T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI HALİL HULKİ EFENDİ VE MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR İSİMLİ ESERİ Yüksek Lisans Tezi SEDAT AKAY BURSA 2016   T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI HALİL HULKİ EFENDİ VE MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR İSİMLİ ESERİ Yüksek Lisans Tezi SEDAT AKAY Danışman Prof. Dr. MEHMET YALAR BURSA 2016 ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Sedat Akay Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Temel İslam Bilimleri Bilim Dalı : Arap Dili ve Belagatı Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : xii+130 Mezuniyet Tarihi :…./07/2016 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Mehmet YALAR HALİL HULKİ EFENDİ VE MUKTETAFU'L-EZHÂR Fİ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR İSİMLİ ESERİ Çalışmamızın konusunu Halil Hulki Efendi ve Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr adlı eseri oluşturmaktadır. İki bölümde tamamlanan çalışmanın birinci bölümünde müellifin hayatı ve eserleri incelenmiş, ikinci bölümde ise Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr isimli eseri biçim ve içerik yönünden tahlil edilerek Arap Dili ve Belagatı’ndaki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Avâmil, İzhâru’l-Esrâr, Arap Dili, Nahiv, Birgi, Birgivî, iv   ABSTRACT Name and Surname : Sedat Akay University : Uludag University Institution :Social Science Institution Field :Fundamental İslamic Sciences Branch : Arabic :Rhetoric Degree Awarded : Master of Arts Page Number : xii+130 Degree Date :…./07/2016 Supervisor : Mehmet YALAR, Ph. D., Associate Professor HALİL HULKİ EFENDİ AND THE ANALYSİS OF HİS WORK NAMED MUKTETAFU’L-EZHAR Fİ NAZMİ IZHARİ’L-ESRAR Halil Hulki Efendi and his work named as Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l- esrâr forms the subject of our study. The study contains two chapters. In the first chapter, the life of author and his works have been examined. In the second chapter by analysis of the Muktetafu’l-Ezhâr Fî Nazmi Izhâri’l-Esrar in terms of form and content, its place have been tried to identify in Arabic language and rhetoric. Key words: Avâmil, İzhâru’l-Esrâr, Arabic language, Arabic grammar, Birgi, Birgivî, Birgili, v   ÖNSÖZ Kur’ân-ı Kerim-ı Kerim incelendiği zaman her topluma kendi içlerinden ve yine onların diliyle konuşan peygamberlerin gönderildikleri görülmektedir. Ayrıca o toplumda öne çıkan meziyet ve üstünlük vesilelerine göre de gönderilen peygamberlere mucizeler verilmiştir. Mesela Hz. Musa’nın kavmi içerisinde sihir ve büyü yaygın olduğu için Hz. Musa’ya asâ mucizesi verilmiştir. Aynı şekilde diğer peygamberlerin hayatları tetkik edildiği zaman benzer pek çok örnekle karşılaşmak mümkündür. Hz. Muhammed’in peygamberlik vazifesiyle görevlendirildiği toplumun en belirgin özelliği ise üstün bir edebiyat ve şiir yeteneklerinin olmasıdır. Bu nedenle Arap toplumunun içinden çıkan Peygamberimize mucize olarak edebiyat ve belagat alanında eşsiz bir üstünlüğe sahip Kur’ân-ı Kerim-ı Kerim verilmiştir. Dünyanın en fazla konuşulan dillerinden biri olan Arapça Sâmi dil ailesine mensuptur. Kur’ân-ı Kerim ve hadis başta olmak üzere İslâm dininin ana kaynakları da Arapça kaleme alınmıştır. Bu sebeple Arapça bütün Müslümanlara hitap etmektedir. Özellikle İslâmî kaynakların doğru okunup anlaşılabilmesi söz konusu dilin bütün incelikleriyle bilinmesiyle mümkün olabilir. Bu amaca ulaşabilme yolunda geçmişte sarf (morfoloji), nahiv (sentaks) ve belâgat alanında pek çok kıymetli eser telif edilmiştir. Arapçanın kullanımı yedinci yüzyıla kadar Arap yarımadası ile sınırlıyken İslâmiyet’in yayılması, fetihler ve ticaret kervanlarıyla doğuda Afganistan, batıda Endülüs’e kadar uzanan havzada kültür ve medeniyet dili olarak pek çok milletin konuştuğu ortak dil haline gelmiştir. Ancak günümüzde Arapça, başta İngilizce olmak üzere batı dillerinin etkisiyle yerini Avrupa dillerine bıraksa da önemini hala korumaktadır. vi   Kur’ân-ı Kerim’ı doğru okuyup anlama amacı Arapça gramer kurallarının yedinci yüzyıl gibi erken bir dönemde şekillenerek olgunlaşmasına sebep olmuştur. Günümüze kadar da bu gelişme devam etmiştir. Hz. Ali döneminde dil çalışmalarının temeli atılmış, Halil b. Ahmedle (ö.175/791) devam ederek öğrencisi Sîbeveyhi’nin (ö.177/793) el-Kitâb isimli eseriyle zirveye ulaşmıştır. Zaman içerisinde Kûfe ve Basra Ekolü gibi dil ekolleri oluşarak günümüze kadar birçok ilim yuvasında okunan ve okutulan eserler kaleme alınmıştır. Türkler de diğer Müslüman milletler gibi bu alanda pek çok kıymetli eser vücuda getirerek ilim dünyasının istifadesine sunmuştur. Selçuklu Türklerinde Nizamiye medreseleri, Osmanlılar’da Sahn-ı Semân medreseleri başta olmak üzere eğitim kurumları tesis edilerek bu alanda güzide eser bırakmışlardır. Çalışmamızın konusunu bu eserlerden bir tanesini kaleme almış olan Halil Hulki Efendi ve Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr adlı eseri oluşturmaktadır. Tez konumuzun belirlenmesi, incelenmesi başta olmak üzere çalışmamızın başlangıcından son safhasına kadar kıymetli yardımlarını esirgemeyen ve karşılaştığımız engelleri aşmamızı sağlayan danışman hocam Prof. Dr. Mehmet YALAR’a, özel arşivlerini istifademize sunan gazeteci yazar Cumhur KILIÇÇIOĞLU ve yine gazeteci yazar Ahmet ARITÜRK’e, Halil Hulki Efendi ile ilgili bilgi, belge ve eserlere ulaşmamızı sağlayan Danıştay üyesi Taci Bayhan’a ve değerli ilim adamı Sıbğatullah SEVGİLİ’ye teşekkür ederim. vii   İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ..................................................................................... İİİ ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ ............................................................................. İV YEMİN METNİ ................................................................................................ Vİ ÖZET ................................................................................................................. İV ABSTRACT ........................................................................................................ V ÖNSÖZ .............................................................................................................. Vİ İÇİNDEKİLER .............................................................................................. Vİİİ GİRİŞ .................................................................................................................... 1 1. ÇALIŞMADA KULLANILAN METOD ...................................................... 2 2. ÇALIŞMANIN AMACI ................................................................................ 2 BİRİNCİ BÖLÜM HALİL HULKİ EFENDİ’NİN HAYATI ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ 1.HALİL HULKİ EFENDİ DÖNEMİNDE SİİRT ............................................ 5 1.1. HALİL HULKİ EFENDİ DÖNEMİNDE SİİRT’İN GENEL DURUMU ................................................................................. 5 1.2. HALİL HULKİ EFENDİ DÖNEMİNDE SİİRT’TE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ ................................................. 7 1.2.1 Medreseler ........................................................................................ 8 1.2.2 Okutulan Belli Başlı İlimler ............................................................. 8 2. HALİL HULKİ EFENDİ’NİN HAYATI .................................................... 11 2.1 AİLESİ .................................................................................................. 11 2.2 DOĞUMU ............................................................................................. 12 2.3 YAPTIĞI GÖREVLER ......................................................................... 12 2.4 VEFATI ................................................................................................. 13 3. SİYASÎ ŞAHSİYETİ ................................................................................... 13 viii   3.1 ATATÜRK İLE İLİŞKİLERİ ............................................................... 13 3.2 PARTİ VE CEMİYET FAALİYETLERİ ............................................. 19 3.3 MİLLETVEKİLLİĞİ ............................................................................ 19 4. İLMİ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ ............................................................. 20 4.1 TAHSİLİ ............................................................................................... 20 4.2 HOCALARI .......................................................................................... 21 4.3 MÜDERRİSLİĞİ .................................................................................. 21 4.4 ÖĞRENCİLERİ .................................................................................... 22 4.5 ESERLERİ ............................................................................................ 23 4.5.1 Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr ....................................... 23 4.5.2 Sirâcî Fî Nazmi Îsâgucî .................................................................. 23 4.5.3 Makâmetu’l-Ehaveyn Fî Menâkıbi’s-Sâdâti Evlâdi Seyyidinâ El-Hüseyn ....................................................................... 24 4.5.4 Muzîletu’l-Gavâmid Fî Fenni’l-Ferâid ........................................... 25 İKİNCİ BÖLÜM HALİL HULKİ EFENDİ’NİN MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR İSİMLİ ESERİ 2. MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR ....................... 29 2.1 ESERİN MAHİYETİ ............................................................................ 29 2.2. IZHÂRU’L-ESRÂR ............................................................................. 29 2.2.1. Dili Üslûbu ve Muhteveası ............................................................ 29 2.2.2 Izhâru’l-esrâr Üzerine Yapılmış Çalışmalar .................................. 30 2.3. MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR’IN TAHLİLİ .............................................................................................. 32 2.3.1.BİÇİM YÖNÜNDEN TAHLİLİ .................................................... 33 2.3.1.1 Dili ve Üslûbu ......................................................................... 33 2.3.1.1.1 Akıcı ve Anlaşılır Oluşu ................................................... 33 2.3.1.1.2 Dil ve Nazım Faktörüne Bağlı Bazı Problemler .............. 33 2.3.1.1.3 Nazım Şekli ...................................................................... 36 2.3.1.1.4. Vezin ve Kafiye Özellikleri ............................................. 37 2.3.2 İÇERİK YÖNÜNDEN TAHLİLİ .................................................. 37 ix   2.3.2.1. Muktetafu’l-Ezhâr Fî Nazmi Izhâri’l-Esrâr Adlı Eserin, Izhâru’l-Esrâr Adlı Eserle Karşılaştırılması ........................... 37 2.3.2.1.1 Konuları Bakımından: ...................................................... 38 2.3.2.1.2. Örnekleri bakımından ...................................................... 38 2.3.2.2. Eserin Muhtevası .................................................................... 41 2.3.2.2.1 Giriş .................................................................................. 41 2.3.2.2.2 Dibace (1-18. Beyitler) ..................................................... 42 2.3.2.2.3. Vâzıʻ, Mevzûʻ, Tarif, Kelime ve Aksamı (19-34. Beyitler) .............................................................. 44 2.3.2.2.3.1 Özet ........................................................................... 44 2.3.2.2.3.2 Metin ......................................................................... 44 2.3.2.2.4 Âmilin Tarifi Ve Mefhumu (35-56. Beyitler) .................. 45 2.3.2.2.4.1 Özet ........................................................................... 45 2.3.2.2.4.2 Metin ......................................................................... 45 2.3.2.2.5 Âmilin Mutlak Olarak Taksimi (57-214. Beyitler): ......... 47 2.3.2.2.5.1 Özet ........................................................................... 47 2.3.2.2.5.2 Metin ......................................................................... 47 2.3.2.2.5.2.1 İsimde âmil olanlar ............................................ 48 2.3.2.2.6 Kıyasî Âmilin Tarifi Ve Kısımları (215 – 408 – Beyitler ) .. 57 2.3.2.2.6.1 Tarifi .............................................................................. 57 2.3.2.2.6.2 Kısımları ........................................................................ 57 2.3.2.2.6.2.1 Fiil .......................................................................... 57 2.3.2.2.6.2.2 İsm-i fâil ................................................................. 60 2.3.2.2.6.2.3 İsm-i mefʻûl ............................................................ 60 2.3.2.2.6.2.4 Sıfat-ı müşebbehe ................................................... 60 2.3.2.2.6.2.5 İsm-i tafdîl .............................................................. 61 2.3.2.2.6.2.6 Masdar .................................................................... 61 2.3.2.2.6.2.7 Muzaf olan isim ...................................................... 61 2.3.2.2.6.2.8 İsm-i mübhem-i tam ............................................... 62 2.3.2.2.6.2.9 Mana-ı fiil ............................................................... 63 2.3.2.2.7 Ma’mûl (409 -480. Beyitler) ................................................ 64 x   2.3.2.2.8 Ma’mûlün Kısımları (481-601.Beyitler) .............................. 67 2.3.2.2.9 Mansûb Ma’mûllerin Kısımları (602-667-Beyitler) ............ 70 2.3.2.2.10 Mecrûr Mamûl (668 - 684 – Beyitler ) ............................... 72 2.3.2.2.11 Meczûm Mamûl ( 685-703- Beyitler) ................................ 73 2.3.2.2.12 Tebaî Mamûlün Kısımları 704-785-Beyitler ...................... 73 2.3.2.2.12.1 Sıfat ............................................................................. 73 2.3.2.2.12.2 Atıf .............................................................................. 74 2.3.2.2.12.3 Tekid ............................................................................ 74 2.3.2.2.12.4 Bedel ............................................................................ 74 2.3.2.2.12.5 Atf-ı Beyan .................................................................. 75 2.3.2.2.13 İrab (786-825. Beyitler) ...................................................... 75 2.3.2.2.14 Gayr-ı Munsarif İsim(826.-920. Beyitler) .......................... 76 2.3.2.2.15 Mebnî ve Kısımları (921.-989. Beyitler) ............................ 78 2.3.2.2.16 Bitiş Kısmı (990.-1000. Beyitler) ....................................... 79 2.3.2.3 Eserin Önemi ............................................................................... 79 2.3.2.3.1 Takrîz Geleneği .................................................................... 80 2.3.2.3.2 Esere Yazılan Takrizler ........................................................ 81 EKLER ............................................................................................................... 85 SONUÇ ............................................................................................................. 127 KAYNAKÇA ................................................................................................... 128 xi   KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale (a.s) : Aleyhisselâm b. : Bin (oğlu) bkz: : Bakınız çev. : Çeviren c. : Cilt Türkiye Diyanet Vakfı İslâm DİA : Ansiklopedisi Hz. : Hazreti örn. : Örnek s. : Sayfa sad. : Sadeleştiren (sav) : Sallallâhü aleyhi ve sellem tah. : Tahkîk eden t.y. : Basım tarihi yok ter. : Tercüme eden vb. : Ve benzeri (ra) : Radıyallâhü anh y.y. : Basım yeri yok xii   GİRİŞ Bilindiği gibi İslâm dininin temel iki kaynağı Kur’ân-ı Kerim-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hadisleridir. Kur’ân-ı Kerim-ı Kerim hem içerik hem de dil yapısı bakımından aynı zamanda eşsiz bir mucize olup, ilk hitap ettiği kavim Araplardır. Bundan dolayı vahyin dili de Arapça olmuştur. İslâm dini Arap yarımadasının sınırlarını aşıp, çeşitli dil ve kültürlere mensup insanlara ulaşınca, İslâm’a giren bu halklar vahiy dili olan Arapça’yı öğrenme ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu halklardan biri olan Türkler de İslâmî ilimleri ve bu ilimlerin dili olan Arapça’yı öğrenmek ve öğretmek için gayret sarfetmişlerdir. Sözgelimi medreseler açılmış, müderrisler yetiştirilmiş, eğitim-öğretim faaliyetlerinin giderlerini karşılamak için vakıflar kurulmuştur. Çeşitli ilimlerin okutulduğu sözkonusu medreselerde Arapça’nın öğretim dili olması sebebiyle Arapça öğrenim ve öğretimi adına çeşitli eserler telif edilmiştir. Bu ilimlerin öğretim dili olması sebebiyle Arapça’nın öğrenilmesi ve öğretilmesi için de çeşitli eserler te’lif edilmiştir. İmam Birgivî’nin nahiv konusunda kaleme aldığı “İzhâru’l-esrâr” adlı çalışması sözkonusu eserlerden biridir. Bu eser medrese çevrelerinde büyük rağbet görmüş, ayrıca anlaşılmasına yardımcı olmak üzere şerh, haşiye, ta’lik ve nazım tarzında 20’ye yakın çalışma yapılmıştır. Bu eserle ilgili bilinen yegane nazım çalışması tezin konusu olarak seçilen Siirtli Halil Hulki Efendi’nin “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr” adlı çalışmasıdır. Halil Hulki Efendi’nin, daha kolay anlaşılması ve akılda kalması için “İzhârü’l-Esrâr”ın muhtevasını bin beyitle kaleme aldığı bu eser, Arapça’daki kudret ve kabiliyetinin de bir göstergesidir. “Halil Hulki Efendi ve Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr İsimli Eseri” başlıklı bu çalışmada Halil Hulki Efendi’nin hayatı, şahsiyeti ve eserleri incelenmiş, ayrıca elfiyye tarzındaki “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr” adlı eseri detaylıca tahlil edilmiştir. 1   1. ÇALIŞMADA KULLANILAN METOD Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; müellifin hayatı, siyasî ve ilmî şahsiyeti, eserleri, yaşadığı dönem ve yer ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Hayatı ve eserleri hakkındaki bilgilere yer verirken müellifin akrabalarıyla temas kurulmuş ve bu yolla en doğru bilgiler birinci kaynaktan elde edilmeye çalışılmıştır. Henüz yayınlanmamış eserler de yaşadığı çevrede bulunan medreselere başvurularak elde edilmiştir. Konuya ışık tutacak belge ve fotoğraflar da sağlanarak çalışmanın ilgili yerlerine derç edilmiştir. İkinci bölümde Elfiyyeler, Izhâru’l-esrâr ve müellifi İmam Birgivi hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr” adlı eserde yer alan konular ele alınmış, dil ve üslup bakımından incelenmiş, Izhâri’l-Esrâr’la karşılaştırılarak her iki eserin benzer ve farklı yönleri hakkında bilgi verilmiştir. Konular incelenirken, metinde geçen ayet, hadis, şahıs ve eser isimleri hakkında ilgili kaynaklara başvurulmuş kaynaklarla igili bilgilere dipnotlarda yer verilmiştir. Eser, konu bütünlüğünü sağlayacak şekilde paragraf ve maddelere ayrılmış, konular başlıklandırılırken müellifin takip ettiği tertibe uyulmuştur. Nahiv ilmine ait terimler çoğunlukla sadeleştirilmeden olduğu gibi kullanılmıştır. Ek kısmında ise Arapça metin bilgisayarda yazılarak çalışmanın sonuna konulmuştur. 2. ÇALIŞMANIN AMACI Arapça, Kur’ân-ı Kerim, Sünnet ve İslâmî ilimlerin anlaşılması için vazgeçilmez bir dildir. Bu özelliğinden dolayı İslâmî ilimlerin öğretildiği her medresede Arapçaya özel bir önem atfedilmiş, Arap gramerine dair birçok eser telif edilmiştir. Türkler de Müslüman olduktan sonra Arapça öğretimini kolaylaştırmak için muhtasar gramer kitapları kaleme almışlardır. Ayrıca elde edilen bilgilerin korunması ve gelecek nesillere olduğu gibi aktarılması için büyük bir çaba sarfetmişlerdir. Amaçladıkları hedefin gerçekleşmesinin en sağlam ve pratik yollarından biri de eserlerin muhtevasını nazımlı hale getirmek ve bu yolla daha kolay ezberlenmesini sağlamak olmuştur. Halil Hulki Efendi’nin kaleme aldığı sözkonusu eser, medreselerde asırlarca ders kitabı olarak okutulmuş İmam Birgivi’nin İzhâru’l-esrâr adlı eserinin anlaşılması ve 2   ezberlenmesini kolaylaştırmak için yapılmış tek nazım çalışması olduğundan nâzımın ve eserinin ilim dünyasına kazandırılması gereğine inancımız, tez konusu olarak seçilmesine neden olmuştur. 3   BİRİNCİ BÖLÜM HALİL HULKİ EFENDİ’NİN HAYATI ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ 4   1.HALİL HULKİ EFENDİ DÖNEMİNDE SİİRT 1.1 HALİL HULKİ EFENDİ DÖNEMİNDE SİİRT’İN GENEL DURUMU Müellifin yaşadığı yörenin Osmanlı hakimiyeti altına girmesinden sonra 4 Kasım 1515’te Diyarbekir Beylerbeyliği teşkil edilmiş ve Siirt de bir Diyarbekir sancağı konumuna getirilmiştir. Siirt, 1548’de Van Beylerbeyliğinin tesisinden sonra 1575-85 yılları arasında ve 1630’lu yıllarda kısa bir süre “Ocaklık” statüsünde Van eyaletine bağlanması dışında hemen hemen tümüyle Diyarbekir eyaletine bağlı kalmıştır. Nitekim Siirt’in 1540, 1578-81 ve 1632 tarihli tahrir defterlerinde merkezi Amid olan Diyarbekir eyaletine bağlı bir “liva” olduğu görülmektedir. 1655’te yöreyi gezen Evliya Çelebi de, Siirt’i Diyarbekir’in merkezden atama yapılan sancakları arasında saymaktadır. Siirt yöresi, 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Diyarbekir eyaletine bağlı olmayı sürdürmüştür. 