil aksine insanın içerisinde tıkalı kalıp bir türlü çıkamadığı bir kısır döngüdür. Çünkü tüketim insana geçici anlamda bir tatmin ve huzur duygusu verse bile, gelecekteki daimi mutluluk vaadiyle onu hep daha fazla tüketmeye zorlamakta ve fakat bu kalıcı huzur haline bir türlü ulaştıramamaktadır. Manevi bir hal olan huzurlu ve mutlu olmanın, maddi vasıtalarla ile karşılanamayacağı temel ilkesinden hareketle sûfîler, eşya ile 6 huzur arasında kurulan bu bağın aslında bir yanılsamadan ibaret olduğu, huzur gibi manevi bir olgunun maddi bir unsur ile gerçekleştirilemeyeceği en azından daimi bir hale getirilemeyeceği iddiasını taşımaktadırlar. İşte bu ikinci bölümde, hayata dair geliştirdikleri bir takım düşünceler üzerinden sûfîlerin bu temel iddiaları detaylandırılmaktadır. Bu bağlamda ikinci bölümde; günah anlayışı ve günaha pişmanlık duyarak tevbe etmek, hayatın zorluklarına tahammül etmek, dünyadaki nimetler için şükretmek, her türlü koşulda Allah’a güvenmek, dostluk ve evlilik ilişkisi bağlamında insanların birbirleri ile kurdukları farklı ilişkilerin dayandığı temeller, fakirlik ve zenginlik olguları, tüketim çerçevesinde yeme-içme kültürü, bir geçim unsuru olarak ticari hayat başlıkları altında modern hayatın meydan okumalarına karşı geliştirilebilecek alternatif sûfî söylem ve modelin yapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Çalışmada dönemsel olarak Gazzâlî (ö. 505/1111) öncesi tasavvuf düşüncesi dikkate alınmıştır. Çalışmanın ana kurgusu Ebû Tâlib el-Mekkî’nin (ö.386/996) kısaca Ḳūtü’l-ḳulûb olarak bilinen Ḳūtü’l-ḳulûb fî muʿâmeleti’l- maḥbûb ve vaṣfi ṭarîḳi’l-mürîd ilâ maḳāmi’t-tevḥîd adlı eseri üzerine şekillenmiştir. Söz konusu çalışma; tasavvuf düşüncesinin tüm detayları ile incelendiği, hem bireysel hem toplumsal sorunlara, başta ayetler ve hadisler olmak üzere o zamana kadar oluşan sûfî birikimden istifade edilerek özgün ve hayatın gerçekleri ile uyumlu çözümler sunan bir İslam düşüncesi klasiğidir. Bu dönemin et-Taʿarruf li-meẕhebi ehli’t-taṣavvuf, Kitâbu’l-lüma‘ fi’t-tasavvuf, er-Risâletü’l-Ḳuşeyriyye ve Keşfü’l-maḥcûb gibi, tasavvuf düşüncesine dair tüm konuların incelendiği sûfî klasiklerden farklı olarak Ebû Tâlib el-Mekkî, sadece sûfîlerin konu hakkında görüşlerine yer verip onları onaylamakla veya şerh etmekle yetinmez, kendi düşüncesini de belirli bir sistem ve kurgu içerisinde oluşturarak okuyucuya sunar. Kendinden önceki sûfîlerin yaşamlarına dair bilgilendirmelere diğer klasiklerde yer aldığı şekli ile eserinde yer vermeden, konuları işledikçe onların fikirlerine de değinerek sûfî düşüncenin dinamiklerini temellendirmeye çalışır. Bu sebeple klasik dönemin sûfî düşüncesinin hem detaylı hem de bir sisteme dayalı anlaşılabilmesi Ḳūtü’l-ḳulûb’ü incelemeyi gerekli kılar. Aktüel problemlere geçmişten çözümler getirmeye çalışmak başlı başına zor bir konu iken, fikirlerini belirli bir sistematik yapı olmadan çoğu zaman sadece söz aktarıcısı bir yapı ile 7 sunan müelliflerin eserleri ile bu amaca ulaşmak konuyu daha da içinden çıkılmaz bir hale sokabilmektedir. Ancak Ebû Tâlib el-Mekkî tıpkı Gazzâlî gibi, hakikat arayışı içerisinde ele aldığı tüm konuların detayına inerek bireyin ve toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak kendi fikirlerini belirli düşünceler üzerine temellendirmekte ve bunu yaparken de özgün ve orijinal kalabilmeyi başarabilmektedir. Bu sebeple modern insanın problemlerine dair çözüm önerileri geliştirirken klasik dönem sûfîlerin bakış açısının kapsamlı ve yetkin bir şekilde anlaşılabilmesi amacıyla çalışma, Ḳūtü’l-ḳulûb’ü temel kitap olarak almış ve konulara değinmelerine göre dönemin sûfî klasiklerindeki görüşlere yer vermiştir. Bu noktadan hareketle çalışma, manevi problemlere dair geliştirilen çözüm önerileri bağlamında klasik dönem sûfî düşünceyi anlamada Ḳūtü’l-ḳulûb haricinde; Ebû Nasr Serrâc’ın (ö.378/988) Kitâbu’l-lüma‘sına, Ebû Bekir el- Kelâbâzî’nin (ö.380/990) et-Taʿarruf’una, Abdülkerim el-Kuşeyrî’nin (ö.465/1072) er-Risâletü’l-Ḳuşeyriyye’sine, Ali b. Osman el-Hucvîrî’nin (ö.470/1077) Keşfü’l- maḥcûb’una ve Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî’nin (ö. 481/1089) Menâzilü’s- sâʾirîn’ine başvurmuştur. 8 BİRİNCİ BÖLÜM: MANEVİYAT KAVRAMI Kavramların zihinlerde açık ve net bir şekilde ifadesini bulabilmesi, bu kavramlar üzerine inşa edilecek her türlü düşünce veya dünya görüşünün doğru bir şekilde anlaşılabilmesi ve anlatılabilmesi için öncelikli bir durum arz eder. Zihinlerimizde somut bir varlığa verilen ismin anlamı bütünüyle açık olmasına karşın somut olmayan, duyularla algılanamayan kavramların tabiatı gereği kapalı bir yönünün olması, kavramlaştırılan anlamın zihinlerimizde kâmilen oluşamamasını da beraberinde getirir. Kavram ne kadar soyut olursa anlam çeşitlilikleri ve bozulmaları o derece artar ve böylece kavrama yüklenen anlamlar üzerinden geliştirilen düşüncelerde de aynı şekilde artış yaşanır. Böylece kavramın anlamına dair ortak bir noktada birleşmek zorlaşır ve neredeyse imkânsız bir hal alır. Kavramlar ve dolayısıyla bu kavramların içerdiği anlamlar üzerine inşa edilen düşüncelerdeki çeşitlilik, zihinsel egzersiz olması itibarı ile olumlu bir mahiyete sahip olabildiği gibi, özellikle insanı ilgilendiren konularda kavramın anlamındaki bu çok çeşitlilik olumsuz sonuçlara da yol açabilmektedir. Her hâlükârda kavramlar üzerine bina edilen düşünceler, öncelikle bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiğini, hitap ettiği kitleye açık bir şekilde açıklamak zorundadır. Aksi takdirde ulaşılmak istenen gayenin hâsıl olamaması bir tarafa söz konusu düşünce, konu edindiği meselenin karmaşıklaşarak daha da anlaşılmaz bir hale gelmesine sebebiyet verebilir. Hangi alana ait olursa olsun herhangi bir konuda fikir sahibi olmak ve bunun üzerine yeni açılımlar geliştirebilmek öncelikle o konunun temel kavramlarının zihinde berrak bir tanıma kavuşturulması ile mümkün olur. Okuyucunun, kurgusal anlamda gittikçe karmaşıklaşan bir düşüncenin bu girift yapısında kaybolmaması ve yolunu bulabilmesi için, düşüncenin inşa edildiği temel teorinin ana iskeleti olan terim ve kavramların konunun başında açık bir şekilde izahatının yapılması gerekir. Bu bir nevi, önce sayılar ve sayma ve daha sonra da sırasıyla toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerinin öğretilerek öğrencinin matematiğin uçsuz bucaksız deryasına bırakılmasına benzer. Bu temel yapıyı öğrenen öğrenci, artık istidadına göre bu hazineden istifade edebilecektir. Zihnin bu kavramsal bağlamda berraklaştırılması zorunluluğu; ‘maneviyat alanı’ gibi henüz birçok 9 şeyin kurgusal anlamda yerli yerine oturmadığı1, -özellikle İslam dünyasında-2 herhangi bir paradigmanın sahaya tam hâkim olamadığı ve dolayısıyla ortak bir paydada buluşamayan birçok fikrin yer aldığı bir alan söz konusu olduğunda ayrı bir önem kazanır. Bundan dolayı, kavramların zihnimizdeki tasavvurunun yerli yerine oturabilmesi, bu başarılamasa bile en azından mevcut giriftliğin mümkün olan en düşük seviyeye indirilebilmesi amacıyla ilk yapılacak şey kavramların anlamları üzerine bir araştırma olmalıdır. Bu noktadan hareketle ‘maneviyat’ ve ‘manevi problemler’ kavramlarından, çalışmanın çerçevesi itibarı ile ne anlaşıldığının açık bir şekilde ortaya konulması gerekir. Maneviyat kelimesinin soyutluğu ve muğlaklığının hayli yüksek bir seviyede olması, kavramsal bir ön açıklamayı zaruri kılmaktadır. Bu sebeple öncelikle bu kavramdan ne anlaşıldığı ortaya konulmaya çalışılacak ve bunun için de bu kavramın karşısında yer alan ‘madde’ ve ‘maddiyat’ kavramları üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır. ‘Madde’ gibi somut ve kastedilen anlamın daha açık ve net olduğu bir kavram üzerinden ‘maneviyat’ gibi muğlak bir kavrama nüfuz edilmeye çalışılacaktır. Zira soyut kavramlar ne kadar açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın insan zihni somut örnekler üzerinden soyut kavramları algılamaya yatkın olduğundan bu yöntem tercih edilmiştir. ‘Maneviyat’ olgusunu anlayabilmek veyahut bu kavrama böyle bir çalışma çerçevesinde yüklenen anlamı açıklayabilmek için insanın ikili yapısından başlanılması gerekir. İşte bu çift boyutluluk üzerinden ‘maddiyat’ ve ‘maneviyat’ kavramlarına ne tür anlamlar verildiği veya bu kavramlardan ne anlaşıldığı açıklanmaya çalışılacaktır. 