T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI KELÂM BİLİM DALI KELÂM İLMİNDE GAYB ÂLEMİ (DOKTORA TEZİ) Faruk GÜN BURSA 2020 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI KELÂM BİLİM DALI KELÂM İLMİNDE GAYB ÂLEMİ (DOKTORA TEZİ) Faruk GÜN ORCID: 0000-0002-7671-7671 DANIŞMAN Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ BURSA 2020 vi ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Faruk Gün Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Temel İslâm Bilimleri Bilim Dalı : Kelâm Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xv+ 264 Mezuniyet Tarihi : 09/07/ 2020 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ KELÂM İLMİNDE GAYB ÂLEMİ Bu çalışmamızda “Kelâm İlminde Gayb Âlemi” konu edinilmiştir. Beş duyu organıyla idrak edilebilen âleme şahâdet, görülemeyen âleme ise gayb âlemi denilmiştir. Varlık içerisinde şehâdet âlemi pozitif ilimlerle, gayb âlemi ise vahye dayanan kutsal kitaplarla anlaşılmıştır. Görünür âlemde bilimin ortaya koyduğu görev ve itibar inkâr edilemez. Bununla beraber varlıklığı sadece bilimin ortaya koyduğu evren algısından ibaret görüp, vahyin bildirdiği gayb âlemini görmezden gelmek izah edilebilecek bir durum değildir. Kelâm ilminde gayb ve şehâdet âlemi, varlık içerisinde bir bütün olarak kabul edilmiştir. Şehâdet âlemini hayal veya gerçek dışı, gayb âlemini ise yanıltıcı ve ispatlanamayan olarak görmek kabule şayan değildir. Nitekim Kelâm ilminde şehâdet âleminin varlığı hayal ürünü olmayıp varlığı olan bir realite, gayb âlemi ise aklen mümkün ve vahiy ile sabit olduğu kabul edilmiştir. İnsan görünür âleminin hikmetine ise ancak gayb âlemine inanmakla ulaşabilir. Bu çalışma, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmamızın amacı, metodu, sınırları; birinci bölümde varlık ve âlem kelimelerinin etimolojik tahlillerine ve çeşitlerine yer verilmiştir. İkinci bölümde, bilgi edinme yolları, üçüncü bölümde ise gayb âleminin canlı ve cansız olan cennet, cehennem, melek ve cin gibi varlıkları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler Gayb, Âlem, Allah, Varlık, Hâdis, Kadîm, Cevher, Arazi, Bilgi, Vahiy, Nebi-Nübüvvet, Cennet, Cehennem, Ruh vii ABSTRACT Name and Surname : Faruk GÜN Univercity : Uludağ Univercity Institution : Of Social Science Institution Field : Basic İslâmic Science Branch : Kalam Degree Awarded : PhD Page Number : xv+ 264 Degree Date : 09.07.2020. Supervisor : Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ THE INVISIBLE WORLD IN THE DİSCİPLİNCE OF KALAM In this study, ‘The Invisible World in the Science of Kalam’has been discussed. The universe we perceive with our five senses is called the testimony and the universe we cannot perceive with our five senses is called the invisible world. In the order of existence, the world of testimony is understood with the science, and the invisible world with the holy books based on revelation. In the visible world, the duty and reputation that science presented cannot be denied. However, it is not right to accept existence only through the perception of the universe revealed by science and to ignore the invisible world revealed by revelation. The invisible and testimony world in Kalam have been accepted as a whole in existence. It is not acceptable to see the world of testimony as an imaginary or unrealistic, and the invisible world as misleading and unproven. Thus, the existence of the world of testimony is accepted as a reality that is not imaginative but exists, and the invisible world is reasonably possible and fixed by revelation in the science of Kalam. One can only reach the aphorism of the visible world by believing in the invisible world. This study consists of an introduction and three parts. The aim, method, limits of the study in the introductory part; etymological analysis and types of the words of existence and universe are given in the first part. In the second part, ways of obtaining information are emphasized, in the third part, the living and non-living things of the invisible world such as heaven, hell, angel and gin are emphasized. Keywords: Invisible (ghaib), Universe (´âlam), God, Being, The existent in time (hâdith),The eternal (qadîm), Jawhar, A’rad, knowledge, Revelation, Prophet- Prophethood, Heaven, Hell, Angel, Soul. viii ÖNSÖZ Kelâm âlimlerine göre “âlem” Allah dışında var olan her şeyi ifade eder. Bu âlemin duyulara konu olan kısmının yanında duyular ile algılanamayan kısmı da bulunmaktadır. Âlemin duyular ile algılanan kısmına şehâdet, bu algı dışında kalanına gayb adı verilir. İfade kolaylığı olması açısından bu iki kısım için gayb âlemi ve şehâdet âlemi isimleri kullanılmaktadır. Ancak bu isimler birbirinden bağımsız iki ayrı âlemi değil, âlemin görünen ve görünmeyen iki kısmını ifade eder. İnsanın gayb âlemine karşı duyduğu merak ve arzular ilk insanın yaratılışı ile başlar. İnsanın bu merakı öncelikle şehâdet âlemine karşı başlamış, akıl ve vahiy ile de merakı gayb âlemine doğru evrilmeye devam etmiştir. Materyalist-pozitivist felsefeyi istisna tutacak olursak, varlık realitesini duyuların ötesinde yer alan bir gayb âleminden bağımsız düşünmek mümkün görünmemektedir. İnsanın idrak ettiği şehâdet âlemi ile sınırlı olsa bile; manevi arzuları, istekleri, hayalleri, ümitleri ve korkuları vahiy ile bildirilen bir gayb âleminin varlığına işaret eder. Kelâm gayb âlemi hakkında bir gerçeklik ifade etmeyen zannî bilgilere karşı, vahiy ekseninde yaptığı açıklamalarla insanları aydınlatmaya çalışır. Bu manada insan, madde merkezli bakış açısının meydana getirmiş olduğu eksikliği ancak vahiy ile yoğrulmuş gayb bilgisiyle telâfi edebilmiştir. Kelâm âlimleri gayb âlemini, bir varlık ve bilgi problemi olarak çözmeye gayret etmişlerdir. Nitekim kelâm ilminin tarihi sürecini incelediğimizde üzerinde en fazla söz sarf edilen konuların başında imanla özdeşleşen gayb ve gayb âlemi ile ilgili konuların yer aldığını görmekteyiz. Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf (ö. 235/850), Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (ö. 333/944), Kâdî Ebû Bekîr el-Bâkıllânî (ö. 403/1013) ve Ebü’l-Mu‘în en-Nesefî (ö. 508/1114) gibi kelâm ilminin önde gelen bilginleri âlem tasavvuruna önem ve öncelik vermişlerdir. İlk dönemlere ait akâid eserleri incelendiğinde, gayb âleminin şehâdet âlemi ile birlikte iman ve inanç esasları bağlamında ele alındığı görülmektedir. Daha sonraki dönemlerde telif edilen eserlere bakıldığında ise, âlem üzerinden yola çıkılarak oluşturulan istidlâl metoduyla Allah’ı daha iyi tanıma ve tanıtmanın temel amaç hâline geldiği görülmektedir. Bu eserlerde şehâdet ve gayb âleminin iç içe iki âlem olarak ele ix alındığı fark edilmektedir. Gayb âleminin şehâdet âlemine olan mesafesi, cevherin araza olan mesafesi gibidir. Kelâm ilminde belirtildiği üzere cevher arazsız, araz da cevhersiz olmadığı gibi şehâdet âlemi ile gayb âlemi de birbirinden hâli değildir. Arazın varlığıyla cevherin varlığına ulaşıldığı gibi, kelâm bilginleri de şahit âlem üzerinden gayb âleminin varlığını isbat etme yoluna gitmişlerdir. Öte yandan gayb âlemi olmadan şehâdet âleminin varlık nedeninin anlaşılamayacağı vurgulanmıştır. İşte bu yönü ile kelam ilmi, pozitif bilimlerden ayrılmaktadır. Çünkü vahyî bilgiye itibar etmeyerek salt akla dayanan bilimin şehâdet âlemi üzerinde gözlem, analiz ve sentezler neticesinde elde ettikleri bilgiler, insanın sadece dünya hayatını ilgilendiren kısmı ile sınırlı kalmış, gayb âlemi hakkında insanlığa bilgi sunmaktan aciz kalmışlardır. Bununla beraber şehâdet âlemi algılanabilir sınırlarıyla ölçülebilmekte ve bu yönü ile bütün insanlığın kabul ettiği ortak bilgi konusu ve kaynağı olabilmektedir. Buna karşın gayb âlemi ise duyu organlarının ötesinde olup varlığı ancak vahiy ile haber verildiğinden bir inanç ve iman konusu olabilmiştir. Öte yandan varlığa bu inanç düzleminde bakan kelâm âlimleri, bir taraftan şehâdet âlemini gayb âlemi olmaksızın ele almanın yeterli olmayacağına dikkatleri çekerken diğer taraftan gayb âlemini anlamak ve anlamlandırmak için şehâdet âleminden hareketle gayb âlemi hakkında fikir yürütmüşlerdir. Bunun için kelâm âlimleri, kıyâsü’l-gâib ale’ş-şâhid (istidlâl bi’ş-şâhid ale’l-gâib) metodunu kullanarak gayb âleminin cennet, cehennem ve melek gibi konuları için mü’minleri itmi’nan, inkâr edenleri ise ikna ve ilzam edecek bilgiler sunmayı hedeflemişlerdir. Bu inanç sayesinde insan maddenin esaretinden sıyrılarak maddenin ötesindeki anlamı yani niçin ve kim tarafından yaratıldığı sorusunun cevabını aramıştır. Böylelikle insan, sonsuz olan arzularının cevabını sadece şehâdet âleminin ötesindeki gayb âleminden gelen vahiy ile bulabilmiştir. Böylelikle insan, gayb âlemine inanmakla her şeyin yaşanandan ve görünenden ibaret olamayacağını, varlığının şehâdet âleminden sonra da devam edeceğinin farkına varmıştır. Bu minvalde şehâdet âlemi gayb âlemini anlamlandıran bir basamak olarak değerlendirilmiştir. Bir diğer taraftan her iki âlemin varlığının eser-müessir bağlamında Allah’ın varlığına delâlet ettiği ispatlanmaya çalışılmıştır. Böylelikle Allah’ın ezelî ve ebedî olduğu her iki âlemin ise hadîs olduğu neticesine varılmıştır. İslâmî ilimlerde, en temel konulardan biri olan gayb âlemi hakkında sayısız kaynaklardan birçok fikir beyan edildiği muhakkaktır ki günümüzde de bu mevzu ve x problemleri hakkında çalışmalar yapılmaktadır. Ancak gayb âleminin bilgi ve varlık boyutunun kelâm âlimlerinin düşünceleri kapsamında bütüncül olarak ele alınmaması, bizi bu eksikliği doldurmaya sevk etmiştir. Bu çalışmanın hazırlanması sürecinde kelâm bilginlerinin eserlerinde yaptıkları izahât ve bir ilim olarak kelâmın ortaya koyduğu özgün bakış açısı yanında felsefecilerin ve mutasavvıfların görüşlerine de yer yer değinilmiştir. Bu çalışma ile temel amacımız İslâm medeniyetinde, kelâm ilminde ve Kur’ân’ın en temel ilkeleri doğrultusunda gayb âlemi ile ilgili var olan tarihî mirası detaylarıyla gözden geçirmek ve kelâm ilminin gayb âlemine bakış açısını göz önüne sermek olmuştur. Çalışmamız, giriş, üç bölüm ve sonuçtan müteşekkildir. Giriş bölümünde araştırmamızın amacı, konusu, kaynakları ve yöntemi üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde öncelikle iki temel kavram olan “varlık” ve “âlem” kelimelerinin sözlük ve terim anlamlarına yer verilmiştir. Gayb kelimesinin kullanım alanları ele alınırken farklı inanç ve düşüncelerin gayb telakkileri, bu kavramın Kur’ân ile beraber kazandığı ıstilâhî anlamı, gayb âleminde yer alan varlıkların gerçekliği, haricî mevcudiyetlerinin/varlıklarının olup olmadıkları, hâdis ve kadîm olmak üzere varlığın kısımları, kadîm varlık olarak Allah Teâlâ’ın zât, isim ve sıfatları, Allah Teâlâ’nın hâdis varlıklarla olan irtibatı, Allah Teâlâ’nın cevher, cisim ve araz özelliklerini taşıyan hâdis varlıkları yaratması, kelâm atomculuğu ekseninde “âlemin ezeliyeti” problemi, şehâdet ve gayb âleminin ne olduğu gibi konular üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde objektif, subjetif ve geçerli olmayan bilgi vasıtaları/kaynakları; üçüncü bölümde gayb âleminin canlı ve cansız unsurları, olarak melek, cin, şeytan, cennet ve cehennem vb. konular hakkında bütüncül ve sistematik bilgiler verilmiştir. Sonuç bölümüne gelindiğinde ise, her bölümün sonunda varılan neticeler tekraren değerlendirilerek elde edilen kanaatler ana hatlarıyla özet bir şekilde sunulmaya çalışılmıştır. “Kelâmda Gayb Âlemi” isimli bu tezin hazırlanmasında, ana meselelerin tesbit edilmesi ve kaynakların temininde başta danışmanım ve hocam sayın Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ olmak üzere Prof. Dr. Tevfik YÜCEDOĞRU, Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI, tezimizin değerlendirilmesinde katkıda bulunan Prof. Dr. İlyas ÇELEBİ, Prof. Dr. Orhan Şener KOLOĞLU, bizleri her zaman destekleyen değerli hocalarımız, Prof. Dr. Ahmet Saim KILAVUZ, Prof. Dr. İsmail GÜLER, Prof. Dr. Âdem APAK, Doç. Dr. Ulvi Murat KILAVUZ, Doç. Dr. Veysi ÜNVERDİ, Doç. Dr. Bayram xi KANARYA, Hâfız Murat KORKUT, kızlarım Büşra ile Azra ve burada ismini sayamadığım hocalarıma ve arkadaşlarıma teşekkür etmeyi bir borç addederim. Gayret bizden, başarı Allah’tandır. Faruk GÜN Bursa 22.06.2020 İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI .................................................................................................. iii YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU ............................ iv YEMİN METNİ .............................................................................................................. v ÖZET .............................................................................................................................. vi ABSTRACT ................................................................................................................... vii ÖNSÖZ ......................................................................................................................... viii İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. xii KISALTMALAR .......................................................................................................... xv GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, AMACI VE ÖNEMİ ............................................... 1 2. ARAŞTIRMANIN METODU VE KAPSAMI ......................................................... 4 3. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI ........................................................................ 6 BİRİNCİ BÖLÜM VARLIK VE ÂLEM I. VARLIK .................................................................................................................. 15 A. KADÎM VARLIK ............................................................................................... 18 B. ALLAH ............................................................................................................... 23 1. İLÂHÎ İSİMLER .............................................................................................. 33 2. İLÂHÎ SIFATLAR .......................................................................................... 38 a. Zâti (Selbî-Tenzîhî) Sıfatlar ......................................................................... 42 b. Sübûtî Sıfatlar............................................................................................... 44 C. HÂDİS VARLIK ................................................................................................ 47 1. CEVHER ......................................................................................................... 48 2. CİSİM .............................................................................................................. 51 3. ARAZ ............................................................................................................... 53 II. ÂLEM ..................................................................................................................... 56 A. ÂLEMİN KELİME ANLAMI VE MÂHİYETİ ................................................ 56 B. ÂLEMİN KISIMLARI ....................................................................................... 59 1. ŞEHÂDET ÂLEMİ .......................................................................................... 59 2. GAYB ÂLEMİ ................................................................................................ 60 xiii İKİNCİ BÖLÜM GAYB ÂLEMİNİ BİLME YOLLARI I. KELÂM İLMİNDE BİLGİ YOLLARI ................................................................... 79 A. SAĞLAM DUYULAR ....................................................................................... 79 B. AKIL ................................................................................................................... 80 C. DOĞRU HABER ................................................................................................ 83 II. SUBJEKTİF BAZI BİLGİ EDİNME YOLLARININ KELAM İLMİNDEKİ YERİ A. İLHAM ............................................................................................................... 86 B. KEŞF ................................................................................................................... 91 C. KERÂMET ......................................................................................................... 94 Ç. İSTİHÂRE .......................................................................................................... 99 D. RÜYA ............................................................................................................... 100 III. İDDİA EDİLEN BAZI BİLGİ ÖĞRENME YOLLARINA KELAM İLMİNİN BAKIŞI ..................................................................................................................... 104 A. MÂSUM İMÂM ............................................................................................... 104 B. CEFR VE EBCED ............................................................................................ 106 C. ASTROLOJİ VE BURÇLAR ........................................................................... 109 Ç. FAL ................................................................................................................... 112 D. KEHANET ....................................................................................................... 114 E. SİHİR-BÜYÜ .................................................................................................... 116 IV. GAYB ÂLEMİNİ BİLME İMKÂNI .................................................................. 122 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GAYB ÂLEMİNİN UNSURLARI I. GAYB ÂLEMİNİN CANLI VARLIKLARI ......................................................... 132 A. MELEK ............................................................................................................ 132 B. RUH .................................................................................................................. 138 C. CİN .................................................................................................................... 147 Ç. ŞEYTAN ........................................................................................................... 151 D. YE’CÛC VE ME’CÛC .................................................................................... 157 E. MEHDÎ .............................................................................................................. 160 F. KAHTÂNÎ ......................................................................................................... 167 G. ÎSÂ-MESİH ...................................................................................................... 170 H. SÜFYÂN .......................................................................................................... 177 I. DECCÂL ............................................................................................................ 180 İ. HIZIR ................................................................................................................. 183 J. DÂBBETÜ’L-ARZ ............................................................................................ 188 II. GAYB ÂLEMİNİN CANSIZ VARLIKLARI ..................................................... 191 A. ARŞ .................................................................................................................. 191 B. KÜRSÎ .............................................................................................................. 194 xiv C. LEVH-İ MAHFUZ ........................................................................................... 197 Ç. KABİR .............................................................................................................. 202 D. BERZAH .......................................................................................................... 205 E. SÛR ................................................................................................................... 209 F. ARASÂT ........................................................................................................... 212 I. A‘RÂF ................................................................................................................ 213 İ. AMELLERİN TARTILMASI ........................................................................... 216 J. SIRAT ............................................................................................................... 217 K. LİVÂÜ’L-HAMD ............................................................................................ 219 L. HAVZ-I KEVSER ............................................................................................ 220 M. CENNET .......................................................................................................... 222 N. CEHENNEM .................................................................................................... 224 SONUÇ ........................................................................................................................ 228 KAYNAKLAR ............................................................................................................ 238 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................ 263 xv KISALTMALAR a.g.e. Adı geçen eser a.g.m. Adı geçen makale a. g.md. Adı geçen madde AÜİF. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi a.y. Aynı yer bk. Bakınız c. Cilt çev. Çeviren DİA. Diyanet İslam Ansiklopedisi ed. Editör h. Hicrî haz. Yayına hazırlayan krş. Karşılaştırınız nşr. Neşreden ö. Ölüm İFAV. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları s. Sayfa ss. Sayfalar S Sayı trc. Tercüme eden TDV. Türk Diyanet Vakfı thk. Tahkik eden t.y. Basım tarihi yok v.d Ve diğerleri y.y. Basım yeri yok 1 GİRİŞ 1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, AMACI VE ÖNEMİ “Kelâm İlminde Gayb Âlemi” adlı konuyu temel mesele edinen bu çalışmada varlığın iki tarafı yani görünen âlem ile birlikte duyular ötesi âlem ele alınmıştır. İslâm bilginlerince gördüğümüz yani şahit olduğumuz âleme şehâdet, görmediğimiz ve idrâk edemediğimiz âleme ise gayb âlemi denilmiştir. İnsanoğlu, âlemi görünen ve görünmeyen yönleri ile merak etmiş, gördüğü ve yaşadığı bu âlemin sınırlarını, âkibetini ve şu görünür âlemde var olduğu için varoluşsal nedenlerini bilmek istemiştir. İnsanın varoluşu ile beraber varlıkla ilgili tartıştığı en önemli soruları, varlığın şehadet âleminden ziyade gayb âlemi üzerine yoğunlaştığı âşikar bir durumdur. Varlığın en çok üzerinde konuşulan ve tartışılan kısmı olan gayb âlemi hakkında İslâmî ilimler içerisinde en çok kelâm ilminde teoriler ve yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Ancak çalışmanın konusu olan gayb âlemi ve onun şehâdet âlemi ile olan ilişkisi, varlık konusu ile ilintili olarak felsefede de yer edinen bir meseledir. Şu var ki felsefe meseleyi akıl ilkeleri bağlamında aydınlatmaya çalışırken kelâm ilmi, İslâm kanunları ekseninde ele almaya çalışmıştır. Bunun nedeni ise aslında kelâm ilminin kaynağının gayb âleminden gelen vahiy olmasıdır. Kelâm ilmine göre, gayb âleminin anlaşılmasında şâhit âlemin kevn-i ayetleri de birer ayet olarak görülmüştür. Görünen ve görünmeyen âlem her ikisi de varlık olarak hâdistirler. Bu varlıkların, varlık düzlemleri farklı olmadığına göre bunların görünüp ve görünmeme hususları aynı mâhiyeti taşımadıkları gerçeği ile ilgili bir durumdur. Bu durumda her iki âlemdeki suje ile obje arasındaki bağlantıyı kurma metotları, birbirinden farklılık arzetmemektedir. Ancak yine de varklıkların farklı boyutları sebebiyle varlığı ele alan özne için bilgi objesinin ve imkânının aynı seviyede olmayacağı açıktır. Bu durumda aslında gayb âlemini bilmekle ilgili metodumuzu belirleyen şey, varlığın mâhiyetinin farklılığı olmuştur. Çünkü hâdis varlık ontolojik olarak kadîm varlıkla mükemmel bir uyum içerisinde olmakla beraber, mâhiyetinde ki farklılıklar onu araştırmamızın konusu haline getirmiştir. Varlık bir nehir gibi gözlerimizin önünde akıp gitse de mâhiyeti kaynağı ve aktığı yatağı açısında her zaman cevabı aranan bir konu olmuştur. Bu bağlamda varlığı, bir saatin akrep ve yelkovanı gibi görünen şehâdet kısmı, saatin arkasında yer alan görünmeyen çarkları olan gayb âlemi ile beraber düşünmek 2 mümkündür. Bu nedenle varlığı gayb âleminden ayrı düşünmenin veya gayb âlemini inkâr etmenin mevcut şartlar içerisinde yaratılış ve gaye açısından varlığı eksik bırakacağı bir gerçektir. Varlığı sadece görünen ve beş duyuya hitap eden bir kısımdan oluştuğunu iddia etmek, ayrıca akıl ve vahiy gibi farklı yollarla kendileri hakkında bilgi edinilen varlık alanını göz ardı etmek olacağı için bu durumun tutarlı bir izahının yapılamayacağı da gayet açıktır. Gayb âlemini inkâr etmenin veya şehâdet âleminden ayrı düşünmenin eşyânın ve insanın tabiatına aykırı olacağı ise inkâr edilemez bir gerçektir. Bu durumda pozitif veya sofistçe bir yaklaşımla gayb âleminin inkârı ile varlıkta oluşacak boşluğun salt akıl, ateizm veya nihilizm gibi duygularla doldurulmayacağı ortaya çıkar.1 İslâm’ın ilk asırlarında çeviri faaliyetleri ile beraber varlık (âlem) ile ilgili konuların genelde Allah’ın zâtı ve sıfatları doğrultusunda ele alındığı görülmektedir. İslâm inancına göre Allah “Yerin, göklerin ve bütün her şeyin yaratıcısıdır.”2 Evrenin değişken yapısına dikkat çeken Ebü’l Hüzeyl el-Allâf’a (ö. 235/849-50 [?]) göre âlem, “atomlardan (cevher) meydana gelmiştir.” Cevherlerden ve arazlardan meydana gelen dünya sonlu ve sınırlıdır. Kozmoloji hususunda Ebü’l-Hüzeyl’in yolunu benimseyen kelâm âlimleri cisimlerde meydana gelen bu hareket ve sukûnun kendiliğinden değil, Allah’ın yaratmasıyla olduğunu söyleyerek, maddenin sonradan hiçten (bilâ şey’) varolmadığını ve sonra da yok olamayacağını söyleyen Yunanlı filozof Demokrit’in (MÖ. 460-370[?]) atomculuğundan ayrılmıştır.3 Aristo, Eflatun ve Yeni Eflatuncu filozoflardan müteşekkil Yunan Felsefe düşüncesinde yer alan proplemler, İslâm dünyasındaki Müslüman düşünürlerce de ele alınmıştır. İslâm coğrafyasında hızla yayılan bu felsefî anlayışın gayb âlemi ve unsurları ile ilgili meselelere yaklaşımları karşısında kelâm âlimleri akıl ve vahiy çerçevesinde konuya çözüm aramışlardır. Vahiy temelli aklı esas alan kelâm bilginleri, İslâm 1 Vahdettin Başçı, “Deizm Kavramı ve Ortaya Çıkardığı Proplemler”, Erzurum, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 3, (2018), ss. 33-40; Fatma Aygün, “Ateizme Yol Açan Başlıca Faktörler”, Mezhep Araştırmaları Dergisi, C. 10, S. 2, (2017) , ss. 531-562. 2 Yâsîn, 36/81; Câsiye, 45/36. 3 Cağfer Karadaş, Kelâm Düşüncesinde Evren ve İnsan, Bursa: Emin Yayınları, 2011, s. 172. Metin Yurdagür, “el-Allâf”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1994, C. 10, ss. 330-332; Mehmet Bulgen, Klasik Dönem Kelâm Atomculuğunun Günümüz Kozmolojisi Açısından Değerlendirilmesi, (Basılmamış Doktora tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012, ss. 45-47. 3 akâidinin gayb âleminin konuları arasında yer alan yeniden diriliş (ba‘s), cennet, cehennem, ruh vb. gibi konularda Panteist, Deist ve Pozitivist akımlar karşısında skolastik dogma yöntemlerin ötesinde muhatabını ikna edecek izahlar bulmayı amaçlamışlardır. Bütün bu gelişmeler ışığında bu çalışmamızda varlıkla ilgili gayb âlemi konuları üzerinde durmak büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmada gayb âlemi ile ilgili İslâm coğrafyasının “sevâd-ı azâm”ı ifade eden Ehl-i sünnet mezheplerinin önde gelen kelâm âlimlerinin fikirlerini öz bir şekilde yakalamak öncelikli amaçlanan husustur. Böylelikle bu çalışma, Ateizm, Deizm, Mehdîlik ve rüya ile amel gibi bilgi ve inanç kirliliği üzerine kurulmuş seküler din anlayışına karşı anlaşılabilir bir din telakkisi sunma metodu yakalamayı amaçlamaktadır. Esasen öldükten sonra dirilip hesap vermeyi, cenneti, cehennemi, adaleti ve dolayısıyla gayb âlemini inkâr edip her şeyi görünen âlemden ibaret sayan bir düşüncenin vaat ettiği dünya koasu beraberinde getirmektedir. Bu nedenle tezimizde kelâm ilminin önde gelen isimlerinin gayb âleminin konularını anlama, ispat etme ve problemleri çözmede ortaya koydukları fikir ve yöntemler ele alınmıştır. Çünkü İslâm toplumlarının uygulama açısından ana omurgası fıkıh bile, hareket noktası daima i’tikât olmuştur. Bununla beraber akâid ilmi, fıkıh ilmine esas oluşturmakla beraber her iki ilmin kullandığı yöntemde büyük ölçüde birliktelik söz konusudur. Fıkıh’ın bazı konularında zamanın değişmesi ile ahkâm değişmesi (الأحكام تغيير الأزمان بتغيير ينكر kaçınılmazken; akâid esasları (mesâil) 4(لا değişmemiştir.5 Böylelikle akâidin inanç esalarında bir değişme artma ve eksilme olamayacağı İslâm’ın temel bir esasını teşkil etmiştir. Ancak İslâm coğrafyasında oluşan batıl düşüncelerin ve hatta bazen bilim ve felsefeden tevarüs eden düşüncelerin, İslâm inanç esasları üzerinde infiallere sebep olduğu görülmektedir.6 Böyle bir durumda oluşacak şüphelere karşı ikna edici en sağlam delillerin ortaya konulması kelâm ilminin görevi olmuştur.7 4 Ali Himmet Berkî, Açıklamalı Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye), İstanbul: Hikmet Yayınları, 1982, ss. 22-23; Tevfik Yücedoğru, “Kelâmın Bilgi Teorisi Ne Olmamalıdır?”, Kelâm’da Bilgi Proplemi Sempozyumu, s. 24. 5 Tevfik Yücedoğru, “İtikad Esasları ve Özellikleri”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 15, S. 1, (2006), ss. 177-186. 6 Tevfik Yücedoğru, “Mütref ve İnanç Esaslarına Etkisi”, Bursa, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 21, S. 1, (2012), ss. 1-20; İlyas Çelebi, “Akidenin Kelamlaşması ve Kelamın Akideleşmesi Süreci Üzerine”, Kader: Kelam Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 1, (2009), ss. 1-26. 7 Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazzâlî, el-Mustasfâ min İlmi’l-Usûl, Mısır: Matbaatü’l Emiriyye, h. 1322, C. 1, ss. 6-7; Ebu’l-Vefâ el-Taftâzânî, Ana Konuları ile Kelâm, çev. Şerafeddin javascript:void(0) javascript:void(0) 4 Asrımızda gelişen teknoloji ve pozitif ilimlerle şehâdet âlemi daha iyi anlaşılır bir hâle gelmiştir. Fakat şehâdet âlemi üzerinde meydana gelen ilimler, gayb âlemiyle ilgili olumsuz ve olumlu çağırışımların oluşmasına sebep olmuştur. Vahye dayanan dinler insanlığı gayb âlemine iman etmeye davet ederlerken; kâinatı sadece şehâdet âleminden ibaret görüp her şeyi yaşanandan ve görünenden ibaret sayan pozitivist doktinler, gayb âlemini inkâr etmişlerdir.8 Gayb âlemini inkâr eden bu akımların inkârcı tutumlarına karşı tüm dinlerin ortak bir tavır sergiledikleri görülmektedir.9 İslâmî ilimler içerisinde ise inkârcı çevrelere karşı gayb âleminin varlığını ispat etme ve ilgili proplemleri çözmede en fazla çabayı sarfeden kelâm ilmidir.10 Kelâmda itikâdî konuların temelini oluşturan gayb âlemi ile ilgili sahası içerisinde doktora düzeyinde müstakil bir çalışmanın olmayışı bizi bu konuda bir tez hazırlamaya sevketmiştir. 2. ARAŞTIRMANIN METODU VE KAPSAMI Gayb âlemi ele alınırken öncelikle “gayb” ve “âlem” kavramlarını incelememiz gerekmektedir. Gayb’a ilişkin bazı akademik çalışmalar yapılmıştır.11 Daha önce yapılan bu minvaldaki çalışmalara bakıldığında özellikle gayb konusunun daha çok bir bilgi problemi olarak ele alındığı görülmektedir. Bu çalışmalarda “gaybten haber alma” ve “gaybî haberlerin sıhhati”, “gaybın bilinebilirliği” konuları meselenin ağırlık noktasını oluşturmuştur. Bununla beraber Kur’ân’ın bahsettiği itikâdî konulara baktığımızda asıl maksadın gaybten haber almanın ötesinde gayb âleminin gerçekliği ve varlık boyutu olduğu rahatlıkla görülmektedir. Kur’ân’ın indirildiği Arap kültürü incelendiğinde insanların sihir, büyü, astroloji, fal ve kehanet gibi alanlarda aktarılan bilgilerle toplumda sıkça işlenen olaylara karşı gayb bilgisine sahip olmak istedikleri görülmektedir. Buna karşı Kur’ân, insanların haber algısını ve bilgi yollarını Gölcük, Konya: Kitap Dünyası, 2000, ss. 7-10; İlyas Çelebi, Dini Düşüncede İ’tidal ve Hoşgürü, İstanbul: Çamlıca Yayınları, 2018, ss. 91-134. 8 Patrik Roney, “Alışkanlık ve Yaşam: Nietzsche ve “Tanrının Ölümü Üzerine” çev. Elis Şimşon, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, S. 20, (2013), ss. 305-322. 9 Mariasusai Dhavamonya, “Dinlerde Tanrı Anlayışı”, çev. Fuat Aydın, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 22 (2010), ss. 189, 196, 202, 208. 10 Gazzâlî, el-Munkız mine’d-Dalâl, İstanbul: Ravdâ yayınları, 2015, s. 17; Karadaş, “Mu'tezile Kelâm Okulunun Oluşum ve Gelişim Süreci”, Marife: Dini Araştırmalar Dergisi [Bilimsel Birikim], C. 3, S. 3, (2003), ss. 7-26; İzmirli İsmail Hakkı, el-Muhassalu’l-Kelâm ve’l-Hikme, İstanbul: İnsan Yayınları, 1994, s. 3; Karadaş, “Semerkand Hanefî Kelam Okulu Mâtürîdîlik-. Oluşum Zemini ve Gelişim Süreci-”, Usûl, S. 6, (2006), ss. 57-100. 11 İlyas Çelebi, İslâm İnancında Gayb Proplemi, İstanbul: İFAV Yayınları, 1996; Halis Albayrak, Kur’ân’da İnsan-Gayb İlişkisi, İstanbul: Şule Neşriyat, 1993; Halis Albayrak, “Kur’ân’da Gayb Kelimesi üzerine Kronolojik bir Okuma”, Din Dilinde Gayb, İstanbul: Kuramer, 2015. 5 düzeltmeye davet etmekte, gerçek bilgiye ulaşmanın yollarını onlara izah etmektedir. Nitekim Kur’ân, insanların zanları ötesinde, gayb ve gayb âlemine dair doğru bilgiler sunarak, onları bu inanca daveti temel amaç olarak görmüştür. Gayb ile beraber çalışmamızın ana omurgasını oluşturan diğer bir kavram âlemdir. Âlem ile ilgili yapılan çalışmalara baktığımızda Allah âlem ilişkisinin özellikle şehâdet âlemi temelinde yoğunlaşılan konular üzerinden ele alındığı görülmektedir.12 Kur’ân’ın indirildiği esnada âlemle ilgili kurulan teoriler incelendiğinde o dönemde üzerinde en çok durulan âlemin şehâdet âlemi olduğu, dönemin insanın gayb âlemi ile ilgili doğru bilgiye sahip olmadığı anlaşılmaktadır.13 Böylelikle vahiy her şeyi şehâdet âleminden ibaret gören, gayb âlemini reddeden Câhiliye insanının şahsında tüm insanlığa gayb âlemine inanmaları için inzal olunan bir süreç olarak gözükmektedir.14 Câhiliye insanının putlaştırdığı şehâdet âlemine karşı Kur’ân her defasında Allah’ın ve onun hükümranlığı altında bulunan gayb âleminin varlığına dikkatleri çekmiştir.15 Câhiliye insanının bu çarpık düşüncesine savaş açan Kur’ân, gayba imanı ve gayb âleminin varlığını zihinlere işlemeyi hedeflemiştir.16 Bu nedenle İslâm inancının temelini oluşturan gayb âleminin konuları üzerine Kurân’ın nüzûlünden itibaren oluşan ana fikirlere kelâm ilminin getirdiği izahlar bu çalışmanın ana çatısını oluşturmaktadır. Kelâm ilminde birçok âlimin, gayb âleminin problemleri hakkında düşünce sarf ettiği bir gerçektir. Bu nedenle çalışma da gayb âlemi ile ilgili olarak görüşleri temel alınan Ehl-i sünnet kelâmcılarının yanında başta Mu‘tezile olmak üzere diğer mezheplerin önde gelen bilginlerinin de görüşlerine de yer verilmektedir. Ana konuları doğrultusunda çalışmaya katkı olması sadedinden klasik eserler ve bunların bir değerlendirmesi olan modern çalışmalardan da faydalanılmıştır. Meseleler ele alınıp 12 Bkz. Musa Koçar, Mâtürîdî’de Allah-Âlem İlişkisi, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2004; Şaban Ali Düzgün, Nesefî ve İslâm Filozoflarına Göre Allâh-Âlem İlişkisi, Ankara: Akçağ Yayınları, 1998; Halife Keskin, İslâm Düşüncesinde Bilgi Allah-Âlem İlşkisi, İstanbul: Beyan Yayınları, 1996. 13 Câsiye, 45/24; En‘âm, 6/29; Mü’minûn, 23/37; Hayrettin Karaman vd., Kur’ân Yolu, C. 5, İstanbul: Acar Basım ve Cilt San., 2006, s. 20; Muhammed b. Ömer el-Zemahşerî, el-Keşşâf an-Hakâ’iki’t- Tenzîl ve Uyuni’l-Ekâvil fi Vücûhi’t-Te’vîl, Beyrut: Daru'l-Fikr, 1947, C. 3, s. 293. 14 Yâsîn, 36/77-79; Câsiye, 45/24; Hayrettin Karaman vd., Kur’ân Yolu, C. 5, s. 20. 15 Muhammed Âbid Cabiri, Arap-İslâm Siyasal Aklı, çev. Vecdi Akyüz, İstanbul: Kitapevi Yayınları, 2001. 16 el-Bakara, 2/3; Hayrettin Karaman vd., Kur’ân Yolu, C. 1, ss. 71-72. 6 işlenirlen konunun bütünlülüğünü bozmamak için gerekli literatüre dair bilgilere yer verilmiştir. Bu çalışmanın yazımında Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün “Tez Yazım Önergesi (2017)”nin yazım kuralları esas alınmıştır. İslâmî Bilimler içerisinde geniş bir literatüre sahip olan kelâm ilmine mâl olmuş kavramlar ve mümkün olduğunca kadar sade bir dil kullanılmaya özen gösterilmiştir. Kaynak kullanımlarında tezin konusunu ele alan ilk eserler ve ilgili akademik çalışmalara öncelik tanınmıştır. Ancak araştırmanın doğası gereği bazen farklı eserlerin farklı tahkikleri de söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durumde ise kaynak gösterilen eserin basım yeri, yayınevi ve tarihi belirtilmiştir.17 Çalışmanın hacmini artırmamak ve alan dışına çıkmamak amacına ma’tufen Ehl-i Sünnet’in iki ana ekolu Mâtürîdîlik ve Eş‘arîliğin temel doktrinlerine öncelik verilecektir. Daha sonra problemlerin önemine ve zenginliğine binaen konunun anlaşılması adına Mu‘tezile, Ehl-i hadîs, Şiî ve felsefî görüşlere de tezimiz vüs’atince yer verilecektir. Konu değerlendirilmesi yapılırken nasların muhkem anlamlarına sadık kalınacak, iş‘ârî yorumlardan kaçınılacaktır. Detay sayılabilecek derecede teferruatlara, yaygın olmayan zayıf ve şaz görüşlere ise mümkün mertebe yer verilmeyecektir. 3. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI Kelâm ilminin din lehine ve aleyhine ortaya çıkan bütün düşünceleri, konuları ve problemleri kapsadığı görülmektedir. Bu nedenle kelâm ile yakın ilişkisi olan konuları ele alan fıkıh usûlünden tefsîre, hadîsten mezhepler tarihine kadar olan ilimler, kelâma kaynaklık teşkil etmektedir.18 Öte yandan toplumların sosyo-politik ve kültürel yapısı, ekonomik değerleri, yaşanılan coğrafya, diğer dinî ve felsefî akımların toplum ve din üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulduğunda, ortaya çıkan inanç problemleri kelâmın diğer bilim dallarıyla iç içe olduğunun göstergesidir. Bu nedenle kelâm âlimleri toplumun sorunlarına cevap ararken, diğer bilim dallarının verilerini de göz önünde bulundurarak vahyin ruhuna uygun bir din çizgisi yakalamak istediği görülecektir. Öte 17 Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Lisans Üstü Tez Yazım Kılavuzu, Bursa: 2017. 18 Ebü’l-Berekât Abdullah b. Ahmed en-Nesefî, Şerhu’l-Müntehab fî Usûlü’l-Mezheb, nşr. Salim Öğüt, y.y, t.y, ss. 13-14; İlyas Çelebi vd, İslam Düşüncesinde Yeni Arayışlar I, der. İlyas Çelebi, İstanbul: Rağbet Yayınları, 1998, ss. 70, 73, 327. 7 taraftan hayatın tüm alanlarını kapsayan fıkıh ilmi ve diğer ilimler için asıl olmakla beraber temel dayanağın kelâm ilmi olduğu açıktır. Kelâm ilminin diğer ilimler içerisindeki bu geniş ve temel rolü, bu çalışmanın kaynaklarının belirlenmesinde önemli bir kıstas olmuştur. Bu nedenle gayb âlemi gibi geniş bir konuyu sadece kelâm eserlerinde aramak meselenin yeterince anlaşılmamasına sebebiyet verecektir. Bu nedenle akâid ve kelâm kitapları yanında Mâtürîdî‘nin Te’vilâtü’l-Kur’ân,19 Râzî’nin (ö.606/1210) Mefâtîhu’l-Gayb20 ve Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) Keşşâf 21 gibi tefsir eserlerine, Cüveynî’nin (ö. 478/1085) el-Burhân fî Usûli’l-Fıkh22 ve Şâtıbî’nin (ö.790/1388) el-Muvâfakât23 gibi fıkıh usûlu eserlerine, Taberî’nin (ö. 310/923) Târihu'l-Ümem ve’l-Mülûk24 ve Makdisî’nin (ö.355/966) Kitâbü’l-Bed’ ve’t-Târîh25 gibi tarih kitaplarına da müracaat edilecektir. Yine felsefede İbn Sînâ (ö. 980/1037), tasavvufta İbnü’l-Arabî (ö. 1165/1240) Ehl-i hadîs’de İbn Hazm (ö. 993/1064) ve İbn Kayyim el-Cevziyye (ö. 751/1350) gibi daha birçok âlimin eserlerine de çalışmanın kapsamı vüsatince yer verilecektir. Gayb ve âlem konusu İslâmi ilimler içerisinde felsefe, felâm ve din felsefesinde kendisine geniş yer ayrılan bir konu olmuştur. Gayb veya âlem konusuyla ilgili olarak yüksek lisans ve doktora düzeyinde çalışmaların yapıldığı bilinmektedir.26 Ancak doktora düzeyinde kelâm ilminde “Gayb Âlemi” üzerinde bir çalışma henüz yapılmamıştır. Kelâm âlimlerinin gayb âlemi ile ilgili kelâm kitaplarında yer verdikleri ana görüşleri tezimizin temel kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu nedenle Ehl-i sünnet mezheplerinin genel kanaatleri doğrultusunda gayb âleminin konularını varlık ve bilgi bağlamında ele alan kelâm bilginlerinin eserlerine öncelikle yer verilecektir. 19 Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, thk., Mecdi Basalom, Beyrût: Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 2005. 20 Fahrüddîn Muhammed b. Ömer er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1420. 21 Zemâhşerî, el-Keşşâf an-Hakâ’iki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vücûhi’t-Te’vîl, Beyrut: Dâru’l-Kitâb el-Arabî, 1407. 22 İmamu’l-Harameyn Ebu’l-Me’âlî Abdülmelik el-Cüveynî, el-Burhân fî Usûli’l-Fıkh, nşr. Abdülazîm ed-Dîb, Katar: Daru’l-Vefa, 1978. 23 Ebû İshâk İbrâhîm b. Mûsâ eş-Şâtıbî, el-Muvâfakât fi Usûli’ş-Şerî‘a, haz. Ebû Ubeyde Al-i Salman, Huber: Dâru’l İbn Affan, 1997/1417. 24 Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, nşr. Muhammed Ebû Fadl İbrahim, Beyrut: Dâru Süveyda, 1967. 25 Ebû Nasr el-Mutahhâr b. Tâhir el-Makdisî, Kitâbü’l-el-Bed’ ve’t-Târîh, nşr. Clement Huart, Bağdat: Mektebetü’l Müsenna, t.y. 26 İlyas Çelebi’nin “İslâm İnancında Gayb Problemi” ve Halis Albayrak’ın, “Kur’ân’da İnsan-Gayb İlişkisi” adlı çalışmalar gayb konusuyla ilgili yapılan doktora çalışmalarına örnektir. 8 Bu çalışmada faydalanılan kaynakların çalışma yöntemini şu minval üzere özetlemek mümkündür: 1. İslâm düşüncesinin ana kaynağı Kur’ân-ı Kerîm olması sebebiyle âyetlerin manalandırılmasında konuya ilişkin müellifin veya müfessirin kanaati esas alınacaktır. 2. Çalışmanın temelini oluşturan gayb, âlem, Allah, varlık, bilgi, akıl, vahiy, ilhâm, cennet ve cehennem gibi kavramların sözlük ve terim anlamlarının izahında Râgıb el-İsfahânî’nin (ö. 420/1029) el-Müfredât li-Elfâzi’l-Kur’ân’ı,27 Fîrûzâbâdî’nin (ö. 817/1415) el-Kâmûsu’l-Muhît’i,28 İbnü’l-Esîr’in (ö.630/1233) en-Nihâye fi Garîbi’l- Hadîsve’l-Eser’i,29 Kazvînî’nin (ö. 665/1266) Mu‘cem’ul-Mekâyisi’l-Luğa’sı,30 Farâhidî’nin (ö. 175/791) Kitâbü’l-Ayn’ı,31İbn Manzûr’un (ö. 711/1311) Lisânü’l- Arab’ı,32 Zebîdî’nin (ö.1205/1791) Tâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs’u,33 Zerkeşî’nin (ö. 794/1392) el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân’ı,34 İbnü’n-Nedîm’in (ö. 380/990) el- Fihrist’i,35 Ezherî’nin (ö. 370/980) Tehzîbu’l-Luğa’sı,36 Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) Te’vilâtü Ehli’s-Sünne’si,37 Salîba’nın (ö. 1902/1976) el-Mu‘cemü’l-Felsefî’si38 ve merhum Bekir Topaloğlu ile İlyas Çelebi’nin Kelâm Terimleri Sözlüğü39 gibi sözlük ve ansiklopedi türü eserlerden faydalanılmıştır. 3. Çalışmanın birinci bölümünde yer alan varlık ve türleri işlenirken, bu konuların ana hatlarıyla ele alındığı ve İlyas Çelebi’nin tercüme ettiği Beyâzîzâde Ahmed 27 Ebu’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed er-Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât li-Elfâzi’l Kur’ân, thk. Nedim Maraşlı, Beyrut: Dâru’l-Fikir, t.y. 28 Ebü’t-Tâhir Mecduddîn Muhammed b. Ya‘kûb el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, (nşr. Mektebe er- Risâle), Beyrut: Müessesetü'r Risâle, 1407/1987. 29 Ebu’s-Seadet Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn el-Cezerî, en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs ve’l- Eser, Beyrut el-Mektebetü'l-ilmîye, 2013. 30 Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Fâris el Kazvinî, Mu‘cemu’l-Mekâyisi’l-Luğa, thk., M. Harun Abdusselam, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1991. 31 Ebû Abdurrahman Halil b. Ahmed el-Farâhidî, Kitabu’l-Ayn, Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, 2003. 32 Ebu’l-Fadl Cemalüddîn Muhammed b. Mekerrem İbn Manzûr, Lisânu’l-Arabi’l-Muhît, Beyrut: Dâru’s-Sadır, 1990. 33 Ebu’l-Feyz Muhammed Mürtezâ ez-Zebîdî, Tacu’l-Arûs, Beyrut: Matbaatu’l Hayriyye, t.y. 34 Ebû Abdillah Bedrüddîn Muhammed b. Bahâdır ez-Zerkeşî, el-Burhân fi Ulûmi’l Kurân, nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife, 1972. 35 Ebü’l-Ferec Muhammed b. İshâk İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrût: Dârul-Ma'rife, 1978. 36 Ebû Mansûr Muhammed el-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, thk. Abdulazim Mahmud, Mısır: ed-Dâru’l Mısriyye, t.y. 37 Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, thk. Mecdi Basalom, Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 2005. 38 Cemil Salîba, el-Mu‘cemü’l-Felsefî, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Lübnâni & Dâru’l Kitabi’l Mısrî, 1982. 39 Bekir Topaloğlu, İlyas Çelebi, a.g.e., İstanbul: İSAM Yayınları, 2010. 9 Efendi’nin (ö. 1098/1687) el-Usûlu’l-Munîfe lil-İmâm Ebî Hanîfe(İmâmÂzam Ebû Hanîfe’nin İtikâdî Görüşleri),40 Cüveynî’nin el-İrşâd ilâ Kavâtı‘ı’l-Edille fî Uusûli’- İ‘tikâd,41 Makdisî’nin el-Bed’ ve’t-Târîh,42 Kurtubî’nin (ö. 671/1273) et-Tezkire fî Ahvâli’l-Mevtâ ve Umûri’l-Âhîre43 Hüseyin Atay’ın Farâbî ve İbn-i Sina’ya Göre Yaratma’44 ve Ahmet Saim Kılavuz’un Ana Hatlarıyla İslâm Akâidi ve Kelâm’a Giriş’45 gibi eserlerden istifade edilmiştir. 4. Çalışmanın ikinci bölümünde yer alan kelâmda bilgi edinme ve gayb âlemini bilme yolları konusu işlenirken konunun sıklıkla ele alındığı, Cürcânî’nin (ö. 816/1413) Ta‘rîfât46 ile Şerhu’l-Mevâkıf’ı,47 Teftâzânî’nin (ö. 792/1390 ) Şerhu’l-Makâsıd48 ve Şerhu’l-Akâidü’n-Nesefiyye’si,49 Eş‘ârî’nin (ö. 104/722) er-Risâle fî İstihsâni’l-Havd fî İlmi’l-Kelâm,50 Bağdâdî’nin (ö. 429/1037-38) Usûlü’d-Dîn51ve el-Fark beyne’l-Fırak52 Bâkıllânî’nin (ö.403/10103) Kitâbü’t-Temhîd,53 Kâdî Abdülcebbâr’ın (ö. 415/1025) Fadlü’l-i‘tizâl ve Tabakâtü’l-Mu‘tezile,54 Şehristânî’nin el-Milel ve’n-Nihal,55 İbn 40 Beyâzîzâde Ahmed Efendi, el-Usûlü'l Münîfe li' İmâm Ebî Hanîfe, çev. İlyas Çelebi, İmam Azam Ebû Hanife’nin İtikâdî Görüşleri, İstanbul: İFAV Yayınları, 1996. 41 İmamu’l-Harameyn Abdülmelik b. Abdullah el-Cüveynî, el-İrşâd ilâ Kavâtı‘ı’l-Edille fî Usûlil’- İ‘tikâd (İnanç Esasları Kılavuzu ismiyle), çev. Adnan Bülent Baloğlu v.d, Ankara: TDV Yayınları, 2010. 42 Ebû Nasr el-Mutahhâr b. Tâhir el-Makdisî, el-Bed’ ve’t-Târîh, nşr. Clement Huart, Paris: 1899-1919. 43 Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, et-Tezkire fi Ahvâli’l-Mevtâ ve Umûri’l-Âhîre, nşr. Ebû Süfyân Mahmûd b. Mansûr el-Bestavîsî, Medine: Darü’l-Buhari, 1997. 44 Hüseyin Atay, Farâbî ve İbn-i Sina’ya Göre Yaratma, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001. 45 Ahmet Saim Kılavuz, Ana Hatlarıyla İslâm Akâidi ve Kelâm’a Giriş, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2012. 46 Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Alî es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Kitâbü’t-Ta‘rîfât, Beyrût: Mektebetü’l-Lübnan, 1985. 47 Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, İstanbul: Beyrut: Dârü’l Kütübi’l-İlmiyye, 1985. 48 Sa‘düddîn Mes‘ûd b. Ömer et-Taftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1277. 49 Taftâzânî, Şerhu’l-Akâidi’n-Nesefiyye, thk. Ahmet Hicazi es-Sakkâ, Kahire: Mektebetü’l-Külliyetü’l- Ezheriyye, 1988. 50 Ebü’l-Hasan Alî b. İsmâîl el-Eş’âri, er-Risâle fî İstihsâni’l-Havd fî İlmi’l-kelâm, nşr: Muhammed el- Velî, Beyrut: Dârü'l-Meşârî',1995. 51 Ebû Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir el- Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, İstanbul: Dârülfünûn İlahiyat Fakültesi Neşriyâtı,1928. 52 Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Fırak, Beyrut: Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde, 1977. 53 Ebû Bekr Muhammed b. Tayyib el-Bâkıllanî, Kitâbü’t-Temhîd, nşr. R. J. McCarthy, Beyrut: el- Mektebetü'ş-Şarkıyye, 1957. 54 Ebü’l-Hasen Abdülcebbâr b. Ahmed el-Hemedânî, Fadlü’l-İ‘tizâl ve Tabakâtü’l-Mu‘tezile thk. Fu'âd Seyyid, Tunus: ed- Dâru't-Tunûsiyye li'n-Neşr, 1974. 55 Muhammed b. Abdulkerîm eş-Şehristânî, el-Minel ve’n Nihal, nşr. Abdülaziz Muhammed el-Vekîl, Kahire: Müessesetü’l Halebî, 1387. 10 Asâkir’in (ö. 571/1176) Tebyînu Kezibi’l-Müfterî fi mâ Nusibe ile’l-İmâm ebi’l-Hasan el-Eş‘arî 56 ve diğer kitaplardan öncelikli olarak faydalanılmıştır. Bunun yanında çağdaş yazarların konuyla ilgili Hüseyin Atay’ın, Kur’ân’da Bilgi Teorisi,57 İrfan Abdülhamid’in, İslâm’da İ‘tikadî Mezhepler ve Akâid Esasları,58 Ömer Nasuhi Bilmen’in (ö. 1882/1971) Muvazzah İlm-i Kelâm,59 Bekir Topaloğlu’nun Kelâm İlmine Giriş,60 İsmail Hakkı İzmirli’nin (ö. 1869/1946) Yeni İlm-i Kelâm61 ve Muhammed Ebû Zehra’nın (ö. 1898-1974) İslâm’da Siyasî ve İtikâdî Mezhepler Tarihi 62 gibi temel eserlere de başvurulmuştur. 5. Çalışmamızın üçüncü bölümünde yer alan şehâdet âlemi ile gayb âleminin konuları arasında melek, cin, şeytân, arş, kürsî, berzah, mîzan, sırat, a‘raf, sûr, kevser, cennet ve cehennem gibi konular işlenirken bu konuların yer aldığı Âmirî’nin (ö. 381/992), Kitâbü’l-‘İlâm bi-Menâkıbi’l-İslâm,63 Zemahşerî’nin, el-Keşşâf an- Hakâ‘iki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vücûhi’t-Te’vil,64 Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) el- İktisâd fi’l-İ‘tikâd,65 el-İhyâ’ü Ulûmi’d-Dîn,66 el-Münkız mine’d-Dalâl,67 ed-Dürretü’l- Fâhira fî Keşfi Ulûmi’l-Âhira68 ile Tehâfütü’l-Felâsife,69 Kurtubî’nin et-Tezkire fî Ahvâli’l-Mevtâ ve Umûri’l- Âhîre70 Nesefî’nin (ö. 508/1114), Bahrü’l-kelâm fî A‘kâid-i 56 Ebü’l Kâsım Ali b. Hasan b. Hibetullâh (İbn Asâkir), Tebyînu Kezibi’l-Müfterî fi mâ Nusibe ile’l- İmâmebi’l-Hasan el-Eş‘arî, Dımaşk: Matbaatü’t-Tevfîk, 1347. 57 Hüseyin Atay, Kur’ân’da Bilgi Teorisi, İstanbul: Furkan Yayınları, 1982. 58 İrfan Abdülhamid, İslâm’da İ‘tikadî Mezhepler ve Akaid Esasları, çev. Mustafa Saim Yeprem, Ankara: TDV Yayınları, 2011. 59 Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm, İstanbul: Engin Kitabevi 1959. 60 Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, İstanbul: Damla Yayınları, 1981. 61 İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, sad. Sabri Hizmetli, Ankara: Umran Yayınları, 1981. 62 Muhammed Ebû Zehra, İslâm’da Siyasi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, çev. Hasan Karakaya, Kerîm Aytekin, İstanbul: Hisar yayınları, 1983. 63 Ebu’l Hasen Muhammed b. Yusuf el-Âmiri, Kitâbü’l-İlâm bi-Menâkıbi’l-İslâm, Riyad: Daru'l-İsâle, 1988. 64 Muhammed b. Ömer ez-Zemahşeri, el-Keşşâf ‘an-Hakâ’iki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vücûhi’t- Te’vil. Beyrut: Daru-kitabi'l-'Arabî, 1987. 65 Gazzâlî et-Tûsî, el-İktisâd fi’l-i‘tikâd, Kahire: Mektebetü’l-Cündî, t.y. 66 Gazzâlî, el-İhyâ’ü Ulûmi’d-Dîn, Beyrût: Dârü’l-Ma‘rife, t.y. 67 Gazzâlî, el-Münkız mine’d-Dalâl, İstanbul: Ravzâ Yayınları, 2015. 68 Gazzâli, ed-Dürretü’l-Fâhira fi Keşfi Ulûmi’l-Âhira, Beyrut: 1407/1987. 69 Gazzâlî, Tehafütü’l-Felâsife, nşr. Süleyman Dünya, Kâhire: Daru’l-Maarif, 1972. 70 Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, et-Tezkire fî Ahvâli’l-Mevtâ ve Umûri’l-Âhire. Nşr. Ebû Süfyân Mahmûd b. Mansûr el- Bestavîsî, Medine: 1997. 11 Ehlî-İslâm71 ve İbn Haldûn’un Mukaddime72 ve diğer temel kaynaklara müracaat edilmiştir. Tezimizin bu kısmı aynı zamanda gayb âleminin temel konularının işlendiği bölüm olacaktır. Bu nedenle bu konular üzerine fikir beyan eden Ebû Hanîfe (ö. 150/767), el-Hayyât, İmâm Eş‘arî, İmâm Mâtürîdî, Makdisî, Bakıllânî, Hâkim en- Nisâbûrî (ö. 405/1014), İbn Fûrek (ö. 406/1015), Tevhîdî (ö. 414/1023), Kâdı Abdülcebbâr, İbn Teymiyye (ö. 728/1328), İbn-i Sînâ, Bağdadî, Cürcânî, Cüveynî, Gazzâlî, Şehristânî, Fahruddîn er-Râzî, Amidî, Muhyiddîn İbn-i Arabî, Ebü’l-Berekât en-Nesefî, Teftâzânî, Adudüddin el-İcî (ö. 756/1355), Taberî, Tehânevî, Arapgirli Hüseyin Avni (ö. 1199/1785) ve Reşît Rızâ (ö. 1865-1935) gibi müelliflerin eserlerinden faydalanılmıştır. Çalışmamızda hadisle ilgili Kütüb-i Sitte ve şerhleri ile birlikte İmâm Mâlik’in (ö. 179/795) el-Muvatta73 adlı eserine de müracaat edilmiştir. Hadislerin kaynak tespitinde Arent Jan Wensinck’in Concordance adlı eserinden faydalanılacaktır. 6. Çalışmamızda günümüz eserleri de göz ardı edilmemiştir. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanan Diyânet İslâm Ansiklopdesi adlı eserden yeri geldiğinde faydalanılacaktır. Buna ilaveten konumuza ilişkin Cağfer Karadaş’ın Muhyiddîn İbn Arabî ve Düşünce Dünyası,74 İlyas Çelebi’nin İslâm İnancında Gayb Problemi,75 Şaban Ali Düzgün’ün Nesefî ve İslâm Filozoflarına Göre Allâh-Âlem İlişkisi,76 Halife Keskin’inAllah-Âlem İlişkisinde İlim Sıfat ve İlgili Bazı Problemler,77 Ersan Özten’in Peygamberlerin Gaybı Bilme İmkânı, gibi kaynaklara usûlunce müracaat edilecektir. 7. Çalışmada konuya dair faydalanacağımız Türkçe makaleler ise şunlardır: Necati Akder, “Vahyin Metafizik Temeli”,78 Halis Albayrak, “Kur’ân’da Gayb 71 Ebü’l-Mu‘în Meymûn b. Muhammed en-Nesefî, Bahrü’l-Kelâm fi Akâidi Ehli’l-İslâm, thk. Veliyuddin Furfûr, Şam: Mektebetü Dâru’l- Furfûr, 1995. 72 Ebû Zeyd Abdurrahmân b. Muhammed (İbn Haldûn), Mukaddimetü İbn Haldûn, nşr. Ali Abdülvâhîd Vâfî, Kahire: Dârü Nehdati Mısır, 1401. 73 Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik, el-Muvatta, thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, Beyrut: Dâru’l-garbi’l- İslâmî, 1997. 74 Cağfer Karadaş, Muhyiddîn İbn Arabî ve Düşünce Dünyası, Ankara: OTTO Yayınları, 2018. 75 İlyas Çelebi, İslâm İnancında Gayb Proplemi, İstanbul: İFAV Yayınları, 1996. 76 Şaban Ali Düzgün, Nesefî ve İslâm Filozoflarına Göre Allâh-Âlem İlişkisi, Ankara: Akçağ Yayınları, 1998. 77 Halife Keskin, İslâm Düşüncesinde Bilgi Allah-Âlem İlşkisi, İstanbul: Beyan Yayınları, 1996. 78 Necati Akder, “Vahyin Metafizik Temeli”, Ankara, İslâm Mecmûası, S. 3, 1958. 12 Kelimesi üzerine Kronolojik Bir Okuma”,79 Abdülgaffar Aslan, “Kelâm’da İlhâmın Bilgi Değeri”,80 Hüseyin Atay, “Kur’ân’da Bilgi Teorisi”81 Daniel Birnstiel,“Yahudilikte Mucize”,82 Mark Chalîl Bodenstein, “Hristiyanlıkta Mücize”,83 İlyas Çelebi, “İnsanın Gaybla İlişkisi”,84 Mehmet Dağ, “İslâm Felsefesinin Bazı Temel Sorunları Üzerine Düşünceler”,85 Muammer Esen, “Matüridî’nin Bilgi Kuramı ve Bu Bağlamda Onun Âlem ve KaderKonusundaki Görüşlerinin Kısa bir Tahlili”,86 Mehmet Evkuran, “Kelâm İlminin Yeniden İnşası, Sözünün Anlamı ve İçeriği Üzerine”,87 Ethem Ruhi Fığlalı, “Mezheplerin Doğuşuna Tesir Eden Sebepler”,88 Cağfer Karadaş “Asıl Din Aşırı Yorum”,89 Ulvi Murat Kılavuz,“Küreselleşen Dünyada Din”,90 Tevfik Yücedoğru “Molla Fenârî’nin Âlem Anlayışı”91 ve Bülent Baloğlu, “İzmirli İsmail Hakkı’nın Yeni İlm-i Kelâm Anlayışı.”92 8. Çalışmamızda referans aldığımız son dönem kelâm eserleri ise şunlardır: Cağfer Karadaş’ın, Kelâm’a Giriş,93 İslâm’ın İnanç Yapısı,94 Ana Hatlarıyla Ehl-i Sünnet Akâidi95 ile Kelâm Düşüncesinde Evren ve İnsan,96 Tevfik Yücedoğru’nun, 79 Halis Albayrak, “Kur’ân’da Gayb Kelimesi Üzerine Kronolojik Bir Okuma”, Din Dilinde Gayb, İstanbul: KURAMER, 2015. 80 Abdülgaffar Aslan, “Kelâm’da İlhâmın Bilgi Değeri”, Isparta, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 20, (2008). 81 Hüseyin Atay, “Kur’ân’da Bilgi Teorisi”, Ankara: AÜİFD, S. 26, (1968). 82 Daniel Birnstiel, “Yahudilikte Mucize”, çev. Esin Kızılkan, Din Dilinde Mucize, İstanbul: Kuramer, 2015 83 Mark Chalıl Bodensteın, “Hristiyanlıkta Mücize”, Din Dilinde Mucize, İstanbul: KURAMER, 2015. 84 İlyasi Çelebi, “İnsanın Gaybla İlişkisi”, Din Dilinde Gayb, İstanbul: KURAMER, 2015. 85 Mehmet Dağ, “İslâm Felsefesinin Bazı Temel Sorunları Üzerine Düşünceler”, Samsun, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 5, (1991). 86 Muammer Esen, “Mâtürîdî’nin Bilgi Kuramı ve Bu bağlamda Onun Âlem ve Kader Konusundaki Görüşlerinin Kısa bir Tahlili” Ankara: AÜİFD, S. 2, (2008). 87 Mehmet Evkuran, “Kelâm İlminin Yeniden İnşası, Sözünün Anlamı ve İçeriği Üzerine”, Kelâm İlminde Yeniden İnşasında Geleneğin Yeri Sempozyumu, 2004. 88 Ethem Ruhi Fığlalı, “Mezheplerin Doğuşuna Tesir Eden Sebepler”, Ankara, AÜİFD, S. 4, (1980). 89 Cağfer Karadaş, “Asıl Din Aşırı Yorum”, Ankara, Diyanet Aylık Dergi, S. 321, (2017). 90 Ulvi Murat Kılavuz, “Küreselleşen Dünyada Din”, Bursa: Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Degisi, C. 11, (2002). 91 Tevfik Yücedoğru, “Molla Fenârî’nin Âlem Anlayışı”, Uluslararası Molla Fenârî Sempozyumu, ed. Tevfik Yücedoğru vd. Bursa: (2009). 92 A. Bülent Baloğlu, “İzmirli İsmail Hakkı’nın Yeni İlm-i Kelâm Anlayışı”, İzmirli İsmail Hakkı Sempozyumu, Ankara: Sebilürreşâd Dergisi, (1996). 93 Ulvi Murat Kılavuz, Ahmet Saim Kılavuz, Kelâm’a Giriş, İstanbul: İSAM Yayınları, 2010. 94 Cağfer Karadaş, İslâm’ın İnanç Yapısı, Bursa: Emin Yayınları, 2006. 95 Cağfer Karadaş, Ana Hatlarıyla Ehl-i Sünnet Akâidi İstanbul: OTTO Yayınları, 2017. 96 Cağfer Karadaş, Kelâm Düşüncesinde Evren ve İnsan, Bursa: Emin Yayınları, 2011. 13 Geçmişten Günümüze İlim ve Din Açısında Yaratılış,97 İlyas Çelebi-Mehmet Bulgen’in, Kelâm İlmi ve İslam Hukukunda İçerik Sorunları,98 Orhan Şener Koloğlu’nun, Mu‘tezile’nin Felsefe Eleştirisi: Harezmli Mu’tezilî İbnü’l-Melâhimî’nin Felsefeye Reddiyesi,99 M. Sait Özervarlı’nın, Kelâmda Yenilik Arayışları,100 Şaban Ali Düzgün’ün, Seyyit Ahmet Han ve Entelektüel Modernizmi,101 Ulvi Murat Kılavuz’un, Kelâm’da Kozmolojik Delil,102 Süleyman Uludağ’ın, Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi: Şerhu’l-Akâid103 ve Bekir Topaloğlu’nun, Allah’ın Varlığı.104 97 Tevfik Yücedoğru, Geçmişten Günümüze İlim ve Din Açısında Yaratılış, Bursa: Emin Yayıları, 2006. 98 İlyas Çelebi, Mehmet Bulgen, Kelam İlmi ve İslam Hukukunda İçerik Sorunları, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2019. 99 Orhan Şener Koloğlu, Cübbâîler’in Kelâm Sistemi, İstanbul: ÎSÂM Yayınları, 2010. 100 M. Sait Özervarlı, Kelâmda Yenilik Arayışları, İstanbul: İSAM Yayınları, 2017. 101 Şaban Ali Düzgün, Seyyit Ahmet Han ve Entelektüel Modernizmi, Ankara: Akçağ Yayınları, 1997. 102 Ulvi Murat Kılavuz, Kelâm’da Kozmolojik Delil, İstanbul: İz Yayıncılık, 2009. 103 Süleyman Uludağ, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi: Şerhu’l-Akâid, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2010. 104 Bekir Topaloğlu, Allah’ın Varlığı, Ankara: DİB Yayınları, 2012. 14 BİRİNCİ BÖLÜM VARLIK VE ÂLEM Akâid, usûlü’d-dîn, tevhîd ve sıfat gibi konularla ilgilenen kelâm ilmi, fetihlerle genişleyen İslâm coğrafyasında karşılaştığı düşünce akımlarına ve İslâm’a yöneltilen tenkitlere cevap verme vazifesini üstlenmiştir. Karşılaştıkları problemler karşısında daha önceden çöl kültürünün getirmiş olduğu sade bir hayat tarzına sahip olan Araplar için yeterli olan cevaplar, derin düşünce geleneğine sahip olan medeniyetler için tatmin edici değildi. Bu nedenle Araplar, etkileşime geçilen medeniyetler karşısında Yunan, Fars, Hint kültürlerinin de etkisi ile sükûn, hareket, cevher ve araz gibi kavramları ele alıp tartışmış ve onlarla fikirsel noktada mücadele etmek zorunda kalmıştır.1 Bu evre, başlangıçta Yaratıcı’nın zâtı ve sıfatlarını konun edinen kelâmın, sonraları, varlık ve âlem gibi konulara yöneldiği ikinci oluşturmaktadır.2 İkinci evrenin kelâm bilginleri için önemi ise kendisiyle Allah’ın varlığından haber veren bir delil olmasıdır. Allah’ı ispat etmek de bir delil olarak kullanılan bu âlem, aynı zamanda gayb âleminin ispatı içinde kullanılmıştır. Bunun için Kur’ân’nda ahlâkî bir mesele olarak ele alınan gayb âlemi, kelâm ilmininde varlık ve bilgi boyutu ile üzerinde durulan bir alandır.3 Gayb âlemi daha anlaşılabilir bir şehâdet âlemi vaat ettiği için, kelâm ilminde bilgi ve varlık boyutu önem arz eden bir konu olmuştur. Hâliyle varlık konusunu anlamadan şehâdet ve gayb âlemini anlamak pek mümkün görünmemektedir.4 Bu nedenle kelâm ilmi Allah’ın varlığının delilleri (isbât-ı vâcib) hususunda ileri sürülen delilleri güçlendirmek ve yapılan tenkitlere karşı daha iyi deliller sunmak için “varlık” konusuna önem vermiştir. Varlıkla beraber âlemin sonradan yaratıldığını (hudûs) delillendirme metoduna yönelen kelâm âlimleri, daha sonraki dönemlerde cevher, cisim ve araz gibi kavramları kullanmışlardır. Bu anlamda Arapçada vücûd olarak isimlendirilen “varlık ile mevcûd” yani “var olan” meselesi, erken dönemden itibaren kelâmcılar arasında ele alınan 1 Saul Horovits, Yunan Felsefesinin Kelâm’a Etkisi, çev. Özcan Taşçı, İstanbul: Litera, 2015, ss. 115- 131; Karadaş, “Atomcu Düşünceler ve Kelâm Atomculuğu”, Kelam Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 1, (2004), ss. 65,66, 69. 2 Fethi Kerîm Kazanç, “Klasik Kelâmi Tartışmaların Doğuşu ve Gelişimine Etki Eden Faktörler”, İstanbul, MÜİFD, S. 24, (2007), s. 181. 3 Tevfik Yücedoğru, “Kelâm ve mütekellim I (Zuhûr)”, Bursa, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 14, S. 1, (2005), ss. 5-6. 4 Karadaş, İslâm Düşüncesinde Ahiret, ss. 114-115; Çelebi, İslâm İnancında Gayb Proplemi, s. 57, 83. javascript:void(0) 15 öncelikli konular arasında yer almıştır.5 Kelâm ilmi için varlığın mâhiyeti ve neliği gibi konulardan ziyade onun görünmeyen bir varlık olan Allah ile olan münasebeti önem arz etmiştir. Kelâm âlimleri, Allah’ın varlığını hem şehâdet âlemi üzerinden hem de gayb âleminin varlığı üzerinden ispatlamaya çalışmışlardır. Hâliyle kelâm bilginleri için şehâdet ve gayb açısından iki yönü olan hâdis âlemin tanımı ve delilleri üzerinden, kadîm varlık olan Allah’ı delillendirmek zaruret hâline gelmiştir. Varlığın tanımlandırmada temel hedef gaybî bir varlık olan Allah’ı anlama çabası olmuştur. I. VARLIK Kelâm ilminde varlıktan kasıt “mevcûd” olandır. Varlık tanım olarak ele alındığında onun soyut ve genel kavramlardan meydana geldiği görülmektedir. Tanım yapabilmek için bilinenin ile bilinmeyenin izahatı yapılmalı ya da en az bir tarif edilene işaret edilmesi gerekmektedir. Varlık için birinci anlamda tanımını yapmak mümkün olmamakla birlikte, ikinci anlamda ise bir tarif yapmak mümkün görünmektedir. Fakat burada da tarifin tarif edilenden daha kapalı olma durumu söz konusudur. Bu nedenle varlık hakkında yapılan tarifler her zaman eksik kalan tarifler olarak değerlendirilmişlerdir.6 Çünkü varlık esasında tam manasıyla tarif edilememektedir. Yine de var olanın (mevcûd) tanımına bakıldığında “sâbit ve kâin olan şey” olarak tarif edildiği görülmektedir. Bu nedenle var olanın tanımda üzerinde asıl durulan kavram “şey” olmuştur. Arapçada “şey” var olanı ifade etmektedir. Nitekim Ebû Hanîfe’nin (ö. 150/767) “Allah şeydir.” tanımı da Allah’ın var olması demektir. Bu kavram tek başına kullanıldığı gibi sâbit ve kâin sözcükleri ile de kullanılmıştır. Böylelikle var olan için bir tanım yapılacak olursa “Varlığından şüphe duyulmayan, algılayan kişide bağımsız olarak bulunabilen ve dış dünyada gerçekliği olandır.” veya “Var olan ve zihin dışında kesin gerçekliği olandır.” demek mümkündür.7 5 Ebû Hanîfe’ye araz ve cevherle ilgili sorular sorulması üzerine “Allah Amr b. Ubeyd‘e (ö. 144/761) lanet etsin. İnsanlara kelâm ilmininin kapısını açtı.” dediği rivayet edilse de bu onun genel hassasiyeti ile ilgili bakışından kaynaklanmaktadır. Bk. İzmirli İsmail Hakkı, İslâm’da Felsefi Akımlar, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 1997, s. 95. Gazzâlî, Tefafütü’l-Felâsife (Filozofların Tutarsızlığı), çev. Mahmut Kaya-Hüseyin Sarıoğlu, İstanbul: Klasik Yayınları, 2005, s. 20. 6 Fahrettin Olguner, Üç Türk Mütefekkiri, İbn-i Sinâ, Fahreddîn Razi, Nasirettin Tusi Düşüncesinde Varoluş, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1985, s. 17. 7 Nesefî, Bahrü’l-Kelâm, s. 109; Cağfer Karadaş, “Varlık”, Kelâma Giriş, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2013, s. 144. 16 İlk dönem Mu‘tezile ve Ehl-i sünnet kelâmcıları arasında felsefede tartışılan şekli ile varlık (vücûd) ve var olan (mevcûd) arasındaki ayırıma dayanan bir vücûd tartışmasından bahsetmek mümkün görülmemektedir. Kelâm âlimlerinin İslâm kanunu üzerinden fikir yürütmeleri, İslâm felsefecilerinin varlığı “aklın kanunları” üzere hiçbir kayıt getirmeksizin ele almalarından farklılık arz etmektedir. Bu farklılık üzere kelâm düşünürlerinin temel amacı, âlemin mevcûdiyetinin geçiciliğinden hareketle Allah’ın kâdîmliğini ve değişmez mevcûdiyetini ispat etmek olmuştur.8 Varlığın mâhiyetini araştıran kelâm âlimlerinin bir kısmı, varlığı var olanın zâtı ile aynı düşünürken diğer bir kısmı ise varlığı sıfat olarak görmüşlerdir. Örneğin, Mu‘tezilî Kâdî Abdülcebbâr, Eş‘arî Fahruddîn er-Râzî varlığı sıfat olarak telakki ederken, Eş’arî, Bâkıllânî ve Cüveynî varlığı “zâtın aynı olan nefsî sıfat” olarak görmüşlerdir.9 Kavramları zıtları ile bilmek o kavramın daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu nedenle kelâm ilminde var olanın (mevcûd) zıttı olarak, yok olan (ma‘dûm) kavramının kullanıldığı görülmektedir. Ma‘dûm konusunda Mu‘tezile ile Sünnî kelâm âlimleri arasında görüş farklılığı vardır. Mu‘tezile’ye göre ma‘dûm denilen şeylerin varlığından söz edilebilir. Bununla Mu‘tezilî bilginler âlemi yaratılmış kabul etmekle birlikte nesnelerin yaratılmadan önceki hâllerinin yani “ma‘dûmun şeyiyyetini” kabul ederek zihin dışında da bir gerçekliğinin bulunduğunu dile getirmişlerdir.10 Sünnî kelâm âlimlerine göre ise ma‘dûm, hiçbir şey (lâ min şey’) yani “varlığa konu olmayan” olarak değerlendirmişlerdir. Böylelikle var olan kavramında olduğu gibi ma‘dûmda da vurgulanan kavramın “şey” olduğu görülmektedir. Öyleyse “şey” var olan, ma‘dûm ise bir “şey” olmayandır. Ancak burada yokluğun da izâfî olabileceği unutulmamalıdır. Zira bir zâta veya bir varlık düzeyine göre yok olan (ma‘dûm) diğerlerine göre “var olan” olarak değerlendirilebilmektedir. Nesnelerin varlık alanına çıkmamış hâllerinin 8 İzmirli İsmail Hakkı, el-Muhassali’l-Kelâm ve’l-Hikme, haz. Refik Ergin, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2014, s. 45; Şerafettin Günaltay, Kelâm Atomculuğu ve Kaynağı Sorunu, İstanbul: Fecr Yayınları, 2008, s. 61. 9 Fahruddîn er-Râzî, Metâlibü’l-Âliye mine’l İlmi’l-İlâhiyye, nşr. Ahmet Hicâzi es-Sakkâ, Beyrût: Darü'l Kütübü'l Arabî, 1987, C. 1, s. 291; İzmirli İsmail Hakkı, Yeni İlm-i Kelâm, İstanbul: Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, 1341/1339, C. 1, s. 225; Cağfer Karadaş, “Mu'tezile Kelâm Okulunun Oluşum ve Gelişim Süreci”, Marife: Dini Araştırmalar Dergisi [Bilimsel Birikim], C.3, S. 3, (2003), ss. 7-26. 10 Şehristânî, Nihâyetü’l-İkdâm fî İlmi’l-Kelâm, nşr. Alfred Guillaume, London: Oxford University Press, 1934, s. 151; Nasîruddîn et-Tûsî, er-Risâle fî Kavâ‘idi’l-Akâ’id, Beyrut, Dâru'l-Gurbe, 1992, s. 47. 17 yani ma‘dûmun şey oluşu nedeni ile Allah’tan başka varlıkların da ezeliyeti gerektireceği düşünülmemelidir.11 Bu minval üzere genel manası ile ma‘dûmu üç çeşit olarak değerlendirmek mümkündür. 1. Olması imkânsız olan, muhâl (mümteni‘) olan ma‘dûm. 2. Şu anda olmayan, ileride gerçekleşecek olan, henüz vuku bulmamış olan ma‘dûm. 3. Geçmişte olmuş bitmiş olan, vuku bulmuş ve geçip gitmiş olan ma‘dûm. Birinci türdeki ma‘dûm, var olduğu farz edildiğinde muhali gerektiren şeyi ifade eder. Örneğin ikinin üçten büyük olduğunu iddia etmenin imkânsız olması gibi.12 Bu manada birinci şıkta olduğu gibi Allah’ın kendisi gibi ya da kendisinden büyük bir ilâh yaratması imkânsız olmaktadır.13 İkinci ve üçüncü türde yer alan ma‘dûmlar ise kişiden kişiye değişebilen göreceli olan yokluklar olarak görülmektedir. Bu manada ileride gerçekleşecek olan kıyametin kopması ve Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği mutlak gayb bunlara örnektir. Bu bilgi sadece Allah’a mahsus olup Allah’tan başka bütün varlıklar için ma‘dûm ifade eder. Geçmişte yaşayan milletler ve hadiseler insanlar için ma‘dûm iken bu gaybten haber alan peygamberler bunları bildiği için onlara bilinen (ma‘lûm) olanlar arasında yer almaktadır. Allah’ın kelâm sıfatı Hz. Mûsâ için ma‘lûm iken diğer insanlar için ma‘dûm olan bir husustur. Yine gayb âlemine ait olan cennet, cehennem, sırat, mahşer, mizan, şeytân, kıyamet, arş, kürsî, berzah ve kabir âlemi gibi konular şimdilik bizim için gayb ve ma‘dûm, ancak ileride bilinebilecek olan inanç şehadet bilgileri olarak görülmektedir. İnanca dayanıp gayb âleminin haberlerinden olan insanlığın ilk yaratılışı Hz. Âdem, Nûh tufanı, gelmiş geçmiş peygamberlerin kitaplarına ve milletlerine dair haberler bizim için ma‘dûm iken, bu konu kutsal kitaplarda ma‘lûm bir konu olarak ele alınmıştır. Fakat geçmiş ve geleceğin bizim için ma‘dûm olması bunların geçmişte olmadıkları ve gelecekte olamayacakları anlamına gelmemektedir. Bu nedenle ileri de olacak veya henüz görmediğimiz şeyleri peşinen inkâr etmek, bunları şimdiden yok (ma‘dûm) olarak düşünmek akla uygun 11 Mâtürîdî, Kitabü’t-Tevhîd, nşr. Bekir Topaloğlu, Muhammed Aruçi, Ankara: 2003, s. 135; Bâkıllânî, Temhîd, s. 25. 12 Ebu’l-Hasen Seyfüddîn Alî b. Muhammed el-Âmidî, el-Mübîn fî Şerhi Me‘âni Elfâzi’l-Hukemâ ve’l- Mütekellimîn thk. Hasan Mahmut el-Şafiî, Kahire: Dâru’l-Ulûm, 59. 13 Nesefî, Bahrü’l-Kelâm, ss. 222-224. 18 düşmemektedir. Bu anlamda felsefe ve pozitif bilimler için gayb âlemine dair konular hakkında sadece ma‘dûm demeleri yeterli bir izah olarak görülmemektedir. Bunun içinde gelecekte gayb âleminin olamayacağını ispatlamak için “geleceği şimdiden yaşamak” gerekir ki böyle bir şey pozitif bilimler için de mümkün değildir. Yoksa gelecekte bilmediğimiz bir gayb âlemi için peşinen yok demek, delilsiz bir inkârdan başka bir şey değildir. Bu noktada gayb âleminin varlığını vahye ve aklî istidlâle rağmen, tecrübe edemediği için inkâr etme durumunu ilimden payesi olmamak, katı bir inat ve cehalet olarak düşünmek mümkündür. 14 A. KADÎM VARLIK Kelâm âlimlerine göre varlık kapsamı açısında kâdim ve hâdis olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Varlık içerisinde Allah, isimleri ve sıfatları kadîm; cisim, cevher ve araz ise hâdis varlıklar olarak kabul edilmiştir.15 Kadîm Kur’ân’da varlığının başlangıcı olmayan anlamında Yüce Allah için “evvel” kelimesi ile izah edilmiştir.16 Hadislerde ise bütün yaratıklardan önce mevcut olan varlık anlamında “mükaddim” Allah’a ait isimler listesinde kadîm anlamında yer almıştır.17 Sonradan olan varlıklara ise “hâdis” varlık denilmiştir. Muhdes “sonradan varedilmiş” demektir. Hâdis varlık için “önceden yok iken sonradan olan, yoktan varedilen” anlamları yüklenerek terimleştirilmiştir. Bununla beraber “öncesi olmayan” anlamında kadîm kelimesinin terim haline getirildiği görülmektedir. Kadîm varlık ile sadece Allah ve onun zâtî sıfatları kastedildiği anlaşılmaktadır. Hâdis varlıkla ise Allah’ın dışında yer alan her şey yani “mâ sivâ’” kastedilmiştir.18 Allah’ın varlığını ispat etme ve âlemin yaratılmış bir varlık olduğunu kanıtlama gayreti hicrî II. yüzyıldan itibaren başlamıştır. Gazzâlî öncesinde varlığın kadîm ve hâdis şeklinde iki sınıfa ayrıldığı görülmektedir. “Kadîm” Allah Teâlâ için 14 Bâkıllânî, Temhîd, s. 34-35; Karadaş, Bâkıllânî’ye Göre Allah ve Âlem Tasavvuru, s. 29. 15 Âmidî, el-Mübîn, ss. 118-119. İslâm mezhepleri arasında Allah’ın kadîm olduğu hususunda görüş birlikteliği vardır. Ancak bu birlikteliğe “k-d-m”, kadîm, kelimesinin Kur’ân’da “üzerinde uzun zaman geçen inanç ve nesneler” için de kullanıldığını ileri süren Ehl-i hadîs âlimleri buna karşı çıkmışlardır. Onlara göre bunun için Kur’ân’da tercih edilen kelime “el-Evvel”dir. Bk. Yûsuf, 12/95; Yâsîn, 36/39; Şaban Ali Düzgün, “Varlık”, Kelâm, s. 200. 16 el-Hadîd, 57/3; Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, C. 27, s. 216. 17 Buhârî, “Bedü’l-Halk”, 1. 18 Nesefî, Bahru’l-Kelâm, ss. 89, 90, 93. 19 kullanıldığında “varlığının illeti olmayan” anlamına geldiği görülmektedir. Kadîm, zaman açısından geçmişe yönelik “hep var olan, sonsuz var olan” demektir. Kadîm, zâtî ve zamanî olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Allah’ın zâtı, zâtı gereği (lizâtihî) kadîm iken, zâtına bağlı sıfatlar ise zâtından ayrı olarak (liğayrihî) kadimdirler. Kadîm-i zamanî kavramını ise daha çok filozoflar kullanmışlardır. Filozoflara göre kadîm-i zamanî varlığa hâkim olan zâta bağlı bir illete muhtaç olmasa da âlem örneğinde olduğu gibi “varlığının başlangıcı olmayan” anlamında kullanıldığı görülmektedir. Filozoflar zaman bakımından âlemin kadîm olduğuna inanmışlardır.19 Gazzâlî’nin İbn Sînâ’ya yönelttiği eleştirilerin özellikle bu anlayıştaki kıdem etrafında şekillendiği görülmektedir. Gazzâlî’ye göre filozofların hareketin kaynağı olan zamanı zorunlu olarak kadîm saymaları onlarda âlemin kıdemi fikrinin oluşmasına sebep olmuştur. Gazzâlî âlemin ve dolayısıyla zamanın da yaratılmış ve bir başlangıcının olduğunu söylemiştir.20 Gazzâlî öncesinde kelâm âlimleri Allah’ın varlığını hudûs delili ile ispat etmeye çalışmışlardır. Bu delilde görünenden görünmeyene doğru delil getirme (istidlâl bi’ş- şâhid ale’l-ğâib) yöntemi takip edilmiştir. Bu nedenle “Allah vardır.” önermesinin hükmüne varmak için âlem ve içindeki varlıklar üzerinde istidlal yapılması zaruret hâline gelmiştir. Böylelikle hâdis olan varlıklar üzerinden kadîm olan Allah’ın varlığına zarurî bir şekilde varılmıştır. Aynı dönemlerde felsefenin etkisi ile kelâma giren “vâcib” ve “mümkün” terimlerinin ise kelâm ilmi içerisinde aslî ve yerli birer kavram olarak yer edinemediğini görmekteyiz. Daha sonra kadîm ve hâdis terimleri yerine kullanılmaya çalışılan “vâcib” ve “mümkün” terimlerinin anlam kaymasına uğradığını söylemek mümkündür. Gazzâlî’nin bu terimleri daha çok mantıksal hükümler ve aklın ortaya koyduğu hükümler anlamında kullandığını görmekteyiz.21 Gazzâlî’den sonra kelâm ilminde konu bakımından mevcûd veya ma‘lûm üzerinde bir yoğunlaşma meydana geldiğini söyleyebiliriz.22 Ma‘lûmun kapsamında hem mevcûd ve hem de ma‘dûm ele alınmıştır. Bu bağlamda kelâm ilminin tanımında “Dini akîdeleri kesin delillerle bilmek için ma‘lûmun hâllerini konu edinir.” denilmiştir.23 Böylelikle mutlak anlamda vücûd 19 İbn Sînâ, Kitâbü’l-Hudûd, nşr. A. M. Goichon, Fransa: Publications De l’Institut Français, 1963, s. 44; Düzgün, a.g.m. s. 200. 20 Gazzâlî, Filozofların Tutarsızlığı, ss. 20, 22, 32. 21 Topaloğlu, Kelâm İlmi Giriş, ss. 50-51. 22 Adududdîn el-Îcî, el-Mevâkıf fi İlmi’l-Kelâm, Kahire: t.y., s. 7. 23 Abdullatif el-Harpûtî, Tenkîhu’l-Kelâm fî Akâ’idi Ehl-i İslâm, İstanbul: Necm-i İstikbal Matbaası, 1330, s. 7. 20 ve mevcûd kavramlarının Gazzâlî’den sonra felsefedeki şekli ile ele alınıp, gaybî konulardan olan Allah’ın varlığı ve peygamberin doğruluğuna (sıdk) bir delil teşkil etmesi amacıyla tartışılmaya başlandığını söyleyebiliriz. Nitekim ilk dönem kelâm âlimleri arasında “Allah var mıdır?” sorusu yerine daha çok “Allah nasıl var olandır?” veya “Allah’ı diğer varlıklardan ayıran özellikler nelerdir?” gibi sorularla meşgul oldukları görülmektedir. Bu dönemde kelâm âlimlerinin soyut ve varlığı sadece zihinde olan varlıkla değil, zihin dışında gerçekliği bulunan varlıkla da ilgilenmişlerdir. Bu anlamda Sünnî kelâmcıların Allah’ın varlığı gibi sıfatlarının varlığını da zihin dışındaki dış dünyada bir gerçekliğinin var olduğuna inandıklarını görmekteyiz.24 Kadîm ve hadîs terimlerinin kelâm sistemi ve zihniyeti ile uyumlu, vâcib ve mümkin terimlerinin ise kelâm terminolojisinde tutunamadığını görmekteyiz. Bunun altında yatan temel nedene baktığımızda bunda “yaratma düşüncesi”nin yer aldığını görmekteyiz. Kelâmda kâdîm varlık için Allah dışında yoktan yaratılmış varlıkların bütünü anlamında “âlem” terimi kullanılırken, sonradan yaratılma anlamında ise “hâdis” veya “muhdes” kelimeleri kullanılmaktadır.25 Buna karşılık felsefede ise kullanılan mümkin ve vâcib kavramları yaratmayı değil “var olan şey arasında tercih yapmayı” ifade etmiştir. Buna göre Tanrı, yoktan yaratan değil, varolanın yokluk ya da varlık yönünü tercih edendir. Dolayısıyla kelâm ilminde olduğu gibi mutlak anlamda “yoktan var etmek” felsefede bulunmamaktadır. Felsefeye göre mümkün, “varlık ve yokluk olarak iki tarafı da eşit mesafede olan” demektir. Tanrı onun bu iki yönden hangisini tercih ederse o gerçekleşmiş olur. Tanrı var olmasını isterse mümkün varlık sahnesindeki yerini alır. Tanrı, yokluk tarafını isterse yokluk tarafındaki yerini alır. Böylelikle felsefede kullanılan mümkin ve vâcib kavramları yaratmayı değil “var olan şey arasında tercih yapmayı” ifade ettiği görülmektedir. Bu minvalde felsefede Tanrı “Yoktan yaratan değil, varolanın yokluk ya da varlık yönünü tercih edendir”. Kısaca felsefecilere göre “Hiçbir şey yok iken var edilemez.” denilebilir. Dolayısıyla kelâm ilminde olduğu gibi mutlak anlamda “yoktan var etmek” felsefede bulunmamaktadır. Böylelikle kelâm ilminde kadîm öncesiz olması ve kendisi varken başka hiçbir varlığın bulunmaması anlamında felsefedeki vâcib teriminden ayrılmıştır. Böylelikle şunu 24 Gazzâlî, el-İktisâd fi’l-İ‘tikâd, çev. Osman Demir, İstanbul: Klasik Yayınları, 2014, s. 22; Abdullâtif Harpûtî, Tenkîhu’l-Kelâm, s. 10; Karadaş, Bâkıllânî’ye Göre Allah ve Âlem Tasavvuru, s. 25. 25 Nesefî, Bahru’l-Kelâm, s. 107. 21 belirtmek gerekir ki felsefedeki vâcib terimi her ne kadar öncesizliği ifade ediyorsa da başka bir varlığın da bulunmasını tam olarak red etmemektedir. Sözgelimi felsefede heyûlânın ezeliliğinin kabul edilmesiyle beraber, Tanrı-âlem ilişkisi içerisinde “illet” “ma‘lûl” ilişkisinin değerlendirilmesi, bu zorluğu ortaya koymuştur. Felsefedeki yaklaşımıyla illetin zorunlu olarak ma‘lûlü gerektirmesi, illet ile ma‘lûlün birlikte bulunduğunun bir ifadesidir.26 Şehristânî felsefecilerin mümkînin sonsuza yani vâcibe kadar gideceğini kabul ettiklerini söylemektedir. Bu da felsefenin kelâmın temel kuramlarına ve “Allah’tan başka kadîm varlık mümkün değildir” anlayışına ters düştüğü noktayı bize göstermektedir.27 Eş‘arî kelâmcısı Bakıllânî de varlığı yine kadîm ve hâdis şeklinde ele alan düşünürlerdendir. Bakıllânî’ye göre hâdis “belirli bir zaman diliminde varolan”, kadîm ise “tayin edilmiş bir zaman için önce varolan” veya “kendisi için vakit tayin edilemeyen ezelî varlık” demektir. Kadîm kavramının mukabili olarak kullanılan muhdes ise “sonradan olan, yoktan varlığa çıkarılan” anlamında kullanılmaktadır. Bu anlamda kadîm ile hâdis kelimelerinin terim anlamları gözetildiğinde aralarında şu farklardan bahsetmek mümkündür: Kadîm için öncesi ve sonu olma bakımından bir sınırdan bahsetmek mümkün değilken, hâdis için bir önceden ve sonradan bahsetmek mümkündür. Kadîm zaman ve mekândan bağımsız iken hadîs zaman ve mekândan bağımsız değildir. Kadîm ve hâdis için varlık demek, iki kavramın temel farklılıklarına herhangi bir zararın getirmesi söz konusu değildir. Kadîm özü itibarı ile kadîm, hâdiste özü itibarı ile hâdistir.28 Gazzalî’nin yer kaplamalarına (hayyiz) göre varlıkla ilgili yaptığı tasnif Allah’la ilgili sıfatları anlamada bizce önemlidir. Ona göre varlık (mevcûd) ya yer kaplayan (mütehayyiz) ya da yer kaplamayandır (gayr-i mütehayyiz). Mütehayyizde cisim ya birleşik (mürekkeb) ya da birleşik olmayan (cevher-i ferd) dir. Yer kaplamayan (gayr-i mütehayyiz) ise varlığı için başkasına ihtiyaç duyan arazlar ile varlığı için başkasına ihtiyaç duymayan Allah’tır. Burada arazlar varlığı için cevhere ihtiyaç duyarlarken, bir mekâna ihtiyaç duymayan tek varlık ise Allah’tır. Allah mekândan münezzeh bir 26 Muhittin Macit, “İmkân Metafiziği Üzerine”, İstanbul, Divan İlmi Araştırmalar, S. 3, (1998), s. 110. 27 Şehristânî, Kitabu’l-Musâraa, çev. Aygün Akyol, Aytekin Özel, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2010, s. 59; Mehmet Emin Üsküdarî, Telhisu Tehâfüti’l-Hukemâ, çev. Kamuran Gökdağ, İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurulu Başkanlığı, 2014, s. 92. 28 Bâkıllanî, İnsâf, s. 15; a.m., Temhîd, ss. 36-37. 22 varlıktır. Zaman mekânla kâim olduğu için böylelikle aslında Allah zamandan ve mekândan münezzeh olan bir varlık olmaktadır.29 Allah kadîm varlık olması hasebiyle onun dışında mevcut olan bütün varlıklar cisimden cevherden ve arazdan meydana gelen hâdis varlıklardır. Bu hâdis varlıklara daha özel anlamda ise aynı çeşit olanlarına âlem denilmiştir. Bu nedenle kelâm ilminde Allah, felsefede iddia olunduğu üzere varlığı ma‘lûm tarafını tercih eden değil, varlığı hiçbir şey değilken varedendir. Bu nedenle kelâm ilminde zaman ve âlem dâhil, Allah’ın dışında hiçbir kadîm varlıktan bahsedilemez.30 Kelâm ilminde varlığa hâdis olarak bakılması şehâdet ve gayb âlemi ile ilgili birçok proplemin cevap bulmasını kolaylaştırtmıştır. Varlıkla ilgili bu görüşte olan kelâm âlimlerine göre felsefedeki panteist düşüncede iddia edildiği gibi âlem Allah’ın bir parçası olamaz.31 Varlık içerisinde vahdet-i vücûd ile ilişkilendirilen iddiada olduğu gibi âlem “Allah’tan taşmış veya O’ndan sudûr etmiş” değildir.32 Varlıkla ilgili Hz. Îsâ örneğinde olduğu gibi Allah insana ve nesnelere hulûl etmiş veya insana üflediği ruh onun bir parçası değildir.33 Felsefede olduğu gibi âlemin ezelîliği ve zamanın kadîmliği mümkün değildir.34 Kelâmda kadîm olan tek varlık Allah Teâlâ’dır. Allah’ın dışında kalan bütün varlıklar şehâdet ve gayb yönü ile hâdis olan âlemlerdir, varlıklardır. 29 Kelâm âlimlerine göre zaman bölünemeyen cüzlerden (atomlardan) meydana gelmiştir. İlhan Kutluer, “Zaman”, DİA, C. 44, ss. 111-114; Gazzâlî, el-İktisâd, ss. 19, 46; Eş‘ârî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn ve İhtilâfü’l-Musallîn, nşr. Hellmut Ritter, ss. 484-488; İbn Meymûn, Delâletü’l-Ha’irîn, nşr. Hüseyin Atay, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları 1974, ss. 201-202. 30 Mâtürîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s. 12; Karadaş, “Allah-Âlem İlişksi: Yaratma”, Kelâm, s. 257; Cürcânî, “Kıdem”, Ta‘rîfat; Tehanevî, Keşşâf, C. 2, s. 1212. 31 Atay, Farabi ve İbn Sina’ya Göre Yaratma, s. 137; Aydın, İlim, Felsefe ve Din Açısında Gayelilik, s. 29; İlyas Çelebi, “Ortaya Çıkışından Günümüze Kelam İlminde "Konu" Problemi”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 28, (2005) , ss. 5-35. 32 Ömer Ferît Kam, Vahdet-i Vücûd, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2003, s. 53; Ali el- Kâri, İbtâlü’l-Kavl bi Vahdeti’l-Vücûd, nşr. Ahmed b. İbrahim, Dimyat: 2006, ss. 36, 41; Cağfer Karadaş, Muhyiddîn İbn Arabî ve Düşünce Dünyası, Ankara: OTTO Yayınları, 2018, ss. 152, 169; Cağfer Karadaş, “Kelâm İlmi Açısında Vahdeti Vücüt” Tartışmalı İnanç Meseleleri, İstanbul: İFAV Yayınları, 2015, ss. 289-298. 33 Bağdâdî, el-Fark, ss. 260-263; Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, C. 8, s. 348. 34 Cemil Salîba, “Âlem”, md, el-Mu‘cemu’l-Felsefî; Mahmut Kaya, İslâm Kaynakları Işığında Aristoteles ve Felsefesi, İstanbul: Ekin Yayınları, 1983, s. 147-150; Kindî, Resâil, s. 41; Mâtürîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s. 141. 23 B. ALLAH Şehâdet ve gayb yönü ile hâdis olan âlemleri var eden güç ve kaynak hep merak edilen bir konu olmuştur. İnsanın kendi varlığını bilmek istemesi nasıl apaçık bir duygu ve düşünce ise aynı şekilde âlemlerin varlığını ve Rabb’ini anlamaya çalışması da aynı duygu ve düşüncenin bir sonucu olarak görülmektedir. İnsanoğlu öteden beri her şeyi var eden, kuşatan kudrete teslim olma ve onu tanıma duygusunu içinde taşımıştır. İnsan görünen ve görünmeyen âlemin sahibine korku ve ümit ile bağlanmıştır. Onun için insan inandığı bu güce adadığı kurbanlar, yaptığı ibadetler ile bunu ispatlamak istemiştir. Bu minvalde yaratıcı fikri tüm zamanlarda insanların en çok merak ettiği ve anlamaya çalıştığı konuların başında gelmiştir.35 İslâm dininin öğretilerini temel alan kelâm ilmi için Allah’ın varlığı ve âlemle olan ilişkisi son derece önem arz etmektedir. Çünkü İslâm dini, gaybî bir varlık olan Allah’a iman üzerine kurulmuş bir dindir. Allah’ın varlığını anlamak ve tanımak ise Allah’ın kendisini tanıttığı vahyî bilgi, âlemden istidlal ile elde edilen kevnî ayetlerle ancak mümkün olabilmiştir. Bu bağlamda âlem üzerinde Allah’ı tanıtan sıfatlar ve Allah’a işaret eden delilleri ortaya koymak kelâm ilmi için önemli bir konu olmuştur. Bu nedenle kelâm ilmi inanmayı her zaman varlık üzerinden yine varlığın kaynağı olan Allah’la temellendirmeye çalışmıştır.36 Allah zâtı itibarı ile gayb âleminin bir unsuru değildir. Allah, şehâdet âleminde gözle görülemeyen gaybî bir varlıktır.37 Bu nedenle duyu organları ile idrâk edilemeyen 35 Halim Hilmi Birsel, Allah Vardır, İstanbul: Yağmur Yayınları, 1966, ss. 11, 19, 22, 45. 36 Geniş bilgi için bk. Cüveynî, el-İrşâd ilâ Kavâtı’ı’l-Edille fî Usûli’-İ‘tikâd, thk. Ahmet Abdurrahim es-Sayiğ, Tevfik Ali Vehbe, Kahire: Mektebetü’s-Sekafetü’d-Dînîye, 2009; Teftazânî, Şerhu’l- Akâidi’n-Nesefiyye (Akaid Şerh-i Kestelî), İstanbul: Haznedar Matbaası, 1970; Nesefî, Tabsıratü’l- Edille fî Usûli’d-Dîn, thk. Hüseyin Atay, Ankara: DİB Yayınları, 2004; Cağfer Karadaş, Bâkıllâni’ye Göre Allah ve Âlem Tasavvuru; Musa Koçar, Mâtürîdî’de Allah-Âlem ilişkisi, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2004; Tevfik Yücedoğru, Geçmişten Günümüze İlim ve Din Açısında Yaratılış; Şaban Ali Düzgün, Nesefi ve İslâm Filozoflarına Göre Allâh-Âlem İlişkisi; Ulvi Murat Kılavuz, Kelâm’da Kozmolojik Delil; Veysi Ünverdi, “Ebu'l-Müîn en-Nesefî ve Kâdî Abdülcebbâr’a Göre İmanda Taklidin Geçerliliği”, KADER: Kelam Araştırmaları Dergisi, C.12, S.1, (2014), ss. 213-232. 37 A‘râf, 7/143; En‘âm, 6/103; Nesefî, Bahru’l-Kelâm, s. 131. javascript:void(0) javascript:void(0) 24 Allah hakkındaki en değerli ve kesin bilgiler peygamberler vesilesiyle yüce Allah’tan gelen vahyî bilgilere dayanmıştır.38 Vahyî bilgilerle beraber kelâm ilminde akla dayanan Allah’ın varlığına delalet eden şehâdet âlemi üzerinden yapılan istidlallerde önem arz etmiştir. Eserin müessirini tanıttığı gibi âlemin de Allah’ı tanıtan delillerden oluştuğu kabul edilmiştir. Kelâm ilmine göre Ku’rân’da işaret edildiği gibi Allah’ın varlığının birçok delilleri vardır. Allah’tan ve sıfatlarından haber veren şehâdet âlemindeki kevnî ayetlerin çoğu Allah’ı bize tanıtan ayetler olmuşlardır. Allah'ın varlığı fıtratı bozulmamış her insan için bilinmesi tabiî ve zorunlu bir gerçek olarak kabul edilmiştir.39 Kelâm ilminde Allah’ın varlığı hususunda insanın yaratılışı, fıtrat, bozulması ve aksaması olmayan tabiat, ay, güneş, yıldızlar, zaman, kış, yaz, bahar, dağlar, yer, gök, bulut, yağmur, deniz, nehir, bitkiler, hayvanlar, gece, gündüz ve daha birçok varlık Allah’ın âlemdeki varlığının alâmetleri olarak gösterilmiştir.40 Kelâm ilmine göre şehâdet âleminde yer alan kevnî ayetlerle beraber varlığından haber verilen gayb âlemine ait cennet ve cehennem gibi varlıklar da yine Allah’ın varlığının delilleri olarak görülmektedir. Bir nevi Kur’ân, şehâdet âlemi üzerinden insanoğluna gösterilen delillerle onları yeniden dirilişe ve gayb âlemine ait diğer hususların varlığına inanmaya davet etmiştir. Böylelikle şehâdet ve gayb âlemine ait varlıkların hepsi Allah’ın varlığının delilleri arasında yer almıştır.41 Kelâm ilminde insanlar arasında var olan adalet, hesap vermek, ahlak, vicdan, acımak, rahmet ve sevgi gibi daha birçok soyut (manevî) kavram Allah’ın varlığından haber veren deliller olarak görülmektedir.42 Kelâmcılara göre ulûhiyet inancı insanın selim yaratılışında fıtrî olarak mevcut olan bir inançtır. İnsan düşündüğü zaman varlığınının sebebi olarak Allah’ın varlığını rahatlıkla anlayabilmektedir.43 Allah özü 38 Bakara, 2/255; İhlâs, 112/1-4; Kehf, 18/109-110; Âl-i İmrân, 3/83; Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, thk. Muhammed Abdurrahmân el-Maraşlî. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, C. 1, s. 21; Hayrettin Karaman vd., Kur’ân Yolu, C. 1, s. 71. 39 Mâide, 5/94; Zümer, 39/46, Cum‘a, 62/8; Ankebût, 29/61; Şaban Ali Düzgün, “Varlık”, Kelâm, 7, ss. 191-192. 40 Bakara, 2/21, 22; Âl-i İmrân, 3/190; İbrâhîm, 14/32-34. 41 Bakara, 2/3, 4; Mü’minûn, 23/84, 89; Zümer, 39/ 6. 42 Tâhâ, 20/50; İbrâhîm, 14/12; Âl-i İmrân, 3/191; Mâide, 5/8; Rûm, 30/21; Lokmân, 31/25, 32; Düzgün, Varlık”, Kelâm, s. 195; Ahmet Saim Kılavuz, Ana Hatları ile İslâm Akâidi ve Kelâm’a Giriş, ss. 78- 100. 43 Bakara, 2/163; İhlâs, 112/1; Âl-i İmrân, 3/18; Nâhl, 16/51; Düzgün, a.g. md., s. 194. Buradaki tek ve bir anlamında “vâhid” demek “var olan, hakkında bölünme ve çeşitlilik düşünülmeyen eşsiz Allah” demektir. Buradaki “bir” olmaktan kasıtın sayısal anlamda bir olmadığı anlaşılmaktadır. Şayet sayısal 25 itibarı ile tüm görünür ve görünmez âlemlerin Rabb’idir. Herhangi bir sebeple Allah'ın varlığını inkâr etmek ya selim fıtratın bozulması ya da insana özgü üstün değerlerin heba edilmesi demektir. Bu nedenle kadîm varlık olan Allah ile yaratılan âlemler arasındaki bağı bilmeyen veya bu bağı koparan kimse düşünmekten aciz aklını kullanamayan insanlar olarak değerlendirilmişlerdir.44 İnsanın şehâdet âlemi üzerinden varlık nedenini araştırması onu Allah inancına götüren deliller arasında gösterilmiştir. Bunun için Mâtürîdî kelâm âlimlerine göre Allah inancı aklî melekelerini koruyan ve belli bir yaşa gelmiş olan bütün insanlara vaciptir. Ebû Hanîfe ve İmâm Mâtüridî hiçbir dinden haberi olmayıp dağ başlarında ve uzak yerlerde yaşayan insanlar akıllarıyla Allah'ın varlığını ve birliğini bulmalarını mümkün görmüşlerdir. “Andolsun ki onlara ‘Gökleri, güneşi ve ayı sizin yararınıza kim boyun eğdirdi?’ diye sorsan: ‘Allah.’ diyeceklerdir.” mealindeki ayetler insan fıtratında yer alan bu doğal inancın varlığına işaret etmektedir.45 Mu‘tezile’ye göre ise kişinin aklı ile istidlalde bulunmasına bile gerek yoktur. Kişiye verilen akıl zâten onun Allah’ı bilmesini zorunlu kılmaktadır.”46 Gaybî bir varlık olan Allah’ın dünyada ve ahirette görünebilirliliğinin imkânı hep merak edilen bir konu olmuştur. İslâm inancının esasını oluşturan Allah ile ilgili bu temel soru kelâm ilminde ru’yetullah adı altında özelikle ele alınmıştır. Dünyada Allah’ı görmenin imkânı Müşebbihe ve bazı sûfî akımlara göre mümkündür. Ehl-i sünnet’e göre ahirette müminlerin yüce Allah'ı görmeleri rivayetlerde yer almış olup bu konu aklen de mümkün olan bir husustur. Allah'ın ahirette görülebileceğinin önünde engel bir gerekçe ise yoktur. Kur’ân ve hadislerde Allah'ın ahirette görüleceği haber verilmektedir. Allah’ın ahirette görüleceğini akıl kabul edebilir ancak yine de bu onun kavrayabileceği bir durum değildir. Bunun için Ehl-i sünnet kelâm âlimleri kıyamette olarak düşünülürse, buradaki tekliği diğer sayıları da akla getireceği için bu durumda eşsizlik söz konusu olmayacaktır. Yine aynı şekilde sayısal olarak düşünüldüğünde bu durum akla mâhiyet açısından değişik ve daha alt kategoride başka ilâhların da var olduğunu akıla getirecektir. Bu durumda parçalar şeklinde ilâhların cüzlerinden bahsetmek gerekecek ki bu durum muhaldir. Nesefî, Bahru’l-Kelâm, s. 108. 44 Bekir Topaloğlu, İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul: İsam Yayınları, 2010, s. 25. 45 En‘âm, 6/75-78; Ankebût, 29/61; İbrâhîm, 14/10; Rûm, 30/30; Süleyman Uludağ, İslâm’da İnanç Konuları ve İ’tikadî Mezhepler, s. 319. 46 Eş‘arî ve Hanbelîlere göre bir kişinin aklı ile Yaradanı bulamaması mazur görülebilir. Çünkü Allah Teâlâ Kur’ân’da “Biz elçi göndermediğimiz hiçbir topluluğa azap etmeyiz” buyurmaktadır. Nesefî, Bahru’l-Kelâm, s. 102; İsrâ, 17/15. 26 “Allah, yer ve yön söz konusu olmadan, karşı karşıya gelinmeden, gören kişi ile Allah arasında bir mesafe bulunmaksızın kul Allah’ı görür.” demişlerdir. Cennette Allah’ı görmek için bu dünyada varlıkların görünmesi için öne sürülen şartlar gibi hususların gerekmediğini söylemişlerdir. Ehl-i sünnet âlimleri ru’yetullahın gerçekleşeceği ile ilgili birçok delil ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Kur’ân’daki “O gün Rabblerine bakan parlak yüzler vardır.”47 ayeti müminlerin kıyamet gününde cennette iken Rabblerini göreceklerini bize bildirmektedir. Yine Kur’ân’da geçen “Hayır, doğrusu onlar o gün Rabblerinden yoksun kalacaklardır”48 ayeti de mümin olmayanların ahirette Allah’ı görmekten yoksun olacaklarına delil olarak getirildiği görülmektedir. Kur’ân’da geçen “İyi iş ve güzel amel işleyenler için daha güzel bir karşılık ve bir de daha ziyadesi vardır.”49 ayetindeki ziyadeden maksat Hz. Peygamber’in bu konudaki açıklanmalarından Allah’ı görebilme bahtiyarlığına erişmek olarak anlamışlardır. Nitekim Hz. Peygamber, “Cennetlikler, cennete girdiği zaman Allah Teâlâ ‘Daha başka istediğiniz bir şey var mı?’ diye buyurur. Bunun üzerine mümin kullar da‘Sen yüzümüzü ağartmadın mı? Sen bizi cennete koyup ateşten kurtarmadın mı? Daha ne isteyelim?’ derler. Bunun üzerine Yüce Allah perdeyi kaldırır. Cennetliklere artık Rabblerine bakmaktan daha hoş gelecek bir şey verilmiş olamaz.” buyurmuştur.50 Ehl-i Sünnet’e göre Allah’ın öbür dünyada görülebileceğinin başka delilleri de vardır. Hz. Mûsâ’nın Allah'ı görmek istemesi Allah'ın ahirette görülebileceğinin delilidir. Çünkü Hz. Mûsâ Allah'ı bütün sıfatları ile bilen ve onu yaratıklara benzetmekten tenzih eden bir peygamberdir. Bununla birlikte O Allah'ın görülebileceği inancını dile getirmekten çekinmemiştir.51 Bu arzusunu dile getirmekle o aslında bunun mümkün olduğunu dile getirmiştir. Bu durumda Allah'ın görülmesini imkânsız saymak Hz. Mûsâ’nın Yüce Allah’ın bazı ilâhî sıfatlarını bilmediğini iddia etmek olur ki bunu vahiy alan bir peygamber için düşünmek mümkün değildir. Hadiste Hz. Peygamber “Muhakkak ki siz 47 Kıyâmet, 75/22-23; Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm Tefsîri, C. 6, ss. 2864-2866. 48 Mutaffifîn, 83/15; Hayrettin Karaman vd., Kur’ân Yolu, C. 5, ss. 575-577. 49 Yûnus, 10/26; Ehl-i sünnet’in bazı âlimlerine göre ayette geçen “ziyâde” den maksat Allah’ı görmektir. Mu‘tezile âlimlerine göre bu ayetten maksat Allah’ı görmek değildir. Bk. Râzî, Mefâtîhu’l- Gayb, C. 17, s. 77-78; Zemahşerî, el-Keşşâf, C. 2, ss. 233-234. 50 Müslîm, “İmân”, 80; Tirmizî, “Cennet”, 16. 51 A‘râf, 7/143; Hz. Mûsâ, “Rabbim! Bana görün sana bakayım.” derken o, imkânsız olanı değil, câiz olanı istemiştir. Öte tarafta bütün âlimler Allah’ın dünyada iken görülmesinin mümkün olmadığını kabul etmişlerdir. Bk. Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, C. 16, s. 229. 27 şu ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi de göreceksiniz.” buyurmuştur.52 Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğu bu konuda vücûd delilini de dikkate alarak Allah'ın görüleceğini söylemişlerdir. Bu delile göre bir varlığın görülebilmesinin temel sebebi var olmasıdır. Allah Teâlâ var olduğuna göre onun görülmesi de gerçekleşecektir. Ancak İmâm Mâtürîdî bu konuda akla dayalı bir delil ileri sürülmeyip ayet ve hadislerle yetinilmesi gerektiğini, ahirette Allah’ı görmenin nasıllığı konusunda da fikir yürütmenin doğru olmayacağını ifade etmiştir.53 Mu‘tezile ve Cehmiyye mezhepleri teşbih kaygısıyla rü’yetüllahı reddetmişlerdir. Mu‘tezile ru’yetullahı mümkün görmemekle Allah’ın sıfatlarını beşerin ve cisimlerin sıfatlarına benzetmekten kaçınmıştır.54 Bu konuda “Gözler onu idrâk edemez. Fakat o gözleri idrak eder”55 ayeti ile Hz. Mûsâ’nın görmek isteğine karşılık Allah Teâlâ’nın “Beni asla göremeyeceksin”56 cevabını delil getirmişlerdir. Ehl-i sünnet’e göre ise birinci ayet Allah’ın görülemeyeceğini değil idrak edilemeyeceğini bildirmektedir. Yani ayet kullar ve diğer varlıkların hiçbir şeklide onun tam anlamıyla kavranamayacağını yani kuşatamayacağını ifade etmektedir. İkinci ayette ise Hz. Mûsâ’nın bu dünyada iken Allah’ı görmenin mümkün olmadığını pekiştirmek için böyle bir istekte bulunmuştur. Ancak ismet sıfatına sahip Hz. Mûsâ’nın bu konudaki talebini ifade etmesi Allah’ın ahirette görülebileceğinin bir delili olarak ortaya çıkmaktadır.57 Kur’ân’ın inzâl olunduğu dönemde muhatap aldığı insanların ve özellikle câhiliyye Araplarının Tanrı tasavvuru önem arz etmektedir. Kur’ân’ın nâzil olduğu dönemde ve toplumda doğru Tanrı tasavvuru oluşturmak için inen ayetler kelâm âlimlerince anlaşılmaya çalışılmıştır. Tanrı tasavvurlara bakıldığında Tanrı düşüncesi ile bağdaşmayan birçok yanlış inanışın olduğunu görmek mümkündür. Bu konuda bazı milletlerin çoktanrılı (politeist) veya ikitanrılı (düalist) düşüncede oldukları 52 Buhârî, “Mevâkît”,16, 26, “Tevhîd”, 24; Müslîm, “İmân”, 81; Tirmizî, “Cennet”, 15, 17. 53 Mâtüridî, Kitâbu’t-Tevhîd, ss. 127-128. 54 Veysi Ünverdi, “Kâdî Abdulcebbâr’ın Rü’yetullah’ın Reddine İlişkin Dayanakları”, Bilimname, C. 28, S.1, (2015), s. 206. 55 En‘âm, 6/103; Mu‘tezile’ye göre dünyada da ahirette de Allah görülmeyecektir. Ehl-i sünnet’e göre Allah sadece dünyada görülmeyecektir. Ancak ahirette müminlerin gözleri sonsuz bir görme imkânına kavuşacaklarından Allah’ı görmek mümkün hâle gelecektir. Bk. Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, C. 2, ss. 17- 171. 56 A‘râf, 7/143. Hayrettin Karaman vd., Kur’ân Yolu, C. 2, s. 586. 57 Ahmet Saim Kılavuz, “Ru’yetullâh”, İslâmda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, ed. İbrahim Kâfi Dönmez, İstanbul, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2006, C. 4, ss. 1692-1693; Bekir Topaloğlu, İlyas Çelebi, a.g.e, ss. 265-266. javascript:void(0) 28 görülmektedir. İnsanlara benzeyen (antropomorfist), ayüstü veya yıldızlarda oturan, yemek yiyen, kanından nehirlerin, kemiklerinden dağların yaratıldığı, insanlarla güreş tutan, eş edinen, evlat edinen, ölen, hulûl eden, putlarla temsil edilen, mülkündeki yer, gök gibi yerler üzerinde görev paylaşımında bulunan, savaşlara katılan bu ve benzeri eylemlerde bulunan yanlış ilâh tasavvurları görmek mümkündür.58 Kur’ân insanlar tarafından mitleşen bu ilâh tasavvurlarının hepsini reddetmiş, Tanrıların yerine doğru Allah inancını; Allah’ın zâtı, ismi ve sıfatları üzerinden oluşturmaya çalışmıştır. Kelâm âlimleri bu minvalde Allah’ın varlığını inkâr eden bâtıl akımlara karşı Allah’ın varlığını ispat etmeye çalışmışlardır.59 Kelâmcılar her şeyi maddeden veya görünen âlemden ibaret gören, yaratılışı tesadüflerle açıklayan materyalist gruplara karşı Yüce Allah’ın varlığını ve inkâr ettikleri gayb âleminin unsurlarını ispatlamaya çalışmışlardır.60 Kelâm âlimlerine göre her şeyi görünen maddeden ibaret görüp, sadece gözlenebilen şeyleri kabul etmek aklı ve ve tüm varlığı göze indirgemek olur. Oysa varlık sadece gözle görülebilinenden ibaret değildir. Manevî alanda yer alıp inanca ve itikâda konu olan gayb âlemini gözlerle görmemiz ise şimdilik mümkün değildir. Ama bu onun yok olduğu veya olamayacağı anlamına gelmemektedir.61 Materyalist anlayışa göre ilmin ve gerçeğin temel kaynağı olan gözlem ve deney kelâm âlimlerince ilim için gereklidir ancak bütün ilim yolları bundan ibaret değildir.62 Kelâm âlimlerine göre varlık görünen ve görünmeyen yönü ile bir bütündür. Şehâdet âlemi bir saatin akrep ve yelkovanı gibi varlığın gözle görünen kısmını oluşturmaktadır. Gayb âlemi ise saatin arkasında yer alan akrep ve yelkovanı döndüren çarkları gibi gözlerden uzak ancak akla uygun şüphesiz bir şekilde işlemektedir. Bu bağlamda gayb âlemi şehâdet âlemi ile beraber sebep sonuç ilişkisi içerisinde birbirinin devamı ve etkileşim alanı olarak Allah’ın tasarrufunda yer almaktadır. Böylelikle kelâm âlimleri her şeyi gözle görünen maddeden ibaret gören materyalist-pozitivizt akımlar ile mevcut varlıklardan bile şüphe duyan septik akımlara karşı her zaman mücadele 58 Mariasusai Dhavamony, “Dinlerde Tanrı Anlayışı”, ss. 189-210. 59 Furkân, 25/43. Bunlar bayağı arzularını Tanrılaştıranlardır. Bk. Hayrettin Karaman v.d., Kur’ân Yolu, C. 4, s. 127. 60 Topalo