1821 yılına ait verilerde Diyarbekir eyaletinin İsʻird kazası olarak kayıtlara geçmiştir. Yine 1823 yılında Siirt, Diyarbekir eyaletinin sayısı hayli kabarık olan sancaklarından biridir. Tanzimat’ın 1839’da ilanı ile birlikte idari yapılanmada önemli değişikliklere gidilmiştir.1 Tanzimat Devrinde ülke yönetiminde önemli bir reform olan Teşkilat-ı Cedide ile oluşturulan Siirt Sancağı, 1924 yılında Siirt Vilayetine dönüştürülmüş ve 1990 yılında daha önce Siirt’in ilçeleri olan Batman ile Şırnak’ın il olması üzerine yeniden yapılandırılmıştır. Siirt’in kuzeyinde Bitlis, doğusunda Van, batısında Batman, güneyinde Mardin ve Şırnak illeri bulunmaktadır.2 19. yüzyılın sonlarında, Bitlis Vilayeti idari olarak 4 sancak ve sancaklara bağlı 19 kaza, 8 nahiye ve 2088 köyden oluşmaktaydı. Vilayete dahil olan 4 sancaktan biri de Siirt’tir. Sancak yöneticileri mutasarrıf, kaza yöneticileri kaymakam, nahiye yöneticileri 1 Mehmet Zeydin Yıldız, Hüseyin Saraçoğlu, “ 19. Yüzyıldan Günümüze Siirt İlinin İdari ve DemografikYapısında Meydana Gelen Değişimler”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri (19- 21Eylül 2006), Birleşik Matbaa, İzmir 2007, s. 621. 2 Metin Tuncel, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, İzmir 2007, s. 26; Bekir Sami Seçkin, Başlangıçtan Günümüze Siirt Tarihi, Siirtliler Derneği, İstanbul 2005 s. 4-5; Cumhur Kılıççıoğlu, Her Yönüyle Siirt, Yücel Matbaası, 1992, s. 3-7; Üç Dilli Kardeş Şehir, Siirt Kültür Müdürlüğü Yayınları, Siirt, s. 4. 5   ise müdür olarak anılırdı. Toplam 97 okul olan Siirt Sancağı’nda 103’ü erkek, 3’ü kadın olmak üzere 106 öğretmen ve 6.040 öğrenci bulunuyordu.3 Siirt bölgesinde bağcılık oldukça gelişmiştir. Hayvancılık, arıcılık Siirt’in temel geçim kaynaklarındandır. Siirt halkı dokumacılıkta mahirdir. Şirvan, Garzan ve Hıyan dağlarında maden bulunmakta ise de bunlar için keşif yapılmamış yalnızca Esad Paşa zamanında araştırmalarda bulunulmuştur.4 1914 senesinde başlayan I. Dünya Savaşı’nda Ruslar, ilk hamlede Osmanlı İmparatorluğunun doğu sınırlarına geniş bir cepheden saldırıya geçmişlerdir. Doğu sınırlarını savunma görevi, Ağrı cephesinde bulunan düzensiz bir Osmanlı ordusuyla birlikte Hamidiye Alayları’na bırakılmıştı. Ruslar’ın güneye inerek Bitlis’i işgal etmeleri nedeniyle Siirt, Rus ordularının tehditi altına girer. 1917 Bolşevik devrimi üzerine Ruslar’ın Doğu Anadolu’dan çekilmeleri Siirt’in işgal edilme tehlikesini tamamen ortadan kaldırır. Diğer taraftan, Osmanlı İmparatorluğu 1918 yılında İtilaf Devletleri’ne yenik düşmüş ve Mondros Mütarekesini kabul etmiştir. Bu mütarekeden sonra vatan sathında işgallere karşı cemiyetler kurulur. 1919’da Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi sırasında Siirt’te bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş, başkanlığına da Halil Hulki Efendi getirilmiştir. 1920 yılında açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasında Siirt milletvekilleri de vardır.10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ise, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu içinden çıkılması çok zor bir sorunla karşı karşıya getirir.5 Bu bilgilerden hareketle Halil Hulki Efendi’in Osmanlı Devletinin çöküşü, Kurtuluş Savaşı, 1. Dünya Savaşı, Cumhuriyetin ilanı gibi çok önemli ve zorlu bir zaman diliminde yaşadığı anılşılmaktadır. Halil Hulki Efendi bütün bu olaylara kayıtsız kalmamış, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in ilanı gibi olaylarda aktif rol almıştır. Böylece ilmî şahsiyetinin yanı sıra siyasî kimliği ile de öne çıkmıştır. 3 Nihat Falay, “Siirt’in 19. Yüzyıl Sonlarındaki Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, İzmir 2007, s. 160. 4 Mehmet Ali Yaşar, “19. Yüzyıln İkinci Yarısında Siirt”, Uluslararası Siirt Sempozyumu, İzmir 2007 s. 162-179. 5 Seçkin, Başlangıçtan Günümüze Siirt Tarihi, s. 135-138. 6   1.2. HALİL HULKİ EFENDİ DÖNEMİNDE SİİRT’TE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ Osmanlı klasik döneminde eğitim kurumları genel olarak medreseler iken, 18. yüzyılda yenileşme hareketleri ile medrese dışında bazı mekteplerin de açıldığı görülmektedir. Bu mektepler askeri nitelikli idi. Sultan II. Mahmud (ö. 1839) ve Tanzimat dönemlerinde eğitim alanındaki gelişmeler sonucunda, devletin gözde okulları artık batılı tarzda açılan yeni mektepler olmuştur. Batı eğitiminden etkilenilerek Rüşdiye, İdadiye, Sultaniye ve Darü’l-Fünun mektepleri hızla yaygınlaşmıştır. Bu çerçevede Siirt Sancağı’nda yeni mektepler açılmıştır. 1870-71 Diyarbakır Salnamesi’nde Siirt Rüşdiye Mektebi’nde 25 öğrencinin öğrenim gördüğü ve muallim-i sani Fethullah Efendinin mektebin hocası olduğu kayıtlıdır.6 Halil Hulki Efendi’nin yaşadığı dönemde bölgenin hemen hemen bütün yerleşim birimlerinde irili ufaklı medreselerin bulunduğu bilinmektedir. Genellikle medreselerin özel vakıfları vardı ve bütün giderle bu vakıfların gelirlerinden karşılanıyordu. Medreselerde öğrenci uzun süre dinî ilimleri ve bu ilimlerin tahsilinde gerekli olan alet ilimlerini okuyordu. Bu tahsile ayrılan süre 10-15 sene arasında değişirdi. Medresedeki eğitimini tamamlayan öğrenci müderrislik yapabileceğine dair diploma yerine geçen bir icâzetnâme alırdı. Bölge medreselerinde sınıf geçme yerine kitap bitirme esasının hakim olduğu söylenebilir. Medresedeki her müderris medrese sisteminde okutulması gereken bütün kitapları okutuyordu. Bir öğrenci tek bir medresede okuyarak mezun olabildiği gibi değişik medreselerde okuyarak da mezun olabilirdi. Halil Hulki Efendi’nin yaşadığı bölgedeki medreselerin ders programları İstanbul merkez medreselerindeki ders programıyla karşılaştırıldığında şöyle bir sonuca varılabilir; sarf, nahiv, mantık, akaid, belağat ve tefsir ilimlerinde okutulan dersler hemen hemen aynıdır. Fıkıh ve fıkıh usulü alanında ise bölgede Şafii mezhebinin yaygınlığı sebebiyle bu mezhebe dair eserler okutulmuştur.7 6 Yaşar, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında Siirt”, Uluslararası Siirt Sempozyumu, s. 169-170. 7 Ömer Pakiş, “Doğu Medrese Geleneği ve Molla Halil es-Siirdi”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, İzmir 2007, s. 389-390; Mehmet Yalar, “Tatvan ve Çevresinde Tarihi Medrese Geleneği”, I. Uluslararası Dünden Bugüne Tatvan ve Çevresi Sempozyumu Bildirileri s. 644-649. 7   1.2.1 Medreseler Halil Hulki Efendi zamanında Siirt merkezinde bulunan medreselerin en önemlileri şunlardır: 1-Salihiye Medresesi 2-Fahriye Medresesi 3-Rahimiye Medresesi 4-Mahmudiye Medresesi 5-Şeyh Halef Medresesi8 1.2.2 Okutulan Belli Başlı İlimler Bu medreselerden birçok alim yetişmiştir. Bu alimlerden her birisi onlarca, hatta yüzlerce talebe yetiştirmiş, aynı zamanda bir kısmı çok önemli eserler de yazmıştır. Siirt ve çevresinde aşağıdaki eserlerden bir kısmı, temel (sıra) kitaplar olarak okunmuş, diğer bir kısmı ise, temel eserlerin şerh veya haşiyeleri oldukları için yardımcı kitaplar olarak değerlendirilmiştir. 1-Sarf cümlesi: Bu isimle meşhur olan kitap “Emsile”, ”Bina”, İzzi”, ”Maksut” ve ”Merah” olmak üzere beş eserden oluşmaktadır. Fiil, fiil çekimleri, isim ve isim çekimleriyle ilgili bir kitaptır. 2-Avâmil-i Cürcani: Müellifi Abdülkahir el-Cürcani (ö.471/1078) olup nahvin amiller konusuyla ilgili doyurucu ve ezberlenmesi kolay bir ders kitabıdır. 3- el-Muğnî: Ahmed b. Hasen el- Çarperdî (ö.746/1345) tarafından yazılmış olup nahiv konularını ele almaktadır. 4- Şerhu’l-Muğnî: Muhamed b. Abdirrahîm el-Umarî el-Milanî tarafından yazılmış olup, el-Muğnî kitabının şerhidir. 5- Hallu’l-meâkid: Ahmed b. Muhammed tarafından İbn-i Hişam’ın “Kavâidu’l- iʻrâb” adlı eserine şerh mahiyetinde yazılmış olup nahiv ilmine dair bir eserdir. 8 Yaşar, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında Siirt”, Uluslararası Siirt Sempozyumu, s. 169-170. 8   6- Sa’dini: Bu kitap et-Taftazani (ö.793/1390) tarafından “İzzi” adlı sarfla ilgili kitaba yazılmış bir şerhtir. Bu eserin diğer adı “Şerhu’l-‘İzzî fi’t-tasrîf”dir. Tasrîfü’l-İzzî, ‘İzzüddîn Ebü’l-Fedâ’il İbrâhim b. ‘Abdilvehhâb b. ‘İmâdüddîn b.İbrâhim ez- Zencânî’nin (ö. 654/1256) eseridir. Sa’duddîn Mesud b. Umer et-Teftâzânî bu esere bir şerh yazmıştır. Bu şerhe Şerhu’z zencânî de denilmektedir. Taftâzânî’nin ilk eseridir. 16 yaşında tamamlamıştır. Hicri 738 Şaban ayında bitirmiştir. Bu şerh üzerine birçok haşiye yazılmıştır. 7-el-Behcetu’l-mardiyye fi şerhi’l-Elfiyye: İbn-i Malik’in (ö.672/1274) el- Elfiyye’sine Celâleddîn Abdurrahman es-Suyûtî (ö.911/1505) tarafından yazılmış bir şerhtir. Eser, nahivle ilgilidir. 8- el-Fevâidu’d-Diyâiyye (Molla Cami): Abdurahman el-Cami (ö.898/1492) tarafından İbn-i Hâcib’in (647/1249) el-Kâfiye adlı eserine yazılmış şerhdir. Eser, nahivle ilgilidir. 9- Îsâgûcî: Esîrüddîn el-Ebherî (ö.663/1264) tarafından yazılmıştır. Mantığın ana konularını ele alan özet bir metin kitabıdır. 10- Muğni’t-tullâb: Eser mantığa dair olup Mahmud b. Hafız el Mağnisevî (ö. ?) tarafından yazılmıştır. 11- Kavl-i Ahmed ‘ale’l-Fenârî: “Molla Fenarî” diye bilinen Mevlâna Şemsettin Muhammed b. Hamza el- Fenarî’nin (ö.834/1431) İsagûcî adlı eser üzerine, bir günde telif ettiği şerhe, Ahmed b. Muhammed b. Hıdr (ö.950/1453) tarafından kaleme alınan “Ḥâşiye alâ Şerhi İsâġûcî li’l-Fenârî” adlı eseridir. Mantık ilminin ana konularını “tanımlar” ve “önermeler” başlıkları altında detaylı olarak işlemektedir. 12- Şemsiyye: Umar b. Ali el- Kazvînî (ö.695/1295) tarafından yazılmıştır. Mantık ilmi ile ilgilidir. Nasrettin Tûsî devrinde yaşayan ve “Kâtibî” diye bilinen Necmeddin Ömer Kazvinî’nin mantığın “tasavvurat” ve “tasdikat” konularına dair yazdığı ve Hoca Şemsettin Muhammed için yazıldığından dolayı onun adı verilen, çok sistematik “Şemsiyye” adlı kitabın Kutbuddîn Muḥammed b. Muḥammed er-Râzî et-Tahtânî (ö.766/1365) tarafından yapılan Tahrîru’l-kavâidi’l-mantıkiyye fî şerhi’ş-Şemsiyye li’l- Kazvînî adlı şerhidir. Bu kitap aynı zamanda“Kutbuddin” veya “Şerh-i Kutub” diye de biliniyordu. Bu konuda Seyyid Serif Cürcânî ve Taftazânî şerhleri de meşhurdu. 9   13- Şerhu’r-Risâleti’l-Vadʻiyye: Ebu’l Leys es- Semerkandî (ö.888/1483) tarafından yazılmıştır. Genellik ve özellik çerçevesinde kelime-anlam ilişkilerini konu alan bir eserdir. 14- ʻİsam ale’l-Ferîde: Risale-i Feride’nin tam ismi el-Feride fi’l-istiʻâreti ve’l mecâz’dır. Eseri Ebul Kasım Şemsuddin Muhammed b. Ebubekir es-Semerkandi el-Leysî (ö.888/1483) yazmıştır. Müellif eseri üç bölüm halinde hazırlamış, alt başlıklara da ‘’Feride’’demiştir. Birinci bölüm mecazın çeşitleri hakkında olup, altı Feride’den oluşmuştur. İkinci bölüm el-İstiʻâre bi’l-kinaye hakkında olup, bu bölüm de dört Feride’den oluşmuştur. Üçüncü bölüm isti’are-i mekniyyenin karinesi hakkında olup beş Feride’den oluşmuştur. Kısaca müellifin belirttiği gibi eser istiareyi özet halinde sunmuştur. İsam ale’l-Feride; İsamuddin el-İsferâînî (ö.945/1538) tarafından bu eser üzerine yazılmış, istiare konularını ele alan bir şerhtir. Zibarî adlı bir haşiyeyle birlikte okutulur. 15- Muhtasaru’l-meʻâni: Sa’du’d-din et-Taftazani’nin (ö.793/1390) belagat ilmiyle ilgili yazdığı bir eserdir. Saʻduddîn Mesud b. Umer et-Teftâzânî’nin (ö.1293), Hatib el-Kazvînî ed-Dımaşkî’nin “Telhis”kitabına yazdığı “el-Mutavvel ale’t-Telhis” adlı şerhinin kısaltılmış şeklidir. Belagat konularını kapsamaktadır. Bilim olarak düzgün ve yerinde konuşma sanatının kurallarını inceler. Kendi içinde Meânî, Beyân ve Bediî olarak üçe ayrılır. Esas amacı Kur’ân-ı Kerim’ın ifade mucizesini ortaya koymak ve İslâm dinini tebliğ edecek hatipler yetiştirmek olan bu bilim, sık sık Arap edebiyati ile de karışmıştır. Belâgatin “me’ânî” kısmında haber ve dilek kipleri, emir, yasaklama, soru, temenni, ünlem seklindeki ifadeler, cümle içinde kelimelerin yeri, cümleleri birbirine bağlama veya uzun cümleleri ayırma, sözü uzatma ve kısaltma gibi konular; “beyan” kısmında teşbih (benzetme), kelimeleri mecazî anlamda kullanma teknikleri, kinaye gibi konular; “bedi” kısmında da kelimeler ve anlamlarla ilgili süsleme sanatları, güzel söz söyleme sanatları anlatılmaktadır. 16- Şerhu’l Akaidi’n-Nesefiyye: Saduddin et-Teftâzânî tarafından yazılmış olup, kelam ilmiyle ilgilidir. Asıl metin Necmüddin Ebû Hafs ‘Ömer b. Muhammed en-Nesefî (ö.537/1142)’nindir. Sa’duddîn Mesud b. Umer et-Teftâzânî, bu esere bir şerh yazmış ve bunu h. 767 veya h. 768’de tamamlamıştır. Metinden çok şerhi meşhur olmuş ve Osmanlı medreselerinde okutulmuştur. Ramazân b. Muhammed (ö. 1025/1617) bu şerhe bir haşiye 10   yazmış olup “Hâşiyetü Ramazân Efendi” ismiyle meşhurdur. Yine Taftâzânî’nin bu eserine birçok haşiye kaleme alınmıştır. 17- Şerhu’l-Mahalli Ala Cemʻi’l-Cevâmʻ: Celalüddin Muhammet b. Ahmed el Mahalli (864 /1459) tarafından yazılmış olup, fıkıh usûlü ile ilgili konuları ele almaktadır. Bu eser medresede sıra kitabı olarak okunan son kitaptır. Bundan sonra öğrenci icazet olarak medreseden mezun olmaktadır. Bütün bunların yanı sıra öğrenciler fıkıh, tefsir, hadis, siyer, tasavvufla ilgili kitapları kendisi veya arkadaşlarıyla birlikte müzakere ederek okumaktaydı. Bazı medreselerde hüsn-i hat ve Farsça dersleri de verilmiştir.9 2. HALİL HULKİ EFENDİ’NİN HAYATI 2.1 AİLESİ Babası Hacı Mehmet Efendi, annesi Halime Hanım’dır. Zengin ve ilim erbabı bir aileye mensup olduğu Makâmetü’l-ehaveyn isimli eserinde kendisi hakkında verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu eserinin ilk bölümünde Halil Hulki Efendi, çocukluğundan beri naz ile yetiştiğini, ilim tahsil etmek için gösterdiği çabaları, kardeşi Cemil’in yetişmesi için sarfettiği gayretleri, İstanbul’a gidişini ve Hac yolculuğunu anlatmıştır.10 Bazı kaynaklara göre Halil Hulki Efendi evli ve 5 çocuk babasıdır.11 Fakat yaptığımız araştırmalarda bu sayının sadece erkek çocuklarına mahsus olduğu anlaşılmıştır. Halil Hulki Aydın’ın eşi Huriye Hanım’dan 5 erkek ve 4 kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Musa Sadri, Sadullah Vechi, Abdülkerim, İhsan Selahattin ve İrfan adlı erkek 9 Yalar, “Tatvan ve Çevresinde Tarihi Medrese Geleneği”, I. Uluslararası Dünden Bugüne Tatvan Ve Çevresi Sempozyumu Bildirileri s. 649-657; Edip Çağmar, “Siirt ve Çevresindeki Medreselerde Eğitim”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, Siirtliler Derneği, Siirt, 2006, s. 676- 680. 10 Halil Hulki Aydın, Makâmetü’l-ehaveyn, s. 1. Süleymaniye Kütüphanesi, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Kitaplığı, No: 1148. 11 M. Tekin Arpacık, Tarihsel Arşiv Araştırması, 2004 Ankara, s. 1 (Cumhur Kılıççıoğlu Mücadele Gazetesi Arşivinden). 11   çocuklarının tümü, kendisi hayattayken vefat etmiştir. Kız çocuklarının adları ise Melike, Zühra, Saadet ve Safiye olup dördü de babalarından uzun yıllar sonra rahmete intikal etmiştir.12 2.2 DOĞUMU Hicri 1282 yılında (1866) doğduğu Siirt’te on yaşında Kur’ân-ı Kerim’i ezberledikten ve rüşdiye tahsilini bitirdikten sonra, Siirt’in Ulu Cami ve Fahriye Medreseleri’nde âli ilimlerin tahsiliyle uğraşmış ve malumatını genişletmek üzere İstanbul’a gitmiştir.1310/1892’de İstanbul’dan döndükten sonra, yaymasına heveskar olduğu ilim ve fenleri Cumhuriyet devrinde okutmakla bir çok talebe yetiştirmiştir.13 1869’da Siirt’te doğdu.14 Din adamı, müftü, eğitimci, mebus ve yazar sıfatıyla hayatı boyunca milletine hizmet etti. . İlk ve orta öğrenimini Siirt Mekteb-i İdâdiye ve Rüşdiyesi’nde 1884’te tamamladı. Daha sonra ilmi çalışmalarına devam etmek üzere İstanbul’a gitti ve medrese eğitimini tamamlayarak 5 Aralık 1894’te müderrislik icazeti aldı.15 2.3 YAPTIĞI GÖREVLER Halil Hulki Efendi İstanbul’da eğitimini tamamlayarak, müderrislik icazeti almış ve 1899’da Siirt’e dönmüştür. Burada 7 yıl Rüşdiye’de öğretmenlik yapmış ve 8 Haziran 1907’de Bidayet Mahkemesi üyesi olmuştur.16 Böylece Halil Hulki Efendi 1929 yılında kendisinin yardımlarıyla onarılıp, minaresi yenilenen ve Cumhuriyet Camii adını alan Hıdru’l-Ahdar medresesinde müderrislik, Rüşdiye’de muallimlik vazifelerinin yanı sıra 8 Haziran 1907’den itibaren Bidayet Mahkemesi üyeliği yapmıştır. Bu arada Siirt merkezinin nüfus sayımı için teşkil edilen komisyonun başkanlığına getirilmiş, daha sonra 24 Ağustos 1908’de Siirt Müftülüğü’ne atanmıştır. Ayrıca İdâdî Müdür Vekâleti, Ziraat, Evkaf ve Maarif Komisyonlarında başkanlık vazifelerinde bulunmuştur.17 12 Ahmet-Fatih Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, Siirt, 2003, s. 181; Taci Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 2. 13 Ömer Atalay, Siirt Tarihi, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1946 s. 16. 14 Nüfus kayıt örneği için ek 1’e bk. 15 Taci Bayhan, Mücadele Gazetesi, Siirt 20.07.2009 sayısı. 16 Taci Bayhan, Mücadele Gazetesi, Siirt 20.07.2009 sayısı. 17 Atalay, Siirt Tarihi s. 121; Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, s. 181; Kılıççıoğlu, Her Yönüyle Siirt s. 24; Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 2. 12   Siyasete atıldıktan sonra ise 13 Mayıs 1920’den 3 Nisan 1939’a kadar altı dönem milletvekilliği yapmıştır. 2.4 VEFATI Uzun ve bereketli bir ömür süren Halil Hulki Efendi 04.06.1940 tarihinde Ankara’da vefat etmiş ve Cebeci Asri mezarlığına defnedilmiştir.18 3. SİYASÎ ŞAHSİYETİ Halil Hulki Efendi’nin Osmanlı Devleti’nin çöküşü, Kurtuluş Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve cumhuriyetin ilanı gibi çok önemli ve zorlu bir zaman diliminde yaşadığı görülmektedir. Halil Hulki Efendi bütün bu olaylara kayıtsız kalmamış; hem Kurtuluş Savaşı da, hem de cumhuriyetin ilanında aktif rol oynamıştır. Böylece ilmi şahsiyetinin yanında siyasi bir şahsiyet olarak da ortaya çıkmıştır. 3.1 ATATÜRK İLE İLİŞKİLERİ Halil Hulki Efendi 1918’den sonra Mustafa Kemal ile tanışmış ve O’nunla çok sıkı ilişkiler geliştirmiştir. Mustafa Kemal ile Latife Hanım’ın nikâhında da yer alan Halil Hulki’ye “Aydın” soyadı Mustafa Kemal Atatürk tarafından aydın bir din adamı olduğu gerekçesiyle verilmiştir.19 Bu süre zarfında aralarında zamanın şartlarına bağlı olarak, bazı telgraf haberleşmeleri gerçekleşmiştir. Asılları Cumhurbaşkanlığı arşivinde bulunan telgrafların kayıt ve içerik bilgileri şöyledir: BELGE NU: 2 KUTU NU: 6/1 FİHRİST NU: 152-1 SİİRT 18.10.1920 Ankara’da Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celîlesine 18 Halil Hulki Efendi’nin resmi için ek 2’e bkz. 19 Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, s. 189; Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 49-61. 13   Sâlimen muvâsalat ettim. Muhitimizde müşâhade ettiğim umûmî intibâh bâdi-i meserret ve şükrânım oldu. Vazîfe-i irşatla mübâhiyim. Eyâdi-i devletlerini maa’t-ta’zîm takbîl rüfekâ-yı kirâma arz-ı ihtirâm eylerim.20 SİİRT MEBUSU HALİL HULKİ Günümüz Türkçesiyle: Sağ-salim Siirt’e ulaştım. Muhitimizde şahit olduğum genel uyanış, sevinç ve şükran kaynağım oldu. İrşat görevi aldığım için gurur duyuyorum. Zât-ı devletlerinizin ellerini ta’zîmle öper, değerli arkadaşlarınıza saygılar sunarım. SİİRT MEBUSU HALİL HULKİ BELGE NU: 3 KUTU NU: 6-1 FİHRİST NU: 152 ANKARA 20.10.1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi Kalem-i Mahsûs Aded Telgraf/1/248 SİİRT’TE MEB’ÛS HALİL HULKİ EFENDİ’YE 20 Orjinali için ek 3’e bkz. 14   Salimen Siirt’e muvâsalatınız haberi ve ahvâl-i mahalliye hakkında i’tâ buyrulan ma’lûmât bâdi-i memnûniyet oldu. Hissiyâtınıza teşekkür ve hidemât-ı vataniyede mazhar-ı muvaffakiyet olmanızı temenni ederim Efendim. 