1 Bu konuda örneğin maneviyatı, hayatın dinî ve seküler alanları şeklindeki ikili yapısına meydan okuyan yeni bir kültürel kategori şeklinde değerlendiren bir çalışma için bk. Boaz Huss, “Spirituality: The Emergence of a New Cultural Category and its Challenge to the Religious and the Secular”, Journal of Contemporary Religion 29, no. 1 (2014) 47–60. http://dx.doi.org/10.1080/13537903.2014.864803 2 İslami maneviyat kavramına dair görece erken bir tarihte (1987) Seyyid Hüseyin Nasr’ın editörlüğünde yapılan bir çalışmada Nasr, maneviyatı tevhid kavramı ile bir tutmuş ve Kur’an’ı İslami maneviyatın en üst kaynağı olarak görmüştür. Seyyed Hossein Nasr, “Introduction”, Islamic Spirituality: Foundations 1st ed. (Oxon: Routledge, 1987), 21. Çoğu zaman literatürde İslami maneviyat ile tasavvuf veya İslam mistisizmi kastedilmiştir. Örneğin William Stoddart’nın Tasavvufun Ana Hatları (Outline of Sufism) başlıklı kitabının ikinci başlığı İslami Maneviyatın Temelleri (The Essentials of Islamic Spirituality) şeklindedir. Bk. William Stoddart, Outline of Sufism: The Essentials of Islamic Spirituality (Indiana: World Wisdom, Inc, 2012). http://dx.doi.org/10.1080/13537903.2014.864803 10 1.1. İnsanın Çift Yönlülüğü Temelinde Madde-Mana Dikotomisinin Anlaşılması İnsan doyurması, soğuktan ve tehlikelerden koruması, sağlıklı tutması gereken bir bedene yani fiziksel bir yapıya sahiptir. Aynı zamanda o, duyguları olan ve haricî etmenlerin tesirini iç dünyasında hissedebilen bir varlıktır. Dolayısıyla insan, hayatının sadece bedensel ihtiyaçlarını karşılamakla yetinmez. Onun aynı zamanda hissî ihtiyaçları da vardır ve tıpkı fiziksel ihtiyaçlar gibi duygusal olanlar da insanı, bunları karşılayabilmesi amacıyla harekete geçirir. Bu çift yönlü yapı3, fiziksel ihtiyaçların karşılanmasıyla duygusal olanların da tatmin edilebileceği gibi bir yanılsamaya sebep olmasına rağmen insanda birbirinden ayrı iki ihtiyaç alanı olarak varlığını hep sürdürür. Sevinmek, mutlu ve huzurlu olmak, kalbin tatmine ulaşması, korku ve endişeden hali olmak gibi hissi ihtiyaçlar insan için en az yemek, uyumak, giyinmek kadar önemlidir. Somut bir yapıya sahip olmadığı için adlandırmada zorluklar yaşanan, bu sebeple ‘ruhsal alan’, ‘ruh durumu’ gibi adlandırmalarla, mahiyeti hakkında kadim tartışmaların ve anlaşmazlıkların yaşandığı ‘ruh’ kavramına4 atıfta bulunulan bu alan için daha az ihtilaflı ‘duygusal alan’ yani duygularımıza hitap eden alan demeyi tercih ediyoruz. Binaenaleyh insan, somut bir bedenden ve görülmeyen ancak hissedilen duygusal bir yapıdan müteşekkil bir varlıktır ve bu her iki alan mahiyetleri itibarı ile birbirinden farklı ve birbirine bağımlı olmakla birlikte görece bağımsız 3 İnsanın bu çift yönlülüğüne dair literatürde mebzul miktarda çalışma bulunmaktadır. Dini, felsefi, tıbbi veya psikolojik açıdan incelenen bu ikiliğe dair yapılan bazı çalışmalar şunlardır: Sevde Düzgüner, “Ruh-Beden ve İnsan-Aşkın Varlık İlişkisine Yönelik Psikolojik Yaklaşımın Tarihi Serüveni”, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi 45 (2013) 253-284. DOI: 10.15371/MUIFD.2013455968; Celal Büyük, “Düalizm, Bilinç ve Tanrı”, Atatük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 39 (2013), 133-158; Brian Dolan, “Soul Searching: A Brief History of The Mind/Body Debate in The Neurosciences”, Neurosurgical Focus 23/1 (2007), DOI: 10.3171/foc.2007.23.1.2; Erkan Yar, Ruh - Beden İlişkisi Açısından İnsanın Bütünlüğü Sorunu (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2000); Enrico Berti, “Mind And Soul? Two Notions in The Light of Contemporary Philosophy”, History of Psychiatry 32 (2021), 359 – 364; Robert Pasnau, “Human Nature”, The Cambridge Companion to Medieval Philosophy, ed. A.S. McGrade (Cambridge: Cambridge University Press, 2003), 208-230. 4 Ruh olgusunu İslam düşüncesi çerçevesinde ayrıntılı olarak inceleyen bir çalışma için bk. Mehmet Dalkılıç, İslam Mezheplerinde Ruh (İstanbul: İz Yayıncılık, 2004). Zihin, ruhu, beden kavramlarının Batı düşüncesindeki seyrini Plato’dan alıp modern zamanlara kadar inceleyen yetkin bir çalışma için bk. John Heil, (ed.), Philosophy of Mind: A Guide and Anthology (New York: Oxford University Press, 2004). 11 alanlardır. İnsan denen varlık bu iki alanın bileşiminden oluşmakta ve her ikisinin bir şekilde var olması ile varlığını devam ettirebilmektedir.5 Çoğu zaman bedenin bu duygusal alanı da kapsayan daha geniş bir küme şeklinde algılanması, insan denen varlığın ancak bir bütün olarak algılanabilmesi zorunluluğundan kaynaklanır.6 Bedensel varlığının işlevi bir şekilde sonlanmış kişi artık bir insan olamayacağı için, duygusal alan da bedenin sonlanması ile sonlanmıştır. Ancak bedensel varlığın sonlanması durumunda ölen aslında sadece beden değil duyguları ve bedeni ile birlikte algılanan, insan denen varlığın kendisidir. Duygularımızın oluşmasının bedene ait bir organ olan beyin üzerinden gerçekleşiyor olması, beden ile duygusal alan arasında bu iç içe geçmiş görüntünün oluşmasına yol açar. Hâlbuki bu birbirine geçmiş görüntü insan denen şeyi ortaya çıkarır, bedeni değil. İnsanın bu iki boyutu itibarı ile belirli ihtiyaçları vardır. Her iki alanın yapısal olarak farklı olması, bunların varlıklarını devam ettirebilmeleri dolayısıyla bizatihi insan denen olgunun varlığını sürdürebilmesi için ihtiyaç duydukları şeylerin de farklı olmasını gerektirmiştir. Bedenin varlığının sürdürülebilmesi için maddeye ihtiyaç vardır. İnsanın kullandığı ve somut bir varlığı olan her türlü eşya maddenin kapsamına girer. Açlığımızı gidermek için yiyeceğe, üşümemek için giyeceğe ihtiyaç duyarız. Maddenin insanın kullanımında olmasının amacı, insanın onunla dünyadaki somut yani fiziksel varlığını devam ettirmesini sağlayabilmesidir. İnsanın bedeni için ihtiyaç duyduğu maddenin karşısında ‘mana’ yer almakta ve maddenin zıddı olarak, somut bir varlığı olmamasına rağmen insanın duyguları olması itibarı ile ihtiyaç duyduğu soyut unsurlar anlamına gelmektedir. Duygu ve hislere sahip bir varlık olan insanın tıpkı bedensel ihtiyaçları olduğu gibi duygusal ihtiyaçları da vardır. İnsanda var olan his ve duygular, maddi olanın sağladığının 5 Hilmi Ziya Ülken, Varlık ve Oluş (Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1968), 227. 6 İnsanın mahiyetine dair gerek Batı gerek İslam düşüncesindeki modern tartışmaları farklı ilmi disiplinler açısından ele alan bir çalışma için bk. Lütfi Sunar ve Latif Karagöz, İnsanı Yeniden Düşünmek: Modern Düşüncede Temel Tartışmalar (Ankara: İlem Yayınları, 2019). Bu bağlamda örneğin, ‘insan’ ve ‘kişi’ kavramlarını tıp etiği çerçevesinde yaklaşan Ahmet Karakaya ve Hakan Ertin, ‘İnsan nedir?’ sorusuna “tıp etiği literatüründeki farklı insan ve kişi tanımlarının deskriptif bir değerlendirmesini yapmakta” ve konunun pratik hayattaki yansımalarını modern tıp çalışmaları üzerinden göstermeye çalışmaktadırlar. Bk. Ahmet Karakaya ve Hakan Ertin, “İnsan ve Kişi: Tıp Etiği Çerçevesinde Bir Değerlendirme”, İnsanı Yeniden Düşünmek: Modern Düşüncede Temel Tartışmalar, ed. Lütfi Sunar, Latif Karagöz (Ankara: İlem Yayınları, 2019), 201-222. 12 dışında başka unsurların sağladığı tatmini gerektirir. İnsan mutluluğa, sevinmeye, huzura, endişe duymamaya, sükûnete de en az yiyecek, giyecek kadar ihtiyaç duyar. İşte fiziksel ve duygusal boyutlara karşılık olarak sırasıyla madde ve mana gelmekte,7 fiziksel alanın ihtiyaçları maddi, duygusal alanın ihtiyaçları da manevi unsurlarla karşılanmaktadır. Bu durumda ‘maddi’ madde ile ilgili olan ve ‘maddiyat’ da maddi şeyler ve maddilik anlamlarında, ‘manevi’ ise duygularla ilgili olan ve ‘maneviyat’ da maddi olmayan, duygusal, hissi olan şeyler ve manevilik anlamlarında kullanılmaktadır. Bu itibarla maneviyat, maddenin dışındaki alanın ihtiyaçlarının giderilmesi için gerekeli unsurlara bir ad olur. Bu iki olgunun anlam ve etki alanı farklı olmasına rağmen madde, bu duygusal ihtiyaçları karşılamak için kullanılmaya yani, maneviyatın alanına yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu, maddenin kendi ereksel varoluş alanının dışına çıkartılarak başka bir alana tecavüz etmesi için kullanılması anlamına gelir. Madde, insanın duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak özellikleri bünyesinde taşımaz. Maddenin duygusal ihtiyaçları karşılayabilme hususiyetlerine sahipmiş veya öyle bir vazifesi varmış durumuna sokulması bir yanılsamadır. Bu böyle bilindiğinde maddi hiçbir şey insanın duygusal ihtiyaçları için başvurulacak bir kaynak olarak görülmez artık. Maddiyatın nelerden oluştuğu malumdur ancak maneviyat denen şeyin ne anlama geldiği ve neleri kapsadığı o kadar açık değildir. Duyguların somut, görünür olmaması gibi bunların ihtiyaçlarını gidermeye yönlendirilen maneviyat da somut değildir. Bu yüzden maddiyat gibi kesin ve üzerinde uzlaşı sağlanmış bir açıklaması ve tanımı yoktur. Dahası, tanımın ötesinde herkes bu kavramın içeriğini kendi dünya görüşüne, ideolojisine göre doldurmaya çalışmaktadır. Bu sebeple ‘Maneviyat nedir?’ sorusunun cevabı, yukarıdaki kavramsal tanımlamaların ışığında ‘İnsanı mutlu, huzurlu, sıkıntı ve endişelerden beri yapan nedir?’ sorusunun cevabında aranmalıdır. Burada soruya verilecek cevap değil bizatihi sorunun kendisi önemlidir. Dolayısıyla bu soruya verilecek cevaptan, başka bir ifade ile bu sorun için önerilecek çözümden bağımsız olarak, sorunun işaret ettiği alan itibarı ile maneviyat, insanı duygusal olarak istikrarlı, mutlu, 7 Lore Schmid, “Anlam ve Değer Kaynağı Olarak Dini İnanç”, çev. Abdülkerim Bahadır, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi XVI (Güz 2003), 183. 