T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI III. SELİM DÖNEMİ ISLAHAT HAREKETLERİNİN GEMLİK TERSANESİ’NE YANSIMALARI (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Evren SÜNERİN BURSA 2011 ii T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE ………………………………………....Tarih …………………Anabilim/Anasanat Dalı, ............................................................................ Bilim Dalı’nda ..............700842003.................numaralı …………Evren SÜNERİN........................’nın hazırladığı “III. Selim Dönemi Islahat Hareketlerinin Gemlik Tersanesi’ne Yansımaları” konulu ...............Yüksek Lisans................................ (Yüksek Lisans/Doktora/Sanatta Yeterlik Tezi/Çalışması) ile ilgili tez savunma sınavı, ...../...../ 20.... günü ……… - ………..saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin/çalışmasının ……………………………..(başarılı/başarısız) olduğuna …………………………(oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı) Üye Akademik Unvanı, Adı Soyadı Akademik Unvanı, Adı Soyadı Üniversitesi Üniversitesi Doç. Dr. Nurcan ABACI Doç. Dr. Cafer ÇİFTÇİ U.Ü. Tarih Anabilim Dalı U.Ü. Tarih Anabilim Dalı Üye Üye Akademik Unvanı, Adı Soyadı Akademik Unvanı, Adı Soyadı Üniversitesi Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sadettin EĞRİ Yrd. Doç. Dr. Zeynep ABACI U.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı U.Ü. Tarih Anabilim Dalı Üye Akademik Unvanı, Adı Soyadı Üniversitesi Prof. Dr. Yusuf OĞUZOĞLU ....../......./ 20..... U.Ü. Tarih Anabilim Dalı iii ÖZET Yazarın adı ve soyadı : Evren Sünerin Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Ana Bilim Dalı : Tarih Bilim Dalı : Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : x + 120 Mezuniyet Tarihi : Tez Danışmanı : Doç. Dr. Nurcan ABACI III. SELİM DÖNEMİ ISLAHAT HAREKETLERİNİN GEMLİK TERSANESİ’NE YANSIMALARI Bu çalışmanın amacı Nizam-ı Cedid olarak ifade edilen, Osmanlı İmparatorluğu tarihinin 1789-1807 yılları arasını kapsayan döneminde, bahriyede yapılan yeniliklerin Gemlik Tersanesi’ne etkilerini incelemeye çalışmaktır. Bu maksatla tezin birinci bölümünde Nizam-ı Cedid kavramının içerdiği anlam ve uygulamaları üzerinde durularak, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde neyi ifade ettiği belirtilmek istenmiştir. İkinci bölümde ise Osmanlı İmparatorluğu denizcilik tarihinden kısa bir şekilde bahsedilerek, III. Selim’le birlikte gerçekleştirilmeye çalışılan, deniz teknolojisindeki dönüşüm ve ıslahat çalışmaları incelenmiştir. Üçüncü ve son bölümde ise Gemlik Tersanesi’nin tarihine değinilerek, Nizam-ı Cedid döneminde Gemlik Tersanesi’nde yaşanan gelişmeler ele alınmıştır. Anahtar Sözcükler: 1. Nizam-ı Cedid 2. Islahat 3. Gemlik Tersanesi 4. Denizcilik 5. Gemi Teknolojisi iv ABSTRACT Name and Surname : Evren SUNERIN University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : History Branch : Degree Awarded : Master Page Number : x + 120 Degree Date : Supervisor : Associate Prof. Dr. Nurcan Abacı REFLECTIONS OF SELİM III’S REFORM MOVEMENTS TO GEMLİK SHIPYARD The main of this study is to try to examine the effects of innovations which were made in navy during the Nizam-ı Cedid era, which covers the years 1789-1807, on the Gemlik Shipyard. For this purpose on the first part of the thesis the meaning and practicies of the Nizam-ı Cedid notion are dwelt on and by this way it is intended to express what it represents in the Ottoman History. In the second part, the Ottoman Empire naval history is discoursed on briefly and the transformation and reform efforts on the sea technology in the Selim III era are examined. In the third and the last part, the history of Gemlik Shipyard is mentioned and the developments in the Gemlik Shipyard which are made in Nizam-ı Cedid era are discussed. Key Words: 1. Nizam-ı Cedid 2. Reform 3. Gemlik Shipyard 4. Navy 5. Ship Technology v İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI………………………………………………………. ii ÖZET………………………………………………………………………….. iii ABSTRACT…………………………………………………………………… iv İÇİNDEKİLER………………………………………………………………… v KISALTMALAR………………………………………………………………. viii TABLOLAR……………………………………………………………………. ix EKLER………………………………………………………………………….. x GİRİŞ…………………………………………………………………………… 1 Birinci Bölüm NİZAMI-I CEDİD KAVRAMI VE MUHTEVASI 1. NİZAM-I CEDİD KAVRAMININ ANLAMI............................................. 3 2. III. SELİM’İN REFORM UYGULAMALARI........................................... 5 2.1. MALİ, İKTİSADİ VE TİCARİ ANLAMDA NİZAM-I CEDİD………... 5 2.1.1. İrad-ı Cedid Hazinesi.......................................................................... 7 2.1.2. Hububat Nazırlığı’nın Kuruluşu...................................................... 9 2.1.3 Ticari Alanda III. Selim’in Tasarruf Uygulamaları......................... 11 2.2. İDARİ VE SOSYAL ANLAMDA NİZAM-I CEDİD…………………….. 13 2.3. III. SELİM’LE DİPLOMASİDE YAŞANAN DEĞİŞİM………………….16 2.4. ASKERİ ANLAMDA NİZAM-I CEDİD…………………………………. 19 2.4.1. Mevcut Askeri Ocaklara Dair Düzenleme......................................... 20 2.4.1.1. Yeniçeri Ocağı’nın düzenlenmesi................................................. 20 2.4.1.2. Topçu, Arabacı, Lağımcı, Cebeci ve Humbaracı Ocaklarının Düzenlenmesi.................................................................................. 21 2.4.2. Nizam-ı Cedid Ordusu’nun Teşekkülü............................................... 25 2.5. ASKERİ EĞİTİM VE TEKNİK ANLAMDA NİZAM-I CEDİD………… 29 vi İkinci Bölüm OSMANLI DENİZCİLİĞİNİN GENEL HATLARI 1. ANADOLU’DA İLK TÜRK DENİZCİLİK FAALİYETLERİ…………… 32 2. BEYLİK DÖNEMİ OSMANLI DENİZCİLİĞİ............................................. 33 3. DONANMADA İMPARATORLUĞUN AYAK SESLERİ………………. 35 4. OSMANLI DENİZCİLİĞİNDE BİR DEVİR: KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN VE BARBAROS HAYRETTİN.................................................. 40 5. OSMANLI DENİZCİLİĞİNDE KALYON DÖNEMİ.................................. 43 6. III. SELİM DÖNEMİNDE OSMANLI DONANMASINDA MODERNLEŞME ÇALIŞMALARI.................................................................. 48 6.1. III. SELİM TAHTA ÇIKTIĞINDA BAHRİYENİN VE 1792 NİZAMNAMESİ…………………………………………………………. 48 6.2. 1804 KANUNNAMESİ VE UMUR-I BAHRİYE NEZARETİNİN KURULUŞU……………………………………………………………… 52 6.3. GEMİ TEKNOLOJİSİNDE Kİ DEĞİŞİM VE YABANCI UZMANLAR.. 54 Üçüncü Bölüm NİZAM-I CEDİD DÖNEMİNDE GEMLİK TERSANESİ 1. TARİHTE GEMLİK VE GEMLİK TERSANESİ………………………… 60 1.1. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN ÖNCE GEMLİK……………… 60 1.2. OSMANLI DÖNEMİNDE GEMLİK …………………………………….61 2. III. SELİM’LE GELEN DEĞİŞİM................................................................ 62 2.1. GEMLİK SAHASININ YENİDEN TERSANE OLUŞU…………………. 62 2.1.1. Mustafa Tahir Ağa’nın Tersane Eminliği Esnasındaki İnşa Faaliyetleri……………………………………………………………. 63 2.1.2. Anavarinli Ahmed Ağa’nın Tersane Eminliği Ve İnşa Faaliyetleri.. 63 2.1.3. Canik Muhassılı Osman Ağa’nın Bina Eminliği’ne Atanması.......... 65 2.1.4. Mehmed Emin Ağa’nın Gemlik Tersanesi’nde İnşa Faaliyetleri…. 69 2.2. NİZAM-I CEDİD DÖNEMİNDE GEMLİK TERSANESİNDE YAPILAN GEMİLER……………………………………………………. 77 vii 2.2.1. Elli Bir Zira Fırkateyn İnşası............................................................... 77 2.2.2. Elli Beş Zira Kalyon İnşası………………………………………….. 82 2.2.3. Elli Yedi Zira Kalyon İnşası................................................................. 84 2.2.4. Elli Yedi Buçuk Zira Kalyon Ve İki Adet Şalope İnşası.................... 87 2.2.5. Elli Dokuz Kalyon İnşası……………………………………………... 90 SONUÇ…………………………………………………………………………… 93 LÜGATÇE………………………………………………………………………...96 KAYNAKLAR………………………………………………………………….... 97 EKLER…………………………………………………………………………… 104 viii KISALTMALAR Kısaltma Bibliyografik Bilgi a.g.e. adı geçen eser a.g.m. adı geçen makale bkz. bakınız a.y. aynı yer BOA. Başbakanlık Osmanlı Arşivi C. cilt C. ADL. Cevdet Adliye C. AS. Cevdet Askeriye C. BH. Cevdet Bahriye C. BLD. Cevdet Belediye C. DH. Cevdet Dahiliye C. HR. Cevdet Hariciye C. ML. Cevdet Maliye HH. Hatt-ı Hümayun çev. çeviren ed. editör haz. hazırlayan İA. İslam Ansiklopedisi MEB. Milli Eğitim Basımevi s. sayfa ss. sayfadan sayfaya TTK Türk Tarih Kurumu YKY Yapı Kredi Yayınları ix TABLOLAR Tablo 1 : III. Selim Döneminde Yapılan Gemiler……………………………... 57 Tablo 2 : Anavarinli Ahmed Ağa Tarafından Yapılan Hanın Nitelikleri............ 67 Tablo 3 : Anavarinli Ahmed Ağa Tarafından Yapılan Masrafların Dağılımı.... 68 Tablo 4 : Gemlik Tersanesi’nde Mevcut Binalar ve Masrafları…...................... 70 Tablo 5 : 51 zira Fırkateyn için Kereste Toplanacak Kazalar…………………. 78 Tablo 6 : 51 zira Fırkateyn için gönderilen malzeme………………………….. 81 Tablo 7 : 55 zira kalyon için verilen para……………………………………… 82 Tablo 8 : 55 zira kalyon için Cebehane-i Amire’den verilen ham demir……… 82 Tablo 9 : 55 zira Kalyon için gönderilen malzeme……………………………. 82 Tablo 10 : 57 zira Kalyon için muktezi kereste miktar, bedel ve adetleri……... 84 Tablo 11 : 57,5 zira Kalyon için Numan Bey Döneminde verilen para……….. 88 Tablo 12 : 57,5 zira Kalyon için Süleyman Ağa Döneminde verilen para……... 88 Tablo 13 : 57,5 zira Kalyonun yapımı için Marangoz ve Amele Ücreti……....... 89 Tablo 14 : 59 zira Kalyonun yapımı için gönderilen para.................................... 90 Tablo 15 : 59 zira Kalyon için muktezi kereste miktar, bedel ve adetleri…..…... 91 x EKLER EK 1 : III. Selim döneminde Fransız ölçülerine göre dökülen toplar………… 105 EK 2 : Eski usül top arabası………………………………………………........ 106 EK 3 : Mustafa Hoca tarafından yapılmış olan bir fırkateyn………………….. 107 EK 4 : Ahmet Kaptan tarafından yaptırılmış olan bir muharebe hattı gemisi (vaisseau de ligne)……………………………………………………… 108 EK 5 : Gemlik………………………………………………………………….. 109 EK 6 : Gemlik………………………………………………………………… 110 EK 7 : XVI. Louis tarafından Şehzade Selim’e gönderilen mektup………….. 111 EK 8 : Gemlik’te Numan Bey’in yaptırdığı kalyonun denize indirildiği ve levazımın gönderildiğine dair Hat-tı Hümayun (HH. No:4578)………… 112 EK 9 : Gemlik’te yapılacak fırkateyn için kereste gönderilmesi (C.BH. No: 7626)....................................................................................... 113 EK 10 : Gemlik’te inşa olunan kalyon, demirhane ve han masraflarına dair takrir (C.BH. No: 10446) ……………………………………………………… 114 EK 11 : Gemlik’te Mustafa Ağa tarafından kalyon yapılması ve tersane için bazı arazi istimlakı, endesehane, demirhane vs. ait inşa defteri (C.BH. No:10447) ……………………………………………………… 117 EK 12 :Gemlik’te yapılmakta olan kanyon için muktezi çivilerin yapımı için tershaneden demirci başı gönderilmesi (C.BH. No: 970)……………….. 119 1 GİRİŞ Kelime anlamı düzeltme veya iyileştirme olan ıslahat, özellikle XVIII. yüzyıl boyunca Osmanlıların üzerinde uzun mesailer harcadıkları bir mefhum olarak karşımıza çıkmaktadır. 1699’da Haçlı koalisyonuna karşı ardı ardına alınan yenilgiler sonrasında imzalanan Karlofça Antlaşması’yla birlikte gelen büyük toprak kaybı ve bu toprak kayıplarının XVIII. yüzyıl boyunca devam etmesi Osmanlıların zihninde ıslahat meselesinin bu denli yer işgal etmesinin en önemli sebebi olarak görünmektedir. XVII. yüzyılda savaş sürelerinin uzamasıyla birlikte hem daha çok maddi kaynağın, hem de daha fazla insan gücünün seferber edilmesi zarureti bir yandan Osmanlı maliyesini dar boğaza sokarken diğer yandan da niceliği artan askeri gücün niteliğinde bir azalmaya da sebep olmuştur. Avrupa’daki askeri teknolojide meydana gelen değişimin de bir süre takip edilememesi savaş kayıplarının temel sebebi olarak görülmüş ve ıslahat çalışmaları genelde bu alan üzerinde yoğunlaşmıştır. Gerçekten de XVIII. yüzyıl ıslahatçıları Osmanlı ordusunu muasır bir hale getirmek için bir emek sarf etmişlerdir. Ancak çoğu zaman ayaklanmalarla kesilen bu ıslahat çalışmaları tam anlamıyla bir süreklilik içerisinde gerçekleştirilememiştir. Bu ıslahat çalışmalarında takip edilen metot devletin kadim kanunlarına yönlenilerek mevcut ocakların düzene kavuşturulması ve yine bu ocaklara Avrupa ordularında kullanılan “modern” teknolojinin ve talim esasının kabul ettirilmesi hususunda olmuştur. Bu noktada yabancı uzmanlardan da yararlanan Osmanlı İmparatorluğu askeri mühendishaneler de açarak ihtiyaç duyduğu kalifiye personeli yetiştirmek istemiştir. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru belki de en ciddi ıslahat çalışması dönemin reformcu padişahı III. Selim tarafından gerçekleştirilmek istenmiştir. Mali, idari, sosyal, askeri ve diplomasi alanlarına yayılan ıslahat programı çerçevesinde muhtelif nazırlıklar ve yeni hazineler kurulmuş, mevcut ocakların dışında Avrupa usulünde talimli bir ordu yetiştirilmeye çalışılmış, ilk defa daimi elçilikler açılmıştır. Ancak tüm bunların yanında eski kurumların tasfiye edilmemesi, bu reform uygulamalarını gelenek ve yenilik arasına sıkıştırmıştır1. Dolayısıyla genel anlamda eskinin yerine yeniyi değil eskinin yanına yeniyi 1 Kitabında III. Selim ve ıslahatlarını konu alan Stanford Shaw III. Selim’i eski ve yeni arasında tanımlamış ve kitabının başlığı olarak da Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim yönetiminde Osmanlı 2 getiren bir geçiş dönemi süreci karşımıza çıkmıştır. Bu süreç iç ayaklanmaları sonrasında çıkan Kabakçı Mustafa isyanıyla sona ermiştir. III. Selim Dönemi’nde gerçekleştirilen ıslahat çalışmalarının Gemlik Tersanesi’ne etkilerini incelemeye çalıştığımız tezimizin ilk bölümünde ise III. Selim’le birlikte yapılan ve Nizam-ı Cedid adıyla anılan ıslahat çalışmalarının neler olduğunu ifade etmek istedik. Bunu yaparken Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet’inden, dönemin önde gelen şahıslarından Mahmud Raif Efendi’nin Nizam-ı Cedid’e dair eserinden ve bu dönem üzerine araştırma barındıran telif ve tetkik eserlerden yararlanmaya çalıştık. Tezimizin ikinci bölümünde ise Osmanlı denizcilik tarihi ve bazı teknoloji değişimleri ile birlikte III. Selim öncesinde ve Nizam-ı Cedid döneminde yapılmak istenen ıslahat çalışmaları hakkında bilgiler vererek Osmanlı bahriyesinin durumunu göz önüne sermeyi amaçladık. Başta değerli hocalarımızdan İdris Bostan olmak üzere Palmira Brummett, Tuncay Zorlu, Yusuf Alperen Aydın, John Pryor, Andrew Hess, J. F. Guilmartin ve Cipolla gibi yazarların eserlerinden faydalanmak istedik. Tezimizin üçüncü bölümünde ise Gemlik’in ve Gemlik Tersanesi’nin Osmanlı öncesi ve Osmanlı döneminde kısa bir şekilde durumundan bahsederek III. Selim döneminde burada yaşanan gelişmeleri Nizam-ı Cedid ıslahatları çerçevesinde yansıtmaya çalıştık. Bu bölümde özellikle ve yoğun olarak Başkanlık Osmanlı Arşivi Cevdet Bahriye ve Hat-tı Hümayun kayıtlarından yararlandık. Ancak maalesef bazı belgelere aşırı derecede tahrip olmalarından ötürü ulaşma imkânımız olamadı. Tüm bu yüksek lisans tez süreci boyunca benden hiçbir desteği esirgemeyen aileme, Osmanlıca metinlerin çevirisinde yardımda bulunan Yılmaz Karaca’ya teşekkürü bir borç bilir, zamanından ve bilgisinden istifade etmeme izin veren Doç. Dr. Nurcan Abacı’ya teşekkürlerimi arz ederim. İmparatorluğu olarak seçmiştir. Bkz. Stanford Shaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü. Kapı yayınları, İstanbul, 2008. Yine Erik Jan Zürcher kitabında III. Selim ve dönemini incelerken III. Selim’i gelenek ve bid’at arasında tanımlamıştır. Bkz. Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 25. b., çev. Yasemin Soner, İletişm Yayınları, İstanbul, 2010. 3 BİRİNCİBÖLÜM NİZAM-I CEDİD KAVRAMI VE MUHTEVASI 1. NİZAM-I CEDİD KAVRAMI’NIN ANLAMI Osmanlı İmparatorluğu tarihinde 1789-1807 yılları arasını kapsayan, Sultan III. Selim’in payitahtlığı esnasında, Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılı manada ileri bir düzen kurmak hususundaki ıslahat teşebbüs ve hareketleri için kullanılan Nizam-ı Cedid tabiri, aynı zamanda bu maksatla meydana getirilip de, Avrupa usulünde yetiştirilmek istenen talimli askere verilen addır2. “Nizam-ı Cedid” terim olarak ilk defa Fazıl Mustafa Paşa tarafından imparatorluğa verilen iç düzen için sarf olunmuştur3. Daha sonra İbrahim Müteferrika tarafından hazırlanan ve I. Mahmud’a sunulan “Usul-i Hikem Fi Nizam’ül Ümem” adlı risalede Avrupa’daki yeni askerlik kuruluşları (nizamları, ordonnance) ve bu kuruluşların gerektirdiği silah değişikliklerini, taktik ve strateji yenilikleri anlatılırken “Nizam-ı Cedid” terimi kullanmıştır4. 1789’da Fransız İhtilali’ni müteakip Fransa’da kurulan yeni yönetim için de Nizam- ı Cedid diye bahsedilirken, 1791 yılında III. Selim tarafından fevkalade elçi olarak Viyana’ya gönderilen Ebubekir Ratıp Efendi de mevcut idare şeklinden bahsederken, bu yönetim şeklini Nizam-ı Cedid olarak nitelendirmiştir5. Şu halde III. Selim’e kadar olan dönemde ve III. Selim döneminde Nizam-ı Cedid kavramı hem siyasi hem de askeri anlamda karşımıza çıkmaktadır. Şehzadeliğinden itibaren Avrupa’ya duyduğu ilgi ve alaka aşikâr olan6 III. Selim padişah olduktan sonra, ıslahat programını uygulayabilmek ve devleti iyi idare edebilmek için kendisine şehzadelik zamanından beri sadakatleri ile tanınanlardan bir kadro 2 M. Gökbilgin, “Nizam-ı Cedid”, İA, MEB, C. 9, İstanbul, 1988, s. 309 3 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. 5, 8. b., TTK, Ankara, 2007, s. 61 4 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY, İstanbul, 2008, s. 54 5 Karal, a.g.e. a.y. 6 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Selim III’ün Veliaht iken Fransa Kralı Lüi XVI ile Muhabereleri”, Belleten, II, Ankara, 1938, ss. 191-246 4 oluşturmuştur7. Ancak tahta geçtikten sonra üç yıl güç bir savaşı (1787-1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşları) sürdürmek zorunda kaldığından önemli bir reform hareketine girişememiştir8. Avusturya ile imzalanan barış anlaşmasının hemen ardından (Ziştovi 1791) Ebubekir Ratıp Efendi’yi9 elçi olarak Viyana’ya gönderen10 III. Selim, ıslahatlar için örnek alınan Avrupa’yı daha yakından tanımak istemiştir. Kaldığı yedi buçuk ay süre zarfı boyunca Avusturya ordusu ve kurumlarını inceleyen Ebubekir Ratıp Efendi, İstanbul’a döndüğünde dört yüz doksan sayfadan oluşan, Osmanlı Devleti tarihinde Avrupa’nın teşkilatı ile ilgili olarak askeri, mali ve idari açıdan mahallinde yapılmış, en esaslı ve mufassal tetkiki layiha olarak III. Selim’e sunmuştur11. Ebubekir Efendi’nin layihasında üzerinde önemle durduğu konular şunlar olmuştur: 1. Askerin çok düzenli ve disiplinli olması 2. Hazinenin zengin, tertipli ve daima dolu bulunması 3. Vezirler ve sair büyük devlet adamlarıyla, memurların doğru, işbilir ve sadık kimseler olmaları 4. Halkın huzur, refah ve himayesi temin edilmiş bulunması 5. Bu cihetler sağlandıktan sonra, bazı devletlerle ittifak ve yardımlaşmaların sağlanması12. Ebubekir Ratıp Efendi’nin bu layihası, yapılması düşünülen ıslahatlar için önemli bir kaynak teşkil etmiştir. Islahatı şekillendiren bir diğer kaynak ise savaş bittikten sonra ordu henüz Silistre’deyken, padişahın devlet ricalinden yazılmasını istediği, devletin düzenine dair ıslahat layihaları olmuştur13. Tüm bunlar çerçevesinde, 1792 ve 1793’te topluca Nizam-ı Cedid adıyla bilinen bir dizi yeni düzenleme ve talimat yürürlüğe konulmuştur. Bunlar içinde eyalet yönetimi, 7 A. Cevat Eren, “Selim III.”,İ.A, MEB, C. 10, İstanbul, 1980, s. 442 8 Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008, s. 317 9 Ebubekir Ratıp Efendi hakkında daha fazla bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Tosyalı Ebubekir Ratib Efendi”, Osmanlı Tarihinden Portreler, YKY, İstanbul, 2010, ss. 345-369 10 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 3, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1350 11 Faruk Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, 4. b., TTK, Ankara, 2008, s. 158 12 Enver Ziya Karal, III. Selim’in Hat-tı Hümayunları, 2.b., TTK, Ankara, 1988, s. 32 13 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1407, Bu dönemde yirmisi yerli ikisi yabancılardan olmak üzere toplam yirmi iki ıslahat layihası sunulmuştur. Layihalar için bkz. Engin Çağman, III. Selim’e Sunulan Islahat Layihaları, Kitapevi Yayınları, İstanbul, 2010. Ayrıca Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1409-1449 5 eyaletlerin vergilendirilmesi, hububat ticaretinin kontrolü ve diğer idari-mali konuları içeren yeni düzenlemeler yer almıştır. Ne var ki en önemlisi Avrupa’dakilere benzer şekilde eğitilen ve donatılan yeni yaya asker birliklerinin kurulmasını mümkün kılan düzenlemeler olmuştur14. Bu düzenlemeler ile merkezi devlet örgütü gücünün, hem dış hem de iç düşmanlara (yarı bağımsız âyanlara) karşı artırılması hedeflenmiştir15. Şimdi yapılan bu düzenlemeler ve yenileşme çalışmaları incelenmeye çalışılacaktır. 2. III. SELİM’İN REFORM UYGULAMALARI 2.1 MALİ İKTİSADİ VE TİCARİ ANLAMDA NİZAM-I CEDİD III. Selim tahta çıktığında Osmanlı Devleti Habsburg Avusturya’sı ve Rusya ile iki cephede savaşmaktaydı.1787 yılında Rusya’ya Kırım’ı almak temel maksadıyla açılan savaş 1788 yılında Avusturya’nın da savaşa girmesiyle iki cepheli bir hal almış ve Osmanlı askeri harcamalarında büyük bir artışa sebep olmuştu. Bu savaşlar 1791 yılında Avusturya ile yapılan Ziştovi (Szistow/ Swischtow) ve 1792’de Rusya ile yapılan Yaş anlaşmalarıyla sona erecek, iktisadi ve mali anlamda yapılmak istenilen ıslahatlar ancak bu savaşların sona ermesinden sonra gerçekleştirilmeye çalışılacaktı. Bu ıslahat çalışmalarına geçmeden önce kısaca Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılın son çeyreğinde ekonomik ve mali durumuna göz gezdirmekte fayda var. Osmanlı Devleti’nin klasik mali sistem ve dengesi çeşitli sarsıntı ve yıpranmalara rağmen XVII. yüzyılın ikinci yarısına dek ayakta kalabilmişti. Fakat 1645’te başlayan Girit savaşıyla birlikte, savaşların niteliği açısından yepyeni bir döneme girilmiş: Artık uzun ve masraflı savaşlar dönemi başlamıştı. Nitekim1645’de başlayan Girit savaşı 25 yıl sürmüş ve ancak 1669 da sonuçlanmıştı. 1663’de Osmanlı-Avusturya savaşı, 1672-76 yılları arasındaki Osmanlı-Lehistan savaşları, 1678-81 yılları arasında Ruslarla yapılan savaşlar ve nihayet 1683 yılında Avusturya ile yeniden başlayan ve Rusya, Lehistan, Venedik’in 14 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 3. b., çev. B. Babür Turna, Arkadaş Yayınları, Ankara, 2009, s. 82 15 Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 25. b., çev. Yasemin Saner, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s. 44, Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, çev. Güneş Ayas, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s. 29 6 katılmasıyla iyice büyüdükten sonra 1699’da Karlofça Anlaşması’yla sonuçlanan bu savaşla birlikte Osmanlı mali sistemindeki aksaklık iyice su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Gerçekten de XVII. yüzyılın birinci yarısından itibaren Osmanlı maliyecileri daha önce hiç karşılaşmadıkları bir tarzda kronik “ bütçe “ açıklarıyla karşılaşmaya başlamışlardı16. Mevcut mali aksaklıkları gidermek için Osmanlı maliyecileri muhtelif çözüm yolları uygulamaya çalışmışlar (para tağşişi, iç hazineden borçlanma, iç borçlanma vb.) ancak bu uygulamaların yeterli olmamasından ötürü 1695 yılında yeni bir metot ortaya koymuşlardır. Devlet mukataalarının işletme ve tasarruf hakları özel şahıslara -bu şahısların yaşam süreleri temel alınarak (kayd-ı hayat) satılmaya başlanmıştır17. Malikâne usulü denen bu sistem tımar, has ve zeamet topraklarını da içine alacak şekilde genişletilmiştir. Ancak malikâne sistemi Osmanlı maliyesine umulan hareketlenmeyi getirememiş olacak ki 1775 yılında bir iç borçlanma türü olarak yorumlanan esham usulü18, yani devletin kendi eminleri aracılığıyla işlettiği mukataa karlarının paylar (sehim) halinde satışa çıkarılması, söz konusu olmuştur. Ancak gerek malikâne gerekse esham usulü uzun vadede devlet hazinesinin zararına işlemiş ve çözülmeye başlamış olan toprak sistemini büsbütün alt üst etmiştir. 1787-1792 yılları arasında süren savaş döneminde de III. Selim öncelikle geleneksel metotlara başvurarak mevcut mali sıkıntının üstesinden gelmek istemiştir. Bunlar I. Abdülhamid döneminde de denenmiş uygulamalardır19. Bu uygulamalardan öncelikle müsadere usulü denenmiş, daha sonra ülke zenginlerinin devlete borç vererek, ya da ianede bulunarak hazineye katkı sağlamalarının yolları aranmaya başlanmıştır20. Bu iç borçlanma teşebbüslerinin sonuçsuz kalmasının ardından, yine I. Abdülhamid zamanında teşebbüs olduğu gibi önce Hollandalılardan daha sonra ise İspanyollardan borç alma yoluna gidilmiş ancak bu girişimler de sonuç vermemiştir21. Savaşa devam etmek isteyen Osmanlı Devleti, savaşa devam etmesinin yolunu açacak parayı temin etmekte güçlük çekmekteydi. Bu sebeple Fas Hâkimi’ne ve Cezayir 16 Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1986, s. 32 17 Malikâne sistemi ve yarattığı bunalım hakkında ayrıca bkz. Cezar, a.g.e. ss. 32-53 18 Ahmet Tabakoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, Türkler, ed. Hasan Celal Güzel-Kemal Çiçek-Salim Koca, C. 14, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 217 19 Niyazi Berkes, a.g.e. s. 102 20 Cezar, a.g.e. s. 136 21 Cevap olarak İspanya elçisi Bab-ı Ali’ye bir yazı gönderdi. Yazılan şu idi: “ İspanya Devleti tarafsız olmasından ötürü başka devletlere yardımdan çekinir “. Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 2, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1107 7 ile Tunus ocaklarına yapılan yoklamalardan, karşılık olarak akçe yerine “özür dileriz“ yazan bir kâğıt ile umutsuz bir cevap gelmişti.22 Böylece para tedarikinin bir yolu bulunamayıp, daha önceleri de defaten uygulanmış bir yönteme başvurulmuştu “para tağşişi”. Şeyhülislam tarafından bir fetva çıkartılarak, devlet ricalinin ve halkın elinde bulunan altın ve gümüş toplatılmış, darphaneye teslim edilerek sikke basılmıştı23. Osmanlı Devleti’nin savaştan sonra başlayacağı ıslahat çalışmaları için geçersizliği ispat edilmiş bu yöntemlerin dışında bir maddi kaynak oluşturma zarureti aşikârdı. Nitekim hem yeni oluşturulacak askeri birliklerin ihtiyaçlarını karşılamak, hem olası bir savaş durumunda devlete kaynak sağlamak, hem de mevcut mali sistemin aksayan yönlerini düzenlemek maksadıyla kurulan İrad-ı Cedid Hazinesi, bahsedilen yönleriyle Osmanlı Devleti iktisadi tarihinde yeni bir düşünce ve uygulama çabasını ifade etmektedir. 2.1.1 İrad-ı Cedid Hazinesi İrad-ı Cedid Hazinesi ve defterdarlığı 1 Mart 1793’de hazinenin kuruluş gerekçesini, yükleneceği görevleri, kendisine tahsis olunan gelir kaynaklarını, diğer mali kurumlarla ilişkilerini ve hazine işleri için idareci ve memur olmak üzere kimlerin istihdam olunup, ne gibi görevler üstleneceklerini belirten bir kanunname ile kurulmuştur24. Yeni hazinenin kurulmasıyla birlikte kurulan hazine defterdarlığı, talimli asker nazırlığı ile birleştirilmiş ve bir süredir atıl bir vaziyette bulunan Şıkk-ı Sâni Defterdarlığı olarak düzenlenmiştir. Bu görevin başına da eskiden Sadr-ı Âli kethüdası olan Mustafa Reşid Efendi getirilmiştir25. Böylelikle hem yeni hazineden, hem de yeni oluşturulacak talimli askerden sorumlu olan Mustafa Reşid Efendi’ye Şıkk-Sâni’lik mansıbı verilerek, yeni nazırlığın protokolde önde gelen bir yeri olması temin edilmiştir26. 22 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1108 23 Padişah, büyük vezirler, ulema-yı âlân, rical ve sair kimseler bütün altın ve gümüş evanilerini getirip bahaları darphaneden verildi. Anadolu ve Rumeli taraflarında olan vilayetler valilerine, hâkimlere evamir-i âliyye yayınlanıp, kadın takıları ve silahlardan maadâ altın ve gümüş evani kullanılması şer’an yasak olduğuna dair Şeyhülislam tarafından verilen fetva-yı şerifede nedeni bildirilip Padişah iradesinin hükmü ilan olundu. Cevdet Paşa, a.g.e. a.y. 24 Cezar, a.g.e, s. 155, Ayrıca kanunname metni için bkz. BOA. C. ML. No: 23134 25 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 3, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1457 26 Kemal Beydilli - İlhan Şahin, Mahmud Raif Efendi ve Nizam-ı Cedid’e Dair Eseri, TTK, Ankara, 2001, s. 43 8 Kanunnamede İrad-ı Cedid Hazinesi’nin gelir kaynakları belirlenirken, öncelikle devletin yıllardır zarar ettiği malikâne usulüne yönlenilmiş, mahlûle çıkan malikâne mukataalarının, yeniden satışa çıkarılmayarak İrad-ı Cedid Hazinesi tarafından tutulmasına karar verilmiştir27. Hazinenin önemli bir gelir kalemi de, yine devleti malikâne usulü gibi zarara uğratan eshamın, malikâne mukataalarında olduğu gibi mahlûle çıkması durumunda, hazine tarafından tutularak, satışa çıkarılmamasıyla sağlanmıştır28. İrad-ı Cedid Hazinesi’nin bir diğer gelir kalemi tımar ve zeamet gelirlerinden oluşmuştur. Tımar ve zeametleri düzenlemek maksadıyla 1791-92 yılında bir kanunname yayınlanmış ve bu kanunnamede yıllık geliri beş yüz guruşun altında olan tımar ve zeamet toprakları, beş yüz guruşa tamamlanacak şekilde yeniden düzenlenmek istenmiştir29. Ancak bu hükmün pratikte anlam taşıması için tımarların gerçek hâsılatlarının bilinmesi gerekli olduğundan, yıllık gerçek hâsılat düzeylerinin bilinebilmesi için mahlûl olacak dirliklerin İrad-ı Cedid Hazinesi tarafından bir yıllık bir süreyle zabt ve idare olunması kuralı getirilmiştir. Bu geçici sürenin hâsılatı “Mabeyn mahsuli” (ara mahsul) adıyla İrad-ı Cedid Hazinesi’ne girmiştir30. Zecriye vergisi de yapılan düzenlemeden sonra İrad-ı Cedid Hazinesi’nin gelir kaynakları arasına katılmıştır. Yeni düzenlemeyle reaya arasında alınıp satılan şarabın her kıyyesinden ikişer para, arak ve sair emsali müskiratın her kıyyesinden dörder para vergi (resm-i zecriye) alınmasına karar verilmiştir. Daha önce bir vergi kaynağı olarak kullanılmayan yapağı ve kıl gibi maddelerden de vergi alınması düşünülmüş, mevcut keçi ve koyunların her birinden bir para yapağı ve kıl resmi alınarak İrad-ı Cedid Hazinesi’ne gelir kaydedilmiştir. İmparatorlukta hâsıl olan pamuğun mukataa vergisi, aslında her kıyyesi bir akça olduğu halde, bu mukataalar birkaç kişinin elinde “malikâne“ olarak bulunduğundan ve bunlar da, mahsulü tek elden zabt ve bütün ülkenin tahsilâtını idareye yetiştiremediklerinden, büyük gelir getirmesi icap eden bu kaynaktan yeterince istifade edilememişti. Bu sebeple mukataa sahiplerinin rızaları alınarak, mukataalar İrad-ı Cedid 27 Yıllık kârı on keseden fazla olan Miri ve Haremeyn mukataaların İrad-ı Cedid Hazinesi tarafından tutulması devlet ricalinin tepkisini çekmiş, bu uygulama otuz kese olarak değiştirilmiştir. Ancak bir buçuk yıllık bir uygulamadan sonra, İrad-ı Cedid Defterdarı’nın takriri üzerine bu rakam yirmi kese olarak belirlenmiştir. (1795), Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1454-1535 28 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 44 29 Kanunname için bkz. Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1400-1402 30 Cezar, a.g.e. ss. 177-178 9 Hazinesi tarafından zabt olunmuş ve pamuğun kıyyesi başına bir para, pamuk ipliğinin kıyyesinden ise iki para vergi tahsil olunmak üzere yeni bir düzenleme gerçekleştirilmiştir. Böylelikle bir gelir kaynağı daha İrad-ı Cedid Hazinesi’ne eklenmiştir. Son olarak Anadolu’da elde edilen Mazı’nın her kıyyesine bir para ve Rumeli’nden hâsıl olan İstifidye’nin (kuş üzümü) her kıyyesine ikişer para vergi konulmuş ve İrad-ı Cedid Hazinesi’ne gelir oluşturulmuştur31. İrad-ı Cedid Hazinesi’nin gelirlerinden sonra giderlerinden de bahsetmek gerekirse, bu giderlerin başında malikâne mukataalarının ve eshamın İrad-ı Cedid Hazinesi’nce zabt olunmasından ötürü, Hazine-i Âmire’ye ve Darphane’ye ödemek zorunda olduğu muaccele meblağları gelmiştir. Hazine-i Âmire’nin gelirlerini bir anda düşürmemek maksadıyla yapılan bu uygulamada, İrad-ı Cedid Hazinesi’nin zabt olunmuş her bir miri mukataa için Hazine-i Âmire’ye, yine zabt olunmuş her bir haremeyn mukataa için Darphane’ye bir kereye mahsus olmak üzere, yıllık karın beş katı, zabt olunmuş her bir esham için yıllık karın üç katı kadar bir muaccele bedelinin ödenmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca eshamın kişiler arası alım satımı yasaklandıktan sonra, kendi rızasıyla eshamını gelip satanlara (bedel-i ferağ) kişinin kendi elindeki sehimin yıllık faizinin beş katı bir miktarın ödenmesine karar verilmiştir32. Yeni kurulan Nizam-ı Cedid ordusunun masrafları, tersane ve gedüklü masrafları, inşa ve imar giderleri ve çıkan ayaklanmalar ile savaşlar için yapılan harcamalar İrad-ı Cedid Hazinesi’nin diğer gider kalemlerini oluşturmuşlardır. 