T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI ESKİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI MEBÂLİGU’L-HİKEM (İNCELEME-METİN) (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Ayşe BELBER BURSA-2017 T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI ESKİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI MEBÂLİGU’L-HİKEM (İNCELEME-METİN) (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Ayşe BELBER Danışman: Yrd. Doç. Dr. Sadettin EĞRİ BURSA-2017 ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Ayşe BELBER Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı : Eski Türk Edebiyatı Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : xiv201 Mezuniyet Tarihi : …./ …./ 2017 Tez Danışmanı : Yrd. Doç. Dr. Sadettin EĞRİ MEBÂLİGU’L-HİKEM XVIII. yüzyıl şâir ve münşîlerinden Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-hikem’i, ilim dünyamıza katkı sağlayan mahiyeti itibarıyla tasavvufî bir eser olup; Hâce Abdullah Herevî’nin eserlerinden derlenen Ey Dervîş risâlesi ve devamındaki metinlere ait kısımların genişletilmiş Türkçe tercümesinden müteşekkildir. Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-hikem eserini konu alan bu çalışma; giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, Hâce Abdullah Herevî’nin biyografisi ve tasavvuf tarihindeki etkisine kısaca değinilerek eserleri hakkında bilgiler yer almaktadır. Ayrıca bu bölümde Mebâligu’l-Hikem’deki Farsça metinler üzerine bir değerlendirme yapılıp Mebâligu’l-Hikem’deki bazı Farsça metinlerin Herevî’nin diğer eserlerindeki varlığı incelenmiştir. Birinci bölümde, Nevres-i Kâdîm’in biyografisi ve Türk Edebiyatı’ndaki yeri ve öneminden kısaca bahsedilerek eserleri hakkında bilgilere yer verilmiştir. İkinci bölümde; eserin ismi, tercüme tarihi, tercüme sebebi, konusu, nüshaları, şekil özellikleri, dil ve üslûp özellikleri ve metnin hazırlanmasında takip edilen usûle yer verilerek Mebâligu’l-hikem tanıtılmıştır. Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-hikem’i tercüme metodu ayrıntılı bir şekilde yine bu bölümde incelenmiştir. iv Üçüncü bölümde, transkripsiyonlu metin, çalışmada elde edilen sonuçlar, özel isimler dizini, yazma nüshadan örnek sayfalar ve sözlük yer almaktadır. Anahtar Sözcükler: Hâce Abdullah Herevî, Nevres-i Kadîm, Ey Dervîş, Mebâligu’l-Hikem, Tercüme, Tasavvuf v ABSTRACT Name and Surname : Ayşe BELBER University: : Uludag University Institution : Social Science Institution Field : Turkish Language and Literature Branch : Old Turkish Literature Degree Awarded : Master Page Number : xiv201 Degree Date : …./ …./ 2017 Supervisor : Asst. Prof. Dr. Sadettin EĞRİ MEBĀLİĠU’L-ḤİKEM The Mebāliġu’l-ḥikem book of Nevres-i Kadīm, 18th century’s poet and clerk, is is a sufic literary book that has made an immediate contribution to our knowledge world. This work is made from Ey Dervīş letter which has been selected mainly from the literary works of Hāce Abdullah Herevī and the detailed Turkish explanations encloced to the letter. This study is about the Nevres-i Kadīm’s Mebāliġu’l-hikem and it based on four structural chapters; entry and three chapters. At the entry area, the biography of Hāce Abdullāh Herevī and some explanations about his influence on the mystic history and information of his literary works are take place at the entry chapter. In addition, in this chapter the original Persian texts stated in Mebāliġu’l-hikem have been evaluated and it has been ascertained that some Persian texts of Mebāliġu’l-hikem appear in the other literary works of Herevî. In the first chapter, some information like: The biography of Nevres-i Kadīm, his status and the importance he has in Turkish Literature along with some information about his literary works have been provided. In the second chapter, Mebāliġu’l-hikem has been introduced by giving: the name of the literary work, date of translation, reason vi for translation; subject, editions, specification of form, language-style specifications and procedure followed in preparing the text. Also Nevres-i Kadīm’s translation method of Mebāliġu’l-hikem has been examined in detail at this chapter. In the third chapter, transcripted text, conclutions of the study, proper nouns nomenclature, some example pages from the handy written copy and a dictionary have been provided. Keywords: Hāce Abdullāh Herevī, Nevres-i Kadīm, Ey Dervīş, Mebāliġu’l- Ḥikem, Translation, Sufism vii ÖNSÖZ XVIII. yüzyıl şâir ve münşîlerinden Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-hikem’i, ilim dünyamıza katkı sağlayan mahiyeti itibarıyla tasavvufî bir eser olup; Hâce Abdullah Herevî’nin eserlerinden derlenen Ey Dervîş risâlesi ve devamındaki metinlere ait kısımların genişletilmiş Türkçe tercümesinden müteşekkildir. Bu çalışmada, öncelikle bu iki yazarın biyografisi ve eserleri ele alınarak, Herevî’nin tasavvuf tarihindeki yeri ve Nevres’in de Türk Edebiyatı’ndaki önemi kısaca verilmeye çalışılıp Mebâligu’l-hikem’in transkripsiyonlu metni ve bu metnin incelemesinin yapılması amaçlanmaktadır. Çalışmamız, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, Farsça metinlerin yazarı Hâce Abdullah Herevî’nin biyogrofisi anlatılarak Herevî’nin tasavvuf tarihindeki etkisine kısaca değinilmiştir. Daha sonra Herevî’nin eserleri Tasavvuf ve Kelâm başlıkları altında verilmiştir. Bu bölüm hazırlanırken kaynak olarak diğer çalışmaların yanı sıra Herevî hakkında hâlen en kapsamlı bilgileri veren Tahsin Yazıcı ve Süleyman Uludağ’ın DİA’daki Hâce Abdullah Herevî maddesinden ve Muhammet Nedim Tan’ın Abdullah Ensârî Herevî’nin Tasavvuf Tarihindeki Yeri ve Sad Meydân’ı isimli doktora tezinden büyük ölçüde yararlanılmıştır. Ayrıca bu bölümde Mebâligu’l- Hikem’deki Farsça Metinler Üzerine Bir Değerlendirme yapılıp Mebâligu’l-Hikem’deki Bazı Farsça Metinlerin Herevî’nin Diğer Eserlerindeki Varlığı da yer almaktadır. Birinci bölümde, Nevres-i Kadîm’in biyografisi de Herevî’nin biyogrofisi gibi alatılarak Nevres’in Türk Edebiyatı’ndaki yeri ve öneminden kısaca bahsedilmiştir. Daha sonra Nevres’in eserleri Manzum ve Mensur başlıkları altında verilmiştir. Yine bu bölüm hazırlanırken kaynak olarak diğer çalışmaların yanı sıra Hüseyin Akkaya’nın Nevres-i Kadîm And His Turkish Dîvân isimli çalışmasından önemli ölçüde faydalanılmıştır. İkinci bölümde, Eserin İsmi, Tercüme Tarihi, Tercüme Sebebi, Konusu, Şekil Özellikleri, Dil ve Üslûp Özellikleri, Nüshaları, Metnin Hazırlanmasında Takip Edilen Usûl ve Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-hikem’i Tercüme Metodu ayrıntılı bir şekilde incelenmeye çalışılmıştır. viii Üçüncü bölümde, trankripsiyonlu metin yer almaktadır. Taskripsiyonlu metinde yer alan Farsça metinler çevrilirken genişletilmiş Türkçe tercümesindeki anlam takip edilmekle birlikte, Hasan Almaz’ın Dil ü Cân -Vâridât, İlâhînâme, Kalendernâme ve Makûlât Risâleleri- ve Cevdet Çağan’ın Hâce Abdullah Ensârî’nin Risâleleri çalışmalarından tespit edilen ortak metinlerin tercümesinden de istifade edilmiştir. Eserde, kişi ve yer isimleri geçtiğinden çalışmanın sonuna özel isimler dizini oluşturulmuştur. Metnin okunmasına yardımcı olması amacıyla seçme bir sözlük hazırlanıp eserin sonuna eklenmiştir. Ayrıca transkripsiyonlu metin oluşturulurken okunan yazma nüshadan ve diğer nüshadan örnekler de çalışmanın sonuna eklenmiştir. Öncelikle sebepleri dâimâ güzellikle Yaradan’a sonsuz şükürler… Bu çalışmanın her safhasındaki yol göstericiliği ve yardımları için değerli hocam ve danışmanım Yrd. Doç. Dr. Sadettin Eğri’ye, görüşleri için kıymetli hocam Prof. Dr. Mustafa Kara’ya, Arapça ifadelerdeki yardımları için saygıdeğer hocam Doç. Dr. Hasan Basri Öcalan’a, Farsça metinlerde önemli yardımlarını gördüğüm arkadaşım Farshad Nasiri Babelani’ye, Arapça ibareleri özenle çeviren arkadaşım Abdelghafour Mohammed’e, maddî ve manevî desteklerini esirgemeyip benimle aynı heyecanı yaşayan sevgili aileme, özellikle babam Hüseyin Belber’e ve ayrıca hayatımı dâimâ kolaylaştıran ablam Nurgül Demirbilek’e ve ağabeyim Ali Belber’e teşekkür ederim. Ayşe BELBER Bursa 2017 ix İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ............................................................................................... ii ÖZET ........................................................................................................................... iv ABSTRACT ................................................................................................................ vi ÖNSÖZ ....................................................................................................................... viii İÇİNDEKİLER ........................................................................................................... x KISALTMALAR ......................................................................................................... xiii TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ .................................................................................. xiv GİRİŞ .......................................................................................................................... 1 I. Hâce Abdullah Herevî’nin Biyografisi ..................................................................... 1 II. Eserleri .................................................................................................................... 3 A. Tasavvuf ............................................................................................................ 3 B. Kelâm ................................................................................................................. 6 III. Mebâligu’l-Hikem’deki Farsça Metinler Üzerine Bir Değerlendirme ...................................................................................................................................... 7 IV. Mebâligu’l-Hikem’deki Bazı Farsça Metinlerin Herevî’nin Diğer Eserlerindeki Varlığı ......................................................................................................................... 8 BİRİNCİ BÖLÜM NEVRES-İ KADÎM’İN BİYOGRAFİSİ VE ESERLERİ I. Nevres-i Kadîm’in Biyografisi ................................................................................ 22 II. Eserleri .................................................................................................................... 25 A. Manzum Eserleri ................................................................................................ 25 B. Mensur Eserleri .................................................................................................. 27 x İKİNCİ BÖLÜM MEBÂLİGU’L-HİKEM’İN İNCELENMESİ I. Eserin İsmi ............................................................................................................... 30 II. Tercüme Tarihi ....................................................................................................... 30 III. Tercüme Sebebi ..................................................................................................... 31 IV. Konusu .................................................................................................................. 33 V. Şekil Özellikleri ...................................................................................................... 34 VI. Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-Hikem’i Tercüme Metodu .................................. 35 A. İktibaslar ............................................................................................................ 38 1. Âyetler .............................................................................................................. 39 2. Hadîsler ............................................................................................................ 40 3. Arapça İbareler ................................................................................................. 40 4. Türkçe Manzum Parçalar ................................................................................. 41 5. Arapça Manzum Parçalar ................................................................................. 42 6. Farsça Manzum Parçalar .................................................................................. 43 VII. Dil ve Üslûp Özellikleri ....................................................................................... 44 VIII. Nüshaları ............................................................................................................ 47 IX. Metnin Hazırlanmasında Takip Edilen Usûl ........................................................ 48 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM METİN NEŞRİ xi I. Transkripsiyonlu Metin ........................................................................................... 53 SONUÇ ...................................................................................................................... 174 ÖZEL İSİMLER DİZİNİ ............................................................................................. 176 SÖZLÜK ..................................................................................................................... 180 BİBLİYOGRAFYA ..................................................................................................... 192 YAZMA NÜSHA ÖRNEKLERİ ................................................................................ 198 xii KISALTMALAR a.g.e. : adı geçen eser a.g.md. : adı geçen madde a.g.m. : adı geçen makale a.g.tz. : adı geçen tez Bkz. : Bakınız Bl. : Bölümü C. : Cilt DİA : Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Haz. : Hazırlayan İA : İslâm Ansiklopedisi (MEB Yayınları) Ktp. : Kütüphanesi MEB : Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları nr. : numara ö. : ölümü S. : Sayı s. : sayfa ss. : sayfadan sayfaya s.a.v. : salla'llâhü aleyhi ve sellem TY : Türkçe Yazmalar yk. : yaprak Yay. : Yayınları xiii TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ 1- Arap ve Fars alfabesinde bulunup da yeni Türk alfabesinde bulunmayan işaretler, harfler şu şekilde gösterilmiştir: Vasl hemzesi : ' ʾ : ء æ s : ث ̠ Ḥ ḥ : ح Ḫ ḫ : خ Õ ẕ : ذ Ṣ ṣ : ص Ż ż Ḍ ḍ : ض Ṭ ṭ : ط Ẓ ẓ : ظ ʿ : ع Ġ ġ : غ Ḳ ḳ : ق Ñ ñ : ك 2- Arapça ve Farsça kelimelerdeki med harfleri şöyle gösterilmiştir: Ī-ī : ى Ū-ū-O-o : و Ā-ā : آ 3- Farsça’daki “vâv-ı maʿdûle” ile yazılan kelimelerde bu özellik, “ ˘ ” işaretiyle belirtilmiştir. xiv GİRİŞ I. Hâce Abdullah Herevî’nin Biyografisi1 İsmi Abdullah, nisbesi Herevî, künyesi Ebû İsmail, lakabı Şeyhülislâm olan Ebû el-Ensârî’nin soyundan geldiği için hakkında Ensârî nisbesi kullanılan ve Farsça konuşan kültür havzasında Pîr-i Herat veya Hazret-i Şeyhülislâm diye tanınan; ayrıca mücadelesinden ötürü Nâsıru’s-sünne, hitâbetindeki kudret sebebiyle Hatîbu’l-acem, bölgesindeki şöhreti dolayısıyla Şeyh-i Horasan şeklinde de anılan Abdullah Ensârî Herevî, H.2 Şâban 396/M.4 Mayıs 1006 tarihinde, bir Cuma günü gurûb vaktinde, Kuhendiz’de dünyaya geldi.2 Herevî ilk öğrenimine Mâlînî Medresesi’nde başladı. Dokuz yaşına girdiğinde Kadı Ebû Mansûr el-Ezdî, Ebü’l-Fazl el-Cârûdî gibi âlimlerin derslerini takip ederek hadîs yazmaya başlamıştı. Herevî 300 âlimden hadîs tahsil ettiğini, ancak hadîs ilminde üstadının Ebü’l-Fazl el-Cârûdî olduğunu belirtir. On dört yaşına geldiğinde vaaz verecek kadar bilgi sahibi olan Herevî; okumaya düşkünlüğünü anlatırken gece gündüz ders çalıştığını, yemek yemeğe bile vakti olmadığı için kendisini annesinin yedirip içirdiğini söyler. Medreseye devam ederken 70.000 beyit Arapça şiir ve 12.000 hadîsi ezberlediği yolundaki rivâyetler güçlü bir hafızası olduğuna işaret eder.3 Bu durumu kendisi “Hak Teâlâ bana öyle bir bellek vermiştir ki kalemimden dökülen her şeyi ezberlemiş olurdum.”4 şeklinde ifade etmiştir. Herevî aslen Sicistanlı olup Herat’ta oturan meşhur vâiz ve âlim Yahyâ b. Ammâr eş-Şeybânî’den hadîs ve tefsir dersleri aldı. Yahyâ b. Ammâr, Herevî’yi takdir etmiş, onun ileride büyük bir âlim olacağını söylemiş ve ölüm döşeğinde iken yerine onun 5 vaaz vermesini vasiyet etmişti. Herevî, Yahyâ b. Ammâr’ın üzerindeki etkisini “Ben 1 Hâce Abdullah Herevî ve Nevres-i Kadîm’in biyografileri kronolojik sıraya göre verilmiştir. 2 Muhammet Nedim Tan, Abdullah Ensârî Herevî’nin Tasavvuf Tarihindeki Yeri Ve Sad Meydân’ı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2013, s.66. 3 Tahsin Yazıcı; Süleyman Uludağ, “Herevî, Hâce Abdullah”, DİA, C.XVII, s.222. 4 Abdurrahman Câmî, Evliyâ Menkıbeleri –Nefahâtü’l-Üns- (tercüme ve şerh: Lâmiî Çelebi; Haz.: Süleyman Uludağ, Mustafa Kara), İstanbul, Pinhan Yayıncılık, 2011, s.460. 5 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.222. 1 Kur’ân tefsiri ve tezkire konusunda Hâce İmam Yahya b. Ammâr’ın öğrencisiyim. Eğer ben onu görmeseydim tezkire konusunda ağzımı açmazdım.”6 demiştir. H.423/M.1032 yılında hac yolculuğuna çıkan Herevî Nîşâbur’dan sonra Bağdat’a giderek bölgenin âlimleriyle görüştü. Ancak yol güvenliği bulumadığından Horasanlı hacılarla geri döndü. Ertesi yıl tekrar hac için yola çıktı. Nîşâbur’da İbn Bâkûye Tekkesi’nde ünlü sûfî Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr ile görüştü. Bu yolculuk esnasındaki en önemli hadise, “tasavvuf yolunda mürşidim” dediği Ebü’l-Hasan el-Harakânî ile karşılaşması oldu.7 Herevî, Herât’taki derslerinde şer’î ilimlere ağırlık vermeye ve özellikle hadîs okutmaya başladı. Ancak bir süre sonra Mu’tezile ve Eş’ârî âlimleri tarafından Mücessime’den olmak ve şeriatın sınırlarını aşmakla suçlanarak Gazneli Sultan Mesud’a şikayet edildi. Fakat Herevî tutumunun doğruluğu konusunda hükümdarı ikna ederek onun döneminde rahat bir hayat yaşadı. Herat’ta Gazneliler’in hakimiyeti sona erip Selçuklu döneminin başlaması üzerine bazı kelâm ve fıkıh âlimleri sohbet meclislerini engelleyince Şekîvân’a gitmek zorunda kalan Herevî bir süre sonra geri dönerek daha önce başlattığı Kur’ân tefsiri çalışmasına devam etti. Kur’ân’ı tefsir ederken bid’atçı saydığı mezhepleri, özelikle Mu’tezileyi ve Eş’ârîleri eleştirdi; müteşâbih âyetleri tevil edenlere şiddetle karşı çıktı. Eleştirdiği ulemânın şikayeti üzerine H.438/M.1046 yılında tutuklanarak Bûşenc’de hapsedildi. Ertesi yıl hapisten çıktıktan sonra Herat’a döndü ve Kur’ân’ı yeni baştan tefsir etmeye girişti.8 Gazneliler’le mücadele eden Alparslan, Herat’a gelince muhalifleri Herevî’yi ona şikayet ettilerse de bir sonuç alamadılar. Nizâmülmülk’ün vezir olmasıyla Şâfiîler ve Hanefîler onu yeni vezire tekrar şikayet ettiler ve tedbir alınmaması hâlinde kargaşa çıkacağı uyarısında bulundular. Muhalifleriyle yaptığı tartşmalarda galip çıkmasına rağmen Herevî, Nizâmülmülk’ün emriyle Herat’tan Belh’e sürüldü H.458/M.1066. Aynı yılın sonunda sürgün hayatı bitince Herat’a döndü. Muhalifleri yine Herevî’yi vezire şikayet ettiler. Ancak Herevî, Nizâmülmülk’ün huzurunda yapılan tartışmalarda haklı olduğunu ispatladı. Halife Kâim Biemrillâh, Nizâmülmük’ün aracılığıyla kıymetli hediyeler göndererek Herevî’yi ödüllendirdi. Bundan sonra şöhreti daha da artan 6 Abdurrahman Câmî, a.g.e., s.460. 7 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., ss.222-223. 8 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.223. 2 Herevî, refah içinde yaşadı; Herat’ta vaaz etmeye, tefsir dersleri vermeye ve eser yazmaya devam etti.9 Tabâkâtü’s-sûfiyye adlı eserinde gerekli gördüğü düzeltme ilâveleri yaptıktan sonra H.478/M.1085’te Esmâ-i Hüsnâ’yı şerhetmeye başladı. Tefsiri tamamlamaya çalıştı ancak Sâd sûresinin 67. âyetine kadar gelebildi. H.22 Zilhicce 481/M.8 Mart 1089’da vefat etti.10 Tasavvufî görüşleri ve yazdığı eserlerle tasavvuf tarihinde Herevî’nin önemli etkisi olmuştur. Bu durumun en somut göstergesi Menâzilü’s-sâirîn’in geniş coğrafyalarda okunması; hem tarihte hem de modern dönemde Arapça, Farsça, Türkçe tercüme ve şerhlerinin yazılmasıdır. Osmanlı sahası sûfîlerini büyük ölçüde etkilemesinin yanı sıra Sinan Paşa’nın ö. H.891/M.1486 Tazarru’nâme’si, Abdürrezzak Nevres’in ö. H.1175/M.1762 Mebâligu’l-hikem’i ile Osmanlı müellifleri üzerinde edebî tesirler bıraktığı metinlerdendir.11 II. Eserleri A. Tasavvuf 1. Tabakâtü’s-Sûfiyye Herevî, Sülemî’nin aynı adı taşıyan Arapça eserini sohbet meclislerinde bazı ilave ve kısaltmalarla Farsça’ya tercüme etmiş, eser bu tercümelerin müridleri tarafından not edilmesiyle meydana getirilmiştir. Sülemî’den sonra yaşayan ünlü sûfîleri, özellikle kendi şeyhlerini ve görüştüğü sûfîleri de eserine alan Herevî ayrıca çeşitli konularla ilgili görüşlerini de zikretmiştir.12 Herevî’nin Tabakât’ının tasavvuf tarihinde bıraktığı etkinin en esaslı göstergesi, Abdurrahman Câmî’nin ö. H.898/M.1492 Nefahâtü’l-üns’ünün bu eser üzerine yazılmış bir şerh niteliğinde olmasıdır. Hattâ Herevî’nin eserine şöhret ve kalıcılık kazandıran bir bakıma Câmî’nin onu şerh ederek yeniden yazmasıdır. Çünkü Herevî’nin Tabakât’ı 9 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.223. 10 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., ss.222-223. 11 Tan, a.g.tz., s.175.; Mebâligu’l-hikem ile Tazarru’nâme’nin ifade tazındaki benzerlikleri için Bkz. Yusuf Sinan Paşa, Tazarru’nâme, Haz.: A. Mertol Tulum, Ankara, MEB, 2001. 12 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., ss.224-225. 3 metin olarak unutulmuş ancak Câmî’nin Nefahât’ta Tabakât’ın üçte ikilik bir kısmını muhafaza etmesi sebebiyle eser ve eserdeki tasavvufî incelikler hayatiyet kazanmıştır 13. 2. Sad Meydân Yüz tasavvufî makamdan (meydan, menzil) oluşan eserin her makamı ayrıca üç dereceye ayrılmış, bunlara işaret eden âyet ve hadîslere kısaca temas edilmiştir. Herevî; Bâyezîd-i Bistamî, Zünnûn el-Mısrî, Ebû Bekir Muhammed b. Alî el-Kettânî gibi sûfîlerin Allah ile sâlik arasında bir makamın bulunduğunu ifade ettiklerini, bütün bu makamları kapsayan muhabbetin de dürüstlük, mertlik ve fenâ olmak üzere üç derecesi olduğunu söyler.14 3. Menâzilü’s-Sâirîn Sûfȋ müelliflerin bir kısmı tasavvufȋ hâl ve makamları bir veya birkaç cümle ile anlatırken bazıları bu konuda müstakil eserler kaleme almışlardır. Abdullah Herevȋ’nin 100 temel tasavvuf terimini açıklayan Menâzilü’s-sâirȋn’i ikinci gruptandır. Eser, Abdullah Herevȋ’nin daha önce kaleme aldığı Sad Meydân adlı kitabının genişletilmiş şeklidir.15 Eserin Arapça, Farsça ve Türkçe birçok tercüme ve şerhi vardır.16 4. ʿİlelü’l-Makâmât Herevî’nin vefatından kısa bir süre önce Abdülmelik b. Ebu’l-Kâsım el-Kerrûhî adlı genç bir müridine imlâ ettirdiği, irâde, zühd, tevekkül, sabır, hüzün, havf, recâ, şükür, muhabbet ve şevk olmak üzere on makamı Menâzil’deki üçlü tasniften farklı olarak halk ve havas seviyesinde olmak üzere iki mertebede ele alıp farklarını beyan eden hacimce ufak bir risâledir.17 5. Münâcât Herevî’nin duâ ve münâcâtları, Keşfü’l-esrâr ve Tabâkâtü’s- sûfiyye gibi eserlerden derlenerek çeşitli adlar altında yayımlanmıştır. Son derece samimi bir coşkunun ve dinî heyecanın tezahürleri olan bu metinler daha sonra gelişen tasavvuf 13 Tan, a.g.tz., s.111. 14 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.224; geniş bilgi için Bkz. Tan, a.g.tz., ss.102-109. 15 Erhan Yetik, “Menâzilü’s-Sâirȋn”, DİA, C.XXIX, s.122. 16 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.225; geniş bilgi için Bkz. Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî, Menâzilü’s-Sâirîn -Tasavvufta Yüz Basamak-, (Haz. Abdurrezzak Tek), Bursa, Emin Yay., 2017; Abdullah Damar, Menâzilü’s-Sâirîn Şerhleri ve Âb-ı Hayât (İnceleme-Metin), Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Bursa, 2002, ss.43-94; Damar, bu tezini daha sonra makale olarak yayınlamıştır: “Abdullah Herevî ve Menâzilü’s-Sâirîn”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 2007, S.18, ss.321-335; Tan, a.g.tz., ss.76-102. 17 Tan, a.g.tz., s.118. 4 edebiyatı için örnek teşkil etmiştir. Senâî, Attâr. Mevlânâ ve Câmî gibi sûfîler bu münâcâtlardan etkilenmiştir. Münâcâtların ihtiva ettiği fikirlerle Harakânî ve Ebû Saîd-i Ebü’l Hayr’ın tasavvuf anlayışları arasında büyük benzerlik vardır. Herevî’nin münâcâtları Türk şâirleri üzerinde de etkili olmuştur.18 6. Muhtasar fî Âdâbi’s-Sûfiyye Sûfîlerin hırka giyme, yeme içme, semâ gibi konularda uymaları gereken kuralları anlatan eser Beaurecueil tarafından Un opuscule de Khawâja ʿAbdallah Ansâri concernant les bienseances de soufıs adıyla yayımlanmıştır 19. 7. Kenzü’s-Sâlikîn Akıl-aşk, gece-gündüz gibi karşıt kavramların birbirine üstünlükleri konusunda münazara tarzında yazılan eserin adı bazı yazma nüshalarında Zâdü’l-ʿârifîn olarak kaydedilmiştir. Eserin mukaddimesiyle ʿAkl u ʿIşk, Münâzara-i Şeb u Rûz, Kazâ vü Kader, Fazîlet-i Şeb adlı bölümlerini Tahsin Yazıcı bir inceleme yazısıyla birlikte yayımlamıştır.20 8. Makâlât fi’l-Mevʿiza li-Nizâmülmülk21 9. Risâle-i Mufâssala ber Fusûl-i Çihl ü Dû der Tasavvuf Kırk iki bölümden meydana gelen eserde çeşitli tasavvufî meseleler açıklandıktan sonra her bir mesele için bir velinin hayatı örnek olarak anlatılmıştır.22 10. Rubâʿiyyât Câmî, Herevî’nin 6000’den fazla Arapça şiiri olduğunu söyler; ancak bu şiirlerin pek azı günümüze kadar gelebilmiştir. Kâtib Çelebi, onun üç adet Farsça Dîvân’ı olduğunu kaydetmekteyse de bunların hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. 18 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.225. 19 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.225. 20 Tahsin Yazıcı, “Abdulah-i Ansârî’nin Kanzü’s-Sâlikîn veya Zâdal-Ârifîn’i”, Şarkiyat Mecmuası: 1956, S.1, ss.59-88; 1959, S.3, ss.50-90; 1961, S.4, ss.87-96; 1964, S.5, ss.31-44. 21 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.225. 22 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.225. 5 Herevî’nin Dil ü Cân, Kenzü’s-sâlikîn, Vâridât, Kalendernâme, Heft Hisâr, Makûlât, Mahabbetnâme ve İlâhînâme risâleleri Sultan Hüseyin Tâbende Gunâbâdî tarafından Resâil-i Hâce Abdullah Ensârî adıyla yayımlanmıştır.23 11. Ey Dervîş Herevî’nin Makûlât, Münâcât, İlâhinâme, Nasâyih, Ey Dervîş gibi farklı isimlerle karşımıza çıkan muhtelif müseccaâtı ya birbirinin aynı veya birbirinin halitası mahiyetindedir.24 B. Kelâm 1. Zemmü’l-Kelâm Herevî’nin Selef yolunu ve sünneti yüceltmek, re’y ve kıyas yöntemleriyle kelâm ilmini ve bid’atçılığı kötülemek için kaleme aldığı eseridir 25. 2. Kitâbü’l-Erbaʿîn fî Delâʾili’t-Tevhîd Herevî, Allah’a nisbet edilen isim, fiil ve sıfatlarla ilgili kırk hadîsi senedleriyle birlikte kaydettiği bu eserinde daha önce aynı konularda görüş bildiren âlimlerin fikirlerini aktarmakla yetinmiş kendisi bir yorum yapmamıştır 26. III. Mebâligu’l-Hikem’deki Farsça Metinler Üzerine Bir Değerlendirme Nevres-i Kadîm, Mebâligu’l-hikem’in mukaddime kısmında eserin Hâce Abdullah Herevî’nin Ey Dervîş adlı risâlesinin tercümesi olduğunu yazar. Ancak Herevî’nin Makûlât, Münâcât, İlâhinâme, Nasâyih, Ey Dervîş gibi farklı isimlerle karşımıza çıkan muhtelif müseccaâtı ya birbirinin aynı veya birbirinin halitası mahiyetindedir. Bu hâl de Herevî’nin mevcut eserlerinin elde bulunan nüshalarının hiç olmazsa bir kısmının, onun 23 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., ss.225-226; Risâleler hakkında geniş bilgi için Bkz. Cevdet Çağan, Hâce Abdullah Ensârî’nin Risâleleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1988; Hâce Abdullah Ensârî Herevȋ, Dil ü Cân –Vâridât, İlâhînâme, Kalendernâme ve Makûlât Risâleleri– (çev. Hasan Almaz), İstanbul, Semerkand Yay., 2012. 24 Yazıcı, a.g.m., S.1, ss.69-70.; Ey Dervîş risâlesi hakkında geniş bilgi için Bkz. Mebâligu’l- Hikem’deki Farsça Metinler Üzerine Bir Değerlendirme ve Mebâligu’l-Hikem’deki Bazı Farsça Metinlerin Herevî’nin Diğer Eserlerindeki Varlığı. 25 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.226; geniş bilgi için Bkz. Ahmed Ateş, “Abdallah-i al-Ansârî’nin Kitâb Damm Al-kalâm Wa Ahlih Adlı Eseri”, Şarkiyat Mecmuası, 1964, S.5, ss.45-60. Bu makale Ateş’in Ansârî'nin ölümünün 900. yıldönümü dolayısıyla Afganistan’da Kâbul şehrinde toplanan kongrede okunan tebliğin Türkçesidir. 26 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.226. 6 yazılı ifadesinden ziyade şifahî ifadesine istinad ettiği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.27 Bu durum, Nevres’in, Mebâligu’l-hikem’deki Farsça metinleri Herevî’nin hangi eser/eserlerinden tercüme ettiği konusunda farklı araştırmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu araştırmalar şu şekildedir: Agâh Sırrı Levend, Mebâligu’l-hikem’in Herevî’nin Farsça Nasâyih’inin tercümesi olduğunu belirtir.28 Tahsin Yazıcı, Mebâligu’l-hikem’in Herevî’nin Ey Dervîş eserinin tercümesi olduğunu, ancak Kenzü’s-sâlikîn diğer adıyla Zâdü’l-ârifîn’deki bazı parçaların da Ey Dervîş adlı eserinde yer aldığını belirtir29 ve şâir Nevres’in daha çok “Ey Dervîş” sözüyle başladığı için halk arasında bu şekilde adlandırılan nüshayla mutabakat arzeden güzel bir nüshanın Pertev Paşa (Millet Ktp.) nr.633’te bulunduğu hakkında bilgi verir.30 Tahsin Yazıcı ve Süleyman Uludağ; Nevres’in Mebâligu’l-hikem’i, Herevî’nin Ey Dervîş adlı kitabından tercüme ettiğini söylediğini, ancak eserin başta Kenzü’s-sâlikîn olmak üzere Herevî’nin diğer eserlerinden derlenerek meydana getirildiğini ifade ederler.31 Mebâligu’l-hikem’deki bazı Farsça metinlerin, Herevî’nin Kenzü’s-sâlikîn, Vâridât, İlâhinâme, Makûlât, Dil ü Cân eserlerinde de yer aldığı Cevdet Çağan ve Hasan Almaz’ın çalışmaları ile eser karşılaştırılarak tarafımızdan tespit edilmiştir.32 Ancak Mebâligu’l-hikem’deki bazı Farsça metinlerin, düzenli bir sıra ile risâlelerden derlenmediği ortaya çıkmıştır. Bir risâleden alıntı yapılırken, araya bir veya birkaç cümle diğer risâlelerden alıntı yapıldığı görülmüştür.33 Bu derleme çok büyük ihtimalle Herevî’nin bir müridi tarafından şifahî olarak ya da daha sonraki bir dönemde bir başkası tarafından Herevî’nin eserlerinden derlenerek oluşturulmuş ve ismi de Ey Dervîş olarak adlandırılmıştır. Çünkü Ey Dervîş risâlesi, Herevî hakkında yazılmış kaynakların hepsinde yer almamakta, sadece Tahsin 27 Yazıcı, a.g.m., S.1, ss.69-70. 28 Agâh Sırrı Levend, “Ümmet Çağında Ahlâk Kitaplarımız”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, S.234, 1963, 1964, s.96. 29 Yazıcı, a.g.m., S.1, s.69. 30 Yazıcı, a.g.m., S.1, s.70. 31 Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.225. 32 Çağan, a.g.tz., Almaz, a.g.e. 33 Bkz. s.11, 18. 7 Yazıcı’nın Şarkiyat Mecmuası’nda yazdığı makalede ve Süleyman Uludağ ile birlikte DİA’da yazdığı maddede geçmektedir.34 Bu araştırmalar sonucunda Nevres’in, Farsça metinleri kendisinin derlemediği hepsinin derlendiği bir nüshadan tercüme ettiği ve bu nüshanın da Ey Dervîş olduğu düşüncesini ortaya çıkarmaktadır.35 Nitekim Nevres de eserin mukaddime kısmında ey dervîş hitabıyla başlayan risâleyi Şeyh Mehmed Saîd Efendi’nin isteği üzerine tercüme ettiğini yazar 36. IV. Mebâligu’l-Hikem’deki Bazı Farsça Metinlerin Herevî’nin Diğer Eserlerindeki Varlığı Aşağıda Mebâligu’l-hikem’de yer alan bazı Farsça metinlerin Herevî’nin diğer eserlerinde de yer aldığının tespiti yapılıp kaynakları sayfa numarasına göre sırayla verilmiştir. Bazı metinler birden fazla risâlede yer almaktadır. Risâlelerin birbirinin aynı veya birbirinin halitası mahiyetinde olduğunu göstermek için bu metinlerin diğer kaynakları da verilmiştir. Ve be-reng-i ġanāyim ü infāl firīfte şodend çün eṭfāl-i bed riyāhā. Der-āmedend ve be-kühsārhā ber-āmedend ez-cevāhir ü dürrehā ve ez-zer ü sīm-i ṣurrehā be-şūr u bīm ber-miyān bestend.37 [16b] El-ḳıṣṣa enbārhā enbāştend ü ġam-ı dünyā ber-dil begoẕāştend. Nā-gāh ez-kenār emel keşānīdend ve cümle-rā şerbet-i ecel çeşānīdend.38 [17a] Ey nefs! Ez-merg beendīş ve emel ber-dār ez-pīş ve (e)gerne dūzaḫ cāy ve meʾvā- yı tū.39 [18b] 34 Geniş bilgi için Bkz. Yazıcı, a.g.m.; Yazıcı; Uludağ, a.g.md.; Tan, a.g.tz.; Damar, a.g.tz; Damar, a.g.m.; A. G. Ravân Farhâdi, Abdullah Ansari Of Herat -An Early Sufi Master-, New York, Routledge, 2013; Çağan, a.g.tz., Almaz, a.g.e. 35 Muhammet Nedim Tan, Herevî’ye atfedilen Muhabbetnâme, Risâle-i Dil ü Cân, Vâridât, Perde-i Hicâb, Kenzü’s-sâlikîn, Kalendernâme, Fevâid gibi risâlelerin muhtevalarının bir kısmının Meybudî’nin Keşfü’l-esrâr’ında ve Herevî’nin Tabakât’ında yer aldığını, ancak Server Mevlâyî’nin, kısmen de Tahsin Yazıcı ve Beaurecueil’in çalışmalarıyla mevcut yazmalardaki hâli ortaya çıkan edebî metinlerin henüz Keşfü’l-esrâr, Tabakât ve Sad Meydân’la karşılaştırmalı okumaları yapılmadığı için eldeki hâlleri üzerinden kesin bir sonuca varmanın pek mümkün gözükmediğini ve bunun dışında da yazma kütüphanelerde Herevî’ye atfedilen pek çok irili-ufaklı metinlerin var olduğunu belirtir. Tan, a.g.tz., s.122. 36 Bkz. Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.10a. 37 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.80. 38 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.80. 8 Vāy tū bebīn dūstān-ı pāk u ʿazīzān zīr-i ḫāk ki duʿā-yı tū-rā cūyānend. Ve be- zebān-ı ḥāl gūyānend ki: Ey civānān-ı ġāfil ve pīrān-ı bī-ḥāṣıl! Divāne-īd ki çünīn der- ḫ˘ābīd ve bī-gāne-īd ki der-nemīyābīd ki der-ḫāk ü ḫūn ḫofteīm ve çihre der-niḳāb çün nihofteīm her yekī māh dü-haftaīm.40 [18b] Ne ez-ehl ü ʿıyāl dīdīm merḥametī ve ne ez-māl ü menāl yāftīm menfaʿatī. Hem ḳāniʿīm bā-īn heme nedāmet eger der-pīş nebūdī rūz-ı ḳıyāmet.41 [20a] Eknūn mā-rā ne bālişī, ne firāşī, ne naḳdeī, ne ḳumāşī, ne ḥürre, ne ḥaremī, ne ṣurre, ne diremī, ne vücūhī, ne cibāhī, ne şükūhī, ne sipāhī, ne imkān-ı ṣavt u ṣadāī, ne sāmān-ı nuṭḳ u nidāī kī(he)stīm müştī gedāī.42 [20b] Ḫaṭṭ-ı mā ez-dünyā ḥırmān(e)st. Şaḥm ü laḥm-ı mā naṣīb-i kirmān(e)st. Vaḳtī ki mā rā-imkān būd gevher der-kān būd, mīyāftīm ferāġ-bālī ve dāştem ḫoş-ḥālī. Nekerdīm hünerī, ne costīm ḫaberī, der-perīşānī oftādīm ve ber-hemān cān dādīm.43 [21a] Eger nedārīd cünūn der-mā negerīd künūn ki rūḥ-ı her yek mīzāred ve eşk be- ḥasret mībāred ve mūṣībet-i ḫāl-i ḫod mīdāred ḥāṣıl-ı mā ne nānī(e)st, der-kerdehā peşīmānī(e)st ber-kerdehā.44 [21b] Ber-āh ve der-mā konīd nigāh ki ne ez-nām-ı mā ḫaberī(e)st ve ne ez-ecsām-ı mā es ̠erī(e)st. Ebdān-ı mā rīzīde ve eşḫāṣ-ı mā pūsīde. Küllehā-yı mā kūfte ve maḳbere-i mā nār-refte.45 [22a] Ḫānmān-ı mā ḫarāb menzil ü mekān-ı mā türāb. Der-pister-i mā digerī nāʾib-i yetīmān-ı mā ez-ḫāne ġaʾib. Ṭurre-i ṭarrār-ı mā bād-borde ve lāle-i ruḫsār-ı mā ḫāk- horde.46 [22b-23a] Ebrū-yı ḫamīde-i mā helāk, nergis-i dīde-i mā be-ḫāk, ʿaḳīḳ-i lebān-ı mā gird- āmīḫte ve dürr-i dendān-ı mā dürr-i laḥd rīḫte. Bülbül-i faṣīḥ zebān-fürū beste, ḥoḳḳa-i yāḳūtī-dehān derhem-şikeste, cevāriḥ-i çābük-i mā ve aʿżā-yı nāzik-i mā zaḥm-ḫorde-i 39 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.82. 40 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.80. 41 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.82. 42 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, ss.80-81. 43 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.81. 44 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.81. 45 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.81. 46 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.81. 9 şūristān ve ḫāk-i tūde-i gūristān. Mürġ-i rūḥ ez-mā remīde ve ḫār-ı ḥasret ez-ḫāk-i mā demīde.47 [23b] Ey sālik! Nişān-ı ḫıredmendī [vü] meʾrib-i hünermendī ān(e)st ki çün īn kelimāt- rā der-naẓar-ārī bāyed ki: Dil ez-aġlāl-ı ġaflet be-der-ārī ve emel-rā begoẕārī ve dil ez- dünyā [25b] ber-dārī ve pīş ez-rıḥlet ez-īn dünyā ḥāṣıl konī zād-ı taḳvā ve ber-her çi şevī mālik gūyī .48 [25a-25b] ʿİlmī ki ez-ḳalem āyed ez-ān çi ḫīzed? ʿİlm ān(e)st ki Ḥaḳ teʿālā der-dil-i bende rīzed.49 [29a] “Dūd ez-āteş ve gerd ez-bād çünān nişān nedihed ki mürīd ez-şeyḫ ü şāgirdān-ı üstād. Heme-rā nīstī muṣībet ve me-rā ġanīmet.”50 [29b-30a] Kār-dān kār mīrāned ve müddeʿī rīş mīconbāned. Eger mīdānī ki mīdāned peşīmān şev ve eger nemīdānī ki mīdāned Müslimān şev.51 [30a] Eger mīdānī ki mīdāned peşīmān şev ve eger nemīdānī ki mīdāned Müslimān şev.52 [30a] Ez-ū ḫāh ki dāred ve mīḫ˘āded ki ḫ˘āhī. Ez-ān meḫ˘āh ki nedāred ve mītersed ki ez-ū beḫ˘āhī.53 [30b] Eger tū Ḫāliḳ-rā beşināḥtī be-maḫlūḳ neperdaḫtī.54 [30b] Nevʿ-i diger ez-kelām: Ey Kerīmī ki baḫşende-i ʿaṭāyī ve ey Ḥakīmī ki pūşende-i ḫaṭāyī ve ey Ṣamedī ki ez-idrāk-i cüdāyī ve ey Eḥadī ki der-ẕāt u ṣıfāt bī-hemtāyī ve ey Ḫāliḳī ki rāh-nümāyī ve ey Ḳādirī ki Ḫudāyī-rā sezāyī! Ḥāmil-i mā-rā ṣafā-yı ḫod dih ve dil-i mā-rā hevā-yı ḫod dih, çeşm-i mā-rā żiyā-yı ḫod dih! Mā-rā ān dih ki ān bih ki ve megoẕār mā-rā be-kih ve meh!55 [31b-32a] 47 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.81. 48 Çağan, a.g.tz., “Kenzü’s-sâlikîn Risâlesi”, s.81. 49 Çağan, a.g.tz., “Dil ü Cân”, s.30, 33; Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.24. 50 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.24. 51 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.26. 52 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s 68. 53 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.26; Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.64. 54 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.26. 55 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.33. 10 İlāhī! ʿAbdu'llāh-rā ʿömr be-kāst ve ʿöẕr neḫ˘āst. İlāhī! Be-nām-ı ān Ḫudāyī ki nām ū rāḥat-ı rūḥest ve peyġām-ı ū miftāḥ-ı fütūḥ ve selām-ı ū der-vaḳt-i ṣabāḥ müʾminān-rā ṣabūḥ ve ẕikr-i ū merhem-i dil-i mecrūḥ ve mihr-i ū belā nişinān-rā keştī-i Nūḥest. ʿÖẕr-i mā-rā bepeẕīr ve ber-ʿaybhā-yı mā megīr!56 [32b-33a] Ey civān-merd! Der-īn rāh merd bāş ve der-merdī ferd bāş. Bā-dil-i pür-derd bāş.57 [33b] Ḫ˘āndī teʿḫīr kerdem, fermūdī taḳṣīr kerdem. İlāhī! ʿÖmr-i ḫod ber-bād kerdem, ber-ten-i ḫod bī-dād kerdem.58 [34a] İlāhī! Besāz kār-ı men, meniger be-kirdār-ı men. Her ki gūyem be-restem şuġlī diger dihī be-destem. İlāhī! Ez-pīş-i ḫaṭar ve ez-pes rāhem nīst. Destem gīr ki cüz fażl-ı tū penāhem nīst.59 [34b] Ey būd-ı nebūd-ı men tū-rā yeksān! Ez-ġam me-rā be-şādī beresān! İlāhī! İḳrār kerdem be-müflisī ve hīç kesī. Ey yegāne ki ez-heme çīzhā muḳaddesī! Çi şeved ger müflisī-rā der-nefes-i āḫir be-feryād-resī!60 [35a-35b] İlāhī! Çün bā-tū nemīgūyem efgār mīşevem çün bā-tū mīgūyem sebük-bār mīşevem. İlāhī! Tersānem ez-bedī-i ḫod, beyāmurz me-rā be-ḫodī-i ḫod! İblīs der- āsmān zındīḳ şod, Ebū Bekr der-put-ḫāne Ṣıddīḳ şod.61 [35b-36a] Ber-günāh dilīrī mekon ki Ḥaḳ Ṣabūrest, ḫ˘īşten-rā ġurūr medih ki ū Ġafūrest. Bīdār şev ki bī-gāh mīşeved mebādā ki āḫir-i kār-ı tū tebāh şeved.62 [36b] İlāhī! Der-dilhā-yı mā be-cüz tuḫm-ı maḥabbet-i ḫod mekār ve ber-īn cānhā-yı mā cüz elṭāf u merḥamet-i ḫod menekār ve ber-kişthā-yı mā cüz bārān-ı raḥmet-i ḫod mebār! Padīşāhā! Gürīḫte būdīm tū ḫ˘āndī, tersān būdīm [37b] ber-ḫ˘ān-ı tū nişāndī. İlāhī! Ber-ser ez-ḫacālet gird-dārīm, derd-i dil ez-ḥayret derd-dārīm ve ruḫ ez- 56 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, ss.33-34. 57 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.34. 58 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.34. 59 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.34. 60 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.34. 61 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.34. 62 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.34. 11 şerm-i günāh zerd-dārīm. İlāhī! Eger dūstī nekerdīm düşmenī hem nekerdīm, egerçi ber- günāh mıṣirrīm ber-yegānegī-i ḥażret tū muḳırrīm.63 [37a-37b] İlāhī! Der-ser ḫumār-ı tū dārīm ve der-dil [38b] esrār-ı tū dārīm ve be-zebān eşʿār- ı tū dārīm. İlāhī! Eger gūyīm se̠ nā-yı tū gūyīm ve eger cūyīm rıżā-yı tū cūyīm.64 [38a- 38b] İlāhī! Bünyād-ı tevḥīd-i mā-rā ḫarāb mekon ve bāġ-ı ümīd-i mā-rā bī-āb mekon.65 [38b] İlāhī! Ānçi ber-mā ārāstī ḫarīdīm ve ez-dü-cihān maḥabbet-i tū ber-gozīdīm. Cāme-i belā borīdīm ve perde-i ʿāfiyet derīdīm.66 [39a] İlāhī! Be-luṭf mā-rā dest-gīr ve pāydār dil der-ḳurb-ı kerem ve cān der-intiẓār der- pīş-i ḥicābhā bisyār ḥicābhā ez-pīş-ber-dār ve mā-rā be-mā bāz-megoẕār! Yā Raḥīm u yā Ġaffār yā Ḥalīm u yā Settār.67 [39b] İlāhī! Dilī dih ki dergāh-ı tū cān bāzīm. Cānī dih ki kārān-ı cihān sāzīm. Taḳvā dih tā ez-dünyā beborīm. Rūḥī dih mā ez-uḳbā ber-ḫorīm. Yaḳīnī dih tā der ez ber-mā bāz- neşeved. Ḳanāʿatī dih tā ṣaʿve-i ḥırṣ-ı mā bāz-neşeved.68 [40a] İlāhī! Dānāyī dih ki tā ez-rāh neyoftīm. Bīnāyī dih tā der-cāh neyoftīm. Dest-gīr ki dest-āvīzī nedārīm. Bepeẕīr ki pāy-ı gürīzī nedārīm. İlāhī! Der güẕ"ār ki bed kerdeīm. Āzerm dār ki āzerdeīm.69 [41a] Ṭāʿat mecūy ki ān nedārīm. Ez-heybet(e)st megūy ki tāb neyārīm.70 [42a] Nigāh dār tā perīşān neşevīm. Be-rāh dār ki ser-gerdān neşevīm. İlāhī! Beyāmūz tā sırr-ı dīn bedānīm. Ber-efrūz tā der-tārīkī nemānīm.71 [43a] 63 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.35. 64 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.35. 65 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.57. 66 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.35. 67 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.35. 68 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.50. 69 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.50. 70 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.50. 71 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.51. 12 Tū nevāz ki digerān nedānend. Tū besāz ki digerān netevānend. Heme-rā ez-ḫod- perestī rehāyī dih, heme-rā be-ḫod āşināyī dih. Heme-rā ez-mekr-i şeyṭān nigāh-dār, heme-rā ez-kīne-i nefs āgāh-dār!72 [43b-44a] İlāhī! Dilī dih ki ṭāʿat efzāyed ṭāʿatī dih ki be-behişt rāh nümāyed. ʿİlmī dih ki der u āteş-i hevā nebuved. ʿİlmī dih ki der u āb-ı riyā nebuved. Dīde dih ki ʿizz-i rubūbiyyet-i tū bīned. Dilī dih ki ẕıll-ı ʿubūdiyyet-i tū gozīned.73 [44b] Nefsī dih ki ḥalḳa-i bendegī-i tū der-gūş koned. Cānī dih ki zehr-i ḥikmet-rā be- ṭabʿ nūş koned. İlāhī! Tū sāz ki ez-īn maʿlūlān şifā neyāyed. Tū goşā ki ez-īn maġlūlān kārī negoşāyed.74 [45a] İlāhī! Be-ṣalāḥ-ı ār ki nīk bī-samānīm, cemīʿ-i dār ki nīk perīşānīm. İlāhī! Ẓāhirī dārīm şūrīde, bāṭınī dārīm der-ḫ˘āb, sīne-i dārīm pür-āteş dīde-i dārīm pür-āb. Gāh der- āteş-i sīne mīsūzīm ve gāh der-āb-ı çeşm ġarḳ-ı āb. İlāhī! Eger ne bā-dūstān-ı tū der- rehīm āḫir ne seg-i Aṣḥāb-ı Kehf dergehīm.75 [45b] İlāhī! Ẓāhirī dārīm şūrīde, bāṭınī dārīm der-ḫ˘āb, sīne-i dārīm pür-āteş dīde-i dārīm pür-āb. Gāh der-āteş-i sīne mīsūzīm ve gāh der-āb-ı çeşm ġarḳ-ı āb.76 [45b] Ān ki be-cān zindeest ez-zindegānī maḥrūmest. Ān ki cān be-dād-ı zinde-i Ḥayy-ı Ḳayyūmest. Eger ser-i īn kār dārī ḫīz ü ḳaṣd-ı rāh kon.77 [46b-47a] Hezār nevḥager ne bes me-rā vaḳtī ki ber-ser-i zānū nişīnem. Hezār muṭrib ne ṭarab-ı mā-rā vaḳtī ez-tū endīşem.78 [47b] Loḳma-i ḥarām u rāżī şoden be-nām Allāh dāned ki mātemī būd tamām.79 [48b] Belāyī ki tū-rā meşġūl koned bed u bih ez-ʿatāyī ki tū-rā meşġūl koned ez-ū. Heme ʿıyşhā der-bī-ʿıyşī(e)st, heme tevāngerīhā der-dervīşī(e)st. Dānī ki zindegānī kodāmest? Ānkes ki hemīşe bī-nāmest ve ez-Ḥaḳ ber-dil-i vey peyāmest ve ber-zebān u 72 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.51. 73 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.51. 74 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.51. 75 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, ss.36-37. 76 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.51. 77 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.37. 78 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.37. 79 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.37. 13 dil ū ẕikr-i dūst [49b] müdāmest. Dünyā ū-rā dāmest ve ʿuḳbā bā-ū bī-nizāmest. Ez-her dü-ū-rā Mevlā tamāmest.80 [49a-49b] İntiẓār-rā ṭāḳat bāyed ve mā-rā nīst, sabr-rā ferāġat bāyed ve mā-rā nīst. Bendegī kerden cüz-Melik-rā ber-bende ḥarāmest, tū ū-rā bende bāş, heme ʿālem tū-rā ġulāmest. Küşte-i dīdī ez-cevr-i zamān men ānem, teşne-i dīdī miyān-ı deryā men hemānem.81 [50b] Her kūh ki ne ber-āverde-i mihr-i ū(e)st hāmūn(e)st. Her āb ki ne ez-deryā-yı ū(e)st heme ḫūn(e)st. Ebū Maʿşer-i Belḫī gūyed -raḥmetu'llāhi ʿaleyhi- ki: Ber-men şeş- çīz vācibest: Dü-be-zebān, dü-ber-dil, dü-ber-ten. Ānçi be-zebānest, ẕikr-i Ḫudā ve süḫān-ı nīkū ve ānçi ber-dilest, büzürg-dāşten-i emr-i Ḫudā ve şefḳat ber-ḫalḳ ve ānçi ber-tenest, ṭāʿat-i Ḫudāyī ve renc-i ḫod ez-ḫalḳ berdāşten.82 [51b] İlāhī! Ez-hīç heme çīz tevānī ve be-hīç çīz nemānī. Her ki gūyed tū çünīn u çünānī tū āferīnende-i īn u ānī. İlāhī! Żaʿīfem ḫ˘āndī ve çünīnest, her çi ez-men āyed der-ḫor ānī(e)st.83 [52b-53a] “Eger bā-Ḫudā nāz-dārī pīrān-rā neyāzārī, zühd ü zārī zi-behr-i murdārī, āngāh tū kīstī? Begū bārī. İnkār mekon ki inkār şūmest, inkār konende ez-īn devlet maḥrūmest. Ser-fürū dār tā be-her derī der-gürīzī. Himmet bülend dār tā be-her ḫasīs neyāmīzī.”84 [53b] Süḫan bā-tū ū mīgūyed men tercümānem, tīr-i ḳahr ber-cān-ı tū ū mīzened, men kemānem. Eger cān-ı mā der-ser-i īn kār şeved şāyed ki mā-rā īn kār cān mī(e)fezāyed!85 [54b] İlāhī! Eger tū ḫ˘āhī heme ān konī ki tū ḫ˘āhī. Çün heme ān konī ki tū ḫ˘āhī, pes ez-īn bī-çāre-i müflis çi ḫ˘āhī! Dostī-rā ān şāyed ki der-vaḳt-i ḫışm ber-tū bebaḫşāyed.86 [55b] 80 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.37. 81 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.37. 82 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.38. 83 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.38. 84 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.38. 85 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.38. 86 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, ss.38-39. 14 Eger der-āyī der-bāzest ve eger neyāyī Ḫaḳ bī-niyāzest.87 [56b] Eger der-āyī der-bāzest ve eger neyāyī Ḫaḳ bī-niyāzest. Maḥabbet der-bezed, miḥnet āvāz-dād, dest der-ʿışḳ zedem her çi bādābād!88 [56b] Defʿ-i taḳdīr-i tū-rā tevān nedārem. ʿÖzr-i taḳṣīr-i ḫod-rā zebān nedārem.Çün dermānī firārī-i tenī, çün kāret ber-āyed ʿāṣī-i tenī. ʿAybī ki der-şomā(e)st diger ān-rā melāmet mīkonīd. Dād-ı ṭāʿat nedāde daʿvā-i kerāmet mīkonīd.89 [59a] Ez-dīdār şināḫt neyāyed, dīdār ber-miḳdār-ı şināḫt āyed. Eger beḳā mīḫ˘āhī der- fenā(e)st ve eger bāḳī mīḫ˘āhī Ḫudā (e)st. Çün ez-ḫodī-i ḫod restī be-Ḥaḳ peyvestī. ʿÖẕr-i bisyār ḫ˘āsten bī-mürüvvetī(e)st, ʾöẕr-i ḳabūl nā-kerden bī-fütüvvetī(e)st.90 [60a] Eger ne āġāz-ı kār(h)estī lāf-ı mihr-i tū-rā her kez ki yār(h)estī, eger ne tū-rā ḥadīs-̠ i īmen ḫ˘āstī püser-i ʿİmrān be-ṭaleb-i ki ber-ḫ˘āstī.91 [61a] Eger ne tū-rā ḥadīs ̠-i īmen ḫ˘āstī püser-i ʿİmrān be-ṭaleb-i ki ber-ḫ˘āstī. Eger ne tū-rā īn maʿnā bāyestī Muḥammed Muṣṭafā -ṣalla'llāhü ʿaleyhi ve sellem- Ḳāb-ı Ḳavseyn-rā çi şāyestī?92 [61a] Ender reh-i Ḥaḳ taṣarruf-ı rāz mekon Çeşm-i bed-i ḫod be-ʿayb-ı kes bāz mekon Sırr-ı heme-i bendegān Ḫudā mīdāned Der-ḫod niger ü fużūlī āġāz mekon93 [63a] Bā-dest çün ū dihed kesī netevāned ki besitāned. Tū ū-rā nigāh dār tā tū-rā nigāh dāred. ʿÖmr-rā der-perestiş-i ū ṣarf kon. Nümāyende-i ṣırāṭ-ı müstaḳīm Ḥaḳ teʿālā-rā dān. Peyġamber-rā zinde dān, Ḳurʾān-rā emān dān. Namāz u rūze vü ḥacc u zekāt u ġazā-rā begoẕār ve ferāmūş mekon ve ṣabūr bāş tā be-murād. Bā-merdüm-i fürū-māye meneşīn. Ḫ˘īşān-ı dervīş-rā dil-ḫoş dār. Bedterīn ʿaybī bisyār güften-rā dān. Beyāmūz 87 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.27. 88 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.39. 89 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.39. 90 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.39. 91 Almaz, a.g.e., “Risâle-i İlâhinâme”, s.39. 92 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.61. 93 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.58. 15 ve beyāmūzān. ʿİlm egerçi dūr bāşed beṭaleb. Kem gūy u kem ḫor u kem ḫoft der- saḫtīhā ṣabr pīşe-gīr. Ber-güẕeşte vü şikeste vü rīḫte efsūs meḫor. Ez-faḳr u cihād faḫr kon. Pinhān-ı ḫod-rā bih ez-āşiḳār dār.94 [63b, 64a] ʿÖmr-rā der-nā-dānī be-āḫir meresān. Beyāmūz ve beyāmūzān.95 [64a] Belā-rā be-ṣadaḳa defʿ kon eger mecāl būd. Tedbīr bā-ʿāḳılān kon. Pīrān-ı kār- dīde-rā ḥürmet dār. Ez-āmūḫten-i ʿilm ü pīşe ʿār medār. Kār ez-ḫod çünān nümāy ki ez- ān der-nemānī.96 [66a] Çün pīş-i büzürgī beneşīnī heme gūş bāş, çün ū süḫan gūyed tū ḫāmūş bāş. Der- cāygāh-ı töhmet (…).97 [70a] Ġam bā-kesī gūy ki ez-tū kem tevāned kerd. Sırr-ı ḫod, bā-zen megūy. Çün be- ḫāne-i kesān der-āyī çeşm-rā ṣıyānet fermāy. Merdüm-rā be-muʿāmele biāzmāy ve āngāh dūstī kon. Bīhterīn zindegānī nīk-nāmī-rā şinās. Bā-ṣāḥibān-ı devlet mükāvaḥat mekon. Be-ziyāret-i mürde vü zinde berev. Rāḥat ez-renc-i ṭaleb. Destī mīconbān tā kāhil neşevī. Rūzī ez-Ḫudā mīdān tā kāfir neşevī.98 [70a, 70b] Ey dīr-ḫışm zūd-āştī! Der-īn-nevmīdīm begoẕāştī bā-mā yekī gürk āştī. İlāhī! Be- behişt ve ḥūr çi nāzem? Me-rā dīde-i dih ki ez-her naẓarī behiştī sāzem bāş.99 [73b] İlāhī! tamāmest kodāmest?100 [78a] Rāst gūy ve ʿayb mecūy. Rastī ki be-dürūġ māned megūy.101 [79a] Mefürūş ānçi ne ḫarend.102 [79a] Nākerde, kerde meşomor.103 [79a] Dil-rā, bāzīçe-i dīv mesāz.104 [79a] 94 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.22. 95 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.66. 96 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, ss.22-23. 97 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.66. 98 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, ss.30-31. 99 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.29, 30. 100 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.29. 101 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.63. 102 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.30. 103 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.64. 16 Emānet nigeh dār. Ez-ʿāciz-i nev-kīse vām meḫ˘āh. Bā-neşināḫte hem sefer mebāş.105 [79b] Īmān ber-se vechest: Bīmest ü ümīdest ü mihrest. Bīm çünān mībāyed ki tū-rā ez- maʿṣiyet bāz dāred. Ümīd çünān mībāyed ki tū-rā be-ṭāʿat āred ve mihr çünān mībāyed ki der-dil-i tū tuḫm-ı maḥabbet kāred.106 [87b] Beḫor u beḫorān tā nemīrī hem-çü ḫarān.107 [88a] Yār-ı nīk, ez-kār-ı nīk; yār-ı bed, bedter ez-mār-ı bed.108 [89a] Eger tū ḫod-rā beşināḫtī ez-şādī ve neşāṭ begodāḫtī. Eger ṣoḥbet-i ḫod-rā der-yaftī bā-her dü-ʿālem neperdāḫtī.109 [89b] Mühr ez-kīse ber-dār ve ber-zebān neh, mihr ez-direm ber-dār ve ber-īmān dih.110 [99b] Mühr ez-kīse ber-dār ve ber-zebān neh, mihr ez-direm ber-dār ve ber-īmān dih.111 [99b] Eger pāy dārī der-bend-i ū dār ve eger serī dārī der-kemend-i ū dār.112 [100b] ʿAbdu'llāh gencī būd pinhānī, kilīd-i ū be-dest-i Ḫaraḳānī. Nāgāh beresīdīm be- çeşme-i zindegānī çendān vāḫordīm ki ne ʿAbdu'llāh māned ne Ḫaraḳānī.113 [100b] Dıraḫt-rā āb u ṭıfl-rā şīr bāyed, şerīʿat-rā üstād ṭarīḳat-rā pīr.114 [104b] İlāhī! Ne ẓālimī ki gūyem zīnhār ve ne me-rā ber-tū ḥaḳḳī ki kerīm beyār. Kār-ı tū dārī mīdār īn ber-dāşte-i ḫod-rā fürū megoẕār.115 [104b] 104 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.67. 105 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.30. 106 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.57 107 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s 69. 108 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.63. 109 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.53. 110 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.28. 111 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.68. 112 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.61. 113 Almaz, a.g.e., “Dil ü Cân Risâlesi”, s.16. 114 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.69. 115 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.56. 17 İlāhī! Ne ẓālimī ki gūyem zīnhār ve ne me-rā ber-tū ḥaḳḳī ki kerīm beyār. Kār-ı tū dārī mīdār īn ber-dāşte-i ḫod-rā fürū megoẕār. Dervīş āb der-çāh dāred ve nān der-ġayb, ne temennā der-ser ve ne zer der-ceyb.116 [104b] Eger ber-āb-ı rūy ḫasī bāşī ve eger der-hevā perī megesī bāşī, velī be-dest ār tā kesī bāşī.117 [105a] Ez-Ḥüseyn Manṣūr-ı Ḥallāc porsīdend ki maḥabbet çī(e)st: Goft evvel resen(e)st ve āḫir dār. Eger ser īn dārī dār ve eger ne der-goẕār.118 [105a] Yekī çihil-i sāl-i ʿilm āmūzed ve çerāġī neyefrūzed, yekī süḫanī gūyed ve dil-i ḫalḳī besūzed.119 [111a] Ḥaḳ teʿālā, dünyā-rā beyāferīd ve ḳavmī beyārā(e)st ve goft īn nişān-ı ʿaṭā(e)st ve ḫod-rā beyārā(e)st ve goft ey civān-merdān dü-gītī ez-ān mā(e)st. Yekī-rā himmet-i behişt ve yekī-rā dūst. Fedā-yı ānem ki heme himmeteş ū(e)st.120 [111b] Der-reng ü post meniger, der-naḳd-i dūst beniger.121 [111b] Sebū-yı dürüst-rā be-dest gīrend ve şikeste ber-dūş.122 [116b] Ḫudāyī mībīned ve mīpūşed ve hem-sāye nemībīned ve mīḫurūşed.123 [116b-177a] İlāhī! Egerçi behişt, çü çeşm ü çerāgest, bī-dīdār-ı tū derd u dāġest. Behişt ü dūzaḫ bahāneest, maḳṣūd Ḫudāvend-i ḫāneest.124 [117a] Çün Ḫudāyī teʿālā īn cihān-rā der-maḥall-i ḥicāb bedāşte būd ve çendīn naḳş-ı ḥicāb benigāşte būd. Derūn-ı perdehā be-her-çi ḫ˘āstend şitāftend be-her-çi şitāftend. Ammā ānhā ki aṣḥāb-ı ḍalālet u erbāb-ı cehālet būdend benemūdend ānçī nemūdend ber-nāḳş-ı germābe-i ʿışḳ bāḫtend ve ber-şīr-i şādurvān kemend endāḫtend. Çün der- nigerī ne ez-ṭarīḳat es ̠erī ve ne ez-ḥaḳīḳat ḫaberī, ne ez-fiʿl-i cefā nedemī ve ne der-rāh-ı 116 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.24. 117 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.28. 118 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.59. 119 Almaz, a.g.e., “Dil ü Cân Risâlesi”, s.17. 120 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.51. 121 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.27. 122 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.63. 123 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.65. 