13 tatminkâr yapan her durum için kullanılabilir. Yukarıda da belirtildiği üzere maddenin de bu işleve sahip olduğu iddiasında bulunulabilir. Ancak her şeyden önce, duygular gibi soyut bir alanla ilgili ihtiyaçların da ancak soyut unsurlar tarafından karşılanabiliyor olması gerçeği, maddeye yüklenen sahte, yalancı işlev üzerinden kurulmaya çalışılan iddiaya bir cevap niteliğindedir. Dolayısıyla, fiziksel ihtiyaçlar madde ile fiziksel olmayan duygusal ihtiyaçlar ise mana ile karşılanabilir.8 Görebildiğimiz canlı varlıklardan farklı olarak insanlar maddi ve maddi olmayan olmak üzere iki boyutlu bir hayat yaşarlar. Maddi olmayan ifadesi için manevi, duygusal, zihinsel gibi farklı adlandırmalar yapılabilir. İsimlendirme ne şekilde olursa olsun, her hâlükârda kastedilen, insanın fiziksel tarafının yanında gözle görülmeyen veyahut maddi bir karşılığı olmayan başka yönlerinin de olduğudur. Fiziki yapının devamının sağlanabilmesi için gerekli olan yemek- içmek, barınmak, giyinmek, uyumak, nefes almak gibi ihtiyaçların yanında yine maddi âlemde bir karşılığı olan ancak hayatın devamı için zaruret olarak kabul edilmeyen ancak rahatlık veya konfor vasıtası olarak kullanılan ve arzu, talep ve lüks kategorisine giren başka maddi unsurlar da vardır. İşte bunların dışındaki her şey manevi veya maddi olmayan boyut kategorisine girer. Dolayısıyla kişi ister hayatî ister rahatlatıcı görsün maddi bir unsur taşımayan her şey manevi veya zihni öğe olarak adlandırılmalıdır. Ancak gündelik dildeki yanlış ifadelendirmeler maddi ve manevi arasındaki belirginliğin azalmasına yol açmıştır. Bu daha çok konfor için elde edilen maddi şeyler için söz konusudur. Örneğin mutluluk veya tatmin denilen ve bütünüyle manevi başlık altında değerlendirilebilecek bir duygunun, herhangi bir eşyaya sahip olmakla elde edilebileceği düşüncesi maddi-manevi ayrımının anlaşılmasını güçleştirmektedir. Çünkü ihtiyaç dışında elde edilen her türlü maddiyatın temel gayesi, aslında manevi bir hazzın elde edilmeye çalışılmasıdır. Dolayısıyla aslında konfor için eşya edinme eylemi basit bir şekilde manevi bir 8 İnsanın manevi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için giriştiği anlam arayışını farklı boyutları ile inceleyen bir çalışma için bk. Abdülkerim Bahadır, İnsanın Anlam Arayışı ve Din: Logoterapik Bir Araştırma (İstanbul: İnsan Yayınları, 2011). Ayrıca bk. Crystla L. Park, “Din ve Anlam”, çev. İlker Yenen, Din ve Maneviyat Psikolojisi Yeni Yaklaşımlar ve Uygulama Alanları. ed. Raymond F. Paloutzian - Crystal L. Park, 29-66 (Ankara: Phoenix Yayınevi, 2013). 14 unsurun taklit edilmesi anlamına gelir. Böylece maddi bir öğeye manevi bir öğe işlevi yükletilmekte ve böyle yapılarak o manevi duygunun elde edileceği sanılmaktadır. Burada madde veya eşya ve bunların maddi işlevi ile manevi unsurlar ve bunların manevi işlevi arasındaki farka dikkat edilmelidir. Maddi bir şeye manevi bir işlev yüklenemez veya başka bir deyişle bir eşyanın edinimi manevi bir sonucu beraberinde getiremez. Burada tartışma konusu olan durum, maddi olan veya eşya bilinmesine rağmen ‘maneviyat’, ‘manevi’, ‘manevi işlev’ gibi ifadelere yüklenecek anlamlar üzerinde bir fikir birliği olmamasıdır. İnsan bu dünyada fıtri olarak iki şeyi gerçekleştirmek ister. Öncelikle hayatını devam ettirmek ister ve canlılığını devam ettirecek her şeyin peşine doğal bir şekilde düşer. Acıkınca yemek yer, üşümemek için elbise giyer, canına kastedecek haricî tehlikelerden uzaklaşır. Dünya üzerinde hayatiyetini sürdürmesi için birtakım eşyalara ihtiyaç duyar. Yemek, elbise, kapalı bir yer gibi. Hayatta kalmak için maddeye yani eşyaya ihtiyaç duyar ve bu eşya maddi işlevleri yoluyla insanın hayatta kalmasını sağlar. Bu dünya için belirlenmiş bu kuraldan hiçbir insan muaf değildir. Acıkınca karnını doyuracak gıdaları bulamayan insan açlıktan, soğuktan kendini koruyacak eşyası olmayan insan soğuktan ölür. Dolayısıyla maddenin veya eşyanın özü esas itibarı ile insanın dünya üzerindeki canlılığını korumayı sağlamaktır.9 İnsanın fıtri olarak bu dünya üzerinde gerçekleştirmek istediği ikinci şey ise huzurlu ve mutlu olmaktır. İnsan hep mutlu, tatminkâr, huzurlu ve rahat olmayı ister. Kendisini huzursuz ve rahatsız edecek, canını sıkacak şeylerden her zaman uzak durmak ister. Birinci gruba giren ihtiyaçlar tamamen madde ile karşılanabiliyorken ikinci durum için maddenin sağlayacağı katkı çok düşük seviyededir. İnsanlar yaşadıkları hayat şartları itibarı ile hayatta kalsalar bile birtakım eşyanın veya maddi unsurun yokluğu onun sıkıntı içerisinde bir hayat yaşamasına sebep olabilir. Suyun çok az olduğu ve temiz su elde etmek için büyük meşakkatlerin çekildiği, kalınan evin soğuğu yeterince engellemediği, elbiselerin kişiyi sıcak tutmada yetersiz olduğu, bir yerden bir yere gitmede vasıtaların yokluğu, hayatta kalacak temel ihtiyaçları sağlamak için çok zor 9 Ali Pekcan, “’İhtiyaç’ Kavramı ve İbn Haldun’un ‘Umran Teorisi’ne Etkileri”, İslami Araştırmalar Dergisi 16/4 (2003), 526-527. 15 şartlarda çalışmak zorunda kalınması gibi durumlar, insanlar hayatta kalsalar bile insan onuruna yakışacak bir hayat sürdürebilmek için bu miktarın üstünde eşyanın gerekli olduğunu açıkça ortaya koyar. Ancak bunu zaruri ihtiyaçlar olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. Böylece birinci kategori hayatta kalmak ve insan onuruna yakışır bir hayat sürmek için zorunlu eşyalar şeklinde adlandırılabilir.10 O halde, insanın maddi boyutu, onun hayatta kalmasını ve onuruna yakışacak bir hayat sürmesini sağlayacak miktarda eşyaya sahip olması ile tamamlanmış olur. Ancak insan fıtri olarak huzurun ve mutluluğun peşinde de olduğu için hala bir taraf eksik kalmaktadır. İnsan bu huzuru sağlamak için öncelikle eşya sayısını artırmaya çalışır. Hayati ihtiyaçlarını karşılayan insan, yaşam şartlarının sebep olduğu zorlukların üstesinden ancak bu şartları hafifleten eşyaya sahip olmakla elde ettiğini gördüğünde, elde edeceği her eşyanın onun sıkıntılarını hafifleterek rahata erdireceğini ve böylelikle huzurlu ve mutlu edeceği kanısına kapılır. Sahip olunan her eşyanın kısa süreli de olsa sanal bir tatmin ve mutluluk sağladığı gerçeği de eklendiğinde kişi eşyaya sahip olma-mutlu olma- mutluluğun bitmesi ve bunun kazanmak için tekrar eşyaya sahip olma veya bunu arzulama çıkmazına düşer. Aslında maddenin insan için sağladığı fayda bu noktaya varmadan önce tamamlanmıştı. Zira eşya insan için misyonunu, onun hayati ihtiyaçlarını karşılayarak ve insan onuruna aykırı bir duruma düşmesini engelleyerek tamamlar. Eşyanın hakikatinde insanı mutlu edecek bir unsur veya işlev bulunmamaktadır. Dolayısıyla eşyanın mutluluk gayesi ile elde edilmek istenmesi, bir araba tamircisinden bir hastayı ameliyat ederek sağlığına kavuşturmasını beklemeye benzer. Her ikisi de, konu hakkında yetki ve etkisi olmayan unsurlara işlevlerinin ötesinde anlam ve sorumluluk yüklemek anlamına geldiği için karşılanması muhal beklentilerdir. 11 10 İnsanın bu iki yönlü ihtiyacına İslam iktisadı çerçevesinde yapılan değerlendirmeler için bk. Veli Sırım, “İslam İktisadında İhtiyaç Kavramı”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi 3/2 (2018), 910-919 ve Serkan Dilek, Orhan Küçük, Recep Özdirek, “Homo Economicus Mu? İslami İnsan mı?”, International Journal of Economıc Studies 3/4 (2018), 635-641. 11 Mehmet Nuri Güler, “Ekonomi’de İhtiyaç Kavramı ve İslam Dünyası’nda Eski ile Yeni Bilim Adamlarındaki Karşılığı”, İslami Araştırmalar Dergisi 16/4 (2003), 499-511. 16 İnsanın duygusal yapısının fiziksel yapısından çok daha karmaşık bir mahiyet arz etmesi, bu alanın ihtiyaçlarına da en az bedenin ihtiyaçları kadar önem gösterilmesini zorunlu kılar. Bu alanda en kadim ve güçlü söz sahibi olanlar geleneksel dinlerdir.12 Dinler, insanın maddi alanına yönelik buyruklarında bile daima insanın bu duygusal alanını asıl hedef olarak belirlemişlerdir. Daha da ötesi, dinler her iki dünyayı birlikte değerlendirerek iddialarını daha güçlü bir şekilde göstermeye çalışmaktadırlar. Her iki dünyada da korku, üzüntü, endişenin olmadığı yani mutluluk ve huzurun bulunduğu bir ortam vaat etmektedirler. Dolayısıyla bu alandaki en büyük iddia sahipleri dinlerdir.13 Yukarıda maddenin de bu alana yönelik bir iddiasının olduğu söylenmişti. Dinleri kabul etmeyen ancak maddenin de bu alan için bir söz sahibi olamayacağına inanan bir üçüncü anlayış da, dinden ayrı bir maneviyat düşüncesi üzerinden bu alanın ihtiyaçlarına çözüm bulma arayışına girer. Bir sınıflandırma yapacak olursak, kendi içlerinde de kısmi farklılaşmalar olmasına rağmen, din, kapitalizm ve din dışı maneviyat arayışları insanın duygusal alanının ihtiyaçlarını karşılama iddiasında bulunan unsurlardır, başka bir deyişle duygusal alana dair iddiaları bulunan aktörledir. İnsanın fiziksel, somut alanı dışında kalan duygusal boyuta dair argümanlar geliştiren her düşünce bir şekilde bu üç kaynaktan biri ile beslenmektedir. 1.2. Spirituality ve Maneviyat Kavramları Arasındaki İlişki Burada üzerinde durulması gereken bir diğer nokta, maneviyat kavramı ile bunun Batı’daki muadili olan ‘spirituality’ kavramı arasındaki ilişki ve bu kavramsal ve bağlantısal açıklamaların çalışma açısından nasıl bir temel oluşturduğudur. Bazı kavramlar tek bir kelime ile ifade edilse bile, bu kavramın anlamına tam olarak vakıf olabilmek, ancak, kavramın oluşum sürecini, geçirdiği tarihsel evreleri, yaşadığı anlam değişim ve genişlemelerini veya kaymalarını bilmekle mümkün olur. Yabancı dildeki bir kavrama Türkçe bir karşılık bulmak ilk etapta kolay gözükse de kavramın oluşum hikâyesini ve ona yüklenen anlam 12 Roy F. Baumeister’in ifadesi ile “Din, hayatı anlamlı kılmanın her zaman en iyi yolu olmayabilir, fakat muhtemelen en güvenilir yoldur (özellikle güçlü bir ikna edici zeminle desteklendiğinde).” Bk. Roy F. Baumeister, Meanings of Life (New York: The Guilford Press, 1991), 205. 13 Cafer Sadık Yaran, “İnsanın Egzistansiyal İhtiyaçları ve Dinin Perenniyal Cevapları”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 12-13 (2001), 84. 17 ağırlıklarını bilmek meşakkatli ve zor bir iştir. Dahası kelimenin sadece Türkçe karşılığı üzerinden bir kurgu geliştirme çabası eğreti bir sonuçla karşılaşma tehlikesini de beraberinde taşır. İşte İngilizcedeki ‘spirituality’ kavramı böylesine derinlikli kavramlar arasında yer alır. Kelimeyi Türkçeye ‘maneviyat’ diye çevirmek işin kolay tarafıdır. Fakat Batı’ya has bir tarihsel süreç ve kültürel bağlam içerisinde oluşan ve zaman içerisinde yeni anlamlar kazanan bu kavramı, kendi kültürümüze, ‘maneviyat’ şeklinde tercüme edip kelimenin ihtiva ettiği tüm anlam kümelerini de benimseyerek eklemlemeye çalışmak doku uyuşmazlığına yol açma tehlikesini de beraberinde getirecektir. Batı literatüründe kullanılan kavramların yaşadıkları dönüşüm, Batı’nın dinî arka planı, geçirdiği ekonomik, sosyal ve siyasal değişim ve dönüşümler ile paralellik arz eder.14 Bu sebeple ‘spirituality’nin bir Batılı için ifade ettiği anlamın, ‘maneviyat’ın bir Müslüman için ifade ettiği anlamla aynı olmasını beklemek en başta ilmi yaklaşıma aykırı olduğu gibi hayati gerçekliklerle de uyuşmaz. Aynı şekilde Batı’da ‘spirituality’ ve ‘religion’ kavramları ekseninde tecrübe edilen problemlerin Müslümanlar arasında ‘maneviyat’ ve ‘din’ ilişkisi üzerinden yaşandığını söylemek de mümkün değildir. İslam toplumlarındaki ‘maneviyat-din’ ilişkisini, Batı’da ilmi camiada uzun süredir devam eden ve hala bir konsensüse varılamamış olan ‘spirituality-religion’ kavramlarının kapsamı ve birbirleri ile olan ilişkisi bağlamında değerlendirmek, kavramları sadece Türkçeye tercüme ederek içerdikleri bütün anlam derinliklerine, İslami bir düşünce yapısı ile uyuşup uyuşmadığına bakmaksızın olduğu gibi benimsemekten kaynaklanmaktadır. Bu 14 Batı’da spirituality kavramının oluşum sürecine dair en detaylı çalışmalardan biri New Catholic Encylopedia’nın ilgili maddeleridir. Bk. K. Kavanaugh ve M. B. Pennington, “Spirituality, Christian (History of)”, New Catholic Encyclopedia, 2nd ed., ed. Berard L. Marthaler, 13/443-451 (Detroit, MI: Thomson/Gale, 2003); E. A. Walsh, “Spirituality, French School of”, New Catholic Encyclopedia, 2nd ed., ed. Berard L. Marthaler, 13/451-453 (Detroit, MI: Thomson/Gale, 2003); W. A. Hinnebusch, “Spirituality, Rhenish”, New Catholic Encyclopedia, 2nd ed., ed. Berard L. Marthaler, 13/453-454 (Detroit, MI: Thomson/Gale, 2003). Ayrıca, Encyclopedia of Religion ile Encyclopedia of Religion in America’nın ilgili maddelerinde de spirituality kavramı tarihsel süreçler göz önünde bulundurularak incelenmiştir. Bk. Mary N. Macdonald, “Spirituality”, Encyclopedia of Religion, 2nd ed., ed. Lindsay Jones, 13/8718-8721 (Detroit, MI: Thomson/Gale, 2003); Margaret Lamberts Bendroth, “Spirituality”, Encyclopedia of Religion in America, ed. Charles H. Lippy, Peter W. Williams, 2139-2146 (Washington, DC: CQ Press, 2010); Douglas Burton-Christie, “Spirituality: Contemporary Trends”, Encyclopedia of Religion in America, ed. Charles H. Lippy, Peter W. Williams, 2146-2153 (Washington, DC: CQ Press, 2010). 18 sebeple ‘maneviyat’ kavramının Müslümanlar için ne ifade ettiğini doğru anlamak gerekir. İngilizcedeki ‘spirituality’ kelimesinin karşılığı olarak kullanılan ‘maneviyat’ kelimesine Türkçe sözlüklerde “madde ve cisimle alakası bulunmayan, ruh ve mana ile ilgili olan hususlar, mânevî şeyler, maddiyat karşıtı”15, “maddi olmayan, manevi şeyler”16 gibi anlamlar verilmiştir. Bir heyet tarafından hazırlanan Felsefe Sözlüğü’nde ‘manevi’ veya ‘maneviyat’ maddeleri bulunmamaktadır. ‘Spirit’ kelimesinin karşılığı olarak da “tin” kullanılmış ve maddeleştirilmiştir.17 ‘Nefs’ ise tin kelimesinin Osmanlıcası olarak verilmiştir. Ayrıca sözlükte, İngilizce ‘soul’un karşılığı olarak kullanılan ‘ruh’ maddesinde herhangi bir açıklama yapılmamış18 ve okuyucu “tin” ve “psykhe”19 maddelerine yönlendirilmiştir. Ahmet Cevizci’nin hazırladığı Felsefe Sözlüğü’nde “maneviyat” ve Osmanlıcası “mânevî” olarak belirtilen “tinsel” kavramları maddeleştirilmiştir. Cevizci ‘manevi’ veya ‘tinsel’ kavramını “maddi, cisimsel olmayan; tinden, meydana gelen; insan ruhuyla ilgili olan; zihnin üst düzey yetileri; dindarlık, aşk, güzellik, adalet, doğruluk gibi insani değerler; ahlaki, dini ve estetik duygu ve yaşantılar için kullanılan niteleme ya da sıfat” şeklinde anlamlandırmıştır.20 Sözlükte “maneviyat” maddesi altında ise şöyle bir açıklama yapılmıştır: “Platoncu ve Yeni-Platoncu felsefenin etkisini hisseden İslam felsefesinin varlık alanında benimsediği ikici görüşün sonucu olan ayrımın bir ucunu meydana getiren ve maddiyat kapsamı içerisinde olup, zamanla mekân içinde bulunan varlık türlerinin karşısında yer alan varlık türlerinin meydana getirdiği varlık alanı. Buna göre, mana kavramı ile dile getirilen ve zamanla mekân türünden sınırlayıcı yapıların ötesinde olan ruh, can, zekâ, zihin, 15 İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük – Kubbealtı Lugatı (İstanbul: Kubbealtı Neşriyat, 2010), “Maneviyat”, 768. 16 Güncel Türkçe Sözlük, “Maneviyat” (Erişim 5 Ağustos 2021). 17 Abdülbaki Güçlü vd., Felsefe Sözlüğü (Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 2003), “Tin”, 1425- 1428. 18 Güçlü vd., “Ruh”, 1223. 19 Güçlü vd., “Psykhe”, 1187-1188 20 Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü (İstanbul: Paradigma Yayınları, 3. Baskı, 1999), “Tinsel”, 847 19 yaşam, bilgi, anlam, kavram ve ideal nesne türünden tüm varlıklar maneviyatım kapsamı içine girer.”21 Selçuk Budak’ın hazırladığı Psikoloji Sözlüğü’nde ‘manevî’, ‘maneviyat’, ‘tin’ ve ‘tinsel’ gibi maddeler bulunmamaktadır. Sadece İngilizce ‘soul’ kelimesinin karşılığı olarak ve “ruh”22 ve ‘psyche’ karşılığı olarak “sayk”23 kavramları maddeleştirilmiştir. Kavramsal olarak en kapsamlı izahatlar Orhan Hançerlioğlu’nun hazırladığı Felsefe Ansiklopedisi’nde yer almaktadır. Spirituality kelimesini “tinsellik” şeklinde karşılayan Hançerlioğlu, bunun Osmanlıca karşılığı olarak “mâneviyet, rûhânîyet, hâyat-ı mânevî” kelimelerini verir.24 “Spiritual” için de “tinsel” kelimesini kullanan Hançerlioğlu bu kavramı karşılamak üzere bir dizi Osmanlıca kelime sıralar: “Rûhânî, Mânevi, Dinî, Uhrevî, Rûhî, Nesemî, Nefsânî, Zihnî, Fikrî.”25 Tinselliğe, tinsel ve gayr-ı maddi olanın niteliği, tinsele de tin ile ilgili olan anlamı vererek bu kavramın maddî, cismânî, bedenî, şehvanî, zamansal ve nefsî ifadelerinin karşıtı olarak kullanıldığını belirtir. Hançerlioğlu “tin” kavramına canlı organizmanın düşünsel yanı şeklinde anlam verir. “Tin” kelimesinin etimolojik olarak çok eski bir Türkçe sözcük olduğunu belirten Hançerlioğlu, bu kavramın, karşılığı olan kullanılan Yunanca ‘pneuma’ ve Latince ‘sipiritus’ kelimeleri gibi kök anlamında esinti, yel, üfürük, soluk gibi anlamlara geldiğini ve bu üç kavramın da ruh, can, us anlamını sonradan yüklendiğini ifade eder.26 Hançerlioğlu’nun ansiklopedisinde dikkat çeken bir husus “tin” ve “ruh” kavramlarını keskin bir şekilde ayırt etme teşebbüsüdür. Hançerlioğlu ‘ruh’un canlı organizmanın duyusal yanı olduğunu belirterek onu ‘tin’den ayırır. Bu iki kavram arasındaki farkın anlaşılmışının zannedildiği kadar kolay olmadığının farkında olan Hançerlioğlu bu meyanda şunları söyler: “Ruh deyimi dilimizde her ne kadar tin deyimi ile özdeşleştiriliyorsa da bu deyim canlı örgenliğin düşünsel yanını dile getiren Ar. zihin (İng. Spirit) deyimini özleştirmek için önerilmiştir. Ruh deyiminin antikçağ Yunan 21 Cevizci, “Maneviyat”, 569. 22 Selçuk Budak, Psikoloji Sözlüğü (Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 2009), “Ruh”, 618. 23 Budak, “Sayk”, 633. 24 Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi: Kavramlar ve Akımlar (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1980), “Tinsellik”, 6/323. 25 Hançerlioğlu, “Tinsel”, 6/321. 26 Hançerlioğlu, “Tin”, 6/319-320. 20 felsefesindeki karşılığı psykhe (Lâ. Anima), buna karşı tin deyimin antikçağ Yunan felsefesindeki karşılığı peneuma (Lâ. Spiritus)’dır. Bununla beraber ruh ve tin deyimleri gerek Doğu ve gerek Batı dillerinde anlamdaş olarak da kullanılmaktadır. Her ne kadar ruh deyimi bir canlılık ilkesi ve tin deyimi bir düşünme ilkesi olarak tanımlanmaktaysa da bu iki deyim arasındaki anlam karışıklığı devam etmektedir. Bu tanıma gör canlı örgenlikler arasında hayvan sadece ruhlu, insansa hem ruhlu hem tinli bir varlıktır.”27 Sevde Düzgüner, sosyal hizmetler, sanat, işletme, eğitim, psikoloji, din psikolojisi ve başta hemşirelik bölümü olmak üzere sağlık bilimleri alanlarında yaptığı literatür taraması sonucunda İngilizce ‘spiritual-spirituality’ kavramlarına verilen Türkçe karşılıkları şöyle sınıflandırmıştır:28 Manevi-maneviyat; ruhsal- ruhsallık; tinsel-tinsellik; spiritual-spiritualite; spiritüel-spiritüalite ve spiritüal- spiritualizm. Düzgüner, Türkçe literatürdeki maneviyat çalışmalarının büyük çoğunluğunun Batı kaynaklı tanım, teori ve ölçeklere dayandığını belirtmiştir.29 Ancak maalesef yukarıda belirtilen ansiklopedi ve sözlükler, literatür taraması yaparken Düzgüner’in gözünden kaçmıştır. Bu sebeple görece eski tarihli olmasına rağmen özellikle Hançerlioğlu’nun konuya ilişkin dikkat çekici tespitlerinden mahrum kalınmıştır. Türkçe literatürde dikkat çeken çalışmalardan birisi Öznur Özdoğan’ın din ve maneviyat kavramlarını karşılaştırmalı olarak ele aldığı çalışmasıdır.30 Özdoğan aynı anlamlara gelen ifadeler için “ruhsallık, maneviyat, ruhsallık-maneviyat, spiritüel” gibi farklı kavramlar kullanarak, literatürde hâlihazırda var olan kavramsal kargaşayı kendi düşünesine yansıtmış gibidir. Özdoğan, “manevi yaklaşım ve insan” başlığı altında ele aldığı spirtiuality kavramına karşılık olarak, herhangi bir kural veya sistem belirlemeden yukarıdaki tanımları karışık bir şekilde kullanmıştır. Özdoğan maneviyat anlayışını tamamıyla dinden farklı bir şekilde belirlemiş, batılı bir yazarda görülmeyecek tarzda din olgusunu kötülemiş 27 Hançerlioğlu, “Ruh”, 5/347. 