2.1.2 Hububat Nazırlığı’nın Kuruluşu Köklü bir iktisat teşebbüsü de İstanbul’un un ihtiyacını karşılamak için yapılmıştır33. Tatarcık Abdullah Molla Efendi’nin layihasında üzerinde durduğu üzere34, İstanbul’da büyük sayıda nüfus toplandıkça, bu kadar kimseye zahire yetiştirmek mümkün olmuyordu. Devlet vükelası ve emin adamları, devletin düzenine dair olan bu meseleye ayıracak vakit bulamıyorlardı. Bu sebeple İstanbul’un ihtiyacı olan zahire temini işi tüccarlara havale edilmişti. Ancak şehrin nüfusunun günden güne artması sebebiyle, 31 Beydilli - Şahin, a.g.e. ss. 44-45 32 Cezar, a.g.e. ss. 192-200 33 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. 5, 8.b., TTK, Ankara, 2007, s. 72 34 Ayrıca Şerif Efendi de layihasında mubayaa usulüyle zahire toplanması meselesi üzerinde durarak, bu işin kaldırılmasının şart olduğunu ileri sürmüş, on bin kese ile yapılacak iş için reayadan kırk-elli bin kese akçenin çıktığını belirtmiştir. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Engin Çağman, a.g.e. ss. 11-21 10 tüccarların getirdikleri zahire kış aylarına kadar yetmiyor ve özellikle kış aylarında büyük zahire kıtlıkları çekiliyordu35. Üstelik taşradan İstanbul’a zahire taşımasında yapılan usulsüzlükler neticesinde, İstanbul’a ulaşan zahirenin de niteliğini düşmekteydi. Böylelikle zahire meselesi hem İstanbul’un hem de taşranın sorunu haline gelmeye başlamıştı36. Bu sorunun çözümü için zahire toplamak, İstanbul’da saklamak ve dağıtmak işi tüccarların elinden alınarak devlete intikal ettirilmiştir37. Yaz aylarında rayici üzerinden satın alınan zahire yeni yapılan ambarlarda depolanmış, bunun için hazineden yirmi beş bin kese akçe ayrılarak, gerekli zahirenin her sene vaktinde satın alınması ve depolanması temin edilmiştir38. Bu görevi ifa etmek için Hububat Nezareti ve müstakil bir hazine kurulmuş, bu nezaretin başına da hazineden de sorumlu olarak Şıkkı Salis unvanıyla Ebubekir Ratıp Efendi getirilmiştir(4 Kasım 1793)39. Hububat Nezareti’nin kuruluşunu ve devletin büyük şehirlerine kahve teminine yönelik uygulamalarını III. Selim’in en somut ve başarılı ekonomik programı olarak ifade eden Stanford Shaw; savaş sırasında başlayan ve sonrasında dönem dönem baş gösteren kıtlıkların halktaki hoşnutsuzluğun en büyük nedeni olduğunu ve Nizam-ı Cedid karşıtlarının muhalefeti körüklemek amacıyla kullanabilecekleri müthiş bir koz haline geldiğini belirtir40. 35 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 45 36 Miri tarafından mubayaacılara her kile buğday için yirmi para veriliyordu. Reaya fukarası ise üç dört kat bahasıyla satın almak zorundaydı. Ayrıca çoğu uzak yerlerden naklediliyorlardı. Yalnız nakil ücreti miri tarafından verilen paranın iki misli olurdu. Mubayaacılar da kendi uydurmaları olan “başlı kileler” ile ölçerek on kileyi altı-yedi kileye getirirler, ziyadesinin akçasını reayadan alırlardı. Böyle zulüm ve eziyet ettiklerinden başka reayadan aldıkları katışıksız buğdaya saman, arpa, karamuk karıştırmak gibi çeşitli hilelerden sonra gemilere yükleyip İstanbul’a gönderirlerdi. Gemi reisleriyle gemicilerde yolda yükün birazını satıp, bir miktar saman da onlar karıştırırlardı. Ayrıca ağırlık çeksin diye üzerine su döküp fena duruma sokarlardı. Bu karışık ve kötü, rutubetli zahire miri ambarlara konulunca kısa sürede taaffün edip kokarlardı. İşte bu zahire fırıncılara taksim edilirdi. Cevdet Paşa, a.g.e, s. 1484 37 Enver Ziya Karal, III. Selim’in Hat-tı Hümayunları, 2. b., TTK, Ankara, 1988, s. 139 38 Beydilli - Şahin, a.y. 39 Cevdet Paşa, a.g.e, s. 1486, Şık-kı Salis Defterdarı unvanı, Tersane-i Amire Hazinesi’nin ve Umur-ı Bahriye Nezareti’nin kurulmasından sonra bu mansıba verilmiş, Hububat Nazırı Şık-kı Rabi Defterdarı unvanı taşımıştır. Ayrıca Hububat Nezareti ile ilgili olarak bkz. BOA. HH. No: 2999, 3665, 5035, 5045, 12539, 12540, 14508/A 40 Stanford Shaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008, s. 237 11 2.1.3 Ticari Alanda Düzenlemeler ve III. Selim’in Tasarruf Uygulamaları Osmanlı Devleti yaptığı bazı düzenlemelerle mevcut kaynakların daha etkin kullanımını sağlamaya çalışırken, bir diğer taraftan bir takım tasarruf uygulamalarıyla “aşırı” tüketimin önüne geçmek istemiştir. Özellikle sosyal açıdan da anlam ihtiva eden kılık kıyafet hususunda yapılan düzenlemeler, bir taraftan tasarruf mahiyetinde olurken diğer yönüyle geleneksel Osmanlı yapısının muhafazasını sağlamaya çalışması bakımından da hayli dikkat çekicidir. İlk zamanlardan beri hem devlet katında hem de tebaa arasında uygulanan kılık kıyafet düzenlemeleri, sosyal hareketliliğin önemli birer göstergesi olmuştur. Osmanlı’da kıyafet; devlet görevlileri içindeki, devlet görevlileriyle yönetilen sınıflar arasındaki ve yönetilen sınıflar içindeki farkları göstermiş, sınırları çizmiştir41. XVIII. yüzyılın son çeyreğinde bu sınırların giderek daha az belirgin hale gelmesinin Osmanlılarda yarattığı hoşnutsuzluk, bu konuda düzenlemeyi de beraberinde getirmiştir42. Nitekim 1790’larda yapılan düzenlemeler, aşırı bir hızla elden kayıp gitmekte olan statükoyu –ahlakı, toplumsal disiplin ve düzeni- vazederek, çok dar, çok iddialı, çok parlak, çok abartılı ya da yanlış renkteki kadın ve erkek giysilerinin giyilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. 1792’de kadınların üstlerine aldıkları feracelerin neredeyse şeffaf olduğu söylenerek, bunların giyilmesinin yasaklanması istenmiştir43. Padişah tarafından yazılan hat-tı hümayunlarda meselenin hem toplumsal hem de israfa varan yönleri üzerinde durulmuştur. 41 Donald Quataert, Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, 5.b., çev. Ayşe Berktay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 214 42 Epey zamandan beri devlet işleri önem verilmediği için nasıl sarsıldıysa, kıyafet işlerinde de herkes işgal ettiği şerefli durum ve yere göre birbirinden ayrılmayacak hale gelmişti. Büyük vezirlere özel olan çok değerli olan samur nafesi ve donluk ve rızayı salları, elmas yüzük, hançer, işlemeli saatleri kademe ve esnaf gibileri kullanıyordu. Elmaslı hançeri olmayan adamını efendileri aşağı görürdü. Herkes gücü yetsin yetmesin, adı geçen kıyafet ve süslere heves etmekle halktan çoğu kimse iflas derecesine varıp bu şekilde ise birçok kimselerin rüşvet ve hırsızlık yoluna sapmasına sebep olmuştu. Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1375. 43 Quataert, a.g.e. s. 218. III. Selim’in konuyla ilgili Hat-tı Hümayunlarında mevcut durumdan rahatsızlığını dile getirerek derhal düzenlenmesini istemiştir. “… ve esnaf makulesi ve askeri taifenin libas ve etvar-ı mahsusaları olmakla birbirinden fark ve temyiz içün her sınıf kendi kıyafetleriyle gezüp ba’delyevm esnaf çuha dikişli kavuk giymeyüp ve pırpırı kıyafetinde olmayup cümlesi mutad-ı kadîm üzere şehirli kıyafetine girsünler pırpırı kıyafeti ancak dergâh-ı âli kullarım kisvesi olmakla anlar sair halktan mümtaz olmaları lazımdır ve iyd-i şerif yakin olmak hasebiyle halkı masariften muhafaza içün bu nizamın tamam vaktidir.” Ayrıca kadınların kıyafetleri ile ilgili olarak da “ Hem karılar gayet fena kıyafetlerle geziyorlar. Hotozları uzun yakaları uzun hem pek açık renk giyiyorlar. Yasak edesin. Nerede böyle görürsen birkaçının hotozunu ve yakasını kesesin.” Karal, a.g.e. ss. 101-102 12 Devlet ricalindeki lüks tüketim de tasarruf kapsamına dâhil edilmiştir. Özellikle moda kapsamı içinde Hindistan ve Frengistan kumaşından yapılan kıyafetlerin ülke parasının yurt dışına çıkmasına sebep olduğu belirtilerek, Osmanlı Devleti’nde hizmet görenler ve divanda mansıp sahibi olan kimselerin, erkân kürkü giyenler hariç, Hint kumaşından kıyafetler giymesi yasaklanmıştır. Görev değişikliklerinde ve her yıl ramazan aylarında Enderun-u Hümayun’a verilen bayramlıklar ve hediyeler, büyük mansıplardan verilen rikâbiye ve sadrazama verilen caizeler kaldırılmıştır. Bunun yanı sıra eyaletler, valilikler ve değişen mansıpların caizelerinin de güç yeterince verilmesi için indirim yapılmıştır44. III. Selim döneminde ticaret alanında da devletin uğradığı kayıpların önüne geçmek için düzenlemelere gidilmiştir. Bunlardan biri “Tercümanlar Sorunu”dur. İstanbul’da beratlı tüccarlar olduğu gibi taşrada da elçilerin maiyetlerinde beratlı tercümanlar mevcuttu ve bunlar vergilerden muaf tutulmuştu. İşte Osmanlı tebaasının bir kısmı, vergi muafiyetinden faydalanmak için yabancı devletlerin hizmetine konsolos veya elçi tercümanı diye kaydolmaya başlamıştır45. Hatta yabancı konsolosluklardan alınan beratlarla iş gören tüccar sayısı öyle artmıştır ki Halep konsolosu yanında beratlı altı tercüman bulunması kurallar gereğiyken bu sayı bin beş yüze ulaşmıştır. Yapılan araştırma sonucundaysa altı kişinin dışında her birinin Halep’te tüccar olduğu anlaşılmıştır46. Yabancı devletlere verilen bir takrirle ahitname hükümleri hatırlatılarak mutaddan fazla tercüman almamaları bildirilmiş, tercüman beratına sahip kimselerin hüviyetleri araştırılarak, gerçekten tercüman olmayanların beratları ellerinden alınmıştır47. Ayrıca yabancı tüccarların anlaşmalarla öngörülen ithalat ve ihracat vergilerinin en azından yüzde üçünü sağlamak ve rüşvet karşılığında yasal oranların çok altında vergi alan bir takım vergi gümrük memurlarının yolsuzluklarını önlemek için çaba gösterilmiştir.48 1793 yılında yapılan bir başka düzenlemeyle zengin devlet ricalinden bazı kaptanların şirket kurması usulü konulmuş, devletin deniz ticaret filosu artırılmaya çalışılmıştır. 1794 yılında deniz ticareti de düzenlenerek Osmanlı Devleti limanlarından ilk 44 Cevdet Paşa, a.g.e. a.y. 45 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. 5, 8. b., TTK, Ankara, 2007, s. 72 46 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1515 47 Enver Ziya Karal, III. Selim’in Hat-tı Hümayunları, 2. b., TTK, Ankara, 1988, s. 142 48 Shaw, a.g.e. s. 240 13 önce Osmanlı Devleti gemilerinin, daha sonra reaya gemilerinin ve sonra da müstemen taifesi gemilerinin yük almak üzere yanaşmaları kaidesi getirilmiştir49. 2.2 İDARİ VE SOSYAL ANLAMDA NİZAM-I CEDİD Osmanlı Devleti merkezi yönetiminin, taşra üzerindeki denetiminde çözülme başladıktan sonra, yerel güç odakları giderek bulundukları mahallerde iktidarı paylaşacak bir etkinliğe kavuşmaya başlamışlardır. Osmanlı tarihinde karşımıza “âyan” olarak çıkan bu yerel seçkin grubu, XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı idari ve siyasal yapısı içerisinde oldukça etkili bir role sahip olmuştur. Bütün bu sürecin başlangıcını XVII. yüzyılın başına kadar götürmek mümkün görünmektedir. Gerçekten de XVI. yüzyılın sonu ve XVII. yüzyılın tamamı Osmanlı merkezi idaresinden mali taleplerin arttığı bir dönem olmuştur. Bunun sonrasında, merkez üzerindeki sorumlulukların daha büyük bir kısmını taşra yöneticilerine yükleme eğilimine girilmiş; bu nedenle gelir ihtiyacı büyüyen taşra yöneticilerinin cevabı da “eyaletlerinin” ahalisine özel vergiler getirmek olmuştur50. 1695 yılındaysa, sınırlı sayıda yerel âyana yükselme fırsatı veren mültezimlik, köylüleri ve zanaatkârları genellikle büyük zarara uğrattığı için, hemen hemen ortadan kalkmış olan tımar sistemiyle iltizam sisteminin belirli özelliklerini birleştiren bir iltizam usulü (malikâne sistemi) geliştirilmiştir. Malikâne usulü devlet adına vergi toplama işlemini, devlet görgüsüne sahip kişilerin ellerine bırakmış (kullar), devletle ilişkileri olan belli kişilerin kendilerine taşrada bir siyasal taban oluşturmasına imkân vermiştir51. Genel olarak bakıldığındaysa XVII. ve XVIII. yüzyıllarda, taşradaki siyasal güç, faaliyetlerinde başkentten daha özerk görünmektedir. Hemen her yerde, çoğu insanın gündelik yaşamında merkezi devletin önemi gözle görülür bir şekilde azalırken, yerel âyan ailelerininki artmış, imparatorluğun çok geniş bölgeleri taşra âyan ailelerinin siyasal egemenliği altına girmiştir52. XVIII. yüzyıl süre zarfı boyunca siyasal ve ekonomik 49 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1513 50 Suraiya Faroqhi, “Krizler ve Değişim 1590-1699”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, C. 2, 2. b., çev. Ayşe Berktay-Süphan Andıç-Serdar Alper, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2006, s. 690 51 Faroqhi, a.g.e. ss. 691-92 52 Örneğin Karaosmanoğlu, Çapanoğlu ve Canikli Paşa Alioğlu, aileleri sırasıyla Batı, Orta ve Kuzeydoğu Anadolu’nun ekonomik ve siyasal işlerine egemendiler. Balkan topraklarında, Tepedenli Ali Paşa Epir’e 14 egemenliklerini geliştiren âyanlar için merkezdeki zaaf, 1768-1774 yılları arasında yapılan Osmanlı-Rus savaşından sonra birdenbire çok aşikâr bir hal almıştır. Bu yüzyılda yaşanan karışıklıklar ve kötü yönetim doruk noktasına ise, ironik bir şekilde, hanedanın ilk gerçek reformcusu Sultan III. Selim’in hükümdarlığı sırasında ulaşmıştır53. Merkezi otoriteyi taşrada yeniden tesis etmeyi amaçlayan III. Selim, öncelikle toprak sistemini düzenlemeye girişmişti. Bu amaçla uygulamaya konulan yöntemlerden biri daha önce bahsedildiği üzere Malikâne usulünün tasfiyesine yönelik olan uygulamalar olmuştu. Miri toprakların bir süredir kontrolünün merkezi yönetim tarafından gerçekleştirilememesinin ortaya çıkardığı boşluk, bu toprakların yeniden devletleştirilmesiyle halledilmeye çalışılmıştı. Bu yöntemlerden bir diğeri ise 1787-1792 yılları arasında savaş sürecinin de açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi bozulan tımar sisteminin ihyasına yönelik olmuştur. 1792 yılında, disiplinsel yönüyle dikkat çeken Tımar ve Zeamet Kanunnamesi, temel anlamda I. Abdülhamid döneminde yapılan kanunname54 esas alınarak hazırlanmıştı. Alaybeylerinin liyakat sahibi dürüst ve ehliyetli kimselerden seçilmelerine, sıklıkla görevden azledilmemelerine karar verilmiş, azledilmek üzere cürümü sabit olanların ise ibret olması için idam edilmeleri hükmü getirilmişti. Kanunname aynı zamanda bir yıl içerisinde yapılan yoklamalarda görev yerinde bulunmayan alaybeylerinin görevden azledilmeleri, her üç yılda bir de bir yoklamacı tayiniyle yoklamaların sürekli hale getirilmesi esasa bağlanmıştı. Savaş sırasında kendilerine devlet tarafından fermanla izin çıkmadıkça vali buyruldusu ile memleketlerine dönmeleri yasaklanmıştı. Bu emre uymayanların ise idam edilecekleri ifade edilmişti55. Böylelikle Osmanlı Devleti’nin uzun bir süredir yararlanamadığı tımar sistemi canlandırılmak istenmişti. Ancak bu uygulamalar âyanı taşrada gücünü azaltmadığı gibi, yürütülen politikalardaki kararsızlık aksine daha da güçlenmelerine sebep olmuştu. hükmeder, Vidinli Osman Pasvanoğlu Aşağı Tuna’nın Belgrad’tan denize kadar olan bölgesini denetimi altında tutardı. Arap eyaletlerinde ise, XVIII. yüzyıl boyunca (1704-1831), Bağdat’a Büyük Süleyman Paşa’nın ailesi, Musul’a celili ailesi hükmederken Mısır’a Ali Bey gibi nüfuzlu kişiler egemen oldu. Quataert, a.g.e. s. 85 53 Bruce McGowan, “Ayanlar Çağı 1699-1812”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sosyal ve Ekonomik Tarihi 1600-1914, C. 2, 2. b., çev. Ayşe Berktay-Süphan Andıç-Serdar Alper, Eren Yayınları, İstanbul, 2006, s. 781 54 Berkes, a.g.e. s. 106 55 Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1401-1402 15 Bu dönemde toprak sistemini düzenleme çalışmalarının dışında yine idari kapsam içine alınabilecek bir dizi reform uygulamasından bahsetmek mümkündür. Bunlardan biri “Der Beyan-ı Nizam-ı Hal ve Vüzera-yı Nizam ve Mirmiran-ı Kiram” adıyla bir vüzera kanunnamesi hazırlanmasıdır. Bu kanunnameyle Anadolu ve Rumeli eyaletleri yirmi üçe düşürülerek56 vezir sayısı da yirmi üçe indirilmiştir. Vezirlerin ehliyet ve liyakat sahibi olanlar arasından seçilmeleri, vezirliğe atanan şahsın “muayyen bir caize” dışında kendisinden hediye veyahut ve sair bir paranın alınmaması, vezirlerin görev aldıkları eyaletlerde en az üç, en çok beş yıl kalmaları, bu süreden önce azledilir veya başka bir göreve atanırlarsa yeniden caize vermemeleri; beş senenin sonunda halk vezirden memnun ise vezirin memuriyetine devam etmesi, savaş hali dışında vezirlerin nakledilmesi hususunda gerek vakit, gerekse masraf durumu göz önünde bulundurularak Anadolu’dan Rumeli’ye ve Rumeli’nden Anadolu’ya vezir nakledilmemesi, tayinlerinin yakın yerlere yapılması kararlaştırılmıştır57. Ayrıca taşrada adaletli ve disiplinli bir yönetimin gösterilmesini isteyen III. Selim, Anadolu ve Rumeli’nin her tarafına adalet emirleri göndererek, fukara hakkında zulüm yapılmamasını, işlerin adaletle görülmesini, reayaya merhametli davranılmasını istemiştir. Yine taşrada hukuk işleriyle meşgul olan kadıların, liyakat sahibi olarak atanması, kadıların görev yerlerine giderek kanunnamelerin dışında davranmamaları hususunda emir ve irade buyurmuştur58. Bu dönemde, sosyal alanda da disiplini sağlamak adına düzenlemelerde bulunulmuştur. Taşrada ağır vergi yükünden kaçmak için topraklarını terk eden reayanın İstanbul’a göç etmesi İstanbul’un güvenliğini tehdit eder bir hale geldiği belirtilerek, Divan-ı Hümayun hocegânlarından, nezaretçi maiyetinde bir teşkilat kurulmuştur. Bunlar dükkânları, medreseleri ve zaviyeleri, bekâr odalarını ve evleri dolaşarak, taşradan gelenleri deftere geçirmiş, deftere geçirilmiş olanlar arasından kefil gösterebilenler İstanbul’da bırakılmış, diğerleri gümrük eminleri aracılığı ile memleketlerine 56 Anadolu Eyaletleri: Mısır, Şam, Bağdat, Basra, Zor (Şehrizor), Halep, Karaman, Rakka (Rıkka), Diyarbekir, Adana, Sayda, Musul, Anadolu, Trabzon, Erzurum, Çıldır, Van, Kars, Maraş, Sivas, Cidde, Trablusşam (Suriye trablusu), Girit; Rumeli Eyaletleri: Rumeli, Silistre, Bosna, Mora ve Eyalet-i Cezayir. Karal, a.g.e. s. 117 57 Karal, a.g.e. ss. 117-118, BOA. C.DH. No: 3761. İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1988, s. 195, Shaw, a.g.e. ss. 227-229. Ayrıca Shaw valilerin güçlerinin ve saygınlıklarının artırılması olarak gördüğü bu düzenlemelerin, taşrada ayanlara karşı mücadeleye yönelik olduğunu ifade eder. 58 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 2, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1105, 16 gönderilmişlerdir. Ayrıca bundan sonra denetlemelerin altı ayda bir yapılmasına karar verilmiştir59. Sosyal hayata yönelik düzenlemeler arasında Müslüman ahaliye yönelik içki yasakları da gelmektedir. Nitekim Hıristiyanlar için İstanbul’da üç adet meyhane bırakılarak diğer meyhanelerin kapatılması istenmiş60, Müslümanların ise içki tüketimi yasaklanmıştır61 . İstanbul’da çıkan yangınların kontrolünü sağlamak maksadıyla Beyazıt, Süleymaniye, Osmaniye, Laleli Camileri ile Bahçe kapıda bulunan Valide Cami avlularına daima su ile dolu olmak üzere birer havuz yapılmıştır62. 2.3 III. SELİM İLE DİPLOMASİ’DE YAŞANAN DEĞİŞİM Nizam-ı Cedid döneminde yapılan ıslahat çalışmalarının belki de en etkili ve yenilikçi olanı diplomasi alanında uygulamaya konulanlardır. Gerek daimi elçiliklerin açılması, gerekse Osmanlı dış politikasında yaşanan dönüşüm göz önünde bulundurulursa bahsini ettiğimiz yeniliğin ve etkinliğin önemi net bit şekilde ortaya çıkacaktır. XVIII. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı ülkelere elçi göndermenin bir ihtiyaç dâhilinde gerçekleştiği ve bu gönderilen sefirlerin veya sefaret heyetlerinin geçici mahiyette oldukları görülmektedir. Buna karşılık Avrupa devletleri XV. yüzyıldan başlayarak Osmanlı başkentinde daimi elçiler veya maslahatgüzarlar bulundurmuşlardır63. Osmanlı İmparatorluğu ise, daimi yabancı elçilikler kurulana kadar, Avrupa’yla ilgili haberleri iki kaynaktan almaktaydı. Bunlardan birincisi Eflak ve Boğdan Beylikleriydi; bunların Avrupa başkentlerinde adamları bulunmaktaydı ve bu kişiler Avrupa’daki haberleri Eflak ve Boğdan beylerine gönderirler, onlar da Bâb-ı Âli’ye yazarlardı. İkinci kaynak ise Bâb-ı Âli’nin Divan-ı Hümayun tercümanlarıydı64. 59 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 3, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1373, BOA. C.DH. No: 9045 60 BOA. HH. No: 9020 61 BOA. C.BLD. No: 4438, C.DH. No: 3920, 10877, HH. No: 10845 62 BOA. C.BLD. No: 2563. 1795 yılında İstanbul, Balık pazarı dışarısında, Hasır İskelesi’nde çıkan yangında bu havuzlar epeyce işe yaramıştı. Ancak rüzgârla yayılan yangının tulumbalarla önü alınamamış ve on bir saat süren yangın oldukça tahribat vermişti. Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1532 63 Venedik 1454, Lehistan 1475, Rusya 1497, Fransa 1525, Avusturya 1528, İngiltere 1583, Felemenk 1612, Faruk Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, 4. b., TTK, Ankara, 2008, s. 14 64 Karal, a.g.e. s. 166 17 Hiç kuşku yok ki Avrupa ülkeleri hakkında ve Avrupa ile meseleler üzerine dolaysız ve daha güvenilir bilgi edinme, ayrıca Osmanlı Devleti’ni Batılı devletlerin yerleşik uygulamalarıyla aynı çizgiye getirme niyetinin sonucu olarak 1792 yılında III. Selim başlıca Avrupa başkentlerinde düzenli ve yerleşik Osmanlı elçilikleri açma kararı almıştır65. Böylelikle ilk defa Avrupa devletleri arasında geçerli ola diplomatik kural ve ilkeler Bâb-ı Âli tarafından benimsenmiştir66. Alınan karar67 üzerine İngiltere’nin İstanbul’da bulunan elçisi68 Sir Robert Ainslie ile görüşülüp, kararlaştırılarak eski kalyonlar kâtibi Yusuf Agâh Efendi 1793 yılı Temmuz ayında Londra elçisi olarak görevlendirilmiştir69. Böylelikle ilk daimi Osmanlı elçiliği Londra’da kurulmuştur70. Yusuf Agâh Efendi ve maiyeti kara yoluyla 14 Ekim 1793’te Londra’ya hareket etmiş, 21Aralık 1793 günü Londra’ya ulaşmışlardır71. İngiliz kral ve kraliçesine verilmek üzere hazırlanan hediyeler ise deniz yoluyla gönderilmiştir72. Londra’da kaldığı süre zarfı boyunca gerek İngiltere ve Osmanlı Devleti arasındaki münasebetleri düzenleyen, gerek İngiltere hakkında bilgi edinmeye çalışan Yusuf Agâh Efendi’nin önemli bir vazifesi de, Osmanlı Devleti hizmetinde istihdam edilecek olan Avrupalı uzmanların tespit edilmesi ve bunların Bâb-ı Âli’nin isteği doğrultusunda veya kendi insiyatifinde Osmanlı Devleti’ne gönderilmesi meselesi olmuştur73. Yusuf Agâh 65 Bernard Lewis, a.g.e. s. 86 66 Alaaddin Yalçınkaya, “Nizam-ı Cedid Döneminde Osmanlı Devleti’nin Modernleşmesinde İngilizlerin Rolü”, Osmanlı, ed. Güler Eren, C. 6,Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 685 67“ Devlet-i Âliye’nin dahi düvel-i fehime-i Avrupa nezdinde birer ikamet elçisi bulundurması derece-i vucubede görülmekle düvel-i merkume nezdinde birer elçi gönderilüb ve üç sene müddet tekmilinde anlar celb ve iade ve yerlerine başkaları irsal ile minval-i meşhur üzere hem umur-ı sefaret idare ittirilmek ve hem de bu tarikle ahval-i düvele vakıf bazı zatlar yetiştirilmek üzere nizamat-ı saire sırasında sefaret usulüne hüsn-i rabıta virilmek” 68 Mehmed Raşid Efendi ve Tatarcık Abdullah Molla Efendi’nin yaptığı bu görüşme ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1623-1625 69 Yusuf Agâh Efendi’nin maiyetine, Serkâtibi olarak Mektebi-i Sadr-ı Âli halifelerinden Mahmud Raif Efendi, Ateşe olarak Derviş Ağa, ayrıca iki tercüman ve bir de zımni kişizadelerinden bir kişi görevlendirilmiştir. Yusuf Agâh Efendi’ye 15.000 guruş yolluk ve yılda 50.000 guruş maaş, Mahmud Raif Efendi’ye 4.000 guruş yolluk ve yılda 8.000 guruş maaş, Derviş Ağa’ya 2.000 guruş yolluk ve 3.000 guruş maaş, Birinci tercümana 3.000 guruş yolluk ve yılda 8.000 guruş maaş, ikinci tercümana 2.500 guruş yolluk ve 6.000 yılda guruş maaş ve zımmet sahibi olan maiyet memuruna 1.500 guruş yolluk ve yılda 2.500 guruş maaş tahsis edilmiş ve verilmiştir. Cevdet Paşa, a.g.e., s.1480, BOA. HH. No: 12382, 13387, C.HR. No: 4714 70 Shaw, III. Selim’in Fransa’ya yakınlığından ötürü ilk elçiliğin Paris’e açılmasının düşünüldüğünü, ancak Fransa’nın yeni rejiminin Avrupa’da gayri meşru ilan edilmesi sebebiyle bu düşünceden vazgeçildiğini belirtir. Bkz. Shaw, a.g.e. s. 253 71 BOA. C.HR. No: 4250 72 BOA. HH. No: 40832/B 73 Yalçınkaya, a.g.e. s. 689 18 Efendi’nin üç senelik görev süresi tamamlandıktan sonra yerine, süvari mukabelesi payesiyle, İsmail Ferruh Efendi görevlendirilmiştir (Aralık 1796)74. Osmanlı Devleti’nde yabancı ikamet elçiliklerinin açılmaya başlamasıyla beraber, imparatorlukta ikamet edecek elçiler için de prosedür değişikliğine gidilmiştir. Osmanlı Devleti’nde ikamet edecek olan yabancı devlet elçilerinin Osmanlı topraklarına ayak bastıkları andan itibaren İstanbul’a ve dönüşlerinde sınıra kadar yaptığı masraflar (tayinat) Osmanlı Devleti tarafından karşılanmaktaydı. Ancak diğer ülkelerde benzeri olmayan bu tür bir uygulama Osmanlı Devleti’nin içine girdiği yeni dış politikasının (mütekabiliyet) bir gereği olarak kaldırılmıştır75. Londra’ya gönderilen Yusuf Agâh Efendi’den sonra, Berlin’e ikamet elçisi olarak Seyyid Ali Efendi, Viyana’ya ise İbrahim Akif Efendi görevlendirilmiştir (1795). Ancak Seyyid Ali Efendi’nin Paris ikamet elçisi olarak değiştirilmesiyle yerine Berlin elçisi olarak Ali Aziz Efendi tayin edilmiştir (1796)76. Böylelikle Bâb-ı Âli tarihinde ilk defa Petersburg haricinde tüm Avrupa başkentlerinde temsil edilmeye ve bununla birlikte Avrupa’daki koşullar ve gelişmeler hakkında düzenli olarak rapor almaya başlamıştır77. Diğer görevlerinin yanı sıra bu elçiler görev yaptıkları ülkelerdeki kurumları iyice incelemeleri ve “imparatorluk hizmetkârlarının işine yarayacak dil, her türlü bilgi ve bilimsel gelişmeyi” öğrenmeleri konusunda da tembihlenmişlerdi78. Mevcut bilgilere bakılırsa bu elçilerin etkileri oldukça sınırlı kalmıştı. Mesleklerinde hiç deneyimleri yoktu ve Avrupa diplomasi oyununu sıfırdan öğrenmek zorunda kalmışlardı. Ama Avrupa’ya giden bu “ilk modern” Osmanlı diplomatları Avrupa karşısında ne kadar beceriksiz kalmış olurlarsa olsunlar, onlar ve onların bir kuşak sonraki ardılları, Osmanlı toplumunda Avrupa’daki yaşamın temsilcileri olarak kesinlikle etkili olmuşlardı79. Şu halde Avrupa devletleri ile olan ilişkilerde devletlerarası hukukun benimsenmesi ve Avrupa’nın önemli merkezlerinde (başkentlerinde) daimi ikamet elçiliklerinin açılması, Avrupalı devletlerle olan ilişkilerde mütekabiliyet esasına uyulması ve tayinat usulünün 74 BOA. C.HR. No: 2463 75 Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1513-1514 76 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1626, BOA. HH. No: 10689 77 Shaw, a.g.e. s. 255 78 Lewis, a.g.e. s. 87, Karal, a.g.e. s. 79 79 Zürcher, a.g.e. s. 47 19 kaldırılması, dış ilişkilerde güçler dengesinin göz önüne alınmasıyla80 Osmanlı İmparatorluğu’nun diplomasi tarihinde yeni bir döneme girdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim tarihçilerin de üzerinde sıklıkla durdukları XIX. yüzyıla yayılan muvazene (denge) politikası bu yeni dış ilişkilerin bir uygulamasıdır. 2.4 ASKERİ ANLAMDA NİZAM-I CEDİD Nizam-ı Cedid kavramının iki anlam ihtiva ettiğini daha önce belirtmişti. Bundan önceki bölümlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun muhtelif alanlarında yapılan düzenlemelere ve yeniliklere değinmeye çalışmıştır. Bu bölümde ise Nizam-ı Cedid’in ikinci ve dar anlamı üzerinde durulacaktır. Bu konuda, 1789-1807 yılları arasında yapılan askeri düzenlemeler ve kurulan yeni talimli ordu olarak iki ana başlık belirlemek mümkün. Gerçekten de bir taraftan mevcut askeri ocaklarının eksiklerini gidermeye ve bu şekilde askeri ocaklara bir düzen vermeye çalışan Osmanlılar, bir diğer taraftan “zımni” olarak Avrupa usulünde yeni bir ordu oluşturmaya çalışmışlardır. Bu yönüyle Nizam-ı Cedid, eski ve yeni arasında, eskinin yerine yeniyi değil, eskinin yanına yeniyi getiren bir geçiş döneminin özeti mahiyetindedir. III. Selim’in devletin ileri gelenlerinden istediği layihalarda üzerinde en çok durulan mesele askeri alan olmuştu. Ancak ıslahat layihalarında yapılması gereken askeri düzenlemeler ile ilgili olarak bir oydaşma sağlanamamıştı. Layiha yazarlarının bir kısmı mevcut ocakların mümkün olduğu kadar düzeltilmesini savunurken, bir kısım layiha yazarı da Nizam-ı Cedid adıyla bilinen eski asker sınıfı türünden yeni bir asker tertibini layihalarında vazetmişti81.Üstelik eski askeri ocakların düzenlenmesini isteyenler de, yeni bir ordunun kurulmasını talep edenler de kendi aralarında ihtilaf halindeydiler. Cevdet Paşa bu durumu “bu kadar muhtelif fikirlerin birleştiği noktayı bulmak asıl istenen hükmün yerine getirilmesinden daha zor olmuştu” diyerek ifade eder82. III. Selim’in girişimlerini gözden geçirdiğimiz zamansa orta bir yol tuttuğu görülmektedir83. Bu orta yolu Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut ocaklarından kapıkulu 80 Alaaddin Yalçınkaya, “III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri Osmanlı Dış Politikası”, Türkler, ed. Kemal Çiçek-Celal Güzel-Salim Koca, C. 7, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 620-650. 81 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1408 82 Cevdet Paşa, a.g.e. a.y. 83 Berkes, a.g.e. s. 92 20 piyade sınıfının kanunlarının düzenlenmesiyle disiplin altında tutulmaları ve talime tabi olmalarını içeren uygulamaların yanı sıra, Levent Çiftliği’nde yeni bir ordunun kurulması olarak tanımlamak mümkündür. 2.4.1 Mevcut Askeri Ocaklara Dair Düzenlemeler 2.4.1.1 Yeniçeri Ocağı’nın Düzenlenmesi Osmanlı Devleti’nde Yeniçeri Ocağı84 kuruluşundan beri diğer askeri ocakların üstünde tutulan ve saygınlığı olan bir askeri kurum olmuştu85. Yeniçeriler, Hıristiyan tebaadan toplanan çocukların, acemi kışlalarında eğitiminden sonra, yeniçeri ortalarına alınmasıyla oluşturulmuşlardır. Hepsi bekâr olan yeniçerilerin kışlalarda kalması sağlanıp, düzenli ve sürekli asker olarak yetiştirilmişlerdi. Ancak zaman içinde ocağın kanunnamesinin dışına çıkılarak devşirme usulü terk edilmiş, Müslümanlardan da yeniçeri kaydına izin verilmişti. Yeniçerilere evlenme ve evlenenlerin de kışlalardan dışarı çıkma hakkının tanınmasıyla ocağın yapısı iyice bozulmaya başlamıştı. Sıklıkla meydana gelen seferlerde gönüllü yeniçeri yazımı (tashih be-dergâh) söz konusu hale gelmiş, yeniçeri ortalarına askerlikle ilgisi olmayan kimseler de bu yolla girmeye başlamıştı. Nihayet yeniçerilerin ticaretle meşgul olmaya başlamaları veyahut zaten esnaf olan kimselerin yeniçeri esamisine sahip olmaları ocağı kuruluş amacından uzaklaştırmıştı. Namuslu kimseler dahi yeniçerilerin zulmüne uğradıkça bu mezalimden korunmak için yeniçeri sınıfına girmişlerdi86. XVIII. yüzyıl’da bu ocağın kendinde gelişen değişiklikler, devletin zatiyatından sayılan bu gücü, devletin karşıtı olan bir güç haline getirmiş, mali bunalım koşulları altında yeniçerilik devlet kulluğu olmaktan çıkmış, bir sınıf, siyasal güç kazanan bir parti haline gelmişti. Bir yandan toplumun fakirleşen kitleleri yeniçerileşirken, öte yandan yeniçeriler kasap, hamal, kayıkçı, tellak, manav, kahvecigibi Osmanlı yazarlarının ayaktakımı işi olarak küçümsediği işlere yayılmışlar, ekonomik gelişme olmadığından, bu büyük 84 Yeniçeri ocağıyla ilgili daha fazla bilgi için ayrıca bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları, C. 1, Ankara, 1988, ss. 146-611 85 Beydilli-Şahin, a.g.e. s.46 86 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 4, İstanbul, 1994, s. 1940 21 kitlelerin iş gücü üretimde kullanılmadığı gibi, ocak da askerlik gücü açısından hazine için masraflı bir kurum haline dönüşmüştü87. Her ne kadar bozulan ocak yapısı ve bunun ortaya çıkardığı sonuçlardan biri olarak yeniçeriler Osmanlı Devleti içinde tehlikeli bir siyasi muhalife dönüşmüşlerse de âyanların artan gücü ve yabancı ülkelerin tehdidi karşısında yine de bir merkezi askeri teşkilat bulundurma zarureti ve hatta bu askeri ocağı kaldırmak için destek bir askeri gücün bulunmaması ocağın kaldırılmasının önünde önemli engelleri teşkil etmişti88. Nitekim bu sebeplerle Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması yerine düzenlemesine karar verilmişti. Yeniçeri Ocağı’nda yapılması planlanan düzenlemelere uygun olarak, yeniçeri sayısı yarı yarıya indirilmiş (30.000 kişi), yeniçerilere yeni Avrupa tipi silahlar verilmeye çalışılmış ve her ortaya da eğitmen olarak sekiz eğitilmiş tüfekli er verilmiştir. Yeniçerilere bu yeni metotları kabul ettirmek maksadıyla eski borçları ödenmiş, aylıkları yükseltilip zamanında ödenmeye başlanmıştır.89 Yeniçerilere talim zorunlu tutularak, talim günlerinde, ocak başkâtibi ve altı nefer ocak yazıcısının hazır bulunması; her talim gününde nöbetleşe olarak dörder ortanın talime gelmeleri hususunda karara varılmıştır. Talim günü olarak da biri yeni inşa edilmiş olan talimhanede, biri de Sadâbâd’da olmak üzere, her sene ilkbahar başlangıcından sonbahar’ın bitimine kadar, haftada iki talim günü belirlenmiştir. Tüm yeniçerilerin mevcudu esami defterlerine kaydedilmiştir90. 