21 BÜYÜK MİLLET MECLİSİ REİSİ MUSTAFA KEMAL 3 numaralı belgenin günümüz Türkçesine uyarlanmış hali; Sağ-salim Siirt’e ulaşmanızın haberi ve oranın durumu hakkında vermiş olduğunuz bilgiler memnuniyet sebebi oldu. Hissiyatınıza teşekkür ve vatan hizmetinde başarılı olmanızı temenni ederim, Efendim. BÜYÜK MİLLET MECLİSİ REİSİ MUSTAFA KEMAL BELGE NO: 4 KUTU NU: 72-1 FİHRİST NU: 1-128 ANKARA 17.1.1923 21 Orjinali için ek 4’e bkz. 15   İZMİT’DE GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİ’NE Hayrunnisa vâlide-i muhteremelerinin zıyâ-ı elîminden mütehassıl küdûret-i devletlerine iştirâk, merhûmenin gunûde-i gufrân oldukça münci-i millet olan vucûd-ı fahîmânelerine ömr-i tavîl, ecr-i cemîl buyurulması duasıyla arz-ı ta’ziyet eylerim.22 SİİRT MEBUSU MUŞ MEBUSU SİİRT MEBUSU NECMETTİN AHMET HAMDİ HALİL HULKİ Günümüz Türkçesiyle: Kadınların en iyisi muhterem annenizin elim kaybından doğan üzüntülerinize iştirak, merhumenin Allah’ın rahmetine mazhar oldukça milletin kurtarıcısı olan yüce varlığınız uzun ömür ve güzel sevap ihsan edilmesi duasıyla başsağlığı arz ederim. SİİRT MEBUSU MUŞ MEBUSU SİİRT MEBUSU NECMETTİN AHMET HAMDİ HALİL HULKİ BELGE NO: 5 KUTU NU: 107-3 FİHRİST NU: 1-6128 SİİRT 22.7.1923 ANKARA’DA GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİ’NE 22 Orjinali için ek 5’e bkz. 16   Tecelligâh-ı kudret-i ezeliyet olan mazhariyet-i celîle-i haydarânelerini takdîsen birbiriyle mütevâlî etmesi ile âlem-i İslâmiyeti garîk-i meserret eden millî, dinî, vatanî a’yâd-ı selâse-i müteyemmin tebliğine şitâbân olarak arz-ı da’avât eylerim.23 SİİRT MEBUSU HALİL HULKİ Günümüz Türkçesiyle: ANKARA’DA GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİ’NE Bir olan Allah’ın tecelli ettirmesi sonucu mazhar olduğunuz kahramanlığı kutlayarak birbirini takip ederek İslam alemini sevince boğan millî, dinî, vatanî üç mübarek bayramı bildirerek dualarımı sunarım. SİİRT MEBUSU HALİL HULKİ BELGE NO: 6 KUTU NU: 107-2 FİHRİST NU: 2-227 SİİRT 12.7.1924 ANKARA’DA CUMHUR REİS-İ MUFAHHAM GAZİ PAŞA HAZRETLERİ’NE 23 Orjinali için ek 6’ya bkz. 17   Atabe-i iclâl-i münciyânelerine ta’zîm olarak câvidân-ı ikbâl-i devletlerine dualar eden umûm ahâli nâmına mütehassisâne arz-ı tebrîkât ve ta’zîmât eylerim Efendim.24 MEBUS HALİL HULKİ 6 numaralı belgenin günümüz Türkçesine uyarlanmış hali; Saygıdeğer kurtarıcının devlete faydalı hizmetlerinin devamına dualar eden tüm Siirt halkı adına tebrik ve saygılarımı sunarım efendim. MEBUS HALİL HULKİ BELGE NU: 1 KUTU NU: 134-2 FİHRİST NU: 1-75 ANKARA 20.06.1926 İzmir’de Reis-i Cumhûrumuz Gazi Paşa Hazretlerine Vatanın halaskârı, milletin gözbebeği Zât-ı celîl-i devletlerine sûikast tasavvurunda bulunan huffâş-nazar alçakların ve alâkadâr nâmussuz vatan-şikenlerin tel’înine müsâraat ve bütün efrâd ve eczâyı bu telʻîne şerʻan ve vicdânen daʻvet eyler ve zıll-i livâ-ı fahimîlerinin sâha-i vatana ebediyen sâye-bân olmasını maʻat-taʻzîm dilerim efendim.25 SİİRT MEBUSU HALİL HULKİ Günümüz Türkçesiyle: 24 Orjinali için ek 7’ye bkz. 25 Orjinali için ek 8’e bkz. 18   Vatanın kurtarıcısı, milletin gözbebeği Zat-ı devletlerine suikast tasavvurunda bulunan yarasa bakışlı alçakların26 ve bu olayla ilintili vatansız namussuzların derhal lânetlenmesi için vatanın her köşesindeki bireyleri dini ve vicdani olarak davet eylerim. Vatanımızın, diktiğiniz bayrağın gölgesinde ebediyen var olmasını tazimle dilerim Efendim. SİİRT MEBUSU HALİL HULKİ 3.2 PARTİ VE CEMİYET FAALİYETLERİ Halil Hulki Efendi İttihat ve Terakki Partisi’nde siyasete atılarak Siirt İdare Heyeti Başkanlığı, Merkez Heyeti Üyeliği ve 2 Temmuz 1918’den itibaren de partinin Siirt Sorumlu Katipliği’nde -vekil olarak- bulunmuştur. Bilindiği üzere Mondros Mütarekesi’nden sonra vatan sathında işgallere karşı çeşitli cemiyetler kurulmuştur. Bu çerçevede Halil Hulki Efendi de, Sivas Kongresi’nden sonra Milli Mücadele’ye katılarak Siirt’ten Ömer Atalay, Siirt Belediye Başkanı Hamit Bey, Hamza Hilmi, Bekir Sıtkı ve Abdülkerim (Nakipoğlu) Bey’le Siirt Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurmuş, başkanlığına da kendisi seçilmiştir. Bu cemiyet İtilaf devletleri temsilcilerine, Osmanlı Padişahı Vahdettin’e, Sadrazamlığa, Hâriciye Nezâreti’ne, Redd- i İlhak Cemiyeti ile Vilâyât-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı’na işgalleri kınayan ve reddeden telgraflar çekmiştir.27 3.3 MİLLETVEKİLLİĞİ Halil Hulki Efendi Osmanlı Mebusan Meclisi’nin son dönemi için 24 Ocak 1920’de yapılan seçimde Siirt milletvekili olmuş, ancak İstanbul’a gitmemiştir. 13 Mayıs 1920’de TBMM’ye katılmış ve Mecliste Şer’iye, Evkaf ve Milli Eğitim komisyonlarında görev almıştır. 11 Ağustos 1923’te II. dönem, 1 Kasım 1927’de III. 26 Yarasanın gözü yoktur. Ancak ışıktan rahatsız olur ve karanlıkta ortaya çıkar. 27 Atalay, Siirt Tarihi, s. 121; Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, ,s. 181; Kılıççıoğlu, Her Yönüyle Siirt, s. 24-25; Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 2; Seçkin, Başlangıçtan Günümüze Siirt Tarihi, s. 181. 19   dönem, 4 Mayıs 1931’de IV. dönem, 1 Mart 1935’te V. dönem 3 Nisan 1939’da VI. dönem olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Siirt’ten Milletvekili seçilmiştir.28 Halil Hulki Efendi mecliste olduğu dönemlerde çok önemli takrir (önerge) ve tekliflere imza atmıştır. Meclise sunduğu takrirler (önergeler) şunlardır: 1. Halil Hulki Aydın ve Rüfekası: Diyarbakır-Muş ve Erzurum-Hınıs yollarının inşasına dairdir. 2. Halil Hulki Aydın: Belediye Varidatı müsait olmayan mahallerde idare-i hususiyelerce eczaneler küşadına dairdir. 3. Halil Hulki Aydın: Siirt Vilayeti dahilinde yetişen mazı ve kitre mahsulünün hazineye müteallik varidat-ı öşriyesinin bir suret-i sâlimânede cibâyeti temenniyâtına dairdir. 4. Siirt havalisindeki bazı köy ve mevâki isimlerinin tebdiline dairdir. 5. Geçen seneden beri Diyanet işleri Encümeni’nde bulunan Şer’iye vekaletinden Musaddak icazetnameye malik olmayanların ilmî kisveyi lâbis olmamalarına dair olan teklifinin nizamnâme-i dahilînin ol babdaki sarahâtı mucibince doğrudan doğruya rûznâmeye alınmasına dairdir. Halil Hulki Efendi tarafından Meclise sunulan teklifler ise şunlardır: 1. Bilumum cerâim erbâbının affı hakkındadır. 2. (Rüfekası ie birlikte) Şer’iye, Evkaf ve Erkan-ı Harbiye vekaletlerinin ilgasına dairdir. 3. (Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve elli üç refiki ile birlikte) Hilafetin ilgâsı ve Hânedân-ı Osmânî’nin Türkiye haricine çıkarılmasına dairdir. 4. (Rufekâsı ile birlikte) İstanbul’da salben idam olunan Urfa Mutasarrıf-ı Sâbıkı Nusret Bey ailesine hidemât-ı vataniye tertibinden altmış lira maaş tahsisi hakkındadır.29 4. İLMİ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ 4.1 TAHSİLİ 28 Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, ,s. 181; Kılıççıoğlu, Her Yönüyle Siirt, s. 21;Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 3. 29 Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, ,s. 181; Kılıççıoğlu, Her Yönüyle Siirt s. 31-32; Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 3. 20   Halil Hulki Efendi Siirt’in Ulu Cami ve Fahriye medreselerinde ilim tahsil etmiştir. 10 yaşında Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemiş ve İstanbul’a giderek Beyazıt’ta Hacı Mustafa ve Mukradcı Camiî’nde dersiamlardan Atıf Bey’in derslerine dört sene devam ederek ilmî icazetnamesini Atıf Bey’den almıştır.30 “Keskin zekası, kuvve-i hafıza ve natıkası, kudret-i ilmiye ve istinbatiyesi, ulema arasında meşhurdu. Yüksek bir şairdi. Nazmı ve nesri muʻcizdi”31 şeklinde nitelendirilen Halil Hulki Efendi’nin bu özeliğine eserleri şahitlik etmektedir.32 Halil Hulki Efendi “Makamâtu’l-ehaveyn” adlı eserinde küçük yaşlardan beri büyük bir ihtimam ve naz ile büyütüldüğünü, ilim deryası içinde yetiştiğini, ilim elde etmek için Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da 5 yıl süreyle kaldığını ifade etmektedir.33 4.2 HOCALARI Müellif, “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-Esrâr” adlı eserinin takrizler kısmında Yusuf Hayali Efendi’nin takrizini takdim ederken bu zatın kendi hocası olduğunu ifade etmiştir. Aynı takrizin son satırlarında bulunan “her ne kadar üstadın isem de beni aştın” cümlesi buna işaret etmektedir. Yine aynı bölümde 10 numaralı takrizin “unvan” kısmında Farsça hocasının Meclis-i Meşâyih A’zâsı eş-Şeyh Mehmed Es’ad Efendi olduğu belirtilmiştir. İstanbul’da dersiamlardan Hacı Mustafa ve Mukradcı Camii’nde Atıf Bey’in derslerine dört sene devam eden Halil Hulki Efendi hocası Atıf Bey’den ilmî icazetname almıştır.34 4.3 MÜDERRİSLİĞİ Halil Hulki Efendi, İstanbul’da medrese eğitimini tamamlayarak, Siirt’e döndükten sonra günümüzde Cumhuriyet Camii olarak adlandırılan Hıdru’l-ahdar 30 Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, s. 181; Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 2. 31 Ömer Atalay, Siirt Tarihi, s. 121. 32 İlgili tezkire için ek 9-10’a bakınız. 33 Aydın, Makâmâtu’l-ehaveyn, v. 1. 34 Arıtürk, Siirt’le İlgili Anekdotlar, s. 181; Bayhan, Özel Arşiv Araştırması, s. 2. 21   Câmii’nde ders okuttuğu bildirilmektedir. Ayrıca Rüşdiye okulunda muallimlik de yapmıştır. 35 4.4 ÖĞRENCİLERİ Birçok ilim talebesi yetiştiren Halil Hulki Efendi’nin icazet verdiği öğrencileri arasında en meşhuru kardeşi Cemil Aydın’dır.36 Torunlarından M. Tekin Arpacık dedesi ile ilgili yaptığı arşiv araştırmasında Halil Hulki Efendi’nin kardeşi ve öğrencisi olan aynı zamanda Siirt tarihinde önemli bir yeri bulunan Cemil Aydın hakkında şu bilgileri vermektedir; 1878 yılında Siirt’te doğmuştur. Babası Hacı Mehmet Efendi’dir. Kur’ân-ı Kerim’i hıfzetmiş ve medrese eğitimi almıştır. Rüşdiye mektebinin müdürlüğünü yapmıştır. Osmanlıca ve Arapça birçok şiiri vardır. 18.02.1948 tarihinde vefat etmiştir.37Cemil Aydın Siirt’te matbaacılığa ve gazeteciliğe öncülük etmiş, medreselerde okutulan kitapları bizzat kendi hattıyla yazmış ve onlara çeşitli notlar ilave etmiştir. Halil Hulki Efendi’nin kardeşi olan Cemil Aydın Kurtuluş Savaşı esnasında Siirt’te kurulan Müdafaa-i Hukuk Derneği üyesi olmuş, Erzurum Kongresi’ne Siirt’i temsilen katılmıştır.38 Cemalettin b. Hişam’ın (ö.761/1360) medreselerde okutulan Kavâidü’l-iʻrâb adlı kitabına şerh sadedinde yazılmış olan Şerhü’l-kavâid adlı eseri bizzat kendi hattıyla yazmış, sayfa kenarlarına taʻlikat (notlar) ilave ederek bastırmıştır. Kitabın son sayfasında bu eseri istinsah ettiğine dair açıklamaları, imzası ve kitabın yazılış tarihi bulunmaktadır.39 Yine Makâmâtu’l-ehaveyn adlı eserinde Halil Hulki Efendi kardeşi Cemil’in yetişmesi için onu İstanbul’a beraberinde götürdüğünü ifade etmektedir. Bu kitabı kardeşiyle beraber yazdığını vurgulayarak nazmettiği şiirlere de yer vermektedir.40 35 Ömer Atalay, Siirt Tarihi, s. 121. 36 Ömer Atalay, Siirt Tarihi, s. 121. 37 Arpacık, Tarihsel Arşiv Araştırması, s. 2. 38 Kılıççıoğlu, Her Yönüyle Siirt, s. 46. 39 Aydın, Şerhü kavâidi’l-iʻrâb, İbrahim Efendi Matbaası, Ankara 1992, s. 46. 39 Aydın, Şerhü kavâidi’l-iʻrâb, ts., s. 92-93. 40 Aydın, Makâmâtu’l-ehaveyn, s. 1. 22   4.5 ESERLERİ Eserlerinden bazıları yayınlanmış olmakla birlikte, çoğu şiir, gazel, dua ve kasideleri el yazması olarak kalmıştır. Eserlerinden bilinenleri aşağıda kaydedilmiştir. 4.5.1 Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr Halil Hulki Efendi’nin bu eseri hicri 1309 yılında Maarif Nezâreti’nin 451 no ve 26 Zilhicce 1309 tarihli ruhsatına binaen, İstanbul’da Sanayi Mektebi Matbaası’nda basılmıştır. Satış fiyatı ise 3 kuruştur. Birgivi’nin Izhâr adlı gramer kitabının nazmedilmiş şeklidir. Çalışmamızın ikinci bölümünde incelenecektir. 4.5.2 Sirâcî Fî Nazmi Îsâgucî Dönemin medreselerinde okutulan Esirüddin Ebherî’nin (ö.663/1265) “İsaguci” isimli mantık kitabının nazmedilmiş halidir. Halil Hulki Efendi bu kitaptaki konuları nazımlı olarak 152 beyitte toplamıştır. 1-9 arasındaki beyitler giriş kısmı olup besmele, hamdele ve salvele kısmından sonra, kitabın konusu ve bölümleri hakkında bilgi verilmiştir. 52-62. beyitlerde, külliyât-ı hams (Beş tümel), 63-81. beyitlerde kadâya (önermeler), 82-91. beyitler tenâkuz, 92-104. beyitler akis, 105-139. beyitler kıyâs, 140-142. beyitler, burhân, 143. beyit cedel, 144. beyit hatabe, 145. beyit şiir, 23   146-148. beyitler ise muğalata konularına ayrılmış olup, 149-151. beyitler arasında hatime, hamd u senâ, salavât ve duada bulunulmuştur. 152. beyitte ise müellif eserinin telifine “Süsleyip kitabını Hulki, söyledi tarihini Aydınlattı mantık ilminin kandilini (1310)” dizeleriyle tarih düşürmüştür. Kitap Beyazıt’ta İbrahim Efendi’nin matbaasında basılmış olup, 16 sahifeden ibarettir.41 Son bölümündeki kayıttan anlaşıldığına göre Hasan Şevki adlı bir hattat tarafından yazılmıştır. 4.5.3 Makâmetu’l-Ehaveyn Fî Menâkıbi’s-Sâdâti Evlâdi Seyyidinâ El- Hüseyn Müellif hakkında bilgi veren kaynaklarda adı geçmemesine rağmen Halil Hulki ve kardeşi Cemil Efendi’nin birlikte yazmış oldukları bu esere ulaştık. Kitabın baş kısmında yer alan Halil es-Siirdî ibaresinden dolayı, bu eserin Siirtli alimlerden Molla Halil es-Siirdî’ye(ö.1843) ait olduğu izlenimi doğmuştur. Fakat ilerleyen bölümlerde verilen bilgiler ve tarihlerden bu kitabın Halil Hulki ve kardeşi Cemil Efendi’ye ait olduğu kesinleşmiştir. Kitabın el yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde, Millet Genel Kütüphanesi Ali Emiri Kitaplığı 1148 numarada kayıtlıdır. Eser makâme tarzında ele alınmıştır. ”Makâme kelimesi, ayağa kalkmak, ayakta durmak anlamlarına gelen “kâme” fiilinden türemiştir. İsm-i mekan olarak makâme, birinin ayakta durduğu yer, masdar olarak ise ayakta durmak, ayağa kalkmak anlamlarına gelir.”42 Bu edebi akım, Abasiler devri üçüncü kuşak edebiyatçıları zamanında zirveye ulaşmıştır. İbnu’l-Amîd(ö.360/970), el-Harezmî(ö.383/993) ve Bediu’z-zamân el- Hemedânî (ö.398/1008) gibi edebiyatçıların görüldüğü bu dönemde ortaya konan makâme türündeki eserler, adeta edebî sanat galerisi haline gelmiştir. Bu yüzden nesir 41 Halil Hulki Aydın, Siraci fi nazm-i îsâgûcî, İbrahim Efendi Matbaası, İstanbul 1310, s. 11. 42 Rahmi Er, Bediu’z-zamân el-Hemedâni ve Makâmeleri, MEB. Yayınları, İstanbul 1994, s. 26. 24   olarak yazılan edebi türlerde seci’ ve cinâsa son derece bağlı kalınarak, derin anlamlı kelimeler ve ender kullanılan sözcüklere çokça yer verilmiştir.43 Hemedânî ile Harîrî’nin(ö.516/1122) makâmeleri yazıldıkları dönemden itibaren büyük rağbet görmüş, çeşitli ülkelerde istinsah edilerek birçok edip tarafından taklit edilmiştir. Özellikle Harîrî’nin makâmeleri Arap belagatı ve üslup ustalığının sembolü sayılmış, değerini modern zamanlara kadar da korumuştur.44 Halil Hulki ve Kardeşi Cemil Efendi de bu geleneğe uyarak edebi sanatlardaki maharetlerini ortaya koymak üzere Hazret-i Hüseyin’in(r.a.) soyundan gelen büyük zatlar hakkında makâme türündeki bu eseri kaleme almışlardır. İlk bölümde Halil Hulki Efendi çocukluğundan beri naz ile yetiştiğini, ilim tahsil etmek için gösterdiği çabaları, kardeşi Cemil’in yetişmesi için sarfettiği gayretleri, İstanbul’a gidişini ve Hac yolculuğunu anlatmıştır. Hacdan Siirt’e dönüşünde yeni atanan mutasarrıf hakkındaki Türkçe ve Arapça şiirler tarihleriyle birlikte yazılmıştır. Eserin 11. sayfasında “Teşcîr” yapılmıştır. Teşcîr, ağaç figürü şeklinde şiir yazmak anlamına gelmektedir. Türk edebiyatında nadir olarak rastlanan bir türdür. Kendisine has bir okunuş biçimi vardır.45 12. sahifede Cemil Efendiye ait “Görsel şiir” diyebileceğimiz bir beyitler topluluğu vardır. Beyitler dairevi bir desenin içine birbiriyle bağlantılı iç içe geçmiş yapraklar şeklinde oldukça sanatkarane yazılmıştır. Bundan sonraki bölümlerde Halil Hulki ile Kardeşi Cemil Efendi’nin Siirt Mutasarrıfı’ndan gördükleri kadirşinaslık üzerine mutasarrıfı öven Arapça ve Türkçe beyitleri vardır. Eserin tümüne bakıldığında Halil Hulki Efendi ve ailesi hakkında bazı bilgiler taşıması, devrinin sosyal, siyasî ve fikrî atmosferi hakkında ipuçları vermesi bakımından büyük bir değer taşıdığı görülmektedir. 4.5.4 Muzîletu’l-Gavâmid Fî Fenni’l-Ferâid Şafiî ferâiz alimi İbnü’l-Lebban’ın (ö.402/1011) Kitâbü’l-İʻcâz’ adlı eserinin nazmedilmiş halidir. 43 Er, Bediu’z-zaman el-Hemedâni ve Makâmeleri, s. 28. 44 Erol Ayyıldız, “Makâme”, ‘DİA, XXVII, İstanbul, s. 418. 45 Yekta Saraç, Klasik Edebiyat Bilgisi, Belagat Bilimevi Yayınları, İstanbul 2001 s. 285. 25   Ferâiz, farz kökünden türemiş farîza kelimesinin çoğuludur. Farz masdar olarak, “bir şeyi belirlemek, takdir etmek, kesinleştirmek, açıklamak” manasına gelir. İsim olarak farz ve farîza kelimeleri “takdir ve tayin edilmiş şey, belirlenmiş pay” anlamındadır. Ferâiz kelimesi, zamanla mirasçıların terekedeki paylarını ifade eden bir terim halini almıştır. Bu maktu’ paylar islam miras hukukunun en önemli kısmını oluşturduğundan miras hukukuna “paylar ilmi” anlamındaki “ilmü’l ferâiz” denmeye ve konu klasik fıkıh kitaplarında “Kitabü’l-ferâiz” başlığı altında ele alınmaya başlanmıştır. Ferâiz kitaplarında, terike üzerindeki hak ve borçlar, miras hakkına sahip gruplar ve bunların hisseleri, mirasa engel durumlar, terikenin paylaşımıyla ilgili birtakım özel problemler ve çözüm usulleri, cenin, mefkûd, mürted, esir gibi özel durumlardaki mirasçıların hakları ele alınır.46 Kitabın kapağında “1311 hicrî tarihin de maârif nezâret-i celîlesinin 340 nolu izni ile İstanbul’da basılmıştır” ibaresi bulunmaktadır. İlk sahifesinde Beyazid Camii müderrislerinden el-Hâc Ahmed Tâhir b. Halil el -Konevî ve müellifin hocası Siirt Ulu Cami müderrisi es-Seyyid Yusuf Hayalî’nin(ö.1921) takrizleri vardır. Ayrıca sayfa kenarlarında Beycurî(ö. 825/1422) ve Hatib Şirbinî(ö.977/1570) gibi alimlerin eserlerinden alınan notlar bulunmaktadır. Kitabın ilk kısmında (1-6. beyitler), besmele, hamdele, salvele ile kitabın konusu ve yazılış sebebi 7-9. beyitler, cenaze ile ilgili yapılması gerekenler 10-17. beyitler, varislerin kısımları ve vasıfları 18-19. beyitler, verâset sebepleri 20-21. beyitler, taksimler (paylar) 22-24. beyitler, 1/2 pay alanlar 25-26. beyitler, 1/4 pay alanlar 27.beyit, 1/8 pay alanlar 46 Ali Bardakoğlu, “Ferâiz”, DİA, XVII, İstanbul 1995, s. 362. 26   28-29. beyitler, 2/3 pay alanlar 30-34. beyitler, 1/3 pay alanlar 35-39. beyitler, 1/6 pay alanlar 40-41. beyitler, müşterek paya sahip olanlar 42-53. beyitler, asabe olanlar 54-73. beyitler, mirasa engel durumlar 74-98. beyitler, ced ile ilgili durumlar ve hisseler 99-135. beyitler, miras almaya engel durumlar, cenin, ğaib, hünsâların durumu 136-176. beyitler, hesapların yapılış şekli 177-200. beyitlerde münasaha kanunları 201-210.beyitlerde ise, zevi’l-erhâm olanların sayısı ve kimler oldukları hakkında bilgi verilmiştir. Son beyitte düşürülen tarihten eserin 1305 yılında bitirildiği anlaşılmaktadır. Ketebe kısmında bulunan kayıttan eserin, müellifin kardeşi ve öğrencisi Hafız Cemil Efendi tarafından yazıldığı anlaşılmaktadır.47 47 Halil Hulki Aydın, Muzîletu’l-ğavâmid fi fenni’l-ferâid, İstanbul 1311, s. 15. 27   İKİNCİ BÖLÜM HALİL HULKİ EFENDİ’NİN MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR İSİMLİ ESERİ 28   2. MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR 2.1 ESERİN MAHİYETİ “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l-esrâr”, İmam Birgivî diye ün yapan Muhammed b. Ali Zeynüddîn’in (ö.981/1573) yüzyıllarca medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş olan “Izhâru’l-esrâr” adlı eserinin nazım haline getirilmesiyle oluşmuştur. Bin beyitten (Elfiyye) müteşekkil olup, arûzun recez bahriyle, mesnevi tarzında yazılmıştır. Eserin tahliline geçmeden önce “Izhâru’l-esrâr” hakkında bilgi verilecektir. 2.2. IZHÂRU’L-ESRÂR 2.2.1. Dili Üslûbu ve Muhteveası Birgivî, daha önce yazdığı “Avâmil” adlı nahiv kitabının şerhi mahiyetindeki “Izhâru’l-esrâr” isimli eserinde, Arap nahvinin temel konularını kısa sürede ve kolay bir şekilde öğretmeyi amaçlamıştır. Âmil, ma’mûl ve iʻrâb geleneği tarzında kaleme alınan eser, uzun zaman medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş ve Arapça öğrenmek isteyen herkes tarafından bilinen bir eser haline gelmiştir.48 İlk baskısı 1234/1818 tarihinde yapılan “Izhâru’l-esrâr”ın hemen hemen tüm baskıları Birgivî’nin “Avâmil’i ve İbnu’l Hâcib’in (ö. 646/1249) “Kâfiye”si ile birlikte yapılmıştır. “İzhâru’l-Esrâr” çok kısa bir giriş ve üç ana bölümden oluşur. Birinci bölümde âmil konusunu işleyen müellif, isim-fiil-harf üçlüsünü tarif etmiş, ardından âmili mantıkî delillerle açıkladıktan sonra âmilleri lafzî ve mânevî olmak üzere iki temel kategoriye ayırmış, lafzî âmilleri: semaî ve kıyasî; semâî âmilleri ise isimleri etkileyenler ve fiilleri etkileyenler şeklinde tasnif etmiştir. İsimleri etkileyen âmilleri de bir ve iki ismi etkileyenler diye gruplandırarak incelemiştir. Her grubu örneklerle açıklayan müellif bu bölümde harf-i cerler, fiile benzeyen edatlar, “leyse” ye benzeyen edatlar, muzâri fiili nasbeden harfler ve muzâri fiili cezmedenler olmak üzere kırk dokuz semâî, dokuz kıyasî ve iki mânevî âmil olmak üzere altmış âmili şematik olarak tasnif etmiştir. 48 Emrullah Yüksel, “Birgivi’’ DİA, VI, İstanbul, 1992, s. 192. 29   İkinci bölümde mamûl kavramını açıklamış, ardından bu kavramı aslî ve tâlî kısımlara ayırarak aslî mamûlleri dokuz merfû, on üç mansup, iki mecrûr, bir meczûm muzâri fiil olmak üzere dört kısımda izah etmiş, tâlî mamûlleri de beş grupta ele alıp, mamûl sayısını otuza çıkarmıştır. Üçüncü bölümde iʻrâb konusu, mahiyeti, yeri, türü ve özelliği itibariyle dörde ayrılarak incelenmiştir. 2.2.2 Izhâru’l-esrâr Üzerine Yapılmış Çalışmalar Izhâru’l-esrâr, yazıldığı yıllardan itibaren müderris ve talebelerin dikkatini çekmiş, üzerine birçok şerh, haşiye ve talik türünde eserler verilmiş, Türkçe’ye tercümeleri yapılarak nazım haline getirilmiştir. Bizzat musannif tarafından bu esere ta’likat yazıldıgı bilinmektedir.49 1) Birgivî’nin talebelerinden olan Ulamışlı Muslihuddin Efendi tarafından Keşfü’l-Esrâr adıyla şerhedilmistir.50 2) Kasapzâde İbrahim Efendi (ö.1029/1620) tarafından yazılan el-Ezhâr Şerhu Izhâri’l- Esrâr isimli serhidir.51 3) Kuşadalı Mustafa B. Hamza’nın 1085’de yazdığı “Netâicü’l-Efkâr”52, izhâr şerhlerinin en meşhuru olup, “Adalı” diye şöhret bulmuştur. Bu şerh üzerine birçok haşiye yazılmıştır.53 4) Abdullah b.Muhammed b.Veli tarafından 1122 /1710-11 yılında yazılmış olan Zübdetü’l-İzhâr’ın müellif nüshası Süleymaniye Ktb. Denizli kısmı no:292’dedir. 5) Avâmil, İzhâr ve Kâfiye’ye birer mu’rib yazmış olan Zeynizâde Hüseyin b. Ahmed’in hocası Sûbicalı Muhammed b. Muhammed b. Ahmed’in (ö.1141/1728) Fethu’l-Esrâr adındaki şerhi, 1271/1854 tarihinde matbaa-i âmirede Adalı’nın Şerhi kenarında; 1326/1908 tarihinde de kitapçı Lohçalı Raşid Tarafından Dersaadet’te münferit olarak basılmıştır. 49 Kuşadalı Ahmed Efendi, Yeni Avâmil Şerhi, Süleymâniye Kütüphânesi, Lâleli, nr. 3466, vr. 35a. 50 Bu eser, Mehmet Kemal Çelik tarafından 2005 yılında Marmara Ü. İlh. Fakültesinde İlk İzhar Şerhi Muslihuddin Ulamısi’nin Kesfü’l-esrâr’ı ismiyle yüksek lisans tezi olarak tahkik edilmiştir. 51 İbrahim Kasabzâde, Şerhu ızhâri’l-esrâr, vr. 1b. 52 Netaicü’l-Efkâr’ın Amil kısmı İbrahim Ömer Süleyman Zübeyde tarafından tahkik edilmiştir (Trablus, Külliyyetü'd-Da'veti'l-İslami, 1992/1401). 53 Haşiyeleri için bkz. Ahmet Turan Arslan, İmam Birgivî Hayatı Eserleri ve Arapça Tedrisatındaki Yeri, Seha Neşriyat, İstanbul, 1992, s. 165. 