28 Sevde Düzgüner, “Nereden Çıktı Bu Maneviyat: Manevi Bakımın Temellerine İlişkin Kültürlerarası Bir Analiz”, Manevi Danışmanlık ve Rehberlik, ed. Ali Ayten vd. (İstanbul: Dem Yayınları, 2016), 1/29-33. 29 Düzgüner, “Nereden Çıktı Bu Maneviyat”, 1/36. 30 Öznur Özdoğan, İsimsiz Hayatlar: Manevi ve Psikolojik Yaklaşımla Arınma ve Öze Dönüş (Ankara: Lotus Yayınevi, 2007). 21 ve dini kötülüklerin kaynağıymış gibi göstermiştir. Özdoğan, maneviyat ve din ayrımı yaparken maneviyatı dinden kurtarmak ve onun evrenselliğini vurgulamak amacıyla organize dinleri maneviyatın tamamen karşısında bir yerde konumlandırmıştır: “Ruhsallık-maneviyat, birey ve kozmos arasında özel bir tür ilişki içerir ve bu kendi başına kişisel ve özel bir meseledir. Karşılaştıracak olursak, organize din, düzenlenmiş bir yerde, bir tapınak ya da bir kilisede gerçekleşen ve manevi gerçeklik deneyimleri yaşamış ya da yaşamamış, tanmış resmi görevlilerden oluşan bir sistem içeren, kurumsallaşmış bir grup etkinliğidir. Bir din bir kez organize olduktan sonra kaynağıyla bağlantısını tümüyle kaybeder ve insanın spiritüel kaynağıyla bağlantısını tümüyle kaybeder ve insanın spiritüel ihtiyaçlarını, bunları doyurmaksızın sömüren dünyevi bir kurum haline gelir. Organize dinler genellikle güç uğraşı, kontrol, politika para, mülkiyet ve başka konulara odaklanan hiyerarşik sistemler oluştururlar. Bu koşullar altında, dinsel hiyerarşi çoğu kez üyeleri arasında doğrudan spiritüel deneyimler yaşanmasını istemez ve bundan vazgeçirme çabası sergiler, çünkü bu deneyimler bağımsızlığı besler ve etkili biçimde kontrol edilemezler. Durum böyle olduğunda gerçek spiritüel yaşam yalnızca mistik dallarda, manastıra özgü tarikatlar ve ilgili dinlerin mezhepleri şeklinde devam eder.” 31 Özdoğan daha da ileri giderek din olgusunun haddizatında kötülüğün kaynağı olarak belirmekte ve dinlerin tüm buyruklarını da ‘dogmatizm’ adıyla önemsiz ve tehlikeli görmektedir. Özdoğan bunu yaparken sürekli olarak din kavramının alternatifinin maneviyat veya ruhsallık olduğunu ve evrensel olanın da bu olduğunu belirterek dinlerin evrenselliği anlayışının da ötesine giderek maneviyat olgusunun gerçek hakikat olduğunu imlemektedir: “Gerçek ruhsallık evrenseldir, her şeyi kapsar ve dogma ya da dinsel yazılar yerine kişisel mistik deneyime dayanır. […..] derin bir mistik deneyim dinler arasındaki sınırları genellikle ortadan kaldırır. Oysa organize dinlerin dogmatizmi genellikle farklılıkları vurgular ve kinle düşmanlık meydana getirir. Çeşitli nedenlerden ötürü, varoluşu sırasında organize dinler kendi 31 Özdoğan, İsimsiz Hayatlar, 189-190. 22 özgün spiritüel kaynaklarıyla olan bağlarını genellikle kaybederler. Deneyimsel matrisiyle bağlantısı koptuğunda, doktrinleri dogmalara, ritüelleri boş ritüelizme kozmik etkileri de moralizme dönüşür.”32 Özdoğan din olgusunu sayfalarca kötüledikten sonra İslam’ın farklı olduğunu sadece birkaç cümle ile ve fakat çok da vurgulu olmayan bir tarzda ifade ederek geçiştirmiştir: “İnsanın sonsuz mutluluğunu merkezine koyan ilkeleriyle İslam, organize din yapısından daha çok, ruhsallık olarak ifade edilen yapıyla daha uyumludur.”33 Din kavramı aleyhine yaptığı yorumlardan sonra maneviyat tanımını “Ruhsallık-maneviyat insanın var edenle olan bağıdır ve dolaysıyla ilahi kaynaklıdır. İnsanın kendisiyle yani özüyle iletişime geçtiğinde ilahi olanla da iletişime geçmiş olur. Çünkü özü, ilahi olanın niteliklerini taşımaktadır”34 şeklinde yapan Özdoğan, muğlak ifadelerle din ve ilahi arasında bir irtibat kurmuş ve yukarıdaki olumsuz din anlayışıyla birlikte okunduğunda aslında ilahi olan ile ilişkide olmak için dine ihtiyaç olunmadığını da zımnen anlatmak istemiştir. Sonuç olarak Düzgüner’in ifade ettiği üzere Özdoğan, aslında maneviyat dinden daha geniş bir kavram olarak35 ele almamış din ile maneviyat arasını keskin bir şekilde ayırt etmeye çalışmıştır. 1.3. Spirituality Kavramının Kökeni ve Modern Çağrışımları Hristiyan dini bağlamında oluşmuş ‘spirituality’ kavramı ile İslam dini üzerinden anlamlandırılması gereken ‘maneviyat’ kavramı arasında önemli farklılıklar söz konusudur. Öncelikle, Aydınlanmadan başlayarak Batı’da dinin hayatın dışında tutulması çabası ve modern zamanlara kadar bu anlayışın sebep olduğu sosyal gelişmelerin Doğu ve Müslüman toplumlarında yaşandığını söylemek mümkün değildir. Doğu toplumlarında haddizatında ‘maneviyat’ diye bir kavramın din dışında bir ağırlığının olduğunu söylemek de mümkün değildir. ‘Spirituality’ kelimesinin çevirisi olarak Türkçeye giren ve bu bağlamda bir anlam yüklenen maneviyat kavramının Müslüman biri için ifade ettiği anlamı din yani İslam tam olarak taşımakta ve kapsamaktadır. Aslında literal olarak çevrildiğinde 32 Özdoğan, İsimsiz Hayatlar, 190. 33 Özdoğan, İsimsiz Hayatlar, 191. 34 Özdoğan, İsimsiz Hayatlar, 197. 35 Düzgüner, “Nereden Çıktı Bu Maneviyat”, 32. 23 ‘ruhsallık’ olarak çevrilmesi gereken ‘spirituality’ kavramının literatüre maneviyat olarak çevrilip yerleşmesi, bu kavramın modern dönem öncesi taşıdığı anlam ile bir paralellik arz eder.36 ‘Maddi olmayan’ anlamında kullanılan ‘maneviyat’ kelimesinin Batı’daki bu ilk anlamı ile benzerlik göstermesi, Batı’nın aydınlanma ile geçirdiği evrelerden,37 Doğu’nun geçmediğinin bir göstergesidir. Ortaçağlarda kullanıldığı anlam itibarı ile ‘spirituality’nin, modern zamanlarda, anlam genişliğine uğramış olduğu ifade edilse de aslında kavram bir anlam kirlenmesine maruz kalmıştır. Ancak ruh-beden veya ruhsal-bedensel bir dikotomi üzerinden temellendirilmiş38 ve ‘dini alana ait’ anlamındaki ‘spirituality’ kelimesi, ruh ve beden ile bir bütünlük arz eden İslam’ın insan anlayışı ile de tam olarak uyuşmamaktadır. İlk günah doktrini ile insan bedenine yönelik kötüleyici bir anlayış temel anlamda İslam’da yoktur. Ancak Pavlusyen bir dikotomi üzerine kurulmuş olmakla birlikte giderek dinsel alanı ifade etmek için kullanılmış olması ve dolayısıyla Platonik ruh-beden ayrımı görünümünden uzaklaşmış görünen bu kavramın, İslami çerçevedeki kullanıma uygun olan maneviyat kelimesinin anlam içeriğine daha yakın olduğunu belirtmek gerekir. Dolayısıyla maneviyat veya spirituality kavramının modern zamanlar ile bir bozulmaya uğradığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Temelde dini bir kavram olarak ortaya çıkan ‘spirituality’nin anlamsal değişimlere uğrayarak dinden uzaklaştırılmasına ve ayrıklaştırılmasına yönelik 1,5-2 asırlık süreç kavramın anlamının bozulma sürecidir. Sürekli olarak din ile arasındaki mesafesi genişletilemeye çalışılan spirituality kavramına yüklenen anlamlar yine dini jargondan beslenmektedir. 39 Dinden koparılan bir parça olarak ‘spirituality’ye farklı anlamlar vermeye çalışan ama doğası gereği özünden tam olarak uzaklaştıramayan Batılı ilim adamları bu sefer kavramın muğlak, kafa karıştırıcı (fuzzy) bir kavram olduğunu, ona bu tür anlamlar 36 Literatürde az da olsa kavramı ruhsallık şeklinde kullanan araştırmacılar bulunmaktadır. Mesela bk. Yurdagül Mehmedoğlu ve Ali Ulvi Mehmedoğlu, “Kadim Bir İlgiden Beslenen Meydan Okuma: Ruhsallık (Spirituality)”, Gnostik Akımlar ve Okültizm Sempozyumu (25-27 Mayıs 2012 - Malatya), 147. 37 Harald Walach, Secular Spirituality: The Next Step Towards Enlightenment (Cham: Springer, 2015), 37-68. 38 Dualist insan perspektifinin düşünce tarihindeki özet bir anlatımı için bk. Carlos Del M. Rio ve Lyle J. White, “Maneviyatı Dindarlıktan Ayırmak: Hilomorfik Bir Bakış Açısı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi 37 (2016), 78-83. 39 Ralph W. Hood Jr. vd, The Psychology of Religion: An Empirical Approach (New York: The Guilford Press, 2009), 8-11. 24 vermenin mümkün olmadığı şeklinde bir kısır döngüye ve çıkmaza düşmüşlerdir.40 İçsel bir huzura sevk edici tüm unsurları içinde barındıran din kelimesinden hareketle modern insanın içindeki çıkmazdan kurtuluşu için dinin söylemlerini kullanarak ‘spirituality’ye yeni anlamlar yüklenmeye çalışılmaktadır. Spirituality kavramı, “nefes alma” anlamına gelen Latince ‘spiritus’ kelimesinden türemiştir.41 Beden ve ruh şeklindeki ikili ayrım, insanın beden tarafını temsilen maddiyat, ruh tarafını temsilen de ruhaniyet yani spirituality olarak yeni bir forma bürünmüştür. Ortaçağ’da spirituality kavramının kullanımı genel itibarı ile ilahi ve dini bir çerçeve içerisinde kalmış ve bu sebeple de modern zamanlara nispeten bu kavrama az sıklıkta başvurulmuştur. Bütünüyle dini bir kavram olarak algılanan bu kavram özellikle 19. yüzyıla kadar maddecilik ve bedensellik kavramlarının karşısında konumlandırılmış ve kavramın baskın çağrışımı dine uygun bir hayat tarzı şeklinde olarak benimsenmiştir. Kavramın anlam genişlemesine uğraması ve yaygın bir şekilde kullanımı 19. yüzyılın sonlarına ve özellikle de 20. yüzyılın başlarına tekabül etmektedir. Ancak artık kavram, Ortaçağ’daki gibi bütünüyle dini ve ya teolojik bir anlamda değil, dinin bireysel olarak alımlanması ve dinlerin barındırdığı evrensel özün ifadesi olarak kullanılır olmuştur. Kavram, dini çağrışımları dışarıda tutulmamış olsa da ciddi şekilde bir anlam değişimine uğramıştır. “Artık kavram sadece dünyevi/bedensel ve maddi olanın değil sekülerliğin de zıddı olarak algılanmaya başlanmış ve yaşamın dini, metafizik, ahlaki, sübjektif, özel, bireysel, tecrübi alanı ile ilişkilendirilmiştir.”42 20. Yüzyılın ortaları ile birlikte New Age düşüncesi43 40 Brian J. Zinnbauer vd., “Religion and Spirituality: Unfuzzying the Fuzzy”, Journal for the Scientific Study of Religion 36, no. 4 (1997), 549. 41 Huss, “Spirituality”, 48; Sana Loue, Handbook of Religion and Spirituality in Social Work Practice and Research (New York: Springer, 2017), 5; Jon Mills, Inventing God: Psychology of Belief and the Rise of Secular Spirituality (Oxon: Routledge, 2017), 164; Sam Harris, Waking Up: A Guide to Spirituality Without Religion (New York: Simon & Schuster, 2014) 6. 42 Huss, “Spirituality”, 49. 43 New Age Akımı’na dair literatürde çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Paul Heelas’ın eseri bu alandaki en yetkin çalışmalardan biridir. Bk. Paul Heelas, The New Age Movement: The Celebration of the Self and the Sacralization of Modernity (Oxford: Blackwell, 1996). Ayrıca Sarah Pike’ın ABD’deki dini yapıyı New Age kültürü ve Neopaganizm çerçevesinde incelediği eseri için bk. Sarah M. Pike, New Age and Neopagan Religions in America (New York: Columbia University Press, 2004); J. Gordon Melton’ın New Age figürlerine, organizasyonlarına ve olaylarına dair kısa ama çok sayıda maddeyi içeren ansiklopedik eseri için bk. J. Gordon Melton (ed.), New Age Almanac (Detroit: Visible Ink Press, 1991); Michael York’un New Age kavramları, kişileri ve olaylarına dair yaptığı sözlük çalışması için bk. Michael York, Historical Dictionary of New Age Movements (Oxford: The 25 spirituality kavramını da etkisi altına almış ve kavram barındırdığı dini anlamlardan giderek uzaklaşarak söz konusu kültürel akımın kendisine dayattığı yeni ve oldukça geniş bir anlam yelpazesinin içerisinde kullanılır olmuştur: “Kişinin kendinin ötesinde bir değer ve anlam kaynağı, içsel farkındalık, bireysel bütünleşme, bireysel gelişim ve ilerleme arayışı ile yakından bağlantılı bir yolculuk, sezgisel, irrasyonel tefekkürî yönümüz, bütünlük duygusu, nihai veya maddi olmayan gerçeklik; kişinin varlığın özünü keşfetmesini sağlayan içsel yol; insanların onlar yoluyla hayatta kalabildikleri en derin değerler ve anlamlar; bireyin içsel hayatını geliştirmeyi amaçlayan meditasyon, dua, tefekkür gibi daha kuşatıcı bir kendilik sağlayarak sıklıkla daha büyük bir hakikatle, diğer bireylerle ve toplumla, tabiatla veya kozmosla veya ilahi alanla ilişkili olmaya götürür temrinler/uygulamalar; tecrübi bir ilham veya intibak kaynağı.”44 Modern dünyada maneviyat kavramı metafiziksel bir çağrışıma sahiptir. Burada metafiziğe, kavramın gündelik yaşamın dışında ve modası geçmiş bir şey olarak görülerek bir küçümsenme veya en azından önemsenmeme sıfatının yanında gizemli ve anlaşılması kolay olmayan daha teknik bir anlam veyahut bağlam ihtiva ettiği bir anlam yüklenebilir. Maneviyatın, dünyanın yani yaşamın dışında tutulmaya çalışılmasının ardında yatan temel saik bu kavramın doğrudan veya dolaylı bir şekilde din ile bağlantılı olmasıdır.45 Dinin hayatın dışında Scarecrow Press, Inc., 2004) ve Steven J. Sutcliffe ile Ingvild Sælid Gilhus editörlüğünde hazırlanan, dini yeniden düşünme alta başlığı ile New Age spirituality olgusunun alanında yetkin kişilerce farklı boyutları ile incelendiği eser için bk. Steven J. Sutcliffe ve Ingvild Sælid Gilhus (ed.), New Age Spirituality: Rethinking Religion (Oxon: Routledge, 2014). 44 Huss, “Spirituality”, 49-50. 45 Modern dünyada din ve spirituality olguları arasındaki ilişkiler ve bu kavramların geçirdiği dönüşüme dair en kapsamlı çalışmalardan biri Paul Heelas ve Linda Woodhead editörlüğünde hazırlanan Religion and Spirituality in the Modern World serisidir. Seride, modern zamanlarda din olgusunun kapsamlı araştırmasından geleneksel din biçimlerini geride bırakan yeni maneviyat biçimlerine, Batı toplumunda deneyimlenen ve anlaşılan maneviyat anlayışından sekülerleşme kutsallaşmanın gelişimine ve bu bağlamda Batı’da din ve maneviyatın geleceği hakkındaki öngörülere kadar birçok farklı konuda yetkin çalışmalar yer almaktadır. Bk. Peter Berger, Questions of Faith: A Skeptical Affirmation of Christianity (Oxford: Wiley-Blackwell, 2003); Bronislaw Szerszynski, Nature, Technology and the Sacred (Oxford: Wiley-Blackwell, 2005); David Smith, Hinduism and Modernity (Oxford: Wiley-Blackwell, 2003); Paul Heelas vd.,The Spiritual Revolution: Why Religion is Giving Way to Spirituality (Oxford: Wiley-Blackwell, 2005); Steve Bruce, God is Dead: Secularization in the West (Oxford: Wiley-Blackwell, 2002); Paul Heelas, Spiritualities of Life: New Age Romanticism and Consumptive Capitalism (Oxford: Wiley- Blackwell, 2008); David Martin, Pentecostalism: The World Their Parish (Oxford: Wiley-Blackwell, 2001); Linda Woodhead ve Paul Heelas, Religion in Modern Times: An Interpretive Anthology 26 tutulmaya çalışılması, onun doğası gereği hayatın her alanında söyleyeceklerinin bulunması gerçeğinin modernitenin insanı bağımsız ve sorumsuz bir hayata alıştırarak böyle bir hayatın ancak çekilebilir olduğu zannına olan aykırılığından kaynaklanır.46 Böylece adına ister maneviyat densin ister ruhaniyat, dinin her türlü çağrışımlarının savuşturulması gereken bir alan olarak görülür. Ancak dine olan bu karşıtlık, insan denen ve türlü duygu ve düşüncelerden müteşekkil karmaşık varlığın maddi olmayan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik en güçlü argüman ve iddialara sahip adayın, zaman ne kadar maddileşse bile hala din olduğu gerçeğini değiştirememiştir.47 1.4. Manevi Problemler Olgusu ve Çok Boyutlu Maneviyat Kavramı Bu noktada ‘manevi problemler’ kavramına değinmek gerekir. Maddenin eksikliğinden kaynaklanan problemler için maddi problemler ifadesinin kullanılması gibi, manevi problemler de mananın, manevi olanın eksikliğinden kaynaklanan problemler olarak görülebilir. İnsanın mutlu ve huzurlu olmasına sağlayan mananın yokluğu bir maneviyat sorundur, tıpkı insanın fiziksel yapısının ihtiyaç duyduğu maddenin eksikliğin bir maddiyat problemi olması gibi. Dolayısıyla insanı mutlu ve huzurlu yapacağı iddiasında bulunup da bunu sağlamayan her unsur insanın manevi problemlerine bir katkı sağlamış olur. Kısacası, manevi problem, huzur ve mutluluk ihtiyacımızın giderilememesi anlamına gelir. Huzurlu ve mutlu olanın peşindeki insanın bunlardan yoksun olması, hayatındaki manadan, yani manevi olandan, yani maneviyattan mahrum olması demektir. Maddiyattan büyük oranda bağımsız bu ihtiyaçlar bir şekilde giderilmeyi bekler. Böylece manevi problemleri, duygusal alanın ihtiyaçlarının giderilmeden kalması olarak görebiliriz. Bu durumda insanı mutlu, huzurlu yapan (Oxford: Wiley-Blackwell, 2000); Paul Heelas vd.,Religion, Modernity and Postmodernity (Oxford: Wiley-Blackwell, 1998); Don Cupitt, Mysticism After Modernity (Oxford: Wiley-Blackwell, 1997). 46 Bk. Heinz Streib ve Ralph W. Hood Jr. (ed.), Semantics and Psychology of Spirituality: A Cross- Cultural Analysis (Cham: Springer, 2016). ‘Spirituality’ kavramı üzerine Almanya’daki Bielefeld Üniversitesi ile ABD’deki Tennessee Üniversitesi'nden araştırmacıların ortaklaşa yürüttükleri, kültürler arası bir çalışmanın bulgularını sunan bu kitapta modern insanın spirituality ve dindarlık kavramlarına bakışı ve buradan hareketle modern dünyada bu kavramlar üzerindeki ilişkinin mahiyetine dair önemli çıkarımlar bulunmaktadır. 47 Din ve spirituality kavramları arasındaki ilişkiye dair bk. James M. Nelson, Psychology, Religion, and Spirituality (New York: Springer, 2009), 9-11. 27 bu maneviliğin ne olduğunu bilmek, onun eksikliği anlamındaki manevi problemi de bilmek anlamına gelir. Manevi problemler kavramı, aynı zamanda geleneksel din anlayışının karşısına onun bir alternatifi olarak çıkartılmış maneviyat düşüncesini başka bir deyişle bozulmuş bir maneviyat anlayışını da barındırmaktadır. Yaratıcıya inanma sonrası Onunla kurulacak anlam temelli ilişki, dinler için bir iman meselesidir ve maneviyat denilen şeyin özünü oluşturmaktadır. Aşkın varlığa yönelik bu anlama eyleminde temel kaynak vahiydir, yani yine Yaratıcının bizatihi kendisidir. Ayrıca kişinin yaratılmış âlem ve bizzat kendisi üzerine tefekkür etmesi de Yaratıcıyı daha iyi tanımayı ve böylece maneviyat denilen yaratılmış-Yaratan ilişkinin derinleşmesini sağlayacaktır. Bu anlama sürecinde merkezde olan yaratılan değil Yaratıcıdır. Bu sebeple arayışın merkezine bireyi veya yaratılanı koyan herhangi bir maneviyat düşüncesi haddi zatında problemlidir ve tahrife uğratılmış bir maneviyat düşüncesinin üründür. Modern zamanlardaki problemli maneviyat düşüncelerinin din dilini kullanmasına, dine ait birçok kavramı kendi fikri alt yapısı için dayanak haline getirmesine rağmen asli tezleri olan maneviyat anlayışlarını geleneksel/klasik din anlayışının dışında tutmak ve onun bir alternatifi olarak göstermek istemelerinin temel sebebini bizatihi modernizmin ve kapitalizmin içerisinde aramak gerekir. Bireyci, kendi menfaatlerini düşünen, konformist, acıdan kaçınıp zevk peşinde koşan, pragmatist modern dünya insanına hitap eden bozulmuş maneviyat akımları, normatif din anlayışının karşısına kurallardan azade bir maneviyat reçetesi koymaktadır.48 Maddi olanın geçici tatmini karşısında tüketici bir saikle yeni bir haz kaynağı arayan modern insan, popüler kültürün ve reklamın da etkisiyle yeni tüketim membaını maneviyatta bulmuştur. Maneviyat denen olgunun asıl temsilcisinin din olduğunu modern zaman insanı daha önce de biliyordu. Ancak geleneksel anlamda din anlayışı modern insana yaşadığı hayatla ve bu hayatın temel dinamikleri ile kökten zıt kurallar direttiği ve tadına varmak istediği bu maneviyat kaynağı için dine başvurmak bütün düzenini değiştirmeyi gerektirdiği için rahatına düşkün modern insan bu din anlayışına hep mesafeli ve 48 Hossain B. Danesh, The Psychology of Spirituality: From Divided Self to Integrated Self (Switzerland: Landegg Academy Press, 1997), 29. 28 soğuk kalmıştır. İşte modern insan, hem maneviyatın hazzını ve tüketimini vadeden hem de bunu hiçbir normatif sınırlar içerisine sokmadan alabildiğine özgür ve bireyci bir şekilde sunan ve adı maneviyat olan bu metaya hiç düşünmeden talip olmuştur.49 Kendisini yaratan ile olan ilişkinin mahiyetini anlamaya yönelik bir yolculuk olan maneviyat, birçok parçadan oluşan geleneksel din anlayışının sadece bir parçasıdır. Allah ile olan ilişkisini sağlam temellere oturtan kişi, dinin ondan sonraki çağrılarına daha bilinçli bir cevap verecek ve dolayısıyla din ile olan ilişkisi de daha kalıcı ve yapıcı olacaktır. Kişinin kendi dışında yaratıcı bir güç ile olan ilişkisinin bir tatmin ve haz düzeyinde kalması ve bu ilişkinin daha ileri boyutlara taşınmayarak bir tüketim seviyesinde tutulması en başta Yaratıcı kavramına aykırı düşer. İşte sahih maneviyat anlayışı ile problemli maneviyat anlayışının ayrıldığı temel nokta burasıdır. Dinlerin, dolayısıyla son ve hâlihazırdaki tek sahih din iddiasında olması itibarı ile İslam’ın, din anlayışı içerisinde ifade ettiği maneviyat düşüncesi, Yaratan ile olan ilişkinin hazzın veya tüketimin bir unsuru veya aracısı olmadığı ilkesine dayanır. Bir Yaratıcının var olduğuna inanan ve Onunla ilişkiye giren insan bu ilişkinin daha ileriye gitmemesini bekleyemez. İnsanı muhatap alan Yaratıcı bir şekilde onun tüm hayatında olmayı da ister ve bekler. İşte vahiy denen olgu Yaratıcının bu isteğinin dışavurumudur. Yaratıcı, insanı hem bireysel hem de toplumsal anlamda belirli ilkeler çerçevesinde şekillendirmek ister ve vahiy yoluyla bu ilkeleri insanlara iletir. Dolayısıyla dinde insanın Allah ile olan ilişkisi, Onu bilmesi ve tanıması ile sınırlı kalmaz ve mutlak surette eyleme dönüşecek bir hal alır veya almak zorundadır. Ancak problemli maneviyat anlayışında Yaratıcı ile olan ilişkinin eylem düzeyine getirilmesi 49 Modern insanın, maneviyat, din, modernite karşısındaki bu kafa karışıklığı karşısında, Batılı kaynaklarda Maimonides olarak geçen Mûsâ b. Meymûn’un İngilizceye The Guide for the Perplexed (Türkçesi Aklıkarışıklar için Kılavuz) şeklinde tercüme edilen ünlü eseri Delâletü’l- Hâirîn’den (detaylı bilgi için bk. H. Bekir Karlığa, “Delâletü’l-Hâirîn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), IX/122-125 (Ankara: TDV Yayınları, 1994)) mülhem, Bloomsbury Academic tarafından çeşitli konularda Guides for the Perplexed serisi yayınlanmıştır. Maneviyat ve din bağlamında bu serinin kitapları arasında Bahailik, Kabala, Mistisizm, Yeni Dini Akımlar ve Zerdüştlük konularının yer alması Batı düşüncesinin din ve maneviyat arayışlarının çeşitliliğini göstermesi açısından dikkate değerdir. Mesela Bk. Paul Oliver, Mysticism: A Guide for the Perplexed (London: Bloomsbury, 2009); Paul Oliver, New Religious Movements: A Guide for the Perplexed (London: Bloomsbury, 2012); Wouter J. Hanegraaff, Western Esotericism: A Guide for the Perplexed (London: Bloomsbury, 2013). 29 zorunluluğu yoktur. Bu, aslında din denen bütünün normatif yönünün atılarak modern insanın yaşam tarzına uygun hale getirilmesidir.50 Maneviyat, yaşamın iki boyutlu olma halidir: Şu an yaşanılan dünya boyutu ve öldükten sonra gidilecek ahiret boyutu. Maneviyat insanın sadece tek bir boyuta indirgenemeyeceği gerçekliğidir. Ne bu dünya ne de ahiret görmezden gelinerek insan denen varlığın hayat serüveni anlaşılabilir. Bu dünya yaşamının gereklilikleri yerine yetirilirken diğer âlemin dolayısıyla bu boyutun unutulması veya yok sayılması, insanın eksik olarak anlaşılması ve okunması anlamına gelir. Bu iki boyutlu hayat tasavvurunun karşısında ise hayatı sadece bu dünyaya has kılma düşüncesi yer alır. Buna ister maddecilik, ister kapitalizm ister de pozitivizm denilsin her hâlükârda isimlendirmelerin veya anlamlandırmaların ana dayanağı hayatın tek boyutlu olarak algılanmasıdır.51 Dinin hayata bakış açısı iki dünya esası üzerinden temellendirilir.52 Hayat denen olgunun, sadece bu dünyaya ait olarak görülmesi aslında, insan olarak genel anlamda ve özellikle yaşadığımız, duyumsadığımız, hissettiğimiz şeylere dair akıl yürütme ve anlamlandırma yapabilme yetimizle alakalıdır. İnsan yaşadığı dünyayı anlamaya çalışır ve duyularıyla algıladığı, hissettiği ve böylece akıl yürütüp yorum yapabildiği maddi ve somut bir âlem tasavvuru geliştirir. Hâlbuki ölüm sonrası hayat insanın hiçbir şekilde tecrübe edebileceği bir alan değildir. Dolayısıyla bu ikinci boyuta dair anlamlandırma çabası, insan için somut ve görünene kıyasla oldukça zor ve karmaşıktır. Bu sebeple hayatın tek boyutlu olarak görülmesi görece daha kolay ve anlaşılabilir bir durumdur. Ancak teoride bu derece basit görülmesine rağmen insan sadece madde ya da bu dünya boyutuyla kısıtlanamayacak kadar girift bir yapıdadır. İnsanın aklı, duyguları ve hayalleri (ve rüyaları) somut âlemin ötesine geçebilecek yapıdadır. Akıl, duygu 50 ‘Spirituality without God’ şeklinde ifade edilebilecek bu anlayış hakkında bk. Jon Mills, Inventing God, 157-175. Ayrıca Sam Harris, seküler, din dışı maneviyat anlayışını temellendirmek için yazdığı eserinde bu anlayışın gerekçelerini ve manevi bir arayış peşindeki modern insana sunduğu cevapları vermeye çalışmıştır. Bk. Sam Harris, Waking Up: A Guide to Spirituality Without Religion, 1-10. 51 Modernizimin hayatı tek boyutlu anlayışı karşısında dini hayatın çok boyutlu yapısı hakkında bk. Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi (Ankara: Türkiye Diyanet vakfı Yayınları, 2008), 71-78; Ali Ulvi Mehmedoğlu, Kişilik ve Din (İstanbul: DEM Yayınları, 2004), 27-29; Hüseyin Certel, Din Psikolojisi (Ankara: Andaç Yayınları, 2003), 83-159. 52 Habil Şentürk ve Selahattin Yakut, “Hayatın Anlamı ve Din”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 33/2 (2014), 56. 30 ve hayaller insanı bambaşka âlemler üzerine düşünmeye, anlamaya, yorum yapmaya sevk edecek güçtedirler. Dolayısıyla insana sadece dışarıdan bakıp onun görünüşü itibarı ile sadece bu dünyaya ait olabileceği düşüncesi, onun düşünen, hisseden ve hayal kuran bir varlık olduğu gerçekliği karşısında hatalı bir kanıdan öteye geçemeyecektir.53 Hayatın tek boyutlu olarak görülmesi ile iki boyutlu olarak görülmesi sadece sayısal bir farklılık değildir. Bilakis bu ikisi zıt kutuplarda yer alır ve aralarında hayatın nasıl algılandığına dair birbirlerine bütünüyle ters büyük bir fark vardır. İnsanlar bu dünyada yaşadıkları için insan denen varlığa dair tüm açıklamalar, çıkarımlar ve yorumlamalar bu dünya ekseninde değerlendirilir. İnsan bu dünya penceresinden her şeye bakar ve yine bu pencereden hayatı ve kendini anlamlandırmaya çalışır. Bunun doğal bir sonucu olarak maneviyat denen olgu da yine bu hayat temelinde ele alınır. Modern insan, Yaratıcı güç ile girilen hazzi, zihinsel ve yarı mistik ilişkinin bu seviyenin ötesine taşınmamasını vaz ve vadeden problemli maneviyat anlayışını benimseyerek dinin üzerine yüklediği ağırlıklardan kurtulduğunu düşünür. Yetiştiği dünya itibarı ile dinin bir kurallar ve ilkeler bütünü olduğunu bilen kimi kişiler de, bu problemli maneviyat düşünceleri ile bir nevi vicdan rahatlatır. İyi kötü bir Yaratıcı anlayışı olan, Onun bu dünyaya yönelik bir takım kurallar belirlediğini bilen bu insanlar, bu kurallarla oldukça gevşek ve hatta çoğu zaman kesintili bir bağlantı içerisinde olmuşlardır. Ancak çocukluktan itibaren bilincine ve zihnine yerleşmiş Allah inancı da onu sürekli takip etmektedir. Yaşadığı modern hayat tarzı ile sırtında bir kambur gibi duran ve sürekli olmasa da ara ara karşısına bir vicdan gibi çıkan bu Allah düşüncesi arasında kalan bu insan, bu problemli maneviyat düşüncesinde tam da istediğini bulur. İslam toplumu içerisinde yeşeren bu problemli maneviyat düşüncesi her zaman kendini dine alternatif bir oluşum olarak göstermez. Çoğu zaman kendisini bir hakikat arayışı, dinin özü, Allah ile kurulan sahih ilişki yolu şeklinde pazarlayan bu düşünceler, açıktan açığa normatif din anlayışına saldırmaz. Ancak dinin 53 İnsanın; modern hayatın dikte ettiği sadece bu dünyaya ait olma düşüncesi karşısında iki dünyalı bir hayat vazeden dine olan ihtiyacı hakkında bk. Osman Pazarlı, Din Psikolojisi (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1972), 37-42. 31 temeli olan kuralları ikincil unsurlar şeklinde önemsiz gösterme çabası ve gerçek ve gerekli olanın Allah ile kurulan bireysel manevi ilişki olduğu temel fikri ile yukarıda bahsi edilen insan tipini kendisine çeker. Vicdanı ile rahatı arasında kalan bu insan için, bu manevi yol biçilmiş kaftandır. Artık o, bu problemli manevi akıma kendisini kaptırarak Allah ile olan ilişkisini düzene koyup, O’nu da mutlu ettiği vehmi ile vicdanını rahatlatmış, dinin kurallarından kurtulmuş ve bütün bunları modern hayatın rahatlığından hiçbir taviz vermeden yapabilmiştir.54 54 Bu tür bir maneviyat anlayışı modern insanı Tanrısız, seküler bir maneviyat anlayışına doğru yönlendirmektedir. Seküler maneviyat ve bu anlayışın dine bakışına dair bk. Robert C. Fuller, “Secular Spirituality”, The Oxford Handbook of Secularism, ed. Phil Zuckerman ve John R. Shook, 571-586 (New York: Oxford University Press, 2017). Ayrıca ABD toplumu özelinde din dışı maneviyat düşüncesinin temelleri ve bunun toplumsal etkinliği ve yaygınlığına dair bir çalışma için bk. Robert C. Fuller, Spiritual but not Religious: Understanding Unchurched America (New York: Oxford University Press, 2001). 