T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI YÖNETİM VE ÇALIŞMA SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL YAŞLANMA VE ÇALIŞMA HAYATI: ÖZELLİKLER, SORUNLAR VE BİR UYGULAMA DOKTORA TEZİ Gözde SOYSAL BURSA - 2023 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI YÖNETİM VE ÇALIŞMA SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL YAŞLANMA VE ÇALIŞMA HAYATI: ÖZELLİKLER, SORUNLAR VE BİR UYGULAMA DOKTORA TEZİ Gözde SOYSAL Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Memet ZENCİRKIRAN BURSA - 2023 iv ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Gözde SOYSAL Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bilim Dalı : Yönetim ve Çalışma Sosylojisi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : X+188 Mezuniyet Tarihi : 23/03/2023 Tez Danışmanı : Dr. Öğr. Üyesi Memet ZENCİRKIRAN TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL YAŞLANMA VE ÇALIŞMA HAYATI: ÖZELLİKLER, SORUNLAR VE BİR UYGULAMA Ortalama yaşam süresinin uzaması ve doğum oranlarının azalmasıyla birlikte yaşanan toplumsal yaşlanma sürecinde toplam nüfus içinde yaşlı nüfus oranı artış göstermektedir. Türkiye için 2000’li yıllardan itibaren doğurganlık hızının giderek yavaşlaması ve ortanca yaşın artmasıyla birlikte hız kazanan toplumsal yaşlanma süreci birçok riski beraberinde getirmiştir. Yaşlı bakımı, yaşlı yoksulluğu ve yaşlı nüfusun içinde kadınların daha fazla olmasıyla ortaya çıkan yaşlılığın kadınlaşması gibi sorunlarla birlikte toplumsal yaşlanma sürecinde işgücü piyasaları açısından da önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Nüfusun yaşlanması işgücünün de yaşlanması anlamına gelmektedir. Çalışmanın merkezini yaşlı çalışanların çalışma hayatında yaşadığı sorunlar oluşturmakla birlikte, öncelikle farklı kronolojik yaş sınıflandırmaları doğrultusunda yaşlı çalışan tanımlarına yer verilmiştir. Bu kapsamda çalışmada, yaşlı çalışanların işgücü piyasasında karşılaştıkları sorunlar, bireylerin belirli bir yaş grubunun üyesi olmaları nedeniyle istihdam süreçlerinde ayrımcılığa maruz kalmalarını ifade eden yaşa dayalı ayrımcılık, hızla gelişen teknolojinin üretimde yoğun kullanılmasıyla birlikte uzun yıllar aynı işi yaparak elde edilen bilgi ve becerilerin önemini kaybetmesi ve ortalama yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak örgütlerde farklı kuşakların bir arada çalışmasının yol açtığı sorunlar merkezinde ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise, otomotiv sektöründe çalışan 40 yaş üzeri yaşlı çalışanlar ile nitel araştırma yöntemlerinden yarı-yapılandırılmış görüşme yöntemi gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın amacı, 40 yaş üzeri yaşlı çalışanların çalışma koşulları, teknolojiye uyum, güvencesizlik, ayrımcılık, farklı kuşaklarla ilişkiler, ücret ve yaşam koşulları, eğitim ve geleceğe yönelik beklentiler çerçevesinde yaşadıkları sorunları yaş ile ilişkilendirerek analiz etmektir. Anahtar kelimeler: Toplumsal Yaşlanma, Çalışma Hayatı, Yaşlı Çalışanlar, Yaşlılık Teorileri v ABSTRACT Name and Surname : Gözde SOYSAL University : Bursa Uludağ University Institution : Institute of Social Sciences Field : Institute of Social Sciences Branch : Sociology of Work Degree Awarded : PhD Page Number : X+188 Degree Date : 23/03/2023 Supervisor : Assist. Prof. Dr. Memet ZENCİRKIRAN SOCIAL AGEING AND WORKING LIFE IN TURKEY: CHARACTERISTICS, PROBLEMS AND AN APPLICATION The proportion of elderly population in the total population is increasing in the social ageing process experienced with the prolongation of life expectancy and decrease in birth rates. For Turkey, the social ageing process, which has accelerated since the 2000s with the slowdown in the fertility rate and the increase in the median age, has brought along many risks. Along with problems such as elderly care, elderly poverty and the feminization of old age, which emerges with a higher proportion of women in the elderly population, important problems also arise in terms of labour markets in the process of social ageing. The ageing of the population also means the ageing of the labour force. Although the problems experienced by older workers in working life constitute the centre of the study, firstly, the definitions of older workers in line with different chronological age classifications are given. In this context, the problems faced by older workers in the labour market are addressed in the study in terms of age-based discrimination, which refers to the discrimination of individuals in employment processes due to being a member of a certain age group, the loss of the importance of knowledge and skills acquired by doing the same job for many years with the intensive use of rapidly developing technology in production, and the problems caused by different generations working together in organisations due to the prolongation of life expectancy. In the third part of the study, semi-structured interviews, one of the qualitative research methods, were conducted with older employees over the age of 40 working in the automotive sector. The aim of the study is to analyse the problems experienced by older employees over the age of 40 within the framework of working conditions, adaptation to technology, precariousness, discrimination, relations with different generations, wages and living conditions, education and expectations for the future by associating them with age. Key words: Social Ageing, Working Life, Older Workers, Theories of Ageing vi ÖNSÖZ Doktora tezimin yazım sürecinde üzerimde emeği olan, yolumu aydınlatan ve bana daima destek olan pek çok kişi olduğunu belirtmeliyim. Öncelikle bu çalışmanın tamamlanmasında büyük emekleri bulunan, akademik hayatım boyunca bana her konuda yardımcı olan, fikirlerini ve deneyimlerini benden hiçbir zaman esirgemeyen, umutsuzluğa kapıldığım her an beni cesaretlendiren değerli hocam Dr. Öğr. Üyesi Memet ZENCİRKIRAN’a teşekkürü bir borç biliyorum. Daha sonra tüm çalışma boyunca yaptığı çok değerli yorum ve katkıların yanında, akademik hayatım boyunca üzerimde çok büyük emekleri bulunan değerli hocam Doç. Dr. Şenol BAŞTÜRK’e bana her daim gösterdiği nezaket ve sabır için teşekkür borçlu olduğumu belirtmeliyim. Ve en büyük teşekkür ise, bu zorlu ve uzun doktora tez yazım sürecinin her anına eşlik ederek, sonsuz destek ve anlayışları ile her zaman yanımda olan, başta biricik annem ve babam olmak üzere sevgili aileme. Hayatım boyunca her konuda verdiğiniz destek ve emekler ile bu günlere ulaşabilmem için gösterdiğiniz fedakârlıklara ne kadar teşekkür etsem az kalır. Sizler olmadan bu çalışma tamamlanamazdı. Gözde SOYSAL BURSA/2023 vii İÇİNDEKİLER ÖZET................................................................................................................................ iv ABSTRACT ...................................................................................................................... v ÖNSÖZ ............................................................................................................................ vi İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii TABLOLAR .................................................................................................................... ix KISALTMALAR .............................................................................................................. x GİRİŞ ................................................................................................................................ 1 BİRİNCİ BÖLÜM ............................................................................................................ 5 KAVRAMSAL ÇERÇEVE .............................................................................................. 5 1. YAŞLILIK OLGUSUNUN TANIMI ........................................................................... 5 2. YAŞLANMA TÜRLERİ .............................................................................................. 6 2.1. Kronolojik Yaşlanma ......................................................................................... 6 2.2. Biyolojik Yaşlanma ............................................................................................ 7 2.3. Psikolojik Yaşlanma .......................................................................................... 7 2.4. Sosyolojik Yaşlanma .......................................................................................... 8 3. YAŞLILIK OLGUSUNA YÖNELİK KURAMLAR ................................................... 9 3.1. Yaşamdan Geri Çekilme Kuramı ....................................................................... 9 3.2. Aktivite Kuramı ............................................................................................... 12 3.3. Süreklilik Kuramı ............................................................................................. 14 3.4. Alt Kültür Kuramı ............................................................................................ 16 3.5. Toplumsal Değiş-Tokuş Kuramı ...................................................................... 17 3.6. Sosyal Yapılandırmacılık Kuramı .................................................................... 17 3.7. Modernleşme Kuramı ...................................................................................... 18 3.8. Yaş Tabakalaşması Kuramı ............................................................................. 20 3.9. Politik Ekonomi Kuramı .................................................................................. 21 3.10. Feminist Kuram .............................................................................................. 22 4. TARİHSEL SÜREÇTE YAŞLININ TOPLUM İÇİNDEKİ KONUMU.................... 24 5. AİLE İÇİNDE YAŞLININ KONUMU ...................................................................... 30 6. YAŞLILIK DÖNEMİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR .................................... 36 6.1. Fiziksel ve Psikolojik Sağlık Sorunları ............................................................ 36 6.2. Yaşlılıkta Bakım Sorunu .................................................................................. 38 6.3. Sosyal ve Kültürel Sorunlar ............................................................................. 43 6.3.1. Yalnızlık ve Sosyal İzolasyon Sorunu .................................................. 43 6.3.2. Kuşaklar Arası Mesafe ve Kuşak Çatışması Sorunu ............................ 45 6.4. Çalışma Hayatında Karşılaşılan Sorunlar ........................................................ 47 6.4.1. Yaş Ayrımcılığı .................................................................................... 47 6.4.1.1. 21. Yüzyılda Yaş Ayrımcılığının Değişen Nitelikleri ........... 53 6.4.2. Teknolojik Gelişmeler ve Yaşlı İşgücü Uyumsuzluğu ......................... 59 6.4.3. Kayıt Dışı ve Güvencesiz İstihdam Koşulları ...................................... 60 6.4.4. Emekliliğin Getirdiği Sorunlar ............................................................. 62 İKİNCİ BÖLÜM ............................................................................................................. 64 TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL YAŞLANMANIN GENEL GÖRÜNÜMÜ .................. 64 1. TARİHSEL SÜREÇTE TÜRKİYE’DE YAŞA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR ......... 64 viii 1.1. Cumhuriyet Öncesi Dönemde Yaşa Yönelik Yaklaşım, Yaşlının Ailedeki ve Toplumdaki Yeri ..................................................................................................... 64 1.2. Cumhuriyet Döneminde Yaşa Yönelik Yaklaşım, Yaşlıların Ailedeki ve Toplumdaki Yeri ..................................................................................................... 65 2. TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL YAŞLANMA: MEVCUT DURUM ......................... 71 2.1. Türkiye’de Demografik Yapı ........................................................................... 71 2.1.1. Cumhuriyet’in İlk Dönemi: Nüfus Artışının ve Genç Nüfusun Önem Kazandığı Bir Dönem ..................................................................................... 