2.4.1.2 Topçu, Arabacı, Lağımcı, Cebeci ve Humbaracı Ocakları’nın Düzenlenmesi Top dökmek ve muharebede top kullanmak üzere iki kısım olarak teşekkül eden Topçu Ocağı, Kapıkulu Ocakları’nın piyade sınıfına dâhildi. Gerek topun atış kısmında, gerek top imalinde istihdam edilecek kimseler ise Acemi Ocağı’ndan alınmaktaydı91. 87 Berkes, a.g.e. s. 77 88 Yeniçerilerin durumu ve Nizam-ı Cedid ordusu ile ilgili olarak ayrıca bkz. Koca Sekbanbaşı Layihası, Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1941-1951 89 Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C. 1, 3. b., çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul, 2008, s. 319 90 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 46 91 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapukulu Ocakları, C. 2, 3. b., TTK, Ankara, 1988, ss. 35-37 22 Topçu Ocağı ve Osmanlı topçuluğu Fatih Sultan Mehmed zamanında geliştirilmeye başlanmış ve XVI. yüzyıl itibariyle en yüksek seviyesine ulaşmıştı92. Ancak bu dönemden sonra topçuluğun Avrupa’da giderek gelişmesine karşılık, Osmanlı Devleti ordusundaki topçuluğun bu gelişmeye karşılık verememesi sonucunda, gerek III. Mustafa, gerekse I. Abdülhamid dönemlerinde Topçu Ocağı’nın ıslahı için çalışmalarda bulunulmuştur. Özellikle Baron de Tott’un ağır toplar yerine hafif toplar döktürmesi ve Sadâbâd Sarayı yakınlarında iki yüz elli subay ve erden mürettep süratçi topçu birliğini kurması93 ve Hasköy’de yeni bir top dökümhanesi yaptırması94 bu alandaki ıslahat çalışmalarının önemli birer göstergesidir. III. Selim döneminde de bu ocağın ıslahı çalışmalarına devam edilmiştir. Mevcut ocaklar arasında padişahın en çok üzerinde durduğu ocak olan Topçu Ocağı’nda yapılan düzenlemelerle, III. Selim’in Osmanlı Devleti’nde modern topçuluğun temelini atan kişi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır95. Nitekim bir süredir gerekli mesleki bilgiden mahrum ve talim esasını terk etmiş olan topçuların, bu düzensizliğini ortadan kaldırmak maksadıyla III. Selim bir kanunname hazırlamış ve Fransa İsveç ve İngiltere’den mühendisler ve işçiler getirilerek Tophane ıslah edilmiş ve Fransız ölçülerine uygun topların dökümüne başlanmıştır96. 26 Şubat 1792 tarihinde çıkarılan Topçu Kanunnamesi’yle, Topçu Ocağı’na da bir tuğ verilerek, Cebeci Ocağı seviyesine çıkarılmış97, devletin önde gelen ricalinden mutemed, şöhret ve vakar sahibi bir zat (Mustafa Reşid Paşa) bu ocağın idaresine memur edilerek, nazır tayin edilmiştir. Topçu Ocağı’ndaki ulufe dağıtımı ve kitabet işlerini görmek üzere yanına bir kâtip verilmiştir. Yeni ortalar oluşturulmuş ve bütün ortalara, her bir top cinsinden belirli sayıda sağlanmıştır. Yine bütün ortalara, zabitan ve karakullukçu dışında, bir top ustası, bir yamak ve sekiz topçu olmak üzere on kişi tayin edilmiştir98. 92 Genel Kurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, C. 3, Kısım 5, Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1978, s. 170 93 Mustafa Kaçar, “Osmanlı Devleti’ne Modern Topçuluğun Girişi: Sürat Topçuları Ocağı”, Osmanlı Özel Sayısı, Sayı: 31, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2000, s. 648 94 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Sadrazam Halil Hamid Paşa”, Osmanlı Tarihinden Portreler, YKY, İstanbul, 2010, s. 137 95 M. Ali Öztopçu, “Nizam-ı Cedid ile Osmanlı Topçuluğu’na Getirilen Yenilikler”, Askeri Tarih Bülteni, 12/22, 1987, s. 89 96 Karal, a.g.e. s.47. BOA. C.AS. No: 2575, 29442, HH. No: 3669 97 Genel Kurmay Başkanlığı, a.y. 98 Beydilli-Şahin, a.g.e. s. 49 23 Böylelikle mevcut yirmi üç olan orta sayısı, iki orta daha ilave edilerek, yirmi beşe çıkarılmış, ortaların top sayıları da artırılmıştır99. Cuma ve salı günlerinin dışında her gün mevcut ortaların erleri ve subaylarının, beşer ortalık gruplar halinde ve çeşitli toplarıyla birlikte talim mahallinde bulunmaları ve dönüşümlü olarak talim yapmaları, ocak nazırının, ağasının, kâtibi ve kethüdasının da dönüşümlü olarak bu talimleri takip ve çalışmalara nezaret etmeleri zorunlu tutulmuştur. Talimler için Tophane Kışlası tamamen yıkılarak, yeniden inşa edilmiş ve genişletilmiş, her gün talim ve eğitim yapılacak meydanlar oluşturulmuştur100. Topçuların yamağı gibi bir durumda bulunan Arabacı Ocağı da Topçu Ocağı’na benzer bir kanunnameyle düzenlenmiştir. Topçu Ocağı’nda olduğu gibi ocağın yönetimi nazır ve ocak ağasının sorumluluğuna verilmiş, Topçu Ocağı Nazırı’nın aynı zamanda Arabacı Ocağı Nazırı olmasına karar verilmiştir101. Yine Hocegân-ı Divan-ı Hümayun’dan bir kişi Arabacılar Ocağı kâtibi olarak atanmış, her bir top ve cephane arabasına bir halife ile beş nefer verilmiştir. Her iki ocağın gördüğü işlerin birbirini oldukça ilgilendirmesi sebebiyle de Tophane’de bulunan Topçular kışlasının yanına Arabacılar kışlası inşa edilmiştir. Salı ve cuma dışındaki günlerde talim yapan Topçu Ocağı’nın toplarını talim mahalline götürmekle mükellef olan arabacı subay ve neferatının nöbetçi olmadıkları günlerde kışlada kalıp, gerektiğinde top nakli, araba tamiri, beygirlerin bakımı gibi işlerle uğraşmaları ön görülmüştür. Arabacı Ocağı’nın malzemeleri ile ilgili işlerin yürütülmesi için her bir ortaya bir usta marangoz, bir çilingir, bir saraç ve bir nalbant tayin edilmiştir102. Osmanlı İmparatorluğu’nda Cebeci Ocağı silah yapan, tamir eden, barutları ıslah eden ve harp levazımatını tedarik edip hazırlayan sınıflardan teşekkül edilmişti103. Cebeci Ocağı mensubu ve neferatı cephane mühimmatının imar ve ıslahı dışında, yeniçeriler gibi, ihtiyaç duyulduğunda metrise girip savaşmak için tertiplenmişlerdi. Bu sebeple cebecilere de talim zorunlu tutularak, yeniçeri askeri gibi haftada iki defa harp sanatını talim edip öğrenmeleri hususunda düzenlemeler yapılmıştır104. 99 Karal, a.g.e. s. 48 100 Beydilli - Şahin, a.g.e. a.y. 101 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 3, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1458 102 Beydilli - Şahin, a.g.e. ss. 50-51 103 Uzunçarşılı, a.g.e. 8 104 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 47 24 Düzenlemeye tabi tutulan ocaklardan bir tanesi de Humbaracı Ocağı’dır. Demir veya tunçtan, içine patlayıcı madde koyabilmek amacıyla, içi boş ve yuvarlak şekilde yapılmış bir savaş silahı olan humbaraları ve ateşli silahları kullanan humbaracıların esas kısmı tımarlı sipahiydiler; devlet merkezinde bulunmayan bu kısım, kalelerde hizmet vermekteydi. Humbaracıların tımarları da kaleleri civarında bulunmaktaydı105. Tımar ve zeamet sahibi humbaracıların dışında bir de İstanbul’da yevmiyeli olarak bulunan humbaracılar da vardı. Zaman içinde humbaracı tımar ve zeametlerinin çoğu bu işte bilgisi olmayan kimselerin eline geçmiş ve mesleğini layığıyla yerine getiren humbaracılar bulunamaz olmuştu106. 1792 yılında hazırlanan Humbaracı Kanunnamesi ile humbaracılara zamanın gereksinmelerine uygun düzen verilmeye çalışılmıştır107. Yeni kanun mucibince ilkbahar da yoklamaları yapılması için mart ayından yevmiyeli ve tımarlı bütün humbaracı neferatının İstanbul’da olmaları istenmiştir108.Yapılan yoklamada mevcut olmayan humbaracıların yevmiyelerinin hazineye devredilmesine ve bu kimselerin Humbaracı Ocağı’ndan çıkarılmasına, mevcut olanlarınsa kanunun belirttiği hükümlere göre meslek bilgisinden sınava tabi tutulmalarına, başarılı olamayanların bir buçuk yıllık özel bir eğitimin neticesinde yeniden sınava sokulmalarına bu sınavdan da başarısız olmaları durumunda Humbaracı Ocağı’ndan atılmalarına karar verilmiştir109. İstanbul Sütlüce’de her bir humbaracı subayı ve neferatı için müstakil mekânları, mutfak ve ahırları olan bir kışla, hemen yanına bir cami, humbara imalathaneleri ve bir mühendishane inşa edilmiş, ayrıca bunlara, savaş levazımatının imali için yeterli sayıda izabe ocakları, mühimmatın muhafazası için mahzen bulunan bir humbarahane yapılmıştır. Devlet ricalinden önde gelen bir kişi (Atıf Efendi) buraya Humbaracı Ocağı Nazırı sıfatıyla tayin olmuştur. Yine bir kâtip, bir kethüda ve bir de humbaracıbaşı atanmıştır. Humbaracıların da nöbetleşe talim yapmaları ve salı ile cuma günleri hariç mühendishaneye gelmeleri, mühendishanede öğrenilen bilgilerin ise uygulamalı olarak talimhanede tatbikine çalışılmıştır110. 105 Uzunçarşılı, a.g.e. ss. 117-118 106 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 52 107 Genel Kurmay Başkanlığı, a.g.e. s. 174 108 BOA. C. AS. No: 11278, 11973 109 Karal, a.g.e. s. 45 110 Beydilli - Şahin, a.g.e. a.y. BOA. C.AS. No: 5864 25 Yer altından yollar açarak fitil ve barutla özellikle kuşatılan kalelerin duvarlarını yıkan veya lağım atarak tahrip eden lağımcılar, XVII. yüzyıldan itibaren bozulmaya başlamış ve gittikçe liyakat ve ehliyet sahibi olmayan kişilerle Lağımcı Ocağı dolmaya başlamıştır111. Bu sebeple sair ocaklar için söz konusu düzenleme meselesi Lağımcı Ocağı için de geçerli olmuş ve Lağımcı Ocağı için de bir kanunname hazırlanmıştır. Lağımcı Ocağı için hazırlanan kanunnamede, humbaracılar gibi tımar ve zeamet sahibi olan lağımcıların, yevmiyeli lağımcılarla birlikte yoklamalarının yapılması için İstanbul’da olmaları istenmiştir. Lağımcılar için de humbaracılar için uygulanması düşünülen sınav usulü geçerli tutulmuş, sınavı ilkinde veyahut ikincisinde geçemeyenlerin Lağımcı Ocağı ile ilişkilerinin kesilmesine karar verilmiştir. Lağımcılar için, İstanbul’da kalmaları ve sürekli eğitimle ilgilenmeleri gerektiğinden, humbaracılar için inşa edilen kışlanın içinde, her biri yüz yirmi beş kişilik, iki ayrı koğuş yapılmıştır112. Lağımcılar iki sınıfa ayrılmış, birinci sınıf lağım bağlamak tekniğine dair gerekli bilgileri edinmek ve talimini yapmakla; ikinci sınıf köprü, batarya ve kale inşa etmek, metris almak gibi alanlarda eğitim görmek ve talim yapmakla sorumlu tutulmuştur. Humbaracı Ocağı Nazırı’nın aynı zamanda Lağımcı Ocağı Nazırı, humbaracı kâtibinin aynı şekilde lağımcı kâtibi olması uygun görülmüş, bir ocak ağası atanmış ve bir de kethüda nasb olunmuştur113. 2.4.2 Nizam-ı Cedid Ordusu’nun Teşekkülü Avusturya ve Rusya ile yapılan savaşların bitmesinden hemen sonra III. Selim ve Islahat ekibinin üzerinde özellikle durduğu konunun, kurulması düşünülen Avrupa tarzında eğitim görmüş ve donatılmış ordu olduğundan bahsedilmişti. Islahat layihalarındaki muhtelif fikirlerin değerlendirilmesinden sonra mevcut ocakların dışında yeni bir ordunun kurulmasına karar verilmişti. Avrupa tarzında yetiştirilmek istenen ordunun masraflarını karşılamak maksadıyla İrad-ı Cedid Hazinesi kurulmuş, mali bir fon oluşturulmak istenmişti. 111 Uzunçarşılı, a.g.e. s. 131 112 Genel Kurmay Başkanlığı, a.g.e. s. 177 113 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 53 26 1791 yılının sonlarına doğru, Sadrazam Koca Yusuf Paşa Ruslara karşı hala cephedeyken, harekât sırasında ele geçirdiği az sayıdaki Rus firarisini kendi kapı halkı ile bir araya toplamış ve ele geçirilen Rus silahları ile Avrupa usulü talimler ve manevralar yaptırmaya başlamıştı114. Savaş bittikten sonra ordu İstanbul’a dönünce, III. Selim bu kuvvetlerin gösterilerini seyretmeye gitmiş, ateş güçlerini gördükten sonra, bu birliğin – Yusuf Paşa’nın layihasında teşkilini teklif ettiği- yeni ordunun çekirdeği olmasını kararlaştırmıştı115. 1792 Mart’ının sonunda İngiltere elçisi sadrazama gayri resmi olarak birkaç tüfek ile süngü vermiş ve hükümetinden bu tür yardımlar sağlamak için izin istemişti. Yeni orduya asker temin etmek içinse önce İstanbul sokaklarından yüz Türk, gönüllü olarak orduya kaydedilmişti. Sadrazam tarafından getirilen ve 1787-92 savaşında ordudan kaçıp İstanbul’a gelen Alman ve Rus devşirmeler, yeni ordunun subayları ve talim ustaları olmuşlardı116. 1792 Ağustos’unda oluşturulmak istenen yeni orduya kışla yapımı için, yeniçerilerin, sipahilerin, halkın ve İstanbul şehir hayatının merkezinden uzakta, Levent Çiftliği’nde çalışmalara başlanmıştı117. Ordu’nun ihtiyaçlarını karşılamak üzere müstakil bir hazinenin kurulmasından sonra (1 Mart 1793), 1794 yılında, iki yüz subay ve er silâhaltına alınıp, Levent Çiftliği’nde hazırlanan baraka ve talim yerlerine yerleştirildi118. Nizam-ı Cedid askerleri için hazırlanan kanunnamenin119 18 Eylül 1794 yılında ilan edilmesiyle birlikte ocak resmen kurulmuş oldu. Nizam-ı Cedid Ocağı Kanunnamesi yayınlandığında ocakta mevcut olan subay sayısı yirmi, er sayısı ise dört yüz kırk sekize ulaşmıştı.120. Devletin kadim askeri kanunlarından ve ocaklarından ayrı olmaması için, oluşturulan bu yeni askerler Bostaniyân-ı Hassa Ocağı’na bağlı sayılarak, Bostâni Tüfenkçisi Ocağı olarak adlandırılmışlardı. 114 Stanford Shaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008, s. 169 115 Sipahi Çataltepe, 19. Yüzyılın Başlarında Avrupa Dengesi ve Nizam-ı Cedid Ordusu, Göçebe Yayınları, İstanbul, 1997, s. 97. BOA. HH. No: 7037. Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1464 116 Shaw, a.g.e. s. 170 117 Stanford Shaw, “Osmanlı Devleti’nde Geleneksel Reformdan Modern Reforma Geçiş: Sultan III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri”, Genel Türk Tarihi, ed. H. Celal Güzel-Ali Birinci, C. 12, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 128 118 Çataltepe, a.g.e. s. 99 119 Kanunname için bkz. Beydilli - Şahin a.g.e. s.60, Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1465 120 Sipahi Çataltepe, “III. Selim Devri Askeri Islahatı ve Nizam-ı Cedid Ordusu”, Osmanlı, ed. Güler Eren, C. 7, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 243 27 Kanunnameyle birlikte yeni kurulan ocağın başına devlet ricalinin önde gelenlerinden bir kişinin nazır olarak tayin edilmesine, yine Dergâh-ı Âli kapucubaşılarından asker zabt ü rabtına muktedir bir kişinin de ağa tayin edilmesine karar verilmişti. Ocağın tüm işlerinin nazır ve ağanın marifeti ve ittifakı ile hallolunacağı belirtilmiş, bin altı yüz iki neferat ve zabitandan ibaret olacak bu Nizam-ı Cedid askeri, bir Orta olarak kabul edilmiş ve bu da ayrıca on iki bölüğe ayrılmıştı121. Ayrıca Nizam-ı Cedid askerlerine, Fransız ordusunda kullanılan mavi bere ve kırmızı ceketten bir üniforma giydirilmişti122 Kanunnamede ulaşılması hedeflenen Nizam-ı Cedid askeri sayısı on iki bin olarak belirlense de123 öncelikle Levent Çiftliği’nde yetiştirilmesi düşünülen bin altı yüz iki askerin masraflarının tespit edilmesinden sonra, buradan daha fazla asker için gerekli harcamalar tahmin edilip, gelirleri de hesaplandıktan sonra asker tertibine gidilmesine karar verilmişti. Taşranın uygun yerlerinde kurulması düşünülen yeni ortaların, Levent Çiftliği’nden gönderilecek öğretmenlerle, bin altı yüz iki kişilik tam ve sekiz yüz bir kişilik yarım ortalardan müteşekkil olması düşünülmüştü124. Osmanlı İmparatorluğu bir yandan yeni ordunun oluşturulması meselesi, bir yandan ayaklanmalarla uğraşırken, beklenmedik bir gelişme yaşanmıştı. Bu gelişme Osmanlı Devleti’nin yıllarıdır dost telakki ettiği Fransa’nın General Bonaparte’ın önderliğinde İskenderiye’yi (2 Temmuz 1798) ve Kahire’yi işgal ederek Mısır’ı almasıydı (22 Temmuz 1798). Bu gelişmeler neticesinde Fransa’ya savaş açan Osmanlı İmparatorluğu Rusya ve İngiltere ile ittifak anlaşması imzalamıştı125. Nizam-ı Cedid ordusunun asıl ön plana çıktığı yer ise Akka önünde Fransız ordusuna karşı olmuştu. Nitekim Mısır’ı aldıktan sonra Suriye’ye yönelen Fransız ordusuna karşı, Cezzar Ahmed Paşa’nın komutasında İstanbul’dan gönderilmiş olan Nizam-ı Cedid askeri de bulunmaktaydı126. Nizam-ı Cedid ordusunun burada gösterdiği başarılar neticesinde Levent Çiftliği’nde ikinci bir ortanın kurulmasına karar verilmiştir 121 Beydilli - Şahin, a.g.e. a.y. 122 Berkes, a.g.e. s. 98 123 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1465 124 Genel Kurmay Başkanlığı, a.g.e. s. 161 125 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. 5, Ankara, 2007, ss. 25-37 126 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1971, ss. 76-77 Osmanlı-Fransa savaşı hakkında daha fazla bilgi için bkz. Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu, İÜEF Yayınları, İstanbul, 1938. 28 (1799). Yeni kurulan ortaları idare etmek için binbaşılık ile ocak ağalığı arasında yıllık altı bin guruş maaş ile bir kethüda tayin olunmuştur127. Levent Çiftliği’nde kurulan iki ortanın yeterli sayıya ulaşmasından sonra üçüncü bir orta Üsküdar’da, Levent Çiftliği’ndeki Bostancı Tüfenkçileri’ne bağlı olarak kurulmuştur (1801)128. Üsküdar’da kurulan bu ortanın erleri için, Kavak Saray-ı Hümayun’u içinde bulunan Mehmed Paşa Köşkü kışla binası olarak kullanılmıştır. Üsküdar Ortası’na asker sağlayabilmek için bazı eyalet ve kazalar doğrudan doğruya bu ocağa bağlanmıştır129. Ayrıca ocağa katılma, yüksek maaşların yanı sıra, askerlerin ailelerine de vergi muafiyeti tanınmak suretiyle çekici hale getirilmeye çalışılmıştır130. Nizam-ı Cedid Ocağı’nın belirgin bir özelliği de İstanbul dışında Anadolu’da da 1803 yılından itibaren benzer nitelikte ortaların kurulmuş olmasıdır. Tımar sisteminin bozulması ve taşrada tımarlı sipahilerin etkinliğinin kalmamış olması, böyle bir düzenlemeyi zorunlu kılmıştı131.1803 yılında yayınlanan bir talimnameyle, Anadolu askerinin Üsküdar Ocağı’na gidip gelmesinin zorluk yarattığı belirtilerek Anadolu’da da kışlalar yapılıp, ortalar açılmasına başlanmıştı132. Anadolu’da özellikle Karaman Valisi Kadı Abdurrahman Paşa133 ve Çaparoğlu Süleyman Paşa’nın çabalarıyla asker toplanmasına ve yetiştirilmesine uğraşılmıştı134. III. Selim’in Nizam-ı Cedid’i Balkanlar ve Rumeli’nde yayma çabası ise, sultanın denetimi altındaki bu türden herhangi bir gücün kaçınılmaz olarak kendilerinin giderek özerkleşen düzenlerini zayıflatacağından endişe eden ve kendi askeri kuvvetlerini kuran âyanlar tarafından başarısızlığa uğratılmıştır135. Önce Tekirdağ’da sonra Edirne’de çıkan ayaklanmalar ve bu ayaklanmaları bastırmada gösterilen kararsızlık, İstanbul’daki Nizam-ı 127 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 4, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1750 128 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1783 129 Çataltepe, a.g.e. s. 148, Üsküdar Ortasına bağlanan eyalet ve kazalar şöyledir; Niğde, Beyşehir, Kütahya, Bolu, Viranşehir, Kayseri, Ankara, Kastamonu, Akşehir ve Aydın. Daha fazla bilgi için bkz. Çataltepe, a.g.e. ss. 149-158 130 Shaw, a.g.e. s. 176 131 Musa Çadırcı, “Yenileşme Sürecinde Osmanlı Ordusu”, Türkler, ed. H. Celal Güzel-Kemal Çiçek-Salim Koca, C. 13, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 516 132 Çataltepe, a.g.m. s. 245 Anadolu’da açılan ortalar şunlardır: Ankara (1804), Bolu (1804-05), Kayseri (1806), Kastamonu (1805), Kütahya (1803), Kırşehir (1805), Amasya, Sivas (1806), Aydın, Çankırı (1803), Çorum (1806), Aksaray (1805), Menteşe (Sancak merkezi Muğla) (1805), Seydişehir (1804), Niğde, Hamid, Manisa, İçel, Karaman. 133 Kadı Abdurrahman Paşa ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Nizam-ı Cedid Ricalinden Kadı Abdurrahman Paşa”, Osmanlı Tarihinden Portreler, YKY, İstanbul, 2010 134 Enver Ziya Karal, III. Selim’in Hat-tı Hümayunları, 5. b., TTK, Ankara, 1988, ss. 53-56 135 Shaw, a.g.m. s. 129 29 Cedid karşıtı devlet ricalinin kışkırtmaları, Nizam-ı Cedid karşıtlığını kuvvetlendirmiş, Kabakçı Mustafa önderliğindeki boğaz yamaklarının isyanıyla Nizam-ı Cedid ilga edilmiş, bu olaylardan bir süre sonra III. Selim tahttan indirilmiştir. 2.5 ASKERİ EĞİTİM VE TEKNİK ANLAMDA NİZAM-I CEDİD XVIII. yüzyılın özellikle ikinci yarısında ordunun modernleşmesi hususunda yoğun mesailer harcayan Osmanlılar, modern bir ordunun teşekkülünde modern bir askeri eğitim neticesinde yetiştirilecek personelin öneminin farkındaydılar ve bu personelin yetiştirilmesine yönelik okullaşmayı da başlatmışlardı. Gerçekten de öncelikle III. Mustafa döneminde açılan Mühendishane-i Bahri Hümayun (1775) ve ardından I. Abdülhamid dönemi Sadrazamı Halil Hamid Paşa’nın gösterdiği gayretler, nihayet III. Selim döneminde Mühendishane-i Berri Hümayun’un açılmasıyla (1795) bu süreç devam etmiştir. Avrupa usulünde bir ordu kurma konusunda mühendishanelerin Avrupa askeri ve teknik bilgisinin aktarılması bakımından önemini anlamış olan III. Selim, daha önce tersanede kurulmuş olan gibi136 bir kara mühendishanesinin kurulmasına karar vermiştir. Bu sayede kara, topçu ve istihkâm subayları ile askeri mühendisler yetiştirilmesi amaçlanmıştır137. Mühendishane’ye inşaat yeri olarak Hasköy’deki Humbaracı ve Lağımcı Ocakları kışlasının cebehane yakınlarında bulunan iki bin beş yüz zira genişliğindeki boş arsa düşünülmüştür. 1797 yılında inşaat tamamlanmış, kadroları tersane mühendishanesinde bulunan yedi kara mühendisinin de buraya nakledilmesiyle imparatorluktaki kara mühendislik eğitimi tek bir yerde toplanmıştır138. Kara Mühendishanesi’nin de yapımıyla tersane çevresinde büyük bir askeri eğitim sitesi oluşmuştur139. III. Selim’in bu okullardaki en büyük dayanağı Fransız desteği olmuştur. Öğretmen ve eğitmen olarak Fransız subayları görev yapıyordu, Fransızca bütün öğrenciler için mecburi dil olarak belirlenmişti; dikkat çekicidir ki, bir takım Grande Encyclopédie’nin de 136 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Merkez ve Bahriye Teşkilatı, 3. b., TTK, Ankara, 1988, s. 528 137 Mehmet Emin Yolalıcı, “XIX. Yüzyıl ve Sonrası Osmanlı Devleti’nde Eğitim ve Öğretim Kurumları”, Osmanlılar, ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, C. 5, Ankara, 1999, s. 283 138 Mustafa Kaçar, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Mühendishanelerin Kuruluşu”, Osmanlı, ed. Güler Eren, C. 8,Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 689 139 Cahit Yalçın Bilim, “Osmanlılarda Eğitimin Çağdaşlaşması Askeri Okullar” Osmanlı, ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, C. 5, Ankara, 1999, s. 239 30 içinde bulunduğu, çoğunluğu Fransızca, dört yüze yakın Avrupa kaynaklı eserden oluşan bir kütüphane de kurulmuştu140. Bu kütüphaneyi oluşturan kitapların basılması için bir müddettir atıl olan Müteferrika matbaasından faydalanılmış, daha sonra mühendishanenin açılmasıyla beraber mühendishanede bir matbaa tertip ettirilerek kitapların basımına burada devam edilmiştir141. 1802 yılında, mühendishane matbaasına, umuma yönelik ve teknik kitaplar basmak üzere, Üsküdar’da ek bir bina ve yeni teçhizat tahsis edilmiştir142. Osmanlı mühendishaneleri yalnız askeri eğitim alanında değil, Avrupa kültürünün bu kanal aracılığıyla Osmanlı İmparatorluğu’na girmesi bakımından da oldukça önemli bir yere sahiptir. Fransızca öğrenmiş ve büyük bir istekle her çeşit yeni moda düşünceyi yabancı öğretmenleriyle tartışmaya başlayan bu öğrenciler,143 öğrendikleri Fransızcayla ders kitabı dışında pek çok şey okuyabiliyorlardı ve bu kitapların bir kısmı kendi kütüphanelerinde mevcuttu144. Yeni bir ordu teşekkülü ve askeri eğitim konusunda yapılan çalışmaların yanı sıra askeri teknolojide de bazı düzenlemeler yapılması düşünülmüştür. Zira oluşturulan yeni ordunun ve eğitimli subayların, yine Avrupa usulünde yapılmış yeni silahlarla donatılması zaruriydi. III. Selim’in teknik alandaki ilk girişimleriyse, topçu ocağı ve talimgâhının yanında bulunan tophanenin modernizasyonu üzerinde yoğunlaşmıştı. Tophane ve kışlaların yakınındaki ev ve dükkânlar yeni kışla ve fabrikalara yer açmak için istimlâk edilmiş, eski binalar yenilenmiş, İngiltere ve Fransa’dan yeni makineler ithal edilmişti145.Ayrıca tophanedeki fırınlar geliştirilip çevik ve hareketli topların dökümüne öncelik verilmişti146. Bu topların dökümü için Fransa, İsveç ve İngiltere’den top ve gülle döküm mühendis ve ustaları getirtilmiş, getirilen mühendis ve mütehassıs işçilerin ekseriyetini Fransızlar teşkil ettiği için, Fransız topların ebatları kabul edilerek dört, sekiz, on iki 140 Lewis, a.g.e. s. 83 141 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.5, 8.b., TTK, Ankara, 2007, ss. 68-69 142 Shaw, a.g.e. s. 249 143 Zürcher, a.g.e. s. 46 144 Lewis, a.g.e. s. 85 145 Shaw, a.g.e. s. 187 146 Salim Aydüz, Tophâne-i Âmire ve Top Döküm Teknolojisi, TTK, Ankara, 2006, ss. 90-91 31 santimetrelik sahra topları döktürülmüştür. Top kundakları da Fransız ustaların nezareti altında Fransız top kundakları biçiminde yapılmıştır147. Barut üretimi de III. Selim döneminde düzenlemeye tabi tutulmuştur. İstanbul, Selanik ve Gelibolu’da mevcut üç baruthane ile idare edilen barut üretimi, Mahmud Raif’in ifadesiyle İmparatorluğun ihtiyacının yarısını dahi karşılayamayacağı gibi aynı zamanda deniz kara ve savaşlarında kullanılan bu barutun ya hiç kullanılamayacak ya da atılan mermiyi menzilin yarısına kadar bile eriştiremeyecek kalitesizlikteydi148. Barut üretiminin daha kaliteli ve yeterli hale gelmesi için önce üç baruthane birleştirilmiş ve yine devlet ricalinden önde gelen bir kişi (Defterdar Mehmed Şerif Efendi) Baruthane Nazırı olarak atanmıştır. İtibarını yitirmiş olan İstanbul Baruthanesi tamir edilmiş ve genişletilmiştir149. Barut üretiminde mahir ustalar ve son teknolojiye uygun çarklar imal edebilecek mühendisler görevlendirilmiştir. Hayvan gücüyle döndürüldüğü için eşit aralıklarla vuruşlar yapamayan çarklar, hammaddeyi (güherçile) eşit bir şekilde ezemediğinden, bunlar yerine su ile döndürülebilen ve hammaddenin eşit bir şekilde ezilmesini sağlayan çarklar yapılmıştır. Bu çarkların yapımı için Küçük Çekmece yakınlarındaki Azadlu Köyü’nde akarsu bulunduğundan, bu köyde yeni bir Baruthane ve kargir havuzlar inşa edilmiştir150. Tüm bunların yanında, güherçile alış fiyatının iki katına çıkarılması, barut imalatında çalışan işçilere ve ustalara eski ücretlerinin iki-üç katında artışlarla ödemelerde bulunulması, tedarik edilen yabancı mühendislere ve barut ustalarına birer, ikişer kese akçe bağlanması, gerekli malzemeler ve kullanılan odun için piyasa değeri üzerinden alımlar yapılması gibi tedbirler de alınmıştır151. Son olarak kara ordusunda olduğu gibi donanmada da bir yenilenme dönemi içine giren Osmanlıların denizcilik alanındaki yenileşme çabaları ise; tersanenin düzenlenmesinden donanmanın yenilenmesine, eğitimli asker yetiştirilmesinden Bahriye Nezareti’nin kurulmasına kadar geniş bir alana yayılmaktadır. Şimdi Osmanlı denizcilik tarihindeki gelişmeleri de izleyerek, III. Selim’le birlikte Osmanlı denizciliğindeki ıslahat çalışmalarına değinilmeye çalışacaktır. 147 Enver Ziya Karal, III. Selim’in Hat-tı Hümayunları, 5. b., TTK, Ankara, 1988, ss. 60-61 148 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 47 149 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 3, İstanbul, 1994, s. 1512 150 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1590 151 Beydilli - Şahin, a.g.e. s. 48 32 İKİNCİ BÖLÜM OSMANLI DENİZCİLİĞİNİN GENEL HATLARI 1. ANADOLU’DA İLK TÜRK DENİZCİLİK FAALİYETLERİ Türklerin denizle münasebetleri Osmanlı Beyliği’nin kuruluşundan çok daha öncelere kadar uzanmaktadır. Bu münasebetlerin gelişmesinde şüphesiz Türklerin Anadolu’ya yerleşerek burayı yurt edinmelerinin önemli ölçüde katkısı olmuştur. Nitekim Anadolu fatihlerinden Kutalmışoğlu Süleyman Şah Bizans’ın elinde bulunan İznik’i ve çevresini fethederek, Türkleri Marmara kıyılarına ulaştırmış, hatta Üsküdar ve Kadıköy’e doğru ilerleyerek Anadolu kıyılarında gümrük daireleri kurup, boğazdan gelip geçen gemilerden vergi almaya başlamıştır152. Süleyman Şah’ın yerine vekil olarak bıraktığı Ebu’l Kasım Bey ise Bizans’ı düşürmek, Marmara kıyılarını ve adaları ele geçirebilmek için güçlü bir deniz gücüne ihtiyaç duyarak, Bizans’ın elinde bulunan Gemlik kasabasını fethetmiş ve burada ilk Türk tersanesini kurmayı başarmıştır153. Ancak buradaki girişim kısa sürede yapılmakta olan gemilerin Bizans tarafından yakılmasıyla sona ermiştir154 (1086). Anadolu’da hızla ilerleyen Türk fetihleri sonucunda Sinop (1084) ve Alanya (1084- 85) gibi önemli liman kentlerinin alınmasıyla buralarda tersaneler kuran Selçuklular Akdeniz’i güvenlik altına almışlar, Karadeniz’de de Kırım’a kadar süren seferler düzenlemişlerdir155. Yine bu tarihlerde Efes şehri ve Ege sahilleri Tanrıvermiş Bey’in; İzmir ve havalisi ile adalardan bir kısmı Emir Çaka Bey’in hâkimiyeti altındaydı156. Çaka Bey İzmir’de, kalifiye personeli Bizanslılardan, savaşçıları ise Türklerden oluşan çekdiri tipi ilk Türk donanmasını inşa ettirmiş ve bu donanmayla da Urla, Foça, Midilli, Rodos, Sakız ve Sisam’ı fethetmiştir. Doğu Ege adalarının fethi üzerine Bizans tarafından 152 Erdoğan Merçil, “Selçuklular Döneminde Türk Denizcilik Faaliyetleri”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 24 153 Ali İhsan Gencer, “Osmanlı Türklerinde Denizcilik”, Osmanlı, ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, C. 6, Ankara, 1999, s. 569 154 Anna Komnena, Alexiad, çev. Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1996, ss. 198-199 155 İdris Bostan, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 13 156 Ali İhsan Gencer, Bahriye’de Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezareti’nin Kuruluşu, TTK, Ankara, 2001, s. 3 33 gönderilen donanmayla karşılaşan ve Bizans’ı mağlup eden (koyun adaları muharebesi 1090) Çaka Bey aynı zamanda Bizans’a karşı ilk deniz zaferini de kazandırmıştır157. 2. BEYLİK DÖNEMİ OSMANLI DENİZCİLİĞİ Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra, XIII. yüzyıl sonlarında, Batı Anadolu’da kurulan Türkmen beylikleri hafif donanmalarıyla başta Venedik ve Ceneviz olmak üzere, Doğu Akdeniz’deki Latin egemenliği altında bulunan adalar için büyük bir tehlike oluşturmaya başlamışlardır. Bu deniz gazileri Ege Denizi’nde ve Balkan tarihinde yeni bir dönem açtıkları gibi, bir süre sonra Osmanlı egemenliği altına girerek Osmanlı deniz gücünün çekirdeğini meydana getirmişlerdir158. Anadolu Selçuklu Devleti’nin denizcilik geleneğini sürdüren bu beyliklerin arasında Aydınoğulları’nın başını çektiği bir kısım beylikler, uç beyliklerine benzer bir gaza ve fetih politikası takip etmişlerdir. Özellikle Aydınoğlu Umur Bey Çaka Bey’den iki yüzyıl sonra Türk denizciliğini Ege sahillerinde yeniden başlatmıştır159. Batı Anadolu’da bir uç beyliği olarak kurulan Osmanlı Devleti ise bir donanmaya sahip olma ihtiyacını Karasi Beyliği’ni kendi sınırları içine katınca (1347-48) ilk defa ciddi olarak hissetmiştir. Orhan Bey zamanında –Rumeli’ne geçiş sürecinde- Osmanlı donanması, büyük ölçüde Karasi Beyliği’nin donanmasına dayalı olarak tedrici bir şekilde büyümüştür160. Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında Karamürsel’de ve Karasi Beyliği’nin Osmanlı topraklarına katılmasından sonra Aydıncık’da (Edincik) birer tersane kurulmuş, daha sonra İzmit’in Bizans’tan alınmasıyla da İzmit tersanesi teşkil edilmiştir161. Bu tersaneler sayesinde Osmanlı deniz kuvvetlerinin ilk nüvesi oluşmuştur. Hatta Karamürsel Bey’in kendi icadı olan ve onun adıyla anılan çekdiri tipi küçük geminin, yüz yıllarca Osmanlı denizlerinde kullanılması ilk gayretlerin önemli ölçüde kalıcı olduğunu göstermektedir162. 157 Mustafa Daş, “Türklerin Bizans ve Venedik’le Denizlerdeki İlişki ve Mücadeleleri (XI-XIV. Yüzyıllar)”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 50 158 Halil İnalcık, “Batı Anadolu’da Yükselen Denizci Gazi Beylikleri, Bizans ve Haçlılar”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 31 159 Gencer, a.g.m. s. 570 160 İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul, 2007, s. 3 161 Gencer, a.g.e, s. 7 162 İdris Bostan, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 14 34 Osmanlı denizciliği için bir diğer önemli nokta da hiç şüphe yok ki Gelibolu’nun fethidir. Gelibolu Osmanlıların sadece Balkanlara açıldığı ilk kapı olmayıp aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin denizlere çıkışının ilk noktası olmuştur. Akdeniz’e ve Marmara’ya yönelen ilk Osmanlı donanmaları burada hazırlanmış, Anadolu’dan Rumeli’ne geçişlerde tek güvenli noktayı teşkil eden Gelibolu sayesinde boğazın güvenliğini de sağlamak mümkün hale gelmiştir. XV. yüzyıl ve XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı donanmasını kumanda eden kapudan-ı deryalar Gelibolu sancak beyi olarak görev yapmışlardır163. Gelibolu’nun bu stratejik önemini fark eden I. Bayezid burada bir tersane inşa ettirmiştir (1390). Tersanenin yapımından sonra İzmit, Kocaeli, Karamürsel ve Edincik tersanelerindeki savaş gemileri buraya getirilmiş, limanla birlikte yapılan gemi inşa tezgâhları, malzeme muhafaza depoları, gemilerin su ihtiyacını temin etmek için sahile yakın çeşmeleri, peksimed fırınları ve baruthanesiyle Gelibolu Tersanesi Osmanlı Devleti’nde tam teşekküllü bir devlet tersanesi halini almıştır164. XIV. yüzyıl’ın son yarısından itibaren donanma faaliyetleri artırılmış ise de Osmanlı deniz gücü henüz Venedik Ceneviz gibi büyük filolara sahip devletlerle herhangi bir karşılaşmayı göze alacak durumda değildir165. Her ne kadar I. Bayezid döneminde Menteşe, Saruhan, Aydınoğulları beylikleri alınıp166, bunların ve yerel Rum ahalisinin birikiminden faydalanılmışsa da gerek I.Bayezid zamanında (İstanbul’un muhasarası esnasında Saruca paşayla Cenevizlilere karşı kazanılan zaferi dışarıda tutarsak) gerçekleşen deniz savaşında (Rodos savaşı) Venedik ve Ceneviz donanmasına karşı alınan mağlubiyet, gerekse I. Mehmed zamanında Çalı Bey’le Venediklilere karşı girişilen deniz mücadelelerindeki başarısızlık bunu ifade eder gibidir. Son olarak belirtmek gerek ki Osmanlı denizciliği üzerinde İtalyan şehir devletlerinden olan ve denizlerdeki ticareti ve hâkimiyeti elinde tutan Venedik ve Ceneviz gibi iki büyük devletin deniz teknolojisi ve personel takviyesi bakımından önemli etkisi 163 İdris Bostan, “İlk Osmanlı Üssü: Gelibolu”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 73-81 164 İdris Bostan, “Osmanlıların Denizlere Açılma Sürecinde Gelibolu”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 33 165 Gencer, a.g.e, s. 5 166 Aydınoğulları, Menteşeoğulları ve Karasi beyliklerini aldıktan hemen sonra, I. Bayezid, korsanlara yeni bir düzenleme getirdi ve Ege Denizi’nde bunu yeni bir Türk akıncılığı dalgası izledi. Aynı zamanda korsanlar ve korsan gemilerinin de katıldığı bir Osmanlı donanması kurulmaya başlandı. Bu donanma 1453’e kadar faaliyetini sürdürdü. John Pryor, Akdeniz’de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş, çev. Füsun- Tunç Tayanç, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 171 35 olmuştur. Osmanlı Beylik dönemi donanmasının bir özelliği de Selçuklular ve Anadolu Beylikleri’nde olduğu gibi, savaş donanması olmaktan çok, birer akın donanması hüviyetinde olmasıdır167. Osmanlı donanmasının akın donanması hüviyetinden çıkıp tedricen deniz aşırı fetihler için hazırlanmaya başlaması Fatih Sultan Mehmed döneminde gerçekleşecektir. 3. DONANMADA İMPARATORLUĞUN AYAK SESLERİ Fatih Sultan Mehmed dönemindeki Osmanlı denizcilik faaliyetlerinin iki majör amaca yönelik olduğundan bahsedebilir. Bunlardan ilki şüphesiz 1453’te İstanbul’un alınmasıyla sonuçlanacak olan İstanbul’un fethine yönelik donanmada görülen hareketliliktir ki İstanbul’a deniz yoluyla gelebilecek yardımların önünü kesmeyi hedefler. İkinci olarak yeni başkenti korumaya yönelik uygulamalardır ki Karadeniz’de kontrolün sağlanıp, onun bir iç deniz haline getirilmesi ve Ege adalarının fethedilmesiyle Ege’deki Venedik nüfuzunun kırılması, bu ikinci amaca yönelik alt uygulamalardır. Öncelikle İstanbul’un daha önceki kuşatmalarının sonuçsuzluğunu denizden İstanbul’a gelecek yardımların önlenememesi olarak tespit eden II. Mehmed, Gelibolu’daki gemi inşa faaliyetlerine hız vermiştir. Gelibolu Tersanesi’ni yeniden tahkim ettirdiği gibi Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey de burada ve İzmit’te eski gemileri tamir ettirmiştir168. 1395 yılında Yıldırım Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı’nın karşısına 1452’de Rumeli hisarını yaptıran II. Mehmed böylelikle boğazın kontrolünü elinde tutmak istemiştir169. Nitekim İstanbul’un fethine yönelik gerek karadan gerekse denizden gerçekleştirilen hummalı çalışmalar 1453 yılının 29 Mayıs’ında sonuç vermiş ve İstanbul düşmüştür. İstanbul’un alınmasından sonra iki koldan ilerleyen Osmanlı fetihlerinin Karadeniz kolu 1460 yılında Amasra’nın kuşatılmasıyla başlamış ve 1461 yılında Sinop, Trabzon’un (Rize, Giresun) alınmasından sonra Karadeniz’in kuzey kıyılarına kadar ulaşarak nihayet 1475’te Kefe ve Menkup kalesinin alınmasıyla Kırım Hanlığı Osmanlı tabiiyetine girmiştir 167 Bostan, a.g.e. s. 16 168 İdris Bostan, “Fatih Sultan Mehmed ve Osmanlı Denizciliği”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan- Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 85 169 Viladimir Mirmiroğlu, Fatih’in Donanması ve Deniz Savaşları, İstanbul Belediye Matbaası, İstanbul, 1946, s. 11 36 (1475-77). Böylece Kili ve Akkirman hariç bütün Karadeniz’de hâkimiyet kurulmuştur. Kırım’ın fethi doğu ticaret yollarının Osmanlıların eline geçmesini sağladığı gibi, Karadeniz’in bir Türk gölü haline gelmesi için atılan ilk ve önemli bir adımdır170. Karadeniz fetihleri esnasında Osmanlı donanması denizden kara ordusuna destek vermiştir. Osmanlı fetihlerinin Ege kolu ise temel anlamda Ege adalarını kontrol altına almaya yöneliktir. Nitekim bu amaca uygun olarak Taşoz, Limni, Semadirek, Eğriboz, İmroz, Midilli, Tenedos alınmıştır171. Fatih Sultan Mehmed, 1452’de İstanbul Boğazı’nı kontrol altına alması gibi, 1463’te de Çanakkale Boğazı’nın iki yakasına iki kale yaptırarak (Kala’i Sultaniye ve Kilid-i Bahr/Kilitbahir) Çanakkale Boğazı’nı denetim altına almış, Bozcaada’yı tahkim ederek, İstanbul ve boğazları koruyan savunma sistemini güçlendirmiş, Anadolu ve Rumeli arasındaki iletişimi güvence altına almıştır. Donanmayı da 1470’lerde otuzdan doksan iki kadırgaya çıkarmıştır172. 1480 yılında gerçekleşen önemli bir gelişmede de Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının Otranto’ya gelerek karaya asker çıkarması ve burayı on beş ay süre zarfınca egemenliği altında tutmuş olmasıdır. Yine aynı yıl Mesih Paşa komutasında bir başka donanma da Rodos’a yönelmiş, ancak kuşatma başarısızla sonuçlanmıştır. Osmanlıların aynı sene içinde hem İtalya hem de Rodos üzerine iki önemli deniz seferi düzenleyebilmiş olması, Osmanlı deniz gücünün artarak bir deniz imparatorluğu olma yolunda ilerlediğinin göstergesidir173. Bu ilerleyiş Fatih Sultan Mehmed’in halefi II. Bayezid zamanında da artarak devam edecektir. Osmanlı Devleti’nin Yakın Doğu ve Doğu Akdeniz’de yükselişi ve Türk denizciliğinin cihanşümul bir gelişme istikameti almaya başladığı devir II. Bayezid dönemi olmuştur174. II. Bayezid 1484’de Karadeniz’e bir donanma göndermiş kendisi de karadan giderek175 Boğdan üzerine bir sefer düzenlemiş ve Kili, Akkirman kalelerini alarak Fatih zamanında başlatılan Karadeniz’in hâkimiyeti hususunda önemli bir adım daha atmıştır. II. Bayezid döneminin 1495-1512 yılları arasını kapsayan dilimi ise, Cem Sultan’ın ölümünden sonra (1495), İmparatorluk sınırlarının denizlerde de genişlediği ve bir Doğu 170 Bostan, a.g.m. s. 92 171 Mirmiroğlu, a.g.e. ss. 86-91 172 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul, 2007, s. 31 173 Bostan, a.g.m. ss. 94-95 174 Gencer, a.g.m. s. 571 175 Kâtip Çelebi, Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 35 37 Akdeniz egemenlik alanının oluşturulmaya başlandığı süreci içine almaktadır176. Doğu Akdeniz’de oluşmaya başlayan egemenlik alanı ile Osmanlı Devleti ve Doğu Akdeniz ticaretini “ hegemonyası “ altında bulunduran Venedik’in kaçınılmaz çatışması, 1489 yılında Kıbrıs’ı işgal ederek daha yakın bir tehdit oluşturan Venedik’e savaş ilanıyla sıcak savaşa dönüşmüştür. Avrupa politikasında eskisi kadar ihtiyatlı olmayan II. Bayezid Venedik’le ittifak halinde olan Macaristan ve Sırbistan’a da saldırmıştır177. Yine 1495’te devrin büyük denizcilerinden Kemal Reis’i devlet hizmetine alarak Türk denizcilik tarihinde “Büyük Türk Donanma Kaptanları“ çağını başlatmıştır178. Venedik üzerine açılan savaşta İnebahtı seferi (1499) esnasında Davud Paşa’nın emrindeki üç yüz gemiden oluşan Osmanlı donanmasında iki adet göke de bulunmaktadır. İnebahtı halincinde yapılan savaşta Venedik’e karşı üstünlük sağlayan Osmanlı donanması baharda Moton ve Koron’a saldırmıştır179. Temmuz’un 19’unda Moton önüne gelen Türk donanmasının yüz on kadırga, yüz fusta, top taşıyan on beş pilondaria, küçüklü büyüklü yirmi gemi, iki ağır kadırga ve daha pek çok gemiden oluştuğunu söyleyen, Moton kuşatması esnasında şehirde bulunan Macer Andrea gördüğü manzara karşısında sanki bütün denizin yelkenlerle kaplandığını ifade eder180. Şehrin hem karadan hem denizden kuşatılmasıyla 1500 yılında şehir alınmış ve 1502 yılında Osmanlı Devleti’nin galibiyetiyle sonuçlanan savaş Doğu Akdeniz’de değişen güç dengesinin bir yansıması olmuştur. Bu değişen güç dengesinin Osmanlılar lehine ilerlemesindeyse, Osmanlıların giderek daha etkin bir şekilde kullandıkları deniz gücünün büyük etkisi vardır. 1502 yılı sonrası yaşanan gelişmelerdeyse dönemin bir diğer büyük deniz gücü olan Portekiz ve Osmanlı devletini karşı karşıya getirecek bazı olaylar yaşanmıştır. Hint Okyanusu’nda giderek güç kazanan Portekizliler Müslümanların kutsal toprakları olan Mekke ve Medine’yi tehdit etmeye başlamışlar, Memluklular da yaşanan bu gelişmeler karşısında uzun yıllardır düşman addettikleri Osmanlılardan yardım istemek zorunda kalmışlardır. Osmanlılar mukaddes şehirlerin kontrolüne sahip olmak ve Memlukluların doğu ticaretinden sağladıkları gümrük gelirlerini elde etme nihai amacıyla Memluklulara, 176 İdris Bostan, “II. Bayezid Döneminde Osmanlı Denizciliği”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan- Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 111 177 İnalcık, a.g.e. s. 36 178 Gencer, a.g.e. s. 10 179 Kâtip Çelebi, a.g.e. ss. 36-37 180 Fernando Fernandez Lanza, “1500’de Türklerin Moton’nu Kuşatması ve İşgali”, Türkler ve Deniz, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 213 38 Portekizliler karşısında kullanmaları için denizci ve tedarik malzemesinden oluşan yardımlarda bulunmuşlardır181. XV. yüzyıl sonları ve XVI. yüzyıl başlarını kapsayan bir diğer önemli gelişme de Osmanlı denizciliğinde deniz korsanlığı döneminin başlamasıdır. Denizlerde görülmeye başlayan korsanlar, aslında Osmanlı kara ordusundaki gazi akıncılar gibi sadece gaza ruhu, ganimet arzusuyla hareket ederek, karadaki benzerleri gibi düzenli bir teşkilata sahip olmuşlardır182. Bu bakımdan haydut olarak nitelendirilebilecek Batı korsanlarından daha farklı bir yapıya sahiptiler183. XVI. yüzyıl başlarında “dünya“ hâkimiyetine giden yolda deniz gücünden yararlanmaya kesin olarak karar veren Osmanlılar, II. Mehmed döneminde mütevazı bir şekilde başlanan Osmanlı deniz gücünü II. Bayezid zamanında geliştirmiş, I. Selim döneminde de artırmış ve kullanmışlardır184. Babasının muasırlaştırdığı ordu ve donanmayı kullanan ve geliştiren Yavuz Sultan Selim’in, her ne kadar kara ordusunun başında elde ettiği başarılar daha ön plandaysa da, Osmanlı deniz tarihinde de öne çıkan icraatlarından bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki bir zamanlar Bizans’ın da tersane olarak kullandığı, Kasımpaşa Deresi yakınlarındaki Hasköy denilen sahada Fatih Sultan Mehmed’in inşa ettirmiş olduğu tersaneyi Galata’ya kadar genişletmesi ve Haliç Tersanesi’ni kurması, ikincisiyse Suriye ve Mısır’ın alınmasından sonra ticaret ve hac yoluyla kutsal yerlerin emniyetini ve Kızıldeniz’in kontrolünün sağlanması için Suveyş’te tersanenin faaliyete geçirilmesidir185. Osmanlı donanmasının gelişmesi için gemi inşasına önem veren II. Bayezid devrindeki birkaç ilave istisna edilecek olursa, Yavuz Sultan Selim’in saltanatına kadar tersanede büyük bir değişiklik yapılmamıştır. Karadaki galibiyetleri yanında, denizde de güçlü olmayı isteyen I. Selim, Veziriazamı Piri Mehmed Paşa’nın gayretleriyle tersane ve donanma işlerine önem vermiş, üç yüz göz bulunması tasarlanan ve Galata’dan Kâğıthane deresine kadar olan yerde Cafer Kapudan’ın nezaretinde başlayan tersane inşası, 1515 181 Palmira Brummett, Osmanlı Denizgücü, çev. Nazlı Pişkin, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s. 159-160 182 İdris Bostan, Adriyatik’te Korsanlık, Timaş Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 21 183 İngilizcede Corsair ve Pirate terimlerinde de benzer farklılıklar bulunmaktadır. Birincilerin devletle ilişkileri bulunmakta, ikinciler ise kendi başlarına çalışmaktadır. İlhan Tekeli, “Deniz Teknolojisinin Gelişimi ve 16. Yüzyılda Akdeniz Mekânı’nın Siyasal ve Ekonomik Örgütlenmesi”, Halil İnalcık Armağanı, C. 2, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2011, s. 73 184 Brummett, a.g.e. s. 136 185 Gencer, a.g.m. s. 573 39 yılında tamamlanmıştır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar donanmanın inşai ve idari merkez üssü görevini yürütecek olan Galata (Haliç, İstanbul) tersanesi kurulmuştur186. 1514 Çaldıran ve 1516 Mercidabık savaşlarında kazanılan zaferlerden sonra ordusunu Mısır’a yönelten Yavuz Sultan Selim 1517 yılında Mısır’ı alarak önemli ticaret yollarını ve Müslüman dünyasının hamiliğini Osmanlılara geçirmiştir. Nitekim bir süredir Kızıldeniz’de ve Hint Okyanusu’nda Müslüman tüccar gemilerini ve hac yolunu tehdit eden Portekizlilere karşı mücadele veren Memluk devletinin ortadan kalkmasından sonra bu görevi ifa etmek Osmanlılar tarafından yerine getirilecektir. İlk tehlike 1517 Şubat’ında gerçekleşmiş ve otuz yedi gemiden oluşan Portekiz donanması daha önce de Osmanlı hizmetinde bulunmuş olan Selman Reis tarafından Cidde’de püskürtülmüştür. Bu aynı zamanda Atlantik özellikleri taşıyan bir deniz gücüyle, Akdeniz yöntemleriyle ortaya konmuş bir deniz gücünün karşılaşmasıdır187. Portekizlilerle Hint Okyanusu’nda savaşmaya hazırlanan Yavuz Sultan Selim ise bu amaçla, halen Cidde’de yatan eski Memluk filosuna ek olarak, Suveyş’te yeni ve güçlü bir filonun inşasını emretmiştir188. 1519 yılında, Portekizlilere karşı otuz kadırgalık bir donanma gücünün hazırlanmasına memur edilen Selman Reis, İstanbul’a gitmiş ve üç bin savaşçı ve gemi malzemeleriyle İskenderiye’ye dönmüştür189. Yavuz Sultan Selim saltanatının son dönemindeyse, daha önce Fatih Sultan Mehmed devrinde de fethi düşünülmüş ancak gerçekleştirilememiş olan Rodos’un alınması dönemin vezirleri tarafından padişaha arz edilmiş, ancak yeterli barut ve iaşe olmamasından ötürü I. Selim bu seferden vazgeçmiştir190. Rodos’un alınması Osmanlı denizciliğinde zirveyi ifade eden Kanuni Sultan Süleyman zamanında gerçekleşecektir. 186 İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersane-i Amire, 2. b., TTK, Ankara, 2003, ss. 3-4 187 Salih Özbaran, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Hint Okyanusu’na Açılması”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1 Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 203 188 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C. 1, 2. b., çev. Halil Berktay, Eren Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 382 189 Özbaran, a.g.m. s. 204 190 Kâtip Çelebi, a.g.e. s. 41 40 4. OSMANLI DENİZCİLİĞİNDE BİR DEVİR: KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN VE BARBAROS HAYREDDİN Osmanlı denizciliğinin ve deniz gücünün zirveye ulaştığı Kanuni Sultan Süleyman devri Osmanlıların Akdeniz’de egemenliğini giderek yoğun bir şekilde hissettirdiği bir döneme işaret eder. Daha önce bahsedildiği üzere Fatih Sultan Mehmed döneminde imparatorluk donanmasının temelleri atılmış, II. Bayezid dönemindeyse deniz gücü gerek gemi yapımında belirgin artış, gerekse donanmanın etkin kullanımıyla geliştirilmişti. I. Selim devrindeyse Mısır’ın alınmasından sonra kutsal toprakların koruyucusu haline gelinmesiyle birlikte Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nda Osmanlı ve Portekiz karşı karşıya gelmişti. Yine bu dönemde hac yolunu ve Akdeniz ticaretini tehdit eden bir merkez konumunda bulunan Rodos’un fethi düşünülmüş, ancak iyi tahkim edilmiş olan adanın alınması uzun süren bir muhasara dönemi gerektirdiğinden ve yeterli zahire ve mühimmat olmaması sebebiyle bu düşünceden vazgeçilmişti. Yavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra 1520 yılında Osmanlı Devleti’nin başına geçen I. Süleyman iki yıl süren bir hazırlık aşamasından sonra, 1522 yılının temmuz sonunda, kara ordusu ve donanmasıyla Rodos Adası’nı kuşatmıştır. Beş ay süren kuşatma ve çatışma döneminin ardından nihayet Rodos 26 Aralık 1522 yılında alınmıştır. Rodos Seferi’nde yüz otuz sekiz savaş ve üç yüz elli taşıma gemisinden oluşan Osmanlı donanmasına yirmi beş gemiden oluşan Mısır filosu da destek vermiştir191. Öte yandan XVI. yüzyılın başlarından itibaren etkisini iyice gösteren Türk korsanlarının Kuzey Afrika sınırlarını yurt belleyip, bu karargahlardan İspanya topraklarına dahil bulunan Sicilya, Napoli, Korsika, Sardunya, Balear adaları ve hatta İber yarımadası üzerinde bulunan, başını Valencia sahillerinin çektiği, şehir ve köylerin olduğu bölgelere düzenledikleri saldırılar neticesinde İspanya ve Osmanlı İmparatorluğu denizlerde de sınır komşusu olmuştur192. 1532 yılında, II. Bayezid döneminde fethedilen Koron’un193, İspanyollar tarafından alınması üzerine, Koron’u yeniden Osmanlı topraklarına katmak amacıyla düzenlenen 191 Erdinç Sancar, 21. Yüzyıl Stratejilerinde Türk Denizcilik Tarihi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006, s. 149 192 Özlem Kumrular, “İspanyol ve İtalyan Arşiv Kaynakları ve Kroniklerinin Işığında Barbaros’un 1534 Seferi”, Türkler ve Deniz, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 187 193 V. Carlos’un 1532’de, Mora sahilindeki Osmanlı limanı Koron’a sefer düzenlemesini emretmesiyle, İberya-Afrika sınır tarihi yeni bir evreye girmiştir. Habsburgların Osmanlı topraklarına yaptığı bu saldırı aynı 41 seferle, karada “dünya” hâkimiyeti mücadelesi veren iki imparatorluğun bu mücadelesini denizlere taşımıştır. Koron seferi aynı zamanda Osmanlı hâkimiyetini henüz kabul etmiş bulunan Kapudan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa yönetimindeki Osmanlı donanmasının ilk seferidir. Asıl adı Hızır olan Barbaros Hayreddin Paşa, Ece Ovası’nda bir sipahinin oğlu olan Yakup’un dört oğlundan biriydi. II. Mehmed’in Midilli’yi fethetmesinden sonra gönüllü yazılarak adada kalan Yakup’un dört oğlundan her biri denizcilikle uğraşmaktaydı194. Ancak Barbaros Hayreddin’in Osmanlı donanması hizmetine girmesi, denizcilikle ilgili bir eyaletin teşkiliyle beylerbeyliğine ve donanma komutanlığına getirilmesi (1534) son derece önemli bir hadisedir195. Daha önce de bahsedildiği üzere Osmanlı donanmasına başına geçecek kimseler, Gelibolu sancak beyi sıfatıyla bu görevi üslenmekteydiler. Barbaros Hayreddin’in bu göreve getirilmesinden sonra ise, Cezayir-i Bahri Sefid eyaleti teşkil edilmiş ve bundan sonra Kapudan-ı Deryalar Cezayir-i Bahri Sefid Beylerbeyi olarak bu göreve gelmişlerdir. Bu eyalet Cezayir-i Garp’tan bağımsız olarak Gelibolu ve bir takım Ege adalarını kapsayacak şekilde meydana getirilmiştir196. 1534 yılını İstanbul’da hazırlıklarla geçiren Barbaros Hayreddin Paşa tersanede altmış bir parça kadırga ve baştarda hazırlatarak, toplam 84 parça gemiyle, bölgedeki düzensizliğe son vermek ve İspanyol nüfuzunu kırmak için Tunus üzerine sefere çıkmış, İtalya kıyılarını yağmalayan Barbaros Hayreddin, Tunus’u ele geçirmişse de, 1535’te bölge kaybedilmiştir197. 1536 Eylül’ünde Pulya seferi, 1537 yılında Korfu ve ikinci adalar seferi Barbaros’un güneybatı Ege’deki adaları ele geçirmesiyle Osmanlı ve Venedik arasındaki ilişkileri geçici olarak sekteye uğratmıştır. Nitekim 1538’de Venedikliler Andrea Doria yönetimindeki imparatorluk donanmasına katılmışlar. Ancak Venedik, İspanya, Portekiz, Malta ve Papalık’tan oluşan donanmayı yenen Osmanlılar Preveze savaşından zaferle zamanda ilk Viyana kuşatmasında (1529) Almanların kararlı direnişi ile birleşince Osmanlı kurmaylarını o seneki Balkan seferinden vazgeçmek zorunda bırakmıştır. Andrew Hess, Unutulmuş Sınırlar, çev. Özgür Kolçak, Küre Yayınları, İstanbul, 2010, s. 106 194 Kâtip Çelebi, a.g.e. s. 44 195 İdris Bostan, “Barbaros Hayreddin Paşa: İlk Deniz Beylerbeyi (1534)”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 144 196 İdris Bostan, “Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti’nin Kuruluşu (1534)”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, ss. 47-59 197 Kâtip Çelebi, a.g.e. ss. 62-64 42 çıkmışlardır198. 1538 yılında tek mücadele alanı Orta Akdeniz değildi. Nitekim 1538 senesi aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yetmiş dört gemiye ulaşabilen, aralarında çok sayıda baştarda, kadırga ve mühimmat gemisinin bulunduğu ve üç bin savaşçıyla yirmi bin kadar kişiyi ve büyük topları taşıyan donanma gücüyle Hindistan’da Diu’ya sefer düzenlediği senedir199. 1546’da Barbaros Hayreddin’in ölümünden sonra, Barbaros’un denizlerdeki fütuhatçı politikasını devam ettiren, Sokullu Mehmet ve Sinan Paşa’nın Kapudan-ı Deryalığı esnasında da denizlerdeki mücadeleler devam etmiş, 1552 yılında Piri Reis’in önderliğinde Hürmüz’ü kuşatmış, ancak kale alınamamıştır. 1551 yılında Trablusgarp200, 1558’de Cerbe alınmış, 1560 yılında asıl hedefi Trablus olan Gian Andrea Doria (Andrea Doria’nın yeğeni) yönetimindeki elli dört kadırga, beş kalyon, yirmi dokuz yelkenli gemi ve otuz beş değişik küçük gemiden oluşan donanma Cerbe adasına saldırmıştır. Piyale Paşa’nın emrinde bulunan Osmanlı donanmasının karşı saldırısı üzerine ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmıştır201. 1565 yılında Malta kuşatılmışsa da alınamamıştır202. Yine bu dönemde Osmanlı Devleti’nde deniz coğrafyacılığında da önemli bir aşama kaydedilmiştir. Osmanlı donanmasının Hint ve Atlas Okyanusu’na ulaşmaları dolayısıyla, Hint seferleri neticesinde iki Türk amirali deniz coğrafyası hususunda eserler vermişlerdir ki bunlardan biri Piri Reis, ötekisi de Seydi Ali Reistir203. II. Selim devrindeyse en önemli iki gelişme Kıbrıs adasının alınması (1570-71) ve müteakiben gerçekleşen İnebahtı (Lepanto) yenilgisidir. Venedik idaresi altındaki Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethedilmesi üzerine yeniden bir haçlı seferi tertip edilmiş, 1571 yılında İnebahtı körfezi önünde karşılaşan iki donanmadan haçlı donanması Osmanlı 198 Özlem Kumrular, “XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Orta ve Batı Akdeniz’de Üstünlük Mücadeleleri”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 169 199 Salih Özbaran, a.g.m. s. 205 200 Barbaros Hayrettin gibi işe önce Tunus sahili boyunca birtakım üsler edinmekle başlayan Turgut Reis bir süre sonra Kapudan-ı Derya Sinan Paşa ile görüşerek, onu Trablus’u kuşatmaya ikna etmiştir. Nitekim 16 Ağustos 1551’de Osmanlı birlikleri Trablus kalesini ele geçirmiştir. Hess, a.g.e. s. 111 201 Kâtip Çelebi, a.g.e. s. 94-99, John F. Guilmartin Jr. , Kalyonlar ve Kadırgalar, çev. Ali Özdamar, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2010, s. 149-150, Guilmartin beş bin kişilik bir ordu taşıyan bu donanmanın Habsburg deniz gücünün büyük bir bölümünü temsil ettiğini söyler. Gerçek kayıbın ise nitelikli insan gücünde olduğunu belirtir. Nitekim beş bin kişinin üç bini kaybedilmiştir. Bunlardan iki bin dört yüzü arkebüzcüyken, altı yüzü oficialdir. 202 19 Mayıs 1565’te başlayan Malta kuşatması, Osmanlılar adına daha önceden pek alışık olmadıkları bir koordinasyonsuzluk örneği haline gelmiştir. Hess, a.g.e. s. 119 203 Gencer, a.g.e. s. 20 43 donanmasını mağlup etmiştir204. Alınan ağır yenilgi sonucunda donanmasının ve donanma personelinin önemli bir kısmını kaybeden Osmanlı İmparatorluğu’nda hummalı bir şekilde donanma inşasına girişilmiştir. Başta İstanbul, Gelibolu, İzmit ve Sinop tersaneleri olmak üzere Varna, Silistre, Semendre, Burgaz, İğne ada, Vize, Ahyolu, Süzedolu, Midye, Kefken, Bartın, Samsun, Biga, Gemlik, Rodos, Alanya ve Sakarya nehri üzerinde gemi inşasına başlanmıştır205. Nitekim 1572 yılında denizde çıkan Kılıç Ali Paşa’nın emrinde iki yüz otuz dört kadırga ve sekiz mavna bulunmaktadır. Bu sayı 1574 yılında Tunus’un fethinde iki yüz altmış sekiz kadırga ve kalite, on beş mavna, on beş kalyona ulaşmıştır206. Hint Okyanusu’nda ve Kızıldeniz’de de mücadelesine devam eden Osmanlılar Ocak 1569’dan 1571 Şubat’ına kadar yürüttükleri bir harekâtla Yemen’i ele geçirmişler ve yerel aşiretlerin kuşattığı Sevvakin liman kentinden kuşatmayı 1573 yılında kaldırmışlardır207. 5. OSMANLI DENİZCİLİĞİNDE KALYON DÖNEMİ Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden başlayarak öncelikle beylikler ve yerli sahil halkı aracılığıyla Bizans, daha sonraki dönemlerde Venedik, Ceneviz ve sınırlıda olsa İspanyol denizciliğinden etkilendiğini ve esinlendiğini daha önce belirtilmişti. Nitekim Akdeniz geleneğinin hâkim gücü olan kadırgalar bu kanal aracılığıyla Osmanlılar tarafından benimsenmiş ve kullanılmışlardı. Gerçekten de Akdeniz sularında Roma çağına kadar uzanan köklü bir gelenek küreklerle donatılmış “ uzun gemi “ kadırgayla, yelkenle donatılmış “ yuvarlak gemi “ arasında bir tür iş bölümü yaratmış; bunlardan ilki (kadırga) savaş gemisi olarak kullanılırken, ikinci ticari gemi olarak görev yapmıştı208. Tasarımdaki farklılığın sebebiyse, antikçağda gemiler arası çatışmaların sonucunun genellikle göğüs göğse çarpışmayla tayin edilmesiydi. Bu tip çatışmalarda sayısal üstünlük önemli olduğu için ve daha süratli, daha kolay manevra edilebilen deniz araçlarıyla daha çok sayıda adam, daha çabuk savaşa sokulabildiğinden, erken dönemin rüzgâra karşı 204 İnebahtı savaşında yirmi bin şehit verilirken, Osmanlı en az dört bin teknik uzman, uzman ve bahriyeli kaybetmişti. Guilmartin, a.g.e. s. 161 205 İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul, 2007, s. 27 206 Kâtip Çelebi, a.g.e. ss. 118-120 207 Michel Tuchscherer, “XVI. Yüzyıl Sonlarından XVIII. Yüzyıl Sonlarına Kadar Kızıldeniz’de Osmanlı Donanması”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 213 208 Carlo M. Cipolla, Yelken ve Top, çev. Aslı Kayabal, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003, s. 40 44 zorlukla seyredebilen gemilerinin yerine, bu tip, küreklerle çekilen, uzun, alçak bir gemi teknesi idealdi209. Manevra kabiliyeti yüksek kadırgalar kürekleri sayesinde rüzgârsız havalarda da hareket edebiliyor, rampa etme, bordalama, düşman gemisinin önünü kesme gibi taktiklerin geçerli olduğu savaş alanında210, yelkenli gemilere karşı avantaj sağlıyorlardı. Kadırgalar bu savaş stratejileri hâkim olduğu müddetçe, asrın gereksinmeleri doğrultusunda evirilerek, Akdeniz donanmalarındaki majör konumlarını korumaya devam etmişlerdi. Akdeniz için uygun olan kadırgaların, açık denizlerde kullanımı, bu gemilerin fırtına ve şiddetli rüzgârlara dayanıksızlığı211, mürettebatının yoğunluğuna karşılık yiyecek stokunun kıtlığı dolayısıyla ikmal yapma ihtiyacından ötürü karaya bağımlı olması düşünüldüğünde oldukça güçtü212. Yelkenli gemi ile kadırga arasındaki “işbölümünü ters-yüz eden“ ve yelkenli gemileri etkili bir savaş gemisine dönüştürenler İngilizler olmuştu“213. Geç Ortaçağ döneminde kuzeybatı Avrupa’nın sırf yelkenli yük gemileri olan coccalar bu açıdan bir başlangıç noktası oluşturmuş, hem hacim hem de büyüklük açısından daha fazla olan yelkenli gemiler, daha az insan emeğinin kullanılmasıyla beraber daha fazla ticari emtia taşınabilmesini ve büyük seferlerin karlılık oranının yükselmesini sağlamışlardı. Borda topları ve sair ateşli silahlarla donatılmış olarak da savaş alanında üstünlük getirmişlerdi214. Kürekçileri yelkenlerle, tatar yayı kullananları toplarla değiştirmek temelde insan enerjisinin yerini rüzgâr ve fizikokimya enerjisinin alması anlamına geliyordu. Toplarla donatılmış yelkenli gemilere önem veren Atlas Okyanusu ülkeleri, insan enerjisinin sınırlarını aşmışlar ve inanılmaz enerji kütlelerini kendi yararları için kullanmaya başlamışlardı. Önceleri denize indirildiklerinde dev bir yüzer kaleye dönüşen, yelken, çok sayıda top ve mürettebatla donatılmış gemiler, ateş gücünden taviz verilmeden manevra kabiliyetinin artırılması hususunda yapılan düzenlemelerle, 1550’lerden sonra olağanüstü 209 Guilmartin, a.g.e. s.116 210 İdris Bostan, “XVII. Yüzyılda Deniz Teknolojisindeki Değişim: Kürekten Yelkene Geçiş”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 269 211 Kâtip Çelebi Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar’ında 1556 yılında Seydi Ali Reis’in başına gelenlerden aktardıkları bu bakımdan son derece önemlidir. Nitekim Kâtip Çelebi Hint Okyanusu’nda çıkan fırtınadan bahsederken Akdeniz fırtınalarının bunun yanında bir hiç olduğunu ifade eder. Kâtip Çelebi, a.g.e. s. 84 212 Cipolla, a.g.e. s. 42 213 Her şeye rağmen kimin ilk olarak davranmış olduğunu söyleyebilmek güçtür. Atlas Okyanusu ülkeleri arasında büyük bir ihtimalle karşılıklı bir etkileşim süreci olmuştur. Cipolla, a.g.e. a.y. 214 Halil Berktay ve Tosun Terzioğlu, “Osmanlı Denizcilik Tarihinin Evrensel, Karşılaştırmalı ve Teorik Çerçeveleri”, Türkler ve Deniz, İstanbul, 2007, s. 110 45 etkili bir ticaret ve çok tehlikeli bir savaş gemisi olan, atak bir manevra yeteneğine sahip, kadırgalar model alınarak yapılmış, efsanevi kalyonlara hayat vermişti. Adını İspanyollardan alan kalyon İngilizler ve Hollandalılar tarafından geliştirilmişti215. Kalyona taktik bakımdan değer verilmesinin nedeni ise seyir halindeki tam donanımlı geminin denize dayanıklılığı ve manevra yapabilirliğini, savaş kadırgasının ise bir top platformu olarak etkinliğini birleştirmesiydi216. Okyanus’a yelken açan bu gemilerin Akdeniz’de görülmeye başlamasıyla fazla vakit almadı. Nitekim 1571 İnebahtı savaşı kadırgaların Akdeniz’de son defa etkin olarak yer aldıkları savaş oldu. İnebahtı savaşından on yedi yıl sonra 1588 Armada savaşında kadırgalar savaşlardaki etkinliklerini kalyonlara bırakmışlardı. 1608 yılında Akdeniz geleneğine bağlı Venedikliler tarafından denense de başarısızlıkla sonuçlanan kalyon inşasına dair Venediklilerin bir geleneği yoktu. Savaş gemilerine yönelik yeni uygulamalarda başarısız kalan Venedik 1616-1619 yılları arasında İspanyol saldırılarına karşı koyabilmek için İngiltere ve Hollanda’dan yardım istemek durumunda kalmıştı217. Bu gelişmeler sonucunda daha önce tercihini kadırgadan yana kullanan bu deniz cumhuriyeti XVII. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle dönemin okyanuslardaki yeni teknolojisine uygun olarak kalyon inşasına başlamıştı. Osmanlı Devleti de tıpkı Venedik gibi Akdeniz geleneğine bağlı olarak tercihini etkinliğine bizzat şahit olduğu kadırgadan yana kullanmıştı. Ancak değişen deniz teknolojisinin yarattığı sorunlarla çok geçmeden karşılaşılması, Girit kuşatması esnasında donanmanın Çanakkale Boğazı’ndan çıkamaması, bu yeni teknolojinin gündeme gelmesine ve tartışılmasına sebebiyet vermiş218 ve XVII. yüzyılın ikinci yarsında Osmanlı donanmasında, kalyona geçişin iki aşamada gerçekleşecek süreci başlamıştır. Kalyon’a geçişin ilk safhası 1650-1662 yılları arasını kapsayan dönemdir ve henüz deneme dönemi olup sonunda kadırgaya dönülmüştür. İkinci ve kalıcı olan dönemse 1682 yılında başlamıştır219. Kalyon yapılması fikri yukarıda sözü edildiği üzere henüz Girit kuşatması esnasında tartışma konusu yapılmış nitekim Osmanlı donanmasının Venedik donanması karşısında düştüğü durum sebebiyle 1648 yılında kalyon yapımına 215 Cipolla, a.g.e. ss. 43-44 216 Guilmartin, a.g.e. s. 172 217 Cipolla, a.g.e. s. 45 218 Kâtip Çelebi, a.g.e. s. 149 219 İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 42 46 başlanmasına karar verilmiştir220. Sadrazam Melek Mehmed Paşa Bahçekapusu’nda yaptırdığı kalyon ise 1651 yılında tamamlanmışsa da devrilerek su almıştır221. 