32 İKİNCİ BÖLÜM: MODERN DÜNYANIN AKTÜEL MANEVİ PROBLEMLERİ İnsan, fiziksel ve duygusal bir yapıdan oluştuğu için, bir taraftan fiziksel ihtiyaçlarını karşılama çabasına girerken yine yapısı gereği duygusal olarak da bir tatmin seviyesine ulaşmayı arzular. Bu sebeple insan için duygusal ihtiyaçlar da en az maddi olanlar kadar önemlidir. Maddi problemler söz konusu maddi ihtiyaçların giderilmesi noktasında yaşanan sorunları imlerken, manevi problemler de benzer şekilde insanın duygusal yönüne dair ihtiyaçlarının karşılanmaması sonucu ortaya çıkan problemler olarak görülmelidir. İnsanın en önemli duygusal ihtiyacı huzur ve mutluluğa duyduğu ihtiyaçtır. Dolayısıyla onun hayattaki en ciddi manevi arayışı huzur ve mutluluk eksenlidir. Doğal olarak, modern insan da bu insani genellemelere tabidir. O da bir taraftan maddi ihtiyaçları peşinde koşarken diğer taraftan manevi ihtiyaçlarını gidermenin yollarını arar. Maddi ve/veya manevi ihtiyaçları karşılamaya yönelik bu çaba insanda endişe ve kaygıya yol açar. İhtiyaçlara ulaşmada oluşabilecek aksaklıklar ve eksiklikler bu kaygının artmasına sebep olur. Böylece ister maddi bir gereksinim olsun ister huzur ve mutluluk arzusu olsun, insanın kaygı düzeyi bu ihtiyaçların giderebilmesine bağlı olarak iniş ve çıkışlar gösterir. Modern kapitalist dünyanın madde merkezli bir hayatı insana dikte ettirmesi, onun huzur ve mutluluk arayışının dolayısıyla manevi yönünün bütünüyle yok edildiği anlamına gelmez. Çünkü doğal bir ihtiyaç ancak tatmin edilerek giderilebilir, görmezden gelinerek veya üstü örtülmeye çalışılarak gerçekliği yok edilemez. Modern kapitalist anlayış, maddi ihtiyaçların tatmini ile manevi ihtiyaçların da tatmin edileceğini iddia etmiş ve böylece modern insanın manevi ihtiyaçlarını maddi unsurlar ile perdelemiş ve ikinci plana itmiştir. Maddi ihtiyaçlar ancak elde edilerek yani tüketilerek karşılanabileceği için, tüketim olgusu hem maddi hem de manevi tatmin için kilit bir konuma yükselmiştir. Maddi gereksinimlerde olduğu gibi huzur ve mutluluğu da böylece tüketim eksenli bir yapıya yerleştiren modern kapitalist anlayış, insanın iki yönlü tatmininin tek bir araçla yani tüketim ile gerçekleştirebileceği iddiasını zihinlere yerleştirmiştir. 33 Böylece tüketerek mutlu olacağına inanan modern insan, maddi bir unsuru manevi bir tatmin için kullanmaya çalışarak manevi bir problemin oluşmasına yol açmıştır. Başka bir ifadeyle, huzur ve mutluluğa madde ile ulaşacağını düşünen insan bu amacına ulaşamamış ve bu sebeple manevi bir ihtiyacın tatmin edilememesinden kaynaklanan ciddi bir problemle baş başa kalmıştır. Tatmin edilemeyen manevi ihtiyaç, başka bir ifade ile manevi bir problem, modern insanın kaygı seviyesinin de artmasına yol açacaktır. Dolayısıyla modern insan için denklem en başta yanlış kurulmuştur. Maddi bir unsur amacının dışında kullanılarak manevi bir tatmin aracı haline getirilmeye çalışılmış ve bu yanlış kullanım, tatmin edilemeyen bir ihtiyacı problem seviyesine çıkararak insanın hayata dair sıkıntı ve endişelerini artırmıştır. Kentler, modern kapitalist anlayışın tüketim merkezli dünya görüşünün hayat bulduğu ve geliştiği bölgelerdir.55 Kent düzeni, sunduğu sınırsız tüketim imkânları ile hem maddi hem manevi ihtiyaçlarını tüketim ekseninde çözeceğine inandırılan modern insan için vazgeçilmez olmuştur. Modern zamanlarda kentleşmenin ve kente göçün yoğun bir şekilde yaşanması, her türlü ihtiyacını kentin sunduğu imkânlar ile karşılayacağını düşünen modern insanın kentlere olan büyük ilgisinin bir sonucudur.56 Ancak bu büyük ilgiye rağmen modern hayatın vadettiği sorunlu manevi tatmin formülünün yol açtığı sıkıntıların yanında kente özgü problemler, kentli insanın sorunlarını ve hayata dair kaygılarını katlayarak artırmıştır. Dolayısıyla genel anlamda modern insanın yaşadığı sorunlar özel olarak kent insanın sorunlarına işaret etmektedir. Böylece çalışma kapsamında modern hayatın aktüel manevi problemleri, kent insanın huzur ve mutluluk ihtiyacını giderme arayışı içerisinde kapitalist sistem tarafından ona 55 Kent olgusunun doğuşuna bakmak; modern dünya kentini anlayabilmek ve böylece şu anki medeniyetin kökenlerine dair zihinlerde daha net bir resim oluşturabilmek açısından önem arz eder. Bu açıdan “Neolitik Çağ’ın şüpheli kentleşme örneklerinden ve sonrasında da Sümer sitelerinden yola çıkarak milattan önceki son bin yılda beliren, dev metropollere uzanan ve Mezopotamya, Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu coğrafyalarını kapsayan” geniş kapsamlı bir çalışma için bk. Jean-Louis Huot vd., Kentlerin Doğuşu, çev. Ali Bektaş Girgin (İstanbul: İmge Kitabevi, 2000). 56 Sanayileşme ile birlikte kentlere yönelik göç ve bunun beraberinde getirdiği birtakım sosyal ve siyasal problemlerin tartışıldığı bir çalışma için bk. Ahmet Alpay Dikmen (ed.), Kentleşme, Göç ve Yoksulluk: 7. Ulusal Sosyal Bilimle Kongresi (Ankara: İmaj Yayınevi, 2002). 34 çözüm olarak sunulmuş tüketim eksenli dünya görüşünün, insanın bu ihtiyacını giderememesi sonucu yol açtığı problemler olarak anlaşılmalıdır. Sonuç olarak, yukarıda anlatılanlar ışığında bu bölümün konusu olan modern dünyanın aktüel manevi problem olgusunun anlaşılabilmesi kent hayatının, tüketimin ve kaygı olgusunun incelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu bölümde öncelikle kent hayatı, kentleşme olgusu ve kente has sorunlar üzerinden anlaşılmaya ve böylece modern insanın problemlerinin neden aslında kent insanın problemleri olduğu meselesi açığa kavuşturulmaya çalışılacaktır. Daha sonra modern kapitalist anlayışın merkezinde yer alan tüketim olgusu tüm yönleri ile incelenecektir. Zira bölümün temel iddiası olan, modern anlayışın maddi bir tatmin unsuru olan tüketimi, manevi ihtiyaçların giderilmesi için de kullanmaya çalışarak manevi bir problem meydana getirmesi mevzusunun doğru bir şekilde anlaşılabilmesi tüketim olgusunun anlaşılabilmesinden geçer. Son olarak kaygı konusu farklı boyutları ile incelenecektir. İnsanın ihtiyaçlarını giderememesi sebebiyle kapıldığı kaygı, manevi ihtiyaçları karşılanamayarak huzursuzluk ve mutsuzluk girdabına sürüklenen modern insanın hayatında ciddi bir yer kaplamaktadır. Tüketim yolu ile insanın iki türlü ihtiyacını da karşıladığı iddiasında bulunan modern kapitalist anlayış, insana kısa vadede geçici bir tatmin sağlayarak kendine güveni sağlayabilmektedir. Ancak uzun vadede bu tatminin bir yanılsamadan ibaret olduğu anlaşılınca insanın kaygı düzeyi daha da artmaktadır. Çünkü giderilmesi gereken bir ihtiyacın tüm çıplaklığı ile ortada durduğu gerçekliği, kısa vadeli tatmin vasıtalarının işe yaramadığının anlaşılmasının insanın güven duygusunda oluşturduğu derinden yaralar ile bir araya gelerek kaygı seviyesini ciddi bir düzeye çıkartmıştır. 2.1. Kent Hayatı Kentin kendine özgü yaşam şartları bunlara uyum sağlama konusunda zorlukları da beraberinde getirir. Trafik, gürültü, çalışma hayatının yoğunluğu, pahalılık gibi daha çok kente dair hususiyetler, kentlinin, üstesinden gelinmesi gereken onlarca sıkıntının var olduğu bir yaşam sürmesine yol açar. Sınırlı kaynak ve imkânları ile insanın bu zorluklarla baş edebilmesi her zaman mümkün olmaz. Bu durumda “metropollerin dakiklik düzeyindeki yüksek ritmi ve bu ritme 35 uygun ulaşım, iletişim ve çalışma hayatı, şehir insanın sosyo-psikolojisinde yeni hastalık ve bunalımları tetikleyen”57 ciddi unsurlar olarak karşımıza çıkar. Kentli insan, karşı karşıya kaldığı tüm kentsel problemler karşısında ya bir savunma ve baş edebilme stratejisi geliştirecek ya da bu sorunlar içinde bir kimlik ve varoluş bunalımı yaşayarak kendini kaybedecektir. Kent yaşamından kaynaklanan bu krizlerin üstesinden gelebilmek için de farklı yollara başvuracaktır. Öncelikle kente özgün bir sorun yumağının içinde olduğunun bilincinde olması gereken kentli insan daha sonra bu sorunlar ve muhtemel çözüm yolları üzerinde derinlikli incelemelerde bulunarak kendisi için çözümler ve uyum mekanizmaları geliştirme yoluna girmek zorundadır. Aksi takdirde içinde bulunduğu türlü sorunların kaynağının farkında bile olmadan hayat yolunda sürüklenen kent insanı, kentin keşmekeş ve girdabı içerisinde kaybolma tehlikesi yaşayacaktır. Bu bağlamda aşağıda kent ve kentleşme olgusu ele alındıktan sonra kent yaşamına özgü şartlar ve bunların yol açtığı sorunlar hakkında açıklamalarda bulunulacaktır. 2.1.1. Kentleşme Olgusu Louis Wirth’in sosyolojik anlamda yaptığı kent tanımı, kente özgün şartların anlaşılabilmesi açısından önemlidir: “Sosyolojik olarak bir kent, toplumsal açıdan bir örnek olmayan insanların göreli olarak geniş bir alanda, yoğun bir biçimde ve sürekli olarak birlikte bir yere yerleşmiş bulunması biçiminde tanımlanabilir.”58 Bu tanıma göre nüfus büyüklüğü, yerleşim yerlerinin yoğunluğu ve yerleşim yerlerindeki insanların birbirlerinden farklı olmaları kentin üç temel unsurudur. Bir yerleşim yeri en başta ekonomik anlamdaki cazibesi ile insanları kendisine çeker. İnsanlar, yaşadıkları bölgelerde geçimlerini sağlamakta zorlandıkları için veya daha fazla gelir elde etme aruzuyla başka yerlere göç ederler. Dolayısıyla bir bölgenin kentleşmesinin ilk sebe