72 2.1.2. 1950’li Yıllardan 2000’li Yıllara: Nüfus Kontrolü Politikaları ve Yaşlanmanın Sorun Haline Gelmeye Başlaması ............................................ 75 2.1.3. 2000 Sonrası Dönem: Ortanca Yaşın Yaygınlaşması, Toplumsal Yaşlanmanın Artışı ......................................................................................... 78 2.2. Toplumsal Yaşlanmanın Yarattığı Sonuçlar .................................................... 87 2.2.1. Toplumsal Hayatta Karşılaşılan Sorunlar ............................................. 87 2.2.1.1. Sağlık Sorunlarının Artışı ve Yaşlılıkta Bakıma Muhtaçlık .. 87 2.2.1.2. Yoksulluğun Artışı ................................................................. 92 2.2.1.3. Yaşlılığın Kadınlaşması ......................................................... 95 2.2.2. Çalışma Hayatında Karşılaşılan Sorunlar ............................................. 96 2.2.2.1. Türkiye’de Emeklilik Sisteminin Toplumsal Sonuçları ...... 105 2.2.2.2. Türkiye’de Ekonomisinin Üretim Yapısı ve Teknoloji Kullanım Düzeyinin Yaş Ayrımcılığı Bakımından Sonuçları .......... 109 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ...................................................................................................... 114 TOPLUMSAL YAŞLANMA VE ÇALIŞMA HAYATI: BURSA OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE NİTEL BİR ARAŞTIRMA ............................................................... 114 1. ARAŞTIRMANIN AMACI ...................................................................................... 114 2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ................................................................................. 115 3. ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI ..................................................................... 117 4. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEM GRUBU .............................................................. 117 5. ARAŞTIRMANIN VARSAYIMLARI .................................................................... 118 6. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE DEĞERLENDİRİLMESİ ........................... 119 6.1. Teknoloji Boyutu ........................................................................................... 120 6.2. Güvencesizlik Boyutu .................................................................................... 128 6.3. Ayrımcılık Boyutu ......................................................................................... 135 6.4. Farklı Kuşaklararası İlişkiler .......................................................................... 139 6.5. Ücret ve Yaşam Koşulları .............................................................................. 144 6.6. Çalışma Koşulları ........................................................................................... 146 6.7. Eğitim Boyutu ................................................................................................ 153 6.8. Geleceğe Yönelik Beklentiler Boyutu ........................................................... 154 SONUÇ ......................................................................................................................... 157 KAYNAKLAR ............................................................................................................. 163 EKLER .......................................................................................................................... 185 ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................. 189 ix TABLOLAR Tablo 1. Türkiye’de Toplam Doğurganlık Hızı (Kadın Başına) ..................................... 79 Tablo 2. Türkiye’de Eğitim Durumuna Göre Toplam Doğurganlık Hızı ....................... 81 Tablo 3. Farklı Senaryolara Göre Yaş Gruplarının Toplam Nüfus İçindeki Yüzdesi .... 85 Tablo 4. Türkiye ve OECD Farklı Yaş Gruplarının Yıllara Göre İşgücüne Katılım ve İstihdam Oranları ............................................................................................................ 98 Tablo 5. Yarı-Yapılandırılmış Görüşme Katılımcılarının Profili ................................. 118 x KISALTMALAR BM : Birleşmiş Milletler DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü OECD : Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu 1 GİRİŞ Doğum oranlarının azalması ve ölüm oranlarının düşmesiyle birlikte 21. Yüzyılda dünya genelinde toplumsal yaşlanma giderek önem kazanan bir konu haline gelmiştir. Dünyadaki genel demografik yapıyla benzer şekilde Türkiye de nüfus artış hızının yavaşladığı, doğurganlık ve ölüm hızlarının düşük olduğu demografik geçiş sürecinin son evresinde yer almaktadır. Nüfusun yaşlanmasıyla birlikte toplumların sahip oldukları demografik yapının yanı sıra, yaşlanan toplumların değerlendirilmesinde ekonomik, sosyal, kültürel açıdan farklı süreçlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Toplam nüfus içinde giderek artan yaşlı nüfus oranıyla birlikte sağlık sorunları, bakım sorunu, yalnızlık ve kuşaklararası mesafe sorunu gibi pek çok sorun giderek önem kazanmaktadır. Ayrıca demografik yapıda yaşanan dönüşüm işgücü piyasalarına da yansımakta, toplumsal yaşlanma sürecinde işgücünün de yaşlanması kaçınılmaz hale gelmektedir. Yaşlı nüfusun artış göstermeye devam edeceği ve günümüz işgücü piyasalarında orta yaşlardan itibaren bireylerin yaşa bağlı olarak pek çok risk ile karşı karşıya kaldıkları göz önünde bulundurulduğunda, toplumsal yaşlanmanın çalışma hayatı açısından oldukça önemli sonuçlara yol açtığını söylemek mümkündür. Çalışmanın teorik kısmını oluşturan birinci bölümde yaşlılık olgusundan yola çıkılmaktadır. Yaşlılık olgusunun farklı yaşlanma kuramları ile birlikte ele alınması toplumsal yaşlanma sürecinde ortaya çıkacak değişimlerin anlaşılması açısından son derece önemlidir. Bu kapsamda birinci bölümde öncelikle yaşlılık olgusuna yönelik kuramlara yer verilmektedir. Daha sonra tarihsel süreç boyunca yaşlı bireylerin toplum içindeki konumu ve sahip oldukları statüler, ilkel toplumlardan başlayarak tarım toplumu, sanayi toplumu ve 1970’li yıllardan günümüze sanayi sonrası toplumlar bağlamında ele alınmıştır. Ayrıca yaşlıların toplum içindeki konumu değerlendirilirken değişen aile yapısının da göz önünde bulundurulması gerekliliğinden yola çıkılmıştır. O nedenle tarım toplumundaki geniş aile yapısı içinde yaşlı bireylerin sahip olduğu statünün geçirdiği dönüşüm ele alınırken, sanayileşme süreciyle toplumsal hayatın her alanında ortaya çıkan köklü değişimlerin aile yapısında ortaya çıkardığı etkilere de değinilmiştir. Bu kapsamda sanayi toplumunun çekirdek aile yapısı ve 1970’li yılların 2 ikinci yarısından itibaren bireyciliğin yükselmesi, kadınların çalışma hayatına katılımlarının artması gibi gelişmelerin aile kurumunda meydana getirdiği değişikliklerle birlikte yaşlı bireylerin, hem aile hem de toplum içinde sahip olduğu rol ve statülerin önemini kaybettiği vurgulanmıştır. Bölümde aynı zamanda yaşlılık dönemine ilişkin sorunlar sağlık sorunları, bakım sorunu, sosyo-kültürel sorunlar ve çalışma hayatında karşılaşılan sorunlar olmak üzere dört temel başlık altında ele alınmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise öncelikle tarihsel süreçte Türkiye’de yaşlıların aile ve toplum içinde sahip oldukları konuma, Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet dönemi olmak üzere iki başlık altında yer verilmiştir. Ardından Türkiye’nin demografik açıdan geçirmiş olduğu dönüşüm ise, Cumhuriyet’in ilanından 1955 yılına kadar olan dönemi kapsayan nüfus artışının ve genç nüfusun önem kazandığı politikalardan oluşan birinci dönem, nüfus artışının anti-natalist politikalarla kontrol altına alınmaya çalışıldığı ikinci dönem ve son olarak 2000’li yılların başından itibaren ortanca yaşın giderek yükselmeye başladığı üçüncü dönem olmak üzere üç başlık altında incelenmiştir. İkinci bölümde ayrıca Türkiye’de toplumsal yaşlanma sürecinde toplam nüfus içinde yaşlı nüfusun artış göstermesiyle birlikte büyük önem kazanan yaşlı bireylerin yaşadığı sorunlar toplumsal hayatta karşılaşılan sorunlar ve çalışma hayatında karşılaşılan sorunlar olarak iki temel başlıkta değerlendirilmiştir. Yaşlı bireylerin toplumsal hayatta karşılaştığı sorunlar ele alınırken, öncelikle toplam nüfus içinde giderek artan yaşlı nüfusun bakım sorununun büyük önem kazandığı vurgulanmıştır. Ayrıca bireylerin yaşamları boyunca kayıt dışı istihdam koşulları, düşük gelir düzeyi gibi ekonomik açıdan sahip oldukları dezavantajların yaşlılık döneminde yoksulluğa neden olduğuna değinilmiştir. Cinsiyetler arasında ortalama yaşam süresine ilişkin farkların olması ise yaşlılığın kadınlaşması olgusu olarak ele alınmıştır. Tezin ana konusunu oluşturan çalışma hayatında yaşlı çalışanların karşılaştıkları sorunlar ele alınırken öncelikle farklı kronolojik yaş sınıflandırmaları doğrultusunda yaşlı çalışan tanımlamalarına yer verilmiş ve günümüzde Türkiye’de 40 yaşından itibaren bireylerin işgücü piyasasında yaşadıkları dezavantajlar değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yaşanan dezavantajlar yaşlı ayrımcılığı, teknolojik gelişmelere uyum ve çalışma yaşamında farklı kuşakların bir arada yer almasının neden olduğu zorluklar çerçevesinde ele alınmıştır. Bu kapsamda 3 öncelikle bireylerin belirli bir yaş grubunun üyesi olmaları ile birlikte genç çalışanlara kıyasla verimliliklerinin düştüğü, yeniliklere açık olmadıkları, iş süreçlerinde bilgi ve becerilerinin yetersiz olduğu gibi olumsuz önyargılara maruz kaldıkları ve dolayısıyla çalışma hayatında yaşa dayalı ayrımcılığın ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Daha sonra Türkiye’de 40’lı yaşlardan itibaren işgücüne katılım ve istihdam oranlarının azalmaya başladığına değinilmiştir. Ayrıca 40’lı yaşlardan itibaren işgücünün yaşamaya başladığı dezavantajlar sadece istihdama erişim ile sınırlı kalmamakta gelişen teknolojinin üretimde yoğun olarak kullanılması da örgütlerin özellikle ihtiyaç duyduğu işgücü profilinin değişmesine yol açmaktadır. Günümüz işgücü piyasalarında uzun yıllar aynı işi yaparak elde edilen bilgi-beceri birikimi ile tecrübenin önemi azalırken, iş süreçlerinde çok fazla tecrübesi olmayan ancak güncel bilgi ve becerilere sahip ve aynı zamanda değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlayarak yeni beceriler edinebilen genç işgücü önem kazanmaktadır. Örgüt yönetimleri, yaşlı çalışanların mevcut bilgi ve becerilerinin güncellenebilmesi için eğitim yatırımında bulunma konusunda istekli davranmamakta ve yaşlı çalışanların da eğitim faaliyetlerine katılım konusunda gönülsüz olacakları kabulünden yola çıkarak genç işgücü istihdam etmeyi tercih etmektedirler. Dolayısıyla 21. Yüzyıl örgütlerinde yaşlı çalışanların karşılaştıkları sorunların kaynağını, hem üretim süreçlerinin geçirdiği köklü dönüşümler (yoğun teknoloji kullanımının yaygınlaşması gibi) hem de örgüt yönetimlerinin sahip oldukları “ideal çalışan” yargıları doğrultusunda yaşlı çalışanlara yönelik olumsuz önyargıların (yeni koşullara uyum sağlama esnekliğinden yoksun oldukları, eğitim faaliyetlerine katılım konusunda isteksiz oldukları gibi) oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu bölümde son olarak farklı kuşakların çalışma hayatında bir arada yer almasının zaman zaman iletişim sorunları ve çatışmalara yol açabileceğine vurgu yapılmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınan yaşlı çalışanların çalışma hayatında karşılaştıkları zorluklar nitel araştırma yöntemlerinden yarı-yapılandırılmış görüşme yöntemi ile değerlendirilmiştir. Gerçekleştirilen uygulamada otomotiv sektöründe 40 yaş üzeri çalışanlar ile görüşülerek yaşa bağlı olarak yaşadıkları sorunlar analiz edilmeye çalışılmaktadır. Yapılan görüşmelerin sonuçları teknolojiye uyum boyutu, güvencesizlik, ayrımcılık, farklı kuşaklarla ilişkiler, 4 ücret ve yaşam koşulları, çalışma koşulları, eğitim ve geleceğe yönelik beklentiler boyutu olmak üzere sekiz başlık altında değerlendirilmiştir. 