1651 yılında tersanelerde hazırlanan otuz kalyon, otuz sekiz kadırga ve altı mavna ise Girit’e yardım için donanmaya katılmıştır. Santorin yakınlarında rastlanan Venedik donanmasıyla yapılan savaşta kalyonların bir kısmı Venediklilerin eline geçmişti, çünkü bu savaşta kalyonlar hala ikinci derecede kalmış, kadırgaların yedeğinde gitmişlerdi222. Kalyonların donanmada daha etkin kullanımıysa 1654 yılında Murad Paşa’nın kaptan-ı deryalığı esnasında gerçekleşmiştir. Kalyonların donanmanın ön sırasına yerleştirilmesiyle Osmanlı donanması boğazdan çıkabilmiştir223. 1655 yılında Mustafa Paşa emrindeki donanma yine Çanakkale Boğazı’nda Venedik donanmasıyla karşılaşmış yapılan savaşta Osmanlı donanması galip gelmiştir. Ancak 1656 yılında Kenan Paşa’nın emrindeki donanmada kalyonlar ön sıraya yerleştirilse de etkin bir şekilde kullanılamamış ve pek çok kalyon Venedik donanmasının eline geçmiştir. Limni ve Bozcaada da kaybedilmiştir224. Kalyon kullanımı ayrı bir maharet gerektirdiği ve kalyonlarda görevli mürettebat henüz bu tecrübeyi kazanmadığı için Venedik ile yapılan savaşlarda büyük başarılar elde edilememiştir. Bu sebeple 1661’de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı kaptan-ı derya tayin eden ve bahriyede ıslahat yapmak isteyen Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa kalyonları kaldırarak kadırgaya dönülmesini emretmiştir (1662)225. Kadırga dönemini ön plana çıkaran ve kalyondan vazgeçilmesini ön gören karardan (1662) itibaren, yirmi yıl uygulamada kaldıktan sonra nihayet 1682’de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın sadareti ve Bozoklu Mustafa Paşa’nın kaptan-ı deryalığı sırasında on kalyon inşası için verilen emirle değişmiş, Osmanlı denizciliğinde kalyon dönemi ikinci 2201058 Receb’inde (Ağustos 1648) padişah (IV. Mehmed) tahta çıktıktan sonra veziri azam Koca Mehmed Paşa işleri yoluna koymaya girişerek donanma işleri konuşuldukta kimileri, kâfirler kalyonlarla denizde gezüp savaş sırasında rüzgârla kullanup kadırgayı çiğnerler, donanma-ı hümayun önünden savrulmak gerektiğinden başka gelüp Boğaz’da (Çanakkale Boğazı) demir atup yolu kaptırlar, kadırgalarla karşı konulmaz, beri yanda da kalyon bulundurmak gerektir ki kalyona kalyonla varıla, diye kalyon yapılmasını uygun buldular. Kâtip Çelebi, a.g.e. a.y. 221 Ayan ve erkân, töresince dua ve senayla indirirken kimi esbapta eksik olduğundan iki yana devrildi, yarısından çoğu su aldı. Gemiler yanından sıkıca bağlayup nice zaman çıkarmaya çalıştılar; güç yetmeyüp sonunda üstü bozuldu. Halk nice dedikoduyla uğursuz saydı. Kâtip Çelebi, a.g.e. s. 152 222 İdris Bostan, XVII. Yüzyılda Deniz Teknolojisindeki Değişim: Kürekten Yelkene Geçiş, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 273 223 Kâtip Çelebi, a.g.e. s. 154 224 Kâtip Çelebi, a.g.e. ss. 157-158 225 İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 47 47 defa yeniden başlamıştır226. Kalyonculuk Mezemorta Hüseyin Paşa’nın kaptan paşalığından itibarense yükselmeye başlamış ve bu hususta bir de kanunname hazırlanmıştır227. 1699’da Karlofça anlaşmasını müteakip sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa bütün devlet teşkilatında esaslı bir ıslahatı zaruri görmesi üzerine Osmanlı bahriyesinde yapılacak düzenlemelerde de Mezemorta Hüseyin Paşa’nın önemli bir yararı ve yardımı dokunmuştur228. Denizcilikte birinci sınıfı teşkil eden kalyonculuk sayesinde Osmanlı donanması Çeşme mağlubiyetine (Temmuz 1770) kadar Akdeniz hâkimiyetini elinde tutabilmiştir. Hatta 1707 senesinde Akdeniz’e donanma ile çıkan Canım Hoca Ahmed Kaptan 20 kadar kalyon ile İspanya ve Mayorka adalarına kadar gitmiş, Messina’ya asker çıkarabilmiştir. Ancak III. Ahmed döneminde Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı esnasında (1718- 1730) gemicilik faaliyetleri geri plana düşmüş, gerek gemi, gerekse levazımat işi ihmal edilmiştir. Nitekim bu dönemde kalyonların kıç tarafları türlü odalarla süslenip seyyar bir deniz köşkü haline getirilmiş ve bundan başka gemici yetiştirilmesi ihmal edilmiştir. Tersane gelirleri ve paşa gemilerine tahsis edilen yerlerin hâsılatı salyane ve kaptanlıkları birer geçim yeri (me’kel) haline gelmiş ve kalyoncu askerleri de ticarete dökülmüştür229. Osmanlı Devleti’nde donanmada süren bu vaziyet 1770 yılında Osmanlı donanmasının Çeşme’de yakılmasına kadar devam etmiştir. Nihayet bu ağır sonuçtan sonra denizcilik faaliyetlerine yeniden önem veren Osmanlılar özellikle Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın 1770-1773 seneleri arasındaki ilk kaptan-ı deryalığı süresinde bir yenilenme dönemi içine girmişlerdir. Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kasımpaşa’da bir kalyoncu kışlası yaptırarak kalyoncu neferlerinin bir disiplin altında olmasını sağlamaya çalışmıştır230 . Yine III. Mustafa döneminde Baron De Tott’un yardımlarıyla kurulan Mühendishane-i Bahri Hümayun ile (1775) Osmanlı donanmasında yer alacak subayların mektepli ve Avrupa usulüne uygun olarak yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Bahriyede o döneme kadar yapılan en ciddi ıslahat çalışmalarıysa III. Selim döneminde Nizam-ı Cedid kapsamında gerçekleşmiştir. 226 İdris Bostan, “XVII. Yüzyılda Deniz Teknolojisindeki Değişim: Kürekten Yelkene Geçiş”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 276 227 Kanunnamenin Türkçe metni için bkz. İdris Bostan, “Mezemorta Hüseyin Paşa ve 1701 Tarihli Bahriye Kanunnamesi”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 289-291 228 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1988, s. 498 229 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 1, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, ss. 141-143 230 Gencer, a.g.m. s. 577 48 6. III. SELİM DÖNEMİNDE OSMANLI DONANMASINDA MODERNLEŞME ÇALIŞMALARI Osmanlı Devleti’nde 1789-1807 yılları arasını kapsayan, III. Selim’in saltanatı esnasında devletin muhtelif alanlarında yapılmaya çalışılmış, bir kısım düzenleme ve yenileşme hareketinin genel adı olan Nizam-ı Cedid döneminin temel anlamda amacı, Osmanlı Devleti’ni, muasırı gelişmiş Avrupalı devletlerin seviyesine çıkartmaktı. Nitekim bir süredir Avrupa’daki ekonomik, sanayi, teknolojik ve askeri alanlardaki dönüşümü ve bunun yarattığı gelişimi yakından takip edemeyen Osmanlılar böyle bir ıslahat hareketini zaruri görmüşlerdi. III. Selim ve ıslahat ekibinin özellikle askeri alanda yoğunlaşan, bu yenileşme ve düzenleme çalışmalarına daha önce ayrıntılı bir şekilde değindildiğinden burada tekrar bahsedilmeyecek, III. Selim döneminde denizcilikte yapılan çalışmaları bir kaç başlıkta incenlemeye çalışılacaktır. 6.1 III. SELİM TAHTA ÇIKTIĞINDA BAHRİYENİN VAZİYETİ VE 1792 NİZAMNAMESİ III. Selim tahta çıktığında Osmanlı kara ordusunda ve yönetiminde ve hatta mali yapısında görülen zafiyet, donanmada da mevcuttu. Mansıpların ehliyet ve liyakat aranmaksızın en fazla parayı veren şahsa satılmasının doğurduğu ihmal ve yolsuzluk tersane yönetimine de yansımıştı. Gemilerin çoğu denize açıldıktan kısa süre sonra batabilecek kadar malzeme bakımından eksik, manevra yapıldığında alabora olabilecek kadar hantal, eğitimsiz personeliyle niteliksiz, disiplinsiz askerleriyle güçsüz, mürettebata bir şeyler satmak için doluşan tüccarlarıyla panayır alanından farksızdı231. Tüm bu aksaklıkların, gözden kaçmasa da, yeteri kadar üstünde durulmamasına sebebiyet veren, Osmanlı iç dinamiklerinin dışında, bir etken daha vardı ki o da yüzyıllardır Osmanlıların denizcilik bakımından Akdeniz’de kıstası olan Venedik’in de benzer türden bir bozulmanın içinde olmasıydı. Nitekim Osmanlılar bu durumun da etkisiyle XVII. yüzyıl boyunca Akdeniz’de hâkimiyetlerini sürdürmüşlerdi. Ancak XVIII. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak (Pasarofça 1718) 1770 yılına kadar devam eden 231 Stanford Shaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008, ss. 201-205 49 denizlerdeki “ barış “ dönemi, Akdeniz’e Baltık’tan gelen Rus filosunun yaktığı ateşle sona ermiş, mevcut bozulmanın ihmal edilemez boyutlarına dikkat çekilmiştir232. 1770 felaketinin ardından donanmada ıslahat çalışmalarına başlayan Osmanlılar, donanmanın ihtiyaç duyduğu yetişmiş personeli tedarik etmek ve kalyoncu neferlerini disiplin altına almak adına uygulanan düzenlemelerin yanı sıra yabancı uzmanlardan da destek almışlar, özellikle sadrazam Halil Hamid Paşa’nın girişimleriyle bu alanda önemli bir aşama kaydetmişlerdir233. Nitekim aynı dönemde Cezayirli Gazi Hasan Paşa’da Fransa donanması inşaat mühendisi Leroi ve yardımcısı Durest adlarındaki Fransız mühendisleriyle maiyeti olan ustalara Fransız gemileri biçiminde gemiler yaptırtmıştır234. Halil Hamid Paşa’nın azlinden ve idamından sonra sekteye uğrayan ıslahat çalışmaları III. Selim’in tahta çıkmasıyla yeniden başlamıştır. 1787-1792 Osmanlı-Rus, Osmanlı-Avusturya savaşlarından sonra III. Selim’in önderliğinde yenileşme ve düzenleme devrine tam anlamıyla giren Osmanlı İmparatorluğu’nda donanmada yapılacak ıslahat için 1792 yılında bir nizamname hazırlanıp yayınlanmış, tersane ve donanma işleri düzenlenmeye çalışılmıştır. 1792 nizamnamesiyle gemiler üç grupta (kalyon, firkateyn, şehdiye) toplanmış, bu gemilere de ehliyet ve liyakat sahibi kaptanların atanması, ayrıca bu atanmaların dışında, açıkta kalan, kaptanların mülazım kaptan sıfatı ile kaptanların emrine verilmesi kararlaştırılmıştır. Rüşvet ve iltimasın önüne geçmek için hem donanma ve tersane ricalinin hem de kaptanların maaşları artırılmıştır235. Emeklilik (tekaüdlük) konusu da düzenlenmiş, yaşlılık nedeniyle emekli olanların maaşlarının üçte biri, mahlûllük sebebiyle emekli olanların maaşlarının yarısının verilmesi yoluna gidilmiştir. 232 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e. s. 501 233 Sadrazam Halil Hamid Paşa döneminde gelen Fransız uzmanlar için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Halil Hamid Paşa, Osmanlı Tarihinden Portreler, YKY, İstanbul, 2000 234 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e. s. 502 235 Buna göre Kapudane-i Hümayun eski maaş: 3333 guruş, yeni maaş: 7500 guruş, Patrona-i Hümayun eski maaş: 2375 guruş, yeni maaş: 6000 guruş, Liman Reisi eski maaş: 2000 guruş, yeni maaş: 6000 guruş, Riyale-i Hümayun: 1875 guruş, yeni maaş: 5000 guruş, Üç Anbarlı Kalyon Kaptanları eski maaş: 500 guruş, yeni maaş: 1500 guruş, Kapudane-i Hümayun Kaptanı eski maaş: 833 guruş, yeni maaş: 2433 guruş, Kaptan maaşları da gemi büyüklüklerine göre düzenlenmiştir: eski maaşları 1000 guruş olan kaptanların yeni maaşları 53-55 zira gemiler için 2350 guruş, 47-51 zira gemiler için 1850 guruş, 30-40 zira gemiler için 1600 guruş olmuştur. Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 3, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1398 50 Donanma-yı Hümayun kapudanesi, patronası, riyalesi ve liman reisinin emekliliği, ölümü, başka bir göreve nasbedilmeleri ve yahut azledilmeleri durumunda boş kalan yerlerine tayin olunacak şahıslar, eskiden olduğu gibi kapudan paşa tarafından seçilecek ve bu durum bir takrirle Bâb-ı Âli’ye bildirilecekti. Donanma-yı Hümayun gemilerinden olan kalyon, fırkateyn, şehdiye kaptanlıkları için ise sancak kaptanı ve liman reisinin birlikte alacakları karar neticesinde kaptanlar seçilecek, alınan karar ise yine kapudan paşa tarafından bir takrirle Bâb-ı Âli’ye bildirilecekti. Bütün tayinlerin yapılmasında ehliyet ve liyakat hususu göz önünde tutulacak, rica ve hatıra önem verilmeyecekti. Devlet tarafından taltif edilen kaptanlar, yeni atanan kimselerden caize ve ubudiyet almayacaklardı. Kaptanların gemilerdeki kasaplık, kahvecilik gibi hizmetleri müzayede ile satmaları yasaklanmıştı. Gemi reisi, yelkenci, topçu başı, gibi gedüklü taifesinden hak sahibi olan kimselere bu tür hizmetlerin ücretsiz olarak tertip ve tahsis edilmeleri gerektiğinden bunun aksine hareket edenler suçlulukları ispatlandığı takdirde cezalandırılacaklardı. Suç işleyen kaptanları, sancak kaptanlarının (derya beyleri) ihbar etmemeleri durumunda cezalar onlar içinde söz konusu olacaktı. Savaş ve barış zamanlarında hiç kimse geminin nezaretinden ayrılmayacak, her geminin mühimmatı tersane emini ve liman reisi tarafından süvari kaptanlara teslim edilecek ve liman defterine kaydı yapıldıktan sonra bir sureti kaptan-ı deryaya bir sureti de baş muhasebeye verilecekti. Geminin levazımatı, temizlik ve bakım işlemlerinden süvari kaptanlar sorumlu olacak, erzak, mühimmat ve sair her hangi bir eksilme söz konusu olduğunda hatalı görülen kişiler cezalandırılacaktı. Tüm bu vaziyetler tersane emini ve liman reisine rapor edilecekti. Münhal olan mülazım kaptanlık, kapudane-i hümayun baş reisine tevcih olunacak, silsileyle hiyerarşik olarak bir alt kademe yapılan sınav neticesinde liyakat sahibi olması göz önünde tutularak atanması gerçekleşecekti. İmtihan neticesinde adaylar arasında eşitlik söz konusuysa, soyunda kaptanlar ve tersanede hizmet etmiş bulunanlar seçilecekti. Nihayet süvari kaptanlarından tersane kurallarını iyi bilen, yeniden gemi teçhizine muktedir, okur-yazar birisi liman reisi olarak atanacak ve tersanenin bütün masraflarının beyanı, zahire, mühimmat, levazım ve vs. şeylerin tertibi teslimi ve muhafazası ile sorumlu olacaktı236. 236 Cevdet Paşa, a.g.e. ss. 1398-1400 51 1792 nizamnamesine zaman içinde ek olarak bazı düzenlemeler yapılmış, donanmada gedüklü sınıfı olarak tabir edilen zümre daimi hale getirilmeye çalışılmış, bu amaçla 15 Aralık 1792’de bir sayım yapılmış ve sayıları tespit edilerek deftere geçirilmiştir. Yevmiyelerine daha önce aldığı maaşlar doğrultusunda zam yapılan gedüklülerin daha önce otuz guruş alanlarına maaşlarının üçte biri oranında, otuz guruştan az alanlarına ise maaşlarının yarısı kadar zam yapılmıştır. Gedüklüler için de imtihan esası getirilmiştir. Bu işlemlerin de sancak kaptanları vasıtasıyla yapılması kararlaştırılmıştır237. 1792 nizamnamesiyle donanmada ve tersane yönetimindeki disiplinsizlikler kontrol altına alınmaya çalışılmış, yapılan maaş artışları ve yaptırımlarla rüşvet ve yolsuzluğun önüne geçilmek istenmiştir. Donanma personeli sınava tabi tutularak liyakat ve ehliyet sahibi kimselerin donanma ve tersanede görev almasının yolu açılarak donanmanın daha etkin hale gelmesi amaçlanmıştır. Ayrıca gedüklü personelin maaşlarına zam yapılarak da bunların sürekli tersanede kalmalarıyla aynı zamanda gemilerin bakım ve onarımı sağlanmaya çalışılmıştır. Tüm bunların ışığında bir değerlendirme yapmak gerekirse 1792 nizamnamesi var olan sistemin iyi işlemesi yönünde yapılan müdahaledir. Dolayısıyla modernleşmeden çok eski sistemin ihyasını içermektedir. Bilindiği üzere askeri reform, ordunun modernleştirilmesi ve Avrupa tipi silahlarla donatılması gibi yenileşme hareketlerinin yanında modern harp sanatlarının eğitiminin temini, Osmanlı padişahları ve devlet adamlarının XVIII. yüzyılın son çeyreğinde üzerinde önemle durdukları belli başlı bir mesele olmuştur238. Nitekim 1775 yılında (29 Nisan) tersanede darağacı mahallinde açılan hendesehane (Riyaziye Mektebi), 1781’den sonra mühendishane, ise modern harp sanatı eğitiminin iptidası olmuştur. III. Selim döneminde Mühendishane-i Berri Hümayun’un (1795) açılmasından sonra, daha önce birlikte eğitim veren, kara ve deniz bilimlerinin tersane mühendishanesindeki eğitimi önemli değişikliklere uğramıştır. Her iki mühendishane her biri yalnızca kendi konularında eğitim vermek üzere birbirinden ayrılmışlar, “ kalyon inşası ve derya fenleri “ Bahri’ye, “ nisbet-i hendese üzere kala inşası “ Berri’ye tahsis edilmiştir. Bahriyedeki dersler de Gemi Yapım Mühendisliği ve Harita ve Coğrafya Bilimi olarak ikiye ayrılmıştır239. Böylelikle kara 237 Gencer, a.g.e. s. 41 238 Mustafa Kaçar, “Osmanlı İmparatorluğunda Mühendishanelerin Kuruluşu”, Osmanlı, ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, C. 8, Ankara, 1999, s. 680 239 Kemal Beydilli, “Savaş Eğitiminde Okullaşma (1775-1807)”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. Zeki Arıkan- Lütfü Sancar, C. 2, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 280 52 ordusunda olduğu kadar donanmada da bilgi sahibi, kalifiye personelin yetiştirilmesi amaçlanmıştır. 6.2 1804 KANUNNAMESİ VE UMUR-I BAHRİYE NEZARETİ’NİN KURULUŞU 1792 nizamnamesinden sonra denizcilikte yapılan ıslahatları düzenlemek ve ortaya çıkan ihtilafları gidermek maksadıyla 1804 yılında bir kanunname240 çıkarılmıştır. Bu kanunnameyle tıpkı İrad-ı Cedid Hazinesi gibi müstakil bir hazine kurulmuş, Tersane eminliği kaldırılarak yerine Umur-ı Bahriye Nezareti kurulmuştur. Bahriyenin her kademesinde görevli bulunan büyük ve küçük memurların, donanma personelinin bir nevi çalışma programı mahiyetinde olan bir kanunnameyle, bahriyenin özellikle teşkilat hususunda noksan görülen bazı meseleleri yeniden ele alınıp tamamlama cihetine gidilmiştir241. Kanunnamenin getirdiği en önemli yeniliklerse müstakil bir tersane hazinesinin kurulması ve tersane eminliğinin kaldırılarak Umur-ı Bahriye Nezareti’nin kurulmasıdır. Öncelikle tersane ve donanmada yapılacak düzenlemeler için mali kaynak oluşturmak amacıyla bir tersane hazinesi kurulması düşünülmüştür. Nitekim Hazine-i Âmire tarafından karşılanan giderler, İrad-ı Cedid hazinesinin kurulmasından sonra bu hazine tarafından karşılanmaya başlanmıştır. Ancak 1792 kanunnamesiyle birlikte getirilen maaş artımlarıyla birlikte donanma personelinin ücretleri, tersanede yapılan yeni havuzun giderlerinin yükü de İrad-ı Cedid hazinesine eklenmiş, bu durum karşısında İrad-ı Cedid hazinesi zor durumda kalmıştır. Nihayet tüm bu giderleri ve aynı zamanda ıslahatların gerektirdiği yeni harcamaları karşılamak maksadıyla müstakil bir hazine oluşturulmasına karar verilmiştir. Kurulması düşünülen yeni hazine için İrad-ı Cedid Hazinesi’nden bazı gelir kalemleri, tersane hazinesi henüz kurulmadan, kurulacak yeni hazineye tahsis edilmeye başlanmıştır242. 240 Kanunname için bkz. BOA. MAD. No: 8886, Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C. 4, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1939-1940, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e. ss. 425-426 241 Gencer, a.g.e. s. 65 242 Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1986, s. 212. Ayrıca İrad-ı Cedid Hazinesinden aktarılan gelir kalemleri için bkz. Yavuz Cezar, a.g.e. ss. 212-214 53 Tersane-i Amire Hazinesi’nin (6 Şubat 1805) kurulmasıyla beraber Tersane eminliği kaldırılmış ve bahriye hazinesinden sorumlu olmak üzere eski Paris sefiri Seyyid Ali Efendi şıkkı salis defterdarı ve umur-ı bahriye nazırı sıfatıyla atanmıştır243. Kanunnameyle aynı zamanda bir iş bölümü de getirilmiş, Kapudan Paşa ve Bahriye Nazırı iki ayrı sorumluluk alanı olarak tespit edilmiştir. Buna göre Kapudan Paşa donanmanın sefer ve hazer dönemlerinde donanımı, düzeni, subay ve erlerin disiplini, cephanenin uygun bir şekilde harcanması gibi konularla ilgilenirken, Bahriye Nazırı ise her türlü alet edevat ya da malzemenin satın alınması işlerinden sorumlu tutulmuştur244. Bahriye Nazırı’na işlerinde yardımcı olması için bir takım memurlar da tayin olmuştur. Bunlar Ruzname-i Hümayun kaleminden tayin olunan bir kâtip, miri veznedar- başı, ocaklı kefaletli mutemet veznedar’dır. Bunlardan başka çeşitli satın alma defterlerini tutan Baş Muhasebe tarafından tayin edilen “zimmet kâtibi“ sıfatıyla bir kâtip, kalyoncu bedelleri ve tersaneyi ilgilendiren hususlarda yazışma ve mektuplaşmaları yerine getirmekle görevli “nazır kesedârı“ namıyla bir başka kâtip daha görevliydi. Yine nazırın emrinde bulunan “mübaşir“ denilen kalyoncu bedellerinin tahsili ile görevli kişiler bulunmaktaydı245. 1804 kanunnamesi, kalyonların bütün ihtiyaç ve levazım defterlerini tutan, aynı zamanda kalyon efradının kayıt ve kabulü ile ilgilenen, kime ne kadar ücret verileceği ve tersaneye bağlı esirlerin iaşelerinden de sorumlu olan kalyon kâtipliğinin246 görev ve sorumluluklarını sabit tutmakla beraber göreve atanma usulünü değiştirmiştir. Nitekim kanunnameyle tıpkı topçu, arabacı ve humbaracı ocaklarında olduğu gibi hocalardan iş bilir, kitabete yakın ve işine bağlı kimselerden seçilecek olan yeni kâtibin, Bahriye Nazırı’nın tavsiyesi göz önünde bulundurularak seçilmesine dikkat edilerek, nazırın yanında çalışması sağlanmıştır. Kalyonlar kâtibi ismi, kalyonlar mevacibi kâtibi olarak değiştirilmiş ve maiyetinde çalışacak olan baş halife’den başka bulunan kalem halifesi sayısı da üçe düşürülmüştür. Ayrıca daha önce altı olan kalem halifesi sayısının üçe 243Önce Tersane-i Amire’nin mali işlerinin düzeltilmesine önem verildi. Tersane emaneti kaldırılarak Paris elçiliğinden ayrılıp yakın zamanda İstanbul’a gelen ve hayli zaman Fransa’da bulunarak Avrupa’nın idari işlerini öğrenmiş bulunan Seydi Ali Efendi Zahire nazırından üstün olmak üzere Şıkk-ı Salis unvanı ile Tersane-i Amire Defterdarı tayin edildi. Kapı arasında tek başına bir hazine kurularak deniz kuvvetlerinin geliştirilmesi emrolundu. Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1939 244 Tuncay Zorlu, “III. Selim ve Osmanlı Deniz Gücü’nün Modernleşmesi”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. Zeki Arıkan-Lütfü Sancar, C. 2, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 66 245 Gencer, a.g.e. ss. 69-70 246 Uzunçarşılı, a.g.e. s. 430 54 düşürülmesiyle de görevleri ortadan kaldırılan üç kalem halifeliğinin maaşları diğer halifelere zam olarak dağıtılmıştır. Kanunnamede ayrıca, “ocaklık“ olarak anılan yerlerden gelecek zahirelerin, tersanede münasip yerlerde inşa edilecek depolarda muhafazası ve bu zahirelerin günlük ve aylık olarak istihkak sahiplerine verilmesi üzerinde durulmuş ve istihkak sahibi olmayanlara verilmesi yasaklanmıştır. Gedikli sınıfının disiplin altına alınmasına, sayılarının artırılmasına ve bir deftere kaydedilmesine, disiplinlerini sağlamak maksadıyla “lonca-başı“ denilen inzibat subaylığının ihdasına karar verilmiştir. Kaptanların maaşları artırılırken sorumlulukları da artırılmış, kapudan paşa tarafından yürütülecek askere alma işlemi kapudan paşanın buyruldu çıkarmasını müteakip mübaşirler vasıtası ile gerçekleştirilmesi, askere alınırken zor kullanılmaması ve İstanbul, Ege, Akdeniz, Karadeniz sahil kenarlarında denizle tanışıklığı olan kimselerden bahriye askeri yazılması belirtilmiştir. Bedellerini ödeyenler ise askere alınmayacak, bu bedeller deftere geçirildikten sonra Bahriye Nazırı tarafından Bâb-ı Ali’ye bildirilecekti. Donanmanın sefere çıkmadığı zamanlarda da bu bedellerin yarısı alınacaktı. Donanma sefere çıktığı zaman, tüfekçi erlerinin istihdam edilmesi bunların mevcudunun artırılması gerektiği vakit, kara ordusunda olduğu gibi, ortalar tertip edilecekti. Kanunname donanma da görev almak isteyen gedikli personelinin dışındaki gönüllülere yer vermiş, ancak daha önce olduğu gibi bayrak açılarak tahrir olunmaması ifade edilmiştir. Kara ordusunda olduğu gibi donanma askerine de talim şartı esas tutulmuş ve mühendishane öğrencilerinin eğitimine de yer verilmiştir247. 6.3 GEMİ TEKNOLOJİSİNDEKİ DEĞİŞİM VE YABANCI UZMANLAR Yelkenli gemilere sistematik geçişin tarihi olarak kabul edilen 1682 senesinden sonra, devam eden bir sürecin parçası olarak, 1789 yılından itibaren Osmanlı denizciliği üç ambarlı kalyon, iki ambarlı kalyon, kapak/ kapak-açar/ kapak kaldırır, fırkateyn, korvet, şalope, şehdiye, ateş gemisi, uskuna, kırlangıç, trabogo, şebek, gibi gemi türlerinin inşasına tanıklık etmiştir. Kadırga tarzı kürekli gemiler birdenbire ortadan kalkmasalar da, eskisi 247 Gencer, a.g.e, ss.76-89 55 gibi donanmanın temel vurucu gücü olmaktan ziyade yelkenli gemilere yardımcı birimler olarak savaş dışı faaliyetlerde hizmet vermeye devam etmişlerdir248. Osmanlı denizciliğinde değişen elbette ki yalnızca gemi türleri değildi. Nitekim 18. yüzyılın son çeyreği gemi teknolojisinde de değişimlere sahne olmuştu. Osmanlılar bu yeni gemi teknolojilerinin teorik ve pratik uygulamalarında öncelikli olarak Fransız uzmanlar olmak üzere bir takım yabancı uzmanların desteğini almaktan çekinmemişlerdi. III. Selim’in ıslahatçı Kapudan-ı Deryası Küçük Hüseyin Paşa’nın layihasından çıkardığımız kadarıyla denizcilikte henüz Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Kapudan-ı Deryalığı sırasında Osmanlı gemilerinin Fransız gemileri gibi yapılması için Fransız mühendislerden (Leroi ve Durest) faydalanılmıştı. Denizcilikte yabancı uzmanlardan faydalanılması III. Selim döneminde de devam etmiş, bir kısmı gemi yapımcılığının dönemin koşullarına uygun hale getirilmesini ve buna uygun olarak tersanenin düzenlenmesini, bir kısmı da yeni teknolojiyi idare edecek olan personelin yetiştirilmesini amaçlayan modernleşme çalışmalarında etkili olmuşlardır. Böylelikle bahriyenin zafiyetleri, çıkarılan nizamname ve kanunnamenin yanı sıra giderilmeye çalışılmıştır. Donanmanın ihtiyaç duyduğu gemilerin inşası için 1793 yılından itibaren tersaneyi modernleştirmek amacıyla çaba sarf edilmeye başlanmıştır. Tersanede kullanımda olan iki darağacı ahşap olmaları ve sürekli tamire ihtiyaç duymaları sebebiyle yıkılmış, yerlerine kargir olarak bu defa üç darağacı yapılmıştır249. Bir adet maçuna (vinç) inşasına girişilmiş, Kâğıthane ağzında şalopelerin barındırılmaları için müteaddit gözler (çeşm) inşa olunmuş ve tersanede ayrıca büyük bir havuz inşasına başlanmıştır250. Bu havuzun inşasını üstlenmek için proje sunan Fransız ve İsveçli mühendislerden İsveçli mühendislerin projesi uygun bulunmuş, büyük havuzun inşası için İsveç’ten başta havuz mühendisi Rhode olmak üzere tamamı on bir kişiden oluşan bir heyet 1795 yılında İstanbul’a gelmiştir.251 Gemi inşasına yönelik çalışmalar ise 1793/94 yılında Osmanlı hizmetine giren Fransız gemi mühendisi Jacques Baltazar Le Brun ile iki arkadaşı Jean Baptiste Benoit ve 248 Tuncay Zorlu, a.g.m. s. 68 249 Kemal Beydilli - İlhan Şahin, Mahmud Raif ve Nizam-ı Cedid’e dair Eseri, TTK, Ankara, 2001, s. 57, Mahmud Raif kalyonları kalafatlama işleminde kullanılan darağacında daha önce ancak birer birer kalafatlama işleminin gerçekleştiğini ifade eder. 250 Beydilli - Şahin, a.g.e. a.y. 251 İdris Bostan, “Tersane’de Büyük Havuz İnşası 1794-1800”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 227 56 Toussaint Petit yönetiminde Avrupa tarzında yeniden düzenlenmiştir252. Osmanlı hizmetine girdiği süreden itibaren tersanenin modernleşmesinde de katkıda bulunan Le Brun’un İstanbul’da bulunduğu süre zarfında gerek Tersane-i Amire’de gerekse diğer Osmanlı tersanelerinde yapılan gemiler onun verdiği ölçü ve planlara göre inşa edilmiştir. Nitekim 1793-1799 yılları arasında inşa edilen dokuz kalyon, sekiz fırkateyn, altı korvetin yapımında mühendis Brun’un mührü bulunmaktadır253. Brun kalyon inşasında eski kızak usulünü tadil ile kalyonların suya indirilişinde çökmeleri engellemek maksadıyla kalyonların sadece top lombarlarına kadar karada inşa edilmelerini, üst kısımlarınınsa suya indirildikten sonra tamamlanması yöntemini ortaya koymuştur. Nitekim 1795 yılında inşası tamamlanmış olan Aslan-ı Bahri adlı kalyonun denize indirilmesinde bu yöntem uygulanmış ve bundan sonra kırk yıl boyunca da bu usul geçerli olmuştur254. Yapılan yeni gemilerin inşasında Fransız modelleri esas alınırken, hizmet görebilir durumda olan eski gemiler yine Fransız modeller uyarınca yenilenmiştir. Manevra kabiliyetini artırmak için gemilerdeki pupalar ile üst yapılar hem hafifletilmiş, hem de hatırı sayılır oranda alçaltılmıştır. Yine gemilerin manevra kabiliyetini ve hızlarını artırabilmek maksadıyla eski ve yeni gemilerin gövdeleri bakır levhalarla kaplanmıştır255. Gemilerde merkezi mutfak sistemine geçilerek daha önce erlerin geminin muhtelif alanlarında yemek yapmak için ateş yakmaları usulüne son verilmiş, gemiler de bu hususa göre düzenlenmiştir256. Navigasyon ve seyir alanında da önemli gelişmeler görülmüş; ilk defa gemilerde seyir defteri ya da seyir jurnali (log book) adı verilen kayıtlar tutulmaya başlanmıştır. Bu 252 Stanford Shaw, a.g.e. s. 209 253 Uzunçarşılı, a.g.e. ss. 528-537, İdris Bostan, “Osmanlı Bahriyesinin Modernleşmesinde Yabancı Uzmanların Rolü”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 209, BOA C.BH No: 5849 254 Cevdet Paşa denize indirme işleminde asıl sakıncanın kereste bakımından daha yoğun olan geminin ön kısmının denize girmesiyle birlikte hız kazanıp, kıç tarafının birdenbire denize inerek vurması olduğunu belirtmiştir. Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C.3, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 1527 255 Stanford Shaw, a.g.e. s. 211. Tuncay Zorlu, Innovationand Empire in Turkey: Sultan Selim III. and the Modernisation of the Ottoman Navy, Tauris Economic Studies, Londra-New York, 2008, s. 32 256 Cevdet Paşa, a.g.e. s. 1528 57 defterler yanında seyir talimatlarını ve düzenlemelerini içeren kavaid-i bahriye adı verilen belgelerinde gemilerde taşınması zorunlu hale getirilmiştir257. Sadece gemi teknolojisindeki değişimi başlatmakla kalmayan Le Brun Mühendishane-i Bahri Hümayun’da hendese derslerine girerek, gemi inşa dersleri vermiş; Osmanlı donanmasının ihtiyaç duyduğu eğitimli personelin sağlanmasında da katkılarda bulunmuştur. Dönemin diğer önemli mühendis, teknisyen ve mimarları ise şunlardır; gemi inşa mühendisi Jean Baptiste Benoit ve oğlu Honoré Benoit, Kiryas (kalafatçı), Petri (yelkenci), Adriya (mimar), Cosey (demirci), Ferregeau (sualtı mimarı), Dushan Dumas (yelkenci), Barobé (jeodezi mühendisi), Castellan (teknik ressam), Joseph Benoit (oymacı), Marko Vasalu ve dört oğlu Shorlo, Antuvan, Petro ve Nikola (makara yapımcıları), Poralé (kartografya, coğrafya ve seyir hocası), Penyola (gemi inşa mühendisi), Emenili Enegli (mühedis), Rikali (kılavuz), Petro (bileğici), Romus (mühendis), Tortil (mimar), François Kauffeur (mimar, teknik ressam, mühendis), Antoine (mühendis), General Le Baron de Juachereau de St. Denys (tahkimat)258. III. Selim döneminde İstanbul, Kal’a-i Sultaniye, Midilli, Sinop, Rodos, Ereğli, Limni, Bodrum, Genlik, Kıbrıs, Kemer, Kalas, Silistre, Sohum’da gemi inşası yapılmıştır. Bu gemilerin yapıldığı yerler, yapım tarihleri, uzunlukları ve mürettebat sayıları şu şekildedir259: Tablo 1. III. Selim Döneminde Yapılan Gemiler Gemi İsimleri Gemilerin Sınıfı Kaplama Mürettebat Top Yapım Yapım Yapan ve uzunlukları Mevcudu Sayısı Tarihi Yeri Selimiye Kalyon, Üç anbarlı Bakır 1200 62 1796 İstanbul Brun 62 zira Tavus-ı Bahri Kalyon, kapudane- Bakır 900 82 1798 İstanbul Brun 63 zira i hümayun Heybet Endaz Kalyon, patrona-i Bakır 850 76 1796 Bodrum Nikoli 59 zira hümayun Kalfa Beşaretnüma Kalyon, patrona-i Bakır 850 76 1797 Gemlik Nevsim 59 zira hümayun Kalfa Badi-i Nusret Kalyon Bakır 900 82 1797 İstanbul Brun 63 zira Arslan-ı Bahri Kalyon Bakır 850 76 1794 İstanbul Brun 59 zira Şehbaz-ı Bahri Kalyon Bakır 850 74 1793 İstanbul Brun 57 zira 257 Tuncay Zorlu, a.g.m. s. 70 258 Tuncay Zorlu, a.g.m. s. 71 259 Enver Ziya Karal, “Selim III. Devrinde Osmanlı Bahriyesi Hakkında Vesikalar”, Tarih Vesikaları Dergisi, C. 1, Sayı: 3, ss. 206-209. Ahmet Güleryüz, Kadırgadan Kalyona Osmanlıda Yelken- Mikyas-ı Sefain, Denizler Kitabevi, İstanbul, 2004, ss. 98-99. 58 Gemi İsimleri ve Gemilerin Kaplama Mürettebat Top Yapım Yapım Yapan uzunlukları Sınıfı Mevcudu Sayısı Tarihi Yeri Sayyad-ı Bahri Kalyon Bakır 850 74 1797 Çanakkale Jozef Kalfa 59 zira Ejder-i Bahri Kalyon Tahta 850 74 1793 Gemlik Nevsim 57 zira Kalfa Ziver-i Bahri Kalyon Bakır 700 68 1796 Midilli Ahmet Hoca 53 zira Kaptan Pertev-i Nusret Kalyon Bakır 700 68 1793 Sinop Nikoli Kalfa 53 zira Asar-ı Nusret Kalyon Bakır 800 74 1793 İstanbul İsmail Ağa 55 zira Kaplan-ı Bahri Kalyon Bakır 850 76 1799 Rodos Klenberg 59 zira Seddülbahir Kalyon Bakır 850 76 1799 İstanbul Benois 59 zira Fatih-i Bahri Kalyon Bakır 550 60 1791 Sinop Nikoli Usta 47 zira Gemi İsimleri ve Gemilerin Kaplama Mürettebat Top Yapım Yapım Yapan uzunlukları Sınıfı Mevcudu Sayısı Tarihi Yeri Bahr-i Zafer Kalyon Bakır 750 72 1789 İstanbul İsmail Kalfa 55 zira Feyz-i Huda Kalyon Bakır 650 72 Sinop Nikoli Kalfa 55 zira Hilal-i Zafer Kalyon Bakır 650 66 1790 Bodrum Papaço Kalfa 51 zira Mesken-i Gazi Fırkateyn Bakır 450 50 1796 İstanbul Brun 53 zira Şahin-i Derya Fırkateyn Bakır 450 50 1797 Ereğli Dimitri Kalfa 53 zira Bedr-i Zafer Fırkateyn Bakır 450 50 1799 Ereğli Dimitri Kalfa 53 zira Civan-ı Bahri Fırkateyn Bakır 450 50 1799 Limni Benois 53 zira Şevketnüma Fırkateyn Bakır 450 50 1796 Limni Philip Kalfa 51 zira Gemi İsimleri ve Gemilerin Kaplama Mürettebat Top Yapım Yapım Yapan uzunlukları Sınıfı Mevcudu Sayısı Tarihi Yeri Hüma-yı Zafer Fırkateyn Bakır 450 50 1793 İstanbul Dimitri Kalfa 53 zira Şehber-i Zafer Fırkateyn Bakır 450 50 1796 Rodos Antuvan 53 zira Selabetnüma Korvet Bakır 150 26 1795 İstanbul Brun 33 zira Bülheves Fırkateyn Bakır 275 40 1796 Kalas Molla 41 zira Mustafa Şiar-ı Nusret Fırkateyn Tahta 450 50 1793 Rodos Antuvan 51 zira Kalfa Nesim-i Zafer Fırkateyn Tahta 375 40 1793 Rodos Antuvan 47 zira Kalfa Gazal-i Bahri Fırkateyn Bakır 375 42 1793 Kemer Kara Yorgi 45 zira Kalfa Hediyyetül Fırkateyn Bakır 200 46 1796 Kalas Molla Müluk 39 zira Mustafa 59 Gemi İsimleri ve Gemilerin Kaplama Mürettebat Top Yapım Yapım Yapan uzunlukları Sınıfı Mevcudu Sayısı Tarihi Yeri Tiz Hareket Fırkateyn Bakır 200 32 1797 Rodos Antuvan 38 zira Kalfa Zaferküşa Korvet Bakır 200 26 1796 İstanbul Brun 37 zira Cengâver Korvet Bakır 200 26 1797 İstanbul Brun 37 zira Şuca-i Bahri Korvet Bakır 200 26 1797 İstanbul Brun 37 zira Saika-i bahri Korvet Bakır 175 26 1798 İstanbul Brun 37 zira Ateş feşan Korvet Bakır 175 26 1798 İstanbul Brun 37 zira Rehber-i Nusret Korvet Bakır 200 26 1796 Rodos Klenberg 35 zira Meserret-i Bahir Korvet Bakır 150 22 1799 Rodos Klenberg 33 zira Gemi İsimleri ve Gemilerin Kaplama Mürettebat Top Yapım Yapım Yapan uzunlukları Sınıfı Mevcudu Sayısı Tarihi Yeri Mürg-i Bahri Korvet Bakır 120 22 1796 Çamlıcalı 27 zira Kalfa Ferahnüma Korvet Bakır 150 24 1792 Silistre Hamamizade 37 zira Ahmed Paşa Mesudiye Kalyon Bakır 1180 118 1798 İstanbul Benoit 61 zira Rüzgar-ı Bahri Korvet Bakır 150 10 1796 Numa 37 zira 60 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NİZAM-I CEDİD DÖNEMİNDE GEMLİK TERSANESİ 1. TARİHTE GEMLİK VE GEMLİK TERSANESİ 1.1 OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN ÖNCE GEMLİK Marmara’nın mahfuz koylarından birinde kurulan Gemlik, denizcilik tarihi bakımından zengin bir geçmişe sahiptir. Gemlik’te bir tersanenin kurulması tahmini olarak milattan sonra sekizinci veya dokuzuncu asırlarda Doğu Roma İmparatorluğu dönemine rastlasa da, Gemlik, körfezinin gerek ticaret gerekse savaş gemileri için korunaklı bir liman oluşturması bakımından tarihin birçok döneminde denizcilikteki önemini muhafaza etmiştir260. Bir Argonat olan Cius tarafından kurulan Gemlik, uzun asırlar boyunca Mısırlıların, Friglerin, Lidyalıların, Perslerin, İyonyalıların, İskender Makedonya’sının (kısa bir süre için), Bitinyalıların egemenliği altında kalmıştır. Daha sonra Roma İmparatorluğu tarafından alınmış ve buraya “Sahil Bursası” anlamına gelen “Prusia Ad Mare” denilmiştir. Nihayet Doğu Roma İmparatorluğu egemenliği altında da bulunan Gemlik’te Bizanslılar tarafından bir tersane yapılmış ve ahalisinin ekserisi gemi ustası ve gemi imalatıyla geçinen Gemlik, denizcilikte faal bir mevki tutmaya devam etmiştir261. Gemlik’te ilk Türk hâkimiyeti ise, kısa dönemli de olsa, Anadolu Selçukluları döneminde gerçekleşmiştir. Süleyman Şah’ın ölümünden sonra İznik’teki Selçuklu yönetiminin başına geçerek, Marmara Denizi’nin güney sahil kıyılarına ve İstanbul Boğazı’na yönelik akınlar başlatan Ebu’l Kasım, Marmara’nın güney sahillerini ele geçirmiştir262. Küçük bir donanma kurmayı tasarlayan ve bu maksatla Kios’u (Gemlik) zapt eden Ebu’l Kasım burada gemiler yaptırmaya başlamıştır (1086-1087)263. Anna Komnena’nın ifadesiyle Rumların egemenlik âsâsına göz diken Ebu’l Kasım, ya 260 Veli Orkun, Gemlik Tarihi ve Coğrafyası, Aysan Basımevi, Bursa, 1947, s. 109 261 Veli Orkun, a.g.e. ss. 61-111 262 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 2. b., Nakışlar Yayınları, İstanbul, 1984, s. 84 263 Erdoğan Merçil, “Selçuklular Döneminde Türk Denizcilik Faaliyetleri”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 24 61 İstanbul’u, ya da, o olmazsa, tüm kıyıları ve adaları ele geçirmek istiyordu ve bu sebeple Gemlik’te öncelikle korsan gemileri yapımına girişmişti. Ancak dönemin Bizans İmparatoru Aleksias Komnenos’un gözünden kaçmayan bu girişim, Gemlik’e bir donanma gönderilmesi ve buradaki gemilerin yaktırılmasından sonra sona ermişti264. Anadolu Selçukluları’nın ilk donanma kurma girişimleri bu şekilde sonuçlanmış olsa da Anadolu Selçuklu yönetiminde ilk faaliyete geçen tersane şüphesiz burasıydı265. Mustafa Daş’a göre Türklerin, ele geçirdikleri Kios’a Gemilik (Gemlik) adını vermeleri oldukça dikkat çekicidir ve en azından burasının denizcilik ve gemi inşası bakımından taşıdığı önemin Türkler tarafından takdir edildiğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir266. Veli Orkun da benzer bir şekilde Osmanlıların Kios’u fethettikleri zaman burayı gemi imalathaneleri ile dolu bir halde bulduklarını ve ekseriyetle, fethettikleri yerlerin Rumca isimlerini aynı şekilde koruyan Osmanlıların, bazense Rumca adı yerine, o bölgenin genel durumunu göz önünde tutarak, kendilerinin yeni isim koyduklarını belirtir. Nitekim Gemlik’e ait sicillerde ve fermanlarda bu bölgenin isminin Gemilük veya Gemilik olarak geçmesine dayanarak, aslı Gemilik olan bu kelimenin zamanla arasında bulunan “i” sesinin düşmesiyle Gemlik şeklini aldığına kesin gözüyle bakmaktadır267. 1.2 GEMLİK’TE OSMANLI DÖNEMİ Osmanlı hâkimiyetine Bursa’nın fethedilmesinden altı yedi yıl sonra Orhan Gazi’nin hükümdarlığı esnasında giren Gemlik (1333)268, yine bu dönemde Karasi Beyliği’nin ilhakıyla (1345) tedricen oluşmaya başlayan Osmanlı deniz gücünün bir parçasını teşkil etmiştir. I. Murad döneminde devam eden Rumeli fütuhatını desteklemek maksadıyla Lala Şahin Paşa tarafından, I. Murad’ın emriyle, harekete geçirilen Osmanlı tersanelerinin arasında Gemlik destgahı da bulunmaktadır269. Ancak zaman içinde Gemlik Tersanesi’nin etkinliğini kaybederek atıl bir hale gelmiş olması muhtemel görünmektedir. Gerçekten de gerek şu ana kadar tasnif edilen arşiv belgelerinde, gerekse Osmanlı deniz 264 Anna Komnena, Alexiad, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1996, s. 198 265 Mustafa Daş, “Türklerin Bizans ve Venedik’le Denizlerdeki İlişki ve Mücadeleleri (XI.- XIV. Yüzyıllar)”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s.49 266 Mustafa Daş, a.g.m. ss. 49-50 267 Veli Orkun, a.g.e. s. 111 268 Kamil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, C. 2, Büyükşehir Belediyesi, Bursa, 2009, s. 106 269 Veli Orkun, a.g.e. s. 104 62 tarihini inceleyen titiz eserlerde burada Osmanlı donanması için sürekli bir şekilde gemi yapıldığına dair net bir işarete rastlanmamıştır270. Üstelik elimizde bulunan belgelerde geçen “Gemlik’te yeniden tersane olmasına” dair ibareler bu düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ise Gemlik’te 1787 yılında Bursa müderrislerinden Ahmed Bahaeddin Efendi tarafından dört, Bilecikli Hacı Himmetzâde tarafından yirmi ikişer zira uzunluğunda sekiz şalope inşa edilmiştir271. Ancak Gemlik’te tersanenin yeniden faaliyete geçmesi, Avrupa usulünde bir kara ordusunun yanında donanmaya da oldukça önem veren III. Selim ve onun ıslahat yanlısı Kapudan-ı Deryası Küçük Hüseyin Paşa’nın çalışmalarıyla 1789-1807 yılları arasında gerçekleşmiştir. Gerçekten de bu dönemde hem Gemlik sahasında yeniden bir tersane teşkil edilerek, genişletilmiş, hem de Osmanlı donanması için gemilerin yapımına başlanmıştır. 2. III. SELİM’LE GELEN DEĞİŞİM 2.1 GEMLİK SAHASI’NIN YENİDEN TERSANE OLUŞU III. Selim kurmayı düşündüğü yeni donanma için öncelikle devletin hali hazırda bulunan fakat muattal tersanelerini düzenlemeye karar vermiştir. Henüz 1787-1792 savaşları esnasında zarara uğrayan donanmanın artırılması için Sinop, Midilli, Gemlik, Kemer, Bodrum ve Rodos sahalarında yeniden gemi inşasına başlanması için irade buyurmuştur (1790)272. Ancak Gemlik’te yapılması düşünülen 51 zira fırkateyn için toplanması gereken kereste hususunda ihtilaflı bir durumun ortaya çıkması üzerine Kapudan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa hem bu ihtilafı çözmek hem de Gemlik sahasının sürekli gemi yapımına uygun bir mahal olup olmadığını görmek maksadıyla bölgeye gelmiştir273. Kapudan-ı Derya Hüseyin Paşa bölgeye ulaştıktan sonra yazdığı kaimesinde, Gemlik Bina Emini Mustafa Ağa ve kereste yollanmasına memur Seyyid Hüseyin Bey ile beraber gemi kurulması düşünülen mahalle varıp, burayı gördüklerini ve söz konusu 270 Yine de Osmanlı donanmasının yoğun bir şekilde gemiye ihtiyaç duyduğu, Lepanto savaşı sonrası, Girit Seferi gibi dönemlerde burada gemi inşa edilmiş olması mümkündür. 271 Kamil Kepecioğlu, a.g.e. s. 107 272 BOA. C.BH. No:7629. Ayrıca bkz. Ek 9 273 BOA. HH. No: 54839 63 sahanın birkaç kıt’a kalyonun def’aten kurulabilecek genişlikte ve önünün derin olduğundan bahsederek, Gemlik sahasının gemi yapımına münasip bir yer olduğunu belirtmiştir. Kereste tedarikini sağlayacak dağların yakınlığından da bahseden Hüseyin Paşa, İstanbul’a yakın mahallerde gemi bulundurulmasının zorunlu olduğu böyle bir zamanda buranın yeni baştan bir tersane olmasının onaylanmasını istemiştir. III. Selim de bu kaimeye karşılık yazdığı cevabında Gemlik sahasında yeniden tersane olması hususunu onaylamıştır (1791)274. 2.1.1 Mustafa Tahir Ağa’nın Tersane Eminliği Esnasındaki İnşa Faaliyetleri Alınan karardan sonra, bu mahalde sürekli gemiler inşa olunacağı göz önünde tutularak, burada endezehane, gemi kurulan alan kurbunda kalyon inşasına memur nazırlar için birkaç odalı bir konak ve tahta, mühimmat koymak için iki bâb mahzen, demir aletlerin imali için sekiz ocaklı bir kıt’a demirhane, amele için bir adet kargir su çeşmesi, iki kıt’a karagolhanenin yapılmasına karar verilmiştir. Bu masrafları karşılamak üzere Gemlik Tersane Emini Mustafa Ağa yetkili tayin olunmuştur. Ancak yapımına başlanan dört yüz kırk bir zira endezehanenin, mimar ve işçilerin her zira’ına ikişer guruş istemesi üzerine, beş keseyi aşan masraflarını karşılayamayan Mustafa Ağa söz konusu binanın yarım kaldığını belirterek, bu meblağı talep etmek zorunda kalmıştır275. Gemlik’te kalyon inşasına da memur olan Mustafa Tahir Ağa’nın rızaya muhalif hareketlerinden ötürü276 Gemlik Tersane Eminliği’nden alınmasından sonra yerine Dergâh- ı Âli Kapıcıbaşılarından Anavarinli Ahmed Ağa göreve getirilmiş, kalyon ve tersanenin inşası sorumluluğu da ona verilmiştir (Ocak 1792)277. 2.1.2 Anavarinli Ahmed Ağa’nın Tersane Eminliği ve İnşa Faaliyetleri Anavarinli Ahmed Ağa’nın göreve gelmesiyle birlikte tersane inşasına devam edilmiş, Gemlik sahasında gemi ve tersane binalarının inşası ile uğraşan amele ve demirciler için otuz odalı bir han yapılması düşünülmüştür. Zira demirci ve amelelerin 274 “Hakk Teâlâ kolaylık eyleye eğer şuna alaka verip tersane gibi daima gemi yapılmak nizamı verilir ise pek güzel olur…” BOA. a.y. 275 BOA. C.BH. No:10447 276 BOA. C.ADL. No: 730 277 BOA. C.BH. No: 2194 64 kalacak yerlerinin olmaması, onları Gemlik civarı kasabalarda beytûtet etmek zorunda bırakmış, bu da söz konusu kimselerin hem Gemlik sahasına toplanmasında zorluk çıkarmış, hem de istenilen saatte işlerin başlamasının önüne geçmiştir. Yapılması düşünülen otuz odalı hanın iki yüz üç yüz ameleyi barındıracak şekilde olması istenmiştir. Söz konusu hanın yapımı için mimar olarak ise Mimar Halifesi Karıncalı Mimar Kosic Kalfa tayin olunmuştur. Sabık emin Mustafa Ağa zamanında da yapılması düşünülüp ancak henüz yapılmamış olan sekiz ocaklı demirhanenin, demircilerin de demir imali için başka kasabalara gidip gelmelerinin ortaya çıkardığı aksaklık belirtilerek, yapılması hususu hatırlatılmıştır. Üstelik mevcut olan iki ocaklı demirhanenin de kalyon yapılan alana yakın olması, kalyonları yanma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığından, zikredilen demirhanenin kömür koymak için boş bırakılması, bunun yerine daha önce yapılmış olan endezehanenin yakınında bir alana demirhanenin yapılması istenmiştir. Ancak bölgede yapılan keşif üzerine, demirhanenin yapılması düşünülen alanda yer olmadığı durumu belirtilmiş, bunun üzerine üç nefer reayanın, burada bulunan ve mutasarrıf oldukları altı bin yüz seksen dört zira zeytin bahçesinin üç yüz guruşa satın alınıp, ağaçlarının kesilmesi ve sekiz ocaklı demirhanenin de buraya yapılmasına karar verilmiştir. Yapılması düşünülen tüm bu binaların masrafının on bir bin iki yüz on guruşa ulaştığı Ahmed Ağa tarafından hazırlanıp, III. Selim’e sunulan keşif defterinde belirtilmiştir. III. Selim, Tersane-i Amire Emini Osman Ağa ve Hassa Mimarbaşısı Mehmed Arif Efendi tarafından, yapılması düşünülen binaların resimlerinin de bulunduğu keşif defteri incelendikten sonra, uzunluğu doksan arşın, genişliğinin ise on sekiz zira olarak hesaplanan hanın, boyuna göre genişliğinin eksik olduğu belirtilerek, söz konusu hanın boyunun altmış, eninin elli zira olması gerektiği ifade edilmiştir. Yine han içine yapılacak odaların, daire biçiminde yapılması, otuz odanın her birinin dehlizleriyle beraber dokuz zira olması ve altlarında mahzenler yapılarak bina olunması, ayrıca bu şekilde yapıldığında odaları küçük olacağı için ihtiyaç duyulduğu halde ikişer veya üçer odası bir koğuş şeklinde birleştirilmesi istenmiştir. Hanın bu şekilde inşası neticesinde masrafların sekiz yüz on guruş azalacağı belirtilmiştir278. Şu halde inşası planlanan hanın ve demirhanenin özellikleri şu şekildedir: 278 BOA. C.BH. No: 4145 65 Müstahdem amelenin iskânları için büyük câba dikme sütunlu ve kezalik başlıklı on beş arşın kibritten tabanlı, Rumeli omurgasından kirişli, koğuş tahtasından döşemeli, dört tarafı taş duvarlı ve zikredilen döşemenin üstüne odaların konulması için arkadan çifte dikme sütunlu kezalik başlıklı, on beş arşın kibritten tabanlı, saray mânesinden destekli, omurga kuşaklamalı, Rumeli omurgasından kirişli, yontulmuş tahtasından basma tavanlı, arkadan çifte mikraslı, Rumeli omurgasından kuşaklı, karasığır mertekli meşe tahtasından puşideli, kiremit, horasan kireç mahyalı çatı ve zikredilen çatı altında, otuz adet oda ve odaların içinde iki adet çıkrıkcıkari parmaklıklı, doğamacıkari cam çerçeveli pencere ve birer adet taş ocaklı, otuz adet doğramacıkari dolaplı, kezalik kapılı ve dolma duvarlı, içi ve dışı iki kat sıvalı iki adet taşra kapılı ve altı, altı adet ambarlı bir han yapılması. Terbî’i 1.620 zira, Her zira için 660 akçe 1.069.200 akçe, Guruş hesabı ile 8.910 guruş Zikredilen hanın dört tarafı taş duvarlı, on beş büyük arşından bir akma tabanlı, kezalik mikraslı, kezalik kirişli, arkasından saray göğüslemeli, Rumeli omurgasından kuşaklamalı, kezalik mertekli, sekiz adet bacalı, kezalik pencereli, iki adet kapılı ve kiremit çatılı, sekiz ocağa mütehammil demirhane yapılması. Tûlen 35 zira, Arzan 17 zira, Kadden 6 zira Terbî’i 595 zira, Her zira için 240 akçe 142.800 akçe, Guruş hesabı ile 1.190 guruş Cem’an 10.100 guruş, 6.184 zira zeytin bahçesinin 300 guruş alım parasının da eklenmesiyle 10.400 guruş279. 2.1.3 Canik Muhassılı Osman Ağa’nın Bina Eminliği’ne Atanması Anavarinli Ahmed Ağa’nın âdem-i idare ve ihtiyarlığından kaynaklanan tembelliği ileri sürülerek görevden alınmasından sonra ise yerine, kereste mübaşiri İnegöllü Numan Bey getirilmiştir (Aralık 1793)280. Daha sonra Numan Bey’e Gemlik Tersane Eminliği ve kapıcıbaşılık rütbesi de verilmiştir (16 Ağustos 1794)281. Numan Bey göreve başladıktan 279 BOA. C.BH. No: 10446. Ayrıca bkz. Ek 10 280 BOA. C.BH. No: 1149 281 BOA. HH. No: 4485 66 sonra, kendisinden tersanenin mevcut durumu ve yapılmakta olan kalyon hakkında bilgi istenmiş, bunun üzerine yapılmış ve yapılmakta olan binaların vaziyetini anlatan bir resim III. Selim’e takdim edilmiştir. İnceleme yapıldıktan sonra, tersane olan sahanın etrafının açık olması tehlike yaratacağına binaen, Numan Bey’den tersanenin üç tarafını, üç büyük kapıya sahip bir duvarla çevirmesi istenmiştir. Mühimmat saklayacak bir mahzen olmadığı ve giden malzemenin konak altında ve meydanda kalarak telef olacağı meşhud olduğundan, malzeme koymak için iki kıt’a kargir mahzen yapılması belirtilmiş, halen kalyonların yakınında bulunan demir ocaklarının, buradan kaldırılarak münasip bir yere inşa edilmesi gerekliliği hatırlatılmıştır. Ayrıca Numan Bey’in isteği üzerine yapılmış ve yapılmakta olan binaları keşif için İstanbul’dan bir mimar halifesinin gönderilerek gerekli tahkikatın yapılacağı beyan edilmiştir282. Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Numan Bey’in Gemlik sahasında tersane binalarını tamamlamaya başlamasından sonra, Gemlik Tersane Bina Eminliği’ne Canik Muhassılı El-Hac Osman Ağa’nın atanması, bir nevi yetki karmaşasına sebep olmuştur. Zira daha önce gerek Mustafa Ağa ve gerekse Anavarinli Ahmed ağa hem kalyon yapımından, hem de tersane binalarının inşasından mesul olmuşlardır. Dolayısıyla Numan Bey göreve geldikten sonra bir taraftan kalyon inşasını tamamlamaya çalışırken, diğer bir yandan da Anavarinli Ahmed Ağa zamanından yarım kalan tersane binalarının inşasına girişmiştir. Ancak bu sırada Numan Bey yapılmakta olan ve yarısına gelinmiş hanın masraflarını Anavarinli Ahmed Ağa ile görüşerek, masraf defterinden dört bin sekiz yüz guruşa ulaştığını öğrenmiş, geri kalan kısmın ise müstahdem mimarlara keşfettirdikten sonra, on beş keseye ihtiyaç duyduğunu belirterek, binaları keşfetmek üzere Der- Âliyye’deki mimar hulefasından birinin tayin edilmesini istemiştir283. İstanbul’dan keşfi yapacak mimar olarak İbrahim Halife ve Gemlik Tersane Eminliği’ne atanan Osman Ağa’nın birlikte Gemlik’e gönderilmesi üzerine284, tamamlanması istenilen binaların kimin tarafından tamamlanacağı hususunda bir karışıklık 282 BOA. C.BH. No: 1149 283 BOA. C.BH. No: 10446 284 BOA. C.BH. No: 11130 67 ortaya çıkmıştır. Nihayet Ahmed Ağa’nın başladığı marangozhanenin tamamlanması işi Numan Bey’e, demirhane ve diğer binaların inşası işi ise Osman Ağa’ya verilmiştir285. Gerekli keşifler mimar hulefasından İbrahim Halife ve Numan Bey tarafından yapıldıktan sonra, hazırlanan defter, Gemlik Kazası Halifesi Es-Seyyid Abdullah Efendi tarafından İstanbul’a gönderilmiştir. Hazırlanan keşif defterine göre, yapılmış olan yirmi sekiz odalı hanın uzunluk, genişlik, yükseklik ve özellikleri şöyledir: Tablo 2. Anavarinli Ahmed Ağa tarafından yapılan hanın nitelikleri Hân-ı mezkûrun sekiz arşın çapa misillü ve dikme Duvar-ı mezkûrun fevkine on beş arşın-ı kebîrî sütûnlu kezâlik başlıklı on arşın-ı kebîrî misillü misillü tabanlı on arşın-ı kebîrî misillü kirişleme hatallı minâ misillü boş tavanlı taş duvar tecdîdi tecdîdi Tûlen 107 zira Tûlen 84 zira Arzan 1 zira Arzan 7 zirâ 6 parmak Kadden ma‘a temel 5,5 zira Hân-ı mezkûrun derûnu tarafında hatalları kezâlik Mahall-i mezkûrda odalara mürûr-ubûr için dolab ve ve boş tavanları kezâlik kerpiç duvar tecdîdi çifte-mend misillü dikme sütûnlu kezâlik başlıklı on Tûlen 90 zira beş arşın-ı kebîrî misillü tabanlı kezâlik kirişleme Kadden ma‘a temel 5,5 zira tecdîdi Arzan 20 parmak Tûlen 80 zira Arzan 3 zira Yine mahall-i mezbûr ittisâlinde kezâlik sütûnlu taş Yine hân-ı mezkûrun yesârı tarafında sütûnları duvar tecdîdi noksân yalnız taş duvar tecdîdi Tûlen 40 zira Tûlen 60 zira Arzan 1 zira Arzan 1 zira Kadden ma’a temel 5,5 zira Kadden ma’a temel 5,5 zira Mahall-i mezkûr ittisâlinde sütûnlu taş ve kerpiç ile Zikr olunan duvar üzerinde tabanlı kezâlik kirişleme mahlût duvar tecdîdi tecdîdi Tûlen 23 zira Tûlen 23 zira Arzan 1 zira Arzan 7 zirâ 6 parmak Kadden ma‘a temel 5,5 zira Hân-ı mezkûrun derûnunda inşâ olunan anbârlar derûnuna kezâlik kerpiç bölme duvar tecdîdi Tûlen 5,2 zira Arzan 1 zira Kadden ma‘a temel 5,5 zira Devren 179 zira, arzan 10 zira ve 6 parmak, kadden gayr ez-temel 8,5 zira Be-hesâb-ı terbî’i: 1.834,5 zira ve 8 parmak, fî 900 1.651.350 (akçe) Guruş hesabı ile: 13.761 guruş Ayrıca adı geçen hanın içine sekiz terekli, üzeri ahşap çatılı ve kiremit kaplamalı yeni olarak şadırvan yapılması Kadden ma’a temel 5,5 zira, devren 16 zira 285 BOA. C.BH. No: 10446 68 Be-hesâb-ı terbî’i: 88 zira, fî 600 52.800 (akçe) Guruş hesabı ile: 440 guruş Cem’an 14.200 guruş286. Ancak bu meblağın yalnız 2.500 guruşu verilmiştir (26 Temmuz 1793)287. Yine Mustafa Ağa’nın, tersane sahasında bina eminlerinin kalacak yerleri olmadığı için inşasına başladığı ve Anavarinli Ahmed Ağa tarafından, yapımı tamamlanan muhtelif uzunluklarda odalardan oluşan bir köşk dışında, iki adet mühimmat mağazası, iki adet ambar, bir adet ahır da inşa edilmiştir. Altı bin otuz beş guruşa ulaşan tüm bu masrafları Anavarinli Ahmed Ağa karşılamıştır. Masrafların dağılımı şöyledir288: Tablo 3. Anvarinli Ahmed Ağa tarafından yapılan masrafların dağılımı Guruş Üç ayda dülgerlere verilen ücretleri 1.810 Duvarlara kuşaklık kereste-i meşe 150 yük, fî 40 para 150 Mertek örtüsü için 220 yük, fî 40 para 220 Taban ve döşemelik ve sâir cins-i kereste-i meşe 400 yük, fî 50 para 500 Doldurma için kereste-i meşe 280 yük, fî 40 para 280 2.960 Padavra tahtaları 11.000 aded, fî 20 220 Tavan tahtaları 8.000 kıt‘a fî 50 para 400 Döşeme tahtaları 2.000 kıt‘a, fî 25 500 Yüklükler için ve pencere ve kapılar için tahta 300 kıt‘a, fî 13 para 100 Doğramacılara ücret 150 4.330 Yeni kalıp ve tavan ve sâir çiviler bahâsı 350 Kullâb ve sâir takımlar odalar için ve kilid ma‘a miftâh ve mağaza kapılarına 190 Pencerelere ve dîvânhâneye cam 400 aded fî 7 para 70 Camcıya ücret 15 Burusa tarafından iştirâ eylediğimiz kiremit-bahâ ve nakliye 360 5.315 İştirâ eylediğimiz kirec bahâsı 150 Kerpiç bahâsı 40.000 aded 120 Taş ve kerpiç getiren rençber on üç mâhda 700 neferen fî 20 para 350 Köşk için iştirâ eylediğimiz boya bahâsı 50 Mermer sıva ve nakış ücreti 50 6.035 Kebîr oda Oda Köşk Âhûr Mühimmât Ambar 3 aded, 4 aded 1 aded 1 aded mağazaları 2 aded 8 zira 5 zira 6 zira 13 zira 2 aded, 5 zira 10 zira 286 BOA. C.BH. No: 10465 287 BOA. C.BH. No: 10446 288 BOA. C.BH. No:12432 69 Gemlik sahasında El-Hac Osman Ağa’ya yeni olarak inşası irade buyrulan gözler, mahzen, demirhane ve diğer binalar için İbrahim Halife ve Nevsim Kalfa tarafından keşif yapıldıktan sonra, binaların resmi çizilerek İstanbul’a gönderilmiştir. Kapudan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa tarafından incelenen resimde birkaç değişiklik yapılarak yeni resim Gemlik’e ulaştırılmıştır. Yapılacak binaların, elli bin yedi yüz yetmiş kuruşa baliğ olacağı tahmini olarak hesaplanmış, El-Hac Osman Ağa’ya 11 Şubat 1794’te on bin guruş, 14 Nisan 1794’te beş bin guruş verilmiştir289. Ancak aynı yıl içinde görevden alınarak yerine Dergâh-ı Muallâm Gediklilerinden Mehmed Emin Ağa getirilmiştir290. 2.1.4 Mehmed Emin Ağa’nın Gemlik Tersanesi’nde İnşa Faaliyetleri 1796 yılında El-Hac Mehmed Emin Ağa’nın tersane binalarının inşası için talep ettiği miktarın, daha önce yapılan keşif sonucunda hesap edilen elli bin yedi yüz yetmiş guruşu aşması üzerine, o sırada kalyon inşasına memur Numan Bey’den, yapılmış ve yapılmakta olan binaların tahkikatının yapılması istenmiştir. Numan Bey’in yaptığı tahkikatı neticesinde: Tersane sahasının dört tarafı kargir duvarlarla çevrilmiş olup, bahren iki, beren iki adet olmak üzere karagolhaneler, İstanbul, Bursa ve Gemlik kapıları olmak üzere, üç adet kapı, yine üç adet etrafı kargir, çatısı ahşaptan mahzen, dokuz ocaklı etrafı kargir, üstü ahşaptan bir adet demirhane, ayrıca etrafı kargir üstü ahşaptan bir adet kömür hane yapılmıştır. Ayrıca Kapudan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın buyruldusu ile ve keşiften hariç olarak bir adet endezehane, demirhane ve mahzenlerin arasında bir adet büyük sayeban ve bir adet katran ocağı inşa edilmiştir. Bunlar dışında derya tarafında olan karagolhane üzerine kargir bir fener inşa olunacak olmasına rağmen henüz başlanmamıştır. İki adet çeşmenin ayaklarının her tarafına yontma taş olarak henüz başlanmış, temelleri tamamlanmış, ayakları dahi birer miktar inşa olunmuştur. Suyollarına da mübaşeret olunup, künkleri döşenmiş, çeşmesinin yapımına henüz başlanmamıştır291. 289 BOA. C.BH. No: 1719 290 Kamil Kepecioğlu, a.g.e. s. 23 291 BOA. C.BH. No: 1531 70 Yapılan binaların nitelikleri ise şöyledir292: Tablo 4. Gemlik Tersanesi ve mevcut binalar ve masrafları Müceddeden inşası ferman olan Gemlik Zikrolunan duvarda Gemlik kapısı bitişiğinde leb-i Tersanesi'nin muhafazası için üç tarafına hafr deryadan Bursa yoluna Bahuşa'ya varınca inşa olunan turâb-ı hafriyyesi ile nakliyyesi olunan on iki arşın-ı kebiri misillü üç sıra hatallu ve Tûlen 122 zira pîş-tavanlı kargir temel duvarı tecdîdî Arzan 3 zira Tûlen 121 zira Umkan 1,5 zira Arzan 1,5 zira fî 300 Terbî‘i 549 zira fî 20 Umkan 1,5 zira,6 parmak 10.980 Akçe Terbî‘i 316 zira 3 parmak 94.837 akçe Zikrolunan kargir temel üzerine inşa olunan evsâf-ı Duvar-ı mezkûr üstüne üç sıra tel çekmeli çifte mezkûreli kargir duvar tecdîdi köprülü ve üzeri kiremit kalemli ortası horasan Tûlen 121 zira mâhiyyeli her iki tarafı kirpili kalem ile tecdîdi Arzan 1,5 zira Tûlânî 121 zira, fî 240 Kadden 5 zira 29.040 akçe Terbî‘i 907,5 zira, fî 360 326.700 akçe Üstte bahsedilen yol köşesinden Bursa kapısı olarak Zikrolunan temel mahalline evsâf-ı mezkûreli kargir bilinen mahalle kadar kezalik temel-i hafriyye ma‘a temel duvarı tecdîdi nakliyyesi Tûlen 90 zirâ‘ Tûlen 90 zira Arzan 1,5, 6 parmak Arzan 3 zira Kadden 1 zira, tansîfen Umkan 1 zira, tansîfen Terbî‘i 157,5 zira, fî 300 Terbî‘i 270 zira, fî 20 47.250 akçe 5.400 akçe Temel-i mezkûr üstüne kezalik kargir duvar tecdîdi Üstte mezkûr kiremit kalem ve pûşîde kirpi tecdîdi Tûlen 90 zira Tûlânî 90 zira, fî 240 / 300 Arzan 1,5 zira Akçe Kadden 5 zira 21.600 Terbî‘i 675 zira, fî 360 / 390 05.400 Akçe 26.000 [27.000] 243.000 020.250 263.250 Zikrolunan kapının bitiminden İstanbul kapısına Zikrolunan mahalle evsâf-ı mezkûreli kargir temel kadar kezalik temel-i hafriyyesi ma‘a nakliyesi duvarı tecdîdi Tûlen 208,5 zira Tûlen 208,5 zira Arzan 3 zira Arzan 1,5 zira, 6 parmak Umkan 2 zira Kadden 2 zira Terbî‘i 1.251 zira, fî 20 Terbî‘i 729 zira, 18 parmak, fî 300/ 330 25.020 akçe Akçe 218.925 021.892 240.817 Temel-i mezkûr üzerine evsâf-ı mezkûreli kargir Duvar-ı mezkûr üstüne kezalik kiremit kalem ve duvar tecdîdi kirpi tecdîdi Tûlen 208,5 zira Tûlânî 208,5 zira, fî 240/ 300 Arzan 1,5 zira Akçe Kadden 5 zira 50.040 Terbî‘i 1.563 zira 18 parmak, fî 360/390 12.510 Akçe 62.550 562.950 292 BOA. C.BH. No: 7542 71 046.912 609.862 Bâlâda mastûr İstanbul bâb-ı kebîrinden verâda ve Zikrolunan temel mahalline evsâf-ı mezkûreli kargir köşede karagolhaneye varınca kezalik temel turâb-ı temel duvarı tecdîdi hafriyyesi ma‘a nakliyyesi Tûlen 41,5 zira Tûlen 41,5 zira Arzan 1,5 zira 6 parmak Arzan 3 zira Kadden 3 zira Umkan 3 zira Terbî‘i 217 zira 21 parmak, fî 300/330 Terbî‘i 373,5 zira, fî 20 Akçe 7.470 akçe 65.360 06.536 71.896 Temel-i mezkûr üzerine kezalik kargir duvar tecdîdi Duvar-ı mezkûr bâlâsına kezalik kiremit kalemli ve Tûlen 41,5 zira kirpi tecdîdi Arzan 1,5 zira Tûlânî 41,5 zira, fî 240/ 300 Kadden Akçe 5 zira 9.960 Terbî‘i 311 zira, 6 parmak, fî 360/390 2.490 Akçe 11.450 112.050 009.337 121.387 Zikr olunan karakolhâne köşesinden leb-i deryâ Temel-i mezkûr derûnuna evsâf-ı mezkûreli kârgîr derûnunda karakolhâneye varınca kezâlik turâb-ı temel duvarı tecdîdi hafriyyesi ma‘a nakliyyesi Tûlen 150 zira Tûlen 150 zira Arzan 1,5 zira, 6 parmak Arzan 3 zira Kadden 2 zira Umkan 2 zira Terbî‘i 525 zira, fî 300/330 Terbî‘i 900 zira, fî 20 Akçe 18.000 akçe 157.500 015.750 173.250 Temel-i mezkûr bâlâsına evsâf-ı mezkûreli kârgîr Duvar-ı mezkûr bâlâsına kezâlik kiremid kalem duvar tecdîdi pûşîde ve kirpi tecdîdi Tûlen 150 zira Tûlânî 150 zira, fî 240/300 Arzan 1,5 zira Akçe Kadden 5 zira 36.000 Terbî‘i 1.125 zira, fî 360/390 09.000 Akçe 45.000 405.000 033.750 438.750 Verâda karakolhânenin temel turâb-ı hafriyyesi Zikr olunan temel üzerine kezâlik temel duvarı ma‘a nakliyyesi tecdîdi Devren 10 zira Devren 10 zira Arzan 3 zira Kadden 2 zira Kadden 2 zira Arzan 1,5 zira 6 parmak Terbî‘i 60 zira, fî 20 Terbî‘i 35 zira, fî 300/330 1.200 akçe Akçe 10.500 01.050 11.550 Zikr olunan temel bâlâsına evsâf-ı mezkûreli kârgîr Karakolhâne-i mezkûrun bâlâsına evsâf-ı mezkûreli duvar tecdîdi kiremid kalemli sakf tecdîdi Tûlen 14,5 zira Kutran 5 zira Kadden 8 zira Terbî‘i 30 zira, 18 parmak, fî 240/300 Arzan 1,5 zira Akçe Terbî‘i 174 zira, fî 360/390 7.380 72 Akçe 1.845 52.640 9.225 05.220 [57.860] Karakolhâne-i mezkûrun bîrûnu hâricinde bârândan Karakolhâne-i mezkûrun derûnuna dalya misillü nüzûl eden mâ-i matarın muhâfazası için dere tahtadan yalnız döşeme ma‘a neccârkârî pencere 4 derûnuna turâb imlâsı aded, fî 180 720 akçe, ma‘a kapı 1 aded 360 akçe Tûlen 20 zira Tûlen 6 zira Arzan 5 zira Arzan 4 zira Umkan 3 zira Terbî‘i 24 zira, fî 180 Terbî‘i 300 zira, fî 20 4.320 akçe 6.000 akçe Karakolhâneye mürûr için Rumeli misillü şeritli on Zikr olunan karakolhâne tahtında barut-ı siyâh vaz‘ bir kademeli tahtı ve fevki sahan tahtalı nerdübân olunacak cebehâneye çifte-mend misillü çarçûbelü tecdîdi ma‘a harc-ı üstâdiyye üçer sıra kuşaklı koğuş tahtasından kanatlı bâlâsı 1 aded frengî taş kemerli cebehâne kapısı tecdîdi 1.200 akçe Kadden 3 zira Arzan 1,5 zira 2.400 akçe Tersâneyi muhâfaza için yine Gemlik tarafında Zikr olunan karakolhânenin etrâf-ı erba‘asında Tokat ta‘bîr olunur karakolhânenin tahtına leb-i bâlâda mastûr evsâflı kârgîr duvar tecdîdi deryâ derûnuna ilkā olunan kebîr çapa misillü tokma Tûlen 18 zira kazıklı ve şatrancî bağlamalı derûnunda Tomruk Kadden 6 zira ta‘bîr olunan seng-i siyâhdan rıhtım tecdîdi Arzan 1 zira, 6 parmak Devren 7 zira Terbî‘i Umkan 3 zira Zira Kutran 6 zira 135 Terbî‘i 133 zira, fî 480 007,5 Pencere ve kapı mahalli minhâ 63.840 akçe 127,5 fî 360 45.900 akçe Zikr olunan karakolhâne üzerine kebîr çapadan bir Zikr olunan karakolhâne derûnunda saray-minesi akçe tabanlı çiftemend misillü babalı kezâlik misillü kirişli koğuş tahtası misillü döşeme tecdîdi göğüslemeli saray-minesi misüllü mertekli çifte Tûlen 3,5 zira kanatlık misillü kaplamalı ve horasan bağlı üzeri Arzan 3,5 zira kiremid kalemli müceddeden karakolhâne sakfı Terbî‘i 12 zira, 6 parmak, fî 120 tecdîdi 1.470 akçe Kutran 6 zira Terbî‘i 44 zira, 8 parmak, fî 240 11.640 akçe Zikr olunan karakolhânenin saray-minesi misillü Karakolhâne-i mezkûrun bâlâsında evsâf-ı çarçûbeli tarafeyni neccâr kârı pervâzlı kezâlik mezkûreli kirpi ve kalem tecdîdi neccârkârî tahta kanatlı demir pencereler tecdîdi Tûlânî 18 zira, fî 240/ 300 4 aded, fî 1.440 Akçe 5.760 akçe 4.320 Beheri 1.080 Tûlen 1 zira 5.400 Kadden 1 zira İşbu zikr olunan karakolhânenin evsâfı misillü leb-i İşbu mezkûr karakolhâne bâlâsına hâric ez-keşf bâ- deryâda diğer karakolhâne tecdîdi buyuruldu-i kapudan-ı deryâ inşâ olunacak fener 132.000 akçe tahtına kârgîr duvar tecdîdi Devren 18 zira Kadden 3 zira Arzan 3 zira Terbî‘i 162 zira, fî 300 48.600 akçe Yine bu mahallin bâlâsına çiftemend misillü sütûnlu Bâlâda mezkûr Burusa ve İstanbul kapıları tahtı ve fevki bel tahtalı ve üzeri kiremid kalem ile derûnlarında yüzü yunma som misüllü derûnu kârgîr sakflı ve doğramacı kârı çarçûbeli vasat tahta camlı rıhtım kârgîr payeler tecdîdi 73 fener tecdîdi. 4 aded Devren 9 zira Beheri Kadden 4,5 zira Tûlen 2,5 zira 18.000 akçe Ve arzan 1 zira, 20 parmak Ve kadden ma‘a temel 6 zira Terbî‘i 110 zira, fî 480 52.800 akçe Bâb-ı mezkûrların battâl çapa misillü çarçûbelü Mezkûr Burusa bâb-ı kebîri üzerinde dâhil ez-keşf kezâlik kanatların kebîr çapa misillü çarçûbeli ahşabî karakolhânenin çapa sütûnlu ve pâyendeli ve kebirkalas koğuş misillü tahta kanatlı dört sıra tabanlar çiftemend misillü mikrâslı kara sagīr kuşaklı ve işkenbe bağlamalı derhem başlı mismârlı misillü mertekli çam tahtası kaplı kiremid sakflı ve dökmeli ve Semerkandlı ve kebîr ökce demirli ve mâhiyyesi horasanlı tahtı Bağdadî işleme tavanlı somunlu bâlâsı kezâlik kebîr dökmeden yuvalı dolma duvarlı tarafeyni üç kat‘ beyaz sıvalı altı aded kezâlik ökce demirli Semerkandlı kebîr kilidli demir pencere çârçûbeli neccâr kârı kanatlı kezâlik mükemmel kapılar tecdîdi neccâr kârı avadânlık içme .. ma‘a pervâzlı 2 aded, fî 18.000. çiftemend misillü kirişli ve …koğuşlu misillü 36.000 akçe döşemeli neccâr kârı dolablı ve Medîneli ve minder Beheri tahtalı elvân boyalı ve kapılı ve kilidli mükemmel Tûlen 5 zira karakolhâne tecdîdi Kadden 4,5 zira Tûlen 5 zira Arzan 5 zira Terbî‘i 25 zira, fî 1.200 30.000 akçe Karakolhâne-i mezkûrun bîrûnunda dehlîz ve Ve bu mahalle vürûd olunacak kebîr çapadan serenli nerdübân başında içme (açma) babalı çıkrıkcı kârı ve on üç kademeli tahtı ciheti nerdübân tecdîdi kebîr fevki ve tahtı kürsülü ve iki mahallinden 1 aded kabartmalı avadânlıklı çıkrıkcı kârı trabzanlı kalyon- Arzan 2 zira ı hümâyûna nâzır dehlîz tecdîdi 1.800 akçe Tulen 8 zira Arzan 1,5 zira Terbî‘i 12 zira, fî 600 7.200 akçe Ve cevânib-i erba‘ası Bağdadî … tecdîdi Duvar-ı mezkûrun dağ tarafından demirhâne Tûlen 24 zira zahrında çapa misillü çârçûbeli üç sıra kuşaklı Arzan 1 zira, fî 200 sürmeli ve dökmeli ve köprülemeli kol demirli rahat 4.800 akçe kilidli bâlâsından ma‘a köprülemeli uğrudan kapı tecdîdi Kadden 2 zira, 18 parmak Arzan 1 zira, 6 parmak 6.000 akçe Duvar-ı mezkûrun bîrûnunda Burusa kapısından Tersâne-i mezkûrun derûnunda demirhâne ta‘bîr İstanbul kapısı verâ karakolhânesi önünden leb-i olunan mahallin etrâf-ı selâsesinde köşeleri arşın deryâya varınca matarın nüzûlünden muhâfaza için pâreden som dört sıra on iki arşın-ı kebîrînden hafr olunan hendek hafriyyesi hatallu ve pîş-tavanlı derûn-ı bîrûnu derzli Tûlen 400 zira müceddeden inşâ olunan kârgîr duvar tecdîdi Arzan 1,5 zira Tûlen 70 zira Umkan ve tansîfen 2 zira Arzan 1 zira Terbî‘i 800 zira, fî 12 Kadden ma‘a temel 7 zira 9.600 akçe Terbî‘i 490 zira 176.400 akçe Duvar-ı mezkûr bâlâsında (silik) kirpi tecdîdi Ve demirhâne-i mezkûrun yirmişer zirâ‘ çifte battâl Tûlânî 70 zira, fî 240 tabanı misillü iki zira‘da bırakma tabanlı kezâlik 16.800 akçe mikrâslı on arşın çapa tabanından kuşaklı kara sagīr mertekli kebîr çapa misillü babalı kezâlik göğüslemeli ve mâhiyyeli horasanlı mükemmel sakf tecdîdi Tûlen 37 zira Arzan ma‘a hava 19,5 zira 74 Terbî‘i 721,5 zira, fî 200 144.300 akçe Zikr olunan demirhâneye iktizâ eden saray minesi Kezâlik neccâr kârı ağaç parmaklı iki aded pencere misillü çarçûbeli neccâr kârı tahta kanaldı dört toplu tecdîdi bir aded demir pencere tecdîdi Tûlen 1 zira Tûlen 1 zira Kadden 1 zira Kadden 1 zira 2 aded, fî 180 1.560 akçe 360 akçe Zikr olunan demirhâne derûnunda tahtı ıskaralı ve Demirhâne-i mezkûrun kebîr çapa misillü çârçûbeli ocaklı mükemmel on aded demir ocağı tecdîdi üç sıra kuşaklı kebîr rezeli koğuş tahtası misillü Beheri neccâr kârı kanatlı kebîr kilitli ve bâlâsı köprümeli Arzan 2,5 zira kapı tecdîdi Kadden ma‘a temel 3,5 zira, fî beher 2.400 Tûlen 3,5 zira 10 aded Arzan 3 zira 24.000 akçe 3.600 akçe Demirhâne-i mezkûr ittisâlinde hâric ez-keşf bâ- Ve bu mahallin tahtı takozdan bırakmalı çifte battâl buyuruldu-i âlîşân inşâ olunan kereste muhâfazası misillü sütûnlu ma‘a başlık mismâr ve harc-ı için sâyebânın mahallinde sütûnlar tahtında temel üstâdiyye duvar tecdîdi 11 aded, fî beher 1.800 Tûlen 27,5 zira 19.800 akçe Arzan 1 zira Umkan 1 zira Fî 120 3.300 akçe Ve sütûnlar bâlâsında yirmi arşın misillü bırakma Mezkûr sâyebânın üzerinde biri iki olarak kezâlik taban yirmişer zirâ‘ misillü iki zirâ‘da bir bırakma kirişli Tûlânî 27,5 zira, fî 90 kezâlik mikrâslı kebîr çapa misillü babalı kezâlik 2.475 akçe göğüslemeli vasatından kezâlik bağlamalı kara sagīr mertekli on beş arşın-ı kebîrî ve on iki arşın-ı kebîrî misillü kuşaklı kiremid pûşîdeli sakf tecdîdi Tûlen 27,5 zira Arzan ma‘a hava 19,5 zira Terbî‘i 536 zira, 6 parmak, fî 200 107.250 akçe Mezkûr sâyebân ittisâlinde üç aded mahzenlerin Zikr olunan duvarlar bâlâsına çifte kirpi tecdîdi etrâf-ı selâsesi müceddeden inşâ olunup on iki zirâ‘ Tûlânî 80,5 zira, fî 240/300 kebîrî misillü hatallu ve pîş-tavanlı ve derûn-ı Akçe bîrûnu derzli kârgîr duvar ma‘a temel ma‘a bölmeler 19.320 tecdîdi 04.830 Tûlen 123 zira 24.150 Arzan 1 zirâ‘ Kadden ma‘a temel ve hafriyyesi 7 zirâ‘ Terbî‘i 861 zirâ‘, fî 360/390 Akçe 249.960 025.830 275.790 Bâlâda mezkûr sâyebân misillü tavan tahtasından Ve bu mahallin üç aded mükemmel kapılar tecdîdi kaplamalı üç aded mahzenlerin mükemmel sakfları Tûlen 3 zira tecdîdi Kadden 3,5 zira Tûlen 50 zira 3 aded, fî beher 4.800 Arzan ma‘a hava 19 zira 14.400 akçe Terbî‘i 950 zira, fî 200/300 Akçe 190.000 095.000 285.000 Ve bîrûnlarında ve mermer pehlü Zikr olunan mahzenler ittisâlinde kömürhâne ta‘bîr 75 Tûlen 2 zira olunar mahallin üzerinde yirmi arşın misillü Arzan 1,5 zira tabandan pencere mikrâslı kezâlik vasatından 3 aded, fî beheri 1.200 bırakma tabanlı kara sagīr kuşaklı kezâlik mertekli 3.600 akçe ağa tahtası pûşîde kiremid sakflı ve sakf rabtı için beş yerinden bırakma on beşer vakiyye demir kirişli bâlâda mezkûr tabanlı mükemmel kömürhâne sakfı tecdîdi Tûlen 15 zira, 6 parmak Arzan ma‘a hava 12 zira Terbî‘i 183 zira, fî 200/300 Akçe 36.600 18.300 54.900 Ve sakf-ı mezkûrun tahtında battâl çapadan sütûn Zikr olunan kömürhânenin tarafeynde evsâf-ı ma‘a başlık ve tahtında kebîr kürsü mismâr ma‘a mezkûreli kârgîr duvar tecdîdi üstâdiyye Tûlen 27,5 zira 3 aded, fî beheri 1.800 Arzan 1 zira 5.400 akçe Kadden ma‘a temel 8 zira Terbî‘i 220 zira, fî 300/330 Akçe 66.000 06.600 72.600 Zikr olunan demirhâne ve mehâzin ve kömürhâne Ve evsâf-ı mezkûrlu mükemmel kömürhâne kapısı sakflarına bozacı bacası ta‘bîr olunur mükemmel tecdîdi yedi aded bacalar tecdîdi Tûlen 2 zira Tûlen 2 zira Kadden 2,5 zira Arzan 1 zira 2.400 akçe 7 aded, fî 1.200 8.400 akçe Zikr olunan demirhâne ve mehâzin ve kömürhâne ve Tersâne-i mezkûre derûnunda mukaddemâ sâyebân derûnlarında hafr olunan turâb-ı hafriyyesi Anavarinli Ahmed Ağa'nın inşâ eylediği endâzehâne Tûlen 128 zira mahallinden hedm ve Gemlik kapısı derûnu Arzan 14 zira yesârında enkāzıyla mahlûtan inşâ olunan Umkan 1,5 zira endâzehânenin etrâf-ı erba‘asında çifte-mend misillü Terbî‘i 2.748 zira, fî 10 sütûnlu ve pâyendeli ve yapağı-mend misillü Akçe bırakmalı bîrûnu kanatlık kaplı on sekiz zirâ‘ çapa 27.480 tabanı misillü iki zirâ‘da bir bırakma kirişli dolab 00.600 misillü mikrâslı ve babalı ve göğüslemeli kara sagīr 26.880 kuşaklı ve mertekli ve padavra tahtası kaplı ve Terbî‘i 2.688 zirâ‘ evsâf-ı mezkûre misillü kirişli koğuş tahtası 26.880 akçe döşemeli neccâr kârı pencere kapılı tahtı temel duvarlı enkāzıyla mahlût endâzehâne 1 aded Tûlen 40 zira Arzan 12 zira Terbî‘i 480 zira, fî 360/720 Akçe 172.800 172.800 345.600 Zikr olunan endâzehâne ittisâlinde marangozlara ve Hâric ez-keşf tersânenin elzeminden olan Burusa burguculara mahsûs olan etrâfı tahta kaplı sütûnlu tarîki üzerinde mâ-i lezîzin menba‘ından tersâne-i ve tabanlı ve sakflı ve tahtı döşemeli kapı ve mezkûre derûnuna inşâ olunan çeşmeye gelince pencereli oda tecdîdi Arnavud künkünden ferş olunan derûnu lökünü Tûlen 12 zira kalaylı ve yedirmeli mâ-i lezîzin yolu tecdîdi Arzan 9 zira Künk 76 Terbî‘i 108 zira, fî 360 16.000 aded, fî 51 38.880 akçe 81.600 akçe Zikr olunan çeşme-i cedîdin yüzü yunma taşdan İşbu namazgâh inşâ olunacak olmağla masârıfâtı duvarlı ve frengî kırma taş kemerli ön taşı ile fürûnihâde iktizâ idiği müceddeden inşâ olunan salma çeşme tecdîdi Çeşme-i mezkûrun ittisâlinde hâric ez-defter inşâ Ma‘a tunc lüle ve nühâs tas der-zincir semeni 1.200 olunacak namazgâhın çapa misillü sütûnlu ve akçe tabanlı ve üzeri kiremid pûşîde sakflı tahtı ve fevki Tûlen 3 zira kitâbeli derûnu kirişli ve tahta döşemeli namazgâh Arzan 1,5 zira tecdîdi Kadden ma‘a temel 3,5 zira Tûlen 12 zira 12.000 akçe Arzan 10 zira Terbî‘i 120 zira, fî 200 24.000 akçe Tersâne-i mezkûr derûnunda hâric ez-keşf katran Bu mahallin üzerine çifte-mend misillü mikrâslı ocağı ta‘bîr olunur mahallin etrâf-ı erba‘asından kara sagīr kuşaklı ve mertekli kiremid sakf tecdîdi evsâf-ı mezkûre hatallu ve pîş-tavanlı temelsiz duvar Tûlen 10 zira tecdîdi. Arzan ma‘a hava 11 zira Tûlen 39 zira Terbî‘i 110 zira, fî 120 Arzan 1 zira 13.200 akçe Kadden ma‘a temel tansîfen 6 zira Terbî‘i 234 zira, fî 120 28.080 akçe Mahall-i mezkûrun derûnuna kebîr katran ocağı Ve neccâr kârı üç sıra kuşaklı kanatlık tahtasından 2 aded, fî beheri 1.200 kapı tecdîdi Tûlen 1,5 zira Kadden 2,5 zira Arzan 1,5 zira Arzan 1,5 zira Kadden ma‘a temel 1,5 zira 1.200 akçe 2.400 akçe Tersâne-i mezkûrun kalyon-ı hümâyûna mahsûs Zikr olunan mahallerin derûnuna on iki zirâ‘ misillü olan mahalle ta‘yîn müceddeden inşâ olunan iki hatallu ve pîş-tavanlı kârgîr temel duvarı tecdîdi aded çeşmeler duvarları mahalline hafr olunan temel 3 aded mahalli Beheri 4 aded Tûlen 50,5 zira Beheri Arzan 1,5 zira, 6 parmak Tûlen 40 zira Kadden 2,5 zira Arzan 2,5 zira Terbî‘i 568 zira,3 parmak, fî 300 Umkan 2,5 zira 170.400 akçe Terbî‘i 1.250 zira, fî 12 15.000 akçe Zikr olunan temeller üzerine yüzü yunma taşdan Zikr olunan duvardan kavsler mahalli tenhâsı pâye misillü beş aded kârgîr tonozlu ve bâlâsı 15 aded duvarlı çeşmeler duvarları tecdîdi Beheri Tûlen 50,5 zira Tûlen 3,5 zira Arzan 1,5 zira Kadden 3,5 zira Kadden 5,5 zira Terbî‘i Zirâ‘ Parmak fî 600 410 6 183,5 6 227,5 136.500 akçe Zikr olunan duvarlar bâlâsına on beşer arşın çapa Zikr olunan çeşmelerin zahrına mâ-i matar misillü üç sıra bırakma tabanlı bâlâda mezkûr yirmi nüzûlünden muhâfaza için hendek hafriyyesi ikişer zirâ‘ battâl çapa misillü iki zirâ‘da bir bırakma Tûlen 201 zira kirişli kezâlik mikrâslı on iki arşın-ı kebîrî misillü Arzan 1 zira kuşaklı İznikmid çubuğu ve kara sagīr mahlût Umkan 1,5 zira mertekli tek kanaldı kaplı kebîr çapa babalı iki Terbî‘i 301,5 zira, fî 12 tarafından kezâlik göğüslemeli kiremid pûşîdeli 3.618 akçe 77 mahiyyesi horasanlı çeşmeler sakfı tecdîdi 2 aded Beheri Tûlen 50,5 zira Arzan ma‘a hava 22 zira Terbî‘i 2.222 zira, fî 200/ 360 Akçe 4.444.400 455.520 799.920 Çeşmelerin derûnunda turâb hafriyyesi ma‘a Duvar-ı mezkûrlar bâlâsına çifte kirpi tecdîdi nakliyyesi Tûlânî 101 zira, fî 240/300 Tûlen 50,5 zira Akçe Arzan 3,5 zira 24.240 Kadden 1 zira 06.060 Terbî‘i 176 zira, 18 parmak, fî 12 30.300 2.021 akçe Ve sakf-ı mezkûrun etrâfına on iki arşın-ı kebîrînden kuşaklı ve dikme sütûnlu neccâr kârı avâdânlık açma şişeli bağlı aşı boyalı tek kanatlıkdan kalkan tecdîdi 4 aded Beheri Tûlen 18 zira Kadden tansîfen 1,5 zira Terbî‘i 108 zira, fî 6 6.480 akçe Cem’an 54.858 guruş. Gemlik Tersanesi’nin aldığı son şekil ile ilgili olarak tasnif edilmiş olan belgelerden elde edebildiğimiz nihai bilgi bu şekildedir 13/M/1211 (19.7.1796). Daha sonra 21/Ca/1214’de (21.10.1799) Numan Bey tarafından tersane binalarının tamirden geçirilme talebine293 karşılık olarak binaların beş sene zarfında yapılmasından ötürü bu binaların tamiratı masrafının Numan Bey tarafından karşılanması uygun bulunmuştur294. 2.2 NİZAM-I CEDİD DÖNEMİNDE GEMLİK TERSANESİ’NDE YAPILAN GEMİLER 2.2.1 Elli bir Zira Fırkateyn İnşası Yukarıda bahsedildiği üzere III. Selim henüz 1787-1792 Osmanlı-Rus ve Osmanlı- Avusturya savaşları esnasında Osmanlı Devleti’nin faaliyet halindeki tersanelerinin yanı sıra, atıl durumdaki tersanelerine yeniden işlerlik kazandırarak, donanmanın gemi 293 BOA. C.BH. No: 2259. Belge aşırı derecede tahrip olduğu için bu belgeyi görme fırsatımız olmadı. 294 BOA. C.BH. No: 7471 78 ihtiyacını karşılamak istemişti295. Bu amaçla henüz 1790 yılında Mihaliç kâdısına ve voyvodası Panakdozzâde (Panovezzâde) yazdığı hükmünde, Osmanlı donanmasındaki gemi sayısının artırılmasındaki zarureti belirterek, Gemlik’te yapılması düşünülen elli bir zira fırkateyn için gerekli kerestenin Mihaliç dağlarından kesilmesi ve Gemlik’e nakliyesi hususuna önem gösterilmesini istemiştir296. Fırkateyn’e sağlanacak kereste için, Hudâvendigâr sancağına bağlı olmayan on bir kaza, Bursa’ya yardım etmek amacıyla düzenlenmiştir297. Kapudan-ı Derya Hüseyin Paşa’nın hazırladığı defterin icabı olarak, Gemlik’te yapılması istenen elli bir zira fırkateyn için gerekli olan kerestenin sağlanması istenen yerler şöyledir298: Tablo 5. 51 zira fırkateyn için kereste toplanacak kazalar Kazâ-i Arnabud Kazâ-i Lefke der- Kazâ-i Domaniç Kazâ-i Gölpazarı Kazâ-i Taraklı der-livâ-i Kocaeli livâ-i Hudâvendigâr Kazâ-i Göynük Kazâ-i Söğüd Kazâ-i Mihaliç Kazâ-i Semerbaşı Kazâhâ-i Şeman ve Kepsud ve Edincik Kazâhâ-i Gönen ve Livâ-i Kocaeli ve Hudâvendigâr Atranos Kazâ-i Pazarköyü Kazâ-i Yalakâbâd Kazâ-i Gemlik Kazâ-i Yenişehir ve Yarhisar ma‘a pazarcık ve İnegöl ve Mudanya Ancak söz konusu kerestenin Dergâh-ı Âlî Kapıcıbaşılarından Hüseyin Bey’in girişimiyle kesim işlemi gerçekleştirilirken bazı aksaklıklar yaşanmıştır. Karşılamakla yükümlü oldukları kereste miktarını fazla bulan Bursalılar ve Hüseyin Bey arasında bir ihtilaf baş göstermiş ve bu durum söz konusu fırkateynin inşasını geciktirmiştir299. Yapılan yazışmalarda Bursalıların, Gemlik’te kalyon inşasını adet etmemek için, boş bahaneler ileri sürerek, vakit kaybı ve nihayetinde işi durdurmak niyetinde oldukları belirtilmiş, bu 295 BOA. C.BH. No: 2511, BOA. C.BH. No: 7820, C.BH. No: 1117 296 BOA. C.BH. No: 7629. Osmanlı Devleti’nde donanma için gerekli kereste genellikle ve öncelikli olarak İznikmid civarındaki ormanlardan tedarik edilmiştir, daha sonra buna Biga yarımadası ve Karadeniz Bölgesi’nin sahil şeridi dahil edilebilir. Ancak İznikmid’in zamanla artan talebi karşılamakta güçlük çekmesi üzerine yeni kaynaklar aranmaya başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin kereste tedarik ettiği yerlerden XVII. yüzyıl için bkz. İdris Bostan, XVII. Yüzyılda Tersane-i Âmire, 2.b., TTK, Ankara, 2003. XVIII. yüzyıl için bkz. Yusuf Alperen Aydın, Sultanın Kalyonları, Küre Yayınları, İstanbul,2011. XVIII. yüzyılın son çeyreği ve XIX. yüzyılın başları için, Tuncay Zorlu, Innovation and Empire in Turkey: Sultan Selim III. and the Modernisation of the Ottoman Navy, Tauris Academic Studies, Londra-New York, 2008. 297 BOA. C.BH. No: 54995 298 BOA. HH. No: 9706/A 299 BOA. HH. No: 9706 79 mühim işi durdurmak maksadıyla Bursalılardan işin iptaline sebep olanların cezalandırılması istenmiştir 29/Za/1205 (30.7.1791)300. Hüseyin Bey ve Derviş Paşazade Numan Bey Domaniç dağına giderek, kalyon için gerekli kerestenin buradan sağlanıp sağlanamayacağını araştırmışlardır. Yapılan keşiften sonra gerekli kerestenin buradan sağlanabileceğine kanaat getirilmiş, ancak kerestenin taşınması için gerekli yolların yapılması zarureti üzerinde durulmuştur. Kış mevsiminden önce kereste kesiminin başlaması, yolların tamir ve düzenlenmesi için Numan Bey’e ve kerestesi kesilecek kazaların kâdılarına, zabitan ve iş erlerine hitaben emr-i şerif çıkarılmıştır 14/M/1206 (13.9.1791)301. Bursalıların rızaya muhalif tavırlarında ısrarları neticesinde, Kapudan-ı Derya Hüseyin Paşa Gemlik’e giderek hem kalyon yapımı düşünülen bölgeyi incelemiş, hem de Gemlik ahalisini kalyon yapımı hususunda teşvik etmeye çalışmıştır. Bursa eşrafından da birkaç kişi çağırıldığını ve bunlarla görüşülerek Bursalıların kereste çekişmesinin çözülmeye çalışılacağını kaimesinde belirten kapudan paşa, Gemlik’e daha önce gönderilmiş olan dört yüz kıt’a keresteden numunelik olarak yanında İstanbul’a getireceğini de eklemiştir302. Kapudan paşanın yazdığı bir başka takririnde ise Kereste Mübaşiri Hüseyin Bey ile Bursa ahalisi arasında ortaya çıkan muhalefetin çözümlendiğini belirterek, yeni düzenlemeyi İstanbul’a tahrir etmiştir. Bu düzenlemeye göre; Bursa Kazası hissesine düşen iki bin yedi yüz elli dört kıta kerestenin, mütalaa edilerek fazla olan dört yüz altı kıtası iptal edilmiş, ayrıca Hudâvendigâr Sancağı’nda olup, kereste dağıtımına dahil olmayan, bir takım kazalar da kereste sağlanması meselesine dahil edilerek, geriye kalan iki bin üç yüz kırk sekiz kıta kerestenin kesilmesinde Bursa Kazası’na yardımcı olmak üzere tertip edilmişlerdir. Bu kazalar Sarıçayır, Akyazı, Âb-ı Sâfî bir hisse, Seferihisar, Mihaliçcik, Günyüzü, Gökcedağlar, Beypazarı, Bergama, Ilıca-i Bergama, Nevahî-i Bergama, Tuzla, Ayvalık, Karahisar Nallı ile Kurupazarı ve Kozak’tan yarım hisse, Soma, Karaağaç, Tazıçayırı ve Bayramiç’ten birer hisse olmak üzere on bir buçuk adet kazadır303. 300 BOA. HH. No: 9706/B 301 BOA. C.BH. No: 7710 302 BOA. HH. 54839. Zira kerestelerin çapları istenilen ebatta olmadığı zaman kabul edilmiyordu. Bu konuyla ilgili İznikmid tersanesinde yaşanan bir örnek için bkz. Yusuf Alperen Aydın, a.g.e. s. 235 303 BOA. C.BH. No: 10447. Ayrıca bkz. Ek 11 80 Kalyon yapımında kullanılması düşünülen kereste cinsleri ise; dokuz adet onurga-i çam, dokuz adet çam astarga-i onurga, bin iki yüz adet koğuş çam, on adet kızak-ı kebir gürgen, otuz adet sütun harca-i kebir meşe, yüz adet döşek-i kalyon meşe, iki yüz adet felenk gürgen, yüz adet ser-döşek meşe, kırk doldurma-i kıç meşe, iki yüz adet dayak besleme-i çam, iki yüz adet eğe-i kalyon meşe, elli vürdinar delikli meşe, iki yüz adet besleme-i meşe olarak iki bin üç yüz kırk sekiz kıta şeklindedir. Kereste bedeli ise miri fiyattan olmak üzere yirmi üç bin otuz guruşa ulaştığı hesaplanmıştır304. Böylelikle Bursa’nın hissesine düşen kereste miktarı, dört yüz altı kıtaya inmiştir, Mudanya Kazası dört yüz kırk iki kıtadan sorumlu tutulmuştur. Yine daha önce dört yüz kıta kerestenin kesiminden sorumlu olan Gemlik Kazası’nın ise kalyon hizmetine girmesinden ötürü bu hissesi yetmiş kıtaya düşürülmüştür. Geri kalan üç yüz otuz kıta kereste ise yüz kıtası Kirmasti’ye, yüz kıtası Kete’ye, yüz yirmi kıtası Mudanya’ya, on kıtası Edincik Kazası’na eklenmiştir 6/Ca/1206 (1.1.1792)305. Kapudan-ı Derya Hüseyin Paşa’nın yazdığı takrirde göze çarpan bir diğer önemli husus da, Gemlik Kazası köylerinden olan Kabaklı ve Fıstıklı’ya iki buçuk saat uzaklıktaki dağlarda bulunan ağaçlık bölgenin devlet korusu haline getirilmesi yönündeki talebidir306. Devletin mevcut kaynaklarını korumaya yönelik bir politika olarak değerlendirebileceğimiz devlet korusu uygulaması için Osmanlılar kereste temin edilen koru ve dağların güvenliğini sağlamak amacıyla korucular görevlendirmekteydiler307. Kereste meselesinin çözülmesinin ardından Gemlik’te kalyon inşasına devam edilmiştir. Nitekim Mustafa Ağa tarafından yapılmış olan elli bir zira uzunluğundaki kalyon, 1792 yılında denize indirilmiştir. Bu kalyon için Osmanlı Devleti 12/Ca/1205’de (17.1.1791) on bin guruş308, 29/Ca/1206’da (24.01.1792) yedi bin beş yüz guruş ve iki yüz 304 BOA. C.BH. No: 10447 305 BOA. C.BH. No: 9856 306 BOA. C.BH. No: 10447. 1860’lara kadar demir, henüz savaş gemisi yapımında en kaliteli malzeme olarak kabul edilmiyordu. Bu sebeple zikredilen tarihe kadar devletlerin donanmalarını güçlü tutmak için savaş gemisi inşasına uygun kaliteli kereste sağlayacak ormanlara sahip bulunması veya başka yerden bol ve ucuza kereste tedarik edebilmeleri stratejik bir konu olagelmişti. Ülke sınırları dahilindeki kaynakları korumak için Avrupalı devletler bir takım yollara başvurmuşlardı. Bunlardan en çok başvurulanı mevcut ormanların kraliyet korunmasına alınmasıydı. Osmanlı topraklarında ise oldukça geniş ormanlık alanlar vardı. Donanmaları için gerekli keresteyi kendi sınırları dışından temin etmek zorunda kalan ülkelerin aksine Osmanlılar, sahip oldukları zengin ormanlar sayesinde bu konuda pek sıkıntı çekmemişlerdi. Yusuf Alperen Aydın, a.g.e. ss. 221-222 307 Yusuf Alperen Aydın, a.g.e. s. 221 308 BOA. C.BH. No: 4286 81 kantar ham demir (ahen-i ham)309 vermiştir. Yine yapılan kalyon için Mahzen-i Sürb’ten gönderilmiş olan kirpas ve sairin listesi şu şekildedir 21/M/1206 (20.9.1791)310: Tablo 6. 51 zira fırkateyn için gönderilen malzeme Kirpas sancak-ı yeşil-i Âlât-ı cedîd-i lâzıme Âlât-ı burgiyye-i ince Müsta‘mel âlât-ı sâire mülevven aded 10 kantar 20 kantar 20 20 kantar .. Âlât-ı tunç Palanka ma‘a çarmıh Baş palanka-i çarmıh Aded Aded Aded Aded 2 3 4 4 2 2 2 1 6 6 … Nühâs kazgan-ı don Nühâs satıl-ı don Nühâs kefgir-i don Aded Aded Aded Aded 4 1 1 1 Nühâs-ı keçe-i don Aded 1 Fırkateynin yapımı için Bursa’dan otuz demirci gönderilmiş ve bunlara demir çivi ve demirlik malzemenin üretiminde kullanılmak üzere; demirlik malzeme için bir kantarına on lidre (lodra) harku’n nâr indirilmesi ve kömür-bahâ ile birlikte bin akçe ücret verilmesine karar verilmiştir. Demir çivinin bir kantarına yirmi beş lidre harku’n nâr indirilmesi ve kömür-bahâ ile birlikte üç yüz otuz akçe, baskı çivilerin her bir kantarına ise otuz üçer lidre harku’n nâr ile birlikte kömür-bahâ üç yüz otuz akçe ücret verilmesi karalaştırılmıştır311. Fırkateynin yapımında çalışan mimar, halife ve burgucu başının aldığı ücretler ise şu şekildedir312: Mimar Nevsim Kalfa için Mi‘mâr-ı merkūm harc-ı râh Şehriyye icâre Yevmiyye nân Yevmiyye revgan-ı zeyt Yevmiyye lahm 100 guruş 50 guruş 5 çift 1 kıyye 2 kıyye Mimar halifesi için Mi‘mâr halifesine harc-ı râh Şehriyye icâre Yevmiyye nân Revgan-ı zeyt Yevmiyye Lahm 100 guruş 25 guruş 2 çift 0,5 kıyye 1 kıyye Burgucubaşı için Burgucubaşına harc-ı râh Şehriyye icâre Yevmiyye nân Yevmiyye revgan-ı zeyt Yevmiyye lahm 100 guruş 25 guruş 2 çift 0,5 kıyye 1 kıyye 309 BOA. C.BH. No: 10447 310 BOA. a.y. 311 BOA. C.BH. No: 4397 312 BOA. C.BH. No: 4828 82 2.2.2 Elli beş Zira Kalyon İnşası Gemlik’te Mustafa Ağa’nın inşa ettiği elli bir zira fırkateyn bittikten sonra, Anavarinli Ahmed Ağa tarafından elli beş zira bir kalyonun inşasına başlanmıştır313. Yapımına başlanan kalyonun bir adet resmi kapudan paşa tarafından III. Selim’e sunulmuş ve III. Selim tarafından bu resim takdim kılınmıştır314. Gemlik sahasında inşası ferman olunan elli beş zira kalyonun masrafları için nakit olarak yirmi iki bin beş yüz guruş ve üç yüz elli kantar ham demir verilmiştir315. Tablo 7. 55 zira kalyon için verilen para Guruş Tezkire dâde fî 21 Ca. sene 1205 10000 Def‘a tezkire dâde fî 29 Ca. sene [1]206 7500 Def‘a tezkire dâde fî 5 L. sene [1]206 5000 22500 Tablo 8. 55 zira kalyon için Cebehâne-i Âmire’den verilen ham demir: Âhen-i hâm Kantar Sûret dâde fî 23 M. sene 1206 200 Def‘a sûret dâde fî 5 L. sene 1206 150 350 Mahzen-i Sürb’ten verilen kirpas ve sairin miktarı 27/Ca/1206 (22.1.1792) Tablo 9. 55 zira kalyon için gönderilen malzeme … âlât-ı cedîd (silik) müsta‘mele Âlât-ı bazila Çûb makara Makara 10 aded 20 kantar 2 aded Aded Aded 15 kantar 2 Bazila 10 … 2 … 10 … 2 Tozluk 20 6 Kirpas yeşil Âlât-ı cedîd bazila Âlât-ı boraniçe-i Müsta‘mel âlât-ı Makara 313 BOA. C.BH. No: 2194 314 “Kapudan paşa bu işe güzel nizâm vermiş berhûrdâr olsun ve bedeninden dahi bu mütehâşî yapmış hazz etdim” BOA. C.BH. No: 8950. III. Selim, yapılacak olan kalyonların birer resminin çizilerek kendisine gönderilmesi hususuna özen göstermiştir. Bunları inceleyerek görüşlerini belirtmiş, bazılarını beğenmiş, bazıları hakkında ise ölçüsüz olduklarını, yeniden yapılması gerektiğini açıklamıştır. İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul, 2007, s. 153. 315 BOA. C.BH. No: 2194. Bu noktada belgelerdeki bir karışıklığı belirtmekte fayda var; söz konusu 55 zira kalyon için gönderildiği belirtilen miktarın bir kısmı, daha önce yapılmış olduğu belirtilen 51 zira fırkateyne gönderilen miktar ve tarihlere denk gelmektedir. Dolayısıyla 51 zira olarak yapımına başlanan fırkateynin yapımından vazgeçilerek, daha sonra 55 zira bir kalyon inşasına mı karar verilmiştir bu konuda kesin bir şey söylemek zor gözükmektedir. Dolayısıyla bu hususta her iki kalyona verilen para ve demir miktarını belirtmekte fayda gördük. 83 sancak 2 aded rıhtım satra Aded 20 top 20 kantar 10 kantar 20 kantar 2 2 2 6 Âlât-ı tunç Makara-i palanga-i Baş palanka-i Makara-i tozluk Nühâs kazgan-ı Aded bazila çarmıh 4 aded zift 3 Bazila 4 aded 4 aded 1 aded 2 Baş 1 Çadırlık [6] Nühâs satıl-ı zift Nühâs kefgîr-i zift Nühâs kefçe-i zift Âhen varpur Âhen keski 1 aded 1 aded 1 aded 10 aded 2 aded Âhen salhâne Âhen demne 5 aded 5 aded Ayrıca kalyon-ı hümayunun malzemesinden olan iki yüz kantar zift ve elli kantar katran, çam ağaçlarının bol olduğu Domaniç dağlarından her birinin kantarına miri fiyattan yüz yirmi akçe ödenerek tedarik edilmiştir316. Yine Tersane-i Âmire’den kalyon inşasında kullanmak üzere yirmi dört bin vukiyye kömür gönderilmiştir317. Gerek Gemlik’te yapılan elli beş zira kalyona, gerekse İstanbul, Sinop, Kemer, Bodrum, Rodos ve Tuna sahalarında yapılan gemilere konulması düşünülen top miktarı fazla olduğu için, Tersane-i Âmire mevcudunu aşan topların, fesh olunan veyahut fesh olunması düşünülen gemilerden karşılanması istenmiştir. Yine bu hususta Tuna boyunda Vidin ve Sofya ve Edirne’de, Varna ve tüm bu sahil şeridinde fazla bulunan topların defter halinde sunulması Topçubaşı ağadan talep edilmiştir 1/Za/1206 (21.6.1792)318. Kısa bir süre sonra tophane mevcudundan verilecek olan topların dışında iki yüz otuz beş kıtası Tophâne-i Âmire fabrikasında, yetmiş dört kıtası ise Hasköy fabrikasında topların eritilme ve yeniden döküm işlemine başlanmıştır 17/Z/1206 (6.8.1792)319. Gemlik’te yapılmakta olan kalyonun ihtiyacı olan seksen toptan, altı adet şayka (14 karış, 44 kıyye), on iki adet obüs (13 karış 18 kıyye), on iki adet tunç top (14 karış, 16 kıyye)320 Tophâne-i Âmire ve Hasköy fabrikalarında eritilerek, yeniden dökülmüştür321. 316 BOA. C.BH. No: 1515, BOA. C.BH. No: 2120 317 BOA. C.BH. No: 1504 318 BOA. C.BH. No: 1650 319 BOA. C.BH. No: 984 320 BOA. C.BH. No: 1650 321 BOA. C.BH. No: 984 84 Geriye kalan on iki, on üç, on dört karış uzunluğundaki elli adet top ise Tersane-i Âmire mevcudundan verilmiştir322. 2.2.3 Elli yedi Zira Kalyon İnşası Anavarinli Ahmed Ağa’dan derdest-i inşa ettiği elli beş zira kalyondan sonra, elli yedi zira uzunluğunda yeni bir kalyonun yapımına başlanmıştır323. Kapudan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan bu kalyonun kerestesinin kesim ve nakline İnegöllü Numan Bey memur edilmiş, kereste ücretine tahsis olmak üzere kendisine on bin guruş gönderilmiştir 29/Ca/1207 (12.1.1793)324. Altı bin dört yüz doksan altı kıtaattan oluşan kerestenin toplam ücreti otuz iki bin yedi yüz altmış dört guruştur. Kullanılacak kereste cinsleri ve ücret dağılımı şu şekildedir325: Tablo 10. 57 zira kalyon için muktezi kereste miktar, bedel ve adetleri Fî 1.000 para Fî 400 Onurga çâm meşe Astâr-ı onurga çam meşe Kıta‘ât Kıta‘ât Aded Aded 05 Taşra karniyesi 05 Taşra onurga usta 05 İç onurgası 10 Astar çapkına 10 10 Top anbarı astârına 20 Yanı … için 10 Güverte astârına 02 İstefad … 10 Baş ve kıç plevra astârına 01 Afrilik 10 Köşe için 01 Arslan için 10 Podosta tahtası için 01 Livarza için 65 35 26.000 para 35.000 para Fî 800 Fî 800 Podostima-i kıç ve ser Podostima-i ser ve kıç Kıta‘ât Kıta‘ât Aded Aded 2 2 Çekene 1.600 para 4 Keçe parası için 2 Kundura-i podostima 3 Başının iç tarafına 2 Baş bilyadalarına 13 10 Kıç livarzasına 02 Yan kolnasına 02 Arosuna 27 21.600 para 322 BOA. C.BH. No: 1650 323 BOA. C.BH. No: 1861 324 BOA. C.BH. No: 12244 325 BOA. C.BH. No: 11495 85 Fî 300 Fî 300 Fî 300 Fî 1.000 Fî 200 Astâr-ı podostima-i Astar-ı podostima-i Pare podostima-i Tirhandil-i kebîr Tirhandil yarısı için kıç ser ve kıç ser meşe onurgalık döşek çifte. Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât Teslîm Kıta‘ât 2 aded 4 aded Aded 2 aded 4 aded 600 para 1.200 para 04 2.000 para 800 para 60 Kule karniyesi için 64 19.200 para Fî 300 Döşek-i çifte Fî 200 Pürçul gayrı kıç Kıta‘ât Yarma köşeleri için ikisi bir olarak Kıta‘ât Aded Çatal bükme Aded 55 Kıta‘ât 2 Fırka için 10 Yakalarda 100 aded 4 Tirhandil yanına 04 Anbar ağzına 20.000 para 2 Podostima-i kıç için 10 Kule karniye için 2 Livarza için 10 Çiva demir için 2 Loyra için 89 4 Oklar başına 17.800 para 4 Baş tarafına 20 6.000 para Fî 80 Ada-i sagīr çam Fî 80 Yarıklı meşe Kıta‘ât Pürçül-i kebîr Kıta‘ât Aded Kıta‘ât Aded 200 İnce astarı altına 600 aded 04 Keçe için 40.000 para 48.000 para 20 Koldan kıç 24 1.920 para Fî 120 Fî 120 Fî 200 Kanad meşe Eğri tahta Koğuş çam Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât Aded Aded Aded 04 Keçe için 100 Yatık çapasına 1.800 iç ve taşra tahta kaplamasına 20 Kaldırım meşe 12.000 para 360.000 para 24 2.880 para Fî 280 Fî 280 Fî 200 Ada-i kebîr çam Koğuş meşe Koğuş çam Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât Aded 200 İstiralye-i sagīre için 1800 400 Taşra çapa ve sâir mahallerine 56.000 para İç ve tşara tahta kaplamasına 112.000 para 36.000 para Fî 70 Fî 200 İki voltacı Çatal bükme Kıta‘ât Kıta‘ât Aded Aded 004 İbtidâ-i kıç için 180 Berây-ı iğve 280 iskaramoz başılarına 180 Berây-ı dümenin başı 284 180 Berây-ı voltacı 19.880 para 180 Berây-ı iskaramoz 180 Berây-ı zift-i iskaramoz 900 015 Başının iç köşesine 020 Kıç astarı için 060 Kıç keçesinin taşra 86 995 199.000 para Fî 280 Fî 440 Ada-i kebîr çam … Ada-i kebîr meşe Kıta‘ât Kıta‘ât Aded 60 İkisi bir kemer olunmak üzere top anbarına 20 … için 80 İkisi bir kemere 30+40 aded güverte için 10 Yasdık için plavra başı ve kıç 01 Arslan için 40 Birisi bir kemere 05 Harca oklara 10 Birisi bir kemere kapudan kamarası usta 04 Anbar ağızına 190 02 Güverte oklarına 83.600 para 42 … Filenekli Muslukî 11.660 para Aded Parmak Parmak Aded Aded 13 12 11 11 11 11 15 09 08 15 08 08 00 00 00 Fî 100 Fî 160 Fî 160 Fî 240 Hacılık-ı kebîr karaağacı Dolmalı-i kebîr karaağaç Mancınıcık-ı kebîr Çifte ırgad-ı kebîr Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât Aded 10 aded 4 aded 1 aded 30 Irgad için 1.600 para 640 para 240 para 20 Anbar ağzına kafes 50 5.000 para Fî 120 Fî 300 Fî 80 Fî 800 Irgad-ı kebîr karaağaç Babalı-i kebîr meşe Irgad-ı sagīr ve … Dümen-i kebîr karaağaç Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât 2 aded 2 aded 14 aded 2 aded 240 para 600 para 1.120 para 1.600 para Fî 100 Berây-ı üstâdiyân Fî 100 Fî 200 Ser-kütük-i karaağaç Fî 100 Çetin çam Çifte ser-kütük Kıta‘ât Vürdinar çam Kıta‘ât Kıta‘ât 12 aded Kıta‘ât 200 aded 4 aded 1.200 para 200 aded 20.000 para 800 para 20.000 para Fî 120 Fî 200 Kızak Filenek gürgen … Ser-çapa Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât Kıta‘ât 18 aded 300 aded Aded Aded 18 para 300 para 04 Yanık ıskaça 20 Kıç kemere astara 20 Top anbarı altını 40 Yanık astara 20 Güğerte anbarı 20 Top anbarı 10 Mancınıcık için 20 Güverte anbarı astarına 54 100 6.480 para 200 Taşra çaplarına 090 Taşra keçe için 390 78.000 para Fî 400 Fî 200 Kızak usta besleme astar- Koğuş meşe çam ı onurga-i çam Kıta‘ât Kıta‘ât 50 kızak beslemesine 6 aded 10.000 para 2.400 para 87 Taşra kalyon iskelesine dikme ve iki tarafına adâ-i kebîr çam Kıta‘ât Aded 020 200 Dayakları üç sıra iki taraflarına 220 61.600 para Yekûn Kıta‘ât 6.724 0.318 Kızak ve felenk 6.406 0.090 Zam .. sehv yekûn 6.496 1.310.560 para (32.764 guruş) Kalyonun yapımında ihtiyaç duyulan marangozların tedarik edilmesi için Gelibolu’da şalope inşasına memur Kalyoncuzâde’den elindeki marangozların Gemlik sahasına gönderilmesi istenmiştir326. Yine Anadolu’dan Bozcaada, Limni, Yalakabad, Taşöz, Katırlı, Mudanya, Bandırma, Rutna (Rotna), Erdek, Şahlı, Kemer, Çardak, Sultaniye, Ereğli, Çöplük ve Değirmenburnu’na marangoz ihtiyacını karşılamak amacıyla emr-i şerifler gönderilmiştir 17/C/1207 (30.1.1793)327. Gemlik’te yapılmakta olan kalyonun inşasının uzun sürmesi üzerine, Seyyid El-Hac Mehmed Ağa kalyonun durumunu araştırmakla görevlendirilmiş, yapılan inceleme sonrasında kalyonun henüz yarım olduğunun anlaşılması üzerine 23/Z/1207 (1.8.1793)328, Anavarinli Ahmed Ağa görevden alınarak329, yerine kalyon inşasına memur olarak İnegöllü Numan Bey getirilmiştir 3/Ca/1208 (7.12.1793). Ayrıca Numan Bey’den söz konusu elli yedi zira kalyonun ilkbahara kadar bitirmesi istenmiştir330. 2.2.4 Elli yedi buçuk Zira Kalyon ve İki Adet Şalope İnşası 1794 Haziranında bitirilen bu kalyonun yerine, bu defa elli yedi buçuk zira yeni bir kalyon inşasına Numan Bey tarafından başlanmıştır331. Numan Bey’in 20/Z/1208 326 BOA. C.BH. No: 990 327 BOA. C.BH. No: 1422 328 BOA. C.BH. No: 5795 329 BOA. C.BH. No: 1149 330 BOA. C.BH. No: 4613 331 BOA. C.BH. No: 11495 88 (19.7.1794) tarihinde inşasına başladığı bu kalyonun yapımı yaklaşık olarak beş sene sürmüş ve Süleyman Ağa tarafından bitirilmiştir R/1213 (Eylül 1798)332. Tablo 11. 