30   6) Birgivî’nin Usûlü’l-hadis risâlesi’ni de şerhetmiş olan Dâvud b. Muhammed el- Karsî’nin (ö.1160/1747) yazdığı “Şerhu Izhâri’l-Esrâr”54 7) Zeynizâde Hüseyin b.Ahmed’in “Hallu Esrâri’l-Ahbâr ‘alâ İ’râbi Izhâri’l-Esrâr” adlı eseri. 8) Reîsu’l-küttâb Süleyman Feyzî Efendi de bir şerh yazmıstır.55 9) Reîsu’l-kurrâ Eyyûbi Abdullah b. Muhammed b.Salih b.İsmâilî (ö.1252/1836) “Fevâyihu’l-Ezkâr Fî Halli Netâici’l-Efkâr” isminde bir şerh yazmıştır. Bu şerh matbudur. 10) Osmanpazarî Niyazi Şeyh İsmail Efendi’nin “Refʻul-Estar Fî Halli Muğlakâti’l- İzhâr” isimli şerhi de Eyyûbî’nin şerhi kenarında tab edilmiştir. 11) Çörekçizâde Ahmed Nüzhet b. Ebî Bekr 1253/1837 tarihinde “Mefhum-ı İzhâr” adıyla tercüme etmiş olup matbudur. Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Rüştiyesi hocası İshak Efendi’nin sualli-cevaplı olarak tertîb ettiği tercümesi 1277/1860’de tab edilmiştir. Karslı Hâmid Efendi’nin İzhâr şerhi. 12) Mustafa Tevfik Efendi’nin (ö.1271/1855) “İmtihan” adlı şerhi. 13) Hafız Mustafa b. El-Hâc Mustafa el-Mihâlicî’nin 1283/1867 yılında yazmış olduğu “Şerhu Şevâhidi Netâici’l-Efkâr Maa İzhâri’l-Esrâr” 1286/1869 yılında İstanbul’da basılmıştır. Eser Türkçe’dir. Harputlu Ömer Nâîmî Efendi’nin (ö.1299/1881) de bir İzhâr şerhi vardır. 14) Halil Hulkî b.Muhammed es-Siirdî tarafından “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâri’l- esrâr” adıyla bin beyit halinde manzûm hale getirilmiş ve 1309/1891’de İstanbul’da basılmıştır. 15) Edirne Müftüsü diye meşhur olan Muhammed Fevzi Efendi’nin (ö.1318/1900) “Miftâhu’l-Merâm” adındaki şerhi, 1305’te Matbaa’i Âmire’de tabedilmiştir. 16) İzahlı bir şekilde ve irabı da açıklanarak 1309/1891’de, Mekteb-i Bahriye-i İmam-ı Evvel el-Hâc Sam’lı Mustafa Efendi’nin “Bedâyiu’l-İzhâr”ı, İsmail Efendi matbaasında tabolunmuştur. 17) Büyük Çekmece Nâibi Mehmed Tevfîk Efendi’nin Izhâr ve Kâfiye Tercümesi, 1312/1894-95’de İstanbul’da tab olunmuştur. 54 Bu şerhle ilgili Gökhan Sebati Iskın tarafından Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakultesi’nde, 2000 yılında “Dâvûd el-Karsî ve Şerhu Izhari’l-Esrâr’ı” isimli bir doktora tez çalışması yapılmıştır. 55 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Meral Yayınevi, I, s. 255; a.e., III, s. 117. 31   18) Mehmed Hâlis Efendi’nin “Telhîsu’n-Nahv” adındaki tercüme ve şerhi İstanbul’da 1318/1890’da tab edilmiştir. 19) Sâlihli Müftüsü Muhammed Lütfî’nin “İhtâru’l-Ahyâr Tercümetü İzhâril-Esrâr” isimli şerhidir. 20) Konya müderrislerinden, Hacı Seyyid Efendizâde Ali Şuhûdi tarafından hazırlanan izhâr tercümesi “İmtihan Rehberi” 1332/1904’de tab edilmiştir. Arif Erkan’ın tercümesi 1982’de tab edilmiştir. 21) Muhammed Omay’ın “Yeni ve İlâveli İzhâr Tercümesi” İstanbul’da 1989’da neşredilmiştir. 2.3 MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR’IN TAHLİLİ Konumuz olan eser, elfiyye formunda olduğundan burada elfiyye geleneği üzerinde kısaca durmak yerinde olacaktır. Kaynaklarda Elfiyye’lerin ilk olarak Abbasiler döneminde öğretim amaçlı başlamıştır. Ne zaman yazıldığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Ancak Elfiyye müelliflerinin vefat tarihlerinden yola çıkılarak ilk Elfiyyenin ne zaman telif edildiği yaklaşık olarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Buna göre genel olarak İslam telif tarihinde Elfiyye isimli ilk eserin, orta çağ tıbbının en önemli ve ünlü siması Ebû Ali Hüseyin b. Abdullah b. Ali b. Sina’ya (ö.428/1037) ait olduğu anlaşılmaktadır. Kısaca İbni Sina diye bilinen bu büyük İslam filozofunun Elfiyye türü bu eseri, onun tıp sahasındaki “el-Kânûn Fi’t-Tıp” adlı önemli kitabının özeti mahiyetindedir. Bu eser, Temel tıbbî bilgilerin kolaylıkla zihinde tutulması amacıyla “urcûze”56 geleneğine uygun olarak nazmedilmiştir.57 İslam eğitim öğretim sistemi geleneğinde medreselerde okutulan kitapların birçoğu ezberleniyordu. Bu ilimler genellikle naklî ilimler olduğu için, bilginin olduğu gibi korunması ve daha sonraki kuşaklara bozulmadan aktarılması önemliydi. Bunu sağlamanın en sağlam ve pratik yolu da kitapların yazıldığı şekliyle aynen 56 Urcûze, recez bahriyle yazılan ve farklı sayılardaki beyitlerden oluşan manzûm eserin genel adıdır. 57 Yusuf Teker, Hadis Usulü Edebiyatında Elfiyyeler ve Irakî’nin Elfiyyesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s. 25. 32   ezberlenmesiydi. Bir kitabı ezberlemenin en kolay yolu ise muhtevasını manzûm hale getirmekti. Bu şekilde, İslâm dünyasında okutulan ders kitaplarının birçoğu, çeşitli dönemlerde devrinin meşhur âlimleri tarafından manzûm hale getirilmiştir. Bu çerçevede özellikle Arap dili grameri alanında önce İbn Muʻtî (ö.628/1231), daha sonra da Muhammed b. Abdullah İbn Malik Muhammed b. Abdullah (ö.672/1273) tarafından ünlü elfiyyeler kaleme alınmıştır. 2.3.1.BİÇİM YÖNÜNDEN TAHLİLİ Edebi bir niteliğe sahip olan eserin biçim yönünden tahlili bağlamında dil yapısı ve üslûbu ile nazım özellikleri olmak üzere iki başlık altında ele alınacaktır. Eserde, dil yapısı ve üslûb bakımından şu hususlar dikkat çekmektedir. 2.3.1.1 Dili ve Üslûbu Eser, yazıldığı dönemin klasik dil ve üslûb özelliklerini taşımaktadır. Konusunun Arapça grameri olmasından dolayı ancak bu konuyla ilgilenenlerin anlayabileceği çok sayıda ve çeşitli terimler barındırmaktadır. 2.3.1.1.1 Akıcı ve Anlaşılır Oluşu Müellif kolay ve anlaşılır bir dil kullanmaya gayret göstermiştir. Uygun kafiye ve vezin mecburiyeti ile şiirin kendine özgü bazı zarûrî durumları dışında garip kelimeleri fazla kullanmamıştır. Dönemin çoğu kitaplarında görüleceği gibi karmaşık şiir ve darb-ı meselleri örnek vermek yerine basit, edebî ve kavranabilir misaller vermiştir. Bazı yerlerde Izhâru’l-esrâr’da kullanılan cümleleri şiir kalıbına dökmekle yetinmiş, bazen de aynı cümle ve örnekleri kullanmaktan kaçınmamıştır. Bunun yanında kendi örneklerini de oluşturmuş ve çok belîğ cümleler kullanmıştır. 2.3.1.1.2 Dil ve Nazım Faktörüne Bağlı Bazı Problemler Gramer gibi özel ihtisas gerektiren bir konuda eser yazmak veya nazmen tertip etmenin, zengin bir bilgi hazinesi ve kabiliyet gerektirdiği göz ardı edilmeyecek bir husustur. Özelikle şiir konusu başlı başına bir uzmanlık alanıdır. Bu tür eserlerde konu ve biçimin doğası gereği bazı problemlerin olması doğaldır. 33   Müellifin bu eserinde de yer yer zor veya farklı anlaşılma probleminin varlığını kabul etmek gerekir. Bu problemlerden bazıları şunlardır; a) Bazı yerlerde vezin veya kafiye kaygısıyla kelimeler arasında takdim ve tehire başvurulmuştur. Konuyla ilgili birkaç örnek verilebilir. 1- 54. beyitte אرع “ ه א ” “ אرع ه א ” şeklindedir. 2) 56. beyitte أل إن م א א إل א “lem harfi ism-i fâile benzerliğinden dolayı fiili cezmetmiştir” anlamı verilmek istenmiştir. 3- 127. beyitte “ א אر ” א א ون وא yani; “ Aynı manada olan iki harf-i ceri atıf yapmadan bir fiile taalluk ettirmek caiz değildir” cümlesi; “ א ون אر وא .şeklindedir ” א b) Atıflarda yapılan uzaklık ve kapalılık Bu problem hemen hemen bütün Arapça eserlerde görülen bir durumdur. Örnek vermek gerekirse: 34   1) 234. beyitte ; “ ل وא א إ ” denildikten sonra, 263. beyitte ; “ و א إ א א “ Üçüncü kısmı ise üç fiile geçişli olandır denilmesi anlamayı güçleştirmiştir. 2) 330. beyitte “א אو ” kelimesine, 332. beyitte “ א.” ( ondan daha özel ) ile atıf yapılması anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. 3) 322. beyitte izafet; manevî ve lafzî olarak ikiye taksim edildikten sonra, 344. beyitte ; “ى diğeri ) ile atıf yapılması, kasdın lafzî izafet olarak anlaşılmasını) ” أل zorlaştırmaktadır. c) Zamirlerin mercilerinin uzaklığı ve kapalı oluşu; Bu husus klasik Arapça kitaplarda sıkça görülen bir problemdir. Eserde bu konuya pek çok örnek vermek mümkündür. Örnek olarak; 1-331. beyitte ; “ א إ ” ifadesindeki manaya, 332. beyitteki “ א”daki zamirin raci kılınması anlamda kapalılık meydana getirmektedir. 2-373. beyitte “ א ب “ dendikten sonra, 392. beyitte” א ذכ daki”א zamirin isim fiile gitmesi anlamayı zorlaştırmaktadır. d) Taksimin karışık olması Eserde büyük oranda düzenli bir bölümleme olmakla beraber şiirin doğası ve teknik bazı sebeplerden dolayı bir takım zorlukların varlığı sözkonusudur. Örneğin; 494.beyitte ; “ אً و א أو כ وא אإل دع ” “bu ikisinden her birini 2 kısma ayır. Muzmer, müstetir ve bariz olarak. Birincisi; vâcibu”l-istitâr ve câizü’l- istitâr olandır “ denildikten sonra 499.beyitte “وאألول ” ( birincisi) lafzıyla kastedilen bölümün vâcibu”l-istitâr olarak anlaşılması ancak şerhlere başvurularak anlaşılabilecek bir konudur. e) İtnâb İtnâb, sırf nazım ve kafiyeyi garanti altına almak için ihtiyaç fazlası kelime kullanımıdır. Nazmın doğası gereği benzer bütün eserlerde sıkça rastlanan bir durumdur. 35   Buna iki şekilde örnek verilebilir: 1) Nidâ üslubu kullanılarak, 85. 191., 290., 333., 336., 463., 772., 878, beyitlerde kullanılan “ א ” ,514. beyitte “ “ beyitte .881 ,” أ א ” 136. beyitte “ א ” , 285. beyitte “ אدא ” buna örnek olarak verilebilir. 2) Anla, bil, kavra, düşün, duy, unutma… vs. şeklinde emir kipleri kullanılarak. 114. beyit “ ”, 124. beyit “ א ”, 195. beyit “ ” 225. beyit “ ” , 334. beyit, “ beyit .359 ,” ق“ ” , 358. beyit “ “ beyit , 408. beyit .390 , ” א beyit .476 , ” ال “ ” , 524. beyit “ א ” , 594. beyit “ אدره“ beyit .612 , ” א ”, 668. beyit , 711. beyit “ “ beyit .910 , ” إ “ beyit .959 .921 , ” א “ beyit .928 ,.926 , ”א א ” 957. beyit “ “ beyit .984 ,“ إ .kelimeleri bunlara örnek olarak verilebilir ” إ f) Teknik zorluklar: Eserde dönemin baskı tekniği ve anlayışından dolayı bazı problemler bulunmaktadır. İmla işaretlerinin olmayışı, bazı kelimelerin birkaç şekilde okunmasına ve kavramlarda karışıklığa sebep olmaktadır. 2.3.1.1.3 Nazım Şekli Nazım şekli; mesnevi türüdür. Bu tür, edebiyatta her beyti ayrı ayrı kafiyeli olan nazım şeklidir. Aruzun kısa kalıplarıyla yazılır. İki beyitlik şiir parçalarından binlerce beyit uzunluğundaki kitaplara kadar kullanılmış bir şekildir. Mesnevi, her beytin kafiyesi ayrı olduğu için kolay bir nazım şeklidir. Bu nedenle en uzun konular, hatta ansiklopedik eserler dahi mesnevi nazım şekliyle yazılabilmiştir.’’58 Şeması: ----a ----a 58 İskender Pala, Ansiklopedik Divan Sözlüğü, Kapı Yayınyarı, İstanbul 2010, s. 321. 36   ----b ----b ----c ----c şeklindedir. 2.3.1.1.4. Vezin ve Kafiye Özellikleri Eserde “recez” vezni kullanılmıştır. Recez, aruzda dört müstef’ilün cüzünden oluşan bahre denir. Türk şiirinde kullanılan on beş kadar kalıbı vardır’’59 Eserde Mefâilûn Mefâilûn Mefâilûn Mefâilûn Mustefilûn Mustefilûn Mustefilûn Mustefilûn Feulûn Feulûn Feulûn Feulûn vezni kullanılmıştır. 2.3.2 İÇERİK YÖNÜNDEN TAHLİLİ 2.3.2.1 Muktetafu’l-Ezhâr Fî Nazmi Izhâri’l-Esrâr Adlı Eserin, Izhâru’l-Esrâr Adlı Eserle Karşılaştırılması Halil Hulki Efendi, “Allâme” (319.beyit ), “eş-Şeyh Birgivî” (481.beyit) olarak nitelendirdiği İmâm-ı Birgivî’nin Izhâru’l-esrâr adlı eserini nazmen tertip ederken, konu sıralamasını aynen takip etmiştir. Bazen, cümleleri olduğu gibi tekrar etmiş, bazen de şiirsel ifadelere dönüştürmekle yetinmiştir.60 Bunun yanında yer yer ilavelerde bulunmuş, özellikle de örnekler konusunda bir takım değişiklikler yapmıştır. 59 Pala, Ansiklopedik Divan Sözlüğü, s. 388. 60 Eserin metni için ek 11’e bkz. 37   “Muktetafu’l-ezhâr fî Nazmi Izhâr” ile “Izhâru’l-esrâr” arasındaki benzerlik ve farklılıkları iki yönden karşılaştırmak mümkündür: 2.3.2.1.1 Konuları Bakımından: Müellif, Izhâr’daki konu ve sırayı aynen takip ederek şiir kalıbına dökmekle birlikte bazı küçük ekleme ve çıkarmalarda bulunmuştur. Müellifin bu tasarruflarına şu örnekler verilebilir: 1) 19-20-21 numaralı beyitlerde; nahiv ilminin vaz’ı, konusu, gayesi ve tarifi hakkındaki bilgiler “Izhâru’l-esrâr”da bulunmamaktadır. 2) 82. beyitte konu ile ilgili görüşün İbn-i Hacib’e, 83. beyitteki görüşün ise Cumhur’a ait olduğu müellif tarafından belirtilmiştir. 3) 153. beyitte elif-nun maddesinin kesre ile okunduğu yerler aynen sıralandıktan sonra “Summe, nehiy, nida ve emirden sonra da elif-nun maddesi kesreli okunur ” ifadesi müellif tarafından ilave edilmiştir. 4) 261. beyitte kalb fiillerine mülhak olan fiillerin ilhak sebebi anlatılırken, “Izhâru’l-esrâr” daki maddeler sıralanmayıp, “birine sor ” şeklinde geçilmiştir. 5) 419. beyitte: “Izhâru’l-esrâr”da Kufelilere ait olduğu bildirilen görüş, “ ” şeklinde geçilmiştir. 2.3.2.1.2. Örnekleri bakımından “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâr”da kullanılan örnekler, “Izhâru’l-esrâr”da kullanılan örneklerle karşılaştırıdığında bazılarının aynen kullanıldığı, büyük oranda da değişiklik yapıldığı görülmektedir. Sınıflandırma yapmak gerekirse; a) “Izhâru’l-esrâr”daki örneklerin aynen kullanıldığı beyitler: 34, 76, 89, 106, 108, 113, 117, 148, 181, 182, 218, 238, 248, 262, 284, 292, 301, 834, 338, 346, 347, 360, 365, 366, 370, 378, 396, 458, 460, 461, 470, 501, 505, 509, 517, 520, 523, 524, 547, 559, 565, 571, 576, 583, 632, 635, 644, 657, 660, 664, 676, 679, 700, 701, 717, 720, 723, 754, 758, 771, 785, 802, 856, 881, 890, 894, 900, 902, 908, 932, 933, 936, 938, 939, 946, 979, 982 numaralı beyitler olarak sıralanabilir. 38   b) “Izhâru’l-esrâr” dakilerden değişiklik gösteren beyitler: 28, 39, 48, 52, 53, 103, 108, 110, 126, 128, 130, 146, 147, 149, 151, 153, 155, 156, 157, 159, 163, 166, 170, 173, 177, 178, 180, 185, 191, 197, 200, 222, 228, 229, 234, 251, 265, 282, 289, 317, 335, 339, 342, 345, 348, 354, 356, 357, 371, 387, 393, 404, 406, 445, 446, 447, 449, 454, 457, 467, 486, 488, 491, 512, 515, 548,568, 569, 578, 593, 618, 622, 650, 671, 692, 713, 743, 746, 751, 760, 763, 768, 773, 776, 782, 875, 880, 888, 918, 919, 968 numaralı beyitler olarak sıralanabilir. Bunlar da oldukça fazla bir yekün tutmaktadır. Bazı küçük değişiklikler ise değerlendirmeye alınmamıştır. Ayrıca 80, 152, 164, 214 ve 311 numaralı beyitler ile mefʻûl-ün mutlak, mefʻûlün fih ve mefʻûlün leh konularında “Izhâru’l-esrâr”da örnek verilmişken “Muktetafu’l- ezhâr fî nazmi Izhâri”da konular ile ilgili örneklerin bulunmadığını belirtmek gerekir. c) Örnek olarak kullanılan ayetler: Bu tür eserlerde Kur’ân-ı Kerim’den örnekler vermek, oldukça sık rastlanan bir durumdur. Çünkü en kuvvetli şahit, Allah’ın hitabıdır. Eserde toplam 16 ayet örnek olarak kullanılmıştır. Ayetler bazen direkt, bazen de ‘’Mevlamızın Kur’ân daki sözü gibi’’ şeklinde kullanılmıştır. Bazen de işaret edilmiştir. Bunlar; 1) 148.Beyit: Kasas /76 2) 181. Beyit: Nur /9 3) 200. Beyit: Al-i imran /144 4) 355. Beyit: Bakara /26 5) 597. Beyit: En’am/3 6) 455. Beyit: Bakara /13 7) 458. Beyit: Bakara /184 8) 460. Beyit: Maide /119 9) 461. Beyit: Bakara /6 10) 576. Beyit: Bakara /221 39   11) 657. Beyit: Enbiya/22 12) 676. Beyit: Yusuf/82 13) 700. Beyit: Yusuf/77 14) 701. Beyit: Al-i imran/85 15) 780. Beyit: Alak/16 16) 979. Beyit: Maide/119 d) Örnek olarak kullanılan hadisler: 660. beyitte “İnsanlar amellerine göre mükâfatlandırılacaktır. Eğer amelleri hayırlıysa, hayırla, eğer amelleri kötüyse, şerle karşılaşacaklardır” sözü hadis olarak değerlendirilmektedir. e) Klasik nahiv kitaplarında veya günlük dilde kullanılan kelime ve cümleler: “Zeyd Amr’ı dövdü ” , “Zeyd geldi ” , “Hind oturdu ” vs. şeklinde sıralanan cümlelerle bolca örnekler vermekle birlikte bu husus için 28.,48.,52.,89.,110.,117.,338. beyitlere bakmak yeterli olacaktır. f) Özlü sözler: Bu konuda 2 tane örnek verilebilir. 198. beyit : א א אئ و “ Yatan bir kul, saygı görmez” 446. beyit : כ م כ אئ א و إن א “ Bağlar ve bahçelerde yaşasa bile hiç kimse dünyada kalıcı değildir” g) Dualar: 73. beyit : א 40   “Umarım ki Allah cehaletimi izale etsin ” 982. beyit: א رب א כ ة إ ل و “Ey yüce rabbim güç ve kuvvet ancak senindir” h) Kasem (Yemin ) : 126. beyit : ي א أل ر “ Allah’a andolsun ki nebiz ( şarap ) i dökeceğim” 147. beyit: אم أ وא إن א “ Peygamber adına yemin olsun ki, çocuk babamın kucağında durdu” ı) Meşhur bazı zatlarla ilgili örnekler: 156. beyit: Şeyh Abdulkadir Geylani (r.a.) ile ilgilidir. 177. beyit: Veysel Karani ( r.a.) hakkındadır. i) Kafiyeli cümleler veya şiirlerden oluşturulmuş örnekler: Bunlara örnek olarak 39., 178., 185., 387., 447., 536., 622., 760. beyitler sayılabilir. j) İzhâr’daki örneklerin daha beliğ bir tarzda ifade edildiği yerler: Bu bağlamda 53, 155,157, 166, 173, 180, 182, 229, 317, 404, 568 numaralı beyitler örnek verilebilir. 2.3.2.2. Eserin Muhtevası 2.3.2.2.1 Giriş Müellif giriş bölümünde kendisini tanıtmış, kitabı telif sebebini, kitabın adını ve uzun zahmetler sonucu bu eseri meydana getirdiğini ifade ederek besmele, hamdele ve salvele kısmından sonra zamanın padişahı Sultan Abdulhamid Han’a şükran ve 41   hürmetlerini arz ederek eserini Şeyhü’l-İslam Cemaleddin Efendi’ye61 ithaf ettiğini söylemiştir. 2.3.2.2.2 Dibace (1-18. Beyitler) Müellif eserine şairane bir dibace yazmıştır. Bu kısmın tercümesi şu şekildedir: Halil es-Siirdî şöyle der Cenâb ı Allah’a hamdeder İnsanların seçkini ve ashabına Dâim selâm olsun pak ruhuna Duahânım insanların imâmına Efendimiz Abdülhamid Sultan’a Şevket, adalet ve haşmet sahibi Odur nebi makâmının nâibi Rabbim müyesser kılsın zaferi Kılıcıyla perişan etsin kafiri Vasfının her tanesi bir inci Alemin müftüsü, övüncü Kevser havuzuna elimi daldırdım Bu risaleyi adına ithafen yazdım Hasletleri kâmil ve benzersiz Fazl u kemali emsalsiz 61 Cemaeddin Efendi (ö.1917) Osmanlı devrinin yüz on yedinci şeyhülislamıdır. Sudûr (vezirler)dan kazasker Şeyh Ahmed Halid Efendi’nin oğlu ve Sultan 2. Mahmud zamanının Kazaskeri Vezir Yusuf Efendizade Şeyh Yusuf Efendi ‘nin kızından torunudur. Padişah Sultan Abdülhamid her hafta Cuma selamlığına, Şeyhülislam Cemalüddin Efendi Serasker Rıza Paşa ile birlikte çıkar ve her çıkışta onlara biner altın ihsanda bulunurdu. İkinci Meşrutiyetin ilanı 31 mart olayı üzerine istifa etmek istemişse de Sultan Abdülhamid, “benimle beraber ayrılacaksın” diyerek ona engel olmuştur. İlkinde 16 yıl 11 ay, ikincisinde 6 ay 10 gün, üçüncüsünde 3 ay 8 gün ve dördüncüsünde 2 ay 25 gün olmak üzere toplam 17 yıl 11 ay 13 gün Meşihat Makamı’nda kalmıştır. Zembilli Ali Efendi’den sonra en uzun meşihat süresi bu şeyhülislama aittir. Eseri: Hatırat-ı Siyasiye, 1918 (R.1336) Yılında İstanbul’da basılmıştır (Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1979, s. 218). 42   İlim deryasına dalmakta usta Makam ve kerem ehli her hususta Şeyhulislam Cemalettin şüphesiz Önderimiz, yüce efendimiz Utanarak sundum bunu el-amân Çekirge ayağı karıncadan armağan62 Manzûm şekilde nahvin mevzûsu Tâlibi, âlim eylemektir arzusu İzhâr’ın sedefinden işlenmiş Dostların faydasına söylenmiş Adına “Derilmiş Çiçekler” diyerek Tertip ettim, uykusuz geceleyerek Işık saçar cehaletin karanlığına Cevap verir talibin ihtiyacına Tâlibine mücevher bir gerdanlık Bin beyitten ibaret, yok noksanlık Muhtevası âmil ve ma’mûl Birde amel var, eyle kabul Sana malum olsun ki evvela Layıkıyla taksim ettim üç fasla. Müellif dibaceden sonra nahiv konularına geçmiştir. İzhâr’daki konuları 4 ana başlık altında toplamıştır. Böylece birçok konuyu bir başlık altında işlemiştir. Fakat bu 62 Birgün Süleyman Peygamber ordusuyla birlikte sefere giderken bir vadiye ulaştıklarında karınca beyinin diğer karıncalara “kaçınız Süleyman’ın orduları sizi ezmesin” dediğini duydu. Bunun üzerine gülümsedi ve karıncaların beyini yanına davet etti. Karınca beyi, kendince çok değerli sayılan bir çekirge budu ile onu ziyarete geldi. Hz. Süleyman”ın duasıyla bu but bereketlendi ve bütün ordu, yarısından doydu. Geri kalan yarısını karıncaya iade etti ve ondan öğütler istedi. Karınca Hz. Süleyman’a nasihatlarda bulundu (Pala, Ansiklopedik Divan Sözlüğü, s. 42). 43   şekildeki bir sunuş konuyu anlamayı zorlaştıracağından, çalışmamızda ana başlıkları ara başlıklara bölerek bu zorluğu ortadan kaldırmak amaçlanmıştır. 2.3.2.2.3 Vâzıʻ, Mevzûʻ, Tarif, Kelime ve Aksamı (19-34. Beyitler) 2.3.2.2.3.1 Özet Nahiv ilminin kaidelerini ilk defa oluşturan (vâzı’) Hz. Ali(r.a)’dir. Konusu (mevzu), “kelime” ve “kelam”dır. Bu ilmin gayesi iʻrâbta hatadan korumaktır. Nahiv, iʻrâb bakımından kelimeleri inceleyen ilimdir. Kelime; isim, fiil ve harf olmak üzere 3 kısma ayrılmaktadır. Bunları birbirinden ayıran özellikler örneklerle açıklanmıştır. 2.3.2.2.3.2 Metin Vazı’, “aslında nahvin ilk kurucusu hakkında, hiçbir ilmin kuruluşunda görülmeyen muhtelif rivayetler mevcuttur. Nahiv ilminin ilk kurucusu olarak Ebu’l- Esved ed-Düelî (ö. 683), Abdurrahman b. Hürmüz (ö. 735) ve Nasr b. Asım (ö.708) gibi isimler üzerinde durulmaktadır. Aynı zamanda rivayetler, nahvin kuruluşunu emreden üç isimden bahsederler. Bunlar, Ömer b. el-Hattab, Ali b. Ebi Talib ve Ziyad b. Ebih’tir.”63 Nahiv ilminin konusu kelime ve kelamdır. ’’Nahvin mevzusu mürekkepler, müfredler ve edatlardır. Müfredatın mevzusu olması terkip ve edatlarda bulunması bakımındandır. Edatların da mevzusu olması terkiplerde bağ vazifesi görmesindendir.’’64 Nahiv ilminin gayesi iʻrâbta hata yapmaktan korumaktır. “Nahvin gayesi Arapça terkibleri asli manaları üzere kullanıp hatadan sakınmaktır.”65 Tarifi: Nahiv, iʻrâb bakımından kelimeyi inceleyen ilimdir. “Nahiv iʻrâb, bina ve diğerleri gibi Arapça terkiplerin halleri kendileriyle tanınan kuralları bilmektir.”66 Kelime: Müfred bir manaya delalet eden lafızdır. “Kelime, yaralamak manasındadır. Sözün kalplere tesirinden dolayı bu kalıptan türetilmiştir. Lafız, atmak 63 Mehmet Reşit Özbalıkçı, Kur’ân Ve Hadisin Arap Gramerindeki Rolü, İstanbul, 2006, s. 34. 64 Taşköprülüzâde İsamüddin Ahmed Efendi, Mevzûâtu’l-Ulûm, İkdam Matbaası, Dâdu’s-Saade, 1313, s. 185. 65 Taşköprüzâde, Mevzûâtu’l-Ulûm, s. 185. 66 Seyyid Şerif Cürcani, Ta’rîfât, çev. Arif Erkan, İstanbul 1997, s. 237. 44   manasındadır ancak örfte, ağızdan çıkan söze denir. Mana, bir şeyden kastedilen şeydir. Müfred, lafzının bir bölümü kendisine delalet etmeyendir.”67 Kelime üç kısma ayrılmaktadır. a) Fiil: Konuluş bakımından üç zamana delalet eden kelimedir. “Üç zamandan maksat mazi, hal ve istikbaldir.”68 Özellikleri: “lâmu’l-emr”in duhûlü, “nehy lâ’sı, lemmâ, sevfe, in ve kad’’ edatlarını kabul etmesidir. b) İsim: Üç zamandan birisiyle ilgisi olmaksızın kendi başına bir anlam ifade eden kelimedir. İsmin özellikleri harf-i tarif alması, cer ve tenvin kabul etmesi, mübteda olduğunda da, fâil ve muzaf olarak kullanılmasıdır. İsmin bir kısmı âmil olurken (ism-i fâil gibi) bir kısmı ise Âmil değildir (nahnu ve ellezî gibi). c) Harf kendi başına bir anlamı olmayıp başka bir kelimenin anlaşılmasına katkıda bulunandır. Bunların bir kısmı Âmil olup (Cer harfleri gibi)Bir kısmı Âmil değildir.(Kad ve Hel gibi) 2.3.2.2.4 Âmilin Tarifi Ve Mefhumu (35-56. Beyitler) 2.3.2.2.4.1 Özet Müellif bu bölümde irabın tarifi, irabın ref’, cer, nasb, cezm olmak üzere çeşitleri ve bunların kullanımının gerekli olduğu durumları ele almaktadır. 2.3.2.2.4.2 Metin Âmil, kelimenin sonunun bir vasıta ile iʻrâbtan özel bir şekilde olmasını gerektirendir. (Nitekim kitabın ilk bölümünde Âmil terimi incelenmiştir.) “Âmil; amel eden etkileyen demektir. Etkilenen anlamına gelen ma’mûlün ve etkileyenin semeresi, sonucu ya da etkisi olan amelin (iʻrâb) anlaşılması, etkileyenin bilinmesine bağlıdır. Başka bir ifadeyle ma’mûl ve amelin anlaşılması âmilin bilinmesine bağlıdır. Bundan dolayıdır ki âmil, ma’mûl ve amele takdim edilmiştir.’’69 “Âmil kendisinden sonra gelen kelimenin sonunda ref’,nasb, cezm ve cer hallerini meydana 67 Kuşadalı Mustafa b. Hamza, Netâicü’l-Efkâr ale’l-Izhâr, Salah Bilici Kitabevi Yayınları, İstanbul, ts., s. 16-18. 68 Salah Bilici, el-Fevâidu’d-Diyâiyye, Kitabevi Yayınları, İstanbul, ts. , s. 16-18. 69 Mustafa el-Ğalayini, Câmi’ud-Durûsi’l-Arabiyye, el Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1993, s. 273. 45   getiren unsurdur. “Âmil, Arapçada kelimenin sonunun iʻrâbtan özel bir vecih üzere olmasını gerektiren şeydir.’’70 Muktezi’l-İrap: Âmilin, kelimenin sonuna iʻrâb verirken yararlandığı vasıtadır. Âmilin sonunda iraba yol açtığı kelimeler, isim ve muzari fiilden ibarettir. Örnek:م א א אن אأل أ אن : Lafzı fâil olması cihetiyle merfu’ א : Lafzı mefʻûl olması cihetiyle mansûb .Lafzı muzafun ileyh olması cihetiyle mecrûrdur :אأل Âmil; fâiliyet, mefʻûliyet ve izafet gibi bir takım gizli manaların isimlerde cereyan etmesini sağlamaktadır. Muzari fiilde muktezi’l-iʻrâb, ism-i fâile her yönden tam olarak benzemesidir. Bu da lafzen, manen ve istimalen olmak üzere üç yönden olur. a) Lafzen: Heyet ve şekil bakımından benzemesidir. Hareke ve sükun bakımından onunla aynı vezinde olmaz. b) Manen: Muzari fiil ile ism-i fâilden her biri umumi ve hususi bir mana ifade etmektedir. İsim harf-i tarif aldığında hususiyet, almadığında ise umumiyet ifade eder. Örnek: א آء Muzari fiilden hal ve istikbale delalet eden karineler kaldırıldığında, ilk olarak hal manası akla gelmektedir. ب fiilinde hal ve istikbal manaları vardır. Fakat ب fiilinde istikbal, ب א fiilinde ise hal manası vardır c) İsti’malen: Muzari fiilin isti’malen ism-i fâile benzemesi aşağıdaki durumlarda olur: 1- Muzari fiil ile ism-i fâilden her birinin bir nekreye sıfat olmasıdır. Örnek: אئ אء أو . 70 Cürcani, Ta’rîfât, s. 149. 46   2-İkisine de ibtida lamı dahil olabilir. Örnek: ى א أو أل א أ א א , א ism-i fâil muzari fiile أل örnektir. Muzari fiilin irabı asli değildir. Mesela dediğimizde cezm olayının gerçekleşmesi ism-i fâile benzerliğinden dolayıdır. 2.3.2.2.5 Âmilin Mutlak Olarak Taksimi (57-214. Beyitler): 2.3.2.2.5.1 Özet Burada lafzî ve ma’nevî âmiller, bunların tarifi ve taksimi açıklanmaktadır. Lafzî âmiller kıyâsî ve semâî olarak 2’ye ayrılır. Ayrıca bunlar isimde âmil olanlar ve fiilde âmil olanlar şeklinde 2 kısma ayrılmıştır. İsimde âmil olanlar; Harf-i cerler; 20 tane olup anlam ve işlevleri örneklerle açıklanmıştır. İki isimde âmil olan harfler 1-Bunlar ismini nasb edip, haberi ref’ edenlerdir. 8 tane olup bunların anlam ve işlevleri örneklerle açıklanmıştır. 2-İsmi ref’, haberi nasb eden âmillerdir. Bunlar, “leyse”ye benzeyen “mâ” ve “lâ” harfleri olup özellikleri ve şartları örneklerle açıklanmıştır. Fiilde âmil olanlar; a) Nasb eden âmiller; 4 tane olup anlamları ve şartları örneklerle açıklanmıştır. b) Cezm edenler; 15 tane olup 4 tanesi bir fiil, 11 tanesi de iki fiil cezmederler. Anlamları ve şartları örneklerle açıklanmıştır. 2.3.2.2.5.2 Metin Burada âmiller; lafzî ve ma’nevî olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Lafzî Âmil: “Âmillerin çoğu lafzidir. Yani lafızlardan meydana gelmektedir. Lafız ise bir anlam ifade ediyorsa kelime olarak isimlendirilir. Dolayısıyla manevi olanları saymazsak âmillerin ve ma’mûllerin kelimelerden oluştuğu sonucuna 47   ulaşılabilir.’’71 Dil ile söylenebilen, dilin kendisinde payı olduğu “amildir. Semâî ve kıyâsî olmak üzere iki kısma ayrılır. Semâî: Amel etmesi (araplardan) işitmeye bağlı olandır. ”Kendisi hakkında, bu böyle amel eder, bu da böyle (başka bir şekilde) amel eder denilmesi sahih olan Âmildir.”72 “Izhâru’l-esrâr” da yer alan ifadeyle işitildiği üzere öğrenilip kullanılan kendisine başkası kıyas edilmeyen âmil demektir. Bu kısım da isim ile fâillerde âmil olanlar olmak üzere iki kısma ayrılır. 2.3.2.2.5.2.1 İsimde âmil olanlar Bir isimde âmil olanlar ve aslında mübteda olan iki isimde âmil olanlar olarak ikiye ayrılır. a) Bir isimde âmil olanlar: Cer harfleri olup 20 tanedir. -İlsâk” içindir. İlsâk yapıştırmak, bağlamak demektir. Bu ise anlamda harf“ :א -1 i cerin fiilden ayrılmaması anlamına gelir. Nitekim Sibeveyh (ö.180/796) sadece bu anlam üzerinde durmuştur. Ayrıca ta’diye (geçişlilik), istiane, sebebiyet, musahabe (beraberlik) gibi manaları da vardır.’’73 2- : “İptida (eylemin başlangıcı)” içindir.” Ayrıca bütünün bir kısmını ifade etmek, cinsini beyan etmek, ta’lil, bedel içinde kullanılır.”74 İntiha (bitiş)” anlamında kullanılır. “Bundan başka maiyyet, fî ve lam“ :إ -3 manaları vardır.75 4- : “Uzaklaşma” ve “aşma” manaları için kullanılır. Talil ve istiane anlamları da vardır.76 : “İstiʻlâ” içindir. 71 Ramazan Demir, Birgivi’nin İzhâru’l-Esrâr Adlı Eserinde Âmil, Ma’mûl ve Amel Terimleri, Emin Yayınları, Bursa 2012, s. 56. 72 Cürcani, Ta’rîfât, s. 149. 73 Abdullah b Yusuf el-Ensari, Muğni’l-Lebib an Kutub’il-Eârib, thk. Ramazan el-Mübarek, Muhammed Ali Hamdullah, Mektebetü seyyidi’ş-şüheda, ts, s. 137. 74 Abdullah b Yusuf el-Ensari, Muğni’l-Lebib, s. 134. 75 Abdullah b Yusuf el-Ensari, Muğni’l-Lebib, s. 134. 76 Abdullah b Yusuf el-Ensari, Muğni’l-Lebib, s. 196. 48   م : “Tahsis” ve “taʻlil” içindir. כאف .Teşbih” benzetme içindir“ : א : “Zarfiyyet” bildirir. .Taklil (azlık)” bildirir“ : رب א .Yemin” içindir“ :وאو و : “Gaye” içindir. א א : “İstisna” içindir. .Mazi zamanda “ibtida” içindir. Bazen de isim olurlar : و א , : “İstisna” içindir. Genellikle de fiil olurlar. ال : Başka bir şeyin varlığından dolayı , bir şeyin varlığının mümkün olmadığını ifade etmek içindir. Harf-i cer oluşu kendisine zamir bitiştiği zamandır . .ma-i istifhâmiyye üzerine dahil olduğu vakitte harf-i cer olur : כ : “Terecci” (ummak, ümit etmek) manasını ifade eder. Ukayl kabilesinin lügatıdır. Örnek:’’ א '' (İzhâr da bu harfe örnek verilmemiştir) Zikredilen şu harf-i cerler için bir müteallak gerekir. Müteallak da ya fiil ya fiilimsi veya fiil manası olan bir lafızdır. Ancak harflerden zaid olanlar müstesnadır. (onlara bir müteallak gerekmez) Örnek : '' אح در א כ א , ''כ ال , رب , א א, א harflerine müteallak gerekmez. 49   Zaid olan harf-i cerlerin mecrûru ve “رب ” nin mecrûru zaid harfler ve “ رب ” dahil olmadan önce hangi hal üzere ise o hal üzere kalıcıdır. İstisna harflerinin mecrûru ileride geleceği şekil üzere “אإل” ile istisna edilen lafız gibidir. '' ال , '' nin mecrûru mübteda , sonrası ise haberdir. Bu yedisinin dışındakilerin mecrûru şayet harf-i cer fî manasında olursa ve mefʻûl fih olur. İbn-ul Hacib’in görüşü budur. Eğer harf-i cer, lam veya lam manasında ise mütellakınının mef ul-u lehi olmak üzere mahallen mansuptur. Eğer harf-i cer lam veya “ ” manasında değilse mefʻûl-u bih gayri sarih olmak üzere mansûbtur. Bazen müteallak car ve mecrûra isnad edilir. Bu durum da (car ve mecrûr ) naib-i fâil olmak üzere mahallen merfu olur; “ ” gibi. Naib-i Fâil olanın dışındaki car ve mecrûrun müteallakınından önce gelmesi caizdir. Bazen müteallak hazfedilir. Şayet hazfedilen müteallak umumi bir fiil manasında ise, car ve mecrûr zarf-ı müstekar olarak adlandırılır. Şayet umumi bir fiil olmaz veya onun müteallakı hazfedilmiş ise zarf-ı lağv diye isimlendirilir. Bazen harf-i cer kıyasî ve semaî olmak üzere hazfedilir. Harf-i cer kıyasi olarak üç durumda hazfedilir. Sözkonusu durumlar şunlardır: a) Birincisi mefʻûlu fîh’tir. Burada ’’ ’ ‘nin hazfi şayet mef-ulu fih zarfı zaman olursa ister (zarf-ı zaman) mübhem olsun veya mahdud olsun kıyasen hazfedilir. Zarf-ı mekan mübhem olursa harf-i cer hazfedilir. Zarf-ı mekan mübhem: öyle bir mekandır ki müsemmasına dahil olmayan bir iş sebebiyle onun için bir isim sabit 50   olmuştur. ''א, إزאء , و , א, , '' altı yön, ölçümle bilinen miktarlar ( uzunluk ölçüleri gibi ) buna örnektir Ancak sin’in fethasıyla’’ و ‘’lafızları bundan müstesnadır. Aynı şekilde ‘’ אرج ف, دא ‘‘ve istikrar manasında olmayan ism-i mekanlar bundan istisna edilmişlerdir. Bu istisna edilenlerden fi nin hazfi caiz değildir’'אن .denilmez’‘ أכ و א Şayet son kısmın âmili istikrar manasında olursa, “ ” harf-i cerrinin hazfi caiz olur. Örnek : '' א ة אم ز " Eğer mefʻûlu fih zarf-ı mekan mahdud olursa “ ” harf-i cerrinin hazfedilmesi caiz değildir. Zarf-ı mekan mahdud: İsmin müsemmasına dahil olan bir iş sebebiyle kendisi için bir isim sabit olan zarftır. Fakat '' כ ل, .fiillerinden sonra hazfedilebilir ’‘ د , b) Harf-i cerrin kıyasi olarak hazfedildiği yerlerden ikincisi, mefʻûl-u lehtir. Bunun için şartlar koşulmuştur. Mefʻûl-u leh, yapılış sebebi bildirilen fiilin, fâilinin işi olacak. Mefʻûl-u leh âmili ile aynı zamanda vuku bulacak. Bu iki yerde (yani mefʻûlu fih ve mefʻûlu leh te ) harf-i cer hazfedilirse mecrûr, naib-i fâil değil ise mansûb; naib-i fâil ise merfu’dur. c)Harf-i cerrin kıyasen hazfedildiği yerlerden üçüncüsü “ أن ,إن’’dir. Semaî ise kaideye bağlı olmayıp da, tamamen ezberleme ve işitilmeye bağlı olandır. Bundan sonra ilk iki yerin dışında harf-i cer hazfedildikten sonra kıyas, harf-i cerrin müteallakını mecrûra ulaştırman ve mahalli olan irabı İzhâr etmendir. Buna da hazf-i isal adı verilir. Bu iʻrâb mefʻûliyet üzere nasb veya naib-i fâil olmak üzere ref’tir. Bazen de şaz olmak üzere mecrûr kalır;’’ ي א أل .gibi ’‘ ر 51   Atıf olmaksızın bir manada olan iki harf-i cerri tek bir fiile taalluk ettirmek caiz değildir; ''אألذى “gibi. İki isimde amel eden âmil, bir isimde âmil olan gibi iki kısıma ayrılır. a) Mansûbu merfu’undan evvel olan b) Merfuu mansûbundan evvel olandır. a) Sekiz tanedir. Altısı fiile benzetilmiştir. Zira üç harften fazla olup, sonları fetha ile harekelenmiş ve fiil manaları vardır. .Tahkik içindir : إن -1 .Tahkik içindir : أن - 2 ن -3 .Teşbih (benzetme )içindir: כ כ -4 : İstidrak içindir. 5- : Temenni içindir. 6- : Teracci içindir. Bunların ma’mûlu kendileri üzerine tekaddüm etmez. Fakat أن bundan hariçtir. Asla başta bulunmaz. Bu altı harfe “ma” lafzı bitişirse ameli iptal eder ve bu durumda fiiller üzerine dahil olurlar. .lafzı cümlenin manasını değiştirmez إن .lafzı ise cümlesi ile beraber masdar hükmündedir أن Bundan dolayı cümle yerlerinde kesre, müfret yerlerinde fetha ile okunması gerekir. Hemze maddesinin kesre ile okunduğu yerler; -Cümle başında; “אء .gibi”إن א 52   -Kasemin cevabında ; “ אم أ .gibi “وא إن א -Sıla cümlesinin başında “ א א إن ز כ gibi ” א -İsm-i aynın haberinde; “ אج א .gibi “ د إ -Haberinin üzerine ibtida lam-ı dahil olan cümlenin başında . -Zan manası olmayan kavil maddesinden sonra;’’ אن .gibi’‘ إن ر -Cümle başına gelen’’ ‘’den sonra -Tasdik harflerinden sonra -İfititah harflerinden sonra;’’ א א رאכ א إن .gibi“ أ -Hal vav’inden sonra. “Summe, nehiy, nida ve emir den sonra ” ( Bu kısım İzhâr da yoktur.) Hemze maddesinin fethalı okunduğu yerler: -Fâil olarak geldiğinde ;’’ כ כ أ gibi“ א -Mefʻûl olarak geldiğinde;” ث אدر א א أن “gibi. -Mübteda olarak geldiğinde ; “أة א إ א ى أن ‘’gibi. -Muzaf-ı ileyh geldiğinde; -'' ‘’den sonra;’’ אد ت כ .gibi ’‘ أ ال- '' den sonra -“Ma-i masdariyye-i tevkitiyye”den sonra -Harf-i cerden sonra ; ” א כ א א .gibi ’’ أن ز -Atıf harfi olan “ ” dan sonra dan sonra“ و “ Hemze maddesinin cümle ve müfret olarak bulunması caiz olan yerlerde kesreli veya fethalı okunuşu caizdir. 53   Fa-i cezaiyyeden sonra gelen hemze maddesi ;” م א أכ ’’ gibi. Şayet kesre ile okunursa : ”Her kim arzu ediyorsa ben de ona ikram ederim’’, Fetha ile okunursa :’’ Her kim arzu ediyorsa benim ikramım ona sabittir’’ manasında olur. İnne bazen tahfif edilir. Bu durumda haberine lam getirmek gerekir. Aynı şekilde amel ettirmemek caiz olur. Amel ettirilmediği durumda ibtida fiillerinden birine dahil olması caizdir.” אء .gibi ’‘ و إن כא tahfif edildiğinde mukadder olan zamir-i şan da amel eder. Bu durumda أن kendisinden önce tahkik fiillerinden birinin bulunması gerekir: ’‘ أن أ ” “Dostumun infak ettiğini öğrendim” gibi. Aynı zamanda herhangi bir fiile dahil olur. أن ‘ın dahil olduğu bu fiil mutasarrıf olup, şart veya dua manasında değilse ; nefiy harfi , ’’ ’’ ve’’ ’’ harfi bulunması lazımdır. “ א א ف ’‘ إ א أن “Bir Hasan’ın ceddi bize Veysel Karani hakkında bilgi verecektir” gibi. Şayet bu fiil mutasarrıf değilse veya şart ya da dua manasında ise bu harflere ihtiyaç kalmaz; ” ’‘ أن א “Ümid ederim ki Hindli şeyh gelir” gibi. ن’‘ ;tahfif edildiğin de amel etmez’‘ כ אن ’’ אه ن ’‘ כ “İki göğsü hokka gibidir” gibi. 54   ‘’ כ ‘’kelimesi tahfif edildiğinde amelini iptal etmek vacip olur. ن’‘ כ ’’ve’‘ כ ‘’amel etmediği zaman fiilin başına gelmeleri caizdir;’’ ن رאم א و ة , כ כ א أ ‘’ “Sevgili sanki vuslatı arzuladı”, “Gelmedi fakat bir kere gelir”gibi. 7- Yedincisi müstesna-ı münkatı’ da vaki olan’’ إال ’’dır. Müstesna-i munkatı: müteaddid ( sayılı, birden fazla ) fertlerden çıkartılmayanlardır. Çünkü bu durumda’’ כ ’’ ,’’ إال ’’ manasındadır ve onun için bir haber takdir edilir. 8- Cinsinin hükümünü nefyeden’’ ال ’’dır. Amel etmesinin şartı: isminin nekre olup, muzaf veya muzaf a benzetilen olması ve ismi ile arasının ayrılmamasıdır. Merfu u mansûbundan önce gelen ikinci kısım iki harftir. Bunlar’’ ’’ ye benzeyen ’’ א ,ال ’’dır. Bu iki harf mübteda ve haber üzerine dahil olmaları yönünden’’ ’’ye benzetilmiştir. Bu ikisinin amel etmesi için: İsmi ile arası’’ أن’’ ile haberi veya bu ikisinin gayrısı ile ayrılmaması Nefiyliğin’’إال ’’ile bozulmaması İsminin nekre olması gerekir; א’’ א אئ א و כ א אئ א ز ‘’ “Zübeyr ayakta olsa da ulu değildir, yatan bir kul saygı görmez ” gibi. Şayet şartlardan biri mevcut olmazsa amel etmezler. ل ’’ א إال ر “ و 55   “Muhammed, ancak peygamberdir” gibi. Aynı zamanda ma’mûlleri kendileri üzerine tekaddüm etmez. Muzari fiilde âmil iki çeşittir. Birincisi nasbedici, ikincisi cezmedici dir. Nasbedici âmil dört harftir. .masdariyet içindir : أن- - : gelecek zamanda te’ kid edilmiş olan nefiy içindir. - .sebebiyet içindir : כ şart ve ceza içindir. Bu harfin amel etmesinin şartı fiilinin kendisinden önce: إذن - olan lafza itimat etmeyen müstakbel fiil olmasıdır. Eğer o fiil ile hal zamanı kasdedilirse veya fiil kendisinden önce olan lafza itimad ederse amel etmez. .in gizlenmesi ve bu şekilde muzari fiili nasbetmesi caizdir ’’ أن’’ Muzari fiili cezm edici âmil onbeş tanedir. 4 tanesi sadece bir fiili cezmeder. Bunlar; - א- -Nehiy la’sı -Emir lamıdır 11 tanesi ise 2 fiili cezmeder. Bunlar; şart ve ceza içindir : إن .Mekan için kullanılır :أ .Mekan için kullanılır : أ 56   א : Mekan için kullanılır. : Zaman için kullanılır. א .Zaman için kullanılır : إذא א .Zaman için kullanılır : إذ א : Şart içindir. א : Şart içindir. Şart ifade eder. .Şart içindir أى .in gizlenmesi ve bu şekilde muzari fiili cezmetmesi caizdir’‘ إن'' 2.3.2.2.6 Kıyasî Âmilin Tarifi Ve Kısımları (215 – 408 – Beyitler ) 2.3.2.2.6.1 Tarifi Kıyasî Âmil: Amel etmesinde konusu sınırsız genel kurallar zikredilen âmildir. Sigasının semaî olması kıyasî olma sıfatına zarar vermez. Örneğin : “Her sıfat-ı müşebbehe fâili ref eder ” terkibinde olduğu gibi. 2.3.2.2.6.2 Kısımları Kıyasi Âmiller 9 tanedir. 2.3.2.2.6.2.1 Fiil Her fiil ref ve birçok ma’mûlu nasb eder. Mansûbunun kendisinin önüne geçmesi caizdir. Fiiller lâzımî ve müteaddî olarak ikiye ayrılır. 57   1- Lâzım fiil: Mefʻûlsüz olarak anlaşılması tam olabilendir;’’ ‘’gibi. Lâzım fiil harf-i cer olmaksızın mefʻûl-u bihi nasbetmez. Medih ve zem ( övme ve yerme ) fiilleri bu kısmından olup, amel etmeleri için şu şartların oluşması gerekir: a) Fâilinin lam-ı tarifli olması b)Fâilinin lam-ı tarifli bir kelimeye muzaf olması c) Fâilinin nekre temyiz olmuş zamir olması’’ ئ , ‘’nin fâilinden sonra fâile mutabık bir mahsus getirilir. Bu mahsus mübteda, öncesi de onun haberidir. '' أة ز '' א “Zübeydem ne hoş kadındır” gibi. 2-Müteaddî fiil: Mefʻûlsüz tam olarak anlaşılmayandır. 3 kısıma ayrılır. 1- Bir mefʻûle müteaddî: Bu kısmın mefʻûlünü karine ile veya karinesiz hazfetmek caizdir. 2- İki mefʻûle müteaddî: Bu kısımda 3’ e ayrılır 2.1 – İkinci mef ulü, birinci mefʻûle muhalif olan; א ’’ א در .gibi’‘ أ ز 2.2 – Kalb fiileri :’’ ت ,ز , gibi’‘ ,رأ , , و Kalb fiillerinin iki mefʻûlünü beraber veya birini karinesiz hazfetmek caiz değildir. Lakin karine ile iki mefʻûlü sıkça hazfedilir Kalb fiillerinin özellikleri şunlardır: a ) Fâili ve mefʻûlünün aynı manada muttasıl zamir olması caizdir; א'’’ ‘’gibi. b ) Mefʻûllerinin başına’’ أن ‘’gelmesi caizdir ; אئ ’’ א gibi’‘ أن ز 58   c) Ta’lik yapılmasıdır: Ta‘ lik lafzan amel ettirmemektir. Ta’lik şu fiillerde bulunur: - Kalb fiillerinde - Kalb fiillerinin dışındaki kalbi fiillerde - Kendisiyle ilim taleb edilen fiillerde. Beş duyu ile bilinen fiillerde bu kısımdandır. 2.3-Kalb fiillerine mülhak olan fiiller. Bu fiillerin mülhak olması şu hususlardadır. Sadece mübteda ve haberin başına gelmesi; כא ’’ א א ’‘ وא אأل ز “Emir Zeyd’i kendisine melik tayin etti” gibi. Hazif konusunda aynı şartlar taşıması 3-Üç fiile geçişli olan fiiller: Bu kısmın ilk mefʻûlü '' babının birinci’‘ أ mefʻûlüne, diğer iki mefʻûlleri ise ‘’ ‘’babının iki mefʻûlüne benzer; م’’ א وאن א ’‘ أ “Mervan’a Kays’ın ihtiyar olduğunu bildirdiler” gibi. Her fiile bir merfu gereklidir. Eğer bu merfu ile kelam tam anlaşılırsa tam fiil; anlaşılmayıp bir mansûba ihtiyaç duyulursa nakıs ( eksik ) fiil diye adlandırılır. Merfu olanı isim, mansûb olanı haber olarak zikredilir Nakıs fiiller ancak mübteda ve haberin başına gelebilirler Nakıs fiiller 2 kısımdır: a) Mukârebet ( yakınlık ) manası olmayan nakıs fiil :’’אل אل و א אر و כאن و ‘’gibi. Ayrıca Tam fiil ‘’אر ‘’manasında olduğu zaman nakıs fiile dönüşür. א gibi. Evvelinde א olmayan nakıs fiilerin kendilerinin önüne geçmesi caizir. Nakıs 59   fiillerin evvelindeki’’ א i nafiye ye tebdil edilirse haberlerinin kendilerinin önüne‘إن ’’,’‘ geçmeleri caiz değildir. Ama bu ''א ,'' ''veya'' ‘’ ile tebdil edilirse caiz olur. b) Mukarebet ( yakınlık ) manası olan nakıs fiil: Yakınlık manasına delalet eder. Bu fiillerin haberi ancak muzari fiil olur :’’ ‘’gibi. Bu fiillerden ‘’ ‘’genellikle’’ أن'' ile kullanılır. Bu fiillerden’’כאد ‘’genellikle’’ أن'' olmadan kullanılır. Bu fiillerin haberlerinin kendileri önüne geçmeleri caiz değildir. 2.3.2.2.6.2.2 İsm-i fâil Kıyasi âmillerin ikincisidir. Malum olan fiilin ameli gibi amel eder. 2.3.2.2.6.2.3 İsm-i mefʻûl Meçhul olan fiilin ameli gibi amel eder. İsm-i fâil ve ism-i mefʻûlün munfasıl olan fâilde ve mefʻûl-u bih te amel etmesinin şartı; ism-i tasğir ve mevsuf olmamalarıdır. אرب אئ ب , gibi . Eğer ism-i fâil ile ism-i mefʻûl amel ettikten sonra sıfatlandırılırsa, bu durum önceki amellerine zarar vermez. Bunlarda lam-ı tarif bulunduktan sonra başka şart aranmaz. Fakat lam-ı tarif bulunmaz ise; mübteda, mevsuf, zil hal, istifham veya nefye itimad etmeleri şart koşulur; وא’’ אرب .gibi’‘ ز İsm-i fâil ve mefʻûlün mefʻûl bihi nasb etmesinde hal ve istikbal manalarına delalet etmeleri şart koşulmuştur. Bunların tesniye ve cem’leri amel ve şartlar hususunda müfredleri gibidir.'' אل אل , ‘’gibi mübalağa vezinleri de bu özellikleri taşır. Fakat bu vezinlerin nasb etmesinde hal ve istikbal manalarına delalet etmeleri şartı yoktur. 2.3.2.2.6.2.4 Sıfat-ı müşebbehe Kendi fiilinin ameli gibi amel eder. Bunun için, hal ve istikbal anlamını taşıması hariç, ism-i fâildeki şartların bulunması gerekir. 60   2.3.2.2.6.2.5 İsm-i tafdîl Mefʻûl-u bihi nasb etmez. Zahir fâilde amel etmesi için fiil manasında olması gerekir. ’’ א أ د أ א א رأ ‘’ “Hiçbir aşığın gözyaşının, kardeşimin gözündeki gözyaşı damlalarından daha güzel olduğunu görmedim” gibi. 2.3.2.2.6.2.6 Masdar İsm-i fâil ve mefʻûl-u bihte amel etmesi için şu şartları taşıması gerekir. İsm-i tasğir olmaması Sıfatlanmış olmaması Hal manasında olmaması Lam-ı tarifli olmaması Te’kit, adet ve nev bildirmemesi Fiilin hazfi vacip olursa masdar amel eder;’’ א א ‘’gibi. Masdarın fâilini naip bırakmadan hazfetmek caizdir. Masdara zamir fâil yapılmaz, ma’mûlü kendisinin önüne geçemez 2.3.2.2.6.2.7 Muzaf olan isim İsmi cer eder. Bunun için şu şartların bulunması gerekir. 1-İzafetten dolayı tenvin veya naibinin bulunmaması 2-Umumilik ve hususilik bakımından muzaf-ı ileyh ile eşit olmaması. 3-Muzaf-ı ileyh’ten hususi olmaması. Bu şartları taşıyan izafete lafzî izafet denilir. Manevi izafet: Muzafı, ma’mûlüne izafe edilmiş sıfat isimlerinden olmamasıdır; م ز gibi. Şartı muzafın ma’rife olmamasıdır. Manevi izafet iki manada kullanılır 61   '' '' , manasında , muzaf-ı ileyh muzafı ve dışındakilerini kapsayan bir cins olduğu zaman kullanılır;’’ א ‘’gibi. م'' ‘’manasında : Muzaf-ı ileyh muzafı kapsamaz sadece tahsis bildirir;'' א رأس ‘’gibi. Ma’nevi izafet: muzaf-ı ileyh marife olursa, muzaf ‘’ ى , , , ‘’kelimeleri olmazsa, marifelik ifade eder. Muzaf-ı ileyh nekre olduğu zaman tahsislik ifade eder. Lafzi izafet sadece lafızda tahfiflik ifade eder;’’ و אرب ‘’gibi. 2.3.2.2.6.2.8 İsm-i mübhem-i tam Nekre bir ismi temyiz olmak üzere nasb eder. İsm-i mübhemin tam olması şu beş şeyden biri sebebiyle olur. 1-Kendisiyle; Bu da ya kapalı bir zamirde olur ya da ism-i işarette olur. 2-Tenvinle; Tenvin de ya lafzî ya da takdirî olur;’’א א ز ‘’gibi. -3’ten 10’a kadar sayıların temyizi mecrûr ve cemi ( çoğul ) olur;’’ אل ر ‘’gibi. - 300’den 900’e kadar olan sayılarda cemi olmaz . -11’den 99’a kadar olan sayılarda cemi olmaz ve mansûb olarak gelir. - 100 ve 1000 sayıları, bunların tesniyeleri ve 1000 sayısının cemisinin temyizi nasb edilemez. Bilakis bunların temyizi mecrûr ve müfredtir;’’ أ و ة א .gibi’‘ أ در 3-Tesniye nun’u ile olur;’’ א אن ‘’gibi. 4-Cemi nun’una benzeyen nun ile ‘’א ون در ‘’gibi. 5-İzafetle;’’ א ه د ‘’ gibi. 62   İsm-i mübhem- i tamın mamûlü kendisinin önüne geçemez. 2.3.2.2.6.2.9 Mana-ı fiil Bundan kastedilen, fiil manası kendisinden anlaşılan her bir lafızdır. Mana-ı fiil şunlardır: a)Esma-i ef’al (isim fiil ) : Emir ya da mazi manasında olan fiildir. Ma’mûlü kendisinin önüne geçemez;’’م כ ,א , א, , رو אت, א , ,א ‘’gibi. b)Zarf-ı mustekar: mef-ulu bihte amel etmez. Zahir fiilde amel etmesi için; 1-İsm-i fâilde zikredilen şeylerden birine itimad etmesi 2-İsm-i mevsule itimat etmesi gerekir; אر א ’’ אء א ‘’ “Annesi memlekette olan kişi geldi” gibi. Zarf-ı müstekarrın mukaddem haber olması caizdir. Zahir fâilde amel etmediği zaman fâili, mahzuf müteallakından intikal eden müstetir bir zamirdir. Zahir fâil ve mefʻûlu bihin dışındaki ma’mûllerde şartsız amel eder. Hal ve zarf gibi c)İsm-i mensub: İsm-i mefʻûlde koşulan şartlarla ism-i mefʻûl gibi amel eder; ’’ أة א ‘’gibi. d)İsm-i müstear: (Konulduğu mananın dışında kullanılan isim ) ; رت أ ’’ ‘’ “Kölesi aslana benzeyen emire uğradım”. ( Burada’’ أ ‘’ müstear isimdir. )gibi. e)Kendisinden sıfat manası anlaşılan isimler : א lafzı gibi f)İsm-i işaret ,’’ ‘’ ,’’ ‘’, tenbih, teşbih, nefiy edatları Bunlar fâil ve mefʻûl- u bihten başka hal ve zarf gibi ma’mûller de amel eder. Fâil ve mefʻûlde amel etmez. 63   Manevi Âmil: Kendisi için lisanda pay bulunmayan ( dile getirilmeyen ) âmildir. Kalp ile bilinen bir manadır. Manevi âmil 2 tanedir: 1-Mübteda ve haberi ref eden; ’’ ‘’ “Hüznüm ayrılığımdır” gibi. 2-Muzari fiili ref eden ;''ب .gibi’‘ د Bunun sebebi muzari fiilin isim yerine vaki olmasıdır. Örnekte’’ب אرب’’,’‘ ‘’yerine vaki olmuştur. Buraya kadar zikredilen âmillerin toplamı altmış tanedir. 2.3.2.2.7 Ma’mûl (409 -480. Beyitler) Öncelikle bilinmesi gerekir ki, bir manaya vaz olunmuş ( konulmuş ) lafızlar terkipte vaki olmadığı zaman, âmil olmadığı gibi ma’mûl de olmazlar. Şayet terkipte vaki olurlarsa bu da üç kısımdır. 1-Asla ma’mûl olmayanlar. Bunlar iki tanedir: a)Harf b)Basra ulemasına göre lam’sız olan emirdir. Çünkü muzaraat harfi hazfolunca, muzari fiil ism-i fâile benzemekten çıkar ve aslına döner. O asıl da mebni olmaktır. Ve denilmiştir ki (Kufelilerin görüşüdür); lamsız olan emir murebtir, mukadder olan bir lam ile cezmolunmuştur. 2-Daima ma’mûl olanlar. Bunlar da iki tanedir: a) İsim: Bundan dolayı fiilimsi üzerine, ” fâilleri haber yerinde kaim mübteda olmak üzere mahallen merfudurlar” diye hükmolunmuştur. Sıfatların üzerine dahil olan lam’a gelince; Nahivcilerin bazıları : ” Bu da diğer lam‘lar gibi harftir “ demişlerdir. 64   b)Muzari fiil 3-Ma’mûl olmayıp ta, ikinci kısmın yerinde kullanılmasıyla ma’mûl olandır. Bunlar da iki tanedir; a)Mazi fiil:أن -i masdariyye’den sonra mahallen mansûb, cezmediciden sonra şart veya ceza olarak bulunduğunda mahallen meczûmdur. Bu iki durum dışında kullanıldığında ma’mûl olmaz. b)Cümle, isim ve fiil cümlesi olarak 2 ye ayrılır. 1-Fiil cümlesi: Lafzan veya ma’nen fiil ve fâilinden oluşur; ’’ אم א .gibi’‘ إن 2-İsim cümlesi: Mübteda ve haber veya âmil harfin isim ve haberinden meydana gelen cümledir; ى’’ א .gibi’‘ إن ز Şayet cümleden lafzı kastedilirse, müfred hükmüne girer ve irabtan mahalli olur. Bu durumda fâil, mefʻûl veya naib-i fâil olabilir. Kavlin mekulu ( birisinin nakledilen sözü ) de bu kısımdandır :” א 77”و إذא أ gibi Eğer masdar manası kasdedilirse yine i‘rabtan mahalli olur. Masdar manası ya أن ;ve ma-i masdariyye vasıtasıyla veya bu üçü olmadan kasdedilir ,إن א ’’ ’‘ رأى أن “Yezid’in katil olduğuna kani oldu” gibi. Cümle kendisinden lafzı veya masdar manası kastedilmediğinde şu yerlerde iʻrâblanır 1-Mübtedaya haber olduğunda 77 Bakara, 2/13. 65   babına haber olduğunda’‘ إن’‘-2 babına haber olduğunda ’‘ כאد’’ve’‘ כאن’‘-3 4- ‘’ ‘’babının ikinci mefʻûlü olduğunda 5-'' babının üçüncü mefʻûlü olduğu durumlarda cümle mahallen mansûb olur’‘ أ 6-Hal olarak vaki olduğunda 7-Talik olduğunda 8-Fa-i cezaiye veya iza-i fücaiye den sonra cezmedici şarta cevap olduğunda mahallen meczûm olur ; م ’’ כ م כ .gibi’‘ إن 9-Nekreye sıfat olduğunda 10-Müfred veya iʻrâbtan mahalli olan bir cümleye atfedildiğinde 11-Müfred veya iʻrâbtan mahalli olan bir cümleden bedel olduğunda 12-İrabtan mahalli olan bir cümlenin te’kidi olduğunda 13-İrabtan mahalli olan bir cümlenin atf-ı beyanı olduğunda Cümle bu beş yerde metbuuna göre iʻrâb alır Bütün bu anlatılanlardan netice olarak cümlenin beş kısım olduğu anlaşılmıştır. Birinci kısım müfred tevilindedir bu cümle her yerde irablanır. Bu da ikiye ayrılır a)Lafzı murad edilen cümle b) Masdar manası murad edilen cümle: İkinci kısım müfred tevilinde olmaz. Bu durumda ma’mûl olmaz. Ancak beş yerde ma’mûl olur. Birincisi şartın cevabında, ikincisi haber olduğunda, üçüncüsü mefʻûl olduğunda, dördüncüsü hal olduğunda, beşincisi ise daha önce zikredilen şeylere tabi olan cümledir. 66   2.3.2.2.8 Ma’mûlün Kısımları (481-601.Beyitler) Ma’mûl iki kısımdır; Ma’mûl bil asale ve ma’mûl bi’t-tebaiyye Ma’mûl bi’l-asâle: Merfu, mansûb, mecrûr ve meczûm olarak dörde ayrılır Merfu ma’mûl dokuz tanedir: 1-Fâil: Kendisine malum tam fiil veya tam fiil manasında bir şeyin isnad edildiği ma’mûldür. '' אت א אن, אئ א א , א إ אء ‘’gibi. 2-Nâibü’l-fâil: Kendisine mechul tam fiil veya tam fiil manasında bir şeyin isnat edildiği ma’mûldür;’’ ل .gibi ’‘ א Fâil ve naib-i fâil ancak isim veya isim tevilinde olur. Fakat naib-i fâil bazen mecrûr olabilir;‘’ א ‘’gibi. Bu durumda âmilin müfred müzekker olması gerekir. Fâil ve naib-i fâil, âmillerinin önüne geçemez ve beraber hazfedilemez. Ancak masdardan beraberce hazfolunurlar. Fâil ile naib-i fâilden her biri iki kısımdır. Birincisi muzmer (içinde saklı ) , ikincisi zahir olandır. Muzmer olanı; müstetir ve bariz olarak ikiye ayrılır. Müstetir de; gizlenmesi vacip olan ve caiz olan olarak ikiye ayrılır. Fâil ve naib-i fâilin şu yerlerde gizlenmesi vaciptir: 1-Mazi fiil dışındaki müfret müzekker, muhatap ve mütekellimler de 2-Emir manasında olan isim fiillerde 3-Kuhul meselesi dışındaki tafdîl fiillerinde 4-İsm-i fâil, ism-i mefʻûl ve bunların manasında olanlar 5-Sıfat-ı müşebbehe ve zarf ı müstekarda 6-İsm-i fâil ve ism-i mefʻûlün tesniye ve cemilerinde 67   7- '' א ن, , כ א , א '' istisna manasında oldukları zaman Fâil ve naib-i fâilin şu iki yerde gizlenmesi caizdir; -Müfred gaib ve gaibe de. -Şartı tutan fiilimsilerde Fâil ve naib-i fâil olarak bulunan bariz muttasıl zamirler şunlardır: 1-Fiillerin tesniyelerindeki elifler 2-Cem-i müzekkerdeki vavlar 3-Cem-i müennesteki nunlar 4-Mazi fiildeki müfred müzekker muhatap ve mütekellimdeki “te” 5-Mütekellim maal gayrdaki ‘’na’’ 6-Mazi fiilin dışındaki müfred müennes muhataba “ya” sı Muzhar olan kısmına gelince açıklamaya ihtiyaç yoktur. Yalnız, âmil muzhar olan isme isnad edildiği zaman, muzhar olan isim tesniye veya cem olsada âmilin müfred ve gaib olması vaciptir. Zahir isim, insanoğlu cinsinden hakiki müennes, müfred veya tesniye âmiline bitişik ise âmilinin müennes olması vaciptir;’’אن א א א و אر א '; gibi. Âmil cem-i müzekker-i mükesser akil’in dışında bir müennes zamire isnad edilirse yine müennes olması vaciptir;’’ אر .gibi’‘ ز أو Bu iki yerin dışında zahir isim müennes olursa âmilinin müennes olması caizdir. Müennes: Kendisinde lafzen veya takdiren te’nis alameti bulunandır. Müenneslik alametleri şunlardır; -”He” denilerek durulan “te” ‘’gibi. -Elif-i maksure -Elif-i memdude 3’ten 10’a kadar sayıların müzekkeri te ile müennesi te’ sizdir. 68   13’ten 19’a kadar sayıların müzekerinde te birinci kısma; müennesinde ikinci kısma konulur. Hakiki müennes; karşıtında canlılardan bir erkek bulunandır ;’’ א أة و .gibi’‘ א Lafzi müennes; Karşıtında canlılardan bir erkek bulunmayandır;’’. , ‘’gibi. Cem-i mükesser (kırık çoğul ) ; müfredinin kalıbı değişendir;’’אور .gibi’‘ أ Cem-i müzekker salim; müfredinin sonuna makabli mazmum bir “vav”veya meksur bir “ya”ile meftuh bir nun bitişendir. Cem-i müennes –i salim sonunda elif ve te bulunandır. Tesniye: müfredinin sonuna elif veya makabli meftuh bir “ya”ile “nun” bitişendir. Cem-i müzekker-i salimin dışındaki bütün cem‘ler kendisinde cemaat manası olduğundan müennes sayılır. Cem-i müzekker salimin âmilinin müzekker olması vaciptir. Âmili kendisine isnad edildiği zaman da cem-i müzekker olması gerekir; ‘’אؤא ن .gibi’‘ א Âmil cem-i müzekker mükesseri, âkil zamirine isnad edildiğinde müfred müennes veya cem-i müzekker olması vaciptir;א אل أو .gibi א Âmil bunların dışındaki bir cem zamirine isnad edildiğinde müfred müennes veya cem-i müennes olması vaciptir;’’אت אئ אئ أو אت .gibi’‘ א 3-Mübteda: Merfu ma’mûllerin üçüncüsü olup iki çeşittir. -Lafzî âmillerden soyulmuş isim veya isim veya isim te’vilindeki müsned-i ileyh. -Nefiy veya istifham kelimelerinden sonra gelip, zahir ismi ref eden sıfat isimler. Bunun gibi olan mübtedanın haberi yoktur. Mübtedanın birden fazla olması caiz değildir. Asıl olan önce bulunmasıdır. Mübtedanın şartı marife veya tahsislenmiş nekre olmasıdır; 69   .gibi 78“و “ 4-Haber: Lafzi olan âmillerden arınmış, kendisiyle isnad yapılan fiil veya fiil manasındakilerin gayrısıdır ;’’ .gibi ''ز Haberin birden fazla olması caizdir. İsim ve fiil cümlesi halinde gelebilir. Bu takdirde kendisinde mübtedaya dönen bir zamir gerekir;’’ه אم أ א ‘’gibi. Haber karine bulunduğu zaman hazfedilebilir. Asıl olan nekire olmasıdır. Bazen de marife olur;’’ א .gibi ''א إ .babının ismi: Hükmü fâilin hükmü gibidir ''כאن’‘-5 .babının haberi: Mübtedanın haberinin hükmü gibidir’‘ إن’‘-6 7-Cinsi nefyeden’’ '' haberi: Hükmü mübtedanın haberi gibidir. 8-‘’ ‘’ye benzeyen’’ ''ev'' א ‘’nın ismi: Hükmü mübtedanın hükümü gibidir. 9-Nasbedici ve cezmedicilerden ari olan muzari fiildir. 2.3.2.2.9 Mansûb Ma’mûllerin Kısımları (602-667-Beyitler) Mansûb ma’mûller on üç tane olup şunlardır; 1-Mefʻûl-u mutlak: Lafzen veya takdiren manası zikr olunmuş âmilin fâilinin işidir. Bazen de aynı ma’nada, bir kelimeyle olabilir. âmilinin önüne geçmesi caizdir. 2-Mefʻûl-u bih: Fâilin fiilinin kendisi üzerine vaki olduğu şeyin ismidir. Âmilinin önüne geçmesi caiz olup, hazfedilebilir. Karine bulunduğu zaman fiili hazfedilebilir 3-Mefʻûl-u fih: Zamandan veya mekandan âmilinin içerdiği mana kendisinde işlenen şeyin ismidir. Nasbetmesi için “fi” nin gizlenmesi gerekir. Hazfedilebilir. Âmili karine ile hazfedilir. 78 Bakara, 2/221. 70   4-Mefʻûl-ü leh: Âmilinin içerdiği mana kendisi için yapılmış olduğu şeyin ismidir. Nasbetmesi için başındaki ”Lam” ın gizlenmesi gerekir. Âmilinin önüne geçebilir. Hazfedilmesi caizdir. Karine bulunduğu zaman âmili hazfedilebilir. 5-Mefʻûl-ü meah: Âmilin ma’mûl ile beraberliğini ifade etmek için vav harfinden sonra zikrolunandır. Âmilinin önüne geçmesi caiz değildir. Birden fazla olması caiz değildir. 6-Hal: Lafzan veya manen fâil veya mefʻûl-u bih’in durumunu beyan edendir. Âmili; fiil, şibh-i fiil ( fiilimsi ) veya mana-yı fiildir. Nekre olması gerekir. Manevî ve mecrûr olan zil halin önüne geçmez. Halin birkaç tane olması caizdir ;’’א א אء ز رאכ ‘’gibi. Âmili bulunduğu zaman hazfedilebilir. 7-Temyiz: Cümle içinde zikredilmiş, ( ism-i mübhem-i tamda açıklandığı gibi ) beş şeyden biri ile tam olan zattan kapalılığı kaldırır. Veya cümle içinde mukadder olan bir zattan kapalılığı kaldırır;’’ א ‘’gibi. Âmilinin önüne geçemez ve nekire olur. 8-Müstesna: 2 çeşittir; -Muttasıl :’’ .veya kardeşleri ile sayılanlardan çıkartılandır’‘ إ -Munkatı:'' veya kardeşlerinden sonra zikredilip sayılanlardan’‘ إ çıkartılmayandır. Müstesna şu dokuz yerde mansuptur; -Tam ve olumlu kelam da sıfat olmayan’’ אل إ ’’;dan sonra’‘ إ אئ א '' א . ز -Müstesna minh’in önüne geçtiğinde. -Munkatı olduğunda א’‘- , ن , כ א , א א , ‘’dan sonra 71   Kelam olumlu, müstesna minh’de mezkur olduğu zaman nasb etmek caiz; bedel yapmak tercih edilmiştir; ة" وא א رأ إ א و א إ ز א أ '' ”Bize sadec Zeyd aniden geldi” “Yalnızca Amr’ı birdenbire gördüm” gibi. Müstesna,’’א א אء, ى, ‘’dan sonra mecrûrdur. ’’ '' lafzında asıl olan sıfat olmasıdır. .babının haberi: Hükmü mübtedanın haberinin hükmü gibidir’‘ כאن’‘ - Karine bulunduğu zaman hazfedilebilir. א''; אل إن إن א ن אس ’‘ א “İnsanlar amellerin göre mükafatlandırılacaktır. Eğer amelleri hayırlıysa, hayırla, eğer amelleri kötüyse, şerle karşılaşacaklardır” gibi. babının ismi: Hükmü mübtedanın hükmü gibidir. Fakat hazfi caiz’‘ إن’‘- değildir. -Cinsi nefyeden ”La” nın haberi: Haberi bulunduğu zaman ismi hazfedilebilir. -‘’ ‘’ye benzeyen’’ ''ve'' א ‘’nın haberi: Hükmü mübtedanın haberinin hükmü gibidir. -Başına nasb edatları gelmiş muzari fiil. 2.3.2.2.10 Mecrûr Mamûl (668 - 684 – Beyitler ) Mecrûr ma’mûller iki tanedir; Birincisi; cer harfi ile mecrûr olandır. Açıklaması daha önce geçmişti. İkincisi; izafetle mecrûr olandır İzafetle mecrûr olanın ve ma’mûlünün muzaf (tamlanan) üzerine takdimi caiz değildir. Zaruret olmaksızın muzaf ile muzaf-ı ileyh (tamlayan)ın arasını ayırmak caiz değildir. Zaruret halinde ancak zarf ile ayrılabilir. Muzaf hazfedildiği zaman irabı muzaf- 72   ı ileyh’e verilir; “א ئ א أى أ gibi. Muzaf gaye olup, muzaf-ı ileyh niyet 79”وא olunmaza, o zaman zamme üzerine mebni olur. 2.3.2.2.11 Meczûm Mamûl ( 685-703- Beyitler) Meczûm mamûl, kendisine cezmedici edatlardan biri dahil olmuş muzari fiildir. Eğer cezmediciler mücazat kelimeleri olursa, bunlar şart ve cezayı gerektirir. Şayet şart ve ceza fiili veya şart fiili fa’sız olan muzari fiil olursa cezm vaciptir. Şayet şart fiili mazi, cevabı muzari olursa, cezm ve ref’ caiz olur. Şayet ceza fiili, muzari fiil manasında olan mutasarrıf mazi fiil olursa veya’’ ‘’ya da’’ א '’ile menfi muzari fiil olursa, ceza fiiline “fa” nın gelmesi caiz olmaz. 2.3.2.2.12 Tebaî Mamûlün Kısımları 704-785-Beyitler Tebaî mamûller beş tanedir. Bunlardan hiç biri metbuunun ( Tabi olduğu şeyin ) önüne geçmez. İrabı metbularının irabı gibidir. 2.3.2.2.12.1 Sıfat Mutlak olarak metbuunda bir mana üzerine delalet eden tabidir. Birden fazla olması caizdir. Nekire bir ismi haber cümlesi ile sıfatlamak caizdir. Bu durumda nekreye dönen bir zamirin bulunması lazımdır. Sıfat bazen mevsufunun haliyle vasıflanır. Bu durumda, tarif, tenkir, müfred, tensiye, cem, te’nis ve tezkir bakımından mevsufuna uyum sağlar; “ د א אئ כ ”gibi. Bazen de mevsufunun müteallikinın haliyle vasıflanır. Bu durumda, yalnız marife ve nekirelik hususunda mevsufuna uyum sağlar. Yeri gelmişken marife ve nekirenin tariflerini vermek uygun olacaktır. Marife: Muayyen (belirli) bir şeye konan isimdir. Nekire: Belirsiz bir şeye konan isimdir. Altı çeşit marife vardır. Bunlar; 79 Yusuf, 12/82. 73   -Zamirler -Alemler (Özel ve cins isimler) -İşaret Zamirleri -Mevsuller -Lam-ı Tarifli Kelimeler -Bu beş şeye muzaf olan kelimeler 2.3.2.2.12.2 Atıf On harften birisi aracılığıyla metbuuna bağlanan şeydir. Bu harfler “ , , وאو , , أو , כ א , אء, أم , إ ” dır. Merfu muttasıl zamire atıf yapılacağı zaman şayet bir fasıla yoksa onu munfasıl bir zamir ile tekid etmek gerekir. Mecrûr bir zamire atıf yapıldığında cer harfinin tekrarı vaciptir. Bir harfle bir âmilin iki ma’mûlüne iki şeyi atfetmek caizdir. Bir âmilin iki mamülüne atıf yapılamaz. Fakat bir görüşe göre cer edici takdim edildiğinde bu atıf yapılabilir. 2.3.2.2.12.3 Tekid İki çeşittir: a) Lafzî Tekid; birinci lafzın veya muttasıl zamirin muradifinin ( Aynı manaya gelen başka bir lafzın) tekrarlanmasıdır. b) Manevî Tekid; Bir takım marife olan kelimelerle yapılır. Bunlar; “ א , כ , א , אכ , א , א א .gibi kelimelerdir ” כ 2.3.2.2.12.4 Bedel Nisbet edilmekte kastedilen şey metbuu olmayıp da, bizzat kendisi olan tabidir. Dört (4) çeşittir. a) Bedel-i kül min el kül; “ כ אئ ز أ ” gibi. b) Bedel-i ba’z min el kül; “ א رأ כ gibi. c) Bedel-i iştimal; “ و ” gibi. 74   d) Bedel-i ğalat. 2.3.2.2.12.5 Atf-ı Beyan Metbuunu açıklamak için getirilen fakat andaki manaya delalet etmeyen tabidir; “ א .gibi ” א 2.3.2.2.13 İrab (786-825. Beyitler) İrab, âmil nedeniyle kelimenin sonunda meydana gelen değişmedir. İrab zat ve hakikati itibariyle hareke, harf ve haziften ibarettir. Harekeler; zamme, fetha ve kesredir. Harf; vav, elif ya da nun’dur. Hazif; harekenin hazfi, sonunun hazfi ve nun’un hazfi suretiyledir. Toplam on tanedir. İkinci kısım taksim, irabın mahalli itibariyledir. Bu da, sadece harekeyle, sadece harflerle, hazifle beraber harekeyle hazifle beraber harflerden oluşur. a) Sadece harekeyle: -Ref hali zamme, nasb hali fetha, cer hali kesre iledir. Müfred ve münsarif isim ile cem-i mükesserde de aynı şekilde vaki olur. Müfred ve münsarif isim ile cem-i mükesser munsarifin irabı bu şekildedir. -Ref hali, zamme, nasb ve cer hali iledir. Gayr-ı munsarifin irabı bu şekildedir. -Ref hali zamme, nasb ve cer hali kesre iledir. Cem-i müennes salim’in irabı bu şekildedir. b) Sadece harflerle: -Ref hali vav, nasb hali elif, cer hali iledir. Esma-i Sitte’nin irabı bu şekildedir. -Ref hali vav, nesb ve cer hali ya iledir. Cem-i müzekker salim,”ون ve” أو , benzerlerinin irabı bu şekildedir. -Ref hali elif, nasb ve cer hali ya iledir. Tesniye ve “ .nin irabı bu şekildedir”כ c) Hazifle beraber hareke: -Ref hali zamme, nasb hali fetha, cezm hali de harekenin hazfi iledir. Sonunda zamir bulunmayan ve sonunda sahih harf bulunan muzari fiilin irabı bu şekildedir. -Ref hali zamme, nasb hali fetha, cezm hali de illet harfinin hazfi iledir. Sonunda illet harfi bulunan muzari fiilin irabı bu şekildedir. 75   d) Hazifle beraber harf: Ref hali nun ile nasb ve cezm hali nun’un hazfi ile olur. Sonuna cem-i müennes nun’u dışında başka merfu zamir bitişen muzari fiilin irabı bu şekildedir. 2.3.2.2.14 Gayr-ı Munsarif İsim(826.-920. Beyitler) Gayr- ı munsarif: Kesre ve tenvin almayan isimdir. Semaî ve kıyasî olmak üzere iki kısma ayrılır. 1-Semaî olan gayr-ı munsarif ; “ אء ”gibi. 2-Kıyasî olan gayr-ı munsarif; bir kurala bağlıdırlar. Bunlar; -Fiil vezninde bulunan tüm alemler (özel) veya cins isimler. -Başında “te” hariç muzarideki zait harfler bulunan muzari veznindeki tüm alemler; “ כ .gibi”א و -Sıfat veya tafdîl bildiren “ “ ;Veznindeki isimler ”א .gibi” أ -Arapça’ya sonradan geçen üç harften fazla ve ortası harekeli olanlar; “ א إ ن, א ”gibi. -Elif-i maksure ve Elif-i memdude ile müennes olan isimler; “אء .”gibi. -Kendisinde müennislik ta’sı bulunan isimler; “ א ة , ”gibi. -İki isimden oluşup, ikincisine âmil düşmeyen ve ikinci ismi ses olmayıp, harf anlamını içermeyen tüm alemler. “ ت כ ''gibi. -Alem veya sıfat olduğu halde kendisine “te”gelmeyen zait elif ve nun’lu isimler; אن“ כ אن, ”gibi. -“ א א , ”veznindeki cemler. Gayr-ı munsarif zaruret halinde munsarif yapılabilir. Muzaf olduğu ve Lam-ı tarifle kullanıldığı zaman munsarif olur; “ א أو ه ”أ 76   İrabın üçüncü kısmı çeşit itibariyledir. Çeşit itibariyle iʻrâb dört tanedir: -Ref -Nasbdır. Bu ikisi isim ve fiilde bulunur. -Cer: sadece isimde bulunur. -Cezm: Sadece fiilde bulunur. Ref alameti Dört tanedir. -Zamme -Vav -Elif -Nun Nasb alameti beş tanedir. -Fetha -Kesre -Elif -Ya’nın hazfi -Nun’un hafzi Cezm alameti üç tanedir. -Harekenin hazfi -Kelimenin sonunun hazfi -Nun’un hazfi İrabın dördüncü kısmı sıfatı itibariyledir. Üç tanedir. Lafzî, takdirî ve mahallî -Lafzi İrab; lafızda görülen iʻrâbtır. -Takdiri İrab; bir engelden dolayı bir lafızda görülmeyip, kelimenin sonuna takdir edilen irabtır. Yedi yerde görülür. -Mahallî İrab; irab-ı mahki’nin dışında bir iʻrâbla meşgul isimde ve mebnilerde görülür. 77   2.3.2.2.15 Mebnî ve Kısımları (921.-989. Beyitler) Mahallî irabın görüldüğü yerin ikincisi mebnî olan kelimelerdir. Mebnî: Hareke ve sükunu âmil tarafından olmayandır. Aslî ve ârızî(geçici)olarak ikiye ayrılır. 1-Aslî Mebnî; mebnilikten ayrılmayan lafızlardır. Bunlar; -Zamirler -İşaret isimleri -İsm-i Mevsuller -Fiil İsimleri אل“- ”vezninde olup mastar, sıfat veya müennes alem olan isimler. -Kendisiyle ses hikaye edilen veya hayvanlara seslenilen lafızlar; Karga için “אق ” gibi. -Bazı mürekkep kelimeler; “ ت כ , ” gibi. -Bazı kinaye lafızları; “ כ ,ذ”gibi. .Ve istifham manası olan kelimeler ” إن“- -Bazı zarflar ; “ أ”gibi. 2- Ârızî gayr-ı lazım mebnî: -Muzaf-ı ileyh niyet edildiği halde izafetten kesilmiş lafızlardır; “ , gibi. -Müfred marife münada. -Nida harfleri. -Cins-i nefyeden “ ” nın müfred, nekire “ ”ya bitişik ve mükerrer olmayan ismi. -Kendisine cem-i müennes veya te’kid nun’u bitişen muzari fiil. Buraya kadar olanlar mebni olması vacip olanlardır. Mebni olması caiz olanlar ise; 78   -Cümleye ve “إذ ”e muzaf olan zarflar. -“ ''ve “ ”kelimeleri “إن”ve “א ” kelimeleriyle kullanıldığında -Cinsinin hükmünü nefyeden, “ ”müfret nekre “ ”ya bitişik ve mükerrer olan ismi; “ א رب א כ ة إ ل و ”gibi. 2.3.2.2.16 Bitiş Kısmı (990.-1000. Beyitler) İnci ve cevherleri tanzim eden Rabbe hamdederim. Peygamberimiz, ehl-i beyti ve ona uyanlara salat-u selam ederim. Ey gonca çiçekler isteyen; işte çiçek bahçesi Dallarını seyre dal Eğer menekşe ve gül istiyorsan; işte nahiv ilmi Doğru yolda devam et Kıskançların sözüne kulak verme; Nezle hastası güzel kokuları almaz. Rıza gözüyle iltifat et. Kötü göz iyilikle bakmaz Emin olan beldeye yemin olsun ki bu kitap din yolunda ümidimiz (Şeyhü’l-İslam) Cemaleddin Efendi’ye hediye olmak üzere sunulmuştur. İlim ve marifetleri neşreden, karanlıkta Ay gibi parıldayan -Ülker Yıldızı gökyüzünde ışık saçtıkça Rabbim mülkünü daim etsin- Sultan Abdulhamit Han zamanında yazılmıştır. En sonda: Elfiyye’de bitti kelâm Misk ile târihin ettim hitâm Manasında Arapça beyit ile 1308 tarihi düşürülmüştür. 2.3.2.3 Eserin Önemi Osmanlı Medreselerinde yüzyıllarca okutulan nahiv kitapları arasında yer alan “Izhâru’l-esrâr” adlı eserle ilgili; şerh, talikat, haşiye, iʻrâb ve tercüme türünde birçok 79   çalışma yapılmıştır. Fakat nazmen tertip edilmesi açısından tek örnek Halil Hulki Efendi’nin “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi Izhâr”adlı eseridir. 2.3.2.3.1 Takrîz Geleneği Medh etmek, edilmek anlamına gelen takrîz kelimesi, telif eserler hakkında kullanılan bir tâbirdir. “Bir telifi medih yoluyla yazılan mensûr veya manzûm makale”80 yâhut, “bir telifi mensûr veya manzûm bir makale-i mahsûsa ile medh ü sena etme”81 şeklinde tanımlanan takrîz, “genellikle medhi yapılan eserin baş kısmına konulur.”82 Osmanlı edebiyatında daha çok övgü şeklinde yazılan takrîzler, Tanzimat döneminde batıdaki örnekler esas alınarak eleştirel bir hüviyet kazanmış, gerek sanatçıya gerekse esere odaklanarak eleştirel tavrın yansıdığı metinler haline gelmişlerdir. Bu dönemde, takrîz yazılan kitap vesilesi ile ele alınan konu etraflıca ortaya konulmuş, hatta kitabın yanlışlarına da işaret edilmiştir. “Takrîz yazma, aynı ideali benimseyen, aralarında dostluk derecesinde bir yakınlık, dahası bir muhabbet alanı olan iki kişiden mevki, kariyer, bilgi, tecrübe ve tanınmışlık (nam, şöhret) bakımından daha üst olanın diğerine karşı yapması gereken bir büyüklük vazifesi olarak değerlendirilebilir.”83 Turan Karataş, Takrîz Edebiyatı adlı kitabında, “Takrîzin kitabın hatasını tashih edemeyeceğini, zira takrizlerin nadiren kitabın faziletine, ekseriyetle de münderecatına, kıymetine bakılmaksızın taltif için verildiğini, bazen de müelliflerin tacizi sayesinde kerhen yazıldığını”84 belirtir. Böylelikle, kitabına takrîz yazılmasını talep eden yazar yahut şair, kendisini bir nevi güvenceye almış ve eserinin rağbet görmesini bu yolla sağlamış olur. Karataş’ın, “Takrizler kitap için bir nevi zırh gibidir. Onu bazı saldırılardan koruyabilir. Takriz yazan kişinin edebi kariyeri ve edebiyat muhitlerindeki saygınlığı kitap için dokunulmazlık zırhı olabilir”85 şeklindeki ifadeleri bu geleneğin nasıl bir mantalite üzerine kurulduğuna işaret etmektedir. 80 Muallim Naci, Lügat-i Nâcî. haz. Ahmet Kartal. Haz. Türk Dil Kurumu Yayınları, İstanbul 2009, s. 658. 81 Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türki. Alfa Yayınları, İstanbul 1998. 82 Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğüs. 450. 83 Turan Karataş, Takrîz Edebiyatı, Hece Yayınları, Ankara 2002, s. 54. 84 Karataş, Takrîz Edebiyatı, s. 48. 85 Karataş, Takrîz Edebiyatı, s. 55. 80   Bu açıdan Nagihan Gür takrizleri çok güzel bir betimleme ile klasik metinlerin nazar duaları olarak nitelemektedir.86 2.3.2.3.2 Esere Yazılan Takrizler Eserde geçen takrizler 11 adet olup sonuncusu Farsça, diğerleri ise Arapçadır. Esere takriz yazanlar şunlardır; 1. Siirt Ulu Camii imamı ve müderrisi es-Seyyid el-Hac Abdulferit Hasbi Efendi Ömer Atalay’ın Siirt Tarihi adlı eserinde hayatı hakkında şu bilgiler verilmektedir: “Keskin zekasıyla genç yaşlarda Kur’ân-ı Kerimi ezberledikten sonra okunması mutâd olan ilimleri önce babası Hacı Muhammed Seyyid Vahab’dan sonra ise baş alim Ömer Amir’den okuyarak icazet almıştır. Babasından sonra Siirt Ulu Camisi’nin imamlık ve müderrislik vazifesini üstlenmiştir. Fıkıh ve tefsir ilmindeki kudret ve kabiliyetine binaen ilmi münazaralarda anlaşılması güç olan nokta-i nazar ve ihtilafın çözülmesi onun için pek kolaydı. Hayatının son devresinde görme yeteneğini kaybetmesine rağmen, bu camide toplanan yüzlerce insana kendine has kabiliyet ve meziyetiyle öğüt vermekle mümtaz olmuştur. Bir ayet-i kerimenin tefsir ve tevcihinde aylarca idare-i kelam ettiği vaki olmuştur. Bu ilim adamının Kur’ân-ı Kerim’e ait bir tefsirin meydana getirilmesi hususundaki azminin fiile çıkmaması, gözlerindeki mahrumiyetten dolayıdır. Ailevi ihtilaf ve problemlerin çözülmesi için yegane merci ve hakem olarak tanınmış olduğundan, her türlü müracaatları dini hükümlere göre hallederdi. Akâid’de Savâbu’l-Kelâm ve İmâm-ı Cezerî’nin tecvid imine dair kitabına çok faydalı bir şerh yazmıştır. 1237/1837’de Siirt’te doğmuş ve 63 yaşındayken 1317/1900’de Siirt’te vefat ederek Şeyh Süleyman Makberi’ne defnedilmiştir.87 2. Uveyndurra mescidi imamı Mahmud Cemaleddin Efendi el-Hâlidî. 86 Nagihan Gür, “Klâsik Metinlerin Nazar Duaları: Takrîzler ve Yenipazarlı Vâlî‟ye Yazılan Takrîzler Üzerine”. İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2012, s. 1273-79. 87 Atalay, Siirt Tarihi, s. 117. 81   3. Siirt’in Tillo ilçesinde medfun Sultan Memduh adıyla bilinen zatın halifesi eş- Şeyh Ahmet Hilmi el-Hâlidî. 4. Şeyh-ul Kurra molla Abdulhekim Hikmet Efendi. 5. Molla Osman Nuri Efendi (Şeyh Hattab Efendinin biraderidir. Şeyh Hattab hakkında verilen bilgiye göre soyu Hz.Ömer’e dayanmaktadır.).88 6. Şeriyye mahkemesi katibi es-Seyyid Abdulaziz Vehbi Efendi. Silvan eski kadılarından biri olup Yusuf Hayali efendinin öğrencisidir.89 7. Duyûn-u Umûmiye nezareti katibi Esad Recai Efendi. Diyarbakır’da görevli olup Halil Hulki Efendinin hocası Yusuf Hayali Efendi’nin öğrencisidir.90 8. Tillo’da medfun Sultan Memduh’un ailesinden Molla Hasan et-Takî el- Memduhî et-Tillovi. 9. Es-Seyyid Yusuf Hayali Efendi: Muellif bu takrizi takdim ederken bu zatın kendi hocası olduğunu ifade etmektedir. Takrizin son kısmında da buna dair bir işaret vardır. Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemiş rüşdiye ve medrese tahsillerini bitirmiş, ilmî icazetnamesini Hasan Fehmi Efendi’den almıştır. Farsça, Siirt’te yaygın olmadığı için bu dili İranlı bir seyyahtan öğrenerek, Fars şiir ve edebiyatına aşina olmuş, bir İranlı gibi konuşma ve yazma kabiliyeti kazanmıştı. Hakkaklık, hattatlık sanatlarını Kolağası Feyzi’den öğrenen müellif, bu sanatlarda dahi büyük bir maharet kazanarak değişik yazı çeşitlerini güzel şekillerle yazdığından dolayı umuma hoca olmuştu. Mesleki tedris ve neşr-i ulum, düsturu’t-tehzîb-i ahlâk ve ta’mîm-i fünûn hedefi kültür alemine hizmetti. Arabî, Fârisî, Türkî edebiyatında bilgisi yüksek tabîat-ı şiiriyyesi parlak olduğundan, bu 3 dilde güzel şiirleri, mühim eserleri vardır. Ulu camii medresesinde Türkî, Farisî fenlerini, usûl-i inşâ ve kitabeti öğretmekle yetiştirdiği öğrenciler çoktur. Atalarından kendisine geçmiş olan bu caminin imamlık, vaizlik ve müderrisliğini Çarşı Camisinin hatipliğini, Siirt İsti’naf Mahkemesi Azalığı’nı, 88 Atalay, Siirt Tarihi, s. 117. 89 Atalay, Siirt Tarihi, s. 120. 90 Atalay, Siirt Tarihi, s. 120. 82   İdâdî okulunun Arabi ilimleri öğretmenliğini uzun seneler yapmıştır. Bu ilim adamının fazileti hükümetçe de tanınmış olduğundan ilmiye rütbelerinden ‘Musule-i Sahn’ rütbesiyle taltif edilmiştir. el-Muktedab fi’l-hitâb, el-A’mâlu’l-Felekiyye Bi’r-Rub’il-Müceyyebi’l-Âfâkî, yediyüz beyitten ibaret el-Cümana Terkîbu’l-Enmûzec adlarındaki te’lifleri ve Arapça, Farsça ve Türkçe methiyeleri tarih ve gazelleri vardır. Siirt eski kadısı Abdulhakim Daniş, Silvan Eski kadısı Abdulaziz Vehbi Diyarbakır eski Duyûn-u Umûmiye müdürü Esad Recai hala Siirt müftüsü Ömer Atalay Elazığ müftüsü Salih Atalay, Pervari müftüsü Osman bu zattan okumuş ve ilmî icazetnamelerini almıştır. 127/1853 yılında Siirt’te doğmuş, 1350/1928’de 75 yaşındayken Siirt’te vefat etmiştir.91 10. Müellifin büyük bir saygıyla bahsettiği Farsça hocası Meclis-i meşâyih azâsı eş-Şeyh Mehmed Es’ad Efendi. Takrizler arasında sadece bu Farsça olduğundan nazmen tercüme etmeyi uygun bulduk. İzhâr’ın nazmı tamam olunca Halil’in Dedim: Ne güzel, şifasıdır alilin Nahiv hasıl olur mübtedadan Tasdiki mümkün değil, haber olmadan Müddea sabit, kaide doğru, Ömer’in adaleti Cem-i müsellemin yok delil külfeti Talebeye marifettir, hayırla olmuş bina Bu güzel nazım, sürur verir çalışkana Münkirlerin sözleri fikre layık değil Belalardan korusun Mevla el-Celil 91 Atalay, Siirt Tarihi, s. 129. 83   11. Kur’ân-ı Kerim ve Sahih-i Buhari hafızı el-Hac Hafız Osman Efendi el-Ömerî el-Mevsilî 84   EKLER 85   EK 1. 86   EK 2. 87   EK 3. 88   EK 4. 89   EK 5. 90   EK 6. 91   EK 7. 92   EK 8. 93   EK 9. 94   EK 10. 95   EK 11. MUKTETAFU’L-EZHÂR FÎ NAZMİ IZHÂRİ’L-ESRÂR’IN ARAPÇA METNİ أ אر) אر אأل אر إ ( אألز א א א ى دى أ אل א א -1 ل א وאآلل אل א א א א دو -2 א ) א א א ( א אم ة א א 3- و دא א א אر א و وאرث א ل وא כ وא 4- ذى א אر כ א א אر ر א وא א -5 א אم א א אء درא א א א 6- و א ز כ א א 7- ر ذى א אل כ א א א אل א כא א א 8 א א א אص א א אه و א و وא 9- ذي א ( אل א م ( א א א א ال ت -10 אد א א ل א אل 11- א ى م א א אز 12- א א אن אع אن אإل א אر ف א -13 אر) אر ( אألز א أ אأل 14- ر אج ب אج 15- א א אدة א أ ز א الدة א א א א 16- إذ أ ل ل و א و ذא א א و א א א -17 א أوال אب ًא אأل א -18 א א כ وא ع وא وא א وא אن א م כ כ و א אم א 19- وא אإل אب ء אإل אب א א א -20 א אب א כ אإل א א -21 א د ع א ى כ א א 22- و א 96   ج א א אل و و د 23- כ א אألز א ئ و א א א دل -24 رى ف أن א م א א ل א د -25 א אه כ כ 26- א א א إن א א دل 27- א אرب אن أ אألز כ 28- א ف א ف وא وא ف ل א د -29 א א א א א א כ أ و 30- و כ א ي ع א و و א א כאإل א 31- و ى א א אل ف א -32 כ ه و و א אل آ -33 آ א א אب א وف א و -34 א و אن א אب א אإل כ ن א א א وא כ -35 אب אء אر אب و אأل אد א א א -36 ر א א أ א א א אرد -37 ر כ א ف ة א ئ -38 م א א אن אأل א أ 39- כ א وאأل אכ א כ אر و א -40 א א כ א و א א و א א -41 ة ن و כ ب כ أ 42- אى כ א ئ כ ى א و א א א -43 אم כ א א אرع א 44- و א אال ئאت زن אألول א אال א א א و و כ -45 ع و א إ ص وא א אل ل כ א 46- و א א ع ال אد א دאً ى א אلالم אإل و -47 א آء ف إن د כ 48- و د אل אل و א ف אإلس אرع כ א א 49- כ אل אدر א إ א אئ د א 50- و א א כ א د ر כ א ع و א א 51- و א אء م א ل אئ و د אئ aأو 52- כ ى א أو أل א أ א א כא -53 אزع אرع ه א -54 97   א אأل א א إ א أ א -55 م א א א إل א 56-أل إن א א אن א אألول א ی אن و -57 ًא א א و א אن و א כאن -58 ف אع א א ي إ ول א 59- א א אرع א א א אإل وא א אن أ -60 א אل א א إ א و א אإل إ 61- و א א א أ إ א و א 62- أأل כא ى א א ون وف א א إ -63 א א אء א إ אق و אء -64 ه ت אوزه 65- و و א ف و رب م و א 66- و א א כאف وאو و 67- و א אء א אء و א א א -68 א א ن إ أ أ כ א و 69- ز א א א כ ن א א אء و א -70 د א دل א א إذא א אع ال إل 71- و א د א א אإل 72- و כ 73- א ى ف ى و وف ال ه א -74 אه אئ אه إال א 75- א أو أو כ א אح در א כ א أو 76- כ א א ال א א و ال و رب و و خال -77 ه א אألو כאن أ אق כ ه אئ و رب א -78 א אال א א כ ور אإل -79 ه א א و א ال و ور -80 אه א أو אر ب א إن ور א -81 ل אل א א إ א א 82- כ א ل א ر א روى א 83- و כ א ط ل 84- إذ أ א אه ن أو כ א אر ال ال א 85- أو כאن 98   ًא د دو ف אً א 86- أ אر أرى א א א א א ي ح ل 87- أو אده إذن ور إ 88- وא إ א א א אئ ع א 89- כ ز ز و א -90 ف وف ى א ن ف 91- و א א ور אر و א אم א א -92 א و א א ف א أو א כ כ 93- و إن אس אع א אع א אس و א ف אر 94- و א אق א א و א א א א 95- أ ًא א ف ل אألول א -96 ودً א ن أو כ א אن אً إن ف ز 97- إن כאن ذא א אم ال א אإل כאن ف א أو -98 ى א א دא -99 אت א א إزאء و א و أ 100- و א ف إال א א אدر א כ א 101- כ א א א و 102- و א א وא أ אر א אم אر و دא א ف א אن אرج א 103- و א אر ى אإل כאن ال כ إ א 104- أ אه א כ אه و א א א כ 105- و א إ א א אم א א ب 106- כא و א ال אل ز ال ف فال א א כ -107 כ رووא א כ א אن أو אن א 108- أכ و א א زכ אر אز إن אإل א א אأل -109 כא و א و ة אم ز 110- כ ود כאن ف ل א 111- و إن أ א כא אر א א إ כ א دא -112 א א אل ى دאرא ف إ ز -113 כ ل أو ز د أو 114- إال ال אر ف ه ال إن כאن ل א 115- وא א אر د إن א א א و אل و -116 א א א כ د 117- א وره إن אر ف א א إن -118 א אئ כאن כ א و אئ -119 99   ف ًא א א אر א ف ن و إن א 120- وא א ة א א אع א ف 121- و א א א א אألو ف אس א 122- א ور א أي إ א 123- أن א ّ א א و إ א א 124- إ אئ א א أو ر א 125- و ي א أل وذ כ ورא א -126 א ون א وא אر 127- א אألذى אل ذא 128- وא א أن א אل כ م א م א אכ 129- כ ه א ه أכ م א -130 א א כאن إ א 131- و 132- ر وאأل ر א א א و אألول -133 ى א ً א و כ آ א א כ -134 ث א א ف ث כ د א א 135- و א ن 136- إن و أن א כ א و رאכ כ -137 אع כ א א כ אع א -138 א אرة و א א م א ال א ذכ ل -139 א א כ ف ذ א ر 140- إال ألن אصال ال א ل א א א 141- و א אل א אل כ אً אأل ئ -142 א د א و א و أن ن ن ال -143 م א م أى ر כ أ أ כ א ًא 144- دو د א א כ و و א 145- أ ذא א א אء ن א אء כ ت אن א כ -146 אم أ א إن א אب א כ 147- و א א א إن ز כ 148- وא א אج א 149- و כאن إ כ إ אء م אإل א א כ ه -150 אن ى כ إن ر ن ل 151- و ف ذכ אئ و כ 152- و אإل א א رאכ א إن אح כ ف אإل 153- و 100   אء و אأل כ دع و وא وא אل وא 154- و وאو א ح ى א כ ح أ א כ 155- و ث אدر א א أن 156- ورאء ذא أة א إ א أة כ أن א א א 157- א א م אف א א אف و א א إ 158- و ال אد ت כ אعال أ אه א 159- و א أ א أل אد ال 160- و א א ر א א א 161- و א א ر א א אص א إل 162- כ א כ א א ف א أن ز 163- و د و و אإل زد א 164- و א אن ز אأل אن אأل אز ذאن א 165- و א م א أכ אء כ א א 166- כא א אه א إ א א إכ א أכ و א أ 167- כ م إذن و م א א 168- و إن أ أن א אء إن و د 169- إ . כ ء إ א אء إ و إن 170- و إن כא ر ن ى א א أ 171- و أن א أ א إ ن כ م أن 172- و א אز א א 173- أن أ د אء إن و ط أو د ف م ألن 174- و א כ أن ف و ال و و أن כא -175 אظ א ة ة א ى א م א כא أن 176- أو א א ف ف إ א أن 177- أو ة אل ت 178- أو כא א أن أ א א وف ال إ ه א א א أو د ف أو כאن 179- إن ي ي و أن כ رو א ن أن א 180- כ א ل א أن א 181- و אن א אه ن אح כ א אأل א ن 182- כ א א אئ כ إ כ א כ 183- و א أ אل أ א إذن אأل א אز אد 184- و ة כ א أ ن رאم א و و 185- כ א א א ي א א إال א 186- و א 101   ح د אإل ج א ي 187- و א ر אأل א כ א כ -188 אت א א ال و א 189- و א א א أو א ة כ ن אإل כ 190- أن ي א م כ כ א ال 191- و א و ال אن א א אن א إ 192- و א أ و א א إ א אل ل دאئ 193- א و א א ن و إ א ال وط أن 194- א א כ رא و ال ذ 195- و ال א ر ف إال אن ال א א 196- و ال א ال א כ א ن إ א כ ط ال 197- و א א א אئ א و כ א אئ א ز 198- כ א و ال أصال א ال אذכ وط 199- و إن א ل א إال ر و و אئ א אل ذא -200 א א أ א א 201- و ال אزم د א و אن אرع ر א כ א א 202- وא ر و أر أن א א -203 א و כ אأل 204- و أכ א زא ئ ط א ط و א إذن 205- و א ال א ن ال כ 206- أن אده א إ אل אر أو 207- و إن א אرع ً أن א א א אز 208- و ر א م وא אزم כ 209- و א א ألא الم אأل א 210- و א א א אزאت إ אر כ א م א א 211- و א א כאن أ أ אء و ط و ن -212 אن א و و أى א و אن א א إذ 213- إذא אرع א א א א א ز אر أن 214- إ א א و أ א א א ة כ א כ כ أن א -215 د ع אده ر أ א -216 א א و א ًא ن 217- و ذאכ כ א إ כ א ّ א 218- ככ כ و אده 219- أ 102   م ة כ -220 א زم ف א א و ه الز 221- و א و א כ -222 ف א ل א ال א 223- و م ئ א ح و م ح و אل 224- أ כ ف أو أ א ذא م א א א א -225 ه כ ًא ص ه א ه و כ ًא א 226- أو א أ و א א أ א א -227 כ אن א א א אل א -228 ص ف א أة ز و 229- و א א ئ آء م و ز א א -230 א א ذא وال أصال ح و א א 231- و א ًא دאئ א أ ص أ כ ه א 232- و م א א א ال א 233- و א ل وא כ א إ -234 א ف و دو 235- و אألول א א أ 236- و א ل אآل א כאن -237 א زوא א م א وא א در א أ ز -238 ع א أ و א ف وא כ א و -239 א إ ح א و אإل ب אل א א أ 240- وא ن دא כ א ن כ אل دא و 241- أ כ א א א א إ א و א 242- א ت و ز و 243- و رأ و ج ف א 244- إ אכ ال א כ א ال وא ف 245- و א ف وא א כ و א ف אإل 246- و אل ف אء و אإل א אإل אز إ א א אئ 247- و م כ א א و -248 א אئ א א א ى אز أن א ه 249- و א إ כ ى א 250- أ ال אس ذא א و ال -251 م و אز 252- ذא א אئ א א أن ز אئ א א 253- أ 103   אء أو م אإل א أو אم أو אإل א א 254- و أ אء أ א الم אإل כ א א أو إن -255 ل א ال ب אل و אل ه אإل -256 א א א و כ ب כ אل א 257- أ ככ أ و כ א 258- כא ة א אس א אل א ة و أ 259- א و א ب א אل א ًא אال א إدره أ 260- و א ف אء و א وא א אل د د -261 כא א א כ وא אأل ز 262- כ و و א إ أرى و أ روא א א 263- و א ل أ א אألول أول -264 م א وאن א אن כ כ א אأل -265 ع א א م כ כ 266- א ه إ א כא و إن إ ن כ -267 א א א و ًא א 268- ذאכ א א א אل ذכ ال و כ 269- و ًא א ل אج א إن א 270- و א א 271- و א ال أ و כ ال إال 272- و ذא אر ل א א ال א אألول אن أ -273 א כ אدرא א א אع א א א -274 א אل אل و א א آل و אر و כ אده כאن و 275- أ א א אر إن ى ر ل و אر א و 276- و אد أ א אت آض و 277- و أ و أ أ و و א א ن אئ א و אכ א زאل 278- و رאح א زאل א כ א و א رאم ح א -279 א أو א א ככאن ز א دאم אإل -280 אر ذא אل א إذא א א אم 281- و א א אر 282- כ א أى א אرכ أ א إ אر م أ زوא 283- و א ز دאئ א زאل ز ال א אئ א כ 284- و א אدא א א א ل א إن ن א ًא 285- و א أ ل א אئ אز כ א و ل א إن 286- و أ אر ب א و أ א א دل א א 287- و א 104   ه אرع ه א אرع ال א אر 288- أ א ًא أ א أن أ א כ أن -289 א אرع א ن א א ن כ ف و 290- و כ أن אرع 291- و כאد א אأل د א א ن أن כ ج א و 292- ככאد ز ب ככאد و و أ 293- و כ 294- و أ و א و أ و و כ ככאد אرع بال أن أو א א א אر 295- أ א אر ز אأل אأل 296- و כ وال א م א א ل א أإل א 297- وא ل א א 298- وא ي أن א أ وط א א א א כ -299 א כ א أن ل 300- و א אرب אئ ب 301- و כ א ذא א 302- و א א א ى م א ذכ ال و إن ى א م إن כא א -303 ف وא אل وא אد ذאכ ذي א ط א א -304 وא אرب אء כ ز אم وא 305- أو אإل אل אل وאإل ل دال א א א ط 306- و א א و א د א א א و א כאل 307- و א אت א א א אل ول אل و אכ 308- כ אل אل و א ط دال א א ال כ -309 א אلالزم א א א 310- وא אل א אل و א א ال אإل ط כאن إ א כ -311 ل ده ال א 312- وאإل א א א א א 313- ال אرج و ن אإل א و אل כ ن -314 א כאن ق ى א -315 ال ت א و כ א ذכ א إال אر א -316 א أ د أ א א رأ 317- כ ال ى ط אرى و א ث א ر إ א 318- و א ل ال א א א ل כ א و א א א 319- א א ف و א و ر ن א כ 320- أن ال رא م אألכ א א א א א -321 105   ال א א כ ًא و دא אصال و ن כ 322- و א ب و و א א א ت أو כאئ 323- و א א ر א א א إن כאن 324- الزم و الز א ن א א א א א -325 ه ال אئ و ق א ف א אز 326- و م א ال 327- و ال א אف إ א و א אإل א 328- وא אئ ًא و دא א و ن إ כ 329- أن א אو ى ى أن ال א 330- אإل אدف و א ص م و אل א إ א -331 א ًא 332- א ن כ א אف א א -333 א א אء م ز א א א כ إ -334 א أ א ه כ א 335- أو ده אف إن כאن א א א 336- و א א إن א إ כאن א إ -337 א א ه כ אف أو 338- אأل ه א أس ه כאن כ א م 339- أو א אدر ذא א إ א إذא ه 340- و ى ى و و אف و 341- إن א א א א غالم אإل ف 342- إذ א أ غالم ر ت כ 343- و إن א כ א אف إ ن א ى כ 344- لأل و אرب א א 345- و إال אر א ر א א ز אر א وא אر 346- وא ط م و אرب ز 347- وא א ال ذא א א א א אرب א אز א 348- و א א أو ر א אال א و -349 ه כ א אم א إ א إ א א 350- و א א ً א ى א 351- א و א א א إ 352- أي כ آء ر ذא א א 353- أ א א ر א א א و א א و 354- כ ال א א ال ل אرة א כ ه إ אإل 355- و 106   א א כ א أن א إ א 356- وא ى א א ز א ن כ אً א 357- و إ א א אدر أة ة أ 358- و ة א إ -359 כ אل א ع ر ور و -360 א ال א כ ة و א 361- و 362- أ إ و א وא כ ن כ אئכ א دא دوא -363 א وא ة و أ אد أ و 364- أ أ و أ در ة א א ر כ د 365- ال א א אن ن א אر א 366- و א א ن وא א א אز א 367- و ى א إ א א כ زى ت א אإل 368- א א א ن א رא א ز 369- و א ون در ون إ א -370 א ه د א כ אإل א 371- و א א م אم ال ل אإل א -372 א אل א א א א א 373- א ذכ א ق אد כ 374- א א אأل אل و אن و أ 375- أ ل אه א א כאن و دאل א א 376- أو ف فألول م إ א 377- و م و رم כ א א אت א א رو ه א 378- כ כ א א אכ א ه כ 379- אئ دع دو ن ورאכ כ ل إ אل א כ 380- א א אر א א ت כ כ א 381- أ ه א א א ن אت א כ 382- و א א א א ًא כאن أ אن و א אن ذאن א -383 ف و א א א و 384- و ل א وא א א אق ال א אإل 385- و ل א א ذכ أو א אد ط אإل 386- إال אر א אء א الد و 387- ز א א أ א א כ وא א ز 388- و א א א א א א א א ن إ 389- إال 107   ى ال א و ي 390- א א وف כ ط و כא אل 391- و א כא א ت أ ل ب إ إ כ א 392- כ א أة أכ א وط 393- א و א אه ورد כ ئ א אر כ 394- و אإل א رت أ ذא -395 ن א כא و כ 396- و כ إ אرة إل א אأل و אإل د כ אه -397 آء و א و 398- و و א و א وא وف ل כ א כא ه א 399- و כ כ אأل א א ل א א و אل א 400- وא א אدره א لأل و إ ى 401- و א אن إ אألول א إ ف -402 د لإل א أ وא و א א א 403- א אد כ א א أل אإل د א -404 אرع و אإل 405- و رא א א אرب إ ب و ب 406- כ א א א אزم ذכ د و א 407- إذא א א א و כ א ن א א א -408 ل א א אب א אن א אء א ه אإل א وذכ ل א א אب א 409- و א אظ א و و 410- أو إ أن א כ כ ى א א 411- إن אز א و א و כ א ال א א 412- כ ال אصال כ א א אألول -413 א א ًא و ف א א א א אن إ 414- إ ة א أ א ن م א א א 415- أ א א אرع א ف אل א أ -416 א ب وא א א א כ א אر لإل 417- و א אد أ و א א אت א ج -418 ر ى م א ب 419- و אن إ وאم א א ال ن כ א א 420- و א 108   כ אل אء אأل א أ א א אأل -421 א א א אء و אإل א א