124 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.52. 18 vefā ḳademī, her yekī be-fitne maġlūb şode, be-vücūd-ı ḫ˘īş ez-dīden maḥcūb şode. “ .125 [177b, 118a] Zāhid be-zühd nāzed ve ʿārif be-dūst. Ṣūfī-rā çi gūyem? Ṣūfī ḫod-ı ū(e)st.126 [118a] Ey dūzaḫ ser-i tū nedārem ez-ḫod ḫaber medih ve ey behişt mihr-i tū nedārem derd-i ser medih.127 [127a] Bād-ı Ṭāʾif bāyed ve āb-ı deryā tā post-ı mīş edebem şeved naẓar-ı şeyḫ bāyed ve niyāz-ı mürīd tā şaḫṣ müstaḳīm şeved.128 [127a] Ṭamaʿ ez-her ki kerdī esīr-i ū geştī ve minnet ber-her ki nihādī emīr-i ū geştī.129 [127b] Yek ẕerre şināḫt bih ez-dü-ʿālem yāft. Ṭālib-i dünyā rencūrest ve ṭālib-i ʿuḳbā müzdverest. Īmen menişīn ki helāk şevī īmen ān-zamān şevī ki be-īmān der-zīr-i ḫāk şevī. Be-ʿāriyet nāzīden ḳār-ı zenānest, ez-dīde-i cān dīden kār-ı ānānest ve īn kār-ı merdān(e)st.130 [128a] ʿIşḳ çī(e)st? Şādī-i refte ve ġam der-āmede. ʿĀşıḳ kī(e)st? Dem fürū şode ve cān ber-āmede.131 [128b] Zīrā ki küşte-i tū bekoşten şādest ve sūḫte-i tū besūḫten ḫoşnūd.132 [140a] Cüz rāst nebāyed goft ammā her rāst ne şāyed goft.133 [140a] 125 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, ss.49-50. 126 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.54. 127 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.52. 128 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.61. 129 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.64. 130 Almaz, a.g.e., “Vâridât Risâlesi”, s.27. 131 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.55. 132 Almaz, a.g.e., “Makûlât Risâlesi”, s.59. 133 Almaz, a.g.e., “Dil ü Cân Risâlesi”, s.15. 19 BİRİNCİ BÖLÜM NEVRES-İ KADÎM’İN BİYOGRAFİSİ VE ESERLERİ I. Nevres-i Kadîm’in Biyografisi Klâsik Türk Edebiyatının şâir ve münşîlerinden olan Nevres-i Kadîm’in asıl adı Abdürrezzak’dır. Nevres, şiirde kullandığı mahlas olup Kadîm ise, XIX. yüzyılda yaşamış olan şâir Osman Nevres’den ö. H.1293/M.1876 ayırt edebilmek için verilmiş bir sıfattır. Bu sıfatı ilk defa Nâmık Kemal ö. H.1306/M.1888 Magosa’da iken H.1291/M.1874 yılında yazdığı Tahrîb-i Harâbât isimli eserinde kullanmıştır.134 Nevres’in doğum tarihi bilinmemekle beraber135 Kerkük’te doğduğunda bütün kaynaklar birleşmektedir. Nevres-i Kadîm’in tahsilini nerede yaptığı ve kimlerden ders aldığı bilinmemektedir. Kaynaklarda ve eserlerinde bu hususla ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Muhtemelen, doğduğu ve çocukluğunun geçtiği Kerkük civarındaki medreselerden birinde yapmış olmalıdır.136 Nevres Alî Paşa’nın şarktaki, sedarlık ve valilik gibi, memuriyetleri esnasında kâtiplik hizmetine girerek, onun yanında muhtelif yerlerde bulunmuştur. Hekimoğlu Alî Paşa’nın maiyetinde H.1143/M.1731 Tebriz seferine iştirak etmiş ve ilk sadâretinde onun hâfız-ı kütübü olarak H.1144/M.1732’de İstanbul’a gelmiştir.137 Münşeât’ındaki Farsça bir parçadan edinilen bilgiye göre Nevres, Hekimoğlu Alî Paşa’nın sarayında Şeyh Sâdî’nin bir kasidesine yapmış olduğu Farsça tahmisini Şeyhülislâm İshak Efendi’ye takdimi üzerine H.1147/M.1734 tarihinde kendisine müderrislik verilmiştir. Nevres-i Kadîm müderrislikten sonra H.1147-1154/M.1734- 1741 yılları arasında Üsküdar’daki Sugrâ Mahkemesi’ne Şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi ö. H.1158/M.1745 tarafından nâip olarak tayin edilmiş ve müderrislikten kazâ mesleğine geçmiştir. Nevres, Hekimoğlu Alî Paşa’nın, ikinci defa sadrazam tayin edildiği H.1155/M.1742 tarihinden az önce Bosna kadısı olmuş ve Reisülküttap olup efendi 134 Hüseyin Akkaya, Nevres-i Kadîm And His Turkish Dîvân, Part 1: Textual Analysis, Harward, 1996, s.19. 135 Nevres-i Kadîm’in doğum tarihi ile ilgili bir tespit için Bkz. Adem Karadere, Nevres-i Kadîm’in Farsça Dîvânı, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale, 1999, s.5. 136 Akkaya, a.g.e., ss.19-20. 137 Ömer Faruk Akün, “Nevres, Abdürrezzak”, İA, C.IX, Eskişehir, MEB, 2001, s.228. 21 lakabıyla anılan Koca Râgıp Paşa’nın ö. H.1176/M.1741 yardımıyla Bosnasaray kendisine mansıp olarak verilmiştir. Büyük ihtimalle örfî bir yıllık süre bittiği için Nevres-i Kadîm, Bosna kadılığından H.1155/M.1742 tarihinde mâzul olmuştur. Münşeât’ındaki bir mektubundan edinilen bilgiye göre, Bosna kazasının geliri, Nâip Abdullah Efendi’ye verilmiş; azledilen Nevres, yeni bir görev de alamayınca, beş yıl sürecek olan büyük bir geçim sıkıntısına düşmüştür. Nevres, azlinin dördüncü yılında geçim sıkıntısı içerisindeyken Sadrazam Tiryaki Mehmed Paşa’nın ö. H.1164/M.1751 gazabına uğrayarak onun fermanıyla bir müddet evinde oturmak mecburiyetinde kalmıştır; ancak bu mecburi ikâmetin sebebi hakkında bir bilgi yoktur. Beş yıllık bu sıkıntılı dönemden sonra, Nevres Tokat kadısı olmuştur. Bu görevden H.1161/M.1748 yılı ortalarında ayrılan Nevres, bir müddet İstanbul’da kaldıktan sonra Filibe kadısı olmuştur. Nevres, bir yıllı örfî süre dolmadan H.1162/M.1749 yılı başlarında Filibe mevleviyetinden azledilmiş olmalıdır. Filibe’den azlini müteakip Nevres, Sultan I. Mahmûd’un fermanıyla Edirne’de birkaç ay “tevakkuf ve ikâmet” etmek mecburiyetinde kalmıştır.138 Sultan I. Mahmûd’un yeni bir fermanı ile Girit’teki Resmo kasabasına sürgün edilen Nevres, neden sürgün edildiğini sormanın edebe aykırı olacağnı düşünerek hemen emre uyup, üç aylık meşakkatli yolculuğunu Mebâligu’l-hikem eserinin mukaddimesinde: “… ṣudūr-ı fermān-ı hümāyūna sebeb ḳanḳı günāhumuzdur ʿaceb diyü suʾāl itmek ḫilāf-ı mürāʿāt-i edeb olmaġla hemān imtis ̠ālen li-emrü'l-ʿālī der-sāʿat giryān giryān ḫūb-rūyān-ı vaṭandan müfāreḳat ve nālān nālān Semt-i Girid’e müsāraʿat olunup evlād ü ʿıyāl ve etbāʿ u eşyāʿuñ āteş-i kāʾināt-sūz firāḳıyla inbīḳ-i zehrā-beçegān-ı çeşm-i ḫūn-bārdan tereşşuḥ iden cūy-ı sirişk-i ḫūnīn telāṭum-ı emvāc-ı deryāyı teskīn ve germī-i nāle-i ḥasret küre-i zemherīri tesḫīn iderek üç ay tamāmında 139 Cezīre’ye vuṣūl müyesser oldı.” 138 Akkaya, a.g.e., s.26. 139 Abdürrezzak Nevres, Mebâligu’l-Hikem, Millet Ktp., Alî Emirî, Edebiyat Bl., nr.840, yk.3a-3b. 22 şeklinde anlatmıştır. Nevres, Resmo’da kaldığı altı yıl içinde devlet büyüklerine yaptığı çeşitli müracaatlardan bir sonuç alamamış ancak Sultan I. Mahmûd’un vefatı üzerine, III. Osman’ın tahta geçtiği H.28 Safer 1168/M.14 Aralık 1754 tarihinden yaklaşık dört beş ay sonra, sürgün yeri Bursa’ya çevrilmiştir.140 Nevres, devlet adamlarından aldığı mektuplarda affedilme ihtimali olduğu için Bursa’dan önce İstanbul’a gitmiş, devlet adamlarına niyâznâmeler yazıp şeyhülislâm ve sadrazamın işaretiyle hüküm yazıp menşuru yazılmak üzere Dîvân Kalemine göndermiştir: “Ḥavālī-i İstanbul’a vuṣūlda cānib-i Burūsa’ya taḥrīk-i sükkān-ı ʿazīmet itmeyüp ibtidā vuṣūlüñi taḥrīr idesüz. Şāyed ki Burūsa’ya gitmek iḳtiżā itmeyüp ṭoġrı āstāne-i saʿādete çihre-sāy olasuz diyü müteʿaddid taḥrīrāt vārid olmaġla … vezīr-i aʿẓam ve şeyḫü'l-islām ve baʿżı taḥrīrātı vārid olan ekābir-i devlete niyāz-nāmeler yazup gönderdükde Şeyḫü'l-islām Mevlānā Vaṣṣāf ʿAbdu'llāh Efendi Ḥażretleri işāret ve Ṣadr-ı ʿaẓam Devletlü ʿAlī Paşa Ḥażretleri daḫi mūcebince ḥükm yazup 141 menşūrı yazılmaḳ içün Dīvān Ḳalemi’ne göndermişler.” Nevres, fermanın çıkmasının gecikmesi üzerine Bursa’ya gitmeye karar verir ve bunun üzerine hâmisi Hekimoğlu Alî Paşa bir adamıyla “Ṣaḳın Burūsa’ya gitmesün ve ġayrı maḥalde de olmasun, kendi ḳonaġına gelsün bugün de yarın da fermān kendüyi bulur elem çekmesün.” diye haber gönderir. Ancak kısa bir süre sonra Hekimoğlu Alî Paşa’nın azli üzerine Nevres, yol hazırlıklarına başlar ve gemiyle Mudanya’ya oradan da Bursa’ya gider. III. Mustafa’nın padişah oluşuyla Bursa’ya gelişinin otuz üçünçü ayında affedilerek İstanbul’a tekrar gelir.142 Nevres, İstanbul’a gelişinin 1171 Cemaziyelevvelin üçüncü ayında (Ocak 1758) çektiği sıkıntıların telafisi ve mükafatı olarak, Koca Râgıb Paşa’nın merhamet ve himmetine nâil olur ve mahrec rütbesine terfi ettirilerek, azledilip sırası geldiğinde Bilâd-ı erbaaya tayin edilmek üzere Kütahya kadılığına tayin edilir: 140 Akkaya, a.g.e., s.28. 141 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.4a. 142 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.6a-12a. 23 “… Vezīr-i aʿẓam Rāġıb Meḥmed Paşa Ḥażretleri müddet-i ġurbet-i heşt-sālede çekilen metāʿib ü żarūret ve min-ciheti'ṭ-ṭarīḳ görilen ḫasārete merḥamet ve niyyet-i telāfī vü mükāfāt ile cebīre-bendī-i ḫāṭır-ı meksūruma himmet idüp İstanbul’a vuṣūlümüñ üçünci māhında ki yetmiş bir Cemāẕiye'l-evveliyesi idi baʿde'l-ʿazl nevbetüm geldükde bilād-ı erbaʿaya īṣāl itmek şarṭıyla Kütahya ḳażāsın ancaḳ bu ʿabd-i şākirü'l-niʿamları ḥaḳḳında rütbe-i maḫrece terfīʿ ü tevcīh ve tesvīye-i levāzım-ı ṭarīḳa-i vefā idecek mertebe-i ʿināyet ü iḥsān ile aḥvālimi terfīh itmişler 143 idi.” Kütahya kadılığından mâzul olan Nevres, Koca Râgıp Paşa’nın sadaretinin sonlarına doğru Bursa’ya 12 Şevval H.1175/M.6 Mayıs 1762 tarihinde ikinci defa sürgün edilir. Hasta yatağındaki Nevres, yeni bir gurbete dayanamaz ve Bursa’ya varışından birkaç gün, bazı müelliflerce bir hafta sonra hayata gözlerini yumar 144. Kabri Üftâde Hazretlerinin Câmî-i Şerîfi karşısındaki mezarlıkta olup mezar taşı silindir biçiminde bir taştır ve hâl tercümesi İbnü'l-Emîn Mahmûd Kemal Beyefendi tarafından yazılmıştır.145 Günümüzde kabri Üftâde Câmii haziresinde bulunmamaktadır. Nevres’in mezarı adı geçen caminin haziresinden kaldırılmış, mezar taşı da Bursa Müzesi’ne götürülmüştür.146 Nevres, XVIII. asır ortalarında şiir sahasının en muktedir imzalarından biriydi. Şöhreti Tanzimat’dan sonraki Türk Edebiyatı devrinde, bilhassa dîvân tarzını sevenler ve yaşatanlar arasında devam etmiştir. Namık Kemal ve Muallim Nâci, Nevres’in şiir kudretini takdir edenler arasındadır.147 II. Eserleri 143 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.12a-12b. 144 Akkaya, a.g.e., ss.33-34. 145 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, C.II., Meral Yayınevi, İstanbul, s.276. 146 Akkaya, a.g.e., s.34. 147 Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.II., MEB, İstanbul, 1983, s.752. 24 Nevres-i Kadîm’in üçü manzum Türkçe Dîvân, Farsça Dîvân, Gazve-i Bedr; dördü mensur Tarihçe-i Nevres, Münşeât, Mebâligu’l-hikem, Tercüme-i Tarih-i Cihangir Şah olmak üzere toplam yedi eseri vardır.148 A. Manzum Eserleri 1. Türkçe Dîvân Türkçe Dîvân Klâsik Edebiyatımızdaki anlayışa göre mürettep bir dîvân hüviyeti arz etmektedir. Bu mürettep dîvânda sırasıyla Kasideler, Tarihler, Musammatlar, Gazeller, Lügazlar ve Muammalar, Rübai, Kıt’a ve Nazımlar, Müfred bölümleri yer almaktadır. 27 kaside, 77 tarih, 3 musammat, 148 gazel, 17 lügaz ve muamma, 29 rübai, kıt’a ve nazım, 16 müfred olmak üzere toplam 3388 beyitlik müstakil 317 şiir bulunmaktadır. Nevres’in manzumeleri bunlardan ibaret değildir. Çeşitli sebeplerle dîvânına girememiş veya şâirin daha sonra sanat endişesiyle dîvânına almadığı başka kasidelerinin varlığı bilinmektedir.149 Süleymaniye Ktp., Es'ad Efendi Bl., nr. 2700. Başı: Bir dil ki şāh- şāhid-i ʿaşḳa mekān olur Deryūzegāh-ı eşref-i kerrūbiyān olur Sonu: Tā muḳayyed olmadıḳça fihris-i taḳdīrde Maṭlab u maḳṣad bulunmaz nüsḫa-i tedbīrde 2. Farsça Dîvân Farsça Dîvân müstakil olarak tertip edilmemiş olup Türkçe Dîvân’ın içerisinde yer almaktadır. Beyit sayısının azlığı ve müstakil olarak tertip edilmemiş olması sebebiyle, bir dîvân sayılamayacağı veya bir dîvançe olarak değerlendirmenin daha uygun olacağı fikri akla gelebilir. Ancak Nevres’in Türkçe Dîvân’ını istinsah eden ilim ve sanat adamları onun Farsça şiirlerinin bir dîvançe için fazla olduğunu belirterek müstakil bir dîvân olarak değerlendirmişlerdir. 148 Akkaya, a.g.e., s.35. 149 Akkaya, a.g.e., s.68. 25 Dîvânın içerisinde kesideler 279 beyit, tarihler 39 beyit, tahmisler 97 bent, sâkinâme 64 beyit, gazeller 433 beyit, muamma ve lügazlar 47 beyit, rübai ve kıt’alar 16 beyit, müfredler 12 beyit olmak üzere toplam 1132 beyittir.150 Süleymaniye Ktp., Es'ad Efendi Bl., nr. 2700, yk. 102a-147a.151 Başı: Füzūd bi-nīşem ān ḫāl-i gerden-i kāfūr Keşīd sürme be-çeşm-i sevād-ı sūre-i nūr Sonu: Key buved yā Rab ki cānān bişneved peyġām-ı mā Nāme-rā mī-sūzed ez-ḥasret sevād-ı nām-ı mā 3. Gazve-i Bedr Hz. Muhammed’in Bedir Gazvesi’ni konu alan gazavatnâme türünde bir mesnevîdir. 371 beyit olup içerisinde diğer nazım şekilleri ile yazılmış parçalar mevcut değildir.152 İstanbul Üniversitesi Ktp., TY 66, yk. 1b-15b.153 Başı: El-ḥamdü li-rāḥimi'l-berāyā Ve'ş-şükr li-ʿālimi'l-ḫafāyā Sonu: Çoḳlar bu esāmī ḥürmetine Īşāl olundı vāṣılīne B. Mensur Eserleri 1. Târîhçe-i Nevres Eser, Şah II. Tahmasb’ın büyük bir orduyla 1731 yılında Revan kalesine saldırmasını, Diyarbakır valisi Hekimoğlu Alî Paşa’nın Revan’a giderek kaleyi müdafaa edişini ve Safevî ordusunu bozguna uğratışını, sadrazamlık göreviyle dönen Hekimoğlu Alî Paşa için İstanbul’da yapılan törenleri anlatmaktadır.154 150 Akkaya, a.g.e., ss.37-38. 151 Akkaya, a.g.e., s.37. 152 Hüseyin Akkaya, “Nevres-i Kadîm’in Gazve-i Bedr Adlı Mesnevîsi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.2, 1998. 153 Akkaya, a.g.e., s.37. 154 Hüseyin Akkaya, Tarîhçe-i Nevres (İnceleme ve Tenkitli Metin), İstanbul, Kitabevi, 2004, s.7. 26 Târîhçe-i Nevres’in müellifi, Serdarı Ekrem Hekimoğlu Alî Paşa’nın maiyetinde bizzat harbe katılmış, savaş esnasında ve savaş sonrasında mezkûr paşa tarafından muhtelif şahıslara, İran Şahı’na ve İstanbul’a gönderilen resmî mektupları kaleme almak gibi mühim bir görevi yürütmüştür. Bu sebeple savaş boyunca kumanda merkezinde Serdarı Ekrem’in yanında bulunmuş, savaşın seyri içerisinde müşahede ettiği, bizzat yaşadığı, duyduğu olayları eserinde anlatmıştır.155 İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., İbnülemin Bl., nr. 3442/2, yk. 248b-411a.156 Başı: Biñ yüz ḳırḳ üç senesinde evlâd-ı Ṣafeviyye’den Şāhzāde Ṭahmāsb Revān ḳalʿasını dest-i taṣarruf-ı Āl-i ʿOåmān -eyyedehü'llāhü ḫilāferehüm ilā-āḫiri'z-zamān- dan nezʿ-i taḫlīṣ sevdāsıyla… Sonu: Hemān ol gün dīvāna çıḳarup ve indikden ṣoñra ṭaʿām daḫı yidirüp ve beyne'n-nās terk-i dīvān şuyūʿ bulan ḳīl ü ḳāli defʿ itdiler -raḥmetü'llāhi ʿaleyhümā ve-ʿaleyhim ecmaʿīn-. 2. Münşeât Kuvvetli bir şâir olan Nevres, Münşeât’ı sayesinde takdire şayan bir münşî olarak da şöhret kazanmıştır. Münşeât’ın içerisinde 16 arzıhâl; 12 kaime; ikişer tane duânâme, arîza, tezkere; birer adet i’lâm, niyâznâme, sıhhâtnâme, muhabbetnâme, tebriknâme, dar’atnâme, tavsiyenâme, mürâsele; gönderildiği şahsın ismini zikredip “…ya yazılan”, “…ya irsâl olunan” başlığı altında 14 parça; 7 fıkra; 2 kenâr-ı kaime; 1 dîbâce; 2 takrîz; 8 lügaz ve “Sebeb-i Tahmîs-i Kasîde-i Sâdî” başlıklı bir parça olmak üzere toplam 83 mensûre yer almaktadır. Mektupların 21’i Resmo’dan, 12’si Bursa’dan, 1’i Sakız’dan olmak üzere 34 tanesi sürgün olduğu yerlerden yazılmış mektuplardır. Nevres, Edirne’deki mecburi ikâmeti esnasında 1, muhtelif zamanlarda kadılık vazifesi ile bulunduğu Filibe’den 7, Tokat’tan 2, Kütahya’dan 3 mektup göndermiştir.157 155 Akkaya, Nevres-i Kadîm And His Turkish Dîvân, s.47. 156 Akkaya, a.g.e., s.37. 157 Akkaya, Nevres-i Kadîm And His Turkish Dîvân, s.51. 27 Münşeât’ta 76 Türkçe, 4 Arapça, 3 Farsça parça bulunmaktadır. Eserin dili Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü, ağır, külfetli, oldukça uzun cümlelerle örülmüş bir Türkçedir.158 İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY 1695.159 Başı: Ḥakīmbaşızāde ʿAlī Paşa Merḥūma yazılan Pençe-i zeber-destān-ı ʿuluvv-i himem… Sonu: … evvelen ve āḫiren ʿumūm-ı esmāʾ-i meẓāhirde bāhir aʿyānda åābit eşyāda ẓāhir. 3. Mebâligu’l-Hikem Bu eser müstakil bir bölüm olarak ileride geniş bir şekilde ele alınacaktır. 4. Tercüme-i Târîh-i CihangîrŞah Türk-Hind hükümdarı Nureddin Cihangir Şah’ın ö. H.1037/M.1628 Farsça olarak kaleme aldığı Tüzük-i Cihangîrî isimli hatırat kitabının Nevres-i Kadîm tarafından Türkçe tercümesidir. Eser mensur olarak kaleme alınmakla birlikte konuya uygun olarak muhtelif şâirlerden alınmış manzum parçalarla yer yer süslemiştir. Nevres, tercümede eserin bu özelliğini korumuş, mensur kısımları tercüme edip 1 ve 17 beyit arasında değişen, şâirleri belirtilmemiş bu manzumeleri mısra, beyt, ebyat, mesnevî, nazm, rübai, kıt’a başlıkları altında Farsça aslıyla almış, tercümesini yapmamıştır. Bunlar mensur kısma nazaran eserde fazla yer tutmazlar.160 İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., İbnüleminBl., nr., 2544.161 Başı: El-ḥamdü li'llāhi rabbi'l-ālemīn ve'ṣ-ṣalātü ve's-selāmü ʿalā-seyyidinā Muḥammedin ve-ʿalā-ālihī ve aṣḥābihī ecmaʿīn ammā baʿd muṣavver şebīkeş-i ḳalem bu vech ile … Sonu: Ḳıṣṣahā mī-nüvişt ḫāḳānī ḳalem īncā resīd ve ser-bī-şikest. 158 Akkaya, a.g.e., s.53. 159 Akkaya, a.g.e., s.50. 160 Akkaya, a.g.e., ss.61-63. 161 Akkaya, a.g.e., s.61. 28 İKİNCİ BÖLÜM MEBÂLİGU’L-HİKEM’İN İNCELENMESİ I. Eserin İsmi Nevres-i Kadîm, Hâce Abdullah Herevî’nin eserlerinden derlenen Ey Dervîş risâlesinin genişletilmiş Türkçe çevirisini yaptığı esere Mebâligu’l-hikem ismini vermiştir. Bunu, eserin mukaddime kısmında “Mebāliġu'l-ḥikem ismiyle tesmiye vü be- nām ḳılınduḳdan soñra …”162 cümlesiyle ve hâtime kısmında yer alan Türkçe bir tarih kıt’asının son mısrasında “Hem nāmı Mebāliġu'l-ḥikemdür” 163 şeklinde ifade etmiştir. II. Tercüme Tarihi Mebâligu’l-hikem’in mukaddime kısmında Nevres, eserin tercümesine Bursa’daki 33 aylık sürgününün son üç ayında başladığını, bu H.Zilkade 1170/M.Temmuz-Ağustos 1757 tarihine tekabül eder,164 “Şeb-dīz-i ḳalem-şikeste ḳadem-i ṭayy-ı ṣaḥārī-i ṣaḥāyif iderek üç ay ḳadar miyāne-i merġzār-ı suṭūrda geşt ü güẕār idüp…”165 ve bu üç ay içerisinde “İlāhī! Ez-hīç heme çīz tevānī benefşe-zārına yetdükde …”166 kısma kadar eseri tercüme ettiğini yazar. Nevres, Bursa’daki sürgününden affedildikten sonra döndüğü ve üç ay kadar kaldığı İstanbul’da muhtemelen tercümeye ara vermiştir.167 Daha sonra kazâ göreviyle gittiği Kütahya’da tercümeyi bırakmanın münasip görülmeyip küfrân-ı nimet olacağı düşüncesiyle fırsat buldukça tercümeye devam eder: “Esn̠ ā-i hükūmetde iḥrāz-ı furṣat-ı vaḳt itdükce ilzām-ı ʿuhde-i himmet ḳalınan tercüme-i Risāle’de ḳuṣūr u beṭāʾet-i dāʿiye-i noḳṣān-ı mürüvvet belki müstelzim-i küfrān-ı niʿmet olmaġla terk-i tercüme münāsib görülmeyüp āsūdegī-i çeşm-i zaḫm-ı ḥussād niyyetiyle tekmīl ü tetmīmi ḥavāle-i tercümān-ı ter-zebān-ı ḳalem 168 ḳılınmışdı.” 162 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.13a. 163 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.147a. 164 Akkaya, a.g.e., s.56. 165 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.11b. 166 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.11b; Bursa’da tercüme ettiği kısım Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.53a’ya denk gelmekte ve diğer nüshalarda sayfa numarası değişmektedir. 167 Akkaya, a.g.e., s.56. 168 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.12b. 30 ve eserini orada tamamlar. Ebced hesabıyla H.1172/M.1759 tamamlanma tarihine işaret eden “Mutażammın-ı tārīḫ-i itmāmı olan Mebāliġu'l-ḥikem …”169 ismiyle eserini bitirir ve Sadrazam Koca Râgıp Paşa’ya takdim eder.170 Eserin hâtime kısmında da Arapça olarak kaleme alınmış, lügaz mahiyetindeki ferağ kaydında Nevres, çok kapalı bir ifade ile eserini H.1172/M.1759 yılında yazdığını ifade eder. Bilahere bu tarihi bir kez daha belirten Türkçe bir tarih kıt’ası ile Mebâligu’l-hikem son bulur. Hem eserin adı Mebâligu’l-hikem’e, hem de bu tamlamanın, ebced hesabıyla eserin yazılış tarihi olduğuna işaret eden bu kıt’a şöyledir:171 “Bu nüsḫa-i maʿnā-i laṭīfi Enmūzec-i Nūn ve'l-ḳalemdür Tārīḫine hem ider işāret 172 Hem nāmı Mebāliġu'l-ḥikemdür” III. Tercüme Sebebi Nevres, Bursa’daki sürgününün üçüncü yılında, mübarek bir cuma günü, sohbet-i bî-külfetleriyle gönlünün ferahlaması için Kâdirî şeyhlerinden Seyyid Abdulkadir Efendi’nin hânkâhına gider. Birkaç saatlik gül tadındaki sohbetleriyle Nevres’in kederi kalmaz, daha sonra hânkâhın civarındaki bir bahçede yemeğe ve sohbete katılır. Bazen Kâdirî ve bazen de Nakşî şeyhlerinin hâllerinin anlatıldığı bu sohbet yer yer şiirlerle de süslenir: “… üçünci sāl-i melāl-i iştimālde bir rūz-ı mübārek cumʿa esbāb-ı felāket ü perīşānī müretteb ü sāmān ḥırmān u bī-nevāyī ber-vefḳ-i maṭlab s̠everān-ı ġubār-ı pāy-ı 169 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.12b-13a. 170 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.13a; Metni okurken yararlanılan diğer nüshada eserin ismi “Mebāligu'l-hikem” in altında kırmızı mürekkeple 1172 yazmaktadır. İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY 3007, yk.9b. 171 Akkaya, a.g.e., s.57. 172 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.147a. 31 rūzgārdan nişeste-i şikeste-i mirʾāt-ı żamīr olan gerd-i endūh dest-kārī-i rūşen-ger-i ṣoḥbet-i bī-külfetleriyle fiʾl-cümle zāʾil ola diyü sülāle-i dūdmān-ı Eşrefiyye maẓhar-ı tecelliyāt-ı celiyye vü ḫafiyye ḥālā mürşid-i reh-revān-ı ṭarīḳat-ı Ḳādiriyye es-Seyyidü'ş-Şeyḫ ʿAbdu'lḳādir Efendi Ḥażretlerinüñ ḫān-ḳāh-ı ḳudsiyān- penāhlarına gitdüm ve bir iki sāʿat ḳadar leẕẕet-i gül-ḳand-ı mükerrer ṣoḥbetleriyle izāle-i ʿarıẓa-i telḫ-kāmī-i rūzgār itdüm. Esn̠ ā-i kelāmda baʿde'l-muḳābele civār-ı ḫān-ḳāhda yine kendülere müteʿallik bir bāġçe-i dil-güşāde tā hengām-ı şām ārām u münāvele-i fevākih u ṭaʿām olunmaḳ üzere teklīf ü tenbīh buyurmalarıyla emr ü irādelerine gerden-dāde-i teslīm olunup bir niçe yārān-ı ṣafā ile varılup ṭarḥ-ı ḫalḳa-i neşāṭ ve basṭ-ı ḳālīçe-i inbisāṭ olundı. Gāh ḥālāt-ı merdān-ı Ḳādiriyye gāh keyfiyyāt- ı pīrān-ı Nakşibendiyye’den ṣoḥbet gāh naẓmen gāh nesr̠ en nemek-rīzi-i ḫ˘ān-ı ülfet 173 …” Mecliste bulunan Nakşî şeyhlerinden Seyyid Mehmed Efendi, bir ara Nevres’e dönerek, geçmiş Nakşî şeyhlerinin büyüklerinden Hâce Abdullah Herevî’nin174 ey dervîş hitabıyla başlayan ve sülûk erbabının hâllerine öğütler içeren risâlenin eşsiz Fars lisanıyla yazıldığını, bu sebeple gizli manalarının Rûm diyârının yeni sâliklerine mestûr olduğunu, eğer bu eseri Farsça’dan Türkçe’ye tercüme edip kapalılığını çözdüğü takdirde gurbetten kurtulacağını ve sıkıntılarının son bulacağını söyler: “… Şeyhü'ş-şüyūh-ı merdān-ı Naḳşibendī eş-Şeyhü's-Seyyid Meḥmed Saʿīd Efendi Ḥażretleri bu faḳīr-i ḥakīrü'l-bıḍāʿayı sezā-vār-ı teşrīf-i ḫitāb idüp bu vechle çihre- güşā-yı ʿarūs-ı kelām oldılar ki “Güẕeştegān-ı pīrān-ı Naḳşibendiyye’den mülemmaʿ-i eşiʿʿa-i feyż-i Bārī ve mısṭaʿ-i āfitāb-ı cemāl-i Settārī Ḫ˘āce ʿAbdu'llāh Enṣārī Ḥażretlerinüñ ḫitāb-ı mustaṭāb-ı Ey Dervīş ile taṣdīr ve ḥükm ü mevāʿıẓdan aḥvāl-i aṣḥāb-ı sülūka mülāyim-i teʾlīf ü taḥrīr itdükleri Risāle bī-naẓīr-i lisān-ı Fārisī üzere olup ḫafāyā-yı mezāyā-yı maʿnāsı sālikān-ı nev-sebaḳ-ı Diyār-ı Rūm’a mestūr … Taʿahhüd iderüm ki inżimām-ı bereket-i enfās-ı Ḫ˘ācegān ile feyż-i muḳaddes-i sırr-ı müʾellif size bu kitābuñ şevāhid-i ḫāṭır-rübā-yı maʿnāsını cāme-i şīb-i ʿAcemī’den ʿarī ve ilbās-ı dībā-yı zībā-yı Rūmiyāne ile kisvet-i taʿḳīd ü 173 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.9a-10a. 174 Tahsin Yazıcı ve Süleyman Uludağ, Nevres’in Hâce Abdullah Herevî’yi eski Nakşibendiyye meşâyihinden gösterdiğini, ancak bunun doğru olmadığını söylerler. Yazıcı; Uludağ, a.g.md., s.225. 32 iġlāḳdan berī itdigüñüz muḳabilinde silsile-i gerden-feşār-ı ġurbetden vesīle-i ḫalāṣ 175 u necāḥ ve derd ü dāġ-ı miḥnet ü melālden vāsıṭa-i necāt u felāḥ olur.” Bunun üzerine Nevres, hemen eseri tercümeye başlar ve tercümeye başlamasından üç ay sonra sürgünden affedilip İstanbul’a geri döner. IV. Konusu Mebâligu’l-hikem, bir mukaddime ile başlar. Bu kısımda Nevres, besmele, hamdele ve salveleden sonra kendi hayatıyla ilgili bilgi verir. Altı sene Girit’in Resmo kasabasında sürgünde kaldığını, Sultan III. Osman’ın tahta geçişinden sonra sürgün yerinin Bursa’ya çevrildiğini, daha sonra Bursa’ya gelişinin otuz üçüncü ayında affedilerek İstanbul’a geldiğini ve Koca Râgıp Paşa’nın merhametine nâil olup Kütahya kadılığına tayin edildiğini ağır ve ağdalı bir üslûpla dile getirir. Yine bu kısımda Nevres, Mebâligu’l-hikem’i tercüme etme sebebini ayrıntılı bir şekilde anlatır. Mukaddime kısmından sonra ise eser yer alır ve eserin konusu kısaca şu şekildedir: Mebâligu’l-hikem, mâhiyeti itibarıyla tasavvufî bir eserdir. Eser, baştan sona hitabî bir üslûpla kaleme alınmıştır. Bu hitaplar, hem ruhun feryâdı, tevbe ve istiğfârıyla Allah’a tazarru’ ve niyâzı hem de sülûk erbabına muhtelif hitaplarla seslenilerek tasavvuf yolunda uyması gereken nasihatleri ihtiva eder. Allahu Teâlâ’nın vahdeti, kudreti ve yüceliğinden bahsedilip yer yer Esmâ-i Hüsnâ’dan isimlerle Allah’a samimi münâcâtlar yer alır. Tevhîd inancının nasıl olması gerektiği, tasavvufun, şerîatın, tarîkatın, hakikatin tanımları yapılarak, şerîatsız hakikatin ve hakikatsiz şerîatın ne olduğuna yer verilir. Yine muhabbet ve mihnetin tanımları yapılarak, aşkın ne olduğu ve âşığın kim olduğu sorularına cevap verilir. Allah’ın, ruhları muhabbetiyle yarattığı, daha sonra ulvî âlemden süflî âleme gönderdiği, ruhların burada çırpınış ve çaresizliğiyle çektiği ıztırapları, geldikleri yere kavuşma arzusu ve Allah’a duydukları muhabbet ifade edilir. Tasavvuf yolunda ölü bir nefsin, diri bir gönlün ve mübarek bir cânın olması gerektiği, cân ile diri olanın hayattan mahrum olduğu, cânın ancak Hayy-ı Kayyûm ile diri olacağına yer verilir. Allah ile 175 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.10a, 11a. 33 bütün mevcudat arasında perdelerin olduğu, bu perdelerin ancak varlığın yok edilip fenâ olmasıyla kalkabileceği anlatılır. Dünyanın geçiciliğinden bahsedilip bir gurur yeri olduğunu, misafirine kalmak için izin vermeyen bir kervansaraya benzediğini, merhemi olmayan bir yara, zalimlik ve sıkıntı evi, cânı yakan acı bir yudum olduğu, İbrahim Edhem, Bâyezid-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Şakîk-i Belhî, Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr gibi büyük mutasavvıfların dünyayı terk ettikleri belirtilir. İki dünya faydasının ve saâdetinin ise bilenlerin sohbetinde olduğuna yer verilir. İlme ve âlime değer verilmesi, ömrün cahillikle geçirilmemesi, bir mesleğin, ilmin öğrenilmesi ve öğretilmesi gerektiğine değinilir. Zâhid, ârif ve sûfîden bahsedilip dervişliğin ne olduğu, dervişin kim olduğu, sorularına cevap verilir. Yaratıcı, peygamber, mushaf, namaz, oruç, hac, zekat, nefisle mücadele, riyâzet, mücâhede, tevekkül, sabır, kanaat, takva, güzel amel işleme, iyi huylu olma, cömertlik, tevazu, kulluk gibi hem dinin hem de tasavvufun temel konuları kısa kısa ele alınır. Eserde, peygamberlere, sahabelere, mutasavvıflara ait menkabeler bulunmakla birlikte, yer yer hikmetler ve mev’izelerle süslenmiş olup eserin bazı yerlerinde âdâb-ı muaşeret nev’inden ifadeler de yer almaktadır. V. Şekil Özellikleri Mebâligu’l-hikem, genel olarak mensur olmakla birlikte yer yer manzum parçalar da mevcuttur. Eserde 15 Türkçe, 5 Arapça ve 60 Farsça olmak üzere 80 manzume olup toplam beyit sayısı 102’dir. 1 Türkçe, 2 Arapça ve 10 Farsça olmak üzere 13 tane de mısra yer alır. Eser, Farsça metinden parçalar ve devamında Türkçe tercümelerinin yer aldığı bir düzene sahiptir. Farsça metinden alınan parçaların üstü aşağıda görüldüğü gibi kırmızı mürekkeple çizilmiş olup bazı Arapça ifadelerin üstü de bu şekilde çizilmiştir. 34 176 Bu, şerh/tercümeyle metin rahatlıkla tefrik edilebilsin ve gerekiyorsa metin tek başına okunabilsin diye hem yazmalarda hem de matbularda başvurulan bir tekniktir. Maksat aranan ve muhtaç olunan bilginin-yorumun kolay bulunması ve rahatlıkla okunmasını sağlamaktır.177 VI. Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-Hikem’i Tercüme Metodu Nevres, asıl metinden alınan Farsça kısımları kelime kelime tercüme etmeyip genişletilmiş çevirisini yaparak Türkçe’ye aktarmıştır. Tercümesinde son derece serbest davranmış, Farsça metinde olmayan âyetler, hadîsler, kelâm-ı kibârlar, kendi şiirlerinden ve başka şâirlerden aldığı Türkçe, Arapça ve Farsça manzum parçalarla tercümeyi zenginleştirmiştir. Öyle ki iki yapraklık asıl metnin tercümesi beş yaprak tutmaktadır. Bu zenginleştirmeyle birlikte Farsça asıl metin, Mebâligu’l-hikem’in üçte  birini oluşturmaktadır. Aşağıda yer alan Farsça kısa bir parça, Nevres’in tercümesinin ne derece genişletilmiş ve serbest olduğu hakkında bilgi vermektedir: “Ey yektā-yı bī-diger ve ey dānā-yı bī-fikr! Be-kerem der-ʿacz-i mā niger. Ḥallāc ene'l ḥaḳ goft tācdār şod. ʿAbdu'llāh Ḥaḳ goft bācdār şod. İlāhī! Eger bende-gān-rā ʿiḳāb konī ṭūmār-ı kerem tebāh şeved. Eger kerde-i mā  der-gerden-i mā konī rūyhā siyāh şeved.” [27a] Nevres, bu Farsça asıl kısmı Türkçe’ye şöyle çevirmiştir: 176 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.17a. 177 İsmail Kara, İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz -Şerh ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not-, İstanbul, Dergâh Yay., 2014, s.43.  Oluşturulan transkripsiyonlu metnin sayfa sayısı göz önünde bulundurularak hesaplanmıştır.  Ey eşi benzeri olmayan ve ey fikirler olmadan bilen! Bizim acizliğimize kereminle bak. Hallâc, ene’l-Hak dedi hükümdar oldu. Abdullah, Hak dedi mükâfatını aldı. İlâhî! Kullarına azap verirsen cömertliğin mahvolur, bizim yaptıklarımızı boynumuza yüklersen yüzler siyah olur. 35 “Ey Ḫudā-yı bī-naẓīr ve ey ʿālim-i bī-teşvīş ü dānā-yı Baṣīr! Kemāl-i kerem ü ʿināyetle bizüm ʿacz ü iftiḳārumuza tevcīh-i naẓar-ı merḥamet ḳıl! Beyt: Ey nīst perdeī ki nebāşed nevā-yı tū  ʿĀlem pürest ez-tū vü ḫālī(e)st cāy-ı tū ḥükmünce Manṣūr pūte-i fenā fi'llāhda iẕābe-i cevher-i vücūd-ı mā-sivā idüp deryā-yı bī-ḳaʿr u bün-i istiġraḳda ene'l-ḥaḳ dimekle tācdār-ı taḫtgāh-ı serdār oldı. ʿAbdu'llāh ke-ẕālik maḳām-ı ʿubūdiyyetde nefsine mecāl-i taʿayyün-i vücūd ve ma-ʿadāya cevāz-nümūd u şühūd virmeyüp ancaḳ Ḥaḳ dimekle der-bend-i taḥayyürde bācdār-ı şāh-rāh-ı intiẓār oldı. İlāhī! Eger raḳabe-i ʿubūdiyyeti beste-i ribḳa-i teklīf olan ḫaclet-zedegān-ı maʿṣiyet ü günāhı üftāde-i laġzişgāh-ı ʿiḳāb itmek irāde-i cenāb-ı muḳaddese muvāfıḳ düşerse ṭūmār-ı ṭavīlü'ẕ-ẕeyl-i luṭf u ʿaṭā tebāh ve  ḥablü'l-metīn-i kūtāh ḳalur. Beyt: Yumazsa āb-ı raḥmet ehl-i cürmüñ cürmüni yā Rab Ya bu bī-ḥadd ü bī-pāyān olan deryāyı neylersün Ve eger bizüm seyyiʾāt-ı aʿmālümüzi boynumuza yükledüp bār-ḫāne-i ḳıyāmetde ol ḥāliyle iḥẓār-ı mevḳif-i ḫitāb itmek lāzım gelürse ġalebe-i şerm ü ḥayā ve istīlā-yı mehābet-i ḥużūr-ı kibriyā ile eczā-yı aʿẓāmuz hem- ḥālet-i berggāh ve yüzlerimüz siyāh olur biz ise vüsʿat-i deryā-yı raḥmete küllī iʿtiḳād ile Beyt: Ferdā çü der-i behişt-rā bāz-konend  Müflis ṭalebend ü müflisān nāz-konend mefhūmuna iʿtimād Beyt: Çü deryā-yı raḥmet telāṭum-koned  Seni terennüm etmeyen musikî perdesi yok olsun/ Bütün kâinat seninle doludur, ama senin yerin boştur. Sâib-i Tebrîzî.  Rahmetim gazabımı geçmiştir. Hadîs.  Yarın cennetin kapısı açıldığında/ Müflis ister ve müflisler naz yaparlar. 36  Güneh ṣāḥib-i ḫ˘īş-rā gom-koned mażmūmuna istinād idüp ümīdvār-ı fażl u iḥsān ve dil-beste-i luṭf-ı bī- imtinānuz.” [27a-27b-28a] Nevres, tercüme ederken bazı ifadeleri açıklama ihtiyacı duymuştur. Bunun sebebini eserin mukaddime kısmında, tercümesini yaptığı Farsça kısımların kısa ve özlü anlatımının mertebe-i icâz olduğundan, ima edilen manaları şerh ederek tercüme ettiğini belirtir: “… dürr-i mens ̠ūr-ı kelām-ı pervīn-niẓāmlarında iḫtiṣār u īcāz mertebe-i iʿcāzda olmaġın tercümesi siyāḳ-ı şerḥ-i tenevvür üzere iltizām ve icmālen mutażammın oldıġı maʿānī-i mermūzesi es ̠nāʾ-i 178 tercümede īrād olunmaḳ iḫtiyār olunmışdı.” Metin içerisinde tercümeden sonra yer yer yaptığı şerhler ile Nevres, bu görüşünü destekler ve tercümeden şerhe geçişi başta yaʿnî olmak üzere fi'l-mesel, fi'l-hakîka gibi ifadelerle yapar: “… niteki mürīd şeyḫinden ve şāgird üstādından nişān virür yaʿnī ese̠ rden müʾes ̠si̠ re intiḳāl ḫuṣūṣunda mürīdüñ temkīn ü televvün ü teyaḳḳuż u ġafleti şeyḫün ḥāline dāll ve şāgirdüñ ṣıḥḥat-ı maʿlūmāt ve selāmet-i mażbūṭātı ḳuvvet-i meleke-i üstādı mübeyyen bir ḥāldür.” [30a] “Eger ayaġuñ var ise yaʿnī pāy-ı ṭalebüñ vādī-i maṭlabda mālik-i ḳuvvet-i reftār ise dāʾire-i hem-pāyān-ı güm-furṣat-ı zamāndan çeküp ve ol ḫārzārı geçüp Ḥabl-i metīn o emr-i İlāhī’ye bend eyle ve eger başuñ var ise yaʿnī ser-i saʿādet-i efserüñ taḫtgāh-ı ʿālem-i intibāhda tācdārī-i salṭanat sevdā-yı ʿışḳa sezāvār ise gerden-keş-i silsile-i aḥbāb olup bāb-ı Rabbi'l-erbābda nihāde-i ʿatebe-i bülend ve girīftār-ı pençe-i kemend eyle.” [104a] “… iʿtibārda nişīb-i hāmūn yaʿnī ṣaḥrā-yı vücūdda nümūdār ve ʿuẓm-ı şān ile ʿilm-i ifrāz-ı iḳtidār olan zūr-āverān-ı meydān-ı ṭaleb ki bī-behre-i maḥabbet ola fi'l-mes ̠el kūh-ı Bīsütūn ise de dāmen-i ṣaḥrā-yı imkānda herze-gerd-i bevādī-i ḥayret olan mürde-dilān ḥasretle berāber ve hem- ḥāletdür.” [52a]  Rahmet denizi dalgalandığında/ Günah sahibini kaybeder. Sâib-i Tebrîzî. 178 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.11a-11b. 37 “Bir ẕerre-i maʿrifet iki dünyā ṭolusı niʿmetden aʿlā fi'l-ḥaḳīḳa çāşnī-i telḥ- ābe-i ġam u miḥnet leẕẕet-i şerbet-i āsāyiş ü ʿāfiyetden ṣad-mertebe iḥlādur. Ṭālib-i dünyā rencūr ve ṭālib-i ʿuḳbā müzdverdür.” [131b] Nevres, tercümeyi son derece serbest yapıp bir yerde “Ey sālik! Ḥażret-i müʾellifüñ -ḳuddise sırrahū- İlāhī! Yuḥibbühüm tamāmest yuḥibbūnehū ne kodāmest?” diyü āşinā-yı zebān-ı ḳalem-i taḥḳīḳ itdigi maʿnādan murādı …”179 ifadesiyle; iki yerde ise, “Müʾellif-i Risālenüñ …”180, “Müʾellifüñ -ḳuddise sırrahū- metn-i Risālede …”181 ifadeleriyle başlayan açıklamalar yapmak suretiyle tercümeye doğrudan müdahale ederek tercüme arasına kendi düşüncelerini de katar.182 Nevres, tercümesinin bir yerinde de Şakîk-i Belhî hakkında “Şaḳīḳ-i Belḫī - ḳuddise sırrahū- ṭabaḳa-i evlāda kibār-ı evliyādan olup yüz yetmiş dört senesinde Ḫıtlān nām beldede iḥrāz-ı rütbe-i sāmiye-i şehādetle vāṣıl-ı civār-ı raḥmet ve ḥālā mezār-ı mübāregi ol vilāyetde ziyāret-gāh-ı aṣḥāb-ı baṣīretdür.”183 şeklinde ansiklopedik bilgi verir. Nevres, asıl metinde yer alan âyet, hadîs, Arapça ibare ve bazı manzum parçaları da tercümesinde yer vermiştir. Bu sebeple bu ifadeler metinde iki kez yer almaktadır. A. İktibaslar Nevres-i Kadîm’in tercüme metodunu oluşturan önemli özelliklerden birisi asıl metinde olmayan pek çok âyet, hadîs, kelâm-ı kibârlar, hem kendi hem de başka şâirlerden Türkçe, Arapça ve Farsça beyit, mısra, kıt’a ve rübailerin yer almasıdır. Nevres, bu Arapça ve Farsça manzum parçaların tercümelerini yapmayıp aslıyla metne almıştır. Bu alıntılar, tercümeyi zenginleştirip konunun akıcılığına katkıda bulunarak esere telifî özellikler de katmıştır. Bu iktibasları şu başlıklar altında değerlendirmek mümkündür:184 179 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.81b. 180 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.108a. 181 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.113b. 182 Akkaya, a.g.e., ss.58-59. 183 Abdürrezzak Nevres, a.g.e., yk.14b. 184 Tercümede yer alan âyet, hadîs, kelâm-ı kibâr, Türkçe, Arapça ve Farsça manzum parçaların sayfa numaralarının yanı sıra, eserin mukaddime ve Farsça asıl kısmında yer alanların da sayfa numaraları sıralamada değerlendirilmiştir. 38 1. Âyetler Nevres, metnin çeşitli yerlerinde tercümesini desteklemek için Kur’ân-ı Kerîm’den iktibaslar yapmıştır. Bu âyetlerin bazen bir kısmını, bazen tamamını alırken bazen de konuyla ilgili farklı sûrelerden birden fazla âyet alıntılamıştır. Yine konuyla ilgili olarak bazı âyetler birkaç yerde tekrar etmektedir. Metinde geçen âyet iktibaslarından bazıları şöyle örneklendirilebilir:  “Bu gürisne-i nevāle-i ʿināyeti bā-delālet-i żiyāfet-ḫāne-i ḳurb u civāra daʿvet itdüñ icābetde irtikāb-ı maʿṣiyet-i terk ü teʾḫīr ve  ḥükmünce vaẓīfe-i ʿuhde-i ʿubūdiyyet buyurılan aḥkām u tekālīf edāsunda iḫtiyār-ı külfet-i taḳṣīr itdüm.” [34b] “İlāhī! Saña raḥmet yaraşur baña ḥācet yaḳışur. Dergāh-ı ʿacizān-penāh-ı  keremüñde bir ʿabd-i ẕelīl ve gedā-yı ḥaḳīrem ve ḥükmünce sen Ġanīsün ben faḳīrüm.” [74b] Metinde âyet iktibaslarının yapıldığı yerlerin sayfa numaraları şöyle sıralanabilir: Mü’min:40/44 [8b], 40/60 [34b, 77b], 40/16 [41b]; Hûd:11/6 [9a, 53a], 11/5 [13a], 11/107 [145b]; Âl-i İmrân:3/119, 3/154 [13a], 3/185 [18b], 3/13 [24b, 25a], 3/135 [32a, 41b, 93a], 3/40 [95b], 3/9 [114b]; Mâide:5/7 [13a], 5/54 [78a, 82a], 5/1 [95b]; Enfâl:8/43 [13a], 8/28 [113b]; Lokmân:31/23 [13a], 31/33 [22b, 36b, 90b]; Fâtır:35/38 [13a], 35/5 [22b, 36b, 90b], 35/8 [32a, 77b], 35/10 [52b]; Zümer:39/7 [13a], 39/17 [22a], 39/53 [35b, 37b, 38a], 39/73 [56b]; Şûrâ:42/24 [13a]; Hadîd:57/6 [13a]; Teğâbun:64/4 [13a]; Mülk:67/13 [13a]; Tâhâ:20/16 [17b, 18a]; Kasas: 28/88 [18b, 25b, 26a, 69b], 28/56 [32a, 77b]; Şuârâ: 26/88 [18a]; Yâsin:36/49 [19b, 20a], 36/59 [94b]; Yûnus: 10/64 [22a], 10/25 [32a, 77b], 10/62 [94a]; Nûr:24/44 [24b, 25a], 24/46 [32a, 77b], 24/46 [41a]; Bakara:2/285 [25b, 26a], 2/142, 2/213, 2/272 [32a, 77b], 2/216 [32b, 45a, 132a], 2/31 [40b], 2/13 [41a], 2/156 [65a], 2/62, 2/112, 2/262, 2/274, 2/277 [94a]; İnfitâr:82/6 [26b]; Burûc:85/12 [27a], 85/16 [145b]; Kehf:18/65 [29b, 44b]; Rahmân:55/29 [30a]; Ankebût:29/69 [31b], 29/6 [35b, 57a]; Muhammed:47/38 [32a, 74b]; En’âm:6/103 [32a], 6/147 [134b, 137a]; Şûrâ:42/11 [32a, 53a], 42/40 [67a];  Bana duâ edin, duânıza cevap vereyim. Mü’min:40/60 (Kısmȋ iktibas).  Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Zâriyât:51/56.  Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Muhammed:47/38 (Kısmȋ iktibas). 39 A’râf:7/16 [32a], 7/186 [41a, 93b], 7/143 [61a, 61b], 7/179 [82a]; İbrâhim:14/4 [32a, 77b], 14/34 [49b]; Nahl:16/93 [32a, 77b], 16/18 [49b]; Müdessir:74/31 [32a, 77b]; Haşr:59/22, 59/23 [32b]; Zâriyât:51/56 [34b]; Ahzâb:33/72 [39a]; Fussilet:41/31 [40b]; Zilzâl:99/8 [41b]; Abese:80/34, 80/35 [43a]; Nisâ:4/28 [45b, 53a], 4/78 [55a, 93b], 4/48, 4/116 [56b], 4/34 [86a]; Nebe’:78/6 [51b], 78/14 [52a]; İsrâ:17/70 [53b]; Tin:95/4 [62b], 95/5 [62b]; Saffât:37/96 [77b]; Zuhruf:43/32 [85a, 100a, 102b]; Ra’d:13/31 [114b]; Yûsuf:12/18, 12/83 [118b]; Müminûn:23/12 [134b]. 2. Hadîsler Mütercim, tercümesinde ifadelerini desteklemek için âyetler kadar yer almasa da hadîslerden de alıntılar yapmıştır. Metinde geçen hadîs iktibaslarından bazıları şöyle örneklendirilebilir:  “Ey sālik! Saḫāde-i taḳlīd-i cünbiş-i nesīm-i ṣabā ile bāzārından intifāʿ idüp herkese ḫayruñ ṭoḳuna.” [80b] “Ey Ḥallāc! Şol sözleri ki sen söyledüñ ben senden muḳaddem söylemişidüm ve yüz ḳat senden ziyāde cürʾet eylemişidüm lākin sen  fermānına riʿāyet itmeyüp cūşiş-i deryā-yı şevḳ u istiġrāḳıyla ol gevher-i cihān-bahā-yı maʿnāyı ḳālıb-ı ṣadef-i ʿibārete ḳoyup siyāsetkede-i şerīʿatde kendiñe ḳıyup mübtelālar gürūhuna serdār olduñ.” [125a] Metinde hadîs iktibaslarının yapıldığı yerlerin sayfa numaraları şöyle sıralanabilir: 27b, 43b, 62b, 64a, 65a, 70a, 72a, 80b, 84a, 112a (2 tane), 116a (2 tane), 125a, 140b. 3. Arapça İbareler Tercümede, kelâm-ı kibâr kabilinden bazı Arapça ibareler bulunmaktadır. Nevres, bu ibareleri yine anlatımı güçlendirmek için alıntılamıştır. Metinde geçen Arapça ibareler şöyle örneklendirilebilir:  İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır.  İnsanlara akıl seviyelerine, istidat ve durumlarına göre hitap edin. 40  “Muṭlaḳ tevāngerī vü ġınāyı żımnında bil.” [68b] “Būstān-ı mecālis-i büzürgāna furṣat-ı duḫūl ve ruḫṣat-ı müs ̠ūl bulduḳça ġonce gibi yek-pāre hūş ve gül gibi ser-ā-pā gūş ol ve anlar söylerken sen  fāʾidesin fikr it ḫāmūş ol.” [71b] Metinde Arapça ibarelerin sayfa numaraları şöyle sıralanabilir: 9a, 11a, 12a, 12b, 13a, 15a, 15b (2 tane), 16a (2 tane), 17b, 28b, 29b, 34a, 39a, 41a, 46a, 46b, 48a (2 tane), 49a (2 tane), 49b, 60b, 62b, 64a, 67b, 68b (2 tane), 71b, 72b, 82a, 83b, 90b, 97b, 100b, 105a, 109b, 113b, 118a, 119a, 121a, 122b, 137a, 143b (2 tane), 145a (3 tane). 4. Türkçe Manzum Parçalar Nevres, tercümesinde başta kendisine ait olmak üzere muhtelif şâirlerden konuya uygun Türkçe manzum parçaları tercümeye dahil etmiştir. Kendisine ait Türkçe şiirleri ya li-münşihî, kıt’a-i li-münşihî şeklinde belirtmiş ya da mahlasını kullanmıştır. Koca Râgıb Paşa ve Arabzâde’nin birer beyti dışında iktibas yaptığı Türkçe şiirlerin müelliflerini belirtmemiştir. Metinde iktibas yapılan Türkçe manzum parçalar şöyle örneklendirilebilir: “… serāsīme vü nā-būd olacaḳ vücūdıñı meʾāle ḳurbān yaʿnī maḥv-ı maʿnā- yı maʿrifet-i Ḫudā eyle. Cennet-maḳām imām ol sulṭāni-i ʿArabzāde merḥūmuñ O deñlü mürtefiʿ bünyāddur ḳaṣr-ı tevāżuʿ kim Riyāż-ı cennete neẓẓāre mümkündür zemīninden beyt-i dil-āşūbunı añla. Aḥbābı tevāżuʿ ile kendiñe bende idüp taḥṣīl-i rıżā- yı Ḫudā-yı ẕü'l-minende ol.” [69b] “Ḥālā fermān-fermā-yı dīvān-ı serāy-ı ṣadāret-i ʿuẓmā ve münşī-i memālik-i ṣūret ü maʿnā Ḥażret-i Rāġıb Paşa’nuñ -sellemehu'llāhü teʿālā- Muẓaffer vaḳt-i furṣatda ʿadüvvden intiḳām almaz  Kanaat, hiç tükenmeyen bir hazinedir.  Sessizlik hikmettir, uygulayanı azdır. 41 Mürüvvetmend olan nā-kāmī-i düşmenle kām almaz muṭṭaliʿ-i maʿnīdārı üzere düşmenüñ nā-kām ve kendülerinüñ nāʾil-i merām olmalarından mesrūr belki düşmenüñ muẓaffer ve kendilerinüñ mükedder olmasından rencūr olmazlar.” [123a] Metinde yer alan Türkçe manzum parçaların sayfa numaraları şöyle sıralanabilir: Nevres-i Kadîm [1b, 6a, 37a, 87b, 108b mısra, 147a], 2a, 6b, 7a, 7b, 27b, 55a, 55b, Arabzâde [69b], Koca Râgıb Paşa [123a]; 125b. 5. Arapça Manzum Parçalar Nevres, tercümesini zenginleştirmek için konunun akışına uygun olarak Arapça beyit ve mısraları iktibas etmiş, ancak bu parçaların müelliflerini belirtmemiştir. Bu iktibasların tespit edilen müellifleri arasında Hz. Alî, Muhammed bin Hâzim El-Bâhilî, Abdulvâhid bin Zeyd, El-Mütenebbî yer alır. Metinde iktibas edilen Arapça manzum parçalar şöyle örneklendirilebilir: “İlāhī! Bu fürū-māndegān-ı bīmār-ḫāne-i baṭālete istinādumuz  mefhūm-ı münīfine ve iʿtimādumuz  mażmūn-ı şerīfinedür.” [42b] Metinde yer alan Arapça manzum parçaların sayfa numaraları şöyle sıralanabilir: Muhammed bin Hâzim El-Bâhilî [2b], El-Mütenebbî [3b], Hz. Alî [42b 2 tane], Abdulvâhid bin Zeyd [45b mısra], [8b], [75a mısra]. 6. Farsça Manzum Parçalar  Kerîm Allah’a hayır amellerle değil/ Kalb-i selîm ile geldim. Hz. Alî.  Ki bu yaptıklarımda her türlü kabahat vardır/ Şayet Kerîm’in huzuruna çıksa. Hz. Alî. 42 Metinde yer alan Farsça manzum parçalar, Türkçe ve Arapça manzum parçalara göre fazladır. Nevres, kendisine ait olan Farsça manzumeleri, Türkçe manzumelerde olduğu gibi li-münşihî, kıt’a-i li-münşihî, beyt-i li-münşihî, beyt-i li-mütercime ifadeleriyle belirtmiştir. İktibas yaptığı Farsça manzum parçaların müelliflerini, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ile Urfî-i Şîrâzî’nin birer beyti dışında, belirtmemiştir. Bu Farsça manzum parçaların tespit edilen müellifleri arasında Hâce Abdullah Herevî, Nizâmî-i Gencevî, Sâib-i Tebrîzî, Sadî-i Şîrâzî, Selmân-ı Sâvecî, Hâfız, Senâî yer almaktadır. Metinde yer alan Farsça manzum parçalar şöyle örneklendirilebilir: “İlāhī! Her ne zamān ki sevāniḥ-i āsā̠ r-ı tecelliyāt-ı ġaybiyye ile vāṣıl-ı derece-i ittiḥād oldum ṣanup artıḳ taḥammül-i teklīfden ḳurtuldum diyü cezm iderüm dest-i irādetüme bir başḳa meşġale ḥavāle idersün Her şebī gūyem ki ferdā terk-i īn sevdā konem  Tāze mīgerd u hevāyeş her seḥer-ġahem diger yaʿnī rāh-ı ṭalebde nihāyet ve merātib-i ʿubūdiyyetde ġāyet yoḳdur dirsün.” [35a] “Merāsim-i perhīz ü ādāba naẓar-gāh-ı merdümde itdiginden ziyāde ḫalvetüñde riʿāyet eyle yaʿnī ẓāhirde riyā, tenhāda düzdī-i būriyā idüp Zāhidān kīn (ki īn) cilve der-miḥrāb u minber mīkonend  Çün be-ḫalvet mīrevend ān kār-ı diger mīkonend ” [65b] Metinde yer alan Farsça manzum parçaların sayfa numaraları şöyle sıralanabilir: Hâce Abdullah Herevî [62b, 63a, 105b 3 tane, 106a 4 tane, 106b, 116b, 127b 3 tane, 131a]; Nevres-i Kadîm [57a, 71a, 91a]; Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî [31a, 72b, 73b, 75a]; Nizâmî-i Gencevî [2a, 116b 2 tane]; Sâib-i Tebrîzî [7a, 7b 2 tane, 26a, 27a, 28a, 38b, 68a, 91a, 143b]; Sadî-i Şîrâzî [13b, 72b]; Hâfız [61b, 65b]; Selmân-ı Sâvecî [35a]; Urfî-i Şîrâzî [108b]; Senâî [111a, 113a]; 7b; 8a; 16b; 28a; 47a; 50a; 68a; 87a; 93b;  Her akşam yarın bu sevdayı terk edeceğimi söylediğimde/ Sevda tazeleniyor ve onun havası da her sabah bambaşka oluyor. Selmân-ı Sâvecî.  Zâhitler mihrab ve minberde kendisini parlak gösteriyorlar/ Kendi halvetlerinde başka işler yapıyorlar. Hâfız. 43 105a; 106a; 116b; 122b; 126a; 140b; 145a; mısra [3b, 6b, 8b, 9a, 24a 2 tane, 46a, 50a, 71b, 131a]. VII. Dil ve Üslûp Özellikleri Mebâligu’l-hikem, Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin yer aldığı ağır bir dille yazılmıştır. Üç, dört, beş kelimeden müteşekkil zincirleme tamlamalar esere zor anaşılır bir hüviyet kazandırmştır. Fakat yazıldığı devir dikkate alındığında ve sanatlı divan nesrinin mühim örnekleri ile karşılaştırıldığında fazla külfetli sayılmaz. Cümleler uzun olmasına rağmen akıcı olup bir nefesde okunabilmektedir:185 “Ey dervīş! Güşāyiş-i pişānī-i beşāşet ile terk-i bed-ḫūyı vü sitīz ve defʿ-i şīme-i tünd ü tīz eyle ki mānend-i nāmiye-i mevsim-i bahār ḥadāyık ḳulūb-ı iḫvānda cāy-gīr-i sereyān olasun. Bāzār-ı iṭāʿatda metāʿ-ı ḫoş-ḳumāş-ı ṭāʿata revāc vir ammā zīnhār lāzıme-i ẕimmet-i ʿubūdiyyet olan perend-i ḥüsn-i aʿmāli sevdā-yı ṭaleb-i mükāfāt ile dest-zede-i dellāl-ı bāzār hīç-fürūşān itme.” [54b-55a] Yer yer kısa, veciz ve özlü anlatım yolu tercih edilmiştir. Aşağıya aldığımız parça bu veciz ifadenin güzel bir örneğidir: “Meydān-ı lā-mekān-ı pehnā-yı bāṭında Beytu'llāh iḥyā itdiler ki erkān-ı esāsı cān u dildür. Ol Kaʿbe-i aḥcārdur, bu beyt-i esrārdur. Ol ṭavāf-gāh-ı eṣnāf-ı ḫalāyıḳdur, bu maṭāf-ı naẓar-ı Cenāb-ı Ḫāliḳdür. Anuñ bānīsi İbrahīm Ḫalīldür, bunuñ miʿmār-ı bī-müdānīsi Ḫudāvend-i Celīldür. Anda Merve vü Ṣafā vardur, bunda mürüvvet ü vefā hem-vardur. Orası maḥall-i ṣıfāt, burası tecellī-gāh-ı ẕātdur.” [110b] Arapça, Farsça terkiplerin ve veciz anlatımın yanı sıra konuşma dilini andıran basit cümleler de eserde yer almaktadır: “Az söyle, az yi, az yat.” [65a] “Derdiñi bir kimseye söyle ki dermān olabile … Sırrıñı ʿavretlere söyleme. Ḫasteye, aḥmaḳa, ser-ḫoşa naṣīḥat eyleme.” [72a] 185 Akkaya, a.g.e., s.60. 44 “Ḫalḳuñ mālına göz dikme.” [85b] Eserin dil özelliklerinden bir diğeri arkaik kelimelerin varlığıdır. Metinde tespit edilen bazı arkaik kelimeler şöyle sıralanabilir: ṭapanca, ḳulaġuz, ḳanḳı, ṭoġrı, ṭayanmak, ḳarındaş, şol, birle, ḳaçan, ṭapşurmak, yeg, niteki, yimek, gice, etmek, imdi, irte, berü, dimek, yoḫsa, içün, dürlü, tamġa, anın, andan, özge, aḫşam, niçe, eydür, aldurmak. Farsça’da sec’iyi ilk olarak ve şüphesiz en mükemmel şekilleriyle kullanan büyük sûfî Abdullah Herevî olmuştur. Arapça eserlerinde gayet sade ve hemen hemen sec’isiz bir dil kullanan Herevî, başta Münâcât’ı olmak üzere, Kenzü’s-sâlikîn’ini ve daha bazı risâlelerini baştan başa sec’ili olarak yazmıştır.186 Bu sebeple Nevres’in tercüme için aldığı Farsça metin İran nesrinin en güzel sec’i örneklerindendir. Mütercim, tercümesinde de eserin bu özelliğini aynen uygulayarak eserinde geniş ölçüde sec’iye yer vermiştir. Nevres’in tercümesinde de bu özellik görülmektedir187: Mutarraf sec’i: ilticā-recā [31b], ḫalāṣ- iḫlāṣ [75a], rūzān-şebān [75b], devlet-i dünyā ve saʿādet-i ʿuḳbā [86b]. Mütevâzî sec’i: müfesser-müyesser [25a], ḥicāb-niḳāb [41b], ḳāhir-cābir [67a], aḥcār-esrār [110b], muẓaffer-mükedder [123a], müteneffir-mutażarrır-mütekeddir [132b], mefḳūd-mevcūd [133b]. Murassa sec’i: aṣhāb-ı ḍalālet ve erbāb-ı cehālet [122a]. Nevres, asıl metinde yer alan hitabî üslûbu tercümesinde muhafaza etmiştir. Eserde, yer yer Esmâ-i Hüsnâ’dan isimlerle Allah’a samimi münâcâtlar yer almakla birlikte başta İlâhî, ey dervîş, ey sâlik olmak üzere ey faḳîr, ey bîçâre, ey zâhid, ey ʿazîz, ey dûst, ey ṭâlib, ey ġâfil, ey gönül gibi hitaplar yer almaktadır. Aşağıya aldığımız Farsça metinden hitabî bir üslûba bir örnek ve onun Nevres tarafından âyetlerle desteklenmiş tercümesi şöyledir: “Nevʿ-i diger ez-kelām: Ey Kerīmī ki baḫşende-i ʿaṭāyī ve ey Ḥakīmī ki pūşende-i ḫaṭāyī ve ey Ṣamedī ki ez-idrāk-i cüdāyī ve ey Eḥadī ki der-ẕāt u 186 Çağan, a.g.tz., s.16. 187 Sec’i çeşitleri için şu kaynaktan yararlanılmıştır: M.A. Yekta Saraç, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, İstanbul, Gökkubbe, 2013, s.257. 45 ṣıfāt bī-hemtāyī ve ey Ḫāliḳī ki rāh-nümāyī ve ey Ḳādirī ki Ḫudāyī-rā sezāyī! Ḥāmil-i mā-rā ṣafā-yı ḫod dih ve dil-i mā-rā hevā-yı ḫod dih, çeşm-i mā-rā żiyā-yı ḫod dih! Mā-rā ān dih ki ān bih ki ve megoẕār mā-rā be-kih ve  meh!  Ey ol Kerīm-i lā-yezāl ki kerīmesince baḫşende-i luṭf  u ʿaṭā ancaḳ sensün ve ey ol Ḥakīm-i bī-mis ̠āl ki mıṣdāḳınca pūşende-i cürm ü ḫaṭā-yı merd ü zensün. Ey ol Ṣamed-i bī-küfv  ü şebīh ki medlūlınca dāʾire-i ḥiss ü idrāk-i aṣḥāb-ı naẓardan bīrūn ve cüdāsun ve ey ol Eḥad-i bāhirü't-tenzīh ki  maġzāsınca ẕāt u ṣıfātda bī-naẓīr bir Ḫudāsun.  Ey ol Ḫāliḳ-ı bī-şerīk ki çengelistān ve da giriftār-ı belā-yı ḥırmān olan ser-gerdānlara bir muḳteżā-yı maʿnā-yı dil-ārā-yı  yol gösterür irāʾet-i meşʿale-i hidāyet idersün ve ey ol Ḳādir-i  bī-acz ü fütūr ki minvālınca rubūbiyyet ü ulūhiyyete ancaḳ sen sezā-varsun.” [31b-32a-32b] Eserin dil ve üslûp özelliklerinden biri de bazı cümlelerin soru-cevap tekniği üzerine kurulmasıdır. Bu yöntemle ifade edilene vurgu yapılıp dikkat çekilmiştir. Metinde soru-cevap teniğine örnek birkaç örnek şöyle gösterilebilir: “ʿIşḳ nedür? ʿIşḳ bir sürūr-ı mefḳūd ve ġam-ı mevcūddur. [ʿĀşıḳ kimdür?] ʿĀşıḳ bir ḫaste-i dem-beste ve bir remīde-i cān-be-leb-i resīdedür.” [133b]  Bir diğer kelâmdan: Ey bağış sahibi Kerîm! Ey hataları örten Hakîm! Ey halkın idrakinden uzak Samed! Ey zat ve sıfatta eşsiz Ahad! Ey yol gösteren Hâlik! Ey ilâhlığa lâyık olan Kâdir! Bize kendi sefandan ver, gönüllerimize muhabbetini ve gözlerimize ışığını ver! Bize en iyisi neyse onu ver ve bizi büyüğe, küçüğe maruz bırakma!  Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Muhammed:47/38 (Kısmȋ iktibas).  Allah’tan başka günahları kim bağışlar. Âl-i İmrân:3/135 (Kısmî iktibas).  Gözler O’nu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. En’âm:6/103 (Kısmȋ iktibas).  O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Şûrâ:42/11 (Kısmȋ iktibas).  Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. A’râf:7/16 (Kısmȋ iktibas).  Allah dilediğini doğru yola iletir. Bakara:2/142, 213, 272; Yûnus:10/25; İbrâhim:14/4; Nahl:16/93; Nûr:24/46; Kasas:28/56; Fâtır:35/8; Müddessir:74/31 (Kısmî iktibas).  O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Haşr:59/22, 23 (Kısmȋ iktibas). 46 “Ey dervīş! ʿAceb bilür misün ḥayāt didükleri ḳanḳı zindegānīdür?” [50a] VIII. Nüshaları Mebâligu’l-hikem’in tespit edilebilen nüshaları: 1. Millet Yazma Eser Ktp., Alî Emîrî Bl., nr.840. 188 147 yk., 220x120 (165x65) mm. ebadında, 15 satırlık nesih hatla yazılmıştır. Serlevha zarif tezyin ve tezhipli, baştaki 2 yaprağın cetveli tezhipli diğerleri kırmızı cetvellidir. Tam meşin, yüzü ortasında kırmızı şekil, yaldızlı ve zencirekli cetvelli, şirazeli, mikleplidir. Başı: El-ḥamdü li'llāhi Rabbi'l-ʿālemīn ve'ṣ-ṣalātü ve's-selām ‘ʿalā- Muḥammedin seyyidü'l-evvelīne ve'l-āḫirīne ve-ʿalā-ālihī ve aṣḥābihī ecmaʿīn. Sonu: Bu nüsḫa-i maʿnā-i laṭīfi Enmūzec-i Nūn ve'l-ḳalemdür Tārīḫine hem ider işāret Hem nāmı Mebāliġu'l-ḥikemdür 2. İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY Bl., nr.3007. 189 95 yk., 210x140 mm. ebadında, 17 satırlık ta’lik hatla yazılmıştır. Eser, 1302 tarihinde istinsah edilmiştir. Başı: El-ḥamdü li'llāhi Rabbi'l-ʿālemīn ve'ṣ-ṣalātü ve's-selām ‘ʿalā- Muḥammedin seyyidü'l-evvelīne ve'l-āḫirīne ve-ʿalā-ālihī ve aṣḥābihī ecmaʿīn. Sonu: Bu nüsḫa ki maʿnā-i laṭīfi Enmūzec-i Nūn ve'l-ḳalemdür Tārīḫine hem ider işāret 188 https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=189418 (04.05.2017). 189 http://katalog.istanbul.edu.tr/client/tr_TR/default_tr/search/results?qu=mebaligu%27l-hikem&te=# (04.05.2017). 47 Hem nāmı Mebāliġu'l-ḥikemdür 3. İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY Bl., nr.2980.190 77 yk., 227x130 mm. ebadında, 21 satırlık ta’lik hatla yazılmıştır. 4. İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY Bl., nr.1672.191 111 yk., 220x130 mm. ebadında 15 satırlık ta’lik hatla yazılmıştır. 5. Kahire Hidiv Ktp., TY Bl., nr.8959.192 130 yk., 17 satırlık nesih hatla yazılmıştır. 6. Kahire Milli Ktp., TY Bl., nr.183.193 130 yk., 315x190 mm. ebadında, 17 satırlık nesih hatla yazılmıştır. Abdullah Ensârî’nin eserinin tercümesidir. 7. Avusturya Milli Ktp., TY Bl., nr.365.194 100 yk., 189x155 mm. ebadındadır. 8. Berlin Staatsbibliothek, TY Bl., nr.3217.195 89 yk., 210x145 mm ebadında, 15 satırlık rik’â hatla yazılmıştır. Başı: El-ḥamdü li'llāhi Rabbi'l-ʿālemīn ve'ṣ-ṣalātü ve's-selām ‘ʿalā- Muḥammedin seyyidü'l-evvelīne ve'l-āḫirīne ve-ʿalā-ālihī ve aṣḥābihī ecmaʿīn. Sonu: Bu nüsḫa ki maʿnā-i laṭīfi Enmūzec-i Nūn ve'l-ḳalemdür Tārīḫine hem ider işāret 190 http://katalog.istanbul.edu.tr/client/tr_TR/default_tr/search/results?qu=mebaligu%27l-hikem&te=# (04.05.2017). 191 http://katalog.istanbul.edu.tr/client/tr_TR/default_tr/search/results?qu=mebaligu%27l-hikem&te=# (04.05.2017). 192 https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=107967 (04.05.2017). 193 https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=123560 (04.05.2017). 194 http://data.onb.ac.at/rec/AL00636240 (04.05.2017). 195 http://orient-digital.staatsbibliothek-berlin.de/receive/SBBMSBook_islamhs_00058126 (04.05.2017). 48 Hem nāmı Mebāliġu'l-ḥikemdür IX. Metnin Hazırlanmasında Takip Edilen Usûl 1. Trankripsiyonlu metin, Millet Yazma Eser Ktp., Alî Emîrî Bl., nr.840 nüshası okunarak oluşturulmuş, ancak anlaşılmayan ifadelerde, İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY Bl., nr.3007 nüshasından faydalanılmıştır. 