57,5 zira kalyon için Numan Bey döneminde verilen para Hesâb üzerine Para Guruş An-zimmet-i mûmâ-ileyh Ömer Bey veled-eş tezkire dâde. Fî 18 Z. sene 1208 12858 Bahâ-i balta ve gayruhû emir dâde. Fî 21 S. sene 1209 293,5 36 Tezkire verilmiş. Fî 2 C. sene 1209 7500 Tezkire verilmiş. Fî 24 S. sene 1210 5000333 Tezkire verilmiş. Fî 25 Ş. sene-i minh, fî 4 N. sene 1210 5000334 Tezkire verilmiş. Fî 17 S. sene 1211 7500 Tezkire verilmiş. Fî 29 R. sene-i minh, fî 5 N. sene 1211 10000 Tezkire verilmiş. Fî 23 Za sene-i minh. fî 8 S. sene 1212 15000335 Tezkire verilmiş. Fî 12 R. sene 1212 10000336 Tezkire verilmiş fî 13 Ş. sene-i minh, fî 29 Ş. sene 1212 15000 88151,5 Hesap üzerine 57,5 zira kalyon için Süleyman Ağa görevdeyken gönderilen para337: Tablo 12. 57,5 zira kalyon için Süleyman Ağa döneminde verilen para Ale'l-hesâb Guruş Tezkire verilmiş. 26 Za. sene 1212, fî 2.M. sene 1213 10000 Tezkire verilmiş. Fî 6 S. sene 1213, fî 10. Ra. Sene 1213 5000 Tezkire verilmiş. Fî 3 R. Sene 1213, fî 10 R. Sene 1213 3000 18000 Yine bu kalyon için Cebehâne-i Âmire’den Numan Bey zamanında üç bin on kantar338, Süleyman Bey zamanında ise iki yüz kantar ham demir verilmiştir339. Kalyonun yapımında kullanılacak kereste cinsleri ve ücreti bakımından Gemlik sahasında daha önce yapılmış olan elli yedi zira kalyon esas alınmıştır340. Kalyon inşasında istihdam olan marangoz ve amelenin bir kısmı İstanbul’dan gönderilmek suretiyle341, bir kısmı ise Süleyman Ağa’nın talebi doğrultusunda Bahr-i Sefid 332 BOA. C.BH. No: 7082 333 BOA. C.BH. No: 1409 334 BOA. C.BH. No: 3098 335 BOA. C.BH. No: 1773 336 BOA. C.BH. No: 9483, BOA. C.BH. No: 4325 337 BOA. C.BH. No: 7082 338 BOA. C.BH. No: 6386 17/S/1209’da 250 kantar, 20/B/1209’da 350 kantar, 13/Za/1209’da 250 kantar (BOA. C.BH. No: 5690) 6/B/1210’da 500 kantar (BOA. C.BH. No: 8164) 14/Ca/1211’de 150 kantar (BOA. C.BH. No: 3663) 4/Ra/1212’de 110 kantar(BOA. C.BH. No: 2918) ham demir verilmiştir. 339 Süleyman Ağa döneminde gönderilen 200 kantar ham demir İrad-ı Cedid mahzeninden verilmiştir. BOA. C.BH. No: 7082 340 Kereste adedi 6.496 kıta, ederi ise 32.764 guruştur. BOA. C.BH. No: 11495 341 BOA. C.BH. No: 6703 89 Boğazı dâhilinde bulunan kazalardan tedarik edilmiştir342. Bu marangoz ve amelelere verilen ücretler aşağıdaki gibidir343: Tablo 13. 57,5 zira kalyonun yapımı için marangoz ve amele ücreti Marangoz Burgucu Erre-keş Makaracı Yevmiyye Yevmiyye Yevmiyye Yevmiyye Akçe Akçe Akçe Akçe 35 Ser 30 30 30 30 Sâire 15 Şâkird 20 Şâkird Kalafâtcı Mu‘temed Kâtib Âhengerân berây-ı Yevmiyye Yevmiyye Yevmiyye i‘mâl-i mühimmât-ı Akçe Akçe Akçe âheniyye 30 30 60 1 kantar 180 akçe Ayrıca kalyon yapımında gerekli olan çivi türlerini yapmak için Tersane-i Âmire’de demircibaşı olan Bedros zimmî Gemlik Tersanesi’ne demircibaşı olarak atanmış, kendisine yardımcı olması için küçük oğlu Asvador’u da yanında Gemlik’e götürmüştür. Kendilerine iki yüz guruş harcırah verilmiştir. Bunun yanında ücretleri demircibaşı tarafından verilmek üzere Bursa’dan yirmi adet demirci de Gemlik sahasına gönderilmiştir344. Kalyon inşasına memur olan Süleyman Ağa görevde bulunduğu süre zarfı boyunca bin iki yüz yetmiş iki guruş, kalyon mimarı Nevsim Kalfa üç yüz otuz altı buçuk guruş yirmi para ücret ve beş çift ekmek, iki kıyye et, bir kıyye zeytinyağı tayinat, dağ mimarı Yani Kalfa yüz kırk üç guruş ücret ve iki çift ekmek, yarım kıyye et, yarım kıyye zeytinyağı tayinat almıştır345. Numan Bey âyanlarla mücadele etmek üzere görevinden alınmadan önce iki adet şalopede yapıp bitirmiştir. Her biri yirmi üç buçuk zira olan bu iki şalopeden, her birinin masrafı sekiz bin üç yüz bir guruştur346. 342 Süleyman Ağa Gemlik sahasında 12 marangoz ve 6 burgucu bulunduğunu, 18 marangoz ve 6 burgucunun eksik olduğunu belirtmiştir. Eksik olan marangozların 12 tanesi Kumla, Limnos, Mihaliç’ten, 3 tanesi Mudanya’dan, 3 tanesi Bandırma’dan tedarik edilmiştir. 6 tane burgucu ise Kurşunlu ve Karamürsel’den gönderilmiştir. BOA. C.BH. No: 759 343 BOA. a.g.b. 344 Fransız uzmanların III. Selim döneminde donanmada görev almasıyla beraber, yaşanan birçok değişimin yanı sıra yapılan çivilerin de ölçüleri ve tekniği de değişmiştir. Nitekim yeni yapılan çivilerin her bir kantarına 33 lodra, cıvataların her bir kantarına 25 lodra, kavilyanın her bir kantarına 25 lodra olarak ateş hakkı verilmiştir. Ancak bu yeni uygulama Gemlik Tersanesi’nde yapılacak yeni çivi ve sair levazımata yansıtılmamıştır. BOA. C.BH. No: 970. Ayrıca bkz. Ek 12 345 BOA. C.BH. No: 7082 346 BOA. C.BH. No: 1409 90 2.2.5 Elli Dokuz Zira Kalyon İnşası Süleyman Ağa’nın kısa süren Gemlik Tersanesi Eminliği’nden sonra, Numan Bey tekrar göreve getirilmiş, 11/Ş/1214 (8.1.1800) tarihinde elli dokuz zira uzunluğunda yeni bir kalyonun yapılmasına memur edilmiştir347. Bu kalyonun yapımına Fransız mühendis Penyola atanmış kendisine iki yüz guruş, yanında gönderilen tercümana ve burgucuya ellişer guruş, Limnili Anekli adlı mimara yüz guruş ve bir adet dağ mimarına yüz guruş yol harcırahı verilerek Gemlik sahasına kalyon yapımında görev almak üzere gönderilmişlerdir348. Hesap üzerine 59 zira kalyonun yapımına gönderilen para aşağıdaki gibidir349. Tablo 14. 59 zira kalyon için gönderilen para Hesâb üzerine Guruş Para Tezkire verilmiş. Fî 16.Ca sene 1215 7.500350 Tezkire verilmiş. Fî 1.S sene 1216 Fî 21.Ca sene 1216 5.000351 Tezkire verilmiş. Fî 12.M sene 1217 850 Tezkire verilmiş. Fî 12.S sene 1217 7.500352 Tezkire verilmiş. Fî 7.M sene 1218 6.650353 Tezkire verilmiş. Fî 2.S sene 1218 15.000 Tezkire verilmiş. Fî minh 10.000 Tezkire verilmiş. Fî 17.L sene 1218 10.000 Tezkire verilmiş. Fî 15.Za sene 1218 12.500354 Tezkire verilmiş. Fî sene 1219 5.000 Tezkire verilmiş. Fî 24.L sene 1219 5.000355 Tezkire verilmiş. Fî 5.S sene 1220 20.000356 Cem’an 105.000 347 BOA. C.BH. No: 1493 348 BOA. C.BH. No: 7472 349 Kalyonun yapımı için 23.M.1215 tarihinde gönderilen 7.500 guruş daha önceki hesaplara dahil edilirken (BOA. C.BH. No: 1493, 2503) BOA. C.BH. 6386 numaralı belgede hesaba alınmamıştır. 350 BOA. C.BH. No: 1493 351 BOA. C.BH. No: 2503 352 BOA. C.BH. No: 5004 353 BOA. C.BH. No: 2503 354 BOA. C.BH. No: 3603 355 BOA. C.BH. No: 135 356 BOA. C.BH. No: 9280 91 Numan Bey tarafından yapılmakta olan kalyonun tamamlanması için ihtiyaç duyulan paranın sağlanmasında da bir takım güçlükler yaşanmıştır. Gerekli meblağın zamanında gönderilmemesi sonucunda Gemlik Tersanesi’ndeki işlerin idaresinin imkânsız hale geldiğini, yazdığı kaimesinde belirten Numan Bey kalyon inşasının iptaline sebep olabilecek bu hassasiyet sebebiyle kendisinin görevden alınıp bir başkasının tayin edilmesini talep etmiştir357. Yine Numan Bey 16/Ca/1216’da (24.9.1801) yazdığı bir takririnde Gemlik sahasında inşasına memur olduğu kalyon-ı hümayun işinin, mimar, amele ve tercümana aylıkları verilemeyip toplanıp ödenmedikçe söz konusu işlerin zabt ve idaresinin mümkün olmadığını ifade etmiştir. Bunun üzerine Gemlik’te kahve satıcısı olan Giritli Mustafa Ağa’ya borç senedi verilip kendisinden altı bin altı yüz altmış beş guruşluk kahve satın alınarak, satılmış, daha sonra istihdam olunan kimselerin ücretleri ödenmiştir358. Kalyon inşasında karşılaşılan bir başka güçlük ise, kalyonun yapımı için iktiza eden kerestenin tedariki hususunda olmuştur. Yaşanan güçlüğün bir boyutu yukarıda bahsedilen yaşanan para sıkıntısıyla yakından ilgiliyken, bir diğer boyutu kerestenin sağlanması düşünülen kazalar arasında anlaşmazlıktan meydana gelmiştir. Öncelikle kalyonun inşası için muktezi kerestenin altı bin dört yüz altmış beş kıta olduğu tahmin edildikten sonra, kazalardan toplanması gereken bedelin otuz dört bin üç yüz on sekiz guruş tuttuğu hesap edilmiştir ve söz konusu kereste ve meblağ yirmi dört kazaya taksim olunmuştur. Ancak Torbalı-i Göynük Kazası kendisine düşen bin beş yüz doksan dört guruşunu Mihail Nahiyesine yüklemeye çalışması ve Kepsud, Taraklı, Torbalı- i Göynük Kazalarının söz verdikleri miktarı belli olan parayı ödemekten kaçınmaları ve bu konuda muhalefet etmeleri bir sorun ortaya çıkarmıştır. Bu durum sonucunda kazaların hisselerine düşen miktarlar hatırlatılarak, bu miktar kereste ve ücretlerin toplatılması talep edilmiştir359. Yirmi dört kazanın hissesine düşen kereste ve ücret miktarları şu şekildedir: Tablo 15. 59 zira kalyon için muktezi kereste miktar, bedel ve adetleri Kete Kazası 310 kıta Yenişehir Kazası 257 İnegöl Kazası 150 kıta Domaniç Kazası 140 kereste kesim ve nakil, kıta kereste kesim ve çatal bükme kerestesi kıta kereste kesim ve miri fiyattan ayrı nakil miri fiyattan ayrı kesim ve nakil miri nakil miri fiyattan ayrı 357 Numan Bey yazdığı kaimesinde çalışan ücreti ve sair maddeler için 40.000 guruşu aşan masrafının olduğunu, 35.000 guruşu aşan kereste ücretinden ise yalnızca7.500 guruşun ödendiğini belirtmiştir. BOA. C.BH. No: 1493 358 BOA. C.BH. No: 2503 359 BOA. C.BH. No: 1493 92 karşılık verilmek üzere karşılık verilmek üzere fiyattan ayrı olmak karşılık verilmek üzere 12.232 guruş 6.111 guruş üzere 4.150 guruş 850 guruş Lefke Kazası 143 kıta İznik Kazası 213 kıta Yalakabad Kazası 43 Mihaliç Kazası 365 kereste kesim ve nakil kereste kesim ve nakil kıta kereste kesim ve kıta kereste kesim ve miri fiyattan ayrı miri fiyattan ayrı nakil miri fiyattan ayrı nakil miri fiyattan ayrı karşılık verilmek üzere karşılık verilmek üzere karşılık verilmek üzere karşılık verilmek üzere 2.020 guruş 4.246 guruş 741 guruş 8.275 guruş Pazarköyü Kazası 286 Kirmasti Kazsı 200 Taraklı Kazası 200 kıta Harmancık Kazası 100 kıta kereste kesim ve kıta kereste kesim ve serhane kerestesi, kıta koğuş çam nakil miri fiyattan ayrı nakil miri fiyattan ayrı kesim ve nakil miri kerestesi kesim ve karşılık verilmek üzere karşılık verilmek üzere fiyattan ayrı karşılık nakil miri fiyattan ayrı 6.882 guruş 1.160 guruş verilmek üzere 3.690 karşılık verilmek üzere guruş 1.500 guruş Gönen Kazası 300 kıta Manyas Kazası 130 Atranos Kazası 270 Söğüd Kazası 150 kıta perçul-ı kebir kerestesi kıta kereste kesim ve kıta koğuş çam kereste kesim ve nakil kesim ve nakil miri nakil miri fiyattan ayrı kerestesi kesim ve miri fiyattan ayrı fiyattan ayrı karşılık karşılık verilmek üzere nakil miri fiyattan ayrı karşılık verilmek üzere verilmek üzere 3.900 3.150 guruş karşılık verilmek üzere 2.550 guruş guruş 4.050 guruş Kepsud Kazası 175 Yarhisar Kazası 140 Edincik Kazası 80 kıta Mudanya Kazası 297 kıta kereste kesim ve kıta koğuş çam ada-i kebir çam kıta kereste kesim ve nakil miri fiyattan ayrı kerestesi kesim ve kerestesi kesim ve nakil, miri fiyattan ayrı karşılık verilmek üzere nakil miri fiyattan ayrı nakil miri fiyattan ayrı karşılık verilmek üzere 3.915 guruş karşılık verilmek üzere karşılık verilmek üzere 6.228 guruş 2.100 guruş 2.400 guruş Bilecik Kazası 390 kıta Bozüyük Kazası 123 İnhisarı Kazası 100 Gölpazarı Kazası 350 kereste kesim ve nakil kıta koğuş çam kereste kıta koğuş çam kereste kıta kereste kesim ve miri fiyattan ayrı kesim ve nakil miri kesim ve nakil miri nakil miri fiyattan ayrı karşılık verilmek üzere fiyattan ayrı karşılık fiyattan ayrı karşılık karşılık verilmek üzere 7.200 guruş verilmek üzere 1845 verilmek üzere 1.500 5.250 guruş guruş guruş Kalyon’un inşası için gerekli olan iki bin üç yüz elli kantar ham demir mahzen-i sürb ve irad-ı cedid mahzeninden verilmiştir360. Kalyon, yapımının tamamlanmasının ardından İstanbul’a gönderilmiştir 2/Za/1221 (11.1.1807)361. 360 BOA. C.BH. No: 6386 361 BOA. C.BH. No: 9280 93 SONUÇ III. Selim ile birlikte yeniden bir ıslahat sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu’nda mali, idari, sosyal diplomatik ve askeri alanlarda yapılması düşünülen düzenleme ve yenilemelerle mevcut aksaklıkların önüne geçilmek istenmiştir. XVIII. yüzyılın ıslahat düşüncesine paralel olarak askeri alan üzerine yoğunlaşan ıslahat çalışmalarının XVIII. yüzyıldaki benzerlerinden en önemli farkı ise; mevcut ocaklardan ayrı olarak Avrupa usulünde talimli bir ordunun, Nizam-ı Cedid ordusunun, teşekkülü olmuştur. Bununla beraber yeni oluşturulacak ordu için kaynak yaratma ihtiyacı İrad-ı Cedid Hazinesi adıyla yeni bir hazinenin vücuda getirilmesi zaruretini de ortaya çıkarmıştır. 1 Mart 1793’te bir kanunnameyle İrad-ı Cedid Hazinesi oluşturulmuş ve bu hazinenin başına Şıkk-ı Sani Defterdarı ve Talimli Asker Nazırı sıfatıyla Mustafa Reşit Efendi getirilmiştir. Yeni hazinenin gelir kalemleri, mahlûle düşen malikâne mukataaları ve eshamla birlikte, zecriye; kıl, yün, yapağı, pamuk ve mazıdan alınan vergilerden meydana gelmiştir. Yine tımar ve zeametlerin değerlerinin anlaşılması maksadıyla bir yıllığına İrad-ı Cedid Hazinesi tarafından zaptına karar verilerek bu süre zarfında ara mahsul olarak gelir kalemlerine kaydedilmiştir. Malikâne mukataalarının ve eshamın İrad- Cedid Hazinesi’nin gelir kalemlerine alınarak aynı zamanda bir süredir Osmanlı mali yapısına zarar veren bu iki uygulamanın tasfiyesi de amaçlanmıştır. Ancak merkezi yönetimin vergi kaynakları üzerine doğrudan hâkimiyeti teşebbüsü ve böylelikle merkezi yapıyı güçlendirme isteği ironik bir şekilde âdem-i merkeziyetçi süreci tetiklemiş, Rumeli ve Arabistan’da çıkan ayaklanmalar ıslahatları tehdit eder hale gelmiştir. İstanbul’un yiyecek sıkıntısının ortadan kaldırılması için Hububat Nazırlığı, ordunun ihtiyaç duyduğu kaliteli barutun üretilmesi için ise Baruthane Nazırlığı kurulmuştur. Ayrıca Hububat Nazırlığı için yine müstakil bir hazine de meydana getirilmiştir. İmparatorluğun idari yapısında rüşvet ve yolsuzluğun önüne geçmeye çalışılmış, göreve gelecek kimselerin ehliyetli kimseler arasında seçilerek idari yapı düzenlenmek istenmiştir. Bu dönemde gerçekleşen en önemli ıslahat çalışmalarından biri de diplomasi alanında uygulananlardır. Osmanlı İmparatorluğu dış ilişkilerde mütekabiliyet esasını benimsemiş ve Londra (1793), Berlin (1795), Viyana (1795) ve Paris (1796) gibi Avrupa’nın önemli başkentlerinde daimi elçilikler açılmıştır. Böylelikle 94 Avrupa ile doğrudan bir temas kurulmuştur. Avrupa ile teması sağlayan bir diğer “mediatör” ise mühendishaneler olmuştur. 1795 yılında Mühendishane-i Berri Hümayun’un açılmasıyla birlikte daha önce birlikte eğitim gören kara ve deniz mühendishane öğrencileri birbirinden ayrılmış ve branşlarına uygun mahiyette yabancı hocalardan ders almışlardır. Mühendishane öğrencilerine yabancı dil olarak Fransızca öğrenmeleri zorunlu tutulmuş ve hatırı sayılır büyüklükte yabancı ve Türkçe kitaplardan oluşan bir kütüphane hizmetlerine sunulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda kara ordusunda yapılmaya çalışılan ıslahatların yanı sıra III. Selim’in saltanatı esnasında donanmada da bir takım ıslahat uygulamaları söz konusu olmuştur. Gerçekten de 1792 yılında hazırlanan bir nizamnameyle donanmada ve tersanede görülen disiplinsizlikler kontrol altına alınmaya çalışılmış, maaş artışları ve cezai uygulamalarla rüşvet ve yolsuzluğun önüne geçilmek istenmiştir. Donanma personeli sınava tabi tutularak liyakat ve ehliyet sahibi kimselerin donanma ve tersanede görev almasının yolu açılarak donanma personelinin yeterlilik sahibi kimselerden oluşması amaçlanmıştır. 1804 yılında çıkarılan kanunnameyle Tersane Eminliği kaldırılarak Umur-ı Bahriye Nezareti kurulmuş, İrad-ı Cedid Hazinesi’ne benzer bir şekilde donanma ihtiyacı olan maddi kaynağı oluşturmak maksadıyla 1805 yılında Tersane-i Amire Hazinesi oluşturulmuştur. Nizam-ı Cedid döneminde gemi teknolojisinde de bir takım yenilikler meydana gelmiştir. Nitekim yapılacak gemiler de Fransız ölçüleri benimsenmiş, gemiler bakırla kaplanmış, merkezi mutfak sistemine geçilmiş; yeni yapılacak ve mevcut olan gemiler bu usullere göre düzenlenmiştir. Yine Manevra kabiliyetini artırmak için gemilerdeki pupalar ile üst yapılar hem hafifletilmiş, hem de hatırı sayılır oranda alçaltılmış, kalyon inşasında eski kızak usulü terk edilerek, kalyonların suya indirilişinde çökmeleri engellemek maksadıyla kalyonların sadece top lombarlarına kadar karada inşa edilmiş, üst kısımları ise suya indirildikten sonra tamamlanmıştır. Bu dönemde yapılan gemilerin birçoğunda doğrudan veya dolaylı olarak Fransız gemi mühendisi Le Brun’un etkisi bulunurken, Tersane-i Amire’de yapılan kuru havuzda İsveçlilerin imzası bulunmuştur. Navigasyon ve seyir alanında da önemli gelişmeler görülmüş; ilk defa gemilerde seyir defteri ya da seyir jurnali adı altında kayıtlar tutulmaya başlanmıştır. Bu defterler 95 yanında seyir talimatlarını ve düzenlemelerini içeren kavaid-i bahriye adı verilen belgelerinde gemilerde taşınması zorunlu hale getirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir süredir muattal bir vaziyette bulunan on beş tersanesine de yeniden işlerlik kazandırılmıştır. Adı geçen on beş tersaneden biri olan Gemlik Tersanesi ise bu dönemde yeniden devlet tersanesi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Gemlik Tersanesi ihtiyaç duyulan gemilerin yapımı için uygun hale getirilmiş, bir adet endezehane, bir adet demirhane, beren ve bahren ikişer adet karagolhane, bir adet kömür hane, bir adet katran ocağı, bir adet han, iki adet mahzen yapılmış ve tersane sahası genişletilmiştir. Tersane sahasının üç tarafı duvarla çevrilmiş ve biri Gemlik, biri Bursa ve biri de İstanbul olmak üzere üç adet büyük kapı, ayrıca bir adet sayeban ve iki adet çeşme de yapılmıştır. Bu dönemde Gemlik Tersanesi’nde 51 zira bir fırkateyn, 55 zira, 57 zira, 57,5 zira ve 59 zira uzunluğunda dört adet kalyon ve iki adet de şalope inşa edilmiştir. Tüm fırkateyn ve kalyonların yapımında Brun’un öğrencisi Nevsim Kalfa mimar olarak çalışmıştır. Ayrıca 59 zira uzunluğundaki kalyonun inşasında Fransız mühendis Penyola görevlendirilmiştir. Yapılan kalyonlarda Fransız ölçüleri kullanılmış, ancak kalyon için gerekli çivilerin dökümünde Fransız ölçüleri yerine eski ölçüler tercih edilmiştir. 96 LÜGATÇE Ahen: Demir. Arzan: Genişlik olarak. Çekdiri: Kürekli gemilerin genel adı. Eğri: Ahşap gemilerde omurga ile birlikte geminin iskeleti olan parçalar. Felenk: Geminin karaya çekilmesi ya da denize indirilmesi için üzerine don yağı sürülen kertikli ağaçlar Fırkateyn: Kalyondan küçük yelkenli savaş gemisi. Hak’un Nar: Ateş hakkı. Irgad: Geminin demir almasında veya bir yere sabitlenmiş halatların çekilip dolanmasıyla geminin hareket ettrilmesinde kullanılmaktadır. Iskaramoz: Ahşap gemilerde eğrilere verilen ad. Kadden: Yükseklik olarak. Kalyon: Yelkenli bir gemi türü. Kıyye: 400 dirhem, 1,2822945 kg. Kirpas: Gemilerde yelkenlerin ve tentelerin yapımında kullanılan bir tür bez. Nühas: Bakır Onurga: Omurga, bir geminin postalarının üzerine oturtulup bağlandığı ve kıça kadar devam eden hat. Palanka: Palanga, bir halat ve en az iki mekanizmadan oluşan kaldırma tahtası Podostima: Geminin başını ve kıçını meydana getirmek üzere omurganın iki ucuna dikilen ağaç parçası. Revgan: Yağ. Şalope: İki direkli küçük bir gemi çeşidi. Tulen: Uzunluk olarak. Zira: 0.758 m. uzunluk. 97 KAYNAKLAR ARŞİV BELGELERİ BOA. Cevdet Adliye 730 BOA. Cevdet Askeriye 2575, 5864, 11278, 11973, 29442 BOA. Cevdet Bahriye 759, 970, 984, 990, 1117, 1149, 1351, 1409, 1422, 1493, 1504, 1515, 1650, 1719, 1773, 2120, 2194, 2259, 2503, 2511, 2918, 3098, 3603, 3663, 4145, 4286, 4325, 4397, 4613, 4828, 5004, 5690, 5795, 5849, 6386, 6388, 6703, 7082, 7471, 7542, 7572, 7629, 7710, 7820, 8164, 8950, 9280, 9483, 9856, 10446, 10447, 10465, 11130, 11495, 12432, 54995 BOA. Cevdet Belediye 2563, 4438 BOA. Cevdet Dahiliye 3761, 3920, 9045 BOA. Cevdet Hariciye 2463, 4250, 4714 BOA. Cevdet Maliye 23134 Hatt-ı Hümayun 98 2999, 3665, 3669, 4485, 5035, 5045, 7037, 9020, 9706, 9706/A, 9706/B, 10689, 10845, 12382, 12539, 12540, 13387, 14508/A, 40832/B, 54839 Kitaplar AYDIN Yusuf Alperen, Sultanın Kalyonları, Küre Yayınları, İstanbul, 2011. AYDÜZ Salim, Tophâne-i Âmire ve Top Döküm Teknolojisi, TTK, Ankara, 2006. BERKES Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, YKY, İstanbul, 2008. BEYDİLLİ Kemal - İlhan ŞAHİN, Mahmud Raif Efendi ve Nizam-ı Cedid’e Dair Eseri, TTK, Ankara, 2001. BOSTAN İdris, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersane-i Amire, 2. b., TTK, Ankara, 2003. BOSTAN İdris, XVII. Yüzyılda Tersane-i Âmire, 2.b., TTK, Ankara, 2003. BOSTAN İdris, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul, 2007. BOSTAN İdris, Adriyatik’te Korsanlık, Timaş Yayınevi, İstanbul, 2009. BRUMMET Palmira, Osmanlı Denizgücü, çev. Nazlı Pişkin, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009. CEZAR Yavuz, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1986 CİPOLLA Carlo M., Yelken ve Top, çev. Aslı Kayabal, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003. ÇAĞMAN Engin, III. Selim’e Sunulan Islahat Layihaları, Kitapevi Yayınları, İstanbul, 2010. ÇATALTEPE Sipahi, 19. Yüzyılın Başlarında Avrupa Dengesi ve Nizam-ı Cedid Ordusu, İstanbul, 1997. ÇELEBİ Kâtip, Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007. DANİŞMEND İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1971. FAROQHI, Suraiya ve diğerleri, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, C. 2, 2. b., çev. Ayşe Berktay-Süphan Andıç-Serdar Alper, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2006. GENCER Ali İhsan, Bahriye’de Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezareti’nin Kuruluşu, TTK, Ankara, 2001. 99 GENEL Kurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, C.3, Kısım.5, Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1978. GUİLMARTİN John F. Jr., Kalyonlar ve Kadırgalar, çev. Ali Özdamar, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2010. GÜLERYÜZ Ahmet, Kadırgadan Kalyona Osmanlıda Yelken - Mikyas-ı Sefain, Denizler Kitabevi, İstanbul, 2004. HESS Andrew, Unutulmuş Sınırlar, çev. Özgür Kolçak, Küre Yayınları, İstanbul, 2010. İNALCIK Halil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C. 1, 3. b., çev. Halil Berktay, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2009. İNALCIK Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul, 2007. KARAL Enver Ziya, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul, 1938. KARAL Enver Ziya, III. Selim’in Hat-tı Hümayunları, 2.b., TTK, Ankara, 1988. KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C. 5, 8. b., TTK, Ankara, 2007. KARPAT Kemal, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, çev. Güneş Ayas, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010. KEPECİOĞLU Kamil, Bursa Kütüğü, Büyük Şehir Belediyesi, Bursa, 2009. KOMNENA Anna, Alexiad, çev. Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1996 LEWİS Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 3. b., çev. B. Babür Turna, Arkadaş Yayınları, Ankara, 2009. MİRMİROĞLU Viladimir, , Fatih’in Donanması ve Deniz Savaşları, İstanbul Belediye Matbaası, İstanbul, 1946. ORKUN Veli, Gemlik Tarihi ve Coğrafyası, Aysan Basımevi, Bursa, 1947. PAŞA Cevdet, Tarih-i Cevdet, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1994. PRYOR John, Akdeniz’de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş, çev. Füsun - Tunç Tayanç, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2004. QUATAERT Donald, Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, 5.b., çev. Ayşe Berktay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008. SANCAR Erdinç, 21. Yüzyıl Stratejilerinde Türk Denizcilik Tarihi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006. SHAW Stanford, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C. 1, 3. b., çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul, 2008. 100 SHAW Stanford, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008. TURAN Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, 2. b., Nakışlar Yayınları, İstanbul, 1984. UNAT Faruk Reşit, , Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, 4. b., TTK, Ankara, 2008. UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları, C.1, Ankara, 1988. UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapukulu Ocakları, C.2, 3. b., TTK, Ankara, 1988. UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Merkez ve Bahriye Teşkilatı, 3. b., TTK, Ankara, 1988. ZORLU Tuncay, Innovation and Empire in Turkey: Sultan Selim III. and the Modernisation of the Ottoman Navy, Tauris Economic Studies, Londra-New York, 2008. ZÜRCHER Erik Jan, Modernleşen Türkiye'nin Tarihi, 25. b., çev. Yasemin Saner, İletişim Yayınları, istanbul, 2010. Makaleler BERKTAY Halil – Tosun TERZİOĞLU, “Osmanlı Denizcilik Tarihinin Evrensel, Karşılaştırmalı ve Teorik Çerçeveleri”, Türkler ve Deniz, İstanbul, 2007, s. 93-147. BEYDİLLİ Kemal, “Savaş Eğitiminde Okullaşma (1775-1807)”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. Zeki Arıkan-Lütfü Sancar, C. 2, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 269- 285 BİLİM Cahit Yalçın, “Osmanlılarda Eğitimin Çağdaşlaşması Askeri Okullar”, Osmanlı, ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, C. 5, Ankara, 1999, ss. 237-244. BOSTAN İdris, “İlk Osmanlı Üssü: Gelibolu”, Türk Denizcilik Tarihi, C.1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 73-81. -“Fatih Sultan Mehmed ve Osmanlı Denizciliği”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 85- 97. -“Osmanlıların Denizlere Açılma Sürecinde Gelibolu”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 33-46. 101 -“Tersane’de Büyük Havuz İnşası 1794-1800”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, ss. 221-249. -“Osmanlı Bahriyesinin Modernleşmesinde Yabancı Uzmanların Rolü”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, ss. 207- 221. -“II. Bayezid Döneminde Osmanlı Denizciliği”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 111-121. -“Barbaros Hayreddin Paşa: İlk Deniz Beylerbeyi (1534)”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 143-155. -“Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti’nin Kuruluşu (1534)”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2006, ss. 47-67. -“XVII. Yüzyılda Deniz Teknolojisindeki Değişim: Kürekten Yelkene Geçiş”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 269-281. -“Mezemorta Hüseyin Paşa ve 1701 Tarihli Bahriye Kanunnamesi”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 281-293 ÇADIRCI Musa, Yenileşme Sürecinde Osmanlı Ordusu”, Türkler, ed. H. Celal Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca, C. 13, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, ss. 515-527. ÇATALTEPE Sipahi, “III. Selim Devri Askeri Islahatı ve Nizam-ı Cedid Ordusu”, Osmanlı, ed. Güler Eren, C. 7, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, ss. 241-249. DAŞ Mustafa, “Türklerin Bizans ve Venedik’le Denizlerdeki İlişki ve Mücadeleleri (XI- XIV. Yüzyıllar)”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 49-59. EREN A. Cevat, “Selim III.”, MEB, İ.A, C. 10, İstanbul, 1980, ss. 441-457. GENCER Ali İhsan, “Osmanlı Türklerinde Denizcilik”, Osmanlı, ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, C. 6, Ankara, 1999, s. 569-589. GÖKBİLGİN M. Tayyib, “Nizam-ı Cedid”, MEB, İ.A, C. 9, İstanbul, 1988, ss. 309-318. İNALCIK Halil, “Batı Anadolu’da Yükselen Denizci Gazi Beylikleri, Bizans ve Haçlılar”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 31-49. KAÇAR Mustafa, “Osmanlı Devleti’ne Modern Topçuluğun Girişi: Sürat Topçuları Ocağı”, Osmanlı Özel Sayısı, Yeni Türkiye Yayınları, Sayı 31, Ankara, 2000, ss. 647- 651. 102 - “Osmanlı İmparatorluğu’nda Mühendishanelerin Kuruluşu”, Osmanlı, ed. Güler Eren, C. 8, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, ss. 680-697. KARAL, Enver Ziya, “Selim III. Devrinde Osmanlı Bahriyesi Hakkında Vesikalar”, Tarih Vesikaları Dergisi, C. 1, Sayı:3, s. 203-211. KUMRULAR Özlem, “İspanyol ve İtalyan Arşiv Kaynakları ve Kroniklerinin Işığında Barbaros’un 1534 Seferi”, Türkler ve Deniz, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2007, ss. 187-201. -“XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Orta ve Batı Akdeniz’de Üstünlük Mücadeleleri”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 155-173. LANZA Fernando Fernandez, “1500’de Türklerin Moton’nu Kuşatması ve İşgali”, Türkler ve Deniz, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2007, ss. 201-231. MERÇİL Erdoğan, “Selçuklular Döneminde Türk Denizcilik Faaliyetleri”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 21-30. ÖZBARAN Salih, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Hint Okyanusu’na Açılması”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 201-213 ÖZTOPÇU Mehmet Ali, “Nizam-ı Cedid ile Osmanlı Topçuluğu’na Getirilen Yenilikler”, Askeri Tarih Bülteni, 12/22, 1987, ss. 85-95. SHAW Stanford, “Osmanlı Devleti’nde Geleneksel Reformdan Modern Reforma Geçiş: Sultan III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri”, Genel Türk Tarihi, ed. H. Celal Güzel-Ali Birinci, C. 7, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 119-151. TABAKOĞLU Ahmet, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, Türkler, ed. H. Celal Güzel-Kemal Çiçek-Salim Koca, C. 14, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 206- 240. TEKELİ İlhan, “Deniz Teknolojisinin Gelişimi ve 16. Yüzyılda Akdeniz Mekânı’nın Siyasal ve Ekonomik Örgütlenmesi”, Halil İnalcık Armağanı, der. Taşkın Takış vd., C. 2, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2011, ss. 32-102 TUCHSCHERER Michel, “XVI. Yüzyıl Sonlarından XVIII. Yüzyıl Sonlarına Kadar Kızıldeniz’de Osmanlı Donanması”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İdris Bostan-Salih Özbaran, C. 1,Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, s. 213-225. UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, “Selim III’ün Veliaht iken Fransa Kralı Lüi XVI ile Muhabereleri”, Belleten, II, Ankara, 1938, ss. 191-246. -“Tosyalı Ebubekir Ratib Efendi”, Osmanlı Tarihinden Portreler, YKY, İstanbul, 2010, ss. 345-369. 103 -“Sadrazam Halil Hamid Paşa”, Osmanlı Tarihinden Portreler, YKY, İstanbul, 2010, ss. 125-189. -“Nizam-ı Cedid Ricalinden Kadı Abdurrahman Paşa”, Osmanlı Tarihinden Portreler, YKY, İstanbul, 2010 ss. 369-453. YALÇINKAYA Alaaddin, “Nizam-ı Cedid Döneminde Osmanlı Devleti’nin Modernleşmesinde İngilizlerin Rolü”, Osmanlı, ed. Güler Eren, C. 6, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, ss. 684-692. - “III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri Osmanlı Dış Politikası”, Türkler, ed. Kemal Çiçek-H. Celal Güzel- Salim Koca, C. 7, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 620-650. YOLALICI Mehmet Emin, “XIX. Yüzyıl ve Sonrası Osmanlı Devleti’nde Eğitim ve Öğretim Kurumları”, Osmanlı, ed. Güler Eren, C. 5, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, ss. 281-296. ZORLU Tuncay, “III. Selim ve Osmanlı Deniz Gücü’nün Modernleşmesi”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. Zeki Arıkan-Lütfü Sancar, C. 2, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2009, ss. 65-75 104 EKLER 105 Ek 1 III. Selim döneminde Fransız ölçülerine göre dökülen toplar. 106 Ek 2 Eski usül top arabası. 107 Ek 3 Mustafa Hoca tarafından yapılmış olan bir fırkateyn. 108 Ek 4 Ahmet Kaptan tarafından yaptırılmış olan bir muharebe hattı gemisi (vaisseau de ligne). 109 Ek 5 Gemlik. 110 Ek 6 Gemlik. 111 Ek 7 XVI. Louis tarafından Şehzade Selim’e gönderilen mektup 112 EK 8 Gemlik’te Numan Bey’in yaptırdığı kalyonun denize indirildiği ve levazımın gönderildiğine dair Hat-tı Hümayun (HH. No: 4578) 113 EK 9 Gemlik’te yapılacak fırkateyn için kereste gönderilmesi (C.BH. No: 7626) 114 EK 10 Gemlik’te inşa olunan kalyon, demirhane ve han masraflarına dair takrir (C.BH. No: 10446) 115 116 117 EK 11 Gemlik’te Mustafa Ağa tarafından kalyon yapılması ve tersane için bazı arazi istimlakı, endesehane, demirhane vs. ait inşa defteri (C.BH. No:10447) 118 119 EK 12 Gemlik’te yapılmakta olan kanyon için muktezi çivilerin yapımı için tershaneden demirci başı gönderilmesi (C.BH. No: 970) 120