5 BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1. YAŞLILIK OLGUSUNUN TANIMI Doğum ve ölüm oranlarının azalması toplam nüfus içinde yaşlı nüfus oranının artmasına neden olmakta ve ortalama insan ömrünün de uzamasıyla birlikte dünya nüfusu hızla yaşlanmaktadır. 2000 yılında dünyada 60 yaş ve üzeri nüfus 600 milyon iken bu rakam 2020 yılında 727 milyona ulaşmıştır. Gelecek yıllarda da yaşlı nüfusun yoğun bir şekilde artmaya devam ederek 2050 yılında 1,5 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir.1 Türkiye açısından ise Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2021 yılında toplam nüfus içinde %9,7 olan 65 yaş ve üzeri nüfusun 2025 yılında %11, 2030 yılında %12,9 2060’ta ise %22,6’ya ulaşması beklenmektedir.2 Bir ülkedeki yaşlı nüfus oranının toplam nüfusun %10’unu geçmesi nüfus yaşlanmasının önemli bir göstergesini oluşturmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda nüfusun hızla yaşlanmaya devam edecek olması hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde her geçen gün önemi artan bir konu olurken, yaşanan toplumsal yaşlanma süreciyle birlikte yaşlılık ve yaşlanma olgularının toplumsal bir sorun olarak ele alınması da zorunlu hale gelmektedir.3 Yaşlılık olgusu dönemden döneme, toplumdan topluma ve kültürden kültüre değişen sübjektif bir olgudur ve literatürde birbirinden farklı pek çok tanımı bulunmaktadır.4 Zaman faktörüne bağlı olarak yaşlılık; kişinin değişen çevre koşullarına uyum sağlama gücü ile iç ve dış etmenler arasında denge sağlama potansiyelinin azalması olarak tanımlanabilmektedir.5 Diğer yandan Dünya Sağlık Örgütü’nün kronolojik yaş odaklı tanımlaması üzerinde de büyük bir fikir birliği söz konusudur. Dünya Sağlık Örgütü 65 yaş üzerini yaşlılık dönemi olarak kabul ederek yaşlı nüfusu 1United Nations, Department of Economic and Social Affairs World Population Ageing 2020, ST/ESA/SER.A/451, New York, 2020, s. 1. 2 TÜİK, İstatistiklerle Yaşlılar, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2021-45636 3 Velittin Kalınkara, Temel Gerontoloji Yaşlılık Bilimi, 3. b., Ankara: Nobel Yayıncılık, 2016, s. 1. 4 Ünal Şentürk, Yaşlılık Sosyolojisi: Yaşlılığın Toplumsal Yörüngeleri, Bursa: Dora Yayınevi, 2018, s. 17. 5 Vedia Emiroğlu, Yaşlılık ve Yaşlının Sosyal Uyumu, Ankara: Şafak Matbaacılık, 1995, ss. 15-28. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2021-45636 6 kendi içinde sınıflandırmaktadır. Bu sınıflandırmaya göre 65-74 yaş grubu “genç yaşlı”, 75-84 yaş grubu “yaşlı” ve 85 yaş üzeri “en yaşlı” yaş grubu olarak tanımlanmaktadır.6 Neticede yaşlılık en genel anlamıyla belirli bir yaşın üzerindeki insanları ifade eden bir olgu iken, yaşlanma ise doğumla başlayıp ölümle biten yaşam sürecinde bireyin biyolojik, fizyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerinde meydana gelen değişim sürecini ifade etmektedir.7 Dolayısıyla yaşlılık insan yaşamının belirli bir dönemini nitelemeye yararken, yaşlanma ise değişimlerin bireylere göre farklılık gösterdiği bir süreci kapsamaktadır.8 Ancak aynı zamanda yaşlılık olgusunun yaşamın belirli bir dönemini ifade eden takvim yılı ile açıklanamayacak kadar farklı boyutlara sahip ve yaşlanma sürecinde bireyde ortaya çıkan biyolojik, kronolojik, psikolojik ve sosyolojik perspektifteki değişimlerle birlikte çok yönlü bir olgu olduğunu da söylemek mümkündür.9 2. YAŞLANMA TÜRLERİ 2.1. Kronolojik Yaşlanma Doğum yaşı ya da takvim yaşı olarak da ifade edilen kronolojik yaş, doğumdan ölüme kadar geçen zamana bağlı olarak yapılan bir yaşlılık sınıflandırmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü 65 yaş üzerinde olan kişileri kronolojik olarak yaşlı kabul ederken, Birleşmiş Milletler ise yaşlılığın başlangıcı olarak 60 yaşı kabul etmektedir. Ancak yalnızca kronolojik sınıflandırma, çok boyutlu bir olgu olan yaşlılığın tanımlanması için oldukça yetersizdir.10 6 Harun Ceylan, Yaşlılık ve Refah Devleti, İstanbul: Açılım Kitap, 2015, s. 27. 7 Ursula Lehr, Yaşlanmanın Psikolojisi, çev. Neylan Eryar, İstanbul: Bilimsel Teknik Yayınları, 2014, s. 12. 8 Ramazan Cengiz Akçay, Yaşlılık, Kavramlar ve Kuramlar, İstanbul: Kriter Yayınları, 2011, s. 11. 9 Emiroğlu, a.g.e., s. 17. 10 Aylin Görgün Baran, Yaşlı ve Aile İlişkileri Araştırması Ankara Örneği, Ankara:2005, s. 28. 7 2.2. Biyolojik Yaşlanma İnsanlar yaşlandıkça fiziksel ve ruhsal olarak değişime uğrarlar. Özellikle organlarda yenilenmenin yavaşlaması fiziksel anlamda önemli değişimlerin ortaya çıkmasına neden olur. Biyolojik yaşlanma, zamana bağlı olarak bireyin anatomisinde ve fizyolojisinde ortaya çıkan değişikliklerin bütününü ifade etmektedir. Diğer yandan biyolojik yaşlanmanın belirtileri toplam yaşlanma değişikliklerinin sadece bir bölümünü oluşturur. Ayrıca biyolojik yaşlanma genelde daha yavaş ortaya çıkan psikolojik ve sosyal becerilerdeki değişikliklerden çok daha önce gözlenmeye başlar.11 Biyolojik yaşlanma ile ifade edilen bireyin bedeninin ve organlarının sağlık durumu olduğundan aynı zamanda vücut yaşı olarak da adlandırılabilir. Ancak sadece kalıtsal etmenlerin etkisi değil bireylerin yaşadıkları sağlık sorunları, içinde yaşadıkları çevre hatta yaşadıkları zaman ve mekâna göre fizyolojik kayıpları farklılık göstermektedir.12 Sonuçta kronolojik yaşlanma doğumdan başlayıp içinde bulunulan zamana kadar geçen yılların toplamını ifade ederken, biyolojik yaşlanma ise zamana bağlı olarak bireyin bedeninde ve organlarında yaşanan değişimleri ifade etmektedir. Bu nedenle kronolojik olarak aynı yaştaki kişilerin biyolojik yaşlanma süreçleri farklılık göstermektedir.13 2.3. Psikolojik Yaşlanma Yaşlılığın psikolojik boyutu bireyin algı, öğrenme, problem çözme ve kişilik özellikleri açısından uyum sağlama kapasitesinde kronolojik yaşın ilerlemesine bağlı olarak ortaya çıkan değişimleri ifade etmektedir.14 Özellikle yaşanan sosyal statü ve rol kayıpları, bazı hayati faaliyetleri yerine getirememe ve başkasına bağımlı olma, gelecekle ilgili endişeler, geçmişe duyulan özlem, aile üyeleri ya da arkadaşların ölümü gibi durumlar 11 Fatma Arpacı, Farklı Boyutlarıyla Yaşlılık, Ankara: Türkiye İşçi Emeklileri Derneği Eğitim ve Kültür Yayınları, 2005, s. 76. 12 Akçay, a.g.e., s. 13. 13 Ceylan, a.g.e., s. 33. 14 James E. Birren- K. Warner Schaie, Sherry Willis, The Psycology of Aging, 8. b., Academic Press 2015, ss. 3-13. 8 bireyin psikolojik anlamda olumsuz etkilenerek yaşlılık durumunu hissetmesine neden olmaktadır.15 Tüm bu unsurların yanı sıra bireyler yaşın ilerlemesine bağlı olarak hayatlarını sorgulamaya başlarlar. Eğer ki hedeflerine ulaştıkları, kendilerini tatmin eden bir hayatları varsa yaşlılığa daha kolay uyum sağlayarak seyahat etmek, ailelerine ve arkadaşlarına vakit ayırmak, sosyalleşmek gibi daha önce yapamadıkları etkinliklere rahatlıkla zaman ayırabilmektedirler. Ancak psikolojik anlamda yaşlılık bireylerin sahip olduğu hayat koşullarına göre farklılık gösterebilmektedir. Kişinin maddi anlamda yetersizliklerinin olması, sağlık problemleri yaşaması, yakınlarına yük olduğunu düşünmesi gibi olumsuzluklar yeni durumlara uyum sağlama kapasitesinin azalmasına ve psikolojik anlamda olumsuz bir dönem yaşanmasına neden olmaktadır.16 2.4. Sosyolojik Yaşlanma Sosyolojik anlamda yaşlanma, belirli bir kronolojik yaş ile kültürel olarak ilişkili kurallar, değerler ve roller toplamını ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile toplumda belirli bir yaş grubundan beklenen davranışlar bütünüdür.17 Her bireyin toplum içerisinde birtakım pozisyonları ve bu pozisyona toplumun gösterdiği saygıyı ifade eden bir statüsü vardır. Toplumsallaşma sürecinde statüler oldukça büyük önem taşımaktadır. Ayrıca yaşamın çeşitli dönemlerinde ortaya çıkan toplumsal statülerdeki değişikliğe bağlı olarak statüden beklenen roller ve davranış kalıpları da değişiklik göstermektedir. Dolayısıyla yaşa bağlı davranış kalıpları da toplumsallaşma sürecinde kazanılmaktadır. Bireyler yaşları ilerledikçe uymaları gereken toplumsal rolleri bu süreçte öğrenmektedirler. Neticede birey doğup büyüdüğü toplum 15 Şentürk, a.g.e., s. 27. 16 Arpacı, a.g.e., s. 19. 17 Anthony Giddens, Sosyoloji, çev. Cemal Güzel, İstanbul: Kırmızı Yayıncılık, 2019, s. 370. 9 içerisinde hayatını sürdürürken toplumun yaşlılık ve yaşlanma olgularına dair rol beklentilerine göre yaşamını şekillendirmektedir.18 3. YAŞLILIK OLGUSUNA YÖNELİK KURAMLAR Yaşlılığı toplumsal bağlamda ele alan çalışmalar 1950’li yıllarla birlikte öne çıkmıştır. Bu doğrultuda yaşlılık olgusuna yönelik mikro ve makro ölçekli birçok kuram söz konusudur. Her kuramın temel dayanağı toplumsal ilişkilerde ve yapılarda yaşlı bireylerin değişen konumunu anlamaya ve açıklamaya çalışmaktır. Quadagno, yaşamdan geri çekilme, aktivite, süreklilik, alt kültür, toplumsal değiş-tokuş ve sosyal yapılandırmacılık kuramlarını mikro ölçekli kuramlar, modernleşme, yaş tabakalaşması, ekonomi politik ve feminist kuramlarını ise makro kuramlar olarak sınıflandırmaktadır.19 Bu doğrultuda yaşlılık kuramlarının bir kısmı kişinin yaşlandıkça değişen toplumsal rollerine bireysel düzeyde uyumunu açıklamayı amaçlayan mikro ölçekli kuramlardır. Diğer yandan makro ölçekli kuramlar ise yaşlı bireylerin yaşamlarını toplumsal yapıların nasıl şekillendirdiği sorusundan hareket etmektedir. Neticede yaşlılıkla ilgili tüm kuramlar sosyolojideki temel kuramlar çerçevesinde ele alınarak açıklanmaktadır. Ancak tek bir kuramın oldukça çok yönlü bir kavram olan yaşlılık dönemini açıklamada yetersiz kalması nedeniyle her kuram kendi içinde önemli sınırlılıklara sahiptir.20 3.1. Yaşamdan Geri Çekilme Kuramı Yaşlıların toplumdaki yerini açıklamaya yönelik kapsamlı çalışmalardan biri yaşamdan kopma ya da yaşamdan geri çekilme kuramıdır. İnsanların yaşlandıkça sahip oldukları rollerde önemli ölçüde gerileme yaşadıkları ve toplumla aralarındaki bağların zayıfladığı öngörülerinden yola çıkan kuram Elaine Cumming ve William E. Henry tarafından 1961 yılında ortaya koyulmuştur. Bu bakış açısına göre yaşlılık hem birey hem de toplumun karşılıklı olarak birbirlerinden uzaklaşma yaşadıkları doğal ve 18 Memet Zencirkiran, Sosyoloji, 9. b., Bursa: Dora Yayınları, 2020, ss. 88-89. 19 Sibel Kalaycıoğlu, Yaşlılar ve Yaşlı Yakınları Açısından Yaşam Biçimi Tercihleri, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Raporları, 2003, ss. 10-11. 20 Giddens, a.g.e., s. 371. 10 kaçınılmaz bir dönemdir.21 Bu dönemde yaşlılıkla birlikte bireylerin zihinsel ve fiziksel etkinlikleri yavaşlarken aynı zamanda psikolojik ve toplumsal açıdan da geçmişteki konumlarından uzaklaşırlar. Bu nedenle çevreleri daralır, kendi iç dünyalarına doğru bir geri çekilme yaşarlarken aynı zamanda toplumla yaşlı birey arasındaki etkileşim oldukça azalır.22 Yaşamdan geri çekilme kuramı doğrultusunda insanlar yaşlandıkça toplumla karşılıklı olarak yaşadıkları ilişki kesme süreci hem birey hem de toplum açısından işlevsel ve faydalı olarak kabul edilmektedir.23 Bir diğer ifade ile geri çekilme süreci hem birey hem de toplumun istekleri doğrultusunda gerçekleşir ve her iki taraf da bu süreçte kendini mutlu hisseder.24 Bu durumdan mutlu olunmasının nedeni ise; yaşlıların ilerleyen yaş, yaşanan sağlık sorunları vb. koşullarda yeterli bir şekilde yürütemeyecekleri rollerinin yerine daha sakin bir yaşam evresine girmeleri ve buna karşılık yaşlı kişilerin sahip olduğu rollerden geri çekilmesiyle birlikte onların yerine topluma dinamizm katacak, yeni becerilere sahip genç kuşağın geçme imkânının doğmasıdır.25 Hem toplum hem de birey açısından işlevsel görülen bu geri çekilme süreci fiziksel, toplumsal ve psikolojik olmak üzere aşama aşama üç farklı boyutta gerçekleşmektedir. Fiziksel olarak ele alındığında bireyler yaşlandıkça eskisi kadar toplum içindeki aktivitelere katılamamaktadır. Psikolojik açıdan bakıldığında ise yaşlanan bireylerin modern dünyayla olan bağları zayıflayarak etkinlikleri azalmakta, daha çok kendilerini ilgilendiren konulara odaklanmaktadırlar. Son olarak toplumsal boyutta bakıldığında fiziksel ve psikolojik alanlarda geri çekilme yaşayan bireylerin toplumla olan etkileşimleri azalmakta, kendi iç dünyalarına yönelen bireyler ile toplum arasındaki iletişim karşılıklı olarak zayıflamaktadır.26 21 Jill Quadagno, Aging and the Life Course: An Introduction to Social Gerantology, USA: The McGraw- HİII Companies, 1999, s. 24. 