2. Metinde sayfa numaraları köşeli parantez içinde gösterilmiştir: [8a], [88b] gibi. 3. Metinde yer alan Arapça şiirler yazma eserdeki orijinal şekliyle verilmiş olup anlamları ve kaynağı tespit edilenler dipnotta verilmiştir. Ayrıca âyet, hadîs, Arapça ibareler -özgün şekliyle- ve bazı Farsça ibareler -transkripsiyonlu alfabeyle- tırnak içerisine alınmıştır. 4. Yazma eserde üstü kırmızı ile çizili Farsça kısımlar italik karakterle yazılmıştır. Metinde yer alan Farsça metinler/şiirler transkripsiyonlu alfabeyle yazılmış olup anlamları ve kaynağı tespit edilenler dipnotta verilmiştir. 5. Metindeki Farsça şiirler ile bunların tespit edilen kaynakları arasındaki farklar belirtilmemiştir: Be-men mâder, Me-râ mâder [2a] 6. Arapça ve Farsça metinlerin/şiirlerin birebir çevirisine ve Farsça metinlerdeki sec’ili üslûbun Türkçe’ye çevrilirken muhafaza edilmesine dikkat edilmiştir. Ayrıca Farsça metinleri çevirirken genişletilmiş Türkçe tercümesindeki anlam da takip edilmiştir. 7. Âyetlerin sûre ve âyet numaraları dipnotta verilmiştir. Metinde geçen kısmî iktibasların anlamları verilirken sadece kullanılan kısımlar manâlandırılmıştır. 8. Çevrilirken bütünlüğü sağlanamayan bazı Farsça ifadeler (…) şeklinde belirtilmiş olup anlam Türkçe tercümesinden tamamlanmıştır: Der-câygâh-ı töhmet (…). [70a] 9. Bazı Türkçe ve Farsça ifadelerdeki cümle düşüklüğü, anlam yanlışlığı gibi hatalar, köşeli parantez içinde [ ] -diğer yazma nüsha ve genişletilmiş Türkçe tercümesi göz önünde bulundurularak- düzeltilip anlam tamamlanmıştır: 49 Yâr bâş, mâr [me]bâş; gül bâş, ḫâr mebâş. [105b] 10. Metin içerisinde farklı yazımı olan bazı kelimelerin her iki türlüsü de muhafaza edilmiştir: ġonce-ġonçe güneh-günâh düşmen-düşmân 11. Metindeki âyetlerin imlâ hataları ve tespit edilen sûreler arasındaki farklar belirtilmemiştir: Âyette geçen “آدم: âdem” kelimesindeki “ا” harfi, “د” harfinden sonra yazılmış. Bakara:2/31 12. Arapça bazı hemzeli kelimelerde, mütercim ye’yi de kullanmıştır. Bu durum metinde nasıl geçtiyse aynen muhafaza edilmiştir: ṣaḥâyif: صحايف ṣaḥâ’if: صحائف 13. Farsça metinlerde derin yapıda kalan ifadeler parantez içinde gösterilmiştir: Bistâmî(e)st (e)gerne 14. Metin içerisinde farklı yazımı olan Bursa kelimesinin Burûsa şekli tercih edilmiştir. Diğer yer isimlerin imlâsında uzatma işareti kullanılmamıştır: İstanbul, Resmo 15. Fiil zaman eklerinin yardımcı ünlülerinin okunmasında düzlük-yuvarlaklık konusunda metne bağlı kalınmıştır: olabilür: اوله بيلور buyurdılar: بيورديلر 16. -ıp, -ip, -üp, -up zarf-fiil eki yuvarlak ünlüyle ve Türkçe kelimelerin sonunda “b” bulunmadığından -up, -üp şeklinde yazılmıştır: çıkup alup yazup 17. Tamlayan ekleri -uñ, üñ, -nuñ, -nüñ şekliyle yazılmıştır: fermânuñ zamânuñ 18. Birinci ve ikinci şahıs iyelik eklerinin yardımcı ünlüleri yuvarlak biçimleriyle yazılmıştır: şânum naṣîbüñ 50 19. Birinci ve ikinci şahıs eklerinde, ünlülerin yuvarlak biçimleri kullanılmıştır: bildüm olmayasun 20. Bildirme eki -dur, -dür şeklinde yazılmıştır. 21. Metinde yer alan imlâ hataları (harflerin noktlarının yazılmaması, eksik yazılması ya da hiç yazılmaması gibi) düzeltilmiştir. 22. Arapça ve Farsça kelime ve eklerin yazımında İsmail Ünver’in makalesine bağlı kalınmıştır.196 23. Transkripsiyonlu metin oluşturulurken noktalama işaretleri kullanılmıştır. 196 İsmail Ünver, “Çeviriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/6 Fall 2008. 51 Ez-ribāṭ-ı ten çü bugẕeştī diger maʿmūre nīst Zād-ı rāhī ber-nemīdārī ez-īn menzil çirā ÜÇÜNCÜ BÖLÜM METİN NEŞRİ [1b] BİSMİ'LLĀHİ'R-RAḤMĀNİ'R-RAḤĪM El-ḥamdü li'llāhi Rabbi'l-ʿālemīn ve'ṣ-ṣalātü ve's-selām ‘ʿalā-Muḥammedin seyyidü'l-evvelīne ve'l-āḫirīne ve-ʿalā-ālihī ve aṣḥābihī ecmaʿīn. Ammā baʿdü bu gūy-ı çevgān-ı meydān-ı belā ve serāsīme-gird-i ṣaḥrā-yı renc ü ʿanā Beyt: Miskīn ü ġarīb ü bī-meded-res Āvāre-i nā-murād Nevres Meşīme-i māderden ser-ber-āverde-i āġūş-ı şühūd ve pīçīde-i ḳımāṭ-ı mehd-i vücūd oldıġum günden teḳāżā-yı aḥkām-ı ezeliyyü'n-nefāẕ-ı ḳażā vü ḳader [2a] ile mübtelā-yı belā-yı baḫt-ı bed ü ʿulüvv-i himmet ve ġavṭa-ḫ˘ār-ı ḫāk ü ḫūn-ı miḥnet ü meẕellet olup Beyt: Be-men māder duʿā kerdeest gūyī Ki ez-tū dūr bādā her çi cūyī197 mıṣdāḳınca her ne şekil şāhid-i zūr-rām-ı merām ile ārzūmend-i muḳārenet-i yek-deme oldumsa iẓhār-ı nāz-ı ʿāşıḳ-güdāz ile çihre-i ümīdümi zaḫmdār ṭabanca-i dest-i redd itdi ve her ne deñlü pāy-ı feşārān ser-i meydān-ı vefādārī ve ezber-ḫ˘ānān-ı nüsḫa-i mihrbānī vü ġam-güsārīden istidʿā-yı iʿānet ü baġal-gīrī itdümse Beyt: Bu deñlü nāle ider bir gül açamaz bülbül Bu bāġ ġonçelerinüñ ne saḫt olur yüregi vetīresince ṭabla-i sīne-i cāna nāvek-i dil-dūz dūr-bāş yetdi. Bir meclis-i ḫoş-tertīb-i nūş-ā-nūşda ki sāḳī rām [2b] ve yārān be-kām ve bāde der-cām idi. Bu leb-teşne-i ḫāk be-ser-i ḥalḳa-i bīrūn-ı der ve bir ʿīdgāhda ki nāzük- dilān-ı aḥbāb dest-i behem-dāde-i temāşā-yı dolāb u maḥv-ı neẓẓāre-i ḫūb-rūyān-ı firişte-i cenāb idi. Bu şeb-zindedār-ı nāle vü efġān ve dūr-endāḫte-i felāḫan devr-i zamān-ı ẓulmet-i şebistān-ı ḥayretde encüm-şümār-ı ḥasret ü keder ve miyāne-i ḥalḳa-i mātemiyān-ı ḥırmānda endūh-zede vü muġberr idüm. Bir ṣubḥ-dem ki bir muḳteżā-yı fıṭrat-ı beşeriyyete 197 Annem bana duâ etmiş/ Ki ben, her neyin peşinde olsam benden uzak dursun. Nizâmî-i Gencevî. http://jeem.ir/article/blog/26399 (13.02.2017). 53 Beyt: 198 ṭārıḳasından ġāfil ve ġūşe-i inzivāda dāmen-çīni-i ferāġ ile āsūde-nişīn meger bed- ḫ˘āhān-ı esāfil idüm. Nā-gāh ḫademe-i ʿatebe-i devlet-i ebediyyü'l-istimrārdan delīl-i [3a] ṭarīḳ-i ḍalāl ü güm-rāhī ḳulaġuz didükleri serheng-pādişāhī çihre-i ʿabūs u heyʾet-i kābūs ile ẓuhūr ve İstanbul’dan hicret ü müntehā-yı Cezāʾir-i Baḥr-i Sefīd olan Cezīre-i Girid’de Resmo ḳaṣabasına naḳl-i ḥaṣr-pāre-i iḳāmet itmemüz bābında ibrāz-ı menşūr-ı ḳaṭʿiyyu'ṣ-ṣudūr itdükde ṣudūr-ı fermān-ı hümāyūna sebeb ḳanḳı günāhumuzdur ʿaceb diyü suʾāl itmek ḫilāf-ı mürāʿāt-i edeb olmaġla hemān imtis̠ālen li-emrü'l-ʿālī der-sāʿat giryān giryān ḫūb-rūyān-ı vaṭandan müfāreḳat ve nālān nālān Semt-i Girid’e müsāraʿat olunup evlād ü ʿıyāl ve etbāʿ u eşyāʿuñ āteş-i kāʾināt-sūz firāḳıyla inbīḳ-i zehrā- beçegān-ı çeşm-i ḫūn-bārdan tereşşuḥ iden cūy-ı sirişk-i [3b] ḫūnīn telāṭum-ı emvāc-ı deryāyı teskīn ve germī-i nāle-i ḥasret küre-i zemherīri tesḫīn iderek üç ay tamāmında Cezīre’ye vuṣūl müyesser oldı. Tamām altı sene ol Cezīre-i senglāḫda sūz-ı derūn ile iḳāmet ve iḥtirāḳ-ı firāḳ-ı aḥbāb u ʿıyāl ile gūşe-gīr-i zāviye-i ġurbet oldum. Müddet-i merḳūmede çimen-ṣuffe-i gülzār-ı vaṭanda gül-çihregān-ı iḫvān ile geçen demler ḫāṭıra geldükçe dil-i ḫūn-küşteden ser-keşīde-i evc-i āsmān olan dūd-ı siyāh-ı āh çihre-i mihr ü māhı ḳīr-gūn ve seyelān-ı eşk-i gīrye seḥergāh bevādī-i Cezīreyi deryā-yı ḫūn iderdi. Beyt: 199 İnḳıża-yı müddet-i şeş-sāleden ṣoñra Mıṣraʿ: Zi-bend-i salṭanat-ı Maḥmūd şod ʿOsm̠ ān be-cāy-ı āmed200 198 Yattığın gecenin hoş gelmişliğine sevinerek/ Seher vaktinde hadiseleri yaşanabilir. Muhammed bin Hȃzim El-Bȃhilî. http://www.adab.com/modules.php?name=Sh3er&doWhat=shqas&qid=59210&r=&rc= (18.02.2017). 199 Ahbaptan (sevilenlerden) ayrılık olmasaydı/ Ölümün elleri ruhumuza değmezdi. El-Mütenebbî. http://www.adab.com/modules.php?name=Sh3er&doWhat=shqas&qid=5620 (18.02.2017). 200 Mahmûd, saltanat tahtından indi yerine Osman geldi. 54 Mıṣraʿ-i tārīḫinüñ medlūlunca teceddüd-i nevbet-i salṭanat pāy-ḫ˘ābīde-i dāmen-keşīde-i müdün [4a] fekk-i silsile-i esr u ġurbet idüp maḥrūsa-i Burūsa’ya naḳl-i bisāṭ-ı ārām olunmaḳ bābında fermān-ı ʿālī-ṣādır ancaḳ fermāyān-ı südde-i ʿulyā ṭaraflarından “Ḥavālī-i İstanbul’a vuṣūlda cānib-i Burūsa’ya taḥrīk-i sükkān-ı ʿazīmet itmeyüp ibtidā vuṣūlüñi taḥrīr idesüz. Şāyed ki Burūsa’ya gitmek iḳtiżā itmeyüp ṭoġrı āstāne-i saʿādete çihre-sāy olasuz.” diyü müteʿaddid taḥrīrāt vārid olmaġla civār-ı dārü'l-ḫilāfeye pā- nihāde-i vuṣūl oldıġum sāʿat Bārūtḫāne’ye ve Bārūtḫāne’den Maḳrıḫavra didükleri vīrāneye çıḳup vezīr-i aʿẓam ve şeyḫü'l-islām ve baʿżı taḥrīrātı vārid olan ekābir-i devlete niyāz-nāmeler yazup gönderdükde Şeyḫü'l-islām Mevlānā Vaṣṣāf ʿAbdu'llāh Efendi Ḥażretleri işāret ve Ṣadr-ı ʿaẓam Devletlü ʿAlī Paşa Ḥażretleri daḫi mūcebince ḥükm yazup menşūrı yazılmaḳ içün Dīvān Ḳalemine göndermişler. Binā-yı bī-beḳā-yı [4b] ḳānūn-ı ḳadīmi esās-ı mümteniʿü'l-indirās-ı şerʿ-i ḳavmiyye birḳaç mertebe taḳdīm ider. Baʿżı muḳarrebān-ı salṭanat niçe mülāḥaẓa-i vāhiye żımnında “Bu ḫuṣūṣ yaʿnī Resmo’dan Burūsa’ya naḳil māddesi ḫaṭṭ-ı hümāyūn-ı şevket-maḳrūn ile olmuşidi, şimdi İstanbul’a gelmesi daḫi ḫaṭṭ-ı hümāyūn ṣudūruna muḥtāc mıdur bilmem, yine siz aʿlem siz!” diyerek naẓargāh-ı vezīr-i aʿẓama götürmüş. Destūr-ı vaḳūr-ı müşārün-ileyh ḥażretleri daḫi dāʾire-i devletlerine ḳadīmi nisbet ve tereddüdüm olmaġla töhmet ṭarafdārī ve iltizāmdan iḥtirāz idüp “Vekālet-i muṭlaḳamuz ḥasbiyle bu daḫi egerçi kāfī idi, lākin olsun ḫaṭṭ çekdirelüm ʿarż-ı ḥāli tebdīl idüp işāret itdirelüm diyüp ḥükmi alup bir işāret daḫi buyursunlar.” diyü şeyḫü'l-islām efendiye göndermişler. Bu keyfiyyet vuḳūʿundan muḳaddem işāret buyurılup fermān içün Ḳaleme gönderdükleri [5a] sāʿatde taḥaḳḳuḳ-ı vuḳūʿ zuʿmıyla “Maṣlaḥat ḥuṣūl buldı ve fermān oldı ḫānelerine gelsünler.” diyü vaḳt-i ʿaṣrda iş ṣāḥibleri ṭaraflarından oġlum ve ḳavl ü fiʿline vüsū̠ ḳ u iʿtimād olunur. Rütbelice aġalar vesāṭetiyle ḫaber geldükde egerçi fermānuñ ʿaynı elde olmadıġı bir miḳdār vāsıṭa-i tereddüd oldı lākin mürsel-i ḫaber muʿtemed ü muʿteber olmaġla fermānı varur ḫānemüzde ḥāżır buluruz diyerek irtesi seḥeri piyāde ile ḥasret-keşi oldıġum sevāḥil-i dārü's-salṭanayı temāşā iderek ḥasretyān-ı evlād ü ʿıyāl cānibine teveccüh olunup ġam-ḫāneye gelündi. Bu ḳadar zamāndan berü güdāḫte-i pūte-i ḥasret ü iştiyāḳ olan ʿıyāl ü etbāʿa tevcīh-i lūḥāẓa-i āşināyī itmezden muḳaddem fermānı istedüm. “Bu vaḳte dek gelür ẓann olunurdı henüz gelmedi ādem gitdi şimdi gelür.” didiler bir sāʿat [5b] ḳadar mürūr itdükde “Bu gün olmadı yarına ḳaldı.” diyü ḫaber geldi. Bu naḳş-ı maʿkūs ki ḫulāṣa-i şīrīnkāri-i sipihr-i ġaddārdur, bu 55 āvāre-i vaḥşet-zedeye mükerreren dāʿiye-i hirās ü dehşet olup yārān-ı zamān ḥaḳḳumda görür misüz? Burūsa’ya meʾmūr iken iṭāʿat-ı mażmūn-ı fermān-ı hümāyūn itmeyüp fermānsuz İstanbul’a gelmiş diyü ṭarḥ-ı mecālis ṭaʿn u şemātet iderler ve sāmiʿa-i ʿālem- i bālāya varursa bāʿis-̠ i tertīb baṭş u saṭvet olur bārī ḥuṣūl-ı müddeʿāya dek ḫāric-i sūrda gūşe-gīr-i tevaḳḳuf u ārām olayum iş ṭarīḳince yoluna [girüp] ḫaṭṭ-ı hümāyūn ve fermān-ı beşāret-maḳrūn ṣudūrundan ṣoñra yine geleyüm diyüp irtesi ʿale'ṣ-ṣabāḥ sīne-i fülk-i āhen-dili daġdār teraḥḥum u şefḳat idecek bir ḥālet-i pür-ḥayret ve kemāl-i melālet ü ḥasret ile dest-gīrā-yı evlād [6a] ü ʿıyālden taḫlīṣ-i girībān idüp Yediḳulle ḳurbunda bir āşinānuñ ḫānesine gidüp āşiyān ṭutdum ve der-sāʿat Burūsa’ya teveccüh tedārikine düşüp bīm-i teʿāḳub-ı muṣībet-i nā-gehānī ve endīşe-i ġażab-ı sulṭānī ile İstanbul degil ʿıyāli bile unutdum. Bu ḥareketümüz mesmūʿ-ı evliyāyı niʿmet olduḳda ʿuẓemā-yı Devlet-i ʿAliyye’den bir ẕāt-ı kāmil vāsıṭasıyla “Ṣaḳın Burūsa’ya gitmesün ve ġayrı maḥalde de olmasun, kendi ḳonaġına gelsün bugün de yarın da fermān kendüyi bulur elem çekmesün.” diyü emr ü fermān vārid olup egerçi ḳarār ü sükūna ḳarār virildi lākin Li-münşihī: Bu infiʿāl-i ṣubḥ-ı şeb vuṣlata göre Meddāḥuñum senüñ hele ben ey şeb-i firāḳ kemāl-i ḥüzn ü inkisār ve endīşe-i kec-bāzi-i rūzgār ile mübtelā-yı ḫalecān u ıżṭırāb ve sīḫ-i kebāb-ı āteş-i inḳılāb [6b] Mıṣraʿ: Der-belā būden bih ez-bīm-i belā bāşed merā201 bu keyfiyyet rāḥat-sūza göre dāmgāh-ı ġurbet ārāmgāh-ı ʿişret ve peyker-i dāġ-ı firāḳ gül-ġonce-i bāġ telāḳ idi. El-ḳıṣṣa bu ḥālet-i bī-hūşāne ile zānū-zede-i zāviye-i miḥnet olup verā-yı perde-i ḫafādan luʿbet-bāz-ı zamān ne ṣūretle ḫande-fermā-yı ʿālemiyān olur diyü dīde-i baṣīret ḥalḳa-i bīrūn-ı der intiẓār iken iḫtilāf-ı ṭabāyiʿ-i erkān-ı devlet iḫtilāl-i umūr-ı vekīl-i salṭanatı müstelzim ve ẕevāt-ı ḳavāyim pāygāh-ı ḫilāfetde āsā̠ r-ı şiḳāḳ ve ġalebe-i nifāḳ nümūdār-ı ʿarż-ı lāzım olmaġla terettüb-i ʿaks-i ḳażiyye-i vezīr-i aʿẓamuñ ʿazlini netīce virdükde 201 Belanın olması, korkunun belasından daha iyidir. 56 Beyt: Bahār gitdi yetişdi zamān-ı dey bülbül ʿAceb daḫi ne ṭurursun çemende ey bülbül naġmeleri eṭrāfdan vāṣıl-ı sāmiʿa-i cān-ı nā-tüvān olup egerçi [7a] Burūsa’ya bir sāʿat muḳaddem sevḳ-i zevraḳçe-i teveccüh olunmaġa ʿan-ṣamīmi'l-ḳalb ʿazīmet olundı, lākin istīlā-yı belā-yı ḳıllet ile füls-i māhī kīse-i endīşede hem-revāc-ı sikke-i şāhī olup tedārik-i levāzım-ı ṭarīḳa-i medār olur nesnemüz olmamaġla ġavṭa-ḫ˘ār-ı deryā-yı bī- kerān-ı ḥayret ve ṭaraf-ı Devlet-i ʿAliyye’den tekrār mübāşir ile meʾmūriyyet īrās-̠ ı sı̠ ḳlet ider ḫavfıyla dil-girifte-i endūh u vahşet iken nā-gāh ol es ̠nāda bir maḥalden bir ḳıṭʿa-i teẕkīre-i tesliyet-āmīz gelüp Beyt: Ber-naḳş-ı pāy-ı mūr be-āhestegī ḫırām Zencīr-i pīl mest-i mükāfāt pāreest202 medlūlıyla āb-pāş-ı rūy-ı cān-bī-hūş ve zebān-ı ḥāl-i ṭabīʿat-ı rūzgār ise Beyt: Şöyledür rāġıb-ı mükāfāt ʿamel kim fiʾl-mes ̠el Ṣorsalar maġdūrunı ġaddār kendin gösterür maʿnāsıyla tesliyet-fermā-yı dil-i medhūş [7b] olduḳda hemān sāʿat Beyt: Çeşm eşk-feşān şod ez-vedāʿ-ı yārān Çün dāmen-i ḫaymehā be-rūz-ı bārān203 altı seneden berü pīçīde-i cilbāb-ı firāḳ ve sūḫte-i nāʾire-i iştiyāḳ olan ʿaceze-i evlād ü ʿıyāle ki birḳaç günlük ḥużūrumuz kendülere vesīle-i sürūr olamadıġından ġayrı bāʿis ̠-i ṭayrān-ı mürġ ārām u ḥużūr olmuşidi. İki cānibden isāle-i cūybār-ı sirişk-i āteşīn ü āh-ı ẓālim-sūz u nāle-i ḫazīn ile vedāʿ idüp Beyt: Bī-çāre-i ki rem koned ez-ḫod kucā reved Āsūdegī be-gūşe-i ʿuzlet nümāndeest204 202 Karıncanın yavaş yavaş yürümesi üzerine/ Filin zinciri sarhoşluktan kopmuş. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh1991/ (13.02.2017). 203 Dostların ayrılığında göz, gözyaşı döken oldu/ Yağmur günü çadırların eteklerinin ıslandığı gibi. 204 Çaresiz ürktü, nereye gitsin?/ Rahatlığı uzlet köşesinde görmüştür. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh1980/ (13.02.2017). 57 beytini, Beyt: Yek ehl-i dil ki merhem-i dāġ-ı derūn şeved Der-hīç şehr ü hīç vilāyet nümāndeest205 mıṣraʿlarına redīf iderek tekrār cānib-i ġurbete teveccüh sükkān-ı fülke teveccüh olundı. Beyt: Fülk-i dil çıḳmadın kenāre daḫi Rūzgār atdı bir diyāre daḫi [8a] meʾāli tamām ḥasb-i ḥālimüz vāḳiʿ oldı. Şehr-i dil-āşūb-ı behişt-üslūb-ı İstanbul’a rev ber-ḳaffāngāh-ı ḥasret ü ḥırmān ve tünd-bād-ı āh-ı āteş-zād ile emvāc-ı ḫ˘ābīde-i deryāyı reşk-i telāṭum-ı ṭūfān iderek Beyt: Der-ān zīr ü bālā vü nerm ü dürüşt Zi-māhī şikem dīdem ez-māh-ı püşt206 diyerek Mudanya iskelesine andan Ḥācı Bektāş-ı Velī’nüñ mihmīz-i kerāmetle yüridemedigi bār-gīr-i nā-tüvān ile ki esb-i gedā aña nisbet pīl-mest belki mertebe-i ḥareket ü reftārı derece-i ḳuvvet-i ḫar-ı taṣvīrden daḫi best idi. Maḥrūsa-i Burūsa’ya gelünüp ṭarḥ-ı bisāṭ-ı iḳāmet ve tecdīd-i ʿahd-i ġurbet olundı. Ahālīsi ġarīb-nüvāz ü mihrbān bā-ḫuṣūṣ nūr-ı dīde-i māder-i devrān-ı ḫāndān mürüvvet ü ʿirfān El-Ḥācc Ḥüseyn Aġa ve Menteşẕāde ʿAbdu'rrahīm Efendi [8b] Ḥażerātı icrā-yı merāsim-i ġam- güsāride fāyiḳ-i aḳrān olmaġla her birinüñ şīve-i dil-ārā-yı ḫāṭır-şikāri egerçi muḳaddemen tecerruʿ olunan zehr-āb-ı nā-güvār-ı miḥnet-i ġurbeti ḫāṭır-ı şikesteden insā idecek mertebe idi, ammā bir mıṣdāḳ Mıṣraʿ: Ġarīb eger heme der-cennetest dil-gīrest207 Sevdā-yı vaṭan piyāle-i ser-sevdā-zede-yi mānend-i kāse-i ṭanbūr pür-ṭanīn-i enīn ve āteş-i firāḳ-ı ʿıyāl ṣaḥīfe-i sīne-i sūznāke mis ̠āl mecmūʿa-i ḥakkāk meclā-yı dāġhā-yı ḫūnīn itmekle ʿinān-ı iḫtiyār-ı meslūb-ı dest-i iḳtidār ve ḳufl-ı endīşe-i necāt giriftār-ı keş-ā-keş-i dest-i rūzgār olup 205 Gönül yarasının merhemi tek gönül ehli oldu/ Hiçbir şehirde ve vilayetde görülmemiştir. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh1980/ (13.02.2017). 206 O iniş ile yokuşta ve fakirlikte zenginlikte / Geçen ay karnımı balıkla doyurdum. 207 Garip, cennette de olsa gönlü dardır. 58 Beyt: 208 Bir gūşede hezār ḥüzn ü inkisār ile pāy-ı der-dāmen-i sükūn ü ḳarār ve sekīne-i “ ”209 ile cebīre-i bend-i [9a] şikestegī-i dil-figār oldum. Tuḫm-ı cihet-i maʿāş ḥavāle-i çerāgāh-ı ʿanḳā ve vaẓīfe-i maḳṭūʿa-i inṭiʿāş mevḳūf-ı evḳāf bād-ı hevā olup “ ”210 bir yerden īrād-ı muʿayyen olmaġla ser- irādeti nihāde-i ʿatebe-i bāb-ı tevekkül idüp żiyāfet-ḫāne-i “ ”211 da Mıṣraʿ: Ān ki dendān dād nān hem mīdihed212 maʿnāsına ṭayandum ṭurdum ve pīşgāh-ı merāhim-penāh-ı dervāze-i luṭf-ı Ḥaḳḳ’da ẓuhūr-ı rātibe-i iḥsāna cānla inandum oturdum. Bu ḥāl ile imrār-ı eyyām u leyāl ve güẕāriş-i māh u sāl olunaraḳ üçünci sāl-i melāl-i iştimālde bir rūz-ı mübārek cumʿa esbāb-ı felāket ü perīşānī müretteb ü sāmān ḥırmān u bī-nevāyī ber-vefḳ-i maṭlab s ̠everān-ı ġubār-ı pāy-ı rūzgārdan nişeste-i şikeste- i mirʾāt-ı żamīr olan gerd-i endūh dest-kārī-i rūşenger-i [9b] ṣoḥbet-i bī-külfetleriyle fiʾl-cümle zāʾil ola diyü sülāle-i dūdmān-ı Eşrefiyye maẓhar-ı tecelliyāt-ı celiyye vü ḫafiyye ḥālā mürşid-i reh-revān-ı ṭarīḳat-ı Ḳādiriyye es-Seyyidü'ş-Şeyḫ ʿAbdu'lḳādir Efendi Ḥażretlerinüñ ḫān-ḳāh-ı ḳudsiyān-penāhlarına gitdüm ve bir iki sāʿat ḳadar leẕẕet-i gül-ḳand-ı mükerrer ṣoḥbetleriyle izāle-i ʿarıẓa-i telḫ-kāmī-i rūzgār itdüm. Es̠nā- i kelāmda baʿde'l-muḳābele civār-ı ḫān-ḳāhda yine kendülere müteʿallik bir bāġçe-i dil- güşāde tā hengām-ı şām ārām u münāvele-i fevākih u ṭaʿām olunmaḳ üzere teklīf ü tenbīh buyurmalarıyla emr ü irādelerine gerden-dāde-i teslīm olunup bir niçe yārān-ı ṣafā ile varılup ṭarḥ-ı ḫalḳa-i neşāṭ ve basṭ-ı ḳālīçe-i inbisāṭ olundı. Gāh ḥālāt-ı merdān-ı Ḳādiriyye gāh keyfiyyāt-ı pīrān-ı [10a] Naḳşibendiyye’den ṣoḥbet gāh naẓmen gāh 208 (Şiirin ciddiyeti için) Mudar kabilesinden bir beyit yazdım ki/ Sanki şiirin vezni yok. 209 Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Mü’min:40/44 (Kısmȋ iktibas). 210 Bir şekilde. 211 Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Hûd:11/6 (Kısmȋ iktibas). 212 Ağzı veren [Allah] ekmeği de verir. 59 nes ̠ren nemek-rīzi-i ḫ˘ān-ı ülfet es ̠nāsında ḥużżār-ı meclisden şeyḫ-i müşārün-ileyhüñ ḫāl-i bāhirü'l-kemālleri hem-sebaḳ-ı Kemāl-i Ḫucendī, Şeyhü'ş-şüyūh-ı merdān-ı Naḳşibendī eş-Şeyhü's-Seyyid Meḥmed Saʿīd Efendi Ḥażretleri bu faḳīr-i ḥaḳīrü'l- bıḍāʿayı sezāvār-ı teşrīf-i ḫitāb idüp bu vechle çihre-güşā-yı ʿarūs-ı kelām oldılar ki “Güẕeştegān-ı pīrān-ı Naḳşibendiyye’den mülemmaʿ-i eşiʿʿa-i feyż-i Bārī ve mısṭaʿ-i āfitāb-ı cemāl-i Settārī Ḫ˘āce ʿAbdu'llāh Enṣārī Ḥażretlerinüñ ḫitāb-ı mustaṭāb-ı Ey Dervīş ile taṣdīr ve ḥükm ü mevāʿıẓdan aḥvāl-i aṣḥāb-ı sülūka mülāyim teʾlīf ü taḥrīr itdükleri Risāle bī-naẓīr-i lisān-ı Fārisī üzere olup ḫafāyā-yı mezāyā-yı maʿnāsı sālikān-ı nev-sebaḳ-ı Diyār-ı Rūm’a mestūr [10b] ve ber-vefḳ-i dil-ḫ˘āh istinbāṭ-ı mefhūm-ı dil- ārāsı ḳuvvet-i müteḫayyile-i ṭālibine māye-i sekte-i fütūr olmaġla ol ḥadīḳa-i sīr-āb-ı kerāmetüñ ictinā-i se̠ mere-i şecere-i fevāʾidine kūtāh-destān-ı vaḳfegāh-ı ārzūnuñ eli irmeyüp gül-çinān-ı būstān-ı ṭaleb ol çār-bāġ-ı reyyān-ı hidāyetüñ iḳtiṭāf-ı ezhār-ı būyā- yı feyżinden maḥrūm ḳalmışdur ve bu cihet ile seylāb-ḫāne-i ber-endāz ḥayf ü teʾessüf esās-ḫāne-i ḥamiyyet raḫne-i tezelzül ṣalmışdur. Egerçi tezāḥüm-i ġumūm-ı ġurbet ki bāzū-şiken ḳavī-destān-ı belāġat ve ṭāb-fersā-yı Felāṭūn dāstān-ı faṣāḥatdür. Dest-gīrāy-ı ṭabīʿatı raʿşedār ve āyīne-i ḫāne-i endīşe vü fikreti jeng-bār itmekle bu eyyām-ı ġurbet- zede size bu teklīf ḫaylice ʿanīfdür lākin ḥaḳīḳatde bir emr-i nāfiʿ u ḥiml-i ḫafīfdür. Taʿahhüd iderüm ki inżimām-ı bereket-i enfās-ı [11a] ḫ˘ācegān ile feyż-i muḳaddes-i sırr-ı müʾellif size bu kitābuñ şevāhid-i ḫāṭır-rübā-yı maʿnāsını cāme-i şīb-i ʿAcemī’den ʿarī ve ilbās-ı dībā-yı zībā-yı Rūmiyāne ile kisvet-i taʿḳīd ü iġlāḳdan berī itdigüñüz muḳābilinde silsile-i gerden-feşār-ı ġurbetden vesīle-i ḫalāṣ u necāḥ ve derd ü dāġ-ı miḥnet ü melālden vāsıṭa-i necāt u felāḥ olur.” muḳaddimesin netīce-i kelām itdükde ve teʾyīd-i müddeʿāda nevbet-i tekellüm-i ḥażerāt-ı ḥużżāra yetdükde girībān-gīr-i ḥāl ü şānum olan ḳıllet-i bıḍāʿat ve ḳahramān-ı bī-amān-ı zamānuñ ser-i felāket-medāruma ḥavāle itdigi kūpāl-i cevrden ḥādis ̠ olan serāsīmegī ve ḥayretden iʿtiẕāra maḥāl ḳalmayup “ ”213 kemmiyyet-i siyeh-zānū-yı ḳaleme ruḫṣat-ı cevelān virilüp tertīb-i ṣufūf-ı suṭūra ibtidār ve dürr-i mens ̠ūr-ı [11b] kelām-ı pervīn-niẓāmlarında iḫtiṣār u īcāz mertebe-i iʿcāzda olmaġın tercümesi siyāḳ-ı şerḥ-i tenevvür üzere iltizām ve icmālen mutażammın oldıġı maʿānī-i mermūzesi esn̠ āʾ-i tercümede īrād olunmaḳ iḫtiyār olunmışdı. 213 Yardım istenilecek Allah’ın yardımıyla. 60 Şeb-dīz-i ḳalem-şikeste ḳadem-i ṭayy-ı ṣaḥārī-i ṣaḥāyif iderek üç ay ḳadar miyāne- i merġzār-ı suṭūrda geşt ü güẕār idüp “İlāhī! Ez-hīç heme çīz tevānī.”214 benefşezārına yetdükde ser-keşīde-i evc-i āsmān olan āteş-i āh-ı maẓlūmān mükerreren menşūr-ı nefy ü taġrībimüzi ʿünvān-peẕīr-i ṭuġrā-yı bīdār iden sitemkārlaruñ ḫirmen-i sāmān-ı ʿömr ü devletine ilḳā-yı şerāre-i ẓālim-sūz-ı fenā ve nesīm-i bahār-ı luṭf-ı Ḫudā ḥadīḳā-i ṣalṭanat-ı ʿOsm̠ āniyye-yi küll her-dem-i bahār ẕāt-ı Muṣṭafā Ḫān İbn-i Sulṭān Aḥmed Ḫān ile maḥsūd-ı gülistān-ı firdevs-i aʿlā idüp müʾellif-i Risāle Ḫ˘āce ʿAbdu'llāh Enṣārī [12a] Ḥażretlerinüñ -ḳuddise sırrahū- himmet-i belā kerd anları ẓuhūr u ṣudūr-ı ḫaṭṭ-ı hümāyūn kerāmet-i suṭūr ile dāmgāh-ı ġurbetden rehā-yāb ve Burūsa’da iḳāmetümüzüñ otuz üçünci māhında bi-ḥamdihi teʿālā yine muraḫḫaṣ-ı mülāḳāt-ı aḳrabā vü aḥbāb olup bir gūşede iḫtiyār-ı ḳarār itmişdüm, ammā fermān-fermā-yı ḳalem-rev-i celālet ve sipeh- büd-i mevkib-i ṣalābet ü aṣālet rūḥ-baḫş-ı ḳālıb-ı ṣadāret-i ʿuẓmā ve nāmiye-resān-ı būstān-ı vekālet-i kübrā vezīr-i Bayḳara ġulām-ı Emīr-i Bermekī ḫuddām-ı Fażl müsellem-i taḥrīr-i muʿaẓẓam Vezīr-i aʿẓam Rāġıb Meḥmed Paşa “ ”215 Ḥażretleri müddet-i ġurbet-i heşt-sālede çekilen metāʿib ü żarūret ve min-ciheti'ṭ-ṭarīḳ görilen ḫasārete merḥamet ve niyyet-i telāfī vü mükāfāt ile cebīre-bendī-i ḫāṭır-ı meksūruma himmet idüp [12b] İstanbul’a vuṣūlümüñ üçünci māhında ki yetmiş bir Cemāẕiye'l-evveliyesi idi baʿde'l-ʿazl nevbetüm geldükde bilād-ı erbaʿaya īṣāl itmek şarṭıyla Kütahya ḳażāsın ancaḳ bu ʿabd-i şākirü'n-niʿamları ḥaḳḳında rütbe-i maḫrece terfīʿ ü tevcīh ve tesvīye-i levāzım-ı ṭarīḳa-i vefā idecek mertebe-i ʿināyet ü iḥsān ile aḥvālimi terfīh itmişler idi. Es̠nā-i hükūmetde iḥrāz-ı furṣat-ı vaḳt itdükce ilzām-ı ʿuhde- i himmet ḳalınan tercüme-i Risāle’de ḳuṣūr u beṭāʾet-i dāʿiye-i noḳṣan-ı mürüvvet belki müstelzim-i küfrān-ı niʿmet olmaġla terk-i tercüme münāsib görülmeyüp āsūdegī-i çeşm-i zaḫm-ı ḥussād niyyetiyle tekmīl ü tetmīmi ḥavāle-i tercümān-ı ter-zebān-ı ḳalem ḳılınmışdı. “ ”216 es ̠nāʾ-i ġavāʾil-i ḳażāda zīnet-yafte-i imẓā-yı encām ve mühr- zede-i ḥüsn-i ḫitām olup mutażammın-ı tārīḫ-i itmāmı [13a] olan Mebāliġu'l-ḥikem ismiyle tesmiye vü be-nām ḳılınduḳdan ṣoñra ḥālā müretteb-i nüṣḫa-i dīn ü devlet ve nesaḳ-baḫş-ı kārgāh-ı mülk ü millet müşīr-i sālifü'ẕ-ẕikr ve müsteşār-ı ṣāʾibü'l-fikr efendümüzüñ maʿrūż-ı bārgāh-ı eʿāẓım-penāh-ı ḫıdīvāneleri olunup Bektāşīlerüñ 214 İlâhî! Sen, hiçten her şeyi yapmaya muktedirsin. 215 Allah kolaylık verdi ki. 216 Allah’ın yardımıyla. 61 beyne's-suṭūr-ı ṣufūf-ı cāmiʿada nihāde-i pīşgāh-ı cemāʿat itdigi varaḳ-ı suʾāl gibi memzūc-ı ḫamīr-i māye-i fıṭrat-ı kerīmāneleri olan ʿināyet-i cibilliye-i ātiye istidāʿsıyla bu çend-evrāḳ-ı perīşān daḫi mevżūʿ-ı ʿatabe-i ʿaliyye-i āsmān mertebeler ḳılındı “ ”217 “ ”218. Maʿlūm ola ki Ḥażret-i Pīr -ḳuddise sırrahū- maḳām-ı tevḥīdde cihet-i ittiḥād-ı ḥaḳīḳat-i eşyā ile cumhūr-ı erbāb-ı sülūk ve ʿumūm-ı aḥrār u memlūkı cism-i vāḥid menzilesine tenzīl [13b] idüp buyururlar ki: Ey dervīş! Bedān ki dünyā cihān-ı ġurūrest ve şehristān server-i ġaddāre-i ġarr- pīşe ve mekkāre-i ġadr-ı endīşe.219 Yaʿnī ey sālik-i rāh-ı ṭaleb ve ey müştāḳ-ı viṣāl-i cemāl-i Rab! Metāʿ-ı reste-i bāzār-ı dünyā-yı bī-beḳādan ḳaṭʿ-ı ser-rişte-i ārzū it ki dünyā bir ʿālem-i ġurūrdur ki encāmı nedāmet devri ve bir şehristāndur ki sürūri maʿnevī degil ṣūrīdür. ʿArūs-ı hezār-ı şevher-i dünyā bir ġaddāre-i bāzārī ve meşġūl-i maṣlaḥat-ı merdüm-āzārīdür ki peyveste aḥbābını firifte-i nīreng ü füsūn ve hevādārlarınuñ kāse-i ser-şār-ı iḳbālin ser-nigūn idüp kendüden iʿrāż idenlere īṣāl-i ẓarardan ʿācizdür. Beyt: Eger ṣad-sāl gebr āteş fürūzed Eger yek-dem der-ū ofted besūzed220 daḫi bu dünyā bir ribāṭ yaʿnī bir kārvān- [14a] serāy-ı köhne-bisāṭ ve bir bisāṭ-ı ʿadīmü'n-neşāṭ-ı bī-inbisāṭdur ki misāfirine ruḫṣat-ı iḳāmet virmez ve mücāviri rūy-ı rāḥat görmez. Zaḫm-nīş bī-merhemest ve muṭallaḳa-i İbrahīm Edhemest. Gürīḫte-i ġaflet ü bed- nāmīest rānde-i Ḥażret-i Bisṭāmī(e)st. Ḫāne-i miḥnet ü bī-dādī(e)st endāḫte-i Cüneyd-i Baġdādī(e)st.221 217 Allah her şeyi kolaylaştırandır. 218 Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir. Âl-i İmrân:3/119, 154; Mâide:5/7; Enfâl:8/43; Hûd:11/5; Lokmân:31/23; Fâtır:35/38; Zümer:39/7; Şûrâ:42/24; Hadîd:57/6; Teğâbun:64/4; Mülk:67/13 (Kısmî iktibas). 219 Ey dervîş! Bil ki dünya bir gurur yeridir. Düzenbazların, zulüm ve ihanet ile hüküm sürdüğü bir şehirdir. 220 Eğer kafir yüz yıl ateş yakarsa/ Bir an içine düşerse yanar. Sadî-i Şîrâzî. http://ganjoor.net/saadi/golestan/gbab1/sh15/ (13.02.2017). 62 Ey sālik! Dünyā bir nīşter-i ḫūn-rīzdür ki zaḫmı maḥrūm-ı ḳabūl-i merhemdür ve bir ʿarūs-ı bī-neng ü nāmūsdur ki muṭallaḳa-i İbrahīm Edhemdür. Bed-nāmi vü ġaflet ü rüsvāy ü nekbetle mevṣūf u müttehim olmaġla aṣḥab-ı baṣīret naẓarından gürīḫte-i beyābān-ı güm-nāmi ʿale'l-ḫuṣūṣ merdūd-ı dāʾire-i Ḥażret-i Bisṭāmīdür ve cāy-ı pür- āşūb-ı mihnet ü bī-dād ve serāy-ı şūriş-ārā-yı ʿinād olmaġla ġażab-kerde-i Ḥażret-i Cüneyd-i Baġdāddur. Cürʿa-i cān-sūz telḫīest [14b] püşt-i pā-zede-i Şaḳīḳ-i Belḫīest. Ḫod-perestān-ı dūn-himmet-rā dīrest, merdūd-ı Ebū Saʿīd Ebü'l-Ḫayrest, be-güẕāşte-i etḳıyā(e)st, ber- dāşte-i eşḳıyā(e)st.222 Ey sālik! Dünyā yaʿnī leẕāiʾẕ-i kem-beḳā-yı ʿālem-i fenā telḫī ve merādetde bir cürʿa-i cān-sūz u dimaġ-güdāz ve bir şerbet-i mesmūm-ı nā-sāzdur ki Şaḳīḳ-i Ḥażret-i Belḫī anuñ ḥalḳa-i devrine püşt-i pāy-ı istiġnā urup hem-demī vü muḳārenetinden bī- niyāz ve hem-bezmī-i mücāleseti bābında ser-girān-ı sülāfetü'ṣ-ṣahbā-yı nāzdur. Şaḳīḳ-i Belḫī -ḳuddise sırrahū- ṭabaḳa-i evlāda kibār-ı evliyādan olup yüz yetmiş dört senesinde Ḫıtlān nām beldede iḥrāz-ı rütbe-i sāmiye-i şehādetle vāṣıl-ı civār-ı raḥmet ve ḥālā mezār-ı mübāregi ol vilāyetde ziyāretgāh-ı aṣḥāb-ı baṣīretdür. Maʿmūre-i ḫarāb-ābād-ı dünyā daʿvā-yı enāniyyet ile ḫod-perest [15a] olan yaʿnī kendi nefs-i ʿāciz ve ẕāt-ı nā-çīzine vücūd viren dūn-himmet ġāfillere ḫarābe müşerref bir deyr ve meʾyūs-ı naḳş-ı ḳadem-i Ḥażret-i Ebü'l-Ḫayrdur. Etḳıyā ol ḫazef-pāre-i müzaḫrefi pā-māl-i teġāfül ü bī-iʿtibārī ve eşḳıyā dürretü't-tāc-ı ibtihāc u kāmkārī itmişdür. Her ki ṭālib ū ẕelīl ü zebān-ı ʿuẕrā vü kelīl ehl-i ʿibret-rā nīst delīl “ ”.223 Ey ʿazīz! Her kim bu mıṣr-ı fitne-ḫīz yaʿnī dünyā-yı pür-sitīze rabṭ-ı ḥibāle-i meyl-i derūn ider ʿāḳıbet ḫ˘ār u ẕelīl ve rūz-ı bāzār-ı restāḫīzde zebān-ı nedāmet ü 221 [Dünya], merhemi olmayan bir yaradır ve İbrahim Edhem onu boşamıştır. [Dünya], Hazret-i Bistâmî’nin kovduğu gaflet ve kötülük ismidir. [Dünya], Cüneyd-i Bağdâdȋ’nin atıldığı sıkıntı ve zalimlik evidir. 222 [Dünya], cânı yakan acı bir yudumdur, Şakîk-i Belhî onu terk etmiştir. [Dünya], kendini beğenmiş gayreti düşüklerin uzun süre kaldığı, Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın reddeddiği, salih kulların geçtiği [konup göçtüğü], eşkıyaların sahip olduğu yerdir. 223 Her kimin tâlibi [dünya ise] o zelîldir, özrün diline ve ibret ehlinin görüşüne sahip değilse “Dünya malı (metaı) azdır.” ona delildir. 63 iʿtiẕārı ebkem ü kelīldür. Bu maḳāmda aṣḥāb-ı ʿibret ü erbāb-ı baṣīrete “ ”224 ferīdesi ḳavī-bürhān ve rūşen-delīldür. Ey sālik! Eger ez-Ḥażret-i İlāhī ṭaʿmā-ı dārī ve ḫ˘āhī restenī kūş der-zehādet [15b] reftenī ve ber-kelime-i şehādet der-şeb-i gūr-ı civānī tā der-rūz-ı ḳıyāmet tevānī.225 Ey sālik! Eger fażl u ʿināyet-i Ḥaḳḳ’dan dest-güşāyī-i deryūze vü ümīdvārī ve baṭş u saṭvet-ı feyyāż-ı muṭlaḳdan ārzūmend-i ḫalāṣ u restgārī iseñ ṭarīḳ-i zühd ü ṭaḳvāyı meslūḳ-ı ḳadem-i ictihād itmege çalış ve eger rūz-ı hevlnāk-i ḳıyāmetde ḥāʾiz-i dest- māye-i tevāngerī ve fāʾiz-i devlet-i āsūde-serī olmaḳ diler iseñ şeb-i gūr-ı civānī yaʿnī eyyām-ı ġaflet-i irtisām-ı şebābda teḳrār kelime-i şehādet ve īfā-yı levāzım-ı iḫlās ü ʿibādete alış. Bergī efzāy ez-ʿamelhā ve terk nümāy emelhā ki emel iksūn-ı telbīsest ve efsūn-ı İblīs. Ḫuṣūṣen be-vaʿẓ-ı bī-iştibāh “ ”ve lafẓ-ı pür-intibāh 226 “ ”. Ey faḳīr! Tedārik-i ser ü sāmān-ı [16a] maḥāsin-i aʿmāl ve terk-i ʿarāʾis-i nā-dān- firīb-i āmāl it ki metāʿ-ı nā-revāc-ı āmāl bī-meʾāl-i dünyevī libās ile firīb-i İblīsdür. Pāy- beste-i silsile-i ṭūl-ı āmāl olan kūr dilān rūzgār ḥaḳḳında “ ”227 vaʿẓı germī-i bāzār-ı teyaḳḳuẓ u intibāha sermāye-i kāfī ve bīrūn-nişīnān-ı ḥalḳa-i iṭāʿat olan dil- ḫastegān maraż-ı ġaflet-i iştibāha “ ”228 nasīḥati ʿilāc-ı şāfīdür. Goẕer kon be-şūristān ve naẓar kon be-gūristān tā bīnī çendīn maḳābir ü mezār ü ḫufte-i nāzenīnān ṣad-hezār cehd kerdend ve kūşīdend ve der-tāb-ı ḥırs u emel cūşīdend.229 Ey dil-beste-i beḳā-yı nażāret-i meżāriʿ-i dünyā olan ġāfil! Bir kerre bu şūristān yaʿnī bu ʿarbedegāh-ı cihānı güẕergāh-ı ḳadem-i ʿibret ü endūh olan gūristān yaʿnī 224 Dünya malı (metaı) azdır. 225 Ey sâlik! Hazret-i Allah’tan bir isteğin varsa zâhitliği iste, çabala ve gençliğin ölüm gecesinden kıyamet gününe kadar kelime-i şehâdet üzerine ol. 226 Amellerine bir sayfa ilave et ve emellerini terk et ki elbiseni kirletir ve İblîsin oyunudur. Hususi olarak şüphesiz bu duruma “Dünya bir saatten ibaret.” öğüdü ve “Onu Allah’a itaat ederek değerlendiriniz.” sözü uyanıklıktır. 227 Dünya bir saatten ibaret. 228 Onu Allah’a itaat ederek değerlendiriniz. 229 Çorak, verimsiz yerden geç ve mezarlıktaki birkaç mezara bak ki oradaki yüzlerce uyumuş nazenin çalışıp çabaladılar, hırs ve isteklerinin kuvvetinde toprağa karıştılar. 64 maḥalle-i ḫāmūşānı [16b] naẓargāh-ı baṣīret ḳıl tā bu deñlü maḳābir ü mezārı göresün ve anda ġalṭīde-i ḫāk-i helāk olan ṣad-hezār-ı perveriş-yāftegān-ı nāz ü naʿīmden ʿibret alasun. Beyt: Der-ā-der ḥalḳa-i rindān-ı gūristān ki tā bīnī Ki her yek kāse-i ser-beg(o)ẕerānīde(e)st devrānhā230 ki vuṣūl-ı müntehā-yı maḳṣūd żımnında ki temennā-yı muḥāl ḳabīlindendür. Saʿy-ı belīġ ü cehd-i bī-dirīġ idüp hükm-i ḳaṭʿī ṣār-mā-ṣār ve ceffe'l-ḳalem ile oynadılar ve tābe-i kāʾināt-sūz-ı ḥırṣ u emelde iẕābe-i eczā-yı vücūd idinceye dek ḳaynadılar. Ve be-reng-i ġanāyim ü infāl firīfte şodend çün eṭfāl-i bed riyāhā. Der-āmedend ve be-kühsārhā ber-āmedend ez-cevāhir ü dürrehā ve ez-zer ü sīm-i ṣurrehā be-şūr u bīm ber-miyān bestend. Ḥīle nemūdend ve naḳde [17a] rubūdend, ʿāḳıbet mordend ve ḥasrethā bordend ve misāl-i sāde-levḥān eṭfāl-i firīb-ḫorde-i nīreng-i ganāyim ü infāl.231 Yaʿnī dil-dāde-i cemʿ-i māl olup deryālara girdiler, daġlara çıḳdılar, dürr ü cevāhir ve zer ü sīmden ṣurreler baġlayup niçe ıżṭırāb ve ġavġalar ile beste-i himyān-miyān idüp beḳāsına inandılar, gūyā zuʿmlarunca ḥīlelerine ṣūret virüp metāʿ-ı dünyāyı naḳden ḳapduḳ ṣandılar,ʿāḳıbet nuḳūd-ı enfās-ı maʿdūde-i ḥayātı şümürde-i dest-i hādimü'l- leẕẕāt idüp dāġ-ı iflās ile bu kārvān-serādan göçüp āteş-i ḥasret ü nedāmetle yandılar. El-ḳıṣṣa enbārhā enbāştend ü ġam-ı dünyā ber-dil begoẕāştend. Nā-gāh ez-kenār emel keşānīdend ve cümle-rā şerbet-i ecel çeşānīdend.232 Veʾl-ḥāṣıl bīḫ-efgenān-ı zemīn-i [17b] emel ve tuḫm-kārān-ı mezraʿa-i saʿy u ʿamel ecnās-ı emtiaʿ-i dünyeviyyeden enbārlar ṭoldurup bār-ı girān-ı ġam-ı dünyā ile derūnların māl-ā-māl eylediler. Nā-gehān ḫamyāze-i bī-endāze-i yeʾs ü ḥırmān ile āġūş- ı ʿarūs-ı āmāl ü emānīden çekdirüp “ ”233 cāhına atdurdılar ve cümlesine şu meclis-i muḥtesib-zede-i fenāda şerbet-i ḥayāt-sūz-ı eceli ṭatdurdılar. 230 Mezarlık rindlerinin kapıdan kapıya halkalarına bak/ Ki onlar, o geçmişi bir kere yaşadılar. 231 İkiyüzlü kötü çocuklar gibi mal ve mülkün rengine aldandılar. Dağlara çıktılar, mücevherler, inciler, altın ve gümüşten para keselerini korkuyla bellerine bağladılar. Hile yaptılar, nakden kaptılar, sonunda öldüler, mal ve mülkün büyüsüne aldanan saf çocuklar misali hasretle yandılar. 232 Sözün kısası gönüllerini anbarlarla doldurdular ve dünya gamıyla geçirdiler. Ansızın emellerinden çektirildiler ve ecel şerbetinden tattırıldılar. 233 Sanki bir şey olmamış gibi. 65 Dünyā çī(e)st? Ḫasī. Vāy ber-kesī ki ġāfil māned ez-ferdā “ ”ne bīnī. Çendīn hezār ümenā-yı emīn ve nuḳabā-yı rūy-ı zemīn ve hünermendān-ı mütenevviʿ ve ḫıredmendān-ı mutażarrıʿ ki ālemī atebe-i ez-leb-i şān būsīdend ʿāḳıbet mordend ve pūsīdend. Ārā-yı ser-encām hemān(e)st ve pāyān-ı īn cām hemān.234 Ey dervīş! Dünyā nedir? Ḫas ü ḫāşākdan ʿibāret [18a] bir maʿnādur. Vāy ol kimsenüñ ḥāline ki bir feḥvā-yı ṣıdḳ-ı iḥtivā-yı “ ”235 ġāfil gīrūdār-ı rūz u ferdā ola görmez misün? Bu ḳadar biñ ümenā-yı emīn yāʿnī fermān-fermāyān-ı celālet-i āyīn ve bu ḳadar biñ nuḳabā-yı rūy-ı zemīn yaʿnī ser-efrāzān-ı aṣālet-ḳarīn ve hünermendān-ı mütenevviʿ ü ḫıredmendān-ı mutażarrıʿ yaʿnī ḥikmet-şināsān-ı mütevāżıʿ ki ḫalḳ-ı ʿālem anlaruñ ʿatebe-i bārgāh-ı cāh u celāllerine naḳş-ı gül-būse-i ʿubudiyyet ve ser-efgendegī ve ḫāk-i āstān-ı iḳbāl ü istiḳlāllerine vażʿ-ı cebīn-i niyāz ü bendegī iderler idi. Çār-pāy-ı çūpīne-i tābūt ile cānib-i şehristān-ı ʿademe yürüdiler ve üftāde-i ġıyābet-i cübb-i mezār olup zīr-i ḫışt ü ḫākda çüridiler. Belī bu ʿālemüñ ʿāḳıbet ü ser-encāmı bu ve bu cāme-i [18b] ṭarḥ olunan bāde-i telḫüñ netīce-i keyfiyyet-i nā- tamāmı şudur. Ey nefs! Ez-merg beendīş ve emel ber-dār ez-pīş ve (e)gerne dūzaḫ cāy ve meʾvā- yı tū. Vāy tū bebīn dūstān-ı pāk u ʿazīzān zīr-i ḫāk ki duʿā-yı tū-rā cūyānend. Ve be- zebān-ı ḥāl gūyānend ki: Ey civānān-ı ġāfil ve pīrān-ı bī-ḥāṣıl! Divāne-īd ki çünīn der- ḫ˘ābīd ve bī-gāne-īd ki der-nemīyābīd ki der-ḫāk ü ḫūn ḫofteīm ve çihre der-niḳāb çün nihofteīm her yekī māh dü-haftaīm ve der-hafta-i ez-yād-ı şomā refteīm. Mā nīz pīş ez- şomā ber-bisāṭ-ı kām-rānī būdīm ve inbisaṭ-ı cihānbānī mīnemūdīm ve pistān-ı ʿarūs-ı dünyā mekīdīm ʿāḳıbet telḫī-i merg çeşīdīm.236 234 Dünya nedir? Çerçöptür. Gaflet içinde olan ve “Nefsinin arzusuna uyan kimseler.”in vay hâline ki yarını görmezler. Binlerce yeryüzünün emin ve nakip kimseleri, marifetliler ve akıllılar bu âlemin şöhret basamağından öptüler, sonunda öldüler ve çürüdüler. Hepsinin sonu da aynı, dünyanın sonu da aynı. 235 Nefsinin arzusuna uyan kimseler. Tâhâ:20/16 (Kısmî iktibas). 236 Ey nefs! Ölümü düşün ve emellerini yok et, yoksa yerin ve yurdun cehennem olur. Bak, gör ki toprağın altındaki temiz dostların ve azizlerin senin duâna ihtiyacı var. Hâl diliyle diyorlar ki: Ey gâfil gençler ve nihayetsiz [hayata aldanmış] ihtiyarlar! Öyle uyumuş dîvâne bîgânelersiniz ki [görmüyor musunuz] toprak ve kanda yatıyoruz, yüzümüz örtü altında saklı ve her ayımız iki haftadır. Sizin yâdınızın haftasında gittik. Biz de sizden önce dünyada isteğimize kavuştuk, hükümdarlık gördük, dünya gelininin göğsünden emdik, sonunda ölümün acılığını tattık. 66 Ey nefs! “ ”237 ḫaberin işitdüñ ve “ ”238 [19a] nüktesin taḥḳīḳ itdüñ ser-nihāde-i bālīn-i ġaflet iken bir gün nā-gehānī zehre-şikāf-ı ḥayātuñ olacak ḫancer-i zehr-āb-dāde-i cellād-ı ecelden ḥaẕer it! El-ḥaẕer! Pīş-i endīşe vü ḫayālden ḥibāl-i ṭūl-ı emeli gider yoḫsa vāy saña ki āteşkede-i saḳar saña menzil ü maḳarr olsa gerekdür. Ey nefs! Dūstān-ı pāk ve gūşe-güzīnān-ı zīr-i ḫāke tevcīh-i neẓẓāre-i ʿibret ḳıl ki senden istidʿā-yı duʿā ideyorlar ve lisān-ı ḥāl-i giyāh-ı mezār ile diyorlar ki: Ey meftūn-ı hevā-yı eyyām-ı şebāb olan cāhiller ve ey maġbūn-ı sevdā-yı ʿömr-i telef-kerde olan ġāfiller gerden-beste-i ʿıḳāl-i cünūn mısuz ki böyle tekye-zede-i nāz-bāliş-i ferāġ olup yatur uyursuz yoḫsa bī-ḫaber-i müteḥaḳḳıku'l-vuḳūʿ “ ”239 misüz ki istiṭlāʿ-i [19b] ḥaḳīḳat-i ḥālden mevḳif-i tecāhülde ṭurursuz bilmez misüz ki bizler ḫāk ü ḫūn-ı meẕellet içre ḥasret-zedeyüz ve ne vechle zīr-i niḳāb-ı türābda maḥcūb u der- perdeyüz. Bizüm her birimüz ayuñ on dördi bir māh dü-hafta iken ne ʿaceb bir haftanuñ ẓarfında ṣaḥīfe-i ḫāṭırıñuzdan refte-i çārūb-nisyān olduḳ! Biz daḫi sizden muḳaddem bālā-yı bisāṭ-ı ḳām-rānīde ser-germ-i meşġale-i inbisāṭ ve ḫoş-dil-i şādmānī vü neşāṭ idük. Bir zamān biz daḫi pistān-ı nārencīn-i ʿarūs-ı dünyādan temettuʿ-ı şīr-şīrīn itdük ve ʿāḳıbet iẕāḳa-i merāret-i mevt ile bu mātem-serādan göçüp gitdük. Ve ez-zindegānī-i vefā nedīdīm tā ḫaber şod her yekī-rā ʿalī ḥide tünd-bād “ ” be-bād-ı fenā ber-dād ve be-ḫāk-i ʿanā üftāde. [20a] Ne ez-ehl ü ʿıyāl dīdīm merḥametī ve ne ez-māl ü menāl yāftīm menfaʿatī. Hem ḳāniʿīm bā-īn heme nedāmet eger der-pīş nebūdī rūz-ı ḳıyāmet.240 Maʿşūḳa-i firāḳ-ı dūst ḥayāt-ı müsteʿardan ās ̠ār-ı vefā görmedük. Biz kendimüze gelüp ṭārıḳa-i hevlnāk-i kūs-ı rıḥletden ḫaberdār oluncaya dek tünd-bād-ı kūh-rübā-yı “ ”241 her birimizi mānend-i berg-i ḫazān başḳa başḳa ber-bād ü 237 Her nefis ölümü tadacaktır. Âl-i İmrân:3/185 (Kısmȋ iktibas). 238 Onun zatından başka her şey yok olacaktır. Kasas:28/88 (Kısmî iktibas). 239 O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Şuarâ:26/88. 240 Ve hayattan vefa görmedik, her birimiz haberdar oluncaya dek “Kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.” sert rüzgarı bizi sıkıntı toprağına attı. Biz ne dost ve çocuklarımızdan bir merhamet ve ne de mal ve mülkten bir menfaat gördük. Hem biz, kıyamet günü [sorgu-sual korkusu] olmasa bütün bu pişmanlığa razıyız. 241 Kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar. Yâsin:36/49 (Kısmî iktibas). 67 perīşān idüp rūy-ı ḫāk-i ʿacz ü ʿanāya rīzān itdi. Bu deñlü meẕellet ile ḫāk-nişīn-i kūçe- bend-i melālet iken ne dil-beste-i mihrbānī vü yārī ve ümīdvār-ı şefḳat ü ġam-güsārileri oldıġumuz ehl ü ʿıyāl cānibinden bir dürlü iʿānet ü merḥamet mümkün oldı ve ne iddiḫār-ı ḫazāne-i iʿtibār ve nihüfte-i zīr-i zemīn-i iftiḫār itdigümüz māl ü menālden bir ḥabbe-i [20b] menfaʿat görüldi. Maʿa-haẕā bu deñlü nedāmet ve bu rütbe-i meẕellet ile eger öñümüzde rūz-ı ḥesāb ve bīm-i suʾāl u cevāb yaʿnī ferdā-yı ḳıyāmet olmayaydı bulundıġumuz ḥāl-i melāl-i iştimāle rāżī olurduḳ ammā heyhat!.. Eknūn mā-rā ne bālişī, ne firāşī, ne naḳdeī, ne ḳumāşī, ne ḥürre, ne ḥaremī, ne ṣurre, ne diremī, ne vücūhī, ne cibāhī, ne şükūhī, ne sipāhī, ne imkān-ı ṣavt u ṣadāī, ne sāmān-ı nuṭḳ u nidāī kī(he)stīm müştī gedāī.242 Bir zamān muʿtād-ı bālīn ü pister aṭlas u kemḫā idük şimdi ẓulmet-serāy-ı zīr-i ḫākda ne bālīn var ne firāş, ne naḳd var ne ḳumāş daḫi meʾlūf-ı ḫadem ü ḥarem ve māyedār-ı ṣurre vü dirhem idük şimdi ne ḫadem var ne ḥarem, ne ṣurre var ne direm ḫāk ü ḫışt-ı mezāra sürülmekden ne firāḳ olunacaḳ vücūhumuz var ne cibāhumuz istīlā-yı [21a] faḳr u iḥtiyāc ile ne şükūhumuz ḳaldı ne sipāhumuz gülū-giriftegī-i sürme-i melāmet ile ne refʿ-i ṣavt u ṣadāya ḳudret ve dem-bestegī-i mühr-i ḥayret ile ne iẓhār-ı nutḳ u beyāna miknet var. Şimdi bizleri bilür misüz kimlerüz? Bir ālā-yı gedā-yı bī-ser ü pālaruz! Ḫaṭṭ-ı mā ez-dünyā ḥırmān(e)st. Şaḥm ü laḥm-ı mā naṣīb-i kirmān(e)st. Vaḳtī ki mā rā-imkān būd gevher der-kān būd, mīyāftīm ferāġ-bālī ve dāştem ḫoş-ḥālī. Nekerdīm hünerī, ne costīm ḫaberī, der-perīşānī oftādīm ve ber-hemān cān dādīm.243 Cānib-i teşmāl-i dārü'n-nevāl-i dünyā-yı dūndan bizüm ḥiṣṣe vü ḳısmetümüz devrden nigāh-ı ḥasretle engüşt-līsi-i ḥırmān ve ḥālā bir zamān zīnet-i aʿżā-yı vücūdumuz olan şaḥm u laḥmumuz zīr-i ḥāk-i mezārda ḳurdcaġızlara edīm-i ḫuşkdan [21b] döşenmiş bir civāndur. Bir zamān ki biz de imkān-ı vücūd-ı dükkānda gevher mevcūd idi. Fevt-i furṣat idüp evḳāt-ı ʿömr-i girān-māyeyi bī-taḥṣīl esbāb-ı ferāġ-ı bāla-i 242 Şimdi bizim ne yastığımız, ne döşeğimiz, ne akçemiz, ne kumaşımız, ne cariyemiz, ne haremimiz, ne para kesemiz, ne paramız, ne yüzlerimiz, ne alınlarımız, ne azametimiz, ne askerimiz, ne ses ve seda imkanımız, ne de nutuk ve nidamız var. Biz, bir avuç dilenciyiz. 243 Bizim dünyadan izimiz mahrumluktur. Bizim etimiz ve yağımız [bedenimiz] kurtların nasibidir. Bir zamanlar maden ocağında cevherdik, [orada] rahattık ve hâlimiz vaktimiz yerindeydi. Bir hüner, marifet sahibi olmadık; bir haber, bilgi aramadık; perişanlığa düştük ve öylece cânımızı verdik. 68 ḥaṣr idüp tekmīl-i sāmān-ı ḫoş-ḥālī vü şādmānī iderdük ki dirīġ ki encām-ı kārda vesīle- i izāle-i sürḫ-rūy-ı ḫacālet olacaḳ bir hünere çalışmaduḳ ve keyfiyyet-i rūz-ı bāzḫ˘āsteden istiḫbār sevdāsında olmaduḳ nihāyetde perīşanlıḳ berzaḫına düşdük ve ol ḫāl-i perīşān ile bu ḫākdāndan göçdük. Eger nedārīd cünūn der-mā negerīd künūn ki rūḥ-ı her yek mīzāred ve eşk be- ḥasret mībāred ve mūṣībet-i ḫāl-i ḫod mīdāred ḥāṣıl-ı mā ne nānī(e)st, der-kerdehā peşīmānī(e)st ber-kerdehā.244 Eger giriftār-ı belā-yı cünūn degilseñüz çeşm-i ʿibret ve dīde-i baṣīretle bize baḳuñ ʿibret aluñ [22a] ki her birimüzüñ gülşen-i şād-āb-ı mebdeʾde lāne-sāz-ı şāḫsār-ı ḳurb olan sīmürġ-i ʿarş-pervāz-ı rūḥumuz şimdi ḫāristān-ı fenāda zemzeme-perdāz-ı feryād u fiġān ve çeşm-i ḫūn-bārdan seyelān iden sirişk-i ḫūnīn-i ḥasret ʿinān-rübā-yı bārān-ı bahārāndur ki kendi ʿazā vü mātemlerine meşġūldür. Ẓann olunmasun ki bizüm ḥāṣılumuz tenaʿʿum-ı ḳurṣ-kerde-i nānīdür yoḳ yoḳ peşīmānī-i kerdehā-yı eyyām-ı civānīdür. Ey müjde-yāftegān-ı “ ”! Çi mīkonīd īn günde-pīr-i şevher-küş-rā rūy- āverīd? Ber-āh ve der-mā konīd nigāh ki ne ez-nām-ı mā ḫaberī(e)st ve ne ez-ecsām-ı mā ese̠ rī(e)st. Ebdān-ı mā rīzīde ve eşḫāṣ-ı mā pūsīde. Küllehā-yı mā kūfte ve maḳbere-i mā nār-refte 245. Ey naṣṣ-ı kerīm “ ”246 dan mübeşşir-i āsāyiş-i şūriş-i ḳıyāmet olan ḳarındaşlar! [22b] “ ”247 Āyā bu ʿacūze-i şevher-küş-i dünyā-yı bī- vefāya rabṭ-ı ser-rişte-i gerden-bend-i taʿalluḳ ve meyl-i āmīziş ü taʿānuḳ idüp neylersüz? Bir kerre rāh-ı rāst-ı teyaḳḳuẓ u intibāha ḳadem-güdāz-ı sülūk oluñ ve miyāne-i ḫışt u ḫākda çāk-i girībān-ı nedāmetle bizüm perīşānī-i aḥvālümüzi görüñ ki ne nām u nişānumuzdan ḫaber var ve ne cism ü cānumuzdan ese̠ r bedīdārdur. Eczā-yı aʿżā- 244 Deli değilseniz bizim gibi olmayın ki şimdi, bizim her birimizin ruhu inliyor ve hasretle gözyaşı döküyor. Sıkıntılı hâlimizden ortaya çıkan ekmek [rahatlık] değil, yaptıklarımızdan pişmalıktır. 245 Ey “Onlar için müjde vardır.” ile müjde bulmuşlar! Bu eşini öldürmüş kocakarıya [dünyaya] yönelip ne yapıyorsunuz? Âh ile bize bakın ki ne nâmımızdan haber vardır ne de vücudumuzdan bir eser. Bizim kovamız dökülmüş ve biz çürümüşüz. Bizim tamamımız ezilmiş ve mezarımız ateş içindedir. 246 Onlar için müjde vardır. Yûnus:10/64; Zümer:39/17 (Kısmî iktibas). 247 O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. Lokmân: 31/33; Fâtır: 35/5 (Kısmȋ iktibas). 69 yı ebdānumuz rīḫte-i maṭmūre-i helāk ve teşaḫḫuṣāt-ı ḳavāʾim ü erkānumuz pejmürde-i ġalebe-i ʿunṣur-ı ḫākdür. Erkān-ı ʿanāṣır-ı erbaʿadan ser-çeşme-i ketībe-i cism ü cān ve serdār-ı sipāh-ı aʿżā-yı nā-tüvānumuz olan ser-i felāket-medārımuz destgāh-ı meẕelletde pāy-māl ve derūn-ı mezārumuz maḥrūm-ı cārūb olmaġla māl-ā-māl gird-i melāldür. Ḫānmān-ı [23a] mā ḫarāb menzil ü mekān-ı mā türāb. Der-pister-i mā digerī nāʾib-i yetīmān-ı mā ez-ḫāne ġaʾib. Ṭurre-i ṭarrār-ı mā bād-borde ve lāle-i ruḫsār-ı mā ḫāk-horde.248 Dil-rübūde-i zīnet ü ʿimāreti oldıġımuz ḫānedānumuz bürde-i seylāb-ı ḫarāb ve ḥālā menzil ü mekānumuz ḫarābezār-ı zīr-i türābdur. Revzen-i kāşāneden dīde-i nā- maḥrem-i āfitāba ruḫṣat-ı neẓẓāre vü temāşā virmedigümüz cāme-ḫ˘ābumuzda bī- gāneler ser-nihāde-i bālīn-i ḫ˘āb-ı nāz ve yetīmlerimüz ḫānelerden maṭrūd olup üftāde-i kūçe-bāzār-ı ʿacz ü niyāzdur. Kemend-i cādū-i bend-i dil-i hevādārān olan zülf-i ṭarrār ve kākül-i pergārumuz şīve-i nā-sāzkār-ı rūzgār ile ber-bād u perīşān ve zīver-i destār neẓẓāre-i kiyān-ı ʿuşşāḳ olan lāle-i şafaḳ-gūn-ı ruḫsār-ı tābdārumuz fersūde-i ālāyiş-i ḫāk-i ḫüsrān ve ṣad-çāk şeş pür-teʾessüf [23b] ü ḥırmāndur. Ebrū-yı ḫamīde-i mā helāk, nergis-i dīde-i mā be-ḫāk, ʿaḳīḳ-i lebān-ı mā gird- āmīḫte ve dürr-i dendān-ı mā dürr-i laḥd rīḫte. Bülbül-i faṣīḥ zebān-fürū beste, ḥoḳḳa-i yāḳūtī-dehān derhem-şikeste, cevāriḥ-i çābük-i mā ve aʿżā-yı nāzik-i mā zaḥm-ḫorde-i şūristān ve ḫāk-i tūde-i gūristān. Mürġ-i rūḥ ez-mā remīde ve ḫār-ı ḥasret ez-ḫāk-i mā demīde. ʿİbret-zāyend k(i)ānīm ve mevʿiẓet āyend k(i)ānīm.249 Kemān-ı pertev-zede-i ḫamī-i ebrūvānumuz ki taʿrīk-i gūş ve taḥrīk-i çilesi ḳuvvet-i bāzū-yı Rüstem ü Nerīmānı raḫnedār-ı şikest-i taʿṭīl iderdi. Ḫam-geşte-i rūz-ı kemāndār helāk ve ṭabla-i sīne-i aḥbāb u iḫvān nişāne-i neşşābe-i dil-dūz-ı müjgāni olan nergis-i neẓẓāre-sūz-ı çeşm-i füsūn-sāzumuz zīver-i ser-şīşe-i bezmgāh-ı ʿadem olmaġla ḥalḳa-i dīde-i yārāndan [24a] nihān ve teh-i kūze-i ḫāk-āgīn-i mezārda ḫ˘ābnākdür. 248 Evimiz harap, menzil ve mekanımız toprak oldu. Yatağımızda bir başkası yatıyor ve yetimlerimiz ise evsizdir. Alnımızdaki saçı rüzgar alıp götürdü ve lale yanağımızı toprak yedi. 249 Yay gibi kaşlarımız helak oldu, nergis gibi gözümüz toprak oldu, akik gibi dudaklarımız toza toprağa karıştı ve inci gibi dişlerimiz mezara döküldü. Bülbül gibi konuşan dil sustu, ağızdaki bir hokka yakut birbirine girdi, bizim elimiz, ayağımız ve nazik uzuvlarımız çorak yerde çürüdü ve toprak mezarlarımız oldu. Ruh kuşu bizden kaçtı ve hasret dikeni mezarımızda bitti. Hâlimiz ibretliktir ve hâlimizden öğüt alın. 70 Mıṣraʿ: Gül be-laʿlet nisbetī dāred velī rengeş kemest250 maʿnāsına mā-ṣadak olan ʿaḳīḳ-i ābdār-ı leb-i gül fāmumuz gird-ālūd Mıṣraʿ: Dürr be-dendān-ı tū mīmāned velī sengeş kemest251 mefhūmuna müstaḥaḳḳ olan dürr-i şāhvār-ı dendān ṭarafa niẓāmumuz ālāyīş-i gird-i yetīmi ile teng-nāy-ı laḥd-i mezārda rīḫte vü nā-būddur. Naġme-pervāzi-i nuṭḳ u beyānda ṭūtīyān-ı ḫoş-lehce-i bāġ-ı belāgi dem-beste-i ḫacālet-i lüknet iden bülbül- faṣīḥ-i şīrīn-güftār-ı zebānumuz mühr-zede-i sükūt u ḫāmūşī ve cām-ı zer-endūde-i muraṣṣaʿ-i āfitābı şermende-i tīre-rūy u kem-tābi iden ḥoḳḳa-i yāḳūt-nişān-ı dehānumuz şikeste-i seng-i mezār olmaġla mānde-i peyġūle-i ferāmūşīdür. Āsūde-i ḥimāyet-i siper-i cism ü vücūd ve maḥfūẓ-ı viḳāyet-i cesed ü şühūd olan cevārīḥ-i [24b] çābük ü çālāk ve aʿẓā-yı nāzik ü tābnākümüz şūrezār-ı maʿreke-i maḥalle-i ḫāmūşānda mecrūḥ ve miyāne-i maḳābirde tūde tūde ceste ceste maṭrūḥdur. Bir müddet zībende-i ḳafes-i bedende naḳş-ı zemzeme-i ṣavt u nefes iden mürġ-i ḫoş-elḥān-ı rūḥ-ı pür-fütūḥumuz terk-i āşiyāne-i dīrīne idüp bizden remīde vü bīzār ve ḫār-ı dāmen-feşār-ı ḥasret reste-i ḫāk-i mezārdur. Diḳḳat olunsa bundan ṣoñra ḳadem-zen-i gehvāre-i vücūd olanlara bizüm ḥālümüz ʿibret yeter ve mevʿiẓet kifāyet ider. Beyād-ı deḥānī der-bendīm ve beyād-ı zebānī ḫorsendīm ve ān hem mücmelī(e)st nā-müfesser ve devletī(e)st nā-müyesser. Mā der-ḫāk-i tīre ve şomā der-ḫāb. “ ”.252 Āsūde-i encümen-i zindeġānī olan iḫvāndan yarım aġızla bir dil yardımı [25a] ümīdündeyüz yaʿnī ḥaḳḳumuzda bir duʿā-yı ḫayrlarına ḳanāʿat itmişüz ve lākin çi sūd ki bu ārzūmend oldıġımuz maṭlab bir mücmel-i nā-müfesser ve bir devlet-i nā- müyesserdür. Zīrā bizler müstehlek-i ḫāk-i meẓellet ve sizler müstaġraḳ-i ḫ˘āb-ı ġafletsüz. Ey hūşmendān-ı debīristān ḥikmet-i ser-fürūde-i girībān-ı fikret olsañuz siz bizüm ile hem-ḫ˘ābe-i firāş-ı zīr-i türāb olduḳda sizden ṣoñra gelenler sizler gibi ser-girān-ı 250 Gül, senin dudağına benzer ancak rengi daha açıktır. 251 İnci, senin dişlerine benzer ancak daha azdır. 252 Bir dudak için esir düştük, bir dil için hoşnut kaldık. Hem o, icmal olunan açıklanmamış ve devlet kolaylıkla olmamıştır. Bizler karanlık topraktayız ve sizler uykudasınız. “Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır.” 71 ḫumār-ı ḫ˘āb olsalar gerekdür ve siz, bizi meʾyūs-ı tuḥfe-i duʿā itdigüñüz gibi anlar daḫi sizi maḥrūm-ı hediyye-i teẕekkür ve yād itseler gerekdür “ ”.253 Ey sālik! Nişān-ı ḫıredmendī [vü] meʾrib-i hünermendī ān(e)st ki çün īn kelimāt- rā der-naẓar-ārī bāyed ki: Dil ez-aġlāl-ı ġaflet be-der-ārī ve emel-rā begoẕārī ve dil ez- dünyā [25b] ber-dārī ve pīş ez-rıḥlet ez-īn dünyā ḥāṣıl konī zād-ı taḳvā ve ber-her çi şevī mālik gūyī “ ”tā ʿavn-i İlāhī bāşed “ ”.254 Ey sālik! Maṣṭaba-i ḫān-ḳāh-ı hikmetde ʿalāmet-i ʿaḳl u şuʿūr u kiyāset ve mekteb-i maʿrifetde bürhān-ı hünermendī vü ferāset oldur ki her ne zamān ki keşīde-i silk-i suṭūr olunan iş bu cevāhir-i girān-vezn-i kelimāt ve leʾālī-i kerrūbī-pesend-i taʿbīrāta imrār-ı tār-ı naẓar-ı iʿtibār idesüz gerekdür ki silsile-i āhenīn-i ġafleti destyārī-i himmet-i teyaḳḳuż ile gerden-i dil-i meyyālden gideresün ve terk-i sevdā-yı cemʿ-i māl ve ferāġat-ı ḳayd-ı āmāl idüp ḳaṭʿ-ı ser-rişte-i maḥabbetle zen-i nā-mihrbān-ı dünyāya ṭalāḳ viresün ve bu kārvān-serāy-ı hevlnākden velvele-i ṭabl-ı raḥīl ile göçmezden [26a] muḳaddem zād-ı taḳvādan tedārik-i tūşe-i rāh ve mażmūn-ı ʿibret-nümūn Beyt: Ez-ribāṭ-ı ten çü bugẕeştī diger maʿmūre nīst Zād-ı rāhī ber-nemīdārī ez-īn menzil çirā255 ile dil-i ġaflet-zedeyi āgāh idesüz ve esbāb-ı müsteʿār-ı dünyādan mālik oldıġuñ emtiʿa-i rev-ber-i fenāya ḍarb-ı tamġa-yı “ ”256 ḳılasun. Ola ki ʿavn ü ʿināyet-i İlāhī bereket-i muʿcize-i “ ”257 ile muʿīn ü naṣīr ola. Münācāt: İlāhī! Be-ḥürmet-i ān nām ki ānī ve be-hürmet-i ān ṣıfāt ki çünānī be-feryād-ı mā resī ki tevānī! Eger bāng konem gūyī daʿvā(e)st ve ger ḫāmūşī nişīnem gūyī bī- maʿnā(e)st. Eger beḫendem gūyī şaḳrāḳ(e)st ve eger gerīyem gūyī zerrāḳ(e)st.258 253 Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır. Âl-i İmrân:3/13; Nûr:24/44 (Kısmȋ iktibas). 254 Ey sâlik! Akıllılık alâmeti ve hünerlilik hedefi odur ki bu kelimelere dikkatle bakmak gerek: Dünyadan göçmeden önce gönlü gaflet prangalarından kurtarmak, dünyaya ait isteklerden vazgeçmek, takva azığı toplamak ve her neye sahip olunursa olsun “Her şey yok olacaktır.” ve Allah’ın yardımıyla “Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” denmesidir. 255 Tenin bağlarından (nefsin istekerinden) geç kurtul, çünkü bir diğer mamur olan yer yoktur/ Bir yol azığına sahip değilsen bu menzilden nasıl gidilir? Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan- saeb/ghazalkasa/sh37/ (13.02.2017). 256 Her şey yok olacaktır. Kasas:28/88 (Kısmȋ iktibas). 257 Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır. Bakara:2/285 (Kısmȋ iktibas). 72 İlāhī! Ol ism-i celāl ḥürmetiçün ki sen ol sen! Ve ol ṣıfāt-ı bā-kemāl ʿizzetiçün ki [26b] fi'l-ḥaḳīḳa öylesün! Recāmuz budur ki: Bu ʿāciz-māndegān-ı mezāliḳu'l-aḳdām-ı ḥayret ve ser-geştegān-ı beyābān-ı ḥasretüñ feryādına yetişesün ve ḫuşkīde-i semūm-ı ḥırmān olan çemenzār-ı ümīdimüzi ifāẓā-i bārān-ı ʿināyetle şād-āb u reyyān idesün ki merḥamet pişesün. İlāhī! Eger dergāh-ı kibriyā-penāh-ı ʿizzetde hengāme-i refʿ-i ṣavt ile feryād itsem küstāḫlıḳ ve bī-edeblikdür dirsün. Eger bār-ı dūş-ı cān-ı medhūşum olan ḥaml-i sa̠ ḳīl-i ġam-ı ḥırmānı taḥammül idüp vuṣūl-ı ser-menzil-i rāḥat u ārām temennāsından sükūt itsem dergāh-ı selāṭīn-i ġulām-ı ʿaẓamet ü celāle ʿarż-ı metāʿ-ı nā-revāc-ı istiġnā itdük diyü ḫışm idersün. Eger gülistān-ı behişt-nişān-ı ümīd ü recāda cünbiş-i nesīm-i ruḫṣat ile açılsam gülsem “ ”259 diyü şūḫī vü bī-pervālıḳdur [27a] dirsün ve eger külbe-i tārīk-i ḫavf u bīmde terāküm-i seḥāb “ ”260 ile giryān olsam rızḳ- ı riyāya nisbet idersün. Ey yektā-yı bī-diger ve ey dānā-yı bī-fikr! Be-kerem der-ʿacz-i mā niger! Ḥallāc ene'l ḥaḳ goft tācdār şod. ʿAbdu'llāh Ḥaḳ goft bācdār şod. İlāhī! Eger bendegān-rā ʿiḳāb konī ṭūmār-ı kerem tebāh şeved. Eger kerde-i mā der-gerden-i mā konī rūyhā siyāh şeved.261 Ey Ḫudā-yı bī-naẓīr ve ey ʿālim-i bī-teşvīş ü dānā-yı Baṣīr! Kemāl-i kerem ü ʿināyetle bizüm ʿacz ü iftiḳārumuza tevcīh-i naẓar-ı merḥamet ḳıl! Beyt: Ey nīst perdeī ki nebāşed nevā-yı tū ʿĀlem pürest ez-tū vü ḫālī(e)st cāy-ı tū262 Ḥükmünce Manṣūr pūte-i fenā fi'llāhda iẕābe-i cevher-i vücūd-ı mā-sivā idüp deryā-yı bī-ḳaʿr u bün-i istiġraḳda ene'l-ḥaḳ dimekle tācdār-ı taḫtgāh-ı [27b] serdār oldı. 258 Münâcât: İlâhî! Sahip olduğun isimlerin ve sıfatların hürmetine bizim feryadımızı duy! Haykırarak feryat etsem, şikayetdir dersin; susup otursam, manasızdır dersin. Gülsem, sevinçlidir dersin; ağlasam, ikiyüzlüdür dersin. 259 Cömert Rabbine karşı seni ne aldattı? İnfitâr:82/6 (Kısmȋ iktibas). 260 Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir. Burûc:85/12. 261 Ey eşi benzeri olmayan ve ey fikirler olmadan bilen! Bizim acizliğimize kereminle bak! Hallâc, ene’l-Hak dedi hükümdar oldu. Abdullah, Hak dedi mükâfatını aldı. İlâhî! Kullarına azap verirsen cömertliğin mahvolur. Bizim yaptıklarımızı boynumuza yüklersen yüzler siyah olur. 262 Seni terennüm etmeyen musikî perdesi yok olsun/ Bütün kâinat seninle doludur, ama senin yerin boştur. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh6544/ (13.02.2017). 73 ʿAbdu'llāh ke-ẕālik maḳām-ı ʿubūdiyyetde nefsine mecāl-i taʿayyün-i vücūd ve ma- ʿadāya cevāz-nümūd u şühūd virmeyüp ancaḳ Ḥaḳ dimekle der-bend-i taḥayyürde bācdār-ı şāh-rāh-ı intiẓār oldı. İlāhī! Eger raḳabe-i ʿubūdiyyeti beste-i ribḳa-i teklīf olan ḫaclet-zedegān-ı maʿṣiyet ü günāhı üftāde-i laġzişgāh-ı ʿiḳāb itmek irāde-i cenāb-ı muḳaddese muvāfıḳ düşerse ṭūmār-ı ṭavīlü'ẕ-ẕeyl-i luṭf u ʿaṭā tebāh ve ḥablü'l-metīn-i “ ”263 kūtāh ḳalur. Beyt: Yumazsa āb-ı raḥmet ehl-i cürmüñ cürmüni yā Rab Ya bu bī-ḥadd ü bī-pāyān olan deryāyı neylersün Ve eger bizüm seyyiʾāt-ı aʿmālümüzi boynumuza yükledüp bār-ḫāne-i ḳıyāmetde ol ḥāliyle iḥẓār-ı mevḳif-i ḫitāb itmek lāzım gelürse ġalebe-i şerm ü ḥayā ve istīlā-yı mehābet-i ḥużūr-ı kibriyā ile eczā-yı [28a] aʿẓāmuz hem-ḥālet-i berggāh ve yüzlerimüz siyāh olur biz ise vüsʿat-i deryā-yı raḥmete küllī iʿtiḳād ile Beyt: Ferdā çü der-i behişt-rā bāz-konend Müflis ṭalebend ü müflisān nāz-konend264 mefhūmuna iʿtimād Beyt: Çü deryā-yı raḥmet telāṭum-koned Güneh ṣāḥib-i ḫ˘īş-rā gom-koned265 mażmūmuna istinād idüp ümīdvār-ı fażl u iḥsān ve dil-beste-i luṭf-ı bī-imtinānuz. Ey dervīş! Bāmdādān ki ber-ḫīzī, der-āyīne naẓar-kon, eger rüʾyet ḫūb(e)st, kār-ı zişt mekon ve eger ziştest dü-kār-ı zişt be-hem cemʿ mekon.266 Ey dervīş! Pehlū-zede-i ferāġ u ġaflet oldıġuñ cāme-ḫ˘ābdan ṣubḥ-dem ki uyanup ḳalḳarsan çeşm-i teyaḳḳuż u intibāh ile bir kerre naẓar-endāz-ı ḫāne-i mirʾāt ol baḳ gör, 263 Rahmetim gazabımı geçmiştir. Hadîs. 264 Yarın cennetin kapısı açıldığında/ Müflis ister ve müflisler naz yaparlar. 265 Rahmet denizi dalgalandığında/ Günah sahibini kaybeder. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh663/ (13.02.2017). 266 Ey dervîş! Seher vakti kalk, aynaya bak, görünüşün hoşsa kötü iş yapma ve kötüyse bir daha kötü iş yapma. 74 eger şıḳḳa-i mecmūʿa-i aḥsen-i taḳvīm olan ṣaḥīfe-i [28b] ṣabīḥa-i ruḫsār-ı tābdāruñ pīrāste-i gül-gūne-i ḥüsn ü cemāl ise bāʿis-̠ i zevāl-i zīb ü revnaḳı olacaḳ ḳabāyiḥ-i aʿmālden iḥtirāz idüp bedr-i münīr-i ruḫsārıñı lekedār-ı kelef-i seyyiʾāt itme! Yoḳ eger fersūde-i bālīn-i māliḫulya itdigüñ çihre-i reng-i perīde ki ḫaṭṭ u ḫāl behcet ü bāhādan sāde vü ḫālī bulur iseñ izāle-i āb-rūy-ı ʿiṣmet ile bir ḳat daḫi bī-āb u tāb sürḫī-i ḫaclet ü nedāmet itme. Her çi mevcūdest ḥicāb-ı maʿbūdest. Mevcūd ez-pīş ber-dār tā be-maʿbūd resī. Eger tū tū-rā bāyestī bende-ḫān zīstī ki tū-rā şāyestī.267 Ey dervīş! Eger āşinā-yı baḥr-i tevḥīd iseñ her mevcūd yaʿnī mezāyā-yı maẓāhirden her şeyʾe ki ıṭṭılāḳ-ı vücūd idesün cenāb-ı maʿbūd ile senüñ miyānuñda bir ḥicāb olur “ ”268 [29a] mıṣdāḳınca mevcūdāt-ı ḫāriciyye-i rev-ber-i fenāyı pīş-i naẓar-ı iʿtibārdan endāḫte-i cānib-i ʿadem ḳıl ki refʿ-i daġdaġa-i niḳāb u ḥicāb idüp vāṣıl-ı ḳurb-ı maʿbūd olasun. Eger sen saña lāzım olayduñ yaʿnī ʿazīz ṭutup bu ʿālemde esr-i yelden ṣaḳındıġuñ vücūd-ı nāzenīnüñ iltizāmuñda olaydı mevḳif-i ʿiḳāb u melāʾike-i ʿaẕābı teẕekkür idüp bu nevʿ-i ubūdiyyet ile imrār-ı evḳāt-ı zindegānī iderdük ki saña lāyıḳ olaydı. Her kirā ḳadem ber-ser-i heft-aḫter resīde-bāşed ḳalemeş ber-heft-kişver keşīde- bāşed. ʿİlmī ki ez-ḳalem āyed ez-ān çi ḫīzed? ʿİlm ān(e)st ki Ḥaḳ teʿālā der-dil-i bende rīzed.269 Ey dervīş! Her ol merd-i meydān-ı maḥabbet ki pāy-ı merdī-i iḫlāṣ-ı ṣamīmī ile bu ḥażīż-i ḫākdan dünyā-yı dūndan fekk-i silsile-i rabṭ-ı derūn [29b] idüp ḳadem-nihāde-i ẕirve-i melāʾ-i aʿlāʾ ve ʿilm-efrāz-ı ʿālem-i bālā ola anuñ ḳalem-i aḥkām-ı ḳażā mażāsı pehnā-yı memālik-i aḳālīm-i sebʿada cārī olur ve daḫi her ol pey-siper-i ṭarīḳ-i Ḥaḳ olan sālik ki yoluyla taḥmīl-i esmā ve devr-i merātib-i eṭvār ile taḥṣīl-i esbāb-ı maʿnā-yı isnā eyleye kendüyi mānende-i ḳuṭb-ı dāʾire-i āfāḳ fermān-fermā-yı aḳṭār-ı arżīn bulur. Şol ʿulūm-ı resmiyye ki vesāṭet-i ḳalem-i çūpīn ile peẕīrüfte-i sevād u suṭūr dü-taḥṣīli mevḳūf u sāʾil ʿaḳl u şuʿūr ola andan ne ḥāṣıl olur? ʿİlm odur ki muʿallim-i evvelüñ feyż 267 Allah ile bütün mevcudat arasında perde vardır. Varlığı yok et ki Allah’a ulaşasın. Sen, sana gerekli olsaydın, sana yakışan şekilde kul olarak yaşardın. 268 Allah’tan başka varlık yoktur. 269 Her kimin ayağı yedi yıldıza basılmışsa onun kalemi yedi ülkede geçerli olur. Kalemden gelen ilimden ne yükselir? İlim odur ki Allahu Teâlâ’nın kulunun gönlüne döktüğüdür. 75 ü fażlı ile kitāb-ḫāne-i “ ”270 dan bi-saʿy u ṭaleb “ ”271 aṣḥābına vāṣıl olur. Be-Ḫudā ki dūd ez-āteş ve gerd ez-bād çünān nişān nedihed ki mürīd ez-şeyḫ ü şāgirdān-ı [30a] üstād. Heme-rā nīstī muṣībet ve me-rā ġanīmet.272 Ḳasem be-ẕāt-ı bī-çūn-i İlāhī ki vücūd-ı duḫān nārdan ve s ̠everān-ı ġubār rūzgārdan ol ḳadar nişān virmez niteki mürīd şeyḫinden ve şāgird üstādından nişān virür yaʿnī es ̠erden müʾess̠ i̠ re intiḳāl ḫuṣūṣunda mürīdüñ temkīn ü televvün ü teyaḳḳuż u ġafleti şeyḫün ḥāline dāll ve şāgirdüñ ṣıḥḥat-ı maʿlūmāt ve selāmet-i mażbūṭātı ḳuvvet-i meleke-i üstādı mübeyyen bir ḥāldür. Bu cümle ḫalḳa yoḳluḳ ġam u muṣībet, baña ise niʿmet ü ġanīmetdür. Kār-dān kār mīrāned ve müddeʿī rīş mīconbāned. Eger mīdānī ki mīdāned peşīmān şev ve eger nemīdānī ki mīdāned Müslimān şev.273 Kār-dān yaʿnī bidāyet-i aḥvāl ve nihāyet-i aʿmālden ḫaberdār olan ẕāt-ı bī-çūn-i muḳaddes-i celle şāne bir muḳteżā-yı “ ”274 īcād-ı ḥavādis-̠ i kevniyyede īḳāʿ-i [30b] aḥḳām-ı meşiyyet ider. Ser-geştegān-ı vādī-i ḥayret olan aṣḥāb-ı ġaflet ise bī- hūşāne ṣaḳal oynadur yaʿnī maḳām-ı ḥayretde liḥyesini pīçīde-i ser-engüşt-i evhām u ḫayāl idüp gider. Ey bī-çāre! Eger maḥāsin-i aʿmāl ve ḳabāyiḥ-i efʿālüñden Ḥażret-i Ḫudāvend-i setīre-şināsuñ āgāh u ḫaberdār oldıġunı bilürseñ terk-i mütābaʿat-ı hevā-yı nefs ile iẓhār-ı nedāmet ü peşīmān ḳıl. Yoḳ eger maʿāẕa'llāh aḥvālüñden bī-ḫaber ṣanursañ pes varṭa-i ḫaṭarnāk-i küfr-i ḥaḳīḳīde maġlūb-ı ḥükm-i şeyṭānsun el-ḥaẕer Müslimān ol. 270 Kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. Kehf:18/65 (Kısmî iktibas). 271 Şayet onu tahsil ederse başkalarına öğretir. 272 Allah’a yemin olsun ki duman ateşten ve toz rüzgardan nişan vermez; mürit şeyhinden, çırak üstadından nişan verir. Yokluk, herkese musibet ve bana ganimetdir. 273 İşten anlayan işini yapar ve iddia eden sakalını ovalar. [Allah’ın] bildiğini biliyorsan, pişman ol; [Allah’ın] bildiğini bilmiyorsan, Müslüman ol. 274 O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır. Rahmân:55/29 (Kısmȋ iktibas). 76 Ez-ū ḫāh ki dāred ve mīḫ˘āded ki ḫ˘āhī. Ez-ān meḫ˘āh ki nedāred ve mītersed ki ez-ū beḫ˘āhī. Tū rāh-ı nerefte-i ez-ān nenemūdend verne ki zed īn der ki dereş negoşūdend. Eger tū Ḫāliḳ-rā beşināḥtī be-maḫlūḳ neperdaḫtī.275 Ey faḳīr! Eger ārzūmend-i temettuʿ-ı [31a] inʿām u iḥsān iseñ ol münʿim-i bī- zevāl-i gencīne-baḫşdan iste [ki] mālik-i ecnās u nuḳūd u ḫudāvend-i her mevcūd ve niyāzmendi-i aṣḥāb-ı ṭaleb ü mesʾeletden ḫoşnūddur. Ol muḥtāc-ı bī-ser ü pādan iste[me] ki senden bī-nevāter ü perīşāni aḥvāli senden beter ve kendüye ilticā vü istidʿā- yı iʿānet ile recā itmeyesün diyü ḫavf ider. Ey müddeʿī! Ser-menzil-i maḳṣūda ʿadem-i vuṣūlüñi bahāne idüp ṭaleb-i müntic maṭlab u saʿy u sülūk-ı dest-gīri-i mürşid ve vuṣūl-i mevḳif-i ḥaḳīḳate sebeb degildür diyü mütereddid-i ḫārzār-ı yeʾs olma. Sen yoluyla ḳadem-zen-i şāh-rāh-ı ṭarīḳat olmaduñ anuñçün rāh-nümāyān-ı şehristān-ı feyż saña irāʾet-i ṭarīḳ-i selāmet itmediler yoḫsa bir feḥvāyı Beyt: Īn dergeh-i mā dergeh-i nevmīdī nīst Ṣad-bār eger tevbe şikestī bāzā276 [31b] Bu ḳapuyı kim çaldı? Yaʿnī ḫulūṣ-ı niyyet ile ser-nihāde-i ʿatebe-i bāb-ı İlāhī olanlardan kim ḳaldı ki niyāzmend-i fetḥ-i bāb oldı da cānib-i miftaḥü'l-ebvābdan “ ”277 vefḳınca dest-res-i miftāḥ-ı güşāyiş-kār olmadı. Eger sen Ḥażret-i Ḫallāḳ-ı cān-baḫş-ı cihān-ı āferīnüñ ne mertebe-i kerīm-i bī-imtinān oldıġunı bileydüñ efrād-ı maḫlūḳdan hīç aḥade temelluḳ u ilticā ve hīç kimseye tereddüd ü recā itmezdüñ. Nevʿ-i diger ez-kelām: Ey Kerīmī ki baḫşende-i ʿaṭāyī ve ey Ḥakīmī ki pūşende-i ḫaṭāyī ve ey Ṣamedī ki ez-idrāk-i cüdāyī ve ey Eḥadī ki der-ẕāt u ṣıfāt bī-hemtāyī ve ey Ḫāliḳī ki rāh-nümāyī ve ey Ḳādirī ki Ḫudāyī-rā sezāyī! Ḥāmil-i mā-rā ṣafā-yı ḫod dih ve 275 Allah’tan iste ki O, [her şeye] sahiptir ve senin istemeni istiyor. [Hiçbir şeye] sahip olmayandan isteme ki ondan istersin diye korkar. Sen O’nun yoluna girmedin ki göstermediler ve bu kapıyı çalmadın ki kapıyı açmadılar. Sen yaratıcıyı tanırsan yaratılmışların kapısına düşmezsin. 276 Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir/ Yüz kere tevbeni bozmuş olsan da yine gel. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî. 277 Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Ankebût:29/69 (Kısmȋ iktibas). 77 dil-i mā-rā hevā-yı ḫod dih, çeşm-i mā-rā żiyā-yı ḫod dih! [32a] Mā-rā ān dih ki ān bih ki ve megoẕār mā-rā be-kih ve meh!278 Ey ol Kerīm-i lā-yezāl ki “ ”279 kerīmesince baḫşende-i luṭf u ʿaṭā ancaḳ sensün ve ey ol Ḥakīm-i bī-mis̠āl ki “ ”280 mıṣdāḳınca pūşende-i cürm ü ḫaṭā-yı merd ü zensün. Ey ol Ṣamed-i bī-küfv ü şebīh ki “ ”281 medlūlınca dāʾire-i ḥiss ü idrāk-i aṣḥāb-ı naẓardan bīrūn ve cüdāsun ve ey ol Eḥad-i bāhirü't-tenzīh ki “ ”282 maġzāsınca ẕāt u ṣıfātda bī-naẓīr bir Ḫudāsun. Ey ol Ḫāliḳ-ı bī-şerīk ki çengelistān ve “ ”283 da giriftār-ı belā-yı ḥırmān olan ser-gerdānlara bir muḳteżā-yı maʿnā-yı dil-ārā-yı “ ”284 [32b] yol gösterür irāʾet-i meşʿale-i hidāyet idersün ve ey ol Ḳādir-i bī-acz ü fütūr ki “ ”285 minvālınca rubūbiyyet ü ulūhiyyete ancaḳ sen sezā- varsun. Bezm-i şīşe-pāre-i pāsdār-ı ḥālümüze kendi ṣafā-yı mirʾāt-ı ẕāt-ı muḳaddesüñden ʿiʿṭā-yı şemme-i ṣafā ile dil-beriz sevdā-yı mā-sivā olan göñüllerimüze kendi hevā-yı rūḥ-efzā-yı ʿışḳ u maḥabbetüñle feyż-i güşāyiş ü nemā ḳıl ve be-hem- beste-i şerm ü ḫacālet olan çeşm-i ḫīre-i tīremüze kendi ʿayn-ı ʿināyet ve şuʿle-i naẓar-ı merḥametüñle żiyā vir! İlāhī! Bizi teyh-i ḍalālet “ ”286 da ġaltīde-i ḫūn u ḫāk-i ḥasret itmeyüp “ ”287 netīcesinden behredār ve müstaġnī-i inʿām u iḥsān-ı ṣiġār ü kibār eyle! İlāhī! ʿAbdu'llāh-rā ʿömr be-kāst ve ʿöẕr neḫ˘āst. [33a] İlāhī! Be-nām-ı ān Ḫudāyī ki nām ū rāḥat-ı rūḥest ve peyġām-ı ū miftāḥ-ı fütūḥ ve selām-ı ū der-vaḳt-i ṣabāḥ 278 Bir diğer kelâmdan: Ey bağış sahibi Kerîm! Ey hataları örten Hakîm! Ey halkın idrakinden uzak Samed! Ey zat ve sıfatta eşsiz Ahad! Ey yol gösteren Hâlik! Ey ilâhlığa lâyık olan Kâdir! Bize kendi sefandan ver, gönüllerimize muhabbetini ve gözlerimize ışığını ver! Bize en iyisi neyse onu ver ve bizi büyüğe, küçüğe maruz bırakma! 279 Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Muhammed:47/38 (Kısmȋ iktibas). 280 Allah’tan başka günahları kim bağışlar. Âl-i İmrân:3/135 (Kısmî iktibas). 281 Gözler O’nu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. En’âm:6/103 (Kısmȋ iktibas). 282 O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Şûrâ:42/11 (Kısmȋ iktibas). 283 Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. A’râf:7/16 (Kısmȋ iktibas). 284 Allah dilediğini doğru yola iletir. Bakara:2/142, 213, 272; Yûnus:10/25; İbrâhim:14/4; Nahl:16/93; Nûr:24/46; Kasas:28/56; Fâtır:35/8; Müddessir:74/31 (Kısmî iktibas). 285 O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Haşr:59/22, 23 (Kısmȋ iktibas). 286 Siz onu hoş görmezsiniz. Bakara:2/216 (Kısmȋ iktibas). 287 Siz onu seversiniz. Bakara 2/216 (Kısmî iktibas). 78 müʾminān-rā ṣabūḥ ve ẕikr-i ū merhem-i dil-i mecrūḥ ve mihr-i ū belā nişinān-rā keştī-i Nūḥest. ʿÖẕr-i mā-rā bepeẕīr ve ber-ʿaybhā-yı mā megīr!288 İlāhī! Ol pādişāh-ı bī-zevālüñ nām-ı nāmīsi ḥaḳḳıçün yaʿnī İlāhī ẕāt-ı muḳaddesüñ ḥaḳḳıçün ki ẕikr-i ism-i sāmī ve yād-ı nām-ı be-nāmuñ ciger-sūḫtegān-ı āteşkede-i ʿışḳ u maḥabbete māye-baḫş-ı rāḥat-ı rūḥdur ve vesāṭet-i ḥażret-i Risālet-penāh ile -ṣalla'llāhü teʿālā ʿaleyhi ve sellem- armaġān-ı tehī-destān-ı ʿuṣāt-ı ümmet buyurılan tuḥfe-i ʿālem- bahā-yı tebşirāt ḥaḳḳıçün ki bīrūn-nişīnān-ı ḫān-ḳāh ümīde-i miftāḥ-ı dervāze gencīne-i fütūḥdur ve şeb-zindedārān-ı cihād u riyāżete bī-ṣavt u cihāt müjde-resān-ı ferḥat ve restgārī olan selām-ı [33b] selāmet-fermā-yı ʿināyetüñ içün ki ser-mestān-ı şarāb-ı ṭahūr īmāna hem-neşve-i cüraʿ-i ṣabūḥdur ve erre-i gülū-feşār ẕikr ü tevḥīdüñ ḥaḳḳıçün ki merhem-sāy-ı dilhā-yı mecrūḥdur ve temevvüc-i ḳulzüm-i mihr ü maḥabbet-i ḳadīmi ve telāṭum-ı deryā-yı ʿışḳ-ı ezelī ḥaḳḳıçün ki mübtelāyān-ı çār-mevce-i Ṭūfān-ı belāya keştī-i Nūḥdur. Bu ḫaclet-zedegān-ı encümen-i maʿṣiyetüñ ve bu ḫāksārān-ı berzaḫ-ı nedāmetüñ pīşānī-i ʿarūs-ı iʿtiẕārumuzı zaḫmdār-ı ṭapanca-i dest-i redd itmeyüp revnaḳ- ı bāzār-ı luṭf u ʿināyetüñ olan kirbās-ı nā-revāc-ı maʿṣiyetümüzi tamġa-zede-i ḳabūl ü maġfiret ve ʿuyūbumuzı setr eyle, ferdā-yı ḳıyāmetde ḫalāṣ-yāfte-i işkence-i melāmet eyle! Ey civān-merd! Der-īn rāh merd bāş ve der-merdī ferd bāş. Bā-dil-i pür-derd bāş.289 Ey sālik-i civān-merd! Çünki iḫtiyār-ı sülūk-ı ṭarīḳ-i [34a] hidāyet itdüñ vāṣıl-ı ser-menzil-i maḳṣūd olmaḳda ihtimām idüp merdāne çalış, merd ol! Ve taḥṣīl-i kemāl ile duḫūl-i encümen-i maʿnāya taḥṣīl-i esbāb-ı ehliyyet idüp merd iseñ ferd ol! Ve hemīşe tedārik-i metāʿ-ı ġam-ı ʿışḳ ile tuḫfe-resān-ı dil-i pür-derd ol! Ey delīl-i her ber-geşte ve ey rāh-nümā-yı her ser-geşte! Ḫ˘āndī teʿḫīr kerdem, fermūdī taḳṣīr kerdem. İlāhī! ʿÖmr-i ḫod ber-bād kerdem, ber-ten-i ḫod bī-dād kerdem.290 288 İlâhî! Abdullah ömrünü tüketti ve özür dilemedi. İlâhî! Adı ruhlara rahatlık veren, haberi fetihlerin anahtarı olan, selâmı sabah vakti müminlere şarap olan, zikri yaralı gönüllere merhem olan, merhameti belada olanlara Nuh’un gemisi olan Allah’ın adıyla. Özrümüzü kabul et ve kusurlarımızı ört! 289 Ey civanmert! Bu yolda adam ol ve adamlıkta tek ol. Gönülle dert dolu ol. 79 Ey vuṣūl-i menzil-i maḳṣūd müyesser olmayup “ ”291 şāh- rāhundan meʾyūsen ʿavdet iden nevmīdlerüñ delīli! Ve ey ʿarṣa-i pehnāver-i ṭalebde bī- hūş-dārū-yı istiġrāḳ-ı ḥayret ile [34b] başı dönmüş, yol şaşırmış ġarīblerün hādī-i sebīli! Bu gürisne-i nevāle-i ʿināyeti bā-delālet-i “ ”292 żiyāfet-ḫāne-i ḳurb u civāra daʿvet itdüñ icābetde irtikāb-ı maʿṣiyet-i terk ü teʾḫīr ve “ ”293 ḥükmünce vaẓīfe-i ʿuhde-i ʿubūdiyyet buyurılan aḥkām u tekālīf edāsunda iḫtiyār-ı külfet-i taḳṣīr itdüm. İlāhī! Berg ü bār-ı dıraḫt-ı ʿömr-i ʿazīzümi tünd-bād-ı ġurūr-ı şitāb ile ber-bād ve ten-i żaʿif u cism-i nizāruma ẓulm ü bī-dād itdüm. İlāhī! Besāz kār-ı men, meniger be-kirdār-ı men. Her ki gūyem be-restem şuġlī diger dihī be-destem. İlāhī! Ez-pīş-i ḫaṭar ve ez-pes rāhem nīst. Destem gīr ki cüz fażl-ı tū penāhem nīst.294 İlāhī! Kendi maḥż-ı ʿināytüñle benüm evrāḳ-ı perīşān-ı nüsḫa-i aḥvālüme niẓām virüp seyyiʾāt-ı aʿmāl ve ḳabāyiḥ-i efʿālüme baḳma! İlāhī! [35a] Her ne zamān ki sevāniḥ-i ās ̠ār-ı tecelliyāt-ı ġaybiyye ile vāṣıl-ı derece-i ittiḥād oldum ṣanup artıḳ taḥammül-i teklīfden ḳurtuldum diyü cezm iderüm dest-i irādetüme bir başḳa meşġale ḥavāle idersün. Beyt: Her şebī gūyem ki ferdā terk-i īn sevdā konem Tāze mīgerd u hevāyeş her seḥer-ġahem diger295 yaʿnī rāh-ı ṭalebde nihāyet ve merātib-i ʿubūdiyyetde ġāyet yoḳdur dirsün. 290 Ey yüz çevirmişlerin ve şaşkınların yol göstericisi! Çağırdın, geciktim; buyurdun, kusur ettim. İlâhî! Ömrümü berbat ettim, vücuduma haksızlık ettim. 291 Yaratılanların nefes sayısı kadar Allah’a giden yol vardır. 292 Bana duâ edin, duânıza cevap vereyim. Mü’min:40/60 (Kısmȋ iktibas). 293 Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Zâriyât:51/56. 294 İlâhî! İşime düzen ver, benim amelime bakma! Her kurtuldum dediğimde elime başka bir iş verirsin. İlâhî! Önümde tehlike var ve arkamda yol yok. Elimden tut ki senin fazlından başka sığınağım yok. 295 Her akşam yarın bu sevdayı terk edeceğimi söylediğimde/ Sevda tazeleniyor ve onun havası da her sabah bambaşka oluyor. Selmân-ı Sâvecî. http://ganjoor.net/salman/divanss/ghazalss/sh242/ (17.02.2017). 80 İlāhī! Müteveccih oldıġum rāh-ı āḫiret-i maḫūf u ḫaṭar-ālūd ve ḳaṭʿ itdigüm menāzil sinīn ʿömr ise sedd-i istiḥāle-i rücūʿ ile mesdūddur. Bu bī-dest ü pāy-ı muġaylānzār-ı ḥayretüñ kemāl-i ʿināyetüñle elümden ṭut ki fażl u keremüñden özge melceʾ-i penāhum nā-būddur. Ey būd-ı nebūd-ı men tū-rā yeksān! Ez-ġam me-rā be-şādī beresān! İlāhī! İḳrār kerdem be-müflisī ve hīç kesī. Ey yegāne ki ez-heme çīzhā muḳaddesī! Çi şeved ger müflisī-rā [35b] der-nefes-i āḫir be-feryād-resī!296 Ey benüm vücūd u ʿademüm bir mıṣdāḳ “ ”297 nezd-i ḥażret-i ceberūtuñda yeksān-ı müşkilāt-ı ġam u endūhumı vuṣlat-ı şāhid-i şādī vü sürūr ile ḳıl āsān. İlāhī! Ben kendi nā-kesī vü iflāsuma iḳrār u iʿtirāf itdüm. Ey yek-tā-nişīn-i mesned-i eḥadiyyet! Saña egerçi nesne vācib degil her şeyden muḳaddes ü münezzehsün! Ammā āḫir nefesümde feryād-reslik idüp bu müflisi mālik-nisāb-ı merḥamet itseñ nolur! “ ”298 deryā-yı bī-pāyānından nīm-ḳaṭre-i ẕülāl-i merḥameti ālūde-i ġubār-ı maʿṣiyet olan rūy-ı siyāhuma erzāni görseñ ḳulzüm-i zeḫḫār-ı raḥmet ḥāşā noḳṣān mı bulur! İlāhī! Çün bā-tū nemīgūyem efgār mīşevem çün bā-tū mīgūyem sebük-bār mīşevem.[36a] İlāhī! Tersānem ez-bedī-i ḫod, beyāmurz me-rā be-ḫodī-i ḫod! İblīs der- āsmān zındīḳ şod, Ebū Bekr der-put-ḫāne Ṣıddīḳ şod.299 İlāhī! Eger perīşāni-i aḥvālümi senüñ dergāh-ı maġfiret-penāhuña ʿarż itsem neşter-i ser-tīz-i ġam-ı ʿiṣyān ile efgār u zaḥmdār olurum ve her ḳaçan ki kendüm gibi maġlūl-ı zindān-ı teklīf olanlardan iʿrāż idüp ancaḳ saña teveccüh iderüm sı̠ ḳlet-i iḥmāl- i mā-sivādan sebük-bār olur rehā bulurum. 296 Ey varlığımla ve yokluğumla bir olan! Gamdan, kederden beni mutluluğa ulaştır! İlâhî! Müflis olduğumu ve hiç olduğumu kabul ettim. Ey her şeyden mukades olan eşsiz Allah’ım! Bir müflisin son nefesinde feryadına yetişsen ne olur! 297 Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç değildir. Ankebût:29/6 (Kısmȋ iktibas). 298 Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Zümer:39/53 (Kısmȋ iktibas). 299 İlâhî! Sana söylemezsem incinirim, sana söyleyince rahatlarım. İlâhî! [Amelimin] kötülüğünden korkarım, beni azamet ve varlığınla affet! İblîs semâda zındık oldu, Ebû Bekir puthanede sıddîk oldu. 81 İlāhī! Kendi seyyiʾāt-ı aʿmālümden ḫavfum var beni kendi ʿaẓamet ve varluġuñla ʿavf itseñ ne var! İblīs mīnā-serāy-ı āsmānda cümle-i muḥarremān-ı dehlīzü'l-ḳurb-ı İlāhī’den iken maẓhar-ı nekāl-i ṭard u tebʿīd olup zındīḳ oldı. Ḥażret-i Ebū Bekr - raḍıya'llāhü ʿanhü- gürūh-ı ʿabede-i eṣnām ile mücāvir-i zāviye-i put-ḫāne iken sezāvār- ı ḫilʿat [36b] ḳabūl olup Ṣıddīḳ oldı. Ber-günāh dilīrī mekon ki Ḥaḳ Ṣabūrest, ḫ˘īşten-rā ġurūr medih ki ū Ġafūrest. Bīdār şev ki bī-gāh mīşeved mebādā ki āḫir-i kār-ı tū tebāh şeved. Günāh-rā be-taḳdīr-i İlāh dān tā bī-günāh āyī, ṭāʿat-rā be-tevfīḳ-i Allāh dān tā be-rāh āyī.300 Ey nefs! Ḥażret-i Ḫudāvend-i ġayūr Ṣabūr’dur diyü bīm-i ʿiḳāb u ḫavf-ı ʿitābı göñülden çıḳarup irtikāb-ı maʿāṣīde çendān cesūr ve Ḥażret-i Allāh Celle ve Celālühū Kerīmdür, Ġafūrdur diyü taḥammül-i bār-ı girān-ı günāh-ı bī-pāyān idüp ġāfil-i mażmūn-ı “ ”301 olma. Ḫ˘ābīde-i gül-pister-i ġaflet-i civānīsün ʿunfuvān-ı eyyām-ı şebāb çün seyl-i pür-şitāb geçdi. Bī-çāre uyan, aḫşam oluyor, olmaya ki encām- ı kāruñ tebāh ve yüzüñ siyāh ola ey dervīş! Li-münşihī: [37a] Ḫayr u şerr cümle Ḥaḳḳ’a rāciʿdür Kimsenüñ iḫtiyārı elde degil Eldeki iḫtiyār cüzʾīdür Līk ol daḫi bir ʿamelde degil Ḳıṭʿası saña muʿallim-i fenn-i kemāl olabilür. İḫtiyāruñ daḫi ḫāliḳı Ḥażret-i Ḫāliḳ ḫayr u şerr ve nefʿ ü żarardur diyüp kesb itdigüñ māye-i maʿṣiyeti inżimām-ı taḳdīre ḥavāle ḳıl ki dest-i iḳtidāruñdan selb-i ser-rişte-i iḫtiyār ile mevḳif-i suʾāle bī-günāh gelesün. Ke- ẕālik muvaffaḳ oldıġuñ se̠ vāb u ṭāʿati daḫi yārī-i ḥażret-i Ḥıżr-ı tevfīḳden bil ki yola gelesün. İlāhī! Der-dilhā-yı mā be-cüz tuḫm-ı maḥabbet-i ḫod mekār ve ber-īn cānhā-yı mā cüz elṭāf u merḥamet-i ḫod menekār ve ber-kişthā-yı mā cüz bārān-ı raḥmet-i ḫod 300 Günaha cüret etme ki Hak Sabûr’dur, kendini mağrur görme ki O Gafûr’dur. Uyan ki vakit geçiyor, işin sonunda yaptıkların mahvolmasın. Günahı Allah’ın takdiri olduğunu bil ki günahsız gelesin, tâati Allah’ın yardımı olduğunu bil ki yola gelesin. 301 O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. Lokmân:31/33 (Kısmȋ iktibas). 82 mebār! Padīşāhā! Gürīḫte būdīm tū ḫ˘āndī, tersān būdīm [37b] ber-ḫ˘ān-ı “ ”302 tū nişāndī. İlāhī! Ber-ser ez-ḫacālet gird-dārīm, derd-i dil ez-ḥayret derd-dārīm ve ruḫ ez-şerm-i günāh zerd-dārīm. İlāhī! Eger dūstī nekerdīm düşmenī hem nekerdīm, egerçi ber-günāh mıṣirrīm ber-yegānegī-i ḥażret tū muḳırrīm.303 İlāhī! Bizüm zemīn-i dil-i ḥazīnemüze kendi tuḫm-ı zūd-nümā-yı maḥabbetüñden ġayrısın ekme ve bizüm giriftār-ı mażīḳ-i cism-i ḫāki olan cān-ı nā-tüvānumuza luṭf u merḥamet muʿāmelesünden özgesün revā görme ve bizüm mezraʿa-i ḫuşkīde-i aʿmālümüze imṭār-ı bārān-ı raḥmet idüp tegerg-i belā yaġdurma. Padīşāhā maġfiret-i penāhā! Ḥavālī-i aḥad-ı iṭāʿatde irtikāb-ı cünāḥ-ı isāʾet idüp civār-ı dārü'l-emn-i fevz ü felāḥdan misā̠ l-i vaḥşī firār itmişdük. Beftere-i ʿināyetüñle daʿvet itdüñ itdüklerümüzden ḫavf u ḫaşyet ve ʿarṣa-i [38a] ʿaraṣātda vuḳūʿ bulacaḳ baṭş u saṭvetden dehşet ü vaḥşet üzere idük kenāre-i ḫ˘ān-ı ʿamīmü'n-nevāl-i “ ”304 de niʿmet-i bī-dirīġ-i “ ”305 ile bu gürisnegān-ı bādiye-i yeʾs ü ḥırmāna ʿālī żiyāfet itdüñ. İlāhī! Başlarumuzda ġubār-ı ḫacālet ve derūnlarumuzda derd-i ḥasret ve yüzlerümüzde kemāl-i şerm ü ḥicābumuzdan ṣufret vardur. İlāhī! Dūstluḳ itmedükse düşmenlik daḫi itmedük. İrtikāb-ı envāʿ-ı cürm ü ḫaṭā ile nefsümüzi endāḫte-i varṭa-i helāk idüp ne itdükse kendümüze itdük, saña şerīk ḳoşmaduḳ. Rāh-ı hevlnāk-i put-perestān ve ḫod-perestāna gitmedük. Egerçi maʿṣiyet ü günāhda ıṣrārumuz vardur, Ḫudāyā sen biliyorsun ki yegānegī vü vaḥdetüñe iḳrārumuz āşikārdur. 302 Ümidinizi kesmeyin. Zümer:39/53 (Kısmȋ iktibas). 303 İlâhî! Gönüllerimize kendi muhabbet tohumundan başkasını ekme, cânlarımıza kendi lütuf ve merhametinden başkasını nakşetme, tarlalarımıza kendi rahmet yağmurundan başkasını yağdırma! Ey padişah! Kaçmıştık, sen çağırdın; korkmuştuk, “Ümidinizi kesmeyin.” sofrasına sen oturttun. İlâhî! Başımız utancımızdan döner, yaralı gönlümüz şaşkınlıktan acı çeker ve yüzümüz günahın utancından sararır. İlâhî! Dostluk göstermediysek de düşmanlık da yapmadık, günahta ısrar ettiysek de yüce zatının birliğinde karar kıldık. 304 Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zümer:39/53 (Kısmȋ iktibas). 305 Şüphsiz Allah, bütün günahları affeder. Zümer:39/53 (Kısmȋ iktibas). 83 İlāhī! Der-ser ḫumār-ı tū dārīm ve der-dil [38b] esrār-ı tū dārīm ve be-zebān eşʿār-ı tū dārīm. İlāhī! Eger gūyīm se̠ nā-yı tū gūyīm ve eger cūyīm rıżā-yı tū cūyīm.306 İlāhī! Bezmgāh-ı rūzu's-sittede ser-mestān-ı sülāfetü'ṣ-ṣahbā-yı belāya iẕāḳa itdigüñ bāde-i ḫoş-güvār-ı ʿışḳ u maḥabbetüñden henüz serlerde ḫumār Beyt: Ne tenhā Kaʿbe ṣaḥrāyī(e)st dār u Kaʿbe-i dil heme Begird-i ḫ˘īşten ez-vüsʿat-ı meşreb beyābānhā307 Medlūlınca vüsʿat-ı ābād-ı derūn ve lā-meşḥūnumuzdaki cāygāh ḥażret-i ḳibriyā- penāhdur, hezār esrār vardur ve lisānumuzda tekrār olunan senüñ eşʿār-ı māʿnīdār ve naẓm kerīm-i ʿālem-i medāruñdur. Eger söylerüz seni s ̠enā eylerüz ve eger isterüz rıżā- yı şerīfüñi isterüz. İlāhī! Bünyād-ı tevḥīd-i mā-rā ḫarāb mekon ve bāġ-ı ümīd-i mā-rā bī-āb mekon ve be-günāh rūy-ı mā-rā siyāh mekon! İlāhī! Ber-tārik-i mā ḫāk-i [39a] ḫacālet nis ̠ār mekon ve mā-rā be-belā-yı ḫod giriftār mekon!308 İlāhī! Bezm-i binā-yı tevḥīdümüzi ḫarāb ve bāġ-ı ümīdümüzi bī-āb u tāb ve yüzlerümüzi sevād-ı günāh ile zeng-yāb itme! İlāhī! Şūrişkede-i yevm-i nüşūrda bu ʿuryān-tenān-ı ḥasret-zedeyi ser-efgende-i ḫacālet idüp başlarumuza ṭopraḳ ṣaçma ve “ ”309 menzilinde yüzlerümüze kendi ʿilmüñde olan görünmez belā ḳapularun açma! İlāhī! Ānçi ber-mā ārāstī ḫarīdīm ve ez-dü-cihān maḥabbet-i tū ber-gozīdīm. Cāme-i belā borīdīm ve perde-i ʿāfiyet derīdīm.310 İlāhī! Ol emānet-i kübrā ki taḥammülünden semāvāt u arżīn iẓhār-ı ʿacz itmekle bir mıṣdāḳ “ ”311 bize yükletdüñ, taḥammül idüp alduḳ ve iki cihān 306 İlâhî! Başımızda senin sarhoşluğun, gönlümüzde senin sırların ve dilimizde senin sözlerin vardır. İlâhî! Söylersek senin övgünü söyleriz ve ararsak senin rızanı ararız. 307 Bir tek Ka’be sahra değil belki gönül Ka’besi de/ Kendi etrafında meşreb büyüklüğünden bir sahra sayılır. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh1/ (17.02.2017). 308 İlâhî! Tevhîd binamızı harap etme, ümit bağımızı susuz bırakma, yüzümüzü günahla siyah yapma! İlâhî! Bizi terkedip, bize utanç toprağı saçma ve bizi belalarına maruz bırakma! 309 İhlas içinde bulunanlar büyük tehlikededir. 310 İlâhî! Bizim için süslediklerini satın aldık ve iki cihandan senin muhabbetini seçtik. Bela elbisesini kestik ve afiyet perdesini yırttık. 84 niʿmetlerinden ancaḳ senüñ ḥalḳa-i zencīr-i ʿışk u maḥabbetüñi iḥtiyār [39b] idüp gerden-i cāna ṣalduḳ. Cāme-i belāyı kesüp giyüp derd-i ʿışḳ ile göñüllerümüzi ġamnāk ve tercīḥ-i bīmārī-i maḥabbetle perde-i ʿāfiyet ve girībān-ı ferāġati çāk çāk itdük. İlāhī! Bāyeste-i tū pīş ez-ṭāʿat maḳbūl ve nā-bāyeste-i tū pīş ez-māʿsīyet meḥcūr. İlāhī! Be-luṭf mā-rā dest-gīr ve pāydār dil der-ḳurb-ı kerem ve cān der-intiẓār der-pīş-i ḥicābhā bisyār ḥicābhā ez-pīş-ber-dār ve mā-rā be-mā bāz-megoẕār! Yā Raḥīm u yā Ġaffār yā Ḥalīm u yā Settār!312 İlāhī! Bir muḳteżā-yı ṣār-mā-ṣār ve ceffe'l-ḳalem-i dīvān-ı ḳadīmü'l-bünyān ezelde senüñ şāyān-ı ḫilʿat-i raḥmetüñ olan süʿedā-yı iştiġāl-i emr-i ṭāʿatden muḳaddem maḳbūl-ı dergāh ve maẓhar-ı ḳahr u suḫṭuñ olan bī-çāreler dāmen-ālūde-i çirk-āb-ı maʿṣiyet olmazdan evvel merdūd [40a] ve nāme siyāhdur. İlāhī! Luṭf u fażluñla bize dest-gīrlik ve pāydārlık it ki dil meyyāl-i ḳurb-ı keremde ümīdvār ve cān ḫ˘āhişker, dīde be-rāh-ı intiẓārdur. Miyānede ḥicāblar pek çoḳdur. Ne-māniʿ-i ḥücüb ile civār-ı ḳurba bizüm içün furṣat-ı vuṣūl yoḳdur. İlāhī! Ḥicābları destyārī-i ʿināyetüñle refʿ idüp bizüm ḥall-i ʿuḳde-i eşkālümüzi yine bizüm enāmil-i iḫtiyār-ı ʿadīmü'l-iḳtidārumuza ḥavāle itme! Yā Raḥīm u yā Ġaffār yā Ḥalīm u yā Settār! İlāhī! Dilī dih ki dergāh-ı tū cān bāzīm. Cānī dih ki kārān-ı cihān sāzīm. Taḳvā dih tā ez-dünyā beborīm. Rūḥī dih mā ez-uḳbā ber-ḫorīm. Yaḳīnī dih tā der ez ber-mā bāz-neşeved. Ḳanāʿatī dih tā ṣaʿve-i ḥırṣ-ı mā bāz-neşeved.313 İlāhī! Bir dil-i āgāh vir ki sezāvār-ı dergāh olacaḳ mücāhedāt-ı maʿneviyyede [40b] īfā-yı merāsim-i cān-sipārī idelüm. Bir cān vir ki pertev-i meşʿāle-i ṣafā-yı rūḥānīsi ile imāḥa-i ẓulmet-i ġaflet-i cismānī idüp mihmāzi-i neşʾe-i uḫrāda olalum. Derūnumuza ilḳā-yı şerāre-i mā-sivā-güdāz-ı şevḳ ile dimāġumuzı āşinā-yı ẕevḳ-i taḳvā 311 Onu insan yüklendi. Ahzâb:33/72 (Kısmȋ iktibas). 312 İlâhî! Senin talimatların tâat makbulünden öncedir ve senin gereksiz kıldıklarından günah işlemeden önce uzak durmak gerekir. İlâhî! Lütfunla elimizden tut, ayaklarımızı sabit kıl ve gönle cömertliğinin yakınlığını ver! Cân bekleyiş içinde, önümüzde perdeler çok, önümüzdeki perdeleri kaldır, bizi bize bırakma! Yâ Rahîm yâ Gaffâr yâ Halîm yâ Settâr! 313 İlâhî! Bize bir gönül ver ki senin yolunda cânımızı verelim. Bir cân ver ki ahiret âleminin işlerini yapalım. Takva ver ki dünyadan gönlümüzü keselim. Bize bir ruh ver ahiretten beslenelim. Bir yakîn ver üzerimize kapı açılmasın. Bir kanaat ver hırs kuşumuzu oynatmayalım. 85 ḳıl ki leẕāʾiẕ-i serīʿü'z-zevāl-i dünyā-yı bī-beḳādan kesilelüm. Rūḥumuza rūşengeri-i mıṣḳale-i hidāyetüñle bir ḥālet-i diger müyesser eyle ki ʿālem-i ʿuḳbāda “ ”314 ḥadīḳasından ser-zede-i ẓuhūr olan nev-bāde-i ebediyyü'l-ḳarārı kendimüze muḳarrer bilelüm. Maʿrifet ü vaḥdet-i ẕāt ve vuṣūl-ı mefhūm-ı ṣıfātuñda “ ”315 mektebünden dest-i dile bir sebaḳ-ı yaḳīn-i iʿṭā eyle ki dervāze-i ʿālī- serāy-ı müşāhedāt-ı maʿānī pīş-i naẓar-ı baṣīretümüzde bedīd olup mānde-i verā-yı ẓahrü'l- [41a] ġayb olmaya. Bu ṣaḥrā-yı ḫārzār rūzgāruña ḫazīde-i kemīngāh-ı iştibāh olan ġazālān-ı berḳ cevelān-ı āmālden tefrīġ-i dimāġ ve dest-keşti-i ferāġ içün gerden-i cāna bir gūne āvīze-i berāt-ı ḳanāʿat ḳıl ki sevdā-yı ıṣṭıyād-ı ṭuyūr-ı ārzū ile ṣaʿve-i ṭamaʿ u ḥırṣumuz ḳuvvet-i per ü bāl-i şeh-bāz bulmaya. İlāhī! Dānāyī dih ki tā ez-rāh neyoftīm. Bīnāyī dih tā der-cāh neyoftīm. Dest-gīr ki dest-āvīzī nedārīm. Bepeẕīr ki pāy-ı gürīzī nedārīm. İlāhī! Der güẕār ki bed kerdeīm. Āzerm dār ki āzerdeīm.316 İlāhī! Ve “ ”317 girīvegāhında serāsīmegī-i ḥayret ve tereddüd-i vaḥşetden ḫalāṣ idüp beste-i iḳāl-i “ ”318 olan dest-i idrākümüze teslīm-i ʿaṣā-yı “ ”319 ile taʿlīm-i ʿilm-i yaḳīn ḳıl ki [41b] delālet-i bedreḳa-i ʿaḳl ile yoldan çıḳmayalum ve ḥicāb-ı ġaflet ve niḳāb-ı nedāmetle temāşā-yı şāhid-i maʿnāya ḥasret olan çeşm-i şuʿūrumuzı ifāża-i sürme-i ʿināyetle tenvīr eyle ki cāh-ı meẕellete düşmeyelüm. İlāhī! Kemāl-i kerem ü ḳudretüñle dest-gīr ol ki ʿarṣa-i maḥṣūre-i “ ”320 da āvāze-i münādā-i “ ”321 tefrīʿ-i mesāmiʿ-i bī-nevāyān itdükde ḥażretüñden özge dest-gīr ü muʿīnümüz yoḳdur. Rūz-ı ʿāṣī-sūz-ı ḳıyāmetde “ 314 Orada cânlarınızın çektiği her şey var. Fussilet:41/31 (Kısmî iktibas). 315 Allah, Âdem’e (bütün varlıkların) isimleri öğretti. Bakara:2/31 (Kısmȋ iktibas). 316 İlâhî! Bilgi ver ki yoldan çıkmayalım, feraset ver hırsa düşmeyelim. Elimizden tut ki tutunacak dalımız yok. Kabul et ki kaçacak hâlimiz yok. İlâhî! Bağışla ki kötü yaptık. Şefkat et ki incittik. 317 Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. A’raf:7/186 (Kısmȋ iktibas). 318 İnsan cahil yaratılmıştır. 319 Allah, dilediğini doğru yola iletir. Bakara:2/213; Nûr:24/46 (Kısmȋ iktibas). 320 Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Mü’min:40/16 (Kısmȋ iktibas). 321 Allah’tan başka günahları kim bağışlar. Âl-i İmrân:3/135 (Kısmî iktibas). 86 ”322 mīzānı ḳurılup girībānumuz füşürde-i ser-pençe-i baṭş u saṭvet olduḳda ḳaṭre-i deryā-yı merḥametüñle suṭūr-ı ṣaḥīfe-i saḫīfe-i maʿṣiyetümüz āb-zede-i maġfiret eyle ki pāy-ı gürīz ve penāh u kemīnümüz yoḳdur. İlāhī! Sen ʿavf eyle egerçi bedkāri-i günāh ile [42a] ḫaclet-zede-i gül-gūne-i ġurūruz. İlāhī! Rıfḳ u ʿināyetle muʿāmele eyle ki zaḫm-ı nā-sūr-ı fısḳ u fücūr ile rencūruz. Ṭāʿat mecūy ki ān nedārīm. Ez-heybet(e)st megūy ki tāb neyārīm.323 Ser-gerdān-ı tīh-i melāmet olan bu siyehkārlardan metāʿ-ı ṭāʿat isteme ki dūş-ı ḥālümüz ol libāsdan ʿurādur. Bu dil-ḫūn-şüdegān ḥacletkede-i bīm ü hirāsa ṣūret-i celāl gösterme ṣadme-i zühre-şikāf-ı nedāmetle dil-i melāmet-zedemüz bī-tāb olmaġla ol ḳahramān ḳahr-ı ṣavletüne taḥammülden berīdür. İlāhī! Megūy ki çi kār kerdeīd ki dervā-şevīm. Mepors ki çi āver-dīd ki rüsvā- şevīm. İlāhī! Tevfīḳ dih tā der-dīn istivā şevīm. ʿUḳbā dih tā ez-dünyā bīzār şevīm.324 İlāhī! Bu fürū-māndegān-ı bīmār-ḫāne-i baṭālete istinādumuz [42b] Beyt: 325 mefhūm-ı münīfine ve iʿtimādumuz Beyt: 326 322 Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir. Zilzâl:99/8. 323 Tâat arama ki ona sahip değiliz. Heybetten söz etme ki ona gücümüz yok. 324 İlâhî! Ne iş yaptınız diye söyleme ki şaşkın oluruz. Ne getirdiniz diye sorma ki rüsva oluruz. İlâhî! Tevfîk ver ki din üzerine olalım. Ahireti ver ki dünyadan uzak kalalım. 325 Kerîm Allah’a hayır amellerle değil/ Kalb-i selîm ile geldim. Hz. Alî. http://www.shoaraa.com/poem-9847.html (18.02.2017). 326 Ki bu yaptıklarımda her türlü kabahat vardır/ Şayet Kerîm’in huzuruna çıksa. Hz. Alî. http://www.shoaraa.com/poem-9847.html (18.02.2017). 87 mażmūn-ı şerīfinedür. Dest-āvīzüñüz nedür? Maḥāsin-i aʿmālden neñüz vardur diyü hedef-i ḫadeng-i ʿitāb itme ki ḥalḳa-i bīrūn-ı der gibi ḫāric-i vüsʿatkede-i raḥmetde ḳaluruz. Beyt: Ez-ribāṭ-ı ten çü bugẕeştī diger maʿmūre nīst Zād-ı rāhī ber-nemīdārī ez-īn menzil çirā327 Ḫaberi's-sene-i giyāh-ı mezār sefer-i kerdegān-ı āḫiretden vāṣıl-ı sāmiʿa-i yaḳīnüñüz idi. Ol sefer-i lāzımu'l-vuḳūʿ işte geldi ẓuhūr itdi. Ṭapançe-i hevlnāk-i muḥāsibine siper olacaḳ ne metāʿuñuz vardur ne getürdiñüz diyü iḫżār-ı dīvān-ı suʾāl u cevāb itme ki ġalebe-i dehşet ü ḫacāletle rüsvāy oluruz. İlāhī! Tevfīḳ it ki dīnde müstaḥkim-i [43a] üstüvār olalum. Leẕẕet-i niʿmet-i ʿuḳbāya āşinālıḳ vir ki dünyādan müteneffir ü bīzār olalum. Nigāh dār tā perīşān neşevīm. Be-rāh dār ki ser-gerdān neşevīm. İlāhī! Beyāmūz tā sırr-ı dīn bedānīm. Ber-efrūz tā der-tārīkī nemānīm. Telḳīn-kon tā ādāb-ı şerʿ bedānīm. Tevfīḳ dih tā der-ḫalāb-ı ṭamaʿ nemānīm.328 İlāhī! Müteferriḳ-i tünd-bād-ı hevā olan evrāḳ-ı eczā-yı nüsḫa-i aḥvālümüzi çīre- destī-i şīrāze-bend-i ʿināyetüñle peẕīrüfte-i cemʿiyyet ü iltiyām eyle ki cemʿiyyetgāh-ı restāḫīzde çāk-ı girībān-ı nedāmet ve sīlī-i cebīn-fersā-yı melāmetle perīşān olmayalum. Bu laġzīdegān-ı mezāliḳu'l-aḳdām-ı ḥāyrete irāʾet-i meşʿale-i ḥidāyetle deālet-i ṭarīḳ-i müstaḳīm ḳıl ki ṣaḥrā-yı girān tā girān “ ”329 de ser- [43b] gerdān ḳalmayalum. İlāhī! Zānū-zedegān-ı debistān-ı cehālet ve ḥayrān-māndegān-ı maḳṣūre-i kehāletüz. Esātiẕe-i ʿālī-himmet-merdān vāsıṭasıyla nüsḫa-i “ ”330 esrārından taʿlīm vir ki āşinā-yı sırr-ı dīn ve vāṣıl-ı ser-menzil-i yaḳīn olalum. Dūd-ı ḳīr-endūd-ı hevā vü hevesle māl-ā-māl ve sevdā-yı vuṣūl-ı netāyic-i āmāl ile dil-şīfte-i temennā-yı 327 Tenin bağlarından (nefsin istekerinden) geç kurtul, çünkü bir diğer mamur olan yer yoktur/ Bir yol azığına sahip değilsen bu menzilden nasıl gidilir? Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan- saeb/ghazalkasa/sh37/ (13.02.2017). 328 Kolla ki perişan olmayalım. Yolda tut ki şarhoş olmayalım. İlâhî! Öğret ki dinin sırlarını bilelim. Aydınlat ki karanlıkta kalmayalım. Telkin et, emirlerinin kaidelerini bilelim. Tevfîk ver, açgözlülüğün bataklığında kalmayalım. 329 Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından kaçacağı gün. Abese:80/34, 35. 330 Nefsini bilen. Hadîs. (Kısmî iktibas). 88 muḥāl olan tīre-ḫāne-i derūnumuzı pertev-i āfitāb-ı cemāl-i bā-kemālüñle rūşen ḳıl ki ẓulmetden ḫalāṣ bulalum. Telḳīn vir ki mekteb-i maʿrifetde ādāb-ı şerʿī bilelüm. Tevfīḳ eyle ki çirk-āb-ı ṭamaʿda ġalṭān ḳalmayup dest-i murtāż-ı ḳanāʿatle dāmen-ālūdeden leke-i ḥırṣ u āzı birāz silelüm. Tū nevāz ki digerān nedānend. Tū besāz ki digerān netevānend. Heme-rā ez-ḫod- [44a] perestī rehāyī dih, heme-rā be-ḫod āşināyī dih. Heme-rā ez-mekr-i şeyṭān nigāh- dār, heme-rā ez-kīne-i nefs āgāh-dār!331 İlāhā Kerīmā! Bu yetīmān-ı ser ü pā-bürehneyi cāme-i bī-baḫye-i luṭf u ʿināyetle yine sen nevāziş eyle ki menn ü eẕā ile ibṭāl-i meʾāl-i cūd u ʿaṭā idenler bilmezler. Aḥvāl-i perīşānumuza sen niẓām vir ki kendi umūrlarında fürū-mānde-i ʿacz ü ḳuṣūr olanlar idemezler. Bu āyīne-i ḫāne-i serīʿü'l-inkisārda ṭarāvet-i bahār-ı ḫazān der-pey-i civānīye ḳapulup perestiş-i ṣūret-i nefs-i emmāre ile mübtelā-yı renc-i ʿucb u ġurūr olanlaruñ cümlesün silsile-i gerden-şiken-i ḫod-bīnī-i bendinden ḫalāṣ ve kendi ẕāt-ı bī- çūnüñe müteveccih ü āşinā olmalarıçün cümlenüñ dūş-ı cānın sezāvār-ı teşrīf-i iḫlāṣ eyle! Cümlemüzi mekr-i dānā-firīb-i şeyṭāndan emīn ü der-penāh [44b] ve kīne-i dīrīne- i nefs-i şūm ile cünūd-ı merdüm-ḫ˘ār-ı ġaflet hücūm itmezden muḳaddem cümlemüzi müteyaḳḳıẓ u āgāh eyle! İlāhī! Dilī dih ki ṭāʿat efzāyed ṭāʿatī dih ki be-behişt rāh nümāyed. ʿİlmī dih ki der u āteş-i hevā nebuved. ʿİlmī dih ki der u āb-ı riyā nebuved. Dīde dih ki ʿizz-i rubūbiyyet- i tū bīned. Dilī dih ki ẕıll-ı ʿubūdiyyet-i tū gozīned.332 İlāhī! Müteḥammil-i bār-ı teklīf bir dil-i niyāzmend vir ki sāmān-ı ṭāʿate berg ü bār-ı efzāyiş vire. Bir ṭāʿate tevfīḳ eyle ki cānib-i gülzār-ı cināna yol göstere. Būstān-ı derūnumuzı “ ”333 kitāb-ḫānesinden bir ʿilm-i ḥaḳḳānī ile şād-āb eyle ki anda āteş-i hüve'l-heyb-endāz-ı imtizāc olmaya. Nāme-i mesāʿī vü irādetümüzi ṣalāḥa maḳrūn bir ʿamel ile tevşīḥ ḳıl ki içinde ṣufūf-ı suṭūrun āb-zede-i ḫalel [45a] idecek 331 Sen merhamet et ki diğerleri bilmesin. Sen yap ki diğerlerinin gücü yetmez. Herkese kendini beğenmişlikten kurtuluş ver, herkesi kendinle tanıştır. Herkesi şeytanın hilelerinden koru, herkesi nefsin kininden haberdar eyle! 332 İlâhî! Gönül ver ki tâat artsın, tâat ver ki cennet yolu görünsün. İlim ver ki içinde heva ateşi ve kapısı, riya suyu olmasın. Göz ver ki senin rubûbiyyetinin yüceliğini görsün. Gönül ver ki senin kulluğunun itaatini seçsin. 333 Kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. Kehf:18/65 (Kısmî iktibas). 89 reşāşe-i arıḳ-ı riyā bulunmaya. Bir çeşm-iʿibret-bīn vir ki müşāhede-i cemāl-i ʿizz-i rubūbiyyet ve bir dil-i pür-temkīn vir ki iḫtiyār-ı ẕıll-ı ʿubūdiyyet eyleye yaʿnī senden ġayrısın görmeye ve maḥabbet-i ʿubūdiyyetüñden özgesin bilmeye. Nefsī dih ki ḥalḳa-i bendegī-i tū der-gūş koned. Cānī dih ki zehr-i ḥikmet-rā be- ṭabʿ nūş koned. İlāhī! Tū sāz ki ez-īn maʿlūlān şifā neyāyed. Tū goşā ki ez-īn maġlūlān kārī negoşāyed.334 İlāhī! Bir nefs-i muṭmaʾinne vir ki bīrūn-ı dāʾire-i ḫod-reʾyi olup gūş-ı cānına senüñ ḥalḳa-i ʿubūdiyyetüñi mengūş eyleye. Bir cān-şinās iḥsān eyle ki “ ”335 maʿcūn-ı mübīnden leẕẕet-çeş-i ḥaḳīḳat-i ḥāl olup zehr-ābe-i güvārā-yı telḫ-nümā-yı ḥikmeti meyl-i ṭabīʿī ile nūş eyleye. İlāhī! Teb-zedegān-ı ḥarāret-i ḥırmān [45b] ve pehlū-dādegān-ı ḫār-pister-i ḫiẕlān olan ḫaste-dilān-ı ġumūm ve bīmārān-ı hücūm-ı hümūmuñ terkīb-i maʿcūn-ı ʿāfiyet ve tertīb-i eczā-yı devāyı ṣıḥḥatlerine yine sen taʿyīn-i ṭabīb-i merḥamet ḳıl ki Mıṣraʿ: 336 erbābından şifā gelmez. ʿUḳde-i müşkile-i silsile-i ümīdümüze yed-i ḳudret ve yemīn-i ʿināyetüñle sen güşāyiş vir ki bu maġlūlān-ı zencīr-i “ ”337 ihtimāmıyla açılmaz. İlāhī! Be-ṣalāḥ-ı ār ki nīk bī-samānīm, cemīʿ-i dār ki nīk perīşānīm. İlāhī! Ẓāhirī dārīm şūrīde, bāṭınī dārīm der-ḫ˘āb, sīne-i dārīm pür-āteş dīde-i dārīm pür-āb. Gāh der-āteş-i sīne mīsūzīm ve gāh der-āb-ı çeşm ġarḳ-ı āb. İlāhī! Eger ne bā-dūstān-ı tū der-rehīm āḫir ne seg-i Aṣḥāb-ı Kehf dergehīm.338 [46a] İlāhī! Bizi ıṣlāḥ eyle ki 334 Nefs ver ki sana kulluk küpesini taksın. Cân ver ki hikmet zehrini içsin. İlâhî! Sen şifa ver ki bu malûllardan şifa gelmez. Sen aç ki bu malûllardan iş gelmez. 335 Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Bakara:2/216 (Kısmȋ iktibas). 336 Malûl olduğu hâlde, insanlara devȃ (tedavi) veren bir tabip. Abdulvâhid bin Zeyd. http://www.4salaf.com/vb/showthread.php?t=16610&page=2 (09.03.2017). 337 Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. Nisâ:4/28 (Kısmȋ iktibas). 338 İlâhî! İyilik ile süsle bizi ki çok yoksunuz, topla bizi ki çok perişanız. İlâhî! Perişan bir zâhirimiz var, uykulu bir batınımız var, ateş dolu göğsümüz var, yaş dolu gözümüz var. Bazen gönül ateşinde yanarız ve bazen de göz yaşında boğuluruz. İlâhî! Senin dostlarınla aynı yolda değilsek senin dergâhındaki Ashâb-ı Kehf’in köpeği bile olamayız. 90 Mıṣraʿ: Sevād-ı şehr be-dīvāne bend-i zindān(e)st339 diyerek ser-şūrīde ve girībān be-dāmen-resīde ser-be-ṣaḥrā-dādegī-i melāmet ü rüsvāyī ve çāk-zeni-i girībān-ı felāket ü şeydāyī ile ʿaceb bī-ser ü samānuz. Cemʿ eyle ki pek perīşānuz. Ẓāhirümüz, ārāyiş-i müzaḫrefāt-ı hevā ile şūrīde vü ḫarāb; bāṭınumuz, bī- hūş-dārū-yı ġaflet ü ḫaṭā ile mest-i ser-endāz-ı ḫ˘āb-ı gülşen; sīnemüz, külḫen-i āteş-i āb-gīne; dīdemüz, leb-rīz-i āb. Gāh revāḳ-sūz-ı ṭāḳ-ı āsmān olan āteş-i ser-keş-i sīne ile sūzān ve gāh esās-efgen-i ḫānmān-ı ẓālimān olan seyl-i sirişk-i ḫūnīn içinde ġarḳ-ı āb u ġalṭānuz. İlāhī! “ ”340 ḥükmünce egerçi senüñ meydān-ı maḥabbetüñde pāy-ı güẕār-ı şāh-rāh-ı şevḳ ü ṭaleb ve taḥṣīl-i dest-māye-i [46b] ġam u endūh yolunda ber-hem-zen-i encümen-i ʿıyş u ṭarab olan ṣādıḳ dūstlaruñla hem-rāh degil isek bārī dergāh-ı ʿācizān-ı penāh-ı ceberūtuñuñ seg-i Aṣḥāb-ı Kehfiyüz. İlāhī! Şūrīdegī-i ser-i sevdā-zede ve ṭapīdegī-i sīne-i miḥnetkedemüze merḥamet it. Ḫudāyā! Sūz-ı derūn-ı vīrān ve ḫūn-ābe-i çeşm-i giryānumuza şefḳat ḳıl. İlāhī! Müstaġraḳ-ı deryā-yı hevā vü heves olan āvāre Nevres her ne ḳadar bī-gāne- i ṭāʿat ise de yine āşinā-yı dūstān-ı ṭarīḳat ve çārū-keş-i bāb-ı hümāyūn-ı şerīʿatdür. Kenāre-i kirbās-ı cebīn-i gerd-āgīnindeki “ ”341 lekesin ḥabībüñ Muḥammed Muṣṭafā -ṣalla'llāhü ʿaleyhi ve sellem- ḥürmetine tamġa-yı ḥüsn-i ḳabūl idüp rūz-ı bāzār-ı ḳıyāmetde sürḫ-rūy-ı gül-gūne-i ḫacālet ve ser-efgendegī-i mevḳif-i nedāmet ü melāmetle melūl itme. Ān ki be-cān zindeest ez-zindegānī maḥrūmest. [47a] Ān ki cān be-dād-ı zinde-i Ḥayy-ı Ḳayyūmest. Eger ser-i īn kār dārī ḫīz ü ḳaṣd-ı rāh kon. Nī zād ber-gīr ü nī hem- rāh-rā āgāh kon. ʿĀfiyet-rā be-nāz u süḫan kūtāh kon.342 Manṣūb-ı burc-ı beden ve mensūb-ı dāʾire-i ten olan ʿalem-i pejmürde-i mühce-i cān ve ʿalemdār-ı kūtāh-dest-i rūḥ-ı revāniyle mütevārī-i ḥiṣār-ı ḥayāt-ı bī-se̠ bāt olan 339 Şehrin karanlığı dîvâneye zindanın bağıdır. 340 Salih insanlardan olmadığım hâlde, ben onları seviyorum. 341 Bu isyankarın. 342 Cân ile diri olan hayattan mahrumdur. Cânın kendisiyle diri olduğu Hayy-ı Kayyûm’dur. Bu işi biliyorsan kalk ve yola gir. Ne yol azığı al ne yoldaşlara haber ver. Sağlığı, naz ve sözle kısa kıl. 91 mürde-dilān mümtezic-i māʾü'l-ḥayāt-ı cāvīdānī olan şerbet-i ḫoş-güvār-ı zindegānīden maḥrūm ve bir muḳteżā-yı Beyt: Tā-dem-zede cān ber-keff teslīm nihāde Der-merg-i şehīdān-ı nefs bāz-pesī nīst343 meydān-ı kārzār-ı ʿālem-i vücūda ibtidā fer-i serān-ı duḫūl olduḳda terk-i ġavāʾil-i tīġ ü siper ve fedā-yı berg ü sāz-ı cān u ser idenler ʿıyş-ı ebedī ve ṣafā-yı sermedī ile zinde-i maẓhariyyet-i Ḥayy u Ḳayyūmdur. Eger başuñda sevdā-yı tīġ-bāzī-i meydān-ı maḥabbet [47b] ve göñlüñde ārzū-yı dem-sāzī-i merdān-ı ṭarīḳat var ise devlet-i ʿāfiyet-i çend- rūzeye īfā-yı levāzım-ı ḥamd ü şükr idüp hemān yola gir. Ne ṭūşe-i rāh ḳaldur ne de yoldaşlara ḫaber vir. Hezār nevḥager ne bes me-rā vaḳtī ki ber-ser-i zānū nişīnem. Hezār muṭrib ne ṭarab-ı mā-rā vaḳtī ez-tū endīşem. Dūstī-i ū mā-rā hest kerd ve rehā kerd nişānī ferā dād ve nişāne-i belā kerd.344 İlāhī! Eger aḥkām-ı celāl ü saṭvetüñüñ bīm-i vuḳūʿ u hirās-ı ẓuhūrıyla ber-hem- zen-i keff-i efsūs ve zānū-nişīn-i mātemkede-i yeʾūs-ı buʾus olsaḳ ḥālümüze aġlamaḳ ve bizüm içün cigergāh-ı seng-i ḫārāyı dāġlamaġa mūy-keşān u derīde-girībān-ı hezār-ı nevḥager ü mersi̠ ye-ḫ˘ān kifāyet itmez ve tecellā-yı āfitāb-ı cemāl ü ʿināyetüñüñ taḥaḳḳuḳ-ı feyż-i envār-ı raḥmeti sürūrıyla encümen-ārā-yı neşāṭ [48a] ve tertīb-sāz-ı sāmān-ı inbisāṭ olup iẓhār-ı şādmānī itsek ḳulūb-ı sākinān-ı meleʾ-i aʿlā ve derūn-ı maḳṣūre-nişīnān-ı bisāṭ-ı ġabrāyı leb-rīz-i neşʾe-i feraḥ u inşirāḥ itmege hezār-muṭrib-i ḫoş-nevā yetmez. “ ”345 ʿāleminde “ ”346 bezmgāhına tertīb ve maʿcūn-ı ʿışḳ u maḥabbete ṣūret-i terkīb virüp kendi ẕāt-ı muḳaddesine naẓare-i taʿaşşuḳ ṣalmaḳla bizleri ki dārū-yı hūş-rübā-yı ʿadem ile bī-ḫod ve bī-gāne-i şehristān-ı vücūd idük cilve-dih-i meclā-yı şühūd idüp bu maʿreke-i hevlnāk-i hestīde ʿinān-endāḫte-i meydān-ı dilā eyledi. Ḥadīḳa-i ḥaḳīḳat-i ẕāt-ı ḳadīmü'ṣ-ṣıfātında bir nişān yaʿnī şecere-i ẕātü'l-ġuṣūn şuʾūnundan ibdāʿ-i ġonçe- 343 Ne zaman ki istemiş cânı teslim etmiş/ Nefiste şehit düşen ölülerde geri dönme yok. 344 Başımı dizime koyduğum zaman [üzüldüğümde] ne binlerce ağıt yakıcı bana yeter, seni düşündüğüm andaki sevinci ne binlerce çalgıcı karşılar. Muhabbetinle bizleri var ettin, [sana olan] hayretimizle bizleri [dünyaya] gönderdin ve bizlere belalar verdin. 345 Allah idi, ondan başka bir şey yoktu. 346 Gizli bir hazineydin, ben seni bilmek istedim. 92 nişīnān şāhsār-ı nisbeti itmekle s ̠emere-i ʿizz ü [48b] şān gösterüp nişāne-i sihām-ı tünd- bād-ı belā eyledi. Rūzgārī ū-rā mīcostem ḫod-rā mīcūyem ū-rā mīyābem. Loḳma-i ḥarām u rāżī şoden be-nām Allāh dāned ki mātemī būd tamām.347 Bir zamān nihān-ḫāne-i ʿaẓamet ü celālde ol pādişāh-ı lā-yezāl cüst-cūsuyla tek ü pū iderdüm. æeverān-ı ġubār-ı ḫodī ve enāʾiyyet-i mirʾāt-ı ʿālem-nümāyı dīde-i ʿibreti zeng-yāb u ḫīre ve feverān-ı ḳaṭrān-ı ġaflet ü cehālet gülşen-serāy-ı dil-i ḫod-gāmī teng ü tīre itmekle ḥicāb-ı dehlīzü'l-ḳurb-ı Rabbānī olan kendi nefs-i nā-çīzimi bulurdum ve niḳāb-ı çihre-i ʿarūs-ı emānī olan kendi vücūd-ı nā-būd-ı ḫāk-āmīzimi görürdüm. Şimdi kendimi arar ve meydān-ı ṭalebde tevsen-i āsmān-ı mesīr-i ictihādī yorarum. Şerāre-i mā-sivā-sūz-ı maḥabbet [49a] esbāb-ı ḫānmān-ı dil ü cānı sūzān ve seyl-ḫāne ber-endāz- ı miḥnet-ḫāne-i kehgil-i cism-i nā-tüvānı esāsından vīrān itmekle “ ”348 bābı fetḥ olup “ ”349 aḥvālin bulurum. Bu ʿimāret-ḫāne-i ḫarāb-ābādda isāle-i āb-ı rūy-ı ḥamiyyet ve izāle-i sāmān-ı ġayretle taḥṣīl olunan bir loḳma-i ḥarām içün daʿvā-yı ʿizz ü iḥtirām idüp irtifāʿ-i āvāze-i şöhret ü şān ḳaydına düşmek Ḥaḳ ʿAlīmdür ki ʿucb mātem-i ġarīb-i rüsvālıḳ, müşkil-i maraż, tamām-ı şeydālıḳdur. Belāyī ki tū-rā meşġūl koned bed u bih ez-ʿatāyī ki tū-rā meşġūl koned ez-ū. Heme ʿıyşhā der-bī-ʿıyşī(e)st, heme tevāngerīhā der-dervīşī(e)st. Dānī ki zindegānī kodāmest? Ānkes ki hemīşe bī-nāmest ve ez-Ḥaḳ ber-dil-i vey peyāmest ve ber-zebān u dil ū ẕikr-i dūst [49b] müdāmest. Dünyā ū-rā dāmest ve ʿuḳbā bā-ū bī-nizāmest. Ez-her dü-ū-rā Mevlā tamāmest.350 Ey sāliḳ! Şol ṭārıḳa-i rāhat-fersā-yı belā-yı nā-gehānī ki kūpāl-i kūt-vāl-i rūyīn diz-i imkān-ı cānibinden ḥavāle-i ser u dūş ve āfet-resān-ı çeşm u gūşuñ olup seni āgāhī- i dil-i derdnāk ile meşġūl-i ẕikr-i Bārī ve mütevaġġıl-ı şükr-i niʿmet-i perverdigāri ide. 347 Seni ararken kendimi bulurum ve sonra seni tanırım. Haram lokma, nam ve şöhrete razı olmak Allah bilir ki tam bir matemdir. 348 Allah’tan başka varlık yoktur. 349 Diyarda ondan başka yok. 350 Seni O’nunla meşgul edecek bela, seni O’nunla meşgul olmakdan alıkoyacak bir bağıştan iyidir. Bütün zevk ve sefalar zevksizliktedir, bütün güçlülük ve kuvvetlilikler dervîşliktedir. Hayat hangisidir bilir misin? Dâimâ isimsiz ve namsız olan, Hak’tan gönlüne bir haber olan, dilinde ve gönlünde dâimâ Hakk’ın zikri olandır. Dünya ona tuzak ve ahiret ona düzendir. Her ikisinden de Mevlâ ona yeterlidir. 93 Ol ʿaṭāyā-yı ḫizāne-ḫāne-i ḳażādan ki seni “ ”351 meʾālinden ġāfil “ ”352 maʿnāsın ʿindüñde hem-rütbe-i türrehāt-ı mecālis ü maḥāfil eyleye yekdür yaʿnī bu meydān-ı maḥabbetde siper-endāzān-ı ʿacz ü meẕellete zehr-ābe-i nā-güvār-ı ġam u mihneti piyāle-i mūydār-ı ser-i şūrīde ile çeküp kendüden geçmek meclis-i şaḥne-i ber-der-i [50a] rūzgār-ı kām-rānīde dest-i siyeh-i kāse-i iḳbāl-i güm-beḳādan şerbet-i nūşīn-i ʿāfiyet içmekden eydür. Bütün ʿālemüñ ʿıyş u ʿālemi bī- ʿıyşlıḳda ve tamām-ı ġınā vü tevāngerlik dervīşlikdedür. Ey dervīş! ʿAceb bilür misün ḥayāt didükleri ḳanḳı zindegānīdür? Ḳarīn-i ḥayāt ol cān-ḫastedür ki ser-dāde-i ḫār-ı pister-i bī-nām u bī-nişānīdür ve bir mefhūm Mıṣraʿ: Dil naẓargāh-ı Ḫudāyī ekberest353 meclā-yı sırr-ı tevḥīd olan āyīne-i ḳalbi cilve-i ṣūret-i ḥaḳīḳat ile mücellā olup ʿandelīb- zebān ve gülşen-i cinānı tilāvet-i ẕikr-i dūst ve ṭarāvet-i fikr-i Ḫudā ile ḥalāvet ü neżāret bula ve yanında dünyā dām-ı mürġ-i ārām ve naẓarında ʿuḳbā bir meclis-i ʿadīmü'l- intiẓām olup Beyt: Ez-bāġ-ı naʿīmeş medih inʿām u miyāmīz Bā-maṭlab-ı ū maṭlab-ı aṣḥāb-ı şikem-rā354 [50b] müstedʿāsınca terk-i neşve-i bezmgāh-ı neşʾetin ile ṭālib-i cemāl-i mülk-i ʿallām ve şeb-zindedār sevdā-yı viṣāl-i Ḫudāvend-i lā-yenām ola. İntiẓār-rā ṭāḳat bāyed ve mā-rā nīst, sabr-rā ferāġat bāyed ve mā-rā nīst. Bendegī kerden cüz-Melik-rā ber-bende ḥarāmest, tū ū-rā bende bāş, heme ʿālem tū-rā ġulāmest. Küşte-i dīdī ez-cevr-i zamān men ānem, teşne-i dīdī miyān-ı deryā men hemānem.355 351 Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. İbrâhim:14/34; Nahl:16/18 (Kısmȋ iktibas). 352 Zikrin en faziletlisi, Allah’tan başka ilȃh yoktur. (lâ-ilâhe illa'llâh). 353 Gönül, Allah’ın baktığı en büyük yerdir. 354 Bağın bolluğundan nimet ve meyveler verme/ Seni talep eden ile ashabını isteyenin karnına. 355 Beklemek için takat gerek, o da bizde yok; sabır için feragat gerek, o da bizde yok. Padişahtan başkasına kulluk etmek kula haramdır, sen O’na kul ol, bütün âlem sana köledir. Zamanın cevrinden ölü görürsen ben oyum, denizin ortasında susuz görürsen ben oyum. 94 Ḳudūm-ı şāhid-i dil-ārām-ı vuṣlat sevdāsıyla bār-ı girān-ı ḳāṣımu'ẓ-ẓahr-ı intiẓāra düşen zaḫmdār-ı cān-ı bī-ḳarārda ṭāḳat gerek o ise bizde nā-būd ve imtidād-ı eyyām-ı firāḳ ve iştidād-ı āteş-i iştiyāḳ nāʾibesine ṣabr ve ḥuṣūl-ı dest-māye-i ṣabr içün dil-i ümīdvār ve cān-ı heveskārda ferāġat lāzım, o ise bizde mefḳūddur. Egerçi pādişāh-ı taḫtgāh-ı [51a] eḥadiyyet-bārgāhından özgede kemer-beste-i muvaḳḳaf-ı bendegī vü ḳıyām ve irtikāb-ı reẕāʾil-i ẕüll ü iftiḳār ile yek-tā-nişīn-i vaḥdet-serāy-ı hüviyyetden ġayrıya gerdānde vü rām olmaḳ ḥarāmdur ammā eger nezd-i bendegān-ı Ḫudā’da iḫtiyār-ı firūtanī vü bendegī ve mecmaʿ-ı bāy u gedāda irtikāb-ı tevāżuʿ u ser-efgendegī idüp şemşīr-i cihān-gīrü'l-kibriyā ile ḳaṭʿ-ı ʿırḳ-ı ḳahramān-ı naḫvet ve şecere-i pūsīde-i bīḫ-i kibr ü ġurūrdan nezʿ-i ġuṣūn selvet idersüñ tamām-ı gerden-firāzān-ı enām saña ḥalḳa-be-gūş-ı ġulāmdur. Tīġ-ı bī-dirīġ-i cevr-i rūzgār ile mecrūḥ u helāk ve ṣadme-i sīlī-i sipihr-i ehl-i āzār ile āġuşte-i ḫūn u ḫāk bir āvāre-i girībān-çāk gördük ise işte bu üftāde-i pāy-ı ṭaleb ve eger miyāne-i deryā-yı bī-kerānda laṭma-ḫ˘ār-ı [51b] emvācü'l- ʿaṭş u āmed-şüd cezr ü medd-i yeʾs ü ümīd ile mübtelā-yı girdāb-ı keş-me-keş bir bī- çāre-i sūznāk gördük ise işte bu teşne-i sūḫte-lebdür. Her kūh ki ne ber-āverde-i mihr-i ū(e)st hāmūn(e)st. Her āb ki ne ez-deryā-yı ū(e)st heme ḫūn(e)st. Ebū Maʿşer-i Belḫī gūyed -raḥmetu'llāhi ʿaleyhi- ki: Ber-men şeş- çīz vācibest: Dü-be-zebān, dü-ber-dil, dü-ber-ten. Ānçi be-zebānest, ẕikr-i Ḫudā ve süḫān-ı nīkū ve ānçi ber-dilest, büzürg-dāşten-i emr-i Ḫudā ve şefḳat ber-ḫalḳ ve ānçi ber-tenest, ṭāʿat-i Ḫudāyī ve renc-i ḫod ez-ḫalḳ berdāşten.356 Gehvāre-i eṭfāl-i mevālīd olan “ ”357 bisāṭından evtād-ı ḫıyām-ı mümkināt ḳılınan şevāmiḫ-i cibālden her ḳanḳı kūh-ı pür-şükūh ki aṭnāb-ı maḥabbet-i perverdigār ile ser ber-āverde-i evc-i iştihār [52a] olmaya iʿtibārda nişīb-i hāmūn yaʿnī ṣaḥrā-yı vücūdda nümūdār ve ʿuẓm-ı şān ile ʿilm-i ifrāz-ı iḳtidār olan zūr-āverān-ı meydān-ı ṭaleb ki bī-behre-i maḥabbet ola fi'l-mes ̠el kūh-ı Bīsütūn ise de dāmen-i ṣaḥrā- yı imkānda herze-gerd-i bevādī-i ḥayret olan mürde-dilān ḥasretle berāber ve hem- 356 O’nun şefkati üzerine kurulmamış her dağ çöldür. O’nun lütuf deryasından olmayan her su kandır. Ebû Ma’şer-i Belhî rahmetullâhi aleyh şöyle der: Bana altı şey vâciptir: İkisi dile, ikisi gönle, ikisi tenedir. Dilde olan, Allah’ın zikri ve güzel söz; gönülde olan, Allah’ın emrini yüceltmek ve halka şefkat etmek; tende olan, Allah’a itaat ve halka vermiş olduğu sıkıntıyı yok edip gidermek. 357 Biz, yeryüzünü bir döşek yapmadık mı? Nebe’:78/6. 95 ḥāletdür “ ”358 çeşmesārından tereşşuḥ iden her āb ki deryā-yı mevc- engīz- mihr-i İlāhī’ye uġrayup cedāvil-i mecārī-i būstān-ı maḥabbetden cereyān itmeye ḥaḳīḳatde Ceyhūn ḫūndur yaʿnī cebīn-i rehnevardān-ı ser-menzil-i maḳṣūddan ser-zede her şebnem-i ʿaraḳ ki sīne-i gül-i ṣad-berg dil-i hezār-pārede tāb-ı āfitāb-ı şevḳ-i dīdār ile güşāde olan dāġ-ı ḫūnīn-i ʿışḳdan neşʾet itmeye ʿaraḳ-ı şerm ü ḫacālet ve dīde-i [52b] güşāde-i çeşmān-ı şebistān-ı maṭlabdan nübūʿ iden her ḳaṭre-i sirişk ki kanūn-ı derūnda ġaleyān-ı inbīḳ-i maḥabbetle germ olmaya şūrābe-i girye-i nedāmetdür. Ebū Maʿşer-i Belḫī -raḥmetu'llāhi ʿaleyhi- buyururlar ki: “Baña yaʿnī benüm gibi pāy-beste-i silsile-i teklīf olan efrād-ı beşerden vażīʿ u şerīfe altı nesne vācibdür. İkisi zebān ikisi göñül ikisi cesede. Vācibe-i ʿuhde-i ʿandelīb-zebān dāʾire-i gülşen-i tevḥīdde naġme-i pervāzi-i ẕikr-i Ḫudā ve “ ”359 maʿnāsın mülāḥaẓa ile ḳabāyiḥ-i kelāmdan iḥtirāz ve iltizām-ı ḥüsn-i edā lāzıme-i ẕimmet-i ḳalb taʿẓīm-i aḥkām-ı Cenāb-ı Ḫāliḳ ve teraḥḥum-ı ḫalāʾik ve farīża-i gerden-i cevāriḥ-i aʿżā īfā-yı ṭāʿat-ı Ḫudā-yı bī-endād ve ictināb-ı cevr ü cefā ile terfīh-i ʿibād itmekdür.” İlāhī! [53a] Ez-hīç heme çīz tevānī ve be-hīç çīz nemānī. Her ki gūyed tū çünīn u çünānī tū āferīnende-i īn u ānī. İlāhī! Żaʿīfem ḫ˘āndī ve çünīnest, her çi ez-men āyed der-ḫor ānī(e)st.360 İlāhī! Bir āferīnende-i tevānā ve bir Ḥakīm-i dānāsun ki ser-be-ceyb-i ketm-i ʿadem olan eşyāyı yoḳdan var idüp cilveger-i āyīne-i şühūd ider ve “ ”361 ḥükmünce şāʾibe-i müşābehetden berī vü be-dersün. İlāhī! Kūr-dilān-ḫāne-i ġafletüñ ṣanem-ḫāne-i cehāletde senüñ ẕāt-ı bī-çünüñe teşbīh itdükleri yine senüñ maḫlūḳuñ ve “ ”362 naṭʿında yine senüñ merzūḳuñdur. 358 Yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık. Nebe’:78/14. 359 Güzel sözler ancak O’na yükselir. Fâtır:35/10 (Kısmî iktibas). 360 İlâhî! Sen, hiçten her şeyi yapmaya muktedirsin ve hiçbir şeye benzemezsin. Her kim sen şöylesin böylesin derse sen bunun onun yaratıcısın. İlâhî! Beni zayıf yarattın, öyleyim; yaptığım her şey bundan ileri gelir. 361 Yerde ve gökde, “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” Şûrâ:42/11 (Kısmî iktibas). 362 Yeyüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Hûd:11/6 (Kısmȋ iktibas). 96 İlāhī! “ ”363 vefḳınca baña muḳteżā-yı fıṭrat ve mübtenā-yı ḫilḳatüm olan żaʿf-ı ẕātı ile ḫitāb itdüñ pes [53b] żaʿīfüñ aʿmāli mertebe-i żaʿfına göre olmamaḳ düşvār ve taḥaḳḳuḳ-ı ʿacz-i ḫulḳı ile encümen-i fażl u ʿaṭāda ter-zebān-ı iʿtiẕār olmaġa yer vardur. Eger bā-Ḫudā nāz-dārī pīrān-rā neyāzārī, zühd ü zārī zi-behr-i murdārī, āngāh tū kīstī? Begū bārī. İnkār mekon ki inkār şūmest, inkār konende ez-īn devlet maḥrūmest. Ser-fürū dār tā be-her derī der-gürīzī. Himmet bülend dār tā be-her ḫasīs neyāmīzī.364 Ey dervīş! İʿṭā-yı meleke-i istiʿdād-ı ẕātı żımnında keşīde-i pīşgāh-ı enām ve erzānī-i ʿumūm-ı ḫavāṣṣ u ʿavām ḳılınan “ ”365 ḫ˘ānından taḥṣīl-i nevāle-i iġtinām idüp ḳuvvet-i mücāhid ve zühd seni maḥremān-ı dehlīzü'l-ḳurb-ı ʿālem-i bālāya taḳrīb ü dem-sāz ve ḥālet-i vicdāniyye-i cān-āşūb iḫtiṣāṣ bāre-i [54a] cihān-baḫş-ı bī- niyāzda seni ser-girān-ı sülāfetü'ṣ-ṣahbā-yı nāz daḫi iderse yine ṣaffü'n-niʿāl-i bezmgāh- ı pīrān-ı āgāhda ferş-i siyeh-i gilīm cebīn-i niyāz itmege muḥtāc ve meydān-ı lā-mekān-ı ʿünvān-ı irşādları kenāresinde dest-ber-sīne-i muvaḳḳıf-ı iḥtiyācsun. Germī-i bāzār-ı müşterī bī-zār-ı zühd ü zārī eger bu ʿacūze-i vefā düşmen-i dünyā murdārunuñ taḥṣīl-i muḳārenet-i çend-rūzesi içün ise bir kerre kendiñi yoḳla baḳ sen kimsün, nesün, ṣor tecelliyāt-ı Ḥaḳḳ’a muṣayḳal-ı āyīnesün. Çihre-i müzaḫref-i ʿarūs-ı dünyāya tevcīh-i nigāh-ı şehenşāh istiġnā-i nā-sezā ve gūy-ı gerdān-ı meydān-ı gerdūn iḫtilāsıçün taḥrīk-i çevgān himmet-i bī-cādur. Şuʾūnāt-ı sevāniḥ-i ġaybiyye-i bāṭıniyye engüşt-penc-i tār-ı nāzik inkār olma ki ol kār yaʿnī ol iʿtiḳād [54b] nā-hencār-ı nā-müteyemmin ü meşʾūm ve bu kār-ı nā-hemvār ile ṣarf-ı naḳdīne-i evḳāt-ı ʿömr idenler feyż-i ebediyü'ẓ-ẓuhūr-ı maʿnādan bī-naṣīb ü maḥrūmdur. Ser-fürū-bürde-i girībān-ı tevāżuʿ u pestī ol ki büyük küçük her ḳapuya duḫūl-ı vāreste-i ḳayd-ı ṣuʿūbet ü eşkāl ola. Hümā-yı himmete ḳuvvet-i pervāz-ı ʿulüvv-i merātib vir ki üstüḫ˘ān-pāre-i rīgistān-ı fenāya taḫrīk-i çengāl-i tenezzül-i ʿadīmü'l-iḥtimāl ola. Ḫoş-ḫuy bāş tā be-her dilī beyāmīzī. Ṭāʿat rehā mekon çün kerdī bābhā mekon. Süḫan bā-tū ū mīgūyed men tercümānem, tīr-i ḳahr ber-cān-ı tū ū mīzened, men 363 İnsan zayıf yaratılmıştır. Nisâ:4/28 (Kısmȋ iktibas). 364 Allah’tan bir isteğin varsa yaşlıları incitme, bir murdar için zühd savurursun, o zaman sen kimsin? Onu söyle bari. İnkar etme ki inkar uğursuzdur, inkar eden bu devletten mahrumdur. Başını eğ ki her kapıdan geçebilesin. Himmetini yüksek tut ki her cimriye bulaşmayasın. 365 Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. İsrâ:17/70 (Kısmȋ iktibas). 97 kemānem. Eger cān-ı mā der-ser-i īn kār şeved şāyed ki mā-rā īn kār cān mī(e)fezāyed!366 Ey dervīş! Güşāyiş-i pişānī-i beşāşet ile terk-i bed-ḫūyī vü sitīz ve defʿ-i şīme-i tünd [55a] ü tīz eyle ki mānend-i nāmiye-i mevsim-i bahār ḥadāyık-ı ḳulūb-ı iḫvānda cāy-gīr-i sereyān olasun. Bāzār-ı iṭāʿatda metāʿ-ı ḫoş-ḳumāş-ı ṭāʿata revāc vir ammā zīnhār lāzıme-i ẕimmet-i ʿubūdiyyet olan perend-i ḥüsn-i aʿmāli sevdā-yı ṭaleb-i mükāfāt ile dest-zede-i dellāl-ı bāzār hīç-fürūşān itme. Zühd ve ʿibādete iʿtinā ve istinād itmeyüp fażl-ı mücerred-i Ḥażret-i Vāhibü'l-ʿaṭāyāya iʿtimād eyle. Beyt: Ger benüm añladıġum gibi ise fażl-ı Ḫudā Ben senüñ zühdiñe ey şeyḫ degişmem künhüm nüktesin yād it. Bir muḳteżā-yı “ ”367 senüñ bu āvīḫte-i gūş-ı hūşuñ ḳılınan cevāhir-i girān-miḳdār-ı güftārı saña ḥaḳīḳatde söyleyen Allāh Sübḥāne ve Teʿālādur, mīyānede ben tercümānum. Her nāvek-i dil-dūz-ı ḳahr u ʿitāb ki ṭabla-i cān-ı nā- tüvānuña iṣābet ider [55b] şaṣt-ı kemāndār-ı ḳażā vü ḳader cānibindendür, arada ben bir kemānum. Eger bezzāz-ı cān u dil saʿy [u] kūşiş idüp bu kārda yaʿnī iḫlāṣ ile ʿamelde irtikāb-ı reẕāʾil-i caʿl u taṣannuʿ itmezseñ lāyıḳ u sezā ve bize bu maṣlaḥat evvelen ve āḫiren dil-fürūz u cān-fezādur. İlāhī! Eger tū ḫ˘āhī heme ān konī ki tū ḫ˘āhī. Çün heme ān konī ki tū ḫ˘āhī, pes ez-īn bī-çāre-i müflis çi ḫ˘āhī! Dostī-rā ān şāyed ki der-vaḳt-i ḫışm ber-tū bebaḫşāyed.368 İlāhī! Rubāʿī: Nīk ü bed cümle Ḥaḳḳ’a rāciʿdür Kimsenüñ iḫtiyārı elde degil Eldeki iḫtiyār cüzʾīdür Līk ol daḫi bir ʿamelde degil 366 İyi huylu ol ki her gönülle uyuşasın. Tâati bırakma, bırakırsan da [Allah’a varmak için] kapıları bırakma. Sana bu sözleri O söyler, ben tercümanım; kahır okunu cânına O atar, ben yayım. Cânımız bu yolda iş yaparsa o zaman ki bizim cânımızı bu işte arttır! 367 (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Nisâ:4/78 (Kısmî iktibas). 368 İlâhî! İstersen hep senin istediğini yaparız. Çünkü sen hep istediğini yaparsın, o zaman bu bîçâre müflisten ne istersin! Dosta yakışan öfke sırasında seni bağışlamasıdır. 98 Bizüm āvīḫte-i dūş-ı heves itdigümüz metāʿ-ı baḥyedār-ı iḫtiyār-ı cüzʾī eyle ki ber- vech-i küll tābiʿ-i ḳudret ü irādetüñdür. Kesb eyledigümüz aʿmāl yine senüñ muḳteżā-yı aḥkām-ı irādetüñle ḥāṣıl olur [56a] çünki ḥāl bu minvāl üzeredür yaʿnī mā-kāne ve mā- yekūne taṣarruf-ı icrā-yı mümkināt yed-i sulṭān ceberūtuñda olup bizden her ne ṣudūr iderse senüñ nigār-ḫāne-i meşiyyetüñde ṣūret bulur pes bu keştī-i şikestegān-ı ġarḳa- kāh-ı ʿacz ü ḳuṣūrdan ne istersün! Ya bu pāk-bāzān-ı ḳumār-ḫāne-i iflāsa ḥavāle-i muḥāsib-i bāz-yāft idüp neylersün! Ey sālik! Bu kelāmda diḳḳat ve mülāḥaẓa-i maʿnā-yı ḥaḳīḳat it. Dūst ittiḫāẕına ol kimse sezāvārdur ki vaḳt-i ṭūfān-ı deryā-yı ġażabında senüñ ḫas u ḫāşāk-i cürm ü ʿisyānuñı hīzem-i tennūr-ı baḫşāyiş ü ʿināyet idüp ābile-i pāy-ı kec-reftārıñı ḥabāb-ı seylāb-ı ʿafv u güẕeşt eyleye. Tenbīh: İşte ey dervīş! Bizi teng-nāy-ı berzaḫ-ı ʿademden vāṣıl-ı vüsʿat-serāy-ı vücūd idüp bī-sābıḳa-i ḥaḳḳ-ı bendegī sezāvār-ı teşrīf-i niʿmet-i hayāt iden Allāh Kerīm bizden [56b] küll-i ān müstelzim iltihāb-ı nāʾire-i saṭvet-i bülend ü bālā-gīr olan bād-ı burūt-ı naḫvet ü maʿṣiyete baḳmaz ve umarum ki “ ”369 varṭasından çıḳduñ ise seni “ ”370 gürūhuna ilḥāḳ ider baḳmaz. Dūst dimege şāyān u cins-i maḥabbeti hezārān hezār nāḳd-i cān ile alınsa erzāndur. Eger der-āyī der-bāzest ve eger neyāyī Ḫaḳ bī-niyāzest. Maḥabbet der-bezed, miḥnet āvāz-dād, dest der-ʿışḳ zedem her çi bādābād! Ḫoş çīzī(e)st ʿālem-i nīstī her kucā ki nīstī kesī be-tū negūyed ki tū kī(he)stī.371 Ey dervīş! Eger deryūze-i nevāle-i raḥmet ile dāḫil-i ḥarīm-i ḫalvet-serāy-ı İlāhī olayum dirsüñ gel ki bāb-ı Ḫudā meftūḫ-ı dest-i kerāmet ve kitābesinde raḳam-zede-i ḳalem-i ḳudret olan “ ”372 kerīmesi saña nāme-i daʿvetdür. [57a] Yoḳ eger temettuʿ-ı niʿmet-i dīdār sevdāsında olmaz gürūh-ı enbūh-ı dāḫiline ilḥāḳ 369 Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Nisâ:4/48, 116 (Kısmȋ iktibas). 370 Bunun dışında kalan günahları, ise dilediği kimseler için bağışlar. Nisâ:4/48, 116 (Kısmȋ iktibas). 371 Girersen kapı açıktır ve girmezsen Hakk’ın ihtiyacı yoktur. Muhabbet kapıyı çaldı, mihnet seslendi; elimi aşka vurdum, her ne olursa olsun! Yokluk âlemi güzeldir, her nerede durursan kimse, sen kimsin demez. 372 Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedî kalmak üzere buraya girin. Zümer:39/73 (Kısmȋ iktibas). 99 emrinde ihmāl idersek “ ”373 ḫaber-i muʿteberi ḫod-müs ̠betdür. Maḥabbet daḳḳ-ı bāb itdi, miḥnet ṣadā virdi. Ben daḫi dāmen-i ʿışḳa āvīḫte-i dest-i irādet ve her çi bādābād iḫtiyār-ı kār-ı maḥabbet itdüm. Ḳıṭʿa-i li-münşihī: ʿAdem cāy-ı ḫoşī būdest ammā men nedānistem Vücūdem ārzū oftād u oftādem be-zindāneş Vürūd ender-vücūdem ez-ʿadem ān ḳıṣṣa-rā māned Ki Yūsuf-rā zi-Kenʿān būd ve cāh endāḫt iḫvāneş374 ʿĀlem-i nīstī vü şehristān-ı ʿadem ʿaceb ʿālem-i özge vādī-i ḫurremdür ki bu seng-lāḥ-ı muṣībet ü ġamda ifnā-yı vücūd u istiġnā-yı esbāb-ı būd u ne-būd idüp nā-mevcūd oldıġuñ yerlerde ne seni kimseler bilür ne sen kimsün, nesün, ne yerdensün diyü [57b] suʾāl ider. Ḥikāyet: Şehenşāh-ı ʿālem-i fenā fi'llāh sulṭān-ı bī-ḫayl ü ḫışm-ı kişver-i intibāh İbrahīm Edhem Ḥażretleri -ḳuddise sırrahū- seyrān-ı aḳālīm-i maḥv-ı istiġrāḳ idüp pāy-ı taḫt-ı ṣaḥv u şuʿūra ʿavdet itdükde mülāzımān-ı bāb-ı hümāyūn-ı maʿrifetden bir niçe yārān-ı ṣafā īstāde-i muvaḳḳıf-ı suʾāl olup didiler ki: “Püşt-i pā-zede-i nefret-i ṭabīʿī itdigüñüz taḫtgāh-ı salṭanatdan ayrılup ve leẕāʾiẕ-i şerbet-i ʿāfiyetden tefrīġ-i dimāġ-ı ārzū idüp telḫ-ābe-i şūrezār-ı terk ü tecrīdi çeküp seng-endāz-ı şīşe-ḫāne-i ārām oldıguñuz eyyāmda vesīle-i inbisāṭ-ı ḫāṭır-ʿālī olacaḳ ḥālātdan nesne vāḳiʿ oldı mı ve ol hengāmda ṣūretā ġubār-ālūd-ı gerd-i melāl olan āyīne-i tābnāk-i dil-i derrākuñuzda cilve-i feraḥ hīç ṣūret buldı mı?” Ol sultān-ı kāmkār terk-i ser ü sāmān-ı [58a] kār ü bārda olan şādmānī- i şehr-āyīn-i fenā fi'llāha işāret idüp buyurdılar ki: “Destyārī-i kār-fermā-yı hidāyet-i Rabbānī gerden-i cānumdan fekk-i silsile-i ġavġa-yı salṭanat ve dil-i vīrānumdan selb-i maḥabbet-i sevdā-yı memleket idüp ḳahramān-ı ḳavī-dest-i irādet beni seng-i felāḫanvār-ı āvāre-i beyābān-ı vaḥşet ve ser-gerdān-ı kūh u deşt-i melāmet itdükde libās-ı müsteʿār-ı vücūd-ı ḫāricīden taʿarrī hevāsıyla bir müddet çāk-zen-i girībān-ı şühūd olup sevdā-yı vuṣūl-ı ser-menzil-i maḳṣūd ile bir zamān reh-siper-i vādī-i ifnā-yı vücūd ve ser-germ-i imāḥa-i esbāb-nümūd oldum ammā kemāl-i dehşetden peydā-yı 373 Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç değildir. Ankebût:29/6 (Kısmȋ iktibas). 374 Yokluk güzel bir yerdir ama ben bilmiyorum/ Vücudum düşmeyi istedi ve zindana düştü/ Benim yokluktan vücuda girişim o kıssaya benzer ki/ Yûsuf’u Kenan’dan götürdü ve kardeşlerini hırsa attı. 100 hevlnāk-i ḥayretde ne bir seng-i nişān gördüm ve ne bir delālet ider yār-ı cān buldum. Günlerde bir gün sūzen-i müjgān-ı çeşm-i ḫūn-bār ile pāy-ı ābile [58b] dārumdan izāle-i ḫār-āzār fikriyle bir ḫarābenüñ dīvārı sāyesine geçdüm oturdum ve bu ḳadar zamān seyāḥatde ḥāṣıl itdigüm kālā-yı nā-revā-yı yeʾs ü ḥırmānı endāze-i ḥasretle ölçer yardum. Anı gördüm bir kārvān-ı enbūh ve bir ḳāfile-i pür-şükūh gelüp pehlū-zede-i dīvārı oldıġum ḫarābeye ḳarīb bir maḥalde naṣb-ı ḫıyām-ı ḳıyām ve ferş-i bisāṭ-ı ārām itdiler ve birer ikişer ḳażā-yı ḥācet-i ḫafīfe içün benden yaña yüridiler ve her birisi bün-i dīvār ve miyāne-i ḫākda beni firāz-ı dīvārdan sāḳıṭ-ı ḫışt-pāre ẓannıyla ser-ā-pā-yı aʿżā- yı vücūdımı nişāne-i mīzāb-ı ḥācet idüp gitdiler. Bu ḥālet-i cān-fezā-i gevher-i tābnāk-i vücūdumuñ ḫışt u ḫāk ile hem-seng ve berg ü bār şecere-i beşeriyye-i beşeriyyetümüñ [59a] şükūfezār-ı ḥadīḳa-i fenā ile yek-reng oldıġına delālet itmegin işte tamāmī-i eyyām-ı salṭanat u seyāḥtümde ne böyle bir leẕẕet-i ẕāʾiḳa-nevāz-ı sürūr ile şīrīn-kām oldum ve ne bu şūrābe-i çeşmesār-ı melāmetde taʿbiye olunan ḥalāveti kāse-i faġfūrī-i ḫāḳānīde memzūc-ı gül-āb-ı ʿāfiyet ḳılınan şarāb-ı ḫoş-güvārda buldum.” diyü yārānı ser-mest-i raḥīḳ-i taḥḳīḳ buyurdılar. Defʿ-i taḳdīr-i tū-rā tevān nedārem. ʿÖzr-i taḳṣīr-i ḫod-rā zebān nedārem. Çün dermānī firārī-i tenī, çün kāret ber-āyed ʿāṣī-i tenī. ʿAybī ki der-şomā(e)st diger ān-rā melāmet mīkonīd. Dād-ı ṭāʿat nedāde daʿvā-i kerāmet mīkonīd.375 Ey dervīş! Sevād-yāfte-i ṣaḥīfe-i cebīnüñ olan suṭūr-ı ezelī-i ṣudūr-ı ser- nüviştüñüñ taġyīr-i aḥkāmına benüm ḳudretüm irmez. Raḳam-ṭırāzi-i ḳalem-i [59b] ḳudretle elvāḥ-ı evrāḳ-ı kāʾināta yazılan menāşīr-i nāfiẕe'l-mażmūn-ı ḳażā vü ḳaderüñ mefḥūmı lā-maḥālle ẓuhūr ider tebdīl ü teʾḫīrine imkān yoḳdur. Sen kendiñi şāyeste-i teşrīf-i ḳabūl olacaḳ istiʿdād çāresin gör benüm cāy-gīr-i ḥavālī-i irādet ve nisbetüm oldıġuña ġarrü'n-nevb aldanma ki henüz kendi ʿöẕr-i taḳṣīrātuma dilüm varmaz. Şīrīnkārī-i nefs-i şūm ile gül-gūne-sāy-ı ruḫsāre-i āḫvālüm olan günāhum çoḳdur fürū- mānde-i ġalebe-i żaʿf ḳavī olduḳça iʿmāl-i nā-belūsi-i tecāhül idüp ʿibādete ḳuvvet-i cevāriḥ ü aʿżā gerekdür diyü ser-nihāde-i bālīn-nāz olup cismüñden bīzārlıḳ gösterirsün. Sereyān-nümā-yı bahār-ı civānī ile kesb-i ḳuvvet ü ṭarāvet idüp şāḫsār-ı naḫl-i vücūduñ olan dest ü pā ve sāʾir aʿżāda [60a] berg ü bār ve s ̠emere-i ās ̠ār-ı iḳtidār bulduḳça tünd- 375 Senin takdir ettiğini uzaklaştırmaya gücüm yok. Kendi kusurumun özrünü dile getiremem. Dermanın olduğunda kaçarsın, işin çıktığında âsi olursun. Ayıplarınız varken başkalarını kınıyorsunuz. Tâatin gereğini yapmadan keramet davasında bulunuyorsunuz. 101 bād-ı hevā vü hevesle ihtizāz ve niʿmet-i serīʿü'z-zevāl-i güşāyiş-i penc-rūze ile iʿtizāz idüp ʿāṣī olursun dāmen-ālūde-i çirk-āb-ı irtikābı oldıguñuz ālāyiş-i ʿuyūb ile uḫra-ı taʿyīb itmek ṭurfe-i bī-ḥayāyī ve ʿayb-ı ġarībdür. Revā-yı ṭāʿat-i ẓāhire gil-naḳş-ı leke-i riyā ile hem-ḥālet-i post-ı mār ve nümūdār-ı mecmūʿa-i ṣūret-i nigār iken daʿvā-yı manṣıb-ı kerāmet ḳılmaḳ zihī rüsvāyī ve kār-ı ʿacībdür. Ez-dīdār şināḫt neyāyed, dīdār ber-miḳdār-ı şināḫt āyed. Eger beḳā mīḫ˘āhī der- fenā(e)st ve eger bāḳī mīḫ˘āhī Ḫudā(e)st. Çün ez-ḫodī-i ḫod restī be-Ḥaḳ peyvestī. ʿÖẕr- i bisyār ḫ˘āsten bī-mürüvvetī(e)st, ʾöẕr-i ḳabūl nā-kerden bī-fütüvvetī(e)st.376 Ey sālik! Mücerred-i muṣḥāf-ı ruḫsār-ı şāhid-i maḳṣūdı görmekle mezāyā-yı [60b] maʿnā-yı raʿnāsına ıṭṭılāʿ gelüp bilinmez, görmek ve görmeklikde merkūz olan leẕẕet-i neẓẓāre sevābıḳ-ı şināḫt ü āşināyī miḳdārınca olur vech-i āḫarla ṣūret bulup görünmez. Eger niʿmet-i sermedī ve beḳā-yı ebedī isterseñ sevād-ı aʿẓām-ı beḳā dāmān-ı beyābān-ı fenādadur. Bāḳī isterseñ bu maʿnānuñ aʿṣārı ancaḳ ẕāt-ı ḳadīmü'ṣ-ṣıfātdādur. Ḳaṭre-i nā- çīz-nümūd-ı vücūdıñı deryā ideyüm dirseñ ve “ “377 sırrınuñ ẓuhūruna ifnā-yı eczā-yı aʿżā-yı vücūd ile himmet iderseñ ibtidā-i daʿvā-yı menī vü pindārdan geçersün ve encümen-i terk ü tecerrüdde şīşe-i ḫod-perestī ve endīşe-i bālā-destīden çekilüp dest-i sāḳī-i bezmgāh-ı bāḳīden cürʿalar içersün. Dūsta cefā-yı bisyār ve cevr-i bī-şümār idüp dönüp ol ḳadar iʿtiẕār itmek mürüvvetsizlik [61a] ve dūstdan ḳabūl-i ʿöẕr itmek fütvvetsizlikdür. Aḥbāba cevr itme iʿtiẕārdan ḳurtul. İḫvānuñ müstelzim-i iʿtiẕārı olacaḳ sirke-fürūşlugı terk it merd ol. Dīvāne bahār dīd güftārīest conbīden herkesī ez-āncā(e)st ki veyest. İlāhī! Eger ne āġāz-ı kār(h)estī lāf-ı mihr-i tū-rā her kez ki yār(h)estī, eger ne tū-rā ḥadīs ̠-i īmen ḫ˘āstī püser-i ʿİmrān be-ṭaleb-i “ ”ki ber-ḫ˘āstī. Eger ne tū-rā īn maʿnā bāyestī Muḥammed Muṣṭafā -ṣalla'llāhü ʿaleyhi ve sellem- Ḳāb-ı Ḳavseyn-rā çi şāyestī?378 376 Görmekle tanınmış olunmaz, görmek tanıdığın mikdarıncadır. Bekâyı istiyorsan fenâdadır ve bâkî olanı istiyorsan Allah’tır. Kendi benliğinden kurtulduğunda Allah’a bağlanırsın. Çok özür dilemek mürüvvetsizliktir, özrü kabul etmemek fütüvvetsizliktir. 377 Aşkımda Allah’tan başka yok. 378 Dîvâne baharı görüp herkesin hareketini kendisi gibi gördü. İlâhî! Bu işi sen başlatmasaydın senin şefkat sözün ne kimseye yâr olurdu, sen bu olayı istemeseydin ne İmrân’ın oğlu [Hz. Mûsâ] “Bana (kendini) göster.” isteğinde bulunabilirdi. Bu anlam sana gerekmeseydi Muhammed Mustafâ s.a.v. Kab-ı Kavseyn’e lâyık olabilir miydi? 102 Dīvāne eyyām-ı bahār u ṭarāvet-i sebzezārı görüp dem-serdī-i tünd-bād-ı sevdā ile bu zemistāndur didi. Bāriş-i berf ü bārān-ı dey-māh ile ḫazīde-i gūşe-i ferāġat u ārām idi. Güşāyiş-i ezhār-ı lālezār ve ḫużāret-i hāmūn u kühsār-ı dāġ nihānī-i dil-i [61b] bī- ḳarārını tāzeleyüp tecdīd-i ḫāme-i şeydāyī eyledi. Belī herkesüñ cünbiş ü ḥareketi muḳteżā-yı aḥkām-ı pīşānī ve her ferdüñ teḳāżā-yı mażmūn-ı ṭabīʿatı mefhūm-ı nüsḫa-i vicdānīsidür. İlāhī! Beyt: Elā yā eyyühe's-sāḳī edir keʾsen ve nāvilhā Ki ʿışḳ āsān nümūd evvel velī oftād müşkilhā 379 Vefḳınca ibtidā-yı kār-ı ʿışḳda nümūdār olan sühūlet-i girībān-gīr-i mübtediyān sebḳ-i cünūn olmasıydı. Reste-i bāzār-ı bender-i maḥabbetde ḫarīdāri-i metāʿ-ı miḥnete kimler ḳādir idi. Eger vādī-i īmende yine senüñ ḥadīs-̠ i dil-peẕīrüñ taḥrīk-i silsile-i ārzū itmesiydi. Maḫdūm-ı ʿİmrān yaʿnī Ḥażret-i Mūsā -ʿaleyhi ṣalavātü'r-raḥmān- sevdā-yı kālā-yı dīdār ile cesāret-i maʿnā-yı “ ”380 itmeyecegi ẓāhir idi. Ḥalḳa-i encümen-i maʿrifetde taḳrīr-i mebḥas ̠-ı [62a] ʿilme'l-yaḳīn ve taḥḳīḳ-i mesʾele-i ʿayne'l-yaḳīn iden rūşen-dilān-ı güşāde-i çeşmüñ güftār u kirdārları kendi ḥāl u şānlarına göre olup görülen ʿavāma ḫafī olmaġla müʾellif-i kitāb ʿAbdu'llāh Ensārī Ḥażretlerinüñ -ḳuddise sırrahū- şān-ı ḥażret-i Risālet-penāhda -ṣalla'llāhü ʿaleyhi ve sellem- mutażammın maʿnā-yı bāṭınī olan ẓevāhir-i elfāẓına ilbās-ı kisvet-i teʾvīl itmek bizlere nisbet terk-i edeb ve laġziş-i pāy-ı şuʿūra sebeb belki iḥtimāl-i ḫaṭā der-kār iken min-ġayr-ı şuʿūr ol mükerrem-i mīhmān-ı ḫalvet-serāy-ı Ḫudā ḥaḳḳında iḫtiyār-ı taṭbīḳ mübāyenet-i lafẓ u maʿnā ve irtikāb-ı tevfīḳ-i nā-ber-cā ile küstāḫlıḳ müheyyic-i ṭūfān-ı ġażab ola diyü metn-i kitābda “Eger ne tū-rā īn maʿnā bāyestī Muḥammed Muṣṭafā -ṣalla'llāhü ʿaleyhi ve sellem- Ḳāb-ı Ḳavseyn-rā çi şāyestī?”381 fıḳralarınuñ fehm-i [62b] ġavāmıż-ı maʿnā- 379 Ey sȃki! Kadehi döndür, dolaştır, bana da sun/ Aşk önce kolay göründü, ancak sonra zorluklar ortaya çıktı. Hâfız. http://ganjoor.net/hafez/ghazal/sh1/ (17.02.2017). Bu beytin Osmanlı Edebiyatına etkisi için Bkz. İsmail Hakkı Aksoyak, “Hâfız Divanındaki İlk Beytin Osmanlı Edebiyatına Etkisi”, Bilig (8), ss. 99-102.; Ayrıca bu beytin, Surûrî (ö. 1562), Şem’î (ö. 1603), Sûdî (ö. 1599), Cevrî (ö. 1654) ve Konevî (ö. 1828) tarafından şerhi ve şerhlerin karşılaştırılması için Bkz. İsmail Güleç, “Abdurrahim Fedâî’nin Hâfız Divânı’nın İlk Beytine Yaptığı Şerhin Önceki Şerhlerden Farkı”, Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi, Yıl 2, C.2, S.1, Bahar 2016, ss.13-16. 380 Bana (kendini) göster. A’raf:7/143 (Kısmî iktibas). 381 Bu anlam sana gerekmeseydi Muhammed Mustafâ s.a.v. Kab-ı Kavseyn’e lâyık olabilir miydi? 103 yı ḥālīsi bizüm gibi ḳīl ü ḳāl ahālīsine nā-müyesser olmaġın tercüme vü şerḥine taʿarruż olunmayup iki dūst arasına girmege cürʾet olunmadı. İlāhī! Eger der-tū mīnigerem mīnāzem ve ger be-ḫod der-mīnigerem der-niyāzem ve eger tā nefs mīnigerem mīgodāzem.382 Rubāʿī: Yā Rab zi-tū ānçi men gedā mīḫ˘āhem Efzūn zi-hezār pādişāh mīḫ˘āhem Herkes be-der-i tū ḥācetī mīṭalebed Men ḫod be-cihān ez-tū tū-rā mīḫ˘āhem383 İlāhī! Seni ve vüsʿat-i deryā-yı raḥmetiñi mülāḥaẓa ile “ ”384 beşāretin yād idüp vedīʿa-i noḳṭa-i nuṭfe-i beşeriyye eyledigüñ “ ”385 laṭīfesin fikr itdükçe kāffe-i eṣnāf-ı maḫlūḳāt arasında istiḥḳāḳ-ı ḫilʿat-i ʿaḳl u ʿışḳ imtiyāzıyla ġarrü'n-nevb ḥāʾiz-i meleke-i taṣvīr-i ẓann ve fāʾiz-i mühlike-i [63a] cümūd- ı ten oldıġuma iftiḫār ve müsellem-i dest-i nefs-i nāṭıḳa buyurılan naḳdīne-i şeh-revā-yı iḫtiyār ile kendi ẕātuma iʿtibār iderüm ve eger kendimi yaʿnī ḥaḳīḳat-i ẕāt-ı müstemendimi tefekkür idüp ġalṭīde-i maṭmūre-i ʿadem ve berzaḫ-ı cāh-ı nā-ḳaʿr-yāb-ı nīstīde derhem iken maẓhar-ı saʿādet-i ḫalḳ u tekvīn olduḳdan soñra mehbıṭ-ı saḫaṭ-ı “ ”386 oldıġumı taḫayyül itdükçe iftiḫār u iʿtibāra yer ḳalmayup maġlūbiyyet-i tasalluṭ-ı nefs-i emmāre ile hemīşe firūtanī vü niyāzda ve nefs-i emmāreye baḳdıḳça ġalebe-i dehşet-i infiʿālden sūz u güẕārda olarum. İlāhī! Ez-baḫt-ı ḫod çün be-perhīzem ve ez-būdenī kucā gorīzem?387 Rubāʿī: Ender reh-i Ḥaḳ taṣarruf-ı rāz mekon Çeşm-i bed-i ḫod be-ʿayb-ı kes bāz mekon Sırr-ı heme-i bendegān Ḫudā mīdāned 382 İlâhî! Sana bakarsam nazlanırım, kendime bakarsam niyâz ederim, nefsime bakarsam yanarım. 383 Yâ Rab senden gedâlığı istiyorum/ Binlerce padişah artsın istiyorum/ Herkes senden bir ihtiyaç istiyor/ Ben bu cihanda senden seni istiyorum. Hâce Abdullah Herevî. http://www.tebyan.net/newindex.aspx?pid=934&articleID=757698 (17.02.2017). 384 Rahmetim gazabımı geçmiştir. Hadîs. 385 Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Tin:95/4. 386 Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Tin:95/5. 387 İlâhî! Kendi bahtımdan çekiniyorum ve bu durumdan nereye kaçayım? 104 Der-ḫod niger ü fużūlī āġāz mekon388 İlāhī! Kendi baḫtımuñ [63b] iḳtiżā-yı aḥkāmından ne şekil perhīz ideyüm? Serā- perde-i ġaybden çihre-nümā-yı ẓuhūr olacaḳ żarūriyyāt-ı umūr-ı maḳdūreden pāy-ı selāmet ü gürīz yoḳdur ḳanda gideyüm? Nevʿ-i diger ez-kelām: Bedān ki evvel-i çīzhā Ḫudā(e)st ʿAzze ve Celle ve bāz geşt-i heme çīzhā. Bā-dest çün ū dihed kesī netevāned ki besitāned. Tū ū-rā nigāh dār tā tū-rā nigāh dāred. ʿÖmr-rā der-perestiş-i ū ṣarf kon. Nümāyende-i ṣırāṭ-ı müstaḳīm Ḥaḳ teʿālā-rā dān. ʿAḳl-rā bünyād-ı müşemmir (…). Peyġamber-rā zinde dān, Ḳurʾān-rā emān dān. Namāz u rūze vü ḥacc u zekāt u ġazā-rā begoẕār ve ferāmūş mekon ve ṣabūr bāş tā be-murād resī. Ḫūy-ı nīk berāy-ı merdüm-i ehl dār. Ber-nīkū kār bahāne-cūy mebāş. Ber-pīre-i zenān iʿtimād mekon. Muḫannesā̠ n-rā der-ḫāne-i ḫod rāh medih. Vefā ez-merdüm-i aṣlī cūy ki aṣl ḫaṭā nekoned. Dil-rā [64a] ve cāme-rā pāk dār tā be-murād resī. Bā-merdüm-i fürū-māye meneşīn. Ḫ˘īşān-ı dervīş-rā dil-ḫoş dār. Bedterīn ʿaybī bisyār güften-rā dān. ʿÖmr-rā der-nā-dānī be-āḫir meresān. Beyāmūz ve beyāmūzān. ʿİlm egerçi dūr bāşed be-ṭaleb tā sünnet-i Resūlu'llāh -ṣalla'lāhü ʿaleyhi ve sellem- ʿamel kerde bāşī ki “ ”. Kem gūy u kem ḫor u kem ḫoft der-saḫtīhā ṣabr pīşe-gīr. Ber-güẕeşte vü şikeste vü rīḫte efsūs meḫor. Tamām-ı zindegānī bā-ʿāfiyet ü ṣıḥḥat şinās. Zīrekī-i tamām-ı ʿāfiyet şināsī-rā, nām neh. ʿÖmr-rā ʿināyet dān. Ten-i dürüstī-rā ġanīmet şomor. Ecel-rā der-hīç ḥāl ferāmūş mekon, āngāh ters ki īmen bāşī. Ez-faḳr u cihād faḫr kon. Pinhān-ı ḫod-rā bih ez-āşiḳār dār.389 388 Hakk’ın yolunda sır tasarrufu yapma/ Kendi kötü gözünü kimsenin ayıbını aramak için açma/ Bütün kulların sırlarını Allah bilir/ Kendine bak ve boş işlerle uğraşma. Hâce Abdullah Herevî. Almaz, a.g.e., s.58. 389 Bir diğer kelâmdan: Bilmiş ol ki Allah Azze ve Celle her şeyden evveldir ve her şey ona geri dönecektir. O’nun verdiğini kimsenin almaya gücü yetmez. O’ nu göz önünde bulundur ki O da seni göz önünde bulundursun. Ömrünü O’na ibadetle geçir. Doğru yolun göstericisini Hak Teâlâ bil. Her şeye vakıf olan akla itimat etme. Peygamberi diri bil, Kur’ân’ı kurtarıcı bil. Namazı, orucu, haccı, zekatı ve gazayı katet ve unutma. Sabırlı ol ki murâdına eresin. Mâlik olanlara iyi davran. İyi işte bahane arama. Kocakarılara itimat etme. Korkakları evine uğratma. Asıl (dürüst) insanda vefa ara ki asıl insan hata yapmaz. Gönlü ve elbiseyi temiz tut ki murâdına eresin. Kişilikten yoksun kimselerle oturma. Dervişin akrabalarının gönlünü hoş tut. Çok konuşmayı en kötü ayıp bil. Ömrünü cahillikle sonlandırma. Öğren ve öğret. İlim uzakta bile olsa taleb et ki resulullâhın sünneti s.a.v. “İlim, Çin’de de olsa gidip alınız.”ı uygulayasın. Az konuş, az ye, az uyu ve zorluklarda sabrı kuşan. Geçmişe, kırılmışa ve dökülmüşe hayıflanma. Ömrünün tamamını afiyet ve sıhhatte bil. Afiyetin tamamını uysallıkta bil, nâm ver. Ömrü, inayet bil. Dürüstlüğü, ganimet say. Eceli hiçbir zaman unutma, ansızın kork ki emniyette ol. Fakr ve cihadla (nefisle savaş) övün. Sırrının, aşikar olan şeylerden daha iyi olduğunu bil. 105 Ey sālik! Bilmiş ol ki ḳadīm ü ezelī “ ”390 dür Cenāb-ı Ḥażret-i [64b] Allāhdur ve cemīʿ-i mevcūdāt u maḫlūḳuñ bāz-geşt ü rücūʿī ol bārgāh-ı eḥadiyyet- penāhdur. Virdigini kimse alamaz ʿaṭāsına bir ferd māniʿ olamaz. Muḥāfaẓa-i rıżā-yı şerīfinde ihtimām ile maḥfūẓ ol. Ṣanem-perestī-i nefs-i ḫasīsden ʿinān-ı dil ü cānı maṣrūf ve eyyām-ı ʿömr-i güẕarānı perestiş-i ẕāt-ı muḳaddesinde teʿālā şāne mevḳūf it. Reh-nümā-yı ṭarīḳ-i rāst ve rehber-i ṣırāṭ-ı müstaḳīm yaʿnī hādī-i sebīl anı bil. ʿAḳla iʿtimād itme zinhār delālet-i mücerred-i ʿaḳl-ı kūtāh-endīş ile yola gitme. Peyġamberi zinde vü ḥayy bil bu mesʾelede şübhe itme bir ay bil. Ḳurʾān’ı emān ṣavm u ṣalāt ve ḥacc u zekātı lāzıme-i ʿuhde-i īmān bil unutma. Ṣabūr ol ki murāda iresün, umūruñda ʿacele itme. Aṣhāb-ı ḳulūba ḥüsn-i sülūk eyle. Kelām-ı nerm söyle. [65a] Erbāb-ı aʿmāl- i ḥaseneye bahāne-cūy olma iʿtibār eyle. Pīre-zenlere ol ḫānmān-ı ber-hem-zenlere iʿtimād itme. Muḫannes ̠leri dāʾireñe uġratma. Ümīd-i vefā iderseñ merdüm-zāde-i aṣīldan it ki aṣl ḫaṭā itmez. Ḫāne-i derūnuñı ġubār-ı vesāvis-i şeyṭāniyyeden refte-i cārūb-ı iḫlāṣ idüp libāsuñı pāk ṭut. Fürū-māyegān-ı nā-cins ile ṭurma oturma. Fuḳarā-yı aḳrabānuñ żarūret ü iḥtiyācın revā görme. Eşnaʿ-i ʿuyūb-ı pür-gūyluḳla tenfīr-i ḳulūbdur. ʿÖmriñi nā-dānī vü cehl ile encāme yitürme; ögren, ögret, “ ”391 medlūlınca muʿallim ıraḳ yerlerde esbāb-ı ʿilm baʿīd maḥallerde ise de pāy-ı ṭalebe fütūr götürme. Az söyle, az yi, az yat. Şedāʾid-i rūzgārına be-ḳarāra gerden-dāde-i taḥammül olup “ ”392 [65b] s̠emeresine el uzat. Geçmişe yerinme, ḳırılmışa gücenme, dökülmüşe ṭarılma. Sālim ol, tamām-ı saʿādet-i zindegānī ve ferāġı ṣıḥḥatde añla, ʿāfiyetde bul. Ḳadr-şināsī-i ṣıḥḥat u ʿāfiyeti zīrekī-i tamām u rüşd-i mā-lā-kelām ile tesmiye ḳıl. Sikke-zen-i dārü'ḍ-ḍarb-ı vücūduñ celle şāne şümürde-i dest-i ʿömr itdigi naḳdīne-i enfās-ı ḥayātı ʿināyet bil. Şebīḫūn-ı yektā-süvār-ı ecel nā-geh ẓuhūrı bir ḥāl ile ferāmūş itme ki emniyyet-i tamām ḥāṣıl olduḳda işte ol zamān nāʾibe-i ḫaṭarı unutma. Faḳr u cihād ile faḫr eyle, merāsim-i perhīz ü ādāba naẓargāh-ı merdümde itdiginden ziyāde ḫalvetüñde riʿāyet eyle yaʿnī ẓāhirde riyā, tenhāda düzdī-i būriyā idüp Beyt: Zāhidān kīn (ki īn) cilve der-miḥrāb u minber mīkonend 390 Başlangıcı yok. 391 İlim, Çin’de de olsa gidip alınız. Hadîs. 392 Onlar; başlarına bir musibet gelince “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz (derler)”. Bakara:2/156 (Kısmȋ iktibas). 106 Çün be-ḫalvet mīrevend ān kār-ı diger mīkonend393 [66a] meʾāline mā-ṣadaḳ olma. Nedīm-i cihān-dīde-rā kezīn (ki ez-īn) bā-sitihende süḫan megūy. Ez-sulṭān-ı ḳāhir ü cābir ber-ḥaẕer bāş ve endek-i ʿafv ū-rā bisyār dān ve ʿafv ez-hīç sezāvār dirīġ medār. Bā-hīç bedī hem-dāstān mebāş. Belā-rā be-ṣadaḳa defʿ kon eger mecāl būd. Tedbīr bā- ʿāḳılān kon. Pīrān-ı kār-dīde-rā ḥürmet dār. Ez-āmūḫten-i ʿilm ü pīşe ʿār medār. Kār ez-ḫod çünān nümāy ki ez-ān der-nemānī. Cürm ü bühtān ber-hīç kes meneh. Tā infiʿāl be-tū bāz negerded tā nīkū neyendīşī megūy. Sūd-ı her dü-cihān der-ṣoḥbet-i dānā şinās. Maʿyūb-rā şūm dān. Cemʿ-i māl-rā iḳbāl ve ḫarc nā-kerdeneş-rā idbār u vebāl dān. Ḫod-rā ez-heme-i ʿālem kemter dān. Bī-hūde gūyī-rā ser-i heme-i fitnehā dān. Dūstī nemūden-i düşmen-rā, dūstī medān. Tevāngerī-i [66b] muṭlaḳ-ı ḫursendī. Revān rıża dāden be-fesād-ı sırr-ı maʿāṣī dān. ʿĀlimān-rā dānā ve bīnā şomor nā-dānān-rā zinde meşomor. Nisye-rā māl medān. Ber-āverden-i ḥācet-i büzürg kārī dān. Dilīrī-i bī- silāḥ-rā nā-dānī dān. Ez-taḳvā-yı zād-ı āḫiret bāz. Nāşenīde megūy tā neporsend megūy. Ten-rā der-deryāhā-yı ārzū ġarḳa mekon. Be-ġam-ı kesān şādī mekon. Maḥāl-rā hīç teʾvīl der-mekon. Hīç kes-rā be-ḫuṣūmet ve ceng vaʿde medih. Ez-fermān berdārī-i nefs ḥaẕer kon. Māl-rā fedā-yı ten kon, ten-rā fedā-yı māl kon. Dūst-rā, be-tevāżuʿ bende kon. Ez-günāh lāf mezen. ʿİzzet-rā, ez-hīç sezāvārī bāz medār. Der-sefer ḫod-rā ez-ān ḫoşter dār ki der-ḥażar dāştī. Ez-ṣulḥ ber-murād nereved ceng-rā bāş.394 Ey dervīş! Ḥavāle-i gerden-i irādet ve ḳibāle-i [67a] ʿuhde-i inābet olan ẕikr ü ṭāʿat ve mücāhede vü ʿibādetden ferāġat gelüp basṭ-ı muḳaddemāt-ı mübāseṭet ve ṭarḥ-ı 393 Zâhitler mihrab ve minberde kendisini parlak gösteriyorlar/ Kendi halvetlerinde başka işler yapıyorlar. Hâfız. http://ganjoor.net/hafez/ghazal/sh199/ (17.02.2017). 394 Dünya görmüş bir sohbet arkadaşıyla söz kavgası yapma. Sultan-ı kâhir ve câbirden çekin ve O’nun azıcık iltifatını çok gör. Affedilmeye lâyık olan kimseden affını esirgeme. Kötülerle ağız birliği yapma. Mecalin varsa sadaka ile belayı defet. Akıllı kimselerle tedbir al. Güngörmüş yaşlılara hürmet et. İlim ve bir mesleği öğrenmeyi ayıp görme. Yaptığını göründüğün gibi yap. Kimseye iftira atma. İyi düşünmeden söyleme ki sana gücenmesinler. Her iki dünya faydasını, bilenlerin sohbetinde bil. Ayıplananı uğursuz bil. Malın tümünü ikbal, verilmemiş harcı da talihsizlik ve vebal bil. Kendini bütün âlemden aşağı gör. Boş konuşmayı bütün fitnelerin başı bil. Dost görünen düşmanı, dost bilme. Kanaat, mutlak zenginliktir. Def’i mümkünken razı ol çünkü asiliklerin sırrı fesattadır. Âlimleri bilen ve gören say, bilmeyenleri diri sayma. Veresiye malı, mal görme. Önemli işleri bilene ver. Silahsız yiğitliği cahillik bil. Ahiret azığını takvadan yap. İşitmediğini söyleme, sorulmayana cevap verme. Vücudunu istek denizlerine daldırma. İnsanların üzüntüsüyle mutlu olma. İmkansıza ayrı mana verme. Hiç kimseye düşmanlık davasında bulunma. Nefsin fermanına uymaktan çekin. Malı, vücudun fedası yap; vücudu, malın fedası yap. Dosta, tevazu ile köle ol. Günahtan söz etme. Değeri, lâyık olan kişiden esirgeme. Seyahat anında ikâmetinden daha iyi huylu ol. Barış istediğin gibi gitmezse savaş. 107 encümen-i ṣoḥbet itdükçe mücerrib-i aḥvāl-i ʿālem olan nedīm-i cihān-dīde ile iḫtiyār-ı ülfet ü müdāhin-i ḫoş-āmed-i gūydan mücānebet ḳıl. Sulṭān-ı ḳāhir ve mülk-i cābirden ḥaẕer ḳıl ve cüzʾī-i ʿafvını ġanīmet bil. Çirk-āb-ı günāh ile nāme-i siyāh olmayan kimse sezāvār-ı maġfiret olmaz. İmdi seni cevr ü cefā ile tekdīr idüp şāyeste-i ʿafv u güẕeşt olanlardan “ ”395 maʿnāsın mülāḥaẓa eyle, naẓare-i şefḳat ü ʿafvı dirīġ eyleme. Bed-sirişt ü tīre-derūnlar ile mücālis ü hem-dāstān olma, iḳtidār u mecāl ve maʿīşet-i żarūriyyeden fażla māl var ise taṣadduḳ eyle, defʿ-i beliyyāt u nevāʾib ḳıl. Tedbīr-i [67b] umūr u meşveret-i maṣlaḥatda ʿuḳalā-yı rūşen-i reʾy ü kār-āmūzdegān-ı cihān-ārā ile hem-zebān olup pīrān-ı kār-dīdeye riʿāyet-i levāzım-ı ḥürmet ḳıl, ebnā-yı zamān gibi baḳ. Henüz bu māddede cāhil ve şu maʿnādan ġāfil imiş dirler. Hedef-i sihām-ı ṭaʿn u taʿyīb iderler diyü bilmedigüñ ʿilm ve ögrenmedigüñ ṣanʿat u pīşeyi taʿallümden ʿārlanma. Bir ḳażiyyeye şürūʿ it ki intācına iḳtidāruñ ola ve bir kāra başla ki ṣuʿūbet ü işkāli seni fürū-mānde-i ʿacz ü fütūr itmeyüp īḳāʿī elüñden gele. Günāh-ı nā- kerde ile bir ferde isnād-ı töhmet ve hīç aḥadi endāḫte-i çāh-ı miḥnet itmege niyyet itme ki “ ”396 vefḳınca giriftār-ı silsile-i mükāfāt ve ġalṭīde-i çāh-ı mücāzāt olmayasun. Beyt: Her ki koned be-ḫod [68a] koned Ger heme nīk ü bed koned397 ḥükmünce iḫvāna itdigüñi bulmayasun. Çīre-desti miʿmār-ı Sinnimār-pīşe endīşe ile esās-ı kelāma metānet-i niẓām virmedükçe söyleme. Beyt: Ez-süḫan goften ʿayār-ı cāhilān peydā şeved Tīr-i kec çün ez-kemān bīrūn şeved rüsvā şeved398 teşhīrinden ġaflet eyleme. İki cihān menāfiʿini ṣoḥbet-i merdüm-i dānāda bil. Cebīn-i ḥāli dāġdār-ı ʿayb-ı tekebbür ü ġurūr olanları bed-ḳadem ü şūm ve iʿlān-ı fısḳ u fesād ile iẓhār-ı sürūr u irtikāb-ı şürūr idenleri meẕmūm ṣay, teveccüh-i dünyā vü cemʿiyyet-i mālı āsā̠ r-ı iḳbāl ve iddiḫār ü imsākı netīce-i idbār ve ḫulāṣa-i vebāl añla. Bu destgāh-ı 395 Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şûrâ:42/40 (Kısmȋ iktibas). 396 İnsanlar amellerine göre ceza bulurlar. 397 Her ne yaparsan kendine yaparsın/ Yaptığın bütün iyilik ve kötülüklerden. 398 Cahil insanların değeri, onların konuşmasından belli olur/ Tıpkı eğri okun yaydan çıktığında rezil olduğu gibi. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh2655/ (17.02.2017). 108 ʿālemde pīçīde-i minvāl-i vücūd olan iḫvāna çeşm-i ḥaḳāretle baḳma ve mākū-yı baṣīretle nesīc-i kālā-yı ḫoş-ḳumāş-ı tevāżuʿ idüp nefsüñi cümleden aḥḳar ṭut. Esbāb-ı [68b] ḫānmān-ı rifʿat ü iʿtibārıñı “ ”399 āteşine yaḳma. Mecālis ü maḥāfil ve nezd-i ekābir ü esāfilde bī-hūde-gūyluḳ ve jāj-ḫāylıḳ itme ki aṣl-ı mādde-i fiten ü şürūr hengām-ı lüzūm-ı sükūtda herzedārlıḳdur. Düşmen-i dü-bāre-i ḫilḳatüñ temşiyet-i maṣlaḥat u ʿadāveti żımnında düm-cünbāni-i ṣūret-i dūstī vü gürg āştī-i bī-beḳā-yı nā- dürüstüne aldanma. El-ḥaẕer düşmen-i dīrīneye inanma. Zinhār bu ṭāʾifeden ḫayr gelür ṣanma muṭlaḳ tevāngerī vü ġınāyı “ ”400 żımnında bil. Defʿ-i mümkün iken fesād-ı kārgāh-ı ʿāleme rıżā virme ki aʿẓam-ı maʿāṣīdür. ʿUlemāyı bīnā ve dānā-i cühelāyı mürde-i nā-bīnā bil. Õimmet-i digerānda mevḳūf-ı ʿuḳde-i nisyān olan nisyeye ṭayanup mālum var dime. Silāḥsız cenge girme. Mezraʿa-i ʿubūdiyyetden der-āverd-i ḫirmen-i taḳvā idüp [69a] tedārik-i tūşe-i rāh-ı āḫiret ḳıl. Vāṣıl-ı sāmiʿa-i yaḳīnüñ olmayan aḫbārı lisāne olup söyleme. Suʾāl olunmaduḳça cevāba taṣaddī eyleme. Vücūd- ı nā-tüvānuñı āmāl u ārzū deryālarında ġarḳ ve muṣībet-i dīgerān ile iẓhār-ı şādmānī idüp kendiñi iḫvān u hem-gināndan farḳ itme. Bīrūn-ı dāʾire-i imkān-ı ẕātı olan emr-i muḥāli peymūde-i endāze-i teʾvīl idüp ʿaḳlınca taḳdīm-i muḳaddemāt-ı evhām u ḫayāl iden felāsife aḳvāline inanup ḳulaġuña ḳoma. Hīç kimseye ceng ü ḫuṣūmet daʿvāsıyla meydān oḳuma. Fermān-ı nefs-i emmāreye iṭāʿat ve ṣanem-ḫāne-i dil heveskārda vuṣūl- ı ser-menzil-i hevā-yı nefsāni irādesiyle secde-i sehv-i ṭāʿat itmekden iḥtirāz eyle. Vedīʿa-i dest-i temellüküñ ḳılınan ecnās-ı emvāl-i serīʿü'z-zevāli esās-ı serāy-ı maʿrifetu'llāh olmaḳ içün [69b] yapılan kāḫ-ı vücūda fedā ve encām-ı kārda “ ”401 varṭasında serāsīme vü nā-būd olacaḳ vücūdıñı meʾāle ḳurbān yaʿnī maḥv-ı maʿnā-yı maʿrifet-i Ḫudā eyle. Cennet-maḳām imām ol sulṭāni-i ʿArabzāde merḥūmuñ Beyt: O deñlü mürtefiʿ bünyāddur ḳaṣr-ı tevāżuʿ kim Riyāż-ı cennete neẓẓāre mümkündür zemīninden beyt-i dil-āşūbunı añla. Aḥbābı tevāżuʿ ile kendiñe bende idüp taḥṣīl-i rıżā-yı Ḫudā-yı ẕü'l-minende ol. İẓhār-ı se̠ rvet ü sāmān żımnında irtikāb eyledigüñ ʿıyş-ı pādur rikāb-ı maʿāṣīden dem urma. Sezāvār-ı iḥtirām olan kirām-ı enāmdan ikrām u ḥürmeti dirīġ 399 Kim kibirli olursa, Allah onu aşağılatır. 400 Kanaat, hiç tükenmeyen bir hazinedir. 401 O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Kasas:28/88 (Kısmȋ iktibas). 109 eyleme. Tehiyye-i esbāb-ı sefer-i āḫirete medār-ı sühūlet-i ẓafer içün seferde ārāmkede-i ḥażarda oldıġuñ intiẓām-ı ḥālden ziyāde kendiñe niẓām virüp defʿ-i kehālet ü baṭālet ile [70a] cüst ü çālāk ve “ ”402 çeşmesārından nübūʿ iden zülāl-i ṣāfī ile çihre-i ḥālüñden şüst ü şūy-ı terāküm-i ġubār-ı rāh idüp pāk ol. Eger ṣalāḥ u diyānetde müzāḥim ü muʿārıż olan küşteni ile ġālibāne-i ṣulḥ-ı vuḳūʿī imkān bulmazsa ceng ü ber ü dūş-ı ḫaṣm-ı ʿanīdi zaḫmdār-ı ṣademāt-ı müşt ü seng it. Gümān-ı ḫalḳ der-ḥaḳḳ-ı ḫod ḫaṭā mekon. Der-cāyī ki bāşī küstāḫ mebāş ki Ḫudā- yı teʿālā bā-tū(e)st. Der-mühimmāt, żaʿīf-reʾy ve süst himmet mebāş. ʿAhd-rā der-ḥālet-i ġażab u saḫaṭ, nīkū dār. Çīzī megūy ki ʿözr bāyed ḫ˘āst. Çün pīş-i büzürgī beneşīnī heme gūş bāş, çün ū süḫan gūyed tū ḫāmūş bāş. Der-cāygāh-ı töhmet (…). Merd-i bende-i ki furūḫten ḫ˘āhed der-ḫāne medār. Ġam bā-kesī gūy ki ez-tū kem tevāned kerd. Sırr-ı ḫod, bā-zen megūy. Bīmār-rā ve nā-dān-rā ve mest-rā [70b] pend medih. Şuġl egerçi ḫurd buved be-nā-āzmūde mefermāy. Dūstān-rā ez-ʿaybşān āgāh mekon. Çün be- ḫāne-i kesān der-āyī çeşm-rā ṣıyānet fermāy. Merdüm-rā be-muʿāmele biāzmāy ve āngāh dūstī kon. Bīhterīn zindegānī nīk-nāmī-rā şinās. Merdümān-rā be-çerb zebānī meferīb. Bā-ṣāḥibān-ı devlet mükāvaḥat mekon. Be-ʿayb-ı ḫod bīnā bāş. Tā be-cāy-ı resī bā-düşmen meşveret mekon, çün kerdī her çi ū gūyed meşinev. Ḫod-rā ez- muʿtemedān gerdān tā ber-tū iʿtimād konend. Be-ziyāret-i mürde vü zinde berev. Rāḥat ez-renc-i ṭaleb. Destī mīconbān tā kāhil neşevī. Rūzī ez-Ḫudā mīdān tā kāfir neşevī. Pāy-ı ez-kilīm-i ḫod dırāz mekon. Be-ẓāhir ferīfte meşev.403 Ey sālik! Delālet-i mürşid-i tevfīḳ ile vaḥdet ü ḫalvetüñde zānū-zede-i secdegāh-ı iṭāʿat ü ʿibādet iken günāh-ı nā-kerde ile ithām [71a] olunmaḳda tevehhüm olunan ecr-i maʿṣiyet-āmīz-i zuʿmı yāḫūd cāme-pūşi-i nümāyiş ü ḫod-fürūşi ve maṣṭaba-ı nifāḳ u 402 Abdest mümünin silahıdır. Hadîs. 403 Kendi hakkında halkı zanna düşürüp hata yapma. Saygısız olma ki Allahu Teâlâ seninledir. Mühim işlerde, zayıf görüşlü ve tembel olma. Kızgınlık ve öfke hâlinde sözünü hoş söyle. Özür dilemeni gerektirecek bir şey söyleme. Bir büyüğün huzurunda onu tamamen dinle, o konuşurken sen sessiz ol. Töhmetli yerlerden kaçın. Beni sat diyen köleyi evinde tutma. Gamı, kederi öyle birine söyle ki senden daha az güçlü olsun.. Sırrını, kadınlara söyleme. Hastaya, cahile ve sarhoşa nasihat etme. Bir işin ne kadar küçük olsa da bilmeyene buyurma. Arkadaşlarının kusurlarını duyurma. Birinin evine girdiğinde gözünü koru [etrafa bakma]. İnsanları muamele ile dene ve ondan sonra dostluk kur. En iyi yaşamı iyi ünde bil. Dalkavukluk yaparak insanları aldatma. Devlet büyükleriyle tartışma. Kendi aybını gör. Bir yere ulaşana kadar düşmana danışma, danışsan bile her ne söylerse dinleme. İnsanlara itimat et ki sana da itimat etsinler. Ölünün ve dirinin ziyaretine git. Rahatı sıkıntıdan iste. Elini hareketli tut ki tembelleşmesin. Rızkı Allah’tan bil ki kafir olma. Ayağını kiliminden dışarı uzatma. Zâhire aldanma. 110 riyāda irāʾet-i ṭaylasān u ridā-i be-dūşi iştihārından lāḥıḳ olacaḳ ʿār-ı nā-be-hencār ḫavfıyla irāʾet-i ṣūret-i ʿisyān u iẓhār-ı ālāyiş-i dāmān idüp ḥaḳḳuñda ḫalḳı sū-i ẓann varṭasına düşürüp bed-gümān itme ve anlara şeʾāmet-i sū-i ẓann ile ḥāṣıl olan vizr ü günāha ʿillet oldıġuñ cihetle senüñ daḫi nüvişte-i nāme-i aʿmālüñ olacaḳ ẕevḳsiz günāhdan yaña gitme. Ḫalvet ü kes ̠ret her ne maḥalde olursañ terk-i şerāʾiṭ-i ḥıfẓ-ı edeble küstāḫ u bī-pervā olma ki Beyt-i li-münşihī: Ḫufte-i ʿaczīm ammā pāsbān dārīm [mā] Bī-teʾemmül pā meneh der-dil ki der-ḫāne kesest404 meʾālince Allāh teʿālā ḥāżır ve her yerde aḥvālüñe nāẓırdur. İntāc u temşiyeti bāz-beste- i ʿuhde-i ihtimāmuñ olan [71b] mühimmāt-ı umūr-ı żarūriyyede iẓhār-ı ʿacz ü fütūr ile żaʿīf-i reʾy ve süst-i himmet olup resānīde-i mertebe-i ḥuṣūl itmekde ḳuṣūr itme. Hengām-ı feverān-ı fısḳıyye-i ġażabda iḫvānıyla merbūṭ-ı gülmīḫ-i ülfet-i sābıḳa olan ser-rişte-i ʿahd ü mīsā̠ ḳı pīç-i ḫurde-i girih-i teġāfül itme. ʿAhdüñde ber-ḳarār ol ve cüzʾī-i infiʿāl-i nefsāni ile zamān-ı iḫtilāṭda muṭṭaliʿ oldıġuñ ʿuyūb-ı aḥbābı zīver-i zebān-ı teşhīr ü şemātet eyleme. Maḳām-ı maḥabbetde pāydār ol encāmında müstelzim- i iʿtiẕār olacaḳ söz söyleme. Mıṣraʿ: Evvel endīşe vāngehī güftār405 laṭīfesinden ġaflet eyleme. Būstān-ı mecālis-i büzürgāna furṣat-ı duḫūl ve ruḫṣat-ı müs ̠ūl bulduḳça ġonce gibi yek-pāre hūş ve gül gibi ser-ā-pā gūş ol ve anlar söylerken sen “ ”406 fāʾidesin fikr it [72a] ḫāmūş ol. “ ”407 emrine münḳād ve medḫūl olan meclislerden ayaḳ çekmege muʿtād ol. Ḫidmetde nāz ve ʿubūdiyyetde evżāʿ-ı nā-sezā idüp beni ṣat diyen köleyi ṭutma, ṣat ve gevher-i ḳadr ü iʿtibārıñı istiṣḥāb-ı liʾām ile kem-ḳadr itme, öyle ḫazef-pāre-i bed-güheri yābāna at. Derdiñi bir kimseye söyle ki dermān olabile. Ġamuñı şol ġam-güsāra aç ki ʿilācı elinden gele. Sırrıñı ʿavretlere söyleme. Ḫasteye, aḥmaḳa, ser-ḫoşa naṣīḥat eyleme. Maṣlaḥat her ne ḳadar ḥaḳīr ise de kār-āzmūde olmayan kimselere buyurma. Zuʿmuñca icrā-yı muḳteżā- yı iḫlās ṣanup dūstlara ʿaybların ṭuyurma. Bir kisenüñ ḫānesine varduḳça ḥıfẓ-ı ʿinān-ı 404 Uyumuş aciziz ama gece bekçisiyiz/ Düşüncesizlik yapma ki gönül evdeki kişidir. 405 Önce düşünce, sonra söz. 406 Sessizlik hikmettir, uygulayanı azdır. 407 Şüpheli şeylerden kaçının. Hadîs. 111 nefs idüp merdüm-i çeşmüñe ruḫṣat-ı neẓẓāre-i küstāḫı virme. Bu ebnā-yı rūzgārı [72b] āzmūde-i mihekk-i imtiḥān itmedükçe rabṭ-ı ser-rişte-i dūstī itme. “ ”408 tamġasıyla dāġdār-ı nedāmet olma. Aḥsen-i ʿıyş u zindegānī ḥüsn-i ḫulḳ u nīk-nāmī ile iştihārdur. Ḫalḳa muġāyir-i niyyetüñ olan müdāhene ve ḥilekārī ile firīb virüp aldatma. Ḥażret-i Mevlānā’nun -ḳuddise'llāhü sırruhū'l-āzīz- Beyt: Ān ki zi-bāneş diger u dil-i [diger] Tīġ bebāyed zedeneş ber-kemer409 şemşīr-i ṣāʿiḳa-i teʾs ̠īrine siper olma. Beyt: Her ki bā-pūlād-bāzū ber-pençe kerd Sāʿid-i sīmīn ḫod-rā rence kerd410 āfetin ḫayāl idüp devletmendān-ı ḳaviyyü'l-iḳtidār-ı zamān ile cidāl itme. Kendi ʿuyūbuña nāẓır ol. Meşveret-i düşmen ile iş itme, meşveret vāḳiʿ olur ise zinhār tedbīr-i maṣlaḥatda sözlerin işitme. Muʿtemed-i enām olmaġa çalış ṭoġrı söze ḥīlesiz ḳāra alış ki [73a] ḫalḳ-ı ālem saña iʿtimād ve ḳavl ü fiʿlüñe ittibāʿa-i iʿtiyād itsün. Mürde vü zinde āzād u bendeyi ziyāret idüp teʾlīf-i ḳulūb-ı iḥyā ve talṭīf-i ervāḥ-ı mevtā ile bāzār-ı iʿtibārda ticāret it. Şāhid-i nāz-fürūş-ı āsāyiş ü rāḥat perde-nişīn-i ḥacle-serāy-ı renc ü zaḥmetdür. Taḥṣīl-i umūr-ı dīniyye vü dünyeviyyede fiʿl-cümle ġayret ü taḥrīk ve dest ü pāy-ı ḥamiyyet eyle ki iʿtiyād-ı kehāletle pes-mānde-i ḳāfile-i maḳṣūd olmayasun. Ḳısmet ü naṣībüñi rūzī-resān-ı ins ü cān ve müretteb-i żiyāfet-ḫāne-i mekīn ü mekān olan Ḫudā’dan bil ki ṭaleb-i esbāb-ı maʿīşet żımnında senüñ gibi muḥtāc-ı ṭaleb ü tedbīr olan aṣḥāb-ı miknete refʿ-i ruḳʿa-i ilticā cehālet ve ġayr ḳapusundan ṭaleb-i nevāle ile taḳdīm-i niyāz ü recā küfrān-ı niʿmetdür. Ayaġuñı yorġanuña göre uzat, ẓāhire firīfte olma, [73b] işin ḥaḳīḳatin gözet. İlāhī! Heme ez-ferdā tersend ve men ez-dī. Ey dīr-ḫışm zūd-āştī! Der-īn-nevmīdīm begoẕāştī bā-mā yekī gürk āştī. İlāhī! Bende-rā ez-se āfet nigāh dār ez-vesvās-ı şeyṭānī ve hevā-yı nefsānī ve ġurūr-ı nā-dānī. İlāhī! Tū be-raḥmet-i ḫ˘īşī ve men be-ḥācet-i 408 Denenmişi denemek pişmanlıktır. 409 Dili ve gönlü ayrı olan birisini/ Vurmak için kemerini ok gerekir. 410 Her kimin çelik pazulu pençesi var/ Gümüş gibi kol kendisine sıkıntı verir. Sadî-i Şîrâzî. http://ganjoor.net/saadi/golestan/gbab1/sh21/ (07.03.2017). 112 ḫ˘īşem. Tū tevāngerī ve men dervīşem. İlāhī! Be-behişt ve ḥūr çi nāzem? Me-rā dīde-i dih ki ez-her naẓarī behiştī sāzem bāş. Tā rāh-ı maṣāff vāşeved, süvār-ı ez-piyāde cüdā şeved. Her ki nūr-ı iḫlāṣ yāft, ez-riyā ḫalāṣ yāft. Ṭāʿatī be-riyā ārāste çün ḫāne-i īst ʿāriyetī ḫ˘āste.411 Rubāʿī: Ḫ˘āhī ki der-īn zamāne ferdī gerdī Ve ender reh-i dīn ṣāḥib-i derdī gerdī Rūzān u şebān be-gird-i merdān mīgerd Merdī gerdī çü gird-i merdī gerd 412ī Her dil ki [74a] direv-i tuḫm-ı maḥabbet pāşīdend. Ehl-i ʿālem ḫaṭṭ-ı melāmet ber-ān dil keşīdend. Bā-düşmen-i ẓāhir ceng kerden āsānest. Kār bā-düşmen-i bāṭınest ki ḳaṣd-ı ū be-īmānest. Çün bād mebāş ki be-her nā-kes vezī. Çün āteş meşev ki be-her ḫas āvīzī. Çün āb mebāş ki be-her nā-cins beyāmīzī. Çün ḥāk bāş ki bā-her ehl sāzī. Dīn der-ser-i direm mekon. Dil der-ser-i şikem mekon. Ey pārsā-yı dīn furūş! Dīn-i ḫod-rā be-loḳma-i mefurūş. İlāhī! Eger der-fitnehā-yı āḫir-zamānīm sezā-yı ānīm ki rūzān u şebān der- ʿiṣyānīm. Huşyār bāş ki ʿaḳebe bārīkest. Kem ḫosb ki gūr teng ü tārīkest.413 İlāhī! Egerçi tamāmī-i ḫalḳ-ı ālem yarınki günden ḳorḳar ben dünki günden tersānem yaʿnī fermān-bürrān-ı nefs-i emmāre keyfiyyet-i saṭvet-i rūz-ı restāḫīzden ḫavf ider ben ḥaḳḳumda [74b] s̠ābit olan aḥkām-ı menşūr-ı ezeliyyü'ṣ-ṣudūr-ı ṣār-mā-ṣār u ceffe'l-ḳalemüñ çi-gūnegī-i ẓuhūrundan hirāsānem. Ey geç ġażab idici tīz geçici Kerīm! Bu ümīdvār-ı luṭf u ʿināyet ve leb-teşne-i zülāl-i merḥameti deryā-yı bī-pāyān-ı 411 İlâhî! Herkes yarından korkar ben dünden. Ey geç öfkelenip çabuk barışan! Bu umutsuzlukta kurt gibi olan bizimle barıştın. İlâhî! Kullarını üç afetden şeytanın vesvesesinden, nefsin isteklerinden ve cahilliğin gururundan koru. İlâhî! Sana rahmet, bana hacet yakışır. Sen zenginsin, ben fakirim. İlâhî! Cennet ve huriyi ne yapayım? Bana bir nazar et ki her nazardan bir cennet yapayım. Cenk yolu açılsın, yayalardan atlılar ayrılsın. Her kim ihlas nurunu buldu, riyadan kurtuldu. Riyaya bulaşmış tâat, oturduğun evi ödünç istemeye benzer. 412 Bu felekte bir fert olmak istersen/ Ve din yolunda dert sahibi olmak istersen/ Gece gündüz insanların etrafında ol/ İnsan olursan insan etrafında ol. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî. http://ganjoor.net/moulavi/shams/robaeesh/sh1846/ (07.03.2017). 413 Her gönlün içine muhabbet tohumu ektiler. İnsanlar, o gönlün üzerine melamet çizgisi çektiler. Zâhir düşmanla savaşmak kolaydır. Batınî düşman zordur, çünkü senin imanına kasteder. Rüzgar gibi olma ki herkese esesin. Ateş gibi olma ki her bayağı kişiye asılasın. Su gibi olma ki her cinsi bozuğa karışasın. Toprak ol ki her insanla geçinebilesin. Dinini, paraya satma. Gönlünü, dünya nimetleriyle doldurma. Ey dinini satan mümin! Bir lokma için dinini satma. İlâhî! Ahir zaman fitnelerindeysek hakkımızdır, çünkü gündüz gece isyan ediyoruz. Akıllı ol ki yokuş dardır. Az uyu ki mezar dar ve karanlıktır. 113 merḥametüñden maḥrūm ider misün? Ḳulzüm-i zeḫḫār-ı keremüñden bu ḫāksār-ı ʿacz ü ıżṭırāra bir ḳaṭre ve neyyir-i tābdār-ı fażl u iḥsānuñdan bu ḥayret-zede-i ẓulmetkede-i ḥırmāna bir ẕerre iḥsān it. İlāhī! Giriftār-ı silsile-i maḥabbet olan āvāreleri vesvese-i şeyṭānī hevā-yı nefsānī ve naḫvet-i nā-dānīden emān virüp bu üç dürlü belā istīlāsından ḥıfẓ eyle. İlāhī! Saña raḥmet yaraşur baña ḥācet yaḳışur. Dergāh-ı ʿacizān-penāh-ı keremüñde bir ʿabd-i ẕelīl ve gedā-yı ḥaḳīrem ve “ ”414 ḥükmünce sen Ġanīsün ben faḳīrüm. İlāhī! Ḥūr u cinānı neyleyeyüm? Baña bir dīde-i [75a] Ḫudā-bīn vir ki her naẓarda bir başḳa naʿīm temāşā eyleyeyüm. Ey sālik! Mıṣraʿ: 415 Ṣabr it nā-geh rāh-ı maṣāff açılsun süvāri piyādeden seçilsün. Her kim ki riyādan ḫalāṣ buldı ol kimse nūr-ı iḫlāṣ buldı. Ālūde-i reng-i riyā olan ṭāʿat bir libāsa beñzer ki ʿāriyet ola. Rubāʿī: Ḫ˘āhī ki der-īn zamāne ferdī gerdī Ve ender reh-i dīn ṣāḥib-i derdī gerdī Rūzān u şebān be-gird-i merdān mīgerd Merdī gerdī çü gird-i merdī gerdī416 Her ol būstān-ı dil-i dāġdāra ki tuḫm-ı maḥabbet ekdiler ehl-i ʿālem yaʿnī ẓāhir-bīnān-ı ebnā-yı ādem aña ḫaṭṭ-ı melāmet çekdiler. Düşmen-i ẓāhirī ile ceng ü āheng istiʿmāl-i şemşīr ü ḫadeng āsāndur. İş düşmen-i bāṭınīde yaʿnī nefs ile şayṭāndadur [75b] ki bunlaruñ ḳaṣdları raḫne-i serāy-ı īmāndur. Bād gibi māʾil olma ki her nā-kese vezān ve āteş gibi müştaʿil olma ki her ḫasa āvīzān olasun. Āb gibi her cānibe sāʾil olma ki her nā-cins ile iḫtilāṭ idesün. Ḫāk ol ki ehl ile āmīziş ü irtibāṭ idesün. Dīniñi dirhem ü dīnār- 414 Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Muhammed:47/38 (Kısmȋ iktibas). 415 Toz kalktığında her şeyi göreceksin. 416 Bu felekte bir fert olmak istersen/ Ve din yolunda dert sahibi olmak istersen/ Gece gündüz insanların etrafında ol/ İnsan olursan insan etrafında ol. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî. http://ganjoor.net/moulavi/shams/robaeesh/sh1846/ (07.03.2017). 114 ı dünyāya ṣatma. Göñlüñi mümtelī-i iştihā-yı şikem itme yaʿnī istiṣḥāb-ı metāʿ-ı dünyā sevdāsıyla ticāret-i rābiḥa-i bāzār-ı āḫireti unutma ve iltiḳām-ı loḳma-i gelū-gīr heves-i hevāsıyla ḳalbüñi sāʾil-i ebvāb-ı āmāl itme. Ey zāhid! Dīn-fürūş el-ḥaẕer el-ḥaẕer bir loḳma içün rāh-ı ḍalāleti ṭutma. İlāhī! Mübtelā-yı şūriş-i āḫir-zamānuz belī ibtilā-yı meṣāʿib-i meṣāʾibe-i sezāvār u şāyānuz. Zīrā ki rūzān u şebān muʿtekif-i encümen-i ʿiṣyānuz. Ey rū-be-rāh-ı ser- menzil-i murād-ı huşbār u sebük-bār! Ol delālet-i [76a] merdüm-i çeşm-i baṣīretle kendiñi bul ki cisr-i nehr-i murād ziyāde ḫaṭarnāk ve ġāyet bārīkdür. Bu ḫ˘ābgāh-ı ferāġ-ı ṣūrīde çoḳluḳ iʿtiyād-ı ḫ˘āb-ı nūşīn itme ki ʿāḳıbetü'l-emr varup yatacaġuñ ḥufre- i mezār pek teng ve pek tārīkdür. Kerāmāt ne ber-āb reftenest, kerāmāt ʿayn-ı ḥaḳīḳat costenest. Bahar seest: Bahār-ı ten, bahār-ı dil, bahār-ı cān. Bahār-ı ten edebest, bahār-ı dil vefā(e)st, bahār-ı cān beḳā(e)st. Der-īn rāh nefsī mībāyed mürde, dilī mībāyed zinde, cānī mībāyed ferḫunde. Mā dilī dārīm mürde, nefesī zinde, cānī der-tefriḳa ve eyyāmī perākende. Maṣlaḥat-ı dūstī-rā ān ki sezāvār bāşī ki ez-ʿaṭā efgār bāşī. ʿĀmm ber-ānend ki tā duʿā nebuved icābet nebuved. Ḫāṣṣ ber-ānend tā icābet nebuved tevfīḳ be-duʿā nebuved. [76b] Dünyā ne serāy-ı āsāyişest, eger āsāyişest ān hem ez-āzmāyişest. Ez-zindegānī der-ʿaẕābīm gūyī ber-āteş-i kebābīm. Ne ḫordīm peydā ve ne ḫ˘ābīm. Büzürg çīzī ez-mā fevt şod ve ʿömr goẕeşt ve vaḳt mevt şod.417 Ey sālik! Saṭḥ-ı basīṭ-ı āb üzere basṭ-ı seccāde-i irādet idüp rūy-ı deryāda reftār ile daʿvā-yı kerāmet nā-maḳbūldür. Kerāmet kerāmet cüst-cūy-ı cūybār-ı hidāyet idüp delālet-i Ḥıżr-ı tevfīḳ ile çeşmesār-ı ḥaḳīḳate vuṣūldür. Bahār üç nevʿidür: Bahār-ı ten, bahār-ı dil, bahār-ı cān. Bahār-ı ten iktisā-yı libās-ı fāhīr-i edeb, bahār-ı dil riʿāyet-i merāsim-i vefā, bahār-ı cān ḳabūl-i ṣayḳal-i ṣafā ile beḳādur. Bu yolda yaʿnī şāh-rāh-ı ʿışḳ u maḥabbetde bir nefs gerekdür ki izāle-i [77a] teneffuḫ-ı hevā-yı mā-sivā ile esbāb-ı kāʾināta vücūd virmeyüp mürde ola ve bir dil lāzımdur ki ḥalḳa-i bezmgāh-ı 417 Keramet su üstünde yürümek değildir, keramet hakikati aramaktır. Bahar üçtür: Vücudun baharı, gönlün baharı ve cânın baharı. Vücudun baharı edep, gönlün baharı vefa, cânın baharı bekâdır. Bu yolda bir nefs gerekir ki ölü ola, bir gönül gerekir ki canlı ola, bir cân gerekir ki mübarek ola. Bizim ise gönlümüz ölü, nefsimiz canlı, cânımız ayrılıkta ve günlerimiz dağınıktır. Dostun emrine o kimse uygun olur ki ihsanından gönlü yaralı (âşık)dır. Avam olanlar duâ etmediler, icabet bulmadılar. Seçkin olanlar icabet bulmadılar, duâ ile tevfik bulmadılar. Dünya, rahatlık sarayı değildir, rahatlıksa o da tecrübe edilmiştir. Hayattan kederliyiz, sanki ateş üstünde kebabız. Ne yedik ne de uyuduk. Bizden büyük şeyler [fırsatlar] gitti, ömür geçti ve vakit öldü. 115 tevḥīdde nūş-ı şerbet-i terk ü tecrīd ile zindegānī vü ḥayāt bula, bir cān ister ki ʿaraḳ- pīşanī-i gül-ruḫān-ı aʿyāndan istişmām-ı būy-ı āşināyī-i ezelī idüp piyāle-i vicdānī ve ḳarābe-i ruḥānīsi gül-āb-ı revān-baḫş-ı neşʾe-i dāʾimī ile ṭola. Bizüm ise göñlümüz teʾsī̠ r-i bī-ḥūş-dārū-yı hevā-yı nefs ile mürde ve nefsümüz taḳvīt-i dil-i heveskār ile baṭarān u zinde, esbāb-ı ḫānmān-ı cān ve eyyām-ı ʿömr-i güẕarānumuz müteferriḳ ü perākendedür. Dūstluḳdan dem urmaġa ve nefsü'l-emrde mesṭūr-ı cerīde-i dūstān olmaġa ol kimse sezāvār olur ki ʿaṭā-yı dūstdan müstaġnī vü dil-figār ve dūstluġı li- ġaraż olmayup maḥabbet-i ẕāt-ı muṭlaḳla yanında luṭf [77b] u ḳahr ve ḳabż u baṣṭ ve menʿ ü iʿṭā mā-sivā vü hemvār ola. ʿAvām-ı nās “ ”418 kerīmesünüñ maʿnā-yı raʿnāsına naẓarla icābet-i Ḫudā-yı mevḳūf-ı duʿā ṣanurlar. Ḫavāṣṣ-ı enām “ ”419 laṭifesünüñ mażmūn-ı dil-ārāsına iʿtibārıyla ḥuṣūl-ı icābet-i ṣudūr-ı duʿāya tevfīḳden ṣoñra olacaġın biliyorlar ve kāffe-i aʿmāl-i maḫlūḳāt ve ʿāmme-i ḥarekāt ü sekenāt “ ”420 ḥükmünde bulurlar. Dünyā serāy-ı rāḥat u āsāyiş degildür eger fi'l-cümle āsāyiş ü ferāġa ẓafer bulduḳ ise maʿlūm ola ki ol daḫi ḥaḳīḳatde rāḥat ve nefsü'l-emrde āsāyiş ü ferāġat degildür belki netīce-i aḥvāle nisbetle āzmāyiş ü imtiḥān u netīce-i miḥnetdür. Bu ḥayāt-ı zindeġānīden ʿaẕāb u keş-ā-keşdeyüz. Gūyā [78a] bir kebāʾir ki inḳılāb-ı sīḫ-i ıżṭırāb ile ser-āteşdeyüz. Tezāḥüm-i ālām-ı miḥnet ile ne tenāvül-i bedel-i mā-yeteḥallel olacaḳ niʿmete furṣat var ve ne terāküm-i endūh u muṣībet ile irāḥe-i merdüm-i çeşm idecek ḫ˘āb-ı rāḥat bedīdārdur. Bizden bir büyük furṣat ve ʿaẓīm-i ġanīmet fevt oldı yaʿnī eyyām-ı ʿömr-i ʿazīz encām bulup zamān mevt oldı. İlāhī! Ne der-bendem ne āzādem. Ez-tū ne rencūrem ne dil-şādem. Der-saḫāvet çün bād bāş ki ber-her kesī vezī ve der-şefḳat çün āb bāş ki be-her keştī beresī ammā der-ṣoḥbet vaḥşī bāş ki bā-her nā-kes neyāmīzī. Ḳurʾān ez-dūst yādigārest. Çün dūst ḥāżırest bā-yādigār çi kārest? İlāhī! “ ”421 tamāmest “ ”422 kodāmest? Her ki ne ʿāşıḳest mestūrest. Rūz-rā çi koned ān ki şeb kūrest? [78b] Tū der-nām tevāngerī ve der- 418 Bana duâ edin, duânıza cevap vereyim. Müʾmin:40/60 (Kısmȋ iktibas). 419 Allah dilediğini doğru yola iletir. Bakara:2/142, 213, 272; Yûnus:10/25; İbrâhim:14/4; Nahl:16/93; Nûr:24/46; Kasas:28/56; Fâtır:35/8; Müddessir:74/31 (Kısmî iktibas). 420 Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır. Saffât:37/96. 421 (Allah) Onları sever. Mâide:5/54 (Kısmî iktibas). 422 Onlar da (Allah’ı) severler. Mâide:5/54 (Kısmî iktibas). 116 kīse dāngī ne ez-ḫarāb ḫarāc mīḫ˘āhend ve zehre-i bāngī ne. Behişt be-bahā nemīdihend, be-bahāne mīdihend, lākin tenhā nemīdihend. Nişān-ı zühd se çīzest: Kūtāh giriften-i emel, ḥakīr dīden-i ʿamel, nezdīk dānisten-i ecel. Der-her kārī yārī ṭaleb kon. Sermāye-i ʿömr tevḥīd-rā şinās ve taḳvā bīnā dān. İʿtiḳad-ı pāk, genc-i bī-zevāl-i şomor. Be-ṣabr, bülendī cūy. Ṭāʿat-i Ḥaḳ-rā, ġanīmet-şomār. Dünyā-perest mebāş ki Ḫudā-yı teʿālā-rā perestīde bāşī. Silāḥ ez-ʿilm sāz. Ez-rāstī-i şefīʿ engīz. Necāt-ı nefs der-ʿibādet cūy, süḫan ez-ʿibādet gūy. Heme vaḳt merg-rā yād dār. Güẕeşten ez-ḫod resīden be-Ḥaḳ dān. Nefs-rā murād medih ki bisyār ḫ˘āhed. Be-zāhid-i cāhil iʿtiḳād mekon. Ḫ˘īşten şināsī-rā sermāye-i büzürg dān. Ber-ṭāʿat ḥarīṣ bāş, taḳvā [79a] –rā ḥıṣn-ı ḥaṣīn şinās. Ez-düşmen-i dūst-nümā ḫazer kon. Ez-nā-dān-ı maġrūr ictināb nümāy. Nā-şenīde ve nā- dīde megūy. Merdüm-rā, be-ifırāṭ menikūh ve mesitāy. Āngeh be-gūş-ı şenīde-i hūş-dār, rāst gūy ve ʿayb mecūy. Rastī ki be-dürūġ māned megūy. Egerçi ziyān resed der-cevāb taʿcīl menümāy. Ḳavl, ez-rāstī bāz megīr. Tā neporsend megūy tā ne cūyend merd. Mefürūş ānçi ne ḫarend. Der-güẕār tā der-güẕārend. Ez-ḫod lāf mezen. Belā-rā netīce-i hevā dān. Ānçi nihāde-i ber megīr. Nākerde, kerde meşomor. Dil-rā, bāzīçe-i dīv mesāz. Her çi ber-ḫod revā nedārī, ber-digerān revā medār. Bende-i ḥırṣ mebāş. Ḫufte-i ġaflet meşev. Nān-ı heme kes-rā meḫor. Nān, ez-hīç kes dirīġ medār. Ez-dervīşī meters, ez- tevāngerī menāz. Ez-dāde-i Ḫudā-yı teʿālā ḫūr tā kem neşeved. Sermāye-i bāz rūy-ı [79b] sūd-ı bisyār ez-dest medih. Sūdī ki der-āḫiret dāred begoẕār. Emānet nigeh dār tā tevānger bāşī. ʿĀfiyet be-fermān-ı nefs ez-dest medih. Ez-düşmen-i ḫanegī bīşter terīn. Ez-ʿāciz-i nev-kīse vām meḫ˘āh. Bā-neşināḫte hem sefer mebāş. Endek-i ḫod-rā, bih ez- bisyār-ı digerān dān. Tā betevānī niyāz-ı ḫod-rā ber-ḫalḳ ʿarża mekon. Minnet bedār, minnet meneh, merdüm-āzārī ber-ḫod rāh medih. Ḫ˘īşten-rā bende-i çīz-i kesān mesāz. Ḥācet-revāyī-rā, kār-ı büzürg şomār. ʿUḳubet be-endāze-i günāh kon. Be-her cāy ki bāşī Ḫudāy-rā ḥāżır dān, küstāḫ merd (…). ʿAvret-i ān-rā ber-merdān üstüvār medār. Ez-ʿādet-i fürūmāyegān perhīz kon. ʿAhd-rā bā-vefā resān. Vaḳt-rā, ġanīmet dān. Dūstī- i dilhā der-saḫā ve güm-āzārī(e)st. Ḫod-rā ez-ḥāl-i ḫod ġāfil mesāz tā ez-muḥāsebe-i ḫod neperdāzī der-digerān şürūʿ [80a] mekon. Megū ānçi netevānī şenīd. Saʿādet-i dünyā vü ʿāḫiret der-ṣoḥbet-i dānā şinās. Tevāngerī ki ez-dervīşī īmen būd ḳanāʿatest. Ez-dūst yek cefā mekerd, dūst-rā der-ḫışm āzmāy. Muṣāḥib-rā, der-vaḳt-i nīstī tecrübe kon.423 423 İlâhî! Ne köleyim ne hürüm. Senden ne incinmişim ne de gönlüm mutlu. Cömertlikte rüzgar gibi 117 İlāhī! Ne āvīḫtegī-i fitrāk-ı maḥabbetle gerden-dāde-i ṭavḳ-ı tecerrüd olup ḥalḳa-i zencīr-i iḫlāṣa baġlandum ve ne bezmgāh-ı aʿyān-ı s ̠ābitede dest-i sāḳī-i ezelden tecerruʿ itdigüm ṣahbā-yı ʿacībü'l-keyf-i teklīfden ṣuʿūd-ı dimāġ-ı cān iden nicār-ı neşve-i fi'l- cümleden ḫalāṣ bulabildüm. Meşʿale-i ẓulmet-sūz-ı ās̠ār-ı cemāl ile reh-yāb-ı ser- menzil-i ümīd ü recā olduḳça daġ-daġa-i cān-ḫırāş-ı bīm-i saṭvetden rehā bulup iḥāṭa-i āfitāb-ı raḥmet ü ʿināyetüñle defʿ-i tīre-rūzī-i yeʾs ü ḥırmān iderüm. Rencūr degilüm ammā ṣadme-i ḳahramān-ı celālüñi [80b] mülāḥaẓa itdükçe güsistegī-i ser-rişte-i ümīd ü recā ile ʿinān-ı güsiste-i ʿarṣa-i perīşānī ve ġalṭīde-i ḫāk ü ḫūn-ı hirāsānī olup berzaḫ-ı hevlnāk-i ḫavf u ḫaṭarda pāy-der-gilüm. Ey sālik! Saḫāde-i taḳlīd-i cünbiş-i nesīm-i ṣabā ile “ ”424 bāzārından intifāʿ idüp herkese ḫayruñ ṭoḳuna. Nermī vü şefḳatde iktisāb-ı meyelān-ı āb-ı ṣāfī ḳıl ki mecālis-i aḥbāb u etrābda menḳabe-i mekārim-i aḫlākuñ oḳuna. Kes ̠ret-i ol ki herkese es ve şefkatlikte su gibi ol ki her gemiye ulaş. Ama sohbet kötüyse insaniyetsizlere karışma. Kur’ân dostun yadigarıdır. Dost varken yadigara ne gerek var? İlâhî! “(Allah) Onları sever.” tamam da “Onlar da (Allah’ı) severler.” hangileridir? Her kim âşık değildir, sarhoş da değildir. Gece kör olan [insan] gündüzü ne yapsın? Senin namın zenginliktir, kesende dirhem yok; harap yerden harac isterler, sende yiğitliğin sesi yok. Cenneti kıymet ile vermezler, bahane ile verirler, ama onu da yalnız vermezler. Zühtlüğün işareti üç şeydir: İstekleri azaltmak, amellerini hakir görmek, ecelin yakın olduğunu bilmek. Her bir işinde yardım iste. Tevhîdi ömrün sermayesi bil ve takvayı ona temel bil. Temiz itikadı, sonsuz hazine say. Sabrı, yükseklerde ara. Allah’a tâati, ganimet say. Allahu Teâlâ’ya kul olayım dersen dünyaya tapan olma. İlimden silah yap. Doğruluğu [kendine] şefaat edin. Nefsinin kurtuluşunu ibadette ara, sözü ibadetten söyle. Her vakit ölümü hatırla. Allah’a ulaşmayı kendinden geçmekte olduğunu bil. Nefse istediğini verme ki istedği çoktur. Cahil zâhide inanma. Kendini bilmeyi, büyük sermaye bil. Tâati hırsla yap, takvayı sağlam kale bil. Dost görünen düşmandan sakın. Gururlu cahilden çekin. İşitmediğini, görmediğini söyleme. İnsanları, kınamakta ve övmekte aşırıya gitme. Kulağınla duyduğunu koru, doğru söyle ve ayıp arama. Yalana benzeyen doğruyu söyleme. Sana zarar verecekse cevap vermede acele etme. Sözü, doğruluktan geri çekme. Sorulmadan söyleme ki cevaplayanı aramasınlar. Alınmayan şeyi satma. [Dostlarının hata ve kusurlarını affet] geç ki [onlar dahi seni] geçerler [affederler]. Kendinden söz etme. Hevesin sonunun bela olduğunu bil. Neyi koyduysan [artık] geri çekme. Yapılmamışı, yapılmış sayma. Gönlü, şeytanın oyuncağı yapma. Her neyi kendine lâyık görmüyorsan, başkalarına da lâyık görme. Hırsın kölesi olma. Gaflet uykusunda olma. Herkesin ekmeğini yeme. Ekmeği, hiç kimseden esirgeme. Fakirden korkma, zengine naz yapma. Allahu Teâlâ’nın verdiği nimeti azaltma. Çok kârı var diye elindeki sermayeyi telef etme. Kârın uhreviyyesi varsa bırak. Emaneti koru ki zengin olasın. Nefsin isteklerine uyma ki afiyet bulasın. İç düşmandan daha çok sakın. Sonradan görme acizden borç isteme. Tanımadığınla yolculuğa çıkma. Kendindeki [sahip olduğun] az şeyi, başkalarının çoğundan, daha çok bil. Kâdir olduğun kadar niyâzını halka arzetme. Minnettar ol, minnet etmeyip insanları incitme. İnsanların bağışlarının kölesi olma. İhtiyacı gidermeyi, büyük iş say. Günahın haddine göre, ceza ver. Her yerde Hüdâyı hazır bil, küstah olma. Kadınları, erkeklerin üzerine galip etme. Kötü âdetlerden çekin. Ahde vefa et. Vakti, ganimet bil. Gönüllerin dostluğu, cömertlikle ve sitemin yok olmasıyladır. Kendi hâlinden gâfil olma, kendini muhasebeye çekmedikçe diğerlerine [başkalarını muhasebeye] başlama. Duymaya güç yetiremediğini [üzüldüğün şeyi] söyleme. Dünya ve ahiret saâdetini bilenlerin sohbetinde bul. Zenginlik kanaatle fakirliğe karşı korunabilir. Dosta bir cefa etme, dostu azarlama. Dostu, yokluk zamanında tecrübe et. 424 İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır. Hadîs. 118 iḫtilāṭ ve vefret-i ülfetden ictināb it ki her nā-cins ile āmīziş-i ṣūrī vü maʿnevī idüp nişāne-i sihām-ı ālām olmayasun. Şeyḫüñ -ḳuddise sırrahū- “Ḳurʾān ez-dūst yādigārest. Çün dūst ḥāżırest bā-yādigār çi kārest?”425 maḳal-ı ḥālīsi taʿkīd ü eşkālden ḫālī olmamaġla [81a] kümmelīn-i ṣūfiyyenüñ -ḳuddise'llāhü esrārühüm- ḫavārıḳ-ı ʿādāta dāʾir aḥvālini müştemil-i kütüb ü resāʾilde gördiġümüz bażıʿ ʿās ̠ār ile teʾvīle muḥtācuz. Erbāb-ı baṣīrete maḫfī degildür ki gerek erbāb-ı ẓāhir ve gerek aṣḥāb-ı bāṭınuñ aḥkām-ı şeʿāʾir-i şerāyiʿ ü āsā̠ r serāʾir-i ḥaḳāyıḳa teşebbüs ü tevessülleri pīşgāh-ı dīvān-ḫāne-i rıżāda iktisā-yı ḫilʿat-i ḥüsn-i ḳabūl ve dehlīzü'l-ḳurb-ı sulṭān-ı lā-yezāle iktisāb-ı dest- māye-i vuṣūl içündür. Saʿādet-i ḳabūl müyesser ve devlet-i vuṣūl muḳarrer olup ʿale'l- ḫuṣūṣ ḫavāṣṣ-ı evliyādan pūte-i tevḥīdde iẕābe-i cevher-i vücūd ve seyl-i ʿālem-i ber- endāz-ı terk ü tecrīd ile izāle-i ʿalāyıḳ-ı būd u ne-būd idüp āşinā-yı deryā-yı hüviyyet ve şināver-i ḳulzüm-i ḥaḳīḳat olanlara esbāb u vesāʾilden ki şerʿa-i şerʿ u meslek-i sülūkdur. İstiġnā-yı ıżṭırārı ḥāṣıl olacaġına delālet-i [81b] ḫücūm ile iḫtiyār-ı seyr ü sülūk idenler ṭulūʿ-ı āfitāb-ı cihān-tāb sebebiyle rehberī-i kevākibden müstaġnī olduḳları bürhāndur ḳaldı ki “Bā-yādigār çi kārest?”426 ibāreti ki maʿnāsı Ḳurʾān’a ne iḥtiyāc ḳalur dimekdür. Aṣḥāb-ı vuṣūl ve encümen arayan ḳurb u ḳabūle nisbet her ne ḳadar ḳābil-i tevcīh ü teʾvīl ise de yine televvün-i ḳable't-temkīn-i erbābına ki mübtediyān-ı fenn-i eṭvār ve bīrūn-nişīnān-ı serā-perde-i esrār dirler yaḳışmaz “ ”.427 Ey sālik! Ḥażret-i müʾellifüñ -ḳuddise sırrahū- “İlāhī! “ ” tamāmest “ ” ne kodāmest?”428 diyü āşinā-yı zebān-ı ḳalem-i taḥḳīḳ itdigi maʿnādan murādı Cenāb-ı Ḥażret-i Vāhibü'l-ʿaṭāyānuñ cellet-i ḳudrete saña edā-yı vaẓāyif-i ṭāʿat içün iḥsān-ı cevāriḥ ü aʿżā ve inʿām-ı ʿaḳl u rüşd ü ḥavāss [82a] u ḳavī itmesiyle mefhūm-ı kerīme-i “ ”429 tamām-ı taḥaḳḳuḳ bulur. Ammā sende ṭāʿate ḳudret ü taʿaḳḳul, levāzım-ı ʿibādete miknet ü iltibās, libās-ı beşeriyyet şerefiyle taḥammül-i emānete istiʿdād u ḳābiliyyet var iken iʿtikāf-ı zāviye-i ʿibādet ḳanı ve mülāzemet-i bāb-ı maḥabbet niçe oldı? Ḳulluḳ böyle mi olur dimekdür. Cām-ı ser-şār-ı ʿışḳdan şurīde-i neşve-i maḥabbet 425 Kur’ân dostun yadigarıdır. Dost varken yadigara ne gerek var? 426 Yadigara ne gerek var? 427 Dil afetlerinden Allah’a sığınırız. Çünkü onlar yüzünden insannın korktuğu başına gelir. 428 İlâhî! “(Allah) Onları sever.” tamam da “Onlar da (Allah’ı) severler.” hangileridir? 429 (Allah) Onları sever. Mâide:5/54 (Kısmî iktibas). 119 olmayanlar “ ”430 taḥtında dāḫil-i reme-i “ ”431 durlar ve miyāne-i ẓalām-ı şebde pertev-i cemāl-i şāhid-i envārı ki “ ”432 āşikārdur. Görmeyen ḫuffāş-menişler rūşenī-i rūzī neylerler ki ḥaḳīḳatde ʿamā-yı baṣar-ı baṣīretle mübtelā-yı ʿillet-i sebeldürler. Miyāne-i ḫalḳda ismüñ tevāngerī vü ġınā ile meşhūr, kīse-i iḳtidāruñda ise ḥabbe yoḳ daʿvā-yı mücerred idüp [82b] neylersün? Mübtehic-i istiṣḥāb u temellüki oldıġuñ ḫarābezārdan sālyāne isterler sende ise yārā-yı defʿ ve zehre-i imtināʿ nā-peydādur. Sen ne söylersün yaʿnī hücūm-ı seylāb-ı kehālet ile ḫarāba virdigüñ erkān-ı ḳaṣr-ı vücūduñdan ki dest ü pā vü çeşm ü gūş u dil ü cān u ʿaḳl u hūşdur. ʿAmel isterler n’işlersün? Ālūde-i çirk-āb-ı ʿucb itdügüñ zühd ü taḳvāya iʿtimād ve muḳābele-i aʿmālde istiḥḳāḳ-ı naʿīm-i firdevse iʿtimād idersün bilmez misün ki cenneti bahāne ile virürler bahā ile virmezler ve niʿmet- i duḫūl-ı cennet cānib-i fażl-ı İlāhī’den beyne'l-ʿibād bir rātibe-i müşterekdür ki girenler yalñız girmezler. Nişāne-i zühd ve ʿalāmet-i iḫlāṣ üç nesnedür: Biri kūtāhī-i ser-rişte-i emānī vü emel, ikinci istiḥḳār-ı riyāżet ü ʿamel, [83a] üçünci iʿtiḳād u taḳarrüb-i eceldür. İʿāre-i ḳabża-i irādet-i cüzʾiyyeñ olan ḳuvvet-i tedbīr-i kem-teʾs ̠īriñe ġarrü'n-nevb temşiyet-i maṣlaḥat-ı cüzʾiyye vü külliyyede müteferrid-i vücūd-reʾy olma. Her emrde bir müsteşār ve her kārda bir yār iʿānetünden ġaflet eyleme. Tevḥīdi sermāye-i bāzār-ı ʿömr ḳıl ve taḳvāyı aña bünyād ü esās bil. Dürüstī-i iʿtiḳād u selāmet-i īmānı, ḫazīne-i saʿādet-i dünyā ve gencīne-i devlet-i ʿuḳbā ṣay. Ṣūrī vü maʿnevī-i ṭālib-i irtifāʿ-i derece vü menzilet iseñ ṭavārıḳ-ı maʿreke-i rūzgāra teslīm-i ʿinān teslīm ü rıżā idüp ṣabūr ol. Ṭāʿat-i Mevlā’yı ġanīmet bil hezīmet bulma. İs ̠bāt-ı daʿvā-yı Ḫudā-perestī ideyüm dir iseñ müzāḫrefāt-ı ārāyişe vücūd virüp dünyā-perest olma. Seyf-i ḳāṭıʿ-ı ʿilm-i nāfiʿden tertīb-i silāḥ ve tehiyyeʾ-i biṣāṭ-ı ṣalāḥ [83b] eyle ki mübāḥas ̠e-i ʿilmiyye-i ʿaḳliyye vü naḳliyye bezminde rezm-i vāḳiʿ olduḳça ḫaṣmı maġlūb ve iʿlām-ı mükāberelerin tercümānī-i zebān bürhān-ı ḳāṭʿıla maḳlūb eyleyesün. Taʿallüm-i ʿulūmden ileʾl-leḥdi ʿār itme. Rāstī vü istiḳāmetden kendiñe şefīʿ-i ittiḫāẕ it saḳāmeti şiʿār itme. Nesīm-i muḫālif-i hevā ile bīmār olan nefs-i emmāreye dārū-yı bürʾü’s-sāʿa-i necāt u ifāḳatı şifā- 430 Gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olub dabunlarla işitmeyen. A’râf:7/179 (Kısmȋ iktibas). 431 İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. A’râf:7/179 (Kısmȋ iktibas). 432 Gündüz güneşi kadar apaçıktır. 120 ḫāne-i perhīz ü ʿibādetde ara bul ve hemīşe ṣoḥbet-i ʿibādet ve müzākere-i tevḥīd ü riyāżetle gūyā ol. Mevti her bār-ı ḫāṭırda ber-ḳarār ṭut. Ḥaḳḳ’a irmek dilerseñ kendiñi unut. Nefs-i meyyāliñüñ teklīf ü teḳāżā vü murād ü hevāsına müsāʿade gösterme ki istedigi çoḳdur. Cāhili zinde bilme ki daʿvā-yı vücūd itmege cānı yoḳdur. “ ”433 [84a] maʿnāsını bir ḫoş mülāḥaẓa idüp zāhid-i cāhil ve ʿābid-i rācile rabṭ-ı silsile-i iʿtiḳād itme kendiñi bil. Sermāye-i saʿādet-i ʿuẓmā olan “ ”434 sırrını endīşe ḳıl. Güẕāşte-i kālbüd-i ḫilḳatüñ olan mādde-i meyelān u ḥırṣı maṣrūf-ı emr-i ṭāʿat eyle. ʿİbādet ü taḳvāyı kendiñe ḥıṣn-ı ḥaṣīn idüp zaḫm-ı sinān-ı şeyṭāndan emīn ol. “ ”435 tamġasıyla dāġdār olan düşmen-i ġaddār-ı dūst-nümādan emīn olma emān bul. Ḥüsn ü ḳubḥı temeyyüzden ʿāciz-i cāhil-i maġrūrdan ictināb it. İşitmedigüñi görmedigüñi zīver-i mesāmiʿ-i iḫvān ve naḳl-i mecāmiʿ-i yārān eyleme. ʿĀḳıbet-i kārda māʾil-i semt-i ḫilāfı olacaġuñ aḳvāl-i medḥ ü ẕemmi ḫalḳ ḥaḳḳında iḫtyār itme. Vāṣıl-ı sāmiʿa-i yaḳīnüñ olan aḫbārı ḥıfẓ eyle ṭoġrı [84b] söyle ʿayb-cūy olma. Müşābih-i kiẕb ü dürūġ olup sāmiʿīni endāḫte-i varṭa-i sū-i ẓann idecek sözi ketm eyle mutażarrır olursuñ daḫi imsāk-ı ʿinān-ı zebān it söyleme. Sāʾilüñ meʾāl-i suʾālini ḳalem-i şīrīn-i raḳam-ı endīşe ile ṣaḫīfe-i ẕihn ü idrāk yazmaduḳça belā-ı teʾemmül-i cevāba şitāb eyleme. Aḳvālüñi rāstī vü ḥaḳ-gūyluḳdan alıḳoma. Mesʾūl olmadıġuñ söze ḳarışma. Daʿvetsüz bir yire varma. Ḫalḳuñ naẓar-ı iʿtibārından sāḳıṭ olup almayacaḳların ṣatma. İḫvāndan ṣudūr iden ḥaṭā ve ḳuṣūrı maʿẕūr ṭut gec ki anlar daḫi senüñ ṣaḥīfe-i günāhuña ḳalem-i ʿafv çekeler. Temeddüḥ-i ẕāt ve se̠ rvet-i bī-s ̠ebāt ile ʿizzet-i nefs-i reẕīlden dem urma. Netīce-i hevā vü heves belā oldıġını bil. Kendiñi ser- girānī-i neşve-i ibtilāya [85a] aldurma. Ḳoymadıġuñı elüñle ḳaldurma. İtmedigüñi itdüm dime. Gūy-ı meydān-ı maḥabbet olan beyża-i dil-āzādeñi bāzīçe-i çevgān-ı şeyṭān itme. Nefsüñüñ müteneffir oldıġı maʿnā-yı āḫir ḥaḳḳında revā görme. Bende-i ḥırṣ u āz ve ġaflet-zede-i ḫ˘āb-ı nāz olma. Herkesüñ etmegin yime. Etmegi bir kimseden [dirīġ] idüp beẕl-i niʿmet ü nān ve basṭ-ı ḫ˘ān-ı iḥsān ile faḳīr olurum dime. Ḳısmet ü naṣībüñi ḳalem-i ḳassām-ı ezel ile cerīde-i “ ”436 da muʿayyen bil. Nevāleñe zevāl irmesüñ dirseñ Allāh’uñ virdigüne ḳanāʿat ḳıl. Fāʾide-i kes ̠īre ümīdiyle elüñdeki 433 Allah kendisine cahil bir takipçi tutmaz. 434 Nefsini bilen. Hadîs. 435 Bir şey uğruna burnunu kesti. 436 Biz paylaştırdık. Zuhruf:43/32 (Kısmî iktibas). 121 sermāye-i itlāf itme. Fāʾide-i uḫreviyyesi var ise kār it ṭutma. Emānete ihānet itme ki ġanī olasun. Kendiñi esīr-i şehvet itmeyüp iṭāʿat-i fermān-ı nefs ü hevādan iḥtirāz eyle ki ʿāfiyet bulasun. [85b] Düşmen her ne ḳadar żaʿīf ü nā-tüvān ise de ḥūr u ḥaḳīr görüp mekrinden emīn olma. Ammā düşmen-i ḫānegīden ki şeyṭān nefs-i s ̠ābitü'l-ʿudvāndur ziyāde ḥaẕer ḳıl. Fürū-māyegān-ı nev-kīseden ḳarż isteme. Meşreb ü mesleki maʿlūmuñ olmayan bī-gāneler ile yola gitme. Kendinüñ mālik oldıġuñ azacıḳ nān-ı ḫuşk-ı bī- imtinānuñı āḫerüñ memzūc-ı ḫamīr-maye-i minnet olan çoḳ çoḳ niʿmetinden daḫi çoḳ bil. Ḳādir oldıġuñ ḳadar ḳadr-nā-şināsān-ı rūzgāra ʿarż-ı niyāz itme. Sükūtı kendiñe ʿādet ḳıl. Aḥbābdan görilen iʿānet ü müʾrüvvetden cüzʾī ise de minnetdār ol. Sen itdigüñ iḥsānla taḥmīl-i imtinān itme merdüm-āzār olma. Ḫalḳuñ mālına göz dikme. Bende-i iḥsān-ı leʾīmān olup nedāmet çekme. ʿArż-ı ḥācetle ḳapuña gelüp dem-sāz-ı niyāz olan aṣḥāb-ı recānuñ [86a] pīşānī-i istidʿasına ḥavāle-i müşt-i dest redd itme. Ḥācet-revālıġı saʿādet ü niyāzmend olmayup melaẕ olmaḳlıġı büyük niʿmet bil. Sitem gördigüñ kimseleri itdigüne göre muʾāḫeẕe ḳıl. Ḫaṭāen yāḫūd ḳaṣden bir kimseden azacıḳ cefā görmekle derūnuñı ḳīr-gūn-ı ḳīn ü ġayẓ idüp ebnā-yı zamān gibi ḫarābī-i ḫānmān ve iʿdām-ı māl ü cānına ḳaṣd itme. Bulundıġuñ yerde küstāḫ u bī-edeb olma. Her ḥālde Ḫudā-yı müteʿālī ḥāżır ve cemīʿ-i aḥvālüñe nāẓır bil. 437 ḥükmün bozup reh-zenān-ı kārbān-ı kār ü bār olan zenānı merdān üzerine ġālib ve metbūʿī-i tābiʿ luṭfuna ṭālib itme. Leʾīmān-ı bed-i ṭıynet-i zamān ve fürū-māyegān-ı güm-furṣat-ı devrān ʿādetleriyle ḫūylanup iʿtiyād-ı reẕāʾilden perhīz it. ʿAhde vefā ḳıl. [86b] Furṣatı ġanīmet bil. Celb-i ḳulūb ve setr-i ʿuyūb, isʿāf-ı recā ve īfā-yı muḳteżā-yı saḫā ile olur ve bu saʿādet-i ḫalḳ üzerinden terk-i sitem ve refʿ-i cefā ile ṣūret bulur. Kendi aḥvālüñden ġāfil olma. Kendi nefsüñi nīk ü bed muḥāsebeye çekmedükçe tecessüs-i aḥvāl-i ġayra şürūʿ eyleme. İstimāʿından mütekeddir oldıġuñ sözi ġayra söyleme. Devlet-i dünyā ve saʿādet-i ʿuḳbāyı ṣoḥbet-i ʿulemā ve muḳārenet-i merdüm-i dānāda bul. Żarar u ḫüsrān ve yeʾs ü ḥırmānı ülfet-i nā-dān u iḫtilāṭ-ı cāhilānda bil. Aġniyā-yı zamān ve tevāngerān-ı cihān-ı cihet-i kes ̠ret-i māl ve sebeb-i vefret-i esḳ̠ āl ü aḥmāl ile peyveste-i sengsār-ı āfāt ve zaḫmdār-ı ṭavārıḳ-ı beliyyāt olup ġınāsı müstelzim-i renc ü ʿanā oldıġı muḳarrer iken devletmendī-i ʿālem-i ḳanāʿatde olan [87a] rāḥat-[bāl] ve ferāġat-ı ḫāṭır-gūşe-i güzīnān-ı faḳr u güm-nāmide bulunan ārām u āsāyişden efzūn ve aṣhāb-ı ḳanāʿat-i hemvāra āsūde-i āsīb-i gerdūndur. Dūstdan bir cevr görmekle ḳaṭʿ-ı 437 Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Nisâ:4/34 (Kısmî iktibas). 122 rābıṭa-i ülfet idüp bī-gāne olma. Sen daḫi aḥbābı, zamān-ı ḫışm u ġażabuñda tecrübe it yaʿnī senden ṣudūr iden tehevvür ü ġażab żımnında aḥbāba nisbet-i vāḳiʿ olan ẕülle vü ḫaṭādan rū-gerdān olanları maḥabbetde s ̠ābit-ḳadem-i aṣḥābından bilme. İnḳılāb-ı dolāb- ı devrān ve iṣābet-i çeşm-i zaḫm-ı zamān ile teng-dest ve mertebe-i ḳadr ü menziletüñ pest oldıġı vaḳitlerde Beyt: Yārān be-rūz-ı ḥādis ̠e yār-ı cihān şevend Çün yār şod zamāne heme mihrbān şevend438 mefhūmuna mā-ṣadaḳ olan āşināları unut, ammā Ḳıṭʿ-a-i li-münşihī: [87b] Nā-mihribān-ı refīḳ beni sen niçe añladuñ Sanduñ ki rūz-ı ʿizzet ü cāhuñda yārüñüm Pervāne-i şikeste-per şemʿ-geşteyüm Miḥnetde başuña dönerüm ġam-güsārüñüm mażmūnuna müstaḥaḳḳ olanları pek ṭut. Bedān ki ḫayr nīst meger der-ṣoḥbet-i se ten: ʿĀlimī ki tū-rā ez-ʿayb-ı tū bāz dāred ve ber-perhīz āred. Dervīşī ki der-ṣoḥbet-i ū mütevāżıʿ bāşī ve be-ḫayrāt peyvendī. Ṣāḥib-i dilī ki ber-ser-i vey ebr-i raḥmet bāred meger ez-ān çīzī ber-tū bāred. Īmān ber-se vechest: Bīmest ü ümīdest ü mihrest. Bīm çünān mībāyed ki tū-rā ez- maʿṣiyet bāz dāred. Ümīd çünān mībāyed ki tū-rā be-ṭāʿat āred ve mihr çünān mībāyed ki der-dil-i tū tuḫm-ı maḥabbet kāred. İlāhī! Egerçi dūr mīdānend nezdīkter ez-cānī. Her nişān ki dihend ber-ter ez-ānī. Müzdverān [88a] ez-tū be-müzd rāżī ve ʿāṣiyān ḫacel ez-müstaḳbel ve māżī. Be-rūz-ı ḫande ve be-şeb-i ḫ˘āb ve dil der-cemʿ-i esbāb. Eger müştāḳ-ı niyāzmendī gū ṭarīḳ-i niyāzmendī ez-çünīn ten çi-rā ḫorsendī ve dil-i ḫod-rā çi-rā çünīn mīpesendī? İlāhī! Mā-rā ez-se çīz nigār dār: Ez-maḥrūmī der-vaḳt-i bār ve ez-münāḳaşet be-rūz-ı şümār ve ez-ḥicāb be-vaḳt-i dīdār. İlāhī! Se çīz-i mā-rā kerāmet kon: Ṣıḥḥat-i ten ve ferāġat-i dil ve ṣafā-yı vaḳt dārī. Beḫor u beḫorān tā nemīrī hem-çü ḫarān. Küfr ez-İslām bīş ve hevā ez-küfr pīş. Ḫudā-perest dervīş-i tevāngerest ve hevā- perest tevānger-i dervīş. İlāhī! Eger men tevānistemī ki ez-cürm begoẕāştemī. Çün cürm-i men menem, tevbe-i men çī(e)st? Çün ʿöẕr peẕīroft der-heme ʿālem çün men 438 Dostlar olay (sıkıntı) gününde dünya dostu olurlar/ Bütün güleryüzlüler zamane dostu olurlar. 123 kī(e)st? Çün ḥāżırest be-edeb zī çün nāẓırest be-ṭarab zī. [88b] Vābeste-i ū-rā ʿillet nīst, nāvābeste-i ū-rā ḥīlet nīst. Ez-būde nālem yā ez-nā-būde. Ez-būde muḥālest ve ez-nā- būde bī-hūde. ʿAdl-i ū pinhānest ve fażl-ı ū āşikār. Ū hem gūyed ki ber-ḫīz ve her-gāh ki ḳaṣd konem. Be-küstāḫī serem gūyed ki begorīz. Yekī-rā dūst mīḫ˘āned ve yekī-rā mīrāned ve kesī sırr-ı ḳabūl ve redd-i ū nedāned. İblīs-rā ez-āsmān mīrānend, Ebū Bekr-rā ez-bütḫāne mīḫ˘ānend. İblīs, der-āsmān zındīḳ şod; Ebū Bekr, der-bütḫāne Ṣıddīḳ şod. Īn kār-ı hidāyetest tā bā-ki ʿināyetest. İlāhī! Bende cürm kerd ve ḫaste-dil ve ālūde-dāmen bāşed. Münādī-i kerem-i āvāz dād ki naṣīb-i maġbūnān bā-men bāşed. Raḥmet-i sebḳat girifte-i fażl u kerem żāmin şod. Lā-cerem segī ān sebʿ-rā s ̠āmin şod. İlāhī! Eger ten mücrimest dil muṭīʿest ve eger bende güneh kārest [89a] kerem-i tū şefīʿest. İlāhī! Mā-rā ḫ˘āstī men ān ḫ˘āstīm ki tū ḫ˘āstī mā-rā beyārāstī çünān ki ḫod ḫ˘āstī. İlāhī! Men çi ehl-i ḫ˘āst ve der-ḫ˘āstem ez-nīk u bed-i ḫ˘īş be-kāstem? Ser-i ʿināyet be-dest-i kifāyet ne men pīrāstem. Eger genc-i ʿizz-i ḫod der-ḫarābī-i ʿacz mīnehī men bed-īn rāstem. Kerīmā! Rūz-ı āḫir ḥaḳḳ-ı ḫ˘īş meḫ˘āh, çün men der-rūz-ı evvel būd-ı ḫ˘īş neḫ˘āstem. Her bende-i ki bendegī koned āzādī yābed. Kemāl-i merd der-bende kī(e)st ve ʿizzet vey der-tavāżūʿ ve efkend kī(e)st. Yār-ı nīk, ez-kār-ı nīk; yār-ı bed, bedter ez-mār-ı bed. Yār-ı nīk, tū-rā be-ʿöẕr āvered. Yār-ı bed, tū-rā be-ʿaceb āvered ve yār-ı bed tū-rā ez-īmān ber āvered neʿūẕü billāh. Eger yār-ı nīk dārī ṭarab kon, eger nedārī ṭaleb kon. Ṣoḥbet bā-ṣāliḥān dār ki ṣoḥbet-rā es̠erest mis der-ṣoḥbet-i kīmyā oftād zer-geşt. Ḫaste-i ḫurmā be-dest [89b] dihḳān oftād dıraḫt-ı pür ber-geşt ve āngāh be-dest-i hīzem keş oftād ḫākister geşt ammā dīde-i pāk bāyed tā pāk bīned cevherī üstād bāyed ki dürr ez-seng-i rīze çīned. Dānī ki dīde-i sırr-rā ki nigāh dāred, ān ki dīde-rā der-ser nigāh dāred ve cüz ber-dūst negomāred. Eger tū ḫod-rā beşināḫtī ez-şādī ve neşāṭ begodāḫtī. Eger ṣoḥbet-i ḫod-rā der-yaftī bā-her dü-ʿālem neperdāḫtī.439 439 Bilmiş ol ki bu üç kişi dışında başkalarıyla sohbet etmede hayır yok: Bir âlim ki seni günahtan engeller ve perhize (takvaya) yönlendirir. Bir dervîş ki onunla sohbet ederken tevazu edeceksin ve hayır işler göreceksin. O gönül sahibi ki onunla sohbetten rahmet yağmuru yağar, ondan sana bir şeyler yağar. İman üç türlüdür: Korku, ümid ve sevgidir. Korku öyle olmalı ki seni günahtan alıkoymalı. Ümit öyle olmalı ki seni tâat üzere kılmalı. Sevgi öyle olmalı ki senin gönlüne muhabbet tohumu ekmeli. İlâhî! Seni ne kadar uzakta da bilseler cândan daha yakınsın. Hangi nişanı verseler sen ondan daha üstünsün. Ücretle çalışanlar senin ücretinden razılar; asiler de gelecekten ve geçmişten utanıyorlar. Güldüğün günde ve uyuduğun gecede sebepler gönlünde toplanır. Yalvararak özlediğini söylüyorsun, niyâz yolunda böyle tene niçin kanaat edersin ve böyle gönlü nasıl uygun görürsün? İlâhî! Bizi bu üç şeyden koru: Meyve vaktinde mahrumluktan, 124 Ey dervīş! Bilmiş ol ki ḫayr meʾmūl olunmaz illā üç kimsenüñ ṣoḥbetinde berekete nihāyet bulunmaz: Biri ol ʿālim-i ʿāmildür ki saña taʿlīm-i ʿulūm-ı nāfiʿa ile tefhīm-i temāyüz-i ḥüsn ü ḳubḥ idüp irtikāb-ı reẕāʾil-i ḳabāyiḥ ü maʿāyibden dūr ve saʿy u himmetüñe ṭaḥṣīl-i meleke-i perhīz ü taḳvāya maḳṣūr eyleye. İkinci şol dervīş-i dil- rīş-i ḥaḳīḳat-i endīşedür ki teʿāṭī-i kāsāt-ı bezmgāh-ı [90a] ṣoḥbetiyle ser-endāz-ı neşʾe-i tevāżuʿ u firūtenī olup vāṣıl-ı ḥāṣıl-ı mezāriʿ-i ḫayrāt ve nāʾil-i devlet-i tevfīḳ-i meberrāt ola. Üçünci bir mürşid-i ṣāḥib-i dil ve bir ṣāḥib-i ferruḫ-ı nefs-i kāmildür ki ābyārī-i feyyāża seḥāb-ı ʿināyet-i ḥadīḳa-i ḫalvet-ḫānesin şād-āb-ı matīr-i raḥmet itdükçe sen daḫi muḳārenet ü mücālesetüñ sebebiyle ḥiṣṣedār-ı reşāşe-i feyż olabilesün. Īmān üç nevʿidür: Bīmdür, ümīddür, mihrdür. Bīm yaʿnī endīşe-i ḳahramān-ı bī-emān-ıʿadl-i Ḫudā ile bir mertebe-i ʿaraḳ-rīz-i ḥarāret-i ḫavf u hirās olmaḳ gerekdür seni āşināyī-i bed-ḫūyān-ı maʿāṣīdür bī-gāne eyleye. Ümīd yaʿnī būstān-ı hemīşe-i bahār-ı fażl-ı İlāhī’den ümīdvār oldıġuñ fevākih-i şecere-i raḥmetüñ devām ve beḳāsı bābında bir gūne dil-beste-i şīve-i ilticā ve bir ġāyetde secde-güẕār-ı āstān-ı [90b] ḫavf u recā olmaḳ iḳtiżā ider ki seni “ ”440 dāmgāhından ḫalāṣ “ ”441 hesap gününün sual ve cevabından, kavuşma günü perdeden. İlâhî! Bize bu üç şeyden ihsan eyle: Vücudun sıhhati, gönlün feragati ve vaktin sefası. Ye, yedir, eşekler gibi ölme. Küfr İslâm’dan daha fazla ve istekler küfrden daha önde. Hüdâperest olanlar zengin yoksul ve hevaperest olanlar yoksul zengindir. İlâhî! Gücüm yetebilseydi günahlarımı bırakırdım. Benim günahım benim, benim tevbem nedir? Özrü kabul olan bütün âlemde benim gibi kimdir? Mevlâ hazırdır edebli ol, nazırdır sevinçli ol. [Allah’a] bağlı olmak için illet yok, O’ndan bağımsız olmak için de hile yoktur. Vardan yoktan şikayet ediyorum. Varlıktan muhaldir ve yokluktan beyhude. O’nun adaleti gizli ve keremi aşikardır. O, kalk [gözünü aç] der, ben her vakit [kötülüğe] niyet ederim. Küstahlık ederim; kaç, sakın der. Kimini dost olarak ister ve kimini dostluktan sürer. Kimseler kabulünün sırrını ve reddini bilmez. İblîs’i semadan kovdular, Ebû Bekir’i puthanede tuttular. İblîs, semada zındık oldu; Ebû Bekir, puthanede sıddîk oldu. Bu hidayet işi, inayetledir. İlâhî! Kulun günah işledi, gönlü hasta ve eteği bulaşık oldu. Kereminin tellalıyla aldanmışların nasibi, benimledir. Rahmetin geçmesi, fazl ve keremin oluşmasına kefil oldu. Şüphesiz o köpek, yediye sekizinci oldu. İlâhî! Ten mücrim ise gönül itaat edendir ve kulun günah işleyen ise senin keremin bağışlayandır. İlâhî! Bizi istedin ve istediğin gibi bizi süsledin [yarattın]. İlâhî! Ben nasıl istek ehlinden olayım; iyiyi, kötüyü kendimden nasıl eksilteyim? İnayetimi kifayet elimle süsleyemem. Kendi hazineni acizlerin harap gönlüne verirsen ben, bu kötülükte doğruyum. Ey Kerîm! Son günde benden hakkını isteme, çünkü ilk günde kendi varlığımla [doğmayı] istemedim. Her abd ki kulluk eder, azad olur. Kişinin kemâli kullukta, izzeti tevazu ve efgendeliktedir. İyi dost, iyi bir işten daha iyidir; kötü bir dost, kötü bir yılandan daha kötüdür. İyi dost, seni özre [pişmanlığa] getirir. Kötü dost, seni şaşkın eder ve Allah korusun imandan götürür. İyi dostun varsa sevin, yoksa talep et. Salihlerin sohbetinde bulun ki onların sohbetinde bakır, kimya sohbetinde altına dönüşür. Hasta hurma, çiftçinin elinde ağaca dönüşür ve ondan sonra oduncunun eline düşüp hepsi toz olur. Ama temiz [basiretli] göz gerek ki hikmeti görsün; üstadlık cevheri gerek ki inciyi küçük taşlar arasından çekip çıkartsın. Kimin sır sakladığını biliyor musun, o ki gördüğünü saklasın ve dost dışında [kimseye] söylemesin. Sen kendini tanıdıysan sevinçten alevlenirsin. Kendi sohbetini bulduysan her iki âlemden de kurtulursun. 440 O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. Lokmân:31/33; Fâtır:35/5 (Kısmî iktibas). 441 Şükreden bir kul olmak istemez misin? 125 menāṣında resānīde-i ser-menzil-i iḫtiṣāṣ ve ser-germ-i meşġale-i ṭāʿat ü iḫlāṣ ide. Mihr yaʿnī mezraʿa-i sīne-i bī-kīnede gāv gāv-ı nerre gāv ġam-ı ʿışḳ öyle lāzımdur ki ḳażā-yı mihr-efzā-yı dil-āşüfte ki tuḫm-efşān-ı maḥabbet ola. İlāhī! Kūteh-naẓarān-ı ḥaḳāyıḳ-ı kār egerçi seni dūr ve derīçe-i çeşm-i idrāklerine çekilen perde-i ḥicāb sebebiyle senüñ ẕerrāt-ı kāʾinātı muḥīṭ olan āfitāb-ı cihān-tāb-ı cemālüñe maḥcūb u mestūr ẓann iderler ammā erbābına maʿlūmdur ki eşyāya iḥāṭa ve ḳurbuñ cisme cāndan aḳreb ve fiʿle zamāndan enīsdür. Kendi ẕāt ve ḥaḳāyıḳ-ı ṣıfātuñda her ne ḳadar īrād-ı vech ü vecīh ve iḳāmet-i edille-i [91a] tenzīh ü teşbīh iderler ise yine ʿaẓamet ü ceberūtuñ andan ʿālī ve güft-ġūy-ı ḥaḳīḳatüñ kemā-hū'l-lāyıḳ ne ḳālidür ve ne ḥāli. ʿAmele-i ʿālī-serāy-ı ʿubūdiyyet ve müzdverān-ı ʿimāret-ḫāne-i ṭāʿat olanlar müzd-i raḥmet ü ecr-i maġfiretle cānib-i cenāb-ı kerīmüñden ḫoşnūd u rāżī. Beyt: Tevbe ber-leb sübḥa ber-keff dil pür ez-şevḳ-i günāh Maʿṣiyet-rā ḫande mīāyed zi-istiġfār-ı mā442 meʾāli ḥasb-i ḥāli olan lā-yubālīler ki ḫ˘āb u ḥayāl ile güẕārende-i zamān-ı ömr-i ʿazīz ve aṭnāb-ı rişte-i ṭūl-i āmāl ile güm-geşte-i şāh-rāh-ı hidāyet ü temeyyüz olmuşlardur. Ḥayret-zede-i müstaḳbel ve şermende-i māżīdürler. Beyt-i li-mütercime: Dānī ki çī(e)st vāsıṭa-i nā-girīsten Der-rūz-ı ḫande kerden ü şebhā girīsten443 ʿaynından iġtirāf-ı ẕülāl-i meʾāl itmeyüp çihre-i ḥāli gül-gūne-i ġurūr-ı civānī ile ḥāli-i dil-i meyyāli esbāb-ı [91b] teyaḳḳuẓ u intibāhdan ḫāli olan şūrīdeler gündüzlerde teḳāżā-yı ʿahd-i şebāb ile ḫandān u ārām-yāb ve gicelerde istīlā-yı ġafletle esīr-i ḫ˘āb ve dil-beste-i şevāġil-i kesb-i māl u cemʿ-i esbābdurlar. Eger müştāḳ-ı encümen-i viṣāl ve niyāzmend-i temāşā-yı cemāl iseñ ḫār-ı ser-tīz-i reh-güẕār-ı maḳṣūdda ābile-rīzi-i pāy-ı ṭaleb ḳanı çünki ḫāk-rāh-ı dūst itmezsen neylersün? Böyle cismi böyle teni dil-i ḫod- reʾy-i bāz-mānde-i sevdā-yı maḥabbet ve pāy-keş-i ḫār-zār-ı miḥnet olmaġa niçün ruḫṣat vir dirsün? Ḫumār-zede-i ṣahbā-yı bezm-i elest olan cān-ı belā-keşiñüñ maḥrūm-ı neşʾe-i cām-ı beḳā olmasun nice revā görürsün? 442 Tevbe dilde, tespih elde, gönül günah içinde/ Günahlar bizim bağışlanma isteğimize gülerler. Sâib- i Tebrîzî. http://article.tebyan.net/25113/ (9.03.2017). 443 Ağlamamanın sebebi nedir biliyor musun?/ Gündüzleri gülmek ve geceleri ağlamaktır. 126 İlāhī! Bizi üç dürlü belā-yı rāḥat-fersādan ḥıfẓ eyle. Biri sereyān-ı nāmiye-i bahār- ı ʿināyetle eşcār-ı ḥadīḳa-i fażl u kerāmet [92a] ü kesb-i ḫużāret idüp şāḫsār-ı gül- nihālān-ı bāġzār-ı ʿaṭāda şükūfeleri açılup ve meyveler yetişüp vaḳt-i ictinā-i bākūre-i kām ve dest-bestegān-ı dervāze-i intiẓāra ṣılā-yı ʿāmm oldıġı hengāmda bizi maḥrūm idüp ıraḳdan neẓẓāre-i ḥasret belāsına mübtelā itme. Biri münāḳaşa-i rūz-ı ḥesābdaki mebḥas ̠-ı tevārüd-i suʾāl ve muvaḳḳıf-ı tereddüd-i cevābdur. Ḥıfẓ u ṣıyānet idüp ser-şār- ı maġlūbiyyet-i ġarīm-i günāh eyleme ve biri āteş-zen-i ḫānmān-ı ṣabr u ḳarār ve ārām- sūz-ı ḫāṭır-ı yār u aġyār olup müjde-i taḥaḳḳuḳ-ı vuḳūʿ ile cān-ı ʿuşşāḳı düşmen-i cidd ü ced-i ümīdvārānı māʾil-i iʿtikāf-ı genc-i müşhid iden ve iki cihān devletine kesād virüp püşti-i muħmelīn nişīmen-i firdevse püşt-i pāy-ı istiġnā urdıran niʿmet-i iştihā-fezā-yı rüʾyet-i cemāl içün basṭ-ı [92b] mānde-i iẕn ü ruḫṣat buyurılup ḳurbāniyān-ı ʿışḳ u maḥabbet maḥv-ı ṣafā-yı temāşā olduḳda bezm-i müjgān-ı ḫūn-bār-dīde-i intiẓārumuzı ḫār-ı dīvār-ı gülzār-ı dīdār idüp pīşgāh-ı çeşm-i ḥasretümüze taʿlīḳ-i ġışāve-i ḥayret ü ḥırmān buyurma. İlāhī! Bizi bu üç nevʿ-i iḥsān ile şādān u ser-āsān eyle yaʿnī bizlere ṣıḥḥat-i ten ve ferāġat-i ḫāṭır ve ṣafā-yı vaḳt-i iḥsān eyle. Ey ʿazīz! Çünki ḫizāne-i ʿaṭiyye-i İlāhī’den sezāvār-ı naṣīb-i ġınā ve rehā-yafte-i işkence-i ʿasār u ʿanāsun pes mālik oldıġuñ niʿmetden hem tenaʿʿum u temettuʿ it hem gürisnegān-ı iḫvān u cīrānı nāʾil-i nevāle-i tevaḳḳuʿ it ki rīsmān-ı baḫl ü imsāk ile gerden-beste-i silsile-i behāʾim olmayasun ve eşekler gibi yiyüp yatup maraż-ı ḥırṣ ile olmayasun. Küfr, İslām ile gider [93a] ammā hevā-yı nā-ber-cā islā-i İslām’ı raḫnedār ider. Perestiş-i Ḫudāvend perestende-i āferīn ile imrār-ı evḳāt-ı ʿömr-i nāzenīn idenler ẓāhiren faḳīr ise de ḥaḳīḳatde ḫ˘āce-i tevānger ve münaʿʿam-ı ṣāḥib-i iḳtidārdur. Velīk hevā-perest olup ālāyiş-i ārāyiş-i dünyā-yı dūn ile bezm-ārā-yı ḫ˘āhiş-i derūn olan mecnūnlar ṣūretā ġanī ise de maʿnen faḳīr-i ber- geşte-i rūzgārdur. İlāhī! Eger beste-i ṭavḳ-ı gerden-feşāri oldıġum zencīr-i maʿṣiyet-i vuḳūʿ-yāfteden ḫod-be-ḫod taḫlīs-i dest ü pāy-ı nā-tüvān ve rehā-bāḫşī-i girībān-ı cān itmek elümden geleydi yaʿnī “ ”444 maʿnāsından ḳaṭʿ-ı naẓar-ı ʿibret idüp ḳaṭʿen tābiʿ-i aḥkām-ı irādet-i külliyye-i ceberūtuñ olan iḳtidār-ı nā-pāydār-ı iḫtiyār-ı cüzʾī ile kesb-i maʿṣiyet ve ʿafv u maġfiret-i ḳudret ü miknetüm olaydı ibtidā-yı [93b] emrde 444 Allah’tan başka günahları kim bağışlar. Âl-i İmrân:3/135 (Kısmî iktibas). 127 irtikāb-ı günāh ve s ̠everān-ı ġubār-ı hevā ile pīşānī-i cānı siyāh itmezdüm. Fi'l-aṣl sevād- yāfte-i ḫarīṭa-i cebīnüm olan suṭūr-ı maʿāṣī vü ḳuṣūr bāz-beste-i aḥkām-ı ʿilm-i ḳudret ve muḳteżā-yı ḳażā vü irādetüñ idi. Ẓuhūrına ben ʿāciz-i ālet ve “ ”445 mezlaḳasında bu ser-gerdān-ı beyābān-ı ḥayreti Beyt: Her çi dilet ḫ˘āst ne ān mīşeved Ānçi Ḫudā ḫ˘āst hemān mīşeved446 ṭarīḳiyle rāh-ı günāha delālet eyledügüñ ʿabd ʿāczine ḳādirdür. “ ”447 ḥükmüyle cemīʿ-i mā-kāne ve mā-yekūne cenābuñdan ṣādırdur. Çünki benüm cürmüm benüm imkān-ı vücūd ve ās ̠ār u aḥkām-ı şühūdum oldı. Pes bu ictihād-ı maḥāsin-i aʿmāl ve inḳıṭāʿ ve meyl-i ḥarām u ḥelāl żımnında tevbe vü istiġfāruma ne iḥtiyāc ḳalur? Ve bu ṣūretde ʿöẕrüm maḳbūl-i dergāh olur ise [94a] bütün dünyāda benüm gibi kim āsāyiş bulur? Ey Nevres! Ey dāmen-derīde-i ḫār u ḫas heves-i Cenāb-ı Ḥażret-i Mevlā’nuñ şümūl-i ʿilm-i ezelīsine nisbetle egerçi bu cisr-i bārīk bizüm meẕhebümüzdür lākin sen ayaġuñı denk al ki meslegümüz degildür. Bu vādīlerde ʿinān-rīzī-i semend sülük-ı cüyūş-ı deryā-ḫurūş ıḳlīm-i maʿrifet ṣāḥibi ve niyyet-i ġażā-yı ekberle taḫrīb-i vücūd u iḥrāḳ-ı büldān-ı būd u ne-būd idüp livā-yı ʿarş-ı istivā-yı tecerrüd ü temkīni manṣūb-ı ḳulle-i sipihr-i berīn olan eʿāẓım-ı mülūk-ı kārīdür. Ey dervīş! Çünki Mevlā ḥāẓırdur şūḫī-i güstāḫīde bulunma edīb ol ve çünki ʿayn-ı merḥametle saña nāẓırdur şād ol ṭarab bul. Şāyeste-i dergāh-ı vuṣūl olanlar “ ” 448 maẓallesinde ḥarāret-i āteş-güdāẕ-ı āfitāb-ı ʿitābdan āsūde vü sālim [94b] ve merdūd-ı bārgāh-ı ḳabūl bulunanlar “ ”449 maḥallesinde giriftārī-i cezā-yı aʿmāl ile şermsār-ı şeʾāmet-i nefs-i ẓālimdürler. Ölmüşden mi ḳorḳayum ölmüşden mi endīşenāk olayum yaʿnī debistān-ı ezelde raḳam-yāfte-i ṣaḥīfe-i ümmü'l- kitāb olan aḥkām-ı ḳader-i lāzımü'l-ḳażādan mı feryād ideyüm yoḫsa ḫār-ı dāmen-gīr-i 445 Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. A’râf:7/186 (Kısmî iktibas). 446 Gönül ne isterse olmaz/ Allah ne isterse o olur. 447 (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah'tandır.” Nisâ:4/78 (Kısmî iktibas). 448 Onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır. Bakara:2/62, 112, 262, 274, 277; Yûnus:10/62 (Kısmî iktibas). 449 (Allah, şöyle der:) “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!” Yâsin:36/59. 128 tereddüd ile giriftār-ı keş-me-keş-i istidlāl olan ʿaḳl-ı vehhāmuñ taṣvīr itdigi evhām-ı nā-būdadan mı ḳorḳayum. æübūt-yāfte-i dārü'l-ḥükm-i ʿilm-i ezelī aḥḳāmından taḫlīs-i girībān itmek emr-i maḥāll-i sulṭān-ı taḫt-gāḥ-ı eḥadiyyetüñ dāḫil-i encümen-i aʿyān-ı sā̠ bite itmekle müstaʿidd-i vücūd-ı ḫāricī itmedigi aḥvāl-i bī-meʾālden infiʿāl-i bī-hūde bir ḫayāl ve ʿabes ̠ bir melāldür. İntiḳām u ʿadli ḥafī, kerem ü fażlı ẓāhir ü vefīdür. Nāz- perest-i [95a] ḫ˘āb-ı ġafletden īḳāẓ idüp bāzār-ı ṭāʿat ü ʿibādetde zamān ticāret-i meṭāʿ-ı necāt ve hengām sūd-ı sermāye-i saʿādetdür ḳalḳ göziñi aç dir ve gāhī ki iġvā-yı ehremen-i nefs-i şūm ile ḳaṣd-ı küstāḫī ve niyyet-i irtikāb-ı maʿāṣī iderüm. Bedreḳa-i fażl u ʿināyeti irāʾet-i ṭarīḳ-i ṣavāb-ı s ̠evāb idüp ṣaḳın ḳaç dir. Secde-güẕārān-ı āstān-ı ʿubūdiyyetden kimini dūst diyü daʿvet ve civār-ı dārü'l-emn-i raḥmetine taḳrīb ider ve kimini leb-sūḫte-i ābile-i ḥırmān idüp dergāhdan sürer ve kimseler ḳabūlüne ḥikmet ve reddine ʿillet nedür bilmezler. İblīs’i bu ḳadar müddet zānū-zede-i ʿibādetkede-i ḳurb iken āsmāndan tebʿīd idüp sürerler. Ebū Bekr niçe zamān çihre-sāy-ı ʿatebe-i deyr ve ser-dāde-i perestiş-i ġayr iken bütḫāneden daʿvet idüp sürerler iş [95b] hidāyetdedür. ʿİnāyet kim bilür kime müyesser menşūr-ı saʿādet ʿacebā ḳanḳı devletmend ḥaḳḳında muḳarrerdür. İblīs āstāne-i āsmānda müdārese-i ʿulūm-ı ḥaḳāyıḳ ile zındīḳ ve Ebū Bekr nigāristān-ı ṣanem-ḫānede çihre-güşā-yı taṣāvīr-i taṣavvur-ı bāṭıla birle Ṣıddīḳ oldı “ ”450 ve “ ”.451 İlāhī! Günāhı ben itdüm ḫastegī-i nedāmet dil-i nālānumda ve ālūdegī-i melāmet ṭaraf-ı dāmānumdadur. Münādī reste-bāzār-ı raḥmet āvāz-ı bülend ile nidāda kim muʿāmele-i maḥāsin; aʿmālde, ḫasāret ve sevḳü's-silāḥ; felāḥda, iżāʿat-i bıżāʿat-i ṣalāḥ ile itlāf-ı dest-māye-i ṭāʿat iden maġbūn u ziyān-resīdelerin naṣīb ve ḥiṣṣeleri benüm yanumdadur. ʿArṣa-i fesīḥetü'l-eknāf-ı fażl [96a] u elṭāfda rāʾiż-i sebük-ʿinān-ı raḥmet ketībe-i āteş-ʿinān-ı baṭş u saṭveti sebḳat idüp sulṭān-ı kerem tehī-destān-ı naḳdīne-i aʿmāl olan ber-geşte-ḥāllere kefīl ü żāmin ve lā-cerem maẓhariyyet-i fażl-ı maḥż ile bir seg-i żaʿīf-i redīf-i Aṣḥāb-ı Kehf olup ol heft-aḫter-i āsmān-ı saʿādete s ̠āmin oldı. İlāhī! Eger ten mücrim ise gönül muṭīʿdür. Ḳullaruñ ʿāṣī ise keremüñ şefīʿdür. Genc-i nihān olan ẕāt-ı ḳadīmü'ṣ-ṣıfātuña vāsıṭa-i ẓuḥūr olmaḳ içün bu bürehne-pāyān-ı kūçe-bend-i ʿadem yaʿnī bī-ḫaber-i ḫayr u şerr ü keyf ü kem olan ebnā-yı ādemi kemāl-i 450 Allah dilediğini yapar. Âl-i İmrân:3/40 (Kısmî iktibas). 451 Allah istediği hükmü verir. Mâide:5/1 (Kısmî iktibas). 129 keremüñle yine kendüñ istedüñ kendüñ ḫalḳ itdüñ. Ḫilḳatümüze irādet ve vücūdumuza ḳudretüñ taʿalluḳ itmekle bizler daḫi yine senüñ inʿāmuñ olan cevher-i istiʿdād u ḳābiliyyet ile ḳabūl-i ṣūret-i [96b] fıṭrat itdüñ ve diledigüñ istedigüñ vech üzere bize ārāyiş ü tertīb virdüñ. Ne didüñse öyle eyledük ve ne emr itdüñse anı işledük. Ṣaḥrā-yı maḥabbetde ādem başına bir çāh ve adım başına bir senglāḫ-ı haṭargāh var. Çeşm-i idrākümüz āġuşte-i ġubār-ı hevā ve dil-i derdnākümüz nā-şinās-ı nefʿ ü żarr devādur. Ne yol bilirüz ne iz. Bizi sen rāh-ı rāsta delālet eyle ki ṭalebkārī-i ḳālā-yı ʿināyete ehl degilüz. Perīşān-ı rūzgārlıḳdan ʿārlanup varlıḳdan uṣandum ser ü rūy u ber ü mūy-ı şāhid-i ʿināyete meşşāta-i çāpük-dest-i kifāyetle ben ārāyiş virmedüm. Ḥayret āteşine yandum. Ezel-i āzāldan çār-sūy-ı çār-rükn-i ʿanāṣıra bināyı sen urduñ ve bender-i vücūdda hemālān hīç ber-dūş ve dellālān-ı bād-fürūşı şāyān-ı ḫilʿat-i [97a] kerāmet idüp bu bāzārı yine sen ḳurduñ. Eger genc-i şāygān-ı ʿizz ü celālüñi ḫarābe-i ḳulūb-ı niyāzmendān-ı ʿacz ü ḳuṣūrda mestūr-ı ḫāksārī-i ḫāksārān-ı maḥabbet itmek ʿādet-i cemīleñ ise işte bu ġubār-ı rāh-ı rāstān ṭoġrı dīn ü iʿtiḳād-ı metīn ile ber-hem-zen-i hengāme-i ẓānn ü iştibāh olup mertebe-i yaḳīndeyüm. Kerīmā! Rūz-bāz-ı ḫ˘āst ve mevʿid-i temāyüz-i kec ü rāstda benden ḥaḳḳıñı isteme ki edāya iḳtidārum yoḳdur. Hem evvel-i kārda ben ḫod-be-ḫod sevdāger-i metāʿ-ı vücūd olmadum bu muʿāmelede iḫtiyārum yoḳdur. Her ʿabd ki Mevlāsına cānıyla ḫidmet ve rıżāsına derūn-ı dilden mütābaʿat ider elbette āzād olur. Kişi kemāli bendelükde ve ʿizzet ü rifʿati tevāżuʿ u efgendelükde bulur. Yār-ı ṣādıḳ ve ġam-güsār-ı muvāfıḳ muṭābıḳ-ı aḥkām-ı rüşd ü sedād olan kār-ı lāyıḳdan bihter ve celīs-i [97b] sūʾ ve enīs-i münāfıḳ pīçīde-i pāy-ı ṭaleb olan mār-ı zehrnākden bedterdür. Yār-ı muvāfıḳ seni şeʾāmet-i irtikāb-ı maʿṣiyetden āgāh idüp irāʾet-i cādde-i ʿöẕr ü nedāmet ider. ʿAmel-i ṣāliḥ ve kār-ı lāyıḳ seni mübtelā-yı ʿucb u naḫvet idüp niʿmet-i bī-bahā-yı fażl u iḥsāna ḥasret ider. Yār-ı nā-muvāfıḳ ve muṣāḥib-i münāfıḳ iḫtilāṭıyla ḫod neʿūẕü billāh pīrāye-i dīn ve sermāye-i īmān gider. 130 Bir yār-ı nīgū-kirdār ve dem-sāz-ı vefādāruñ var ise şād ol derūnuñı leb-rīz-i neşve-i şevḳ ü ṭarab eyle. Yoḳ eger bu encümende bir hem-dem ve bir ḫayr-ḫ˘āh-ı maḥremüñ yoġısa huşyār ol ṭaleb eyle. Erbāb-ı kemāl ve aṣḥāb-ı maḥāsin-i aʿmāl ile iḫtilāṭ eyle ki bir muḳteżā-yı 452 nīk ü bed ṣoḥbet ü ülfete müstaʿidd-i ḳabūl-i es ̠er olmaġla imtizāc-ı ʿulemā vü üdebādan bereket ü ḫayr [98a] müyesser ve āmīziş-i eşḳıyā vü cühelāda şerr ü żarar muḳarrerdür ve li-hāẕā mis-i kem-miḳdār-ı iḫtilāṭ-ı iksīr ve ṣoḥbet-i kimyākār ile tebdīl-i sikke-i ḥaḳīḳat idüp ḳudret-i kāmile-i muḥavvilü'l- aḥvāl ile zer-i ḫāliṣü'l-ʿayār ve şāh-ı ber-kende-i ḫurmā dest-i dihḳān-ı kār-güẕāra düşüp ḳarīn-i se̠ mere-i terbiyesi oldıġıçün dıraḫt-ı meyvedār olup hīzem-keş yaʿnī oduncı eline girmekle üftāde-i mevḳid-i nār ve ḫākister-i hevā-yı ḫasār oldı ve ikisi ḥaḳīḳatde bir şeyʾ iken iḫtilāf-ı ḳarīn ile her birisi başḳa bir ṣūret buldı. Ammā bu keyfiyyet-i ḥikmet- āmīzi idrāke dīde-i baṣīret-i pāk ve sāʿī-i endīşe-i fehmīde vü çālāk gerekdür ki temeyyüz-i cevāhir-i ḥüsn ü ḳubḥ mertebesine ire ve üstād-ı cevher-şinās lāzımdur ki miyāne-i rīze-i seng-i siyāhdan dürr dere. Hīç kimdür bilür misün? Dīde-i [98b] cihān-bīn-i cismānisin Ḫudā’nun dü- peykān-ı Rüstem-i zamān ve iṣābet-i sinān-ı cān-sitan-ı meṣāʾib-i devrāndan ḥıfẓ eyleye. Ol civān-ı saʿādetmenddür ki çeşm-i perīşān-ı neẓẓaresine perde-i teġāfül çeküp temāşā-yı ruḫsāre-i şevāhid-i ẓevāhir ile ḫayra ve ṣaḥāʾif-i mütūn-ı buṭūn-ı bāṭına naẓar ve diḳḳatden iʿrāż u iġmāzla tīre itmeyüp cānib-i maḥbūb-ı bī-semt ü cihetden özge bir ṭarafa ṣarf eylemeye. Eger sen kendiñi bileydüñ yaʿnī cevher-i āyīne-i kerāmet ve gevher-i maʿden-i emānet olan ẕāt-ı sütūde-i ṣıfātuñuñ ṣıfāt-ı ḫāliḳu'l-mümkināt ile keyfiyyet-i istiḥkām-ı rābıṭā-i iştirākına fi'l-cümle ıṭṭalāʿ bulayduñ temevvüc-i deryā-yı şādī vü neşāṭla şikest-keştī-i vücūd ve teheyyüc-i nesīm-i ṭarab u inbisāṭ ile reft vurup [99a] ḫāşāk būd idüp tāb-ı āfitāb-ı ṣafā-yı rūḥānī ile kesb-i zindegānī ve iẕābe-i eczā-yı cismānī iderek eger merāḥimet-i fikret-i mā-sivādan taḫayyüle-i encümen-i derūn idüp kendi sırruñla muḫāṭabet ve veled-i ḳalbüñle muṣāḥabet-i leẕẕetine nāʾil yaʿnī ḥalḳa-i bezmgāh-ı kesr̠ etden ayaḳ çeküp gūşe-i ḫarābāt-ı ḫalvetde tertīb-i esbāb serā-perde-i vaḥdet ve muṣāḥib-i dil-i ḫumār-zede ile irāde-i kāsāt-ı mübāseṭet-i ḥāletine vāṣıl olabiliyor iseñ şarāb-ı meykede-i neşʾetin neşvesinden tefrīġ-i dimāġ-ı ārzū ve iki cihān neşāṭından fekk-i rişte-i güft-gū ve keff-i pāy-ı cüst-cū iderdüñ. 452 Arkadaş, muhiti (insanı) etkiler. 131 İlāhī! Her ki pendāşt ki tū-rā be-ḫ˘īş şināḫt ne tū-rā ve ne ḫ˘īş-rā şināḫt. Bedān ki ten-i ḫidmet-rā be-dil resāned ve dil-i maʿrifet-rā be-cān. Pes ez-şināḫt [99b] ve ḫiẕmet meyāsāy yek zamān. İlāhī! Naẓar-ı ḫod ber-mā müdām kon ve īn şādī-i ḫod ber-mā tamām kon. Mā-rā ber-dāşte-i ḫod nām kon. Be-vaḳt-i reften ber-cān-ı mā selām kon. Ṣıddīḳān ez-günāh peşīmānend ve ez-ṭāʿat-i ḫacel ʿöẕr ber-zebān dārend ve teşvīr der- dil-i dü-gītī fāyet ve Mevlā bā-dūstī hem-rāh ve dūst menzil bende-i ānī ki der-bend-i ānī. Mühr ez-kīse ber-dār ve ber-zebān neh, mihr ez-direm ber-dār ve ber-īmān dih. İlāhī! Ber-īn bisāṭ piyāde māndeīm, ruḫ be-her ki mīārīm, esb ber-mā mīdevāned, ez-ān ki ferzīn-i ṭāʿat-i mā kec mīreved. Der-ān sāʿat ki der-şāh-māt-ı ecel mānde bāşīm ve dü-espeh ruḫ be-dār-ı beḳā nihāde ve ferzīn-i irādet der-bend-i ḥayret ez-mürekkeb-i ʿilm ü ʿamel piyāde māned, ez-pīl-i dīv-ṣūret-i mān der-emān dār. Tevāngerān be-zer ü sīm nāzend [100a] ve dervīşān ḳuvvet ez-“ ” sāzend yāft. Rıżā-yı Ḥaḳ der-se çīzest: Evvel şikesten-i hevā, düvvüm ez-pīş berdāşten-i sevā, siyūm güm-kerden-i nām u neng. Dervīşī çī(e)st? Ẓāhirī bī-reng ü bāṭınī bī-ceng. Dervīş ne nām dāred ve ne neng, ne ṣulḥ dāred ve ne ceng. Dünyā-rā ber-ḫalḳ bāş ve zinde mībāş. Ḫoş bāş ve derūn-ı kes meḫerāş. Ānçi der-pīşānī-i pīr pinhānest. Ān nihān bih ez-her dih dü-cihānest. Naẓar-ı pīr kimyā(e)st, vücūd-ı mürīd-rā zer koned. Çeşm-i pīr ejdehā(e)st, dil-i mürīd-rā zīr ü zeber koned. İlāhī! Şarāb-ı şevḳ der-cān-ı Ḥüseyn Manṣūr-ı Ḥallāc efzūn şod, ān şarāb der-ān cām negoncīd be-ser bīrūn şod. İblīs ez-ān cürʿa-i neyāft cāvīd melʿūn şod. Be- cürʿa-i ez-ān şarāb Üveys-i Ḳarenī meymūn şod. [100b] İlāhī! Kesī ki tū-rā ʿömrī ḫ˘āned nesezed ki ümīdeş vāneḫ˘āned. Dil der-ḫalḳ mebend ki ḫaste şevī. Dil der-Ḥaḳ bend tā reste şevī. Eger pāy dārī der-bend-i ū dār ve eger serī dārī der-kemend-i ū dār. Dūst deryā(e)st, bāḳī heme cūy, eger der-cūyī ez-deryā cūy. ʿAbdu'llāh gencī būd pinhānī, kilīd-i ū be-dest-i Ḫaraḳānī. Nāgāh beresīdīm be-çeşme-i zindegānī çendān vāḫordīm ki ne ʿAbdu'llāh māned ne Ḫaraḳānī.453 453 İlâhî! Seni ve kendilerini bildiklerini zannedenler, ne seni ne de kendilerini bildiler. Bilmiş ol ki hizmet, teni gönle; marifet, gönlü câna ulaştırır. Bilip hizmet verdikten sonra bir an bile dinlenme. İlâhî! Nazarını bizim üzerimize dâim kıl ve bu sevinci hakkımızda tamam eyle. Bize sahip olduğundan nâm ver. Ecel vakti geldiğinde cânımıza rahatlık ver. Sıddıklar günahtan pişmanlar, dillerinde [günahın] özrü, [gönüllerinde] gösteriş için yaptıkları tâatin utancı vardır, iki cihan gönüllerinde yok olmuştur. Mevlâ, dost ile yoldaş; dost, menzilde onun kölesidir, bağıdır. Mührü keseden çıkar da dilin üzerine vur, iyiliği dirhemin üzerinden kaldır da imanın üzerine koy. İlâhî! Bu yerde piyade gibiyiz, kime doğru gidersek, atıyla üzerimize doğru koşuyor, ondan tâatimizin veziri eğri gidiyor. O saatte ecelin şah matıyla kaldık, iki sipah, yüzlerini bekâya çevirdi; iradenin veziri, hayretin bağında ilim ve amelin mürekkebinden piyadeye benzedi; dev suretli filden bizi 132 İlāhī! Her ol tehī-māye-i naḳdīne-i hidāyet ki bir mürşid-i kāmil ve bir pīr-i deryā- dilüñ dāmen-i irādetine imāle-i dest-i inābet itmedün tefsīr-i Ḳurʾān bi-reʾyihī gibi kendi mekteb-i mücāhedet ü riyāżetlerinde taḥṣīl itdükleri ʿilm-i bī-uṣūl-i ʿindī ile ḥaḳīḳat-i maʿrifet-i ẕātuña vuṣūl-ı zuʿmunda olanlar ne kendi ẕātlarına taḥṣīl-i ıṭṭılāʿ eylediler ve ne 454 seni bilebildiler. Erkān-ı dīvān-ı vücūd olan [101a] aʿżā-yı cesed se̠ mere-i mücāhede vü ḫiẕmeti ki müstelzim-i ṣafā-yı maʿrifetdür. Ṣadr-nişīn-i encümen-i sīne olan kār-fermā-yı dil-i dānāya yetişdürür ve dil-i dānā daḫi iktisāb itdigi feyż-i maʿnāyı cāna ulaşdurur. İmdi sen daḫi leyl ü nehār terk-i ārāmiş ü ḳarār idüp ḳaṭre-i cūybār-ı ḥavādis ̠ olan vücūdıñı mülāzemet-i bāb-ı ḫiẕmet ve müdāvemet-i iktisāb-ı maʿrifetle vāṣıl-ı deryā-yı ḥaḳīḳat ve müstaġraḳ-ı lücce-i vuṣlat ḳıl ve bunı sermāye-i devlet-i dünyā ve pīrāye-i saʿādet-i āḫiret bil. İlāhī! Naẓar-ı luṭf u ʿināyetüñi bu muḥtācān-ı nevāle-i merḥametden ḳaṭʿ itme ve ẓıll-ı ẓalīl-i sāyebān-ı şefḳatüñi bu sūḫte-pāyān-ı fuḳarā-yı ḥayret üzerinde rehīn-i devām ve bu niʿmet-i meserreti ḥaḳḳumuzda tamām eyle ve bizi kemāl-i fażl u keremüñle maḳbūl-i dergāh olmaḳ üzere nāmdār idüp cellād-ı bī-emān-ı ecel [101b] pençe-zen-i girībānumuz oldıġı zamān cān-ı nā-tüvānumuzı mesrūr-ı tuḥfe-i selām ile ṣıddīḳān-ı nüvişte-i cerīde-i aʿmālleri olan ʿiṣyāndan egerçi peşīmān u münfaʿil velīk s ̠ebt-i ṣaḥīfe-i ḥüsn-i ḥāl itdükleri ṭāʿatden daḫi şermende vü ḫaceldürler. Ṣıddīḳlaruñ dillerinde ʿöẕr-i günāh ve göñüllerinde teşvīr-i ḫacālet-i ṭāʿat ala. Ammā ʿārifān-ı ḥaḳāyıḳ-ı umūr olanlar āmīḫte-i puḫte-i türāb ve rīḫte-i ḳālıb-ı āteş ü āb olan vücūd-ı ḫāricīden ṣarf-ı nigāh-ı teġāfül idüp aḥvāl-i taʿayyünāt-ı ezelīden āgāhdurlar. İki cihān fānī vü tebāh ve merciʿ-i kāʾināt olan Mevlā-yı müteʿāl-i reh-i nūrdan kişver-i maḥabbete reh-nümā vü hem-rāhdur. Muḳaddemāt-ı aʿmāl ve netāyic-i aḥvāl ü āmālüñ koru. Zenginler altın ve gümüşle oyalanırlar, fakirler kuvveti “Biz paylaştırdık.”tan bulurlar. Hakk’ın rızası üç şeydir: Birincisi isteklerin kırılması, ikincisi eşitliğin kaldırılması, üçüncüsü isim ve ünün yok olmasıdır. Dervîşlik nedir? Zâhirde renksiz, batında savaşsızdır. Dervîş; ne isme ne de üne sahiptir, ne sulh eder ne de savaş. Dünya halkın olsun, [sen] zinde ol. Hoş ol ve kimsenin gönlünü kırma. O şey ki pîrin alnında gizlidir, o sırrı her iki cihandan iyi bil. Pîrin nazarı kimyadır, müridin vücudunu altın yapar. Pîrin gözü ejderhadır, müridin gönlünü altüst eder. İlâhî! Şevk şarabı Hüseyin Mansûr-ı Hallâc’ın cânını arttırdı, o şarap o kadehe sığmayıp dışarı taştı. İblîs o şaraptan bir damla aldı, sonsuzluk bulmadı, melûn oldı. Üveys-i Karenî o şaraptan içti, kutlu oldu. İlâhî! Bir kimse ki ömür boyu seni ister, isteğinin yerine gelmesi lâyık olmaz. Halka gönül bağlama hasta olursun. Hakk’a gönül bağla kurtulursun. Ayağın varsa O’na bend eyle, başın varsa O’na kement eyle. Dost deryadır, bâkî olanı ara, ararsan deryada ara. Abdullah gizli bir hazineydi, onun anahtarı da Harakânî’nin elindeydi. Ansızın hayat çeşmesine varıp o kadar içtiler ki ne Abdullah kaldı ne de Harakânî. 454 Herhangi bir şekilde. 133 bendesi oldıġuñ cenāb-ı cihān-āferīnüñ bāz-beste-i rişte-i irādetidür. Sen hemān dehān-ı kīseden feḳḳ-i mühr-i [102a] baḫl ü imsāk idüp mührü zebān-ı serīʿü'l-beyāna ur ve destgāh-ı derūndan mihr-i direm-i maḫzūnı ḳaldur īmānı gör. İlāhī! Bu bisāṭ-ı ʿālem ve bazīçegāh-ı elemde kec-bāzi-i ferzīn-i ṭāʿat ile piyāde- mānde-i naṭʿ-ı ḥayret ve manṣūbe-i dest-bürd daġal-bāz-ı maʿṣiyet ile rānde-i peyġūle-i ḥasret olmuşuzdur. Şöyle ki üftān u ḫīzān ne semte kim taḫvīl-i ruḫ-ı ilticā ideyüz gūşe- güzīn-i intihāz-ı furṣat olan āteş-ʿinānān-ı güm-furṣat-ı rūzgār üzerümüze at sürüp bizi pā-māl-i senābikü'l-ḫayl-i istiġnā idüp maṭrūḥ-ı maṭmūre-i ʿacz iderler. Ḫudāvendā! Hirās-ı āteş-bāzān-ı derekāt-ı ṭāmmāt ve ṣademāt-ı bāzū-şiken-i hādimü'l-leẕẕāt ile tevsen-i ʿilm ü ʿamelden sāḳıṭ olup dü-espeh dü-semt-i āḫiret ve şāh-māt-ı ġalebe-i [102b] nedāmet oldıġumuzda bizi kīne-i pīşīne ile düşmen-i dīrīnemüz olan fīl-i dīv- ṣūret-i şeyṭān-ı laʿīnden emīn ve āsūde-i firīb-i düşmen bir serdür. Kemīn ile tekye-zen-i ṣandūḳa-i iḳtidār olan aġniyā-i vedīʿa-i hemyānçe-i istiṣḥābları ḳılınan zer ü sīm ile iftiḫār ve fāriġ-nişīn-i ārāmgāh-ı ḳanāʿat olan dervīşān u fuḳarā niʿmet-i ḫ˘ān-ı “ ”455 ile taʿayyüş ve aḥkām-ı tūşmāl-i ḳażā vü ḳadere iʿtibār iderler. Taḥṣīl-i rıżā- yı Ḫudā üç vechle müyesserdür: Biri kesr-i sevret-i tünd-bād-ı hevā, ikinci baʿde'l-kesr pīçīde-i dimāg-ı naḫvet olan baḳıyye-i hevā-yı izāle vü ifnā, üçünci āşūbgāh-ı ʿışḳ u maḥabbetle terk-i sāmān-ı neng ü nām idüp iḫtiyār-ı velā-yı belā itmekdür. Dervīşlik nedür? Bir ẓāhir-i bī-reng ü bī-ārāyiş ve bir bāṭın-ı bī-ceng [103a] ü bī- şūrişdür. Dervīş, Beyt: Rişte-rā ber-gerdenem efkende dūst Mībered her cā ki ḫāṭır ḫ˘āh-ı ū(e)st456 ḥalḳasına rabṭ-ı silsile-i irādet idüp ne nām ḳaydın çeker ne neng, ne ṣulḥ-ı fikrin ider ne ceng. Dervīş ol, meṭāʿ-ı dünyā-yı bī-beḳāyı ehl-i dünyāya terk it rāḥat gör, ḥayāt bul. Terk-i ruʿūnet ü sitīz eyle. Kesb-i esbāb-ı melāmiyyet-i ṣulḥ-engīz idüp kimsenüñ derūnunı ḫırāşīde-i nāḫun-āzār itme ve ḫalḳı hedef-i sihām-ı cefā itmekle yār u aġyārı kendüñden bīzār itme. Pīr-i ṭarīḳat ve mürşid-i rāh-ı ḥaḳīḳat olan rūşen-dillerin cevher-i āyīne-i pīşānī yaʿnī mefhūm-ı nüsḫa-i sırr-ı nihānīlerin iki cihān devletinden aʿlā bil ve 455 Biz paylaştırdık. Zuhruf:43/32 (Kısmî iktibas). 456 Dost ipi boynuma doladı/ İstediği yere beni götürüyor. 134 şuʿle-i āfitāb-ı dīdārların meşʿale-i āfitāb-sūz-ı dīdār ḳıl. Naẓar-ı pīr kimyādur vücūd-ı mürīdi [103b] zer eyler. Çeşm-i pīr ejdehādur dil-i mürīd her ne ḳadar ser-keş ü tevānā ise de bir naẓarda zīr ü zeber eyler. İlāhī! Zücāc-ı cān-ı Manṣūr-ı Ḥallācı şarāb-ı şevḳ ü maḥabbet-i tamām leb-rīz idüp ḳabūl-i ziyādeye ẓarfı dar gelüp lerziş-i dest-i istiġrāḳla ṭaşdı ve deryā-yı muḥīṭ-i maḥv u fenā başından aşdı. Ol bāde-i ṭarafa keyf ü ʿacībü't-teʾs ̠īrden İblīs bir piyāle ile kendiden geçdi melʿūn u maṭrūd oldı. Üveys-i Ḳarenī içdi maḳbūl ü mesʿūd oldı. İlāhī! Ol kimse ki tamāmī-i eyyām-ı ʿömrüni senüñ tevḥīd-i ẕāt-ı ımuḳaddesüñle imrār ide ve hengām-ı ferec ü şiddet ve feraḥ u kürbetinde Allāh diyüp Allāh işide sezāvār-ı vuṣlat-ı şāhid-i maḳṣūd olmamaḳ muġāyir-i şān-ı şerīf-i sulṭān-ı ʿināyet ve münāfīʿ-i aḥkām-ı ʿumūm raḥmetüñdür. Ey dervīş! [104a] Ḫalḳa göñül baġlama ki ḫaste olasun Ḥaḳḳ’a rabṭ-ı ḳalb eyle ki vāreste olasun. Eger ayaġuñ var ise yaʿnī pāy-ı ṭalebüñ vādī-i maṭlabda mālik-i ḳuvvet-i reftār ise dāʾire-i hem-pāyān-ı güm-furṣat-ı zamāndan çeküp ve ol ḫārzārı geçüp Ḥabl-i metīn o emr-i İlāhī’ye bend eyle ve eger başuñ var ise yaʿnī ser-i saʿādet-i efserüñ taḫtgāh-ı ʿālem-i intibāhda tācdārī-i salṭanat sevdā-yı ʿışḳa sezāvār ise gerden-keş-i silsile-i aḥbāb olup bāb-ı Rabbi'l-erbābda nihāde-i ʿatebe-i bülend ve girīftār-ı pençe-i kemend eyle. Dūst deryādur mā-ʿadāsı cūybārdur. Cüst-cūy der-girān-māye-i maḳṣūd-ı maṭlūb ise deryā-yı ḥaḳīḳatde āşinā-yı resm-i şināveri olmaġa çalış ki nümūdār-ı ʿahd-i şebāb olan cūybār-ı pür-şitābdan iḫrāc düşvārdur. ʿAbdu'llāh bir genc-i nihān idi ki miftāḥ-ı [104b] ṭılsımı dest-i hidāyet-peyvest-i Pīr-i Ḫaraḳān’da maḥfūẓ u nihān idi. Nā- gāh yolumuz çeşmesār-ı ḥayāta uġrayup uġramazı bedreḳa-i iḳbāl aldı. Ol ḳadar içdük ki ne ʿAbdu'llāh ḳaldı ne Ḫaraḳānī ḳaldı. Dıraḫt-rā āb u ṭıfl-rā şīr bāyed, şerīʿat-rā üstād ṭarīḳat-rā pīr. İlāhī! Ne ẓālimī ki gūyem zīnhār ve ne me-rā ber-tū ḥaḳḳī ki kerīm beyār. Kār-ı tū dārī mīdār īn ber-dāşte- i ḫod-rā fürū megoẕār. Dervīş āb der-çāh dāred ve nān der-ġayb, ne temennā der-ser ve ne zer der-ceyb. Cūyende gūyendeest ve yābende ḫāmūş goft. Nev-şebī(e)st heme zehr ve ḫāmūşī zehrī(e)st, heme nūş her çi be-zebān āmed. Nefs bütest ve ḳabūl-i ḫalḳ zünnār. Cümle ḥaḳīḳat begoftem be-yek-bār. Maḥabbet, bā-miḥnet ḳarīnest. ʿĀşıḳ-rā belā der-pīş ve digerī-rā der-kemīnest. [105a] Tevḥīd ān nīst ki ū-rā yegāne dānī, tevḥīd 135 ān(e)st ki ū-rā yegāne bāşī. Ānçi tū-rā(e)st nedānem rūzī-i kī(e)st ve ānçī rūzī-i tū(e)st nedānem der-dest-i kī(e)st. İlāhī! Eger men bemīrem der-memleket ḫalel āyed ve me-rā dīr-i ez-īn cihān bedel āyed ki men der-memleket be-ḳārem ve ez-dü-gītī yādigārem. Ez- Ḥüseyn Manṣūr-ı Ḥallāc porsīdend ki maḥabbet çī(e)st: Goft “ ”evvel resen(e)st ve āḫir dār. Eger ser īn dārī dār ve eger ne der-goẕār.457 Beyt: Ez-dūst be-merg ān çünān ḫursendem Ṣad-tuḥfe dihem eger künūn bekoşendem458 İlāhī! Āmurzīden-i Ebū Bekr ve ʿÖmer çi kārest? Raḥmetī ki ger heme me-rā neresed çi miḳdārest? Eger ber-āb-ı rūy ḫasī bāşī ve eger der-hevā perī megesī bāşī, velī be-dest ār tā kesī bāşī. Der-ẓāhir Kaʿbe binā kerd ki āb [105b] gilest ve der-bāṭın Kaʿbe binā kerd ki cān u dilest. Ān Kaʿbe-i aḥcārest ve īn Kaʿbe-i esrārest. Ān Kaʿbe-i ṭavāf-ı eṣnāf-ı ḫalāyıḳest ve īn Kaʿbe-i maṭāf-ı naẓar-ı Ḫāliḳest. Ān Kaʿbe-i binā-yı İbrahīm Ḫalīlest ve īn Kaʿbe-i binā-yı Rabb-i Celīlest. Āncā Merve vü Ṣafāest, īncā mürüvvet ü vefā(e)st. Āncā maḥall-i ṣıfāt(e)st, īncā tecellī-i ẕāt.459 Rubāʿī: Der-rāh-ı Ḫudā dü-Kaʿbe āmed menzil Yek Kaʿbe-i ṣūretest ve yek Kaʿbe-i dil Tā betevānī ziyāret-i dilhā kon 457 Ağaca su, çocuğa süt gerek; şerîata üstad, tarîkata pîr gerek. İlâhî! Zalim değilsin ki eyvah diyeyim, üzerinde bir hakkım yok ki ver diyeyim. İşi veren sensin, bu verdiğini esirgeme. Dervîşin suyu kuyuda, ekmeği gaybda, ne başında istek ne cebinde altın var. Arayan söyledi, bulan sessiz oldu. Gecenin başı ve sessizlik zehirdir, içen dile gelir. Nefs puttur ve halkın onu kabul etmesi zünnardır. Cümle hakikati bir kerede söyledim. Muhabbet, mihnete yakındır. Âşığa bela yüzüne karşıdır, diğerleri pusudadır. O’nu yegâne bilmek tevhîd değildir, O’nunla yegâne olmak tevhîddir. Benimdir dediğin, kimin kısmetidir bilemem ve senin kısmetin, kimin elindedir bilemem. İlâhî! Ben ölürsem memleket zarar görür. Benim bu dünyadan geç göç etmem gerekiyor ki ben memleketin iş bileni ve iki cihânın yadigarıyım. Hüseyin Hallâc-ı Mansûr’a muhabbet nedir diye sordular: “Evveli ip, sonrası ölüm.”; evveli iptir, sonrası ölüm dedi. Senin başında bu darağacı varsa geri dur. 458 Dosttan gelen ölüme öyle sevinirim ki/ Şimdi beni öldürseler yüz hediye veririm. 459 İlâhî! Ebû Bekir ve Ömer’in bağışlanması nasıl iştir? Rahmetin her şeyi kapsamazsa bana ne miktardadır? Su üzerinde bir ot kırıntısı olsan da, havada bir sinek kanadı olsan da, bir kimse olmak için bir gönül elde et. Zâhirde Ka’be, su ve kilden inşa edildi; batında Ka’be, cân ve gönülden inşa edildi. O [Ka’be] tuğladan [yapılmış] Ka’bedir; bu [Ka’be] sırların Ka’besidir. O Ka’be insanların tavafı için [yapılmış], bu Ka’be ise Hâlik’ın nazarının tavaf yeridir. O Ka’be’nin mimarı İbrahîm Hâlildir, bu Ka’be’nin mimarı Rabb-i Celîldir. Onda Merve ve Safâ, bunda mürüvvet ve vefa vardır. Orası sıfatın yeri, burası zât-ı tecellîdir. 136 K'efzūn zi-hezār Kaʿbe āyed yek dil460 Rubāʿī: Dī āmedem ve zi-men neyāmed kārī Ve īmrūz zi-men kerem neşod bāzārī Ferdā berevem bī-ḫaber ez-esrārī Nā-āmede be-bedī ez-īn bisyārī461 Yār bāş, mār [me]bāş; gül bāş, ḫār mebāş.462 Rubāʿī: Ṣad-sāl eger dār-ı āteşem sehl būd Ān āteş-i [106a] sūzende me-rā sehl būd Bā-merdüm-i nā-ehl mebādā ṣoḥbet K'ez merg beter ṣoḥbet-i nā-ehl būd463 Ḳıṭʿa: Menümāy u meşinevān ʿamel-i ḫ˘īş ḫalḳ-rā Zīrā ʿamel-i nihüfte zehr-i çeşm ü gūş bih Ez-ṭāʿatī ki behr-i firīb-i ḫalāyıḳest Āvāz-ı ceng ü meşġale-i nāy u nūş bih464 Rubāʿī-i diger: Ān kes ki girān(e)st ve bedāned ki girān(e)st V'allāh ki girān nīst sebük-rūḥ-ı cihānest Ve ān kes ki girān(e)st ve nedāned ki girān(e)st V'allāh ki girān(e)st ü girān(e)st ü girān(e)st465 460 Allah yoluda iki Ka’be meydana geldi/ Biri Ka’be-i sûret, biri Ka’be-i gönül/ Gücün yettiğince gönülleri ziyaret et/ Çünkü binden fazla Ka’be bir gönle geldi. Hâce Abdullah Herevî. Almaz, a.g.e., s.65. 461 Dün geldi ve benden hiçbir iş çıkmadı/ Bugün ise benle bir pazar ısınmadı/ Yarın sırlardan habersiz giderim/ Bundan daha çok kötülük gelmemiştir. Hâce Abdullah Herevî. http://www.iranamerica.com/forum/showthread.php?p=150762 (07.03.2017). 462 Dost ol, yılan olma; gül ol, diken olma. 463 Yüz yıl ateşte kalışım eğer kolay olsaydı/ O yakıcı ateş bana kolay olurdu/ Ehil olmayan insanlarla sohbet etme/ Ehil olmayan biriyle sohbet etmek ölümden daha beterdir. Hâce Abdullah Herevî. Almaz, a.g.e., s.63. 464 Kendi amelini halka gösterme ve duyurma/ Zîrâ gizli amel gözün ve kulağın zehrinden iyidir/ Halkı kandıracak bir tâatten/ Savaş ilanı zevk ve sefadan daha iyidir. Hâce Abdullah Herevî. http://www.aeenefarzanegi.com/ (07.03.2017). 137 Ḳıṭʿa: Ġāfil meşev ki merkeb-i merdān-ı rāh-rā Der-senglāḫ-ı bādiye peyhā borīdeend Nevmīd hem mebāş ki rindān-ı bāde nūş Nā-geh be-yek ḫurūş be-menzil resīdeend466 Beyt: Egerçi müşg ez-fer ḫoş-nesīmest Demī cān-baḫş çün būyet nedāred467 Rubāʿī: Ey cān-ı tū der-pey-i hevāhāt kerd Beneşīn pes-i kār-ı ḫ˘īş bisyār meded Zīrā ki nemīḫerend der-rişte-i ʿışḳ [106b] Ṣad-cān-ı muṭahhar-ı muḳaddes be-vücud468 Rubāʿī-i diger: ʿIşḳ āmed u şod çün ḫūnem ender reg pūst Tā kerd me-rā tehī ve pür kerd zi-dūst Eczā-yı vücūd-ı men heme dūst girift Nāmī(e)st zi-men ber-men bāḳī heme ū(e)st469 Āfet-i tünd-bād-ı zemīstāni ile ḫazāni olan nihālān-ı būstānı ve eşcār-ı kūh-sitānı pāy-merdī-i bāġbāni ile sīrāb ve terbiye-i nāmiye-i bahārı ile ṭarāvet-yāb olmaġa muḥtacdur ki cāme-i rengāreng-i berg ü bār ile cilve-fürūş-ı rişte-i bāzār-ı ḫıyābānzār ola ve ser-ber-āverde-i meşīme-i māder olup pīçīde-i ḳımāṭ-ı mehd ü vücūd olan ṭıfl-ı rażīʿ ġonce-i bustān-ı dāyeden perverde-i gül-āb-ı şīr-i şīrīn olmaḳ gerekdür ki ġunūde-i gehvāre-i cesedi olan rūḥ-ı ḥayvānīsi ḳuvvet-i [107a] bülūġ bulabile. Ṭalebe-i ıṭṭılā-i 465 O kimse ki değerlidir ve bilsin ki değerlidir/ Vallah ki değerli değildir, dünyanın en değersizidir/ Ve o kimse ki değerlidir ve bilmesin ki değerlidir/ Vallah ki değerlidir, değerlidir, değerlidir. 466 Yolun yolcularının eşeği gibi gâfil olma/ Çölün taşlarında izleri kaybolmuş/ Ümitsiz olma, rintlerin şarabını iç/ Onlar ansızın coşup menzile ulaşırlar. Hâce Abdullah Herevî. http://www.110.loxblog.com/post/167 (07.03.2017). 467 Her ne kadar güzel kokulu misk hoş esiyorsa da/ Cân bağışlayan bir nefes gibi bir kokuya sahip değildir. Hâce Abdullah Herevî. http://blogo.blog.ir/post/185 (07.03.2017). 468 Ey ki senin cânın boş şeyler arzu ediyor/ İşinin başında otur ki yardıma çok ihtiyacın var/ Zîrâ aşk aleminde/ Vücutla kutsal ve temiz olan yüz cân alınmıyor. Hâce Abdullah Herevî. http://karbalaiesmaili.blogfa.com/post-6.aspx (07.03.2017). 469 Aşk geldi ve gitti, damar ve derimdeki kanım gibi oldu/ Nihayet beni boşalttı ve dostla doldurdu/ Vücudumun azaları hep dostla doldu/ Benden bana kalan bir isimdir, bâkî olan hep O’dur. Hâce Abdullah Herevî. Almaz, a.g.e., s.55. 138 aḥkām-ı şerīʿata muʿallim-i üstād gerekdür ki temeyyüz-i sevād u beyāż ve farḳ-ı cevāhir ü aʿrāża ḳudreti ola ve reh-revān-ı ṭarīḳat ve ʿışḳ u maḥabbete pīr-i ṣāḥib-i irşād lāzımdur ki ẓalām-ı şeb-i mücāhedede sevād-ı aʿẓam-ı maḳṣūdı bula. İlāhī! Ẓālim degilsün ki ḥaḳḳumda ẓuhūr iden meṣāʾib-i vaḳāyiʿden istikrāh ile feryād ideyüm üstüñde ḥaḳḳum yoḳ ki vir diyeyüm. Bu nigār-ḫāne-i ʿālemde çihre- nümā olan ṣuver-i müteḫālifü'ẓ-ẓuhūr-ı umūruñ küllīsi ese̠ r-i ṣūretger-i ḳudret ü irādetüñdür. Diledigüñ işler, istedigüñi idersün. Ḫilʿat-i dūş-ārā-yı ʿaḳl u maʿrifetle teşrīf ve niʿmet-i girān-bahā-yı insāniyyet ile talṭīf itdigüñ bu ʿabd-i żaʿīfi endāḫte-i mehleke-i ḥırmān ve derd-i derūñumı bī-gāne-i dermān [107b] itme. Ey sālik! Dervīş, ol ebdāl-ı Ḫudā endīşe dirler ki terk-i taḥammül-i esbāb-ı tecemmül ve iḫtiyār-ı ṭarīḳa-i tecerrüd ü tevekkül idüp fikr-i āb u nān ile istiṣḥāb-ı ibrīḳ ü hemyāne bile. Göñül baġlayup vesīle-i defʿ-i āteş-i ʿaṭş olacaḳ ṣuyı ḳuyıda ve izāle-i żaʿf-ı gürisnegī idecek nānı, ḫ˘ān-ı ḳısmetde olur ki ne başında sevdā-yı mā-sivā var ve ne ceyb ü baġalında zer ü sīm bulur. Şarāb-ı nā-resīdenüñ teʾsī̠ r-i keyfiyyet-i ḫāmī ile cūş u ḫurūşda oldıġı gibi nā-puḫte-i dūdmān-ı ḥaḳīḳat olan fürūşlar bā-vücūd-ı iflās-ı naḳdīne-i ḥavāss ʿarż-ı kālā-yı maʿrifet belki daʿvā-yı kerāmet iderler. Ammā ḳulzüm-i āremīde ṣıfat-ı girān tā girān telāṭum-ı emvāc-ı maʿnā ile leb-ber-leb-i dürr ü gevher olan deryā-diller hem-zebāni-i şevāhidü'l-üns-i ġamgīn ile ṭarḥ-ı encümen-i [108a] ṣoḥbet-i ḫāṣṣ idüp ẓāhirde sükūt gösterirler. Meydān-ı süḫanda kemmiyyet-i muḥannā- mūy zebān-ı ruḫṣat-ı ḥareket bulup āsā̠ r-ı ġubār-ı müşg-āgīn-i kelāmı dil-nişīni-i iltiyām ve şīrīnī-i insicām ile hem-leẕẕet-i çekīde-i ḳand muṣırrı ise de ṣūret-i tiryāḳda bir zehr-i ḳātil ve ḫamūşī vü sükūt aña muʿādildür. Zebāna gelen ziyān buldı. Sükūt iden emān buldı. Nefs bütdür ve ḫalḳuñ anı ḳabūl itmeleri zünnārdur. Bu kelāmumda ʿumūm-ı ḥaḳāyıḳı iḥāṭa vardur. Müʾellif-i Risālenüñ -ḳuddise sırrahū- “Nefs bütest ve ḳabūl-i ḫalḳ zünnār. Cümle ḥaḳīḳat begoftem be-yek-bār.”470 buyurduḳları güftār-ı maʿnīdāruñ egerçi ʿālem-i tevḥīdde nefy-i mā-sivā-i Allāh ile ṣanem-i ṣamd u kes ̠ret-i vaḥdet oldıġı ḥays ̠iyyetle ẕevk-i vicdānī [108b] ve maʿnā-yı rūḫānīsi MollāʿUrfīnüñ 470 Nefs puttur ve halkın onu kabul etmesi zünnardır. Cümle hakikati bir kerede söyledim. 139 Beyt: ʿİnāyet-i Ṣamedī redd-i küfr-i mā nekoned Eger kemāl-peẕīr ü ṣanem-perestī-i mā471 beytünüñ mefhūm-ı dil-āşūbunı idrāk ve hücūm-ı şevḳ-i yegānegī vü istiġrāḳıyla girībān-ı cāme-i şühūdı çāk iden ḥāl erbābına maʿlūmdur ki ol ṭāʾife-i ʿaliyye ʿindinde nefs belki nefs-i maʿdūmdur. Ammā ʿālem-i teklīf ü taḳyīde büt-i nefsden murād nefs-i emmāre ve ḳabūlden maḳṣūd emrine fermān-ber ve üftāde-i mezlaḳa ʿaẓīm-i ḫaṭar olmaḳlıġla fesāduñ başı nefs oldıġı ise bizüm yerāʿa-i ḳalīlü'l-istiṭāʿamuzuñ fi'l-cümle ḳāmet-i ẓavāhir-i elfāẓına ilbās-ı ḳabā-yı maʿnāyı sāde itmege iḳtidārı olup gerden- dāde-i fermān-ı nefs olmaḳ büt-perestī ve iẓhār-ı meyl ü ḳabūl itmek zünnār-bestī olur dirüz. Li-münşihī: Hele bu bābda [109a] biz ḥalḳa-i bīrūn dirüz. Miḥnet-i maḥabbete ḳarīn lāzım, bī-gāne-i maḥabbete belā der-kemīn ve āşināya enīs mülāzımdur. Ḥażret-i sulṭān-ı taḥtgāh-ı eḥadiyyeti bir bilmek tevḥīd-i ḥaḳīḳī olmaz. Muvaḥḥid, o kimseye ıṭṭılāḳ olunur ki isb̠ āt-ı vücūd-ı muṭlaḳ ve nefy-i māʿadā-yı Ḥaḳ ile lücce-i bī-kenār-ı fenā fi'llāha āşinā olup maḳām-ı hüviyyetde Ḫudā-yı yegāne ile bir olur, ġayr bilmez. Müddaḫir-i ḫazāʾin-i temellük ü istiṣḥāb ṭutdıġuñ ve benüm mālumdur didigüñ metāʿ-ı müsteʿār ve esbāb-ı nā-pāydār ʿacebā kimlerüñ sü̠ būt-ı rūz- nāme-i ḳısmet-i rūzīsidür bilemem ve senüñ revātib-i muḳarrere-i rızḳ-ı naṣībüñ āyā kimlerüñ ḳabża-i taṣarrufundadur ḳaṭʿ idemem. İlāhī! Fermān-fermā-yı kişver-i vücūd olan ebü'l-fütūḥ-ı rūḥ tehī-sāz-ı taḫt-ı revān-ı cism-i nā-tüvān olup burc-ı ḳalʿa-i beden [109b] ḫarāb-gerde-i ṭūb ḳıyāmet- āşūb-ı ecel olduḳda ve ben bu taḫtgāh-ı ḥayātdan tebdīl-i mekān-ı imkān idüp tertīb-i esbāb-ı sefer-i āḫiret-i ḳulūb olduḳda cünūd-ı mücennede-i ebrāra ḫalel gelür ve kārgāh- ı ās ̠ār-ı esrār muʿaṭṭal ḳalup esbāb-ı kār-ḫāne-i maʿnā perīşān olur ve bu rūzgārda baña ʿadīl ü hem-ser olacaḳ merd-i meydān-ı maḥabbet müşkil-i ṣūret bulur. Zīrā ben memleket-i maʿnānuñ zeber-dest-i ber-kār-güẕārī ve iki cihānuñ muʿteber bir yādigāriyüm. Manṣūr-ı Ḥallāc’dan bir merd-i reh-neverd ḥaḳīḳat-i maḥabbet nedür diyü 471 Allah’ın inayeti küfrümüzü reddetmez/ Eğer biz puta tapar ve kemale erdiğimizi kabul edersek. 140 suʾāl eyledi. Ol serdār-ı ketībe-i ebrār “ ”472 didi. Eger sen daḫi serüñde bu maʿrekenüñ sevdā-yı gīr ü dārı var ise buyur ve illā geri ṭur. İlāhī! Sebbeḥahū mebbeḥahū ʿaşere-i mübeşşereye zīver-i nişānegāh ve maḥfūẓ-ı viḳāye-i kibriyā-penāh olan [110a] Ebū Bekr ve ʿÖmer Ḥażerātunuñ -raḍıya'llāhü ʿanhümā- ser-i saʿādet-i efserlerine nisā̠ r-ı cevāhir-i ʿafv u āmürziş idüp bārān-ı bahār-ı ʿināyet ü maġfireti ol iki ḥadīḳa-i reyyān-ı vilāyete taḫṣīṣ ne şekil işdür. Ḳāf tā Ḳāf-ı ḳadem ü beḳā-ı muḥīṭ devāʾir-i ʿavālim-i şetti olan ḳulzüm-i zeḫḫār-ı raḥmetüñ ʿumūm-ı ʿuṣāt-ı ümmeti ve cumhūr-ı ümīdvārān-ı maġfireti şāmil olmazsa sedene-i dehlīzü'l- ḳurb-ı viṣāle muḫtaṣṣ olan nevāleden ne ḥāṣıldur. Ey sālik! Eger saṭḥ-ı basīṭ-ı āb-ı revān üzere basṭ-ı seccāde-i kerāmet idüp pāy-ı iḳtidāra cünbiş-i reftār virürsüñ hīç ḫod-fürūş-ı bāzār-ı iftiḫār olma ki bu mertebeler bir ḫas-ı nā-çīzede müyesserdür ve eger cevv-i semāda per ü bāl açup uçarsuñ hīç mübtehic-i heyecān-ı inbisāṭ olma ki bu hevālarda güşāyiş-i bāl ü per [110b] bir meges-i nā-tüvānada muḳarrerdür. Bir dil-i ṣafā-peymā-i peydā ḳıl ki mübtelā oldıġuñ maraż ʿucb u naḫvete bir dermān bula ki sezāvār-ı ʿāfiyet-i derd olasun. Feżā-yı feraḥ-fezā-yı Mekke ẓāhirde Kaʿbe bünyād ittiler ki eczā-yı bināsı āb u gildür. Meydān-ı lā-mekān-ı pehnā-yı bāṭında Beytu'llāh iḥyā itdiler ki erkān-ı esāsı cān u dildür. Ol Kaʿbe-i aḥcārdur, bu beyt-i esrārdur. Ol ṭavāfgāh-ı eṣnāf-ı ḫalāyıḳdur, bu maṭāf-ı naẓar-ı Cenāb- ı Ḫāliḳdür. Anuñ bānīsi İbrahīm Ḫalīldür, bunuñ miʿmār-ı bī-müdānīsi Ḫudāvend-i Celīldür. Anda Merve vü Ṣafā vardur, bunda mürüvvet ü vefā hem-vardur. Orası maḥall-i ṣıfāt, burası tecellīgāh-ı ẕātdur. Ey dervīş! Yār ol, mār olma; gül ol, ḫār olma. İlāhī! Dīde-i dih ki düşmen bīned efkār şeved, çün dūst [111a] bīned hezār şeved. Yekī çihil-i sāl-i ʿilm āmūzed ve çerāġī neyefrūzed, yekī süḫanī gūyed ve dil-i ḫalḳī besūzed. Düşvārest düşvārest tā ez-ḫod nerehī kārest. Ey ez-yek-ḳaṭre menī! Der- terāzū-yı ḳudret çend menī? Hān gümān-ı bed neberī ki ez-gümān-ı ḫod ber neḫorī. Süḫan-ı Ḥallāc şenīdem, ne ḳabūl kerdem ve ne inkār. Men ne ṣarrāfem, me-rā be-ḳabūl ve inkār çi kār.473 472 Evveli ip, sonrası ölüm. 473 İlâhî! Göz ver ki düşmanı görüp fikri olsun, dostu görüp hezâr olsun. Biri kırk yıl ilim öğrenir bir çerağ yakamaz, biri bir söz söyler halkın gönlünü yakar. Zordur zordur, kendinden kurtulmazsan işin vardır. Ey bir damla nutfeden olan! Terazide tartılsan kaç kilosun? Sakın suizan etme ki kendi 141 Beyt: Her ki ū tuḫm-ı kāhilī kāred Kāhilī kāfirīş bār āred474 Her ki ḫ˘āst bār āvāz-ı dil-i mā ber-ḫ˘āst. Heme ārzū zi-pesīn porsend, men ez-rūz-ı pīşīn. Her ki ber-ḫod bended, ber-ḫod bend. İlāhī! Nevāḫte Ṭūr-rā mīgūyī ki bedān çeşm ki der-tevāngerān mīnigerī der-dervīşān niger. Kerīmā! Tū ūlā-terī ki bedān çeşm ki der-muṭīʿān nigerī der-müflisān nigerī. Nān ez-seg dirīġ nīst, [111b] ṣoḥbet ez- Bāyezīd dirīġest. Dünyā düşmen mīdārī, beḫor tā nemāned ve eger dūst mīdārī, bedih tā bemāned. Ḥaḳ teʿālā, dünyā-rā beyāferīd ve ḳavmī beyārā(e)st ve goft īn nişān-ı ʿaṭā(e)st ve ḫod-rā beyārā(e)st ve goft ey civān-merdān dü-gītī ez-ān mā(e)st. Yekī-rā himmet-i behişt ve yekī-rā dūst. Fedā-yı ānem ki heme himmeteş ū(e)st. Ānhā ki İlāh-rā beşināḫtend, be-ʿarş ü kürsī neperdāḫtend. Ez-āsmān külāh mībāred ammā ber-ser-i ān ki ser-fürū dāred. Der-reng ü post meniger, der-naḳd-i dūst beniger. Her rūz ki ber- mīāyed nā-kesterem çendān ki mīrevem vāpesterem. Her ki der-āmīḫt der-āvīḫt der-şuġl oftād ve ez-ʿāfıyet begorīḫt. Me-rā dil ez-behr-i tū be-kārest ve (e)gerne çerāġ-ı mürde- rā çi miḳdārest? Çi konem tā beyāsāyem? Ḫūn-ı dil ez-dīde bepālāyem. Ne kilīd men dārem ki der beguşāyem [112a] ger be-men estī ber-ḫod bebaḫşāyem. “ ” “ ” bemān u yaḳīn begīr, nefs- i tū yaḳīnest ve ʿayb-ı digerān şekk. Eger merdī ʿayb-pūş bāş nī-ʿāyb pāş.475 zannına düşmeyesin. Hallâc’ın sözünü işitdim, ne kabul ettim ne inkar. Ben sarraf değilim, ne kabul ne inkar benim işimdir. 474 Her kim o tembellik tohumunu eker/ Tembelliği onun kafir olmasına sebep olur. Senâî. http://ganjoor.net/sanaee/hadighe/hdgh01/sh9/ (07.03.2017). 475 Her kim yük istese bizim gönlümüzden feryat çıktı. Herkes yarından sorar, ben dünden sorarım. Her kim kendini bağladı, kendine bağladı. İlâhî! Tecellî ettiğin Tûr’da söylersin ki zenginlere baktığın gözle fakirlere bak. Ey Kerîm! Sen itaat edenlere, müflislere [rahmetle] bakmakta daha evvelsin. Ekmeği köpekten esirgeme, sohbeti Bâyezîd’den esirge. Dünyayı düşman bildinse ye ki kalmayasın, dost bildinse ver ki kalasın. Hak Teâlâ, dünyayı yarattı, bir kavimle süsledi ve bu bağışın işaretidir dedi; zât-ı mukaddesine ârâyiş-i zuhûr verip ey civanmertler iki cihân bizimdir dedi. Kiminin himmeti cennet, kiminin himmeti dosttur. Himmeti hep O olana ben fedayım. Onlar ki İlâh’ı tanıdılar, gökyüzüne ve yeryüzüne önem vermediler. Gökyüzünden külah yağar ama başını eğene yağar. Renge ve posta bakma, dostun nakdine bak. Her gün doğduğunda daha yalnızım öyle ki daha geriye gidiyorum. Her kim bu işlere karışsa kafa kafaya geldi ve afiyetden kaçtı. Benim gönlüme senden gelen hünerdir, yoksa ölü çerağın kıymeti nedir? Ne yapayım ki rahat olayım? Gönlümün acılarını gözden akıtayım. Ne anahtarım var kapıyı açayım ve ne de onu açmaya keremim var kendime bağışlayayım. “Peygamber efendimizin s.a.v. rivayet ettiğine göre: Allah bir topluluk için hayır murâd ettiğinde, onlara nefislerinin ayıplarını gösterir.”, “Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene yönel.”de kal ve yakîni tut, nefsin yakîndedir ve diğerlerinin ayıplarından şüphe et. Mert isen ayıpları ört, ayıpları yayma. 142 İlāhī! Bu manẓara-i vücūdda temāşā-yı heyākil-i mevcūdāt olan dīde-i ʿibret-bīne tūtiyā-yı baṣīretle bir ḥālet vir ki ġubār-ı pāy-ı kec-reftāri zeng-resān-ı mirʾāt-ı iʿtikād olan düşmān-ı dūst-nümāya baḳduḳça ḳuvvet-i ʿilm-i fıṭrī ile bilüp temyīz idüp temāşāsından efkār ola ve dūstān-ı ezeli ve āşināyān-ı ḳadīmi gördükçe ḥuṣūl-ı sürūr-ı zarūrī ile ḳarīr ü şevḳ ṣafā-yı neẓẓāre ile hezār ola. Murabbaʿ-nişīn-i çār-bālīn ifāde-i ʿulūm olan esātiẕe-i rüsūmdan [112b] biri ḳırḳ yıl taḳrīr-i mesāʾil-i maʿḳūl u menḳūl ve neşr-i fevāʾid-i maʿlūm u mechūl ider, iżāʿa-i külfet-i ẓulmet-i dil ve iżāʾe-i külliyye-i āb u gil idecek bir çerāġ yaḳamaz. Jülīde-mūyān-ı külḫen-gūşe-i melāmetden biri ḥarāret-i āteş-sūz-ı derūn ile bir söz söyler binā-yı raṣīn-i ġafleti yıḳar dünyāyı yaḳar. Ey ʿazīẓ! Müşküldür müşküldür laġzişgāh-ı ḫodī vü pindārdan taḫlīṣ-i mürekkeb güsiste-ʿinān-ı dil ü cān itmeyenler pāy-der-gildür. Ey bir ḳaṭre-i menīden ḥāṣıl olan nā-dān! Sen ḫod insānsun hīç kendiñi sencīde-i mīzān-ı iʿtibār itdüñ mi ʿacebā terāzū-yı pindāşt u menīde kaç baṭmansun? Ṣaḳın sūʾ-i ẓann itmeyesün zīrā sūʾ-i ẓann sebebiyle mübtelā-yı ḥımānsun. Ḥallācuñ sözin işitdüm ne ḳabūl gösterdüm ne inkār itdüm. Ben ṣarrāf-ı nīk ü bed-i ālem ve muḥtesib-i [113a] keyf ü kem degilüm inkār ne kārem ve ḳabūl ne vaẓīfem. Beyt: Her ki ū tuḫm-ı kāhilī kāred Kāhilī kāfirīş bār āred476 Her kim ṭarīḳ-i Ḥaḳḳ’a maʾildür anuñ bār-ı ṣuʿūbet-i terbiyesi bizüm dūş-ı derūnumuzdan zāʾildür. Heb gelecek günden ṣorarlar ben giçen günden suʾāl iderüm yaʿnī bütün ḫalḳ rūz-ı restāḫīzde melḥūẓ olan ḫaṭardan ḫavf iderler ben dīvān-ı ezelde sā̠ bit olan aḥkām-ı ḳaderden ḳorḳarum. İlāhī! ʿAlem-i efrāḫte-i tecellīgāh-ı Ṭūr u nevāziş ü iltifātuñla müstaġraḳ-ı lücce-i nūr olan Kelīm-i Kerīm’üne delālet-i ṭarīḳ-i merḥamet idüp aġniyāya baḳdıġuñ dīde-i şefḳatle fuḳarā vü dervīşāna baḳ diyü fermān idersün. Kerīmā! Muṭīʿān-ı riyāżet-pereste sezā gördigüñ ʿayn-ı raḥmetle ʿāṣiyān-ı tehī-destī şāyān-ı naẓar-ı merḥamet itmege sen Mūsā’dan ūlā-tersün. 476 Her kim o tembellik tohumunu eker/ Tembelliği onun kafir olmasına sebep olur. Senâî. http://ganjoor.net/sanaee/hadighe/hdgh01/sh9/ (07.03.2017). 143 [113b] Müʾellifüñ -ḳuddise sırrahū- metn-i Risāle’de “Nān ez-seg dirīg nīst.”477 fıḳrası ẕeylinde “Ṣoḥbet ez-Bāyezīd dirīgest.”478 mefhūmuna żarūrī ilbās-ı kisvet istifhām olunmazsa beyne'ṭ-ṭāʾife bir vāḳıʿa-i sābıḳaya mübtenī olmaġa ḥiml iderüz yaʿnī dervāze-i encümen-i merdān-ı Ḫudā’da kelbden nān dirīġ olunmazken nevāle-i ḫ˘ān-ı esrār Ḥażret-i Bāyezīd-i ʿālī-miḳdārdan dirīġ mi olunur dinürse olur ve illā mevḳūf-ı işārāt-ı aṣḥāb-ı mükāşefāt olan maʿnāsı ʿuhde-i irāde-i muṣannefde ḳalur. Ey dūst! Eger dünyā-yı bī-beḳāyı yaʿnī meṭāʿ-ı pejmürde-i bāzār-ı fenāyı “ ”479 ḥükmünce kendiñi düşmen ve aña taʿalluḳı ḫār-ı dāmen bildüñ ise ṣarf it ki ḳalmayasun ve dīdār-ı ʿadüvv-i raḫne-i binā-yı ʿāfiyet olmasun. Yoḳ eger “ ”480 vefḳınca vefret-i niʿmet [114a] sermāye-i ticāret-i bāzār-ı āḫiret oldıġına bināen yār u dūstdāruñ ise maḥallerine ṭapşur ki bāḳī ḳalsun ve devām-ı āşināyān-ı aḥbāb ile aduñ yād olunsun. Ḫudāvend-i lā-yezāl dünyāyı ḫalḳ idüp bir ḳavim yarattı ve ol ḳavmi nümūne-i iḫsān ve nümūẕec-i ʿaṭā eyledi ve kendi ẕāt-ı muḳaddesine ārāyiş-i tecellā-yı ẓuhūr virüp ey civān-merdān-ıʿibād iki cihān bizüm mülkümüzdür didi. Nemed-pūş-ı ḫān-ḳāh-ı imkāndan kiminüñ ḳudreti taḥṣīl-i riyāż-ı behişte maṣrūf kiminüñ himmeti duḫūl-ı ḥarīm-i vuṣlāt-ı dūsta mevḳūfdur. Ben anuñ ḳurbanuyum ki tamāmı-i ḳudret ü himmeti ḳurba maʿṭūfdur. Ol kimseler ki ʿalem- efrāḫte-i leb-i bām-ı maʿrifetu'llāh oldılar ʿarş ü kürsīyi evvelin pāye-i sellem-i iʿtibār buldılar yaʿnī şol maḥremān-ı serā-perde-i ḳabūl ki delālet-i bedreḳa-i [114b] hidāyetle ʿayne'l-ḥayāt-ı viṣāle vuṣūl buldılar. Āteş-i dil-fürūz bāde-i encümen-sūz neşʾesiyle şerāre-endāz-ı ḫirmen-i teklīf olup baġal-gīri-i hūşyārān-ı ẓāhir ü bāṭından bī-niyāz oldılar. Ey dervīş ve ey gerden-firāz-ı naḫvet-i ṭāʿat! Belī bām-ı āsmāndan külāh yaġar ammā maḳām-ı teẕellülde ser-fürū-bürde-i girībān-ı ʿacz ü iftiḳār olanlar ḳapar. ʿUhde-i rūzgār-ı iḳbālde ḥuṣūl-ı bāz-beste-i iḥtimāl olan māl-ı serīʿü'z-zevāle ki vāṣıl-ı dükkānçe-i temellüküñ olsa bile ḳarīben mine'z-zamān keş-ā-keş ḳahramān-ı merg-i bī- emān ile derīde-i girībān ve zīver-i bāzār-ı maḥlūl-fürūşān olacaḳdur aldanma zāʾildür 477 Ekmeği köpekten esirgeme. 478 Sohbeti Bâyezîd’den esirge. 479 Bilin ki mallarınız. Enfâl:8/28 (Kısmî iktibas). 480 Dünya ahiretin çiftliğidir. 144 ve kīse-i ser-i mübhir “ ”481 da mevʿūd oldıġuñ nuḳūd-ı maʿdūd müteḥaḳḳıḳ olurdı gör ki elbette vāṣıldur. Dirīġā iżāʿat-i bıżāʿat-i ʿömr-i ʿazīz idüp eyyām-ı [115a] ātiyede tedārik-i esbāb-ı teyaḳḳuz u istiġfār ve öñümüzde olan zād-ı sefer-i āḫireti iḥżāra ṣarf-ı naḳdīne-i iḳtidār lāzım ve belki iʿānet-i girye-i nedāmetle şaḫṣ-ı ümīd terettüb-i ḥüsn-i ʿāfiyeti cāzim iken günden güne bed-ḥāl ve siyeh-nāme-i seyyiʾāt-ı aʿmāl olmadayuz. Ḳaṭʿ-ı ṭarīḳ-i murād içün tekāverān-ı ḳavī-rān-ı leyl ü nehār ve çār-pāyān-ı ʿanāṣır-ı tīz-reftār ile her ne ḳadar ki sürʿat iderüz reh-zenī-i ġūl-ı ġafletle girü ḳalmadayuz. Her kim bu bīş ü cedvār u zehr ü tiryāḳdan mürekkeb-i maʿcūn-ı hūş- rübāya alışdı yaʿnī ḫayr u şerr ü nefʿ ü żarrı mażnūn-ı umūr müteḫālifü'ẓ-ẓuhūr-ı dünyaya ḳarışdı āvīḫte-i çengāl-i āmāl olup kendüye iş açdı ve āsūde-i daġdāġa-ı kār ü bār olan başını koy meydān-ı ġavġā-yı cihān idüp rāḥatdan kaçdı. Benüm ṣadr-nişīn-i [115b] ṣavmaʿa-i sīne olan göñlüme bāzār-ı ḫūrşīd-fürūşān-ı maʿnādan virilen ḥiṣṣe-i pertev-i irşād senüñ izāle-i tīregī-i fuʾād u nihādüñ içündür yoḫsa püf-zede-i nesīm-i ʿacz olan bu çerāġ-ı kem-şuʿlenüñ ne ḳadri vardur fī-ḥadd-i ẕāta hem-ḥālet-i dāġ-ı lāle-i hāmūndur. Bu miḥnetkede-i ʿālemde ne şekil tedbīriyle tedārik-i esbāb-ı rāḥat idüp āsāyiş bulayum? Hemān ḫūn-āb-ı derūnı fevvāre-i çeşm-i terden aḳıdup kendi ḥāl-i pür- melālüme aġlayayum. Kilīd-i ḳufl-ı ṣandūḳa-i maḳṣūd baña müsellem-i dest-i iḫtiyār ḳılınmadı ki fetḥ-i bāb-ı murāda iḳtidārum olaydı ben kendi rūy-ı ümīdimi zaḫmdār-ı sīlī-i yeʾs itmezdüm. Eger bu bābda iş baña ḳalaydı ʿuyūb-ı digerānuñ ḥaḳīḳat-i vuḳūʿunda tereddüd ü iştibāhuñ der-kār ve kendi naḳāyıṣ u ʿuyūbuña yaḳīnüñ var iken [116a] yaḳīni terk ve şekkī iḫtiyār itme eger merd iseñ ḫalḳuñ ʿuyūbını setr it, iẓhār itme “ ”482 “ ”483 ḫalḳuñ vāḳıf olup seni āgāh itdigi ʿuyūbuñı yāḫūd görüp saña göstermedigi naḳāyıṣ u ẕünūbuñı bıraḳ şöyle ṭursun dil-beste-i neng ü nām ve müctenib-i ser-zeniş-i ḫāṣṣ u ʿām iseñ anlardan giçersün. Şerʿ-i mürüvvetde farż olan anları terk itmekdür hüner ü mürüvvet muʿārıż-ı daġal-bāz nefs-i ḥīle-perdāz ile ṭarḥ-ı encümen-i muḥāsebe-i efʿāl itdükde sencīde-i mīzān-ı çeşm-i inṣāf ve keşīde-i silk-i iḳrār u iʿtirāf itdigüñ ʿuyūbdan iʿrāż idersün. Şerʿa-i ʿubūdiyyetde lāzım-ı ādāb-ı iḫlāṣ olan anlardan [116b] giçmekdür. 481 Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. Ra’d:13/31; Âl-i İmrân:3/9 (Kısmî iktibas). 482 Peygamber efendimizin s.a.v. rivayet ettiğine göre: Allah bir topluluk içi hayır murâd ettiğinde, onlara nefislerinin ayıplarını gösterir. Hadîs. 483 Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene yönel. Hadîs. 145 Mesn̠ evī: ʿAyb-ı kesān meniger ve iḥsān ḫ˘īş Dīde furū-ber be-girībān-ı ḫ˘īş484 Dīde-i ḫ˘īşten ārāyī meşev çün bahār Tā nekoned der-tū ṭamaʿ-ı rūzgār485 Rubāʿī: Ḫurrem nebūd velī ki ḳāniʿ nebūd Der-ʿayn-ı belā cüz dil ṭāmiʿ-i nebūd Devlet zi-hüner mecūy ki ḳavl-i ḥükemā(e)st Sūdī nekoned hüner çü ṭāliʿ nebūd486 Rubāʿī-i diger: Yā Rab dil-i ḫalḳ-rā be-raḥmet cān dih Derd heme-rā be-ṣābırī dermān dih Men-i bende nedānem ki çi mībāyed ḫ˘āst Dānende tūyī her ānçi bihter ān dih487 Der-īn reh nevḥa-i Yaʿḳūb bāyed bā-nāle-i Mecnūn bā-dilī pür ez-derd bā-dāmenī pür ez-ḫūn. Mest bāş u meḫurūş, germ bāş u mecūş, şikeste bāş u ḫāmūş ki sebū-yı dürüst- rā be-dest gīrend ve şikeste ber-dūş. Ḫudāyī mībīned ve mīpūşed [117a] ve hem-sāye nemībīned ve mīḫurūşed. İlāhī! Egerçi behişt, çü çeşm ü çerāgest, bī-dīdār-ı tū derd u dāġest. Ey dervīş! Behişt ü dūzaḫ bahāneest, maḳṣūd Ḫudāvend-i ḫāneest. Cemʿī-rā be- dūzaḫ revāne konend, cemʿī-rā be-behişt āşiyāne konend, pes dūstān-ı ḫod-rā ez-her vükūn u mekān bī-gāne konend. Seyl ber-bālā ve men der-hāmūnem, hem-derd dāned ki men çünem. Dervīşī çī(e)st? Ḫākekī netīce ve ābekī ber-ū rīḫte. Ne keff-i pā-rā ez-ū derdī ve ne püşt-i pā-rā ez-ū gerdī. Īn kār bī-nişānī(e)st nām-ı īn kār zindegānī(e)st. İlāhī! Her ki-rā dāġ-ı maḥabbet nihādī, ḫirmen-i vucūd-ı ū-rā be-bād-ı nīstī ber-dādī. İlāhī! Cüz tū ki dāned! Her ki tū-rā şināsed kār-ı ū bārīk, her ki tū-rā neşināsed rāh-ı ū 484 İnsanların ayıplarını ve kendi ihsanını görme/ Kimseye karışma. Nizâmî-i Gencevî. http://ganjoor.net/nezami/5ganj/makhzanolasrar/sh39/ (07.03.2017). 485 Bahar gibi bir kendi iyi özelliklerini görme/ Ki hayat sana tamah eylemesin. Nizâmî-i Gencevî. http://ganjoor.net/nezami/5ganj/makhzanolasrar/sh39/ (07.03.2017). 486 Sevinç yok ancak kanaatkârlık da yok / Belada gönül dışında hiçbir şeye tamah etme/ Hünerde devlet arama ki âlimlerin sözüdür/ Hüner talihi olmazsa kâr etmez. 487 Yâ Rab! Halkın gönlüne rahmet ile cân ver/ Bütün dertlilere sabır ile derman ver/ Ben köleyim, ne istemem gerektiğini bilmem/ Bilen sensin, daha iyi olan ne ise onu ver. Hâce Abdullah Herevî. 146 tārīk. Tū-rā sāḫten ez-tū berestenest ve be-tū peyvesten ez-ḫod [117b] goẕeştenest. Ḳavl- i bī-ʿamel cüz pīç pīç nedihend, ez-ḳavl be-ʿamel āy ki be-ḥadīs ̠ hīç nedihend. Çün Ḫudāyī teʿālā īn cihān-rā der-maḥall-i ḥicāb bedāşte būd ve çendīn naḳş-ı ḥicāb benigāşte būd. Muḥaḳḳıḳān goftend: Her çi be-ḫod ḳāʾim nebāşed dāʾim nebāşed ve her çi be-ḫod se̠ bāt nedāred ḥayāt nedāred. Ġavvāṣ kerd rūd-ı ḫuşk necūyed, dihḳān ez- behr-i tuḫm zemīn-i şūre nepūyed. Naḳş-ı dünyā dīde rengīn koned, çün dīde rengīn şod dil sengīn koned. Lā-cerem çün hevā-rā, be-riyāżet dūr kerdend; nefs-rā, be-mücāhede maḳhūr kerdend. Derūn-ı perdehā be-her-çi ḫ˘āstend şitāftend be-her-çi şitāftend. Ammā ānhā ki aṣḥāb-ı ḍalālet u erbāb-ı cehālet būdend benemūdend ānçī nemūdend ber-nāḳş-ı germābe-i ʿışḳ bāḫtend ve ber-şīr-i şādurvān kemend endāḫtend. Çün der- nigerī ne [118a] ez-ṭarīḳat es ̠erī ve ne ez-ḥaḳīḳat ḫaberī, ne ez-fiʿl-i cefā nedemī ve ne der-rāh-ı vefā ḳademī, her yekī be-fitne maġlūb şode, be-vücūd-ı ḫ˘īş ez-dīden maḥcūb şode. “ ”. Evliyā-yı Ḫudā-yı teʿālā der-kār nekonend, be-ḥile zindegānī nekonend, be-güẕāf negūyend, be-rāḥat neḫorend, be-iḫtiyār neneşinend ve ḫaṣmī-i ḫalḳ nekonend ve ber-āferīdgār inkār nekonend ve ḫāṭır-ı īşān ez-kām-ı īşān ferāter nebāşed ve ez-tevbe be-ʿiṣyān neperdāzend ve ber-Ḫudā-yı teʿāla hīç nebendend ve be-ḳahḳaha neḫendend meger be-tebessüm ve īşān-rā çihār ṭamaʿ nebāşed be-ḫalḳ-ı ṭamaʿ-ı māl ve ṭamaʿ-ı cāh ṭamaʿ-ı duʿā ve ṭamaʿ-ı s ̠enā. Zāhid be-zühd nāzed ve ʿārif be-dūst. Ṣūfī-rā çi gūyem? Ṣūfī ḫod-ı ū(e)st.488 488 Bu yolda Yakûb’un nevhasıyla, Mecnûn’un nalesiyle, gönlü dertli ve eteği kanlı olmak gerekir. Sarhoş ol ama coşma, sıcak ol ama kaynama, kırıl (üzül), ama sessiz ol [şikayet etme] ki sağlam testiyi elde tutarlar, kırılanı omuzda tutarlar. Hüdâ gören ve örtendir, komşu görmez ve coşar. İlâhî! Cennet, göz ve ışık gibiyse de seni görmeksizin dert ve acıdır. Ey dervîş! Cennet ve cehennem bahanedir, maksûd Hüdâvend’in evidir. Bir toplumu cehenneme gönderir, bir topluma cennette âşiyân yapar, geri kalan dostlarını her iki mekandan kayıtsız eder. Gökten sel yağar ama ben çöldeyim, dert ortağı bilir ki ben böyleyim. Dervîşlik nedir? Bir avuç toprak ve bir mikdar sudur. Ne ayağında ondan bir dert ne de bir toz var. Bu iş nişansızdır ve bu işin nâmı sonsuz hayattır. İlâhî! Her kime muhabbet yarasını koydun, onun vücudunı yokluk rüzgarına verdin. İlâhî! Senin dışında kim bilsin! Her kim seni bildi onun işi ince oldu, her kim seni bilmedi onun yolu karanlık oldu. Seni bulanlar kendinden kurtulanlardır ve sana bağlananlar akıldan geçenlerdir. Amelsiz [kuru] söze ıztırabın dışında nesne vermezler, sözü amel ile yap ki hiç reva görmezler. Hüdâyı Teâlâ bu dünyayı sırların mahali kılmış ve her sırrın nakşını yazıya geçirmiştir. Muhakkıklar dediler ki: Kendi varlığıyla ayakta duramayan dâim olmaz ve kendi vücuduyla sabit olamayan hayat bulmaz. Dalgıç olan kuru nehirde aramaz, çiftçi verimsiz yere tohum ekmez. Dünyanın nakışları gözü renkli yapar, gözün renkli olması gönlü taş yapar. Bundan dolayı istekleri, riyâzetle uzaklaştırdılar; nefsi, mücâhedeyle yok ettiler. Perdelerin içinde her neyi istedilerse buldular. Ama dalâlet ve cehâlet ehlinden olanlar -öyle değillerdi ama öyle göründüler- hamamın resmine âşık olup aldandılar da her şadırvanın başına kement attılar. Baktığında ne tarîkattan bir eser, ne de hakikatten bir haber, ne cefa fiilinden pişmanlık, ne de vefa yolunda bir 147 Ey sālik! Pāy-güẕār-ı vādī-i ṭaleb olursan bu ṭarīḳ, ṭarīḳ-i [118b] reh-nümā-firīb-i maḥabbetdür. Genc-i bād-āverd-i būy-ı pīrāhene ḳanāʿat itmeyüp dīdār-ı Yūsuf-ı maḳṣūd, çeşm-dāşt-ı dīde-i ārzū ise teng-nāy-ı ārāmkede-i “ ”489 da dāġ-ı nihānī-i dil-i Yaʿḳūb’ı naḳş-ı ṣaḥīfe-i sīne-i cān ve temevvüc-i deryā-yı dil-i pür-derd ile devḥa-i nevḥa-yı şād-āb u reyyān idüp iʿtikāf-ı Beytü'l-ḫüzn-i endūh u esefiyi taḳdīm-i bālā- nişīni-i ḳaṣr-ı Yūsuf itmelüsün ve süveydā-yı dil-i sitāre-i siyāhuñ ġazālān-ı ḫaymegāh-ı yāruñ neẓẓāre-i sevād-ı çeşm-i şūḫuyla eglenemeyüp dāmen-i ṣaḥrā-yı vuṣlatda ārzū-yı Nīl devlet-i muḳārenetle cemmāze-keş-i maḥmil-i leylī olayum dirsüñ dāmen-i pür-ḫūn ile lāle-i hāmūn-ı cünūn ve irtikāb-ı ṣavāʿib- varaḳ-ı şūmī-i silsile-nāme-i Mecnūn olmalusun. Bāde-i ḥavṣala-sūz-ı ḫam-ı ʿışḳ ile ser-mest ol ammā şikest-i zencīr-i ḫam- ender-ḫam-ı cünūn ile iẓhār-ı [119a] bed-mesti idüp keyfe keder virme. Āteş-i cān- fürūz-ı tenevvür-i şevḳ ile germ-sāzān-ı hengāme-i maḥabbete dem-sāz u hem-dest ol lākin şerāre-i aḫker-pāre-i vaż-ı bāridle dāġ-güşā-yı sīne-i aḥbāb olup vebāle girme. Şikeste-i sengsār-ı nedāmet ü peşīmānī ol lākin zebān-dırāzi-i şikāyet ü iẓhār ʿacz ü melāletle aġzıñı açma. Kūze-i dürüsti elde ṭutarlar ise sebū-yı şikesteyi zīver-i dūş iderler. Şikestelikden ḳaçma sübḥāne'llāh dānende-i serāʾir ü ġuyūb ve bīnende-i maḥāsin ü ʿuyūb olan Ḫudāvend-i cihān-āferīn “ ”490 zişt-rūyān-ı maʿāṣī vü seyyiʾātümüze min-külli'l-vücūh nāẓır ve her bulundıġumuz yerde vāḳıf u ḥāżır iken teşhīr ü rüsvāy itmez ve günāhlarımuzı perde-i fażl u ʿināyetle setr eyler. Kendi ẕemāʾim-i aḥvāl ve maʿāyib-i efʿāl [119b] ü aḳvāllerinden ġāfil olan ḳomşular ḥaḳḳumuzda görmediklerin isnād ider bilmediklerin söyler. İlāhī! Egerçi gülhā-yı hemīşe-i bahār-ı ḥadīḳa-i cennet nev-bāde-cūyān-ı riyāż-ı ārzū olan dīde-dūzān-ı şāh-rāh-ı ʿināyet yanında hem-rütbe-i çeşm ü çerāġdur lākin gülistān-ı bī-reng ü būy-ı dīdārdan ictinā-i esm̠ ār neẓẓāre-sūz intiẓārında olan aṣḥāb-ı himmet naẓarında nümūdārdur vehm-i peyker-i dāġdur. Ümīdvāri-i duḫūl-ı cinān ve bī- medāri-i āteş-i nīrān miyānede bir ḳurı bahānedür yoḫsa cümlenüñ maḳṣūdı Ḫudāvend-i adım; her biri fitneye mağlup, kendi vücutlarıyla gözden mahcup olmuş. “Allah’ın gazabından Allah’a sığınırız”. Hüdâyı Teâlâ’nın evliyâları [uygun olmayan] işi yapmazlar, hile yapmazlar, boş konuşmazlar, rahat yemezler, isteyerek oturmazlar, [dünya işleri için] halka düşmanlık yapmazlar, yaratıcıyı inkar etmezler, gönülleri insanların mutluluğuyla kederli olmaz, tevbeden sonra günah işlemezler, Hüdâyı Teâlâ’nın [emri] üstüne [hiçbir emri] tanımazlar, kahkaha ile gülmez tebessüm ederler. Onlara dört türlü tamah olmaz: Malın, mevkinin, duânın ve senanın tamahı. Zâhid zühdlükle oyalanır, ârif dostla. Ṣûfîye ne söyleyeyim? Sûfî bizzat O’dur. 489 Güzel bir sabırdr. Yûsuf:12/18, 83 (Kısmî iktibas). 490 Nimetleri [her şeyi] kapsadı. 148 ḫāne yaʿnī Ḥażret-i Ḫudāvend-i yegānedür. Bir ṭāʾifeyi çemen-i ṣuffe-i behişt birinde murabbaʿ-nişīn-i ser-ḫ˘ān-ı tenaʿʿum u ẕevḳ ve bir gürūhı neʿūẕü billāh āteşkede-i dūzaḫa sevḳ idüp leẕāʾiẕ-i her-dü-serādan taḫliye-i dimāġ-ı dil u cān [120a] iden devletmendānı naʿīm ü caḥīmüñ her ikisinden bīzār ve vaḳfegāh-ı dīdārda müstaġraḳ-ı envār-ı şevḳ iderler. İlāhī! Mest-i ṣahbā-yı bezm-i viṣāl olan Ḥażret-i Muḥammed Muṣṭafā -ṣalla'llāhü ʿaleyhi ve sellem- ʿışḳına bu leb-sūḫte-i ḫumār-ı maʿṣiyeti ol meclis-i germā-germ-i ʿışḳ u maḥabbetde bir teh-i cürʿā-i luṭf u keremle mesrūr ve ḫarāb-gerde-i meyl-i ḥarābāt olan dil-i nālānumı maʿmūr eyle. Dirīġā bārān-ı seḥāb-ı rebīʿ ḥırmānıyla ḫurūş iden seyl-i ḫāne-i ber-endāz-ı belā cānib-i bālādan hücūm u istīlāda ve bu ḫāşāk-ı mesīl ibtilā-i dāmen-i pehn-i ṣaḥrāda zānū-girifte-vāz-ı pā-fütādeyüm. Bu ḥāli hem-derd bilür ki ne muṣībetde ve ne belādayum. Ey sālik! Dervīşlik nedür? Elüñden geçmiş mülāyim bir avuç ġubār-ı bī-vücūddur ki üzerine bir miḳdār ṣucaġız dökülmüş ola. Nermī [120b] vü nuʿūmeti bir ġāyetde olur ki anı pā-māl-i renciş ü āzār idenlerüñ keff-i pāyı derdnāk ve püşt-i ḳademi ālūde-i ḥāk olmaz bu kār-ı hemvār-ı bī-nām u bī-nişān olan merdān-ı ʿaẓīmü'ş-şān işidür ve bu işüñ nāmı ḥayāt-ı cāvidānīdür ki ṣāḥibi herkez olmaz. İlāhī! Her kimüñ ki ṣaḥīfe-i sīnesine gül-naḳş-ı dāġ-ı maḥabbeti urduñ anuñ ḫirmen-i vücūdını ṣarṣar-ı āteş-i ʿinān-ı hevā-yı cānān ile bāda virdüñ. İlāhī! Künh-i ẕāt-ı ḳadīmü'ṣ-ṣıfātuñuñ ḥaḳīḳat-i keyfiyyet-i bī-kem ü keyfine yine sen-ʿālem-sen kemā-hū'l-Ḥaḳḳ kimseler bilemez. Fi'l-cümle iktisāb-ı meleke-i maʿrifet idüp bilenler muʿriż-i ḫaṭarda ve bilmeyenler tārīki-i ḫüsrān u żararda ḳaldılar. Senüñ maʿrifet-i żātuña ıṭṭalāʿ bulanlar berzaḫ-ı vücūddan ḳurtılup kendüye bī-gāne olanlardur ve meclis-i tevḥīdde şerbet-i ḫūşkvār-ı yegānegī içenler cām-ı fenā [121a] fi'llāhı çeküp kendinden geçenlerdür. Maḥrūm-ı āmīziş-i aʿmāl olan aḳvāl-i bī-meʾāl muḳābilinde pīç- tāb u ıżṭırābdan ġayrı nesne virmezler. Aḳvāli ḳarīn-i maḥāsin-i efʿāl u aʿmāl idegör ki ḳurı sözle duḫūl-ı bezmgāh-ı ḳabūle seni revā görmezler. Ḫudāvend-i lā-yezāl “ ”491 temās ̠īl-i aʿyān-ı mevcūdātı mirʾāt-ı mücellā-yı ʿilm-i ḳadīminde cilveger ü isb̠ āt ve verā-yı estār-ı meşiyyetde maḥcūb-ı ḥücüb-i şuʾūnāt itmişidi ve 491 Allah yücedir, O’nun eşi ve benzeri yokur. 149 nuḳūş-ı ṣuver-i kāʾinātı ki ḥaḳīḳatde hem ḥicāb ve hem maḥcūbdur. Ṣaḥāyif-i imkān-ı vücūda çekmişidi ve kendisi ḳāʾim-i be-ẕāta ve dāʾim-i be-ḥayāta idi. Muḥaḳḳakīn didiler ki: Kendi ẕātıyla ḳāʾim olmayan dāʾim olmaz ve kendi vücūd-ı vācibü's-̠ sü̠ būtla s ̠ābit olmayan ḥayāt-ı bāḳī bulmaz. Ey ṭālib! Çihre-i ʿarūs-ı dil-i ümīdvārıñı ʿaraḳ-feşāni-i [121b] pīşānī-i saʿy u ictihād ile āb u tāb-ı istiʿdād vir ki sezāvār-ı terbiye-i aṣḥāb-ı irşād olasun. Zīrā ġavvāṣ olan ḫavāṣṣın cüst-cūy-ı dürr-i şāhvār ile cūybār-ı ḫuşkīde eṭrāfına varmaz ve kişt- kārān-ı dihḳān ilḳā-yı tuḫm içün ilḳā-yı zemīn-i şūre aramaz. Çār-dīvār-ı ʿanāṣır yaʿnī ẓavāhir-i ṣahāʾif-i maẓāhirde olan nuḳūş-ı ārāyiş-i temāşāsı egerçi āyīne-i dīde-i kūtāh- bīni rengīn ider ammā nermī vü mülāyemetde ṭaʿne-zen-i bināgūş-ı ḥūrān olan dil-i nāzenīni saḫt u sengīn ider. Li-hāẕā çile-keşān-ı riyāżet-ḫāne-i ictihād nesīmbāri-i enfās- ı ḳudsiyye ile ḥubāb-ı ser-i sevdāyiden izāle-i hevā-yı mā-sivā idüp pehlevān-ı ḳavī- dest-i nefsi zūr-ı bāzū-yı mücāhede vü riyāżetle żaʿīf ü maḳhūr ve taṣfiye-i āyīne-i ḫāne- i derūn ile nefs-i muṭmaʾinneyi muẓaffer [122a] ü mesrūr itdiler ve şāh-rāh-ı ḫafā vü maʿnādan istedikleri cānibe şitāb gösterüp diledikleri maḳṣūda yetdiler. Ammā verā-yı perde-i evhāmda ḫayāl-bāzān-ı ṣūret-i taḳlīd ve bī-gānegī-i ser-rişte-i ıṭlāḳ ile giriftār-ı ʿuḳde-i taḳlīd olan aṣhāb-ı ḍalālet ve erbāb-ı cehālet mirʾāt-ı zeng-beste-i derūnlarına dest-kārī-i muṣavvir-i taṣavvur-ı bāṭıl ile münʿakis olan ṣuver-i maʿkūs ve temās ̠īl-i menḥūsa vücūd virüp ṣūret-i dīvāra ḳapılup ʿāşıḳlıḳ ṣandılar ve taṣvīr-i şīr-i şādurvāna kemend atdılar. Ammā dīde-i ḥaḳīḳat-bīn ile diḳḳat olunsa ne ṭarīḳinden es ̠er bedīdār ve ne ḥaḳīḳatden ḫaberleri vardur ne işledikeri ḫaṭāyā-yı aʿmālden peşīmānī vü nedāmetleri peydā ve ne cādde-i vefāda ḳadem-i ġayret ü pāy-ı ḥamiyyetleri ber-cādur. Her biri ġavġā-yı nefs-i [122b] bī-pervā ile bir fitneye maġlūb ve perde-i ḥaclegāh-ı ʿarūs-ı şühūd olan vücūd-ı keder-ālūdelerinüñ hicāb u ḥaylūletiyle maḥcūb olmuşlardur “ ”.492 Evliyāʾe'llāhi -ḳaddese'llāhü esrārühüm- Mesn̠ evī: Her ki derūneş diger ü dil-i diger Tīġ bebāyed zedeneş ber-kemer493 492 Allah’ın gazabından Allah’a sığınırız. 493 Her kimin dili ve gönlü ayrı olursa/ Beline hançer vermak gerekir. 150 Şemşīrinden gerden-keş-i perhīz ü iḥtirāz olup muvāfıḳ-ı irāde-i derūn olmayan emri āşinā-yı zebān itmezler ve ḥīle vü ḫadaʿa ile evḳāt-ı ḥayevātı imrār ve lāf ü güẕāf ile güftār bilmezler. Niʿmet-i istirāḥatden temettuʿ-ı ārām-ı tamām ile zānū-zede-i ser-i ḫ˘ān-ı ṭaʿām olmazlar. Kenāre-nişīn-i māʾide-i tenaʿʿum olduḳları ḥālde bile ḫ˘āhiş ü iḫtiyār ile oturmazlar. Umūr-ı dünyeviyye içün ḫalḳ ile ṭarḥ-ı maʿreke-i ḫuṣūmet ü peygār ve ḥużūr-ı Ḫudāvend-i āferīdgārı inkār itmezler. [123a] Ḥālā fermān-fermā-yı dīvān-ı serāy-ı ṣadāret-i ʿuẓmā ve münşī-i memālik-i ṣūret ü maʿnā Ḥażret-i Rāġıb Paşa’nuñ -sellemehu'llāhü teʿālā- Beyt: Muẓaffer vaḳt-i furṣatda ʿadüvvden intiḳām almaz Mürüvvetmend olan nā-kāmī-i düşmenle kām almaz muṭṭaliʿ-i maʿnīdārı üzere düşmenüñ nā-kām ve kendülerinüñ nāʾil-i merām olmalarından mesrūr belki düşmenüñ muẓaffer ve kendilerinüñ mükedder olmasından rencūr olmazlar. Tevbeden ṣoñra maʿṣiyete meyl itmezler. Vācibü'l-vücūd olan “ ”494 cenābına hīç bir emri īcāb ḳılmazlar. Vaḥdet ü kes ̠retde ḫarḳ-ı perde-i edeb idüp ḳahḳaha ile gülmezler. Ol ṭāʾife-i ʿaliyyede dört dürlü ṭamaʿ olmaz ki ṭamaʿ-ı māl ve ḥubb-ı cāh, istidʿā-yı duʿā ve recā-yı s ̠enādur bir nevʿle derūnlarına gelmez zāhid-i zühd-i bārid ile ġarrü'n-nevb ʿibādetine istinād ider. [123b] ʿĀrif dūsta ṭayanup fażl-ı Ḥaḳḳ’a iʿtimād ider. Ṣūfīye ne diyeyüm nice taʿrīf ideyüm? Ṣūfī ḫod maḥv-ı ser-ā-pāy-ı vücūd-ı ḥādis ̠ ile müstaġraḳ-ı baḥr-i ḳadem oldıġı cihetle ʿadīm ve bāḳī-i Ḫudāvend-i ḳadīmdür. Kimini meslek-i zühde şevḳ idüp kimini şāh-rāh-ı maʿrifete irşād ider. İlāhī! Be-şirk ez-şirk resten netevān, be-necāset necāset şosten netevān. Ez- mürşid porsīdend ki taṣavvuf çī(e)st? Goft efkenden-i dām u ber-kenden-i kām. Şerīʿat çī(e)st bī-bedī, ṭarīḳat çī(e)st bī-dedī, ḥaḳīḳat çī(e)st bī-ḫodī. Maʿden-i zer kān(e)st, maʿden-i Ḫudā cānest. Zer mītālebī kān kon, Ḥaḳ mīṭalebī cān kon. Ey Ḥallāc! Ānçi tū goftī men pīş goftem ve ṣad-bār bīş goftem. Tū der-ʿibādet āverdī ve men der-işāret [124a] benihoftem. Tū der-şerīʿat ber-ḫod beyāşoftī ve men ber-ḫod neyāşoftem. Lā- cerem tū der-mesned-i belā oftādī ve men der-mehd-i ʿināyet ḫoftem İlāhī! Derd būd ez- īn bīş maʿşūḳ tevānger ve ʿāşıḳ dervīş. İlāhī! Her ki bā-tū sāzed gūyend dīvāneest ve her 494 Dilediğini mutlaka yapandır. Hûd:11/107 (Kısmî iktibas); Burûc:85/16. 151 ki bā-ḫod sāzed gūyend bī-gāneest. İlāhī! Dānistem ki īn kār ne kār-ı men(e)st ve der- āmeden der-īn rāh ne be-pāy-ı menest. Tū goftī reʾy-i tū nīst reʾy-i men(e)st. Ḥaḳīḳat-i bī-şerīʿat zerḳ u ez-Ḥaḳ dūrī(e)st. Şerīʿat-ı bī-ḥaḳīḳat ḫıraḳest ve müzdverī(e)st. İlāhī! Heme nā-dānend ve hem nā-tüvānend. Ez-ber-ānī ez-der-āyīm ve eger beḫ˘ānī der- ārzū-yı ānīm. Firāḳ; kūh-rā hāmūn koned, hāmūn-rā Ceyhūn koned, Ceyhūn-rā-pür-ḫūn koned. Dānī ki bā-dil-i īn żaʿīf çün koned. [124b] Enderūn-ı gūr heme ḥasretest ve bīrūn-ı gūr heme ʿibretest. Miyān-ı ḥasret ü ʿibret çi cāy-ı ʿişretest? İlāhī! Be-feżā-yı maḥabbet mīḫ˘ānī ve be-kibriyā-yı ʿizzet mīrānī. Men nemīdānem ki tū çi mīdānī.495 İlāhī! Aḥkām u ās ̠ār-ı vaḳāyiʿ-i rūzgārı bāz-beste-i ʿalāḳa-i esbāb ẓāhir oldıġı cihetle her kimden ṣādır oldı ise anuñ netīce-i ḳudret ü irādeti bilmek ḥükemā şirk iken şirk-i ḥaḳīḳīden ḫulāṣa medār olur mı heyhāt ḳan ḳanıyla yunur mı? Mürşide “Taṣavvuf nedür?” didiler “Dām ḳurmaḳ ve şikārdan ḳaṭʿ-ı ser-rişte-i ümīd idüp bī-ḳayd olmaḳ ve güm-nāmlıḳla şān u şöhret bulmaḳdur.” didi. “Şerīʿat nedür ṭarīḳat niçedür?” diyü suʾāl eylediler. “Şerīʿat, ʿibādet ü perhīz ve ṭarīḳat terk-i dürüştī vü sitīz.” oldıġın taḥḳīḳ eyledi. [125a] “Ḥaḳīḳat ne maʿnādur?” diyenlere “Naḳd-i kem-ʿayār-ı vücūd-ı beşerī şümürde-i dest-i ṣarrāf-ı fenā ve terk-i ḫodī vü pindār ile sezāvār-ı sikke-i dārü'ḍ-ḍarb-ı beḳā olmaḳdur.” didi. Maʿden-i zer kāndur maʿden-i Ḥaḳ cāndur. Altun istersüñ kān ḳazdur, bī-çūn istersüñ cān gezdür. Ey Ḥallāc! Şol sözleri ki sen söyledüñ ben senden muḳaddem söylemişidüm ve yüz ḳat senden ziyāde cürʾet eylemişidüm lākin sen “ ”496 fermānına 495 İlâhî! Şirk ile şirkten kurtulunmaz; pislik ile pislik yıkanamaz. Mürşide, “Tasavvuf nedir?” diye sordular: “Tuzak kurmak ve isteği kazmaktır.” dedi. Şerîat nedir? Kötülüğü terk etmektir. Tarîkat nedir? Kavgayı terk etmektir. Hakikat nedir? Kendini terk etmektir. Altın madeni cevherdir, Hüdâ’nın madeni cândır. Altını talep eden cevher bulsun, Hakk’ı talep eden cânını versin. Ey Hallâc! Sen ne söylediysen ben daha önce söyledim ve yüz kat daha fazla söyledim. Sen ibadetle getirdin, ben işaretle gizledim. Sen şerîatte kendini perişan ettin, ben kendimi perişan etmedim. Bundan dolayı sen bela yoluna düştün, ben inayet beşiğinde uyudum. İlâhî! Bundan daha büyük dert olur mu maşûk zengin ve âşık fakirdir. İlâhî! Her kim seninle olsa [halktan uzak dursa] ona dîvâne derler ve her kim kendisiyle olsa [kendini bilse] ona bîgâne derler. İlâhî! Ben bilirim ki bu iş ne benim işim ne de bu yola girmem benim isteğimdir. Sen buyurdun ki re’y benim re’yimdir, senin değildir. Şerîatsız hakikat ikiyüzlülüktür, Hak’tan uzaklaşmaktır. Hakikatsiz şerîat hırka ve ücretle çalışmaktır. İlâhî! Bizler cahil ve güçsüzüz. Onlardansak geliriz ve eğer çağırırsan onu arzularız. Ayrılık; dağı sahra, sahrayı Ceyhun nehri, Ceyhun nehrini kanlı yaptı. Bilir misin ki gönül bununla zayıf düştü. Mezarın içinde hasret, dışında da ibret var. Bu hasret ve ibret arasında işret nedir? İlâhî! Muhabbet artsın istersin ve izzetinin büyüklüğüne sürersin. Ben bilmem ki sen bilirsin. 496 İnsanlara akıl seviyelerine, istidat ve durumlarına göre hitap edin. Hadîs. 152 riʿāyet itmeyüp cūşiş-i deryā-yı şevḳ u istiġrāḳıyla ol gevher-i cihān-bahā-yı maʿnāyı ḳālıb-ı ṣadef-i ʿibārete ḳoyup siyāsetkede-i şerīʿatde kendiñe ḳıyup mübtelālar gürūhuna serdār olduñ ammā ben nüḫüfte-i żımn-ı işāret ve mażarrat-ı kec-i fehmān-ı zamāndan iḥtiyāṭ u mücānebet itdüm lā-cerem [125b] ġunūde-i ārāmgāh-ı mehd-i ʿināyet oldum. İlāhī! Bundan büyük muṣībet olur mı ki maʿşūḳ münaʿʿam-ı bī-niyāz ve faḳīr-i āşıḳ bī-berg ü sāz ola. İlāhī! Muṣāḥabet-i bī-gāne vü āşinādan nefret ve mülāḥaẓa-i ʿaẓamet-i celāl ü ʿuẕūbet-i cemālüñle iḫtiyār-ı gūşe-i vaḥdet Beyt: ʿĀşıḳ oldum ḥakīm idi ādem ʿAḳla uydum bih var dili didiler nüktesin idrāk idüp ḫalḳdan mücānebet idenlere dīvānedür dirler ve kendüyi bilüp sāzkārī-i ṭabīʿat-ı fıṭriyye ile dem-sāz olanları bī-gānedür diyü teşhīr iderler. İlāhī! Bildüm ki bu kār-ı ʿışḳ benüm kārum ve bu ṭarīḳa-i sülūk benüm maḳdūr-ı pāy-ı iḫtiyārum degildür. Yine sen buyurduñ ki reʾy benüm reʾyümdür. Senüñ saʿy u tedbīrüñ bāṭıldur. Bī-gāne-i aḥkām-ı şerīʿat olan maʿnā-yı ḥaḳīḳat zerḳ [126a] u dūrī ve bürehne-i cāme-i ḥaḳīḳat olan şerīʿat yaʿnī iḳtiżā-yı aḥkām-ı şerīʿat-ı maḥża ile ʿamel ü ḥareket ṭaleb-i ücret-i ḫidmet żımnında ḫıraḳ u müzdverdür. İlāhī! Bizler ser-cümle-i nā-dān u nā-tüvānlaruz eger bizi rānde-i dergāh-ı ʿāṣiyān- penāh idersüñ ḳanda gidelüm? Yine senüñ bāb-ı iḥsānuña gelürüz. Yoḳ eger sezāvār-ı luṭf u daʿvet ve mesrūr-ı taḳrīb ü ināyet buyurursuñ zamānlar oldı ḫod bu ārzū ardınca biryān oluruz. Beyt: ʿIşḳ derdī(e)st eger ber-kemer-i kūh nehī Seng ber-sīne-zenān āyed ve feryād koned497 Şerāre-i ḫārā-güdāz-ı firāḳ-ı dil sengīn-i kūhsāra iṣābet itse nümūdār-ı pehn-i hāmūn idüp iẕābe-i eczā-yı çārgāne ile ol hāmūnı ʿayn-ı Ceyhūn ve Ceyhūnı hücūm-ı seyl ü sirişk ile hem-reng-i ḫūn ider. ʿAceb bilür misün bu [126b] derd-i bī-dermān yaʿnī belā- yı firāḳ-ı cānān bu żaʿīfüñ dil-i nālānına neler eyler ve ḫadeng-i āteşīn-i peykān-ı ġam u miḥnet ol āvāre-i cān-ı ḫasteye ne işler geçer? 497 Aşk bir derttir, eğer bir dağın sırtına koyarsan/ Taş göğüsüne vurarak gelir ve haykırır. 153 Ey ġāfil! Derūn-ı külbe-i mezār derd-i āteş-i ḥasretle ḳarīn-i ẓulmet ve bīrūn-ı mevḳif-i mezār cilvegāh-ı küleh-rübāyān-ı ʿibretdür. Efsūs bu iki berzaḫ arasında tertīb- i bezm-i ʿişret ne ġafletdür! İlāhī! Siper-i endāḫte-i maʿreke-i teslīm olan ser-bāzān-ı ʿışḳı meydān-ı maḥabbete daʿvet idersün ve döner telāṭum-ı ṭūfān-ı deryāyı dehşet ile müstaġraḳ-ı emvāc-ı veleh ü ḥayret idüp rānde-i dūr-bāş-ı kibriyā-yı ʿizzet ḳılursın. Żımn-ı redd ü ḳabūlde ḥikmet nedür? Fihrist-i ümmü'l-kitāb-ı ʿilm-i ḳadīmüñde ne yazduñ ben bilmem sen bilürsün. İlāhī! Dīn-i ehl-i daʿvā der-nifāḳ şod ve cān-ı [127a] ehl-i maʿnā der-iştiyāḳ şod. Ey dūzaḫ ser-i tū nedārem ez-ḫod ḫaber medih ve ey behişt mihr-i tū nedārem derd-i ser medih. İlāhī! Çün dil tū dādī bīş ez-īnem ciger medih. Ey civān-merd! Ṣad-bār āb u ḫāk şevī bih ez-ān ki yek-bār der-sipend-i ḫod helāk şevī. Dünyā heme telbīsest ve muḥibb-i ū beter ez-İblīsest. Ey besā nā-kāmī ki ez-kām ber-āyed ey besā kām ki ez-nā-kāmī mīzāyed. Bād-ı Ṭāʾif bāyed ve āb-ı deryā tā post-ı mīş edebem şeved naẓar-ı şeyḫ bāyed ve niyāz-ı mürīd tā şaḫṣ müstaḳīm şeved. İlāhī! Çün bī-gānegān negūyem ki kucāyī ve çün müzdverān negūyem ki girāyī. İlāhī! Eger ḥesāb-ı tū bā-māyedārānest men dervīşem ve eger bā-müflisānest men ez-heme bīşem ve bā-īn heme bā-dest-i tehī ve bā- dil-i rīşem. [127b] Ṭamaʿ ez-her ki kerdī esīr-i ū geştī ve minnet ber-her ki nihādī emīr-i ū geştī.498 Beyt: Bā-her ki ʿaṭā kerdī geştī-i tū emīr-i ū Ve zi-her ki ʿaṭā custī geştī-i tū esīr-i ū499 Yek-men nān ez-yek-Mennān ṭaleb ki ez-īn dü-nān besitān dü-nān ḥāṣıl netevān.500 498 İlâhî! Dava ehli dine nifak bulaştırdı, mana ehlinin cânı iştitiyakla doldu. Ey cehennem senin başına sahip değilim kendinden haber verme ve ey cennet senin sevgin gönlümüzde yok başımıza dert verme. İlâhî! Sen, gönül verdin bundan fazla cesaret verme. Ey civanmert! Yüz kere su ve toprak olmaktansa bir kere kendinde yok olmak daha iyidir. Dünya hileyle doludur ve onu seven şeytandan daha beterdir. Nice mahrumiyet ki arzulardan gelir, nice arzu ki mahrumiyetten doğar. Koyunun derisinin post olması için Tâif rüzgarı ve derya suyu gereklidr; kişi doğru iş ve yol üzere olması için pîrin nazarı ve müridin niyâzı gereklidir. İlâhî! Bîgâneler gibi sana neredesin demem ve ücretle çalışanlar gibi ücret istemem. İlâhî! Hesabın zenginlerle ise ben fakirim, yoksullarla ise ben herkesten zenginim ve bütün bunlarla eli boş ve gönlü yaralıyım. Her kime tamah ettiysen onun esiri olursun ve kime minnet ettiysen onun emiri olursun. 499 Kime ihsanda bulunsan onun emiri olursun/ Ve kimden de bir talepte bulunsan onun esiri olursun. Hâce Abdullah Herevî. http://fa.turktakvim.com/index.php?tarih=2014-11-23&page=arkayuz (07.03.2017). 154 Ḳıṭʿa: Dilā çün zi-dü-nān borīdī ṭamaʿ Zi-ḳuvvet-i kesān ḳuvvet-i cān meḫ˘āh Sinān ḫor tū cān-ı men ve hīç vaḳt Zi-dergāh-ı dü-nān yekī nān meḫ˘āh501 Ḳıṭʿa: İlāhī ez-ān ḫ˘ān ki ez-behr-i pākān Nihādī naṣīb-i men bī-nevā gū Eger niʿmetet cüz be-ṭāʿat nebāşed Pes-īn beyʿ ḫ˘ānend luṭf u ʿaṭā gū502 Eger der-bahā merd ḫ˘āhī nedārem ve ger bī-bahā mīdīhī baḫş gū. Eger ez-sükkān-ı tūem üstüḫ˘ānī ve ger ez-kesān-ı tūem merḥabā gū. Zād ber-gīr ki sefer nezdīkest, ez- nedāmet [128a] çerāġ efrūz ki ʿaḳabe bes teng ü tārīkest, edeb āmūz ki ṣoḥbet-i mülūk bes bārīkest. Bī-niyāzī-rā ez-ḫalḳ tāc kon ve ber-ser neh. Ser-encām ḫod-rā çerāġī der ber neh. Yek ẕerre şināḫt bih ez-dü-ʿālem yāft. Ṭālib-i dünyā rencūrest ve ṭālib-i ʿuḳbā müzdverest. Īmen menişīn ki helāk şevī īmen ān-zamān şevī ki be-īmān der-zīr-i ḫāk şevī. Ān-rā ki tū ḫ˘āhī āb der-cūy-ı ū revān(e)st ve ān-rā ki neḫ˘āhī çi dermānest? Be- ʿāriyet nāzīden ḳār-ı zenānest, ez-dīde-i cān dīden kār-ı ānānest ve īn kār-ı merdān(e)st. İlāhī! Ez-kūy-ı cefā goẕer kerdem ve ez-rāh-ı vefā ḥaẕer kerdem çi konem iḳtidā be- peder kerdem. Çeşm-i nigāh dār tā dil be-bād-nedihī ve zebān nigāh dār tā ser-be-bād- nedihī [128b] ve vuẕū-ı nigāh dār tā namāz be-bād-nedihī. Peygār konī ne ki bī-kār bāşī. Peyveste se çīz ez-se çīz be-feryādest: Īmān ez-ḥırṣ, cān ez-zebān, dil ez-dīde. Ḫilʿat der-siḥr baḫşend ve tū ḫoş ḫufte-i bīdārī. Ez-meclis ʿilm āyed ve tū remīde-i ḥikmet ez-şikem gürisne ḫīzed ve tū sīr-ḫorde-i der-ān maḥalle ki maḥabbet cāy-ı gīred ʿāfiyet begorīzed. Maḥabbet gülī(e)st, miḥnet ve belā ḫārān. Kodām dilest ki nīst giriftārān? ʿIşḳ çī(e)st? Şādī-i refte ve ġam der-āmede. ʿĀşıḳ kī(e)st? Dem fürū şode ve cān ber-āmede. İlāhī! Şādī nemīşināḫtem mīpendāştem ki şādem, eknūn me-rā çi şādī ki 500 Bir tartı ekmeği tek Mennân’dan iste ki bundan iki ekmek al, yoksa iki ekmeği alamazsın. 501 Ey gönül! İki ekmekten tamahı kes/ İnsanların kuvvetinden cânın kuvvetini isteme/ Süngüyü ye cânımdan ve hiçbir zaman/ Dergâhın iki ekmeğinden birini isteme. 502 İlâhî! Müminlere verdiklerinden/ Nasipsiz bîçâre olan bana da ver/ Sadece ibadete nimet veriyorsan/ O zaman o lütfu bana da yap/ Hâce Abdullah Herevî. http://www.javdaneh.com/Monajat/khaje%20abdolah%204.htm (07.03.2017). 155 şādī şināsī-rā be-bād dādem. İlāhī! Çün bedānistem ki tevāngerī dervīşī(e)st dūst-ı dervīşem çün vaʿde-i [129a] dīdār dürüst-kerdī ġulām-ı dīde-i ḫ˘īşem.503 İlāhī! Bī-gāne-i āşināyān-ı maʿrifet ve vīrāne-i cehālet şerīʿat ve ṭarīḳat olup sülūk-ı ʿāmi-yāne-i mücerred ile daʿvā-yı kerāmet ve ġavġā-yı ḥaḳīḳat iden bāṭıl cāhilleri keştī-i bī-lenger dīn ve āyīnleri fürū-refte-i girdāb-ı nifāḳ ve sevdā-i girān- bender ʿirfān olup bādbān-güşā-yı fülke-i riyāżet ve lenger-endāz-ı liman-ı kerāmet olan deryā-dillerin lüʾlüʾ-yi tābdār-ı cān-ı bī-ḳarārları tevārüd-i emvāc-ı maʿnā ile müstaġraḳ-ı deryā-yı iştiyāḳ oldı. Ey dūzaḫ berg ü bār-ı şecere-i iʿtiḳādumuz nāmiye-i bahār-ı luṭf-ı Bārī ile reşk-i sebzezār-ı behişt-i berīn olmaġla senüñ bevr-i ṣāʿiḳa-bār-ı ṣavletüñden fāriġ-dilüz ve fażl u ʿināyet-i Ḫudā ile menzilümüz cüdādur. Senüñ dāʾireñe [129b] varacaḳ degilüz kendüñden ḫaber virme ve ey behişt sen daḫi ārāyiş-i ṭūbā ve kāḫ u ḥūrā ile çoḳ da ġarrü'n-nevb nāzlanma ki aṣıl maḳṣūd sen degilsün. Bizüm maḳṣūdumuz ārāste-i gül-zībā-yı ẕevḳ-i rūḥānī olan şecere-i tecellīgāh-ı ẕāt ve mevʿūd oldıġumuz s̠emere-i dīdār-ı ḳāḍi'l-ḥācātdur. Biz aña māʾilüz sen bize derd-i ser virüp araya girme. İlāḥī! Çünki bu daʿvālara ḳudret yaʿnī bu istidʿālara furṣat virdüñ bundan ziyāde cesāret virme. Ey civān-merd! Ṣaḥrā-yı hevesde bād-fürūşi-i tereddüd-i aḥvāl ve hīç ber-dūşi-i taʿalluḳ-ı āmāl ile yüz kerre ġavṭā-ḫ˘ār-ı çirk-āb-ı ıżṭırāb ve ḫāksār-ı rāh- güẕār-ı inḳılāb olmaḳdan ise gevher-i vücūdı defʿaten sipend-i āteş-i helāk ve girībān-ı cāme-i ḥayātı dāmāna dek çāk itmek [130a] yegdür. Dünyā ser-ā-pā mekr ü telbīs ü şerr aña maḥabbet idüp dükkān-nişīn-i bāzār ister rācī olan kem-māyeler İblīs’den 503 Pahasını istersen bende hiç yok ve pahasız verirsen bağışta bulun. Senin kulunsam bir kemik ver ve senden birisi isem merhaba söyle. Yol azığını al ki sefer yakındır, pişmanlıktan bir çerağ yak ki yol çok dar ve karanlıktır, edep öğren ki sultanların sohbeti naziktir. Yaratılmışlara muhtaç olmamayı bir taç yap, başına koy. Kendi sonuna bir çerağ yakıp önünde tut. Bir zerre marifet iki âlemde [elde edilenden] daha iyidir. Dünyaya tâlip olan dertlidir ve ukbâya tâlip olan işçidir. Emin oturma ki helâk olursun, toprağın altına gireceğin zaman emin olursun. Sen onu istersen su nehir olup akıp gider ve onu istemezsen derman nedir? Ödünç verilenle nazlanmak kadınların işidir, cânın gözüyle görmek ise erkeklerin işidir. İlâhî! Cefa köyünden geçtim ve vefa yolundan çekindim; ne yapayım ki babama tâbî olayım? Gözünü sakla ki gönle sıkıntı vermeyesin, dilini tut ki incitmeyesin, abdestini sakla ki namazın bozulmasın. Savaşmak işsizlikten daha iyidir. Üç şey üç şeyden feryat eder: İman hırstan, cân dilden, gönül gözden. Hediye sihirle verilir ve sen iyi uyuyan bir uyanıksın. Meclisten ilim çıkar ve hikmet aç karından çıkar. Sen sevginin yerleştiği ve sıhhatin kaçtığı bölgenin en çok doyanısın. Muhabbet güldür, mihnet ve bela onun dikenidir. Hangi gönüldür ki tutkun olmasın? Aşk nedir? Mutluluğun gitmesi ve gamın gelmesidir. Âşık kimdir? Nefesi kesilip cânı dudakta olandır. İlâhî! Mutluluğu bilmezdim, kendimi mutlu sanırdım, şimdi beni ne mutlu edebilir ki mutluluğu unuttum. İlâhî! Zenginliğin dervîşlikte olduğunu bildiğim zaman dervîşin dostu oldum ve görüşme vadesi verdiğin o zamandan beri kendi bakışımın kölesiyim. 156 bedterdürler. Vesīle-i ḥuṣūl-ı merām ve vāsıṭa-i vuṣūl-ı kām ẓann olunan aḥvāl-i muḳaddime-i melāl ve netīce-i nā-murādī vü infiʿāl oldıġı çoḳ görülmüşdür ve çoḳ kerre bün-i cāh-ı nā-murādī āḫirīn pāye-i sellem-i iḳbāl ve külbe-i endūh u melāl derece-i ḳaṣr-ı cāh u celāl oldıġı vāḳiʿ olmuşdur. Nesīm-i ṣabā ile āb-ı deryā lāzımdur ki post-ı mīş ḳabūl-i dibāġat idüp mīşīn ola ve naẓar-ı şeyḫ-i güşāde-i çeşm gerekdür ki niyāzmend-i taʿyīn olan mürīdler iktisā-yı ḫilʿat-i rüşd ü sedād ile mesned-i ḳaṣr-ı murādda murabbaʿ-nişīn ola. İlāhī! Resm ü rāh-ı vādī-i maḥabbeti bilmeyen bī-gānegān-ı güm-şüde-i rāh gibi saña [130b] Ḫudāyā ḳandasun dimem ve ırġadlar gibi muḳābele-i saʿy u ʿamelde ücret istemem. Eger bāzār-ı restāḫīzde ḳurılan mīzān-ı aʿmāl muḥāsebe-i aḥvāl-i büzürgān ve muvāzene-i aḥmāl-i māldārān içün ise ben dervīş-i faḳīrüm. Yoḳ eger tehī-māye-i naḳdīne-i maḥāsin-i aʿmāl olan ḫaclet-zedegān-ı iflās-ı melāl içün ise içlerinde ben aṣḥāb-ı ser ü sāmān faḳr u ʿanādan nām-āver bir emīrüm ve bā-vücūd īn heme tehī-dest ü dil-gīrüm. Aġniyā-yı rūzgārdan her kimüñ ʿatebe-i bāb-ı naḫvet-meʾābında izāle-i āb-ı rūy-ı şāhid-i ḥamiyyet ve terk-i neng ü nāmūs ġayretle āvīḫte-i çengāl-i ṭamaʿ-ı māl ve mürtekib-i ẕüll-i suʾāl olursuñ anuñ elinde esīr ḳalursun. Ammā her ol niyāzmend-i ḥuṣūl-ı ḥācetüñ ki isʿāf-ı merām ve temşiyet-i maṭlab u kāmında bulunup güşāde-i [131a] pīşānī-i luṭf u tevāżuʿla dildārlıḳ gösterürsün anuñ emīri olursun. Beyt: Bā-her ki ʿaṭā kerdī geştī-i tū emīr-i ū Ve ez-her ki ʿaṭā custī geştī-i tū esīr-i ū504 Bir-men nānı bir Mennān’dan iste ki bu dü-nān-ı pür-imtinān-ı zamāndan bir ḥāl ile iki nān alamazsun. Mıṣraʿ: Ve ān ki dendān dād nān hem mīdihed505 maʿnasına muṭṭaliʿ olamazsun. Mühimm-perdāz-ı tūşe-i rāh ol ki sefer nezdīkdür. Çerāġ-ı efrūz-ı nedāmet ü intibāh ol ki yol tārīkdür. Taʿallüm-i fenn-i ādāb it ki ser- rişte-i ṣoḥbet-i mülūk ziyāde bārīkdür. 504 Kime ihsanda bulunsan onun emiri olursun/ Ve kimden de bir talepte bulunsan onun esiri olursun. Hâce Abdullah Herevî. http://fa.turktakvim.com/index.php?tarih=2014-11-23&page=arkayuz (07.03.2017). 505 Ağzı veren [Allah] ekmeği de verir. 157 Beyt: Der-pīş-i ḫalḳ dest-i ṭamaʿ kerde-i dırāz Pül-beste-i ki bugẕarī ez-āb-ı rūy-ı ḫ˘īş506 Pendini benden işit ve dest-i iḥtiyācı keşīde-i āstīn-i ibtihāc idüp bī-niyāzī vü istiġnāyı muraṣṣaʿ bir tāc it [131b] küngüre-i ser-i saʿādetmendiñi ṭāḳ ve ser-encām-ı kārı mülāḥaẓa ḳılup ẓalām-ı şeb-i şebīde tenvīr-i kāşāne-i derūn idecek bir çerāġ yaḳ. Bir ẕerre-i maʿrifet iki dünyā ṭolusı niʿmetden aʿlā fi'l-ḥaḳīḳa çāşnī-i telḥ-ābe-i ġam u miḥnet leẕẕet-i şerbet-i āsāyiş ü ʿāfiyetden ṣad-mertebe iḥlādur. Ṭālib-i dünyā rencūr ve ṭālib-i ʿuḳbā müzdverdür. Ṭālib ṭālib-i Ḫudādur ki rātibe-i şuʿūr ve meleke-i ʿilm-i ẓarūrī ile müretteb-i sūr-ı sürūr ve muḫarrib-i sūr-ı şurūr olup āşinā-yı şināverān-ı deryā- yı nūr olur. Āsūde-i ṭavārıḳ-ı nā-gehānī olup terk-i siper-i iḥtiyāṭ itme ki berḳ-i şemşīr-i ḥavādis ̠ āfet-resān-ı sāmān-ı ḥālüñ olur. Tīġ-ı bī-dirīġ-i ḥayf u dirīġin zaḫm-ı cān-figār-ı dil-āzārından ol kimseye emniyyet gelür ki teng-nāy-ı gūr-ḫānede [132a] şāhid-i pür- çihre-i īmānı celīs bulur. Ḥaḳāyıḳ-ı aḥḳām u āṣār-ı mümkineye min-ġayr-ı şuʿūr ḥuṣūlüne rabṭ-ı ser-rişte-i ihtimām eyledigüñ umūruñ żarrı “ ”507 żımnında mużmer ve vuḳūʿundan istinkāf u istikrāh itdigüñ aḥvālüñ ḫayr u se̠ meri “ ”508 ḫaberinde muḳarrerdür. Müsteʿār olan esbāb-ı tecemmül ile mübāhāt u iftiḫār itmek şīve-i zenān-ı kem-şuʿūr ve ḥaḳāyıḳ-ı besāʾiṭ-i ecrāma ḥavāle-i dīde-i ẓāhir-bīn ḳılmaḳ anlara maḳṣūr iken sen inṣāf eyle bu keyfiyyet-i nā-ṣavābı irtikāb-ı sezāvār-ı merdān mı ve temyīz-i cevāhir ü aʿrāż ve farḳ-ı sevād u beyaż iden dūr-endīşelere bu kārı iḫtiyār-ı şāyān mıdur? İlāhī! Kūy-ı cefādan güẕer ve rāh-ı vefādan ḥaẕer itdüm. İlāhī! Nişīm-i iḳtiżā-yı reftār-ı [132b] peder itdüm. Tīr-i nigāh-ı çeşm-i şūḫ ile zaḫm-güşā-yı sīne-i perhīz olup her cānibe ḥavāle-i şemşīr-i neẓẓāre-i ḫūn-rīz itme ki ṭıfl-ı dil-i nā-kāmı mecrūḥ ve dilüñi ṭut ki ruḫ-zībā-yı rūḥı naṭʿ-ı şaṭranc-ı ḫacāletde maṭrūḥ itmeyesün. Ḥıfẓ-ı vużūʿda riʿāyet-i merāsim-i iḥtiyāṭ it ki namāza fesād virmeyesün. Meşġale-i ceng ü peygār baṭālet ü bī-kārlıḳdan ehvendür. Çalış ziyān görmeyesün. Dāʾimā üç şeyʾ üç şeyʾden feryād ile mutażaccırdur: Īmān, ḥırṣ u ṭamaʿdan müteneffir; cān, mār-ı bī-cān-ı zebāndan giriftār-ı ḫalecān u mutażarrır; āyīne-i dil, ġubār-ı şūḫ-çeşmi-i germ-i 506 Halkın önünde tamahın elini uzatmışsın/ Köprü yapmışsın ki haysiyetinden geçesin diye. 507 Yine olur ki, (bir şey sizin için kötü iken), siz onu seversiniz. Bakara:2/216 (Kısmî iktibas). 508 Olur ki, (bir şey sizin için hayırlı iken), siz onu hoş görmezsiniz. Bakara:2/216 (Kısmî iktibas). 158 nigāhdan mütekeddirdür. Ḫilʿat-i saʿādeti şükūfe-i şeb-güşā-yı kevākib ile müzeyyen olan siyāh-ḫayme-i lāceverdī-i ṭınāb-ı şeb henüz ber-cā vü manṣūb [133a] ve ṭullābe-i ʿilm-i zer mühce-i āfitāb-ı püşt-i kūh ufuḳda henüz mütevārī-i ḥicāb-ı ġurūb iken tertīb-i ricālü'l-ġayb bārgāh-ı melekūt ile ḳurılan dīvān-ı raḥmet-i bünyān-ı seḥergāhda ilbās iderler sen ise pīçīde-i liḥāfe-i ḫ˘āb u ġaflet ve dūş-ārā-yı pūşiş-i melāmet olup yatur uyursun. Bu ḫilʿat-i teşrīf-baḫş ile maẓhar-ı iltifāt olmaḳ hengām-ı ṣubḥda bīdārlıḳ ve sevād-ı suṭūr-ı mütūn-ı ʿulūmdan çeşm-i cāna sürme-gedālıḳla ṣūret bulur. Sen ise meclis-i ʿilmden ṣad-meyl ḳaçar yatursun. Bu ḥāletler yaʿnī bu saʿādetler firīfte-i fermān-ı nefs-i gürisne-çeşm olmayup ḫ˘ān-ı dürr-çīde-i perhīz ü riyāżeti ber-çīde-i pīşgāh-ı ḳanāʿat itmegle ḥāṣıl olur. Sen ise imtilā-yı miʿde ile tā-be-gülū mübtelā-yı inḳıbāż iken yine ṭurma yer ṭurursun. [133b] Sulṭān-ı maḥabbetüñ ḳarārgāhı olan maḥallede ʿāfiyet ü rāḥat ṭuramaz ḳaçar. Cüyūş-ı kerem-ʿinān-ı ġam-ı ʿışḳ ḳondıġı yerden tevābiʿ-i ḥakīm-i ʿaḳl olan cūş-ı pūşān-ı āşāyiş ü ārāmiş fi'l-ḥāl göçer. Maḥabbet nedür? Maḥabbet bir güldür miḥnet anuñ ḫārıdur. Ḳanḳı dildür ki bāġda olmaya bütün dünyā fütārıdur. ʿIşḳ nedür? ʿIşḳ bir sürūr-ı mefḳūd ve ġam-ı mevcūddur. [ʿĀşıḳ kimdür?] ʿĀşıḳ bir ḫaste-i dem-beste ve bir remīde-i cān-be-leb-i resīdedür. İlāhī! Ḥüzn ü şādī nedür bilmezdüm ve ġam u sürūrı hem-digerden farḳ itmezdüm. Kendimi şād u mesrūr ve ābād u maʿmūr ṣanurdum meger dest ü pāy cism ü cān mükebbel-i dü-şāḫa-i endūh u ḥırmān ve esbāb-ı ṭarab u ümīd müteferriḳ ü perīşān imiş. Şimden ṣoñra terettüb idecek feraḥuñ ne ṣafāsı olur ki [134a] evvelkiden ziyāde sürūr u ġam temyīzinden ḳāṣır ve ifnā-yı ser ü sāmān-ı şuʿūr ile şūrīde-ḫāṭırum. İlāhī! Çünki iki cihānuñ ġınāsı dervīşlikde oldıġun bildüm pes min baʿd dūstdār-ı dervīş ü dervīşüm ve çünki vaʿde-i dīdāra istiḥkām-ı netīce-i taḥaḳḳuḳ virdüñ ol günden beri ḫalḳa-i dervāze-i intiẓār olan merdüm-i çeşmüñ bende-i ḫalḳa-be-gūşum. İlāhī! Herkes ez-ān ki nedār ve müflisest ve men ez-ān ki dārem. Herkes ez-ān ki nemīāred ḫacel ve men ez-ān ki mīārem. Herkes ez-kişte be-renc ve men ez-ān ki mīkārem. Hīç ʿāşıḳ ez-maʿşūḳ dād-necūyed ve hīç dūstdār ʿayb-ı maʿşūḳ negūyed. Tecellī-i Ḥaḳ nā-gāh āyed ammā ber-dil āgāh āyed. Sāḳī mütecellī şod ez-şarāb yek- ḳaṭre pes neẓẓāre-i cemāl-i sāḳī sāmān [134b] negoẕāred. Bā-hīç kes dīde ber-aṣl dāred ū der-dīde-i ḫod ḫārest ān ki tū-rā dīd vey-rā bā-heşt-behişt çi kārest. Ḫoş āmed dīde belā-yı dil(e)st belāy ez-mā dil(e)st āb u gilest. Āncā ki dūstī(e)st ez-ġayb nis̠ārest “ 159 ”509-rā bā-dūstī çi kārest. Teyemmüm revā nīst be-ḫākī ki der-ū gerd nīst. Taḳarrüb revā nīst be-merdī ki der-ū gerd nīst. İlāhī! Zūr kerden ber-żaʿīfān ne naʿt-ı kerīmān(e)st ve bārīk şümārī-i dūstān ne der-ḫod-ı bī-niyāzānest. İlāhī! Tū goftī “ ”510 raḥmet ferāvānest. İlāhī! Behre-i mā ez-raḥmet çī(e)st? Eger būy-ı ez-ān be-mā resed dü-ʿālem çü mā kī(e)st? İlāhī! Tā çend-īn bend-der-bend ʿāşıḳ der-hezār belā ve maʿşūḳ nā-ḫursend? İlāhī! Ṭāʿat egerçi [135a] besī nedārīm ammā der-dü-cihān cüz tū kesī nedārīm. Be-bāzār be-gāh ve be-namāz bī-gāh dünyā ābādān ve dīn tebāh. Ne şerm der-civānī ve ne peşīmānī der-pīrī ez-kūdegī tā pīrī heme nā-pākī ve dilīrī. ʿÖmrī be-kastī ve ʿöẕrī neḫ˘āstī ez-rūy-ı rāstī nezedī be-rāstī. Merg der-kemīn ve maḳām-ı tū der-zīr-i zemīn ve bāz-geşt-i tū be-Rabbi'l-ʿālemīn ve tū ḫ˘āce-i hemīn u hemīn u hemīn. İlāhī! Eger porsend ki īn çi zārī(e)st gūyem ki īn çi ḫ˘ārī(e)st. Me-rā ṣıfat-ı Ḥaḳ nā-güẕārī(e)st tū-rā ṣıfāt-ı bürd ü bārī(e)st. Ey nevāzende-i ġarībān! Men ġarībem. Ey derd-rā devā kon! Çün tū-yı ṭabībem. Bāş tā miḥnet-i dünyā be-ser-āyed ve tuḫm-ı ʿināyet be-ber-āyed. Şām-ı cüdā-yı fürū şeved ve ṣubḥ-ı viṣāl ber-āyed der-i saʿādet [135b] güşāde şeved baḫt-ı ezelī be-der-āyed. Melikā! Īn āşināʾīyet bā-bendeest ki rehī der-īn endīşe-i ʿömr begoẕāşt. Eger āşināʾīyet nīst. Rehī maġbūnān-rā ki berdāşt ve eger pendāştest pendāşt ber-rehī ki gomāşt. İlāḥī! Cüz ez-dergāh-ı tū dergāh nīst ve cüz ez-tū ber-tū rāh nīst der-yāb rehī-rā ki cüz tū penah nīst. Ey heme tū bes bā-tū hergiz key pedīd āyed kes. Ez-ḫāk çi āyed u ānçi ez-ḫāk āyed çi-rā şāyed? Rehī bī-çāre vü ʿināyet-i tū ʿazīz yā be-kerem dest-gīr verne (ve eger ne) ez-ū meḫ˘āh hīç çīz.511 509 Çamurdan (süzülmüş) bir öz. Müminûn: 23/12 (Kısmî iktibas). 510 (Rabbiniz) geniş rahmet sahibidir. En’âm:6/147 (Kısmî iktibas). 511 Hiç kimse ona sahip değil ve müflistir ve ben ona sahibim. Herkes getirmediklerinden utanıyor, ben ise getirdiklerimden utanıyorum. Herkes ektiğinden sıkıntı çekiyor, ben ise ekiyorum. Hiçbir âşık maşûğun ayıbını aramaz ve hiçbir dost maşûğun ayıbını söylemez. Hakk’ın tecellîsi ansızın sudûr eder, ama uyanık gönülde zuhûr eder. Sâkî bir damla şaraptan göründü [keyiflendi] sonra sâkînin cemâlini temaşadan sükûn gelmez. Herkesin gözünde asil gözükür, ancak kendi gözünde diken gibidir. Seni gören kişinin Heşt-Behişt (Sekiz Cennet) ile işi olmaz. Hoşgelen bakışlar gönlün belasıdır, bizim gönül belamız su ile çamurdur. Nerede dost varsa orada gaybdan gelen bir mükafat var, “Çamurdan (süzülmüş) bir öz.” ün dostlukla işi olmaz. Tozlu olmayan toprak ile teyemmüm olmaz, dertli olmayan kişi ile geçinme, uysallık olmaz. İlâhî! Zayıflara zorluk vermek cömertliğinin vasfı değil ve dostları küçümsemek de niyazsızlara yakışmaz. İlâhî! Sen “(Rabbiniz) geniş rahmet sahibidir.” ile rahmetinin çok olduğunu söyledin. İlâhî! Rahmetinden bizim nasibimiz nedir? Onun kokusu bize ulaşırsa iki âlemde bizim gibi [mutlu] kimdir? İlâhî! Ne zamana kadar âşık art arda binlerce belada iken maşuk kanaatsizlik içindedir? İlâhî! Tâatimiz yoktur, ama iki cihanda da senin dışında kimsemiz yoktur. Vakti olmadığında pazara gidiyoruz ve vakti olunca namaza gitmiyoruz, dünyayı tamir, dini tahrip ederiz. Ne gençlikte utanma ne yaşlılıkta pişmanlık, çocukluktan yaşlılığa kadar hep murdarlık ve yiğitlik. Ömrü geçirdin ve özür dilemedin, doğruluk ile doğruluğun yüzüne vurmadın. Ölüm pusuda, senin makamın yerin altında, 160 İlāhī! Bu ḫalḳ-ı ʿālem rehīn-i ḳabża-i temellük idemeyüp ḥasret-keş-i ḥuṣūl u vuṣūl olduḳları nesneden mübtelā-yı ḫüsrān-ı iflāsdurlar. Benüm şāh-bender-i dil ü cānum cemʿ ü istiṣḥāb itdigüm ecnāsuñ iflās-ı ḥaḳīḳīsiyle giriftār-ı muṣībet-i [136a] vesvāsdur. Ḫalḳ bārgāh-ı istiġnā-penāh-ı ʿizzete īṣāl-i dest-āvīz-i metāʿ ḳabūl idemedüklerinden ḫaclet-zede vü şermsārdur. Benüm dūş-ı nā-tüvānum taḥammül-i armaġān-ı aʿmāl-i nā-pesend ile zaḫmdār u girān-bārdur. Herkes zirāʿat itmedüm ḥāṣıl-ı mezraʿa-i emelüm ḫirmen-i ḥırmān olsa gerekdür diyü ġam çeker benüm pergār-ı dil- pergārum dāʾire-i şūrezār-ı emelde çekdigi ḫaṭṭ-ı mücmel ve ekdigi tuḫm-ı ʿamelden elem çeker. Hīçbir ʿāşıḳ evżāʿ-ı maʿşūḳdan teneffür ü istikrāh itmez. Cefāsını daḫi sermāye-i ṣafā ve pīrāye-i vefā bilüp şikāyet eylemez. Belī dūst, dūstuñ ʿaybını fāş söylemez. Tecellī-i Ḥaḳ nā-gāh ṣudūr ider ammā dil-i āgāha ẓuhūr ider. Sāḳī bir ḳaṭre şarābdan neşve-yāb oldı ve niẓār-kiyān-ı cemāl-i sākī keyfiyyet-i temāşādan mest ü ḫarāb [136b] oldı. Neẓẓāre-i temāşiyān cemāl-i sāḳī ḥaḳīḳatden temāşā-yı gül-ruḫsār-ı şāhid-i maʿnā sevdāsıyla pāy-feşār-ı manẓara-i inṭiẓār vü ʿaynında gül-i ḫazān der-pey ruḫsār-ı sākī hem-ḥālet-i neşter-i ḫārdur. Ey Cemīl-i bī-ʿadīl! Senüñ būstān-ı her-dem-i bahār cemāl-i bā-kemālüñden iḳtiṭāf-ı gül-i raʿnāyı tenzīh ü teşbīh ve şūrişkede-i dil-i sevdā-zedesün maḥviyyet-i ṣafā- yı dīdār ile terfīh idenler naḫlistān-ı heşt-behişt-i cināndan müstaġnī-i temettuʿ-ı berg ü bārdur. Temāşā-yı ṣuver-i dil-firīb-i ḥavādisd̠ en dīde-i ẓāhir-bīne terettüb iden leẕẕet-i belā-yı cān u āfet-i dildür ve bīnā-yı belā-yı dil iḫtilāṭ-ı eczā-yı āb u gildür. Bir yerdeki sulṭān-ı maḥabbet ārāyiş-i taḫtgāh-ı ḳarār ola ḥużūrı cevāhir-i ābdār-ı ġaybiyyeye vesīle- i [137a] nis̠ār olur. “ ”512 yaʿnī ḫāksārān-ı basīṭ-i zemīn ol emr-i ḫaṭīra nice sezāvār olur. Gerd-ālūd olmayan ḫāk ile teyemmüm revā olmadıġı gibi derd-ālūd olmayan merd ile daḫi āmīziş sezā degildür. merci’in Rabb’ül-âlemîn iken sen hocasın, bu kadar, bu kadar, bu kadar! İlâhî! Bu ne ağlayıp inleme derlerse bu ne hakirliktir derim. Benim sıfatım hak geçirmemek ve senin sıfatın sabırlılıktır. Ey gariplere merhamet eden! Ben garibim. Ey dertlere deva olan! Tabibim sensin. [Sabırlı] ol dünya sıkıntıları son bulur ve inayet tohumu yanına gelir [meyve verir]. Ayrılık gecesi batıp, kavuşma gecesi doğar ve saadetin kapısı açılıp ezelî baht gelir. Ey Melik! Bu yola [sülûk] olan kulların seni tanıdık, bildik düşüncesiyle ömürlerini geçirdiler. Âşinâlık yoksa bu şaşırmış yolcuları [kim] ref’ etti? Sanma ve zannı bu yolculara [kim] verdi? İlâhî! Senin dergahın dışında dergah yok, sana senden özgenin dışında yol yok, sana gelen yolu kabul et, senin dışında sığınacak yer yok. Ey [zâtı] her şeyi kapsayan! Senin yanında hiç kimse dava-yı vücud edemez. Topraktan ne hâsıl olur, olsa da ne itibar bulur? Bîçâre yolculara inayet et, ya fazl ve kereminle elinden tut yahut hiçbir şey [amel] isteme. 512 Su ve çamurdan oluşan bir öz. 161 İlāhī! Żaʿīfleri zūr ile rencūr itmek ṣıfat-ı kerīmān degil ve muḥāsebe-i aḥbābda ifrāṭ-ı diḳḳatle muʾāḫaze vü bāz-yāfteden ne ḥāṣıldur. İlāhī! Kendi bāre-i ẕāt-ı kerīmüñde “ ”513 beşāretini yine tebşīr itdüñ gülistān-ı reyyān-ı raḥmetden bizüm ḥiṣṣemüz nedür? İlāhī! Eger bu gülzārdan dimāġ-ı cānumuz fi'l-[cümle] istişmām-ı rāyiḥa-i ʿināyet iderse dünyāda bizüm gibi āsūde-dimāġ-ı ḥuṣūl-ı kām olmuş kimdür? İlāhī! Bu keş-ā- keş-i derd ü miḥnet ü ıżṭırāb bend-der-bend tā çend ki bī-çāre-āşıḳ müstemend-i irtikāb-ı envāʿ-sūz-ı [137b] derūn ile āteş-i şuʿle-güdāz-ı ʿışḳa sipend ve zencīr-ḫāne-i belā-yı maḥabbetde giriftār-ı bend-i kemend iken yine maʿşūḳ iẓhār-ı ġunc ü delāl ile müstaġnī vü nā-ḫursenddür. İlāhī! Egerçi ṭāʿatümüz yoḳdur kārumuz düşvārdur ammā ne ġam! Senüñ gibi Kerīm melāẕümüz vardur. Ṣabāḥ olup henüz basṭ-ı seccāde-i ʿibādet ve īfā-yı levāzım-ı ṭāʿatüñ vaḳti geldükde kesb ü kār içün bāzāra üşerüz. Aḫşām olup ʿamele-i kārgāh-ı ʿibādet olan cevāriḥ ü aʿżāya żāʿf u fütūr geldükde secdeye düşerüz. Dirīġā dünyāyı taʿmīre dīni taḫrībe ḳoşaruz. Ne eyyām-ı şebāb u civānīde şermendegī vü ḫacālet ve ne hengām-ı şeyb ü nā-tüvānīde teʾessüf ü nedāmet evān-ı ṭufūliyyetden zamān-ı inhiṭāṭ u kühūlete gelince evḳāt-ı ʿömr-i ʿazīz [138a] mevḳūf-ı dilīrī vü cesāret ve metlūf-ı şeʾāmet-i ḫasāret olup rāst budur ki geçerdi pāy-ı iḫtiyār seni reh-i rāstdan ʿinān-gerdān- ı tevsen-i iʿtibār itmişdür ve aḥkām u ʿadüvv ve ʿīd-i bi'l-külliyye ḫāṭırdan gitmişdür. Şikār-ı mürġ-i ḥużūr içün kemīn-nişīn-i püşt-i beden olan ṣayyād-ı çāpük-pāy-ı merg mürġzār-ı ḥayātuñdan āmāde-i tefrīḳ-i bār u berg olmaġla elbette maḳarr u maḳāmuñ zīr-i zemīn ve merciʿ ü meʿāduñ ʿarżagāh-ı ḫayr u şerrüñ olan bārgāh-ı Rabbi'l-ʿālemīn olacaġı muḳarrer iken sen yine dil-beste-i ḥuṣūl-ı hemān u hemīn ve şīfte-i nuḳūş-ı zamān u zemīnsün. İlāhī! Āteş-i bālā-keş ʿışḳıyla pehlū-zede-i sīḫ-i ıżṭırāb olmaġla bir yanılġum ve ol āteşüñ şiddet ve teʾsī̠ ri ile īnbīḳ-i çeşm-i ḫūn-bārumuñ ġaleyān itmesiyle [138b] giryānluġum görüp eger dirlerse bu ne zārlıḳdur dirüm ki bu ne olmayacaḳ ḫārlıḳdur. Benüm ṣıfatum Ḥaḳ nā-güẕārlıkdur ve senüñ niʿmetüñ keremkārlıḳdur. 513 (Rabbiniz) geniş rahmet sahibidir. En’âm:6/147 (Kısmî iktibas). 162 Ey dest-gīr-i girībān! Ben ġarībüm iḥsān eyle çünki ṭabībüm sensün bu derde bir dermān eyle. Ey göñül! Ṣabr it tā dünyā miḥnetleri encām bula ve kişte-i mezārīʿ-i mevāʿīd olan tuḫm-ı ʿināyet bār-āver ola. Şām-ı firāḳ-ı ṣubḥ-ı viṣāl ile tebyīż-i nüsḫa-i sevād u beyāż idüp bāb-ı saʿādet açıla ve sirke-fürūşān-ı bāzār-ı idbār gidüp rūy-ı baḫt- güşāde cebīn-i ezelī seçile. İlāhī! İrāde-i vuṣūl-ı ser-menzil-i maḳṣūḍ ile üftāde-i ṭarīḳ-i sülūk olan yolcılar saña āşinā geçinüp ve bu zuʿmla imrār-ı eyyām-ı ʿömr itdiler. Eger āşinālıḳ muḥaḳḳaḳ degil ise pes bu maġbūn yolcıları [139a] ḫāk-i meẕellet ü melāletden kim refʿ itdi? Eger zuʿm sāde ve ẓann mücerred ise ol bī-çārelere bu zuʿm u ẓann kimden bitdi? İlāhī! Dergāh-ı luṭf u ʿināyetüñden özge bārgāh ve saña senden özgenüñ delāletiyle rāh yoḳdur. Üftādegān-ı ṭarīḳ-i ṭaleb olan reh-revān-ı ḫ˘ābīde pāye-i muʿīn ü dest-gīr ol ki senden ġayrı dest-gīr ve penāh ve nesc-i meṭāʿ-ı merḥamete bārgāh-ı raḥmetüñden başḳa kārgāh yoḳdur. Ey āfitāb-ı cihān-tāb! Õātı, ẕerrāt-ı mevcūdātı muḥīṭ olan sulṭān-ı lā-yezāl! Sāye- nişīnān-ı dīvār ten-i ḫākiden senüñ yanuñda kim daʿvā-yı vücūd idebilür? Ḫākdan ne ḥāṣıl olur olsa da ne iʿtibār bulur? Yolcılar yaʿnī ṭalebkāri-i menzil-i dūst ile pūyān olıcılar ziyāde üftādedür. ʿİnāyeti dirīġ eyleme [139b] ya fażl u keremüñle dest-gīrlik it yāḫūd kendülerden ḳanı ʿamel diyü nesne isteme! Melikā! Men be-ḳadr-i tū nā-dānem ve sezā-yı tū-rā nā-tüvānem ve der-bī-çāregī ḫod ser-gerdānem ve der-dest perāgendegī ḥayrānem. Çün menī çün būd men çünānem. İlāhī! Bī-tū cāy-ı şādī nīst ve cüz ez-tū rūy āzādī nīst. Fażl-ı tū-rā kerān nīst ve şükr-i tū- rā zebān nīst. İlāhī! Her velī ki tū-rā şināḫt ḫod-rā nepesendīd ve her ki mihr-i tū çeşīd her kez bā-cüz ez-tū neyārāmīd. Her ki be-tū resīd endūhān-ı vey beresend. Ey heme tū ve heme ṣıfāt-ı tū kerem. Ber-gīrī sezāvārī ve men sipās-dārem der ber-i ānī cüz tū feryād-resī nedārem. Ey nikū goft u nikū ḫ˘āst! Me-rā be-nevāz ki kār tūrā(e)st. İlāhī! Ne zindegānī(e)st īn ʿaẕābest ve her laḥẓa belā-yı der-dihī ki [140a] īn şarābest. İlāhī! Heme ʿālem der-tū güm ve tū der-mūy-ı peydā. Der-ḳurb-ı tū mūy negonced ve tū ez- heme cüdā. ʿĀlem-i şerīʿat merr ḥaḳīḳat-rā āşiyānest. Bī-ʿilm-i şerīʿat be-ḥaḳīḳat resīden dürūġ u büthānest. Rūze ṣarfa-i nānest, hacc temāşā-yı cihānest, namāz kār günde pīrānest, dilī be-dest ār ki kār ānest. İlāhī! Ne ez-küşte-i tū ḫūn āmed ve ne ez- 163 sūḫte-i tū dūd. Zīrā ki küşte-i tū bekoşten şādest ve sūḫte-i tū besūḫten ḫoşnūd. Cüz rāst nebāyed goft ammā her rāst ne şāyed goft. Kār ānest ki der-ḳabūl ezelī(e)st. Be-ṭāʿat çi medḫal ve ez-maʿṣiyet çi ḫalelest çün saʿādet ü şeḳāvet mevḳūf ezelest. Ez-ḫod fānī şev ve ez-digerān vāşev. [140b] Maḥabbet der-bezed miḥnet cevāb dād ey men ġulām ān ki cümle ferā āb dād.514 Beyt: Ender-i reh-i Ḥaḳ cümle edeb bāyed būd Tā cān bāḳī(e)st der-ṭaleb bāyed būd Der-yek-dem eger hezār deryā bekeşī Kem bāyed kerd ü ḫuşk-leb bāyed būd515 İlāhī! Üstād-ı hezār-ı fenn-i evvelīn ü āḫirīn peyġamber-i sākinān-ı semavāt u arżīn Ḥażret-i Muḥammed Muṣṭafā -ṣalla'llāhü teʿālā ʿaleyhi ve sellem- “ ”516 diyüp kemā-hū Ḥaḳḳ’a maʿrifet-i ẕāt-ı muḳaddesüñden iẓhār-ı ʿacz itmişken ben bu mertebe-i cehl ü nā-dānī ile seni niçe bileyüm? Ḥaḳḳā ki mertebe-i ḳadr ü celālüñi bilemem ve seni lāyıḳ oldıġı üzere vaṣfa ḳādir olamam. Kendi bī-çārelüġüm ṣaḥrāsında ser-gerdān ve kendi perīşānluġum elinde ḥayrānum vāḳıā benüm gibi ʿāciz-i bī-dest ü pā naṣıl olacaḳ? [141a] Evvelden ʿacz ü noḳṣānum muḳarrer idi şimdi yine hem-çünānüm. 514 Ey Melik! Ben senin kadrini bilemem, seni lâyık olduğu üzere vasfa kâdir olamam ve kendi bîçâreliğimde başı dönmüş, perişanlığım elinde hayranım. Beni öyle yarattın, ben öyleyim. İlâhî! Sensiz mutluluk yeri [makamı] olmaz ve senin dışında azatlığın yüzü olmaz. Senin fazlında sınır yoktur ve seni şükredecek dil yoktur. İlâhî! Her velî seni tanıdı kendini unuttu, her kim senin muhabbetini tattı senin dışında rahat görmeyip üzüntüye, kedere battı. Her şey sensin, [senin zâtındır] ve her şey senin sıfatının keremidir. [İnayetinle elimden] tutarsın sana yakışan [senin nişânın odur]; ben şükrederim yardım edensin ve senin dışında imdadıma yetişecek yoktur. Ey güzel söyleyen ve güzeli isteyen! [Gönlü incinmiş olan] bana inayet eyle ki iş sana kalmıştır. İlâhî! Bu dirlik değil, azaptır ve [bu muhabbet] şarabıdır diye her an bela verirsin. İlâhî! Bütün âlem sende gizlidir, ama sen bir saç telinde bile gözüküyorsun. Bir kıl senin kurbuna sığmayıp sen her şeyden münezzehsin. Şerîat âlemi hakikate geçen bir evdir. İlimsiz şerîat ile hakikate ulaşmak yalan ve puthanedir. Oruç ekmeğin kârıdır, hac cihanı temaşadır, namaz yaşlıların işidir, bir gönül imar et ki iş odur. İlâhî! Senin ne öldürdüğünden kan ve ne de yaktığından duman çıkar. Zîrâ senin öldürdüğün mutluluktan ölür ve senin yaktığın yanmaktan hoşnuttur. Doğrudan başkasını söylememek gerekir, ama her doğruyu da söylememek gerekir. İş odur ki ezelde kabul edilmiştir. Saadet ve bahtsızlık ezelî iseler tâatin ne etkisi olur ve masiyetin ne günahı var? Kendinde fânî ol ve diğerlerinden [uzak] ol. Muhabbet kapıyı çaldı, mihnet herkese su verenin kölesi olayım diye cevap verdi. 515 Hak yolunda edepli olmak gerek/ Can bâkîdir talep eden olmak gerek/ Her an binlerce deryayı çeksen/ Dudağın kuru, az yapman gerek. 516 Ey Allah’ım! Seni hakkıyla tanıyamadık, sana hakkıyla kulluk edemedik. Hadîs. 164 İlāhī! Serāy-ı dünyādan her zāviye ki senüñ maẓhariyyet-i pertev-i cemālüñle rūşen olmaya cāy-ı şādī ve maḳām-ı meserret olamaz ve her ol bende ki ṣulṭān-ı ʿināyetüñün şāyān-ı feyż-i kerāmeti bulunmaya ʿalāḳa-i girībān-ı ḥāli ser-pençe-i ġulām-fürūş-ı meẕelletden rūy-ı āzādī bulamaz. Deryā-yı fażl u keremüñ bī-kerān u bī- kenārdur ve edā-yı mevācib-i şükr ü niʿmetüñde tercümān-ı zebān meslūbü'l-iḳtidārdur. İlāhī! Sezāvār-ı tamġa-yı istiʿdād u irşād olmuş her ol dil-i dānā ki seni bildi ve ṭarīḳ-i maʿrifetüñi ṭutdı kendüyi unutdı ve her şol ʿāşıḳ-ı şeydā ki çāşnī-i ṣahbā-yı ʿışḳ u maḥabbetüñi ṭatdı senüñ nūş-dārū-yı ʿināyetüñden özge ile tedārik-i sāmān-ı hūş idemeyüp girdāb-ı istiġrāka [141b] batdı. İlāhī! Bu nigāristān-ı ʿālemde ṣūret-nümā olan merāyā-yı nuḳūş-ı ḥavādisü̠ ñ ser- cümle mebdeʾ-i āsā̠ rı senüñ ẕātuñ ve menşeʾ-i aḥḳāmı senüñ ṣıfātuñdur. Eger üftāde-i ḫārzār-ı melāletüñ dest-gīri-i ʿināyetüñle elin ṭutarsuñ luṭf u kerem şāyān-ı şān-ı ʿaẓamet-i nişānuñ ve ḫidmet-i ḥamd ü sipās bu ʿabd-i nā-tüvānuñdur ve eger pīşānī-i niyāzımı figār-ı berḳ-i istiġnā idüp rānde-i dergāh-ı ḳabūl idersüñ yine ḫişt-pāre-i ser- irādetüm vefḳ-i ʿatabe-i āstānuñdur. Ey kirdār u giriftārı ḫūb vādī-i ʿarūs-ı intiẓār u şāhid-i dīdārı maḥbūb olan Kerīm! Bu āzürde-pāy-ı senglāḫ-ı ġafleti sezāvār-ı taḳviyet-i nevāziş ü ʿināyet eyle ki iş saña ḳalmışdur. Şarāb-ı ḫoş-güvār-ı maḥabbetdür diyü her laḥẓada bir kāse-i [142a] ser-şār-ı belāyı ṣunarsun bu keyfiyyet-i ḳabża-i iḫtiyārdan ser- rişte-i meleke-i şuʿūr u iḳtidārı almışdur. İlāhī! Bu dirlik, dirlik degil iltihāb-ı nāʾire-i hevā cān-ı āsāyiş ü ḥayevātı varṭa-i ʿaẕāba ṣalmışdur. İlāhī! Tamām-ı ʿālem-i mülk ü melekūt senüñ ḥīṭa-i şümūl u iḥāṭañda nihān iken sen yine her bir müʿeyyide-i āşikār u peydāsun maʿa-haẕā ki bir mūy-ı bārīkin ser-i ḥalḳa-i silsile-i ḳurb u civārıña imkān-ı güncāyişi olmayup her şeyden münezzüh ü cüdāsun. Firāz-ı şecere-i s ̠ābitü'l-aṣl-ı şeriʿat ṭāʾir-i ʿanḳā-pervāz-ı ḥaḳīḳate āşiyān u maḳāmdur ve bī-bāl-yārī-i şāhbāz-ı şerīʿat evcgāh-ı ḥaḳīḳate pervāz itmek netīce-i ḫayāl-i ḫāmdur. Ṣıyāma müdāvemet nefāyis-i ṭaʿāma mülāzemet ve ḥacca ʿazīmet cihān-dīdelige raġbetdür. [142b] Namāz u niyāz pīrān-ı sāl-ḫūrde işidür göñül ʿimāret it ki iş odur. İlāhī! Senüñ ne bir küşte-i tīġ-ı maḥabbetüñde ḫūn ve ne bir sūḫte-i āteş-i ʿışḳuñdan tütün çıḳar. Ḳurbāniyān-ı ʿıydgāh-ı ʿışḳuñ ḫūn-rīzī-i tīġ-ı bī-dirīġ-i 165 şehādetden dil-şād u maḥẓūẓ ve güdāhtegān-ı pūte-i şevḳüñ şiddet-i ḥarāret-i mihr-i maḥabbetüñden sermāyedār-ı aḳsām-ı ḥuẓūẓdur. Ṭoġrıdan ġayrı söz söylemek iḳtiżā itmez ammā sözün ṭoġrısı her ṭoġrıyı da söylemek olmaz. İş odur ki müsteʿidd-i ḳabūl-i taḳdīr olup ḥuṣūli ʿuhde-i iḥtimāl-i ḳuvvet tedbīrde mevḳūf-ı ʿuḳde-i ẓann u iştibāh ḳalmaz ṣūret bulur. Saʿādet ü şeḳāvet-i ezelī iseler maʿṣiyetüñ ne günāhı var? Ṭāʿatüñ ne daḫlı olur? Ey sālik! İfnā-yı metāʿ-ı ʿanāṣır idüp kendi kārgāh-ı [143a] pejmürde-i nesīc-i vücūduñdan fānī vü mehcūr ve āşinā-yı ezelī olmayan aġyārdan bī-gāne vü dūr ol. Maḥabbet ḳapuyı çaldı miḥnet hū didi. Ben ol rind-i āzāde-serüñ ḳulıyum ki çeşmesār-ı āb-ı rūdan el yuyup ḫānmān-ı tecemmüli siperde seylāb-ı tecrīd eyledi. İlāhī! Ne muḥtāc-ı cāyī ve ne ārzūmend-i mekān, cāy-ı tū peydā(e)st. Der-miyān-ı cān cān-ı cānī yā der-miyān cānī. Cān-ı zinde be-çīzī(e)st ki tū ānī. İlāhī! Çün bā-tūem ez-cümle-i tā cüdā dānem ber-ser ve çün bī-tūem ez-cümle-i ḫāksārānem ḫākem ber-ser. Niʿmet-i bī-şükr ġurūr-ı īn cihān(e)st ve belā-yı bī-ṣabr ʿaẕāb-ı cāvidān(e)st. Ṭāʿat-i bī- iḫlāṣ żāyiʿ gerdūn ne zindegānī(e)st. Ṣoḥbet-i ḫalḳ der-dest dārū-yı ū tenhāyī [143b] ne mā-rā bā-ḫalḳ ṣoḥbet ve ne ez-Ḥaḳ cüdāyī. Rūyī ki der-dūst negerd ki gerd gīred. ʿİzzetī ki ū dihed noḳṣān key peẕīred. Eger dest-i ʿārif be-ḥūr-ı ʿayn resed ṭahāret-i maʿrifet-i ū şikeste şeved ve eger dervīş ez-ġayr-ı ū her çi ḫ˘āhed der-icābet ber ū beste şeved. Be- rūzgārī resīdem ki ez-ān mītersīdem der-ādemī āvīḫtem ki ez-ū mīgoriḫtem. “ ”yaʿnī ser-i efrāşte beneh be-sücūd “ ”yaʿnī zer enbāşte bedih be-cūd. Her ki īn dü-nedāred ʿademeş be-zūcūd.517 İlāhī! Ne muḥtāc-ı imkānsun ve ne ārzūmend-i mekānsun. Beyt: Ey nīst perdeī nebāşed nevā-yı tū 517 İlâhî! Ne bir yere muhtaçsın ne arzumend-i mekansın, sen her yerde hazırsın. Canımın canı mı yoksa cananı mısın? Can bir şey ile zindedir ki o sensin. İlâhî! Seninle kendimi cümleden uzak bilirim, sensiz toza toprağa bulaşmış perişan bir hâldeyim. Şükürsüz nimet bu dünyanın gururudur, sabırsız bela sonsuz azaptır. İhlassız tâat zayi olur, hayat bulmaz. Halkın sohbetinde bulunmanın devası tenhalıktır, ne bize halk ile sohbet ne Hak’tan ayrılıktır. Bir yüz ki dost ile tozlu olmaz. Bir izzet ki Hak verir, ne zaman noksan bulur. Ârifin eli gözün karalığına ulaşsa marifetin temizliği kırılır, derviş O’ndan gayrı her ne isterse icabetin kapısı bağlanır. Bir zamana yetiştim ki ondan korkardım, bir âdeme kapıldım ki ondan kaçardım. “Allah’ın emrini yüceltmek.” yani yükseltmek, secde etmektir, “Allah’ın yarattıklarına karşı şefkat göstermek.” yani biriktirilen altını cömertlikle [ihtiyaç sahibine] vermektir. Bu her iki şeye sahip olmayan yok olup ölür. 166 ʿĀlem pürest ez-tū vü ḫālī(e)st cāy-ı tū518 Vefḳınca cāygāhuñ miyāne-i ḳaṣr-ı cānda peydā vü iḥāṭa vü ıṭlāḳ birle her yerde [144a] hem pinhān hem hüveydādur. Ḫudāvendā! Cānumuñ cānı mısun yoḫsa ẕāt-ı Vācibü'l- vücūdıñuñ ʿāşıḳı olan sulṭān-ı memleket-i maḥabbetüñ cānānı mısun? Kerīmā! Baḫşende-i āmāl u ārzū sensün cān belā-keş bir şeyʾ ile ḥayydur işte o sensün. İlāhī! Şevāġil-i cān-āzār-ı nefs-i bedkārdan ḳaçup her ḳaçan ki senüñle yaʿnī mülāzımān-ı bārgāh-ı iḥsānuñla dem-sāz olurum kendimi tāc ber-ser bir pādişāh-ı ʿaẓīmü'ş-şān bulurum ve her ne zamān ki tevsen-i kerem-i ʿinān-ı ḫayāli senüñ ʿarṣa-i memleket-i ẕikr ü fikrüñden cānib-i mıżmār-ı endīşe-i bāṭıla ṣarf iderüm. Kendimi cümle-i ḫāksārāndan giriftār-ı çengelistān-ı ḥırmān u ḫüsrān bulurum. Āmīḫte-i şekker-i şükr ü memzūc-ı nemek-i ḥamd olmayan niʿmet-i āb u nān bī-ḥūde bir ġurūr-ı [144b] kām-rānī ve dūşī-ārāyiş-i cevşen-i ṣabr ile pīrāste olmayan belā-yı zamān-ı müşkil ʿaẕāb-ı cāvidānīdür ve bürehne-i ḫilʿat-i iḥlāṣ olan şāhid-i ṭāʿat vesīle-i iżāʿa-i bıżāʿa-i zindegānīdür. Ebnā-yı zamān ile ṭarḥ-ı encümen-i ṣoḥbet bürdāʾ-i ʿuḍāldür ki devāsı çerbī-i zebān-ı muṣāḥibān-ı zamāndan ḥimye vü perhīz ile tenhālıḳdur. El-ḥamdü li'llāh bizlere aḳdem-i kār-nāme-i aʿmāl Ḥaḳ ile ittiḥad ve ḫalḳ ile cüdālıḳdur. Her ol rū-be- rāh-ı şehristān-ı maḥabbet olan miḥnet-keşüñ ki rūy-ı ümīdi māʾil-i semt-i dūst ola pā- māl-i senābik'ül-ḫayl-i rūzgār daḫi olursa gerdnāk olmaz. Bir ʿizzetī ki ḥaḳ vire saʿy-ı ḥalḳ ile noḳṣān bulmaz. Eger hem-pāy-ı reh-i nūrdan ḥaḳīḳat olan ʿārifüñ ḥūr-ı ʿayna eli irerse destgāh-ı ṭahāret ẕeyl-i maʿrifet-şikest ve [145a] mertebe-i ʿarş-ı istivā-yı maḥabbet pest olur ve vāṣıl-ı menzile-i “ ”519 olan aṣḥāb-ı tecrīdden her dervīş Ḥażret-i Ḫudā’dan ġayrı her ne isterse dervāze-i icābet-i ḥuṣūli beste bulur. Bu güne ḳalduḳ şol rūzgāra yetişdük ki andan iḥtirāz ider ḳorḳarduḳ. Bir kimseye çarpılup ṣoḥbetine ḳapulduḳ ki kendüden vaḥşet idüp ḳaçarduḳ. Ey dervīş! “ ”520 ser-irādeti kemāl-i ḫuşūʿ ile vaḳf-ı secdegāh-ı ilāh itmek dimekdür. “ ”521 iddiḫār-ı ṣandūḳa-i temellük ḳalınan zer ü sīmi dest-zede-i ḳār-fermā-yı cūd u saḫā idüp erbābına virmekdür. Bu iki ḫaṣlet lāzıme-i 518 Seni terennüm etmeyen musikî perdesi yok olsun/ Bütün kâinat seninle doludur, ama senin yerin boştur. Sâib-i Tebrîzî. http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh6544/ (13.02.2017). 519 Allah’tan başka yönelinen yoktur. 520 Allah’ın emrini yüceltmek. 521 Allah’ın yarattıklarına karşı şefkat göstermek. 167 mülāzemetinden bī-naṣīb olanlara cümleden aʿlā reh-peymā-yı vādī-i ʿadem olup ölmeḳdür. Beyt: ʿAks-i ḫūrşīd der-cihān [145b] fāşest Ḫalelī hest eger zi-ḫuffāşest522 Heme ū künde der-gerden-i īn u ū koned. Dānī ki çi mīerzī? Beniger ki çi vezī. Kār ne rūze u namāz dāred kār şikestegī-i dünyā dāred. Dūst ḫ˘āst ḳudret benümāyed ʿālem āferīd ḫ˘āst ki ḫod-rā nümāyed ādem āferīd. Ḫırḳa vü jende bā-dil-i perākende cüll-i dībā būd be-seg efkende.523 Ey dervīş! Fütūr u ḫalel-i dīde-i ḫuffāşda olan ʿillet sebeldedür yoḫsa gevher-i şeffāf-ı āfitāb-ı ʿālem-tāb muttaṣıl revnaḳ-fürūş-ı bāzār-ı enẓār u rūşenī-baḫş-ı çeşm-i naẓārdur. Ṭavḳ-ı irādeti gerden-i cān-ı īn ü āna ṭaḳup diledigi semte çeker ve meydān-ı irādet-i külliyede “ ”524 ṣavlecānıyla gūy-ı ḥavādis ̠i bāzīçe-i dest-i ḳudret idüp istedigin işler hīç maʿlūmuñ mıdur bāzār-ı ḳabūlde [146a] gevher-i nā-yāb-ı ẕātuñ niye deger bileyüm dirseñ baḳ şıḳḳa-i ʿilm-i aʿmālüñ ṭāḳ-ı ḳubbe-i ḥüsn ü ḳubḥda ḳanḳı küngüreye deger yaʿnī pīrāye-i pīş-taḫta-i iʿtibāruñ olan gevher-i ḳadriñi sencīde-i mīzān-ı baṣīret it kemmiyyet-bahā-yı meṭāʿuñ açıġa çıḳar. Ey sālūs! İş rūze vü namāzda degil [iş rūz u şeb] sīrān-ı nāle vü niyāz ve āb u āteş eşk-i germ ü dil-i nerm ile sūz u güdāzdadur. Dūst irāde-i iẓhār-ı ḳudret itdi ʿālem yaratdı ammā kendi ẕātını göstermek istedi ādem yaratdı ve ḫırḳa-i köhne vü cāme-i jendeyi dil-i perākende-i şemşīr-i maḥabbet olan dervīşāne giydirüp cāme-i dībā vü cüll- i zībāyı herze dü-ṣaḥrā-yı ṭaleb olanlara atdı. 522 Güneşin yansıması dünyada meydana çıkar/ Eksiklik varsa yarasanın varlığındadır. 523 Bütün her şeyi dolu dolu bunun şunun boynuna takar. [Kendine] neden değer vermen gerektiğini bilir misin? [Kendine] bak ki [göğün en yüksek yerine] atılasın. İş ne oruç ve namazdır, iş dünyayı [istekleri] kırmaktır. Dost; kudretini göstermek istedi âlemi yarattı, kendi zâtını göstermek istedi âdemi yarattı. Dağınık gönüllere giydirilen eski ve yamalı hırka, köpeğe giydirilen güzel ve süslü elbiseye benzer. 524 Dilediğini mutlaka yapandır. Hûd:11/107 (Kısmî iktibas); Burûc:85/16. 168 [146b] [147a] 525 525 Hikmetlerin hakikatlerini içeren bu onurlu yazının çevirisi tamamlanmıştır. Sözü geçen eser, kıdem ve hudûsun inceliklerini muhtevî olup Burûç seviyeleri arasından sekizinci dereceye denk gelmektedir. Kitabın bitişi burç hesabına göre Aslan burcunun son on gününde, Yengeç ve Kur’ân’ın indirilişinin çeyreğinde, Terazi burcunun ikinci yarısına tesadüf eden yıl, Akrebin lamının gelmesinden 100 sene sonra. Dünya ve ahirette, risâlet sahiplerinin izinden gidenlerin hicretinden 10. yüzyıldan sonra, iki cihanda cümle âlemine batınî zâhirî olan her türlü ilim sunanların üzerine Allah’ın en iyi (yüce) selamları olsun! Ey Allah’ım! Efendimiz, büyüğümüz Hz. Muhammed’e, evladu iyaline, ashabına ve onun istikametinde olanlara salatu selam eyle! Mülk sahibi Yaradan ve rızık veren, Allah’a muhtaç ve fakir kul, Kütahya eyaletinde -Allah her türlü bela ve musibetten korusun-, Kadı Nevres. Ey Allah’ım! Efendimiz, büyüğümüz ve kıyamet günü bize şefaat edecek olan Hz. Muhammed’e, evladu iyaline, ashabına salatu selam eyle! 169 Li-münşihī: Bu nüsḫa-i maʿnā-i laṭīfi Enmūzec-i Nūn ve'l-ḳalemdür526 Tārīḫine hem ider işāret Hem nāmı Mebāliġu'l-ḥikemdür 526 Nûn. Andolsun kaleme. Kalem:68/1 (Kısmî iktibas). 170 SONUÇ “Mebâligu’l-Hikem” başlıklı bu çalışmada elde edilen veriler ve ulaşılan sonuçlar şu şekilde sıralanabilir: Nevres-i Kadîm’in Mebâligu’l-hikem’deki Farsça metinleri Hâce Abdullah Herevî’nin hangi eser/eserlerinden tercüme ettiği konusunda Giriş bölümünde Mebâligu’l-Hikem’deki Farsça Metinler Üzerine Bir Değerlendirme başlığı altında araştırmacıların görüşlerine yer verilmiştir. Bu araştırmalar neticesinde Mebâligu’l-hikem’deki Farsça metinler, çok büyük ihtimalle Herevî’nin bir müridi tarafından şifahî olarak ya da daha sonraki bir dönemde bir başkası tarafından Herevî’nin eserlerinden derlenerek oluşturulmuş ve ismi de Ey Dervîş olarak adlandırılmıştır. Çünkü Ey Dervîş risâlesi, Herevî hakkında yazılmış kaynakların hepsinde yer almamakta, sadece Tahsin Yazıcı’nın Şarkiyat Mecmuası’nda yazdığı makalede ve Süleyman Uludağ ile birlikte DİA’da yazdığı maddede geçmektedir. Mebâligu’l-hikem’deki bazı Farsça metinlerin Herevî’nin Kenzü’s-sâlikîn, Vâridât, İlâhinâme, Makûlât, Dil ü Cân eserlerinde de yer aldığı, Cevdet Çağan ve Hasan Almaz’ın çalışmaları ile eser karşılaştırılmıştır. Tespit edilen metinler, Mebâligu’l-Hikem’deki Bazı Farsça Metinlerin Herevî’nin Diğer Eserlerindeki Varlığı başlığı altında sayfa numarasına göre sırayla verilmiştir. Bu durum Tahsin Yazıcı’nın da ifade ettiği gibi Herevî’nin Makûlât, Münâcât, İlâhinâme, Nasâyih, Kenzü’s-sâlikîn, Vâridât, Dil ü Cân, Ey Dervîş gibi farklı isimlerle karşımıza çıkan muhtelif müseccaâtının birbirinin aynı veya birbirinin halitası mahiyetinde olduğunu desteklemiştir. Bu hâl de Herevî’nin mevcut eserlerinin elde bulunan nüshalarının hiç olmazsa bir kısmının, onun yazılı ifadesinden ziyade şifahî ifadesine istinad ettiği ihtimalini de kuvvetlendirmektedir. Muhammet Nedim Tan’ın belirttiği gibi Herevî’ye atfedilen Muhabbetnâme, Risâle-i Dil ü Cân, Vâridât, Perde-i Hicâb, Kenzü’s-sâlikîn, Kalendernâme, Fevâid gibi risâlelerin Keşfü’l-esrâr, Tabakât ve Sad Meydân’la karşılaştırmalı okumaları yapıldığı ve yazma kütüphanelerde Herevî’ye atfedilen pek çok irili-ufaklı metinler incelendiği takdirde konunun daha da aydınlanacağı düşüncesindeyiz. Nevres-i Kadîm, eserin tercüme sebebi kısmında Herevî’yi eski Nakşibendiyye meşâyihinden göstermiş, ancak Tahsin Yazıcı ve Süleyman Uludağ bu bilginin doğru olmadığını tespit etmiştirler. 171 Mebâligu’l-hikem’de, Farsça metin ile tercümeleri birlikte yer almaktadır. Eser, Farsça metinler ve bu metinlerin devamında Türkçe tercümelerinin münavebeli bir şekilde sıralanmasından oluşmaktadır. Yazma eserde ise Farsça metinlerin üstleri kırmızı mürekkeple çizilmiş olup bazı Arapça ifadelerin üstleri de bu şekilde çizildiği görülmektedir. Şâir Nevres, Mebâligu’l-hikem’de serbest tercüme tekniğini kullanmıştır. Farsça metindeki kapalı ifadeleri açıklayıp şerh etmiş, eserin aslında bulunmayan âyetler, hadîsler, Arapça ibareler; hem kendisinden hem de başka şâirlerden Türkçe, Arapça ve Farsça mısralar, beyitler, rübai ve kıt’alarla tercümeyi oldukça zenginleştirmiştir. Birkaç yerde bazı açıklamalar yaparak tercüme arasına kendi düşüncelerini katmış ve bir yerde de Şakîk-i Belhî hakkında ansiklopedik bilgi vermiştir. Bu sebeple eser tercüme olmasına rağmen, asıl metinde olmayan konunun akışına uygun iktibaslarla zenginleştirilmiş olduğu için telifî özellikler de göstermektedir. Nevres, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Urfî-i Şîrâzî, Râgıp Paşa ve Arabzâde’nin birer beyti dışında iktibas yaptığı şiirlerin müelliflerini belirtmemiştir. Bu manzum parçaların müellifleri arasında Hz. Alî, Muhammed bin Hâzim El-Bâhilî, Abdulvâhid bin Zeyd, El-Mütenebbî, Hâce Abdullah Herevî, Nizâmî-i Gencevî, Sâib-i Tebrîzî, Sadî- i Şîrâzî, Selmân-ı Sâvecî, Hâfız ve Senâî’nin yer aldığı tespit edilmiştir. Nevres, Mebâligu’l-hikem eseri ile tarihî gelişimi içerisinde Fars diline ve edebiyatına hâkimiyetini ve tasarrufunu ortaya koymakta; iyi bir şâir ve münşî olduğu kadar, aynı zamanda iyi bir mütercim olduğunu da ispat etmektedir. Bunların yanı sıra eser, Nevres’in tasavvuf ilmi hakkındaki bilgisini de göstermektedir. 172 ÖZEL İSİMLER DİZİNİ A Cüneyd-i Baġdādī, 61. ʿAbdu'llāh, 72, 73, 77, 102, 131, 133 D (Hâce Abdullah Ensârî). Devlet-i ʿAliyye, 55, 56. ʿAbdu'llāh Ensārī, 102. Dīvān Ḳalemi, 54. ʿAcemī, 59. Diyār-ı Rūm, 59. ʿAlī Paşa, 54 (Sadrazam Hekimoğlu Alî Paşa). E ʿAlīm, 92. Ebū Bekr, 80, 122, 127, 134, 139. Allāh, 81, 91, 97, 104, 109, 120, 133, Ebū Maʿşer-i Belḫī, 94. 138 Ebū Saʿīd Ebü'l-Ḫayr, 62. ʿArabzāde, 108. Ebü'l-Ḫayr, 62. Aṣḥāb-ı Kehf, 89, 90, 128. Eḥad, 76, 77. B El-Ḥācc Ḥüseyn Aġa, 57. Emīr-i Bermekī, 60. Bārī, 59, 92, 154. Eşrefiyye, 58. Bārūtḫāne, 54. Ey Dervīş, 59. Baṣīr, 72. Bāyezīd, 140, 142 (Bâyezîd-i Bistâmî). F Bayḳara, 60. Fārisī, 59. Beytu'llāh, 139. Fażl, 60 (Fazl b. Yahya el-Bermekî). Beytü'l-ḫüzn, 146. Felāṭūn, 59. Bisṭāmī, 61. Bīsütūn, 94. G Burūsa, 53, 54, 56, 57, 60. Ġaffār, 83, 84. Ġafūr, 81. C Cemīl, 159. H Ceyhūn, 94, 150, 151. Ḫ˘āce ʿAbdu'llāh Enṣārī, 59, 60. Cezāʾir-i Baḥr-i Sefīd, 53. Ḥabl-i metīn, 133. Cezīre, 53. Ḥācı Bektāş-ı Velī, 57. Cezīre-i Girid, 53. 173 Ḥaḳ, 58, 63, 72, 73, 74, 81, 92, 100, İlāhī, 59, 63, 71, 72, 73, 75, 76, 77, 78, 103, 115, 119, 130, 133, 138, 140, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 141, 149, 150, 157, 159, 161, 162, 89, 90, 91, 94, 95, 97, 98, 101, 102, 164, 165. 103, 111, 112, 113, 115, 117, 118, Ḥakīm, 76, 77, 95. 122, 124, 125, 126, 127, 128, 130, Ḫāliḳ, 76, 77, 81, 95, 134, 139. 131, 132, 133, 134, 137, 139, 140, Ḥalīm, 83, 84. 141, 142, 144, 146, 147, 149, 150, Ḥallāc, 72, 140, 141, 149, 151. 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, Ḫallāḳ, 76. 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165. Ḫaraḳānī, 131, 134 (Ebü'l-Hasan el- ʿİmrān, 101. Harakânî). İslām, 122, 125. Ḥay, 90. İstanbul, 34, 53, 54, 57, 60. Ḥayy-ı Ḳayyūm, 90. K Ḥażret-i müʾellif, 118 (Hâce Abdullah Ensârî). Kaʿbe, 82, 134, 135, 139. Ḥażret-i Pīr, 61 (Hâce Abdullah Ensârî). Ḳāb-ı Ḳavseyn, 101, 102. Ḫıtlān, 62. Ḳādir, 77. Ḥıżr, 81, 114. Ḳādiriyye, 58. Ḫudā, 60, 72, 75, 76, 77, 82, 90, 93, 94, Ḳāf, 139. 95, 96, 98, 100, 102, 103, 108, 111, Ḳalem, 54. 112, 114, 115, 119, 122, 124, 126, Ḳayyūm, 90. 129, 132, 135, 137, 138, 142, 144, Kelīm-i Kerīm, 142 (Hz. Musa). 145, 149, 154, 155, 165. Kemāl-i Ḫucendī, 58. Ḫudāvend, 75, 81, 93, 125, 139, 142, Kenʿān, 98. 144, 146, 147, 149, 165. Kerīm, 76, 77, 81, 88, 97, 112, 122, Ḫudāvend-i Celīl, 139. 128, 140, 142, 160, 163, 165. Ḥüseyn Manṣūr-ı Ḥallāc, 130, 134. Ḳurʾān, 103, 104, 115, 117, 131. Kütahya, 60. İ M İblīs, 63, 80, 122, 127, 130, 133, 155. İbrahīm Edhem, 61, 99. Maḥmūd, 53 (Sultan I. Mahmud). İbrahīm Ḫalīl, 135, 139. Maḳrıḫavra, 54. Manṣūr, 72. 174 Manṣūr-ı Ḥallāc, 133, 139. Ö Mebāliġu'l-ḥikem, 60, 171. ʿÖmer, 134, 139 (Hz. Ömer). Mecnūn, 144, 146. Meḥmed Saʿīd Efendi, 58. P Mekke, 139. Pīr-i Ḫaraḳān, 133 (Ebü'l-Hasan el- Melik, 93, 158, 161. Harakânî). Mennān, 153, 155. Menteşẕāde ʿAbdu'rrahīm Efendi, 57. R Merve vü Ṣafā, 135, 139. Rab, 61, 73, 102, 133, 144. Mevlā, 92, 119, 126, 127, 128, 130, Rabbānī, 92, 99. 132. Rabb-i Celīl, 135. Mevlānā, 110 (Mevlânâ Celâleddîn-i Rāġıb Meḥmed Paşa, 60. Rûmî). Rāġıb Paşa, 149. Mudanya, 57. Raḥīm, 83, 84. Muḥammed, 52 (Hz. Muhammed). Resmo, 53, 54. Muḥammed Muṣṭafā, 90, 101, 102, 147, Resūlu'llāh, 103. 162. Risāle, 59, 60, 138, 142. Mūsā, 101, 142. Risālet-penāh, 78, 102. Muṣṭafā Ḫān, 60 (Sultan III. Mustafa). Rūmiyāne, 59. Müslimān, 75. Rüstem, 69, 129. N S Naḳşibendī, 58. Ṣabūr, 81. Naḳşibendiyye, 58. Ṣamed, 76, 77, 138. Nerīmān, 69. Semt-i Girid, 53. Nevres, 52, 90, 126. Settār, 59, 83, 84. Nīl, 146. Ṣıddīḳ, 80, 122, 127. Nūḥ, 78. Sinnimār, 107. Sulṭān Aḥmed Ḫān, 60 (Sultan III. O Ahmed). ʿOs ̠mān, 53 (Sultan III. Osman). Ş ʿOs ̠māniyye, 60. Şaḳīḳ-i Belḫī, 62. 175 Şaḳīḳ-i Ḥażret-i Belḫī, 62. Ü Şeyḫ ʿAbdu'lḳādir Efendi, 58. Üveys-i Ḳarenī, 130, 133. Şeyḫü'l-islām Mevlānā Vaṣṣāf ʿAbdu'llāh Efendi, 54. V Vācibü'l-vücūd, 149, 165. T Vāhibü'l-ʿaṭāyā, 96, 118. Ṭūfān, 78. Ṭūr, 140, 142. Y Yaʿḳūb, 144, 146 (Hz. Yakub). U Yediḳulle, 55. ʿUrfī, 138 (Urfî-i Şîrâzî). Yūsuf, 98, 146 (Hz. Yusuf). 176 SÖZLÜK A ʿarāʾis: gelinler. ʿabede-i eṣnām: puta tapanlar. āştī: sulh, barışıklık. ābile: sivilce, küçük çıban, su kabarcığı. ʿatebe: eşik, basamak. ʿabūs: somurtkan. ʿaṭş: susuzluk, susama. ābyārī : sulayıcılık, yardım. āz: aç gözlülük, hırs, tamah. ʿacūze: kocakarı. āzāde-ser: başında gaile olmayan, başı dinç, rahat, gailesiz. aġlāl: boyuna geçirilen zincirler, prangalar, kelepçeler. āzāl: ezeller, öncesiz zamanlar. aġniyā: zenginler. āzerm: utanma, hayâ, şefkat, haşmet. āġuşte: bulaştırılmış, kirletilmiş. B aḥcār: taşlar. bādiye: çöl, kır. āhenīn: demirden, demir gibi pek bāhir: belli, beselli, açık, ışıklı, parlak. sağlam. baḫl: cimrilik. āḫer: başka, diğer, gayrı. baḫye: dikiş, teyel, oyulgalama. aḥrār: serbest olanlar, köle ve esir baʿīd: uzak, ırak. olmayanlar. bākūre: evvel yetişen, turfanda. ʿale'ṣ-ṣabāḥ: sabahleyin, erkenden. bāmdādān: sabah, sabahleyin, seher āmīziş: geçiniş, uysallık. vakti, seher vaktinde, tan yeri. ammā baʿdü: bundan sonra, gelelim bār-āver: meyvalı, meyva veren, maksadımıza. faydalı, iyi netice veren. ʿāmme: umûma mahsus olan. basṭ: yayma, açma, uzun uzadıya āmürziş: affeden. anlatma. ʿanā: zahmet, meşakkat, güçlük. baṭālet: işsizlik, âvârelik; cesaret, kahramanlık. ʿanān: bulutlar. baṭar: çok sevinme, kibirlenme, ʿanīf: sert, şiddetli. haksızlık etme. ʿan-ṣamīmi'l-ḳalb: cân ve gönülden, öz baṭş: zor ve şiddetle yakalayış, sertlikle yürekten. tutuş. 177 bed-güher: içi, tabîatı fenâ, soysuz, bıḍāʿat: sermaye, ana para, bilgi. mayası bozuk. bī-dād: zulüm, işkence. bedīdār: meşhur; görünür; açık, bī-hūşāne: şaşkıncasına, kendinden meydanda. geçmişçesine. bedr-i münīr: parlak dolunay. bī-iştibāh: şüphesiz. bedreḳa: yol gösteren, kılavuz, delil. bināgūş: kulak memesi, kulak tozu. bed-sirişt: tabiatı, yaradılışı kötü. bī-neng: nâmussuz, rezil. behāʾim: dört ayaklı hayvan. buʾus: yokluk içinde bulunma. behr: uzaklık, mesafe, felaket, umudun büldān: şehirler, memleketler, iller. boşa çıkması. bün: esas, kök, temel, dip; son. behre-dār: behreli, hisseli, paylı. beliyyāt: felaketler, kederler, gamlar, C kasavetler, tasalar. cārī: cereyan eden, akan, geçen, belūs: hile, yalan. yürüyen. ber-cā: yerinde, tam, doğru ve münasip. cāzim: cezmeden, karar veren, kesen, kestirip atan. ber-çīde: toplanmış, devşirilmiş. cedvār: zencefil cinsinden kâfuru ber-geşte: tersine dönmüş, ters olmuş, kokulu uyarıcı olarak kullanılan safran yüz çevirmiş. kökü. ber-hem-zen: karmakarışık eden, altını cevāriḥ: yırtıcı kuş veya hayvan, insanın üstüne getiren. el ayak gibi âzâsı. berī: sâlim, kutulmuş; temiz. cibāh: alınlar. ber-vefḳ: göre, uygun olarak. cidāl: karşılıklı kavga, savaş. besāʾiṭ: basit olanlar, sade şeyler. cilbāb: gömlek, çarşaf; ferace. beşāşet: güler yüzlülük; güler yüz. cīrān: komşular, müşteriler, civarda olan yerler. bevādī: sahralar, çöller, kırlar. cübb: kuyu. beyābān: kır, çöl. cünāḥ: günah. beẕl: bol bol verme, saçma. cünūd: askerler, ordular. bezzāz: bezci, kumaş satan, manifaturacı. Ç 178 çī-gūnegī: nasıllık, ne türlülük, nicelik. esm̠ ār: meyvalar. çīre-destī: uzellilik, ustalık. eşiʿʿa: aydınlıklar, ışıklar. çirk-āb: çirkef, pis su. eşyāʿ: bölükler, cemaatler, yardımcılar. D etbāʿ: birinin sözüne işine, mesleğine uyanlar, hizmetçiler, uşaklar. dāʾiye: içten gelen bir duyguyu teşvik edici hâl. etḳıyā: Allah korkusuyla günah işlemekten korkanlar. daḳḳ: çalma, vurma; vurulma. etrāb: akranlar, bir yaşta olanlar. dāll: delalet eden, gösteren, işaret eden. evān: vakit, zaman, çağ. der-ḫor: uygun, lâyık, münasip. F dervāze: kapı, kale kapısı; şehir kapısı. feḥvā: mânâ, anlam, mefhum, kavram. deryūze: dilencilik. fekk: feshetme, bozma; koparma, dī: dün, dünkü gün. kesme. dīr: geç, çoktan, uzun müddet. felāḫan: taş atmaya mahsus alet, sapan. diz: kale,sur. ferāmūşī: unutma. dūdmān: soysop; kabile, ocak. ferec: gam, tasa ve sıkıntıdan kurtulma; dü-şāh: çatal ağaç; tomruk, suçlunun kederden, darlıktan sonra gelen sevinç, boynuna takılan çatal ağaç. teselli. E fevākih: meyvalar, yemişler. edille: işaretler, kılavuzlar, rehberler. fülk: gemi, sandal, kayık. edīm: tabakalaşmış deri, satıh, yüz. fürū-mānde: aşağıda, geride kalmış olan, âciz, beceriksiz; yorgun, şaşkın. ehven: en zararsız, pek ucuz, daha hafif; kolay. G eknūn: şimdi, el'ân, hâlâ. ġabrā: yer, yeryüzü, arz. enām: bütün mahlûklar, yaratılmış ġanāʾim: çalışmaksızın elde edilen şey, canlılar, halk, insanlar. emeksiz kazanç. enbūh: çok, kalabalık, başka. ġavāʾil: dertler, sıkıntılar, felaketler, musibetler, belalar. ervāḥ: canlar, hayatın cevherleri. ġavṭa-ḫ˘ār: batan, dalan. 179 gehvāre: beşik. hevlnāk: korkunç, korkulu. gerden-firāz: boyun kaldıran, başı ḫırmān: mahrumluk, ümitsizlik. yukarıda, kibirli, gururlu [kimse]. ḫışt: kerpiç, tuğla. ġūl: hortlak, şeytan, karaconcolos. himl: yük. ġunūde: uyumuş, uyuklamış. ḥimye: perhiz [yeme; içmede] ġuṣūn: ağaç dalları, filizler. hirās: korku. güsiste: kırılmış, kopmuş; gevşemiş, ḫizāne: hazne, hazine, kalp, gönül, çözülmüş, sölpük. hazinedarlık. H hīzem-keş: odun yarıcı, odun taşıyan ḥabl: ip, urgan, halat. köylü. ḫadaʿa: dalavereciler, hileciler, ḫiẕlān: muâvenetsiz, yardımcısız; aldatıcılar. kimsesiz, yalnız başına kalıp sefil, zelil olma. hādimü’l-leẕẕāt: ölüm, Azrâil. ḫuffāş: yarasa, gece kuşu. ḥāʾiz: malik, sahip; taşıyan. ḫulūṣ: hâlislik, sâfilik, gönül temizliği. ḥaḳḳā: doğrusu. ḫurd: küçük, ufak, kırık, ehemmiyetsiz. ḥall: çözme, çözülme, karışık bir meselenin içinden çıkma; karar verip ḥussād: haset edenler, kıskananlar. neticeye varma. ḫuşk: kuru. ḫam-geşte: eğrilmiş, bükülmüş. I ḫamīde: eğrilmiş, bükülmüş; kanbur. ıṣṭıyād: avlama, ava gitme, avlanma. ḫānmān: ev bark, ocak. ıṭṭılāʿ: öğrenme, tanıma, bilme, haberli ḫarīdār: satın alıcı. olma. ḫas ü ḫāşāk: çerçöp. ıṭṭılāḳ: inşirahlı olma. ḥavṣala: kuş kursağı, mide, anlayış, akıl, ıżṭırār: mecburiyet, çaresizlik, ihtiyaç. zihin. İ ḫazef-pāre: çanak parçası, çömlek kırığı. ibrāz: meydana çıkarma, gösterme. ḥażīż: zîr, en aşağı, dağ eteği. īcāz: sözü kısa söyleme. hem-ginān: hep, bütün insanlar. ictinā: meyva toplama, devşirme. 180 iddiḫār: birikme, biriktirilme, toplayıp inḥiṭāṭ: düşme, aşağı inme, aşağılama, saklama. yaşlılığa yüz tutma. iġtinām: ganimet suretiyle alma, yağma inḳıbāż: büzülüp toplanma, çekilme, ve talan etme, zahmetsiz bir kazanç kasvet, keder, sıkıntı. gözüyle bakma. insā: unutturma, unutturulma. iġlāḳ: kapama. intiʿāş: hastalıktan kurtulup kalkma, iġmāż: göz yumma, görmezlikten doğrulup kalkma, geçinme. gelme. intifāʿ: menfaatlenme, faydalanma. iġtirāf: eliyle su alma, avuçla su içme. intihāz: fırsat gözleme, fırsatı iḥlā: tatlılaştırma, tatlılandırma. kaçırmama. iḥrāz: alma, kazanma, elde etme, inżimām: zam olunma, katılma. erişme. iʿrāż: yüz çevirme, başka tarafa dönme, ihtimām: dikkatle, gayretle çalışma, çekinme, sakınma. özenle iş görme. isāʾet: kötülükte bulunma, kötü iş iḥtirāz: sakınma, çekinme, korkma. işleme. iḫtiṣār: kısaltma; sözü, yazıyı kısaltma. isʿāf: birinin isteğini kabul edip yerine getirme. iktisā: giyme, giyinme. īṣāl: vusul buldurma, buldurulma; iḳtiṭāf: meyva toplama, devşirme; vardırma, vardırılma, ulaştırma, toplanma, devşirilme. ulaştırılma. iltiyām: yara kapama, onulma. istāde: ayakta durmuş. ilzām: cevap veremez hâle getirme, istidʿā: yalvararak isteme, istidâ, susturma. dilekçe. imrār: geçirme, geçirilme. istiḥāle: mümkün olmayış, imkansızlık. imtinān: iyiliği başa kakma. istinbāṭ: bir söz veya işten gizli bir īn ü ān: bu, şu; teferruatla meşgul olma. mânâ çıkarma, zımnen, açık olmayarak, dolayısıyla anlama. inābet: günahlara tövbe edip Hak yoluna dönme, bir mürşîde baş vurup, istişmām: koklama, koku alma, karîne tarîkata girme. ile anlama, hissetme. ʿinān: dizgin, idare etme, yürütme. istiṭlāʿ: bir şeyi öğrenmek isteme, araştırma. infāl: ganimetten mal ayırıp verme. 181 işkāl: müşküllük, güçlük, kirmān: kurtlar. müşküllendirme, güçleştirme. kişt-kār: ekinci, çiftçi. ittibāʿ: tâbî olma, uyma, ardısıra gitme. kiyāset: zeyreklik, uyanıklık, iżāʿa: zâyi etme, kaybetme. anlayışlılık. iẕābe: eritme, eritilme. ḳubḥ: çirkinlik. iżāʾe: ziyâ verme, aydınlatma, ışık kūdegī: çocukluk. verme. ḳufl: kilit, sürgü. J kūpāl: demir topuz, gürz. jende: eski, yırtık, yamalı hırka. kūşiş: çalışma, çabalama. jeng-bār: pas saçan. kūtāh: kısa, boysuz. K kūt-vāl: kale muhafızı, dizdar. kāffe: bütün, hep, hepsi, cümle. küfv: eş, benzer, denk, arkadaş. kāḫ: köşk, kasr. kühūlet: olgunluk çağı 30-50 yaş. kālbüd: kalıp, şekil, beden, kafes. kümmelīn: kâmiller. ḳalīl: az, çok olmayan. künh: bir şeyin aslı, hakikati, kök, dip. ḳarābe: kırba, büyük testi, büyük şişe. kürbet: gam, tasa, kaygı. kār-āzmūde: görmüş, geçirmiş, görgülü. L kār-dān: iş bilir, işten anlar. laġziş: sürçüş, kayış, sürçme, kayma. kec-reftār: eğri giden, tuttuğu yol aykırı, laḥd: çukur, mezar, kabir. sakat olan, aksak, topal. laḥm ü şaḥm: et ve yağ. kelef: yüzdeki benek, siyah veya kırmızı noktalar, şiddetli sevgi. lāne: yuva. kemīngāh: pusu yeri, pusu tutulan gizli laṭma-ḫ˘ār: tokat yiyen. yer. liʾām: alçak, aşağılık, pinti kimseler. ḳıllet: azlık. liḥye: sakal. ḳımāṭ: sargı, örtü, sarılacak bez. luʿbet-bāz: oyuncu, hokkabaz, hayalci, kih: küçük. kuklacı. kirdār: iş, tarz, yol. M 182 mā-ʿadā: başka, fazla, gayrı. memzūc: mezcolunmuş, karıştırılmış, karışmış, karışık. maʿa-haẕā: böyle iken, bununla beraber. menāṣ: kaçıp sığınılacak yer. maʿdūm: yok olan, mevcut olmayan. meniş: huy, tabiat. maġbūn: alış verişte aldanmış olan, şaşkın, şaşırmış. merādet: kuvvetlilik. maġlūl: zincire vurulmuş, zincire bağlı. merāḥim: merhametler, acımalar. maḥāsin: güzellikler. merāret: acılık, tatsızlık. maḥṣūd: hasad edilmiş, ekini biçilmiş, mesdūd: seddolunmuş, kapanmış, biçilmiş ekin. kapalı, tıkalı. māʾide: üzerinde yemek bulunan sofra, meslūb: selbolunmuş, soyulmuş, yemek, ziyafet. alınmış, giderilmiş. mā-lā-kelām: söz götürmez, diyecek mesmūʿ: işitilmiş, duyulmuş, haber yok. alınmış, dinlenen, işitilen. māl-ā-māl: çok dolu, dopdolu. meşiyyet: irade. manṣūb: nasbolunmuş, konmuş, meşveret: müşâverede bulunma, dikilmiş. danışma. mā-ṣadaḳ: tasdik edilen, olunan husus, metāʿib: meşakkatler, yorgunluklar. uygun, tıpkı. meʾvā: yurt, mesken, yer, makam. maṭrūd: tardolunmuş, kovulmuş. mevāʿīd: va’dolunmuş şeyler, muayyen, maṭrūḥ: tarh edilmiş, çıkarılmış, belirli zamanlar. belirtilmiş, konulmuş [vergi]. mevḳid: ateş ocağı. mā-yeteḥallel: hallolunabilir. mezāyā: meziyetler, üstünlük vasıfları. maẓalle: gölgelik. mıṣdāḳ: bir şeyin doğru olduğunu ispat meberrāt: hayır için sevab kazanmak eden şey. için yapılan iş. miknet: kuvvet, kudret, güc, zor. mehbıṭ: hübût edecek, inecek yer. min külli’l-vücūh: her cihetle, her mekīn: temekkün eden, oturan, yönden. yerleşen. mīs̠āḳ: sözleşme, andlaşma. melāẕ: sığınacak yer. 183 muʾāḫeẕe: azarlama, paylama, çıkışma, müdāhin: müdahane eden, yüze gülen, darılma, tenkid. dalkavuk. muġaylānzār: [bu] dünya, deve dikeni müdāvemet: devam etme, bir yere her biten yer, dikenlik. vakit gidip gelme, bir işi aralıksız çalışma. muḫannes ̠: korkak, alçak, kadın tabiatlı, kalleş. müfāreḳat: ayrılma, uzaklaşma, bir yerden ayrılma. muʿīn: iâne eden, yardımcı. mükāşefāt: Hakikat ehline sırların muḳarrebān: yakınlaşmış, yaklaşmış görünmesi, kendileri Allah nûrunu olanlar, yakınlar. görmeleri, meydana çıkarma. muḳteżā: iktiza etmiş, lâzımgelmiş, mülāzemet: bir yere veya kimseye kanun icabına göre yazı, derkenar. sımsıkı bağlanma, gidip gelme, bir işle devamlı meşgul olma. murabbaʿ-nişīn: bağdaş kurup oturan. mümtelī: imtilâ eden, mide muraḫḫaṣ: ruhsatlı, izinli. doygunluğuna uğramış, dolu, dolgun, muṣayḳal: cilalı, parlak, yaldızlı, dolmuş. perdahlı. mümtezic: imtizac eden, uyuşan, uysal, mustaṭāb: iyi, âlâ. uyuşmuş, bağdaşmış, kaynaşmış. mutażaccır: tazaccur eden, içi sıkılan, müsāraʿat: sürat ve acele etme, sıkıntılı. teşebbüs, girişme. mutażammın: tazammun eden, içine müsteʿār: eğreti [alınmış], takma [ad]. alan. müstedʿā: istidâ edilen, istenen, dilenen. mutażarrıʿ: tazarru eden, yalvarıp müşābehet: benzeyiş, benzeme. yakaran. müştaʿil: iştiâl eden, yanan, tutuşan, ateş muʿtekif: bir ibadethaneye çekilip alan, alevlenen. namaz, niyâz ve ibadetle meşgul olma. müteḫālif: tehâlüf eden, birbirine muvaḥḥid: tevhîdeden, Allah’ın uymayan. birliğine inanan. mütenevviʿ: tenevvü eden, nevîlenen; mübāhāt: övünme. türlü, çeşitli, çeşit çeşit, değişik. mücāleset: birlikte, beraber oturma. mütevaġġıl: tavaggul eden, çok meşgul mücāvir: komşu, mabet veya bir tekke olan, fazla uğraşan. yakınlarına çekilip oturan. mütevārī: tevâri eden, gizlenen; gizli, saklı. 184 müttehim: töhmetli, kabahatli, suçlu neşşāb: okçu, ok atan. görülen, suçlanan. nevāʾib: musibetler, kazalar, belalar. müzāḥim: zahmet, sıkıntı veren, aykırı neyyir: nurlu, parlak. gelen. nezdīk: yakın. müzaḫref: yalancı, sahte yaldız, tel, pul, boya gibi şeylerle süslü. nīreng: hile, düzen, efsun, büyü, resim, taslak. N nuʿūmet: yumuşaklık. nā-be-hencār: usûlsüz, yolsuz. P nāfiʿ: menfaatli, faydalı, kârlı. pās-bān: gece bekçisi. nāfiẕ: delen, delip geçen, içeriye giren, işleyen, tesir yapan, sözü geçen. pāyān: koşan [en çok insan hakkında], mec. dalmış, kendini kaptırmış. nā-güvār: midede zor hazmedilen [şey], içilmesi, yenilmesi acı olan [şey]. pehnā: geniş, enli, yaygın. naḥvet: kibir, gurur, büyüklenme. perīde: uçmuş; mec. soluk, solmuş. nāḫun: tırnak. pes-mānde: geri kalmış, geride bulunan, artık, artmış. nāʾire: ateş, alev, sıcaklık. peygār: savaş, kavga. nā-ḳaʿr-yāb: dibi bucağı bulunmayan, dipsiz. pey-siper: ayak altında kalmış, çiğnenmiş. nāmiye: olma, yerden bitme. pindār: böbürlenme. nā-resīde: olmamış, ham, bülûğa ermemiş. pirāste: tertiplenmiş, düzenlenmiş, donatılmış, süslü. naṣīr: nusret eden, yardımcı. pīşānī: alın. necāḥ: isteğine ulaşma, kurtulma. nekāl: azap, işkence, ibret, bir olaydan R alınan ders. raʾiż: kızgın, öfkeli. nekbet: talihsizlik, bahtsızlık, raḳabe: kul, köle. düşkünlük, felaket, musibet. rātibe: maaş; vazife; tayin. nesaḳ: tarz, şekil, üslûp, yol. reh-neverd: yolcu. nesīc: nescolunmuş, dokunmuş. reh-peymā: yol ölçen. 185 reme: sürü, insan kalabalığı. sinīn: yıllar. renciş: incinmiş, sızlanış, eziyet veriş; sipās: şükretme, duâ etme. azar; keder. sitīz: kavga, çekişme. reşāşe: çisenti, serpinti, toz gibi ince siyāḳ: sözün gelişi, ifade şekli. yağmur. ṣūrī: görünürde olan, hakiki ve içten rezm: kavga, savaş, cenk. olmayan, gösterişten ibaret olan, ribḳa: kemend, kemend bağı, ilmekli ip. gösterşlik. risālet-penāh: Hz. Muhammet. ṣurre: para kesesi, para çıkını. reyyān: suya kanmış. ṣuʿūbet: güçlük, zorluk. rūyīn: tunçtan, tunç. Ş S şeʿāʾir: âdetler; törenler. ṣabīḥa: güzel, latif, şirin. şeʾāmet: uğursuzluk. ṣaḥv: ayılma, ayıklık, kendine gelme. şemātet: birinin kötü durumda olmasına veya düşmesine sevinme. sāʿī: çalışan, hızlı yürüyen. şerāyiʿ: şeriatler, şeriat hükümleri. sal-ḫūrde: pek ihtiyar, çok yaşlı. şeyb: saç sakal ağarması, kocama, saṭvet: birinin üzerine şiddetle sıçrama, ihtiyarlık. ezici kuvvet; zorluk. şīfte: kaçık, düşkün, tutkun. sebük-bār: yükü hafif, eşyası az olan. şīme: huy, tabiat. sedād: doğruluk, hatasızlık, doğru ve haklı şey. şuʾūnāt: hadiseler, olaylar. semūm: samyeli, sıcak rüzgâr. şükūh: ululuk. senābik: at, katır gibi tek tırnaklı şümürde: hesap edilmiş, sayılmış. hayvanların tırnakları. şüşt ü şū: yıkama. serāʾir: gizli şeyler. T ser-fürū-bürde: baş eğmiş, düşünceye dalmış. taʿānuḳ: birinin boynuna sarılma. s taʿayyüş: yaşama, geçinme. ̠everān: tozun, dumanın kalkması. seyyiʾāt: fenalıklar, kötülükler, suçlar, günahlar. 186 taġrīb: birini gurbete gönderme, tekye-zen: dayanan, istinâdeden. gönderilme, memleketten çıkarma, telḫ-kāmī: kederlilik. uzaklaştırma, kovma. temettuʿ: kâr etme, kazanma. ṭahūr: çok temiz; temizleyici. temşiyet: yürütme, yürütülme. taḳvīt: besleme. tenaʿʿum: nimet içinde, bolluk içinde talṭīf: gönül okşama, gönlü hoş etme, bulunarak rahat etmeler. yumuşatma. teng-dest: elidar, züğürt. taʿne-zen: söven; zemmeden, çekiştiren, yeren. teng-nāy: sıkıntılı yer. ṭard: kovma, sürme, uzaklaştırma. teraḥḥum: merhamet etme, acıma. ṭavārıḳ: gece gelen belalar. terāküm: birikme, yığılma, toplanma. ṭavḳ: gerdanlık. tesḫīn: ısıtma, ısıtılma. teʿāḳub: birbiri arkasında gitme. tesmiye: ad koyma, adlandırma, isim verme. teʿāṭī: verişme, birbirine verme. teşaḫḫuṣāt: teşahhuslar, şahıslanmalar. tebʿīd: uzaklaştırma, uzaklaştırılma, uzağa sürme. tevehhüm: kurma, kuruntuya düşme, vehimlenme. tebşīrāt: müjdelemeler, müjde vermeler. tezāḥüm: kalabalıktan sıkışma; teceddüd: tazelenme, yenilenme, yeni toplanma, yığılma. olma. tünd-bād: kasırga, sert rüzgâr. tecemmül: süs, süslenme. tecerruʿ: yudum yudum içme, içilme. U tecessüs: yoklama, araştırma, ʿunfuvān: gençliğin ve güzelliğin araştırılma, bir şeyin iç yüzünü araştırıp başlangıcı. sırrını çözmeye çalışma; gözetleme. ʿuẓm: kibirlenme, ululanma. teʾemmül: iyice, etraflıca düşünme. ʿuẕūbet: tatlılık, şirinlik, latiflik. tegerg: [yağan] dolu. V teʾḫīr: sonraya, geriye bırakma, vāhiye: boş, mânâsız, faydasız, geciktirme, geciktirilme. ehemmiyetsiz [şey]. tek ü pū: öteye beriye koşuşmalar. vāḳıʿā: gerçek, gerçi, her ne kadar. 187 vām: borç. vüsūḳ: inanma, güvenme. vāreste: kurtulmuş, serbest, rahat. Y vech-i āḫar: başka sebepten. yārā: kuvvet, kudret, takat, güc. vedīʿa: emanet. Z vefret: çokluk, bolluk. zād: azık, yiyinti. velā: yakınlık, sahiplik. ẓahr: arka, sırt. verā: arka, geri, öte. zehādet: zahitlik, din emirlerine aşırı vesāṭet: araya girme, aracılık etme. olarak bağlılık. vikāye: kayırma, koruma, esirgeme. zeḫḫār: dolu, taşkın, çoşkun [deniz]. vizr: günah, suç. zehre: yiğitlik, cesaret. vüsʿat: genişlik, bolluk. ẓıll-ı zalīl: koyu gölge. zūd: çabuk, tek, acele, hemen ola 188 BİBLİYOGRAFYA CÂMÎ Abdurrahman, Evliyâ Menkıbeleri -Nefahâtü’l-Üns- (tercüme ve şerh: Lâmiî Çelebi; Haz.: Süleyman Uludağ, Mustafa Kara), İstanbul, Pinhan Yayıncılık, 2011. NEVRES Abdürrezzak, Mebâligu’l-Hikem, 1) Millet Ktp., Alî Emirî, Edebiyat Bl., nr.840. 2) İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY 3007. 3) Konstantiniyye, Matbaa-i Ebuzziya, 1302. AKKAYA Hüseyin, Nevres-i Kadîm And His Turkish Dîvân, Part 1-2, Harward, 1996. _______, Tarîhçe-i Nevres (İnceleme ve Tenkitli Metin), İstanbul, Kitabevi, 2004. _______, “Nevres-i Kadîm’in Gazve-i Bedr Adlı Mesnevîsi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.2, 1998, ss.145-179. AKSOYAK İsmail Hakkı, “Hâfız Divanındaki İlk Beytin Osmanlı Edebiyatına Etkisi”, Bilig (8), ss. 99-102. AKÜN Ömer Faruk, “Nevres, Abdürrezzak”, İslâm Ansiklopedisi, C.IX, Eskişehir, MEB, 2001, ss.228-231. ATEŞ Ahmed, “Abdallah-i al-Ansârî’nin Kitâb Damm Al-kalâm Wa Ahlih Adlı Eseri”, Şarkiyat Mecmuası, 1964, S.5, ss.45-60. BANARLI Nihad Sâmi, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.I-II., MEB, İstanbul, 1983. BURSALI Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, C.I-II-III., Meral Yayınevi, İstanbul. ÇAĞAN Cevdet, Hâce Abdullah Ensârî’nin Risâleleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1988. DAMAR Abdullah, Menâzilü’s-Sâirîn Şerhleri ve Âb-ı Hayât (İnceleme-Metin), