T. C. ULUDAĞ ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ FELSEFE ve DĐN BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI ĐSLAM FELSEFESĐ BĐLĐM DALI ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ’nin KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ADLI ESERĐ: TAHKĐKLĐ NEŞĐR ve MUHTEVA ANALĐZĐ (YÜKSEK LĐSANS TEZĐ) Enes TAŞ BURSA – 2011 T. C. ULUDAĞ ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ FELSEFE ve DĐN BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI ĐSLAM FELSEFESĐ BĐLĐM DALI ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ’nin KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ADLI ESERĐ: TAHKĐKLĐ NEŞĐR ve MUHTEVA ANALĐZĐ (YÜKSEK LĐSANS TEZĐ) Enes TAŞ Danışman: Prof. Dr. Yaşar AYDINLI BURSA – 2011 ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Enes TAŞ Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : Đslam Felsefesi Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : x + 132 Mezuniyet Tarihi : Tez Danışmanı : Prof. Dr. Yaşar AYDINLI ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ’nin KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ADLI ESERĐ: TENKĐTLĐ NEŞĐR ve MUHTEVA ANALĐZĐ Bu eser, Abdüllatif el-Bağdâdî’nin tıp ve felsefe konusunda insanlara iki nasihatinden oluşmaktadır. Eserin birinci bölümünde Bağdâdî, Đbn Sina’nın yöntemlerini kullanan kendi döneminin tabiplerini ve onların uygulamalarını eleştirmektedir. Bu eleştirilerde Bağdâdî’nin çıkış noktası, Hipokrat ve özellikle Galen gibi kadim filozof ve tabiplerin tedavide uyguladığı metotların terk edilmiş olmasıdır. Eserin ikinci bölümünde ise Bağdâdî felsefe hususunda Đbn Sina ve takipçilerini eleştirmektedir. Bu eleştirilerin temelinde de Đbn Sina ve takipçilerinin Eflatun ve Aristoteles felsefesini kendilerine göre yorumlamaları ve bu felsefenin bölümleri üzerinde kendilerine göre tasarrufta bulunmaları vardır. Çünkü Bağdâdî’ye göre felsefe Eflatun ve Aristoteles felsefesini anlamak ve öğrenmekten ibarettir. Anahtar Sözcükler: Abdüllatif el-Bağdâdî, tıp, felsefe, nasihat, eleştiri, Aristoteles, Eflatun, Hipokrat, Galen iii ABSTRACT Name and Surname : Enes TAŞ University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : Philosophy and Religion Sciences Branch : Đslamic Philosophy Degree Awarded : Master Page Number : x + 132 Degree Date : Supervisor : Prof. Dr. Yaşar AYDINLI ONE OF ABDULLATIF BAGHDADI'S BOOK CALLED TWO PIECES OF ADVICE: CRITICAL PROSE AND CONTENT ANALYSIS This study consists two advices of Abdullatif al-Baghdadi about medicine and philosopy to human. First chapter of study, al-Baghdadi criticizes physician using Ibn Sina methods and practices in his time. The starting point of Abdullatif critic is the abandonment of Hippocrates and ancient philosophers methods especially like Galen use in treatment by physicians. The second chapter of the study Baghdadi regarding to philosophy criticizes Ibn Sina and his followers. The basis of this criticism is that Ibn Sina and his followers interpreted Platon and Aristoteles philosophy according to themselves and also they made alteration to their philosophy chapters. Because according to Baghdadi philosophy is about learning, understanding the philosophy of Platon and Aristoteles. Key Words: Abdullatif al-Baghdadi, medicine, philosopy, advice, critic, Hippocrates, Galen, Platon, Aristoteles, iv ÖNSÖZ Đslam felsefe geleneğinin tam manasıyla anlaşılması, kapalı yönlerinin açığa çıkması için bu geleneğin merkezî şahsiyeti kabul edilen Đbn Sina’ın anlaşılması şarttır. Bu geleneğin merkezinde yer alan Đbn Sina, kendisinden sonra ortaya çıkan felsefî geleneği derinden etkilemiştir. Bu etkileşim bazen Đbn Sina geleneğini destekleyen mahiyette bazen de eleştirel mahiyette ortaya çıkmıştır. Fârâbî ekolüne mensup kabul edebileceğimiz Abdüllatif el- Bağdâdî de Đbn Sina geleneğini eleştiren filozoflardan biridir. Abdüllatif el-Bağdâdî’nin Đbn Sina’yı ve onun takipçilerini tıp ve felsefe konusunda eleştirdiği Kitabü’n-Nasihateyn adlı risalesi üzerine yapılan bu çalışma, Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi’nde Hüseyin Çelebi 823 numarada kayıtlı mecmuanın 62-101. Varakları arasında yer alan ünik nüshadan hareketle ortaya çıkmıştır. Risalenin tek nüsha olması her ne kadar çalışmayı zorlaştırsa da hattının okunaklı oluşu, tereddüde düşülen yerlerin çok aza inmesini sağlamıştır. Abdüllatif’in eseri üzerine çalışmaya karar verildiği anda ilk olarak, tezin ikinci bölümünü oluşturan, Arapça metnin ortaya çıkması için elyazması metin üzerinde –farklı zamanlarda ve farklı hocalarla- bir dizi okuma gerçekleştirildi. Risalenin yazıldığı dönem itibariyle elyazmasında günümüzde “hemze” ile yazılan kelimeler “yâ” harfiyle yazılmıştı. Bu gibi kelimelerde metinde “hemze” tercih edildi ve bu durum Arapça metnin başında dipnotlarla belirtildi. Ayrıca satır dışında yer alan kelime ve ifadeler de, eserdeki işaretler ve cümlenin anlamı dikkate alınarak mümkün olduğunca en doğru yere konulmaya çalışıldı ve satır dışındaki bu kelimeler dipnotlarla belirtildi. Daha sonra eserde geçen âlim, kitap, ilaç, hastalık ve yer isimleri tahkik edilmeye çalışıldı. Bu tahkik sırasında ilaç ve hastalık isimlerinde Đbn Sina’nın “el-Kanun fi’t-Tıb” adlı eserinden ve eski tıp terimleriyle ilgili bazı makalelerden yararlanıldı. Kanun’da terim anlamı açısından bilgi bulunmayan bazı hastalık ve ilaç adlarında lügat anlamı itibarıyla açıklama yapıldı. Bu tahkikler üzerinden de Bağdâdî’nin, Đbn Sina’ya yönelttiği eleştirinin genel çerçevesini ortaya çıkarmayı amaçlayan ve tezin birinci bölümünü oluşturan muhteva analizi ortaya konulmaya çalışıldı. Elyazması bir risalenin tahkik sürecinin zorluğunu da göz önüne alarak, ortaya çıkacak hatalardan araştırmacıları uzak tutmak amacıyla, araştırmacıların risalede aradıkları bir konuyu kolayca bulmaları ya da eserin içeriğine dair genel bir izlenim edinmeleri için ikinci bölümün sonuna bir indeks koymanın da faydalı ve gerekli olduğu görüldü. Bu çalışma, iki yıllık, yorucu ve yorucu olduğu kadar da keyifli bir sürecin sonunda meydana geldi. Çalışmamız sırasında ortaya çıkan problemlerde ve ümitsizliğe düştüğümüz zamanlarda, bizi cesaretlendiren ve bu eserin her aşamasında, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan değerli hocam Prof. Dr. Yaşar Aydınlı’ya özellikle teşekkür etmem gerekir. Ayrıca değerli tashih ve teklifleriyle eserin anlaşılmasında katkılarını esirgemeyen Prof. Dr. Eyman Tealeb ve Doç. Dr. Đsmail Güler’e de şükranlarımı sunarım. Tahkik ve tahlillerin bir araya getirilme sürecinde bana yardım eden, değerli dostum Abdullah Çakmak’a ve en sıkıntılı zamanlarda yardımıma koşan, ilim yolunda mesai arkadaşım Münir Yaşar Kaya’ya da ayrıca müteşekkirim. Son olarak bugünlere gelmemde maddî-manevî emeğini esirgemeyen muhterem anne-babama ve hayat yolunda önümde giderek yolumu aydınlatan değerli ağabeylerime de minnettârım. Gayret bizden, başarı Allah’tandır. Enes Taş Bahçelievler, Haziran 2011 vi ĐÇĐNDEKĐLER TEZ ONAY SAYFASI............................................................................................................ ii ÖZET ...................................................................................................................................... iii ABSTRACT............................................................................................................................ iv ÖNSÖZ .................................................................................................................................... v ĐÇĐNDEKĐLER ......................................................................................................................vii KISALTMALAR.................................................................................................................... ix GĐRĐŞ ...................................................................................................................................... 1 ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ ............................................................................................... 4 A. Hayatı ve Đlmî Seyahatleri............................................................................................... 4 Bağdat ............................................................................................................................... 8 Musul ................................................................................................................................ 9 Şam ................................................................................................................................. 10 Kudüs.............................................................................................................................. 11 Kahire ............................................................................................................................. 12 Kudüs.............................................................................................................................. 13 Şam ................................................................................................................................. 13 Kahire ............................................................................................................................. 14 Kudüs.............................................................................................................................. 14 Şam ................................................................................................................................. 14 Halep ve Erzincan........................................................................................................... 14 Bağdat ............................................................................................................................. 15 B. Eğitim Hayatı Boyunca Okuduğu Kitaplar ................................................................... 15 C. Abdüllatif el-Bağdâdî’nin Đlim Talebelerine Tavsiyeleri .............................................. 19 D. Abdüllatif el-Bağdâdî’nin Eserleri ................................................................................ 22 I.BÖLÜM ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ’NĐN KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ADLI ESERĐNĐN MUHTEVA ANALĐZĐ KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ................................................................................................. 26 1. TIP HUSUSUNDA NASĐHAT...................................................................................... 26 2. FELSEFE HUSUSUNDA NASĐHAT ........................................................................... 44 a. Bağdâdî’ye Göre Eflatun Felsefesi ............................................................................. 46 b. Bağdâdî’ye Göre Aristo Felsefesi............................................................................... 50 c. Bağdâdî’nin Kendi Dönemi Filozoflarını ve Đbn Sina’yı Eleştirisi ............................ 57 II. BÖLÜM ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ’NĐN KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ADLI ESERĐNĐN ARAPÇA METNĐ آــ ب اــــــــــــــــــ .......................................................................................................... 73 SONUÇ................................................................................................................................ 125 ARAPÇA METĐN ĐNDEKSĐ............................................................................................... 128 KAYNAKÇA....................................................................................................................... 130 ÖZGEÇMĐŞ ......................................................................................................................... 132 viii KISALTMALAR a.e. : Aynı eser a.g.e. : Adı Geçen Eser a.g.m. : Adı Geçen Makale a.g.md. : Adı Geçen Madde a.g.tb. : Adı Geçen Tebliğ a.g.tz. : Adı Geçen Tez a.y. : Aynı yer b.a. : Eserin bütününe atıf Bkz. : Bakınız bkz. aş. : Eserin kendi içinde aşağıya atıf bkz. yuk. : Eserin kendi içinde yukarıya atıf C. : Cilt çev. : Çeviren der. : Derleyen DĐA : Diyanet Đslam Ansiklopedisi ed. : Editör h. : Hicrî haz. : Hazırlayan k.g. : Karşı görüş karş. : Karşılaştırınız m. : Miladî md. : Madde nu. : Numara p. : Page S. : Sayı s. : Sayfa ss. : Sayfadan sayfaya ty. : Basım tarihi yok v.dğr. : Ve diğerleri vb. : Ve benzeri vd. : Ve devamı Vol. : Volume vr. : Varak vs. : Vesaire y.y. : Basım yeri yok x GĐRĐŞ Đslam felsefe ekolünün, Grek filozofların eserlerinin Süryaniceden ve Grekçeden Arapçaya yapılan tercümeleriyle başladığı kabul edilebilir. Yapılan ilk çeviriler daha çok pratik ilimler ve tıbbî metinlerdi. Đlk dönemlerde pratik ve tıbbî eserlere ek olarak bazı ahlakî ve hikemî eserler de tercüme edilmeye başlanmıştı. Çeviri faaliyetleri daha çok seçkin ve asillerin himayesi altında yapılıyordu. Ahlakî ve hikemî eserlerin edebî formları seçkinler arasında daha çok rağbet görüyordu. Bu da mütercimleri hamilerinin istekleri doğrultusunda daha çok pratik ilimlerle ilgilenmeye yönlendiriyordu. Grek ilimlerinin nazarî yönüne ilgi daha sonra ortaya çıkmıştı. Đlk olarak pratik ilimleri Arapçaya çeviren mütercimler, bu alanda kazandıkları maharet ile daha sonra nazarî ilimlerin çevirilerine yöneldiler. Nazarî ilimlere ilginin başlamasının sebeplerinden birisi –belki de en önemlisi- Grek Felsefesinin, kelamî tartışmalarda sonuca ulaşmak için yeni yöntemler sunuyor olmasıydı. Bu şekilde başlayan tercüme faaliyetleri, Emevî Emiri Halid b. Yezid, Abbasî Halifesi Me’mun ve Đranlı Vezir Ca‘fer el-Bermekî gibi önemli şahsiyetlerin gayretleriyle daha da yaygınlaştı.1 Đslam felsefe geleneğinin ilk temsilcileri bu tercümeler yoluyla Grek üstatların eserleriyle tanışmışlardı. Klasik dönemin müellifleri Grekçe bilimsel eserlerin (tıp, fizik ve astroloji gibi) yanı sıra Aristoteles üzerine yazılan şerhleri, Plotinus ve Proclus gibi Yeni- Eflatuncular tarafından yazılan eserleri de okumuşlardı.2 Bu geleneğin ilk döneminde, Fârâbî’nin ilk ve en büyük temsilcisi olduğu, Meşşâî geleneğin hâkimiyeti göz ardı edilemeyecek düzeydeydi. Söz konusu Meşşâî gelenek, felsefeyi Aristoteles’in eserlerini anlamak ve açıklamaktan ibaret görüyordu. Fârâbî’nin öncülüğündeki bu gelenek Endülüslü filozoflar tarafından takip edilmiş ve Đbn Rüşd’de zirvesine ulaşmıştı. Bununla birlikte Đslam felsefe geleneği sadece Aristoteles ve onun eserleri üzerine yazılan şerhlerden ibaret değildir. Bu gelenekte Yeni-Eflantuncuların orijinal eserleri de önemli bir yer tutmaktadır. Hatta bu gelenek içerisinde Aristotelesçilik ve Yeni-Eflatunculuk arasında kesin bir ayrım yapmak mümkün değildir. Çünkü Đskender Afrodisî dışında, Aristoteles’in eserlerine şerh 1 Macit Fahri, Đslam Felsefesi Tarihi, çev. Kasım Turhan, Đklim Yay. Đstanbul, 1992, ss. 5-7. 2 ed. Peter Adamson, Richard C. Taylor, Đslam Felsefesine Giriş, , çev. M. Cüneyt Kaya, Küre Yay. Đstanbul, 2007, s. 3. yazan bütün Yunanlı şârihler Yeni-Eflantuncudur. Bu sebeple Đslam felsefe geleneğine hangi açıdan bakılırsa bakılsın Yeni-Eflatunculuk göz ardı edilmemesi gereken temel noktadır. Klasik geleneğin bir diğer önemli yönü de kelamın Arapça felsefe eserleri üzerindeki etkisidir. Bunun en önemli örneği olarak da Kindî zikredilebilir. Bu etkiler klasik dönemin en mühim ve en büyük filozofu Đbn Sina’yı anlamak açısından son derece önemlidir. Đbn Sina, Aristoteles’i anlama hususunda Yeni-Eflatuncu gelenekten faydalanmış, aynı zamanda kelam geleneğinin meseleleriyle de ilgilenmiştir. Bu sebeple Arapça felsefe geleneği, Đbn Sina’nın çalışmalarına yol açan ve onun çalışmalarından kaynaklanan bir gelenek olarak kabul edilebilir. Đbn Sina’nın vefatından sonra kaleme alınan bütün Arapça felsefî eserler, Đbn Sina’ya çoğunlukla da eleştirel olarak cevap niteliği taşımaktadır. 3 Đbn Sina, Arapça felsefe geleneğinin iki hâkim anlayışını yani Plotinus ve Proclus’un eserleriyle beraber, Kindî çevresinin Yeni-Eflatunculuğunu ve Fârâbî okulunun yani Bağdat Meşşâîlerinin Aristotelesçiliğini büyük bir maharetle bir araya getirmiştir. Bu iki hâkim anlayışın ilki, felsefeyi, Đslam’ı savunma uğruna feda ettiğinden dolayı felsefî bir ilgisizliğe, ikincisi de, felsefeyi, çağın meselelerinden uzak bir şekilde ele aldığı için toplumsal bir ilgisizliğe mahkûm etmiştir. Đbn Sina’nın eserlerinde ilgisizliğe mahkûm bu iki anlayışı büyük bir ustalıkla harmanlaması ve toplumun çalışmalarına gösterdiği ilgi sonucunda da kaçınılmaz olarak Đbn Sina’ya her iki anlayışın temsilcileri tarafından eleştiriler yöneltilmeye başlanmıştı. Đslam felsefe geleneğinin yerli yerine konularak anlaşılması için Đbn Sina’nın eserlerinin, görüşlerinin ve kendisinden sonraki dönemlere etkilerinin, ona yöneltilen tüm eleştirilerle birlikte, anlaşılması gerekmektedir. Meşşâî geleneğe mensup kabul edebileceğimiz Abdüllatif el-Bağdâdî (ö. 1231 ) de Đbn Sina’ya tıp ve felsefe hususunda eleştiri yöneltenlerden biridir. Đbn Sina’nın felsefeye getirdiği yeni yaklaşımlar, Abdüllatif’i oldukça öfkelendirmiş ve insanları felsefe ve tıp konularında Đbn Sina’nın eserlerini okumamaları için uyarmak ve Đbn Sina yerine Aristoteles ve Galen üzerine yoğunlaşmaya teşvik etmek için Kitabü’n-Nasihateyn4 adlı risalesini kaleme almıştır.5 3 Peter Adamson, Richard C. Taylor, a.g.e., ss. 4-6. 4 Bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi bölümünde 823 numarada kayıtlı Abdüllatif Bağdâdî adına bir mecmuanın içinde yer almaktadır. 5 Dimitri Gutas, Đbn Sina’nın Mirası, çev. M. Cüneyt Kaya, Klasik Yay., Đstanbul, 2004, ss. 137-46. 2 Bağdâdî’nin Đbn Sina’yı tıp ve felsefe hususunda eleştirdiği Kitâbü’n-Nasihateyn adlı risalesi üzerine yapılan çalışmaya geçmeden önce eserin daha iyi anlaşılması ve Bağdâdî’nin daha iyi tanınması bakımından onun hayatının takdim edilmesinde fayda vardır. 3 ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ Ortaçağ Đslam dünyasının eğitim sistemi çok farklı özelliklere sahip âlimler yetiştirmiştir. Bu eğitim sisteminin merkezinde bir vakıf kurumu olan medrese yer almaktadır. Medrese eğitiminde dinî ilimlerin eğitim ve öğretimi yapılıyordu. Fakat bu dönemde yetişen âlimler medresede okutulan dini ilimlerle yetinmediler. Dini ilimlerde uzmanlaşmalarına ek olarak ulum-i dâhile denilen yabancı ve antik bilimleri de kendi gayretleriyle tahsil ettiler. Dönemin âlimleri bu ilimleri, -bazen çok uzak bölgelerdeki- kütüphanelerden temin ettikleri kitaplar vasıtasıyla kendi evlerinde veyahut medreselerde - nizami müfredatın dışında- hocalarından tahsil etmişlerdir. Bu nedenle dönemi dikkate değer kılan temel nokta, âlimlerin her iki disiplinde de tebahhur etmeleridir.6 Abdüllatîf el- Bağdâdî de bu hususiyetlere sahip âlimlerden biriydi. A. Hayatı ve Đlmî Seyahatleri Tam adı Muvaffakuddin Ebu Muhammed Abdüllatîf b. Yusuf b. Muhammed b. Ali b. Ebî Sa‘d’dır. Đbn Lebbâd (keçecizade) diye de bilinir.7 Safedî, tam adını “Ebu Muhammed en-Nahvî eş-Şafi‘î et-Tabîb” Abdüllatif b. Yusuf b. Muhammed b. Ali el-Mevsılî el-Bağdâdî şeklinde vermiş, kısaca Ebu Muhammed Đbn Ebi’l-‘Đz en-Nahvî demiştir.8 Bağdat’ta 557/1162-63 senesinde –Đbn Hallikan’a göre Rebiulevvel ayında- doğmuş, 12 Muharrem 629/1231 tarihinde yine Bağdat’ta vefat etmiştir.9 Aslen Musullu’dur. Babası Yusuf; Kur’an, Kıraat, Hadis, Mezhep ve Hilâf ilimleriyle meşgul olan, aklî ilimlere de değer veren bir âlimdi. Bağdâdî’nin ilim hayatı çocukluk yıllarında başlamış ve yaptığı seyahatlerle ömrünün son anlarına kadar devam etmişti. Bağdâdî’nin eğitim ve öğretim hayatı, seyahatleri ve tahsil ettiği kitaplar hakkındaki bilgiler, oğlu Şerafeddin Yusuf için yazdığı 6 Shawkat Toorawa, “A Portrait of Abd al-Latif al-Baghdadi’s Education and Instruction”, Law and Education in Medieval Islam, ed. Joseph E. Lowry, Devin J. Stewart, Shawkat M. Toorawa, Great Britain, 2004, s. 91. 7 Đbn Ebi Usaybia, Uyûnu’l-Enbâ’ fi Tabakâti’l-Etıbbâ’, thk. Nizar Riza, Mektebetü’l-Hayât, Beyrut, 1965, s. 683. 8 Safedî, el-Vâfî bi’l-Vefeyât, I-XXIX, thk. Ahmed el-Arnavut, Türkî Mustafa, Đhyau’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2000, C. 19, s. 73. 9 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 691; Đbn Hallikan, Vefeyâtü’l-Âyân ve Enbâu Ebnâi’z-Zaman, I-VIII, thk. Đhsan Abbas, Dar-ı Sâdır, Beyrut, t.y, C. 1, s. 103. 4 Tarih (tarih veya günlük) isimli eserin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.10 Ayrıca Bağdâdî hayatının çeşitli dönemleri ile ilgili bilgileri bazı eserlerinde zikretmiştir.11 Bağdâdî’nin, eğitiminde etkili olan hocalar ve seyahatleri şöyle sıralanabilir: a. Ebu’n-Necîb; tam adı Ziyauddin Ebu’n-Necib es-Sühreverdî Abdülkâhir b. Abdullah b. el-Bekrî’dir. Sünni bir mutasavvıftır. Şafii fıkhında, Tefsir ve Usulu’d-Din’de âlim bir zattır. 490/1097’de doğdu, 563/1168’de vefat etti.12 Bağdâdî, oyun eğlence nedir bilmeden Ebu’n-Necib’in elinde tahsile başladığını zikretmiştir.13 Đbn Ebi Usaybia, Bağdâdî’nin, dedesi ile yakın dost olduğunu, Mısır’da bulunduğu sırada babası Kasım’a ve amcasına ilm-i edeb dersi okuttuğunu zikretmiştir. Amcasının daha sonra Bağdâdî ile Aristo’nun kitaplarını okuduğunu ve Bağdâdî sayesinde Aristo’nun eserlerindeki derin manaları anlayabildiğini zikretmiştir.14 Burada zikredilen Đbn Ebi Usaybia’nın amcası için, Wüstenfeld, (ö.1899) Raşidü’d-Din Ebu’l-Hasen Ali b. Halife olduğunu ve bir hastanenin başhekimi olduğunu zikretmiştir.15 b. Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdülbâki b. Muhammed b. Süleyman el-Bağdâdî Đbn Battî; 477/1084’te doğmuş ve 564/1169’da vefat etmiştir.16 c. Ebu Zür‘a Tahir b. Muhammed b. Tahir el-Makdisî el-Hemedânî; 481/1088’de doğmuş ve 566/1170’te Hemadan’da vefat etmiştir.17 d. Ebu’l-Kasım Yahya b. Sâbit el-Vekîl; 566/1170’te 80 yaşında vefat etmiştir. Buna göre doğumu da 480/1087 civarındadır. Đbnü’l-‘Đmâd eserinde onun ismini Yahya b. Sâbit b. Bundâr Ebu’l-Kasım el-Bağdâdî olarak zikreder.18 10 Shawkat Toorawa, a.g.e., s. 92. 11 Abdüllatif el-Bağdâdî, Kitabü’n-Nasihateyn, Bursa Đnebey El Yazmaları Kütüphanesi, Hüseyin Çelebi 823, vr. 89. 12 Shawkat Toorawa, a.g.e., s. 93. 13 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 683. 14 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 683. 15 Shawkat Toorawa, a.g.e.’den naklen; Heinrich Ferdinand Wüstenfeld, Geschicte der Arabischen Arzte und Naturforscher, Gottingen, 1840, s. 132 16 Đbnü’l-‘Đmâd, Şezerâtü’z-Zeheb fi Ahbâri men Zeheb, I-X, thk. Abdülkâdir el-Arnavut-Muhammed el- Arnavut, Dâru Đbn Kesîr, Beyrut, 1991, C. 6, s. 354. 17 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 6, s. 359. 18 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 6, s. 362. 5 Bağdâdî, babasının yönlendirmesiyle çocukluk döneminde bu üç isimden Hadis tahsil etmiştir. Ayrıca Dâr-ı Zeheb’te –Fahruddevle b. el-Muttalib’in inşa ettirdiği iki katlı medresede ( ر  )- hadis dinlemekten de geri durmamıştır.19 e. Đbn Fadlan; yani, Cemaleddin Ebu’l-Kasım Yahya b. Ali b. Hibetullah el-Allâme el- Bağdâdî. 513/1121’de doğmuştur, 595/1199’da vefat etmiştir.20 Đbn Fadlan özellikle diyalektik ve münazaradaki maharetiyle tanınmış, Bağdat’ta Mustansiriye Medresesi’nde Şafiî fıkhı müderrisliği yapmıştır. Bağdâdî ayrıca şu isimlerden belâgat dersleri aldı: f. Đbnü’l-Haşşâb; yani Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed Đbnü’l-Haşşâb el-Bağdâdî. 492/1098-99’da doğdu ve 567/1172’de –Abdüllatif 10 yaşındayken- vefat etti. Abdüllatif el- Bağdâdî’nin hocalarının çoğu –Vecihüddin, el-Kazvinî, el-Kindî gibi- onun öğrencisidir. Zamanın en önemli dil bilginlerinden birisiydi. Sözlük, Geometri, Felsefe ve satrançtaki maharetine ek olarak, Harirî’nin Makâmât’ına ve daha birçok belagat eserine şerh yazdı. g. el-Enbârî; Đbn Ebi Usaybia, babasının Bağdâdî’yi, Nizamiye Medresesi’nden kadim dostu olan Kemaleddin’e gönderdiğini zikreder.21 Kemaleddin Abdurrahman b. Muhammed b. Ubeydullah Ebu’l-Berekât el-Enbârî en-Nahvî. 513/1119’da doğdu, 577/1181’de vefat etti. Gençliğinde, Sa'id b. er-Rezzâz ile beraber fıkıh öğrendiği Bağdat’a geldi ve hilaf (ihtilaflı fıkhi meseleler) bilgisini tamamladı. Daha sonra, hukuk okulundaki usta bir hukukçu için doğal olduğu üzere, Nizamiye’nin müdavimi oldu. Nizamiye’den Đbnü’ş- Şecerî ve Arapça gramer hocası Ebu Mansur el-Cevâlikî’den edebiyat (adab) öğrendi. Babasından Enbar’da ve Abdülvabhâb el-Anmâtî’den Bağdat’da hadis öğrendi. Enbârî sonunda Nizamiye’de Arapça grameri hocası olarak yerini aldı. Đnanılmaz derecede üretken birisiydi. Çalışmaları, Đnsâf fi Mesâ'ilü’l-Hilaf beyne’l-Basriyyîn ve'l-Kûfiyyîn’i (Basra ve Kûfe okulları arasındaki gramer farklılıklarına doğru yaklaşım), Mutenebbi’nin Divan’ının, Harirî’nin Makâmât’ının ve Kuteybe’nin Edebü’l-Kâtib’inin şerhlerini de içerir. En çok da Nüzhatü’l-Elibba fi Tabakâti’l-Üdebâ ile meşhurdur. 19 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., ss. 683-84. 20 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 6, s. 524. 21 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 6, ss. 425-26. 6 Bağdâdî, Fasih’e girişi Enbârî’den okumuş, fakat başlangıçta Enbârî Bağdâdî’nin kendisinde ders okumak için yeterli olmadığını düşünmüş ve onu Zaferiye camisinde, halkasında bulunmuş öğrencisi olan Vecihüddin el-Vâsitî’ye göndermiştir. Bağdâdî, daha sonra Enbârî’nin nahiv, fıkıh, fıkıh usulü, usulü’d-din, tasavvuf ve zühd ile alakalı 130 çalışmasını çok iyi seviyede öğrendiğini zikreder.22 h. Vecihüddin el-Vâsitî; Vecihüddin’in tam ismi, Ebu Bekr el-Mübârek b. Ebi Talib el-Mübârek b. Ebi’l-Ezher Sa‘id Vecihüddin Đbnü’d-Dehhân ed-Darîr, biyografisi Đbn Hallikan’da yer alır.23 Bağdâdî, Vâsitî’nin Zaferiye mescidindeki halkasına iştirak ederek tüm nahiv şerhlerini ondan okuyor, ayrıca Enbârî’nin derslerine de dinleyici olarak katılıp Vâsitî’nin okuduğu ve Enbârî’nin şerhettiği kitapları dinliyordu. Akşam odasına çekilince de, bu okuduklarını ezberleyene kadar tekrar ediyordu. Bağdâdî, şeyh ve şeyh’in şeyhi ile yürüttüğü bu çalışma programına düzenli bir şekilde devam etti.24 Vâsitî, genç yaşında Kur’an’ı ve Kur’an’ın es-Sevâdi olarak bilenen şair Ebu’l-Ferec el-‘Âlâ’ b. Ali ve Ebu Sa‘id Nur b. Muhammed b. Sâlim el-Edîb’in usulü üzere tüm okuyuşlarını ezberlemiştir. Sonraları Bağdat’tan Vâsit’e taşındı, burada yerleşti ve Zaferiye camisine devam etti. Ebu Muhammed Đbnü’l-Haşşâb en-Nahvî’nin meclisine, el-Enbârî’nin ileri seviye bir öğrencisi (sahib) olarak katıldı. Ebu Zur‘a ile Hadis ve -Hanbelî fıkhi ile eğitime başlamasına rağmen- Hanefi fıkhı çalıştı. Nizamiye’de gramer hocası oldu. Vakıf kısıtlamalarının sadece Şâfiî bir hocaya izin veriyor olmasından dolayı bu mezhebi değiştirdi. Đbn Hallikân’a göre, bazıları tarafından ekoller arası aşikâr geçişlerinden dolayı kınanmıştı. Vasit’da 532/1137’de doğdu ve 612/1215’de öldü. Bağdâdî’nin gayreti öğrenme yöntemi ile de kanıtlanmıştır. O, derslerini camiye ya da eve gidip gelirken bile ezberleyip tekrarlayabildiğini söyler. Vecihüddin, ona, sadece gramer yorumlarını öğretmemiş aynı zamanda Enbârî’ye istişare için gittiği zamanlarda onu da yanında götürmüştür. Bağdâdî sonra evine döner ve dersi ezberleyene kadar tekrar tekrar okurdu. Genelde gecenin çoğunu bunu yaparak geçirirdi.25 Bu şekilde uzun süre hocasının ve hocasının hocasının halkalarında devam etti. (eş-şeyh ve’ş-şeyhu’ş-şeyh) Đlminde o kadar 22 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 684. 23 Đbn Hallikan a.g.e, C. 4, ss. 152-153. 24 George Makdisî, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim, çev. A. H. Çavuşoğlu, H. T. Başoğlu, Gelenek Yay., Đstanbul, 2004, s. 146. 25 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 684. 7 ileri bir seviyeye ulaştı ki kendi öğrencilerini yetiştirmeye, Đbnü’l-Cinnî’nin grameri ile alakalı kendi yorumlarını aktarmaya başladı.26 i. Đbn Ubeyde el-Kerhî (ö. 605/1208); tam ismi Ebu ‘Ubeydullah el-Hüseyin b. Ahmed’tir. Bağdâdî bu âlimin gözetiminde çeşitli eserleri çalışmıştır. Bunların arasında: Đbnü’s-Serrâc’ın gramerle alakalı Kitabü’l-Usul’u ve Đbnü’l-Hatib et-Tebrizî’nin el-‘Arûz (vezinle alakalı bir eser) adlı eseri de vardır. Bağdâdî’nin Bağdat’taki geleneksel eğitimi bu şekildedir. O, geleneksel eğitimini tamamladıktan sonra Bağdat’tan ayrılarak yaklaşık 45 yıl sürecek seyahatlerle ömrünün sonuna kadar ilim tahsil etmeye devam etmiştir. Bağdat Enbârî’nin 577/1181’de ölümü ile Bağdâdî eğitiminde, geleneksel ilimleri tamamen terk etmemekle birlikte, esas olarak yabancı ilimlerle (Felsefe, Matematik, Tıp gibi) ilgilenmeye başladı. j. Eminü’d-Devle Đbnü’t-Tilmiz’in oğlu; Bağdâdî ondan çok önemli şeyler öğrendiğini söyler.27 Đbn Hallikân da bu öğrenci-öğretmen ilişkisine dikkat çeker.28 Bu eğitim, tıbbi bir eğitim gibiydi. k. Abdullah Đbn Nâ‘ili; Bağdâdî, öncesinde hüküm sürmekte olup, Abdülmü’min’in 524/1130’da tahta çıkmasının üzerine Mağrib’i terk eden Berberî ailesinin29 bu üyesinden övgüyle söz etmektedir. Biyografi çalışmalarında kendisinden söz edilmemektedir.30 Bağdâdî, Đbn Na‘ili'nin öğretme yöntemini garip bulmuşsa da kimya (simya), Tılsımât ve bunlarla ilgili diğer bazı alanlarda kendisine son derece itimat etmektedir. Bilhassa iki yazarın çalışmalarını elinde bulundururdu: Câbir b. Hayyan ve Đbn Vahşiyye. Đbn Nâ‘ili’nin sürekli bahsettiği ilimler, Bağdâdî’de bu ilimlerin hepsine karşı bir sevgi uyandırmıştır.31 26 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 684. 27 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 685. 28 Đbn Hallikan, C. 6, s. 77. 29 Aslı (ا), Shawkat Toorawa’nın makalesinde “Almoravid”, ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 685; Shawkat Toorawa, a.g.e., s. 99. 30 George Makdisi, Rise of Collages, Edinburgh University Press, Edinburgh, 1981, ss. 85-86; trc. için bkz. Ortaçağ’da Yüksek Öğretim, çev. A. H. Çavuşoğlu, H. T. Başoğlu, Gelenek Yay., Đstanbul, 2004, s. 146. 31 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 685. 8 Đbn Na’ili, Abbasi Halifesi Nâsır li-Dinillah’a (575-622/1180-1223) katılmak üzere gittiğinde, Onunla Şam’da görüşecek olan Bağdâdî çalışmalarına -son derece ciddi ve dürüst olarak işe koyulup, çok sıkı çalışarak32- aralıksız devam etti. Bağdâdî daha sonra, simya dönüşümleri ve deneyleri ile alakalı, Cabir b. Hayyan ve Đbn Vahşiyye’ye atfedilen kitaplara çalışmıştır. Musul 585/1189’da, Bağdâdî 28 yaşına geldiğinde, Bağdat’tan ayrıldı çünkü buradaki entellektüellerin hiçbirisi artık ilgisini çekmiyordu ve Musul’a gitti. Burada da âlimlerin azlığından dolayı hayal kırıklığına uğramıştı. Allah’tan burada umulmadık bir şekilde, bir şeyler öğreneceği birkaç adama rastladı:33 I. Kemaleddin b. Yunus; Ebu’l-Feth Kemaleddin Musa b. Yunus el-Mevsılî, 551/1156’de doğdu ve 571/1175’de Bağdat’ta, Nizamiye’de eğitim gördü. Đbn Sa‘dun el- Kurtubî ve Kemaleddin Enbârî’den gramer öğrendi.34 Babası Yunus el-Mevsılî’nin ölümünden sonra, Kemaleddin b. Yunus, sonradan Kemaliye Medresesi adını alacak olan medresede ders verdi. Ondan sonra da Musul’daki Amir Zeyneddin camiine bağlandı. Musul’da 639/1242’de hayatını kaybetti.35 Kemaleddin b. Yunus, Bağdâdî’ye göre, simyaya da ilgisi olan yetenekli bir matematikçi ve hukukçuydu. Đbn Muhâcir medresesindeki hocalık konumunun desteği ile sağladığı bir yıllık güçlü ve bağımsız çalışmadan sonra Bağdâdî, insanların, özellikle eski ilimlerle alakalı, hayli övdüğü Şihabüddin es-Sühreverdî (el-Maktul)’den haberdar oldu. Bu nedenle, Kemaleddin’den bazı çalışmalarını edindi ki o da es-Sühreverdî’nin takipçilerinden idi.36 Bağdâdî, Sühreverdî ile ilgili kendi otobiyografisini yazdığı eserde şöyle demektedir: “Đnsanların felsefeci Şihab Sühreverdi’nin konuşmalarını heyecanla dinlediklerini duydum. Halk Sühreverdi’nin, mütakaddimîn ve müteahhirîn âlimlerinden, eserlerinin de kudemanın eserlerinden üstün olduğuna inanıyordu. Bunun üzerine Sühreverdi’nin fikirlerindeki iddiasıyla ilgilenmeye başladım. Đbn Yunus’tan –ki o da Sühreverdi’nin görüşlerine 32 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 685. 33 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 686. 34 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 7, s. 356. 35 Brockelmann, GAL, C. 1, s. 859. 36 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 686. 9 inanıyordu- onun eserlerini istedim. Telvihât, Lemha ve Me‘aric elime geçti. Bu eserlerde zamane insanının cehline delalet eden şeylere rastladım. Bu eserlerde kabul etmediğim konularla ilgili birçok haşiyem vardır ki, bu ahmak adamın sözlerinden daha hayırlıdırlar. Onun eserlerinde huruf-ı mukataa da vardır ki, okuyanlara ilahi esrar zannı vermek içindir.”37 Sühreverdi, Selahaddin tarafından 587/1191’de heretik inançları sebebiyle idam edildi. Şam Bağdâdî 586/1190’da Şam’a gitti. Orada Selahaddin’in cömert himâyesi etrafına toplanmış bir grup âlim bulmuştur: Ebu’n-Necib’in oğlu Cemaleddin Abdüllâtif, Kâtip Đbn Talha, Đbn Cüheyr sülâlesi mensupları, daha sonra idam edilecek olan vezir Đbnü’l-Attar, ve vezir Đbn Hübeyra. m. el-Kindi el-Bağdadî en-Nahvî; bu Tâceddin Ebu’l-Yumn Zeyd b. el-Hasan (ö. 613/1217). Đbnü’l-Haşşâb, Ebu Mansur el-Cevâlikî ve Ebu’l-Sa‘âde eş-Şecerî’den eğitim görmüştür. Đlk olarak, eski giysiler ticareti yaptığı, Halep’te yaşamıştır. Daha sonraları (Selahaddin’in yeğeni olan) Emir Đzzeddin Yusuf b. Eyyub ile arkadaşlık etmiş ve onunla birlikte Mısır’a gitmiş, buradaki büyük kütüphanelerden yararlanabilme fırsatı bulmuştur. Sibeveyh’in Kitâb’ı, Muktadab, Îdâh ve Tekmile’nin yanı sıra Kâmil, Kitabü’l-Menhec ve Ebu Ali el-Farisî’nin eserlerini, Đbn Mansur’un rehberliğinde çalışmıştır. Bağdâdî onu ve metotlarını garip bulmuş ve terk etmiştir. Bu dönem boyunca, Bağdâdî kendi kitaplarından birkaçı üzerine çalışmıştır. Şam’dayken, artık Ma‘zene’l-Garbiyye’de yaşayan Abdullah Đbn Nailî ile tekrar karşılaşmıştır. Aralarında tartışma konusu olmuştu ve etraflarında biri kendisinin lehinde diğeri aleyhinde iki grup oluşmuştu; el-Hatib ed-Devlaî de birinci kesime dâhildi. Bağdâdî kendisinin bizzat Đbn Nailî ile konuştuğunu, hem Đslamî (ulûmü’ş-şer‘iyye) hem de rasyonel ilimlerde (ulûmü’l-akliyye) döneminin eşsiz bir ismi olabilecekken, simya ve felsefeye dalmasından dolayı ona sitem ettiğini kaydeder. Đbn Nailî, felsefe ve simyaya olan ilgisinden ötürü birçokları tarafından kötülenmekteydi. Görünüşe göre Đbn Nailî, ed-Devlaî’yi Selahaddin’e şikâyet etmek için Akka’ya doğru yola çıktı fakat hasta döndü, hastaneye 37 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 686. 10 kaldırıldı ve sonrasında öldü. Şam valisi ve hevesli bir simyacı olan el-Mu‘temid, Đbn Nailî’nin bütün kitaplarına el koymuştur.38 Kudüs Bağdâdî daha sonra Selahaddin'in kampına katılmak için Kudüs ve Akka’ya yöneldi. Đlk olarak kendisinin Musul'daki şöhretinden haberi olan Bahâuddin Đbn Şeddâd ile karşılaştı. Ebu’l-Mehâsin Yusuf b. Rafî‘ el-Esedî el-Mevsılî Bahâuddin Đbn Şeddâd (ö.632/1234) Musul’da doğdu, okudu ve daha sonra Bağdat'a gitti ve oradaki Nizamiye'de yardımcı hoca oldu. Daha sonra Halep'e, Şam'a ve Selahaddin'e seyahat etti ve daha sonra 584/1188'den 589/1193'e kadar da Selahaddin'in kazaskerliğini yaptı.39 Đbn Şeddâd'ın tavsiyesi üzerine Bağdâdî, Đbn Şeddâd'ın40 çadırının yakınında olan Đmaduddin el-Kâtib'i ziyarete gitti. Đmâduddin Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammad el-Kâtib el-Isfahânî (ö.597/1201). Şam'da, Nureddin'e kâtib olarak tayin edilmiş ve kendi onuruna yapılan medresede müderrislik yapmasının yanı sıra bazı diplomatik görevleri de üstlenmiştir. Nureddin'in öldüğü 569/1173 yılında çalıştığı yeri terk edip, hastalığa yakalanacağı Musul'a gitmiştir. Hastalığı atlattıktan sonra iyilik göreceği ve etkisi altında kalacağı Selahaddin'e katılmaya gitti.41 Bağdâdî, Đmâdüddin el-Kâtib’i sülüs yazı yazmakla meşgul buldu ve Đmâdüddin Bağdâdî’yi Kelam konularında sınadı. Đmaduddin, el-Kâdî el-Fâdıl'a bir ziyaret önerisinde bulundu. Bu kişi Muhyiddin Ebu Ali Abdurrahman b. Ali el-Lahmî el-Beysânî el-Askalâni (ö.596/1200) idi.42 Askalan'da doğmuş, Kahire'deki Divanü’l-Đnşâ'da eğitim gördü ve Kahireli vezir ailelerine katib olarak hizmet etti. 563/1169'da Đbn Hellal'den kâtibliği devralarak 564/1171'de tahta geçecek olan yeni sultanın, Selahaddin'in kâtibi oldu. el-Kâdî el-Fâdıl, Bağdâdî'yi Kur'an ayetleri üzerine sınadı. Bağdâdî bunun üstesinden iyi bir şekilde geldi ve el-Kâdî el-Fâdıl ona Şam'a gitmesini söyledi. Bağdâdî Kahire'ye gönderilmeyi istedi ve diretti ve sonunda tanıtım yazısı ile birlikte izin alabildi.43 Bu sadece el-Kâdî el-Fâdıl'ın etkisinin değil, aynı zamanda Bağdâdî'nin ününün de kanıtıdır. 38 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 686. 39 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 7, s. 272. 40 Đbn Hallikan, a.g.e., C. 7, ss. 84-100. 41 Đbn Hallikan, a.g.e, C. 5, ss. 147-53. 42 Đbn Hallikan, a.g.e, C. 3, s. 158. 43 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 687. 11 Kahire Kahire'ye ilk ulaştığında Bağdâdî bir vekil (muhtemelen hazine sorumlusu, vekil beytü’l-mâl) olan Đbn Senâ’ el-Mülk ile görüştü. Đbn Senâ’ Bağdâdî’ye para ve erzak verdi ve onu bölgenin muhtelif liderleriyle (erbâb) tanıştırdı. O liderler de kendisine hediyeler verip, dua etti.44 Evi el-Hacib Lu'lu Camiindeydi. Bağdâdî bize, Kahire'ye gidişindeki niyetinin üç kişiyi aramak olduğunu bildiriyor: Yasin es-Simya'i, Musa b. Meymun ve Ebu Kâsım eş-Şâri‘i. Bildiğimiz kadarıyla Bağdâdî her on günde bir el-Kâdî el-Fâdıl'dan talimatlar (vasiye) alıyordu. Fakat tam olarak bu vasiyetlerin mizacı bilinmemektedir.45 n. Yasin es-Simyâ'î Şezerât'ta adı geçen Ebu Tâhir Đsma‘il b. Salih b. Yasin es-Sâ‘î olabilir. Bağdâdî onu simya ile ilişkilendirmiş, sevmediğini belirtmiş ve onu dolandırıcı (  ), yalancı (آاب) ve güzel-konuşan ( ) sıfatlarıyla tavsif etmiştir.46 o. Musa b. Meymun, tam adı Ebu Đmran Đbn Meymun b. Ubeydullah (Meymun) el- Kurtubî olan ve Maimonides olarak da bilinen ünlü Yahudî dinbilimci, filozof ve hekimdir. Kurtuba'da 527/1135'de doğmuş fakat eziyetten dolayı ailesi ile beraber 533/1149'da Đspanya'yı terk etmiştir. Fez'de on yıl kaldıktan sonra doğuya seyahat etmiş ve 561/1166'dan bir süre sonra Mısır'a ulaşmış ve orada ilk olarak kuyumcu olarak çalışmıştır. Bu işten sonra ilk olarak el-Kâdî el-Fâdıl'ın ve daha sonra da Mâlik el-Efdal'ın himayesinde hekim olmuş. Astım, basur, kişisel temizlik, cinsel ilişki ve ecza konularındaki özet makalelerinin dışında on iki adet de tıb eseri yazmıştır. Kitaplarını Arapça ve Đbranice olmak üzere iki dilde yazmış ve 606/1208'de Fustat'ta ölmüştür. Bağdâdî bize onun tıb eserlerinin Galen'in on altı kitabına dayandığını bildirir. Ve bu da muhtemelen Kitâbü’n-Nabdü’l-Kebir olup dört cilt ve on altı bölümden oluşan kitaptır. Musa, on altı yaşındayken içinde çoğunlukla Đbn Sina, Fârâbî ve Gazali'nin eserlerine dayanan Mantık San‘atı (Sina'atü’l-Mantık) isimli bir kitap yazmıştır. Ve yine 587/1190'da Delâletü’l-Ha'irîn’i, (Đbranicesi: More Nevochim) dostu olan Yahudilere yazmış ve Bağdâdî de bu kitabı okumuştur. Bu kitap hakkındaki değerlendirmesi çok serttir: "Kitaba göz attım ve kitabı, Musa'nın hukuk ve inanç konularında yapacağı ıslahlarla baştan çıkarılmış şeytanî bir kitap olduğunu anladım."47 44 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 687. 45 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 6, s. 531. 46 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 687. 47 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 687. 12 p. Ebu’l-Kasım eş-Şâri‘i isimli kişi Ebu’l-Kasım Hibetullah b. Ali el-Ensârî el- Busayrî'dir. (ö.598/1201)48 Bağdâdî bu adamdan çok etkilenmiştir. Kahire'de aradığı kişilerden biri de bu adamdı. Camideki bir toplantı sırasında tanıştığı Şâri‘î'den klasik ustaların ve özellikle de Fârâbî, Đskender el-Afrudisî ve Themistiyus (Themistius)'un eserlerini öğrendi. Bağdâdî, Đbn Sina'nın hikmeti tekelinde tuttuğunu düşündüğünü fakat sonra Şâri‘î'nin kendisindeki bu düşünceyi yok ettiğini anlatır.49 Kudüs Selahaddin'in Frenkler'le ateşkeş görüşmeleri yaptığı Şaban 588/Ağustos 1192’de Bağdâdî Kudüs'e döndü ve Selahaddin'le görüşme fırsatını yakaladı. Onunla görüşmeye giderken yanına alabildiği kadar kadim kitaplardan aldı. Selahaddin’i cömert ve zeki buldu ve bir süre onun misafiri oldu. Aslında, Selahaddin'i övmesi için bir ön koşul yoktu. Selahaddin, Bağdâdî'ye aylık 30 dinar maaş bağladı; buna ek olarak oğullarının eklemeleriyle beraber toplamda maaşı 100 dinar oldu. Bu, o zamanda çok iyi bir maaşdı. Makdisi'nin belirttiğine göre, "Bu miktar, o zamanlarda, üniversitede hukuk hocası olan birisinin aylık maaşının on katıydı. 10 dinar, 14.yy da bir doktorun maaşının yarısına tekabül ediyordu."50 Şam Daha sonra Bağdâdî Şam'a döndü ve Emevi Camii'nde çalışmalarına devam etti. Kendisini kadim uygarlıklara adadı ve araştırdıkça da bu konuyu öğrenme isteği arttı. Đbn Sina'ya olan düşkünlüğü oldukça azaldı ve çok geçmeden simyanın mantıksızlığını fark etti.51 Daha sonraları "Allah'a şükürler olsun ki beni, çoğu entelektüelin -simya ve Đbn Sina'nın kitapları ile- mahvolduğu yoldan kurtardı." diyerek kendisini iflasa götürecek iki büyük hatadan kurtarıldığını söylemiştir.52 Selahaddin'in 27 Sefer 589/3 Mart 1193’te Bağdâdî’ye göre doktorunun yetersiz kan almasından dolayı ölümünden sonra Şam, Selahaddin'in en büyük oğlu olan el-Malik el-Efdal'in yönetimine girdi. 48 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 6, s. 550. 49 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 688. 50 Makdisi, Rise of Collage, s. 87. 51 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 688. 52 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 688. 13 Kahire Bağdâdî, el-Malik el-Aziz, kardeşi el-Efdal'e (592/1196) karşı koymak için Kahire'ye gidene kadar onunla birlikte kaldı. Daha sonra Bağdâdî ona katıldı ve maaşı hazine tarafından karşılandı.53 Kahire'de vaktini yine Ebu’l-Kasım eş-Şâri‘î ile geçirdi. O zamanda Ezher Camii'sinde hoca olan Bağdâdî günlük rutinini anlatıyor. Gün doğumundan yaklaşık saat sabah on-on bire kadar, Đslâmî ilimler öğretiyor. Gün ortasında, tıb ve diğer yabancı ilimleri öğrenmek isteyen öğrencileri evinde ağırlıyor. Başka öğrencilere ders anlatmak için günün sonunda tekrar Camii'ye gidiyor. Geceleyin de kendi çalışmalarını yapıyordu.54 el- Malik el-Aziz'in 595/1198'deki ölümüne kadar hayatına bu şekilde devam etmiştir. Sonrasında Selahaddin'in yaşayan oğullarından aldığı maaşla şehirde bir ev aldı. Bu sıralarda Mısır veba ile cebelleşiyordu. Bağdâdî bu vebayı ve onu takip eden enflasyonu büyüleyici kitabı “Kitabü’l-Đfâde ve'l-Đ‘tibar fi'l-Umuri’l-Müşâhede ve'l-Havâdisi’l- Mu‘âyene bi-Ard Mısr” isimli kitabında yazdı.55 el-Melik el-Âdil Seyfuddin Ebu Bekr b. Ayyub (ö.619/1218) sultanlığın yönetimini ele geçirdi (596/1199-1200) ve Selahaddin'in oğullarını (kendi öz yeğenlerini) dağıttı. Abbasi Halifesi tarafından 604/1207 yılında tanındı. Kudüs Bağdâdî tekrar Kudüs'e gitti ve orada Aksa Camii'nde farklı dersleri (kesir minel- 'ulum) okuturken birçok da eser yazdı.56 Şam 604/1207'de Şam'a gitmek için Kudüs'ten ayrılan Bağdâdî, Şam'da, bağımsız olarak hukuk öğrettiği Aziziye Camii'nde kaldı. Birçok öğrencisi vardı ve ona sadece dilbilgisi dersi için değil, kendisinin de sonradan öğrendiği tıb ilmini öğrenmek için de gidiyorlardı. Halep ve Erzincan Bağdâdî Halep'e bir sonraki gidişinde (609/1212'den sonra) birkaç eser yazmıştır. Oradan Anadolu'ya geçti (617/1220'den sonra) ve birkaç yıl kaldı, birkaç eserini ithaf ettiği 53 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 689. 54 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 689. 55 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., ss. 693-96. 56 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 689. 14 Erzincan valisi el-Melik Alâuddin Davud b. Behram'ın (Davud Şah, ö. 624/1225) hizmetinde bulundu. Davud Şah, Alâuddin Keykubad'ın (616-634/1219-1237) ellerinde ölene (625/1228) kadar onun koruyucusu olmuştu.57 Bağdâdî 17 Zi’l-Kâde 629/18 Ekim 1228 ve 9 Şevval 626/31 Ağustos 1229 arasında epeyce gezmişti. Halep, Şihabuddin Atabey’in yönetimi altındaydı ve Bağdâdî oraya gittiğinde çok güzel karşılandı. Orada birçok eser yazdı ve birçok öğrenciye tıp ve kadim ilimler öğretti. Cuma Camii’nde Arapça ve hadis dersleri de verdi. Đbn Ebi Usaybi‘a'nın bize anlattığına göre, sürekli çalışıyor, yazıyor ve yeni eserler meydana getiriyordu. Đbn Ebi Usaybi‘a, bu sırada Bağdâdî ile görüşmek istediğinden ama görüşmenin bazı sebeplerden ötürü gerçekleşemediğinden bahseder.58 Bağdâdî, Şam'a (Đbn Ebi Usaybi‘a ve ailesinin kaldığı yer) gideceğinden bahsetti fakat öncesinde hac yapmaya karar verdi ve Bağdat’a gidip Halife el-Mustansir'a birkaç eserini göstermek ve oradan da hacca gitmeye niyetlendi.59 Bağdat Bağdâdî Bağdat'a vardıktan hemen sonra, 12 Muharrem 629/9 Kasım 1231 Pazar günü öldü ve Verdiye Mezarlığında babasının hemen yanına gömüldü. B. Eğitim Hayatı Boyunca Okuduğu Kitaplar 1. ez-Zeccâc’ın el-Me‘âni’si; Bu kitap Ebu Đshak Đbrahim b. Muhammed es-Sarî ez- Zecâc’ın Kitab fi Me‘ani’l-Kuran adlı eseridir.60 Bağdâdî bu çalışmayı, ünlü kadın gramerci Şuhde bt. Ahmed b. el-Ferec b. ‘Amr el-Đberî’den öğrenmiş olan Đbn el-Haşşâb’ın okumasına (kıraat) göre öğrenmiştir. Bağdâdî, Hadis’in yanında Hat’la (güzel yazı sanatı), Kur’an ezberiyle ve diğer önemli metinlerin ezberleri ile de meşgul olmuştur ki bunların arasında: 57 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 690. 58 Đbn Ebi Usaybi‘a, Abdüllatif ile ilgili bölümün baş kısmında şöyle der:” Şam’da bulunduğu sırada –Şam’a son gelişimde- onu gördüm, şeyh kısa boylu, nahif bir bünyeye sahipti.” Bkz. Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 683. 59 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 690. 60 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 4, s. 51. 15 2. el-Fasih; Bu Sa‘leb’ın (ö. 291/904) Kitabü’l-Fasih adlı eseridir. Vefeyât’da “hacmi küçük ama faydası büyük” diye bahsedilmiştir.61 3. Harirî’nin (ö. 516/1122) Makamât’ı 4. Mutenebbî’nin (ö. 354/965) Divân’ı 5. Sibeveyh’in (ö. 177/793 ile 180/796-97 arası) Kitâb’ı; gramer çalışması geleneğinde sonraki birçok çalışmaya kaynaklık eden ünlü kitaptır. Kur’an’dan çok sayıda örnek ve Đslam öncesi şiirinden binden fazla beyit içeren, oldukça geniş, bin sayfa civarı bir çalışmadır. 6. 290/903’de doğmuş ve 368/979’da ölmüş olan Ebu Sa‘id Hasan (el-Hasan) b. Abdullah b. el-Merzubân’ın, Sibeveyh’in Kitâb’ı üzerine es-Sirâfî Şerhi; hayattayken bile çok meşhurdu ve Ebu Ali el-Fârisî onu kıskanırdı. Aktarıldığına göre 368/979’da 2 bin dirheme şerhin bir kopyasını, içinde hata bulmak amacıyla satın almış fakat hata bulamamıştır.62 Kitab’ın diğer meşhur yorumcuları şunlardır: Müberred (ö. 315/927), Đbnü’s-Serrac (ö. 316/928), er-Rummânî (ö. 384/994), el-Me'arrî (ö. 449/1057), ez- Zemahşerî (ö. 538/1143) ve Đbnü’l-Hacib (ö. 646/1248). 7. Muberred’in el-Muktedab’ı; el-Kâmil’in yazarı, büyük filolog, Basra’da 211/826’da doğdu ve Bağdat’ta 285/898’de öldü. 8. el-Luma‘; büyük ihtimalle, bu kitap Ebu’l-Feth Osman Đbn Cinnî el-Mevsılî’nindir. Bağdâdî tarafından 8 ayda ezberlenmiştir. Đbn Cinnî, Bizanslı bir köle olan Süleyman b. Fahd el-Azâdî el-Mevsılî’nin oğlu idi. Oldukça üretken birisiydi; çalışmalarının arasında Arapça sesli ve sessiz harfler hakkında Sırru’s-Sınâ‘a (Sanatın Sırları) başlıklı bir risale ve Mutenebbî’nin divanına bir şerh vardır. Mutenebbî, Đbn Cinnî’nin şairliğiyle alakalı, kendisinden daha çok şey bildiğini söylemiştir.63 Asıl hocası Ebu Ali el-Fârisî olan Đbn Cinnî, 330/941’de doğmuş ve 392/1002’de ölmüştür. Bağdâdî’nin sözünü ettiği üç Luma yorumu şunlardır: 61 Đbn Hallikan, a.g.e, C. 1, s. 102. 62 Đbn Hallikan, a.g.e., C. 3, s. 463. 63 Đbn Hallikan, a.g.e., C. 1, s. 313. 16 9. Samânînî (Ebu el-Kasım Ömer b. Sâbit, ö. 442/1050) Şerhi, Đbn Cinnî’nin bir öğrencisidir. 10. Şerif Ömer b. Hamza Şerhi (ö. ?) 11. Đbn Barhân Şerhi (ö. 456/1064). Ayrıca erişebildiği bütün yorumları okuduğunu söylemiştir. 12. Edebü’l-Kâtib; ünlü Đbn Kuteybe’nin (ö. 276/889), kadılık memurları için yazdığı bir filoloji-tabanlı elkitabı. Bağdâdî bu eseri altı aydan kısa bir sürede, ezbere öğrendiğini söylemiştir. 13. Takvimü’l-Lisân; Đbn Kuteybe’ye atfedilen, Edebü’l-Kâtib’in bir bölümü ile tıpa tıp aynıdır. Bağdâdî bu eseri günde bir fasikül olmak üzere 14 günde ezberlediğini söylemiştir. 14. Müşkilü’l-Kur'an; muhtemelen Đbn Kuteybe’nin Kur’an’ın farklı okunuşları, Kur’an’da belagat ve Kur’an’ın taklit edilemezliği üzerine bir risalesi olan Kitab Te'vil Müşkilü’l-Kur'an’ıdır. 15. Đbn Kuteybe’nin Garîbü’l-Kur'an’ı; eserin tam ismi Kitâb Tefsîr Garîbü’l- Kur'an’dır. Kur’an’daki zor kelimelerle alakalı filolojik bir yorumdur. 16a. Îdâh; Ebu Ali el-Hasan b. Ahmed b. Abân (ö. 377/987) tarafından hazırlanmış bir gramer çalışmasıdır. 196 bölüme ayrılmıştır. 1-166 arası nahiv, 167-196 arası tasrif ile alakalıdır.64 Bağdâdî bu eserle alakalı birçok şerh de okumuştur. 16b. Tekmile; bu da Ebu Ali el-Hasan’ındır. Bazı biyografi yazarları Tekmile ile Îdâh’ı ayrı çalışmalar olarak listeseler de Kıftî, Tekmile için Îdâh’ın devamı olduğunu söylemektedir.65 17. Đbn Durusteveyh’in (Abdullah, ö. 346/956-57) Kitab’ı; Kitâbü’l-Kuttâb’ı anımsatmaktadır. Đbn Durusteveyh, Sa‘leb, Đbn Kuteybe ve Müberred’in öğrencisi idi.66 64 Đbnü’l-‘Đmâd, a.g.e., C. 4, ss. 407-8; Cemaleddin Ebu’l-Hasan Ali b. Yusuf el-Kıftî, Đnbâhu’r-Ruvât alâ Enbâhi’n-Nuhât, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl Đbrahim, Daru’l-Fikri’l-Arabî, Kâhire, 1986/1406, I-IV, C. 1, ss. 308-10. 65 Kıftî, Đnbâh, C. 1, ss. 308-10. 17 Ayrıca Bağdâdî çok sayıda mebsûtât (uzun çalışmalar) ve muhtasarât (kısa çalışmalar) okumuştur. 18. Kitabü’l-Usul; Bağdâdî bunun Đbn Haşşâb (ö. 567/1172) vakfında bulunan bir nüshasını Ribatü’l-Me'muniye’de okumuştur. Bu kitap, Ebu Bekr Muhammed b. es-Sarî, Đbnü’s-Serrâc’ın (ö. 316/929) Kitabü’l-Usuli’l-Kebir’dir. 19. ‘Arud; bu Ebu Zekariya Yahya b. Ali eş-Şeybâni, Đbnü’l-Hatib et-Tebrizî’nin (ö. 502/1108) Kâfi fi’l-‘Arud ve'l-Kavâfi’sidir. 20. Đbn Bâbaşâz’ın Mukaddime’si; bu kişi bir mücevher tüccarı olan Ebu’l-Hasan Tahir b. Ahmed el-Mısri’dir.67 21. Mukaddimât Hisâb/Hassâb; bu eser ile ilgili net bir bilgi bulamadık, Đbn Haşşâb’ın Mukaddime adlı eseri olabilir. Büyük bir âlim ve Nizamiye’de hoca olan, Đhyau Ulûmi’d-Din’in yazarı Gazali’nin (ö. 505/1111) 4 eserini okudu: 22. Mekâsıd; bu Mekâsıdü’l-Felâsife adlı eserdir. 23. Mi‘yâr; Mi‘yârü’l-Đlm, mantık üzerine. 24. Mîzân; Mîzânü’l-Amel. 25. Mihakku’n-Nazar. Đbn Sina’nın (ö. 428/1037) da büyük-küçük bütün kitaplarını okudu.68 Aynı zamanda şu eserin bir nüshasını da edindi: 26. Behmenyar’ın Kitabü’t-Tahsil’i; Ebu’l-Hasan Behmenyar b. Merzubân (ö. 456/1067), Đbn Sina’nın öğrencisi idi. Kitabü’t-Tahsil, Đbn Sina felsefesinin mantık, metafizik, fizik ve kozmolojiyi de içeren kapsamlı bir tefsiridir. Behmenyar, Kitab fi 66 Celaleddin Abdurrahman Suyutî, Buğyetü’l-Vüât fi Tabakati’l-Lügaviyyîn ve’n-Nühât, Mektebetü’l- Asriyye, Beyrut, t.y, I-II, C. 2, s. 36. 67 Cemalüddin Ebu’l-Mehâsin Yusuf Đbn Tagrîberdî(ö. 874), Nücûmü’z-Zâhire fi Mülûk Mısr ve’l-Kahire, thk. Muhammed Hüseyin Şemseddin, Daru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Beyrut, 1992/1413, I-XVI, C. 5, s. 105. 68 Đbn Hallikan, a.g.e., C. 4, ss. 216-19. 18 Merâtibi’l-Vücûd adlı eseriyle de bilinir. Đbn Sina’nın Kitabü’l-Mubâhase’si, bildirildiği kadarıyla, Behmenyar’ın sorduğu sorulara Đbn Sina’nın verdiği cevaplardan oluşmaktadır. 27. Telvihât; 28. Lemha; 29. Me‘âric 30. Kitabü’l-Cem Beyne Ra'yeyi’l-Hakimeyn Eflâtun el-Đlâhi ve Aristutalis; bu kitap Đskender el-Afrudisi’nindir. (Alexander Aphrodisaeus) Đskender el-Afrudisi ortaçağ Avrupa’sı ve Đslam dünyasında göz önünde bulundurulması gereken en önemli Aristo yorumcusudur. 31. Fi’l-Melanhuliya; 32. Fi’l-‘Đlel Elletî Tahdusu fi Femi’l-Mi‘de C. Abdüllatif el-Bağdâdî’nin Đlim Talebelerine Tavsiyeleri Bağdâdî’nin ilme ve ilim talebelerine bakışını daha iyi anlamak için, onun çeşitli eserlerinde belirttiği ve Đbn Ebi Usaybia’nın Tabakat adlı eserinde zikrettiği tavsiyelerini aktarmakta fayda vardır. Onun ilim talebelerine tavsiyeleri şöyledir: Her gece yatağına yattığın zaman kendini hesaba çekmeli, gün boyunca yaptığın iyilikler için Allah’a şükretmeli, yaptığın kötülükler için O’ndan af dilemeli ve onları bir daha yapmamaya karar vermelisin. Sonra da ertesi gün yapabileceğin iyilikleri düşünmeli ve bu konuda sana yardım etmesi için O’na dua etmelisin. Anlama kabiliyetin ne kadar iyi olursa olsun, ilimleri herhangi bir yardım almaksızın yalnızca kitaplardan öğrenmemeni tavsiye ederim. Öğrenmek istediğin her ilim için hocalara başvur. Eğer başvurduğun hoca sınırlı bir bilgiye sahipse, ondan daha üstün bir başkasını bulana kadar onun verebileceği her şeyi al. Ona saygı ve hürmet göstermelisin. Eğer sahip olduğun dünyevî servetten ona bir şeyler vermeye gücün yetiyorsa bunu yap. Buna gücün yetmiyorsa, o zaman güzel söz ve övgülerle ona bir karşılık vermeye çalış. Bir kitap okurken, onu ezberleyebilmek için elinden gelen tüm çabayı sarf et ve onu çok iyi kavra. O kitabın bir anda kaybolduğunu düşün. Bundan hiç etkilenmemeli ve onsuz yapabilmelisin. Bir kitap üzerinde çalışırken kendini tümüyle ona ver, başka bir kitapla 19 ilgilenme, okuduğun kitaba ayırmayı düşündüğün zamanı bir başkası için harcama. Aynı şekilde, iki ilmi bir arada öğrenmeye çalışma; bir iki yıl ya da ne kadar gerekiyorsa düzenli olarak yalnızca bir ilimle ilgilen, onu hallettikten sonra diğerine geç. Fakat bir ilmi öğrendiğin zaman onu bir kenara bırakabileceğini de zannetme. Aksine onunla ilişkini sürdürmelisin ki, o konudaki bilgilerin zayıflamasın ve daha da gelişsin. Bunun yolu da, sürekli hatırlayarak ve ezberden tekrar ederek o bilgileri canlı tutmaya çalışmaktır. Eğer o konuya yeni başlayan biriysen (mübtedî) sesli okuyarak, sesli çalışarak ve arkadaşlarınla karşılıklı müzakere ederek, eğer eğitimini tamamlamış bir âlim isen ders vererek ve kitap yazarak bunu yapabilirsin. Bir ilmi öğretme ya da o ilim hakkında münazara yapma görevini üzerine aldığın zaman, onu bir başka ilimle karıştırma. Çünkü her ilim kendi başına yeterlidir ve başkalarına ihtiyaç duymaksızın var olabilir. Bir ilim için bir başka ilme müracaat etmen, o ilmin konularını inceden inceye tetkik etme konusundaki başarısızlığını gösterir; tıpkı iyi bilmediği bir dil için başka bir dilden yararlanan kimse gibi. Đnsan tarih kitaplarını okumalı, geçmişte yaşamış insanların hayatlarını (siyer) ve milletlerin tecrübelerini tetkik etmelidir. Bu sayede, sanki kısa ömrünü geçmişte yaşamış toplumlarla birlikte geçirmiş, onlarla çok yakın ilişkiler kurmuş ve onlar arasındaki iyilerle kötüleri tanımış gibi olacaktır. Davranışlarında asr-ı saâdeti (es-sadru’l-evvel) örnek almalısın. Bu yüzden, Peygamber’in (s.a.v) hayatını oku, fiil ve davranışlarını incele, O’nun izinden yürü ve O’nu taklid edebilmek için elinden gelen çabayı sarf et. Yeme-içme, giyim-kuşam, uyuma ve uyanma, hastalık ve tedavi, eğlence ve güzel kokular kullanma gibi konularda O’nun alışkanlıklarını, Rabbiyle, eşleriyle, dostları ve düşmanlarıyla kurduğu ilişkileri öğrendiğin ve öğrendiklerinin az bir kısmını bile uyguladığın zaman, çok huzurlu bir insan olacaksın. Nefsini çok suçlamalı ondan hoşnut olmamalısın. Düşüncelerini âlimlere ve onların eserlerine arzederek kritik etmeli, acele etmekten kaçınmalı ve teennî ile hareket etmelisin. Kibirden kaçınmalısın, çünkü kendini beğenmek ayağını kaydırır, dikbaşlılık düşmene sebep olur. Âlimlerin kapısına gidip gelerek alnı terlemeyen fazilette derinleşemez, âlimler tarafından kınanmayan insanların hürmetine muhatap olamaz ve âlimlerin eleştirilerine muhatap olmayan kendisini kabul ettiremez. Çalışmanın sıkıntısına tahammül etmeyen bilginin tadını alamaz. Zahmet çekmeyen muvaffak olamaz. 20 Çalışma ve fikrî faaliyetin sona erince, özellikle yatma vaktinde, dilini Allah’ın zikriyle ve O’na hamd ile meşgul et ki, ruhun O’na doysun, hayalin O’nunla dolsun ve uykunda bile O’nu an. Dünya işleri sebebiyle sevinip mutlu olduğun zaman, ölümü, hayatın fânîliğini ve nice hayal kırıklıklarıyla dolu olduğunu hatırla. Seni üzen bir durumla karşılaştığın zaman, ‘Biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz’ de. Gafletle bir şey yaptığın zaman istiğfar et. Ölüm düşüncesini gözünün önünden ayırma, ilim ve zühdü ahret azığı yap. Allah’a itaatsizlik yapmak istersen, bunu yapmak için O’nun seni göremeyeceği bir yer ara. Fakat bil ki, kulunun yaptıklarını gören gözler olarak insanlar O’na hizmet etmektedir ve Allah gizlemeye kâdir olsa bile kulundaki güzellikleri ve örtmeye kâdir olsa bile ondaki çirkinlikleri insanlara gösterir. Her kulun içindeki benlik Allah’a âşikârdır ve Allah da onu kullarına âşikâr eder. Öyleyse sen de içindeki benliği (bâtın) dışındakinden (zâhir) daha iyi hale getirmeye ve kimsenin bilmediği özel hayatını (sır) toplum içindeki hayatına (alâniyet) göre daha temiz hale getirmeye özen göster. Bu dünya sana sırtını dönerse sakın şikâyet etme. Çünkü sana ilgi ve alaka gösterecek olsa, seni fazîletleri elde etmekten alıkoyacaktır. Zengin bir kimsenin ilmin derinliklerine dalması az rastlanan bir durumdur. Bu ancak, çok onurlu olması ya da ilmi elde ettikten sonra zengin olması halinde mümkün olabilir. Ben, bu dünyanın ilim peşinde koşan kişiye yüz çevireceğini söylemiyorum. Aksine o dünyaya yüz çevirmelidir. Çünkü onun her türlü çabası ilim içindir, dünyevî şeylere ayıracak zamanı yoktur. Dünyevî şeyler ancak hırsla elde edilebilir, onları elde etme yollarına ve araçlarına çok kafa yormak gerekir. Dünya, sebeplerine sarılmayan kişinin ayağına gelmez. Ayrıca ilim peşinde koşan kişi, bayağı işlerle, değersiz menfaatlerle ve bin bir türlü ticaretle uğraşmayacak kadar, kendisini zenginlerin yanında küçük duruma düşürmeyecek ve huzurlarına girebilmek için kapılarında beklemeyecek kadar şereflidir. Bir arkadaşımın bununla ilgili olarak şöyle bir beyti vardı: “Đlimleri peşinde iştiyakla koşan kişiyi mahrum bırakır, Hırslı kazancın bayağılığından ilimlerin şerefi” Bu dünyaya ait şeyleri elde etmek için başvurulacak her türlü yol, boş zaman, kabiliyet ve yoğun bir çaba ister. Çalışmalarına kendisini vermiş bir öğrenci, bunların hiçbirisine güç yetiremez. Fakat elinde dünyayı elde etmesine yarayacak araçlar olmaksızın, dünyanın onun 21 ayağına gelmesini bekler. Yani kendisi gerektiği gibi dünya için çaba sarfetmeyecek ama dünya onun peşinden gelecektir. Böyle düşünmesi haksızlık ve insafsızlıktır. Ancak öte yandan, bir kimse bir ilme hâkim olur ve o alanda meşhur olursa, insanlar her taraftan etrafını sarar, kendisine pek çok makam teklif edilir, böylece dünya ayağına gelmiş ve şerefini feda etmeksizin dünyayı elde etmiş olur, şerefi ve dindarlığı da tertemiz kalır. Bil ki ilim, sahibinin üzerinde onu belirgin hale getiren bir iz ve hoş bir koku bırakır, onun üzerinde dikkatleri çeken bir aydınlık ve nur oluşturur; tıpkı yeri gizlenemeyen ve ne sattığı herkesçe bilinen bir misk tüccarı ya da gecenin zifiri karanlığında el feneriyle yürüyen bir adam gibi. Dahası ilim adamı nerede ve hangi durumda olursa olsun ilgi ve itibar görür; çevresinde daima kendisine ilgi duyan, onun yanında onunla birlikte olmaya çalışan ve ona yakın olmaktan mutlu olan insanlar toplanır. Şunu da bil ki, ilim yavaş yavaş sızar ve sonra bitkini büyümesi ya da kaynak suyunun fışkırması gibi birden fışkırmaya başlar, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye intikal eder.69 D. Abdüllatif el-Bağdâdî’nin Eserleri Klâsik kaynaklarda, Bağdâdî’ye ait eserlerin geniş bir listesi yer almaktadır. Tıp, felsefe ve mantık alanları başta olmak üzere, 160'tan fazla eseri vardır, bunların elli üçü tıp ve farmakoloji, dördü zooloji, dördü botanik, yirmisi mantık, on sekizi felsefe, on üçü nahiv, sekizi hadis, ikisi tefsir, ikisi fıkıh, ikisi kelâm, onu metodoloji ve tarih, dördü de ahlak ve siyaset konularında kaleme alınmıştır. Geri kalanlar ise dil, edebi tenkit, matematik, seyahat hatıraları, mineraloji gibi çok değişik ve farklı konulardadır.70 R. Taylor, Bağdadi’nin Mahz el-Hayr (Liber de causis) adlı Aristo’ya nispet edilen Yeni-Eflatuncu eser üzerine bir şerh yazdığını belirtmektedir.71 Bağdadi’nin eserleriyle ilgili kaynakların verdiği listeden günümüze kadar ulaşanların sayısı ise ancak birkaç eserden ibarettir. 1. el-Đfâde ve'l-Đ‘tibar fi’l-Umûri’l-Müşâhedeti ve’l-Havâdisi’l-Muâyeneti bi Ardi Mısr: Batı'da ve Đslam âleminde bilinen en meşhur eseridir. Mısır'da bulunduğu sırada kaleme aldığı hacim bakımından küçük, fakat muhteva açısından çok zengin olan bu eser, o 69 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., ss. 691-93. 70 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., ss. 693-96. 71 Richard Taylor, “Abd al-Latif Baghdadi’s Epitome of the Kalam fi Mahd al-Khayr (Liber de Causis)”, Islamic Theology and Philosophy, ed. Michael Marmura, State University of New York Press., Albany, 1984., s. 236. 22 dönemdeki Mısır'ın coğrafi, topoğrafik, sosyal ve iktisadi durumu hakkında oldukça değerli bilgiler vermektedir. Eser, XVIII. yüzyıl başlarından itibaren Batı dünyasında da tanınmış, Lâtince, Almanca ve Fransızcaya tercüme edilmiştir. 2. Makaletân Fi'l-Havas: Müellifin beş duyuyu tıp açısından inceleyen iki makalesi, 3. Risale fi'l-Marazi’l-Müsemma Diyabitis: Şeker hastalığı hakkındaki eseri, Diyabet Risalesi adıyla neşredilmiştir. Bu eserin yazması Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 4. Kelâmü Abdillatif b. Yusuf b. Muhammed b. Ali el-Bağdâdî alâ Şey’in mimmâ Kâlehu Đbn Hatîb er-Reyy alâ Ba‘zı Kitâbi’l-Kânûn fi’t-Tıb li’bni Sina (Afellahu ani’l- Cemî‘): Bağdâdî’nin Fahreddin Razi’yi, Đbn Sina’nın el-Kanun adlı eserindeki bazı bölümler üzerine söyledikleri hususundaki eleştirisini içeren bu eser yazma olarak Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 5. Kavlu Abdillatif b. Yusuf alâ Hâli Đbn Hatîb er-Reyy fî Tefsîrihi Sûreti’l-Đhlâs: Bağdâdî’nin Fahreddin Râzi’yi Đhlas Suresi tefsiri hususunda eleştirisini içeren bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 6. Risaletün fî Mücadeleti’l-Hakîmeyn el-Kimyâî ve’n-Nazarî: Kimyacı ve Teorik felsefeci (Nazarî) iki hakîmin tartışmasını içeren bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 7. Risâletün fi’l-Meâdin ve Keşfu Şübehi Ehli’l-Kimyai (Fusûlün Hikemiyyetün Mütenezzi‘atün): Madenler ve Kimyacıların (simyacıların) şüpheleriyle ilgili bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 8. Risâletün li’l-Đskender fi’l-Fasl Hâssaten ve Mâ Huve Kelimâtun Tayyibe: Bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 9. Makâletün fi’l-Mizâc: Mizac ile ilgili bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 23 10. Makâletün fi’l-Mekân: Bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 11. Kitâbü’n-Nasihateyn: Tıp ve Felsefe konusunda Bağdâdî’nin iki nasihatini içeren bu eser Bursa Đnebey Elyazmaları Kütüphanesi Hüseyin Çelebi 823 numaradaki Bağdâdî mecmuasında mevcuttur. 24 I.BÖLÜM ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ’NĐN KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ADLI ESERĐNĐN MUHTEVA ANALĐZĐ KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN 1. TIP HUSUSUNDA NASĐHAT Eserin tam adı “Kitabü’n-Nasihateyn min Abdüllatif b. Yusuf ile’n-Nâsi Kâffeten” şeklindedir. Abdüllatif el-Bağdâdî, Kitâbü’n-Nasihateyn adlı eserine kitabın tanıtımını yazarak başlar. Bu eserin, “arkadaşlarına farklı ülkelerdeki dostlarına, meliklere, emirlere, valilere ve insanlardan iyilik ve mutluluğu isteyenlerin tamamına bir nasihat ve irşad olduğunu” belirtir. Bu nasihat ve irşad hususunda gösterdiği çabadan dolayı kitabını Allah’a yakınlaşma vesilesi olarak görür. Allah’a hamd ve peygambere salavât getirir, daha sonra peygamberlerin yolundan giden, önce kendi nefislerini daha sonra da ortaya koydukları faydalı ve faziletli ilimlerle insanları irşâd eden büyük filozoflara şükreder. Bu şükrünün sebebini de şöyle dile getirir: “O filozoflar ki hikmeti hayatlarının gayesi kıldılar, onu elde etmek için çaba sarf edip, zaman harcadılar ve sadece onunla yetindiler.”72 Ayrıca o, bu filozofların hikmetle yetinmeyi Allah’a en faziletli yakınlaşma aracı olarak gördüklerini belirtir. Bağdâdî’ye göre bu filozoflar hikmetle elde ettikleri fazilet sayesinde; Tıp, Astronomi, Denizcilik73, Ziraat, Matematik ve Alan Hesaplama ilmi74 gibi insanların hem ruhlarına hem de bedenlerine faydalı ilimler ortaya koydular. Kim onların yolundan giderse onlar gibi ecir kazanır. Đnsanlar, meliklere, ulu’l-emre itaat ettikleri ve onların peşinden gittikleri için, şayet melikler ve ulu’l-emr hikmetin yaygınlaşmasına yardım ederse kat kat ecir kazanırlar. Bilakis hikmeti engelleyenler de büyük bir vebal yüklenmiş olur. Bağdâdî bu kitabı yazma amacını şöyle belirtir: “Amacım, arkadaşlarıma –Allah onları irşad etsin- nasihat etmek, onları gaflet uykusundan uyandırmak, zararları bedene ve nefse yayılmış olan belaya karşı uyarmaktır. 72 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e., vr. 63/1 73 : Asım Efendi bu terim için Kamus’ta gemicilik, gemi yapımı manasını vermiştir. Bkz. Âsım Efendi, Kâmus Tercemesi, I-III, Matbaatü’l-Osmaniye, Đstanbul, 1305, c. 3, s. 522 74  : Yeri ölçmeye yarayan bilim. Bkz. Âsım Efendi, a.g.e., c.III, s.522 Kim söylediklerime inanırsa, ona güvensin ve sarılsın. Kim de söylediklerimin doğruluğuna inanmıyorsa, inanmasını umarım. Dünyada bir kişi bile söylediklerim sayesinde hidayete ererse, onun ecri ve övüncü bana yeter.”75 Bağdâdî eserinde ara ara geleneksel eser tasnifinde âlimlerin –çoğunlukla fukahanın- sıkça kullandığı farazî soru-cevap usulünü kullanır. “Şayet bana sorarsanız… size şöyle derim…” şeklindeki bu tarz farazî bir soruyla “hikmetin yokluğundan daha tehlikeli/kötü bir durum olup olmadığının cevabını verir. Vehme dayalı (mümevvihe), yani sahte ve boş hikmetin varlığını, hikmetin yokluğundan daha tehlikeli görür. Tıpkı Mantık ilminde cehl-i mürekkebin, cehâletten daha tehlikeli/kötü kabul edildiği gibi. Çünkü müellife göre hikmetin yokluğu insanlarda ona karşı istek meydana getirir ve bu sayede insanlar onu arar ve elde etmek için gayret ve azimle çalışırlar. Hâlbuki sahte/boş hikmete sahip olanlar ise, kendini zengin zanneden fakirlerdir. Öğrenmeye ve ıslah edilmeye muhtaç oldukları halde, kendilerini öğretmeye ve ıslah etmeye ehil görürler. Müellif bunu, insanların peygamberin çağrısına inanmasına, onu kabul etmesine benzetir. Đnsanlardan herhangi bir dine inanmayan kimsenin, sapkın inançlara sahip olanlara göre peygamberin davetine daha kolay icabet ettiğini belirtir. Đnsanda hikmetin yokluğunu beyaz, boş bir sayfaya, sahte/boş hikmetin varlığını ise karalanmış bir kâğıda benzetir. Nübüvvetin de bu konuya işaret ettiğini; “Her doğan çocuk Đslam fıtratı üzerine doğar…”76 hadisiyle bunu örneklendirir.77 Bu konuya son olarak Eflatun’un Kitâbu’s-Siyase78 adlı eserinden örnekler verir: “Kötülük (iyiliğin zıddı olarak kötülük), iyiliğin yokluğundan (selbi’l-hayr) daha şiddetlidir.” Yine Eflatun’dan; “Đlim nefsin boyasıdır ve bir şeyin boyası, pislikleri temizleninceye kadar parlamaz” sözünü aktarır.79 Bağdâdî eserin ismindeki iki nasihatin (nasihateyn) ne olduğunu ve eserde ilk olarak anlattığı nasihati neden diğerine göre öncelediğini şöyle açıklar: “Đnsanları ona karşı uyararak mükâfat kazanmayı umduğum bu musibet, konusu bedeni hastalıklardan kurtarmak olan Tıp (sahasında) ve konusu nefsi cehaletin eleminden, 75 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 63/2-64/1. 76 Buhârî, Cenaiz, 80. 77 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 64/1. 78 Eflatun’un Politeia adlı eseri Cumhuriyet ya da Devlet adıyla Türkçe kaynaklarda, Arapça kaynaklarda da Kitâbü’s-Siyase adıyla geçmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Fahrettin Olguner, Eflatun Md., D.Đ.A., c.10, s. 469-477. 79 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 64/1. 27 marifetin selametine ve hakikatin idrakinin sıhhatine ulaştırmak olan Hikmet sahasında cereyan etmektedir. Biz ilk olarak var olan musibeti Tıp cihetinden açıklayacağız, çünkü Tıp alanındaki kötülük, herkese dokunması bakımından daha yaygındır. Herkes bedenini elemden kurtarmaya önem verir. Hâlbuki insanların her biri nefsini cehaletten kurtarmaya önem vermez.”80 Bağdâdî, tabibler arasında ‘müsterzika’ olarak adlandırdığı ‘rızık isteyenler’ şeklinde anlamlandırılabilecek bir gruptan bahseder. Tıptan rızıklanan bu grubun tıp sanatının değerini düşürdüğünden ve onu mahvettiklerinden bahseder. Bu tıptan rızıklananlara karşılık, genel olarak tıp sanatının ve özel olarak da hâzık81 tabiplerin özelliklerinden bahseder. Tıp sanatının şartlarına riayet edildiğinde tıpta asla hata olmayacağını, fakat hâzık tabibin bile nadiren de olsa hata yapabileceğini ifade eder. Buna da Galen’in kitabından örnek verir: “Hâzık tabibin hatası kat‘i, büyük ve doğruyla tamamen alakasız değildir. Onun durumu okçulukta ok atanın durumu gibidir; çoğunlukla isabet eder (doğru karar verir), şayet hata yaparsa da oku hedeften çok uzağa düşmez. Onun oku hedefe yakın olur, hedefin tamamen tersine düşerse de bu tabibin hatası olur. Tıbbın değildir.”82 Bağdâdî, tıpta hâzık tabipten bahsettikten sonra câhil tabibi anlatmaya başlar. Câhil tabibin dost giysisi altındaki bir düşman, panzehir görünümlü zehir olduğunu söyler. O, faydası ile bilinen ilaçları, yanlış hastalıkta, şartlarına uymaksızın kullanır, bu da o ilaçları öldürücü zehir yapar. Bu ilaçlara örnek olarak; Sina83, Bısbayic84, Tırbit85, Şahmu’l-Hanzal86 ve Sakamunya87 gibi zehirli müshil ilaçlarını verir. Tehlikeli hastalıklarda bu ilaçların zararı tabibin hatalı kullanımından kaynaklanır. Çünkü bu ilaçlar bazı hastalara verildiğinde öldürücü olur, bazı hastalara da verilmediğinde hastanın ölümüne sebep olur. Bağdâdî bu durumla ilgili Hipokrat’ın şöyle dediğini belirtir: 80 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 64/2. .Mâhir, becerikli olmak. Bkz. Mevlüt Sarı, el-Mevarid Arapça-Türkçe Lügat, Bahar Yay. Đstanbul, 1980, s. 284 :ق 81 82 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 65/1. 83 Bu ilaç sinamekidir, drog olarak Kanun’da bulunmamakla birlikte, Đbn Sina onun için Hıyar-ı Şenbere demiştir. Bkz. Đbn Sina, el-Kanun fi’t-Tıb, , çev. Esin Kahya, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara 2003, C. 2, s. 137. 84 Besfayec, Çıyan otu, Benekli eğrelti, Polypodium vulgare. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Sina, a.g.e., C. 2, s. 150. 85 Türbid, Ipomoea turpethum. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Sina, a.g.e., C. 2, s. 586. 86 Hanzal, Ebu Cehil karpuzu, Koloşint, Citrullus colocynthis. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Sina, a.g.e., C. 2, s. 259. 87 Mahmude, Kısa Mahmut Otu, Canvalvulus scammonia. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Sina, a.g.e., C. 2, s. 435. 28 “Tabibin kullandığı ilacı sahte tabip de kullanır, bu sebeple halk da tabibi sahte tabipten ayırt edemez. Hakiki tabip bu ilacı vaktinde kullanır, sahte tabip ise yanlış zamanda kullanır. Halk işte bu durumu fark edemez.”88 Hipokrat89 (ö. M.Ö 375[?] ), Şiddetli Hastalıklar Kitabı’nın (Kitâbu Emradi’l- Hâdde)90 baş kısmında bu manada sözler söylemektedir. Hipokrat’ın ayrıca tabibin edebi hususunda (fi edebi’t-tabib) ve tabibin sıfatları hususunda (fi sıfati’t-tabib) kitapları olduğunu nakletmektedir. Bu eserde (tabibin sıfatları hususundaki eser) Hipokrat bir tabibin sıfatlarının nasıl olması gerektiğini nakleder. Ayrıca Bağdâdî, Galen (ö. 200[?])’in91 de tabibin imtihan edilmesi hususunda bir kitabı (Kitabun fi Đmtihani’t-Tabib)92 olduğunu zikreder. Bağdâdî’ye göre tabip olmak isteyen kimse bu kitabın üzerinde durmalı ve bu kitapta yazılı olanlarla kendini eğitmelidir. Bu noktada, tıbbın önemine ve tabibin nasıl olması ve nasıl olmamasına dair Galen’in mezkûr eserinden -muhtemelen kendi anladığı şekilde- uzunca bir bölüm aktarır. Bağdâdî’nin tıp sanatına bakışını ve ona göre tabibin nasıl olması gerektiğini anlamak bakımından bu bölümü olduğu gibi aktarmakta fayda var. “Liderler ve zenginlerin çoğu tıp sanatına zaman ayırmazlar. Hâlbuki onlar hastalandıklarında tabibe ihtiyaç duyarlar. Hâzık tabip onları elemden kurtarır, cahil tabip ise onları sahip oldukları elemden daha kötüsüne düşürür ki, o da ölümdür. Bu yüzden liderler ve zenginlerin sahte tabip ve hakiki tabibi ayırt edecek özellikleri bilmeleri gerekir ki, bu bilgiyle o ikisinin durumlarını sınayabilsin ve hayatını hakiki tabibin eline teslim edebilisin. Tıpkı zehir ile panzehiri ayırt etmeye yarayan bilgiye sahip olmak gibi. Ayrıca tabibin doğuştan kendisine verilen kavrayışı/akıl sağlığını, isti‘dâdını, fıtratını inceledikten 88 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 65/2 89 Tıbbın babası sayılan, Đlkçağ’ın en ünlü hekimi. Đslam kaynaklarında adı Bukrât, Bukrâtîs, Ebukrât, Đbukrât, Đbukrâtîs gibi şekillerde geçen Hipokrat hakkında Müslümanlar köklü bir imaja sahiptir. Bunun en önemli delili onu ilki Asklepios, sonuncusu Câlînûs (Galen) kabul edilen sekiz tıp üstadı arasında saymalarıdır. Ayrıtıntılı bilgi için bkz. Esin Kahya, Hipokrat Md., D.Đ.A., C. 18, ss.119-21. 90 Günümüze Hipokrat adına nispet edilen bir tıp külliyatı (Corpus Hipocraticum) ulaşmıştır. Hepsi de Đyonya lehçesiyle yazılmış olan bu 59 eserden çoğu otantik değildir. Bu külliyat birçok elden çıkma, değişik tarihlerde yazılmış, çok farklı bakış açılarına sahip eserlerden meydana gelmektedir ve hiç birinin Hipokrat’a aidiyeti kesinlik kazanmamıştır. Muhtemelen bunlar Kos Tıp Okulu kütüphanelerinden milattan önce III. Yüzyılda Đskenderiye’ye taşınmış ve burada Hipokrat’a nispet edilmiştir. Dolayısıyla Hipokrat’ın eserlerinden değil, ancak Hipokratik eserlerden bahsetmek mümkündür. Bu Hipokratik eserlerin pek çoğu Câlînûs şerhleriyle birlikte Huneyn b. Đshak ve okulunun öncülük ettiği tercüme faaliyetleri sırasında Arapça’ya kazandırılmıştır. el-Emradu’l-Hadde diye bilinen eser de bunlardan biridir. Bkz. Esin Kahya, Hipokrat Md., D.Đ.A., C. 18, ss. 119-21. 91 Đslam tıbbını etkileyen ünlü Grek tabib ve filozofu. Bkz: Đlhan Kutluer, “Câlînûs” Md., D.Đ.A., C. 7, ss. 32- 34. 92 Galen’in eserleri için bkz. C.G. Kühn, Clauudii Galeni Opera Omnia, I-XX, 2. Baskı Hildesheim, 1964-65. 29 sonra onun hâlihazırda hayatını nasıl geçirdiğinin ve ömrünün ilk yıllarını nasıl değerlendirdiğinin de incelenmesi gerekir. Daha sonra dinine, emanetine, mürüvvetine, sır tutup tutamadığına ve bütün bunların sözlerinde değil fiillerinde olmasına bakılmalıdır. Sözde, bütün insanlar iyidir. Güzellik, insanlara karşı fiillerde ortaya çıkar. Ayrıca midesine ve şehvetine düşkün olup olmadığına, para kazanma hırsına da bakılmalıdır. Eğer paraya kul oluyorsa onda hayır yoktur, o dünyasını ve ahiretini bir dirheme satabilir, ona güven olmaz. Şayet fıtrat olarak anlayışı kıt (gabiy), yaratılıştan kötü mizaçlı ise ondan hayır bekleme, onu faziletli bir kişi yapmaya çalışmak, bilgisini artırmaya çalışmak mümkün değildir. Bilakis bu, onun şerrini ve fesadını artırır.”93 Bağdâdî, anlayışı kıt, yaratılıştan kötü mizaçlı kimseyi faziletli kılmaya çalışmanın tehlikesi ile ilgili bir şairden alıntı yaparak bu konuyu şöyle örneklendirir: Đlim zeki kimse için artma, ahmak kimse için de eksilmedir. Tıpkı gündüzün, gören göze aydınlık, yarasaya karanlık olması gibi94 Bağdâdî’ye göre bu şiir sanki Eflatun’un şu sözünün nazma girmiş hali gibidir: “Đlim kötünün kötülüğünü arttırır. Çünkü o, ilmi, aslanın pençesini kullandığı gibi parçalamak için kullanır.” Bağdâdî Galen’den alıntıya devam ederek şöyle der: “Tabipte haset, dalkavukluk ve açgözlülük varsa onda bütün kötülük alametleri toplanmış demektir. Bunlara, yalan, dinde ihmalkârlık eklenirse, ondan en tehlikeli varlıktan kaçar gibi kaç. Şayet yaratılıştan kavrayışı ve anlayışı iyi ise, fakat gençliğini tembellikle ve ticaretle geçirmişse, ondan sanatta uzmanlık (hızk) bekleme. Şayet hâlihazırdaki vaktini lezzet peşinde geçiriyorsa o rezilliklerde boğulduğu nispette faziletten uzaktır.”95 Bağdâdî’ye göre tabip ilk olarak iyi karakter sahibi bir insan olmalıdır. O, eserinde sürekli kendi döneminin tabiplerini eksik, yetersiz bulmakta, eksik olmalarının sebeplerini bu sanata girerken bu sayılan özelliklere dikkat edilmemesine bağlamaktadır. Yetersiz tabiplere ek olarak kötü niyetli kişilerin de bu sanatta söz sahibi olmak istemelerini de rızık peşinde koşmalarına bağlamaktadır. Bu sebeple Bağdâdî, tıp sanatı ve tabiplik ile ilgili 93 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 66/1.   ا ش 94 ا() '&% ا$ـــــــــــــــ# ز! دة و ـــــ% ا9 ر !8!7 أ6 ر ا4ري 4را و ُ!ْ(0ِ. أ, ا+* ش 95 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 66/2. 30 yapılması gerekli olan düzenlemeler hususunda sürekli Hipokrat ve Galen’i otorite olarak, onların eserlerini de kaynak olarak işaret etmektedir. Bu bağlamda da o, tabibin durumu ile ilgili Galen’den alıntı yapmaya devam eder ve şöyle der: “Eğer tabip vaktini ve gayretini, geceleri haz peşinde koşarak gündüzleri ise liderlerle görüşerek geçiriyorsa onda hayır vardır fakat fazilet yoktur. Gecelerini ve boş saatlerini kıraat, taallüm ve tefekkürle geçiriyorsa insanların maslahatlarıyla, hasta tedavi etmekle, hastaları iyileştirmek için gayretle, onları acıdan kurtarmak için hırsla çalışarak geçiriyorsa işte bu hayırlı ve faziletli bir tabiptir. Ona güvenmek, onun görüşüne ve çözümüne razı olmak gerekir. Bununla birlikte böyle bir tabip, sertlik ve kabalıktan uzak şefkat ve merhamete sahip olmalıdır. Onun sezgilerinde isabet etmesinden kaynaklanan mutluluğu para kazanmasından kaynaklanan mutluluğundan daha fazladır. Akıllı bir kişi hayatını, geceleri sarhoş (sekran), sabahları yarı sarhoş (mahmur) olan kişiye nasıl teslim eder ki, o tabip hem nefis hem de beden olarak hastadır. Đki hastalık sahibi birisi, tek hastalık sahibi kişiyi nasıl tedavi eder. Đçki içenin durumu hazık bir tabip olmaya uygun değildir. Đçki içen kimse de (alkolden dolayı) zihin bulanıklığı hastalığı vardır. (Alkol) bedenin hareketlerini engeller, ruhu kedere boğar, duyuları zayıflatır, hayat nurunu söndürür, fikri bozar, karar verme melekesini tahrip eder. Hiç gecelerini uyanık ilim ve tefekkürle geçiren, gündüzleri yaptıkları ve bildikleriyle insanlara faydalı olmaya gayret eden kişiyle, gayesi dünya ve para olan kişi, bir olabilir mi?”96 Bağdâdî, hem Hipokrat hem de Galen ve onların yolunu tutanların kendi dönemlerinin tabiplerinin cehaletinden, bilgisizliklerinden şikâyet ettiklerini nakleder ve ardından da onların kendisinin zamanını görmemelerine rağmen bu şikâyetlerde bulunmalarını garip karşılar. Çünkü Bağdâdî’nin zamanındaki tabipler ile Hipokrat ve Galen devrinin tabipleri arasında kayda değer büyük farklar olduğunu, Bağdâdî’nin devrinin tabiplerinin daha kötü ve rezil durumda olduklarını, insanları öldürmekte araç olarak dahi tabipliği kullandıklarını vurgular. Bağdâdî, Hipokrat ve Galen’in eserlerinden yola çıkarak o dönemdeki tabiplerin bilgilerindeki eksiklikten dolayı hata ve kusurlu olduklarını ancak faziletli olduklarını söyler. Galen, Meyamir ve Katacanis adlı kitaplarında bu tabiplerden çokça bahseder. 96 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 66/2-67/1. 31 Ayrıca Galen Kitabu’l-Fark isimli kitabında tabipleri üç gruba ayırır. Bunları ashâbu’l-hiyel, ashâbu’t-tecrübe ve ashâbu’l-kıyas olarak isimlendirir.97 Galen ve Hipokrat’ın şikâyetleri ilk iki gruba yöneliktir. Bağdâdî ise Galen’in tasnifine ek olarak kendi dönemindeki dördüncü grubu ekler ve gayet sitemkâr ve alaycı bir biçimde onlara “bâbu’l-baht” (atıp-tutan grup) adını verir ve onların tedavi usullerini, körün hedefin yönünü bilmeden ok atmasına benzetir.98 Bağdâdî, Galen’in şikâyet ettiği ashabu’l-hiyel ve ashabu’t-tecrübe’nin en azından hedefin yönünü bildiklerini fakat hedefi tutturmak için gerekli bilgiye sahip olmadıklarını belirtir. Ashabu’l-kıyas ise hedefin yönünü, hedefe ulaşmak için gerekli olanı bilir ve oku en doğru şekilde hedefe gönderir. O, alaycı bir üslupla kendi zamanındaki tabiplerin ise hedefi tutturamamalarına değil, tutturmalarına şaşılması gerektiğini vurgular. Ashabu’l-kıyas, tecrübe ve bilgiyi mezcederek tedavi uygulayan tabiplerdir. Bu sebeple ashabu’l-kıyasın tedavide isabet etmesine değil hata etmesine şaşılır. Çünkü o sahip olduğu bilgi ve beceriyle nadiren ve tedavidinin teferruatında hata yapar. Bu da hastada çok tehlikeli bir etkiye neden olmaz. Bağdâdî’nin “müsterzika” olarak adlandırdığı babu’l-baht ehli ise ne bilgi ne de tecrübe ve beceri sahibidir. Bu yüzden tedavi de çoğunlukla hata yapar ve bu hata tedavinin özünde olduğu için hastanın canına dahi mâl olabilir.99 Bağdâdî, eserinde bahsettiği bu grupların durumlarını daha net ifade etmek ve aralarındaki farkların altını çizmek için, bir hasta üzerinden örnek vererek, bu tabiplerin tasarruflarını şöyle anlatır: “Hummalı bir hastaya sahibü’l-hiyel grubunda sayılan tabip, humma hastalığı bir ihtikan (kan, idrar vb. toplanma) olduğu için, istifrağ (vücuttaki toksinleri kan alma ve ishal yoluyla attırma, detoks) metodunu kullanır. Sahibü’t-tecrübe ise, ben defalarca bu adam gibi hummalı hastaları tedkik ettim ve onlardan belirli miktarlarda bayılıncaya kadar kan aldım, der ve bu usulü uygular.”100 97 Antikçağ tıbbında metot açısından, aklî istidlâl yanlıları (ashâbü’l-kıyas) ve deney-gözlem yanlıları (ashâbü’t-tecrübe) şeklinde iki farklı görüş mevcuttur. Hipokrat ve Galen birinci anlayışın temsilcileri olarak bilinmektedir. Bkz. Đlhan Kutluer, Câlînûs Md., D.Đ.A., C. 7, s.32. 98 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 67/2. 99 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 68/1. 100 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 68/1. 32 Abdüllatif -kendisine göre orta yolda saydığı- bu iki grubun tasarruflarını zikrettikten sonra, önce olması gereken usulü -ki Abdüllatif’e göre kıyas ehlinin usulüdür- daha sonra da, kendi dönemindeki müsterzikanın durumunu uzun uzun anlatır. “Sahibü’l-kıyasa gelince, o hummayı bir tür (hastalık türü) olarak kısımlara ayırır. Onun üç türü olduğunu söyler ve bu adamın hummasının bu türlerden hangisi olduğuna karar verir. (Mesela) Hummanın zâtü’l-madde olduğunu tespit eder ve bunu da maddesine göre kısımlara ayırır ve demevî (kanlı) olduğunu tespit eder. Demevî hummayı da hâlisa (saf) ve meşûbe (karışık) diye kısımlara ayırır ve hâlisa olduğuna karar verir. Bu hâlisayı da ‘ma ukira’ (pasif) ve ‘ma uhize fi’l-galeyân’ (aktif) diye kısımlara ayırır ve ‘ma uhize fi’l- galeyân’ olduğuna karar verir. Sonra hastanın yaşadığı şehre, yaşına, bulunduğu zamana, alışkanlıklarına, daha önceki tedavilerine ve hükmü değiştirecek bir durum olup olmadığına bakar. Bütün bunlar yapılacak tedavinin gerekleridir. Sonra bayılıncaya kadar ondan kan alır.”101 Bağdâdî bu üç grubu bu şekilde anlattıktan sonra kendi döneminin müsterzika diye adlandırdığı tabiplerine geçmeden önce bu üç grubun karşılaştırmasını “keşke bu üç gruptan hangisinin doğru davrandığını bilseydim?” şeklinde imalı bir soru sorarak yapar. Ardından kendi döneminin tabiplerinin böyle bir durumla karşılaşınca akıllarına nasıl gelirse öyle karar vereceklerini, kararlarının tıp sanatıyla ilgisi olmayan bir zanna dayandığını ifade eder. Kıyas, delil, tecrübe ve tetkike dayanarak karar veren birini bulmanın çok zor olduğunu belirtir. Bağdâdî, tıp sahasında kendi dönemindeki bu başıboşluğun melik ve liderlerin ihmalinden kaynaklandığını belirtir. Bu noktada da meliklerin ve liderlerin yemekleriyle ilgilenen kişilere, maiyetlerindeki özel adamlara dikkat etmelerine rağmen en önemli, en şerefli ve üzerinde en çok düşünülüp dikkat edilmesi gerekli olan tıp sanatını ihmal etmelerini garip karşılar. Garip karşıladığı bir diğer konu da, insanın eşeği ya da atı için en iyi, en mahir baytarı seçip, kendi hayatını bilgisine ve maharetine güvenilmeyen kişiye teslim etmesidir. Yiyeceklerin ekilip, pişirilmesine dikkat edilip, rastgele bir tabibe hayatın teslim edilmesi gariptir. Bağdâdî’ye göre bir başka garip durum da, fukahanın kitaplarına mallar bölümü (babü’l-emvâl) koymalarına rağmen tıp ile ilgili bölüm koymamalarıdır. Mal konusunda, emanet konusunda şehadet aranırken, can konusunda tabibin hiçbir özelliğine bakılmamasıdır. Đçtihat derecesine ulaşmış olan bir fakihin, tıp konusunda bir risale bile 101 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 68/1-2. 33 okumamış tabibe hayatını teslim etmesinin de çok garip olduğunu belirtir. Bu fakihlerin, peygamberimizin “Kim tıp konusunda hiçbir şey bilmeden tabiplik yapıp birini öldürürse o katildir”102 hadisini ihmal edip, tıp sanatına önem vermemeleri de yazara göre bir başka garipliktir. Burada Bağdâdî, Kelam ilminin konularından “kulun fiilleri” ve “kaza-kader” meselesine küçük bir atıf yapar. Tabibin hatasıyla ölen kişi için insanların ‘eceliyle öldü’ demelerine karşı çıkarak, katl fiilinin gerçekleşmesi için ille de boyun vurmak mı gerekir, sorusunu sorarak dikkatleri bu noktaya çekmeye çalışır.103 Bağdâdî, tıp sanatına önem verilen, tabiplere itibar edilen bir yer olarak Konstantiniyye’yi (Đstanbul) zikreder ve şöyle der: “Bir kişinin tıp sanatının bölümlerinde derece derece yükselmeksizin orada (Konstantiniyye) tabiplik yapmasına izin verilmiyordu. (Bir kişi tabip olmak için) tıp sahasında uzun süre çalışır, üzerinden yıllar geçerdi ve onun bu meslekteki çalışmasına âlimlerin şahitlik etmeleri gerekirdi. Ardından da meclis toplanır. Şeyhler meclisinde farklı hastalıklara sahip hastalar getirilir. O kişi bu hastalara uygulayacağı tedaviyi şeyhlerin huzurunda tatbik eder. Şeyhler, yaptıklarını uygun bulduklarında ondan Hipokrat Yemini alırlar. Bu Hipokrat yemini Hipokrat’ın gariplere karşı kendine verdiği sözdür. Hipokrat yemini alındıktan sonra, o kişiyi kendi aile ve akrabalarından biri sınıfına dâhil ederler. 104 Bu durum, Konstantiniyye’yi Rumların yönettiği dönemde böyleydi. Şu anda mülk Frenklere geçti ve Frenkler birçok güzel uygulamayı kaldırdılar ve kadim büyük merasimleri mahvettiler. Şu an ne durumdalar bilmiyorum.”105 Bağdâdî Konstantiniyye’nin durumunu bu şekilde aktardıktan sonra, kendi coğrafyasına dönerek, Bağdat, Mısır ve Şam’ın tıp sanatı açısından durumlarının –en kötü durumda olduğunu söylediği Halep’e göre- biraz daha iyi olduğunu belirtir. Halep’in durumunun çok kötü olduğunu bu sebeple de insanların büyük bir sefalet içinde yaşadıklarını, tabiplerin de tam bir fesat içinde olduklarını belirtir. Bağdâdî’ye göre tabiplerin bu fesadını engelleyecek ne bir sultan, ne bir din ve ne de tabiplere rehberlik edecek bir ilim ya da reis vardır. Tabiplerin tedavide tek bir usulleri vardı o da; şerbeti verip 102 Sünen-i Ebu Dâvud, Diyet, 25. 103 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 69/1. 104 Đbn Ebi Usaybia, Uyun adlı eserinde Hipokrat Yemininden bahseder ve bu yemini eden kişinin tıp üstatlarını ailesinden birileri gibi gördüğünden bahseder. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 45. 105 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 69/2. 34 parayı almak. Onlara, hangi hastalıktan muzdarip olursa olsun, bir hasta geldiğinde, hastalığın şartlarına bakmaksızın, hemen müshil şerbetini verip parayı almaya bakıyorlardı. Çeyrek dirheme insan hayatını nasıl sattıklarını, şerbetle insanları nasıl öldürdüklerini hiç düşünmüyorlardı.106 Bağdâdî’ye göre Halep’in bu kötü durumunun sorumlusu, önceleri Müslüman iken irtidat edip Yahudi olan, fakat görünürde dini konusunda ihmalkâr bir Müslüman zannedilen Mağripli kurnaz bir şeyhtir. Bu adamın insanları öldürmeye karşı bir meyli vardı. Ne Hâlık’tan ne de mahlûktan korkuyordu. Abdüllatif, 613-14 (1216-17) senelerinde meliklerden ve halkın ileri gelenlerinden bir grubu öldürdüğünü, bunların bir kısmına şahit olduğunu bir kısmını da duyduğunu nakleder. Melik Zahir Gazi b. Yusuf107 (ö. 1216) da onun öldürdüklerinden biriydi. Bağdâdî, bu adamın Melik Zahir Gazi b. Yusuf’u tedavi adı altında nasıl öldürdüğünü uzun uzun anlatır.108 Bağdâdî, bu Mağripli şeyhin kötülüklerini anlattıktan sonra, tekrar tıp ve tabiplerin durumunu anlatmaya devam eder. Hipokrat’ın “hastayı kendi haline terk etmek kötü bir doktora teslim etmekten daha iyidir” sözünü, Râzî’nin109 (ö. 925) de “Tabipleri bir araya toplayan, onların hatalarını da toplamış olur” sözünü aktarır. Galen’in de kitaplarını bilgisiz tabiplere karşı uyarılarla doldurduğunu belirtir.110 Bunlardan biri de; “Fakirlerin hastalandıklarında durumları, zenginlerin durumundan daha iyidir. Çünkü fakir hastalandığında tabip tutmaya güç yetiremez, kendi halinde iyileşmeyi bekler. Zenginin durumu ise; bütün tabipler onun etrafına toplanır ve ona çeşit çeşit ilaç ve şerbetler içerirler. Bu ilaçlar yanlış zamanda kullanılıp, yanlış yere isabet eder. Bu (hatalı) ilaçların miktarına göre zengin ölür. Bu arada fakir de iyileşir ve muhtemelen zenginin cenazesine katılır.”111 Bağdâdî bu konuda Hipokrat, Râzî ve Galen’den yaptığı alıntılara kendi fikrini de ekler. Ona göre koca karı tıbbı, cahil tabiplerin tedavilerinden daha iyidir. Çünkü koca karı tıbbında, faydası ve sonucu görülen ilaçlar kullanılır ve bu nokta da tecrübeye dayanır. Cahil 106 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 69/2. 107 Bu kişi Selahaddin’in ölümünden sonra Halep bölgesine hâkim olan üçüncü oğludur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ramazan Şeşen “Eyyubiler” Md., D.Đ.A., C.12, s. 25. 108 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 70/1. 109 Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî, meşhur hekim ve filozof. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, “Râzî” Md., D.Đ.A., C. 34, ss. 479-85. 110 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 71/2. 111 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 71/2. 35 tabipler ise yanlış kıyas ve boş zanla tedavi etmeye çalışırlar. Ayrıca koca karı tıbbında çok nadiren kuvvetli ilaçlar ve tehlikeli müshiller kullanılır. Müsterzika ise ilaçların kuvvetlerini ve suretlerini bilmeden, denemeden, etkilerini müşahede etmeden, dikkatsizce kullanırlar. Đlacın kuvveti bir yana suretini bile bilmeyen bu tabiplerin en iyisi bir kitaba göre tedavi uygulayandır. Müfret ilaçların kuvvetlerini bilmez, tecrübeye dayalı bir bilgisi de yoktur. Mürekkep ilaçların da kuvvetlerini bilmez, kitaplarda yazılı olan formüllere bakar. Kitaplardan baktığı formüllerde de kendi cehaletleriyle nitelik ve nicelikte tasarrufta bulunurlar. Ayrıca hiçbir şey bilmeksizin hastalıkları kendi zıtlarıyla tedavi etmeye çalışırlar.112 Fakat zıtların alakasını da zıtlık türlerini de bilmezler. Hâlbuki tabip, şahsî olmaksızın türsel zıtlığın bilgisi sayesinde ilacın doğru olduğu kanaatine ulaşamaz, çünkü tabip şahısları tedavi eder, türleri değil.113 Bağdâdî’ye göre, akıllı hâzık tabip müshil edici ilaçları kullanma noktasında çok dikkatli olmalıdır. Sadece zorunlu durumlarda kullanmalıdır. Çünkü müshil ediciler kendilerinde bulunan zehirle ve hastalığın tabiatının da etkisiyle, hastalıktaki zehri atar. Tıpkı kötülüğün kötülükle def edilmesi gibi, müshil edicilerdeki zehir sayesinde vücuttaki daha kuvvetli bir zehir atılır. Müshil edici doğru zamanda ve doğru yerde kullanılırsa, hasta rahatlar, yanlış yerde kullanıldığında ise hastanın hastalığı artar. Bağdâdî, hukemanın bu konuda şöyle dediğini söyler: “Panzehir özellikli ilaçlar bedende zehir varken içildiğinde faydalı olur, fakat beden zehirden temiz iken içildiğinde ilaç zehre dönüşür. Panzehir özellikli ilaçlar salt zehir ile salt ilaç tabiatının ortasındadır. Galen de bedeni dolu olan (kesîru’l-imtilâ’) kişilerde müshil edici ilaçların kullanılmaması gerektiğini Đyileşmenin Çareleri Kitabı’nda (Kitabu Hîletü’l-Berâ’) özellikle belirtmiştir.”114 Daha sonra Bağdâdî müshil kullanımında nelere dikkat edilmesini, bitkin durumdaki hastalarda -özellikle de humma hastalarında- müshil kullanıma çok dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yapar. Müshil edicilerin sıcak tabiatlı oldukları için, humma hastalığında tehlikeli olabileceğine dikkat çeker. Buradan yola çıkarak da kan almanın müshil 112 Buradaki zıtla tedavi etmek anladığımız kadarıyla, hararetin serinletmeyle, kuruluğun nemlendirmeyle tedavi edilmesi gibi bir yöntemdir. 113Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 72/1. 114 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 72/2. 36 kullanımına göre daha az tehlikeli olduğunu söyler. Çünkü kan alma temel uzuvları/kuvveleri zayıflatmaz, müshil ediciler ise iç organları zayıflatır. Bağdâdî, bütün bunları tıp sanatına giriş konusundaki bir makalesinde anlattığını belirtir. “Tıp sanatına giriş hususunda müfred bir makalemizde bunları anlattık. Bu makale, insanlar ona ihtiyaç duydukları için var. Zaman içinde bu eser eskir, kaybolursa, Allah, tıp sanatının kaybolan erkânını ve merasimlerini tekrar canlandıracak kimseyi göndersin. Tıpkı Hipokrat zamanında olduğu gibi, Hipokrat büyük dedesi Eskalbiyâdis’in115 tıbbını tekrar canladırdı. Sonra Galen de kendi döneminde Hipokrat’ın tıbbını tekrar canlandırdı. Đslam dünyasında da Ebu Ca‘fer Ahmed b. Muhammed b. Ebi’l-Eş‘as116(ö. 970-79?) buna örnektir.” 117 Müellif daha sonra kendi döneminde tıp sanatıyla ilgilenenlerden bahseder. Onların sadece Kânun’dan118 bir şeyler okuduklarını, Kanun’dan tıbbın tanımını, ilkenin (ustaks) tanımını, mizacın tanımını ve bunlara benzer şeyleri ezberlediklerini söyler. Ayrıca onların bu bilgileriyle tartışmalara girip, çarşıda pazarda seslerini yükselttiklerini belirtir. Bununla da kalmazlar, tamamen zanna dayalı olarak, faydalı olduğunu düşündükleri ilaçları hastalara verirler. Onlara göre tıbbın değeri, hummayı ve diğer bazı hastalıkları iyileştirmek ve onların türlerini bilmekten ibarettir.119 Müellif, tabip olmayı isteyip, nasihatini kabul eden kimseye, Galen ve Hipokrat’ın eserlerini ihmal etmemelerini tavsiye ederek eserine devam eder. Şayet bu nasihatte kendisinin samimiyetine güvenmeyen varsa, ona, tıp eserlerinden biri –belki de en önemlisi- Galen’in Kitabu’l-Mizac adlı eserini okumasını tavsiye eder. Sonra da aynı konuları Kanun’dan okuyup karşılaştırmasını, şayet Kanun’da, Galen’in söylediklerinden başka bir şey bulursa, o kişiye, artık kendisinin hiçbir söylediğini kabul etmemesini tavsiye eder. Müellif, bilakis Galen’i okurken o kişi, kendisinde onların eserleri gibi eserler yazmaya bir güç bulursa o zaman kendisinin sözüne itimat etmesini ister. Karşılaştırmaya devam edip aynı şeyi, Galen’in Küçük Nabız Kitabı’yla, Kanun’un nabız ile ilgili bölümlerinde 115 Abdüllatif Hipokrat’ın büyük dedesinin adını Eskalbiyâdis olarak zikreder, oysa Đbn Ebi Usaybia Uyun adlı eserinde bu ismi Eskalîbiyûs olarak zikreder. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Ebi Usaybia a.g.e., s. 43. 116 Bu kişi Galen’in eserlerini şerh eden tertip eden hikmet sahibi aslen Đranlı, Musul’da yaşamış ve çok sayıda talebe yetiştirmiş bir tabiptir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., s. 331-32. 117 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 73/2. 118 Đbn Sina’nın meşhur el-Kanun fi’t-Tıb adlı eseri. 119Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 74/1. 37 yapmasını tavsiye eder. Şayet bu kitapları uzun bulursa karşılaştırmayı, Galen’in tıbba giriş mahiyetindeki Küçük Sanat Kitabı’nda ve Aglufez adlı kitabında yapmasını tavsiye eder. Aynı konularda müteahhirin âlimlerinin eserlerini de okumayı tavsiye eden Bağdâdî, kim Kanun’un ya da Kitabu’l-Maiyye ya da el-Melekî adlı eserin yeterli olduğunu –Galen’in kitaplarına ihtiyaç olmadığını- iddia ederse, onun bu iddiasının saçmalık olduğunu söyler. Bağdâdî bu noktada, müteahhirin âlimlerinden Đbn Sermûn’un Künnâş’ını (Temel Prensipler) madde tasnifleriyle daha iyisini görmediği bir künnâş olarak tavsif eder.120 Bağdâdî, Galen’in söylediklerine itiraz eden kişiler gördüğünü ve onlardan –varlığın esrarına muttali olmuş, âlemin gizemlerine vâkıf olmuş!- birinin; “Eskilerin tıbbının, sabit yıldızların hareketiyle tabiatın değişmesinden dolayı bugün geçersizdir. Tarih Bağdatlıların sıcak tabiatlı ilaçlarla tedavi olduğunu fakat şimdi soğuk tabiatlı ilaçlar kullanılıyor.” dediğini zikreder. Yine onlardan birinin; “Hipokrat ve Galen tıbbı Yunan beldelerine göredir. Şam ve Irak ise Yunan beldeleri gibi değildir.” sözünü aktarır. Bu söz hakkında Bağdâdî “Kudemanın kitaplarından hiçbir şey okumamış ve tecrübe etmemiş birinin sözüdür” der ve bu iddiaya şöyle itiraz eder: “Acaba yıldızların hareketiyle diğer hayvanlar ve bitkiler olmaksızın sadece insanların tabiatı mı değişti? Eğer böyleyse bu gerçekten çok garip bir durum. Tam tersi hepsi değiştiyse, o halde afyon sıcak, biber soğuk tabiatlı olmalı, balıketi sıcak, aslan eti soğuk tabiatlı olmalı ya da aslan korkak, tavşan cesur olmalı değil mi? O halde bitkisel, hayvanî ve madenî ilaç ve gıdalar üzerine onların koyduğu hükümler de değişmelidir. Hem biz, Hipokrat’ın eşyanın tabiatı konusunda kendisinden uzun asırlar öncesiyle muvafık olduğunu görüyoruz. Hipokrat kendisinden öncekilerin söylediklerini denemiş, kendi zamanına uygun bulmuş ve kendisinden öncekilerin hükümlerini değiştirmemişti. Aynı şekilde Galen de Hipokrat’ın söylediklerini denemiş ve aralarında 600 sene olmasına rağmen Hipokrat’ın hükümlerini uygun bulmuştu. Hala insanlar Galen’in hükümlerini günümüze uyguluyorlar ve Galen’den bu güne 1200 sene olmasına rağmen onun hükümlerini uygun buluyorlar.”121 120 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 74/2. 121 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 75/1. 38 Bağdâdî, burada istifham yaparak; “Bağdatlıların, felç (fâlic), yüz felci (lakve) apopleksi, (inme, sekte), epilepsi (sar‘a) ve siroz (istiska)122 gibi balgam123 hastalıklarına yakalanmadıklarını mı gördün? Bu hastalıkların sabit yıldızların hareketinden dolayı soğuk şeylerle tedavi edildiğini mi gördün?” der. Ardından da “keşke tabiatın hangi sınıfının sabit yıldızların hareketiyle değiştiğini bilseydim ya da hangi ilacın Yunan beldelerine has olduğunu Irak’ta kullanılamayacağını bilseydim” diyerek imalı anlatımına devam eder. Bütün bunların saçmalık olduğunu ve kitapları dolduran Hint tıbbı olduğunu söyler. Buna benzer uyuşturucu etkili bilgilerin “Akrabanziynab’ta” bolca olduğunu söyler. Ayrıca müellif, “Hipokrat ve Galen tıbbı Yunan beldelerine göredir” iddiasında bulunup Hint tıbbını uygulayan kişiye, “Hint beldeleri birinci iklim bölgesinde, Yunan beldeleri dört ve beşinci iklim bölgesinde, Irak ise üç ve dördüncü iklim bölgesinde, bu durumda Yunan beldeleri Irak’a Hint beldelerinden daha yakındır” diyerek itiraz eder. Yine Bağdâdî, Mısır ve Şam’ın çoğu durumda Yunan beldelerine dâhil edildiğini, Galen’in Mısır ve Şam’a giderek, buraların tabiatına göre hüküm verdiğini, Đskenderiyye ehlinin âdetlerini gördüğünü ve kitaplarında aktardığını nakleder. Ayn Zerbî124(ö. 1154) ve birçok Yunan filozofun Mısır, Şam ve filozoflar diyarı Konya’dan çıktığını, aynı şekilde büyük bir kütüphanesi ve felsefe eğitimi yapılan medresesi (Daru Ta‘lim li’l-Hikme) olan Malatya’dan çıktığını, Malatya’nın Şam ile iç içe olduğunu aktarır.125 Bağdâdî, bu konuda son söz olarak; “kudemanın ilaçlarını şartlarına uyarak kullandınız da faydasını göremediniz mi?” diye sorar ve ardından “gerçek şu ki sizden biri, yaşı doksana ulaşmış, hasta tedavi ediyor, kudemanın kitaplarından hiçbir şey kullanmıyor, kudemanın usullerinin doğru olup olmadığını da bilmiyor.” der. Bağdâdî döneminin tabiplerini eskilerin tıbbını bilmemekle suçlar ve bu sebeple kadim tıp usullerinin, kullanmaktan aciz olunduğu için, şartlarını yerine getirmedeki bilgisizlik yüzünden, terk edilmiş halde olduğunu söyler. Bu bağlamda muhataplarına bir dizi soru yöneltir. 122 Đstiska terimi için kaynaklarda bedenin herhangi bir yerinde su toplanması manasını vermektedir, özellikle de siroz için kullanılır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Zafer Önler, Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Yazılmış Đki Tıp Kitabında Yer Alan Sağlık Bilgisi Terimleri, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten- 1958, ss. 87-130 123 Đnsan bünyesini oluşturan dört ana maddeden biri. Eski tıpta, besinlerin insan vücudunda 'kan', 'safra", 'sevda' ve 'balgam' olmak üzere dört ana maddeye dönüştükleri kabul edilir. Bkz Zafer Önler, a.g.m., s. 96. 124 Muvakkuddin Ebu Nasr Adnan b. Mansur Ayn Zerbeli’dir. Galen’in Kitabü’s-Sınaati’s-Sağîra adlı eserine şerh yazmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Đbn Ebî Usaybia, a.g.e., s. 570. 125 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 76/1. 39 “Sizden kim hummalı birini bayılana kadar kan almak suretiyle tedavi edebilir? Ya da kim hummalıyı kar suyuyla soğutabilir? Kim zatü’l-cenbi’l-harîk (plörezi, ateşli akciğer iltihabı) hastalığında ilaç verip siyah kusturabilir? Ya da kim mecnub’ta (akciğer iltihabı olan kişi) siyah kusma ihtiyacının sebebini bilebilir? Hastalığının maddesi kan olduğu halde nasıl onun bedeninde (siyah kusmanın) ortaya çıktığını kim bilebilir? Ya da kim akciğer iltihabını başlangıcında fâruk panzehir ile tedavi edebilir? Vereme dönüşmesini engelleyebilir? Sizden kim sar‘a (epilepsi) hastasını çevirerek (dûlâb) tedavi edebilir? Kadîm filozoflar hastalığı yerleşmeden önce sonlandırmakla övünürlerdi. Hastalık yerleştiğinde çareler azalır. Sizden kim akciğer iltihabı olan kişiyi sirke ile tedavi edebilir? Eskilerin tıbbını denememişseniz doğru mu, yanlış mı olduğunu nereden bileceksiniz? Ya da şu beldeye uygun, bu beldeye zararlı olduğunu nereden bileceksiniz? Acaba Kitabü’n-Nabz, Đlmü’l-Bevl ve Kitabü’l-Fusûl’de yazılı olanlar126, Kitabü’l-Ehviye ve’l-Buldan’daki127 bilgiler sabit yıldızların hareketiyle değişti mi? Acaba halebiyyat ilaçlar, biberli macunlar etkisini yitirdi mi? Artık bunlara ihtiyaç kalmadı mı?128 Bağdâdî bu sorularla Hint tıbbı etkisiyle iddia edilen sabit yıldızların hareketiyle tabiatın değişmesi iddiasını ve Yunan tıbbının Irak ve Şam’a uygun olmadığı iddiasını çürütmeye çalışmaktadır. Onun sorduğu sorulardaki iddiası bunların kadim filozofların tedavi yöntemleri olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca müellif okuyucuya karşılık beklemeksizin nasihatte bulunduğunu, kabul edenin de etmeyenin de kendisine karşı sorumlu olduğunu belirtir. Kendi nefsine tavsiye ettiğini okuyucuya da tavsiye eder ve şöyle der: “Bir hasta konusunda görüşün istenirse, hükümde acele etme, incele, araştır, sorgula, düşün ki hasta olan sensin. Hüküm verirken kendi hastalığına hüküm verir gibi hüküm ver. Düşmanın bile olsa, hata yapmaktan tıpkı kendine karşı hata yapmaktan korktuğun gibi kork. Sana çokça karşılaştığım nükteli bir durum ile bunu anlatayım; ‘tabiplerden biri, kendisi veya onun biricik oğlu hastalandığında bana danışıyor, düşünüyor. Fakat bir garip hasta geldiğinde, hiç düşünmeden, bana ya da başkasına danışmadan aceleyle hüküm veriyor, gerekeni yapıyor. Sanki yabancılar tıbbı uzmanı, akraba tıbbını bilmiyor.’ Önce 126 Bu eserler Galen’e nispet edilen eselerdir. 127 Hipokratik eserlerden Kitâbü’l-Ehviyye ve’l-Miyâh ve’l-Büldân adlı eserdir. 128 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 76/2. 40 düşün, sonra hüküm ver. Geç de olsa doğru cevabı vermek, insanı ulema mertebesinden çıkarmaz. Hâlbuki hatalı karar, hızlı ya da yavaş verilmiş olsun faziletli sayılmaz. Đnsan kendini sakin (teenni ile) hareket etmeye alıştırırsa, cevabı hızlı ve kolay bulur, şayet kendini ihmale ve aceleciliğe (hakikatten uzak bir acelecilik) alıştırırsa, bu onun için, ihtiyaç duyduğunda değiştiremeyeceği kötü bir meleke olur. Sanki cevap için durup düşünmek, beklemek onların kadrini/kıymetini azaltacak. Bu yüzden acele ediyorlar ve acele edip hata yapmak onlarda kötü bir alışkanlık ve meleke haline geliyor. Bunu sonra değiştirmek isteseler de yapamıyorlar. Şayet (hüküm vermeden önce) durup düşünseler ve başarıya ulaşsalar, halkın onlara olan güveni daha da artacak. Halk onların faziletli, azimli ve hırslı olduğuna inanır. Garip olan şu ki; Galen ve takipçileri, çoğu hastalıkta hüküm vermeden önce bir gün, iki gün hatta daha fazla durup düşünüyorlardı. Hâlbuki sen, bu tıptan rızıklananlardan (müsterzika) birinin zor bir hastalıkla karşılaştıklarını göremezsin. Bilakis onlar her şeyi bilir ve her şeye hüküm verirler. Ey nefsine (kendine) nasihat eden, onu seven faziletle yetinen, acele etmekten sakın! Çünkü acele şeytandandır. Sana teenni, nezaket (rifk), hakikati sevme ve doğruyu bulmanın hazzı yaraşır. Böyle olursan, kapalı (kapılar) sana açılır. Hakikat, ulaşmaya çalışırken seni yorar, sonrasında ise seni rahata kavuşturur. Tıpkı sağlam temeli olan bina gibidir. Batıl ise, seni başta rahatlatır, sonrasında ise sürekli eziyet verir, yorar. Tıpkı zayıf/çürük bir temel üzerindeki bina gibi, yıkılır gider.”129 Bu uzun nasihatten sonra Bağdâdî, Mısır’ın, Bağdat’ın ve bu ikisi arasındaki yerlerin tabiplerini gördüğünü, kimisinden ders aldığını, kimisine de ders okuttuğunu belirtir. Halep’teki mağripli mel‘undan daha kötüsünü, Đbn Tilmiz (ö. 1165)130 olarak bilinen Đbn Hibetullah Sâid’ten de daha iyisini görmediğini zikreder. Karışıklığı önlemek için bu Đbn Tilmiz’in Şeyhu’l-Musannif lakaplı kişi olmadığını, onun oğlu olduğunu belirtir ki Şeyhu’l- Musannif’e yetişemediğini onun oğlu olan Đbn Tilmiz ile tanıştığını, bu sırada Đbn Tilmiz’in yetmiş yaşını aştığını belirtmiştir. Đbn Tilmiz’in müthiş bir melekeye sahip olduğunu, hastalıklar konusunda sanki bizzat hastalığı yaşamış gibi hüküm verdiğini zikreder. Onun için Bağdâdî; “sanki beden şeffaf bir cam, arkasında olanları tavsif ediyor” der. Ayrıca 129 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 77/2. 130 Hıristiyan Arap hekimi ve eczacı, ayrıntılı bilgi için bkz. Hasan Doğruyol, “Đbnü’t-Tilmîz” Md.,, D.Đ.A, C. 21, s. 233. 41 onun, eskilerin söylediği gibi, yavaş hareket etmediğini, hata etmediğini, hastayla ilgili tavsifi uzatmadığını, ilaç terkiplerini tekrar tekrar kullanmadığını belirtir. Onun çoğunlukla müfred ilaçlarla tedavi ettiğini, terkip yaparsa da hafif terkipler yaptığını belirtir. Kendine olan güveninden aldığı güçle bir ilaçtan diğer ilaca geçmediğini, bilakis tedavide kullandığı ilacın etkileri ortaya çıkana kadar beklediğini belirtir. Bunu da Hipokrat’ın şu sözüne bağlar: “Gerekli olan bütün her şeyi yaptığın halde gerekli olan (değişimi) görmediğinde, gerekli olan şeyden (başka bir şeye) intikal etme. Đşin başından itibaren gördüğün şey sabittir.”131 Bağdâdî eserin başından beri insanları, kendilerine karşı uyardığı sahte tabipler ve tıptan rızıklananlarla ilgili eserin sonunda son uyarılarını yapar. Onların tuzaklarından birinin de reçeteyi uzatmak, nasıl bir şey olduğu konusunda bilgi sahibi olmaksızın, etkileri bakımından bir ölçü olmaksızın müfred ilaçları arttırmak olduğunu belirtir. Bunu da, ya halk onların bilgisine hayret etsin diye yaptıklarını, ya da kâr elde etmek, kazancı artırmak için yaptıklarını belirtir. Çünkü müellife göre ilaçları ya kendileri satıyorlar, ya da ortak oldukları attâr satıyor. Bağdâdî, onların hastanın yanına bir günde defalarca girdiklerini ve her girişlerinde yeni bir ilaç söylemek suretiyle ne kadar çok çalıştıklarını, gayret ettiklerini gösterme çabası içinde olduklarını belirtir. Onların iyi olanlarının benzer ilaçlar arasında değişiklikler yaptığını, mesela başka bir doktorun reçetesi varsa, o reçete üzerinde faydası ve zararı olmayan değişiklikler yaptığını zikreder. Abdüllatif’e göre bundaki amaç kendisinin, başka doktorlara göre daha üstün olduğunu göstermek, bulunduğu önemli konuma dikkat çekmektir. Bu ve buna benzer tabipleri Bağdâdî ilk gruptakiler gibi kötü ve tehlikeli görmediğini, insanlara zararlı olan ve kınadığı tabiplerin bu ilk gruptakiler olduğunu belirtir. Ahiretini dünyasına satanlardan olmamayı, dinini hevâsına tercih eden kimselerden olmamayı tavsiye eder. Genel olarak bütün insanlara, özel olarak da tıp sanatıyla ilgilenenler için yaptığını söylediği bu nasihatteki amacının bu ilk gruptakilere karşı uyarı olduğunu belirtir. Bağdâdî tıp bölümünü şu nasihatle bitirir: “Galen’in kitaplarını okumaktan başka bir şeye ihtiyacın yok ve bunu yapmak senin için hiç de zor değil. Sana sonrakilerin (müteahhirin) kitaplarını terk etmen gerektiğini söyleme ihtiyacı duymuyorum bile. Galen’in kitaplarını okuduğun zaman zaten onun 131 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 78/1. 42 dışındakileri terk edersin. Şayet o kitapları Galen’in eserleriyle birlikte okursan sana bir zararı dokunmaz.”132 Abdüllatif, bu şekilde, Allah’a hamd ve peygambere salâvat ile başladığı eserinin ilk bölümünü yine Allah’a hamd ve peygambere salâvat ile bitirir. 132 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 78/1. 43 2. FELSEFE HUSUSUNDA NASĐHAT Bağdâdî, Kitâbü’n-Nasihateyn adlı eserinin ilk bölümünde tıp ve tabiplerle ilgili kendi döneminin kötü durumunu Hipokrat ve Galen’in dönemiyle karşılaştırarak, örnekler vererek anlattıktan ve insanları tıp ve tabiplik hususunda uyardıktan sonra eserin ikinci bölümüne geçer. Bu bölümde kendi döneminde, insanların ruhlarına tesir eden hikemî/felsefî vaziyeti anlatır ve felsefe konusunda insanları uyarır. Bu felsefe hususundaki nasihati, nefsini sapkınlıktan kurtarmak isteyen insanların ahirette kurtuluşunun hikmette olmasından dolayı yaptığını söyler. Birinci bölümde söylediği “hikmetin yokluğunun, saptırıcı (mümevvih) hikmetin varlığından daha iyidir” sözünü tekrar hatırlatır. Hikmet ehlinin durumuna baktığında onların durumlarının daha önce ele aldığı tabiplerin durumundan daha kötü olduğunu söyler. Bunun sebebini de; hikmet ehlinin azlığına, hikmeti arzulayanların azlığına, hikmetin yani felsefî konuların zor anlaşılır olmasına, insanların eskilerin kitaplarına yüz çevirmelerine neden olan dönemin kitaplarının kötülüğüne bağlar. Đnsanlar sahip oldukları felsefeyle ilgili yetersiz ve kötü kitaplar yüzünden eskilerin kitaplarına (felsefenin temel kaynaklarına, Eflatun, Aristo ve takipçilerinin kitapları) yüz çevirdiler. Bundan dolayı da kim eskilerin kitaplarından bir şeyler nakletse, ona saçma sapan şeyler söylüyormuş muamelesi yapıyorlardı. Bağdâdî, insanların böyle yapmaya devam etmeleri halinde, hikmetin yok olup gideceğini ve hikmet ile ilgili bu belayı kimsenin ortadan kaldırmadığını söyler. Eskilerin kitaplarının ciltler dolusu olduğunu, fakat insanların ellerindeki bu değerli cevheri değersiz bir madenle değiştirdiklerini söyler. Bu durumu şöyle tavsif eder: “Đnsanlar, yiyecek ya da panzehir yerine zehri tercih ediyorlar. Onlar, fakirliğin kendisinden daha hayırlı olduğu bir şeyle zengin oldular. Onlar, cehâletin kendisinden daha hayırlı olduğu bir bilgiye güvendiler.”133 Đnsanlar sahip oldukları bu eksik ve yanlış bilgilerle sözlerini süsleyerek ilim meclislerinde konuşuyorlardı. Hatta Bağdâdî’ye göre onlardan kendince yüksek derecelere ulaştığına inanan kimse, hemen hocasını ve hocasının eserlerini reddeden eserler yazıyordu. Hocasının sözlerini saçma ve hatalı buluyordu. Bağdâdî’ye göre daha garibi, onlardan birinin elli yıl öğrenerek ve öğreterek yaşamasına rağmen Aristo’nun eserlerini tam 133 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 79/1. 44 manasıyla anlamak için, içinde bir arzu olmamasıdır. Bununla birlikte bu kişi Aristo’nun sözlerinden alıntılar yapan insanları dinliyor. Kendisi de Aristo’nun eserlerine tam manasıyla vâkıf olmadan, bu kitaplardan alıntılar yapıyor. Abdüllatif bunun, gafletten, basiretsizlikten ve himmetin yani gayretin azlığından kaynaklandığını düşünür. Abdüllatif bu bahsettiği kişinin Đbn Sina olduğunu ve –her ne kadar az önce onun gayretinin az olduğunu söylemiş olsa da- onun gayret, hırs ve kavrayış sahibi olduğunu söyler. Ayrıca onun, eskilerin kitaplarını incelediğini, gücü yettiği kadar çıkarımlarda bulunduğunu, bazen doğru fikirler, bazen de hatalı fikirler ortaya koyduğunu ve genel olarak fazilet bakımından inkâr edilemeyecek bir mertebeye ulaştığını söyler. Bu noktada Bağdâdî, okuyucuya “Siz ey acizler!” diyerek, dönemindeki âlimlerin tembelliklerine vurgu yapar.134 Bağdâdî, “Đbn Sina çok gayret edip yoruldu ve insanlara hikmetten elde ettiklerini azar azar vermek suretiyle onları yorulmaktan ve sıkıntıdan kurtardı. Đbn Sina kimseye verilmeyen bir kuvvetle desteklendi, sonrakilerin hataya düştüğü konularda Đbn Sina tam bir bilgiye sahipti.” denilirse, “tartışmaya girmeyeceğim fakat sadece basit bir karşılaştırma yapılmasını istiyorum.” der. O, bu karşılaştırmanın, Aristo’nun bazı eserleriyle, özellikle de en önemli eserlerinden bir olan Kitâbü’l-Kıyas135 ile Đbn Sina’nın eserleri üzerinde yapılmasını ister. Bu karşılaştırmadan sonra karar verilmesini ister. Şayet Aristo’nun eserlerinde bir şeye rastlanılmazsa bu karşılaştırmayı Fârâbî’nin (ö. 950) eserlerinde yapılmasını tavsiye eder. Bu karşılaştırmanın da önce lafız, ibare ve belagat (fusâha) daha sonra da mana ve mananın zabtı hususunda yapılmasını tavsiye eder. Bundan sonra kararın verilmesini ister. Kabul eden, kendisi için kabul eder. Kabul etmeyen de kendisi için kabul etmemiş olur. Bu noktada da Bağdâdî, “Hiçbir günahkâr da diğerinin yükünü çekecek değildir”136 âyetini zikrederek, kimsenin kazandığı iyilik ya da kötülüğü kendi üzerine almaya ve kendisi için bir fayda elde etmeye ya da bir zararı kendisinden uzaklaştırmaya çalışmadığını zikreder. Ayrıca o, sözünün aldatıcı veya yalan olduğunu da kabul etmez. Amacının nasihat etmek ve bu nasihat ile önce Eflatun ve Aristo’nun felsefelerinin, sonra Đbn Sina’nın felsefesinin, en son olarak da kendi düşüncelerinin tam olarak anlaşılmasını 134 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 79/2. 135 Bu Kitap Aristo’nun I. Analitikler (Analytica Priora) adlı eseridir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, “Aristo” Md., D.Đ.A., C. 3, ss. 375-78. 136 Zümer Suresi 7. 45 sağlamak olduğunu söyler. Anlatma ve açıklamanın kendi vazifesi, inanmak ve kabul etmenin de okuyucunun vazifesi olduğunu belirtir.137 Bağdâdî zikrettiği bu amaç doğrultusunda önce Eflatun’un felsefesini daha sonra da Aristo’nun felsefesini anlatmaya başlar. Eflatun ve Aristo felsefesini açıklamada kullandığı kaynak –kendisinin de söylediği üzere- Fârâbî’nin eserleridir. Fârâbî’nin “Eflatun Felsefesi” ve “Aristo Felsefesi” adlı eserlerinden ayrıntıları atlayarak, çoğunlukla birebir aynı cümleleri kullanarak alıntılar yapmıştır.138 Bu bölümde Bağdâdî’nin Fârâbî’den alıntıladığı Eflatun Felsefesi özetini, özetin alıntısının alıntısı karışıklığına düşmemek için elimizden geldiği kadarıyla, doğrudan sözü Bağdâdî’ye vererek anlatmaya çalışacağız. O, Eflatun felsefesinin kademe kademe anlatılması gerektiğini söyleyerek anlatmaya başlar. a. Bağdâdî’ye Göre Eflatun Felsefesi Eflatun önce her varlığın kendine has ve kendisinden dolayı var olan kemali olması sebebiyle, insanî kemali araştırdı. Bu kemalin bir bilgi ve bir yaşayış olduğunu buldu. Zenginlik, güzellik ve buna benzer şeyler olmadığını da anladı. Sonra bu bilginin ne olduğunu araştırdı ve onun varlıklardan her birinin özünü bilmek olduğunu buldu. Bu bilginin insanî kemalin en şerefli mertebesi olduğunu buldu. Çünkü insanın mutluluğu bu bilgi ve yaşayıştadır veya bu bilgi ve yaşayışla insan mutluluğa ulaşır. Eflatun işte bu mutluluğun ne olduğunu araştırdı. Bu mutluluğun hangi bilgiden, hangi melekeden ve hangi fiilden kaynaklandığını açıkladı. Bu mutluluğu, mutluluk olmadığı halde mutluluk zannedilen şeyden ayırt etti. Bu mutluluğa faziletli yaşama ve gerçek bilgi sayesinde ulaşılır. Bu bilgi ve bu yaşayışın da elde edilmesi mümkündür. Bu bilgiyi rastgele ve şansla elde etmenin mümkün olmadığını, bilakis araştırmayla, öğrenme ve öğretme metoduyla elde etmenin mümkün olduğunu açıkladı. Sonra, bu araştırmanın ne olduğunu ve bu (gerçek) bilgiye götüren yolların (metotların) neler olduğunu açıkladı. Sonra tek tek araştırma yöntem ve metotlarını sınadı. Araştırma yöntem ve metotlarından istenilen bilgiye götüreni ve onun ne miktarda o bilgiyi verdiğini inceledi. Đstenilen bilgiyi veren ve istenilmeyen bilgiyi veren 137 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 80/1. 138 Tercümesinden karşılaştırmak için bkz. Hüseyin Atay, Fârâbî’nin Üç Eseri: Mutluluğu Kazanma, Eflatun Felsefesi ve Aristo Felsefesi, Ankara Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1974. 46 metotları inceledi. O metotlardan gerçek yaşayışlara, sahte yaşayışlara, her türlü görüş ve inanışa götüren, bütün metotları ayırt etti. Bunların derecelerini ayırt etti ve bazısını bazısına nispet etti. Sonra şiir metodunun, hitabetin ve safsatanın istenilen amaca götürmediğini açıkladı. Metot metot, yaşayış yaşayış ilm-i burhan metodunu ve gerçek insanî mutluluğa götüren faziletli yaşayışı öğreninceye kadar araştırmaya devam etti. Bu bağlamda burhanî olmayan, faziletli olmayan yaşayışı da araştırdı, öğrendi. Cedel yönteminin de eğitim ve yetenek kazanma hususunda burhan metodu gibi faydalı olduğunu anladı.139 Sonra, tam manasıyla kazançlı, faydalı ve faziletli olan şeyleri araştırdı. Bunlardan hangisinin hakiki, hangisinin zanna dayalı olduğunu açıkladı. Arzulanan hakiki kemalin, ikiyüzlü kimselerin ve safsatacıların yaşama tarzıyla elde edilip edilmeyeceğini araştırdı. Sonra ehli zevkin yaşama tarzlarının, insanı istenilen kemale ulaştırıp ulaştıramayacağını araştırdı. Hakiki zevkin ve zanna dayalı, aldatıcı zevkin ne olduğunu açıkladı.140 Eflatun, hakiki ilmî sanatın felsefe olduğunu anladı. Felsefenin hem zorunlu, hem de faydalı olduğunu açıkladı. Sonra filozofun anlamının, onun fiillerinin ve sıfatlarının ne olduğunu açıkladı. Sonra amaçlanan yaşayışı veren, fiilleri düzenleyen ve nefsteki mutluluğa doğru götüren amelî sanatı araştırmaya başladı. Bunun hakanlık mesleği ve medenî sanat olduğunu anladı. Sonra meşhur olan iffeti ve hakiki iffeti araştırdı. Đffetli zannedilen ile gerçekten iffetli olanı ve bunların yaşayışlarını inceledi. Buna örnek olarak cesurluk, doğruluk ve bunun gibi şeyleri araştırdı. Sonra devlet adamı veya filozof olmaya niyet eden veya faziletli bir şeye ulaşmaya niyet eden insanın nasıl olması gerektiğini, insanın aradığı nesnenin nasıl kendisine hâkim ve kendisinin ona düşkün olması gerektiğini yakından araştırdı. Bu şeye düşkünlük ve şiddetli istek, aşkın cinsi altına girdiğinden ötürü, aşkı ve aşkın cinsinin ne olduğunu araştırdı. Aşkın övülen ve yerilen türlerini açıkladı. Övülen delilik, kuşku ve aşkın, ilahi olduğunda nasıl olduğunu, hangi nefsin ve hangi insanın buna sahip olacağını araştırdı. Buna ilahî nefsin sahip olduğunu anlattı. Bu ilahî nefs de ilahî şeylere özlem duyar. Bu ilahî nefsi açıklamaya başladı. Đlmî ve amelî felsefenin ilahî şeylere nail olamadığını, gaye olarak bir şeyi isteyen, o şey için delirmeyi göze alan insanın nefsinin nail olacağını açıkladı. Medenî ve filozoflardan birinin de bu faziletli gayeye ulaşması mümkün değildir. Bu ikisi şiddetli bir istekle bu gayeyi delicesine isterse bu 139 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 80/1-2. 140 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 80/2. 47 gayeye ulaşmaları mümkün olur. Sonra bu gayeye götüren yolu araştırdı. Bu yolun talim metodu olduğunu buldu. Talim metodunun da iki yöntemi olduğunu açıkladı. Birinci yöntemin hitabet, ikincisinin de cedel yöntemi olduğunu söyledi. Bu iki yönteme duyma ve yazmayla ulaşılabileceğini açıkladı. Sonra bu iki yöntemden her birinin diğerine göre üstün ve zayıf olan yönlerini açıkladı.141 Sonra bilgisine sahip olunca insanı filozof yapan şeyleri açıkladı. Sonra bu şeylerin kendi zamanındaki millet ve toplumlarda meşhur olan (hakiki ve faziletli sayılan) yaşayış ve meşhur sanatlar olmadığını açıkladı. Sonra filozof olmak isteyen kimsenin bu yaşayışı istemesinin zorunlu olduğunu açıkladı. Mevcut kötü yaşayışla yetinmemesi gerektiğini, kötü yaşayıştan kaçınması gerektiğini açıkladı. Kötü fiiller, çirkin yaşayış ve bilgisizce yaşamı hayatta kalmak için tercih etmemelidir. Cahilce ve kötü yaşayışla hayvanî yaşayış arasında fark olmadığını açıkladı. Hayvanî yaşayışın ölümden daha kötü olduğunu, rezil hayatın ölmeyi tercih etmeyi gerektirdiğini açıkladı. Đnsanın rezil hayatta ancak hayvanî fiiller ortaya koyacağını ve böyle insanın olabileceği en kâmil hayvan olmasıyla, onun öldüğünün ve bu hayvanın hilkatine dönüştüğünün vehmedilmesi arasında fark olmadığını açıkladı. Yine insan olup fiillerin balık fiilleri olmasıyla, balık olup yaratılışının insan yaratılışı olması arasında fark olmadığını açıkladı. Onun şeklinin insan şekli olmasından başka değeri yoktur. Fiillerine gelince onun fiilleri olabileceği en mükemmel haliyle bu hayvanın fiilleridir. O, bu hayvanî fiillerini iyileştirmek için aklını kullanan bir insandır. Đnsanın hayvanî fillerde ne kadar olgunlaşırsa, insanlıktan o kadar uzaklaştığını açıkladı. Bu sebeple Eflatun hakikati araştırmayan kimsenin hayatının insan hayatı olmadığını gördü.142 Nefsin fazileti adaletli toplumda ortaya çıktığı için adalet nedir, nasıl olur, şehirlerde nasıl uygulanır, araştırmaya başladı. Güzel yaşayıştan ve felsefî erdemlerden uzaklaşıldığında şehirlerde ortaya çıkan hastalıkları ve şehrin sıhhatinin erdemlerin şehirde yaygın olduğu müddetçe devam ettiğini araştırdı. Bundan dolayı erdemli şehrin insanlarının kendisiyle doğrulandığı ve bilgisiyle erdemli oldukları, çıkarımda bulunmak için eksik olan kısımları üzerinde düşünmeye ve araştırmaya kendilerini alıştırdıkları ilahî ve tabiî varlıkları incelemeye başladı. Sonra bu şehir halkının yönelmesi gereken faziletli yaşayışı araştırdı. Sonra amelî, nazarî ve medenî ilimleri toplayan kimseyi hangi kemalin insanlığa 141 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 81/1-2. 142 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 82/1. 48 ulaştıracağını araştırdı. Bunu bilmekten, tespit etmekten ve açıklamaktan sorumlu kimsenin, ilmî araştırmaya gücünün yetmesi gerektiğini ve adaleti ve diğer erdemleri araştırması gerektiğini açıkladı. Đnsanlardan kötü yaşayışı, kötü görüş ve fiilleri alışkanlık haline getirdiği gözlenen kimseyi düzeltme veya başka bir yere gönderme gücünün de olması gerektiğini açıkladı. Bu kişi her toplumun her tabakasına ihtiyacı olan ve en iyi ilacı vermelidir. Bu da son noktadaki insanî kemaldir. Bütün insanların kendileri için mümkün olan son kemale ulaşması gerektiğini açıkladı. Đnsanların liderine gelince, onun mutlak kemale ulaşması gerektiğini açıkladı.143 Bu anlatılanlar, Bağdâdî’nin Fârâbî’den alıntıladığı Eflatun Felsefesinin özetidir. Bağdâdî kendi döneminde mevcut kötü ve yanlış düşünceleri anlatırken ve düzeltmeye çalışırken Eflatun ve Aristo’nun görüşlerine dayandığı ve bu ikisinin sözleriyle kendi görüşlerini desteklediği için ve onun düşüncesinde Eflatun ve Aristo felsefesinin yerini anlamak bakımından bu kısmı olduğu gibi anlatmak gerekliydi. Bağdâdî, Eflatun felsefesini anlattıktan sonra Fârâbî’nin bu özetinin Eflatun’un yaklaşık elli kitabına yayılmış bilgilerden elde edildiğini zikreder. Bu kitapların okunması ve öğrenilmesi için “ terbî‘ ” (dörtlük) denilen bir tertibi olduğunu söyler. Yani her dört kitap bir mertebede birlikte okunur. Okuyucu dört kitabı okumayı tamamlayınca diğer dörtlüğe geçer. Bağdâdî, Eflatun, arkadaşları ve hemşerilerinin insanî saadeti elde etme hususunda en erdemli yolda olduklarını belirtir. Ayrıca Eflatun’un öğretirken nefs ve bedenin birlikte gelişmesi için yürüdüğünü, Kitâbü’s-Siyâse’de de hamile kadınların, bebeğin daha ilk andan itibaren gelişime alışkın hale gelmesi için, yürüyüş yapmalarını emrettiğini nakleder. Bu nedenle Eflatun’un takipçileri “meşşâiyyûn” (yürüyenler) diye adlandırılırlar. Bağdâdî, Eflatun’un Timaos kitabında “bir söz ortaya koymak istediğinizde ‘yüce varlıktan yardım dileriz’ deyiniz” dediğini de aktarır. Ayrıca Eflatun’un başkanın ve muallimin halkından ve öğrencilerinden önce kendisini düzeltmesi gerektiğini, şayet böyle yapmazsa dalı düzeltmeden yamuk bir dalın gölgesini düzeltmeye çalışan kimsenin durumuna düşmüş olacağını söylediğini nakleder.144 143 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 82/1-2. 144 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 82/2. 49 b. Bağdâdî’ye Göre Aristo Felsefesi Aristo felsefesine gelince, Aristo, insanın kemali hususunda Eflatun’un düşündüğü gibi düşünür fakat ondan daha da ileri giderek, insanın kemali kendiliğinden açık olmadığından Eflatun’un açıklamaya başladığı konunun öncesinden başlamayı uygun görmüştür. Đlk olarak insanın arzuladığı şeylerin dört şey olduğunu belirtmiştir: 1. Beden sağlığı. 2. Duyuların sağlığı. 3. Bunları ayırt etmeyi sağlayan kudretin sağlığı. 4. Bunların sağlığına götüren çalışmayı yapacak kuvvetin sağlığı. Sonra nefste, duyulur şeylerin sebeplerine vakıf olmaya yönelik ve bu dört şeyin dışında nefste kendiliğinden var olan, akla birden gelen şeylerden hakikat olanları bilmeye yönelik bir özlem, bir istek olduğunu keşfetti. Đnsan bu olayların sebeplerindeki şeye vakıf olduğunda onda bir neşe ve ferah ortaya çıktığını anladı. Đnsanın bu bilgisi ne kadar güvenilir olursa, bu sahip olduğu bilgiden elde ettiği mutluluk ve lezzet de o kadar büyük olur. Aristo, başka insanlar farkına varmasa da, insanın idrak ettiği şeyden bir fazilet ve bir ululuk (celalet) elde ettiğini, özellikle de bilgisini elde etmenin ve tanımanın zor olduğu konularda bu keyfin daha fazla olduğunu keşfetti.145 Aristo’ya göre insanın arzuladığı bilgi iki kısımdır: 1. Dört sağlık hususunda kendisinden faydalanılmasından dolayı istenilen bilgi. 2. Bizzat kendisinden dolayı istenilen bilgi. Burada bir sınıf daha vardır ki, o da, elbette bunların dışında, idrakinden kaynaklanan lezzetten dolayı istenen bilgidir. Örneğin, efsaneler (hurâfât) ve milletler tarih ki bunların gayesi kendileriyle insanın ferahlaması ve rahatlamasıdır. Eğlendirici şiir ve şarkılarla güldürücü şeyler de bu kabildendir.146 Sonra insanla birlikte var olan, duyuların idrak ettiklerine artı olarak zaruri bilgiler olduğunu keşfetti. Đnsan duyuların elde ettiği bilgiler yetersiz olduğunda onlara yönelir. Sonra insan bu bilgileri düşündüğünde bu bilgiler onu gizli bir bilgiye yönlendirir. Bu gizli 145 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 83/1. 146 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 83/1. 50 bilgilerin bazısıyla ilk bilgilerden elde edilene benzeyen güvenilir bir bilgi elde edilir. Bilgilerin bazısı da zayıf asılsız şeylerdir, bir diğer bazısı da yok olmaz zannedilen, bir adım ileri gidince yok olan bilgilerdir. Böylece bilgiler üç kısma ayrılmış olur: 1- Duyular ile elde edilen bilgiler. 2- Đlk bilgiler. 3- Đlk bilgileri düşünmek ile elde edilen bilgiler. Sonra insanın kendisinden dolayı gayret ettiği gayeyi bilmeksizin, insanın elde etmek istediği belirli bir gaye olmaksızın, faydalı şeyleri elde etmeye yönelik gayretin nasıl ve neyle olduğunu bilemediğini anladı. Aristo insanın dört sağlığın selameti için gayret ettiğini anladı. Bu dört sağlığın her birinin selameti mi amaçtır, yoksa onlardan biri amaç diğerleri bu amaca yardım eden şeyler midir? Tıpkı bedenin selametinin duyulardan dolayı ya da duyuların bedenin selametinden ortaya çıkması gibidir. Şayet bu dört sağlığın tamamı ya da biri amaç olursa bu dört şey hayvanlarda da mevcuttur ki, bu durumda da hayvan ile insan arasında ayırt edici bir şey olmamış olur. Yine insanın aklına gelen bilgi ve şahit olduğu şeylerin sebeplerinin bilgisine duyduğu arzudan ortaya çıkan bilgi boş ve abes olur ve bu da tabiatı inkâr olur. Aynı şekilde düşünme, seçme (ihtiyar), tefekkür ve çıkarım (istinbat) da boş olmuş olur.147 Bu sebeple insanın kemali olan gayenin ne olduğunun düşünülmesi gerekir. O insanın cevheri midir, yoksa insanın cevherinden ortaya çıkan, kendisiyle cevherini elde ettiği, insanın cevherinin bir fiili midir? Bu tabiattan elde edilen bir şey midir, yoksa tabiat o kemale hazırlık olsun diye onu madde olarak veya o kemale ulaşmada bir başlangıç ya da alet olarak mı verir? Duyuların ve bedenin selameti insanın kendisiyle cevherleştiği şeyin selameti midir, yoksa böyle bir iddia beden ve duyular hususunda insan ile hayvanın ortak olmasından dolayı çirkin, gereksiz bir şey midir? Bu ikisi insan olmak bakımından insanın kendisiyle cevherleştiği şey için bir başlangıç mıdır? Đnsani kemal ve ona götüren fiiller, ancak insanın varlıklar arasındaki mertebesi bilindiği zaman bilinebilir. Đnsan âlemden bir cüz olduğunda, insanın amacı fiili, menfaati ve varlıklar arasındaki mertebesi hususunda düşünmek istenildiğinde, önce -özel olarak- 147 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 83/2. 51 insanın amacını açıklayabilmek için, genel olarak âlemin tamamının bilinmesi gerekir. Bu tıpkı parmağın amacının açıklanmasının, elin tamamının amacının bilinmesiyle mümkün olması gibidir. Bu sebeple kendisinden dolayı insani kemalin ve insanın amacının bilinmesi için gayret edilen şeyin bilinmesi istenirse, âlemin tamamının amacının bilinmesine gayret edilmesi gerekir. Bunun bilinmesi de âlemin cüzlerinin tamamı, âlemin mebdeleri, her bir cüzün ne olduğu, nasıl olduğu, neyden ve niçin olduğu bilinmeksizin imkânsızdır. Âlemin cüzlerinin çoğu tabiî, az bir kısmı ise iradîdir. Đnsan kendisine ait olan kemale sadece tabiatla ulaşamaz, iradî olana da ihtiyacı vardır. Bundan dolayı bu kemalin elde edildiği ve bu kemalden insanı uzaklaştıran yaşayışın araştırılması gerekir. Tabiî olan zaman olarak iradî olandan önce olduğu için, araştırmanın da önce tabiî olana yönelmesi gerekir.148 Đnsanın bilgisini arayıp bulmaya çalıştığı şeyler hususunda istenilen, yakînî bir bilgiyle bilmek olduğu için yakînî bilgi hususunda araştırma yapılması gerekir. Bilgilerin türlerinin tamamı bilindiğinde yakînî bilginin de bilinmesi mümkün olur. Yakînî bilgi kendisine uzak olandan, yakın olandan ve benzer türlerden ayrılır. Yakînî bilginin hayali veya yakîn hususunda nefsi tatmin eden bilgi, Tabiî tertip ve gerekli düzen üzere mantık ve mantığın sekiz kısmını verir. Böylece bilgi üç kısma ayrılır: 1- Tabiî şeylerin bilgisi 2- Đradî şeylerin bilgisi 3- Mantık Đlmi Çünkü mantık nefsin düşünen bir varlık olması cihetinden var olur. Mantık, nefsi yakîne ve faydalı olana doğru yönlendirir. Mantık ilmi tabiî ve iradî şeylerin bilgisi üzerine hâkim ve denetleyicidir. Aristo, Kitabu’l-Kıyas’ta fikri sanatların tamamındaki, düşünce ve araştırma metodu olarak kullanılan şeylerin hepsini saymıştır. Düşünme ve araştırmada kullanılan metotların tamamının bu kitapta saydıklarından ibaret olduğunu söylemiştir. Bütün akli konuşmaların 148 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 84/1-2. 52 (muhatabât) bu kitapta zikrettiklerine has olduğunun açıklamıştır. Bu kitapta eğitici konuşma (ta’limî) ve yanıltıcı konuşma (mugâlata)’dan başka istisnasız her şey vardır.149 Bu kitap, mantığın kapsamını, gayesini, amacını açıklamak suretiyle, bir şeyi anlama hususunda hiç kimsede bir hırs kalmadığını vurgulamak için, mantığın bölümlerine tahsis edilmiştir. Bağdâdî burada bir grubun (Đbn Sina ve takipçileri) hatalarına dikkat çekerek onların yüklemli kıyasların üç türüne dördüncü bir türü eklediklerini, şartlı kıyaslara da birçok yeni tür eklediklerini ve bunun hata olduğunu belirtmiştir. Aristo mantık ve kısımlarını bitirdikten sonra tabiî ilimleri açıklamaya girişti ve açıklamaya apaçık ilkelerden başladı. Yanıltıcı konuşma yapanların (mugâlitûn) şüphelerini uzaklaştırdı, onlara karşı çıktı ve onların görüşlerini çürüttü. Aristo, bir konu hakkında araştırma yaparken ilk olarak cedel yöntemini kullanıyordu. Cedel ile araştırmaya başlıyor ve bu yöntemin kuvvetinin bittiği konulara gelinceye kadar araştırmaya onunla devam ediyordu. Bundan sonra burhanî kanunlara geçiyordu. Burhanî kanunlarla, yakînî bilgi veren öncüllerin şartlarının onda olup olmadığını sınayarak test ediyordu. Bu şartlar onda yoksa kendisinden sonra gelecek araştırmacılara hazırlık olsun diye onu kitaplarında olduğu gibi bırakıyordu. Bununla birlikte Aristo, bu şartları veren, yakînî ilimle bilinmek istenilen şeyde cedelî kuvvetin kullanılmasını, araştırma ve yöntemini madde madde açıkladı. O her şeyde iki yöntemi kullanıyordu. Bu yöntemler cedel yöntemi ve yakînî ilim yöntemiydi. O her şeyde his ve müşahade ile açık olanlardan en açık olanı araştırıyor, sonra gizli olana ve gizli olanlardan en gizli olana geçiyordu. Bu usulü insanın bilgisini elde etmeyi arzuladığı şeylerin hepsine ulaşıncaya kadar uyguluyordu. Bitkiler ve hayvanların araştırılmasında da böyle yapıyordu. Bitki ve hayvanların duyulur (mahsus) türlerini saymıştı. Önce onların kolaylıkla ve apaçık bilinen türlerini saydı. Sonra da derin düşünce ve araştırmayla kavranılan gizli türlerini saydı. Bitkiler ve hayvanların –özellikle hayvanların- meydana gelmesinde unsurlarda (ustukussâtta) var olan tabiatın yeterli olmadığını fark etti. O, araştırmayı hayvanlardan insanlara taşıdı. Bu araştırmada tabiatın dışında başka bir ilkeye (mebde’) ihtiyaç olduğunu fark etti. Çünkü tabiat, madde veya hizmet eden konumundadır.150 149 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 84/2. 150 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 85/1. 53 Daha sonra Aristo, nefsi fark etti ve genel olarak onu araştırmaya başladı. Araştırmaya, nefsin fiillerinin en açık olanlarından, etkilerinden, yetilerinden –duyular ve iç idrak yetisi gibi- başladı. Nefsi genel olarak tabiat hususunda ele aldı, sonra da özel olarak insanda nefsi ele aldı. Bu üslup üzerine araştırmaya mümkün olan en son gaye hususunda istediği şeylerin son amacına ulaşıncaya kadar devam etti. Nefsin var olduğunu açıkladıktan sonra, nefsin ne olduğunu araştırdı. Tıpkı tabiatın etkileri sayesinde varlığı bilindikten sonra, onun ne olduğu üzerine delil getirdiği gibi, nefsin var olduğunu açıkladıktan sonra onun ne olduğunu araştırdı. Nefsanî tabiî cevherin mahiyetinin kendisiyle birlikte olduğu şeyin nefs olduğunu fark etti. Tıpkı tabiî cevherin mahiyetiyle birlikte olan şeyin tabiat olması gibi. Daha sonra tabiî cevherin iki kısım olduğunu fark etti. Birincisinin; tabiatın kendisiyle cevherleştiği en son şey olduğunu, ikincisinin ise; tabiatın cevherleşmesinden sonra nefsin cevherleştiği şey olduğunu söyledi. Sonra Aristo nefse arız olan şeyleri araştırdı. Olacak olana karşı uyarıcı olan rüyayı ve bu rüyanın tabirini araştırdı. Bu hususta tek başına nefs ve ona bağlı olan tabiî kuvvenin yeterli olmadığını fark etti. Bilakis nefsten varlık bakımından daha üst mertebede bir ilkeye ihtiyaç olduğunu anladı. Ve bunu araştırıp soruşturmayı sonraya bıraktı. Hayvan türlerinin müşterek olduğu bilgileri araştırdığında, nefsi ve kuvvelerini onun sebeplerini verme hususunda yeterli oldu. Đnsana has olanı araştırdığında tek başına nefsin onun sebeplerini verme hususunda yeterli olmadığını gördü. Çünkü bu şeyler fiillere tahsis edilmiş ve insanda görülmektedir. Đnsanın bu fiilleri de nefsin fiillerinden ve yetilerinden daha güçlüdür.151 Đnsanın cevherleştiği şeylerden, nefsle cevherleşmesi bakımından, nefsin bilgisi yeterli değildir. Bundan dolayı zorunlu olarak nefsin bilgisinin yerine konulabilecek şeyleri araştırmaya başladı. Ve bununla da insanın düşünen bir varlık (nutk sahibi) olduğunu buldu. Düşünme, akılla birlikte veya ilkeler (mebadi’) ve aklî kuvve ile birlikte olur. Bundan dolayı zorunlu olarak, tıpkı nefsin ve tabiatın ne olduğunu araştırdığı gibi aklın ne olduğunu araştırdı. Sonra aklın bi’l-kuvve’den bi’l-fiile çıktığını fark etti. Bi’l-kuvve olan her şeyin, bi’l-fiil hâsıl olduğu şeyin türünden olan yakın bir failin, bi’l-fiil’e dönüştürdüğünü fark etti. Buradan da hiçbir zaman bi’l-kuvve olmayan, daima bi’l-fiil olan faal aklın varlığını kavradı. Đnsani akıl en son kemaline ulaştığında cevheri hususunda bu faal aklın cevherine yakınlaşır. Đnsani akıl kemale doğru adım adım bu aklı takip eder. O insanın kendisiyle 151 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 85/2. 54 cevherleştiği şeyin son noktası olmasından dolayı fiildir. Faal akıl, kemale doğru insanî aklın gayretine başlangıç vermesinden dolayı gayedir. Đnsani akıl, faal akla yakınlıkta mümkün olan en son noktaya ulaşmak için, faal aklın adımlarını gayretle takip eder. Faal akıl insanî aklın faili ve gayesidir. Faal akıl insanî aklın gayret ettiği cevherine yakınlığından dolayı onun kemalidir. Faal akıl üç bakımdan ilkedir (mebde); Birincisi fail olması, ikincisi gaye olması, üçüncüsü kemal olmasıdır. Faal akıl, insan için ayırt edici bir suret, gaye ve fail olur. Đnsanı akıllı bir varlık yapmış olması bakımından insan ona bağlıdır. Đnsani nefs bu akıldan ortaya çıkmıştır. Đnsan için tabiî olanın elde edildiği tabiat da bu nefsten ortaya çıkar. Aristo semavi cisimlerin faal akıl olmaksızın kemali elde etme noktasında yeterli olmadıklarını açıkladı. Semavi cisimlere kemali faal akıl verir, hareketi ise tabiat ya da semavi cisimlerin yardımıyla nefs verir. Semavi cisimlerin nefsanî olanlarından çoğu, tabiatın kendisi için nefs saydığı ve kendisine karşılık gelen maddeyi verir. Sonra bu türlerin suretini veren şeyi araştırmaya başladı. Bu sureti verenin semavi cisimlerin kendisi mi yoksa faal akıl mı olduğunu araştırdı. Yoksa faal akıl, sureti ve semavi cisimler de maddenin hareketini mi verir? Sonra bunlara ek olarak daha önce araştırdıklarının hepsinden daha yüce başka bir araştırmaya ihtiyaç olduğunu fark etti. Đşte burada tabiî ilimlerin konusu, mantık sanatının başı kabul edilen on kategorinin dışında başka varlığın da olduğunu fark etti. Bu varlığın da faal aklı ve semavi cisimleri dairevi hareketle hareket ettiren varlık olduğunu buldu. Bundan dolayı tabiî düşünceden daha genel bir düşünceyle düşünmeye ihtiyaç olduğunu fark etti. Aristo’ya göre tabiiyyat burada sona erer.152 Bağdâdî, Aristo felsefesini Fârâbî’nin “Aristo Felsefesi” kitabından bu şekilde özetledikten sonra nefs hususundaki sözü, hayvan hususundaki söze göre öne alan kimsenin -Đbn Sina ve takipçilerini kastederek- kadim filozofların usulüne göre, hata yaptığını ve Kitabü’n-Nefs’in153 mertebesinin Kitabü’l-Hayevan’dan154 sonra olduğunu açıklamıştır. Bu ara değerlendirmeden sonra Aristo felsefesini açıklamaya devam etmiştir. 152 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 86/1-2. 153 Aristo’nun De Anima adlı eseri, ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., C. 3, ss. 375-78. 154 Aristo’nun Historia Animalium (on bölüm), De Generatione Animalium (beş bölüm) ve De Partibus Animalium (dört bölüm) adlı eserleri tek kitap olarak Kitâbü’l-Hayevân (on dokuz bölüm) adıyla bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., C. 3, ss. 375-78. 55 Anlatılanların hepsinden anlaşılmıştır ki insandaki tabiat, nefis, bu ikisinin yetileri ve amelî-aklî kuvvelerle birlikte olan fiilleri, nazari aklın kemalinden dolayıdır. Đnsani akıl ve tabiat, ameli akla tabi olan isteme ve seçmeden meydana gelen fiiller olmaksızın yeterli değildir. Bundan dolayı Aristo ameli akla tabi olan seçme (ihtiyar), isteme (meşîe) ve iradeyle meydana gelen filleri araştırmaya ihtiyaç duydu. Đşte bu, insani iradedir. Diğer hayvanlarda var olan ayırt etme güdüsü ve hisse bağlı kararsızlık insani değildir, insani kemale ulaşmada faydalı bir şey de değildir. Nazari kemale ulaşmada diğer canlılardaki tek bir istidâd da değildir. Bundan dolayı seçme ve istemeden meydana gelen bütün fiilleri araştırmaya ihtiyaç duydu. Seçmenin anlamı ameli akla tabi olan bir iradedir. Bu sebeple diğer canlılardaki bu durum seçme (ihtiyar) olarak isimlendirilir. Bu yüzden meydana gelen fiilleri araştırmak ve düşünmek gerekir. Son amaca ulaşmada faydalı olan ile amaca ulaşmayı engelleyen arasındaki ayrımı düşünmek gerekir. Yine aynı şekilde madde ve aletten oluşan bu fiillerin onarılması bakımından faydalı ve tabii şeylerin de araştırılması gerekir. Bitkilerdeki ve hayvanlardaki nefsâni şeylerin de araştırılması gerekir. Aristo insani kemale yönlendiren ve ulaştıran fiillerin onarılmasında faydalı olan şeyleri de araştırdı. Taşlardan madenlerden ve unsurlardan (ustukussâttan) tabii varlıkları da araştırdı. Faydalı olanları ve sebebi semavi cisimler olan faydalı şeyleri de ele aldı. Hayvanlar ve bitkilerin her biriyle ilgili şüpheli konular buldu. Varlık mertebesi olarak unsurların üstünde olan varlıklar hususunda insanın araştırma ve düşünmesi tam olmaksızın ne tabii bir bilgiyle ne de insani bir bilgiyle bu hayvan ve bitkiler hususundaki şüpheli konuları açıklayamadığını fark etti. Bundan dolayı, tabiiyyattan en kâmil ilim olduğunu bilmek ve insani felsefenin insandaki eksik yanlarını tamamlamak için düşüncenin bu konuya taşınması gerektiğini anladı. Bu nedenle “ma ba’de’t-tabia”155 isimli kitabında bu konuya girişti. Bu kitapta tabii olmayan bir araştırma yöntemiyle varlıkları araştırdı.156 Đnsanın kemali hususunda zaruri olan duyular ve bedenin sağlığında kendilerinden faydalanılmayan, akledilenler hususundaki görüş ve araştırma olarak anlatılanların hepsini açıkladı. Nefsin özlem duyduğu, duyulur (şahit olunan) şeylerin sebepleri üzerine düşünme, 155 Aristo kendi eserine Prote Philosophia (ilk felsefe) adını verdiği halde, sonraları onun eserlerini tertip eden Rodoslu Andronikos Đlk Felsefe ile alâkalı bulduğu yazıları Fizika’dan sonraya koyduğu için bu eserin Metafizika (Fizik’ten Sonra) adını almasına sebep olmuştur. Tercüme döneminde Mâ ba‘de’t-tabî‘a adıyla Arapça’ya çevrilen on dört bölümden oluşan kitaptır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., C. 3, ss. 375-78. 156 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 87/1-2. 56 zaruri olanın yerine konulan bu bilgilerden (marife) daha insanidir. Zarurilerin bu bilgiden dolayı olduğunu açıkladı. Kadim olduğu zannedilen bilgilerin insanın kendisiyle cevherleşmesi ve son kemaline ulaşması bakımından zaruri olduğunu söyledi. Daha önce istenilen gerçeğe vakıf olmak için, ilk olarak sıkıntı ve ince bir tetkik ile araştırdığı bilgilerin artık zaruri bilgiler olduğunu anladı. Đnsanın meydana gelmesi sebebiyle medeni aklın elde edildiği zaruri bilgileri açıkladı. Bunun dışındaki bilgileri iki amaçtan dolayı araştırdı. Birincisi insanın varlığından ortaya çıkan insani aklın kemale ermesi için, diğeri ise tabii ilim hususunda insanın eksik taraflarının kemale ermesi içindir. Çünkü tabii ilimden sonra olan bilgi insanda yoktur. Ayrıca Aristo mümkün olan her yönüyle bütün insanlarda var olan şeylerin elde edilmesi hususunda felsefenin zaruri ve gerekli olduğunu açıkladı. Bu felsefe ya “Kitabu’l- Burhan”da157 açıklandığı gibi burhani yöntem ve yakinî inanış, ya “Kitabu’ş-Şuara”158 ve “Kitabu’l-Hatabe”de159 açıklandığı gibi ikna yönüyle göstermesi ve örneklemesi bakımından ya da istenilenin tam zıttı olan mugâlata yönü olması bakımından zaruridir.160 c. Bağdâdî’nin Kendi Dönemi Filozoflarını ve Đbn Sina’yı Eleştirisi Bağdâdî, yukarıda anlattığı Aristo felsefesiyle ilgili bölümün Ebu Nasr el-Fârâbî’nin kitabından alıntıladığı bölüm olduğunu zikretmiştir. Bağdâdî, Aristo’nun “Bulutya”161 kitabında şöyle dediğini nakleder: “Allah dünyayı insan için yaratmıştır. Đnsanda da aklı yarattı ve onu (aklı) dünyayı kendisiyle şekillendireceği kuvvet veren bir silah olması için nefse yayılmış kıldı. Bu akılla insan yerin ve göğün yaratılışını ve bu ikisi arasındaki acayiplikleri düşünür.”162 157 Aristo’nun Organon adlı eserinin II. Analitikler (Analytica Posteriora) bölümü Arapça’ya Kitâbü’l-Burhân adıyla çevrilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., C. 3, ss. 375-78. 158 Aristo’nun De Poetica adlı eseri, Yeni Eflâtuncu geleneğin etkisiyle Organon’a eklenmiş ve Kitâbü’ş-Şi‘r adıyla Arapça’ya tercüme edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., C. 3, ss. 375-78.; Abdüllatif bu eserin adını metinde Kitabü’ş-Şuârâ (Şairler Kitabı) şeklinde hatalı zikretmektedir. 159 Aristo’nun Rhetorica adlı eseri, Yeni Eflâtuncu geleneğin etkisiyle Organon’a eklenmiş ve Kitâbü’l-Hatâbe adıyla Arapça’ya tercüme edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., C. 3, ss. 375-78 160 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 87/2. 161 Bu eser Aristo’nun sekiz bölümden oluşan Politika (Politica) adlı eseridir. Bu eserin Arapça’ya çevrildiği konusunda klasik kaynaklarda hiçbir bilgi mevcut değildir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., C. 3, ss. 375-78. 162 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 88/1. 57 Bağdâdî, yukarıdaki nakle ek olarak Aristo’nun, “Allah’ın iyilerle sözleştiğini ve onlara faal akıl vasıtasıyla dolaylı olarak anlatımda bulunduğunu, bu faal akıl ya rüyayla ya ilham yoluyla ya da Allah’ın insana anlatmak istediğini apaçık vahiy yoluyla bildirir.” dediğini nakleder. Bağdâdî’ye göre felsefe Eflatun ve Aristo’un felsefesidir. Bu ikisinin düşüncelerinin felsefe açısından yeterli olduğunu düşünüp, bu düşüncesini de şu şekilde dile getirir. “Eflatun ve öğrencisi Aristo’dan anlattıklarımızdan o ikisinin tek bir amacı ve tek bir gayesi olduğu anlaşılmıştır. Felsefede sonradan gelenlere o ikisine talebe olmak ve onların söylediğini anlamaktan başka hiçbir şey kalmamıştır. Felsefeyi anlama hususunda çıkarım yapılabilecek, tahkik edilebilecek ve tamamlanabilecek önemli bir konu kalmamıştır. Anlaşılmayan ve yanlışlanabilecek bir konu da kalmamıştır. Yanlışlamaya çalışan kişi, kendisi yanlışa düşen, Eflatun, Aristo ve onların takipçilerini anlamayan bir kişi olur. Đstenilen hiçbir şey yoktur ki onların kitaplarında bi’l-fiil ya da bi’l-fiil’e yakın bi’l-kuvve olarak var olmasın.” 163 Bağdâdî, Eflatun ve Aristo’nun eserlerinin düşünülüp tetkik edilmediğinden şikâyet eder. Eflatun ve Aristo’nun eserlerinin anlaşılması için şiddetli bir istek, gayret, âlimlerin kendi aralarında yardımlaşmaları gereklidir. Ayrıca Aristo’nun asrına kadar her asırdaki Aristo şarihlerinin ve takipçilerinin eserlerine vâkıf olmak gerekir. Son olarak da, felsefenin kısımlarında burhan metodunu kullanabilecek yetkinliğe sahip olmak ve onu kullanmak gereklidir. Çünkü Eflatun ve Aristo’nun, araştırmalarının sıhhatini burhan metodu üzerine kurduğunu ve tek tek hikmetin bütün cüzlerini hiçbir şey kalmayıncaya kadar burhan metoduyla ele aldıklarını söyler.164 Bağdâdî, Aristo’nun Kitâbu’l-Kıyas adlı kitabının incelenmesini tavsiye etmiş ve bu kitap okunduğunda, onda kendisinin naklettiği bilgilerden çok daha fazla bilgiye rastlanılacağını, kendisinden daha açık ve anlaşılır bir ifadeye sahip olduğunu belirtir. Ayrıca Aristo’nun takipçilerinin de aynı özellikleri haiz kitapları olduğunu belirtir. Bağdâdî’ye göre insanların başlarına gelen bela, bu kitapları kaybetmiş olmalarıdır. Bu kitapların insanların önünde ve hazır olmasına rağmen, insanların bu kitaplardan yüz 163 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 88/1. 164 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 88/2. 58 çevirmelerinden, bu kitapları tehlike ve tehdit olarak görmelerinden ve bu kitaplardan uzaklaşmalarından şikâyet eder. 165 Bağdâdî, Đbn Sina’nın durumunun anlaşılması için kendi halini anlatması gerektiğini söyler. Bağdat’ta doğumundan itibaren ilk eğitim döneminde gerek ders aldığı hocaları gerekse okuduğu kitapları zikrederek hayatını kısaca anlatmıştır. Bağdâdî’nin hayatını birinci bölümde anlatırken -dipnot ve kaynakçada belirtildiği üzere- kaynak olarak çoğunlukla Đbn Ebi Usaybia’nın Uyunu’l-Enba fi Tabakati’l-Ettıbba adlı eserinden faydalanılmıştı. Đbn Ebi Usaybia da eserinde Abdüllatif’in hayatını anlatırken neredeyse bölümün tamamında Abdüllatif’in kendi otobiyografisinden ve doğrudan onun ağzından aktarmıştır.166 Ayrıca Bağdâdî’nin eğitim ve öğretim hayatı, seyahatleri ve tahsil ettiği kitaplar hakkındaki bilgiler, oğlu Şerafeddin Yusuf için yazdığı Tarih (tarih veya günlük) isimli eserin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.167 Burada kısa kısa eserde Abdüllatif’in hayatı ile ilgili anlattığı bölümleri özet olarak anlatmakta fayda vardır. Abdüllatif Bağdat’ta doğduğunu, küçük yaşlarda Kur’an kıraati ve hadis rivayeti ile meşgul olduğunu aktarmaktadır. Daha sonra okul döneminde Arap dili ile ilgilendiğini ve çeşitli kitaplar ezberlediğini zikreder. Sonra hilaf ve cedel ilmiyle meşgul olmuştur. Kur’an ilimlerine olan isteğinin her şeyden fazla olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple Kur’an ezberini kuvvetlendirdiğini ve her gün Kur’an’dan bir bölüm ezberlediğini aktarmıştır. Ebu Ali Semani’nin el-Îdah adlı eserini her gün on bölüm okuyarak ezberlediğini aktarmıştır. Kitapların anası diye adlandırdığı Đbn Durusteveyh’in kitabıyla ilgilendiğini de belirtmiştir. Đbn Dürüsteveyh’in bu kitabının Ceramî’nin kitabına yazılmış bir şerh olduğunu, birkaç ciltten oluştuğunu belirtmiştir. Sonra Müberred’in Muktedab adlı eserine uzun bir zaman ayırdığını belirtmiştir. Ayrıca Đbn Serrâc’ın Usûlü ile ilgilenmiştir. Sibeveyh’in kitabı üzerine notlar tuttuğunu ve bu notların bir grup öğrenciye ders olarak okutacak düzeye geldiğini belirtmiştir.168 Bağdâdî babasının şeriat ilimlerinden mezhep ve hilaf ilimleriyle meşgul olduğunu, Es‘ad el-Müheyni’nin ta‘likiyle ilgilendiğini belirtmiştir. Ayrıca babasının Kur’an ve hadis ilimlerinde üst mertebeye ulaştığını belirtmiştir. Bundan sonra Bağdâdî, tıp, astronomi ve 165 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 88/2. 166 Đbn Ebi Usaybia, a.g.e., ss. 682-96. 167 Shawkat Toorawa, a.g.e., s. 92. 168 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 89/1-2. 59 felsefede bilgi sahibi olan Ziyaüddin Şeyh Ebu Necib’den ders aldığını zikretmiştir. Ebu Necib’in, kendisine daha küçükken Bağdat’ta bulunabilecek her şeyi zikretmiştir. Onun vefatından sonra da Arapça ve hadisle ilgili birçok kitap okuduğunu aktarmıştır. Âmâ bir hocayla –ki bu hoca el-Vâsıtî’dir- Râzi’nin el-Havî fi’t-Tıp adlı eserini de okuduğunu belirtmiştir. Bu kitabı okuduğu esnada bir hastalığa yakalandığını, hastalığının tedavisini bu kitaptan bulup uyguladığını ve iyileştiğini belirtmiştir. Bundan dolayı da tıbba olan sevgisinin arttığını ve daha sonra ölmeden önce müslüman olan seksen yaşlarındaki Đbn Hibetullah b. Tilmîz’den bir yıl ders aldığını belirtmiştir. Mutlak manada bu adamın dışında tabip ismini hak eden birisini görmediğini zikretmiştir. Daha sonra Đbn Sina’nın Kanun’unu okuduğunu, babasının kitapları arasında yine babasının kendi el yazısıyla yazılmış Đbn Sina’nın mantık şerhine dair bir eserini bulduğunu aktarır. Đbn Sina’nın eserlerinden hoşuna giden birçok şeyi ezberlediğini de itiraf etmiştir. Sonra Gazalî’nin Miyâru’l-Đlim kitabını okuduğunu ve bu eserde nahivle ilgili isim, kelime, edatın tanımlarını ve kısımlarını, öncüller (mukaddimeler), önermeler (kaziyyeler), zorunluluk, olumsuzlama (selb), zıtlık (adul), şart, lüzum, kaç, nasıl, ne zaman gibi birçok şeye rastladığını belirtmiştir. Sonra Gazali’nin Mekâsıd169 adlı eserini okuduğunu, kendi el yazısıyla kopyaladığını ve ezberlediğini belirtmiştir. Gazali’nin Mihakku’n-Nazar170 ve Mizanü’n-Nazar’ı171 Đbn Haşşab en-Nahvî hattından okuduğunu ve Nahvî’nin bu eseri diğer nahiv kitaplarına tercih ettiğini söylemiştir. Đbn Sina’nın Necât’ını okuyup ezberlediğini Necât’a kıyasla Gazali’nin kitaplarında çok az bilgi olduğunu fark ettiğini söylemiştir. Đbn Sina’nın Kitabu’ş-Şifâ’sını okuyup kopyaladığını, ayrıca onun büyük küçük bütün kitaplarını incelediğini belirtmiştir. Daha sonra Bağdâdî, Arapça ve Hintçe aritmetikle ilgilendiğini, bu alanlarda ileri bir düzeye ulaştığını, Hint aritmetiği üzerine bir eser yazdığını belirtmiştir. Ayrıca Vefk ilmi üzerine bir risale kaleme aldığını zikreder. Öklides’in kitabıyla uğraştığını ve onu Đbn Sina’dan çok daha kısa sürede bitirdiğini imalı bir şekilde nakleder. Daha sonra Bağdat’tan ayrılıp Musul’a gittiğini, Musul’da aradığını bulamadığını zikreder. Diyabakır’daki 169 Makâsıdü’l-Felâsife, ayrıntılı bilgi için bkz. H. Bekir Karlığa, “Gazali” md., C. 13, s. 521. 170 Mihakkü’n-Nazar fî ‘Đlmi’l-Mantık, iki bölümden oluşur, birinci bölümünde kıyas teorisi, ikinci bölümünde tanımlar konusu ele alınmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. H. Bekir Karlığa, a.g.md., C. 13, s. 519. 171 Bu eser muhtemelen Gazali’nin Mîzânü’l-‘Amel adlı eseridir. Ayrıntılı bilgi için bkz. H. Bekir Karlığa, a.g.md., C. 13, s. 523. 60 âlimlerden Şihabüddin es-Sühreverdi’nin adını duyduğunu ve insanların onu çok fazla övdüklerini duyunca, bu adamın aradığı adam olabileceğini düşünmüş ve kitaplarını araştırmaya ve okumaya başlamıştır. Đlk olarak Lemha adlı kitabını bulup okuduğunu, bu kitabın Đbn Sina’nın Tenbihât ve Đşârât172 adlı kitabından yalan yanlış bilgiler içerdiğini nakleder. Ardından Musul’dan Şam’a orada kimseyi bulamayarak Mısır’a geçtiğini belirtir. Mısır’da temel kaynaklarla ilgilenen iki kişi bulduğunu söyler. Bunların Musa b. Meymun (Maimunides)173 (ö. 1204) ve Ebu’l-Kasım adında bir âlim olduğunu nakleder. Musa b. Meymun’un zeki bir adam olmasına rağmen dünya işleriyle fazla meşgul olduğunu, ancak Ebu’l-Kasım’ın çok bilgili, fakir ve kanaatkâr bir âlim olduğunu nakleder. Ebu’l-Kasım’la aralarında ilmi münakaşalar geçtiğini ve birbirlerine galip gelemediklerini vurgular. Ancak Ebu’l-Kasım’ın kendisini felsefeyle ilgili temel kitaplara ve Fârâbî’nin eserlerine yönlendirdiğini zikreder. Bu kitapları mütâlaa ettikten sonra bilgisinin arttığını ve tekrar Đbn Sina’dan ezberlediği bilgileri kontrol etmeye ve bu kitaplarla Đbn Sina’nın sözlerinin ilişkisini kurmaya başladığını söyler. Đbn Sina’nın çoğu konudaki hatalarını fark etmeye başladığını ve onun nasıl bu kadar hatalı görüşlere sahip olduğuna şaşırdığını anlatır. Đbn Sina’nın sözleriyle yaklaşık yirmi yıl geçirdiğini ve bu geçen yılların ilim yolundaki en gayretli yılları olduğunu vurgular. Bu sebeple Ebu’l-Kasım’ı överek, bir hocanın kendisinin hiç bilgisi olmasa, hiç eseri olmasa bile öğrencisini doğru bir kitaba ve doğru bir bakış açısına yönlendirmesi, o hocaya şeref olarak yeteceğini vurgular. Bu noktada Bağdâdî, öğrencilere nasihatte bulunarak, “Hocan sana ‘Bu kitapla ilgilen şu kitabı terk et’ dediğinde bu senin faydanadır. Çünkü o seni sadece fazilet için uyarır ve bu sayede ilelebet teşekkürü ve hocalıkta liderliği hak eder. Sana da hocaya bağlılık ve gerçek bir öğrencilik gerekir. Şayet onun kitabında iyi bir kitaba yönlendirmesinden başka, hiçbir şeyin sana faydası olmasa bile bu sana şeref olarak yeterlidir. Şayet kitabı anlama noktasında hocandan daha kâmil bir duruma gelirsen, bu, yine de seni onun tâbiiyetinden ve öğrenciliğinden çıkarmaz. Tıpkı bir oğlun, babasından daha kâmil hale gelse bile onun oğlu olmaktan kurtulamaması ve babalık hukukunun aralarından kalkmaması gibidir.” demiştir.174 172 Bu Đbn Sina’nın el-Đşârât ve’t-Tenbihât adlı eseridir. Abdüllatif bu eseri Tenbihat ve Đşarat olarak zikreder. 173 Ebû Đmrân Mûsâ b. Ubeydillah (Meymûn) el-Kurtubî el-Đsrâilî, Yahudi din âlimi, filozof ve tabip. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Çağrıcı, “Đbn Meymun” md., D.Đ.A., C. 20, s. 194. 174 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 91/2. 61 Felsefe konusunda her hangi bir bilgi sahibi olunmadan, Đbn Sina’nın eserleri okunduğunda onun eserlerinin hikmetin tamamını içerdiğinin okuyucular tarafından zannedileceğini, hatta Đbn Sina’nın Hidâye adlı kitabının tek başına hikmetin tamamını içerdiği düşünüleceğini zikreder. Ancak Bağdâdî, Đbn Sina’nın bütün kitaplarını incelediğini, en büyük ve kapsamlı kitabının Şifa olduğunu ve onda da hikmetin tamamının bulunmadığını iddia eder. Bu kitapta, Kitabu’s-Siyase, Kitabu Nihomahya ve Kitabu Bulutya isimli kitaplarda bulunan konulardan bahsetmediğini ve Şifa’da ayrıca pratik felsefenin de bulunmadığını söyler. Đbn Sina’nın Eflatun ve Aristo’nun söylediklerinden sanki haberdar olmadığını ya da bu kitapları önemsemediğini iddia eder. Đbn Sina’nın hikmetin cüzleri üzerindeki hatalarından birinin de önce anlatılması gerekeni sonra, sonra anlatılması gereken konuyu da önce anlatması olduğunu vurgular. Bunu da ya bu konulara yabancılığından ya da konuyu saptırmak için yaptığını iddia eder. Önemli bir konuyu öncelediğini düşünerek Kitabu’n-Nefs’i, Kitabu’l-Hayevan’ın önüne almasını buna örnek gösterir. Eskilerin kolay olan konulardan zor olan konulara, bilinenden bilinmeyene geçtiğini ancak Đbn Sina’nın bunu yapmayarak hata yaptığını söyler. Ayrıca Đbn Sina’nın burhan konularının içinde ele alması gereken konuları burhandan önce ele aldığını da zikreder. Necat’ın Đlahiyat bahisleriyle Şifa’nın ilahiyat bahislerini harf harf, kelime kelime incelediğini ve bu bahislerde birbirlerinden alıntı olduğunu, birbirine benzediğini iddia eder. Onun kitaplarının tamamında mantıkta amaç olmasına rağmen beş sanatla ilgili (burhan, cedel, safsata, hatabe, şiir) ciddi manada hiçbir bilginin bulunmadığını ekler. Đbn Sina’nın mantık ilmini kıyastan ibaret gördüğünü, burhan ve diğer bazı konuları yetersiz bir şekilde ele aldığını vurgular. Bağdâdî, Đbn Sina’yı eleştirmeye devam ederek, onun beş sanatı önemsiz görüp üzerinde durmamasını, Sema’nın hareketini vaz‘ tartışmasına dâhil görmesine rağmen sema ve âlem konusunda kitap yazmasını garip karşılar. Ayrıca Đbn Sina’nın Đsagoci konusundaki iki muzaftan birini diğerine dönmeksizin tanımlama iddiasının da çok yersiz ve saçma bularak şöyle der: “Đbn Sina cinsi, türü, babayı ve oğlu kendi başına tanımlar. Babanın tanımı hususunda ‘O başka bir canlının nutfesinden yaratılan canlıdır’ diyerek bir izafetten 62 kaçıp müşterek isimlerle birlikte dört izafete düşer. Onun tanım olduğunu iddia ettiği bu saçmalık ancak tanımın tanımı olabilir.”175 Bağdâdî, eleştirilerine devam ederek Đbn Sina’nın yaptığı en büyük hatanın, yüklemli kıyasların üç şekline dördüncü bir şekil eklemesi olduğunu ve bu dördüncü şekli nereden bulduğunu ve çıkardığını söylememesi olduğunu vurgular. Ayrıca Đbn Sina’nın şartlı kıyas türüyle ilgilendiğini, zamanının çoğunu bununla harcadığını, ancak kendi kitaplarında böyle bir kıyas çeşidinin mümkün olmadığını söylediğini vurgular. Daha sonra Aristo’nun mantığın bütün bölümlerini eserlerinde zikretmesine rağmen, Đbn Sina’nın bulduğu yüklemli kıyasların dördüncü şeklinden hiç bahsetmemesinin garip bir durum olduğunu anlatır. Burada Bağdâdî, yüklemli kıyasların dördüncü şeklinin ve şartlı kıyasın Aristo’da olmaması ve Đbn Sina’nın bulmasıyla ilgili şu eleştiriyi getirir: “Acayip olan şudur ki, Aristo’nun takipçilerinin, Aristo’nun sözlerine yakınlıklarına, ona tabi olmalarına ve onu araştırmalarına rağmen, Đbn Sina’nın farkına vardığı bu şartlı kıyasları Aristo’nun metodunda fark etmemeleridir. Yüklemli kıyasların dördüncü şeklini de onların bulamayıp Đbn Sina’nın bulması gariptir.”176 Bağdâdî, yüklemli kıyasların dördüncü şeklinin saçmalığı konusunda hususi bir kitap yazdığını ve kendi iddiasını Aristo’nun Kitabu’l-Kıyas’ına dayandırdığını zikreder. Đbn Sina takipçilerinden Hatip er-Rey’in (ö. 1210)177 eserlerinde bizzat kendisinin bu konuda Đbn Sina’yı eleştirdiğini söyler. Eleştirilerine devam ederek Đbn Sina’nın Kitâbü’ş-Şuara’yı Hatâbe’den konularla doldurup hacmini gereksiz yere genişlettiğini vurgular.178 Bağdâdî, Đbn Sina’nın Kanun’daki nabız tanımıyla, Huneyn’in Mesail’deki nabız tanımını karşılaştırdığını söyler. Đbn Sina’nın, “Nabız temiz havayla ruhun soğuması için ruhun damarlarının daralma ve genişlemeden oluşan hareketidir.” şeklinde nabzı tanımladığını, Huneyn’in ise “Nabız, insanın yapısında var olan sıcaklığı dengelemek için, kalbin ve atar damarların hareket ettirmesiyle oluşan bir mekanî harekettir.” şeklinde tanımladığını zikreder. Sonra da bu tanımları kelime kelime tetkik ederek, Huneyn’in nabzı 175 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 92/2. 176 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 93/2. 177 Fahreddin Râzi, Ebû Abdullah (Ebu’l-Fazl) Fahruddin Muhammed b. Ömer b. Hüseyin er-Râzi et- Taberistâni, Kelam, Telsefe, Tefsir ve Usûl-i Fıkıh alanındaki çalışmalarıyla tanınan Eşarî âlimi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Şevki Yavuz, “Fahreddin Razi” md., D.Đ.A., C. 12, s. 89. 178 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 93/2. 63 hareketin cins ve türünü kullanarak daha isabetli bir şekilde tanımlamasına karşılık, Đbn Sina’nın hareket edene vurgu yapmadığını söyler. Ayrıca “ruhun soğuması” gibi yanlış bir ifade kullandığını, –çünkü Bağdâdî’ye göre ruh soğursa canlının ölmesi gerekir- bunun yerine Huneyn’in “ısının dengelenmesi” ifadesini kullanmasının daha doğru olduğunu iddia eder. Đbn Sina’nın tanımındaki “temiz hava” ifadesine de takılarak, sanki onun nefes almayı tanımladığını iddia eder. Son olarak Đbn Sina ile Huneyn’in tanımları hususunda Đbn Sina’ya karşı alaycı bir ifadeyle şöyle der: “Bir tabii ilimlerin, mantığın, tanımların sahibi, hakim, filozof olan Đbn Sina’nın tanımına, bir de ona göre düşük mertebeli, kötülenen, hor görülen, miskin bir mütercim Huneyn’in tanımına bakın.” 179 Bağdâdî, Đbn Sina’nın Đşârât ve’t-Tenbihât adlı kitabındaki “Đnsanın fikrinde hataya düşmesini engelleyen kanuni bir alettir.” şeklindeki mantık tanımını eleştirerek, bunun mantığın tanımı olmadığını, olsa olsa mantığın gayesi hatta daha da ileri giderek gayesinin tanımının bir parçası olduğunu söyler. Sonra Đbn Sina’nın “Mantık, kendisinden intikalatın türlerinin öğrenildiği ilimdir.” sözünü eleştirir. Mantığın intikalatın türlerinin öğrenildiği ilim değil, intikâlâtın bizatihi ilmi olduğunu, ilim olması bakımından mantıkla intikâlâtın öğrenilmediğini, sanat olması bakımından öğrenildiğini iddia eder. Đlim olması bakımından mantığın gayesinin sadece bilinmesi olduğunu, sanat olması bakımından da onun bilinmesi gerekmediğini, sadece kullanılması gerektiğini zikreder. Đntikalatın sınıflarının ayırt edilebilmesi için mantığın sanat olarak ele alınması gerektiğini, mantığın sanat olması bakımından insana güç verdiğini söyler. Bağdâdî, Đbn Sina’nın mantık tanımını ifade ifade ele alarak eleştirir ve son olarak bu eleştirisini şöyle tamamlar. “Mantığın ‘kanuni bir alettir’ sözüne gelince, aslında mantığın kendisi bir alettir, bir sanattır ve bir ilimdir demesi gerekirdi. Çünkü mantık, varlıkların sınıflarının idrak edilmesi bakımından ilimdir, kullanılması bakımından alettir, kendisiyle amel edilmesi bakımından ise sanattır. O, ilim olması bakımından alet, alet olması bakımından sanat, sanat olması bakımından da ilim ve alet değildir.”180 Bağdâdî, mantığı kullanıldığında bilinmeyenlerin elde edildiği zihni bir sanat olarak tanımlar. Đbn Sina’nın eserlerini ayrıntılı olarak ele almadığını söyleyen Bağdâdî, sadece Đbn 179 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 93/2. 180 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 94/2. 64 Sina’ya katılmadığı görüşlerini aktardığını vurgular. Đbn Sina’nın Đşârât ve’t-Tenbihât adlı eserini ömrünün son dönemlerinde büyük eserlerini yazdıktan sonra kaleme aldığını ve herkese sadece bu kitabı anlamayı ve onu değerli bir inciyi korur gibi korumayı vasiyet ettiğini aktarır. Bağdâdî, eleştirisini bitirdikten sonra bu risaleyi okuyan kişilere Đbn Sina’nın kitaplarıyla eski âlimlerin kitaplarını ayrıca, zaman, mekân, sonsuzluk gibi konularda da kendi kitaplarını karşılaştırmalarını tavsiye eder. Bu karşılaştırmayı ayrıca Đsagoci kitabı, kategoriler, ibare ve kıyas konularında da yapmasını öğütler. Bu karşılaştırma isteğini kendi eserlerinin okunması amacıyla yapmadığını, bilakis insanlara, biraz basiret sahibi olan kimselerin Đbn Sina’nın eserleri gibi eserler ortaya koyabileceğini göstermek için yaptığını söyler. Sonra da okuyucudan kimin doğru söylediği hakkında hüküm vermesini ister. Ayrıca, insanların, kelamında mucizeler olduğunu iddia ettikleri Đbn Sina’nın karşısında kendisinin çok değerli şeyler söylemediğini de imalı bir şekilde vurgulamaktadır.181 Bağdâdî amacının, Đbn Sina’nın kitaplarıyla ilgilenmek yerine, eskilerin kitaplarıyla meşgul olunarak daha faydalı eserlerin ortaya konulabileceğini insanlara göstermek olduğunu vurgular. Buna örnek olarak da Đbn Sehlan ve Gazali’yi zikreder. Đbn Sina’yı eleştirmeye devam eder ve onun en büyük zararlarına örnek olarak; birbirine çok benzeyen çok fazla kitap yazmış olmasını, bu kitapların bütün dünyaya yayılmış olmasını ve hikmet ehli olmayan kimselerin bunları okumaya kalkışmalarını zikreder. Gerçek hikmet ehlinin şeriatın emrettiği fiilleri uygulayan, faziletli bir yaşayışa sahip olan kimse olduğunu söyler. Cedel ve hilaf ehli olan fukaha ve mütekellimînin, hikmet ehlini, onların kitaplarının yalnızca başlangıç kısımlarını okuyarak eleştirdiğini söyler. Bu eleştirileri, Đbn Sina’nın bulduğunu söylediği yüklemli kıyas türünü ve şartlı kıyasları kullanarak yaptıklarını ve mantık sanatından yardım aldıklarını, mantık sanatının kendi eleştirilerine destek sağladığını zannettiklerini vurgular. Daha sonra eski fakihlerin mantığın bu bölümlerinden haberdar olmamalarına rağmen, daha kuvvetli cedel yapabildiklerini ve ortaya koydukları delillerin daha sağlam olduğunu vurgular. Eskilerin arasından çıkan imamlar gibi imamların ve onların yazdıkları kitaplar gibi kitapların bu dönemde ortaya çıkmadığını, kendisini destekleyen bir örnek olarak sunar. 181 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 95/2. 65 Bağdâdî, bu konunun daha açık anlaşılması amacıyla şöyle söyler: “Fazilet sahibi olan hukema, nahiv, tıp ve fıkıh sanatı gibi sanatlarda mantığı bir kuvvet olarak kullanır. Bu, tıpkı bir söz hususunda gramerin kendisinin değil de kuvvetinin kullanılması gibidir. Mesela, bir hatip ‘Allah’a ve Resulü’ne itaat edin’ dediğinde, ardından da bunu gramer olarak açıklayıp ‘burada ismi münadi vardır ve damme üzere mebnîdir’ derse, halk ona güler, onunla dalga geçer ve onu hatiplik makamından indirir.”182 Bağdâdî, dönemindeki fakihleri eleştirirken içlerinde gerçekten hikmetin kuvvetini kullananların da bulunduğunu vurgulayarak, örnek olarak Basra Kadısı, Ahkamu’s- Sultaniye’nin ve Ta’cilu’n-Nasr ve Teshilu’z-Zafer isimli eserin sahibi olan Maverdi’yi gösterir. Dilbilimcilerden de hikmetin kuvvetini kullananlara örnek olarak, Halil b. Ahmed’den sonra Kitabu’l-Usûl ve tamamlanamayan Đştikak adlı kitabın sahibi olan Ebubekir b. Serrac’ı gösterir. Sufilerden de nefis hususunda hikmetten faydalanan bir tek Farûki’nin183 olduğunu ve onun sözlerinin meşhur olduğunu söyler. Bağdâdî, kendi dönemindeki müteşebbia olarak tanımladığı kişilere gelince, onların ilim meclislerinde, mantığı hangi alanda ve nasıl kullanacaklarını bilmeksizin bağırdıklarını zikreder. Oysa eski hukemanın mantığın yanlış ellerde kötü amaçlarla kullanımını engellemek için herkese öğretilmesini yasakladığını söyleyerek Eflatun’un Nevamis kitabından alıntı yapar. “Ahlak olarak yerilen, şerre ve şehvete meyilli olan kimsede ilim, zihindeki kötülüklerde yenilenmeye yol açar. Bundan dolayı ilmi, nefsinin yöneldiği kötü kapıları açmaya yarayan bir silah olarak kullanır. Đlim bu adamın elinde hile ilmine dönüşür.”184 Bağdâdî, Đbn Sina’nın takipçilerinden onun içki içtiğini sarhoş halde kitaplar yazdığını ve günahlar işlediğini nakleder. Onların, bu günahları lezzeti elde etmeye bir araç, bir uzmanlaşma ve hikmetin bir neticesi olarak gördüklerini söyler. Hâlbuki Bağdâdî’ye göre hikmete sahip olan kimsenin faziletli bir itikadı olmalıdır. Hikmet insanı salih amellere yönlendirmelidir. Đbn Sina ve takipçilerinin sahip olduğu hikmet, ne kötü bir hikmettir ki, 182 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 96/2. 183 Bu kişi Đmam Rabbânî’dir. Asıl adı Ebu’l-Berekât Ahmed b. Abdilehad b. Zeynilabidin el-Fârukî es- Sirhindî. Ayrıntılı bilgi için bkz. Hamid Algar, “Đmam Rabbânî” md., D.Đ.A., C. 22, ss. 194-99. 184 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 96/2. 66 lezzete kendini kaptırmayı, şeriatı ve salih amelleri küçük görmeyi gerektirmektedir. Bağdâdî, hikmet ve onların bu davranışları hususunda şöyle der: “Hakîm, Allah’ın dostudur ve Allah’a yakınlaşmak için günah değil, salih ameller işlemesi gerekir. Eğer hikmet, günah işlemeyi gerektiriyorsa, cehalet ondan daha hayırlıdır. Halkın fâsıkları bu hukemâdan daha hayırlıdır. Eğer hikmet Allah’ın bilgisiyse, ona benzemeye çalışmaksa, kalpte onun sevgisine sahip olmaksa, bedenî şehvete yönelik gayret ve arzu nereden ortaya çıkıyor? Vallahi hikmet davası hususunda bu yalandır. Đbn Sina bunlarla rahatlıyor, karnını ve şehvetini rahatlatıyor. Filozof, yaşantısından ve fiillerinden hikmeti bilinen kimsedir.”185 Bağdâdî birinci bölümde içki içen kimsenin tabip olamayacağını Galen’den deliller getirerek anlattığını hatırlatır ve aynı şekilde içki içen kimsenin hikmete nail olamayacağını söyler. Biyografi (siyer) eserlerini okuyan kimsenin her milletin filozoflarının nasıl münzevî hayatı yaşadıklarını, nasıl temiz ve kanaatkâr bir hayat sürdüklerini göreceğini söyleyerek kendi söylediklerini temellendirmeye çalışır. Ayrıca o, halkın günah olduğunu kabul ederek günah işlediğini, Đbn Sina ve takipçilerinin ise günahı bir uzmanlaşma (tahassus) ve bir fazilet olarak gördüklerini, halkın inançlarının doğru, fiillerinin hatalı olduğunu, Đbn Sina’nın ise hem inancının hem de fiillerinin hatalı olduğunu belirtir. Bağdâdî bu konuyla ilgili olarak, kitabında yazdıklarının hepsine bedel olarak gördüğü “hikmetin sadece sünnete ve şeriatın fiillerine bağlı olan kimselere öğretilmesi gerekir.” Şeklindeki kendi sözünü aktarır. Bu sözün sebebini de şöyle açıklar: “Şeriat emir ve yasakları bakımından insanı kendi kurallarına bağlı olmaya alıştırır. Hikmetin kuralları ise şeriatın kurallarından daha ağırdır. Hafif olmasına rağmen şeriatın kurallarını kabul etmeyen kimse, bütün zorluğuyla hikmetin kurallarına nasıl sabredebilir? Sadece gevşekliğe alışmış, genel manada kuralları terk etmiş bir kimse, kısıtlayıcı olması bakımından, hikmetin ağır kurallarına nasıl geçiş yapabilir? Şeriatın kurallarına alışmış bir kimsenin hikmetin kademelerinde derece derece ilerlemesi ve hikmetin kurallarına sabretmesi mümkün olur. 186 185 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 97/2. 186 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 97/2. 67 Bağdâdî bu konuda, şeriatın zinayı yasaklayıp, gözü haramdan sakınmayı emretmekle birlikte dört eşe kadar evlilik ve cariyelere izin verdiğini ve bunun da şeriatın kolay ve hafif olan sınırları olduğunu belirtir. Sonra hikmetin bunu, bedeni ve nefsi zayıflatıp, hikmeti elde etmeye engel olduğu için, daralttığını ve kendini nikâha kaptırmayı yasakladığını söyler. Aynı şekilde şeriatın bazı yiyecek ve içecekleri yasaklayıp bazılarını da helal kıldığını, hikmetin ise nefs ve bedeni kontrol etmek için helal yiyecek içecek bile olsa mideyi doldurmayı (tebattun) yasakladığını söyler. Mal ve paraya sahip olmada da şeriatın izin verdiğini, hikmetin ise, faziletleri elde etmeyi engelleyeceği için ihtiyacın üstünde mal ve paraya sahip olmayı yasakladığını belirtir. Eflatun’un bu konudaki “şişmanlığın ipe tırmanmayı engellediği gibi mal-para çokluğu da hikmetin elde edilmesini engeller” sözünü nakleder. Daha sonra Bağdâdî, şeriatın; Allah’ın yaratıcı, rızık veren, insanlara uykuda ve uyanıkken çeşitli yollarla vahiy gönderen olduğunu, yerde ve gökte olanların hepsinin Allah’ın fiili olduğunu, yaratma ve emrin Allah’ın elinde olduğunu öğrettikten sonra kalbe kelime-i tevhid’i yerleştirdiğini söyler. “Sonra şeriat Allah’a ve resulüne, emir sahiplerine, anne-babaya ve hocaya itaati emreder. Yine şeriat, avreti örtmeyi, bakışı haramdan sakınmayı, elini ve namusunu malik olmadığın şeyden sakınmayı emreder. Ayrıca şeriat; insana, yalanı, hasedi, cimriliği, iftira atmayı ve bunun gibi şeyleri yasaklar, cesareti, gayreti, iyi-güzel şeyleri istemeyi emreder.” Bağdâdî bütün bu anlattıklarının dışında hikmetin ne olduğunu bilmediğini söyler. Ona göre “hikmet, şeriatın tahkiki, te’kididir, ayrıca hikmet, şeriatın illetlerini ve sebeplerini verme, türlerinin ve kısımlarının tafsilatını bilme ve var olduğu ve zorunlu olduğu üzere burhanı kullanmaktan başka bir şey değildir.” Bağdâdî şeriatın getirdiklerinin hepsinin hikmete bir ön hazırlık olduğunu söyler. Eflatun ve Aristo’un hikmetten şeriatın nasıl çıkarılacağını, şeriatın hikmete nasıl ön hazırlık olduğunu ve hikmetle şeriatın nasıl yardımlaştığını açıkladıklarını zikreder. 187 Bağdâdî, Eflatun’un “bizim hikmetimize ancak bu hikmete gark olan onun aşkıyla delicesine yanan kimse nail olabilir” sözünü nakleder ve ardından imalı bir şekilde bu mertebeye kimin ulaştığını bilmek istediğini söyler. Đbn Sina ve takipçilerini eleştirerek hayvanların insanlarla ortak olduğu hissî lezzetlerle hikmete nasıl ulaşılacağını sorgular. Ayrıca o, şeriatın insanları semâ, arz ve bu ikisi arasında yayılan canlıların yaratılışı üzerine düşünmeye, yıldızlar, ay, güneş üzerine düşünmeye yönlendirdiğini belirtir. Şeriatın “kendi 187 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 98/1-2. 68 nefislerinizdeki alâmetleri hiç mi görmezsiniz?”188 sözünü zikrederek insanları nefis hususunda düşünmeye sevk ettiğinden bahseder. Hikmetin, illetlerin ve sebeplerin bilgisini araştırmaktan başka bir şey olmadığını söyler. Şeriatın amelî ve nazarî hikmeti getirdiğini, şayet eserin konusu bu alan olsaydı bu konuda uzun örnekler verip açıklamalar yapabileceğini belirtir.189 Bağdâdî’ye göre halk nezdinde hakiki filozof insanların onu taklit etmesi bakımından fiillerinde ve sözlerinde melike (kanun koyucu) benzeyen kişidir. Sakatlanmış felsefeye gelince, sahte filozof, boş filozof ve yalancı filozof ilimlere hazırlanmadan onları incelemeye koyulan kimsedir. Zira araştırmaya koyulacak kimse, Eflatun’un Kitabu’s- Siyase’de anlattığı şartları yerine getiren nazari bilgilere doğuştan hazırlıklı olmak zorundadır. Zorunlu olanı anlamak ve kavramakta üstünlüğü olmalıdır. Buna ilaveten, iyi bir hafızası olmalı ve okuma zahmetine katlanabilmelidir. O, doğuştan doğruluğu ve doğru insanları, adaleti ve adil insanları sevmelidir, arzuladığı nesne hususunda dik kafalı ve kavgacı olmamalıdır. O, yemek ve içmek için aç gözlü olmamalıdır, tabii bir eğilimle şehvetleri, altını, gümüşü ve benzerini hakir görmelidir. O, yüksek ruhlu olmalı ve halkın gözünde küçük düşürücü şeylerden kaçınmalıdır. Zahit olmalı, iyiliğe ve adalete kolayca teslim olmalı ve kötülüğe haksızlığa teslim olmakta direnmelidir. Ve o, doğru şey hakkında kuvvetli ve azimli olmalıdır. Bundan başka o, tabii eğilimini temsil eden kanun ve alışkanlıklara göre yetiştirilmelidir. O, yetiştirildiği dinin fikirlerine inancı doğru olmalı ve dinindeki erdemli işlere sıkı tutunmalıdır, onların çoğunluğunu veya hepsini bozmuş olmamalıdır. Bununla beraber o, umumiyetle kabul edilmiş güzel işleri ihlal etmeden umumiyetle kabul edilmiş erdemlere sıkı tutunmalıdır. Zira eğer bir genç böyle olur da felsefe okumaya koyulur ve onu öğrenirse, mümkündür ki, o, artık sahte veya boş veyahut da aldatıcı filozof olmaz. Bu özelliklere sahip olmayan kimsenin de batıl, sahte, gerçek olmayan bir filozof olduğunu söyler. Sahte filozof nazarî ilimlere hiçbir hazırlığı olmaksızın girişen kimsedir. Yalancı filozof en son olgunluğu elde etmeden nazari ilimleri kazanan kimsedir, öyle ki mümkün olduğu ölçüde kendi bildiklerini başkalarına öğretebilsin. Boş filozof; daha ileri gitmeden bir din tarafından benimsenmiş erdemli işleri veya çoğunlukça kabul edilmiş güzel 188 Zâriyât / 21. 189 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 99/1. 69 şeyleri yapmaya alışmadan, nazari ilimleri öğrenip rastgele olan her şeyde kendi eğilim ve şehvetlerine uyar. Aldatıcı filozof, nazari bilgilere doğuştan hazırlıklı olmadığı halde onları öğrenen kimsedir. Bunun için, her ne kadar aldatıcı ve boş filozoflar, nazari ilimlerin tahsilini tamamlayabilirlerse de sonunda onların sahip oldukları azar azar yok olur. Onlar, zamanla insanın erdemler bakımından olgun olduğu zamana ulaştıklarında bilgileri, Eflatun tarafından zikredilen Heraclitus’un ateşinin (güneş) sönmesinden de daha kötü bir şekilde tamamen sönmüş olacaktır. Zira ilkenin tabii eğilimleri ve sonuncusunun âdeti, gençliklerinde hatırlayabilmiş olduklarının hakkından gelir ve sabırla zahmetini çektikleri nesneyi saklamayı kendilerine yük yapar. Onlar bunu ihmal etti ve kendilerini alıkoydukları nesne, ateş tesirsiz kalıp sönene kadar azar azar yok olmaya başlar ve ondan bir meyve toplayamazlar. Yalancı filozofa gelince, felsefenin takip ettiği gayeden habersiz olan kimsedir. O, nazari ilimleri veya sadece bazı kısımlarını kazanır ve elde etmiş olduğu kadarının gayesi, mutluluk olduğuna inanılan veya çoğunluk tarafından iyi şeyler olduğu kabul edilen mutluluğun bazı türleri olduğunu görür. Bunun için, o, kendi bilgisiyle bu gayeyi gerçekleştirmeyi arzulayarak, orada o gaye ile eğlenip durur. O, kendi maksadını belki elde eder ve üzerinde durur veya gayesinin zor gerçekleşeceğini ve böylece sahip olduğu bilginin fazlalık olduğunu görür. Đşte yalancı filozof böyledir.190 Gerçek filozof ise Eflatun, Fârâbî ve diğer hukemanın eserlerinde anlattıkları ve yaşantılarında ortaya koydukları kimsedir. Onların sözleri yaşantılarına şahitlik eder ve sözleri davranışlarından farklı değildir. Onların fiilleri sözlerini, sözleri de fiillerini açıklar. Bağdâdî’ye göre kim bu hikmet yolundan saparsa o hikmetten, hikmet de ondan uzaklaşır. Hikmete zıt ve ters olması bakımından hikmetin düşmanı diye vasıflandırılır. Halk nezdinde de bu kişi hikmeti lekeleyen, hikmetin çirkin bir örneğidir. Ayrıca Bağdâdî eserin bu bölümünde Đbn Sina takipçileri tarafından düşman ilan edildiğini, onlar gibi davranmadığı için kusurlu bulunduğunu söyler ve ardından şöyle der: “Ben onların yanlışlarını haykırıyorum. Allah bana şahit olarak yeter. Ben onların hikmetlerine de kitaplarına da inanmıyorum ve onlardan uzağım. Günah işleyeni de işlemeyi de sevmiyorum, onlardan herhangi biri benim dostum ya da arkadaşım da değil. Đksirin bulunduğuna ve bulunacağına da inanmıyorum. Kim karışım yapmak isterse yapsın.” 190 Abdüllatif el-Bağdâdî, a.g.e. vr. 99-100; Bu bölümün çevirisi için ayrıca bkz. Hüseyin Atay, a.g.e. s. 59-61. 70 Bağdâdî kendi sözünü muhaliflerinin istedikleri gibi kullanmalarına izin vererek “Artık o kimse tavana ipi atsın ve ayağını yerden kessin. Acaba onun hile ve öfkesi, öfke duyduğu şeyi engelleyecek bir şey getirebilir mi?”191 ayetini zikreder. Eserin sonunda Bağdâdî okuyucuya seslenerek “Ey samimi dostum, sana böylece vasiyetimi açıkladım ve karşılıksız olarak nasihatte bulundum. Söylemek bana, kabul etmek sanadır.” der ve Allah’a dua ederek eserini tamamlar. 191 Hacc Sûresi/15. 71 II. BÖLÜM ABDÜLLATĐF el-BAĞDÂDÎ’NĐN KĐTABÜ’N-NASĐHATEYN ADLI ESERĐNĐN ARAPÇA METNĐ آـ ـب ا ـــــــــــــــ ـ ــ  ,$7 ا< 6 !ـ4?< ا= ا س آ ّ;  ا ــــــــــــــــ  ا 6ـــــــــــــــــــــــــــــ) اA اـــ'ــــــــ ن اـــ'ـــــــــــــــــــــ) 7س 6$ل &64E F79 ;. ا D و H و I $? I J =ب إ'ّها آ ب  ا 9) ;. ا'ي و ;. H9) ;. ا$د وP'*H =, 193IKO192 وأودIK J =د، إ MرNا اT ر Q) إ= 4ك اWT'اف واU4ة واT'اء Q) إ= ا4اد آ ;  !QR'ا+' *  ا7 وا و 6 ?( ل اY' و Tوا( دة 9 6'ك ا49ي وا($ وا I* اZ% وا'و!. I أي ه4 * ح آ% J' وإ?* IP اي ه7K P 4 إ= آ% $? A7 ا I6 7ئ$;Zول  .I6 ه4 أه I, وا ء '^ Q) ا4ة ,= $. ا' و'7M اT وا  آ% ` و_ وا7ال ,= ?$% اE ة وا( دة 7 ا$. اT. و,= IO ا ه'! و,= اTوaء194 واO790ء $ ء ,= _ ! اN^ ن Z6ن أ4Dا T 6 7واPء ا! اaY)ء اa^ '^0ا (Q وا7! bK 4ا ا(  ا 6 و`(4ا 9)  ا(4م ا* ` وا (Q U4?9) أو* ا ;(،      ا  ة  ا 192 أ  ا  ، ا 193 أ أود  194 أ ا%و $# 73 (9H4P 9) وP4ا و;'Dة و'Jdة وزاده) إ. ا7ار ا'Q9) ا7اH   (9! _ ^4ا ا)E; ;. إ9K P و_4ا 96 , ا ت ا*  واT,'اض ا$  و إP'وا  `'ورة *4?9) , آ%  g;8,و .h$7;9) , ا! U9) إ. ا% وD4!  ., ا$7ن ?4ي ا^ و رأوا أن إ9K P أ;i% ا'ب إ. ا^) اTز. ا4ا7 ا*'د ا7!) ا76Tي و D';4ا ;i% ^9) إ.  !(4د ,. ا(  6 *( ;. *4?9) و أ76ا9) و 46ا ;9)  أD ف ا(4م و ا bK ا ;( ;. د ه) وأJ'اه) QO 6 رF 0^4رة وأ;( j I ه'ة و 4دة آ # و ا4Eم و ا* و ا و ا ب و ا79? و ا  وآ%  & ء 6(7ه) و أم195 'ده) و أJ أJه) وإ% ?9) آ ن (7ودا 9) و64 ;= .F7P 7قD و IK _7رز'9H) وI أ&' % أ&'ه) و إ? ا7 و ا0^' 6 و  أ, ن ,= ذk  ا4ك و أو. اT' آ ن I اT&' أ`( ; وا*i أD و %Dوها 9) ;. أ I4$T ; iن اI)$! k ا س و !0$49ن I6 و !HZ'ون I و ! ;'ه) و (4Eن &$9) آ H'ي ا$. M . 6) واI!7 و RدI (9 (Q I6 ا'_$ وا'ه$ و  Jل , ذk آ ن ,I  ا64 ل آ*aء  ول  ا4اب إذ ا ت أ`7اد اm ت. (94;9) أن أH وآ'ه)]196 وأ] A7ه) أMأر .K J =7ي ;= ها ا^ ب إPو ا وأو9YP)  ر7Pة اh* و? اN< وا( دة وأ$99) ,= 6 إ0'ت !() `'ره ا*4س وا76Tان وُأره)  ا4P4ع ;9 ; آ ن , ر; 6  أ4Pل اذداد  و ) !^ , ر; ر&4ت I أن !('ف. و4 إه7ى 6 أ4Pل وا7  Q و I6 ^H 9! ^ا( ) أ$. أ&'F وآ* . ;+'F. و^ ! هF ا$ ;. ا4ك وا(Y ء أ`( ف (Y,ُأي أ; ه= أ gPو gZ? نp; .^7م ا, ;O  (Y,9 أ;O ء و hا', ع وا .; ;O 7Mء ا^ ا4ه أ P9) ,. وا,): أن إ; ; . b?4ل إPZ; ^7م ا,  وأ,i (Y'ة  ,7م ا^ ا ;pن  ,7م ا^ رأ? M(' 6 +4 ,9 وا*'اغ 195 ا &: أّم *ّم 196  ا ,+ 74 F7,  Z; . 9K P79ا ;. إE 9 و !$9 و!'صP40! 9 وا & إ9 ;^ ن Y! I أI _. و ه4 أ;' ا*'اء و !Rه% *I () واDNح و ه4 p; 4ه ^ أ4ج إ= ا() واح ; U د! I أ?'ع إ& I  6 د! ; ?7 و  !4ي u?و أ )H ا(4ام أ?'ع g,= إ, د ZJ أ,' إ& U  6 إ, د I. و k آ P دا  I; g^H إ, دات ; ?7ة آ) i6 *D 6 ء و أJ'ي 4h0 6+4ط ; ?7ة و 7P أM رت ا$4ة ا7? إ. ها ا(. 96ا ا4ل: آ% 44د !74 ,= ا*'ة .197I E! و I. !^4ن أ46اF ه اان !49داI و !'ا و P ل ;W ;. آ ب ا ?: إن ا0' أi 7M دة +'  ?# ا+' .Y)ا$ ا Fو ه I? و P ل ا() w$D ا*u و u !0'ق w$D اY! . .0< أد وا* د ا^$'ى ا. 7Pت اT&' ;. ا$I ,9 وg)P ;. ا# ا4`4ع +ص  م و ;. ا^ ا4`4, +ص ا*4س  UOم ا9E% إ. ? ?T76ان  اTا 0'ح أوU ا$ ا4اP(  &9 ا# إذ آ ن ا('; و D إدراك ا. و uم وUdا  IM'ه ,  49Eر و^% أ7 ;9 # إذ آ% أJ I9! 7ص 76 'P7 أP *!'M ة'J #ا , D إن U4ل أو; .%9Eا  I*آ% أJ I9! 7ص g اH b (T$ !9) ,= &9 و ,Y) ا & إ9 و;9  ه4 *D49ر وأE9 اi*6 $ ء ,9) ام199 Tا م]198 وه. 64 إ. ا .;] Pد D !و. و إ9 م و رؤ 97س. و  !( Hو I $? Aب إ. ا'وإ. ا^ ء ا'6  و &(g  أ,Y) ا 9i; '9Y!  k7 وذE!U >Kا4ا b&  و7ح b;7H U ا0'ف  $H' و*(9 وأ;( 9 ا. I$0H ا'. 197 , ,4 , د ا  3 2 ا & 1ة 0/ا. دا- او :1ا- او  >- آ  :9 ا 8$  /$  7 ء ه <ن $ ,4 237ء (<$D ا 8 ري، آب ا >:@ 80) 198  ا ,+ H 199 أ ا 75 ^ هU4ء ا'زP 96 أR*Wوا 4ره وأ7Jوا ذآ'ه و4ا  ?9 وأ? ؤوا ?(9 و أذا4ا 7Pره وأ4ا 96 ا(8E وا4ر. وD , ا# إذا ا?M g;4'اy+H U 9K أ76ا وإ !+y ا$# ا ذق ;9 'ة و!#  K 'ة آ P ل & 4س وU !^4ن P FRJ( وU آ$'ا وU 6(7ا  I !# اh'ض _ $ وإن أI, 7)$! ; ZJ 6(7ا p; ! 'ا ذق ;. ا I  ا4اب و P I9? b'!$  اh'ض ?7دا وأ أن !b ;. `7 ا9E وآ ;9^ا !^4ن ! آ'ا وإ ZJ ا$#. وإ P إن ا# y+! U 6% ا$# ا ذق !+y ,= اPT% و !# 9 أن !(% ;. ا دة M 9'وط آ'ة  &9 ZM .ا bK أن ا %$P  'آTا =, 'Tا^. و &9 ا 'T9 ا&  kوط آ'ة  &9 ا دة وآ% ذ'Mا4رة و I, .HZ! ; ص +MTأ,. ا .K8Eا() وا() وأ ا b! I); .^ا Z; ..K8Eا  رب ;I وا  Hو I, 7سH .6 8او ه= ا D ا^ ا ا4ل وإ ! _ .; g .اض ا'T96 و!7رآ9 و ;. ا Zُ$)!U )$ن اZM  ا'ة ا7ة وا+'. وأ أ`'ب k     ا7اK'ة وا8Eر اDU) آ (0'ة  ;pن I '9Y!U  8ء& %PZ6 z !ب  !^ و'Pأ =, kا ذق ;. ا , !+'ج ذ I; 4ا6 . وإن آ نD 7)! (^9ا ا; %H* وت ;. اu وUآ$'200 إJف ,7 ا( zDآ ن ا^) أ I6 z 8ء اEا kذ %P وآ I6 7)! د ^!U 8ءE6 %Jأ { z H 49; I, 7)6و kذ > J ا8 و F96 #أق. ; 7س ا ,. ;. ا I$ D و QQ  ل أن &8ر ا(0'ة P  7  أه% ا , آ أن)! U I$ Dو Z+ه' ا j I4 وآk  آ ن F96 ا D .,7!  6 , ا# ) !^ 6 JR! (7  ?$ و)! ( W$$ و!$h. أن !'دع ,9 و!+'ج  أه9 و!ر أ7M  ر ا$ ع اi ر! 9 أ,7اء آ 7P F'M إ?(7 9 T ا*4س =, .H H .ت ا ;dا b&وا4م ا4&$ و ور 9 . 1$I200 او آ 76 I ,7و $ ;. Q ب 7D! و ?) ;. 4Dرة H'! ق وه4 !(. p; %ه Eوأ ا$# ا  6'M وإن H P ? k 9 ;^4ن)P4 96 إذا ) ! دف %; b* 6 أدو! 490رة % ;7ع أدو! 9 ? آ  وا$$ !| وا'76 و H 7P 9W'M 'h69 وPو '_ .; 'Jه4 ?) أو ?. وآ آ ن ا'ض أ7 و أ  kو أ ل ذ 4M) ا+Y% وا آ ن اi'ر ;. ZJ ا$# أ,Y) . أن 6({ ا'`. !^4ن M* ؤM .; F'6  إذا 'ن أZJ 7 ا$# ;I آ' ! ; k9 إذا أ,9 ه bا Fؤ *M 'JOو k9 ه) و !'I F وY, bP). وP 7P ل 6'اط أI  آ ن ا$# !(% اa?Tء ا. !(9 ا$# ) !*'ق ا(  6 ا$# و ا$# و ذk أن ا$# ! دف 96 اgP4 و ا$# !+Im وها ا(. 7H UرآI ا( . وP 7P ل ;= $7أ آ ب اT'اض ا دة 4 ها ا4ل وI آ ب ;= أدب ا$# وآ ب D =; 'JO* ا$# آ< !$h. أن !^4ن وE 4س آ ب ;= إ ن ا$# وه4 آ ب ; `%   ! ج أن !# أن !< ,I و!Zدب P ; .I; 6 ل ;I أI  آ ن آ'  ا'ؤ?aء وأر6 ب ا'Oءb!U 201 وhM~ (9P ل 6 , ا# وآ 4ا ! &4ن ا= اa$WTء ,7 7M9) ; ه4 أ)P4! %ه Eم واUd9)  اE! اض وآ ن ا$# ا ذق'T4ن ;= ا)! 9 وه4 هك و&# أن !^4ن ,7ه) , ت !*'4Pن 96 6 ا$# وا$#  ن Nا =, #E! آ 'Jd9) إ= اE9 4ا ها و!4اP4! = 9و!$'ون 96 أ4ا أن !^4ن ,F7 ('; 6 *'ق 6 ا) وا7hاء ; !$I, u أ7ه P (Q .'Jd 6 ل =; I;'! و; ذا F', 7رD ف'D و!$'  !7,. ا# ; ذا %Z! أن #E; g$ا= وه I;و I, Dو Fو إ?(7اد IH'; ا'اه 6(7 أن !() &4دة I  I );أ =; Iآ k7 ذI  أQ .F74 %D) !$' د!I وأ I و'وIH وآ I ' و!* U  أ4Pاp; Iن آ% أI4P =; ! 7 و!I);  '9Y! ; %E  س وإ !E# أن !$4J =; I  bاIH و !$7و I ,7  !$ إI6 .; I*, ! (Q .I و ;'&I و b$! أن R! U Ip; F7, 'J ; kذ F7$, ن آ نp; (ا7ره %H .; ID' 7ار 1I 201 أ ا 77 ; $E 6 ا$ ع y!ن آ ن _$ 6 *'ة ردp; وا7ة د F و IH'JO 76ره) وا7 و 6* €6'! Uو ID .; bH Uو I;  u!أ i;و I bP4! Uا و'J I ج'H I6 أن IH ا'! ` 6 (4م bP4H %6 أن M F7!8H'ا و ; دا - آ P ل 6(7 ا0('اء: ا() '&% ا$ـــــــــــــــ# ز! دة و   ا ش ـــــ% ا9 ر !8!7 أ6 ر ا4ري 4را و ُ!ْ(0ِ. أ, ا+* ش202  ب Tم ا  I 4م! IT ،ا'M '!'04ن: ا() !8!7 اW; 4لP  4ذJZ و آ ن ها 7 ا&(UO I; gت ا0' ; b0& 7 و  و kذ b I; ن آ نp; -.وا+ # $ ع آ9 و دوا,p; Iن أ` ف ا. ذk ا^ب و P ا7! ; ر I آ% ار. ;pن آ ن I ج'H ; رة Eا$  وا .; F', 7رD #أذه I^ *4, &7 ا*9) وا$ اق [ا$'ا,]203 ;. ا , وI umH U آ% اZس ;pن D'ف وIP ا'اه ;. 7ر إ?h'اIP ;. ا'ذ! و P 7P ل ;. ها ا^ ب !E# أن 6 i*6(7  ا k; اات % اات و 6 9 ر ;. .; % 6 9;'D نp; F7و آ IPذا !'ف ا$# و ; 'Y! aء ا'ؤ? ء ;. اTه واF7, '+ ; !8,T وI!7 %i; U و إن آ ن !'ف   z  .; IPو 'K ? اءة وا() وا*^' وا8!7 و !'ف'و? , ت ;'ا_I ;. ا *(9) وا'ص ,. H+9)  اUdم .; 79Eا'`. و 6ل ا E ) ا س و  م ,. ?$% ا*'ح k6 وا96N ج وا'ب I6 إ. J  ا^% واJ ., b* ت ?Tوا IH *D  و .I!و رأ F'67H .و! م إ I)6 Q4! أن #E! %` ; #$W k; 4با I6 Dp6 I'; 4ن^! Yhوة وا  6(7ا , ا*Mرأ; ور و I; kذ b أن !^4ن IE9 (! أن %P )6 ! >6% ا7ره) وا7! ر. و آ I'; اد, ف I?7 .; 202 وهKان ا 8$ن ,4 /<1 ا , ووز- ه ,&42 ,&42 ,& ///ْ ْ/ ْ/ْ/ ْ// &, 42&, 42&,  ق ا  1 3O 203 آ8 ا 78 إ.  !$g ?^'ان و !$z +4را ;% ها '!{ ا*u واE) ;^< !7اوي D `' # D # 'ض وا7 و  ل ا( P' 0'اب i د  ل ا( ) ا ذق ;pن ا( P' '!{ 46اH' ا6U+'ة اi _ ا'W$ اi$ 6 ا8ا ;. 46ن 4ر ا ة و y*H 9 ا4اس و (YH رواح وT7ر ا^H ا$7ن و u;  7H 9p; .ا7 غ E96 ا*u و !(% b`4 ا*^' و !+'ب g6 ا'أي. ;9% !4ي ها  6 ت  ^$ ,. ا() وا*^' وا$} وا$' !% 'Oة ,I و!0 _'ار ;I9 و !'ه< I,  6'EHو I,و I)6 إ; دة ا س Iوه z$!و I4PاF و!' 4JاF'W و?4ا وI?7 ه% !4ي ها و !$z وا7 _ ! هh .)! I رI6 وا7ره) !I أ# اI. و$({ ا0('اء ;= ذم ا( P' ا0'اب: 9E8داد  !4رث اH ذر ا+' !)  ,4ب آ'ة وإ! ك أن 204* ق ,I ,= ا+' إن ا+' !# ا(p6 .`'! %P , ; P ء أز9) وa$W9 !0^4ن  &9% أ$? k? اط و& 4س و'و زال 6 (';9) و آ'ة 9E9H). و9H 7^) 96) إ6'اط آ'ا ;. آ I6 ;. اT'اض ا دة، z*! I &% آ$9P 6 I) وا!' 9) واN,ن 69) وb ها p; وأ & 4س P';  gI ) !0 ه7 ز  و) !'  رأ! و) !$% p; I6 6 6ن M^4اF آ p; (9 bه) `4ا6 و'H b (9 ءUR6 وآ% ه'Eب ا Dأ P';ب ا% و Dأ ;z! %K i أن !. و!() و أD ب اp; 6'Eن & 4س !% ,9) آ'ا  u وأ أه% ز  ;4ا  ا*'ق ا} ا! 7ده) & W P =; أ, 9) ;= ا ' و ;= آ ب ا*'ق وإ ه)  6 ب ا$g واHN* ق % اT,. !'. وU!7ري ;= أي &9 ه4 اh'ض ;pن ;'P. ا% واE'6 !( ن &9 ا('ض و^ !' b I ,7م I)`4 %H ا+ ص. وأ أر6 ب ا س ;(4ن ا9E و!4ن b`4 اh'ض 204 ا 8$ن ,4 وزن /<1 ا  وه P2 وزن  4 ,&4$2 ْ/ْ/ْ// ْ/ ْ// 79 و!7دون F4 ا9) أآ% 7H!7 وأ;4H %i!#. وأه% EH'6 !4ن _'`  أ,'اض اh'ض آY  ;9) &7رOء Z; .6 DN 6 أه% ز  ; !4ن اh'ض .(9mJ  U (964اD  #E)ر ا D k; I9& Uو 9) !$4ن ,= اTآ' و T (964اD  U (9mJ  #E) ; س وأ أر6 ب ا %PT4ا96) ,= ا; Pء ا'زURض. وأ ه'h 6و %PT4ن ,= اm!6 ات و 8ل ر& Z; I)i 6 ل 6 k8!7 ذ و6 ('ض وRJه) ,= اTآ' و6 ات. و N 7?*'ا_I } آ g ا. ! Ip; %ا # D أ #$W P'; %آ  F HZ; ( 6 ;4ل إ. ر7Dت 'ات آ'ة  I6 % هF ا= 'Eا # D وأ  إ ;*IH7 وأI g&'J  ا7م 7ار آا و آا إ= أن _I, .0 ; ;'ق د;( وا7ة. E! I(% ا= & و !9 6*4ل ذاH إ= أ4ا,9 اث p; س وأ D # ا (! (Q 7ه  ا= ذات ا دةE; اث ه.؟ Fها ا'&%  أي ه = 'Y!و هF ا= إ= أ4ا,9 6# ا4اد ;7Eه د4!. و !) ا47! إ= ا+  وا7E; 640ه J . و!) هF ا+  إ=  ,' وإ=  أJ ;= اh ن ;7Eه  أJ ;= اh ن. Q) !($' ا$7 و ا و اgP4 ا `' و ا( دة و ? < ا67' و I أن !h' ا^) 6َ)205 !+'ج  4Eع ذk آ4D Iرة ا67' ا4ا&# ZM  'K ?  Z+ي أ; 6 4اب وأ6(7  ا')M g ي'H ; ..0hض ا')! = F7*! (Q I 6 ق و!'&4ا I (^!س و هURء اQ اa$WUء ; , P% إU وه4 !+ ر D # ا 7م ;*F7 أو !F7;  b آ< ! Ip; اY*' و اُ*206z. وأ ا4ا7  أa$Wء ز '_ j Y!  #6 %6 اآ4رة & ء واy06 ;') , U *H  هF ا4ا D ,= و!7س 7? #6  !P , U I J =; b س و E أو EH'6 ور7D. ها 7E  !($' 6({ ا0'وط اآ4رة إU ا4ا7 6(7 ا4ا7. U9) و; # hه4 ا 205 و  ا / ا 3V  آن ا ب 8ن ا% U /3 ا $H و&ن /1R STف ا &< /3 ,: / 206 P: ا &Xح 80 وأj أن ها ا* د آI را&b إ= إه ل ا4ك وا'ؤ?aء إ ن اa$WTء ور47P 6ا ا €P ور;(F4 ,= ا^ % ; ^'ت هI وهI ا0 دي ورأوا أن ا7 إ H ل . 9$W =; وا'; i* 6 U 6 $+4ت I,' kذ % 'Y!و I7 أ4اوا(E# أن اI )W =4!  'Y! k و M'اI6 و!* و ID J و !%9 & # ا# وه4 أM'ف وأه) وأ,= و أ*u و أJ' وه4 أ b*Tوا T 6 %+! kن ا*'! ;= ذT F Y 6' وا', ! وا b&  W  ,7د I! ,  '06. أآ ! , k 4ن^! Uأ #E; |9 6 %+! #وا*'! ;=  ل ا (9Pة و أ'W $أ&4د ا I?'; و Fن !+ ر + ر Z6' ا# واa$WTء. وا(E#  إ =; P4ا =, #!  #E)وا .I;') Uو IP6 ! U  =إ IE9 (! (Q  #E)ء و!'آ9) !,$4ن 6 9|. و اa$WTا #ا$… واO40 وا+$8 و!%9 & $4ن !Uو Tا U4ن ,9 إإه ل ا*a9ء ها ا$ ب وإ9W J) ,= 6 ب ا4Tال ; ! I!ر د $Jء ;= ا9|  _' إUR4ل ا4ا7  هP 4ن$,= ا7ره) إ9M U دة ا(7ل و! w6 7P I در& اN&9 د أو آ د و!) IE9 إ= ;  #E)وا I9;و I, و Iوأ , . U!*†  ا# آ'ا? وا7ة وا(E# 9) آ< أه4ا ذk و) !(4ا 64ل I% ;49 ` "207 وا(E# أ; #ٌW I ()! (و?) " !$# و I, Aا .D .$ا .iP Aوإن ا I&Z6 44ا  ت7P ?$ ;=  ن ا49Eر  أI, ZJ اa$WUء أن ! I و H( = وb ها ;4ن $? Aا J أ;( ل ا($ د b& 7ون أن)! (9,b I أ I، إ !I, y+!  %P =4 اa$WTء دون $? Aآ ن ا . E4ن  اi$ا H% و! 4م ! 4Wن ,= D , ا# و !($'ون اa$WTء 6 b?و) أ I z6H وiH'ب , U (9!^4ن أ7ا  8او ا# دون أن p; P %هZون ,= أ!7!9) آJZ!و k6 I 79M4ن آ'ة و? I, =iو I ,ن ;= أ'Hو IK7رج ;= أ&8اH 7P 4ن^! uE 7 و ! ;= *% Z6 (9ن I 'i+H ,7ة '`= )! (Q %` ;Tا40خ ا   Z) 4,T:4 ا/ داود، آب ا 3ت 25 )  :, H و 8  4, 207 81 I4P 6(7  ر`4ا I); ذا ر`4اp; %` ;Tا b& ة'i+6 (اض و!67'ه'Tا =*+ أJوا ,I ,79 إ6'اط اي آ ن ,F79 إ= اa6'hء . د4Jا I6 ;= ز'ة اTوUد |';Tإ= ا kا %واa6'PTء وهF آ g  9)  آ ن !^9) ا'وم و;= هF ا إ و _'وا آ'ا  اTو` ع ا و4ا (Y) ا'?4م ا7! ; أدري آ<  9) ا4م، I)  Uة إ'M $ا !U ' %هT kء 6({ ا( ! وآa$WT 6 7ادh6 %هT g!ورأ 4J I; 'iط 4Mخ ا , و ,= 4 ها !E'ي  ل اa$WTء 076 و) أر أ7M إه U  هF ا , k; # !76 آ 9H'? g) ;= _ ! ا'داK و W'ق (, Uد! !'د,9) و U4ن أ 9 ; ? ن !9,8) و^!U 9 ,=  ل  ا* دK $Wأ I وه4 أن 4* +! P 6 0 7ه) و !'ه9). و9) أ?4بM'! (9, uKر U7ه) وM'! U9 وi; 4اh! 9 وQ 4اE) %9 6'06 F4& , `' (9إ ^M  %آ ! ) '_  F'$J 4ا)?  k4ن ذ!($'ون Ei و !49ن ? K' ا0'اK و ! وu ه9) ?4ي إJس Q ا9% وا% ,I 6^% و&I وU !$ 4ن آ< 4Pا 96 و!$(4ن E9 إ ن b6'6 دره). … ;h (9'6. آ ن  M وا0) ا'ذ $وأj أن اي &'أه) ,= هF اT;( ل ا >K j46 د!9) 9 ون # E %9 Iوإر7H و, د !49د! ;= اY ه' وه) !(7ون أ ,$ دا9H) % ;= ا0'!( أآب  !^4ن إذا < 6 4راة وا(0' ا^ ت. وآ ن ;'ا !'آ{ ;= ا$د 6+7 اE ر و , . D , ا# ,= ا^$' و;I  ا'ص ,= ا7 و 7Mة ا^# واI!  b0E ,= ا*k 6 9| وا7PTام ,= ا*4س أ7Pام I, ء.M وأه4ن ، P4+ Uو  J ف +!U Iاi'_ م ,= ا*'! وأ&(4ا ,= أ P% أ< *u ;= ? , وا7ة P 4ا و إk6 ! I و !' I6. وQ ? =; %P} ,0'ة .6 %Hإ .P $9) واi)6 79تM '6 آTا4ك وا  , & K ?0'ة و, b6وأر J$'ه). و Q ? =; %Pث ,0'ة ? ن ا7! اk اY ه' _ زي 6 !4?< I ُ) !4م ا$g ا دس وا(0'!  & دي اTو.  ا اآ4رة وآ ن ,$ p; 82 7م I ;^' و ه4م ;= H($ , آ' و7او 'وب Hر6( ? وT7 أر6. ,= اP #$W ر MZ; '^*ا( م وأآ' ا9' وإ, ل ا %Pا0'اب و أ kذ %&T 'E9; ت *و ) F7*6 ووا;I ,= ذk اa$WTء ;(9) ها ا(4ن  ا*7 وP ل 9) ;= ا' أن 7م ,^) ;F4;7 , ا*7 ; I6'M F اE'6 ;= ا4م Hو F7, yY ها F7; uEا =; IH4P g? E !'0,أر6( و F M ; |iا %$P I`'  ا دس 7)P و I 4اm! و , ? QQ 4 Iآ' g6 و I& و,0'! و 6'د b6ا'ا 'Y ;')م 9) ر&% ذو  و ; .F7)6 4ن^! ; I!و !(% رأ ki! ا(4ن IH4P 4طY; IH4P'وا I6 وP 4ا أH g'!7 أن H. اP =H4 ل ;(IH  =; g إذ آ ن ? F ; z; أ'اق ا*'ارج 6(7 أن  mM F  P$% اJ %$P  U '67$} ا'ض ; I* =, }9$Ii و IH4P و;I, z وW (Q (^H# ا ء واhاء و b&79 ;'اE6 9K Qي و ;= أ'J6(7 أ  F ,Z; *! ( I9? وآ ن ها ا(4ن رأي أن Iدوا إ ); P* آ'ة ور;aؤF  اa$WTء !49I و!'د,4I وه4 !^*9' ;= و&4ه9) و!9$) و!9) و!4ل إ 7Pي أن أ_% 76I و96ا وأ I آ ن !I7J b وأهI إ= أن g ا4ي ا ?^ وإ$ ;JZوا m ;= ا$i ت p; .إ= ا4ن I?وأ IQأو %)*H 67'ه وH 4ةP 9  _' أن !^4ن ;= ا$7ن*Z6 %)! !دوT4ن أن اY! W'*ا dذا ;7 ذو اp; 4ي ا$7ن*9 إ ه. UOت Z6 %)*H U !دوT4ل أن اPأ 96 و أ b6ـ !% .  ت ;= ا'ا Aا I7ي و) !8ل ـ رE! U kو %)*H (و dا g6 IP IZ6 4ا'Dو I) 4اوا(I`'  !'0 وإ&b آ% وا7  اa$WTء ا! آ ووD< آ% وا7 9) وD*  ا67' ا'دي اي إرI$^H _'  وI*D اJd'. و F'Ei! ءa$WTا+7م أن آ'ة ا  F'أوه)  !4. أ IدF'^ P ;= هF ا'` أ … ;z D (9 ا(ج < و7P 4ر ,= M =وإ I*;Pp'وا ,= إQ !0' إ= إ6( دJ ; %)* F= 6  ن وا0… 4hب (I; (^; I آ< aMء . أ; ق ا ن و I6 u وه4 ر&% آ9%  ا67' ?7!7 ا'أي ;I و^ 6(7 Z! 9) آ ن 'JO #W 7i 6 ها ا(4ن !'وم أن !*† ا g!وآ'ا  رأ I?Z; ا(4ن k7م ذH أن . ;= اT'اض ا$h 86ر ا و ء ا0(' وM'اب ا4رد ; I$0 6 و!8!% ا'ض 83 و;= اT'اض ا*'و! وا47! وا4 ا( . ا* ا+ وا9ت ا رة وj 7P 6({ ا(Šء أن ;(I ها , N I 7Pهك ا*4س و إاذ p6; د ا4ر.  ل  $I اj ها ; W'*  ه ذورة =; ! .!'6 ' Iو!^= , ا$'د، أ I;')!  .P46 ا4اب .P4! I!ل رأ !('ف W';  ا('6 ; ل I 6 ذا ,';g؟ ; ;P4< . !*'ق ا س ,I و?IZ ه% H('ف  ا('mM 6 ؟ ; ل () وإ أ,7ل ,9 . '; اUدب. ! m و(4د ;4ل  P ل 6'اط: "H'ك ا$( b ا'ض 9H  'J إ= W$# ?4ء" وP ل ا'ازي: " &b أa$Wء أوkM أن !ZJ bEه)" وأ & 4س ;M 7 آ$I 6 !' 9) وا$I ,= أD ف 9mJ) ; ذI4P k أن 7ر ,= ! U ' ل ا*'اء ;= أ'ا`J (9'  أ4ال ا'ؤ? ء وا ?' Tن ا* . I)$W b واbE! .h إI اa$WTء و!$4ن ,I أD ف اTدو! $; #$W (Q . 9واMT'6 و;4ن ا(ج ا+Z ;7;4ن ا$( , &99 و!9'و9 و !'و P ل ;7ار  !+'ج & زة اh. !^4ن ا*' 7P أ6% ورbM 6 & زIH. وأ أ4Pل أن .9; I)* g6'&و IEW# ا(8K E أ;W  %i# هURء Tن ا(4Eز !(%  رأت P 4زE)إن ا (Q %+ jس ; ?7 و P';  $!'P اE رب وأ هURء ;47ن 6 7م ,= دوOء 4Pي و J %9' وإن أM =, g7P.ء I; zH ( I و) w $H ^ إن H 47ن 496ر و!*4ن أدو! ! Pء ا'زURوه .g)Pأ Uو إ g$Q zEرأت أ رات ا U!(';4ن 4Dره وU &'46ا 4Pاه وM U ه7وا QO ره وآ'ا  أ? ل ا4ا7 9) 6(7 ا4ا7 , *'دات أدو!9) ; أ&7ه) !(';4ن 4Dره ;4P , iاه . و_ ! ا* `% % ; !(';4ن 4Pي اTدو! ا*'دة (';  =, I!إ= آ ب و k9) أن !7 ذ إ ن وEH'6 وU ا4ة ا D 'آ# ,9 . و9) إP'وا ,= ا'آ# اآ4ر ;= ا^# و H'آ4ا ,9) أن !'آ$4ا  P$% أ*9) و !';4ن ;= ا^* ت و ا^ ت 7i 6 7i7ون أن !7اووا اb &9% 96 و T 6'اض ا. !7ون  96 وه) ! 84 (99& , i; .,4د ا i7ار ا$(7 96 و6 96  اb &9% 96 و 6 i 6 د اp; ..+0ن ا$# 4D =; .*^!Uاب ا(ج 6('; اi د ا4,. دون I$0 6 ا ل ;= *† ا k4اع وآTا U ص +MT7اوي ا! I إp; .+0ا .†*! F !إ Ip; .+0ا I$0أن !('ف ا I, #E! g ;')ا Fن هp; ن ها _' آ فp; ا4ع ;') =, kذ  .M =; >! Uو 4دة اT %6 9H&% ا0+€ و D4% 96 إ= ('; ا0+€.  Uء أ أوURت أ%  ه P'4ارع اP =, ء ا! !$(4ن ا0'6 تa6'h4ل أن اPوأ 9) !4ن p;  Q 4?9) إ9) وأ*;ن أآ' ا س و 4Jا9D) !رو9) وU !4ن ا4, ت و ا$0$4ش اي ه4 ورق اaD %Yء وأ8&9) !% ا+Z أآ'  !I ا'`. وأآ'  !4ن أدو!9) ا* وأر6 ب ا^7 و أ8&9) !% اTدو! 99 و!44E! (6 ه'E 6  وأ,0 ب'E !ء ,7ه) أدوa6'hأن ا (Q !4ا و! 4Pن ا() 96 . و!E# ,= ا$# ا ذق ا( P% ا0*4ق أن !ر  M'ب ا7وOء ا9% أ7M ار =; I F4;' ا7وا,. وا4&$ ت و!^4ن رHورة و'iا H 7, Uإ I, 7م! Uو ا'`. أ7M  رF ;= اaDTء و!^4ن  اN?9 ل أ7M را  ا*7 وإ 9 إ 9H% 6 ;9 و ا$( H( 6 ;9  ا T ا9ت  ر I6 b;7H ء إذOذا وا; _'`9 ?9% إ 9 ? ا7وp; دة ا'ض  ? b;د =, I و IPء وOدف ا7و D إذا k; ا0' 06' وا(7و 6(7و b;7H آ I (Y,أ ? I و إذا ) ! دف I$J< ,= ا$( و?9% إ I وg ا'ا وا , IH'i giH وI6 g*, iH. وg P 7P ا^aء أن اTدو! ا'! P إذا g6'M و ;= ?4 )$W 4ا إن ا'! ق Pدت ? . و , .*(9 وإذا g6'M وا$7ن '9j (? ا$7ن IW 6$( ا) ا{ وا7وOء ا{. و P ل 6'اط ;= آ ب ا*4ل  آ ن 76 85 ‹.208 76وOء أ?'ع إI ا0h. وآk  آ ن !hي Z6_! رد!. Pُ 9% أو?Z; D =; kح ذ'M 7Pء وŠTآ' ا Iو& 4س !ر _ ! ار  ?. ا%9  76 k7 6 I_ذآ' ا ;= إ?*'ا (Q I  Fء ,=  هa$WTا ZJ 'آ ب  ا$'ء وذآ .P $ا |i!غ 6({ ا دة و'*! = kذ '!'^Hا ?# وا'خ وا7ه و (Kا7ا .F7; أو kإن إ ج إ= ذ I 9?إ I^! m; وإ P إن ار  ا9% ;= ا'`= أI 7M ;= اaDTء  P$% أن اaDTء I دف D 9) و !^. ;9) إذا*)i! 49; ها b ء وai,T4ا اD 4ة4;4روا ا ;i , أن U ! دف ; kj 6 '`. ا! 4P g*)` 7Pاه) و ^. ا'ض أ,i ه) ا'K. وإ آ ن ا7وOء !i(< ا4ي و !^. اai,Tء  P$% أن ا9ت Uإ .)HU k0 ج ا$7ن ;+. ,9 وT ^? 4ي ا?4م وإ Z6 %9Hن !^. ا  و ^4رة ا4رة و7ارا 7Pا و!7رك i ره ا. H+*9 ;= ا$7ن ;= 'Hص و &Nء %: اOhا )$W  $!'P =9% 6 8 وهH =7ة أ! م = أن ا,  وم ا$u ا دث , ! 9 أن J'H. وH% ا4ة ا ?^. و إZM ; $)Uا79ي وا 7P9 و; g^ا. ;= ا(7ة واa)Tء و  !. هF اai,Tء ;pذا إH* أن ) !^ ! 6 روا  aء اIi; b ')0 وI7 وأO_ Iء ; `% z D وb ها ;pذا ) ! دف b6وزت ا'ا EH اض ا8 و;= ا دة إذا'Tا =; Fر i 7 ,7دواPأ`' و I)`4 ,0' و أآ'F ا= ا(0'! وإذا آ ر i ر ا9% ;= اz ا4;4ر ا4ي ; أ&7ر 6 ر I ;= ا'`. ا49آ. ا4ي ;$h. أن !رF ;9) _ ! ار و ;= أD ب ا ت ا دة b أن ا9ت  رة و9ا 7P إ ل 9) اa$WTء 6 .#W'H 7 و!'$H I;9% 6 8 و! و  ها H$ أن ا+' ;= ا*7 أM =; I %P'ب ا7وOء Tن ا*7 !€ ا0T ج وا4ى 4;4رة واai,Tء ا'K 6 9 ;^9 أن H(4ض , ا7م ا z ;= أ7 O و,4 ا PO1ف ا  ,4 وR وفK>, ض,  P208 ه 86 =; U8 , ا(4ض إE); W $ء اai,Tا >)i! نZ6 Uإ bP'!# وأ اN?9 ل ; ! ز ن 4W!% و!7ر أ`( ف ا7وOء 9 و^ !JZ! 9; I' ا(4ض Tن هF اai,Tء ه= 9 67ار اd; ها ;= اaDTء ; !^9) ); € ;O 96 g ذاp; ا(4ض %)*H =ا .gK *6'ّد ا .*! U  7اراO_Nء وا(4ض و إن H و4ا _Oء ;$  ن ـ Nا b ـ I) mM  9و7P آ 6 ;=    *'دة ;= ا$ دئ 6 , ا# وأ = )Hو I $? Aأ }P 4ل ا8 نW =, gJ9 آ أ} آ I&  g إI) 9 و أ =, k9 آ &'ي ذ9  !. أQ'ه و!7Eد  أ.  ر?94 و79Hم  أرآ #W أ Ip; 79 & 4س, =, (Q 209دس $I أ F7& #W اTآ$' ا?p; اط',79 إ6 إ6'اط وJO'  أ,';I ;=  اN?م أ46 &(*' أ7 6 7 6 أ6. اMT(} وأ 4ن ;*4Yن 9) أن !'ؤوا M  آ ت آ ب اZ0; # 6 4ن ;= ها ا8 نh0ا k6 و !';(4ن I; د4ن E! و kو 7 ا8اج و أ ل ذ u?T7 ا# و7 ا 47ن ,= ا(ج j 9) أن ذ7E! kي ,9) و ! (Q 4اق?Tوا u E9) ;= اH4اDأ ، 9; D7ر أن !$'ئ  ا ت و _'ه و !('ف أP #7 ا أI آ ;9) وأن   . إن aMء أن !^4ن W$$ أU !(7وا آ# & 4س و %$!  =, 'Mأ و أ . ;*(% ذk ;= &8ء  ا&O8ء ا# و أ;'`I آ ب =; .0h?اط وإن إ'6 4ن و _'p; Fن و&M .; 7.ء 'أ  ;= ها ا(.  آم ا! (Q Fؤ'ا8اج  ; $% . ? K' أ4Pا. و إن و&7 ;= *P 7, I'اة ! ; I, .) 7ا آم & 4س,  k7 و!*(% ذP }4. و6 ; (9* H % >H %, =, 4ةP آم & 4س 4ن و!% ;= &b آ# ;= آ ب ا${ اE 'h 4س وا${  آ ب ا =; (Q ن N6 و ا'E4زج واT آ I)& آ ب ا8اج اي =; I4س  إ &  =, 'آ ب ا${ اh' وه^ا &b آ$I ا( و ا( وإن إ? 9 ; 'hو % ا${ ا %J7 .ا. ه 'h9 % آ ب ا , اHأ#  +'ا 209 "اVZ$8$س"  آب 2$ن ا%-8#ء  V8ت ا%8#ء _/4 أ/ أ$8، ص. 12 87 'أ آم H ء أنa0H وإن I ; 0ا  و ا_4;8 و إJ رF  ا$'ء وا  د!' ا(aء ;= ,9) وH* و9H) ;= ;99) و  =, F89 ا& =, !'JZا إJ ره) و k; (96 إI و  ز,) أن ;= ا^. أو ;= آ ب ا !210 أو ;= 4ن آ* ! , آ# & 4س ;7 ز,) 6 و) !% ذk , إJ$ ر وU , إWع ا 7 و إ;'Oء و إ?+'ج  آم & 4س M.ء إU و H , %6 آم & 4س =, آI أ;I %i وU دJ% آP I# أb?4; 7 آم ?4اF وU راق F'_ I وU أW$ ء  < أآ'ه) H آ ب ; `% و أ آ ش إ6 ?'4ن ;49  دة K أن آ ب ا =, F7ا, .I %i;أ M أ,'ف آ Uو =, bW7 أP  Iو7P رأ!g & ,  أ,'ض , آم & 4س و7ث *I أ >J7 6% ا4م و إP kmأو #W 4ل إنأ?'ار ا4&4د و وP< ,= _4ا{ ا( ) ! g ا$ bK و !Rرخ أن أه% 7h6اد آ 4ا !( 4Eن ا8 ن 6'آ ا^4اآ# ا 6 و إ T 6دو! ا رة وأ ا4م ;!7رون ,9 أD وإ !^$4ن ,= ا$'دات. 'اط و & 4س آ ن 6# 6د ا4 ن وأ 6د ا0 م 6 #W ء أنdR4ل  ه! 7Pو وا('اق وU!% ذk وهF  ل  ) !'أ آ# اa7ء وU &'ب mM  ;9 ُأH'ى ا^4اآ# } دارت _'ت bK $W ا س ; دون ا$ ت و? K' ا4ان؟ إن آ ن ه^ا k4ن  را و ا**% 6 ردا و ) ا;Tا '? Ip; bEوإن _'ت ا #E) kن ذp; bK $W =, (9^ و !$7ل , EM # واTر $& 7?T7 6 ردا و!' ا?Tرا و ) ا  I$P  ;اط 4ا'7E إ6 اUدو! واU_!  ا$ ت وا4ان وا( دن. Q) إ  =, I ب اbK $W =, !4 اMT ء و إ  F7&4; !7P F4 P ;. ز T 6 ^4ا ,I ) !$7ل و آk إ & 4س ,= 6'اط &F7&4; I6 (^  b 4ا; و 96  ا8 ن ? K ? و زال ا س !4ن  P ل & 4س إ. ز  ها .? .K  4 أ< ? و;4&7وF 4ا; و E 4س 210 آب  $< 88 6 Q I; bK $7د  و وا I $ا h  0إ6 و Iوها آ ب ا* اي ,=  ل وا7ة وها ا4ل ?+< &7ا U4 أ7P I ?' ;. ا^#    IP و #W 94) أنP ; +ا .; Iو I;')6 zE$!و F'ب 6آ'h!و F7)!  g!ورأ I! ^ $% ا$7ل H U 4ا9) أ4ر آPن أَو  ,) أن أ 'اط و& 4س آ ن 6# 6د ا46  وم H .وأن ا I$0 6 †*H 7 وأن اiء ا *M 7i94) أن اP نp; 'hا Uو u 7ار آ' و6 $'!7 وا'W# وأن اh# ا+  ! ج  ا$'!7 وا'W# إ.  آk ا$h. وا'p; b6ن ا U $K !(% ;. أوp6 +!  9;'اط p; ;'6 %6ذا gH ا دة أ,=  !+ 64ة و 7P روا  إ?( ل  !+ 64ة ;. أول ا* | و إ !7رج ;I. و7P ^. & 4س أن ; آ ن I6 رMZ; b6 ر ,I اWT$ ء Z6دو!  رة ;I9 ,9 وgP إن ;(g , دت رP ; )6$% 9) , دت رI)6 ر6( ; ?) )& )PZ; 9)6 دو! ا رةTا kH I,أ (Q ا دة gH = I6 gإّ. ,&I ر; $% ا$7ل واh' وإ ه. 4Pا آ !  I; u 4م,I. وه^ا &b  ;. آ# ا Q 6 ,=   وا7ة. Q) إن ا4م R 7Pوا آZ6 D4 6 (9$ن !($' ا وا$7 وا( دة واO49ء و أوP ت ا واgP4 ا `' و _' ذk و , 46ا  أ_*% اY' ;. ذk و F4$ إ. اh وا+Z ;$9) !$ ,= ا $ و,= ا$0 ن &( و 6 ه! ا'; و أه% 7h6اد U !+'&4ن , اi; ?4 , اWT'اف. 4ل أن أه% 7h6اد U !('ض 9) أ'اض ا$h) آ * | ; 4ة وا^ وا'ع H اك'Hأ (Q  ء و4 ذk إ;'اك !( | هURء aMT 6ء ا$ ردة T&% 'آ ا^4اآ# ا 6 ?Nوا أH'اه) U !('ض 9)  ت  6 و  و رb6 أH'اك I6 | )H 6 9E )H ا47!  .h$4| اا*7 وا$'!7 وا+*< وا*'او!  ا$'!7 وا'W# أH'اه) أ4ا ا ;M g('ي أي D<  ا$ hH bK'ت 6'آ ا^4اآ# ا 6 أم أي ,ج J ص % 7P 79ا #W 4ن وها;Z %6$د ا4 ن N!(% ;. ا('اق أن ها ا+< 6 و, 89 (PN9)  اإ وI6 gM آ$ و( &9) ا^$ ر Q4$ ;. اPT'ا6 ذ! ب211 ها b أ اTول و6د !4 ن  اPN) ا'اb6 وا+ u وا('اق  ا } وا'اb6 ;49 أP'ب إ. !Uت ;= و PوTآ'  ا =; Jدا g6د ا4 ن  اQ 79) إن ' وا0 م 7P آ ا4م  96) و & 4س k? 7P ' وا0 م و^) ,= K $W(9 و M هF7 , دات أه% اN?^7ر! و^ ه ;= آ$I و ,'`9 ’#‘ و,'ض 7h6اذ ’آ|‘ وأ د?4ر!7س  7P آ g  6د 4P ن  ' و ا0 م و ; , زر6. وآ'  ^aء ا4 ا^aء و آk  و 7P آ ن 8J 96ا آ# ,Y و آ ن 96 دار W() ^ و z! ? Q م Pأ IT A0 ب ا, I?إ '*H 4ر!7س + 6 0 م وها د? 6'EH I; Iإ bPو , kذ JZ!رض ('ف أ, ن ا$ ت و  ;(9 وTر ا Pا =; .I^ 7ق; F'$+! (Q I, (^! آ ن IوP% أ و أ أ4Pل U4P أI6 (J ها ا*% ه% &'6) أدو! اa7ء 06'اzEH (; 9K؟ و =;  M %)! ( ا'`. و | )! ? )H ')ا  w$ (^ 74ل أن ا4اPأ آ# اa7ء وU!() أzD ه4 أم W 6%؟ و(' اA إن Wّ# اa7ء 'وك ,7آ) I 7ر أن !*7 ا4م = !('ض! (^; ; IWو&9^) 06'و I )?8آ) , إE) ا0h= و!$'IK ;= ا ل؟ أو  ;^) !E' أن !. اaء ا$'د 6 | = !+' ا4م و F  >H ,= ا^ ن؟ أم  ;^)  !. ;. ذات اE# ا'! و!*'_I ا4دOء؟ أو  !() ا( ;= ا & إ= إ?*'اغ ا4دOء  ا4Eب؟ و =; K'ا 'P (! 7ر أنآ< !74 ;= 76b I أن  دة '`I د4!؟ و  ذا اي ! 9K7$ 6 '! ق ا* روق و !74H  b ا7ة ;9 وا4P4ع ;= ا%؟ و  !7ر ^) أن %$P اض'Tون 6) ا'+*! !7اوي D # ا'ع 6 7وUب؟ وا^aء اa7ء أ 9 إذا gP g^H ;9 ا و ;^)  !7م ;. ا+% ;. P' ا'K؟ p; 9^H ;pذا آ) EHU'46ن W# اa7ء ; أ! ^) أ4D Iاب أو ZJ، أو أI !4ا; 76 آا 211 3:2 أ,$4 ا 3و  /4 ا  $K آب اZ  أ1Oا/ذ: 90 و!i' 76 آا اH'ي آ ب ا${ و ,) ا$4ل و  ;= آ ب ا*4ل و 7 ا('; و آ ب اTه4! و ا$7ان hH' ,)  ;9 6'آ ت ا^4اآ# ا 6 اH'ي دوOء ا$g و .Iج إ !U 4&7 'ض! Uو I); %6 .;*4ن اE)ا .k); gHوإن أ ،k; g$P نp; .Jد . k6و أ . k 7P و %6 (^ 6 %E)H Uإ %Hأ' '!{ إ =; g*?إذا ا .* I6 .D6 أو kDأو و أ  I (^ ; ا'ض # D gH$ وg$H وH^0< وZHل و EH% ;^'ك و4Hه) أk أ k* =, hف  ا +H آ I, hف  ا +H و k6 % 4 k* =, I6 (^H I6 % ء إذاa$WTوه4 أن ا4ا7  ا . bو4 آ ن ,7وك وأ أE)6 k;'W$. آ'ا  ! #!'_ }!' I, ذا ,'ضp; 'Hو >P4Hو I; ='ض أو F746 و,M I, 8!8 ور #E; .رب PTدون ا # &Tا #W (^أ IZ6 در و^) و ? رع و إ?$7 و) !0 ور آ  ن , 'H$ ا(aء Nج ا'+!U 4ابEا 'JZH b ن ا4ابp; (^H (Q '^*H أن k, وأ ا+I † ; y  ا*i أ?'ع أو أZ6 وإذا ,4د *I إ, ل ;^'D IH رت Z6 I$EHه4ن ?(. ;' !'ع و!# وإذا ,4ده اNه ل وا'ع  _'  k7ر ,= ذD رت *I ^ رد!m 4 أراد أن !8ول ,9 ,7 ا & إ= _'ه ) ! I 7 %  !(4د  I ا [و!F7 آ 6 رد!p; 212[mذا أJت *k 6 7اد H (و وا4اب ه ن ,k وD ر ذH k ^ k(% ,9 496 وأآ'  !9) ,= 9) آZن اP4< ;= ا4Eاب ! 7Pره) ا ر, ;= ا4Eاب إ! ره) إ9Y! U'  س I, ل Nو , دة ?4ء 4 أرادوا ا ^ kذ '! = Z+8ا4ن !',4ن ;= ا! ; (96  7Pروا وP4H 4*4ا وH*^'وا و9j' ,9) 06' اY*' وهM 0 ا('; ^ g ا  ا(  أآ' وإ,7وا ;9) ا*i وا'ص واN&9 د وا(E# أن & 4س و kوا } و أآ'  ذ .O'YؤP4! F*4ن ;= آ'  اT'اض , ا^) إ= ا4م ا و7EHU ا4ا7  هdRء ا'زI, %^0! P 'ض أD 6% !() آ% M.ء و!^) ;. 212  ا ,+ 91  9p; E)إ! ك وا (Q إ! ك i*ء اaPا# 9 إ I* zD أ!9 ا gZ; ء.M %آ kآ gإذا آ kp; 6 DN 6 اذNوا'; و$ ا وا .Z 6 k,ا0 ن و  دت k ا4Tر و أ& k6 ا , أ) و$ ك ا4اب  آ# إ^k >0 ا4ر و إ ;  !($b& =; k!'! (Q I4 7, k ا$% آ T? س ا^) اz و أ ا$ k!'; %W ;= اTول و!$(k داK آ $g ا$. ,= أ? س واU F!8ال !79م. و7P رأ!g  أa$Wء ' و 7h6اذ و 6 ذk و ورد إّ.  P'أت ,I أو P'أ ,ّ. ;) أر أ?4أ  Uً  ها ا(4ن اh'6. اي 6# وU أ  U  ا6 ه$ 7P و آ ن F76% و Iأدرآ ( kن ذp; ا< ـ …اD A ,7 ا('وف 6 6 ا ـ U ا0 I !( !9 و آZن Zاض آ'Tآ ن !^) ,= ا $E, ^ I وز ?$( ? ;0 ه7ت EH Uا* ت و %!Uو y+!Uو y$!U ل ا$7ن ز& ج M* ف !<  ورFO و آ ن آ !  %!Uا و'!^'ر ا'آ$ ت و_ #  آ ن !( | I6 ا*'دات وإن !'آ# ;'آ$ I 6% آ ن !$I '9Y! = I, g  آ ن !I)P4 آ P ل 6'اط Q 4ة,ج إ= ,ج  % , !$h.  دام  رأ!I  أول ! ; .h$!  'H (و .h$!  b& g); gإذا أ . 6 Q 'Tا و  '9P) و 4H (99!4H!% ا… وH^' ا*'دات , _' 4از 4P 6اه وEHU'6  !^4ن ,9 و!*(4ن ذk إ (E# ا(  9) و ?( ,9) و إ % 9) رz6 إذا أg!'M ا4اK| 9)  , ر هM 4'!^9) وJ7! 7P% ا4ا7 9) ,= ا'!{ ;= ا4م 'ات !< ;= آ% دJ ,& &7!7ا وF7P ;= ذk أن !^4ن I4J7 أQ' و !I '9Y ;= آ% 'ة ,% ; * `% E! (9(% اh'ات 0 96 ور6 + W$# أJ' ;8!7 و!€  b*! U وi! U' وk6 F7P أن !'ي I, g`', I وها وF4 ; أآ'هI آ أآ'F اTول Tن ها ^ =, I$! و F'_ =, i; I* !*(I وI6 'i!U أ7ا وأ اى أآ'هI &7ا ; !I6 'i ا س أ, ذ اA و إ! ك أن H^4ن  F و!Q4' ,= د!I ه4اF ها JO'  أر!7 أن أI4P ;= هF ا 76 IH'JO b$!  'أ آ# H 7ك  & ?4ي أن, . uو D J #6 , ا %h0س آ ; و  92 k وU إ ج أن أk, 'M 6'ك آ# H *آ Uو k, & 4س وu ;= ها 0 *k 6(% 9 و إن kQ77اه و,  gآ'H أت آ# & 4س'P إذا gZ; !'JZا k, (وا k, 'i! ; اءة آ# & 4س'P b 9Hأ'P I6 %و ,= أه Iـ$ــّـ 7 واــــA 7 رّب ا( ــــــــ و Dّ. اA ,= ?ــ7 اـــ$ــــ اــــــ ه'!ــــــ. 93  ا ــــــــــــــــ  ا 6ــــــــــــــــــــــــــــــــــــــــــــــ) اA ا'ــــ ن ا'ــــــــــــــ)  , زم ,= أن أ{ ا^aء Z; $ء وا س آ ; ا اa$WTا gi  7)6 و *4س  P$9  اiل و أوI;  (9YP ?( د9H) !4م ا( د 96  ^ أ W )ا g*H ا^ ا4ه و  'J ^4. أن ,7م اP  $? 7;  (Q 9أه  :Uء &7ا &7ا أوa$WTل ا   'M  U  9) أردأH7&و ^ ا'ا_# ;Q 9`4h (Q 9) * د اNرH ض ;9 وH(ر ا() Q 9) * د ا^# ا490رة ;9 ا. ه. ,9H7) و إ,'ا`9) , آ# ا^aء اa7ء و  !9)  .Hأ IZ9 و !آ'ه آ, %9E9) و7 هE'وه = , دت   وD ر  ! |9 . !'; mM ا و'ً^ g6 7P 9 وU أ7E! 7ده وإ !$ 96 ا7Eون p; g?در kوإن ا?' ا س ,= ذ و !' ;9 ا( رون و  ه4 9 ;= ا8اIH W =, .$! K و اآ*4ا 6 ;= أ!7!9) I 'J ' ا+8ف , ا4Eه' و ا4م , اT_! وا'ا! و_4ا 6 ا* IK4ا  أوا;'H 4ا 6() ا9E% أ;I %i ها و9) ا4Hا ,I و4ا  ;I واQوو I* 7, a)9) ا7ر& ا w6 ء وa?ا'ؤ u E =; (96 * ظ !8!4ن 96 آ 7Hي < و رد ,= أ? ذF و آ I6 و ز!< أIO4P و ZJ رأ!I و ا(E# أن ا4ا7 J )! (9 ? !() و !() و 0HU ق *I ا= أن !b ,= آ# I* IQ7H  (9; ; I$و !^.  آ I, %!  b! kذ b 4وه u W4?ار Z6ن !< ,= آم ها ا'&% ا7 اI ا'وي ,I أن ها h* و ,7م 4H; و ,. 6'ة و P ه. M 9 ء و إ?+'جa7و ها ا7P ? 6 آ ن I ه و 'ص و ;9) و b W آ# ا 7ر IH4P و I, '!  #6 و و; I و اD ب و اZJ و أ?aء و أ و P' و 6 94 ) ! ,8Eة ) H'دوا ا4رد اّي ورد و Z; b;7HU i*ا  $H' ل  E 6 6'ز و 4 )E` ^H Uإ (^ ; (^H ; و IH ;  وا'YH 4ا  ا$' اي آ'ع و,'^H ا$' ا*'ات ا= & $^) و !0'ون ا(# 6 ه# وا خ 6 ا!7!^) وH'زون ا8, ق ا' ها ه4 ا' ن و (% ا4ا7 ^) !4ل أن اH ? 6(# و ا P*. ا^) و F'_ 9 ! أن b!U 4ة ) !(9 ا7 و4ل أ!7 6! 'Jآ7 ا(# و ا  'W4اJ اراح I; 7 ا?7رك ,9)  ه*4اP Iو إI _' ,= ا7 و Ih$! (  w6 ا7 9) و إ k u4ل و ^ ا U أ ز,k اUن ;= M.  ها اZ; I و ) !*4ا I, او _*4ا وا7ة i!U'ك أن EH$. ا9 و ه4 أن YH' ;= 6({ آ# ا^) و أ;'`I آ ب *k وا;(% zا س I I9*H  6 u! P (Q و I9*H  6  آ# اQ ? 6) ا  76ا k و ا^) 6(7 ذk اk و إن ) H دف M  آ# ا^) ;+ آ# ا* را6. و =; (Q  *ا($ رة و ا =; Uو 6 آم ا6 ? أو I6 u! P ا,7 ,= &8ء 9 و k ; . U k (^ا (Q ه'!'H و .اT* ظ ا. 4H;. اU7 ,= ا( . Q) ;= ا( uا U ي"213 اي'J8ر وازرة وزر اH U9 "و); g00_ و إن k*; gإن U .*( وU اد;b ,9 `'ا ها b أ .* I6 #&ا Uل  ا+' ا&'ا و H  =, Aا و ا  .,  g!7 أدP ^ 7!( و آ6 وJ .4P 0 و_ .O أن !+ =; u W4?ار !'W 4ن وW; !'W k, €Pا( ن و ;= ,8. أن ا 4م ,ري ,7ك و ,= ا0'ح و  I) .  €Pا6 ? و ا !'W (Q 9*;  د. ,Nد وا Nا k, ا$ ن و 4ل  ا P و ا7رج و ذk أI إ76أ و ;€ , آ ل ا ;* ا;4Wن ;(=  kذ , {$; >! F7, و&7 و I&U I+! U ن } و&7 ^% 4&4د آ Nا k6} , ذ (Q kل و ا ل ذ Eو ا F Eا'وة و ا U  و ?'ة  , F7&4; ا^ ل  ن Nف آ . ا'M4اه' ا4&4دات آ9 و و&7 ها ا() أE6 ()ا F7&4; 4ا()  ه Z 213رة ا ,1 7 95 ا! ه ?( دIH او ! ل 96 ?( دIH ;$} , هF ا( دة  ه. ;$ I اي ,) ه. و اي ^ و اي ;(% و 8ه , !I6 Y أI ?( دة و u آk و ,'ف أن ا'ة ا* ` و ا() ا ه اان H ل 96 هF ا( دة Q) 6 أن ها ا() و هF ا'ة ه  !^ أن !% و أU I !^ أن ! HN 6* ق و ا$} 6% , ;€ و H() و Q ()H) 6  ذk ا*€ و  kH ا'ق اRد! ا= ها ا() Q) ا ; Iدي اR! و I)!  7ار و R!  %ZHدي 9 ا= I64 و !'W !'W و ;  I64 و  _' I64 ;8ت b& I ا'ق اRد! ا= &b اTرOء و  دات و ا' ا 9 و ا$ W% و 'اH$9 و # 9i)6 ا= Q })6) 6 ان ,Nا Jو أ K ;4ا'ق ا+ 6 و ا'ق ا kوآ Fدي ا= 'ادR! U !')0ا'ق ا !*€ , W !'W'! و ?'ة ?'ة = ,' ,= ا'! ا( ا$'ه  و ,=  و Z6ن I ;= ` ذk ا'ق  ا Nد! ا= ا( دة اRا'ة ا* ` ا _' ا$'ه  و ا' _' ا* ` ، 9 ;( ;= اNرH ض و اN?(7اد 4 ا'! ا$'ه  و ا 7Eان ا'ق ا I $H و g ا! ه ، Q) ;€ , اaMTء ا* ` و ا ;( و ا'6 ,= اWNق و 6  ه4 9 . ه% ! ل 6'ة اه%  و  هY 6 9 4 و ;€ , ا^ ل ا4ب ا 6 ،  hء و اa!'ا  ن ا^ ل ا4ب و 6  اة N 6 w$H %ة أر6 ب اات ه'? , €; (Q (; I و  اة Y 6 و اI!4 و ;€ , &b  ,7 ا49Eر  اه% ز  6 . و H ,U(. ا'ة ا* ` ; ) !7E ,7ه) H ً, , D(. ا() ا  ه. ا** !7Eه ,7 ا49Eر أI $; 9, €*! J أن ا , ا( ا ،I*D  و I);  6  (. ا*4ف و (Q ) !ور'i9 ه. ا ;( و ا;$ أ 96 4م اT;( ل و H ا'ة ا64 و kH .)H .ا , ا( ا , €*! Jأ (Q 4 ا( دة ;$ أ9 ا , ا7 و ا9 ا^، u*T7د اH  و   و  ا(*< ;= اY و ;= اQ) ;€ , ا(* ;= ا490ر و ;= ا ،kو ا ل ذ Pو , ا7ا , E09 و ,= ها ا ل ;€ , اH'?  ن اي هb8 4 أن !^4ن ;4; او 7 او أن Nأن !^4ن ا .h$! >آ €; (Q I* =, 4 kذ  I!  أن !^4ن .h$! I!$M w  ا4Tر ا* ` و أ I6 '9! = F'_ =; '^*!U و آ ن اN?9 ر 96ا ا0.ء و أن !^4ن 7M!7 اh'ام I6 داu& =; J ا(0 ;€ , ا(0  ه4 و  &I و I  6 4م و  I 4د، u*و ;€ , ا(0 و ا4?4اس و ا4Eن ا4د إذا آ ن إUه آ< !^4ن وTي !^4ن و Tي إ ن؟ ;آ' أI !^4ن *u إUه وه= ا. 0H ق اaMTء اUNه ; 76أ  ن Nا u*!*€ , هF ا*Q u) 6 أن ا** ا( و ا( U !Uن او !^4ن ^!U .اي !9 9'ة 96 و h 6 ! ا. !9 9 و أن ا*4ف و ا7 وا7ا 9 أن ! ل اh ! ا* ` !'W 9او !^4ن I6 ذk اN?9 ر و اh'ام، Q) ;€ , ا$% ا= ذk ;4&7 أ  6'! ا+ 6 و 6'! أF ? 'J ا7Eل و 6 أن ه! !'6 9ا() و 6 أ IHو ز! د 'JTا , I!^ أن !$h 6 ^ 6 و 6 0 ;9 وa_ 6ء آ% وا7 9 و .I,  g ءaMTا kH 6 أن (Q ;4; 9;')6 ن Nء ا. !' اaMTو 6  ا  490رة ;= اT) و ا7ن ا. ;= ا bK ا490رة و U ا'ة ا* ` 6  ز Q ،I) 6 أن ا س هF ا'ة و H$9 وا&# ,=  !u أن !^4ن ;4; ' ,=  ه4 4&4د  ا' ا'د!m و !I6 .h و أQR! U' ا و ! Uوأ ا ة b ا9E% و ا'ة ا'د!m ا$ و أ;( ل اm ت، و 6 أU I ;'ق 6 أن 97  ن b ا9E% و ,= ?'ة رد!P m$ و 6 أن !^4ن 96 او M'ا  Nا )! 'Q4! أن .h$! !ا'ذ b ا4ت و أن ا ة ا'ذ  'M 9$ا$9 و أن ا ة ا  ن I %! u ;= هF ا ة ا'ذ اU أن H^4ن I أ;( ل Nا4ت ,9 و أن ا  ن kH ا$9 أآ%  H^4ن و Nق 6 أن !^4ن ا'; U I96 او M'  ذk و أ 9 و أU I ;'ق 6 أن !^4ن J =ا$9 و ا kH =ت و إ? ل ا  I6 أن !4ه) أ %i; I; 4ن^! u IZ; ن  إJ 9J ^? و 6 أن !^4ن kا %); I); ن إ ?4ي أن 4Dر4D IHرة إ ن و أ ;(kH %)*; I ا$9 أآ%  H^4ن و إ ه4 إ ن !(% رو!I ;= أن !4Eد kH %); 96 ا$9 و 6 أI آ آ ن أآ% ;= ;(%  ;k رأي أن  ة  U !*€ , ا g  ة Nا$9 آ ن أ6(7  ا kH إ ن. و  آ i; g ا*u إ 9YH' ;= 7! , د أJ !*€ , ا(7ل  ه4؟ و آ< !^4ن؟ و آ< !(% ;= ا7ن؟ و ;€ , أ'اض ا7ن ,7 إ'ا;9 , ا' ، 9; Q4$ %K i*ا g9  داD 7ومH اE، و , ا*K i% ا** و أ9 إ =, Z0! أن .h$! .9 و ا$( اNأن !*€ , ا4&4دات ا m ج  ; %ZH9 و ا*€ ,9 و; 'Y4دوا ا)H 9 و ا7! 96 أه% ا7! ا* ` و;') Fر 96 أه% ه H أن .h$! .9 +'ج و !$ و6 ا'ة ا* ` ا €    ا&(I g ا(4م اY'! و ا(4م ا7 Nا =; w$! 6 أي آ ل (Q ،!7ا و ا( و 6 أن ا4. $ ذk و I$H و h$! I)H. أن !^4ن 7P Iرة ,= ا*€ ا(.، ;*€ , ا(7ل، و ? K' ا*K i% ــ و أن !^4ن 7P Iرة ,= ZHد!# %  آ ن ا7Tاث وا49Eر و أD ف اT) ا! !7 ا= ZHد!$9) ــ و 7Pرة ,= 9) ?.ء ا'ة 7P ر?+I; g أرOء ; ?7ة و إ, د أ;( ل رد!I&46  , m ,ج آ% =; . N9 ;9ا ه4 ا^ ل ا zD9 و أ; bE 6 ه4 أ$W %9) ;( | آ !'; 98 kذ .; ^!  .Pب [ ا^ ل ه4 أ'` I6 (HZ!  ن اQ ،! h) !% ^% إ  ن ;^4ن ذk]214 آ I6 D J U و أ رI; (9K ا^ ل ا، Nا ;9ا 7ار  أJ'  آم ا6. ' ;= ها اT?4ب، < و Ii! 9; و ا*€ ,9 و ا7رج W; *; #Hا'  F و ها اي ذآ' $H' =; 9 #أي آ% ار6( آ b6'ا .! #H'H 9)H 9 وKا' ،I 6 4ن آJ *I و JZ! W; 7 آ نPي، و'Jري ا= ار6( ا % ا'أ ( ، ; ذا أآP g'ا9K اH  ;^ ن !() و ه4 !0. Nا( دة ا %أI6 D و أه% I!7 ;= أ;i% ا$% ا= 'وض ا$7ن و ا*u &( ، و أ' ;= آ ب ا ? أن H'اض ا4ا% آ= !^4ن ا74  أول وH' IP ` ، و k !. أI6 D ا4K 0ن و P ل ;= آ ب W ؤس 4ل 6 ( ، 4ل  Iو ا?0*( ا I $? Aا D آ 6 او آ biاذا أرد أن (!4H %$P I* (!4% و (';، و P ل !$uK  .h و ا() أن !$7ئ 6)6 kذ  ،F4!) ,4دH %$P 4ج) %j (!4H آ ن آ !'وم Uوا ،I,ر yM U أراء و QQ 49اE! أ`' ,= ا س  أن yM U uل ;= آ ب ا4ا P و أ,4ن ,= 9D) و Dح أ' & ,9)  أن !(4اه و !(7وه ، أ اTول ;Zن  و أ ا . ;Zن !(4ا أM %*h!U I وyM (, IH4*!U، [6% آ%  J ءaM 4ا أن)! $%  أ7 !U و z$I, gH 215[yM و F'67H gH و , !I و ا } أI`'!U I ا %$! I '*h; I و إ $? A  6'P 9KزاZ6 (أن !(mJ 7 !(% ;9 ,= أن ! ،  D , %, اذا I 6'P .9و أ ;* ار?u W4 و أ&O8ؤه و 'اH$9 و اb`4 اّي I إ76أ و اI إ ^! (  I ن  !'اW; F و أآ' _' أNي ;= آ ل ا'! I;(=  أD<، وذk أ I اي ا76أ b`4ا %$P  رأي أن !$7ئ I 6 %9!  Uو I* %$P  6 kذ 214  ا ,+ 215  ا ,+ 99 ;W ;'أي ا64 ت اTول ا. !9P40 اbE أر6(: ? ا$7ن و ? ا4اس P40 u*و&7 ا (Q ،I; .)4ة ,= او ? ا7رة ,= 8H ذk، و ? ا =; uE9!  b&  ف ا')H ء ا4? و ا= أنaMT4ف ,= أ?$ ب اP4ا= ا yM =, >Pن اذا و Nر6( وو&7 اTا kH =; %J76ا u  ،و !+' 6 $ ل u*ا >! 6 IH و Fآ ن ?'ور Qأو I, ة و ;'ح، و آ آ ن I 7ث Fأ?$ ب ه  ,I  ذk أ,Y)، و !'ي أن I 6 أدرك  ذi; k و& وإن ) !0(' أ7 I 6 و!(E# 6 أدرآI، و ! I6 وD J  آ ن  هI;') 7)$H F و !(# kH ? =; I6 b* IP40! (, :6'` ن Nا IP40! ر ا() اي ; ،I,  ن y0 U  ذk أ$، %6 Nا IP40! 'Jأ >D وه ه ،IHا IP40! (,و ،b6رTا  ن و Nا I6 و و_ ! ها ان !*'ح (Tر [ا $Jا+'ا; ت وا % Iإدراآ  Iة !  ها]216 ا$% اk i و اMU( ر ا9 و اU ن ا'6، I7رآH  =, 7ةKن زا Nا b تZ0Q) أI و&7 ;= ا( رف اi'ور! ( رف ' ا( رف ا D , ا4اس، Q) و&7 هF ا( رف H  7, 9ا .E! ،ا4اس 6 I$M Qو (, I6 %! 9i)6 *J ي'Jا= ( رف أ F4دH ن N9 اZH اذا (Q ،I, 8ول!U I!% , ا( رف اTول، و9i)6 واF `(< وI6 Y! 9i)6 أ , %H م: ( رف Pأ Q رت ا( رف ; ،I, 8ول; I; FRJ I '9Y! ،%ZH و.، , ;^' وTا Fه , %H ا4اس، و ( رف أو.، و( رف  ن I^! u أن !$ اaMTء ا ;( وU آ< ا(. ا9 و 6U ذا N6 أن ا (Q !(.،  ) !('ف اh ! ا. T&9 !(.، و  ) kH ^H اh ! 7ودة  ،F7,  ن !(.  kH اTرkH %9; )6 اTر9E6 )6 ه. اh !؟ او N7 ,) أن اP و 4ل أن ? ا$7ن T&% ا4اس او ا4اس وا7 9 ه4 اh ! و ا$ J .P دم آ 216  ا ,+ 100 H'اد T&% ? ا$7ن ;*. آ%  ذp; ،{6 kن آ g هF اTر6( او 9i)6 ه.  ن ,= ا4ان 8ة وi; U، و !^4ن  ~ u; و ه. 4&4دة 4ان ! hا أود,I  ا40ق ا= ('; أ?$ ب  !0 هF7 و !+' I $6 ,$ و W 6 و'` و H(7!  ا$( و آI %)&  k  ا'و! و اJN ر و ا*^'ة و اN?$ ط،  ن ؟ه% ه4 &4ه'F؟ او ;(% آ I, K؟ Nا. ه. آ ل ا ! hا  'Yو !$h. أن 6(7 أن !% I &4ه'F، وه% ذI %! yM k 6 $(؟ أو إ I)H ا$(  دة و k mW4H ا^ ل، و $7أ أوO !(9 ;= 46غ ذk ا^ ل؟ و ه% ? 76I و 4ا?I ه. ?  !4Eه' I6؟ أو ذbM k إذ آ ن !0 رك ;K ? I' ا4ان؟ أو هان ه mW4H و 4EH I6  Oه'F  } ه4 إ ن،  ن  ا4&4د و  Nا $Hر g, اذا Iدي اRو ا*(% ا . Nا^ ل ا ()H و إ < ,= اh'ض I و,= ;(I و *(I و  ن &8ءا  ا( ) و أرد أن Nآ ن ا  ن Nض  ا'hض  & ا( ) ,  $  ا'hا Uف أو')رI$H و&# أن k; ،& 7ض  ا'hاذا , ا b$DNض  ا'hا  $! D J، آ أI أ  ن و ا^ ل Nض  ا'hف ا')(. أن I اي y0ا ()!8م إن أرد أن . اي h$! I&T. أن (. و k 'i أن ('ف اh'ض  & ا( ) Nا وU!^ أن ('ف ذk دون أن ('ف أ&8اء ا( ) آ9 ، و $ دZ6 9Kن ()  ه4 آ% &8ء 9 ، و آ< ه4؟ و, ذا ه4؟ و  ذا ه4؟ و أ&8اء ا( ) أآ'ه W$(. و !' k; ، i!رادة أN 6 %6 6 $( و7ه I اي I ل آ ! u ن N9 إرادي و ا و&# أن *€ , ا'ة ا. H% ها ا^ ل و ا. 7Hف ,Q4; I' هF و 7م ا$} H 7 6 8 ن و&# أنH رادةN 6  7مEH# هF، و  آ ن  6 $( ! ،I,  ن ,I أن !() ا() ا و&# أن !*€ Nا u!  %و  آ ن ا4ب ;= آ , ا() ا، وإ !^ أن !('ف ا() ا اذا ,'ف &b أD ف ا(4م ;8 u*او  أ,. ?^4ن ا I J و آ ن F او  آ I 7)6 و 9 ا و  P رب ا 101 ;Z; I,. ا وأ&8اؤF ا  ,= ا'H# ا$(. و اY م ا4ا&#، ; رت 4م ! I6 راد!، و ,) ا، اذ آ نNء اaMTء ا$(، و,) اaMTا (, : QQ ا(4م 4 ا و ا ;b و ه4  آ) ,9  9 ، Fو !7د u*ا  W 8ء اEا و أ. ;= آ ب ا س آ%  !(I ;€ و ;^'  ;= آ% D , ;^'! و 6 b& ها ا^ ب و 6 أن =; F أ ; %Jو ;^'ة ;49 دا €; I)!  %أن آ D9 أ .M I, 0!U Iا+ W$ ت ا( 'ة ; ذآ'F ;= ها ا^ ب و أ ، hا() او ا $W + 6 7?O4 آ ن ! و إ gJ ها ا^ ب  6 أ&O8ء ا Z6ن I`'_ g6 و _ !I و !%0 ,k zi I أbW 7T $! ( I ;. إ?7راك I, yM آ j ذ4P kم ;8ادوا ;= اMT^ ل ا اM Q^ را6( و ,= اPT اW'0 ,7دا آ'ا 9 ، I$M b;ع ;= ا() ا$(. و إ76أ  ا$ دئ ا$ و د'M F9. ا و أ&8اؤ; أ اh  و P و9 و ;… &(9 وه4 !(% ; !'وم ا*€ ,I أوU ــ ا'ق ا7E !$7ئ 96 ا= أن !9. ;= ا*€ ,9 ا= اb`4 اي ,H F7 ه. ا4ة ا7E ;(7 ذk !(4د ,= kH اaMTء 6 4ا ا$'ه  ;$'ه و !9 ; آ ن I; ^! (  و M I; 9'اK ا7 ت ا. H(. ا &(%  D دف 9 6'ه kH ا0'اK ــ H'آ9 ,=  9 $ ;= آ$I ,7ة  !'د F7)6  ا*  ;*€ 7E4ة ا, !(b I ذk ;=  دة  دة و !() ا*€ و W'! ا*€ و إ?+7ام ا : W'! ا7Eل و !'W 6 I; 'Y! yM %آ =; bE! Ip; .; !I  ا() ا ،I, u! yM %آ =; W'! ا() ا.، و !$7ئ 7E 6ل = !9. ا= ا I .P'! (Q ،و ا0 ه7ة u '9Y!  I;  '9jأ I, €*! yM %آ =; u! و ا=  هJ 4*. و أJ*.  ا+*.، . !HZ. ,= آ%  ;I  ا64 ت ا. !40ق IKأ&8ا (Q ?4ا I,4ا ن ,9 و آk ;(% ;. ا$ ت و ا4ان أ. أNا ا^$ ر اY ه'ة ( ن Q 496) ا+* ا. إ 7Hرك Z6% و 67H' و I '9j أن ا$( 102 I w69 و,= ا+4ص ا4ان و أ ت _' آ ; ;= آ4?Tا4&4دة ;= ا  ن ;$ I أI ! ج ا= $7أ أJ' _' هF ا$( و أن ا$( 86 ا دة او Nا ا+ دم ;JZ; u* 6 ')0 !$} ,9 6 ,  و إ76أ  أ9j' أ;( 9 و QO ره و 4Pاه  ن N 6 D +ا =; (Q 9  )ا$( ا .; 'Y% ا4اس و 4Pي اNدراك ا$ W و =; I64  4يو ) !8ل ,= ها اT?4ب  ا$} ا= أن أH. ,= اh ! ا ذk ,= أP=  !^ ;*€ , ا*u  ه. 6(7 أن 6 أ9 4&4دة و ا?7ل ,= و&4ده  أ;( 9 آ إ?7ل ,= ا$(  ه. 6(7 أن H('ف و&4ده Qa6 ره ، و I $H أن ا*u ه. ا. 96  ه ا4Eه' ا$(. ا* . آ أن ا$( ه. ا.  .P4ه' ا$(. `'6 ن: `'ب !^4ن أEأن ا I '9Y; .)$4ه' اE96  ه ا ،)$ 6 F'4هEH 7)6 u* 6 '4هE! ا$(، و `'ب I6 '4هEH Q) ;€ , ,4ارض ا*u ;*€ , أ' ا'ؤ!a ارة 6 ?^4ن و &9 ا($ رة ,9 ;'أي أu* 6 9; .*^!U I و7ه و ا4ي ا$( اi ; ا9 6% ! ج ا= $ دئ أر;b رH$ ;= ا4&4د  ا*JZ; u' ا*€ ,I و , إ?IKa و  ;€ , ا( رف ا. DT ف ا4ان ا0'آ I و&7 ا*u و 4Pاه H^*. ;= إ,aء  ن رأي أU I!^*. ;= إ,aء أ?$ 96 ا*u و7ه Nأ?$ 96 و  ;€ , !+€ ا  ن (7ة T;( ل ه. أز!7 وأ4Pي  أ;( ل Nء 6#  !0 ه7 ;. اaMTا Fه gاذ آ m '` ; I6 '4هE!  'Jن أ N4ه' 96 اE! آ ; ;= أن g u* ; u*ا  ن ذا  و ا إN4&7 ا; I&ء  أaMTا Fه g)& ا= أن !*€ , اي !^4ن 6 (% او 6 $7ئ و ا4ي ا( ; `' ا= أن !*€ , ا(%  ه4 آ (Q 4ة;€ , ا*u  ه. و آ ;€ , ا$(  ه. Q) و&7 ا(% !^4ن 6  4ع اy0 اي  #!'P %, ; %)* 6 F'ّ! p; 4ة!+'ج ا= ا*(% و آ%  ه4 6  6 4ة و أن P ^! ( و Kا*( ل اي ه4 6 *(% دا %!% 6 *(% ;0(' 46&4د ا( . اذا w6 أP. آ D I ر P'!$ ;= &4ه'F  &4ه' ها ا(% ا*( ل و Nا %ا( I6 '4هE!  .PT %)*49 ا; %. !ي ;= I^H و ها ا( Nا %أن ا( 103 4 ا^ ل و !ي 6 !(. I6 .)! 7ءا$ F ,ه4 اي أ IT ! hن و ه4 ا Nا ;I وF ا= أن !$w أI^!  .P ;= ا'ب I, ; 49; I و هI! _ 4، وه4 ا^ ل IZ6 و ! _ IZ6 و %, ; IZ6 QQ ءaZ6 آ ن !(. ;49 $7أ F'4ه&  I6'P %&T اي I6 % ن Nو ا Pو ; , * ر Pو _ ! * ر Pن * ر آ ل ;^4ن 4Dرة ~  T&% ها ا(% و ا$( ا. 96 Nا u* ; I, 7P ن !^4نZ6 ل HN6  ا'` u K م ا &Tأن ا I $H و u*ا %&T 4ه  ن إ~ .)$W 4ه  %! I)! ; K م ا &Tأن ا $H ا*( ل و %;9 آ* ! ;= 4ل آ 9 دون ا( (Q K م ا &T6'ا;7ة ا u*ا$( او ا I; ا'آ .)! ا(% ا*( ل ا^ ل إ €*! Jأ (Q *آ'  ا*  H(. ا4اد ا. ! د;9 وا. H(7ه ا$( 9 4اع، ه% ه4 اT& م ا K و ا(% ا*( ل او أن T4رة اD .,اي أ y0ا , ا(% ا*( ل أ,. ا4رة و اT& م ا K أ,g 'آ ت ا4اد؟ ;  ج أن !$} 7م ;$ I أن ه ه 4&4دات أJ 'J ر& , H  b&  =,ي أ'Jأ Q46 kH ا و 4`4ع ا() ا$(. و , D ه $7أJت ا(0' ا. أU4ا ا4&4دات ه. ا(% ا*( ل و اy0 اي !'ك اT& م ا K ا'آ ا7!'ة، ;k ! ج أن !Y' ;= ا4&4دات Y'ا أ,)  اY' ا$(. و ا= ه ه !9. ،>^! (Q .)$ا 'Y و إ 6 ا4ل ه ;i% 6، و 6 أن 'H$ آ ب ا*u 6(7 آ ب ا4ان $ أن  7Pم ا^م ;= ا*u ,= ا^م ;= ا4ان ;7 أW ZJ'ق ا^aء،  و 4Pي ه H و Nا u*ن و ا N7م أن ا$( ;= اH  &  %; %أ;( b 9 ا4ي ا( ا( إ ه. T&% آ ل ا(% اY'ي و أن ا$( و ا( %. u ;9 آ* ! دون اT;( ل ا^ K , اm0 و اJN ر و ا 6( ( Nا ا(. ;k ! ج أن !*€ , اT;( ل ا^ N 6 Kرادة و اm0 و اJN ر ا 6(  وذk أن ا8اع ا u b6 و ا8 اي Nرادة اNه. ا Fن هp; .)ا %) . Nا^ ل ا w$H أن .; );  و U ه. أaMء  K' ا4ان اg 'JT ه. إ 104 u I ;= إ?(7اد وا7  ا4ا ت اJT' أن w$H ا^ ل اY'ي ;h$! k. أن p; !*€ , &b اT;( ل ا^ K , اm0 و اJN ر ;pن (. اJN ر ه4 اNرادة K Y' ها  ? K' ا4ان إJ را ;h$! k. أن . kا(. و %ا 6( ( !Y' و !*€ , اT;( ل ا^ K , هF و 8H 6 ا ;( ;= اh'ض اPT= و 6  ,I، و !*€ أ!i , اaMTء ا$( ا ;( ;= أن !I6 (m هF اT;( ل  K )ا O او  دة و !*€ أ!i , ا4Eاه' ا*   ا4ان و ا$ ت و !JZ 9  ه4 , i!و !*€ أ . Nا= ا^ ل ا K د! و اRل ا );Tا I6 (m! أن =; b;   ت ;JR  ه4  ;b و ?Tو ا ? K' ا4&4دات ا$(  اE'! و ا(7 آJR! k أ!i 9 اaMTء ا ;( ا. أ?$ 96 اT& م ا 7E; K ;= آ% وا7  ا$ ت و ا4ان kM b`4 اذا ;€ ,U $! ( I ;= ا() ا$(. و U ;= ا()  ت ;= ?Tو ا*€ ;= ا4&4دات ا= ;4ق ا 'Yن ا Nدون أن !) ا . Nا رH$ ا4&4د ;h$! k. أن !7م اY' ;= ذk، ()  ;= ا$( ت , أآ% و !) I; €*! )$6(7 ا  F ّ? I ع ;= آ ب'M k;  Nا** ا  !  , ا4&4دات I&46 _' ا*€ ا$(.، =; 96 b*! u .ت اU47م أن ا*€ و اY' ;= ا(H  b&  $H 7;  ن و أن ا4P4ف ,= أ?$ ب N76ان و ? ا4اس `'وري ;= آ ل اTا ? . أآ'  kH ا('; ا. اaMTء ا0 ه7ة ا. آ g ا*40H uق ا9 ه4 إ &(g ه. اi'ور! و H$ أن kH اi'ور! ه. T&% هF ا('; و أن ا. آ w$! ن و أن N4ه' 96 اE! 6% ه. `'ور!، ;= أن %i*6 g iُ; !7P 9Y =, >P4 *ا و ا =, Uأو €; I أن ا() اي $Hو ،'JTا I 96 آ ا ;= ا64 ت ا * , د ; ر `'ور! ;= أن !% I6 ا(% ا7. اي I6 %^ أ7ه :`'h I, €*!  ن، و أن  ,7اF  ا(4م إNآ4ن ا I&T  ;= ا() ا$(. إذ   I6 %^ 'JTن، و ا Nآ4ن ا I&T اي . Nا %ا( ) !^ ( ا() اي 6(7 ا() ا$(. وH 7P$ أن ا** Uز `'ورة ;= أن 105  د ا,Nو ا .H% 4&4دة ;= آ% إ ن I&4 6 ا^ ;I، إ I&4 6 ا$'ه آ H$ ;= آ ب ا$'ه ن و إ I 6 و I J و ,= &9 اPN ع ;I آ H$ ;= آ ب ا+ 6 و آ ب اO')0ء و إ ,= &9 اh و ا7ودة ,T !^; Iن ها `7 ا4د، ;9ا &%  +I أ46 ' ;= ها ا(=، و ها ا^ ب !$7ئ ;= ا$} , ا4Tر ا9T و ا4Tر ا0'!*،  ن ا(% و Nا =; J ن و و P 7P ل ;= آ ب 46 أن اJ A ا( ) اTر`. ~ J =; 'Y! رض وTرة ا , =, I6 4ي*I ^4ن ? ! =; Q4$ I)& ا4ات و اTرض و  ;9  ا(K E# و P ل ;I أن اA !'ا,. اk و !$I و ،#hا }h$! و F7ه )! و P ل ;= b`4 أJ' أن اA !( ه7 اJT ر D J و !8,4 ا9) 46? ا(% ا*( ل إ aء ;= ا'وع و إ ,= W'! ا4. ا'ح Nا !'W =, ا'ؤ! و إ !'W =, 6 !'!7 أن !IQ7 ;= ا( )، FH و W; , ^  b&  $H 7P و g9;I*; F9 ا= % ها ا7 إ أر?u W4 أن 7Pه 7P وا7 و أن _ !9 _ ! وا7ة وإن ا** ) !$ ;9 JZ'! ?4ي ا*9) و ا و أI ) !$ &8ء 9)  أ&8ا9K إU أ?+'ج و  و آ% و ) !$ ~?7راك b`4 و E h U ل و أن اh إ ه4 _  ) !*9)   $!'P ل ا4م و u!  yM U و !# إU و ه4 ;= آ$9) 6 *(% او 6 4ة ا ا*(% و إ !HR. ا س  P ا$' ;= آ$9) و H'ك ا4PT %Zا9) و ا( ;= ها aء QQ أaMء اTول آ'ة ا( و و 7Mة ا'ص و ا7E ;= ا# و ?Nا^% و ا 4ا ,= ذm k  ا او أbE! ;4 ;= آ% ,' 6 (9p; 4ل ا8 نW .ا .9*U (9 ( و W# ا'! ? و g6  إT  أ4ف  ا$  ا*  (Q II و !44$); .إI أه% آ% ,'  ;9) ;% ا. أه% ا(' ا 106 =; I4اPأ g$); kذ b و u W4?آ% ,= ,' أر . { Q ', %أه %! ا(4ر ا. DZ; F7)6* اb& D =, bE  أI6 .H ?4ي 4ا`b !'ة ;= ا و _'F ه.  ا*'وع و ;. أJ' ا4EH 7, 'T!7 اY' !4&7 ا4اب ;= &9 أر?u W4 و !7P I* J  7&4 أyM (9*6 %J !'  آI, %J7; I ا%8 ;= H =; '$^س ا ;I9 و 7P أW# أ46 ' ;= ها ا(. ;= I'M ^ ب ا ا7 ا و ;= ا !u ا+. 4K7$! (9ن ;= آ% &8ء  اT?$ ب ا4ي p; ^ء اO8&و أ ا } ; $'ه ن ,= أ Q)  !8م ,9 و  !8م , !8م ,9 ا. أن !Zدي 96) ا= أJ'ه و !4ن ا$'ه ن aء و أI ) !$ ورyM FO أE! I 'J# أن !آ' (I آ ;(% ;= ?Nها ا D =, I  أM =, .H'ح ا !u 6'ه ,= أI ) !$ ورOه yM 9 و p; س آ ب ا Iو'M 9 وها ا^ ب و yM 9, &ر J $! (4ة وأ9 و7ه ه. &b  ;= ا 0'ة ;= ا( ) ?9 ا4ل ;pذا gK'P و&7 ;9 أ`( ف  أ4Pل و أآ' RHآ7ا و .  6 z;و أ 'M أ (9وآb& k ا^# ا64 ا= ا4م U أ&7 6  ,9 أ 9 و إ أ; ا س أ (9HJ7 أP (9Z9) و ه) ('`4ن ,9 و ه. ('` 9) و آH'`  .4ن ,9 و ه$K _ 9 و0 او 9H$4ه و هE'وه j 9) أن آ# اJZ'! أ6 9 و أو`z و أM'ح و أzD و أ;z و 4 وP*4ا ,9 4&7وا ;9 هF اTوD ف ا+ وو&7وا ;= u; 4لPأ  M 4 &'ب .آ# اJZ'! أ`7اده و  !i' ا4ا7 ^) ! إ4Jا =, Uأ&'ا أن أ&'ي إ kذ =, .h6أ U و I  =; U و I*,I ;= ذJ k رة ;= .Aا Pp6 zi! 9 ص  . (4PZ; ،Iل إ. و7ت 7h$6اذ p; a? 6إ !'W ص Pو أ إ و Z0ت P =, 96'اءة ا'أن و روا! اQ {!7) إghM 6() ا('I; gY*; 6 ,7ة آ# و أ ;= ا^# g8 (Q ا7ر? و إghM 6 +ف و ا7Eل و اه# و ;= .Y* 4يP (Q أن و آ ن _'ا. 96 أآ'  _'ه'أaQء ذk أhM% 6 ('6 و,4م ا 107 w6  'و أآ kت أ*† آ% !4م آ'ا? و أآ'  ذ'D . 9ا g);9 و إ #^ 6 ghMإ (Q ا4م =; K P 0'ة, . Q =, .6U ح i!Nآ ب ا  .Y* ا9T ت 9 آ ب ا6 در?I!4 و M 9'ح آ ب اE'. و ه4 ,7ة 7Eات و 9 اi# $'د I; g;'D ز  4W! و 9 أ4Dل ا6 ا'اج، و 9 آ ب ?I!4$ و +I'M g 6+. = أP' . & ,  آg أP'أ ,9) 6 ق و ا$'!8 ;= ,) ا('6. و آ ن وا7ي رI ا7P A إhM% 6(4م ا0'!( اه# و ا+ف H( أ?(7 ا9.  ,  ;= ,) ا7!} و ,4م ا'أن، $W w6 ا8 ن و kو ه4 اي آ ن 490را ;= ذ وأ ا# وا4Eم و ا^ ;^ ن Y'; 9 _' , ر ,9 و آ ن  آ$ ر أD ب ،E )64 أرa` +Mء ا7! ا0… ا6. اE# و | ;(. و أ b& 'hD ,4ا. 7h6اذ و P'أت و ?(g 6(7 و; IH آ'ا  آ# ا('6 و ,. ا7!} و ا'أن، . أ? ذ . ;= ,) ,Z; kإذ ذ I, '$,أ أن أ U أن ,'ض . 'ض *Hو إ I; g;د ; I Fؤ'Pا('6 و آ ن ر& أ,. &8ًءا  ا وي ;= ا# 'ازي أ g$$Z;  H 6'ا gK'$; '6$({  ذآ IE , و g;'p; .&, *D و .`' *D F'و أذاآ I &أ g^; ?  ه8 ا 7P 6 ا و آ ن A7ت إ6 ه$ ااّ# ; .Aا I4;. 6(7  أ?) رH 4 ? و 6N 4ن 4ل  _'P =; g,'M (Q F'أة ا6 $$W .! أر  ! أن ( .p; 'ا ;Zآ'ت 9'M 6 ? ;= ا وN أر&4زة I+6 وو&7ت ;= آ# وا7ي ? IY*; .8اh6.  7 اT ()ر ا ) . bPو (Q kذ .Pا'; M 9 gY* 9 وHأ'P 9 Pداة و7وده و أTو ا^ و ا (?N4ا; ا4 % ا^م ;= اH ءaMأ I; وو&7ت و % ا7 ت و اi ! و اE!N ب و ا# و ا(7ول و ا0'ط و ا8وم و آ) و آ< gو . و أF $M ذk6 g+H 7P .H7&4; k و ,g , أر;b  ,) ا4 ; 108 i!أ I 'Yو 8ان ا 'Yا k g) W (Q 9Y* 9 6+. و+; I 7D ا= ا و P'أJ  IH ا6 ا+0 ب ا4ي ;bP4 . أن ا4ي إ !+€ و !4ي 96ا ا() و F'_ =, z&'! I6  أه% ا4 و $g ,= ذk 7ة ;(g 6^# إ6 ? 9 6  س]217 ا= اE ة ;  %P 8ا. [وh7ي آ# ا, g*!8; 9Y* ة و Eا g$^; g$$أآ (Q 9; ه'hD آ$'ه و I$آ g)$H و I+; ءa*0آ ب ا =; g,'M (Q *. 40Hق ر& g'ه) و 6H b 9 ,= & ,  و&7تi)6 أت'P 9 و, ghMإ .آ  6 ر, ;= ها ا() !% . 0^ و!(. ,= آQ Ii _ >0) إ 6  ب اh'6. و ا79ي و D] ! _ 9; gh6  و g*D آ 6 ;= ا ب]218 =; I; 7سP4ل أ,. آ ب أDTآ ب ا =; g,'M ا4; و (, =;  ا79ي و  7ة 4J U4 Pف ا9 (9 و ;= اE ه. أP%  ا7ة ا. % ;9 إ6 ? 7P gو آ %D4ا gJ7; I, أ'Pدف  أ Dأن أ a&7اذ رh6  ت'; ? (Q ا^ ب ?(g 96 6'&% , ) ;) أ&F7 وD% ا. ا9%  ,7ي ;i , أن !%  !0^% gZ; 9' 76! ر6^' !('ف 6 90 ب ا9'ورديj 7P &ر >! I)? .,. Q) إ .* gI ,= ا س آ9) ;4i*! و IY)H و I7 =; 4&7ت ا س !$4ن; I, M g$; ;4أدرآ. ا (Q F7P =; 7 ا(8م!'EH =, g8, و #Wأ gها اي آ %  آم ا6 ?  ! IH7&4;  6 ف')! I آ ب =, g*P4; I* H  ' و !D4% 6 ا*4ل 6^م $… آم أ^  'D P %ا$9 ت و اMN رات أJ'س F4 و آ ن (.  آ. اي U أI6 Q = أF'9j أو أI, >P أ7ا  I إذ و;' ,. ,'`. و,'`= $? Aت ا'^M 7ا ; ب ا. رأي و& kذ  'J 4ه &gm ا0 م ;) أ&I; 7 أ7ا ;DZ(7ت ا= ' ;4&7ت ;9 ر& !h0ن 6^# اTواK% أ7ه !49دي h'6. !7,. 4?. [6 4ن]219 و آ ن I إWع و ;I إ$ ع 'Jdآ 6' و أ اTء و اa?و ز! رة ا'ؤ Fو , رة دار 7 6 U4h0 رآ H آ ن IاU أ 217  ا ,+ 218  ا ,+ 219  ا ,+ 109 ;^ ن !('ف 6Z6. ا)  أه% ا , و ا*' 9' 6 ^ ;*% ,= 6 ('ف ا. I 4يPأ U (Qز. و D ر !E'ي 6 $  ت و آ%  أ&$. , ,I$ D 7 و أ b k; .) 6 . I) 6 آ ن !Q 7Mو &'أة و ه4 أ Y* 'و  و أآ U7& =; #! I4آ^M و Iآ .;= !7ي ;= اY ه' و أ`(< أ ;= ا$ W و أI)P و !$ . P40!  7)6 0; M 96 .HZ! (9$^6. إZ; 9آ# 9  أآ# و R! ر Dو .$P 4ص ا4م و ;4ص ( 9) وآ أg إ9 و =, .*اM'ي  اM'ي و ! ( ف Nإ9 آ% ا g*)g9  ;9 زاد. . H49M g9$H. و إ?gY ه. و إ; ')MZ; (9$آ =; F7&و 6  أ I6 ن'Pآم إ6 ? و أ  .j4* ت أ, ود'D و z!' 6 zH U .*; Iها آ b ا*† و ;= ا(. و =; F4رP و I*+? و I6  د ;I و D'ت آ أزددت 6'ة 6^م ,N7ة اM و I6 >Tاض '?4خ ا',Nو ا I  ) أآ ا4م أزددت زه7ا [;= آI]220 و _$ ,I و !9Y' . آ% !4م  أj أن I; h! I و أن . I *!U و ' ,= ذk أآ'  ,0'! ? ا= أن g'D و g6 ا4ل و D'ت أZH?< ,= اT! م ا. ` ,W 6 g ;= اhMN ل I^6 و آ kH g اT! م ,*4ان ا0$$، و4Pة ا9 و  ا*'اغ و4J ا$ ل و ز_% ',T6({ ا =; F7,  (ه Hا س 46. أ I$7س و, H Aل أن ا ا7اQ، و ! ا * و D k ر اT? ذ ا* `% ! ا0^' ا م و ا7ح ا$ ذخ وأb;  %P اT? ذ b ء=M (Y,أ Fد Mوها  إر] zو ا'! ا z ا* `% أن !7ل ,= ا^ ب ا 7IP و R *JوI وإذا]P 221 ل k اT? ذ إhM% 96ا ا^ ب و أر;{ ها ا^ ب ; أ; دك ; 7Kة & و i; =, k9$ إ? k 96 ا0^' ,= ا76T و 96ا ا7ار ! رK ? اT? ذ! و !k, #&4  اة و H'  إI, $H و 4 ) !*7ك ;= ا^ ب M أD ?4ي اI, U7 ^*. ذM k'; و  وا&$ و D 4'ت ;= ;9) ا^ ب أآ% g&'J  I أن H^4ن  إI, $H و FH آ أن ا74 إذا إH* أن آ ن  ق ا  1 3O 220 آ8 ا 221  ا ,+ 110 4ق اTب ا4ا&$   yM I, أ;i%  أI6 ) !+'ج  أن !^4ن إI 6 و) ! ,= ا6N  ا$E% و ا'#.  P ) !4ف أ&O8ء ا^ و  J U$'ة ,Y! F7 أن آ% I$و &7ت آ .Q) إ واhD  7' آ$I و آ$'ه !4;. ذk . أ9) ر4j 6ا I6 ^6 ا. ا79ا! I$ء اي ه4 أآ$' آa*09 و&7ت آ ب اH'$H  و k4;. ذ! IIE 'hD b أ J 4 و ا490رة b& =, .HZ! U أ&O8ء ا^ و ذk أن آ ب ا ? و آ ب ; IZا** ا( ) !('ض 9 وآ E 6ض  ;9 . و')! ( W446 آ ب !9Y'  آI و آ I6 أI ) !% إ9 و ) H% إI و M g, 7P'ف ها ا8Eء  .HZ! Iا^ و 'I$H  إk, .D P &4اW; .*; b وار?Q u W4) أ 97 إ ~_'اب و اI!4 و إ (. ] 'JR! ه و'JR 7مإ. أ&O8ء ا^ ; 7م]222 اMT'ف و  ,) أن ! IأJ' آ 7Pم آ ب ا*u ,= آ ب ا4ان I j أ I$7م ;= $ دئ آ' آP و '^Tا #)DTإ= ا I 4اP' ف',T9% ا?U47ن اا4م ! p; (, آ% ('; و I4P .9 أن !^4ن ;= أول آ ب ا$'ه ن و ه$H'  j *أ 4Hر وإ 7H!، وا4ر ه4 ا() اTول و !^# 7E 6 و  !E'ي E'اF و ا7! !^# 6  س و  !E'ي E'اF إ= أJ' ا*%  ه4 ;= إ; ح آ ب اE ة و آ ب اTو? و _'ه . U4; ه ت ا0* ء '; 6'ف ?4ي أن ;= ا0* ءUp6 ة Eه ت اU6% إ Pأ g7 آو  9i)6 9  6({ و 4خi)6 4ذJZ I$ة و أآ' آ E4ل ا; %+H 'JO 6({، و) !('ض ;= yM  آ$bK  6 I ا+u ا ا. ه= ا$'ه ن و ا7Eل و ا* و ا+ 6 و ا0(' ,= أن هF ا bK ه= ا4دة  ا و ه. ه4 ' ,= ا س و !  هmW4H 4 9 و ?$% إ9 و 'اد T&9 و إp; Fه %$P  و  ;'W 'ذآ 8را و إM رة _' 4; ة و إ U4P F'_ ر 6 * ظ  ا$'ه ن وM 6ر 222  ا ,+ 111 % i'ب 4P 9; I4P =; 7EH Uة و ذk ;= آ ب اa*0ء و 4P I; I4Pل *'ع  4D وU ^ و إH , و ردا وإ?7راآ آ ;(% ذk ;= ا! _4&. و اU4ت و 'P6 <]223 و 4 إ I % 6 I$Mس [أ ا($ رة و ا س و آI ; 6(7 ا 224[ P70H 8اء&Tر6( اTا] F70ق ;= هH Ip; I (?و أ I6 آ ن أ I*6 I,. أن ! Q h 6) إ+ل ; 6(7 ,7 وD% إ. ا bK ا+u ا. ه= ا4د و ا'اد و 7 وP< دون اh ! و ا(E# أن أر?u W4 و أI6 D آ' _9) و ; 9 وP< دو u+ا bK 7 ت و ,4ا ;= ا'ه) ;= اT&8اء اTر6( ا. ه= mW4H ت و H ا$ P ا. ه= ا4DTل و اh ! ت و أ! اE'أة ,9) ;= اTواK%  ا  9) ;= h! ( >آ #E)9) ;= ا(# وا, %اTواJ' و أ! اN; ت ,9) ;= ا9%  ا b 7لEا , D =; U و IWو'M Pو د I`4_ b آ ب ا$'ه ن =; u W4?أر ) اه$9 و أ7D I ;9 إ. إ?( ب ?' H 0($9 وH b 6 +ا =; U 9 و*H آ'ة 4ل ;= 4 اk أ9 ) أ9 ! IاT) و أ9PJ) و 9M) و ا(E#  إ6 ? أ b ?49 ذk و 4P %Hا ا7Eل و ا+ 6 و ا(E# أI !'ي أن 'آ اaء 4 اb`4 و b ها ;< آ 6 ;= اaء و ا( ) و ;= ا ع ا$(.  =; Jدا '_  ; iر أن !7 أ7 ا)! Iو أ,E# ا(I #E أI !8,) ;= إ! _4&. أ H('!| ,= اi ف اJd' ;7 اuE ,= إ*'ادF و ا4ع ,= إ*'ادF و اTب ,= 'JO 4ان I*إ*'ادF وا6N ,= إ*'ادF و !4ل ;= 7 اTب أI 4ان !+  I ;*'  إ` ; وا7ة ووbP ;= أرb6 إ` ; ت b أ?aء 0'آ ;= ها ا7 و أD ف JO'  ا* د ;= ها اي ز,) أI 7 و إ ه4 7 , ا7. وا(E# ا(E# إP'ارF 6 0^% ا'اb6  أM^ ل اPT ا و ?^I6 , IH4 و =; gP4ق ا'h! II !(7 , ا$ ع Q) أZ6 kذ , Fو إ,ار I& آ* I*ZH و إ W'M 9 ه. أ6(7 , ا$ ع  ا0^% ا'اb6 &7ا ,= ز,I و ;. Pأ >ZH 223  ا ,+ 224  ا ,+ 112  u 9 و&4د ,=  6 ;. آ'  آ$ و b ها ; 0^% ا'ا7P b6 ذه# إ= ا I'0! أن I!'6 Uوا I6 !ن ا ^; !'JZ7 ء و اا4ل I6 & ,  ا Ii رأ!I وأ أن !  #6 I*!8! أو I$! (Q IEK و!$ آ< I*ZH و `'وI6 و %! I; آ ب Iإ b!^F'_ .; I)?4H b I, g ;9ا !7ل ,= أI! ( I أو ) ! })6 .; %)! 7P II وP ل أI 6(7 , ا$ ع [وها]I (9*! 225 أن I و&4دا و أ u W4?أر D4ل !$({ أ&8اء ا و ! اJها إ =, I6 لJN ; ن Tا 4ل أر?H J =; u W4 آ ب ا*  iP  و!^4ن I6 (9JN I6 Dأ b&و PTا  b696ا ا0^% ا'ا %J7 أP رة ا'ا6 ;^< !^9 و Eا Fه g7 أآ; ا و uE6  اPT آ' اi'وب وا?b ا*4ن !E وز اm إ= ا4Tف و أن ها اE, b`4#  ا^) آ< أ_*% ها اuE ا4ا?b  اF40; b PT و  Uت اه وا(E#  أD ب Nا(4م وا =; I )?ا*' و إ =; Fوو&4د F0 رإ '96) أ4PاI و H$(9) زIHU و H*90) ,= ه*IHU4 ) ! د;4ا ;= H b u W4?أر b6ا0^% ا'ا =, U إ6 ? و I, ', اي .W'0ا uEها ا  M (9!'W ا. و 7 أH($. أI ^M اW'0 هF و g;'D ;9 ;^'ة 4W! و ز  ذا 7Pر . أ9K 6 g و + 9H و أD ف إ9H WJ و H . 6 رة W'0 6. أJ'ي ; إ?(g ,9 6^م ا4م أ*9 ’ه$a 4را‘226. و g*D 7P آ$ ;. 8H!< ا0^% ا'اb6 و 4P =; I*!8Hة 4Pل ا^) ;= آ I6 آ ب ا س و ز!*g أ!i ها اuE  ا !u اW'0 و u ذ4P =; kة 4Pل ا^) و .Dا ا # D 6$ ل '+! U  IT I6 D4ل أ7  أP 4ةP =; U 225  ا ,+ Z 226رة ا &O1ن 23 113 ووbP إ= ;= هF اT! م 6(7 ;'ا_. []227 ها ا^ ب آم J 6N# اّ'ي و ه4  g ها !7ل ; *)` *H ^ و W'0ا PTد ا * I; *H 7P ع إ6 ? و $Hإ .Iه7  أه M 79M و Ii; =, .IE (Y, . ءa$+ا , D   D )P I6 J Ip; ءO')0و أ آ ب ا I4P 9 b`4ا I; g$); ')6({ أه% ا I*D م ,= آ ب !Tا Fه =; g*P7 وو  أن ا$'ه ن ,= و&4د ا$(  !Ii آ ب  6(7 ا$( ;g آ< !4ل ذk و (; %$P (^ص ;* ا Pإ =; $H ره آ Qa6 $4ر اTا$( ,7 ا^)  ا kل ذ P  € I ء ; ?+'جa*0ت وا7 9) ,= آ ب ا $; E ) 7 ا, ^! F7 ., م ,'ض !Tا Fول و ;= هTا(# ا= ا g;'D و IHر); I6 ا'&% ;= آ 4ن و 7  ${ ;= آ ب ا K% و ?gm ا^) ,9 أ ${ ;= آ ب ا $ ض و إ$ ط $'!7 ا'وح 4ن ; ل ا${ 'آ  أو, ا'وح R*  إ 7 ا  ل ا${ 'آ ^  !'آ9 ا# و ا('وق ا4iارب ; %K 6 ) و أ 7 ا (7!% ا'ارة اE; !8!'h(% &9 ا'آ و هu& 4 , ل ! ل ,= ا^4ن و ا* د و ا4 و اN`ل و ,= اN?  و ,= ا و 4E! Uز أن !(% ;= ا7ود اuE ا( . و U اN?) ا0'ك أو ا0^% آ وD. هk6 4 و ر P  I ل 'آ ^  و ها اuE ا'!# و I4P ’ أو, ا'وح‘ دل ’6‘ هF ,= إ76اء اU ! h ,= ا'ك ;pن آ ن ا# إO76ء اh ! ; ا'ك إذن و 7P !7ل ’6‘ ,= إO76ء اh !  ا* ,% ا'ك ; ا'ك إذن ;pن ’‘ U !7ل ,= ا'ك أD و إ 7Hل ,= إ76اء اh !  ا* ,% أو  ا دة أو  ا ; ;b 49 أI 'ف 0'ك U !7رج ا4د IH F7!7H إذ ه4 ا'ك U ا'ك و  !4ل !'آ9 ا# ;'ح 6 'ك P (Q ل $'!7 ا'وح و ا'وح U !$'د 4 6'دت هk ا4ان و إ !(7ل آ P ل  m !9# و I4P 6 ) !0(' أI !7 ا*U u ا${ Q) أن  ق ا  1 3O 227 آ8 ا 114 'Y ; Qرواح اTا z!و'H و . J7ا %i*ا b;آ$' دTا I); ها أ7 ;(= ا${ إذ ا*'ق 6 7 ا*4ف ا^) D # ا وا7ود وا() ا$(= و6 7 ا^  ا'&) ا' ا40م I ا';4ض ا'F7, $H و ;= !4 ها gZH أول آ ب ا$9 ت و اMN رات ;7P I*Z إ;I 96ا ا4ل ا'اد  ا أن Fه 'JO =إ kو آ F'^; =; %i! 9 أنH ,ا' I)H 4 P O ن N4ن ,7 ا^! I _ !  و Z76 و آ u و ها )اMN رة ;Zآ'ه أ* ظ J$ 0'آ و   Uت و آ ن ها ;(% Nف ا Dأ I ()! (,  ; 7)6 ل P (Q 78ء  ا& ! hا (Q تU N 6 (,  ; ه4 ,) 6^ا ا و u ا , !() I آا و إ  Ip; , D 4ت 6%  &9  هU Nا I ()!U (, 4أن ا  &9  ه I! _ p; (, 4ت و أ  &9  ه7ر I ,= أD ف ا! , D 49  ه& 9&  y0ن اp; , D 4و  &9  ه , D إذا , د I, %)! أن !() ; و إ =; JR! 6 ات و  6 ('ض آ U 8و 6 ('ض Uإ ]I, %)! 8م أن!U ()!  ا7ود و ا*'! ت و U k !8م أن !(% ,I و zD ^! U]228 . !(4د ^ و 7ر 9 ,= ! , D أن !^4ن ا #E; 6 ات I, %)4ن ا^! m; , D  9&  U , D 47ر , ا  &9  ه! I إp; تU Nف ا D8 أH ه4 ,) إU 6 ('ض آ P و ا7ود إ !JR ;9  6 ات و!E#  6 ('ض آ .b`7ة 4ا, =; kذ  I*ر ه4 و P ل ;= ا4ل اTول !(I 'ا, 9H و ا'ا, ة *Y 0'آ آ g 6 ^ و M g('ي  !(. 6 'ا, ة P (Q ل  أن p; %i! Uن أ,Y) 8ي ا أن ! دف ا4اب و إ إZ; %i! U أن !^4ن أ 8ي ا4د I و إ أن !^4ن F8 اي 6 ('ض آ ! ل ;= D , ا# ;pن 8ه اMT'ف *† ا و F7)6 أو 6 ('ض I, #&آ ن ا4ا 4 P O ن Nا'اد  ا أن !^4ن ,7 ا I4P ا'ض و b;د 228  ا ,+ 115  ;pن ا *I ه4 اd و ه4 ا , وه4 ا() ;49 ,) 4 P O 4ل اأن !  , D 49  !(% و ه&  O 4ا4&4دات و ه  >D إدراك I &9 أ &I, %)!  9 ; &9  هu (, 4 هO 4 و  &9  هu O 4 ه4 6 , و  &9  هu , D 4 ه4 وا7ا 9 . ;%  &P  b أن ا  &I, %)!  9 و !^# I اU49Eت إ هD 4 , ذه آ , ا$ ! و اE رة ا. [!(% ,9 ا$4ت واT?'ة و إ bK رة و _'ه  ا Eذه]229 و (94 ذه. و أ ا$ ! و ا , D ا ا( ;9= ذه و (U . 94 ذه. و D kH g? k , ا Tن 4`9,4 اaMTء ا ;F9 9 86 ا$ $ ! و ا+E #0 رة و4`9,4 ذه= آ U4ت  وهF 86 ا+E #0 رة و 9O ذه آ E!N ب و ا#  و هF 86 ا4P 0ل و ا'ة و  آ g ه9i)6 u$! (  F 6$({ و أ kH ; آ g آ9 ذه إ$g إU ,= ا$' و ) أ?€ &b  ;= هF اMN رة .44ذج و ا90 دة T9 ا& =, IH'ذآ . ) أ# k و إT IH'آ b و7ه 'Jأ =; I)`أن ها ا^ ب و b 4ن 'رة و^H 9 أنZM  #^ا %Kها ,= أن أوا *I ا^$ ر و ,IY و ;+I ووD. إI, b! U آ% أ7 و أن ! ن H 7)6 F', I ا7ر ا*u ودع ا ! 6 ها ا'&% و 6 اa7ء و u! P 6 آ$I و آ$. و D أ أP% ا7P , Eرا و JO'ه) ز  و أP'أ آI و آ. ;= ا8 ن و ا^ ن و ا9 ! و _' ذIi!  k ا ع ا$(. و I9*!  6 u! P  ها و 6  !*I9  ذاك و آbD ; k ;= آ ب إ! _4&. و اU4ت و ا($ رة و ا س I و. و ا^) 6 6 أراك اA و b$H U ا49ي ;ki و U أ4Pل ها H$9  س ,= F7, أه و آ ن'P  9 دة ,= أنM 4م و*. و إ ذI$H k  س [,= آ# ا H أ!' 6'ة]7P 230ر أن !bi % آ# ها ا'&% ا. !I .,7 ;9 اE,N ز و 229  ا ,+ 230  ا ,+ 116 اJN'اع أو أ;g; 9 %i أ4Pل إ. أgH 6$7ع ; و`(g و إ أ4Pل أن آ'ا  ا س 4 إhM% 6^# ا4م ,4ض إI hM 6^م إJ b`4 ? 6'ا 9 دع 9 % ا8hا. و إ6 ?9ن و _'ه  أI, J  أر6 ب ا9) ا(  و ا*49م ا ; })6  9i)6 7وو >و  اd; ت ا رK ,= ا( )  ها ا'&% أI آ' ا و 96 ;= ا( ) ;E'أ ,= P'اK ا و ا^ آ'  u  أهp; 9ن أه% ا^ ه) ا! R0وا ,= ا0'!( و إ, دوا أ;( 9 و أ*4ا ا'ة ا* ` Q) آ ن 9)  H (Q ول إ9 أه% ا7Eل و ا+ف  ا*a9ء و 7Mوا K ; '; ع ; ` و $W kذ b  $ د9K اy0 ا8ر و) !(';4ا آ< !(4I وU آ< !(4ن 6 , ا ;= &97) و Y'ه) وU أي &8ء  D , ا هJ 4 ص 6 *I وU رأ!g إ6 ? 6 ذk 9) ; روا !4Yن أن D , ا Z6?'ه 9) و ;(9) و D روا !'4ن ;= u E اY رة PT 6 اW'0 و ا و ا7 ت وا K| و ها  أ,Y) ا* د و أ4Pي ا+$ ل و ا*a9ء ا! آ 4ا P$9) آ 4ا أ4Wل 9) 6 , وأ6 ذرا, و أE g$Q، و أ4Pي &U7 و b ها ;) ! &4ا ا. هF ا0'ذ  ا [ا. !$zE 96 هURء  9j'ت]9Y! ( 231' ;9) إ م ; `% و w 6 >H U آ ي آ ن p; (9$Pن  ZMن ا^aء ا*iء أن !(4ا ;= % D , ا*I و ا# و ا4P 4ة ا U ا *I آ !(% ;= ا^م 4Pة اU 4 ا4 *I و P 4 ل ا+# أ!9 ا س أW(4ا اA و ر?I4 و ها إ?)  دي $. ,= اI ki (i و U4ة ا^ إP %)?ء  إa9ه8ئ I6 و ? , در& ا+$aء و U أ,'ف  ا* %9H ا' و %E)H # D و ا وردي P `. ا$'ة D # اT^ م ا اY*' و U أ,'ف  ا ة 6(7 ا+% 6 أ7 إU أ6 6^' 6 ا'اج D # ا4DTل , D =, I,Wإ =, Uآ* ! و د Iو^ ;= أو I! ( ق و MNا # D و 231  ا ,+ 117 ا و آI k آ ب ;= 4Pا ا('6 و U أ,'ف  ا8ه د ا4;  إ?( ن 6 ^ ;= ا*u و ) !9Y' ,= آI إU ا* رP. و آI 490ر و أ هURء I6 ! &4ن إ ;') U و I; ^ '_  ; u Eا =; F'4ن 6آP70; )$0ا Ip; *9. ا^aء , 6} ا و H() ا^ آ%  أ 7P و I )?آ< إ Uو I u آ% أz! 7 ^% ,) و U آ% أz! 7 (4م. و P 7P ل ;4Wن ;= آ ب ا4اu ; آ ن 4م اJTق  K إ= ا0' و ا490ات أن ا(4م 7EHد ذه هU4ء و ;9) ;' ذk وU 6 [,9) و ? 9) و *  46اب ا= H% إ9 *4?9) و أw6 ;=]232 ذk ,) ا%. #^H'! آ ن !0'ب ا+' و I4ن ,I أ! I; !7Q) إن اh0 6^م إ6 ? ا( ا*4ا وأI إ آ ن !< و ه4 ?^'ان أو  ; روا !7Eون k6 و ? إ= % اات و ا8Uاج ;= ا*4ا و !'ون أن ذk ه4 ا+€ وه4 E ا^ و أن ا(*< ا70د ا7 6 0'!( , = ;7م ) !'ق در& ا^ و ) !% 8  k إ, د ا(  ;9) و ;= ^9) و آ ن  ا(  ر; ا! ; D +ا 7ا 9) و  آ ن  ا(  70دا ;= د!I آ*'ه) و ذل ^9) و H (9  =; (9)$H =, I7Hد، و ,Nا %i;4&#  $9 أH ^ن اp; ق ?p6 kر 9 و &'ي ذ 9 ك ;= اات وا9^) 6 0'اbK واT, ل N4&# اH ^ Aوا gm6 ل ,Tا zDأ U '$ل ا ,Z6 Iب إ'ا  و أن ا^) هJ 4% اA و $# اE; A# أن ! 4E* 6ر و أن آ g ا^ 4H&# ذJ %9E ; k' 9 و ; ق ا(  J'  هURء I و اI6 I$0 و إن I$P 9$ kH و $? Aا^ ('; ا gا^aء و إن آ . ;I & ر ! أو ه إ. 49Mة 76$H !9' 96 ; أ! . I, 90, .4! !4 آب و اA ;. د,4اF ا^ و إQ4! I'ه و إ !I6 'Q4 و ;'&p; Iن ا^) ه4 232  ا ,+ 118 اي !('ف ^I  أ;( I [و ?'IH و إذا آ ن ا# I ! U ا( P' 0'اب]233 آ Uأ6(7  و I, 9p; 'P )و. ;^< ! ل ا^ اT4س ;= ا ا & , ^  و أ,' P دا، و P'أ آ# ا' ,'ف آ< J س'Mو أ $ & bو أ,8 $ و أ ، F8و ا , آ a^ '? gء آ% أ  ا0< و اY< و ا €+H 99 ,= أ4$^H'! ءUR9 ( ص و هو ا(  H'H^# ا( D. ,= أ و;UR9; iء +4mن ;= أ;( 9) و إ, ده) و أ ا(  ;+4mن ;= أ;( 9) و 9) !(7ون أ9 ( ص. T ،(ده $4ن ;= إ, k9 ^*. ذ, U7ة & ا+' 4 ) !0% آ 6. ها إK ; و $E, ا'? k 'أذآ و أ ., Z0  Uا^ إ ()H أن .h$!U 4ا P (9M'; وه4 أ 7P ^ , ا^aء أ ا و H(4د أ;( ل ا0'!(. 7, >4ده } !6 7 ن أن !N4د ا)H )!'0و ه4 أن ا kآ' ا( ;. ذ و % ; ) !(4P 7دا اJ b )!'0*9 آ< !$' Q4د ا^ أآ' و أP 99 وأ'ه و ل ا$g و 8ل ا'6 ط 6 ^ إ= Nأ< ا  %9 ؟ و آ< !Q b ^4د ا I !^ أن p; )!'04د اP إ, د  Z; ا'آ ت (Y) , ,ل و^ ت راد Q 4دP %!4W |!ول 6% 76رT إ9 د;( آ %! ( IT 9, '$! 4د ا^ وP =7رج إ! 0'ح ها 6({ ا0'ح و ذk أن ا0'!( g9 , ا8a و  اh' و اZ0 و 7P 4اري ا ن وهاEا  gmM  زو& ت و b6أر g 6ا$' و أ }h6 أ'ت 7Eا >)i! 9 ك ;= ا^ ح } آ نNا , g9; Iوا?Q >*J b) أن ا^ ` و ا*u و !h0% , إآ ب ا^. 7P ءaE; b?7 واP و ها 'JO i)6 gو أ )WT6 و ا'MT6({ ا g' )!'0و ا ا^ أ`  ذg9; k , ا$  اWT( و ا4J 6'MT; ,= ا*u و ا$7ن 233  ا ,+ 119 g9; g&( و آb& =; k ا ل ;pن ا0'!( أ'ت أن !I  bE وا^ ` .%K i*ا % , IY* Ih0! m IH4P و ;4ق I$ D &  أن !^4ن ا ل ;4ق % ا^ آ !b ا  H ا ن  b! آ'ة ا ل W; ل P 7P و Z0 ,= ا0'!( و ذk أن  i; =; gP  b&  %i;وا7ة ه= أ . b?وإ I;')H  7)6 I $? INا40ق إ= ا I; س'hH آ ا74 و #ا8H )!'0رع ;= ا  رازP و أI !4. إ= ا س ;= ا4م و اY 6'ق +* و أن  J 9إ I أن ا4ات و اTرض و  ;I);  9 و F76 اT' و ا+ A ,  6 F'Z! (Q و '?I وTو. اT' و 4اI!7 و (I و !F'Z أن !' ,4رIH و !I;'W }h و!^< Fو ا9 ر I  ت آ'ة Pأو =; I $? Aذآ' ا I, #&4! و k! U , I&'; و F7! F 9! (Q , ا^ب و ا7 و ا$+% [و ا و _' ذk و !F'Z 6 $ل و اE0 , و W#]234 ( . ا4Tر و أ ل ذM g; k('ي أي yM ا^ _' ها؟ وه% Q) ?4ي  ذk و 4HآF7 و إ, ء ,I و أ?$ I6 و H*% أ4ا,I و H Uا^ إ g ها و أI P و إP  ا$'ه ن ,= و&4دF و و&I64 و إذا Y'ت ;= ا** ا( و ا** ا( ) 7EH  ;9 !+'ج , & I6 gK ا0'!( و آZن اhH )!'0'س ذk _'? و b& I; أن !0'ك z! I&و =, 'hت  ا$Eا =; IE)H ر? و I?'H  9H) و H* وت 'اQ (9$H) أن ا^ 9i)$ zH) و  9' $W فJا س ,= إ 4; (K 9$ ^ا b`4H (و (K 9$235 ;49 (7ود  ا[kج 9) [, ذ'J  9) و  T I6, ,= ا^ ز Qوو kه . ا* ذUأن  إ ) g$H ا0'!( ,7 mW4H 4ه M 9 H . !4W^ ;= ذk و آb& k  أI6 gH ا0'!( إ ^ و 7P 6 أ;W و أر?u W4 آ< !+'ج ا0'!(  ا^ و آ<  ن أJ ن ' 9!E(% اmW4H )!'0 ^ و آ< !E(% ا^ ردءا 0'!( و أ . . !$w آ% وا7 9) ا^ ل اي !^ ;I و Nا4ع ا %^H =, ن ( و 234  ا ,+ 235  ا ,+ 120 IZ! أن I! _ ! I6 و g _ ! ا^) أن !'H^# ا*4ا ;k _ ! اK 9$) وإ 7E! ( 6'ارTا آ P ل إذا وbP ا($7 ;= أUه  ا'ب و 9 ا7! [و ره$ 4ل]236  وD% إ= هF ا7ر& ) !(yM I$E وها ! I, IH U و I$6 JZ! أ7ا g; 90)6 >hM أ?9' ;9 و & 96 و  Uل ^ إ !  W; 4لP .) . I ;. ات  !0 رآI ;9 اK 9$) و $! #M('ي  !% إ= هF ا'H$ أي 9; I$hH 9$H 6رض و  6} ;9  داTا4ات و ا J =; '^* أن 'ZH )!'0ا gا ,= اu0 وا' و ا^4اآ# و أO 9! ت و, ت و HR'ات و H$9 ,= أD ف g آ' و kون‘237 وأ ل ذ'$H ;أ (^*I4 ’و ;= أ6 u*و ,= ا K+ا 7 أgH ا0'!( 6 ^ ا( و ; I, و I6 $?و ('; أ kا^ ?4ي ا*€ , ذ g P  gYا^ ا( و 4 آ ن ها ا(.  7Pي اUن 'g$H ا4ل و M M g  ذM =, k.ء M.ء  ;= آ# $W و , D Y kا0'!( ;= ذ ا^aء وآg أ;(% ذk ;= ا^ ا( و ا( و آg إ76ئ k6  ا$( ت ,= Q 9$H'H) ا9N ت ,= H'H$9 و آk آg أbD ;= ا^ ا( و ا 6 %9? kأن ذ b )ا^ ا =; ;= هF أ?9% و أ!' و أ^ و أ,)  ا 6 !' ;= آ9 &( I6 7ي ,7 ا4م ه4 اي I$0H 6 ^ ;= أ;( I و أ4PاI و D ر !و ا*4ف 6  و ,7ا ذk ;49 ;4ف زور أو 96'ج أو W 6% ; *4ف ا8ور ه4 اي M'ع () ا(4م اY'!  _' أن !^4ن (7ا 4ه ، ;pن ;W وI*D ;= آ ب ا ? ; ل أن !^4ن &7 ا*9) و ا4ر y0 و y0 D J ااH. و !^4ن *D j4$4را ,= '_ Iو ا(7ل و أه I7ق و أه $ b$ 6 و أن !^4ن 'Yا  I ! ا^7 اي I, 49نH آ4ل و ا0'وبZا =, F'M '_ و !^4ن F4ج ; !49اE U 4ح و& 236  ا ,+ Z 237رة ا Kارت 21 121 b$ 6 ا490ات و ا7ره) و ا7! ر و أن !^4ن $ T b$ 6ن !*7 و !() و !^4ن  د +' وا(7ل ,' N0 ,7 ا س و !^4ن واد, ?9% ا! , u*آ$' ا b$ 6 y0ا4اب ,' ا0^ ;= ا y04ي ا(8! ,= اP 4ر و !^4نEد 0' و ا Nا ا+Q Z)  6(7 ذk !^4ن 7P ر6= ,= 4اu و ,= , دات 0H آ% [ I, Z0 و  د ,T 9راء ا ا.] T 6 ^H 238;( ل ا* ` ا. ,Nا zD و!^4ن I, '; ;= I _' +% 6^9 أو 9Y)6 و !^4ن b ذK i* 6 ^ k% ا. ه. ;= Uع ;= أن !() ا** ;(9 أ^ ا'M (Q ن ا7ث إذا آ ن ه^اp; & ا490ر !' ;4ف زورو U ;4ف 96'ج و W 6 ;4; U و ا*4ف ا$ W% ه4 اي 7P  7&4! أن =; 'JTا I آ =, I kأن !^4ن ذ '_  !'Yا(4م ا I %! ,F'_ =; I و I&4 6 ا^ ;I وا*4ف ا$9'ج ه4 اي !() ا(4م اY'! و ) !'ب و U ,4د اT;( ل ا* ` ;= I و U اT;( ل اE ,7 ا49Eر 6% آ ن $( 49اF و49MاIH ;= آ% yM  إH* ; *4ف ا8ور و ا*4ف ا$9'ج و إن أآ 9 ;= أJ' اP P 9)  %i! 'T = إذا h6 ا ا. p; !'Yا(4م ا  ن ;9 إ* ت ,94 أ7M  إ*aء  ر OرuP اى ~ %^H أن %K i*ا %$? 9'ان  آ7ا ;M .; I$ 96 و آ7 و ! =ذآ'W; F وذk أن W$ ع اTول و , دة ا 9I ;$7ئ  (P P %i! 9 إ= ; I; 7^7 إ اP  †* 9, %! %W $و أ ا*4ف ا )* I نU ! U ة و'Q I ن E! ; y*! ة و'JZ6 %$! أن ;49 اي ) !h 6 7)6 ')0'ض اي I إg ا** ;% ,= اY'! أو ,= 4Y6({ ا( دات ا I I %  7ارأ&O8ء 9 ; ;'أي أن اh'ض   I6 أن ! ل =; )W و k $W 9, م Pات وأ'J 49رE9 ?( دة  ا= ه= ,7 اأ % اh'ض 96 ;'أي ; ,I 9 أi; I% ;9ا ه4 I, ', 6ض و ر'hا kذ 4ص F9; ة' '_ I*D7م وH 49 اي; ا*4ف ا$ W% و أ ا*4ف 6   آ9) $4ن ,= ذR kآ7ون I 70دون ;I و أ;W و ا* را6. و ا^aء 6  238  ا ,+ 122 9أ;( 9) و ?'ه) ;.  4PT 790H (9Hاg; (9 أ4PاJ (9  , أ;( ل . !Y أ ; I; (9`'h6 94) !0'ح ;(9) و !'حP94) و 790! (9); %6 )* ) آ ن  آ$ , هF ا'! ;u  ا^aء ;= P$% و U د6' و ا^ I m!'6 و ه4 #E! أن !^4ن * 96 و% ها  I$Mن !^4ن ,7وه و `7ه أZ6 46'يء 9 وه I *7 د! ن و ا' $z ذآ' ا^ ,7 ا(  p; (ا #E!  'أآ #E! أن F40 و&F4 أه9 ,7 ا49Eر $(7 ,9 اJT ر *' 9 و  إ?9 أر6 ب ا7!  ت و هD F* ت ا(7و P k; 9)6 أI ,7وه U  أه9 و أن & ,  هURء ا** !(4$. P46(. ;= ;*9) و ;= آ$9) ا. !0 _4ن 96 ا. و`(9 ا6 9 و!4ن 6. 4$^H'! .8زي , ا*4ا ا* i!أ .? و  ?k أ?I64 و!(4$ أ7M ا(# و أ;U { I)Y أ,7 ~آ' و&4دا و!4ن 6. هF اD4 ت اث ;= 4Jا9H) و !7ا&4. ;= اY ه' j 9) أ. أH' ;= ذk ,9) وأآ 9H) هF ا ل و 7أ أD'ح 9) و أ, و أ79Mه) ,ّ. آ ; 6% أ79M اA ’و آ*. 79M I6ا‘239 إ. U أ,  U ب ا*4ا و ^Hأ# إر U .;. ^9) و U ;. آ$9) و أ 6'ئ 9 و إ U آ' ُو&7 وN7 أن ا!'H^$9 وu . وا7 9) 6 # و 7D U! و إ. U أ, 7P و |i; ., i_ |i! ء أنaM  ،+; +! ء أنaM ; 7&4? 'Y; b (Q ءaؤا، ’;7د 6$# إ= اaM >آ F4hi; .`', kذ b (96أ ه% !ه$ّ آ†h!  F7‘240 و إن 6({ هURء !4ا;. ;. ا+F4 و !4ل  ;= ا4ل  y06  4ن!U (9p; aa^ 6ء H '$J+# 96 ا4ب و!D4% إ. أر6 ب ا7  Uم 9) إ'! U 9) وJ 90) و_  U4ز 6+'ه) إ*! U ا+7ع و Fه) 76ون هaد '$)H  .9) و ?k (9) ا7 و ا و !i'46ن . ;. ذk إ U و !'و b  6 ن,Nا' ن و ا b  6 z!'ت ا'J7 إP و U إ P'ا I, ا*4ر ,9 و اT,'اض ; QO' ا ة ا7a ;8م 9P'W) و ا). Z 239رة ا%VRف 8 Z 240رة ا <9 15 123 k, 4ل و. و ,ّ. ا k gو k g'M 7P أ!9 ا$# ا+% وD. و ا$4ل و اA ا4; و U 4ل و 4P Uة اA 6 U ا(. ا(Y) ذي ا4ل و ا4ل. $I 7 و IO ا$ ا ه'!. ., Aا .D رب ا(  و A 7و ا 124 SONUÇ Türkiye’deki Đslam felsefesi araştırmalarının tarihini, her ne kadar XX. yüzyılın başlarına götürmek mümkün olsa da, bu alandaki çalışmalar 1990’lardan sonra hız kazanmıştır. Ülkemizde Đslam felsefe geleneğini anlayıp, yorumlamak için yapılan araştırmalar her geçen gün artan bir hızla devam etmektedir. Bu geleneğin anlaşılması için, Đslam felsefe geleneğinin en önemli şahsiyetlerinden bir olan Đbn Sina’nın, kendisini etkileyen öncülleri ve onun etkisinde kalan takipçileriyle birlikte anlaşılması gerekmektedir. Bu noktada bir Đbn Sina eleştirisi olan, Abdüllatif el-Bağdâdî’nin Kitabü’n-Nasihateyn adlı eserinin, iddiası dikkatlice ele alınarak, çalışılması gerekiyordu. Bu çalışmanın amacı, elyazması bir risalenin Đslam felsefesi literatürüne kazandırılması suretiyle, Đslam felsefe geleneğinin karanlık noktalarından birine ışık tutmaktır. Aynı zamanda Đbn Sina geleneğinin Đslam felsefe geleneğinde nasıl bir yere sahip olduğunu görmek bakımından da, Bağdâdî’nin bu eseri önemlidir. Bağdâdî, çok geniş bir yelpazede ilmî çalışmalar yapmış, klasik bir Ortaçağ Đslam âlimidir. Bu dönemin âlimlerinin en temel hususiyeti, islamî ilimlerle başlayıp, yabancı ilimlerle devam eden bir eğitim sisteminden geçmeleriydi. Abdüllatif de döneminin âlimleri gibi, Kur’an, Hadis, Fıkıh ve Fıkıh Usulü, Belagat gibi ilimleri tahsil ettikten sonra, tıp, kimya, matematik ve felsefeyle ilgilenen bir âlimdir. Bu dönem âlimlerinin ve Abdüllatif’in bir diğer önemli özellikleri de ilim kesbetmek amacıyla yaptıkları seyahatlerdir. Abdüllatif de hayatının 45 yıllık bir bölümünü çok geniş bir coğrafya da –Bağdat’tan Kahire’ye ve Şam’dan, Anadolu’da Kemah, Erzincan’a uzanan bir coğrafya- seyahatler yaparak geçirmiştir. Bu seyahatlerde dönemin önde gelen âlimleriyle müzakerelerde bulunmuştur. Kendisinin anlattığına göre bu müzakereler de onda köklü değişimlere sebep olmuştur. Çünkü bizzat kendisi, felsefeyi Đbn Sina’nın eserlerine has bir realite olarak gördüğünü, Kahire’de tanıştığı bir âlim sayesinde Fârâbî’nin eserlerine ve bu eserler sayesinde de Aristoteles’in felsefesinin derin manalarına vâkıf olduğunu belirtmiştir. Bağdâdî’nin felsefî yönü de bundan sonra şekillenmiştir. O, gençliğinin en güzel yıllarını hebâ ettiği Đbn Sinâ’nın eserlerine cephe alarak felsefeyi, Eflatun ve Aristoteles’in eserlerini anlamak ve açıklamaktan ibaret gören, gelenekçi ya da daha güzel bir ifadeyle Fârâbî ekolüne mensup 125 Aristotelesçi bir filozoftur. Bağdâdî’nin bir diğer özelliği de Đbn Ebi Usaybia’nın da zikrettiği üzere döneminin âlimlerini ve onların eserlerini yetersiz bulmasıdır. O, bunu özellikle de Đbn Sina’nın da mensup olduğu Đran uleması söz konusu olduğunda daha fazla yapıyordu. Aslında bu tutum sadece Bağdâdî’ye has bir tutum değildi, dönemin âlimlerinde yaygın olan bu tutum, belki de Emevî hilafetinin milliyetçi tutumlarının verdiği cesaretten kaynaklanıyordu. Elbette Arap olmayanlarda da bir karşı tutumun gelişmesine sebep olmuştur. Bu durumun temel sebeplerini tek tek tespit etmek, başlıca kapsamlı bir çalışmanın konusu olabilir. Bu noktada Bağdâdî’nin, Đbn Sina’ya olan öfkesinin ve saldırılarının arka planında devrin hâkim anlayışının etkisi mutlaka vardır. Fakat -her ne kadar tek bir risaleden hareketle ortaya konan görüşün sıhhatli olmayacağı düşünülse de- onun eserinden edindiğimiz kanaate göre o, yıllarını Đbn Sinâ’nın eserlerini okumakla geçirmiş bir âlimdir. Fârâbî’nin eserleri vasıtasıyla Muallim-i Evvel Aristoteles’in felsefesine -kendisine göre- vâkıf olunca Đbn Sinâ’nın bu felsefede şahsi tasarruflarda bulunurak bu felsefeyi bozduğunu düşünmüştür. Bu düşünce, yıllarını hem de zihninin en berrak olduğu, hayatının en güzel yıllarını Đbn Sinâ’nın eserleriyle geçirerek hebâ etmiş olma düşüncesi, Bağdâdî’ye ziyedesiyle ızdırap vermiştir. Ayrıca kendisine göre, gördüğü apaçık gerçeğe rağmen insanların Đbn Sinâ’nın eserlerine yönelmesi, onun eserlerinin her yerde yayılmış olması da, onu, Đbn Sinâ felsefesine reddiye yazmaya yönlendirmiştir. Tıp konusuna gelince, aslında Bağdâdî’nin doğrudan Đbn Sinâ’yı hedef alan bir eleştirisi yoktur. Onun eleştirisi Đbn Sinâ tıbbının arkasına saklanan, Hipokrat, Galen gibi kadim tabiplerin eserlerine yüz çeviren ve insanları tedavi adı altında hasta eden hatta öldüren, kendi döneminin tabiplerinedir. Bağdâdî, felsefede olduğu gibi tıp sahasında da gelenekçidir. O, döneminin tabiplerinin, zamanın değiştiği, eskilerin usullerinin eskide kaldığı iddialarına şiddetle karşı çıkan gelenekçi bir tabiptir. Çalışmadan geriye akılda kalan önemli soru ise, Bağdâdî’nin, Fârâbî ekolünün zirvesi kabul edilen Aristoteles şârihi Đbn Rüşd ve onun eserlerinden haberdâr olup olmadığıdır. Her ne kadar 1210’lu yıllarda Kahire’de bulunup Mağrip kökenli âlimlerle tanışsa da Bağdâdî’nin Đbn Rüşd’e dair her hangi bir atfına rastlayamadık. Tüm eksik ve hatalı yönlerine rağmen bu çalışmanın, Đslam felsefe geleneğinin ve Đbn Sinâ’nın anlaşılmasına katkı sağlayacağını umuyoruz. 126 127 ARAPÇA METĐN ĐNDEKSĐ # 127 , א כ  אאج*  I 127 ,א 99 ,אכ' 98 ,97 ,92 ,89 , אط 119 ,אوردي 119 ,א אאب אي 119 ,100 ,98 ,אאم 98 , ن 100 ,א1ع 127 , ن 99 ,א1/אوE' ,124 ,123 ,122 ,120 ,119 ,117 ,104 ,א א 127, 128, 133 FE  א( ?אزيM92 ,א  99 ,א"אق 102 ,א ()' א& %א$# א"وف א א 127 ,119 ,אO=א. 99 , و*' #  . א-,"+  # 132 ,105 ,א/אرא. 97 ,  0"/ * 128 ,א/אر8. 117 ,116 ,  12 3 99 ,96 ,95 ,93 ,א/#1 120 , . א 99 ,א/*' 109 ,א. 12 124 ,118 ,97 ,א א2ن ,122 ,117 ,116 ,109 ,105 ,104 ,אر56א4 127 ,אאوردي 130 ,123 46 132 ,9ر8 IPא 124 ,א . 118 , "# א א%# 119 ,א )אدس 97 ,א QR  118 ,א 118 , %ل א אאج 89 ,אא => 98 ,א? 121 ,119 ,83 ,אTאة 5> , 130, 132 99 ,א# 105 ,א<5ن 99 ,98 ,א2אن 96 ,א0Aאص 126 ,122 ,אEא?0. אءA99 ,א 93 ,=ر א Uא '("C96 ,א O, 92, 98, 99#אد 95 ,א))ش 102 ,99 ,98 ,97 ,95 ,94 ,89 ,87 , אط #E(99 ,א 119 , ن F/99 ,א V, 96 G109 ,א ,100 ,99 ,98 ,97 ,96 ,94 ,89 ,86 ,0אس 125 ,119 ,א)אت و אA,אرאت 101, 103, 129 118 ,*א# אO=א. 118 ,אאوي 124 ,* 119 ,84 ,אאب 128 ّي 131 ,121 ,109 ,85 ,כאب אא' Q6W, 124 א '3 כ 124 ,116 ,כאب א"9ء 100 ,دאر 5" 124 ,122 ,121 ,119 ,כאب א/\ء 100 ,د رE#س Yאب א/ق 92 ,د89 ,כ 101 ,95 ,כאب א/1ل 119 ,دEאرכ 124 ,97 ,כאب א א2ن 118 ,رאزي ZE(, 118 אس 123 ,117 ,112 ,105 ,כאب א IMאج 87 ,,3 א= 97 ,כאب א 101 ,97 ,כאب א)e 93 ,,אب אرد QTא] א. א E#118 ,[\ء א O1א e(אب א97 ,כ Q5, 91, 94, 97, 98, 99, 100, 101 4/אب א121 ,114 ,כ 128 ,109 ,כאب אא4 109 ,5א^س 116 ,כאب 6א 99 ,<א_ 121 ,כאب 5א 131 ,130 ,121 ,116 ,110 ,109 ,85 ,<5 87 ,כאب <` אن אQ(6 128 ,105 ,88 ,<5ن Q(6א 87 ,<` %/' אWא 121 ,כאب 2 102 , ة 91 ,668' 117 ,כאب א אس אכ) 96 ,כאب *' א)ء 119 ,' 119 ,כאب 8#س 124 ,115 ,א "# א6)"' 87 ,כאب א-אض אאدة 118 ,)د 101 ,כאب א-(E' و א)#אن cאب א-و121 ,כ M119 ,כ א 119 ,102 ,100 ,92 ,1 118 ,כאب אREAאح 118 ,"אر א"3 122 ,121 ,116 ,כאب א)(אن 100 ,6' 121 ,114 ,כאب אאن 119 ,=אن אM 116 ,כאب א6א' 95 ,ورق אIM 123 ,כאب א/6' 129 KAYNAKÇA Âsım Efendi, (ö. 1820) Kâmus Tercemesi, I-III, Matbaatü’l-Osmaniye, Đstanbul, 1305 Aydınlı, Yaşar, Fârâbî’de Tanrı-Đnsan Đlişkisi, Đz Yay., Đstanbul, 2008 el-Bağdâdî, Abdüllatif, (ö. 1231), Kitabü’n-Nasihateyn, Bursa Đnebey El Yazmaları Kütüphanesi, Hüseyin Çelebi 823 el-Kıftî, Cemaleddin Ebu’l-Hasan Ali b. Yusuf, Đnbâhu’r-Ruvât alâ Enbâhi’n-Nuhât, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl Đbrahim, Daru’l-Fikri’l-Arabî, Kâhire, 1986/1406, I-IV Fahri, Macit, Đslam Felsefesi Tarihi, çev. Kasım Turhan, Đklim Yay. Đstanbul, 1992 Gutas, Dimitri, Đbn Sina’nın Mirası, çev. M. Cüneyt Kaya, Klasik Yay., Đstanbul, 2004 Đbn Ebi Usaybia, Uyûnu’l-Enbâ’ fi Tabakâti’l-Etıbbâ’, thk. Nizar Riza, Mektebetü’l- Hayât, Beyrut, 1965 Đbn Hallikan,(ö.681) Ahmed b. Muhammed b. Ebi Bekr, Vefeyâtü’l-Âyân ve Enbâu Ebnâi’z-Zaman, I-VIII, thk. Đhsan Abbas, Dar-ı Sâdır, Beyrut, t.y Đbn Sina, el-Kanun fi’t-Tıb, çev. Esin Kahya, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara 2003 Đbnü’l-‘Đmâd, Şezerâtü’z-Zeheb fi Ahbâri men Zeheb, I-X, thk. Abdülkâdir el-Arnavut- Muhammed el-Arnavut, Dâru Đbn Kesîr, Beyrut, 1991 Kühn, C.G., Clauudii Galeni Opera Omnia, 1-20, 2. Baskı Hildesheim, 1964-65 Makdisî, George, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim, çev. A. H. Çavuşoğlu, H. T. Başoğlu, Gelenek Yay., Đstanbul, 2004 Rise of Collages, Edinburgh University Press, Edinburgh, 1981 Önler, Zafer, “Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Yazılmış Đki Tıp Kitabında Yer Alan Sağlık Bilgisi Terimleri”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten- 1958 Peter Adamson, Richard C. Taylor, Đslam Felsefesine Giriş, çev. M. Cüneyt Kaya, Küre Yay. Đstanbul, 2007 Richard C. Taylor, “Abd al-Latif Baghdadi’s Epitome of the Kalam fi Mahd al-Khayr (Liber de Causis)”, Islamic Theology and Philosophy, ed. Michael Marmura, State University of New York Press., Albany, 1984 Safedî, el-Vâfî bi’l-Vefeyât, I-XXIX, thk. Ahmed el-Arnavut, Türkî Mustafa, Đhyau’t- Türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2000 130 Suyutî, Celaleddin Abdurrahman, Buğyetü’l-Vüât fi Tabakati’l-Lügaviyyîn ve’n-Nühât, Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, t.y, I-II Toorawa, Shawkat, “A Portrait of Abd al-Latif al-Baghdadi’s Education and Instruction”, Law and Education in Medieval Islam, Ed. Joseph E. Lowry, Devin J. Stewart, Shawkat M. Toorawa, Great Britain, 2004 Wüstenfeld, Heinrich Ferdinand, Geschicte der Arabischen Arzte und Naturforscher, Gottingen, 1840 Yusuf Đbn Tagrîberdî, Cemalüddin Ebu’l-Mehâsin, (ö. 874), Nücûmü’z-Zâhire fi Mülûk Mısr ve’l-Kahire, thk. Muhammed Hüseyin Şemseddin, Daru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Beyrut, 1992/1413, I-XVI 131 ÖZGEÇMĐŞ Adı, Soyadı Enes Taş Doğum Yeri ve Yılı Bursa 1985 Bildiği Yabancı Diller Arapça İngilizce ve Düzeyi Orta Orta Eğitim Durumu Başlama - Bitirme Yılı Kurum Adı Lise 2000 2003 Bandırma Anadolu İmam-Hatip Lisesi Lisans 2003 2007 Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yüksek Lisans 2008 - Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Çalıştığı Kurum (lar) Başlama - Ayrılma Yılı Çalışılan Kurumun Adı 1. 2008 2010 İnegöl Cumhuriyet İlköğretim Okulu 2. 2010 - Küçükçekmece Tahsin Banguoğlu İlköğretim Okulu 3. Üye Olduğu Bilimsel ve Mesleki Kuruluşlar Katıldığı Proje ve Toplantılar Yayınlar: Diğer: İletişim (e-posta): enes_1985@hotmail.com Tarih İmza Adı Soyadı 132