22 Onur Bekir, Gelişim Psikolojisi, 11.b., İstanbul: İmge Kitapevi, 2017, s. 306. 23 Christina R. Victor, The Social Context of Ageing A Textbook of Gerontology, New York: Routledge Pub. 2005, ss. 18-19. 24 İsmail Tufan, Türkiye’de Yaşlılığın Yapısal Değişimi, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2014, s. 18. 25 Murat Şentürk- Reyyan Beyza Altan, “İstanbul’da Yaşlıların Mevcut Durumu Araştırması”, İstanbul’da Yaşlanmak: İstanbul’da Yaşlıların Mevcut Durumu Araştırması, ed. Murat Şentürk- Harun Ceylan, İstanbul: Açılım Kitap, 2015, s. 25. 26 Kalınkara, a.g.e., s. 31. 11 Yaşlanan bireylerin kaçınılmaz olarak toplumsal konumlarının değişmesi, eylemlerinin azalması ve yaşadıkları sosyal çevreyle olan ilişkilerinde meydana gelen değişiklikler ile tüm bunların topluma yansımalarını ele alan yaşamdan geri çekilme kuramı, sosyolojideki temel kuramlardan yapısal fonksiyonel kuram içerisinde değerlendirilmektedir.27 Yapısal fonksiyonel kuram; toplumun nasıl devam ettiğini ve geliştiğini açıklamak için yapı ve fonksiyon kavramlarını merkezine alır ve toplumdaki her yapının bir fonksiyonu yerine getirdiğini savunur. Bu doğrultuda toplumsal yapıların fonksiyonları ve bu fonksiyonların birbirleriyle ilişkisi çerçevesinde toplum, bir bütün olarak anlaşılabilir. Kuramda toplum, canlı bir organizma olarak ele alınmakta ve insan vücuduna benzetilmektedir. İnsan vücudunun nasıl çalıştığını anlamak için her bir organın nasıl çalıştığı ve organlar arasındaki etkileşim ne kadar önemliyse, toplumu anlamak için de toplumu oluşturan parçalar arasındaki etkileşim aynı şekilde önemlidir. Ayrıca yapısal fonksiyonel kuramın temel boyutlarından bir diğeri de sistem yaklaşımıdır. Bu doğrultuda toplum kendini oluşturan alt sistemler arasındaki etkileşim ve bağımlılıktan oluşan bir sistem olarak kabul edilir. Toplumdaki her bir yapının işlevsel olarak çalışmasının bir bütün olarak toplumun denge ve düzeninde etkisi vardır. Herhangi bir alt sistemde meydana gelen sorun diğer sistemleri de etkileyecek ve bu durum toplumsal sistemin bütününe de yansıyacaktır.28 Bu nedenle birlikte uyum içinde çalışan parçalardan oluşan toplumsal sistemin bir parçası olan yaşlı nüfusu oluşturan bireylerin toplumla olan etkileşimlerinin azalması ve sahip oldukları bazı rollerinden uzaklaşmaları sistemin bütününü sürdürmek için gerekli görülmektedir. Neticede yapısal fonksiyonel kuram doğrultusunda yaşlı birey ve toplum bütünün parçaları olarak değerlendirilmektedir.29 Bireylerin ilerleyen yaşlarıyla birlikte toplum içerisindeki etkinliklerinin azalarak pasif bir konuma sahip olmalarını değerlendiren kuram, aynı zamanda pek çok yönden eleştiriye maruz kalmıştır. Kuramın en çok eleştiri aldığı noktalardan biri; yaşlanan insanların istihdamdan çekilerek emekli olmalarının toplumsal yaşamın dışına yumuşak bir geçiş yapmalarını sağlamasıyla birlikte bunun toplum için yararlı olduğunu 27 Şentürk, a.g.e., s. 116. 28 Zencirkıran, a.g.e., s. 48. 29 Akçay, a.g.e., s. 38. 12 varsaymasıdır.30 Ancak emekli olanların yerine yeni becerilere sahip genç nüfusun geçmesi çalışma hayatı açısından işlevsel olarak görülse de bu durumun tüm bireyler için yararlı olduğunu iddia etmesi ve toplumsal hayatı sadece çalışma yaşamına indirgemesi kuramın zayıf yönünü oluşturmaktadır. Özellikle yaşlanan işgücü yerine genç ve dinamik işgücünün geçmesi yaşlı bireylerin ekonomik koşullarından bağımsız olarak savunulmaktadır. Yaşlanmanın emekli olmayı ve dolayısıyla ekonomik açıdan edilgen olmayı gerektirdiğini vurgulayan kuram, emeklilik döneminde bireylerin yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalabileceklerini göz ardı etmektedir.31 Kuramın eleştiri aldığı önemli noktalardan bir diğeri ise; bireylerin yaşlandıkça toplumdan geri çekilmelerinin yaşlılığa uyum sağlamada tek davranış şekli olduğunu varsaymasıdır. Ancak yaşamdan kopmadan, toplumdan tamamen geri çekilmeden de yaşlılığa uyum sağlanabilmesi mümkündür. Yapılan pek çok araştırma yaşlandıkça bireylerin toplumsal rollerinde bazı değişiklikler meydana gelse de sahip oldukları yeni roller ve bir takım sosyal etkinliklerle toplumsal hayata daha fazla katılan yaşlılarda yaşam tatmininin çok daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.32 Bu nedenle yaşlılık döneminde edilgenlik her zaman tek doğru davranış şekli değildir ve yaşlılığa uyum sağlamanın farklı yönleri de olmalıdır.33 Yaşamdan geri çekilme kuramına yöneltilen tüm bu eleştirilerin yanı sıra içinde yaşanılan toplumun sahip olduğu kültürel yapı ve bireyin kişilik özellikleri de yaşlılık döneminde toplumdan uzaklaşarak, geri çekilme üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu nedenle geri çekilme kuramının her birey ve her toplum için geçerli olduğunu varsaydığı analizler oldukça önemli eleştiriler almıştır.34 3.2. Aktivite Kuramı Aktivite kuramı, bireylerin yaşlandıkça toplumdan uzaklaşmaları gerektiğini savunan yaşamdan geri çekilme kuramına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Sosyolojik açıdan yaşlanma süreci ile ilgili ilk yaklaşımlardan biri olan kuramın temeli Burgess, Cavan, 30 Victor, a.g.e., s. 20. 31 İsmail Tufan, Antik Çağdan Günümüze Yaşlılık, Sosyolojik Yaşlanma, İstanbul: Aykırı Yayıncılık, 2002, s. 145. 32 Lucille B. Bearon, “Successful Aging: What does the "good life" look like?”, Concepts in Gerontology, vol.1, no:3, (1996). 33 Vedia Emiroğlu, “Sosyal Gerontoloji Çalışmalarında Kuramsal Yaklaşımlar ve Araştırma Bulguları”, Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Dergisi, C. 2, (1984), s. 5. 34 Michael W. Eysenck, Psychology: An International Perspective, Psychology Press, 2004, s. 14. 13 Havighurst ve Goldhammer’in 1949 yılında yaptıkları “yaşlılığa kişisel uyum” çalışmalarına dayanmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde yaşlının sağlığı, aile ilişkileriyle ilgili sorular yer alırken, ikinci bölümünde ise yaşlının günlük yaşamı, duyguları ve yaşamdan hoşnut olma durumunu öğrenmeye yönelik sorular bulunmaktadır. Söz konusu çalışma ile bireyin yaşamın erken dönemlerinde sahip olduğu orta yaş davranış kalıplarından yaşlı davranış kalıplarına doğru ortaya çıkan değişimlerin gösterilmesi amaçlanmıştır.35 Genel anlamda aktivite kuramının vurguladığı temel nokta; bireylerin orta yaşta sahip oldukları etkinlik ve davranışları mümkün olduğunca sürdürmeleri, hatta kaybedilen ilişki ve rollerin yerine yenilerini koyarak devam etmeleri gerektiğidir.36 Bir diğer ifade ile bireylerin yaşlılık döneminde toplum içinde sahip oldukları rolleri koruyamamaları ve kaybettikleri rollerin yerine yenilerini koyamayarak pasif konuma gelmeleri istenmeyen bir durumdur. Bu nedenle de kuram, insanları birbirinden ayıran en önemli unsurun yaşları değil toplum içindeki etkinlikleri olduğunu savunur.37 Nitekim yapılan pek çok araştırma fiziksel ve zihinsel olarak etkin kalan, çalışma hayatına devam eden yaşlı bireylerin diğerlerine oranla psikolojik anlamda daha sağlıklı ve daha fazla yaşam doyumuna sahip olduklarını göstermektedir.38 Ancak günümüzde çalışma hayatında aktif kalabilmek ilerleyen yaşın önemli bir dezavantaj oluşturmasıyla birlikte giderek zorlaşmaktadır. Özellikle teknolojide yaşanan gelişmelerle birlikte üretimde teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı sektörlerde orta yaşlardan itibaren sahip olunan bilgi ve becerilerin önemini kaybetmesi, bireylerin istihdamda yer alabilmeleri açısından önemli riskler oluşturmaktadır. Bu noktada günümüzde çalışma hayatının başından itibaren elde dilen tecrübenin geçerliliğini yitirmesiyle birlikte, işgücü piyasasının talep ettiği bilgi ve becerilerin edinilmesi, değişen koşullara uyum sağlanması açısından yaşam boyu öğrenme gittikçe önem kazanmaktadır.39 35 Emiroğlu, a.g.m. ss. 3-4. 36 Carroll L. Estes- Karen W. Linkins- Elizabeth A. Binney, “Critical Perspectives on Aging”, Social Policy on Aging, ed. Carroll L. Estes, London: Sage Publications, 2001, s. 26. 37 İsmail Tufan, “Yaşlanan Dünya’da Bir Delikanlı: Türkiye”, Toplum ve Sosyal Hizmet, C. 12, S. 3, (2001), s. 40. 38 Akçay, a.g.e., s:49. 39 Sema Oğlak- Ayşe Canatan, “Yaşam Boyu Öğrenme ve Aktif Yaşlanma Bakış Açısından Üçüncü Yaş Üniversiteleri: İyi Uygulama Örnekleri”, Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, c.13, s.12, (2020), s:131-141. 14 Aktivite kuramı, sosyolojik bakış açısı olarak sembolik etkileşim ilkelerine dayanmaktadır. Sembolik etkileşim yaklaşımı toplumu, birbiriyle etkileşimde bulunan insanların inşa ettiği ve bu inşanın sürekli değişerek yenilendiği bir yapı olarak görmektedir.40 Bireylerin yaşlılık dönemine uyum sağlamaları gerektiğini açıklamaya çalışan aktivite kuramı da bireylerin zaman içinde kaybettikleri rollerin yerine yenilerini koyarak toplumla olan etkileşimlerini sürdürme gereksiniminde olduklarını ileri sürmektedir. Böylece birbirleriyle girdikleri etkileşim sonucunda oluşan toplumsal düzen devam edebilecektir.41 Ancak bireylerin yaşlılık döneminde aktif olmaları ve toplumla olan etkileşimlerini sürdürmeleri birbirinden farklı pek çok faktöre bağlıdır. Bireyin aile yapısı, eğitim durumu, sosyo-ekonomik imkânları ve hiç şüphesiz en önemlisi psikolojik ve fiziksel sağlık koşulları yaşlılıkta etkinlik düzeyini doğrudan etkilemektedir. Nitekim aktivite kuramının en çok eleştiri aldığı noktalardan biri, söz konusu bireysel farklılıkları dikkate almamasıdır.42 Sonuç olarak bireylerin yaşlılık dönemine nasıl uyum sağlaması gerektiğini ele alan aktivite kuramı, kişinin yaşlılık döneminde toplum içerisinde aktif olma durumunu belirleyen fiziksel, psikolojik, ekonomik ve sosyal sınırlılıkları göz ardı etmektedir.43 3.3. Süreklilik Kuramı Robert Atchley tarafından ileri sürülen süreklilik kuramı, bireylerin yaşlılık döneminde kaybettikleri rollerin yerine yenilerini geliştirerek çevrelerine uyum sağlamaları gerektiğini savunmaktadır. Aktivite kuramıyla benzerlik gösteren kuram, yaşlılığın tek yönlü değil oldukça karmaşık bir süreç olduğunu da ele almaktadır.44 Süreklilik kuramı, insanların alışkanlıklarını, tercihlerini, yaşam tarzlarını orta yaştan yaşlılık dönemine doğru taşıdığını ifade etmektedir. Dolayısıyla bireylerin yaşlılık dönemini belirleyen onların geçmişi ve önceki yaşantılarıdır.45 Bu bağlamda kuram, bireyin yaşlılık dönemine uyum sağlayabilmesi ile geçmiş yaşantısı arasında ilişki kurarken, iç ve dış 40 Kalınkara, a.g.e., s. 29. 41 Aylin Görgün Baran, “Yaşlılık Sosyolojisi”, Yaşlılık: Disiplinler Arası Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler, ed. Veliddin Kalınkara, Ankara: Odak Yayınevi, 2004, s. 47. 42 Eysenck, a.g.m., s. 16-17. 43 Harry Moody, Aging Concepts and Controversies, London: Pine Forge Press, 2006, s. 9-10. 44 Robert C. Atchley, Continuity and Adaptation in Aging: Creating Positive Experiences, The Johns Hopkins University Press, 1999, s. 9. 45 Bekir, a.g.e., s. 350. 15 süreklilik kavramlarına vurgu yapmaktadır. İç süreklilik bireyin bir takım alışkanlıkları, becerileri, fikir, tutum ve duygularından oluşan psikolojik bir yapı olarak tanımlanırken dışsal süreklilik ise; bireyin sosyal çevresinde sahip olduğu rol ve ilişkiler, aile üyeleri ve arkadaşlarından gelen sosyal destek hatta iç sürekliliği sürdürebilmek için kişinin ihtiyaç duyduğu finansal kaynakları kapsamaktadır.46 Neticede bireylerin yaşlılık dönemine kadar geliştirdiği alışkanlıklar, farklı tecrübeler ve sahip olduğu hayat koşulları kişiliğin bir parçası haline gelmekte ve yaşlılık dönemini doğrudan etkilemektedir. Nitekim yapılan pek çok araştırma da bu durumu ortaya koymaktadır. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşanan ekonomik zorluklar, genç yaşta ailenin sorumluluğunu üstlenmek, olumsuz çalışma koşularında çalışmak zorunda kalmak, önemli sağlık sorunları yaşamak ya da aile üyelerinin ani ölümü gibi travmalar bireyin kişilik yapısını önemli ölçüde etkileyerek yaşlılık dönemine de olumsuz yansımaktadır. Benzer şekilde kişinin çocukluktan itibaren iyi bir toplumsallaşma süreci geçirmiş olması, ekonomik ve sosyal anlamda olumlu imkânlara sahip olması, sağlık sorunlarının bulunmaması ve mutlu bir aile yapısının olması gibi koşullar da hiç şüphesiz yaşlılık dönemine olumlu yönde katkı sağlayacaktır.47 Sonuç olarak bireylerin sahip olduğu yaşam doyumunun temel şartının başarılı yaşlanma olduğuna odaklanan süreklilik kuramına göre; başarılı bir yaşlılık dönemi geçirilebilmesi için çocukluktan itibaren gelişen kişilik yapısı ve yaşam biçimi oldukça büyük öneme sahiptir.48 Süreklilik kuramına yöneltilen en önemli eleştirilerden biri, bireylerin yetişkinlik döneminde sahip oldukları birtakım alışkanlıkları yaşlılık döneminde de sürdürebilmelerinin her zaman mümkün olamayacağını açıklayamamasıdır. Bu durumun en önemli örneklerinden biri otoritenin ön planda olduğu (askerlik vb.) mesleklerden emekli olan bireylerin çalışma hayatı boyunca sahip oldukları davranış kalıplarını günlük hayatlarında da sürdürmek istemeleri sosyal ilişkileri açısından önemli sorunlara yol açabilecektir.49 Diğer yandan tüm insanların yaşamları boyunca sürekliliği sağlamak isteyeceğini varsayması da kuramın eleştiri aldığı bir diğer noktayı 46 Akçay, a.g.e., s. 55. 47 Tufan, a.g.m., s. 38. 48 Nancy R, Hooyman, and H A. Kiyak, Social Gerontology: A Multidisciplinary Perspective, 8. Edition, Boston: Pearson/Allyn & Bacon, 2008, s. 288. 49 Velittin Kalınkara, Yaşlılık: Disiplinler Arası Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler 2, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2016, s. 49. 16 oluşturmaktadır. Çünkü bireyler arası farklılıklar göz ardı edilerek değişim isteyebilecek kişiler yok sayılmış olmaktadır.50 3.4. Alt Kültür Kuramı Sosyolojide alt kültür, kendilerine ait değerleri, normları, davranışları olan ve bu yönleriyle toplumdaki diğer bireylerden ayrılan kültür grupları olarak ifade edilmektedir.51 Arnold Rose tarafından geliştirilen yaşlılık alt kültürü kuramı ise, toplumun herhangi bir kategorisi içindeki bireylerin ilişkilerinin o kategori dışındaki bireylerle olan ilişkilerinden daha yoğun olduğu ve buna bağlı olarak bir alt kültürün ortaya çıktığı temeline dayanmaktadır. Dolayısıyla kuram, bireylerin yaşlandıkça toplum içerisinde kendi yaşlarına uygun grupla iletişimleri devam ederken toplumun geri kalanıyla olan etkileşimlerinin ise azaldığı görüşüne sahiptir. Bu durumun ortaya çıkmasında iki önemli faktör rol oynamaktadır. Bunlardan birincisi; toplum üyelerinin benzer ilgi alanları, ortak problemler, uzun süreli arkadaşlığa dayalı ortak bir geçmiş gibi pek çok konuda yakınlıklarının olmasıdır. İkinci faktör ise; yaşlılık döneminde bireylerin sosyal dışlanma yaşayarak toplumla olan bağlarının zayıflamasıdır.52 Bu nedenle yaşlılık alt kültürünün oluşumu çift yönlü olarak gerçekleşmektedir. Bir yandan yaşlılık döneminin getirdiği fizyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyal sınırlılıklara bağlı olarak bireylerin toplumla olan bağları zayıflarken aynı zamanda yaşlı bireyler kendileriyle benzer yaşam koşullarına sahip diğer yaşlılarla bir arada olmayı tercih etmektedirler. Neticede hem yaşlılar kendi tercihleriyle toplumun genelinden uzaklaşmakta hem de toplum sahip olduğu birtakım özelliklerden dolayı yaşlı bireylerle arasına mesafe koymaktadır.53 50 Akçay, a.g.e, ss. 56-57. 51 Zencirkıran, a.g.e., s. 73. 52 Arnold M. Rose, “The Subculture of the Aging: A Topic for Sociological Research”, The Gerontologist, S.2, C. 3, (1962), s. 123. 53 Şentürk, a.g.e., s. 166. 17 3.5. Toplumsal Değiş-Tokuş Kuramı Mikro ölçekli kuramlardan biri olan toplumsal değiş-tokuş kuramı, ilerleyen yaşla birlikte bireyin sahip olduğu rol, beceri ve kaynaklarda meydana gelen değişimin bir sonucu olarak yaşlılık dönemindeki bireylerin farklı yaş gruplarından bireylerle aralarındaki davranış değişimlerini açıklamaya çalışmaktadır. Bu noktada değiş- tokuş kuramı karşılıklılık ilkesini esas almakta ve kaynak dağılımının nasıl bir güç oluşturduğu üzerinde durmaktadır.54 Kuramın temel varsayımı, bireylerin günlük yaşantılarında birbirleriyle olan etkileşimlerinin en az maliyetle en yüksek fayda elde edebilmek üzerine kurulu olduğudur. Toplumun her üyesinin tutum ve davranışlarının arka planında bu değerlendirme söz konusudur. Ancak yaşlılık döneminde bireylerin yaşadığı sağlık sorunları ile maddi ve manevi imkânlarının azalması onların çevrelerine verebileceklerini de kısıtlı hale getirmektedir. Bu bakış açısı yaşlıların diğer yaş gruplarıyla olan etkileşimlerinin azalarak sadece kendi yaş gruplarındaki bireylerle ilişkilerinin devam etmesini açıklamaktadır. 3.6. Sosyal Yapılandırmacılık Kuramı Sosyal yapılandırmacı bakış açısı sembolik etkileşim yaklaşımıyla birlikte yaşlılığın basit bir olgu olmadığı toplum içinde sosyo-kültürel etkenler ile şekillenen oldukça dinamik ve karmaşık bir olgu olduğuna vurgu yapmaktadır. Sembolik etkileşim yaklaşımının kurama katkısı ise; insanları sosyal çevre içerisindeki karşılıklı etkileşimle birlikte ele almasıdır.55 George Herbert Mead’in öncülüğünü yaptığı sembolik etkileşimcilik yaklaşımı ABD’de ortaya çıkmış olup sosyolojide mikro yaklaşımların ön plana çıkmasında öncü rol oynamıştır. Mead’e göre semboller belirli bir toplumsal yapı içinde anlam kazanmaktadır. Bu nedenle Mead, birey ve grup etkileşimine vurgu yapmakta, bireyler arasındaki etkileşimden yola çıkarak bu etkileşimin nasıl oluştuğu ve toplumsal devamlılığı nasıl sağladığına odaklanmaktadır. Çünkü bireylerin sembollere verdiği anlamlar kendi içselleşme süreçlerinin sonucunda değil, toplum içinde birlikte yaşamanın getirdiği sosyal süreçler neticesinde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bireysel 54 Akçay, a.g.e., s. 67. 55 Kalaycıoğlu, a.g.e., ss. 8-9. 18 benlik aslında etkileşim süreçleriyle ortaya çıkan toplumsal bir benliktir.56 Bu doğrultuda sosyal yapılandırmacılık kuramı sembolik etkileşimcilik yaklaşımıyla birlikte bireylerin yaşlılığa ilişkin deneyimlerinin oluşmasında içinde yaşanılan toplumun, kültürün ve kişilerarası etkileşimin önemini ele almaktadır. Bir diğer ifade ile sosyal yapılandırmacılık perspektifinde yaşlılık olgusu ele alınırken bireyde ortaya çıkan psikolojik ve biyolojik değişimlere odaklanmak yerine içinde yaşanılan topluma ve kültüre dikkat çekmektedir.57 3.7. Modernleşme Kuramı Yaşlılık sosyolojisini oluşturan makro kuramlardan biri olarak modernleşme kuramı, bireysel farklılıkları göz ardı ederek toplumla ilgili genellemelere yer vermektedir. Cowgill ve Holmes tarafından geliştirilen kuram, toplumlar daha modern hale geldikçe yaşlıların toplumsal statüsünde bir gerileme yaşandığını varsaymaktadır.58 Bu doğrultuda bireylerin geçimlerini sağlamalarının tarımsal faaliyete bağlı olduğu tarım toplumlarında gerek toprak mülkiyetine sahip olmaları gerekse toprağı işleme konusunda sahip oldukları bilgi ve tecrübeler ile yaşlı bireyler ailede önemli bir güce ve kontrole sahip olmuşlardır. Hatta yaşlı bireylerin sahip oldukları otorite ve güç, sadece aile ile sınırlı kalmamış toplumsal hayatın her aşamasında varlığını sürdürmüştür.59 Ancak sanayileşmeyle birlikte ailenin üretimin merkezi olma özelliği ortadan kalkmış, üretim dev fabrikalarda yapılmaya başlamıştır. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak üretimin fabrikalarda yapılmaya başlanması özellikle geçimi sağlamak için yaşlıların bilgi ve tecrübelerine duyulan ihtiyacı ortadan kaldırmıştır. Bu süreçte kırsal kesimden fabrikaların kurulduğu kentlere doğru yoğun göçler gerçekleşmiş, tarım toplumunun vasıfsız ya da yarı vasıflı bireyleri fabrikalarda iş bulabilmek için sürekli şehir değiştirmek zorunda kaldığından geniş aile yapısı parçalanmış yerine çekirdek aile ortaya çıkmıştır.60 Böylece sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte hem üretimde hem de 56 Giddens, a.g.e., s. 138. 57 Şentürk, Altan, a.g.e., s. 27. 58 Victor, a.g.e., s. 25. 59 Fatma Arpacı, “Geçmişten Günümüze Yaşlılık”, Yaşlılık Sosyolojisi, ed. Harun Ceylan, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2016, s. 7 60 Leo Huberman, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, çev. Murat Belge, İstanbul: İletişim Yayınları, 2009, s. 132. 19 aile yapısında meydana gelen dönüşümler yaşlı bireylerin toplum içinde sahip olduğu statü ve gücü önemli ölçüde ortadan kaldırmıştır.61 Modernleşme kuramını geliştiren Cowgill ve Holmes yaşlıların toplumsal statüsünde meydana gelen dönüşümü vurgularken sanayileşme süreci dışında dört temel faktör üzerine yoğunlaşmıştır. Bunlar; sağlık sektöründe yaşanan gelişmeler, teknolojik gelişmelerin çalışma hayatına etkisi, kentleşme ve eğitim düzeyinin artmasıdır.62 Sağlık alanında yaşanan olumlu gelişmelerle birlikte ortalama yaşam süresi uzamış ve dünya genelinde yaşlı nüfus oranı artmıştır. Ancak fiziksel sağlığa yönelik gelişmelerle birlikte yaşam süresinin uzaması yaşlılık dönemindeki bireylerin ekonomik, sosyal, kültürel pek çok alanda sorun yaşamasına engel olamamaktadır.63 Teknolojide yaşanan gelişmeler özellikle de bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi çalışma hayatında sahip olunan bir bilgi ya da becerinin hayat boyu yeterli olamamasına neden olmuştur. Sürekli değişen tüketici talebine bağlı olarak üretim sürecinin gelişmek zorunda olması da bireylerin tüm kariyerlerini bilgi ve becerilerini değiştirmeden sürdürmelerini imkânsız hale getirmiştir.64 Bu koşullar altında işverenler elli yaşında bir çalışana değişen koşullara uyum sağlayabilmesi için eğitim yatırımı yapmak ile güncel bilgilere sahip yirmili yaşlarda birini işe almak arasında tercih yapmak zorunda kalmaktadırlar. Böylece yaşlı olmanın değişen koşullara uyum sağlayamayacak kadar katı olmak, genç olmanın ise güncel bilgi ve becerilere sahip olma, risk alma esneklik ve dinamizm gibi özelliklerle bağdaştırıldığı bir yönetim anlayışı benimsenmektedir. Bu yönetim anlayışı doğrultusunda yöneticiler, çalışanların yaşı arttıkça örgütsel değişim karşısında engel oluşturacaklarını düşünerek genç çalışanları tercih etmektedirler. Söz konusu koşullar altında bireylerin orta yaştan itibaren iş güvencesizliği yaşamaması imkânsız hale gelmektedir.65 Yaşlıların toplum içindeki statülerinde yaşanan değişimlerin en önemli nedenlerinden bir diğerini de kentleşme olgusu oluşturmaktadır. Kırsal alandan kentlere doğru yaşanan göçler, geniş ailenin parçalanmasına ve çekirdek ailelerin ortaya 61 Zahide Yuvakgil, “Yaşlılığa İlişkin Yaklaşımlar ve Teoriler”, Yaşlılık Sosyolojisi, ed. Deniz Say Şahin, 2.b., Bursa: Ekin Kitapevi, 2020, s. 113. 62 Donald O. Cowgill, “The Aging of Populations and Societies” The Annals of the American Academy of Political and Social Science, C. 415, (1974), s. 11. 63 Akçay, a.g.e., s. 35 64 Richard Sennett, Karakter Aşınması, çev. Barış Yıldırım, 6. b., İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012, s. 20. 65 Richard Sennett, Yeni Kapitalizmin Kültürü, çev. Aylin Onacak, 2. b., İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011, ss. 63-65. 20 çıkmasına neden olmuştur. Bu süreçte ayrıca kentlerde ortaya çıkan tarım dışı faaliyetlerden oluşan çalışma düzeni içinde yaşlıların tarımsal faaliyetlere yönelik sahip oldukları bilgi ve tecrübelere olan ihtiyaç da ortadan kalkmıştır. Bunların sonucunda yaşlıların tarım toplumunun geniş ailelerinde sahip oldukları kontrol gücü ve statü önemli ölçüde ortadan kalkmıştır.66 Neticede kuram sanayileşme, kentleşme gibi toplumun modernleşme sürecinden ayrı düşünülemeyecek dönüşümlerle birlikte yaşlıların sahip oldukları statülerin önemli ölçüde azaldığını vurgulamaktadır. Ancak modernleşme kuramı bu bakış açısı nedeniyle önemli ölçüde eleştirilmektedir. Çünkü her ne kadar sanayileşmeden önce tarım toplumlarında yaşlılar önemli bir statüye sahip olsalar da avcılık ve toplayıcılığın yapıldığı toplumlarda yaşlıların statüsü oldukça düşüktür. Dolayısıyla yaşlıların statüsünün sanayileşme ve kentleşme gibi modernleşme süreçleriyle değer kaybettiği vurgusu önemli bir eleştiri nedeni oluşturmaktadır. Ayrıca kuramda yaşlıların toplumsal statüsü ele alınırken ırk, cinsiyet, ait olduğu toplumsal sınıf ve toplumun sahip olduğu kültür gibi pek çok boyut göz ardı edilmektedir.67 3.8. Yaş Tabakalaşması Kuramı Yaş ve bireylerin toplum içindeki rolleri arasındaki ilişkiye odaklanan kuramın öncüsü ve savunucusu Matilda White Riley’dir.68 Riley, yaş tabakalaşması kuramında, yaş ve toplumsal roller arasındaki ilişkiyi incelerken üç temel unsura odaklanmaktadır. Bunlardan birincisi yaşın anlamı/ yani herhangi bir sosyal grup içerisinde farklı yaş gruplarının sahip olduğu konum, ikincisi, toplumda hâkim olan sosyal yaş tanımları nedeniyle bireylerin yaşam boyu yaşadığı geçişler ve son olarak üçüncüsü ise bireyler arasındaki rollerin dağıtımıdır.69 Kuram, farklı yaş gruplarının üyelerinin toplum içinde sahip oldukları sosyal roller ve bu rollerin toplum tarafından nasıl değerlendirildiğinin analiz edilebileceğini savunmaktadır. Ancak bireylerin sosyal rollerinin belirlenmesinde 66 Baran, a.g.e. 2004, s. 49. 