א -422 ر כ א אد א أو -423 א אب אل א ال إ ف אإل 424- وإن כ א אء א و ن אأل כ -425 א א כ א אن א 426- ככאن ل إ 427- إ א א אل אت א א م א א א 428- و أ ر ل א אل إ ه و ف א 429- أ א אإل א א ي أو א א إ 430- כא ً إ אإل א א כ 431- ذא א ء א ل אألول א ب ي אرب א אء א -432 م אألول כ א א א ل -433 כ א כ א رة אإل א א ء א ف و رة א 434- ي א א א אل ذא א 435- ذאכ א א כ ي א אب א א ق אإل א -436 א כאن אأل أن א כ و א אرع א א א 437- و א כ א ال و 438- ال א إذא א אألول א אن כ ال إ 439- כ כ أ א א ر 440- أن א כ م א א אزم إن و آء א أو 441- و כ و א א ن אب כ א אإل -442 א ن כ כא 443- א א א أ و א رכ א -444 אم א ن א כ א أو א و א -445 כ م כ אئ א و إن א אت أ أ و כ 446- و א א א אن אأ وא אل 447- و אء א أ وא رכ 448- و إ و א ى א ن ز א وא כ ف א 449- أو إ א אدة א ال כא א ًא א ن אر -450 دא د כ אإل א ى כ אب 451- إ א أن א و כ א כ ز و -452 א ًא و אئ א و أ و -453 ل אئ ل و ز م כ א 454- כ 109   א א و כ א ل و إذא أ ل א -455 א أرى ن و ن و א رى أ א א אر -456 ى א ر رأى أن 457- א א א د و א א دאم م و א כ א א 458- و أن א א א إ א כא א إ א 459- כ אء م و א 460- כ א א א ى אر و 461- آ אإل אن زכ אت وא אع أ א ر א א 462- و אب إ رى إ א ال 463- ذ א ى אب أن א أو אء 464- أن אب כאد אכ א ب כאن أو ع א أو א 465- כ אب ًא א ن כ א ل أ 466- أو א כ ه א א وא ز א لأل כא א 467- أو א א א א أو כ א أو 468- א א אء אزم إذא و ط אب 469- أو و א م כ م כ 470- إن د أ ت إ אت أو כ 471- أو אل ال أ א א أو 472- أو א روא א א أو כ א 473- أو א א و א א أ אب א إ א ى إ -474 אن أ ن א إ א א א م א א א -475 אن ع و ذא אب כ د אإل א א أول -476 ر אر א אر א א אر و -477 ف د א و אإل א ن כ 478- אأل ال כ א כ إ إ -479 ل א أ אل و ل ط אب -480 ل אم א אن أ ى כ ل א א א אن כ ل 481- إ א א א א א א א אأل ل א א -482 وم ور و א ب و א ع و אل ول א 483- א ى א א و א א ى أو א א -484 אه א א أو אم 485- إ א אت א אن אئ א א و כ א إ אء 486- כ 110   א إ א ي دא و א אئ א א א 487- و א ل אه כ א א م أ أو אم -488 א אئ وא אن א وال א وب א 489- و אئ אإل إ א א אول א إ إ أو -490 א أ א و א ورא כ אرא و -491 ى א ال אز א כ دא ن כ 492- أن א א ر א إ אل א כ א -493 אً و א أو כ وא אإل دع -494 אن ول إ אرز وא ًא و 495- أ ً و אزه أو ز إ אر אم 496- وא אإل ه אر אإل אئ א و ه 497- إ د אرة א و אرًة إ -498 א כ א وאألول א אً إ א -499 א א כ א א د א 500- و א כ 501- و إ א و و أ א إ א א أ א א א כאن ل و א و 502- و إ א إن 503- و א א و ف א א א א א א א ذכ א ط א -504 אرب أو א أو א أو אء 505- כ א ل أ ن وא כ א א إ א 506- כ א و א و א א א -507 אء אب אإل א ن כ א و א 508- و א א א א ن ز כ א أو م 509כ א ب دة وא אئ א د و אل אئ א א א 510- و א ب أة أو ب وא ب أو 511- כ אأل א א א כ ج إ א و אل د 512- و כ ط א ذכ إن و א 513- و א אא و א ذכ أ -514 א ال א א כ כ و כ א و א א 515- כ אأل אل א א ن כ אرز א א -516 א א אن وא א و ئ ى א כ -517 אؤא א و ون وא אو כ א כ א א 518- و א כ א א א و 519- و أ ذא א وא وא أذى ن כ כ א -520 111   ث א כ ن أو כ א א د א 521- وא אء أ أ א و א ه א כ א و 522- وא כ א א وא و אئ כאت -523 א א א א כ א ل א 524- وא אء כא و ه א ة א 525- و א א ت إ א א و כ إذא א א 526- و א و אد و כאن أو א א وא -527 دא א أو ى אدم ًא א 528- و إن ف א אن א א א ً -529 אن أو א א א و אر א 530- כ א إن א إ א כ و 531- כ ى ي أ א כ א כ א 532- א אئ אء أو א א אر وא 533- כ أو ه و כ ز א א 534- و إن إ א أ א אن כאن أو א -535 أة م إ א א כ رא أو رאم א אص א א أو 536- و א إ א כאن א א א 537- أ א و כ א א אء א ًא א 538- أو ودة א כ و א رة כ 539- و أ כ א אء א א ة א إ 540- و א אل א אء א ر 541- و א א إ أ א رכ 542- ذא א כ ول א אء אر א ة א א -543 ث א א א ذא אכ 544- و א א أة ة أ א و א -545 א אن א כ א رא 546- א כ אل א أة و 547- כא אور אده כ א أ כ 548- א ده א آ א כ א א א 549- و ن א כ و א אء أ 550-وאو א أو ف א ن ف א ن א א א אإل -551 א ده א و א آ א 552- وא א א ده א و א و آ ف א 553- و א א אإل ت ن כ א و א -554 112   א כ א אل 555- و כ א כ א א א א א و أ א א 556- כ כא ن א א כ א -557 א א ه א כ و א إ 558- وא אؤن א ن כ אؤא ن א כא כ א -559 א א א א א כ אل כ א 560- وא א أوא دא א ه כ 561- إ א אل أو אכ א א כ כ א -562 ر إ א أ ع אن إ א א -563 א ن כ א א أو כ دא ب 564- א ئ أو אت אئ אئ أو אت 565- כא أ و א א א 566- وא د א ى א إ ول 567- אإل أو א א כ א א א א א -568 א א א و 569-و אم و א א א ورאء א א א א 570- و א א ون אئ א א א א א 571- رא אء א אأل אدره כ א 572- و ال د א ز אد א و א 573- א أ و أ א و د א -574 ة כ ى ن א أو أن כ 575- أن ز ز و 576- و א א אل א ة א א א 577- وא אل ز אه א ی א و 578- א د و أ א أو אز א -579 אئ أ د أ و 580- إذن إ א ه א אم أ א כ כ ن 581- אن א אزא כ א אزא و א 582- وא אه א إ ف כ א وא 583- و כא إ א أورد אء و א א א ن א כ א أن 584- و إ א ل אر ورة و א 585- إ א א א ف أو א و أو ن א כ 586- و أن א א א أو א א כ ن כ 587- أو أن ة أ כ א إ א أو כ 588- א 113   د أو أ א رووא -589 אء א א כ אز א א و א אء ل א 590- د א א ف 591- إن د אن כ و إن א ً א כ כאن أو א אئ -592 א ز א א و آئ ى ي 593- כא א א כ א כ כ אب כאن א إ 594- و א ر ره أ אب אن א א אدس 595- و א م כ א أ 596- א م א ن כ ً א إ ز دאئ 597- إ א כ أ א כ א 598- ال א כ ورد א و א א إ 599- و א א א א כ و כ א כ כ 600- و ئ אزم כ א و ي אرع א א א 601- و א ب ل א אم א אن أ ه א א א ب א 602- و א ل א و إ ول א 603- א אه א א א أو ر כ א א -604 אئ א א א ف ى و 605- و א ن כ א م و א א ز -606 א א و א ل إ א 607- و א ى א אص א ق ف א א ور אم א -608 א ف א و אز و כ א 609- و א ن א ل א א 610- وא ر ط ر و כאن אن אو 611- ز אدره אز و א א و -612 א א ف رאدة وא ى א א 613- وא א ل و إ א א א 614- وא א م א ط א ن -615 א ف כ و א و אز -616 אً ذכ אو ف א א ل א א 617- و א א א א כ و ل א -618 א א אز دون א -619 114   ده א ز א و 620- و א ل א أو א ئ א אل א אدس 621- و א א א א ز א و א א ً כ א و -622 אه א א أو א أو א -623 ي א א م אل ه و כ -624 כ ال א א رت ور אل א 625- و ذي א אل א و א א כאن ًא כ א א -626 ن כ א כ ن כ 627- و אرع א א -628 כ أو א وאو ى אئ 629- כ ه ذא א ر ه أو א ر و 630- أو وאو و د أ אل א כ א א وאو و -631 א ف א א א و א א אء ز رאכ 632- כ אم א א ذאت א א א و 633- و א א א כ אء وא א אل أ رة כ -634 ره ئ א أ ره כ אم 635- أو א א אء א א כ א 636- أو א א א א ة כ אن א א כ 637- أو إ א ذא م א א א א א 638- و وא כ أ א א א 639- و א אن إ و א א 640- و א א א א ى د أو إ ج ول א א -641 ج أل א و כ ر כ א א א -642 א أ אن כאن إ א 643- و א א א א אل إ ز א ئ א אم כ م 644- כ א ع א أو א א ًא כ ن כ 645- أو أن א ن أو כ א أو א א أو 646- أو כאن אز אدره אء א א כ و א 647- א ل م אل ذכ א א 648- و כ ن ل כ ر כ א ب א 649- و ة وא א رأ إ א و א إ ز א أ 650- כ א أכ א אء ى ى ض א 651- و א א א 652- و אء إ 653- و أ و א 115   א ي א אب א 654- و א א א אء א 655- و أ إ א ى א א و א رא אء 656- א إن א א ه אء أى 657- כ א א وא أ א א אب כאن א כ א א 658- و א ه روت ف כאن دون אز 659- و ن א אل إن إن א ن אس 660- כא زوא أر أو 661- و ز א وال ه כא אب إن أ א إ 662- و א א אدى إ א א 663- א س أرى כ أ د א כ ف و 664- و א א א א و א 665- و א א א أכ א כ א -666 א אئ ى א אرع د إ א 667- و א ور ل א אن א ف א ذא إ א אن ور א א א 668- و א زوא א א א אإل ور א א א -669 ى إ אف א א א 670- أ א אرب א כ א ز כ אف 671- כאن א א א ى אرب و כ -672 א אس כ ي 673- א א א ف ورة إ أ א ز א אכ 674- כ א إ و א א אف א ف א 675- و ف א א ئ אل أى أ אس أ وא 676- و א א و א إ ف ورא و אه 677- و א إ א إ إن אف 678- إ א א ورد ذرא א ف כ ي 679- א אف א אف و إ ر א 680- أو כ א אف כ א ً א إن ور כ א 681- ذא ئ א و ئ أى إذ כאن כ אب 682- כ א אت א و ذאא כ 683- و أن א אف א א א א א ور 684- و א א 116   وم ل א אن א אرع א אزم א ى א وم د إ א 685- و א א אء ًא و ى אزאت ت כ א ن -686 ل אء א א א אول אول אر כא ن -687 ًא כאن אد א ول إن אرع و א م وא א א -688 א و א أ م א אز א א ً א א ن 689- כ אرع א כ א ًא א ن כ 690- و אن כ א א א א أو כאن אر 691- أو כאن ذא א א כאن אء ل م د -692 א כ אء أو ن א ذאכ א כ 693- و אن ة א ئ ى אه 694- أو א א אر א أو כאن ذא رא ت 695- أو א أو אن א أو أو ف أو -696 א א אئ כ אل א و 697- إ א אء وא א אم א و א 698- כא و א م א أن م و إن כ ن 699- כ ف א א ق כ 700- و إن כ وأ כ א م כ ن 701- و و כ א א א א أو א א אر כ א -702 م א א א א א و ز أ -703 א ل אم א אن أ אء א א א ل א 704- و ورة א א إ א ء ز 705- و א أم א כא א א رم א א א א -706 א دل ول א א -707 אز و د א א ل -708 م و א א אر و א א אل إ ة כ אز و א 709- و ف א ف א א 710- و א و ول א א אل 711- و כ أ כ و أف رאد و ع و 712- و د א אئ כ 713- و כ ف א כ و א א א و א 714- و א ة ال כ א و و א א -715 117   אت א ول א א א ت אع 716- أ א ً ذא א ر א أر -717 א أ א أ ع א 718- و א ور و כ و ب א א 719- و א כ כ כ א א כ 720- أو כ א إ א אכ א א إ א ب و א א א 721- و א م אن א ز א ع א 722- و ع א א و א א אن أ 723- و כ د ذא כ א א אرة אء א 724- أ א د א א 725- و ذאن و ذ אه أ אن و א ذي ذ ذه -726 אل و אألوאئ א و ء א אو -727 אب אألوא ى כאف א א و ف א כ -728 א א و א א א א כ אכ ذא כ و ذאכ ذאכ 729- כ כ כ כ و ذא כ אوال אل אכ -730 א א א א כ א إ א -731 א א כאن א א כ א א -732 ّ א א א ل א א 733- و א א א אر 734- إ אز א و ل א د -735 אه אن א א א ي 736- و א ة א א אل 737- א א אل أ כ ئ א ى و א א א א א אن و א أ 738- א אم ذא א א و ت و א כ אئ א 739- א ى أو א א و אل א 740- و و אى م א ف א א כ و א ل א و א إ -741 אء رأ א ل כ אء אن כאن -742 743- أو כאن כא א و א إن ف א ف א 744- و ه א אف أ אدس א 745- و א م إ روی روא ن כ א 746- إ א وف א א א א 747- و א ة وف א ن כ ف د א 748- و כ כ أو و א و אء أم و إ 749-وאو و 118   א א א ً 750- إن ر א א א و ئ أ ً א ه כ -751 כ و כ ز א و 752- إ ف א א כ ورא إ א א 753- و إن א א و א 754- כ و و رأت أن ف כ ى א ف א 755- و ب אزא ئ א و و -756 אق א אق אإل ف وא -757 ز א אً و א و و م 758- כאכ אر رأى א إ -759 כא אر א א و א ة 760- כ א ول א א כ א א 761- و א אدف א א ول أو אل כ א -762 رد ى אء أو و 763- כ א أ אرف כ א ص 764- א אכ و א و א א و כ و א א 765- כ م כ وال و אع أ إ 766- א ع א כ א א א א و א 767- و אء א א כ ول א 768- אכ ه א دون א ل א א 769- و א כ אر כ א ل א א أر א 770- أ אت א כ אئ ز أ א כ א 771- إن ل ء א ن כ כ ل א א 772- أو אئכ אل א لإل כ وא א א رأ כ 773- כ א א א إن כאن -774 و א א ق إ א 775- و ذכ אألول و א א א و א و א 776- כ ه ًא أو א ل ل 777- إن כאن ذכ א رع א ذא א ردو אء م א 778- و כ כ أ ل א ب א כ א א 779- و א א כאذ אآل א א א 780- כ כ و ل א א ل א א 781- و א א أ א אئ إ 782- إ א אح أ ء إل א אن و א א 783- و א 119   رא ى دא א و -784 א א א 785- כא אب א אإل אب א אن א אب ه אإل א ذכ אب א א אأل 786- و א ف א ب אء א آ א א א 787- و א ت א אت أر אء אإل -788 אت אت א و א א א 789- אألول כ ف و א ف أو כ أو א ن إ כ -790 ف أر ه א ة و 791- و כ א אن א ن כ א و 792- وאو و أ و ى אه إذ ه و رأى أ אئ أ 793- و כ א ذא א ن כ و אآل و א ف א ف -794 א א א א م 795- כ כאت א א א א أ إ 796- א כ ف כאت א א כ אت أو א وف א א 797- أو א א אب א אإل وف و אألول إ א 798- أو ة כ א ى ه א و א א و א ر -799 א כ א א א א د 800- إ אإل א א א א ر א כ ن إ א אب א אإل 801- أو א כ כ א א و א و 802- و א א א و ة כ ر و א א א ر א 803- و إ אت ي כ 804- א א ف א אأل א א אب أ א אإل ًא إ א أ 805- و א ه אء אء א אأل ى و אو ر א -806 ة כ دة א ة א א א א 807- אأل א כ وא א ء א ن כ א -808 אو א א ر אل إ כ אب א אإل א 809- و إ כ א א א א و ع א א ى א א و -810 א אأل א אدر א أو أ א ون و أ 811- أو و אن אن و א אل و א 812- و א و א א ن כ א כ א א כ 813- כ א א ن إ כ ً א إ אه دאئ א א 814- و א ف א כ أو א و إ 815- و إذ ه א دل א آ אرع א و אل ول א א -816 120   م כ כאت أ ف א אن א א و אر -817 ر כ אرع א א א א ل ب ب و ب -818 א و ه ف آ 819- إن כאن ى و و ف א כ א -820 א م אب و א א ن إ כ א א 821- و א א و א א ي א אرع א 822- א א א و و א ن ن א כ -823 ع א א א אن 824- כ א د و כ ف א 825- و א ف אن א א א א א כ א כ א ب ه إ 826- و אد אء آ ى א א אن -827 א אع و آ و 828- ر ع 829- و و כ و و و م ح א 830- و و ز و ز و ة א א כאن ًא א א א 831- و א ئ א 832- و כ ز ج و א و و و א ب و א 833- כ אرع א ى زوאئ א 834- أو أول إ כ א כא و אء -835 836- و أ א כ و א כא و أ ب א أول א 837- و כ إ א و ن א א ًא א و زאئ א כ -838 כ א כ و א أو 839- و إ כאس أ א رة أو א ن כ 840- و כ אء ر אء و כ א 841- כ אً و אء א أو כאن א ة و א כ -842 א אئ כ א 843- إذن א כ אً و ه ى א כא 844- أو א כ أة و م إ إ 845- כ ث אد אכ א א כאن א 846- و א و כ א 847- و إذ أ د زכ א אכ כ رכ إ 848- כ 121   א א א כ א א ى א א و -849 ت כ א כ ف 850- وال א א إن אئ אن א ن و أ زאئ 851- و כ إ אن و ر أ כ אن א א 852- أو כאن و א א א כ א وزن אء 853- و כ א א ورة أو אز א 854- و ف م אء א ف إن أو א א כ 855- و ع אدره א א ه و א א أو أ 856- כ א כ ى א א و א 857- أر ر و و א א כ אل א م א א -858 ن أ و 859- א أر وאو و ن ف א آء و أ و כ 860- و ة و אء و כ 861- א ه א أ ن כ و א و א ف א م -862 א א א כ א 863- و א ى א א أى و -864 א א א א א ذכ و -865 ر א א א 866- إ א ن ر א א כ א -867 ل א ب כאل ن إ א כ 868- و ف אء אכ א א أ و إن د ول 869- א ًא אل א א א ن إ כ ن -870 כ ً و כ א و إن א و כא -871 א א כ و א رא و -872 ى א כ א א א א א 873- و א כ א ب א ن ذאכ א א כ ن -874 א א אئ א אً כ 875- ر א אت ر כ א ه 876- إن א א إ כ אب ه אل إ א כאن آ א 877- و א אل א כ א 878- א אزي א دא א ن أو א כ -879 א א م אل א א 880- כ א אل אن א כ אن א א 881- و دع א و א ل א כ 882- و א א 122   א א א א א ز و إ ن ز 883- כ א ًא א א ف א وب ل -884 א א א ن כ ول ء א אب א إ -885 כא א אه א אب أ ل א 886- و א ًא א א כ כ إ 887- أو א رא כ א א ن כ א א آ א 888- و א ف א ن إ כ ن ف אכ אء 889- و إن אض א א כ א אض وא رא כ ه -890 א ًא ً إن כ 891- و إن א ن כ א 892- כ אر و א א ر א ه وאو 893- آ ه כ א آ 894- إن ه ق אכ א و وف إ א אدس إ 895- وא אء ن כאن אأل ة و א א 896- أى כ أو ره ًא כ א א ة إ כ رة א כ 897- א א א א א رئ א ن أ א أ א א 898- כ ف א א כ ن כ א א 899- إن א א אئ و א ح כ ًא -900 כ א אء אل אو و כ כ א -901 אء א إ م م رأى א אئ א 902- כ אو و א زכ ف א כ א אل و إن 903- כ ر אل ر כ א א 904- إ אر א م א א אر -905 ر כ ن ذא כ 906- و إن א إذن כ إ א כ א ه א 907- و ى إب إ وא א א א 908- כ כ א א א כאن إ ف بإل א א 909- و א א א כ כ ن و א ى ن -910 אء א ذכ 911- أو כאن آ אر אت אر رة إ أ א א 912- أ ه إ ر ر و א א ى 913- و إن אأل כ 914- إذ ج ب א אإل א א 915- א כ ًא ن כ ه 916- آ 123   א כ א 917- כ ذא אألذى א ب א أ ًא و כ 918- א א א ر א إ א כ 919- و א א אئ א א ول א א א -920 א אن א و أ כ א כ و א א א א 921- و א ب א ب א و א ن כ -922 אرض 923- אل أ و א א א ض أ כ ف و 924- و אألول أر زم زم و א ر א و א 925- أ א ً כ א א כ א א زم 926- و א ت אرة و א אرאت و إ אإل 927- و ر א א א אن אت א א 928- أ و أى إذ أ אر رאً אل א כאن אل و אء א 929- و أ אً ن כ אث أو א אق و כ א 930- أو כ אم א אز א א ن א -931 אق כ כ ت א אت و כ אأل 932- و אت כ ت و א אئ 933- أو א ى و א אأل א 934- و ذאכ כ כ א כ א و א ًא א إن כאن א ًא א وא א إ -935 ًא כ 936- و א لألول إن ًא א ه ًא א آ 937- אألول دو ن כ אئ א ت כ و 938- כ ب ى כ ف כ ه إن כאن 939- آ א أ ف א א כ ب א 940- و א ف אورد א ً א و א א وא אن إن إ 941- و א א لإل כ إ אألو إن -942 א ى أو ف א إن ى א إن א -943 ة ورد ى ن א أ إ כ 944- א ة أ א ة -945 א ت إن א و אري ن -946 אر א א و א אر ى אإل א ف א -947 ف ول ب א א و א 948- و إن א א 124   א א א و א و א א אئ 949- כ כ א כ א و ذא כ 950- و א א א א אم 951- لإل رع אف ذא א ة כ ى א 952- و د א ى כ ر כ א א ًא إ 953- دو ه א א ر ز ه כ א 954- א א و כ כ 955- כ و ذ أ אم أى و أ א 956- إن أو א א إ ض إذא إذ وف أ 957- א כאف ى و א אن כ ن أ 958- א א א א אإل زم 959- إ و א א אف إ א א ن כ -960 ح ق ت א אم אم أ 961- ورאء د אل א אدى א ًא و א ن أ 962- وא آ أ כ ف إن א אً -963 م إ ن أو כ א أو א -964 א אن כ א ز و ن و כ א א -965 أن ة כאن إ כ א أو א ًא أو א 966- و إن א א א כ و א א ر כ -967 ف أ ه א ر إن آ 968- و م إ و אه و إن א ز א א כ -969 ف א א ل כ א و א ه א -970 א א א אدر אدى כ א א כ م و אل א -971 א ة א و أ و أو أى و א و א أ ف א 972- و أ 973- و وא א א و אإل א ر כ כ ة כאن כ دא 974- إن א כ א אرع א א אر כ 975- ر א א אئ אظ ن و ه ذه أأل 976- أو ف ف א א א אء כ אئ א 977- و א א ن אز א א אئ א 978- و إذ ن ئ د م و א א 979- כ אز א و إن و أن כ و א 980- כ ة כ د א א א א رة כ אء إ א 981- و א رب א כ ة إ ل و -982 125   א א ر אز א כ א אء כ -983 א و ر إ כ ًא 984- و אألول א ذא أو أ א ح א אכ ر אألول إ 985- כ א و إ א ز أ -986 ن כ دة إ א א 987- أى إ ب אز אل כ א א אئ -988 ز א א زو א א و א ر א 989- א א ر و א د א 990- و א א א א א و א א م ة و א 991- א אع כ א و ذو وאأل ل א 992- א א א א دو و א إ א א אر אכ א אألز א -993 ت א א א א א أو ئ وردא 994- إن م ر א כ رכ א א ل -995 א ى ن א א א 996- إ א ة אه א כ و إ -997 א א אأل א و ( אل א 998- א ( אرف א و א אن כ آ א 999- ز א א א א دא ر א ) أ א ر א ( -1000 126   SONUÇ “Halil Hulki Efendi ve Muktetafu'l-ezhâr fi nazmi’-Izhâri’l-esrâr İsimli Eseri” başlıklı bu çalışmada Halil Hulki Efendi’nin hayatı, şahsiyeti ve eserleri incelenmiş, ayrıca elfiyye tarzındaki “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi İzhâri’l-esrâr” adlı eseri detaylıca tahlil edilmiştir. Medreselerde yüzyıllar boyu temel derslerin yanında, öğrencilerin derslerini kolaylıkla takip etmelerini sağlamak amacıyla “hazırlık sınıfı”na benzer bir programda dersler ve kitaplar da okutulmuştur. Medreselerde okunan kitaplardan bir bölümünün ezberlenmesi istendiği için İslâm dünyasında okutulan ders kitaplarının birçoğu nazım haline getirilmiştir. Günümüz eğitim sistemlerinde ise “ezber yöntemi” kabul gören bir öğretim metodu olmamasına rağmen, eğitimcilerin vazgeçemedikleri bir yöntem olarak kullanılmaya devam edilmektedir. Ancak temel kâidelerin öğretiminde, nazımlı olarak kaleme alınmış “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi İzhâri’l-esrâr” gibi eserlerden yararlanmak, hem bu eserlerin tanıtılması hem de bu geleneğin devamının sağlanması bakımından yararlı olacağı kanaatindeyiz. Zira eserin içeriğine bakıldığında büyük ölçüde yazılış amacına uygun olduğu görülmektedir. Tertip ve üslûbu, müellifin Arapça ve yan ilimlerine, İslamî literatüre son derece hâkim olduğuna ve yüksek edebi kabiliyetine şehadet etmektedir. “Izhâru’l-esrâr” ile mukayese edilerek, nazım tekniğinin öğretilmesi ve edebi üslubun kavratılması açısından örnek olarak verilmesi mümkündür. İslami ilimleri tahsil edeceklere, kolay ve kısa bir şekilde öğrenmeyi sağlamaları, şiirin musikisi sayesinde hatırlamaya imkan vermesi, ezber suretiyle istenildiği anda başvurulabilmesi gibi sebeplerle günümüzde bile başvurulabilecek eser türlerinden olduğu söylenebilir. Bu açıdan “Muktetafu’l-ezhâr fî nazmi İzhâri’l-esrâr”ın ders kitabı olarak değil de, edebi zevkin de aşılandığı yardımcı ders kitabı olarak kullanılması, akademisyen ve okuyucuların istifadesine sunulması önem arzetmektedir. 127   KAYNAKÇA ALTUNSU Abdülkadir, Osmanlı Şeyhülislamları, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1979. ARITÜRK Ahmet-Fatih, Siirt’le İlgili Anekdotlar, Siirt, 2003. ARPACIK M. Tekin, Tarihsel Arşiv Araştırması, Ankara, 2004. (Cumhur Kılıççıoğlu Mücadele Gazetesi Arşivinden). ARSLAN Ahmet Turan, İmam Birgivî Hayatı Eserleri ve Arapça Tedrisatındaki Yeri, Seha Neşriyat, İstanbul, 1992. ATALAY Ömer, Siirt Tarihi, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1946. AYDIN Halil Hulki, Makâmetü’l-ehaveyn, s. 1. Süleymaniye Kütüphanesi, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Kitaplığı, No: 1148. AYDIN Halil Hulki, Muziletu’l-ğavâmid fi fenni’l-ferâid, İbrahim Efendi Matbaası, İstanbul, 1311. AYDIN Halil Hulki, Siraci fi nazm-i Îsâgûcî, İbrahim Efendi Matbaası, İstanbul, 1310. AYDIN Halil Hulki, Şerhü kavâidi’l-iʻrâb, İbrahim Efendi Matbaası, Ankara, 1992. AYYILDIZ Erol, “Makâme”, DİA, XXVII, İstanbul, 2000. BARDAKOĞLU Ali, “Ferâiz”, DİA, XVII, İstanbul, 1995. BAYHAN Taci, Özel Arşiv Araştırması. BAYHAN Taci, Mücadele Gazetesi, Siirt 20.07.2009 sayısı. el-CAMÎ Abdurrahmân, el-Fevâidu’d-diyâiyye, Salah Bilici Yayınları, İstanbul, t.y. CÜRCANİ Seyyid Şerif, Taʻrîfât, çev. Arif Erkan, İstanbul 1997. ÇAĞMAR M. Edip, “Siirt ve Çevresindeki Medreselerde Eğitim”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, Siirt, 2006. DEMİR Ramazan, Birgivi’nin İzhâru’l-Esrâr Adlı Erinde Âmil, Ma’mûl ve Amel Terimleri, Emin Yayınları, Bursa 2012. el-ENSARÎ Abdullah b Yusuf, Muğni’l-lebib an kutub’il-eârib, thk. Ramazan el- Mübarek, Muhammed Ali Hamdullah, Mektebetü’s-Seyyidü’ş-Şüheda, t.y. el-ĞALAYİNİ Mustafa, Câmiʻu’d-durûsi’l-‘arabiyye, el Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, 1993. ER Rahmi, Bediu’z-zamân el-Hemedâni ve Makâmeleri, MEB. Yayınları, İstanbul, 1994. FALAY Nihat, “Siirt’in 19. Yüzyıl Sonlarındaki Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, İzmir, 2007. 128   GÜR Nagihan, “Klâsik Metinlerin Nazar Duaları: Takrîzler ve Yenipazarlı Vâlî‟ye Yazılan Takrîzler Üzerine”. İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, Kitap No: 16, İstanbul, 2012. KARATAŞ Turan, Takrîz Edebiyatı, Hece Yayınları, Ankara, 2002. KASABZÂDE İbrahim, Şerhu Izhâri’l-esrâr, vr.1b KILIÇÇIOĞLU Cumhur, Her Yönüyle Siirt, Yücel Matbaası, Ankara, 1992. KUŞADALI Ahmed Efendi, Yeni Avâmil Şerhi, Süleymâniye Kütüphânesi, Lâleli, nr. 3466, vr. 35a. KUŞADALI Hamza b. Mustafa, Netâicü’l-efkâr ale’l-ızhâr, Salah Bilici Yayınları, İstanbul, t.y. MEHMED Tâhir, Bursalı Osmanlı Müellifleri, Meral Yayınevi, I-III, 1997. NACİ Muallim, Lügat-i Nâcî, haz. Ahmet Kartal, Türk Dil Kurumu Yayınları, İstanbul, 2009. ÖZBALIKÇI Mehmet Reşit, Kur’ân Ve Hadisin Arap Gramerindeki Rolü, İstanbul, 2006. PAKİŞ Ömer, “Doğu Medrese Geleneği ve Molla Halil es-Siirdî”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, İzmir, 2007. PALA İskender, Ansiklopedik Divan Sözlüğü, Kapı Yayınyarı, İstanbul, 2010. SAMİ Şemseddin, Kâmûs-ı Türkî. Alfa Yayınları, İstanbul, 1998. SARAÇ Yekta, Klasik Edebiyat Bilgisi, Belagat Bilimevi Yayınları, İstanbul, 2001. SEÇKİN Bekir Sami, Başlangıçtan Günümüze Siirt Tarihi, İstanbul, 2005. TAŞKÖPRÜLÜZÂDE, İsâmüddin Ahmed Efendi, Mevzûâtu’l-ʻulûm, İkdam Matbaası, Dâru’s-Saâde, 1313. TEKER Yusuf, Hadis Usulü Edebiyatında Elfiyyeler ve Irakî’nin Elfiyyesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006. TUNCEL Metin, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, İzmir, 2007. TÜLÜCÜ Süleyman, Ünlü Bir İslam Alimi Birgivi ve İzhâru’l-Esrâr’ı, Osmanlı Yayınları, Ankara, 1999. YALAR Mehmet, “Tatvan ve Çevresinde Tarihi Medrese Geleneği”, I. Uluslararası Dünden Bugüne Tatvan Ve Çevresi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul, 2008. 129   YAŞAR Mehmet Ali, “19. Yüzyıln İkinci Yarısında Siirt”, Uluslararası Siirt Sempozyumu, İzmir, 2007. YILDIZ Mehmet Zeydin, “19. Yüzyıldan Günümüze Siirt İlinin İdari ve DemografikYapısında Meydana Gelen Değişimler”, Uluslararası Siirt Sempozyumu Bildirileri, Birleşik Matbaa, İzmir, 2007. YÜKSEL Emrullah, “Birgivi” DİA, VI, İstanbul, 1992. 130