Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler Mutlu Gül Dr. Öğr. Üyesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Hadis Ana Bilim Dalı Bursa/Türkiye mutlugulx@hotmail.com https://orcid.org/0000-0002-9431-6940 Öz: Hicrî üç ve dördüncü/miladî dokuz ve onuncu asırlar, hadislerin sıhhatine dair tartışma- ların daha sistematik bir hal aldığı dönemlerdir. Zira bu asırlara gelindiğinde mezhepler te- şekkül sürecini tamamlamış, ihtilaflı meseleler hakkındaki görüşlerin savunulmasına geçil- miştir. Abbâsî hilâfetinin başkenti olan Bağdat, bu yüzyıllarda İslâm dünyasının ilim, kültür ve siyaset merkezi konumundadır ve gerek yöneticilerin gerekse halkın huzurunda ilmî tartış- maların düzenli olarak yapıldığı bir şehir hüviyetindedir. Bu dönemde Bağdat’ta doğan ve öm- rünün büyük bölümünü orada geçiren Kudûrî, Hanefî mezhebinin bölgede en önde gelen is- midir. Özellikle yazdığı Muhtasar isimli eser ve önde gelen Şâfiî âlimlerle yaptığı münazaralar, onun şöhretini arttırmış ve Hatîb el-Bağdâdî başta olmak üzere pek çok meşhur isme hocalık yapmasına vesile olmuştur. Kudûrî’nin Tecrîd adlı kitabı, Hanefî ve Şâfiîlerin ihtilaf ettikleri fıkhî konuları kapsayan, hilâf ilmine dair hacimli bir eserdir. Kudûrî bu çalışmasını Hanefîlerin görüşlerinin ve kullandıkları delillerin doğruluğunu savunmak amacıyla kaleme almıştır. Bu eserdeki hadislerin senedleriyle ilgili tenkitlerin inceleneceği makalede öncelikle Kudûrî’nin hayatı ve yaşadığı ortamdan bahsedilecektir. Onun ilmî kişiliği hakkında daha net fikir elde edebilmek için hocaları, talebeleri ve eserlerine de yer verilecektir. Son olarak makalenin asıl konusunu teşkil eden isnada dair tenkitlerine geçilecektir. Kudûrî’nin bu alandaki değerlen- dirmeleri, isnadın ittisâl ve inkıtâ durumu, her tabakadaki râvi sayısı ve râvilerin durumuna dair değerlendirmeler olmak üzere üç başlık altında işlenecektir. Makalede özellikle üzerinde durulan husus, bir Hanefî fakîhi olan Kudûrî’nin hadislerin metinlerine ilaveten isnad konu- sunda da ehl-i hadis ile münazara yapabilecek düzeyde rivayet bilgisine sahip olduğudur. Mez- hebinin amel ettiği rivayetleri savunması ve muhaliflerinin delil aldıkları hadislerin sıhhatine dair Tecrîd’de yer alan eleştirileri bunu ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: Hadis, Kudûrî, Tecrîd, Râvi, İsnad. Geliş Tarihi/Received Date: 12.02.2020 Kabul Tarihi/Accepted Date: 29.05.2020 Araştırma Makalesi / Research Article Atıf/Citation: Gül, Mutlu. “Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020), 123-166. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 124 ▪ Mutlu Gül Qudūrī’s (d. 428/1037) Isnād Assessments in His Tajrīd Abstract: The Hijri three and fourth centuries are periods in which the ongoing debates on the reliability of ḥadiths have been made more systematically. Because, in these centuries, sects have completed the process of formation, and the sectarian views on these issues have started to be defended. Baghdad, which was the center of Abbāsīd's caliphate, was the center of science, culture and politics of the Islamic world in this period and was a city where such discussions were held regularly in the presence of the rulers and the public. It can be said that the Shī‘īte Sunnī conflict, which started as a result of the control of the Shī‘īte Buwayhids in the capital, has affected this environment positively rather than negatively. Qudūrī, who was born in Baghdad during this period and spent most of his life there, is the leading name of the Ḥanafī school. Especially his work titled Mukhtasar and his discussions with prominent Shāfi‘ī scholars increased his fame and led him to teach many famous names, especially Hatib al- Baghdad. The subject of our study, Qudūrī's book, Tajrīd, is a voluminous work involving the science of life, covering the fiqh issues that Ḥanafī and Shāfi‘īs contradict. Qudūrī wrote this work in order to defend the accuracy of the Ḥanafī views and the evidence they use. In the article, firstly, the life and environment of Qudūrī are mentioned. His teachers, students and works are included in order to get a clearer idea about his scientific personality. Finally, his evaluations on the sanad of the ḥadiths in his work called Tajrīd are covered under three titles as the ones related to the structure of the isnād, number of the isnād, and the narrators. What is especially emphasized in the article is that Qudūrī, who is a Ḥanafī fıqh scholar, has the knowledge of sanad besides texts of ḥadiths at a level that he can be discussed with ahl-al- ḥadith and Shāfi‘ī scholars. This is evidenced by his defense of the narrations applied by his sect and his criticisms in Tajrīd about the reliability of the ḥadiths that his opponents received. Keywords: Ḥadith, Qudūrī, Tajrīd, Narrator, Isnād. Özet Hadislerle amel edilip edilmemesi konusundaki tartışmalar İslâm dünyasında hicrî birinci asırda başlamış ve artarak devam etmiştir. İlk dönemlerde ehl-i hadis ve ehl- i reye mensup âlimler arasında cereyan eden bu tartışmalar, daha sonra da fıkhî mez- hepler arasında gerçekleşmiştir. Özellikle hicrî dört ve beşinci asırlar, yöneticilerin ve halkın huzurunda yapılan ilmî münazaralara sahne olmuştur. Söz konusu tartış- malarda amaç, mezhebin savunduğu görüşün doğruluğunu ortaya koymak ve muha- lifinin zayıf noktalarını tespit edip onu susturmaya çalışmaktır. Sultanın veya halkın teveccühünü kazanmak, müntesiplerinin mezhebe olan bağlılığını perçinlemek gibi başka hedeflere de hizmet eden münazaralar, telif literatürüne de yansımış, hilâf il- mine dair pek çok eserin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Kuruluşundan itibaren İslâm dünyasının önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Bağ- dat, aynı zamanda hilâfet merkezi olması hasebiyle, hukûkî, itikâdî, siyâsî konularda bu tür tartışmaların en yoğun yaşandığı şehir idi. Kendi döneminde Bağdat’ta Hanefî Mezhebi’nin en yetkin ismi konumunda olan Kudûrî de bu tür münazaralara katılan âlimlerden biri idi. Özellikle mezhebinin fürû konularına dair Muhtasar isimli eserini Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 125 kaleme aldıktan sonra, Kudûrî’nin İslâm dünyasındaki şöhreti artmıştır. Farklı mez- heplere mensup pek çok meşhur talebesinin olması da bu hususu desteklemektedir. Hanefîlere karşı mesafeli tavrıyla dikkat çeken Şâfiî hadis âlimi Hatîb el-Bağdâdî’nin de onun talebesi olması ve hocası hakkındaki övgü dolu ifadeleri, Kudûrî’nin o dö- nemdeki yerini gösteren delillerden biridir. Kudûrî daha ziyade Şâfiî âlimlerle münazara yapmıştır. Tartışma konularının ağırlık merkezini ise nass rey ilişkisi ile rivayetlerin kabul ve reddi meseleleri oluşturmuş- tur. Kudûrî bu alanda hilâf ilmine dair Tecrîd isminde müstakil ve geniş bir eser ka- leme almıştır. Eser baştan sona Hanefî ve Şâfiî Mezheplerinin füruda ihtilaf ettikleri konuların tartışıldığı bir hilâf kitabıdır. Konu başlıkları olarak klasik bir fıkıh kitabı tarzında düzenlense de konular her yönüyle incelenmemiş, sadece Hanefîlerle Şâfi- lerin ihtilaf ettikleri meseleler ele alınmıştır. Eserde Hanefîlerin kullandıkları delil- lerin doğruluğu, Şâfiîlerin delillerinin de hatalı yönleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Eser tamamıyla münâzara ve cedel üslubuna göre tertip edilmiştir. Müellif dil ve mantık kuralları ile usûl-ı fıkıh kaidelerini sık sık kullanarak muhatabını ilzâm et- meye çalışmıştır. Eserde fe in kulte kultü üslubu kullanılarak muhtemel soru ve itiraz- lara verilen cevaplarla mezhep görüşünün haklılığı savunulmuştur. Tecrîd’de Kudûrî’nin Hanefîlerin kullandıkları hadisleri savunurken veya Şâfiîlerin delil olarak aldığı rivayetlere itiraz ederken, hadislerin sened ve metinlerine dair de- ğerlendirmeleri dikkat çeker. Esasında bir fakih olmasına rağmen, kendi mezhebinin yanında Şâfiîlerin kullandıkları rivayetlere dair savunu ve itirazları, onun hadis ala- nındaki yetkinliğini de gösterir. Her ne kadar talebelerine çok hadis nakletmemiş olsa da fıkhî rivayetlerin sıhhat durumlarına dair yorumları, onu bu hususta önemli bir konuma getirmektedir. Bu çalışmada müellifin Tecrîd adlı eserinde hadislerin isnad yapısı ve senedde yer alan râvilerin durumlarına dair değerlendirmeleri ele alınmaktadır. Esasında bu konu cerh taʹdîl âlimlerinin uzmanlık sahasıdır. Buna rağmen Tecrîd, Kudûrî’nin de tıpkı kendinden önceki Kerhî, Tahâvî, Saymerî vb. Hanefî âlimler gibi bu alanda eser yazacak, münazara yapacak derecede ehil olduğunu ortaya koymaktadır. Makalede hadislerin isnad yapısı başlığı altında ilk önce, isnadın muttasıl veya mun- katı olup olmamasına dair müellifin yaklaşımı örnekler üzerinden işlenmektedir. Kudûrî’nin bu konuda Hanefî usulündeki prensipleri aynen benimsediği, isnaddaki her tür kopukluğu irsâl olarak adlandırdığı ve ilk dönemde mürsel olarak nakledilen rivayetleri makbul saydığı görülür. Muhatabının zayıf saydığı bazı mürselleri, şayet meşhur hadis hafızlarından nakledilmişlerse, mürsel haberlerden daha sahih saydı- ğını belirtmiştir. İsnad değerlendirmesine dair ikinci başlık, hadisin her bir tabakasındaki râvi sayısına göre hadislerin tasnifidir. Kudûrî rivayetleri bu açıdan mütevâtir, meşhur (müstefîz) ve âhâd olarak üçe ayırır ve hadiste dinde asıl olarak adlandırdığı delillere aykırı bir durum olduğunda bunlardan sadece mütevâtir ve meşhur olanların kabul edileceğini Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 126 ▪ Mutlu Gül belirtir. Ona göre âhâd haberler Kur’an’ın zâhiri, umûmu veya mutlak hükmüyle veya meşhur bir haberle çelişirse, rivayet sened açısından ne kadar güvenilir olsa da makbul bir haber olamaz. Kudûrî’nin bu hususta da mezhebinin usulünü takip ettiği görülür. Çalışmada Kudûrî’nin râvilere dair değerlendirmeleri râvinin adalet ve zaptına dair olanlar şeklinde iki başlık altında ele alınmaktadır. Râvinin, naklettiği haberlere gü- venilecek âdil bir kimse olabilmesi için aranan akıl, İslâm, takvâ ve mürûet şartları ile râvinin tanınan bir kimse olması anlamına gelen cehâlet (meçhul olmama) şartı, örnekler üzerinden işlenmekte ve Kudûrî’nin bu konulara dair yorumları ele alın- maktadır. Son başlıkta Tecrîd’de râvinin zabtına dair tenkitler yer almaktadır. Zabt, bir râvinin haberinin kabul edilebilmesi için onda aranan akıllı ve uyanık olması, iş- lek bir hafızaya sahip olması ve hadislerin yazılı olduğu belgelerini koruyabilmesi özelliğidir. Kudûrî eserinde, Hanefî usûlünde zabt konusu ele alınırken değinilen râvinin fıkıh ve ictihad melekesine sahip olması özelliğini de değerlendirmektedir. Bu hususta sahâbeden kendisine eleştirilerin yöneltildiği isim olan Ebû Hureyre hak- kındaki değerlendirmeleri kanaatimizce önemlidir. Hicrî üç ve dördüncü asırlar, hadislerin sıhhatine dair ilk dönemden itibaren devam eden tartışmaların daha sistematik bir şekilde yapıldığı dönemlerdir. Zira bu asırlara gelindiğinde mezhepler teşekkül sürecini tamamlamış, artık bu konular hakkındaki mezhep görüşlerinin savunulmasına geçilmiştir. Abbâsî hilâfetinin merkezi olan Bağdat, bu dönemde İslâm dünyasının ilim, kültür ve siyaset merkezi konumunda idi ve gerek yöneticilerin huzurunda gerekse halkın huzurunda bu tür tartışmaların dü- zenli olarak yapıldığı bir şehir idi. Şiî olan Büveyhîlerin başkente hakim olmaları ne- ticesinde başlayan Şiî Sünnî çekişmesi, bu ortamı olumsuz değil olumlu anlamda et- kilemiştir denebilir. Bu dönemde Bağdat’ta doğan ve ömrünün büyük bölümünü orada geçiren Kudûrî, Hanefî mezhebinin bölgede en önde gelen ismidir. Özellikle yazdığı Muhtasar isimli eser ve önde gelen Şâfiî âlimlerle yaptığı münazaralar, onun şöhretini artırmış ve Hatîb el-Bağdâdî başta olmak üzere pek çok meşhur isme hoca- lık yapmasına vesile olmuştur. Çalışmamızın konusu olan Kudûrî’nin Tecrîd adlı ki- tabı, Hanefî ve Şâfiîlerin ihtilaf ettikleri fıkhî konuları kapsayan, hilâf ilmine dair ha- cimli bir eserdir. Kudûrî bu çalışmasını Hanefîlerin görüşlerinin ve kullandıkları de- lillerin doğruluğunu savunmak amacıyla kaleme almıştır. Makalede öncelikle Kudûrî’nin hayatı ve yaşadığı ortamdan bahsedilmektedir. Onun ilmî kişiliği hak- kında daha net fikir elde edebilmek için hocaları, talebeleri ve eserlerine yer veril- mektedir. Son olarak Tecrîd adlı eserinde hadislerin senedine dair yaptığı değerlen- dirmeler, isnadın yapısına ve râvilere dair olanlar şeklinde iki başlık altında işlen- mektedir. Makalede özellikle üzerinde durulan husus, bir Hanefî fakihi olan Kudûrî’nin hadislerin metinlerinin yanında senedlerine dair de ehl-i hadis ve Şâfiîlerle münazara edebilecek düzeyde rivayet bilgisine sahip olduğudur. Zira mez- hebinin amel ettiği rivayetleri savunması ve muhaliflerinin delil aldıkları hadislerin sıhhatine dair Tecrîd’de yer alan eleştirileri bunu ortaya koymaktadır. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 127 Summary Debates on whether to be treated with ḥadiths began in the first century of the Islamic world and continued increasingly. These debates, which took place among scholars who belonged to the ahl al-ḥadith and ahl al-ra’y, were held among the fiqh sects after the formation of the sects. Especially the four and fifth hijri centuries witnessed the debates about these issues that the rulers made in front of the people in the big masjids. The purpose of these discussions is to reveal the correctness of the view that the sect defends and to identify the weak points of the opposition and try to silence it. These scientific activities also served other goals, such as gaining the favor of the sultan or the people, and riveting the commitment of their followers to the sect. Later such debates were also reflected in the copyright literature and led to the emergence of many works related to the science of crescent. Baghdad, which was an important scientific and cultural center of the Islamic world since its foundation in the period of Abbāsīds, was the city where such discussions were experienced most intensively in legal, political and political matters. Qudūrī, who was the most competent representative of the Ḥanafī sect in Baghdad, was one of the scholars who participated in such debates. Qudūrī's reputation in the Islamic world has increased, especially after he wrote his book titled Mukhtasar on the furū‘ subject of his sect’s. The fact that he has many famous students from different denominations supports this point. Al-Khatīb al-Baghdādī, the famous ḥadith scholar who draws attention with his distant attitude towards Ḥanafīs as a Shāfi‘ī, he has known with his praiseworthy statements about Qudūrī. Al-Baghdādī uses praiseworthy expressions about his teacher, Qudūrī, and this is one of the proofs of Qudūrī's place at that time. Qudūrī mostly discussed with Shāfi‘ī scholars. The center of the discussion topics was the relationship between the naṣṣ and the ra’y, and the issues of acceptance and rejection of narrations. In this field, Qudūrī has written a detached and extensive work named as Tajrīd about an ‘ilm-al-khilāf. The work is a khilāf book that discusses the subjects that the Ḥanafī and Shāfi‘ī sects have been discussing in the furū‘. Although the subject is organized in the style of a classical fiqh book as the titles, the subject was not examined in all aspects, but only the issues that the Ḥanafīs and the Shāfi‘īs disagreed were dealt with. In the work, the accuracy of the evidence used by the Ḥanafīs and the deficiencies of the proofs of the Shāfi‘īs were tried to be revealed. The work has been completely arranged according to the discussion and dispute style. The author tried to silence his interlocutor by frequently using the rules of language and logic and the rules of fiqh. With the answers given to possible questions and objections called fenqala style (fe in qulte qultu) in the work, the justification of the sect's view was advocated. In Tajrīd, while the Qudūrī defends the hadiths used by the Ḥanafīs, or while challenging the narrations received by the Shāfi‘īs as evidence, its evaluations about the deeds and texts of the ḥadiths draw attention. In fact, although he is a Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 128 ▪ Mutlu Gül jurisprudence, besides his own sect, his advocacy and objections regarding the narrations used by the Shāfi‘īs also show his competence in the field of ḥadith. Although he did not transmit many ḥadiths to his students, his comments on the reliability status of the narrations on fiqh and law issues him in an important position in this regard. In this study, in the author's work called Tajrīd, the isnad structure of the ḥadiths and their evaluations about the situation of the narrators in sanad are discussed. In fact, this subject is the specialty of the scholars of carḥ and taʹdīl. Despite this, Tajrīd, reveals that Qudūrī is competent enough to write and debate in this field like Ḥanafī scholars just like al-Karkhī, al-Ṭaḥāwī, al-Ṣaymarī etc. before him. In the article, under the title of ḥadiths isnād structure, the author's approach to whether the isnād is adjacent (muṭṭaṣıl) or broken (munqaṭı‘) is studied through examples. It is seen that Qudūrī adopted the approach of Ḥanafī method exactly in this regard, he called every kind of disconnection in the isnād as an irsāl and he accepted the narrations that were transmitted as mursal in the first period. He even stated that some of the ḥadiths that his interlocutor deemed weak were more authentic than the mursal news if they were transferred from the famous ḥadith memories. The second title on the assessment of isnād is the classification of ḥadiths according to the number of narrators in each layer of the ḥadith. In this respect, Qudūrī divided narrations into three parts as mutewātir, mashoor and ahad hadith. In the hadith, when there is a situation against the evidences accepted as the main rule in religion, it is only mutewatir and mashoor ones will be accepted. According to him, if the āḥād news that is a good contradiction with the mashoor news, apparent, general or absolute decree of the Qur'an, no matter how reliable the narration is in terms of isnād, it is not acceptable. It is seen that Qudūrī follows his sect's procedure in this regard. In the study, Qudūrī's evaluations about the narrators are also discussed under two titles as those about the justice and the seize of the narrator. In order for the narrator to be a just person to be trusted in the news he transmits, the condition of the intellect, Islam, piousness, and genoristy, and the condition of non-immigration, which means that the narrator is a recognized person, are processed through examples and Qudūrī's comments on these issues are discussed. In the last title, there are criticisms about the seizure of the narrator in Tajrīîd. Seizure (ẓabṭ) is the feature of being smart and vigilant sought for him to accept the news of a narrator, having a practical memory and preserving the documents in which ḥadiths are written. In his work, Qudūrī also evaluates the feature of the narrator having the ability of fiqh and ijtihad, which is mentioned while discussing the matter in the Ḥanafī style. In this regard, his evaluations about Abu Hurayra, the name from which the criticism was directed to the companions, are also important in our opinion. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 129 The Hijri three and fourth centuries are periods in which the ongoing debates on the reliability of ḥadiths have been made more systematically. Because, in these centuries, sects have completed the process of formation, and the sectarian views on these issues have started to be defended. Baghdad, which was the center of Abbāsīd's caliphate, was the center of science, culture and politics of the Islamic world in this period and was a city where such discussions were held regularly in the presence of the rulers and the public. It can be said that the Shī‘īte Sunnī conflict, which started as a result of the control of the Shī‘īte Buwayhids in the capital, has affected this environment positively rather than negatively. Qudūrī, who was born in Baghdad during this period and spent most of his life there, is the leading name of the Ḥanafī school. Especially his work titled Mukhtaṣar and his discussions with prominent Shāfi‘ī scholars increased his fame and led him to teach many famous names, especially al-Khatīb al-Baghdādī. The subject of our study, Qudūrī's book, Tajrīd, is a voluminous work involving the science of life, covering the fiqh issues that Ḥanafī and Shāfi‘īs contradict. Qudūrī wrote this work in order to defend the accuracy of the Ḥanafī views and the evidence they use. In the article, firstly, the life and environment of Qudūrī are mentioned. His teachers, students and works are included in order to get a clearer idea about his scientific personality. Finally, his evaluations on the sanad of the ḥadiths in his work called Tajrīd are covered under two titles as the ones related to the structure of the isnād and the narrators. What is especially emphasized in the article is that Qudūrī, who is a Ḥanafī fiqh scholar, has the knowledge of sanad besides texts of ḥadiths at a level that he can be discussed with ahl al-ḥadith and Shāfi‘ī scholars. This is evidenced by his defense of the narrations applied by his sect and his criticisms in Tajrīd about the reliability of the hadiths that his opponents received. Giriş İslâm ilim geleneği içerisinde belli asırlar diğerlerinden biraz daha ön plandadır. O dönemde yaşayan âlimlerin ve yazılan bazı eserlerin sonrakiler üzerinde belirleyici bir etkisinin olması, bunun önemli nedenlerinden biridir. Hadis ve fıkıh ilimleri açı- sından göz önüne alındığında, hicrî dört ve beşinci asırların da böyle oldukları söy- lenebilir. Bu yüzyılların söz konusu ilimler açısından öne çıkan hususiyeti, önceki asırlarda ehl-i rey ve ehl-i hadis taraftarları arasından yaşanan hadis ve rey merkezli tartışmaların daha sistematik bir hâl almasıdır. Zira mezheplerin teşekkülü ile bir- likte iki grup arasındaki çekişmeler, Hanefî ve Şâfiî âlimler arasında devam etmiştir. Daha sonra bu tartışmalar literatüre de yansıyarak hilâf türüne dair önemli eserlerin yazılmasına sebep olmuştur. Hanefî mezhebinin bu dönemde Bağdat bölgesindeki en önemli temsilcilerinden biri olan Kudûrî, ilmî hareketliliğin son derece canlı olduğu böyle bir ortamda yaşa- mıştır. Yazdığı eserler ve önde gelen Şâfiî fakîhleriyle yaptığı cedel ve münazaralar, kendi döneminde olduğu kadar sonraki yüzyıllarda da mezhep içerisindeki yerini sağlamlaştırmıştır. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 130 ▪ Mutlu Gül Kudûrî’nin en meşhur eseri Muhtasar adlı fıkıh kitabıdır. Bunun yanında onun Tecrîd adlı Hanefîlerle Şâfiîlerin fürûa dair ihtilaf ettikleri meseleleri ele aldığı hilâf ilmine dair bir eseri daha bulunmaktadır. Kudûrî’nin bu eseri, Hanefîlerin hadise yaklaşımını örnekleriyle göstermesi açısından önemlidir. Özellikle hadislerin sened- lerine dair değerlendirmeler, bir Hanefî fakîhin hadisleri sadece metin yönünden de- ğil, sened açısından da kritik edebileceğini ortaya koyması bakımından dikkat çeki- cidir. Hanefî mezhebi içerisinde önemli bir yeri olan Kudûrî’nin hadislere yaklaşımının ele alınacağı bu çalışmada, öncelikle yaşadığı döneme konumuz çerçevesinde kısaca değinilecektir. Daha sonra onun ilmî kişiliği yine makalenin konusuyla bağlantılı ola- cak şekilde, hoca talebe ilişkileri ve eserleri bağlamında işlenececktir. Sonra da mü- ellifin mezhebinin amel ettiği rivayetleri savunurken veya muhaliflerinin delil aldık- ları hadisleri tenkit ederken, sened kritiğine ne ölçüde riayet ettiği ve uyguladığı ör- nekler üzerinden ele alınacaktır. Kudûrî ve eserleri üzerinde ülkemizde fıkıh alanında akademik bazı çalışmalar yapılmış olsa da1 onun hadisçi kimliği ve eserlerindeki hadis anlayışına dair bir yük- sek lisans tezi dışında2 tamamlanmış başka bir çalışma bulunmamaktadır.3 Konuyu çalışmaya bizi sevk eden etkenlerden biri de Tecrîd’in bu açıdan çalışılmaması olmuş- tur. Çünkü Kudûrî yaşadığı dönem, mezhep içerisindeki konumu, fıkıh ve hadis ilim- lerindeki uzmanlığı sebebiyle üzerinde çalışılmayı hak eden bir âlimdir. 1 Bu çerçevede şu çalışmalar zikredilebilir: Necmeddin Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin Siyer Bölümünün Edisyon Kritiği (Konya: Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006; Necmettin Güney, “Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin Unutulan Bir Eseri: Şerhu Muhta- sari’l-Kerhî”, Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyum, ed. Sami Erdem (İstanbul: İFAV Ya- yınları, 2009), 201-219; Ahmet Numan Ünver, “Kudûrî’nin et-Tecrîd’inde Hanefîler ile Şâfiîlerin Nass- larla İlgili İhtilafları (Kitâbü’n-nikâh Özelinde)” İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi 25 (2015), 181-203; Ahmet Çetinkaya, Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin et-Tecrîd Adlı Eseri Çerçevesinde Hanefî Fıkıh Usûlünde Şerʹî Deliller (Başlangıcından Kitâbü’r-Rehne Kadar) (İstanbul: Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensti- tüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2013); Hedayetullah Yusufi, Kudûrî’nin et-Tecrîd Adlı Eserinde Hanefîler ile Şâfiîlerin Nasslarla İlgili İhtilafları (Kitâbü’s-Salât Özelinde) (Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018). 2 Söz konusu tez onun Muhtasar’ındaki hadislerle ilgilidir. bk. Mustafa Tosun, Kudûrî’nin el-Muhtasar İsimli Eserindeki Rivayetlerin Değerlendirilmesi (Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019). 3 Bununla birlikte çalıştığımız konuyla yakından alakalı olan ve Bekir Kuzudişli danışmanlığında devam eden “Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin et-Tecrid Adlı Eseri Çerçevesinde Sünnet Anlayışı” başlıklı bir dok- tora tezi tespit edilmiştir. bk. TDV İslam Araştırmaları Merkezi İlâhiyat Fakülteleri Tezler Kataloğu Veri Tabanı (İSAM), “Aranan: Kudûrî” (Erişim: 25 Aralık 2019). Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 131 1. Kudûrî Bu başlık altında, Kudûrî’nin fakîhliğinin yanında hadisçi yönünü de anlayabil- mek amacıyla ve bu çerçeveyle sınırlı olmak üzere, hayatı, yaşadığı dönem, hocaları, talebeleri ve eserleri ele alınacaktır. 1.1. Hayatı ve Yaşadığı Dönem Tam ismi, Ebü’l-Hüseyin4 Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Cafer b. Hamdân el- Kudûrî el-Bağdâdî’dir. 362/972 senesinde Bağdat’ta dünyaya gelmiştir.5 Aslen Bağ- datlı olduğu için tabakât eserlerinde el-Bağdâdî, mezhebine nispetle el-Hanefî şek- linde zikredilse de bilinen en meşhur nisbesi el-Kudûrî’dir.6 Hanefî tabakât eserle- rinde Kudûrî nisbesiyle anılan Muhammed isminde bir oğlu da yer almaktadır.7 4 Sem’ânî’nin el-Ensâb adlı eserinde künyesi Ebü’l-Hasan olarak zikredilmektedir (bk. Ebû Sa‘d Abdül- kerîm b. Muhammed es-Sem‘ânî, el-Ensâb (Beyrut: Dârü’l-Cinân, 1988) 1/460). Ancak bu kullanımın şâz olduğu söylenebilir. Çünkü künyesini Ebü’l-Hüseyin olarak zikredenler arasında talebesi olan ha- dis âlimi Hatîb el-Bağdâdî de yer almaktadır. Bu sebeple Ebü’l-Hüseyin ismi mahfûz sayılabilir. bk. Kınalızâde Alâüddîn el-Humeydî, Tabakâtü’l-Hanefiyye (Bağdat: Matbaatü Bağdâd, 2005), 2/66. 5 Ebû Bekir Ahmed b Ali b Sâbit el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd ve medînetü’s-selâm, thk. Mustafa Ab- dülkâdir Atâ (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1417) 5/141; Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Hal- likân, Vefayâtü’l-a‘yân ve enbâ’ü ebnâ’i’z-zamân, thk. İhsân Abbâs (Beyrut: Dâru Sâdır, 1994) 1/78; Ab- dülkâdir b. Muhammed el-Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye fî tabakâti’l-Hanefiyye, thk. Abdülfettâh Mu- hammed (Kâhire: Dâru Hicr, ts.) 1/247. 6 Nisbesi hakkında farklı açıklamalar mevcuttur. Bazılarına göre, Bağdat şehrinin yakınlarında bulunan Kudûre köyünden; Sem’ânî’ye göre ise dedelerinden itibaren ilgilendikleri çanak-çömlek imalat ve satımı mesleğinden gelmektedir Bu hususta bk. Semʹânî, el-Ensâb. 10/352. Bazı kaynaklarda künyesi ve nisbesi Ebü’l-Hüseyin İbnü’l-Kudûrî olarak da geçmektedir (bk. Osman b. Abdurrahmân İbnü’s- Salâh eş-Şehrezûrî, Tabakâtü’l-fukahâ'i’ş-Şâfi‘iyye, thk. Muhyiddîn Ali Necîb (Beyrut: Dârü’l-Beşâiri’l- İslâmiyye, 1992), 1/374). Bu kullanım tahrif veya istinsâh hatası olabileceği gibi babasının mesleği sebebiyle de böyle anılıyor olabilir. Bazı tabakât müellifleri ise nisbenin kaynağının bilinmediğini ifade etmişlerdir. bk. İbn Hallikân, Vefeyât, 1/79. Ebü’l-Fidâ Zeynüddîn Kâsım b. Kutluboğa, Tâcü’t- terâcim, thk. Muhammed Hayr Ramazan Yûsuf (Dımaşk: Dârü’l-Kalem, 1992), 1/99. 7 Kudûrî oğlunu da ilme yönlendirmiş, ancak onun fıkıh değil hadis ilmiyle meşgul olmasını istemiştir. Sebebini soranlara ise “Bırakın, ruhu için yaşasın!” cevabını vermiştir. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 1/249. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 132 ▪ Mutlu Gül Kudûrî’nin ailesi hakkında ayrıntılı bilgi bulunmasa da babası âlim ve muhaddis biri olarak bilinmektedir.8 Böyle bir aile ortamında yetişen Kudûrî, Kur’an başta ol- mak üzere9 fıkıh ve hadis gibi alanlarda kendisini yetiştirmiştir. Sonuçta kendi döne- minde Bağdat’ta Hanefîlerin reisi konumuna yükselmiştir.10 Kudûrî, ömrünün tamamına yakınını hicrî dördüncü asrın son çeyreği ve beşinci asrın ilk çeyreği arasında başkent Bağdat’ta geçirmiştir. Bağdat o dönemde Abbâsî hakimiyeti altında olsa da merkezî otoritenin zayıflamasıyla birlikte Şiî Büveyhîlerin de devlet işlerinde söz sahibi olduğu bir şehirdir.11 O dönemde İslâm dünyasındaki en önemli ilim merkezlerinden biri olan Bağdat, farklı kültür ve düşünce yapılarının bir arada yaşadığı kozmopolit bir hüviyete sa- hiptir. Şehrin önde gelen mescidlerinde, o çevrede müntesibi bulunan her mezhebin bir ilim halkası vardır. Büveyhîlerin Bağdat’ta bir asırdan fazla hüküm sürmesi sonu- cunda daha da artan Şiî-Sünnî çekişmesi, şehirdeki ilmî yapıyı olumsuz etkilememiş aksine daha da zenginleştirmiştir.12 Hanefî mezhebi içerisinde orada Kudûrî gibi bir 8 Babası Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed b. Cafer b. Hamdân el-Kudûrî’dir. Hakkında tabakât eserle- rinde ayrıntılı bilgi yer almamaktadır. bk. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/30. 9 Kudûrî’ye yer veren tabakât eserlerinin hemen tamamında talebesi Hatîb el-Bağdâdî’nin “Sürekli Kur’an-ı Kerim’i tilavet ederdi.” şeklindeki sözleri yer almaktadır. bk. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 5/141. 10 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 5/141 (وانتهت إليه بالعراق رياسة أصحاب أِبيَ حنيفة / Irak’ta Hanefîlerin reisi ko- numunda idi). 11 İbnü’l-Cevzî, Büveyhîlerin Bağdat’a gelişini Kudûrî’nin doğumundan çeyrek asır öncesine tekabül eden hicrî 334 yılı olayları içerisinde zikretmektedir. bk. Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali b. el-Cevzî, el-Muntazam fî târîhi’l-mülûk ve’l-ümem, thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ – Mustafa Abdülkâdir Atâ (Beyrût: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1992), 14/44-45. Bundan sonra Bağdat’ta Büveyhî hükümdarları emîru’l-ümerâ sıfatıyla devlet işlerinde etkili olmuşlardır. Şiî ve Mutezîlî bir inanca sahip olmaları ve teşeyyüʹ politikası gütmeleri sebebiyle Büveyhîlerin Abbâsîlerle ilişkileri sıkıntılı idi. Bağdat’ta 110 sene devam eden Büveyhî hâkimiyeti, Abbâsî halifesinin Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’i Bağdat’a ısrarla çağırması ve kendilerini bu durumdan kurtarmasını istemesi sonucunda, Tuğrul Bey’in şehri hicrî 447 yılı Ramazan ayında (Aralık 1055) ele geçirmesiyle sona ermiştir. bk. Erdoğan Merçil, “Büveyhîler, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1992), 6/498. Kudûrî’nin hayatının büyük kısmı, Bağdat’ta ve İslâm dünyasında Abbâsî ve Sünnî etkisini elde etmeye çalışan, bu sebeple Büveyhîlerle sürekli mücadele halinde olan Kâdir Billâh’ın (ö. 422/1031) halifeliği dönemine rastlar. Kâdir Billâh yaklaşık 40 sene (381-422 / 991-1031) halifelik yapmıştır. Bu dönemdeki dinî-siyâsî olaylar hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Süleyman Genç, “Halife el-Kâdir Döneminde Bağdat’ta Yaşanan Dinî- Siyasî Hadiseler ve Onun Sünnî Siyaseti”, Mârife, 4/2 (2004), 219-243. 12 bk. Ahmet Güner, “Şiî Yüzyılında Yahut Büveyhîler Devrinde Bağdat’tan Bazı Yansımalar”, İslam Me- deniyetinde Bağdat (Medînetü’s-Selâm) Uluslararası Sempozyumu, ed. İsmail Safa Üstün (İstanbul: İFAV Ya- yınları, 2008), 160. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 133 ismin yetişmiş olması da bu ilmî ve fikrî canlılığın göstergelerinden biridir.13 Bu dönemde kelâmî tartışmalardan ziyade fıkhî münâzaraların daha çok yapıldığı görülür. Bunda devlet adamlarının desteği ve ilgisinin de payı bulunmaktadır.14 Hicrî beşinci asrın en önemli ilmî faaliyetlerinin başında, önceki dönemlerden devralınan mirasın her yönüyle ayrıntılı olarak tartışılması ve değerlendirmeye tabi tutulması gelir. Bu değerlendirme fıkıh ilminde şöyle bir süreç takip etmiştir: Tahrîc metoduyla mezhebin fürûdaki görüşlerinin derlenerek onlardan usûl kaidelerinin istinbatı, mezhep içindeki muteber kavillerin bir araya getirilmesi, görüşlerin delillendirilerek iç tutarlılığın sağlanması, mezhep içerisindeki şâz görüşlerin tenkit ve reddi.15 Mez- heplerin teşekkülünden hemen sonraki aşamayı oluşturan bu faaliyetler neticesinde, İslâm dünyasında artık dört büyük sünnî fıkıh mezhebinin yerleştiği ve yayıldığı gö- rülür. Kudûrî’nin yazdığı Muhtasar, Şerhu Muhtasari’l-Kerhî ve Tecrîd adlı eserlerin de Hanefî mezhebinin gelişimine ve yayılmasına bu açılardan katkı sağladığı söylenebi- lir. Bağdat’ın kuruluşundan itibaren Hanefîliğin (kurulduğu yıllarda ehl-i rey olarak vasıflanmıştır) şehrin entelektüel yapısında önemli bir yerinin olduğu söylenebilir. Kuruluş sürecine girmesinden (hicrî ikinci asrın ortaları) Büveyhîlerin yıkılışına ka- dar (beşinci asrın ortaları) geçen süreçte Hanefîlik, Bağdat’ta inanç, düşünce ve hu- kuk alanlarında öncü bir role sahip olmuştur. Ancak Bağdat’ta Hanefîliğin yükselişi devamlı olmamış, hicrî beşinci yüzyılın başlarından itibaren her ne kadar hukuk ve yargı alanında varlığını sürdürse de ilmî alanda düşüşe geçmiştir. Yükseliş devrinin şehirdeki son temsilcisi olarak da Kudûrî’nin ismi zikredilir. Hicrî beşinci asırdan iti- baren Mutezile ve Hanefîliğin şehirde etkisini yitirdiği, onun yerine Şâfiî-Eş‘arî ve Hanbelî-Selefî çizginin o boşluğu doldurmaya başladığı görülür.16 Kudûrî, 428/1037 senesi Receb ayının on beşine denk gelen Pazar günü 66 yaşında Bağdat’ta vefat etmiş, cenaze namazı aynı gün kılınarak Derb-i Ebî Halef mahallesin- deki evine defnedilmiştir.17 13 Bağdat’ta Hanefî mezhebinin canlılığı ve etkisi Kudûrî’den sonra giderek azalmıştır. Bu açıdan Bağdat Hanefîliğinin oradaki son temsicisi olarak Kudûrî’nin ismi zikredilir. bk. Murteza Bedir, “Hanefî Mez- hebinin Abbâsî Bağdat’ında Yükselişi ve Zayıflaması”, İslam Medeniyetinde Bağdat (Medînetü’s-Selâm) Uluslararası Sempozyumu, ed. İsmail Safa Üstün (İstanbul: İFAV Yayınları, 2008), 627. 14 Tuncay Başoğlu, “Hicrî Beşinci Asırda Fıkıh”, İLAM Araştırma Dergisi, 3/2 (1998), 114, 121; Necmettin Güney, “Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin Unutulan Bir Eseri: Şerhu Muhtasari’l-Kerhî”, Genç Akademisyen- ler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu (İstanbul: İFAV, 2009), 203-204. 15 bk. Başoğlu “Hicrî Beşinci Asırda Fıkıh”, 115. 16 Bedir, “Hanefî Mezhebinin Abbâsî Bağdat’ında Yükselişi ve Zayıflaması”, 622-23. 17 İbn Hallikân, Vefeyât, 1/79; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 1/249. Kaynaklarda Kudûrî ile ilgili ilginç bir rüyadan bahsedilmektedir: Dönemin önde gelen isimlerinden Ebü’l-Ferec Ahmed b. Muhammed’in torunu Ebü’l-Kâsım Ali b. Muhammed isimli bir şahıs, Kudûrî’yi vefatından sonra rüyasında gördü- Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 134 ▪ Mutlu Gül 1.2. İlmî Kişiliği Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071) hocası Kudûrî hakkında şu bilgilere yer vermiştir: “Fıkhî meseleler konusunda zekasından kaynaklanan bir kıvraklığa sahipti. Döne- minde Hanefî âlimleri katında üstün bir yeri vardı ve onlardan çok saygı görürdü. Cedel konusunda akıcı bir üslubu ve güzel bir selikası vardı. Sürekli Kur’an okurdu.”18 Hatîb, Kudûrî’nin çok az hadis rivayet etmesine rağmen ondan hadis yazdığını söylemiş ve onu “sadûk19 bir fakîh” olarak tarif etmiştir.20 Hanefî mezhebine mensup bir tarihçi olan İbn Tağrîberdî (ö. 874/1470), Kudûrî’nin farklı mezheplere mensup âlimler tarafından da takdirle karşılandığını belirtmiş, Hatîb’in övgü dolu yukarıdaki sözlerini aktardıktan sonra şöyle demiştir: Asıl üstünlük, düşmanının dahi seni takdir etmesidir. Şayet Kudûrî ilim ve zühdde yukarıda sayılan meziyetlere sahip olmasaydı, Hatîb’in tenkidinden kurtulamazdı. Çünkü onun, asılsız sözlere ve munkatı rivayetlere dayanarak önde gelen âlimlere sataşmak gibi bir âdeti vardır ve maalesef kitabını da (Târîhu Bağdâd) bu tür asılsız haberlerle doldurmuştur.”21 Hatîb el-Bağdâdî’ye yönelik bu sert ifadeler, muhtemelen onun Ebû Hanîfe ve Ha- nefî mezhebine mensup bazı âlimler hakkındaki taraflı değerlendirmelerinden kay- naklanmaktadır.22 ğünü iddia etmiştir. Ona “Durumun nasıldır?” diye sorduğunda, Kudûrî’nin yüzünün renginin değiş- tiği ve işinin zorluğundan dolayı kül rengine döndüğünü söyler. Ebü’l-Kâsım, dedesi Ebü’l-Ferec’in halini sorduğunda ise, siması düzelmiş, ellerini havaya kaldırarak “Orada Ebü’l-Ferec gibisi var mı ki?” demiştir. Ebü’l-Kâsım, Kudûrî’nin bununla şu âyet-i kerîmeyi kastettiğini anladım demiştir: “Onlar, köşkler içerisinde hiçbir endişe taşımaksızın yaşayacaklardır.” (Sebe, 34/37). bk. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 5/272; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 15/165; İbnü’s-Salâh, Tabakâtü’l-fukahâi’ş-Şâfiiyye, 2/609. Çağrıştırdığı olumsuz ima sebebiyle olsa gerek, söz konusu rüyadan Hanefî tabakât eserlerinin hiçbi- rinde bahsedilmemektedir. Ayrıca bu olayın en erken haynağı Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîh’idir. Hatîb’in Hanefîlerle ilgili önyargılı tavrına aşağıda değinilecektir. 18 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 5/141. 19 Hatîb’in Kudûrî hakkında bu şekilde hükümde bulunması, hadis rivayetiyle meşgul olan hâfız bir mu- haddis olmamasına bağlanabilir. Çünkü bu terimle tanıtılan râviler, hadisleri yazılmakla birlikte araş- tırılması gereken isimlerdir ki zabtlarında zaaf olsa bile genel itibariyle güvenilir sayılırlar. bk. Osman b. Abdurrahmân İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî, Ulûmu’l-hadîs, thk. Nûreddîn Itr (Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1986), 122-123. 20 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 5/141. 21 Yusuf b. Tağrîberdî b. Abdullah, en-Nücûmü’z-zâhire fî mülûki’l-Mısr ve’l-Kâhira (Mısır: Dârü’l-Kütüb, ts.), 5/27. 22 Hatîb’in Ebû Hanîfe hakkındaki değerlendirmeleri için bk. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 13/325- 425. Zâhid el-Kevserî, Hatîb’in Târîhu Bağdâd’ındaki bu rivayetleri eleştirdiği müstakil bir eser kaleme Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 135 Kudûrî, fakîhliğinin yanında -her ne kadar rivayeti çok olmasa da- hadis ilmin- deki yeriyle de kendisinden söz ettiren biridir.23 Kaleme aldığı eserler göz önüne alın- dığında, onun hadis ilmine olan vukufiyeti rahatlıkla görülebilir. Özellikle de çalış- mamıza konu olan Tecrîd adlı eserindeki hadis değerlendirmeleri, onun bu alandaki yetkinliğine işaret etmektedir. Kudûrî’nin ilmî kişiliği hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için, ken- disinden ilim aldığı hocaları, önde gelen talebeleri ve eserlerinden de bahsetmek ye- rinde olacaktır. 1.1.1. Hocaları Tabakât eserlerinde Kudûrî’nin pek çok hocadan ilim tahsil ettiği zikredilmesine rağmen, isim olarak pek azına yer verilmiş, onlarla ilişkilerine dair de ayrıntılı malu- mat aktarılmamıştır. Hocalarının ihtisas alanı olarak daha ziyade fıkıh ve hadis alan- larında yoğunlaştıkları görülür. Bunda kendisinin yönelimi kadar yaşadığı dönem ve yetiştiği ortamdaki ilmî yapının da etkili olduğu söylenebilir. Kronolojik olarak sıra- lanacak olursa, kaynaklarda Kudûrî’nin hocaları arasında şu isimler yer almaktadır:  Ubeydullah b. Muhammed el-Havşebî (ö. 375/986) Ubeydullah, güvenilir bir hadisçi olarak bilinir. Sika, sebt ve emîn vasıflarıyla zik- redilmektedir. Ebû Dâvûd’un oğlu Ebû Bekir es-Sicistânî’den (ö. 316) hadis almıştır. Talebeleri arasında Ebû Bekir el-Bürkânî ve dönemin önde gelen kadılarından Ebü’l- Alâ el-Vâsıtî ile Ebü’l-Kâsım et-Tennûhî yer almaktadır.24 İsminden ziyade Havşebî nisbesiyle meşhurdur. Nisbesinin zabtı ihtilaflıdır.25  Muhammed b. Ali Süveyd el-Müeddib (ö. 381/991) el-Müeddib, hadis için yaptığı yolculuklarla meşhurdur. Çok hadis toplayıp yaz- dığı için el-müktib lakabıyla bilinmektedir. Fazla tanınmayan kimselerden de hadis almıştır. bk. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Te'nîbü'l-Hatîb alâ mâ sâkahû fî Ebî Hanîfe mine’l-ekâzîb (Bey- rut: Dârü’l-Kitâbi’l-Arabi, 1981). Abdurrahman el-Yemânî de Zâhid el-Kevserî’nin bu eserindeki hata- larını göstermek üzere bir eser kaleme almıştır. bk. Abdurrahman b. Yahyâ b. Ali el-Muallimî el- Yemânî, et-Tenkîl bimâ verade fî te'nîbi'l-Kevserî mine'l-ebâtîl, thk. Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî (Ka- hire: Dârü’l-Kütübi’s-Selefiyye, 1386/1966). 23 bk. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 5/140; İbn Hallikân, Vefeyât, 1/79. 24 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 10/360; Sem‘ânî, el-Ensâb, 10/352. 25 Sem‘ânî, el-Ensâb, 4/460. Genelde el-Havşebî olarak nakledilse de bazı kaynaklarda el-Cevşenî (Mus- tafa b. Abdullah Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl ilâ tabakâti’l-fühûl, thk. Mahmûd Abdülkâdir el-Arnavût (İstanbul: IRCICA, 2010), 1/ 200), bazılarında el-Cevşî (İbnü’l-Cevzî, Muntazam, 15/257) veya el-Cevşebî olarak geçer. Dedesinin adı olan Havşeb’e nispet edilme ihtimali yüksek olduğu için diğerleri tashif olarak değerlendirilmiştir. bk. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 1/248 (Muhakkikin notu). Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 136 ▪ Mutlu Gül naklettiği için, bazı münekkitler tarafından mütesâhil olmakla eleştirilmiştir. Kudûrî ondan hadis tahsil etmiştir.26  Ebû Abdullah Muhammed b. Yahya b. Mehdî el-Cürcânî (ö. 398/1008) Cessâs olarak bilinen Ebû Bekir er-Râzî’nin (ö. 370/980) önde gelen talebelerin- dendir. Fıkıh alanındaki uzmanlığını Cessâs’dan almış ve Irak bölgesinde dönemin önde gelen Hanefî fakîhlerinden olmuştur.27 Kudûrî, fıkhı bu hocasından öğrenmiş- tir. Tabakât eserlerinde Kudûrî, Hanefî fıkıh silsilesinde Ebû Hanife’ye Ebû Abdullah vasıtasıyla bağlanmaktadır.28 Kudûrî (ö. 428) → Ebû Abdullah Muhammed b. Yahya el-Cürcânî (ö. 398) → Ebû Bekir er-Râzî el-Cessâs (ö. 370) → Ebü’l-Hasan el-Kerhî (ö. 340) → Ebû Saîd el-Berdaî (ö. 317) → Ebû Ali ed-Dekkâk (ö. ?) → Ebû Sehl Musa b. Nasr er-Râzî (ö. ?) → Muham- med b. el-Hasen eş-Şeybânî (ö. 189) → Ebû Hanîfe (ö. 150) Muhammed b. Yahya’ya nispet edilen Tercîhu Mezhebi Ebî Hanîfe ile el-Kavlü’l- mansûr fî ziyâreti seyyidi’l-kubûr isimli iki eserden bahsedilmektedir.29 Kudûrî’nin yukarıda ismi geçen hocaları göz önüne alındığında, onun sahip ol- duğu birikimi ve formasyonu kazanmasında, döneminde fıkıh ve hadis alanında önde gelen isimlere talebelik etmesinin etkili olduğu söylenebilir. 1.1.2. Talebeleri Kudûrî, döneminde tanınan bir isim olduğu için farklı mezheplerden pek çok öğ- renciye hocalık yapmıştır. Hanefî tabakât eserlerinde sayılamayacak kadar çok öğ- rencisinin olduğu zikredilir.30 Öğrencilerinden en meşhurları şunlardır:  Ebû Bekir Abdurrahman b. Muhammed es-Serahsî (ö. 439/1047) Kudûrî’den fıkıh tahsil etmiştir. Basra kadısı İbnü’l-Müşterî’nin (ö. 430/1038) ıs- rarı üzerine bir müddet onun vekili olarak Basra’da kadılık yapmıştır. Muhtasarü’l- 26 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 3/302; Ebû Abdullah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed et-Türkmânî ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-meşâhîr ve’l-a‘lâm, thk. Beşşâr Avvâd Marûf (Beyrut: Dârü’l- Garbi’l-İslâmî, 2003), 8/528; Ebü’l-Fazl Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Lisânü’l-Mîzân, thk. Abdül- fettâh Ebû Gudde (Beyrut: Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, 2002), 7/384. 27 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/398. 28 Takiyyüddîn b. Abdülkâdir et-Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye fî terâcimi’l-Hanefiyye, thk. Abdülfettâh Muhammed (Kâhire: Dâru’r-Rifâî, 1970), I, 122. 29 Hayruddîn Mahmûd b. Muhammed ez-Ziriklî, el-A‘lâm, (Beyrut: Dârü’l-Melâyîn, 2002), 7/136; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn esmâ’ü’l-müellifîn ve âsârü’l-musannifîn (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l- Arabî, 1951), 2/57. 30 Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/127. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 137 Muhtasareyn ve Kudûrî’nin Tecrîd adlı eseri üzerine yazdığı Tekmiletü’t-Tecrîd adlı eserleri mevcuttur.31  el-Mufaddal b. Mes‘ûd b. Muhammed b. Yahya et-Tennûhî (ö. 442/1050) Aynı zamanda el-fakîh, el-kâdî, en-nahvî nisbeleriyle de bilinir. Kudûrî ve Say- merî’den fıkıh tahsil etmiştir.32 Nahiv âlimleri hakkında Ahbâru’n-nahviyyîn;33 İmam Şâfiî’nin Kitap ve sünnete muhalefet ettiği konuları işlediği ve ona reddiye olarak kaleme aldığı et-Tenbîh;34 abdestte ayakların yıkanması gerektiğini anlattığı Risâle fî vücûbi ğasli’r-ricleyn ile helal ve haram olan içeceklerin nasıl ayrıştırılacağına dair el- Beyân ani’l-fasli fi’l-eşribe beyne’l-helâl ve’l-harâm adlı eserleri mevcuttur.35  Ebü’l-Kâsım Abdülvâhid b. Ali el-Ukberî en-Nahvî (ö. 456/1064) Hanefî fakîhlerindendir. Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’den (ö. 436/1044) fıkıh ve kelam, Kudûrî’den de fıkıh okumuştur.36 Hatîb el-Bağdâdî, onun hadis ilmiyle sürekli meşgul olduğunu, ancak hadis rivayet etmediğini belirtir.37 Önceleri Hanbelî Mezhebi’ne mensup iken sonradan Hanefî olmuş ve mezhep içerisinde saygın bir kişilik kazan- mıştır. Hanefîlik konusunda mutaassıp bir yaklaşıma sahip olmakla bilinir.38 İbn Mâkûlâ, onun ölümüyle Bağdat’ta Arapça’nın da defnedildiğini söylemiştir.39 Fıkıh 31 Kâsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, 1/185; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 2/397; Kâtip Çelebi, Süllemü’l- vüsûl, 2/267. Tekmiletü’t-Tecrîd adlı eserin bir yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Bağdatlı Vehbi bölümünde 422 numarada kayıtlıdır. Nüsha 3 cilt halinde 245 varak olup, hicrî 780 istinsah tarihlidir. bk. Fuat Sezgin, Geschichte des Arabischen Schrifttums (GAS) (Leiden 1967), 1680 (nu.4485). 32 Fıkhın yanında edebiyat ve hadis ilimleriyle de ilgilenmiştir. Hem Bağdat hem de Dımaşk’ta hadis dinlemiş ve nakletmiştir. bk. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/496. 33 Kuraşî’de eserin adı Ahbâru’n-nahviyyîn (bk. 3/496); Kâsım b. Kutluboğa’nın eserinde Ahbâru’n-nuhât (bk. Tâcü’t-terâcim, 2/297); Ziriklî’nin A‘lâm’ında ise Târîhu’n-nuhât olarak geçmektedir (bk. 7/280). 34 Ziriklî’de eserin ismi er-Redd ale’ş-Şâfiî olarak da geçer. bk. Ziriklî, el-A‘lâm, 7/280. 35 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/496; Kâsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, 2/297; İbn Tağrîberdî, en- Nücûmü’z-zâhira, 5/52; Ziriklî, el-A‘lâm, 7/280; Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl, 3/347. 36 Ukberî fıkıh, kelam, nahiv, lügat, hadis, ensâb ve eyyâmü’l-Arab gibi pek çok ilim dalında ehil (ha- zerfân/zü’l-fünûn) sayılmıştır. Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, 11/18; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 2/481; Ebû Abdullah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed et-Türkmânî ez-Zehebî. Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ (Kâhire: Dârü’l-Hadîs, 2006), 13/343; Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl, 2/313. 37 Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, 11/18. 38 Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl, 2/313. Bu konuda kendisinden şöyle bir söz nakledilmiştir: “Önceden mü- neccim idim, sonra dilci oldum. Hanbelî idim, mutedil bir Hanefî oldum. Bundan dolayı Allah’a hamd ediyorum.” Kemâlüddîn el-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâ’ fî tabakâti’l-üdebâ’, thk. İbrahim es-Sâmirrâî (Zerkâ: Mektebetü’l-Menâr, 1985), 259. 39 Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl, 2/313; İbn Hacer, Lisânü’l-Mizân, 5/294; Zehebî, Siyer, 13/343. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 138 ▪ Mutlu Gül alanında el-İhtiyâr, nahivde de Usûlü’l-lüğa adlı eserleri bilinmektedir.40 Hicrî 456 se- nesinde vefat etmiş ve Bağdat’ta defnedilmiştir.41  Ebû Abdullah ed-Dâmegānî (ö. 478/1085) Aynı nisbeyi kullanan diğer âlimlerden ayrılması için Dâmegānî el-Kebîr olarak bi- linir. Kudûrî’nin dışında Hatîb el-Bağdâdî, Hüseyin b. Ali es-Saymerî (ö. 436/1045)42 ve Muhammed b. Ali es-Sûrî (ö. 441/1049)43 gibi âlimlerden fıkıh ve hadis okumuştur. Hanefî fıkhını Kudûrî ve Saymerî’den tahsil etmiştir.44 Bağdat’ta kâdı’l-kudât olan Şâfiî fakîhi İbn Mâkulâ’nın hicrî 447/1055 yılında vefatının ardından, kâdı’l-kudât olan Dâmegānî, vefat ettiği 478/1085 yılına dek bu görevini sürdürmüştür.45 Şâfiî ka- dısı olan Ebü’t-Tayyib Tâhir b. Abdullah et-Taberî, Dâmegānî hakkında şöyle demiş- tir: “Dâmegānî, Hanefî olmasına rağmen Şâfiî mezhebini ashâbımızın çoğundan daha iyi bilirdi.” 46 Kudûrî’nin münaraza ve cedel tekniğindeki başarısı ve Şâfiîlerin delillerini onla- rın usûllerinden hareketle eleştirebilmesindeki becerisi göz önüne alındığında, Dâmegânî’nin bu formasyonu, Kudûrî ve Saymerî’den edindiği söylenebilir. Hatta bir asır öncesinden Tahâvî (ö. 321/933) ve Kerhî (ö. 340/952) gibi âlimler de düşünülecek olursa, ilk dönemlerde Hanefî fakîhlerin mezhep imamlarının delillerinin yanında, özellikle Şafiîlerin kullandıkları hadislere de vakıf oldukları söylenebilir. Sözü geçen 40 Zirikli, el-A‘lâm, 4/176; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn, 1/634. 41 Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl, 5/144. 42 Bağdat’ta yaşayan Hanefî fakîhi ve kadısıdır. Dâmegānî’nin fıkıh hocasıdır. Aynı zamanda hadis âlimi- dir. Dârakutnî’den hadis almıştır. Hatîb el-Bağdâdî de kendisinden hadis nakletmiştir. Şerhu Muhta- saru’t-Tahâvî ile Ahbâru Ebî Hanife ve ashâbih adlı eserleri vardır. Hicrî 436 senesinde vefat etmiştir. bk. Kâsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, 1/164; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 2/117-18. 43 Dâmegānî ve Hatîb el-Bağdâdî’nin kendisinden hadis aldığı hocalarındandır. Hadis öğrenmeye ilerle- yen yaşlarında başlamasına rağmen, hadis seyahatleri (rıhle) ile hadis yazma konusunda çok hırslı olmakla ve hadislerin durumunu çok iyi bilmekle meşhur olmuştur. Hadise dair derlediği pek çok ki- tabının bulunduğundan bahsedilmektedir. Hatîb el-Bağdâdî’nin o kadar çok telifi onun eserlerinden istifadeyle yazdığı iddia edilmiştir. Bağdat’ta 441/1049 senesinde vefat etmiştir. bk. Abdurrahman b. Ahmed b. Yunus es-Sadefî, Târîhu İbn Yûnus (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1421), 2/331. Zehebî, Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîhu Bağdâd adlı eseri hariç, pek çok kitabını hocası Sûrî’nin eserlerinden isti- fade ederek hazırladığı iddiasına, Hatîb’in hadis ilimlerinde böyle bir şeye ihtiyaç duymayacak kadar uzman olduğunu söyleyerek karşı çıkmıştır. bk. Zehebî, Siyer, 18/283. 44 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 3/324; Zehebî, Siyer, 14/25; Ebü’l-Hasenât Muhammed Abdülhay el- Leknevî, el-Fevâ’idü’l-behiyye fî terâcimi’l-Hanefiyye (Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife, ts.), 182. 45 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 3/324; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/270. Dâmegānî bu göreve, Abbâsî halifesi Kāim-Biemrillâh’ın teklifi, Selçuklu sultanı Tuğrul Bey ve veziri Amîdülmülk’ün onayı ile getirilmiştir. Hatta kendisine daha sonra Halife tarafından vezirlik teklif edilmiş ancak bu görevi kabul etmemiştir. bk. Cengiz Kallek, “Dâmegānî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1993), 8/453. 46 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/270. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 139 Hanefî âlimlerin eserlerine bakıldığında, hadislerin illetleri, müşkil yönleri, sened ve metin açısından durumları, hadisler arasındaki ihtilaflar ve bu ihtilaflara dair çö- züm yolları konusunda pek çok bilginin yer aldığı görülür.  Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071) “Muhaddisü’l-vakt”, “hâtimetü’l-huffâz”, “hâfızu’ş-şark” gibi lakaplarla anılan47 Hatîb el-Bağdâdî de Kudûrî’nin talebeleri arasındadır. Hatîb’in Kudûrî hakkındaki, az hadis rivayet etmesine rağmen ondan hadis yazdığı ve onu sadûk olarak nitelediğine dair bilgi yukarıda zikredilmişti. Hatîb Târîhu Bağdâd adlı eserinde Kudûrî’den, Ubeydullah b. Muhammed el-Havşî → Muhammed b. Harun → Osman b. Ebû Şeybe → Muhammed b. Bişr el-Abdî → Ubeydullah b. Ömer → Nâfi‘ → İbn Ömer senediyle sadece şu rivayeti nakletmiştir: “Hz. Peygamber’in yüzüğünde ‘Muhammed, Allah’ın Rasûlü’dür’ yazılı idi.”48 Hatîb el-Bağdâdî’nin en fazla eser verdiği ve en çok ilgilendiği alanın hadis ilmi olduğu söylenebilir. İbn Hacer, onun müstakil eser yazmadığı usûl-i hadis alanının neredeyse bulunmadığını söyler.49 Eserlerinde sürekli fıkıh ve hadis ilminin beraber yürütülmesi gerektiğinden bahsetmiş, hadis talebelerine çok hadis rivayet etmek ye- rine, hadisler üzerinde düşünmeleri ve fıkhını anlamalarını; fıkıh talebelerine de ha- dislere önem vermeyi tavsiye etmiştir.50 Hadis ve fıkıh ilimlerini mezcederek tahsil etmenin o döneme ait bir özellik olarak değerlendirilmesi mümkündür. Çünkü ben- zer yaklaşımı Kudûrî’de olduğu gibi hocaları ve talebelerinde de görmek mümkün- dür. Hatîb el-Bağdâdî’nin hadis usûlünün bazı konularında fukahâ denilen rey ehliyle benzer bir yaklaşım sergilediği görülür. Örneğin İbnü’s-Salâh (ö. 643/1245), mü- tevâtirin hadisçilere değil fukahâ ve usûlcülere ait bir kavram olduğunu, hadisçiler- den sadece Hatîb el-Bağdâdî’nin bu kavramı kullandığını, onun da bunu ehl-i hadis dışındaki gruplardan aldığını söylemiştir.51 Aynı şekilde o, senedde yer alan her tür inkıtâı Hanefîler gibi irsâl olarak değerlendirmekte, mürselin delil olarak kullanılma- sında olmasa da tarifi hususunda Hanefîlere yakın düşünmektedir.52 Hatîb’in hadis 47 Zehebî, Siyer, 13/419. 48 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 5/141. 49 Ebü’l-Fazl Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-nazar fî tavdîhi Nuhbeti’l-fiker fî mustalahi ehli’l- eser, thk. Abdullah b. Dayfullah er-Rahîlî (Riyad: Matbaatü Sefîr, 1422), 32. 50 Bk. Ebû Bekir Ahmed b. Ali el-Hatîb el-Bağdâdî, Nasîhatü ehli’l-hadîs, thk. Abdülkerîm Ahmed el-Vü- reykât (Zerkâ: Mektebetü’l-Menâr, 1408), 41; Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, thk. Âdil b. Yûsuf el-Ğarâzî (Riyad: Dâru İbni’l-Cevzî, 1421), 2/140. Hatîb’in bu yaklaşımını, hocası Kudûrî’nin ne- den az hadis naklettiği konusuna dair bir ipucu saymak da mümkündür. 51 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, 267. 52 Ancak Hanefîler mu’dali de mürsel sayarken o, sıhhat ve delâlet bakımından mürselden daha düşük bir seviyede görür. Ebû Bekir Ahmed b. Ali el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, thk. Ebû Abdul- lah es-Sevrakî – İbrahim Hamdî el-Medenî (Medîne: el-Mektebetü’l-İlmiyye, ts.), 21. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 140 ▪ Mutlu Gül anlayışı noktasında Hanefîlere yakın durduğu konulardan bir diğeri, muhteva tenki- dine dair yaklaşımıdır. Akla, Kur’an’ın muhkem naslarına, ma'rûf sünnete, selefin uygulamasına ve umûmu’l-belvâya aykırı haber-i vâhidlerin kabul edilmeyeceğini belirtmiştir.53 Hatîb’in usûl konularında Hanefîlere yakın düşünmesinde Bağdat’ta Kudûrî gibi Hanefî hocalardan ders almasının etkisi düşünülebilir. Dönemindeki ilim merkezle- rinin çoğunu gezmesi, pek çok farklı görüşte hocadan hadis dinleyip kitaplarını oku- ması, onun ehl-i hadisin görüşlerinin dışına çıkmasına ve usûl konularında daha ge- niş düşünmesine sebep olduğu söylenebilir. Başta Ebû Hanife olmak üzere genel ola- rak Hanefîlere karşı olumsuz tutumunu ise mezhebine karşı aşırı bağlılıktan kaynak- lanan bir önyargı olarak değerlendirmek mümkündür.54  Ebû Nasr el-Akta‘ Ahmed b. Muhammed el-Bağdâdî (ö. 474/1081) el-Akta‘ olarak bilinen Ebû Nasr el-Bağdâdî, Hanefî fakîhlerinden olup, fıkhın ya- nında matematikte de kendini geliştirmiş biridir.55 Hocası Kudûrî’nin Muhtasar’ı üze- rine bir şerh yazdığı söylenir. Bu eser, kaynaklarda ismi yer alan ilk Muhtasaru’l- Kudûrî şerhidir.56  Ebü’l-Hâris Muhammed b. Ebü’l-Fadl es-Serahsî Bağdat’ta Kudûrî’den fıkıh tahsil etmiştir. Kudûrî’nin onun hakkında “Horasan ve Aynü’n-nehr bölgeleri arasında ondan daha fakîhi yetişmemiştir.” dediği nakledilir.57 O dönemde Bağdat’ta Hanefî ve Şâfiî fakîhler arasındaki münazaralarda Kudûrî’nin 53 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, 432. Bir başka eserinde Hatîb, güvenilir kimselerden muttasıl bir senedle nakledilen haberlerin şu asıllara istinaden reddedileceğini söylemiştir: 1- Aklın gerektirdiği ölçülere aykırı haberler batıldır. Çünkü şeriat akla aykırı değil, uygun hükümler getirir. 2- Kitaba ve mütevâtir sünnete aykırı haberlerin ya aslı yoktur veya mensûhtur. 3- İcmaya aykırı haberler de böyledir. Çünkü ümmetin hilfında icmâ ettiği bir hükmün sahih veya mensûh olmaması mümkün değildir. 4- Herkesin bilmesi gereken bir konuda tek bir kişiden gelen haberlerin de aslı yoktur. 5- Amelî mütevâtir kısmına giren uygulamaya aykırı haber-i vâhid de makbul sayılamaz. bk. Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-müte- fakkih, 1/353. 54 Nitekim konuya dair müstakil bir araştırmada da bu husus Hatîb’in mezhebi taassubuna bağlanmak- tadır. bk. Mustafa Öztoprak, “Târîhu Bağdâd’da Ebû Hanîfe ile İlgili Müspet ve Menfi Rivayetlerin De- ğerlendirilmesi”, Diyanet İlmî Dergi, 49/4 (2013), 130. 55 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 1/312; Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl, 1/232. 56 Zirikli, el-A‘lâm, 1/213; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn, 1/80. Sağ eli bilekten kesik olduğu için “akta‛” diye lakaplanmıştır. Bu lakapla meşhur olması hakkında farklı bilgiler vardır. Bir iddiaya göre bir hırsızlığa iştirak etmekle suçlanmış ve suçu sabit görülerek eli bilekten kesilmiştir. Bu iddia red- dedilmiş, elinin Müslümanlarla Tatarlar arasında gerçekleşen bir savaşta kesildiği söylenmiştir. bk. Leknevî, el-Fevâ’idü’l-behiyye, 40; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/147. 57 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/304. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 141 karşısına Ebü’l-Hasan Ahmed b. Muhammed el-Mehâmilî (ö. 415/1024)58 çıkardı. Her ikisi de Bağdat’ın önde gelen ve sevenlerinin çok olduğu kimselerdi. Bu iki fakîh uzun süre farklı meseleleri münazara eder, yine de dinleyenlerde bir bıkkınlık oluşmaz, her defasında meclisleri kalabalık olurdu. Ebü’l-Hâris de hocası Kudûrî gibi, Şafiî fakîhi Ebû Temmâm Muhammed b. Hasan el-Kazvinî (ö. 430/1038) ile münazaralarda bulunmuştur.59 Ebü’l-Hâris hocası Kudûrî’nin ilim halkasına oldukça bağlı idi. Bir defasında Kudûrî onunla birlikte bir öğrencisine oldukça sinirlendi. Sonradan, belki bu meclise bir daha katılmaz, ben de ilim öğrenmelerine engel olurum düşüncesiyle diğer öğ- rencisini çağırtıp gönlünü adlı. Ebü’l-Hâris hakkında ise: “O yarın kendiliğinden tek- rar gelir. İlim hevesi muhakkak onu buraya getirir” dedi. Ertesi gün Kudûrî derse geldiğinde, Ebü’l-Hâris’in mescide gelip ders halkasında hocayı beklediğini gördü.60 Kaynaklarda vefat tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte, Ebû Temmâm’ın (ö. 430/1038) çağdaşı olmasından hareketle hicrî beşinci asrın ilk yarı- sında vefat ettiği söylenebilir. 1.1.3. Eserleri ve Tecrîd’i Kudûrî, yazdığı eserlerle Hanefî geleneğe önemli katkılar sağlamış bir fakîhtir. Dönemin çalışmalarının temel özelliklerinden olan dile hâkimiyet, mantık kaidele- rini dile tatbik, cedel ve münazara adabına riayet ve üst düzey ilmî üslup kullanımını onun eserlerinde görmek mümkündür.61 Çalışmalarındaki çok yönlü ilmî yaklaşım da hemen göze çarpan hususlar arasındadır. Nitekim talebesi Hatîb el-Bağdâdî’nin yu- karıda zikri geçen ifadelerinde de bu hususlar açık bir şekilde dile getirilmektedir.62 Kudûrî’nin günümüze ulaşan üç eseri bulunmaktadır.  Muhtasar Muhtasaru’l-Kudûrî adıyla bilinen ve Hanefî literatürü içerisinde yazıldığı dönem- den itibaren şöhreti artarak devam eden eser, Hanefî fürû çalışmaları arasında mütûn-i selâse olarak bilinen üç fıkıh kitabının en erken tarihlisidir.63 Eserde hüküm- lerin delillerine yer verilmez. Farklı düşündükleri konularda İmâmeyn’in görüşleri de zikredilir. Muhtasar, yazıldıktan sonra mahkemelerde İmam Muhammed’in el- 58 Bağdat’ta Şafîîlerin önde gelen imamlarındandır. Fıkıh ilmini Ebû Hâmid el-İsferâyînî’den almıştır. Kudûrî’den de hadis dinlemiştir. bk. Kâtip Çelebi, Süllemü’l-vüsûl, I, 201. 59 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/305. 60 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 3/305. 61 Hicrî beşinci asır âlimlerinin ve eserlerinin genel özellikleri konusunda bk. Başoğlu, “Hicrî Beşinci Asırda Fıkıh”, 119. 62 bk. 18. dipnot. 63 Hanefî âlimler tarafından Kudûrî’nin el-Muḫtaṣar’ı, Nesefî’nin Kenzü’d-dekâik’i ve Tâcüşşerîa’nın el- Vikâye’si “mütûn-i selâse” olarak anılır. bk. Ahmet Özel, “Hanefî Mezhebi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1997), 16/22. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 142 ▪ Mutlu Gül Câmi‘u’l-kebîr adlı eserinin yerine kullanılmaya başlanmıştır.64 Kudûrî’nin hem o dö- nemde hem de sonraki yüzyıllarda tanınması ve kabul görmesine vesile olan çalış- ması bu eseridir.  Şerhu Muhtasari’l-Kerhî Kerhî’nin Muhtasar adlı eseri üzerinde yapılmış bir şerh çalışmasıdır. Kerhî’nin eseri ancak Kudûrî’nin bu şerhi sayesinde bilinmektedir.65 Oldukça hacimli sayılabi- lecek şerh, müellifin hadis ve fıkıh alanındaki birikimini yansıtan, konuların geniş bir şekilde delilleriyle ele alındığı bir çalışmadır.66 Kudûrî eserin girişinde, hilâf ko- nularını Tecrîd adlı eserinde geniş bir şekilde işlediği için, bu kitapta ihtilaflı mesele- lere yer vermeksizin konuları sadece delilleriyle açıklayacağını söylemiştir. Onun bu ifadesinden, şerhi Tecrîd’den sonra kaleme aldığı anlaşılmaktadır.67 Tecrîd hakkında bilgi vermeye geçmeden önce, günümüze ulaşmamış ancak kay- naklarda Kudûrî’ye nispet edilen bazı eserlerden de bahsetmek isteriz. Bunlardan ilki rivayet ettiği hadisleri içeren cüz’üdür. Kuraşî (ö. 775/1373), Kudûrî’den bu hadis cü- zünü talebesi Dâmegānî’nin naklettiğini haber vermekte ve Kudûrî’ye kadar ulaşan senedini de zikrederek bu çalışmanın tamamının kendisine ulaştığını bildirmektedir. Kuraşî, bu hadis cüz’ünden şu rivayeti de senediyle birlikte zikretmektedir: Dâmegānî → Kudûrî → Ebû Bekir Muhammed b. Ali → Ebû Osman Saîd b. Ali → Ab- düsselâm b. Ubeyd → Süfyân b. Uyeyne → Zührî → Enes b. Mâlik’ten naklen Hz. Pey- gamber şöyle buyurmuştur: “Bana kasten yalan isnad eden kimse, cehennemdeki yerine hazırlansın.”68 64 Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ahmet Özel, Hanefî Fıkıh Alimleri ve Diğer Mezheplerin Meşhurları (Ankara: TDV Yayınevi, 2017), 48-49. Muhtasaru’l-Kudûrî isimli bu eser, Hanefî mezhebi literatüründe kendisinden sonraki pek çok çalışmaya da kaynaklık etmiştir. Semerkandî’nin Tuhtefü’l-fukahâ’sı, Mer- ginânî’nin Bidâyetü’l-mübtedî’si, İbnü’s-Sâatî’nin Mecma‘u’l-bahreyn adlı eserleri bunlardan bazılarıdır. Eser üzerine 49 adet şerh, 2 tekmile, 2 telhîs ve 5 adet de nazım çalışması yapılmıştır. Türkçe’nin dı- şında, Farsça, Urduca ve bazı Batı dillerine de çevrilmiştir. bk. Güney, “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî”, 207- 208. 65 Ancak Kudûrî’nin eserinde Kerhî’nin metninin başlangıç ve bitiş yerleri net olarak ayrılmadığı için, Kerhî’nin metnini net bir şekilde tespit etmek pek mümkün değildir. bk. Güney, “Şerhu Muhtasari’l- Kerhî”, 211. 66 Şerhu Muhtasari’l-Kerhî, içerisindeki farklı bölümler ayrı ayrı tahkik edilerek çalışılsa da eser hala matbu değildir. Eserin “Siyer” bölümü Necmettin Güney tarafından yüksek lisans tezi olarak tahkik edilerek hazırlanmıştır. bk. Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin Siyer Bölümünün Edisyon Kritiği. 67 Güney, “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî”, 215. Eser hakkında ayrıntılı bilgi için yukarıdaki tezin şu sayfala- rına da bakılabilir: Güney, 76-82. 68 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 1/250. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 143 Bunun dışında Kudûrî’ye Takrîb adında bir ciltlik fıkıh kitabı, Mesâilü’l-hilâf beyne ashâbinâ adıyla bir ciltlik hilâf kitabı, oğlu için yazdığı Muhtasar adlı bir başka eser69 ile Edebü’l-kâdî alâ mezhebi Ebî Hanîfe isimli bir eser de nispet edilmektedir. Ancak bun- ların hiçbiri günümüze ulaşmış değildir.70  Tecrîd Kudûrî’nin cedel ve münazara konusundaki uzmanlığını ortaya koyan Tecrîd adlı eseri, her ne kadar Muhtasar gibi şöhret bulmasa da onun hadis ve fıkıh alanındaki yetkinliğini gösteren bir çalışmadır.71 Tecrîd, Hanefî ve Şâfiî mezhepleri arasındaki sadece fürû-ı fıkha dair ihtilaflı me- seleleri ele alan, hilâf ilmine dair mukayeseli bir eserdir. Eserde konuların daha zi- yade mezhebin delillerini savunma ve muhaliflerininkine itiraz çerçevesinde ele alındıkları görülür. Sonuçta Şâfiîlere karşı Hanefî fakîhlerin delillerinin daha sağlam oldukları tespit edilmeye çalışılır. Kudûrî, eserini fıkıh kitaplarının tertibine göre dü- zenlemiş, ancak her konunun altında sadece Şâfiî mezhebiyle ihtilaflı meseleleri ele almıştır. Özellikle hadisleri değerlendirirken rivayetlerin sened ve metinlerine dair savunu ve tenkitleri dikkat çekmektedir. Kudûrî’nin bu eserindeki tarzını şöyle ta- nımlamak mümkündür: öncelikle mezhebin görüşlerinin sağlam bir şekilde delille- riyle ortaya konması, müntesiplerine karşı mezhebin haklılığının ispat edilmesi, böy- lece mezhep aidiyetinin pekiştirilmesi, özellikle de Hanefî mezhebinin hadis çizgi- sine kaydırılarak veya zaten orada olduğu ortaya konularak, halk ve devlet nezdinde mezhep itibarının yükseltilmesi. Çünkü mihne sürecinden sonra İslâmî ilimlerde ehl- i rey çizgiden ehl-i hadise doğru bir kayma gerçekleşmiş, neticede rey ehli kendileri- nin de hadisten dayanaklarının olduklarını ispata çalışmaya başlamışlardır. Tecrîd’de konuların genelde şu şekilde işlendiği görülür: Önce meseleye dair Hanefî mezhebinin görüşü “Bize”, “Ashâbımıza”, “Ebû Hanîfe’ye”, “Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre mesele şöyledir” denilerek zik- redilir. Sonra da Şâfiî mezhebinin görüşü “İmam Şâfiî’ye”, “Şâfiî ashâbına veya Şâfiîlere göre” denilerek verilir. Daha sonra Hanefî mezhebinin konuya dair delilleri “Bu konuda bizi destekleyen deliller şunlardır” denilerek sıralanır. Hanefîlerin delil- leri hakkında müellif öncelikle bir değerlendirmede bulunmaz. Sonra Şâfiî fakîhlerin delilleri teker teker zikredilir. Ancak Şâfiîlerin kullandıkları her bir delil ele alınarak neden o hususta kaynak olamayacağı, ona karşı Hanefîlerin delilinin neden daha sağ- 69 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 1/248. 70 Kudûrî, Tecrîd, 1/16 (Yayına hazırlayanların mukaddimesi); Güney, “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî”, 208. 71 Kudûrî’nin Tecrîd adlı eserini hicrî 405 senesinde imlâ ettirmeye başladığı, eserin altı cilt olarak ta- mamlandığı ve Hanefîlerle Şâfiîler arasındaki ihtilaflı meseleleri ele aldığı ifade edilmiştir. bk. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudıyye, 1/93; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, 5/28; Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, 1/346; Leknevî, el-Fevâ’idü’l-behiyye, 30. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 144 ▪ Mutlu Gül lam olduğu ifade edilir. Bundan sonra konuya dair muhtemel soru ve cevaplara geçi- lir. “Şayet şöyle bir itiraz öne sürülürse” denilerek iddia zikredilir ve “Biz de şöyle cevap veririz” denilerek muhtemel itirazlar cevaplanmaya çalışılır. Böylece konu ta- mamlanmış olur. Eserde meseleler tartışılırken usûl-i fıkıh ve mantık kaidelerinin, dile dair unsurların (gramer, şiir, belağat) ve aklî istişhâdın bolca kullanıldığı, mua- rızların bu delillerle ilzâm edilmeye çalışıldıkları dikkat çeker. Bu da Tecrîd’in usûl-i fıkıh ve mantık kurallarının pratiğe dökülmesi açısından zengin bir kaynak olduğunu gösterir.72 Kudûrî’nin akıl ve gramer aracılığıyla Şâfiîleri eleştirisine bir örnek vermek fay- dalı olacaktır. Kitabın ilk başlığı, ayet ve hadislerde geçen tahûr kelimesine Hanefî ve Şâfiîlerin farklı anlam vermeleri şeklindedir. Kudûrî tahûr kelimesinin Hanefî mezhebine göre çok temiz anlamına geldiği ve mübalağa siğası olduğunu, Şâfiîlerin ise bu kelimeyi te- miz ve temizleyici manasına gelen mutahhir anlamına hamlettiklerini zikrederek ihti- lafı ortaya koyar. Sözlerine şöyle devam eder: Allah Kur’an’da müminlere mükâfat olarak verilecek cennet içeceklerini tahûr olarak zikretmiştir. (İnsân, 4/76) Bunu te- miz ve temizleyici olarak anlamak mümkün değildir, çünkü cennette temizlenecek bir pislik bulunmamaktadır. Dolayısıyla kastedilen çok temiz içeceklerdir”.73 Diğer ta- raftan Kudûrî tahûr kelimesinin temizleyici değil de aşırı temiz anlamına geldiğini is- patlamak için şu tahlilde bulunur: Lügat ehline göre tahûr kelimesi lâzım/geçişsiz olan ta-hu-ra fiilinden türeyen faûl vezninde isimdir. Bir fiil lâzım/geçişsiz olduğun- dan ondan faûl vezninde türeyen ismi de onun cinsinden olmak zorundadır. Yani bu kelimeye ilave bir anlam katarak temizleyici anlamının verilmesi, kökü lâzımî/geciş- siz fiil olduğu için, mümkün değildir. Ancak müteaddî/geçişli bir fiil kökünden türe- miş olsaydı, o zaman Şâfiîlerin dediği ikinci bir anlamı alması mümkün olabilirdi.74 Eserin tamamında buna benzer bolca örnek bulmak mümkündür. Her ne kadar zor bir alanda yazılmış olsa da Tecrîd’in oldukça açık ve akıcı bir üslup ve ifade tarzına sahip olduğu söylenebilir. Ayrıca eser münâzara üslubuyla ya- zıldığı ve hemen her başlık altında konular belirli bir sırayla (Hanefîlerin ve Şâfiîlerin görüşü, Hanefîlerin ve Şâfiîlerin delilleri, delillerin değerlendirilmesi, itirazlar ve ce- vaplar) ele alındığı için zihnî takibi kolay ve sıkmayan bir yapı arz eder. Ayrıca eserin hemen hiçbir yerinde Şâfiîleri tahkir eden, küçümseyen bir ifadeye rastlamak müm- kün değildir. Bu da Kudûrî’nin meseleye mutaassıp bir tarzda değil ilmî saiklerle yak- laştığını göstermektedir.75 72 Bu konudaki bir örnek için bk. Kudûrî, Tecrîd, 1/59. 73 Kudûrî, Tecrîd, 1/57. 74 Kudûrî, Tecrîd, 1/57. 75 Kudûrî, Tecrîd, 1/6 (Yayına hazırlayanların mukaddimesi). Eser, Muhammed Ahmed Sirâc ve Ali Cum‘a Muhammed tarafından tahkik edilmiş ve Dâru’s-Selâm Yayınevi tarafından 2004 senesinde Kahire’de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 145 Taşköprizâde (ö. 968/1561), Tecrîd üzerine iki çalışmanın bulunduğundan bahse- der. İlki Kudûrî’nin öğrencisi olan Ebû Bekir Abdurrahman b. Muhammed es-Se- rahsî’nin (ö. 436/1044) Tekmiletü’t-Tecrîd adlı eseri, diğeri de Cemâlüddîn Mahmûd b. Ahmed el-Konevî’nin (ö. 770/1368) et-Tefrîd adlı muhtasarıdır.76 Eserde râvi değerlendirmelerine dair ilk dönem cerh-ta‘dîl âlimlerinin tamamına yakınından görüşler nakledilmektedir. Ricâle dair atıfta bulunulan kaynaklar ara- sında Dârekutnî ve Buhârî’nin eserlerinin dikkat çektiği görülür. Kudûrî’nin hadisle- rin farklı tariklerini de genelde Dârekutnî’nin Sünen’inden naklettiği söylenebilir. Eserde dikkatimizi çeken bir diğer husus, bir rivayetin Sahîhayn’de yer almaması veya bir râvinin Sahîhayn’da rivayetine yer verilip verilmemesinin Kudûrî tarafından ten- kit sebebi sayılmasıdır.77 Bu onun nispeten hadisçi kimliğinin bir göstergesi kabul edilebileceği gibi, Sahîhayn’ın o dönemde Hanefî fakîhler tarafından da temel refe- rans kaynağı görüldüğünün bir işareti sayılabilir. Bir başka ihtimal, eserin münazara yönü göz önüne alınırsa, muhaliflerinin görüşlerini ve kullandıkları delilleri onların en fazla değer verdiği sahih hadis kaynaklarını kullanarak eleştirmek de olabilir. 2. Tecrîd’de İsnada Dair Değerlendirmeler Kudûrî’nin isnada dair değerlendirmelerini, senedin ittisâl ve ınkıtâ durumu, her tabakadaki râvi sayısına göre hadislerin tasnifi ve râvilerin durumuna dair olanlar şeklinde üç başlık altında ele almak mümkündür. Aşağıda örnekler üzerinden bu de- ğerlendirmelere yer verilecektir. 2.1. Senedin İttisâl ve İnkıtâına Dair Değerlendirmeler Eserde Hanefîlerin veya Şâfiîlerin delil aldığı rivayetler önce muallak olarak zik- redilir. Müellif rivayetleri bazen doğrudan Hz. Peygamber’den, genelde sahâbe vası- tasıyla, bazen de tâbiî veya etbâu’t-tâbîîn vasıtasıyla zikreder. Bunlar içerisinde isna- dını tartışacağı rivayetlerin senedlerini zikrederek bunları ayrıntılı bir şekilde ele alır. Hanefî usûlünde sened açısından munkatı olan rivayetler, hadisçilerin hilâfına inkıtânın bulunduğu yere göre farklı adlandırılmazlar. Hanefîler rivayetlerin sene- dinde yer alan kopuklukların tamamını irsâl terimiyle ifade eder. Dolayısıyla onlara 12 cilt halinde basılmıştır. Tahkik, biri Süleymâniye (İstanbul) diğer üçü Dârü’l-Kütübi’l-Mısriyye (Mı- sır) kütüphanelerinden elde edilen dört nüsha kullanılarak hazırlanmış, ancak metnin yazımında en eksiksiz ve en eski tarihli olması hasebiyle Süleymâniye Kütüphanesi’ndeki nüsha esas alınmıştır. Eseri neşre hazırlayanlar her ciltte sayfa numaralarını baştan başlatma yerine, ilk ciltten son cilde kadar devam eden sayfa numarası kullanmışlardır. Dipnotlarda kaynak gösterilirken bir yanlış anla- maya sebep olmaması için eserin matbû hali konusunda bunun göz önünde bulundurulması gerekir. 76 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, 1/346. 77 Bu konuda örnekler için bk. Kudûrî, Tecrîd, 9/4353, 4359; 10/4922; 11/6017; 12/6105, 6108. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 146 ▪ Mutlu Gül göre mürsel, senedin herhangi bir yerinde inkıtâ bulunan haber demektir.78 Hadis âlimleri ise rivayetin senedinde yer alan inkıtânın durumuna göre, hadisleri muʹdal, müdelles, muallak, munkatı, mürsel gibi farklı isimlendirirler. Hadisçilere göre mür- sel, tâbiûnun doğrudan “Allah Rasûlü şöyle dedi, şöyle yaptı veya onun huzurunda şöyle yapıldı” şeklinde aktardığı hadistir.79 Kudûrî rivayetleri ittisâl açısından değer- lendirirken Hanefî usûlündeki yukarıdaki kabulden hareket etmiştir. Mürsel haber konusunda Hanefîlerle Şâfiîler arasındaki ikinci ihtilaf, delil olarak kullanılıp kullanılmayacağıdır. Mürsel haber munkatı olması sebebiyle her ne kadar hadisçiler tarafından zayıf addedilse de Hanefî fıkhında özellikle ilk üç neslin mür- selleri makbul sayılır.80 Hatta Hanefî haber teorisinin şekillenmesinde önemli bir yere sahip olan Îsâ b. Ebân’a (ö. 220/835) göre güvenilir kişilerin naklettiği mürsel haberler müsnedlerden daha sağlam görülür.81 Kudûrî mürselin tanımında olduğu gibi delil alınmasında da mezhebinin yaklaşımını devam ettirmiş, mürsel haberle amel konusunda yöneltilecek itirazlara, aşağıdaki örneklerde de görüleceği üzere, genelde “Bize göre mürsel ve müsned istidlâl noktasında eşittir.” şeklinde cevap ver- miştir. Aşağıda Hanefîlerin mürselin delil olarak kullanılmasında üç temel görüş olan; mürselin müsned gibi kabul edileceği, hatta Îsâ b. Ebân’dan naklen mürsellerin müs- ned rivayetlerden daha sağlam oldukları ve önde gelen âlimlerin mürsellerinin müs- nedlerinden daha sağlam oldukları görüşleri üç ayrı örnek üzerinden gösterilmeye çalışılacaktır. 1. Örnek (Rehinin Tazmini) Kudûrî, borç karşılığında rehin bırakılan malın telef olması durumunda Hanefîle- rin ‘malın kıymetinin tazmini veya borçtan silinmesi icap ettiği’, Şâfiîlerin ise ‘malın telef olduğu, ne tazmin ne de borçtan düşmenin gerekmediği’ görüşünde olduklarını aktarır.82 Hanefîlerin delili olarak Abdullah b. Mübârek → Mus‘ab b. Sâbit → Atâ b. Ebû Rebâh tarikiyle gelen şu mürsel rivayeti zikreder: “Sahâbeden biri atını bir kişiye rehin olarak bırakmıştı. Ancak at rehin bırakılan kişinin elinde öldü. (Konu kendisine intikal 78 Ebû Bekir Muhammed b. Ebû Sehl es-Serahsî, el-Usûl, thk. Ebü’l-Vefâ el-Afganî (Beyrut: Dârü’l-Kü- tübi’l-İlmiyye, 1411/1993), 1/359; Alâüddîn Abdülazîz b. Ahmed el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr (Pezdevî’nin Kenzü’l-vüsûl’ü ile birlikte) (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997), 3/4. 79 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, 51; İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, 98. 80 Ebü’l-Hüseyn Ali b. Muhammed el-Pezdevî, Kenzü’l-vüsûl (Abdülazîz el-Buhârî’nin şerhi ile birlikte) (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997), 3/4; Serahsî, el-Usûl, 1/360. 81 Ebû Bekir Ahmed b. Ali el-Cessâs er-Râzî, el-Fusûl fi’l-usûl, thk. Uceyl Câsim en-Neşemî (Kuveyt: Vizâretü’l-Evkâf, 1414/1994), 3/146. 82 Kudûrî, Tecrîd, 6/2850. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 147 ettirildiğinde) Hz. Peygamber rehin bırakan kişi hakkında şu hükmü vermiştir: Senin hakkın zayi olmuştur.”83 Kudûrî, “senedde yer alan Mus‘ab b. Sâbit’in zayıf olması84 sebebiyle rivayetin de- lil olarak alınamayacağı” şeklindeki muhtemel itirazı, “Kendisinden Abdullah b. Mübârek’in rivayette bulunması, onu ta‘dîl anlamına gelmektedir” diyerek cevaplan- dırır.85 “Rivayetin mürsel olduğu için zayıf sayılacağı” şeklindeki öne sürülecek bir itirazın da geçersiz olduğunu, çünkü mürsel ve müsnedin istidlâl noktasında eşit ko- numda olduğunu belirtir. Kudûrî, tâbiûn neslinden Saîd b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Kâsım b. Muhammed gibi güvenilir kimselerin de rehin bırakılan malın zarar görmesi durumunda bu görüşle amel ettiklerini zikrederek, selefin uygulamasının da mürsel haberin ifade ettiği hükmü desteklediğini öne sürer. Ona göre bu, mürsel haberin ifade ettiği hükmün Hz. Peygamber’e kadar ulaşan bir aslının bulunduğunu göster- mektedir.86 2. Örnek (Borcun Havalesi) Kudûrî, borcun alacaklıya ödenmesi için üçüncü bir kişiye havale edilmesi konu- sunda Hanefî ve Şâfiî fakîhlerin ihtilaf ettikleri bir husustan bahseder. Buna göre bor- cun ödenmesi için üçüncü bir kişiye havale edilen mal henüz alacaklının eline geç- meden bu aracının elinde zarar görecek olursa, Hanefîlere göre alacaklı borçludan borcunu tekrar ister. Çünkü alacağı eline henüz ulaşmadan telef olmuştur. Şâfiîlere göre ise alacaklının borçluya rücu etme (borcunu tekrar tahsil için isteme) hakkı bu- lunmamaktadır. Çünkü borçlu kişi borcunu ödemiş, borç havale ile onun zimmetin- den düşmüştür.87 Kudûrî bu hususta kendilerini destekleyen Muâviye b. Kurre’nin 83 Rivayet aynı senedle mürsel olarak şu kaynaklarda da yer almaktadır: Abdullah b. Muhammed b. İb- rahim b. Ebû Şeybe, el-Musannef, thk. Kemâl Yûsuf el-Hût (Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1409), 4: 524; Ebû Dâvûd Süleyman b. el-Eş‘as es-Sicistanî, el-Merâsîl, thk. Şuayb el-Arnavût (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1408),172; Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed et-Tahâvî, Şerhu Me‘âni’l-âsâr, thk. Muhammed Zührî en- Neccâr (Mısır: Âlemü’l-Kütüb, 1414/1994), 4/102; Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakî, Ma‘rifetü’s- sünen ve’l-âsâr, thk. Abdülmutî Emîn Kal‘acî (Karaçi: Câmi‘atü’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye, 1412/1991), 8/233. 84 Mus‘ab b. Sâbit’in zayıf bir râvi olduğu bilgisi için bk. Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî rivayeti), thk. Ahmed Muhammed Nur Seyf (Dımaşk: Dârü’l-Me’mûn li’t-Türâs, ts.), 208; Ebû Abdullah Muhammed b. Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İl- miyye, 1990), 5/460; Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed b. Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl (Bey- rut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabaî, 1952), 8/304. 85 Hanefîlere göre, Hz. Peygamber’in kendileri hakkındaki övgüsü sebebiyle ilk üç nesilde adaletiyle meşhur bir râvinin bir kimseden nakilde bulunması, o râviyi ta‘dîl manasına gelmektedir. bk. Ebû Zeyd Ubeydullah b. Ömer ed-Debûsî, Takvîmu’l-edille, thk. Halil Muhyiddin (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l- İlmiyye, 2001), 182. 86 Kudûrî, Tecrîd, 6/2851. 87 Kudûrî, Tecrîd, 6/2983. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 148 ▪ Mutlu Gül Hz. Osman’dan naklettiği “Borcu ödemek için kendisine havale edilen üçüncü kişi iflas ede- rek ölecek olursa, o borç borçlunun zimmetinden düşmüş olmaz. Çünkü Müslümanın malı (hakkı, alacağı) heder olamaz.” şeklinde gelen mevkûf haberi delil olarak zikreder.88 Kudûrî, rivayetin senedinde yer alan Muâviye’nin Hz. Osman ile karşılaşmamış olması, dolayısıyla mürsel olduğu için makbul sayılmayacağı şeklinde öne sürülebi- lecek itirazı da şöyle cevaplandırır: “Rivayetin mürsel olduğu sabit olsa bile, bu riva- yetin sıhhatine zarar veren bir kusur sayılmaz. Çünkü mürsel ve müsned bize göre eşittir. Hatta ashâbımızdan Îsâ b. Ebân’a göre mürsel müsnedden daha kuvvetli bir delildir.”89 Kudûrî, konunun devamında neden bu rivayetle amel edilmesi gerekti- ğine dair farklı değerlendirmelerde de bulunur. 3. Örnek (Boşanan Kadının Nafaka ve Süknâ Hakkı) Kudûrî, boşanan kadının hem nafaka hem de süknâ hakkına sahip olması husu- sunda İbrahim en-Nehaî’den Hz. Ömer’in Fâtımâ bnt. Kays rivayetine itirazını nakle- der. Sonra da bu rivayetle ilgili olarak “İbrahim, Hz. Ömer’den bu hadisi duymamış- tır, dolayısıyla rivayet mürsel ve zayıftır.” denecek olursa şöyle cevap veririz der: “Bize göre mürsel ve müsned delil olma noktasında eşittir. Özellikle de İbrahim en- Nehaî’nin mürselleri. Çünkü ondan şöyle bir söz nakledilmiştir: ‘İbn Mesud’dan gelen bir rivayeti şayet bir kişiden duymuşsam mutlaka onun ismini zikrederim. Pek çok kimseden duyduğumda ise o rivayeti doğrudan İbn Mesud’dan (mürsel olarak) nak- lederim.’ Bu da İbrahim’in mürsellerinin müsnedlerinden daha sağlam olduğunu gösterir.”90 Bir başka başlık altında, mürsellerinin müsnedlerinden daha sağlam sa- yılacağı kişiler arasında hadis rivayetindeki aşırı titizliğinden dolayı Yahya b. Saîd el- Kattân’ın da ismini zikreder.91 Kudûrî, mürselin delil olarak kullanılacağına dair değindiği meselelerin nere- deyse tamamında mürsel haberi destekleyen aklî ve naklî delilleri de peşinden zikre- der.92 Hatta bir yerde İmam Şâfiî’nin sadece sahâbeden irsâlde bulunduğu için Saîd b. 88 Rivayet mana olarak Abdürrezzâk – Süfyân es-Sevrî – Muğîre – İbrahim en-Nehaî tarikiyle de gelmiş- tir. bk. Ebû Bekir Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî, el-Musannef, thk. Habîbürrahmân el-A‘zamî, (Beyrut: el-Mektebü’l-İslâmî, 1403), 8/270. 89 Kudûrî, Tecrîd, 6/2984. 90 Kudûrî, Tecrîd, 10/5396. Kudûrî’nin mürsel haberlerin müsnedler gibi delil olarak değerlendirileceği konusu eserin farklı yerlerinde de geçer. Bazıları için bk. 2/727; 5/2371; 11/5443. 91 bk. Kudûrî, Tecrîd, 1/172. 92 Bunun örnekleri için bk. Kudûrî, Tecrîd, 1/417; 3/1053; 7/3423; 8/3774; 8/3858; 11/5443; 11/5922; 11/6017. Bu son kaynak verilen sayfada Kudûrî, Saîd b. İbrahim’in Abdurrahman b. Avf’la görüşmediği halde ondan naklettiği hadisin mürsel olduğu için zayıf olduğu eleştirisini şöyle cevaplar: “Onun bu rivayeti mürsel olarak nakletmesi bizim delilimizi çürütmez. Çünkü bize göre mürsel haberler hüc- cettir. Özellikle kendisi, babası ve oğlu Sahîhayn râvilerinden olan Said b. İbrahim gibi güvenilir râvi- lerin mürselleri makbuldür. bk. Kudûrî, Tecrîd, 11/6017. Görüldüğü üzere Kudûrî burada da mürsel haberi takviye için râvilerinin Sahîhayn ricâlinden olmalarını zikretmektedir. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 149 Müseyyeb’in mürsellerini kabul etmesini şöyle değerlendirir: “Bu durum sadece Saîd b. Müseyyeb’e has değildir. Her ne kadar isnadı bilinmese de haberin aslının bulun- duğuna dair bir hüccet bulunan her mürsel haber delil olmaya uygundur.”93 Dolayı- sıyla Kudûrî’nin mürsel haberi, kendi başına değil, doğruluğuna dair karinelerle ka- bul ettiği söylenebilir. Bununla birlikte Kudûrî, muhaliflerinin amele esas aldıkları rivayet şayet mürsel ise onların delilini çürütmek için bunu “Hani siz mürsel haberleri sağlam bir delil kabul etmezdiniz?” diyerek pek çok kez eleştirmiştir.94 Bunu muhtemelen hilâf il- minde bir metot olarak muhalifini kendi prensibi ile ilzâm etmek için yapmaktadır. Yoksa burada Kudûrî’ye karşı “Kendisi mürsel haberi delil olarak kullanmakta iken, muhalifleri kullandığında onları nasıl eleştirebilir?” şeklinde bir itiraz makul olmasa gerektir. 2.2. Râvi Sayısına Göre Rivayetlerin Tasnifi Kudûrî’nin hadisleri delil olarak kullanırken, fakîh kimliğinin bir sonucu olarak, mütevâtir, meşhur (müstefîz) ve âhâd oluşlarına göre bir sıralamaya gittiği görülür.95 Rivayetlerin birbiriyle teâruzu, Kur’an ve sünnette yer alan bir hükmü tahsîs, takyîd veya neshi konularında da Hanefî usûlündeki tertibe uyduğu görülür. Kudûrî, eserinin farklı yerlerinde haber-i vâhidle amel konusunda şu prensipten hareket ettiğini belirtir: Bize göre haber-i vâhid, asıl olarak adlandırdığımız delillere96 muhalif ise o ha- berle amel edilmesi zorunlu değildir. Bu durumda haberin o asıllara uygun olacak şekilde hamli yoluna gidilir. Kesin delil sayıldıkları için, zannî bir delille asılların tes- pit ettiği hükümler terk edilemez… ‘Haber asıllara aykırı olduğunda bizzat kendisi bir asıl haline gelir’ diyecek olursanız, buna da şöyle cevap veririz: Zannî bir delil olan 93 Kudûrî, Tecrîd, 5/2377. Kudûrî eserinin bir başka yerinde Şâfiîlerin Saîd b. Müseyyeb’in mürsellerini makbul saymalarını şöyle tenkit eder: İmam Şâfiî, Medine ehlinden Ebû Seleme, Kâsım, Sâlim, Urve, Süleyman b. Yesâr; Kufe ehlinden Şa‘bî ve İbrahim en-Nehaî; Basralılardan Hasan ve İbn Sîrîn; tâbiûnun büyüklerinden olan Alkame, Esved, Amr b. Şurahbîl, Ubeyde, Kâdî Şureyh gibi isimler du- rurken, neden sadece Saîd’in mürsellerinin kabul edileceğini söylüyorki. Saîd’in mürselleri makbulse bunlarınkinin de makbul olması, bunların mürselleri makbul değilse Saîd’inkilerin de kabul edilme- mesi gerekmez mi?” bk. Kudûrî, Tecrîd, 6/2858. 94 Buna dair eserin şu bölümlerinde de benzer değerlendirmeleri görmek mümkündür. bk. Kudûrî, Tecrîd, 2/658; 2/664; 2/726-727; 3/1132; 3/1221; 3/1269; 3/1381; 3/1561; 5/2376; 5/2598; 6/2887; 11/5786; 11/6011. 95 Hanefî usûlünde haberlerin taksimi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Murteza Bedir, Fıkıh, Mezhep ve Sün- net (Hanefî Fıkıh Teorisinde Peygamber’in Otoritesi) (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2004), 117-188. 96 Hanefî usûlünde asıl ve kıyâsü’l-usûl ile kastedilen, Kur’an’ın umûmu, zâhiri, mutlakı ile maruf sünnet olarak adlandırılan meşhûr ve müstefîz haberler ve selef-i sâlihînin uygulamalarıdır. bk. Mutlu Gül, Hanefî Usûlünde Hadis Tenkidi (İstanbul: İFAV, 2018), 63. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 150 ▪ Mutlu Gül haber-i vâhid, kat‘î delil olan asılların ifade ettiği hüküm ile eşit kabul edilemez, onunla teâruz edemez.”97 Onun bu yaklaşımını örnekler üzerinden incelemek meseleyi daha anlaşılır kıla- caktır. 1. Örnek (Hayız Günlerinin Tespiti) Kudûrî, hayzını tamamlayan kadının temizlenip temizlenmediğinde şüphe et- mesi durumunda (kanın devam etmesi halinde) gelen sıvının rengine değil, âdet gün- lerine itibar edilmesi gerektiği konusunda Şâfiîlerle yaşanan ihtilafta şu tespitte bu- lunur: Böyle bir şüphe durumunda sıvının rengine itibar edileceğine dair rivayet ha- ber-i vâhiddir. Âdet günlerine itibar edileceğine dair rivayetler ise meşhur seviye- sindedir. Bu konuda hakkında pek çok rivayetin bulunduğu gün sayısına itibar etmek asıl, sıvının rengine itibar ise fer konumundadır. Aslın olduğu yerde fer’e bakılmaz. 98 Kudûrî, konuya dair Şâfiî mezhebinin görüşünü destekleyen sadece Fâtımâ bnt. Hubeyş’ten bir rivayet olduğunu, hâlbuki kendilerinin görüşünü destekleyen Hz. Âişe, Ümmü Seleme, Sevde bnt. Zem‘a ile Adî b. Sâbit’in dedesinden naklettiği haber- ler bulunduğunu söyler ve bunları tek tek zikreder. Son olarak da Ebû Dâvûd’dan naklen99 sahâbeden Hz. Ali, Abdullah b. Abbâs, Âişe; tâbiûndan Hasan-ı Basrî, Saîd b. Müseyyeb, Atâ, Mekhûl, İbrahim en-Nehaî, Sâlim ve Kâsım b. Muhammed’in de bu görüşte oldukları bilgisini aktarır.100 2. Örnek (Alışverişte Meclis Muhayyerliği) Alım satımdaki meclis muhayyerliği konusunda İbn Ömer’in naklettiği “Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler.”101 hadisi ile ilgili Kudûrî şöyle der: Bize göre bu rivayet haber-i vâhiddir. Ayrıca Hz. Peygamber’den çok farklı lafızlarla nakledilmiştir. Hz. Peygamber ise bunlardan sadece birini söylemiştir. Neticede bu rivayetin hangi lafızla söylendiği netleşinceye değin, ki gereğiyle amel edilebilsin, aslolan tevakkuf etmektir. Üstelik İmam Mâlik bu rivayeti nakletmesine rağmen Me- dinelilerin uygulamasına uymadığı için rivayetin zahiriyle amel etmemiştir. Bize 97 Kudûrî, Tecrîd, 5/2444. Benzer değerlendirmeler için ayrıca bk. 1/73; 5/2440; 6/2968; 11/5722; 12/6130. 98 Kudûrî, Tecrîd, 1/350. 99 bk. Ebû Dâvûd Süleyman b. el-Eş‘as es-Sicistânî, es-Sünen, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd (Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, ts.), “Tahâret”, 107. 100 Kudûrî, Tecrîd, 1/351-52. 101 Rivayetin geçtiği kaynaklar için bk. Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî, Sahîh, thk. Muham- med Züheyr b. Nâsır (Cidde: Dâru Tavki’n-Necât, 1422), “Büyû”, 43; Ebü’l-Hasen Müslim b. Haccâc en- Nîsâbûrî, Sahîh, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts.), “Büyû”, 43; Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî, es-Sünen, thk. Ahmed Muhammed Şâkir (Dâru İhyâ’i’t-Türâsi’l- Arabî, ts.), “Büyû”, 26. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 151 göre ulemanın ameli, zâhirinin dışındaki bir manaya hamli mümkün olan haber-i vâhidden daha güçlü bir delildir.102 3. Örnek (Kurban Kesmenin Hükmü) Hanefîlerle Şâfiîler arasındaki ihtilaf edilen konulardan biri de kurban ibadetinin hükmü meselesidir. Bilindiği üzere Hanefîlere göre kurban ibadeti vaciptir. Delili de “Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser, 108/3) ayetindeki emirdir.103 Şâfiîlere göre ise müekked sünnettir.104 Şâfiî fakîhler Kevser sûresindeki emrin tevile ihtimalli bir lafız olduğu için vücûb ifade edemeyeceğini iddia ederler.105 Kudûrî, Şâfiîlerin delilleri arasında Kevser sûresinde namazla birlikte emredilen “nahr” ifadesinin tevili sadedinde şu rivayetin yer aldığını söyler: Hz. Peygamber ayette emredilen nahr’ın ne anlama geldiğini Cebrâil’e “Rabbimin bana emrettiği nahîra nedir?” diye sormuş, Cebrâil de “O boğazlama değildir. Rabbin sana (namazda) sağ elini sol elinin üzerinde göğsünde birleştirmeni emretmektedir.” diye cevap ver- miştir.106 Kudûrî rivayet hakkında şu değerlendirmede bulunmuştur: Bu rivayet meş- hur değil, haber-i vâhiddir. Böyle bir haberle Kur’an’ın zâhirini terk edip Kur’an’daki bir emri terk etmek caiz değildir.107 4. Örnek (Livâta Yapanın Cezası) Kudûrî, Hanefîlere göre livâta fiilini yapan kimseye had cezası uygulanamaya- cağı, İmam Şâfiî’nin ise böyle bir kişiye dair iki görüşü olduğunu zikretmiştir: Bun- lardan ilkine göre bekar olsun dul olsun livâta yapan kimse doğrudan öldürülür. Şâfiî’nin bir diğer görüşü, bu fiili işleyen kişiye had uygulanmasıdır. Yani bekar ise celde vurulur, dul ise recmedilir.108 102 Kudûrî, Tecrîd, 5/2232. 103 Ebû Bekir Şemsüddîn Muhammed b. Ebû Sehl es-Serahsî, el-Mebsût, thk. Halil Muhyiddîn el-Meyyis (Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1421/2000), 12/8. 104 Ebû Abdullah Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, el-Ümm (Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife, 1410/1990), 2/243. 105 Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, thk. Ali Muhammed Muavvız (Beyrut: Dârü’l- Kütübi’l-İlmiyye, 1999), 15/72. Konunun ayrıntılı delilleri ve Şâfiîlerin cevapları için bk. Mâverdî, el- Hâvi’l-kebîr, 15/67-73. 106 Rivayet farklı lafızlarla şu kaynaklarda da yer almaktadır: Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, thk. Mustafa Abdülkâdir Ata (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l- İlmiyye, 1411/1990), 2/586; Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Muham- med Abdülkâdir Atâ (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1424/2003), 2/110. 107 Kudûrî, Tecrîd, 12/6320. 108 Şâfiî Mezhebinin konuya dair görüşü için bk. Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, 13/222; Ebû İshâk İbrahim b. Ali eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb fî fıkhi’l-İmâm eş-Şâfi‘î, (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlimiyye, 1416/1995), 3/340. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 152 ▪ Mutlu Gül Kudûrî, Şâfiîlerin delilleri arasında İbn Abbâs ve Ebû Hureyre’den nakledilen şu iki rivayetin bulunduğunu söyler:109 İbn Abbâs’tan naklen Hz. Peygamber şöyle bu- yurmuştur: “Lut kavminin yaptığını yapana Allah lanet etsin. Bunu yapanı da yaptıranı da (fâili de mefulü de) öldürünüz.”110 Ebû Hureyre de bu hususta Hz. Peygamber’den şu ri- vayeti nakletmiştir: “Alttakini de üsttekini de recm ediniz.”111 Kudûrî hem Ebû Hureyre hem de İbn Abbâs rivayetinin haber-i vâhid olduklarını ve bu konuda meşhur olan “Müslümanın kanı (canı) ancak şu üç durumda helal olur…”112 hadisine aykırı olduklarını iddia eder. Bu son rivayet kendisiyle selefin amel ettiği, üzerinde ittifak edilen bir haber olduğu için, âhâd haberle bu tür meşhur rivayetlerin zahiri terk edilemez.113 Kudûrî ayrıca İbn Abbâs rivayetinin senedinde yer alan Amr b. Ebû Amr’dan dolayı,114 Ebû Hureyre rivayetinin ise senedindeki Âsım b. Amr 115 ve Süheyl b. Ebû Sâlih116 se- bebiyle zayıf olduğu tespitinde bulunmuştur. Kudûrî, âhâd haberlerin kabul edilmesinin ancak haber veren kişi hakkındaki hüsn-i zannın oluşmasına bağlı olduğunu, haberin sıhhatine mani olacak bir karine ortaya çıktığında ise bu zannın zarar göreceği ve haberin kabul edilmeyeceğini be- lirtmiştir. Kudûrî bunu, bulutsuz bir günde şehir halkından hilali gördüğünü haber veren sadece bir kişi olması durumunda, o haberin kabul edilmeyeceği, ancak bir grubun veya çoğunluğun haber vermesiyle ramazan ayının başladığına hükmedile- bileceğine benzetmiştir. Havanın açık olmasıyla birlikte başkalarının görmemesi, tek bir kişinin haberinin doğruluğu konusundaki hüsn-i zannı ortadan kaldırmaktadır.117 109 Şâfiîlerin konuya dair diğer delilleri için bk. Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, 13/223. 110 Rivayet için bk. Ebû Abdullah Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî, el-Müsned, thk. Şuayb el-Arnavût – Âdil Mürşid vd. (Kahire: Müessesetü’r-Risâle, 2001), 5/83, 84; Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb en-Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Hasen Abdülmünʹim Şelebî (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1421/2001), 6/485. 111 Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd İbn Mâce el-Kazvînî, es-Sünen, thk. Şuayb el-Arnavût (Beyrut: Dâru’r-Risâleti’l-Âlemiyye, 1430/2009), “Hudûd”, 12. 112 Buhârî, “Diyât”, 6; Müslim, “Kasâme”, 25; Tirmizî, “Diyât”, 10. 113 Kudûrî, Tecrîd, 11/5915. 114 Amr hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ebû Ahmed İbn Adî el-Cürcânî, el-Kâmil fî du‘afâ’i’r-ricâl, thk. Ali Muavvız - Âdil Ahmed Abdülmevcûd (Beyrut: el-Kütübi’l-İlmiyye, 1997), 6/205; Ebû Abdullah Şem- süddîn Muhammed b. Ahmed et-Türkmânî ez-Zehebî, Mîzânü’l-i‘tidâl fî nakdi’r-ricâl, thk. Ali Muham- med el-Bicâvî (Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife, 1963), 3/282. 115 Asım b. Amr cerh ta‘dîl âlimlerinin zayıflığı hakkında ittifak ettikleri bir râvidir. Hakkında ayrıntılı bilgi için bk. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, 6/346-47. 116 Süheyl b. Ebû Sâlih, hakkında ihtilaf edilen bir râvidir. Yahya b. Maîn, Süheyl’i “leyse bi hucce, leyse bi’l-kaviyyi fi’l-hadîs”, olarak nitelendirmiştir. Süheyl hakkında ayrıntılı bilgi için bk. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, 4/246; İbn Adî, el-Kâmil, 4/523; Zehebî, Mîzânü’l-i‘tidâl, 2/243. 117 Kudûrî, Tecrîd, 3/1467. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 153 2.3. Râvi Değerlendirmeleri Tecrîd’de isnada dair değerlendirmelerin yanında râvilere ilişkin de oldukça fazla değerlendirme mevcuttur. Kudûrî, cerh taʹdil âlimlerinin râviler hakkındaki tespit- lerini naklederek, buradan hareketle râvinin güvenilirliği ve rivayetin sıhhati hak- kında tenkidlerde bulunmuştur. Bu değerlendirmeleri râvinin adaletine ve zabtına dair olanlar şeklinde iki başlık altında incelenmek mümkündür. 2.3.1. Adalete Dair Değerlendirmeler Hanefî usûlünde adalet sahibi sayılması için bir kimsede bulunması gereken va- sıflar, sadece hadis rivayeti değil, şahitlik meselesi de göz önüne alınarak oluşturul- muştur. Hanefîler bir şahsın mahkemede şahitlik yapabilecek ehliyet ve dürüstlüğe sahip olması için aranan şartları, hadis rivayeti konusuna da teşmil etmişlerdir. Ada- let vasfı, devlet yönetiminden yargıya, mirastan velayete, gündelik işlerden muâmelâta kadar şahitliği ilgilendiren pek çok meseleyle ilgili olduğu için, Tecrîd’de konuya dair bilgilerin daha ziyade bu başlıklar altında işlendiği görülür. Kudûrî, kendilerine göre nikâh esnasında şahitlik yapacak kimselerin fâsık da ola- bileceği, Şâfiîlere göre ise ancak iki âdil şahidle nikâhın geçerli sayılacağı, bu konuda fâsığın şahitliğinin makbul olmadığına dair ihtilafı zikrettikten sonra, adaletin ta- nımı konusunda şöyle bir tartışmaya girer: “Adalet fıskın zıddıdır, bir kimsede bu iki vasfın aynı anda bulunması imkansız- dır.” şeklinde itiraz edilecek olursa, deriz ki adaletin zıddı fısk değil zulüm (cevr), âdilin zıddı da zalimdir. Müslüman, en büyük zulüm ve hakikatten sapma olan küfrü terk ettiğinden dolayı âdildir. Nitekim kelimenin kökü olan udûl de haksız bir yoldan dönme anlamına gelmektedir. Dolayısıyla konumuz olan nikâh şahitliğinde bir kim- senin Müslüman olduğunun bilinmesi esastır. Ayrıca onun âdil olup olmadığını araş- tırmaya gerek yoktur. Çünkü bu herhangi bir hak ve alacak gerektiren bir şahitlik değildir. Ancak bir hükmün sabit olması için şahitliğe ihtiyaç duyan bir konu oldu- ğunda o zaman şahitte adalet vasfının bulunması aranır. Hatta bu konuda Ebû Hanîfe’nin de söylediği üzere zâhirî adaletten ziyade bâtınî adaletin bulunması gere- kir.118 Hadis rivayeti de bu açıdan bakıldığında dinî alanda hak ve sorumluluk gerekti- ren bir durum olduğu için, onda da râvinin bâtınî adalete sahip olması, yani fâsık olmaması istenir. Nitekim yukarıdaki değerlendirme şöyle devam etmektedir: “Fâsık kimsenin yalan söylemesinden emin olunamayacağı için, sözüyle bir hükmün sabit olması mümkün değildir.”119 Kudûrî farklı bir başlık altında şahitlikle rivayeti kıyas- larken şu değerlendirmede bulunur: “Hadis rivayeti mahkemedeki şahitlikten daha 118 Kudûrî, Tecrîd, 9/4362-63. 119 Kudûrî, Tecrîd, 9/4363. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 154 ▪ Mutlu Gül hafiftir” denecek olursa, deriz ki “Adalet şartının aranması konusunda ikisi de birbi- rinden farksızdır. Nasıl ki şahitler mahkemede kendilerinden istenen bilgileri haki- min huzurunda naklediyorsa, râvi de benzer şekilde nakilde bulunmaktadır.”120 Râvide akıl şartının aranması: Bir râvinin adalet sahibi olması için onda aranan ilk şart, aklî melekesinin yerinde olmasıdır. Hadis usûlünde râvinin akıllı olmasıyla, onun deli veya sözlerinin sonuç- larını bilemeyecek derecede küçük olmaması anlaşılır.121 Râvide akıl şartı aranması, daha ziyade çocukların hadis rivayet ehliyetine ne zaman sahip olacakları, hadisleri tahammül ve edâsı için hangi yaşın uygun olduğu hususuyla ilgilidir. Çocukların iyiyi kötüden ayırabildikleri temyiz yaşından sonra hadis meclislerine getirilebileceği, bu- rada duydukları rivayetleri buluğdan sonra nakledebilecekleri hadisçiler arasında kabul edilir.122 Kudûrî büluğ yaşını tartıştığı bir bölümde, çocuğun dinî konularda mükellef sayılması için akıl bâliğ olması gerektiği, ancak vekalet, alış veriş, şahitlik gibi dünyevî konularda büluğun yanında aklî melekesinin de sağlamlığının şart ol- duğunu söylemiştir.123 Buradan onun hadis rivayeti konusunda da sadece büluğa ulaşmayı yeterli görmeyeceği, bunun yanında râvinin aklının da sâlim olmasını yani rüşdü gerekli gördüğü sonucu çıkarılabilir.124 İslâm şartı: Râvinin naklettiği haberin kabul edilmesi için kendisinde bulunması gereken bir diğer şart onun Müslüman olmasıdır. Kudûrî, bulutlu bir günde ramazan hilalini gör- düğünü söyleyen bir kişi, şayet Müslüman ise şahitliği makbuldür ve onun sözüyle ramazan ayının başladığına hükmedilir demiştir. Bu konuda İkrime → İbn Abbâs ta- rikiyle gelen şu rivayeti zikretmiştir: Bedevînin biri Hz. Peygamber’e geldi ve rama- zan hilalini gördüğünü söyledi. Hz. Peygamber ona “Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik eder misin?” diye sordu. Bedevi “Evet” dedi. Bu sefer “Peki Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik eder misin?” dedi. Bedevi “Evet” deyince Hz. Pey- gamber “Ey Bilal! İnsanlara haber ver yarın oruca niyetlensinler” buyurdu.125 120 Kudûrî, Tecrîd, 9/4255. 121 Şemsüddîn Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdurrahman es-Sehâvî, Fethu’l-muğîs bi şerhi Elfiyeti’l-hadîs, thk. Abdülkerim b. Abdillah - Muhammed b. Abdillah b. Füheyd (Riyad: Mektebetü Dârü’l-Minhâc, 1426), 2/158. 122 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, 128; Sehâvî, Fethu’l-muğîs, 2/302. 123 Kudûrî, Tecrîd, 6/2915. 124 Eserde müellifin bu şarta binaen somut bir râvi değerlendirmesinde bulunduğunu tespit edemedik. 125 Kudûrî, Tecrîd, 3/1463. Hadis kaynaklarında bu rivayetin yer aldığı yerler için ayrıca bk. Tirmizî, “Savm”, 7; Ebû Dâvûd, “Savm”, 14; Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 155 Mürûet Şartı: Müslümana yaraşır erdemli davranış sahibi ve olgun kişiliğe sahip olmak, örfen çirkin görülen, kınanan söz ve işlerden kaçınmak anlamına gelen mürûet,126 bir kişi- nin naklettiği haberin kabul edilmesi için şarttır. Bu sebeple insanların yadırgayacağı şekilde örfî ve ahlakî konularda lakayt davranan kimseler adalet sahibi sayılmamış- tır. Kudûrî, namazda gülmenin hem namazı hem de abdesti bozacağına dair Hanefî mezhebinin görüşünü desteklemek için Ömer b. Kays → Amr b. Ubeyd → Hasan → İmrân b. Husayn kanalıyla şu rivayeti zikreder: “Namazda iken gülen kimse hem abdes- tini hem de namazını tekrar etsin.”127 Senedde yer alan Ömer b. Kays çok şaka yaptığı için tenkit edilmiş bir râvidir128 şeklindeki muhtemel bir itiraza Kudûrî şöyle cevap vermiştir: “Bu rivayet ayrıca Hasen vasıtasıyla Ebû Hureyre’den de nakledilmiştir.”129 Görüldüğü üzere o, Ömer b. Kays’ın çok şaka yapması sebebiyle adalet vasfını kay- bettiğini kabul etmekte ve rivayetin başka tarikten de nakledildiğini öne sürerek mezhebinin görüşünü savunmaya çalışmaktadır. Buradan onun çok şaka yapmayı mürûeti zedeleyici bir davranış olarak telakki ettiği sonucu çıkarılabilir. Takvâ Şartı: Râvide bulunması gereken şartlardan bir diğeri takvâdır. Takvânın zıddı ise fısk (günah) kavramıyla karşılanır. Râvinin adaletini zedeleyen fıskın kapsamına, kişinin işlediği her türlü günah girmemektedir. Adaleti zedeleyen fısk, daha ziyade büyük günahlardan birini işlemek veya küçük günahlarda da ısrarcı olmayı kapsar.130 Kudûrî fâsık kişinin getirdiği habere güvenilmeyeceği, bile bile yalan söylemese dahi, haberinin hata ve yanılmadan uzak olmayacağını ifade etmiştir.131 Kudûrî, seferîliğin Hanefîlere göre en alt sınırının ister yayan isterse deve ile gi- dilsin üç günlük mesafe olacağını, Şâfiîlere göre ise en az iki gece ya da mesafe olarak kırk altı Hâşimî mili olacağını söylemiştir.132 Şâfiîlerin bu hususta kullandıkları delil- lerden biri Abdülvehhâb b. Mücâhid → babası → Atâ b. Ebû Rebâh → İbn Abbâs → 126 Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü (İstanbul: Hadisevi Yayınları, 2006), 219. 127 Rivayet bu senedle Dârekutnî’de de yer almaktadır. bk. Ebü’l-Hasen Ali b. Ömer b. Ahmed ed-Dâre- kutnî, Sünen, thk. Şuayb el-Arnavût - Hasan Abdülmün‘im Şelebî (Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 2004), 1/302. 128 Ömer b. Kays, hadis münekkitleri tarafından “metruk, zayıf, leyyin” gibi vasıflarla cerhedilmiş bir râvidir. Hakkında ayrıntılı bilgi için bk. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, 6/129-130; İbn Adî, el-Kâmil, 6/9-13. 129 Kudûrî, Tecrîd, 1: 201. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu rivayetin merfû tariki Hasen vasıtasıyla Ebû Hureyre değil, Enes b. Mâlik’ten gelmektedir. bk. Dârekutnî, Sünen, 1/302. Hadis kaynaklarında Hasan → Ebû Hureyre → Hz. Peygamber senediyle böyle bir rivayete rastlayamadık. 130 Debûsî, Takvîmü’l-edille, 176, 186; Pezdevî, Kenzü’l-vüsûl, 2/584. 131 Kudûrî, Tecrîd, 9/4365. 132 Kudûrî, Tecrîd, 2/868. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 156 ▪ Mutlu Gül Hz. Peygamber tarikiyle naklettiği şu haberdir: “Ey Mekke halkı! Mekke’den Asfân’a doğru en az dört bürd133 mesafe uzaklaşmadıkça namazlarınızı kısaltmayınız.”134 Kudûrî, rivayetin senedinde yer alan Abdülvehhâb b. Mücâhid hakkında şu de- ğerlendirmede bulunmuştur: Dârekutnî onun zayıf bir râvi olduğunu söylemiştir. Bu rivayeti ondan başka merfû nakleden olmamıştır. Rivayetin mahfûz tariki mevkûf olandır. Süfyân es-Sevrî onun yalancı olduğunu iddia etmiş, Yahyâ b. Maîn bu kişi hakkında “leyse bi şey’” demiş, Ahmed b. Hanbel de onun aşırı zayıf olduğunu belirt- miştir. Onun, babasından almadığı rivayetleri sanki işitmiş gibi naklettiği, kendisine sorulan her soruyu bilmemesine rağmen cevapladığı gibi tenkitleri de zikrettikten sonra, sonuç olarak Abdülvehhâb’ın metruk bir râvi olduğunu ifade etmiştir.135 Bu örnekte Abdülvehhâb’ın yalanla itham edilmesi, bilmediği konularda cevap vermesi, râvide aranan takvâ şartlarına müğayir görülmüştür denebilir. Mechûl Râvinin Haberi: Râvinin adaletini zedeleyen kusurlardan bir diğeri onun mechûl olmasıdır. Bu bağlamda râvinin hem kendisinin (mechûlü’l-ayn) hem de vasfının bilinmemesi (mechûlü’l-hâl), naklettiği habere güveni sarsan durumlardır. Tecrîd’de râvinin ce- haleti sebebiyle tenkidine dair de örnekler bulunmaktadır. Kudûrî, Şâfiîlerin kendi- liğinden karaya vuran balıkların yenilmesinin caiz olduğunu savunmak için kullan- dıkları “Denizin suyu temiz, ölüsü de helaldir”136 rivayetini, senedinde yer alan Saîd b. Seleme’nin mechûl olması sebebiyle âdil sayılmayacağını belirtmiştir.137 Ayrıca bu rivayetin naklinde Yahya b. Saîd el-Kattân’a da muhalefet ettiğini Tahâvî’den nak- len138 zikretmiştir.139 Nikâhta velinin izninin şart olması konusundan Şâfiîlerin delil olarak kullandık- ları “Şu dört kişi bulunmadan nikâh gerçekleşmiş sayılmaz: Velî, eş ve iki şahit.” rivayeti de 133 O dönemde kullanılan ve yaklaşık olarak 48 mil/77 km uzunluğa tekâbül eden bir uzunluk ölçü birimi. 134 Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, 2/359. Rivayetin yer aldığı hadis kaynakları için bk. Dârekutnî, Sünen, 2/232; Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, thk. Hamdî b. Abdilmecîd (Musul: Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, 1404/1983), 11/96; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 3/197. 135 Kudûrî, Tecrîd, 2/872. Benzer şekilde Tecrîd’de râvinin yalancılığı sebebiyle tenkit edildiği yerlere ör- nek olarak bk. 3/1308; 11/5477; 12/6325; 136 Rivayet yukarıdaki senedle şu hadis kaynaklarında yer almaktadır: Tirmizî, “Tahâret”, 52; Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 41; Nesâî, “Tahâret”, 48. 137 Saîd b. Seleme hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî, et- Târîhü’l-kebîr (Haydarâbâd: Dâiretü’l-Me‘ârifi’l-Osmâniyye, ts.), 3/478; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, 4/29. 138 Tahâvî’de Saîd b. Seleme hakkındaki değerlendirmeler için bk. Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed et- Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-âsâr, thk. Şuayb el-Arnavût (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1415), 10/201-204. 139 Kudûrî, Tecrîd, 12/6364. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 157 senedinde yer alan Ebü’l-Hasîb’in meçhul olması sebebiyle zayıf sayılmıştır.140 Aynı şekilde Hz. Peygamber’in Hayber Gazvesi’nde ganimetlerden süvari olanlara üç, pi- yade olanlara tek hisse verdiğine dair İbn Abbâs rivayetini senedindeki Kesîr Mevlâ Benî Mahzûm’un mechûl olması sebebiyle zayıf saymıştır.141 Tecrîd’de şahitlik konusunda oldukça fazla örnek ve değerlendirme bulunmakta- dır. Hatta eserin Edebü-l-kâdî bölümünde şahitliğe dair müstakil konu başlıkları açıl- mıştır.142 Bu bahislerden hareketle daha detaylı incelemeler yapmak mümkün olsa da bu husus makalenin kapsamını aşacağı için burada zikredilenlerle yetinmek isti- yoruz. 2.3.2. Zabta Dair Değerlendirmeler Zabt, râvinin uyanık olup gafil olmaması ezberinden naklediyorsa işittiğini iyi ez- berlemesi, kitaptan naklediyorsa kitabını güzelce muhafaza edebilmesi ve manen yaptığı nakillerde, rivayetin muhtevasından (ahkâmından) haberdar olması demek- tir.143 Kudûrî, gerek cerh taʹdîl âlimlerinden nakille, gerekse rivayetlerin metinlerin- deki ihtilaflardan hareketle râvilerin zabt yönüne dair de değerlendirmelerde bulun- muştur. Râvinin ihtilâtı: Râvinin zabtı konusunda üzerinde durulan konulardan biri, belli bir yaştan sonra râvinin hafızasının zayıflamasıyla oluşan ihtilât halidir. Tecrîd’de râvinin bu kusuruna dair şöyle bir örnek yer almaktadır: Şâfiîlerle Hanefîler arasında iki kulle (kulleteyn) miktarında suyun içine düşen pis şeylerden dolayı necis sayılıp sayılmayacağına dair ihtilafta Kudûrî, Şâfiîler tarafından kullanılan “Su iki kulle miktarına ulaştığında pislik tutmaz (temizdir).”144 rivayetinin İbn Ömer tarikini şöyle eleştirir: “Bu rivayet sene- dinde yer alan Abdülvehhâb b. Atâ’dan dolayı zayıftır. Çünkü Abdülvehhâb ömrünün 140 Kudûrî, Tecrîd, 9/4265. Dârekutnî isminin Nâfiʹ b. Meysere olduğunu, Hişâm b. Urve’den nakilde bu- lunduğunu, ancak mechûl olduğunu belirtmiştir. bk. Ebü’l-Ferec Abdurrahman b. Ali b. el-Cevzî, ed- Du‘afâ’ ve’l-metrûkîn, thk. Abdullah el-Kadî (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1406), 3/157. 141 Kudûrî, Tecrîd, 8/4144. Ricâl ve tabakât eserlerinde Kesîr’in sadece Atâ’dan naklinin olduğu, kendisin- den de İbrahim Sa‘d’in nakilde bulunduğu bilgisi yer almaktadır. bk. Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, 7: 214; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, 7/160. Tecrîd’de cehâlet sebebiyle cerhedilen râviler ve zayıf sayılan rivayetlere dar örnekler için ayrıca bk. 1/198, 360; 3/1093-94; 4/1658; 5/2381; 12/6345. 142 Örnek olarak bazılarını burada zikretmek isteriz: Kitabın 1625. konusu ve Edebü’l-kâdî bölümünün 6. başlığı “Şahitlerin adaleti meselesi”, 1627. konu olan 8. başlık “Kadınların, kölelerin ve kazif cezasına çarptırılanların taʹdîli meselesi”, bir sonraki “Bir kimse hakkında ‘O âdildir’ cümlesinin yeterli olup olmaması meselesi”, bir sonraki de “Mübhem cerh meselesi”dir. bk. Kudûrî, Tecrîd, 12/6539-6548. 143 Ebû Zekeriya Muhyiddîn Yahya b. Şeref en-Nevevî, Takrîb (Tedrîbü’r-râvî ile birlikte), thk. Ebû Abdirrah- man Salâh b. Muhammed (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996), 1/164; Sehâvî, Fethu’l-muğîs, 2/157. 144 Dârekutnî, Sünen, 1/18. Rivayetin tam senedi şöyledir: Abdülvehhâb b. Atâ → Muhammed b. İshâk → Zührî → Sâlim → babası (İbn Ömer) → Hz. Peygamber. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 158 ▪ Mutlu Gül sonlarına doğru hafızası zayıflamış bir râvidir. Bu hadisi de o dönemde nakletmiştir. Dolayısıyla onun bu haberi istidlâle elverişli değildir.”145 İbn Ebî Leylâ’nın (ö. 148/765) Atâ b. Ebû Rebâh’tan (ö. 114/732) naklettiği bir ri- vayet ise şu ifadelerle cerhedilmiştir: “Bu hususta İbn Ebî Leylâ’nın Atâ’dan naklettiği rivayete itibar edilmez. Çünkü İbn Ebî Leylâ’nın, ihtilâtından sonra Atâ ile karşılaştığı bilinmektedir.”146 Râvinin telkine maruz kalması: Râvinin zabtının zayıflığına delalet eden kusurlardan bir diğeri, iyi ezberleme- mesi veya unutması sonucunda rivayetleri tam hatırlayamaması ve kendisine söyle- nen şeyleri araştırmadan kabul etmesi yani telkine açık olmasıdır. Kudûrî, ihramlı kimsenin sadece eti yenen değil yenmeyen hayvanları avlaması durumunda da ken- disine ceza gerekeceğini, Şâfiîlere göre ise sadece eti yenmesi helal olan hayvanları avlaması durumunda ceza gerekeceğine dair bir ihtilaftan bahseder. Bu konuda Şâfiîlerin Ebû Saîd el-Hudrî’den naklettikleri bir rivayeti147 senedinde yer alan Yezîd b. Ebî Ziyâd el-Kureşî’den dolayı şöyle eleştirir: Senedde yer alan Yezîd, muhaliflerimizin namazda ellerin kaldırılması (refʹu’l- yedeyn fi’s-salât) konusunda hadisiyle amel ettiğimiz için bizi eleştirdikleri bir râvi- dir. Süfyân b. Uyeyne onun hakkında “Hadis naklederken Kufelîler ona telkinde bu- lunurdu, o da söylediklerini kabul ederdi” demiştir.148 Telkîne maruz kalan bir kim- senin haberi ne zamandır güvenilir kabul edilmektedir? Zaten muhaliflerimizin tavrı genelde, kendi görüşlerine aykırı bir delili zayıf diyerek hemen eleştirmeleri, kendi- lerini destekleyen delil zayıf ise susmayı tercih etmeleri olmuştur.149 145 Bk. Kudûrî, Tecrîd, 1/300. Abdülvehhâb hakkında cerh-ta‘dîl kaynaklarında “mahallühû es-sıdk, leyse bihî be’s, yüktebü hadîsühû” gibi doğruluğuna dair değerlendirmeler yer almakla birlikte, hakkında Ebû Zür‘a’nın şu sözü Kudûrî’nin ihtilât hakkındaki iddiasını desteklemektedir: “O, Sevr b. Yezîd’den iki hadis nakletti. Baktım ki ikisi de Sevr’in rivayetlerinden değildi.” bk. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t- ta‘dîl, 6/72. 146 Kudûrî, Tecrîd, 2/747. Bir başka yerde Kudûrî, İbn Ebî Leylâ’nın hafızasının sonradan bozulduğu eh- lince malumdur der. Bk. 4: 1658. Cerh-ta‘dîl kaynaklarında da İbn Ebî Leylâ’nın, döneminin önde gelen fukahâsından olduğu ve rivayetlerinin çokluğuna rağmen hafızasının zayıflığı ve zabtının eksikliğin- den dolayı tenkit edildiği görülür. bk. Zeynüddîn Ebü’l-Ferec İbn Receb el-Hanbelî, Şerhu İleli’t-Tirmizî, thk. Nûreddîn Itr (Kahire: Dâru’s-Selâm, 2016), 1/417. 147 Rivayet için bk. Tirmizî, “Zekât”, 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 17/16; Beyhakî, Maʹrifetü’s-sünen, 7/477. 148 Yezîd b. Ebî Ziyâd konusunda Süfyân’ın bu değerlendirmesi ve ayrıntılı bilgi için bk. Ebü’l-Fazl Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, Tehzîbü’t-Tehzîb (Haydarâbâd: Dâiratü’l-Meârifi’n-Nizâmiyye, 1326), 11/330. 149 Kudûrî, Tecrîd, 4/2119. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 159 Ezberinin iyi olmaması: Bir râvinin zabt yönünden kusurlu sayılmasının bir sebebi de naklettiği haberleri ezberinde tam olarak muhafaza edememesidir. Böyle râvilerin kitaptan yaptığı na- killer belli şartlarda geçerli sayılmıştır. Ancak kitabını bir şekilde kaybettiği ve hadis nakletmeye devam ettiği tespit edildiğinde, artık zabt açısından kusurlu görülmüş- tür. Kudûrî bu gerekçeden dolayı çocuğun malından da zekat verilmesi gerektiğine dair Şâfiîler tarafından Amr b. Şuayb → babası → dedesi kanalıyla nakledilen “Yeti- min malından da zekat vermek gereklidir.”150 hadisinin zayıf olduğunu söylemiştir. Çünkü rivayeti Amr b. Şuayb’dan nakleden Muhammed b. Ubeydullah el-Azremî151 kitabından nakilde bulunan biridir. Kitabı yok olduktan sonra rivayetleri merdûd sa- yılmıştır. Ayrıca Abdurrahman b. Mehdî, Yahya b. Maîn, Ahmed b. Hanbel gibi cerh- ta‘dîl âlimleri tarafından da zayıf addedilmiştir.152 Râvinin Fıkhına Dair Değerlendirmeler Tecrîd’de zabt konusunda râvinin fıkıh ve ictihad ehliyetinin naklettiği habere et- kisine dair bilgiler bulmak da mümkündür. Hanefî fıkhında fakîh râvi konusu tartışı- lırken gündeme gelen ilk isim, muksirûnun başında yer alan Ebû Hureyre’dir.153 Bu husus, ayıp muhayyerliği konusunda tartışmalı bir haber olan musarrât hadisi çer- çevesinde gündeme getirilmiştir.154 Kudûrî, Ebû Hureyre’den nakledilen bu haberin farklı tariklerinde farklı bilgilerin yer aldığını bildirir. Zira bazısında muhayyerlik süresi üç gün bazısında bir gün olarak geçer. Bazısında geri verilecek mal hurma, ba- zısında buğday olarak zikredilir. Bu ihtilaflar hadiste zabttan kaynaklanan bir prob- lemin olduğunu gösterir. Bu da haberin hemen kabul edilmeyip, doğrusu ortaya çı- kıncaya dek tevakkuf edilmesini gerektirir. Kudûrî “kasdının Ebû Hureyre’ye taʹn et- mek olmadığını sahâbenin de Ebû Hureyre rivayetleri konusunda böyle davrandı- ğını” söyleyerek, “Cünüp olarak sabahlayan kimsenin orucu yoktur.” rivayetine karşılık 150 Hadis için bk. Dârekutnî, Sünen, 3/6. 151 Muhammed b. Ubeydullah hakkında ayrıntılı bilgi için bk. İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, 9/323. 152 Kudûrî, Tecrîd, 3: 1221. Abdurrahman, Yahya ve Ahmed b. Hanbel’in değerlendirmelerinin yanında, Kudûrî’nin bahsettiği iddia Vekî‘ b. el-Cerrâh’tan gelmektedir: “Azremî sâlih bir kişi idi. Kitapları telef oldu. O da ezberinden nakletmeye devam etti. Bu sebeple kendisinden münker haberler nakledilmiş- tir.” bk. İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 6: 347, 368; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, 9/323. 153 Bu konuya dair ayrıntılı bilgi için şu çalışmaya bakılabilir: Chamnti Tsiligkir (Hamdi Çilingir), “Hane- filere Göre Haberin Kıyasa Aykırı Olması Durumunda Râvinin Fakîh Olma Şartı”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 21 (2010) 69-83. 154 Musarrât hadisi olarak bilinen ve Ebû Hüreyre’den nakledilen rivayet kaynaklarda şu şekilde geçmek- tedir: “Kim memeleri şişirilmiş bir koyun/keçi satın almışsa, onun üç gün muhayyerlik hakkı vardır. Hayvanı beğenmez ve geri iade edecek olursa, bir saʹ hurma ile birlikte götürüp versin.” Buhârî, “Büyû”, 65; Müslim, “Büyû”, 23; Tirmizî, “Büyû”, 29. Musarrât hadisi konusunda yapılmış müstakil bir çalışma için şu ça- lışmaya da bakılabilir: İbrahim Tüfekçi, “Tânevî’nin İ'lâü’s-sünen İsimli Eserindeki Fıkıh Metodu (Mu- sarrât Hadisi Örneği)”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 43/2 (2012), 129-166. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 160 ▪ Mutlu Gül Hz. Âişe’nin itirazını zikreder.155 Sonra da Ebû Hureyre ile ilgili şu değerlendirmede bulunur: “Biz ne Ebû Hureyre’yi eleştiriyor ne onun haberlerini doğrudan reddediyoruz. Ancak o çok rivayette bulunan biridir. Sadece ondan lafızlarında bu tür ızdırâb olan haberler geldiğinde tevakkuf edileceğini söylüyoruz. Çünkü lafızlardaki bu tür fark- lılıklar, haberin kendisinde zabt eksikliğinden kaynaklanan bir problemin olduğunu gösterir… ‘Onun çok rivayet etmesi ilminin ve ezberinin çok olduğunu gösterdiği halde, bunu neden bir eleştiri olarak görüyorsun?’ şeklindeki bir itiraz da doğru de- ğildir. Çünkü bu konuda onu eleştiren ve çok hadis nakletmesine karşı çıkanlar bizler değil, sahâbenin önde gelenleridir. Onlar da bunu Hz. Peygamber adına bir yanlış ve tahrif olmasın diye yapmışlardır.”156 Görüldüğü üzere Tecrîd’de hem hadislerin sened özellikleri hem de râvilerin ada- let ve zabtlarına yönelik oldukça fazla yorum, itiraz ve savunu yer almaktadır. Hanefî usûlünün yapısı gereği, fürûun usûlden önce geldiği göz önüne alındığında, tek tek meselelerden hareketle hadislere dair bu tür usûlî konuların tartışılması, mezhebin sistematiğini anlamak ve hadislere dair fıkhî bakış açısını görmek açısından önemli- dir. Sonuç Hicrî beşinci asır, teşekkül sürecini nispeten tamamlayan İslâmî ilimlerin her ba- kımdan tekrar gözden geçirildiği ve tartışıldığı, bunların neticesinde sonraki yüzyıl- larda referans kaynağı olacak klasik metinlerin yazıldığı velûd bir dönemdir. Bu açı- dan ilim merkezleri, ilim adamları ve telif edilen eserler bakımından her yönüyle ça- lışılmayı hak etmektedir. Çünkü önceki yüzyılların ilmî birikiminin tartışılıp daha sistemli hale getirildiği, sonraki dönemlerdeki çalışmaları da bu yönüyle derinden etkileyen bir asırdır. Kudûrî böyle bir dönemde ve bu yüzyılın en önemli ilim merkezlerinden biri olan Bağdat’ta yaşamış bir âlimdir. Bizzat talebesi Hatîb el-Bağdâdî’nin ifadesiyle Irak böl- gesinde Hanefî mezhebinin otoritesi konumundadır. Muhtasar adlı çalışmasının gör- düğü itibar ve eser üzerine yapılan çalışmaların çokluğu göz önüne alındığında, Kudûrî’nin bu şöhretinin sonraki dönemlerde de artarak devam ettiği söylenebilir. Tecrîd’deki hadis değerlendirmeleri, Kudûrî’nin hadisçi kimliğine sahip bir fakîh olduğunu göstermektedir. Onu Hanefî mezhebinde mezhep imamlarının da dahil ol- duğu kendisinden önce Îsâ b. Ebân (ö. 221/836), Tahâvî (ö. 321/933), Kerhî (ö. 340/952); kendisinden sonra da Saymerî (ö. 436/1045), İbnü’l-Hümâm (ö. 861/1457), Aynî (ö. 855/1451), Ali el-Kârî (ö. 1014/1605), Leknevî (1848-1886) ve Tehânevî (1892- 155 Rivayet için bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 42/442; 44/267; Muhammed b. Ahmed b. Hibbân el-Büstî, Sahîh, thk. Şuayb el-Arnavût (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1993), 8/261; Tahâvî, Şerhu Me‘âni’l-âsâr, 2/13; Taberânî, el-Muʹcemü’l-kebîr, 18/292. 156 Kudûrî, Tecrîd, 5/2440-41. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 161 1974) gibi fıkıh ve hadis alanlarını cem etmiş fakîh muhaddisler zincirinin bir halkası saymak mümkündür. Hilâf ilmina dair yazdığı eseri Tecrîd, alanındaki en hacimli ve ilk kaynak olması hasebiyle de önemlidir. Çalışmadaki herhangi bir konu seçilerek incelenecek olsa, Hanefîlere karşı sürekli olarak dillendirilen, delil olarak naslardan ziyade reyi esas aldıkları, zayıf hadislerle amel edip sahih rivayetleri reddettikleri, hadisleri özellikle reye ve mezhebin görüşüne uygun olduğu takdirde kullandıkları ithamlarının kanaatimizce haksız olduğu görülecektir. Kudûrînin râvi tenkidlerinde cerh taʹdil âlimlerine çokça atıfta bulunduğu, bir ri- vayete veya râviye Sahîhayn’da yer verilmesini, rivayetin sahihliği ve râvinin güve- nilirliği için referans saydığı görülür. Bu hususu Hanefî mezhebi ehl-i hadis yakınlaş- masının bir neticesi olarak görmek mümkündür. Bu da kanaatimizce Mihne sürecin- den sonra İslâm dünyasında ehl-i hadis çizgisinin giderek güçlenmesine bağlanabilir. Benzer şekilde onun Ebû Hureyre’ye (r.a) dair değerlendirmelerindeki kullandığı öl- çülü dil de bununla ilişkilendirilebilir. Kudûrî’nin ehl-i hadis çizgisine yakınlaşmasını ve talebesi Hatîb’in bazı usûl ko- nularında ehl-i reyin kaidelerini benimsemesini, o dönemde Bağdat’ın ilmî zenginliği ve çeşitliliğinin bir sonucu saymak gerekir. Münazara ve cedel yoluyla da olsa birbi- riyle iletişim halinde olan muhalif fikirlerin birbirinden etkilenmesi ve birbirini bes- lemesi son derece doğaldır. İslâm dünyasında muhalif fikirler arasında fikrî irtibatın olduğu dönemler, ilmî zenginliğin yaşandığı asırlar olmuştur. Birbirini boğmaya ça- lışan, karşıdakine yaşama hakkı ve alanı tanımayan mücadeleler ise sonuç itibariyle ilmî zayıflamayı ve çöküşü beraberinde getirmiştir. Son olarak ifade etmek isteriz ki bu araştırmamız, hem Kudûrî hem de diğer Ha- nefî müellifler ve eserleri üzerinde müstakil hadis çalışmaları yapılmasının, mezhe- bin doğru anlaşılması adına önemli bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır. Ça- lışmada ele aldığımız Hanefî bir müellifin senede dair değerlendirmeleri, Hanefîlere yönelik dile getirilen hadis formasyonlarının yetersiz olduğu tenkidinin genellemeci ve temelsiz bir iddia olduğunu göstermektedir. Bu iddianın yetersizliği, diğer Hanefî fakîh muhaddislerin incelenmesi ve hadis ilmine yaptıkları katkıların ortaya konul- masıyla daha da güçlendirilebilir. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 162 ▪ Mutlu Gül Kaynakça Abdülazîz el-Buhârî, Alâüddîn b. Ahmed. Keşfü’l-esrâr (Pezdevî’nin Kenzü’l-vüsûl’ü ile birlikte). 4 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997. Abdürrezzâk, Ebû Bekir Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî. el-Musannef. thk. Habîbürrahmân el-A‘zamî. 11 cilt. Beyrut: el-Mektebü’l-İslâmî, 1403. Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdullah eş-Şeybânî. el-Müsned. thk. Şuayb el-Arnavût – Âdil Mürşid vd. 45 cilt. Kahire: Müessesetü’r-Risâle, 2001. Aydınlı, Abdullah. Hadis Istılahları Sözlüğü. İstanbul: Hadisevi Yayınları, 2006. Aynî, Ebû Muhammed Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed. Umdetü’l-kârî şerhu Sahîhi’l- Buhârî. 25 cilt. Beyrut: Dâru İhyâ’i’t-Türâsi’l-Arabî, ts. Bağdatlı İsmail Paşa. Hediyyetü’l-ârifîn esmâ’ü’l-mü’ellifîn ve âsârü’l-musannifîn. 3 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâ’i’t-Türâsi’l-Arabî, 1951. Başoğlu, Tuncay. “Hicrî Beşinci Asırda Fıkıh”. İLAM Araştırma Dergisi 3/2, (1998), 113- 140. Bedir, Murteza. Fıkıh, Mezhep ve Sünnet (Hanefî Fıkıh Teorisinde Peygamber’in Otoritesi). İstanbul: Ensar Neşriyat, 2004. Bedir, Murteza. “Hanefî Mezhebinin Abbâsî Bağdat’ında Yükselişi ve Zayıflaması”. İs- lam Medeniyetinde Bağdat (Medînetü’s-Selâm) Uluslararası Sempozyumu. ed. İsmail Safa Üstün. 621-632. İstanbul: İFAV Yayınları, 2008. Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin. es-Sünenü’l-kübrâ. thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ. 10 cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1424/2003. Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin. Ma‘rifetü’s-sünen ve’l-âsâr. thk. Abdülmutî Emîn Kal‘acî. 15 cilt. Karaçi: Câmi‘atü’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye, 1412/1991. Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl. Sahîh. thk. Muhammed Züheyr b. Nâsır. 9 Cilt. Cidde: Dâru Tavki’n-Necât, 1422. Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl. et-Târîhü’l-kebîr. 8 cilt. Haydarâbâd: Dâiretü’l-Me‘ârifi’l-Osmâniyye, ts. Cessâs, Ebû Bekir Ahmed b. Ali er-Râzî. el-Fusûl fi’l-usûl. thk. Uceyl Câsim en-Neşemî. 4 cilt. Kuveyt: Vizâretü’l-Evkâf, 1414/1994. Dârekutnî, Ebü’l-Hasan Ali b. Ömer b. Ahmed. Sünen. thk. Şuayb el-Arnavût - Hasan Abdülmün’im Şelebî. 5 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 2004. Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş‘as es-Sicistanî. es-Sünen. thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd. 4 cilt. Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, ts. Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş‘as es-Sicistanî. el-Merâsîl. thk. Şuayb el-Arnavût. Bey- rut: Müessesetü’r-Risâle, 1408. Enbârî, Kemâlüddîn. Nüzhetü’l-elibbâ’ fî tabakâti’l-üdebâ’. thk. İbrahim es-Sâmirrâî. Zerkâ: Mektebetü’l-Menâr, 1985. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 163 Genç, Süleyman. “Halife el-Kâdir Döneminde Bağdat’ta Yaşanan Dinî-Siyasî Hadise- ler ve Onun Sünnî Siyaseti”. Mârife 4/2 (2004), 219-243. Gül, Mutlu. Hanefî Usûlünde Hadis Tenkidi. İstanbul: İFAV, 2018. Güner, Ahmet. “Şiî Yüzyılında Yahut Büveyhîler Devrinde Bağdat’tan Bazı Yansıma- lar”. İslam Medeniyetinde Bağdat (Medînetü’s-Selâm) Uluslararası Sempozyumu. ed. İs- mail Safa Üstün. 151-170. İstanbul: İFAV Yayınları, 2008. Güney, Necmettin. “Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin Unutulan Bir Eseri: Şerhu Muhta- sari’l-Kerhî”. Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyum. ed. Sami Er- dem. 201-219. İstanbul: İFAV Yayınları, 2009. Güney, Necmettin. “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin Siyer Bölümünün Edisyon Kri- tiği. Konya: Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2007. Güngör, Mevlüt. “Begavî, Ferrâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 5/340-341. İstanbul: TDV Yayınları, 1992. Hâkim en-Nîsâbûrî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah. el-Müstedrek ale’s- Sahîhayn. thk. Mustafa Abdülkâdir Atâ. 4 cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1411/1990. Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali. Târîhu Bağdâd ve Medînetü’s-selâm. thk. Mus- tafa Abdülkâdir Atâ. 24 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1417. Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali. el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye. thk. Ebû Abdullah es-Sevrakî – İbrahim Hamdî el-Medenî. Medîne: el-Mektebetü’l-İlmiyye, ts. Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali. el-Fakîh ve‘l-metefakkih. thk. Âdil b. Yûsuf el-Ğarâzî. 2 Cilt. Riyad: Dâru İbni’l-Cevzî, 1421. Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali. Nasîhatü ehli’l-hadîs. thk. Abdülkerîm Ah- med el-Vüreykât. Zerkâ: Mektebetü’l-Menâr, 1408. İbn Adî, Ebû Ahmed el-Cürcânî. el-Kâmil fî du‘afâ’i’r-ricâl. thk. Ali Muavvız - Âdil Ah- med Abdülmevcûd. Beyrut: el-Kütübi’l-İlmiyye, 1997 İbn Asâkir, Ebü’l-Kâsım Ali b. el-Hasan. Târîhu medîneti Dımaşk. thk. Ömer b. Garâme el-Amrevî, 80 cilt. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1415/1995. İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed er-Râzî. el-Cerh ve’t- ta‘dîl. 9 cilt. Beyrut: Dâru İhyâ’i’t-Türâsi’l-Arabî, 1271/1952. İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Muhammed b. İbrahim. el-Musannef. thk. Kemâl Yûsuf el- Hût. 7 cilt. Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1409. İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Ahmed b. Ali el-Askalânî. Lisânü’l-Mîzân. thk. Abdülfettâh Ebû Gudde. 10 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, 2002. İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Ahmed b. Ali el-Askalânî. Tehzîbü’t-Tehzîb. 12 Cilt. Haydarâbâd: Dâiratü’l-Meârifi’n-Nizâmiyye, 1326. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 164 ▪ Mutlu Gül İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Ahmed b. Ali el-Askalânî. Nüzhetü’n-nazar fî tavdîhi Nuhbeti’l-fiker fî mustalahi ehli’l-eser. thk. Abdullah b. Dayfullah er-Rahîlî. Riyad: Matbaatü Sefîr, 1422. İbn Hallikân, Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed. Vefayâtü’l-a‘yân ve enbâ’ü ebnâ’i’z- zamân. thk. İhsân Abbâs. 8 Cilt. Beyrut: Dâru Sâdır, 1994. İbn Hibbân, Muhammed b. Ahmed el-Büstî. Sahîh. thk. Şuayb el-Arnavût. 18 Cilt. Bey- rut: Müessesetü’r-Risâle, 1993. İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî. Sünen. thk. Şuayb el-Ar- navût. 2 cilt. Beyrut: Dârü’r-Risâleti’l-Âlemiyye, 1430/2009. İbn Receb el-Hanbelî, Zeynüddîn Ebü’l-Ferec. Şerhu İleli’t-Tirmizî. thk. Nûreddîn Itr. 2 Cilt. Kahire: Dâru’s-Selâm, 2016. İbn Sa‘d, Ebû Abdullah Muhammed. et-Tabakâtü’l-kübrâ. thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ. 8 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990. İbn Tağrîberdî, Yûsuf b. Abdullah. en-Nücûmü’z-zâhire fî mülûki’l-Mısr ve’l-Kâhira. 16 Cilt. Mısır: Dârü’l-Kütüb, ts. İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahman b. Ali el-Cevzî. el-Muntazam fî târîhi’l-ümem ve’l-mülûk. thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ. 19 cilt. Beyrut: Dârü’l- Kütübi’l-İlmiyye, 1412/1992. İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Abdurrahman b. Ali. ed-Du‘afâ ve’l-metrûkîn. thk. Abdullah el-Kadî. 3 cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1406. İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasan Ali b. Ebü’l-Kerem el-Cezerî. el-Kâmil fi’t-târîh. thk. Ömer Ab- düsselam Tedmürî. 10 cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-Arabî, 1417/1997. İbnü’n-Nedîm, Ebü’l-Ferec Muhammed b. İshak. el-Fihrist. Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife. 1389/1978. İbnü’s-Salâh, Osman b. Abdurrahmân eş-Şehrezûrî. Tabakâtü’l-fukahâ'i’ş-Şâfi‘iyye. thk. Muhyiddîn Ali Necîb. 2 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, 1992. İbnü’s-Salâh, Osman b. Abdurrahmân eş-Şehrezûrî. Ulûmu’l-hadîs. thk. Nûreddîn Itr. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1986. İSAM, TDV İslam Araştırmaları Merkezi İlâhiyat Fakülteleri Tezler Kataloğu Veri Ta- banı. “Aranan: Kudûrî” (Erişim: 25 Aralık 2019). http://www.isam.org.tr/ Kallek, Cengiz. “Dâmegānî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 8/453-454. İstan- bul: TDV Yayınları, 1993. 8/453 Kâsım b. Kutluboğa, Ebü’l-Fidâ Zeynüddîn. Tâcü’t-terâcim. thk. Muhammed Hayr Ra- mazan Yûsuf. 4 Cilt. Dımaşk: Dârü’l-Kalem, 1992. Kâtip Çelebi, Mustafa b. Abdullah. Süllemü’l-vüsûl ilâ tabakâti’l-fühûl. thk. Mahmûd Ab- dülkâdir el-Arnavût. 6 Cilt. İstanbul: IRCICA, 2010. Kehhâle, Ömer Rıza. Mu‘cemü’l-müellifîn. 13 cilt. Beyrut: Mektebetü’l-Müsennâ, 1957. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd Adlı Eserinde İsnada Dair Değerlendirmeler ▪ 165 Kevserî, Muhammed Zâhid. Te’nîbü'l-hatîb alâ mâ sâkahû fî Ebî Hanîfe mine’l-ekâzîb. Bey- rut: Dârü’l-Kitâbi’l-Arabi, 1981. Kınalızâde, Alâüddîn el-Humeydî. Tabakâtü’l-Hanefiyye. Bağdat: Matbaatü Bağdât, 2005. Kuraşî, Abdülkâdir b. Muhammed. el-Cevâhiru’l-mudîe fî tabakâti’l-Hanefiyye. thk. Ab- dülfettâh Muhammed. Kâhire: Dâru Hicr, ts. Leknevî, Ebü’l-Hasenât Muhammed Abdülhay. el-Fevâ’idü’l-behiyye fî terâcimi’l-Hane- fiyye. Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife, ts. Merçil, Erdoğan. “Büveyhîler. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 6/496-500. İs- tanbul: TDV Yayınları, 1992. Muallimî, Abdurrahman b. Yahyâ b. Ali el-Yemânî. et-Tenkîl bimâ verade fî te’nîbi'l-Kev- serî mine’l-ebâtîl. thk. Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî. Kahire: Dârü’l-Kütübi’s- Selefiyye, 1386/1966. Müslim b. Haccâc, Ebü’l-Hasan en-Nisâbûrî. Sahîh. thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî. 5 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts. Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb. es-Sünen. thk. Abdülfettâh Ebû Gudde. 8 cilt. Halep: Mektebetü’l-Matbû‘âti’l-İslâmiyye, 1406/1986. Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb. es-Sünenü’l-kübrâ. thk. Hasen Abdül- mün‘im Şelebî. 10 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1421/2001. Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Muhyiddîn Yahya b. Şeref. Takrîb (Tedrîbü’r-râvî ile birlikte). thk. Ebû Abdurrahman Salâh b. Muhammed. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996. Özel, Ahmet. Hanefî Fıkıh Âlimleri ve Diğer Mezheplerin Meşhurları. Ankara: TDV Yayın- ları, 2017. Özel, Ahmet. “Hanefî Mezhebi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 16/21-27. İs- tanbul: TDV Yayınları, 1997. Öztoprak, Mustafa. “Târîhu Bağdâd’da Ebû Hanîfe ile İlgili Müspet ve Menfi Rivayet- lerin Değerlendirilmesi”, Diyanet İlmî Dergi 49/4 (2013), 105-130. Pezdevî, Ebü’l-Hüseyin Ali b. Muhammed. Kenzü’l-vüsûl (Abdülazîz el-Buhârî’nin şerhi ile birlikte). 4 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997. Sadefî, Abdurrahman b. Ahmed b. Yûnus. Târîhu İbn Yûnus. 2 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kü- tübi’l-İlmiyye, 1421. Sehâvî, Şemsüddîn Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdurrahman. Fethu’l-muğîs bi şerhi El- fiyeti’l-hadîs. thk. Abdülkerim b. Abdullah - Muhammed b. Abdullah b. Füheyd. 4 Cilt. Riyad: Mektebetü Dârü’l-Minhâc, 1426. Sem‘ânî, Ebû Sa‘d Abdülkerîm b. Muhammed. el-Ensâb. 5 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Cinân, 1988. Serahsî, Ebû Bekir Şemsüddîn Muhammed b. Ebû Sehl. el-Mebsût. thk. Halil Muh- yiddîn el-Meyyis. 31 cilt. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1421/2000. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020) 166 ▪ Mutlu Gül Serahsî, Ebû Bekir Muhammed b. Ebû Sehl. el-Usûl. thk. Ebü’l-Vefâ el-Afganî. 2 cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1411/1993. Sezgin, Fuat. Geschichte des Arabischen Schrifttums (GAS). Leiden: 1967. Şâfiî, Ebû Abdullah Muhammed b. İdris. el-Ümm. 8 cilt. Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife, 1410/1990. Şîrâzî, Ebû İshâk İbrahim b. Ali. el-Mühezzeb fî fıkhi’l-İmâm eş-Şâfiî. 3 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlimiyye, 1416/1995. Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed. el-Mu‘cemü’l-evsat. thk. Târık b. İvazullah, 10 cilt. Kahire: Dârü’l-Haremeyn, ts. Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed. el-Mu‘cemü’l-kebîr. thk. Hamdî b. Abdül- mecîd, 20 cilt. Musul: Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, 1404/1983. Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr. Târîhu'l-ümem ve'l-mülûk. thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim. Beyrut, ts. Tahâvî, Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed. Şerhu Me‘âni’l-âsâr. thk. Muhammed Zührî en-Neccâr. 5 cilt. Mısır: Âlemü’l-Kütüb, 1414/1994. Tahâvî, Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed. Şerhu Müşkili’l-âsâr, thk. Şuayb el-Arnavût. 16 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1415. Temîmî, Takiyyüddîn b. Abdilkâdir. et-Tabakâtü’s-seniyye fî terâcimi’l-Hanefiyye. thk. Abdülfettâh Muhammed. 4 Cilt. Kâhire: Dâru’r-Rifâî, 1970. Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ. es-Sünen. thk. Ahmed Muhammed Şâkir. 5 cilt. Beyrut: Dâru İhyâ’i’t-Türâsi’l-Arabî, ts. Tüfekçi, İbrahim. “Tânevî’nin İ'lâü’s-sünen İsimli Eserindeki Fıkıh Metodu (Musarrât Hadisi Örneği), MÜİFD 43/2 (2012) 129-166. Yahya b. Maîn, Ebû Zekeriyyâ. Târîh (Dârimî rivayeti). thk. Ahmed Muhammed Nur Seyf. Dımaşk: Dârü’l-Me’mûn li’t-Türâs, ts. Zehebî, Ebû Abdullah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed et-Türkmânî. Mîzânü’l-i‘tidâl fî nakdi’r-ricâl. thk. Ali Muhammed el-Bicâvî. 4 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife, 1963. Zehebî, Ebû Abdullah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed et-Türkmânî. Siyeru a‘lâmi’n- nübelâ. 18 Cilt. Kâhire: Dârü’l-Hadîs, 2006. Zehebî, Ebû Abdullah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed et-Türkmânî. Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-meşâhîr ve’l-a‘lâm. thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, 15 Cilt. Beyrut: Dârü’l- Garbi’l-İslâmî, 2003. Zirikli, Hayruddîn Mahmûd b. Muhammed. el-A‘lâm. 8 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Melâyîn, 2002. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 29/1 (Haziran 2020)