67 Harry R. Moody, Aging: Concepts and Controversies, 2. edition, California: Pine Forge Press, 1998, s.72-73. 68 Giddens, a.g.e., s. 201. 69 Yuvakgil, a.g.e., s. 115. 21 kronolojik yaşı temel değişken olarak kullanan kuram, toplumların içinde bulunduğu sosyal yapıyı, değerleri, kültürü ve tarihi göz ardı etmektedir.70 Örneğin; geçmişte tarım toplumunda yirmili yaşlarda bir kadın evlenip çocuk sahibi olarak annelik rolüne sahip olurken günümüzde eğitim seviyesinin artması, kadınların çalışma hayatında yer alması, özellikle küreselleşme sürecinde bireyciliğin artması gibi pek çok nedene bağlı olarak hem bekâr kalma tercihleri artmakta hem de evlenme ve çocuk sahibi olma yaşı giderek yükselmektedir. Dolayısıyla aynı yaş tabakasında bulunan bireylerin sahip oldukları roller toplumun içinde bulunduğu dönemin koşullarına göre çok büyük farklılıklar göstermekte yaş tabakalaşması kuramı bu farklılıkları göz ardı ederek makro düzeyde analizler yapmaktadır.71 3.9. Politik Ekonomi Kuramı Carroll Estes’in öncülüğünü yaptığı politik ekonomi bakış açısına göre yaşlılık olgusu, bireyin içinde yaşadığı toplumun sosyal politikalarından, ekonomik ve sosyal sistemlerinden bağımsız düşünülmemelidir.72 Bir diğer ifade ile toplumdaki sosyo ekonomik ve politik koşullar o toplumdaki yaşlılık deneyimlerinin oluşmasında oldukça önemli belirleyicilerdir.73 Söz konusu koşullar bireylerin yaşlılık deneyimlerinde hayat standartları, ortalama yaşam beklentisi, günlük yaşama ilişkin koşullar açısından belirgin eşitsizliklere yol açmaktadır. Bu nedenle kurama göre yaşlılık dönemi kronolojik yaşla ifade edilemeyecek kadar karmaşık bir yapıya sahiptir. Ayrıca politik ekonomik kuramın bakış açısında yaşlılık dönemi kendisi bir sorun oluşturmamakta, problemler yaşlıların içinde yaşadığı toplum tarafından oluşturulmaktadır. Bu durumun nedeni ise yaşlıların gelir, bakım, sağlık, barınma, gibi ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olan sosyal ve ekonomik alanlardaki politikaların yetersizliğidir.74 Tüm bunlarla birlikte yaşlılık dönemindeki bireylerin tecrübeleri kişinin eğitimi, cinsiyeti, ırk, sınıf, etnisite gibi faktörlere bağlı olarak da biçimlenmektedir. Sonuç olarak politik ekonomi kuramı toplumda var olan sosyo-ekonomik politikalarla yaşlılık dönemindeki bireylerin 70 Victor, a.g.e., ss. 24-25. 71 Giddens, a.g.e., s. 435. 72 Giddens, a.g.e., s. 373. 73 Yuvakgil, a.g.e., s. 114. 74 Ayşe Canatan, Sosyal Yönleriyle Yaşlılık, Ankara: Palme Yayıncılık, 2008, s. 59. 22 yaşam koşulları arasında önemli bir ilişki olduğunu analiz ederken, toplumun sahip olduğu kaynakların ve imkânların pek çok faktöre bağlı olarak yaşlılara eşit olarak sağlanamadığını vurgulamaktadır.75 Kuramın vurguladığı noktaların önemli bir örneği Michel Faucault’un büyük kapatılma adlı esrinde görülebilmektedir. Eserde sanayi devriminin yaşandığı ilk yıllarda hastalar, engelliler, suçlular gibi çalışamayacak durumda olan gruplarla birlikte yaşlıların da Paris’te kurulan Hospital General adlı kuruma kapatıldıkları süreç ele alınmaktadır. Çalışıp üretime katkıda bulunamayanların sistem tarafından cezalandırıldığı bu süreç, yaşlıların sahip oldukları hakların ya da onlara yönelik hizmetlerin toplumdaki sosyo-ekonomik süreçlerle doğrudan ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.76 3.10. Feminist Kuram Feminist kuram, diğer yaşlanma kuramlarının kadın ve erkeklerin yaşlılık deneyimlerinin toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerden ne ölçüde farklılaştığını açıklayamamaları nedeniyle yetersiz olduklarını öne sürmektedir. Kuramın odak noktası dünya genelinde kadınların erkeklere oranla daha uzun yaşamalarıdır. Çünkü bu durum yaşlı nüfus içinde kadınların daha fazla yer almasına ve dolayısıyla kadınların erkeklere oranla yaşlılık dönemine ilişkin çok daha fazla yaşam deneyimine sahip olmalarına yol açmaktadır.77 Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet olgularının yaşamın hemen her aşamasında (eğitim hayatı, iş hayatı vb.) kadın ve erkek arasında önemli farklılıklara yol açması yaşlılık dönemlerinde de cinsiyetler arasında farklı süreçler yaşanmasına neden olmaktadır. Kadın ve erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine göre hane içinde harcadıkları zamanı ortaya koyma açısından TÜİK tarafından yapılan zaman kullanım araştırması oldukça önemlidir. Buna göre çalışan kadınların hane halkı ve ev bakımına günde 3 saat 31 dakika çalışmayan kadınların ise 4 saat 59 dakika zaman ayırdıkları görülmektedir.78 Çalışan kadınlarla çalışmayanlar arasında oldukça az bir fark olması kadınların çalışma hayatında yer almalarının toplumsal cinsiyet rollerinin getirdiği ev 75 Hooyman, Kiyak, a.g.e., s. 266. 76 Şentürk, a.g.e., s. 143. 77 Giddens, a.g.e., s. 220. 78 TÜİK (2014-2015) Zaman Kullanım Araştırması Mikro Veri Seti. 23 işleriyle ilgilenme sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını göstermektedir.79 Benzer şekilde çalışan kadınlar çocuk bakımına hafta içi 22,81 dakika ayırırken erkekler ise 10,83 dakika ayırmaktadır. Bu durum da kadının çalışıyor olmasının kadın rolü olarak görülen çocuk bakımında da herhangi bir değişiklik yaratmadığının göstergesidir.80 Neticede toplumsal cinsiyet rolleriyle birlikte bakım sorumluluğu kadınlara (yaşlı bireyin gelini ya da kızı) ait görüldüğünden bu kişiler yaşlı bakımı nedeniyle çalışma yaşamından çekilerek kariyerlerinden vazgeçmek ya da düşük ücret, olumsuz çalışma koşullarıyla yaşlı bakımını ihmal etmeyecek şekilde kısmi süreli düzensiz işlerde çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Hiç şüphesiz çalışma yaşamında kadınların yaşadıkları en önemli sorunlardan birini, toplumsal cinsiyet rollerinin getirdiği hane içi sorumluluklarla birlikte iş ve aile yaşamı rolleri arasında denge kurmak oluşturmaktadır. Bu durum çoğu zaman kadınların, toplumsal cinsiyet olgusunun getirdiği annelik, eşlik, yaşlı bakımı gibi rol ve sorumluluklar nedeniyle çalışma hayatından çekilerek gelir kaybı ve emeklilik hakları gibi maliyetlere katlanmak zorunda kalmalarına neden olmaktadır.81 Böylece yaşlılık dönemine gelindiğinde çalışma ve emeklilik haklarının yetersizliği bu dönemin kendine özgü sorunlarıyla da birleştiğinde (sağlık sorunları vb.) yaşlı kadınlar pek çok açıdan dezavantajlı duruma gelmektedir.82 Ayrıca kadınlara yaşam boyu uygulanan cinsiyetçi iş bölümünün yanı sıra toplumsal kaynak ve fırsatların eşit paylaştırılmaması da yaşlılık döneminde cinsiyetler arasında önemli farklılıklara neden olmaktadır. Bu toplumsal kaynakların en önemlilerinden birini hiç şüphesiz eğitim oluşturmaktadır. Kadın ve erkek arasında yaşam boyunca pek çok alanda görülen eşitsizlik eğitim konusunda da görülmektedir. Günümüzde halen okuma-yazma bilme oranı açısından dahi kadın ve erkekler arasında eşitlik sağlanabilmiş değildir. Türkiye’de erkek nüfusun %1,3’ü okuma-yazma bilmiyor durumda iken, kadınlarda ise bu oran %7,5’dir.83 Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin kadına yüklediği iyi bir anne ve eş olma, ev işleri gibi rol ve sorumluluklarla 79 Gülay Toksöz, Kalkınmada Kadın Emeği, İstanbul: Varlık Yayınları, 2012, s. 86. 80 Nursel Durmaz, “Tamamlanmamış Devrimin Türkiye Yansımaları”, Feminist Sosyal Politika: Bakım- Emek-Göç, ed: Çağla Ünlütürk Ulutaş, İstanbul: Notabene Yayınları, 2018, s. 89. 81 Emel Memiş, Özge İdeş, “Türkiye’de Yaşlı Bakımı ve Kadın İstihdamı”, Feminist Sosyal Politika: Bakım-Emek-Göç, İstanbul: Notabene Yayınları, 2018, ss. 100-101. 82 İsmail Tufan, “Kadın ve Yaşlılık: Türkiye Gerontoloji Atlası Araştırması”, Kimlik: Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Dergisi, s.1, (2015), s. 13. 83 TÜİK, Haber Bültenleri, https://tuikweb.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=37221 24 birlikte kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmeleri, gelir düzeyi düşük ailelerin kız çocuk ve erkek çocuk arasında bir tercih yaparak sadece erkek çocuklarını okula göndermesi, yoksulluğun sonucu olarak kentlerde ortaya çıkan çocuk işgücü olgusu gibi pek çok faktör kız çocuklarının okula gönderilmemesinin nedenlerini oluşturmaktadır. Eğitimde cinsiyetler arası eşitliğin sağlanamamış olması kadınların işgücüne katılımlarının düşük olması, istihdamda yer alabilenlerin ise vasıf gerektirmeyen düşük statülü işlerde kayıt dışı istihdam edilmeleri ve düşük gelirli, geçici, kariyer imkânı olmayan güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda kalmalarına yol açmaktadır.84 Eğitimdeki fırsat eşitsizliği nedeniyle kadınların maruz kaldıkları istihdam koşulları yaşlılık döneminde emeklilik ve sağlık gibi haklar sağlayan sosyal güvenlik korumasından mahrum kalmalarına neden olmaktadır.85 Neticede feminist kuramın yaşlılık dönemine ilişkin değerlendirmelerinin merkezinde yaşlı kadınların yaşadıkları sorunlar bulunmaktadır. Bu doğrultuda tüm hayatı boyunca ekonomik ve sosyal yapı içerisinde cinsiyete bağlı eşitsizlik ve ayrımcılığa maruz kalarak yaşamını sürdüren kadınların yaşlılık döneminde de erkeklerden çok daha dezavantajlı oldukları üzerinde durulmaktadır.86 4. TARİHSEL SÜREÇTE YAŞLININ TOPLUM İÇİNDEKİ KONUMU İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren yaşlıların toplum içindeki konumu birçok faktöre bağlı olarak şekillenmiştir. İçinde yaşanılan toplumsal süreç ve bu sürecin sahip olduğu koşullar birey davranışları üzerinde daima önemli bir belirleyicidir. Bu nedenle yaşlı bireylerin toplumsal konumu, hem toplumların içinde bulunduğu tarihsel sürece hem de sahip olunan kültüre göre önemli ölçüde değişiklik göstermektedir.87 Tarihsel süreç açısından öncelikle avcılık ve toplayıcılıkla geçinen ilkel topluluklar ele alındığında yaşlıların ancak kendilerine bakabildikleri sürece hayatta kalabildikleri 84 Gülay Toksöz, “Kalkınmada Farklı Yörüngeler Kadın İstihdamında Farklı Örüntüler Işığında Türkiye’de Kadın İstihdamı”, Geçmişten Günümüze Türkiye’de Kadın Emeği, ed: Ahmet Makal Gülay Toksöz, Ankara: İmge Kitapevi, 2015, ss. 165-166. 85 Çağla Ünlütürk Ulutaş, “Yoksulluğun Kadınlaşması ve Görünmeyen Emek”, Çalışma ve Toplum, C. 2, (2009), s. 28. 86 Şentürk, a.g.e., s. 162. 87 Ali Rıza Abay, “Yaşlılık Olgusuna Nasıl Bakmalı?”, Sosyoloji Yazıları I Sakarya Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Ortak Çalışması, ed. Mustafa Kemal Şan, İstanbul: Kızılelma Yayıncılık, 2007, s. 272. 25 görülmektedir. Özellikle ilkel toplumların avcılıkla geçinen kesimlerinde yaşamın sürdürülmesi coğrafyanın, iklimin ve doğa koşullarının etkisine bağlı olmakla birlikte bir av mevsiminden diğerine hızlı hareket edebilme kabiliyeti oldukça önemlidir. Söz konusu koşullara fiziki yetersizlikleri nedeniyle uyum sağlayamayan yaşlılar yaşadıkları toplum için ciddi sorun oluşturmaktadır. Diğer yandan herkesin hayatta kalmak için yiyecek bulmaya çalıştığı toplayıcılıkla geçinen toplumlarda da yaşlılar, ilerleyen yaş nedeniyle enerji ve güçleri hızla azaldığından herhangi bir etkinlikte bulunamayan kimseleri oluşturmaktadır.88 Yapılan çalışmalara göre tarih boyunca dünyanın farklı bölgelerinde yaşamış ilkel topluluklarda toplumun yaşlıya verdiği önem açısından oldukça büyük farklılıklar söz konusudur. Bir toplumda önemli ölçüde saygı gören ve güce sahip olan yaşlı bireyler başka bir toplumda kolaylıkla ölüme terk edilebilmiştir. Örneğin; Asya’nın kuzeyinde yaşayan ilkel bir topluluk olan Ainular’da yaşlılar değersiz olarak nitelendirilip terk edilirken, Güney Amerika’nın Macellan adaları kıyılarında yaşayan Yaghan’lar ya da Asya’daki Moğol kökenli Aleutlar yaşlıların tecrübelerine önem veren, onları yalnız bırakmayan, sahip oldukları tüm imkânları yaşlılarıyla paylaşan topluluklar olmuşlardır.89 İlkel topluluklarda aynı dönemde yaşanmasına rağmen yaşlılara gösterilen farklı davranış şekillerinin temelinde, yaşanılan bölge ve kültür oldukça önemli bir role sahip olmuştur.90 Avcı toplayıcı ilkel dönemden yerleşik hayatın hakim olduğu tarım toplumuna geçişle birlikte yaşlıların toplumsal statüsü önemli ölçüde artış göstermiştir.91 Bu durumun en önemli nedeni tarım toplumunda var olan üretim düzenidir. Tarım toplumunda nüfusun büyük bir kısmının kırsal yerleşim yerlerinde yaşayarak tarımsal faaliyet ve hayvancılıkla uğraştığı bir düzen konusudur. Ayrıca üretim birimi ailedir ve iş, aile üyeleriyle birlikte gerçekleştirilir. Söz konusu düzende toprağı işleme ve iklim koşullarıyla mücadele konusunda sahip oldukları bilgi birikimi ve tecrübeler ile 88 Mahmut Tezcan, “Toplumsal Değişme ve Yaşlılık”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, C. 15, S. 2, (1982), s. 170. 89 Canatan, a.g.e., ss. 45-46. 90 Arpacı, a.g.e., s. 4. 91 Meryem Bulut, “Kültürel Bağlamda Yetişkinlik ve Yaşlılık”, Yetişkinlik ve Yaşlılık: Gelişimi ve Psikolojisi”, Ed. Hasan Bacanlı, Şerife Işık, 5.b., Ankara: Pegem Akademi, 2019, s. 402. 26 gençlere rehberlik etmeleriyle birlikte yaşlı kişiler aile içinde oldukça önemli bir güç ve otoriteye sahip olmuşlardır. Tarım toplumunda yaşlıların sahip oldukları otorite ve güç sadece aileyle sınırlı kalmamış toplumsal hayatın her aşamasında varlığını sürdürmüştür.92 Ancak kadın yaşlılar erkeklerle aynı oranda saygınlık ve güce sahip olamamışlardır. Çünkü tarım toplumunda güç sahibi olmanın temeli, toprak mülkiyetine ve fiziki güce sahip olmaya dayanmaktadır. Erkeklerin toprağın sahibi olmaları nedeniyle gerektiğinde tarımsal faaliyetlerde doğayla mücadele konusunda sahip oldukları yeteneklerle birlikte hem aile de hem de toplumsal hayatta erkek bir otorite figürü olarak kabul edilmiştir. Erkeklerin sahip oldukları toprak mülkiyeti ve gücün yanı sıra hâkim olan ataerkil aile yapısına bağlı olarak sürdürülen kültür de erkek yaşlıların toplumda kadınlardan daha önemli bir saygınlığa sahip olmalarına neden olmuştur. Neticede yerleşik hayatın sürdürüldüğü tarım toplumlarında yaşlı insanların statüsü göçebe ilkel topluluklara göre çok daha yüksek olmuştur. Yaşlıların yaşam deneyimlerinin fazla olması, özellikle de hayatın sürdürülebilmesi için gerekli olan faaliyetler (tarım ve hayvancılık gibi) konusunda bilgi birikimine sahip olmalarıyla birlikte hem aile içinde hem de toplumsal olarak oldukça önemli bir konuma sahip olmuşlardır.93 18. yy.’ın ikinci yarısından itibaren başlayan sanayi devrimiyle birlikte tarım toplumundan sanayi toplumuna doğru dönüşüm sürecinde toplumsal hayatın her aşamasında önemli değişimler yaşanırken bu değişimler yaşlıların sahip olduğu statülerin de etkilenmesine neden olmuştur. Öncelikle mevsim koşullarına bağlı olarak aile içinde gerçekleştirilen tarımsal faaliyet ve basit teknolojiyle, emek gücüne dayalı zanaat üretiminin yerine dev fabrikaların ortaya çıkışı üretim yapısını derinden etkilemiştir. Buharlı makinelerle, çok sayıda işçinin hızlı ve ucuz üretim yapabildiği fabrikalarla birlikte ev ve iş birbirinden ayrılmış, fabrikalar çalışmanın merkezi haline gelmiştir. Kırsal kesimden kente göç eden vasıfsız bireylerden oluşan kitleler, fabrikaların ilk işgücünü oluştururken zamanla kitle üretiminin maliyet avantajıyla rekabet edemeyen küçük ölçekli zanaatkârlar da fabrikalarda ustabaşı olarak çalışmaya başlamış böylece tarım toplumunda var olmayan bir sınıf olan işçi sınıfı ortaya 92 Memet Zencirkıran, “Örgüt ve Yönetim Kuramları”, Örgüt Sosyolojisi, ed. Memet Zencirkıran, 4.b., Bursa: Dora Yayınları, 2021, s. 5. 93 Arpacı, a.g.e., ss. 8-9. 27 çıkmıştır.94 Üretimin fabrikalara kayması ve işçi sınıfının ortaya çıkmasının yanı sıra sanayileşmeyle birlikte tarım toplumunda olmayan düzenli çalışma saatleri, ayrıntılı iş bölümü, vardiya sistemi gibi uygulamalarla çalışma kültürü ve disiplini oluşturulmuştur.95 Sanayileşme sadece ekonomik anlamda bir dönüşüme neden olmamış, toplumsal anlamda da önemli dönüşümlere yol açmıştır. Sanayileşme sürecinde ortaya çıkan yeni çalışma düzeniyle birlikte aile, tarım toplumundaki üretimin yapıldığı kurum olma özelliğini kaybetmiştir. Buna bağlı olarak yaşlıların tarım toplumunda üretime yönelik sahip oldukları bilgi birikimi ile ikinci kuşağa yol gösterme ve aynı zamanda toprağın mülkiyetini elinde bulundurmanın getirdiği ekonomik gücün ortadan kalkmasıyla birlikte sahip oldukları otorite oldukça sarsılmıştır.96 Tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüşüm sürecinde üretim sisteminde yaşanan değişimlerin yanı sıra sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkan kentleşme ve kentlerde tarım toplumunun geniş aile yapısının parçalanarak çekirdek aileye dönüşmesi de yaşlıların hem aile içinde hem de toplumsal hayatta sahip oldukları statüleri kaybetmelerine neden olmuştur. Bir diğer ifade ile sanayileşme sürecinde ortaya çıkan ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal değişimlere bağlı olarak yaşlıların tarım toplumunda sahip oldukları rol ve statüler önemini yitirmiştir.97 Ancak 1970’li yıllar tüm dünyada pek çok alanda köklü dönüşümlerin yaşandığı yıllar olmuştur. Öncelikle 1973 yılında yaşanan petrol kriziyle birlikte ham madde fiyatları yükselmiş, kar oranlarında önemli düşüşler yaşanmaya başlamış ve piyasalar istikrarsız bir hale gelmiştir. Bu dönemde ayrıca gelişen teknolojiyle birlikte tüketici taleplerinin kendilerine sunulan ürünler içerisinde bir üründen diğerine hızla değişim göstermeye başlaması karşısında büyük stoklara dayalı olarak üretim yapan ve değişen talebe uyum sağlama esnekliğinden yoksun olan fordist kitle üretim sisteminin dev fabrikaları krize girmiştir.98 Bir diğer ifade ile sadece dev fabrikalarda yapılan büyük ölçekli kitle 94 Huberman, a.g.e., ss. 133-134. 95 Raymond Aron, Sanayi Toplumu, çev. E. Gürsoy, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1997, s. 65. 96 Aylin Görgün Baran, “Yaşlılıkta Sosyal Dışlanmanın Toplumsal Boyutu”, Yaşlılık: Disiplinler Arası Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler, ed. Velittin Kalınkara, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2016, s. 108. 97 Velittin Kalınkara, “Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Yaşlı: Yaşlının Statüsü ve Geleceği”, International Symposium on Relations of Turkey-Belgium and Co-Exhibition of Turkish Arts, Belgium, (2012), s. 5. 98 Abdülkadir Şenkal, Sosyal Boyutuyla Bilgi Ekonomisi ve Emek, Kocaeli: Umuttepe Yayınları, 2015, s. 66. 28 üretiminden ibaret olmayan aynı zamanda üretilen standart malların tüketiminin de sağlandığı bir sistemi ifade eden Fordizm, değişen tüketici talepleri ve istikrarsız piyasalar karşısında önemli bir mücadele vermek zorunda kalmıştır.99 Üretim şeklinin krize girmesiyle birlikte fordist kitle üretiminin istihdam koşulları da aşamalı bir şekilde ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu doğrultuda belirsiz süreli iş sözleşmesine bağlı olarak uzun yıllar aynı kurumda çalışarak emekli olunabilen, elde edilen ücret ile piyasada üretilen mal ve hizmetleri satın alabilme imkânı olan standart istihdam koşulları işçilerin aleyhine dönüşüm geçirmeye başlamıştır.100 Ayrıca bu dönemde üretim şeklinin değişmesi işgücünde ihtiyaç duyulan niteliklerin de değişmesini beraberinde getirmiştir. Zira sanayi toplumunun hareketli montaj hattına bağlı olarak kitle üretimi yapılan dev ölçekli fabrikalarının yerine gelişen yeni teknolojilerin özellikle de bilgi ve iletişim teknolojilerinin üretimde kullanılmaya başlandığı, değişen tüketici tercihlerine kolaylıkla uyum sağlayabilecek dinamizme sahip küçük ve orta ölçekli işletmelerin yer aldığı bilgi toplumu ortaya çıkmıştır.101 Yeni teknolojilerin üretimde yoğun olarak kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkan işletmelerdeki yeni örgütlenme yapısında sanayi toplumunun hareketli montaj hattında sadece önüne gelen parçayı vidalamaktan sorumlu olan, yaptığı işle ilgili hiçbir inisiyatif kullanamayan adeta makinanın uzantısı haline gelmiş vasıfsız işçilerin yerini, değişen koşullara uyum sağlayabilen, eğitim seviyesi yüksek ve kendini sürekli geliştirmeye açık, vasıflı bilgi işçilerinin alması kaçınılmaz olmuştur.102 Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerin tüketici talebinde ortaya çıkardığı hızlı değişim sürecinde söz konusu bilgi işçilerinden beklenen, değişen koşullara kolaylıkla uyum sağlayabilmeleri ve değişime sürekli açık olmalarıdır. Çünkü piyasaların bir işin devamlı aynı şekilde yapılmasına imkân tanımayacak kadar değişken olması bireylerin de emek piyasasında sahip oldukları bilgi ve becerilerini yenilemeden kariyerlerini sürdürebilmelerine izin vermemektedir. Nitekim günümüz koşullarında üniversite eğitimi almış bireyin çalışma hayatı süresince en az on bir defa iş değiştirmek zorunda kalmaya ve en az üç defa sahip olduğu temel bilgi ve becerileri yenilemek zorunda olabileceğinin bilincinde olması gerekmektedir. 99 David Harvey, Postmodernliğin Durumu, çev. Sungur Savran, İstanbul: Metis Yayınları, 2006, s. 164. 100 Krishan Kumar, Sanayi Sonrası Toplumdan Post-Modern Topluma, çev. Mehmet Küçük, Ankara: Dost Kitapevi Yayınları, 2013, s. 24. 101 Şenkal, a.g.e., s. 147. 102 Verda Canbey Özgüler, “Yeni Teknolojiler ve Örgütler”, Örgüt Sosyolojisi, ed. Memet Zencirkıran, Bursa: Dora Yayınları, 2021, s:318. 29 Piyasada hâkim olan tüketici odaklı hızlı değişimleri ve kısa süreli, sözleşmeli, proje odaklı geçici işleri vurgulayan en önemli kavramlardan biri Richard Sennett’ın Karakter Aşınması kitabında ele aldığı “uzun vade yok” ifadesidir. Bu kavram ile örgütle çalışan arasında artık güven, bağlılık, sadakat gibi uzun vadede edinilen erdemlerin bulunmadığı vurgulanmaktadır. Tüm bu koşullara bağlı olarak örgütlerin yönetim yapısı da önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Sanayi toplumunun emir-komuta zincirine dayalı, hiyerarşik açıdan piramit şeklindeki yönetim yapısının yerini piyasada değişen koşullara göre hızlı karar alma ve uygulamayı mümkün kılan esnek, network türü yapılanma ortaya çıkmıştır. Neticede işin yapılış şekli, mal ve hizmetlerde yaşanan talep değişimi, gelişen hızlı teknoloji ve her türlü bilginin kısa ömürlü olduğu koşullarda orta yaşlardan itibaren bireylerin, yaptıkları iş ya da sektör hakkında edindikleri bilgi ve deneyimlerin örgüt yönetiminin yapmak istediği ya da piyasanın gerektirdiği yenilikler karşısında engel teşkil edeceği düşünülmektedir. Bir diğer ifade ile geçmiş deneyimlerin bugünkü koşullara rehberlik edemeyeceği, bilgi ve becerilerin hızla değişebilmesinin kural olduğu bir düzen söz konusudur.103 Bu düzen doğrultusunda örgüt yönetimleri ellili yaşlardaki bir çalışana, sahip olduğu bilgi ve becerileri değişen piyasa koşullarına uyum sağlayabilmesi için eğitim yatırımında bulunmak yerine en güncel bilgi ve becerilere sahip yirmili yaşlardaki birini işe almayı tercih etmektedirler. Bir diğer ifade ile sahip olunan becerilerin tüm çalışma hayatı boyunca yeterli olduğu geleneksel kariyerin ortadan kalkmasıyla birlikte örgüt yönetimleri, orta yaştan itibaren çalışanların değişimlere uyum sağlayabilme esnekliğinden yoksun oldukları görüşünü benimsemektedir. Bu görüş doğrultusunda bireylerin emek piyasasında orta yaştan itibaren yaş ayrımcılığına maruz kalması kaçınılmaz hale gelmektedir. 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren mal ve hizmet üretiminden hizmet sektörüne doğru yaşanan artış, tüketim tercihlerinin hızla değişiklik göstermesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte örgütler tarafından çalışanların orta yaştan itibaren değişen koşullara karşı eğitim alabilmelerinin zor olduğu, sahip oldukları tecrübeler nedeniyle değişimler karşısında ihtiyatlı davrandıkları ve yeni teknolojilere uyum sağlayamadıkları ön yargısı oluşmakta ve çalışma hayatında kendini gerçekleştiren 103 Sennettt, 2012, a.g.e., s:20-22. 30 kehanet ortaya çıkmaktadır.104 Böylece 1970’li yıllardan itibaren pek çok alanda yaşanan dönüşüm sürecinde en köklü dönüşümlerden biri de çalışma hayatında yaşanırken bireylerin yaşa bağlı olarak sahip oldukları bilgi ve becerilerin önemini yitirmesi büyük ölçüde statü kaybetmelerine neden olmuştur. Zira çalışma hayatında maruz kaldıkları ayrımcılık başta ekonomik olmak üzere sosyal, kültürel, toplumsal olmak üzere toplumun pek çok alanından dışlanmalarına ve bu alanlarda sorun yaşamalarına neden olmaktadır.105 5. AİLE İÇİNDE YAŞLININ KONUMU Tarih boyunca içeriği ve işlevleri açısından önemli değişimler geçirmekle birlikte aile kurumu günümüzde de varlığını sürdüren temel bir kurumdur. Farklı ilişki türlerini de kapsayacak şekilde günümüzde aile “üreme ve toplumun üyelerinin bakımı için birincil sorumlulukları paylaşan, kan, evlilik ya da anlaşmaya dayanan diğer ilişki ya da evlat edinme üzerinden birbirleriyle bağlantılanan insan kümesi” olarak tanımlanmaktadır.106 Talcott Parsons’ın işlevsel bakış açısı toplumu, belirli işlevleri yerine getiren ve sürekliliği sağlayan toplumsal kuramların birleşimi olarak ifade etmektedir. Bu doğrultuda aile kurumu da temel gereksinimlerin yerine getirilmesi ve toplumsal düzenin sağlanması amacıyla önemli görevlere sahiptir.107 Bir diğer ifade ile toplumda her kurumun olduğu gibi ailenin de çok sayıda işlevi bulunmaktadır. Ailenin temel işlevleri olarak şunlar sıralanabilir:108  İlişkiyi Meşrulaştırma: Evlenmeden yani bir aile bağı kurmadan yaşanan ilişkiler toplum tarafından kınama, ayıplama hatta öldürmeye kadar uzanan yaptırımlarla karşılanırken, evlilikle birlikte iki insan arasındaki ilişki toplum tarafından onaylanarak meşru duruma gelmektedir. 104 Alan Walker, Tony Maltby, “Yaşlılar”, Pete Alcock, Margaret May, Karen Rowlingson, Sosyal Politika Kuramlar ve Uygulamalar, ed. Bülent Özçelik, çev. Şenay Gökbayrak, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2008, ss. 514-515. 105 Şentürk, a.g.e, ss. 204-205. 106 Richard T. Schaefer, Sosyoloji, çev. Simten Coşar, Ankara: Palme Yayıncılık, 2013, s. 313. 107 Giddens, a.g.e., s. 396. 108 Zencirkıran, 2021, a.g.e., ss. 163-164. 31  Çocuk Sahibi Olma: Çocuk sahibi olma ve neslin devamını sağlama ailenin biyolojik işlevini oluşturmaktadır.  Toplumsallaştırma: Bireylerin içinde yaşadıkları toplumun değerlerini, normlarını öğrendikleri ilk kurum ailedir. Toplumların kültürel devamlılığı ailede başlayan eğitim ile sağlanır.  Toplumsal Statü Sağlama: Evli çiftlerin toplumsal hayatın her alanında rahatlıkla kabul görmeleri nedeniyle evli olmanın çiftlere toplumsal statü sağladığını söylemek mümkündür.  Duygusal Paylaşım: Günümüzde bireyciliğin giderek arttığı toplumlarda yalnızlık önemli bir toplumsal sorunu oluşturmaktadır. Aile kurumu ise üyeleri arasında zor zamanlarda destek olma, iletişim kurarak duygusal paylaşımda bulunma işlevine sahiptir.  Güven ve Destek Sağlama: Aile, bireylerin biz duygusunu yaşadıkları hayatın zorlu dönemlerinde maddi manevi destek aldıkları kurumdur. Neticede tüm fonksiyonları göz önünde bulundurulduğunda aile kurumu başta insan neslinin devamını sağlaması nedeniyle biyolojik olmak üzere ekonomik, toplumsal ve psikolojik anlamda bireylerin pek çok ihtiyacını karşılayan toplumun temel bir kurumudur.109 Ancak toplumların zaman içinde geçirdiği değişimlerden aile kurumu da etkilenmekte ve tarih boyunca toplumsal koşullar doğrultusunda dönüşüm geçirmektedir. Bu nedenle yaşlıların toplumdaki konumlarının değerlendirilirken geçmişten günümüze kadar değişen aile yapısının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Öncelikle tarım toplumunda üretim koşulları itibariyle fiziki güç önemli olduğundan ailenin en önemli işlevi, ekonomik bir birim olmasıdır. Toprağa ve fiziksel güce bağlı olarak gerçekleştirilen üretim faaliyetlerinin tüm aile üyelerinin birlikte çalışmasını gerektirmesi evliliklerin gerçekleşme nedenini de belirlemektedir. Tarım toplumunda evlilikler aşk ve sevgi gibi duygusal faktörlerden bağımsız olarak aile büyüklerinin tercihleri doğrultusunda ve tarımsal faaliyetlerde çalışabilecek insan gücüne ihtiyaç 109 Baran, 2005, a.g.e., s. 30. 32 duyulması nedeniyle gerçekleşmektedir.110 Bu nedenle tarım toplumundaki aile yapısı tüm üyelerin üretim sürecinde yer aldığı, evli kadın-erkek ve onların çocuklarının yanı sıra aile büyükleri hatta akrabalarında bir arada yaşadığı geniş aile yapısına sahiptir.111 Geniş aile yapısının yaygın olmasının nedenlerinden birini tarım ve hayvancılığa dayalı üretim faaliyetlerinde fiziksel gücün önemli olması oluştururken bir diğer neden ise bu dönemde hukuk kurallarının gelişmemiş olmasına bağlı olarak dış tehditler karşısında kalabalık olmanın güvenliği sağlama anlamında avantaj sağlamasıdır.112 Tarım toplumunda var olan geniş aile yapısı içinde yaşlılar saygı duyulan, aile bireylerini ilgilendiren ekonomik, sosyal, toplumsal her konuda son sözü söyleyen oldukça önemli otoriteye sahip kişilerdir.113 Tarım toplumunda bireyin kronolojik yaşının hem ailede hem de toplumda önemli ölçüde statü belirleyicisi olmasının nedenleri arasında;  Toprak mülkiyetinin, üretim araçlarının ve sermayenin yaşlılara ait olması,  Gerçekleştirilen tarımsal faaliyetlerde üretimin verimliliğini etkileyecek toprak, mevsim ve iklim koşulları hakkında sahip oldukları bilgi-beceri ve tecrübeler ile gençlere liderlik yapmaları oldukça büyük öneme sahiptir.114 Neticede yaşlı bireylerdeki deneyim, bilgi ve mülkiyet hakları gibi özellikler onlara statü ve saygınlık atfedilmesini sağlayan önemli özellikler olmuştur. Ayrıca yaşlı bireylerin tarım toplumunda saygı duyulan, otorite sahibi kişiler olmasında sayıca az olmaları da oldukça önemli bir unsurdur. Gerek yaşam koşullarının zorluğu gerekse fiziksel yıpranmaya neden olan tarımsal üretim koşulları gibi faktörlere bağlı olarak ortalama yaşam süresinin oldukça kısa olması toplam nüfus içerisinde yaşlı bireylerin oldukça az olmasına neden olmuştur. Tüm bu unsurlarla birlikte toplumsal değişmenin oldukça sınırlı olduğu, denge, istikrar ve düzenin hâkim olduğu geleneksel tarım toplumunda her kuşak bir önceki kuşağın tecrübeleri doğrultusunda yaşamını 110 Anthony Giddens, Elimizden Kaçıp Giden Dünya, çev. Osman Akınhay, İstanbul: Alfa Yayınları, 2000, ss. 69-70. 111 Emre Kongar, 21 Yüzyılda Türkiye: 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 41.b., İstanbul: Remzi Kitapevi, 2008, s. 586. 112 Mübeccel Kıray, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme, 2.b., İstanbul: Bağlam Yayınları, 2006, s.158. 113 Canatan, a.g.e., s. 39. 114 Hatice Selim Irmak, “Toplumdaki Yaşlılık Algısı”, Yaşlılık Sosyolojisi, ed. Deniz Say Şahin, 2.b., Bursa: Ekin Kitapevi, 2020, s. 177. 33 sürdürmüş, yaşlılar hem aile içinde hem de toplumda önemli ölçüde statü sahibi olmuştur.115 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan sanayileşme süreciyle birlikte aile yapısında önemli değişimler yaşanmaya başlamıştır. Tarım toplumunda nüfusun büyük bir kısmının yaşadığı köy ve kasabalarda hem toprağı işlemek için fiziki gücün önemli olması hem de güvenliği sağlamak için geniş aile oldukça önemli fonksiyonlara sahiptir. Ancak sanayileşmeyle birlikte geçimini sağlamak için fabrikalarda çalışmaktan başka alternatifi olmayan kitlelerin gerçekleştirdiği yoğun göçlerle birlikte yüzbinlerce kişinin bir arada yaşadığı kentler oluşmaya başlamıştır.116 Bu dönemde kentlerdeki fabrikalarda düşük ücretli, ağır çalışma koşullarında ve geçici süreli işlerde çalışmak zorunda kalan aileler hayatlarını sürdürebilmek ve yeni bir iş bulabilmek için sürekli şehir değiştirmek zorunda kaldığından geniş aile yapısı ortadan kalkmış, yerini çekirdek aileye bırakmıştır. Bu süreçte ayrıca ihtiyaç duyulandan daha fazla işgücünün bulunması işverenlerin çok düşük ücretler dayatmasını beraberinde getirmiş, işsizlik ve yoksulluğun çok yüksek olduğu kentlerde sadece erkeğin çalışması ailenin geçimini sağlamaya yetmediği için kadınlar da çalışma hayatına girmiştir. Kadınların ücretli işgücü olarak çalışma hayatına girmeleri ekonomik bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Sanayi toplumunun kitle üretim fabrikalarında kullanılan makineler işin küçük parçalara ayrılarak standartlaştırılmasını sağlarken, tarım toplumundaki gibi aşırı fiziksel güç kullanımı gerektirmediğinden ayrıca erkeklerden daha düşük ücretle çalışmaya razı olmalarından dolayı kadın işgücüne talep artmıştır. Açlık sınırındaki ücretler ve çoğu zaman ayakta geçen sağlıksız çalışma koşullarına kadınların ve hatta çocukların da maruz kaldığı dönemde kadının çalışma hayatına girmesi cinsiyet farklılığına dayanan erkek egemen, ataerkil aile yapısında değişimlere yol açmıştır. Kadının çalışması ekonomik bağımsızlığını elde etmesi anlamına geldiğinden eğitim hayatı, sosyal hayat vb. toplumun her alanında yer almasını beraberinde getirmiş, kadının da söz sahibi olduğu aile yapısı oluşmaya başlamıştır.117 Sanayileşmenin aile üzerindeki etkisi sadece geniş aileden çekirdek aileye dönüşüm ile sınırlı kalmamış aile 115 Şentürk, a.g.e., ss. 73-77. 116 Karl Polanyi, Büyük Dönüşüm, çev. Ayşe Buğra, İstanbul: İletişim Yayınları, 2011, s. 82. 117 Gözde Soysal, “Türkiye’de Kadın”, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, ed. Memet Zencirkıran, 7. b., Bursa: Dora Yayınları, 2020, s. 399. 34 yapısında yaşanan dönüşüm nedeniyle yaşlılar da önemli ölçüde otorite kaybına uğramıştır. Dev fabrikalarda gerçekleştirilen sanayi üretimi ile geleneksel bilgiye dayanan tecrübelerin yerine bilimsel bilgiye dayalı üretimin önem kazandığı çalışma düzeni ortaya çıkmıştır. Böylece endüstri toplumunda karar verme gücüne sahip olanlar artık toprak sahipleri değil, yöneticiler, sermayedarlar ve fabrika sahipleridir. Dolayısıyla hem geleneksel üretim şekillerinin ortadan kalkması ile işin aileden ayrılması hem de sanayileşmenin tamamlayıcı unsuru olan kentleşme süreciyle birlikte çekirdek aile yapısının ortaya çıkması, kadınların çalışma hayatına katılması, aile içi ilişkilerde eşitliğin ön plana çıkması gibi sosyo-kültürel ve ekonomik değişimler tarım toplumunun geniş aile yapısında tüm kararları veren ve birey, aile hatta toplum üzerindeki kontrolü elinde tutan yaşlıların sahip olduğu rol ve statüleri önemli ölçüde aşındırmıştır.118 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren başlayan sanayi sonrası/bilgi toplumu sürecinde toplumların geçirdiği pek çok değişimden aile kurumu da etkilenmiştir. Kadınların çalışma hayatı ve toplumsal hayatta yoğun olarak yer almaları ve bireyciliğin önemli bir değer olarak yükselmesine bağlı olarak evliliklerin süresi kısalmakta boşanma oranları artmaktadır. Söz konusu faktörlerin yanı sıra eğitim düzeylerinin artışı ve doğum kontrol yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte evliliklerde çocuk sayısı büyük ölçüde azalmakta az çocuk sahibi olma tercihi yaygınlaşmaktadır. Aynı zamanda evlilik yaşı giderek yükselmekte, bireylerin bekâr kalma tercihleri artış göstermektedir.119 Yaşanan tüm bu değişim ve dönüşümlerden genel nüfus içerisinde sürekli olarak oranı artan yaşlı nüfus da kendi payına düşeni almaktadır. Bireyin kendini merkeze aldığı yaşam tarzının paralelinde aile kurumunun yapısında ve işlevlerinde meydana gelen değişimlerle birlikte ailenin ve yakın çevrenin yaşlı bireylere sağladığı manevi ve duygusal destek veren sosyal ağ ortadan kaybolmakta, yaşlı bireylerin yalnız kalması, ihmal edilmesi ve izole olması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.120 Aile yapısındaki dönüşümün yanı sıra özellikle kadınların çalışma hayatında yoğun bir şekilde yer 118 Canatan, a.g.e., ss. 41- 43. 119 Jane Millar, “Sosyal Politika ve Aile Politikası”, Pete Alcock, Margaret May, Karen Rowlingson, Sosyal Politika Kuramlar ve Uygulamalar, ed. Bülent Özçelik, çev. Şenay Gökbayrak, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2008, s. 223. 120 Vehbi Ünal, “Modernleşme Sürecinde Yaşlılık Düşüncesini Değiştiren Olgular: Toplumsal Yaşamın Kıyısında Kalan Yaşlılar”, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 43, S. 2, (2019), s. 290. 35 almaya başlamaları toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle daima kadınlara ait görülen yaşlı bakımı açısından önemli bir sorun alanını oluşturmaktadır. Yaşlıl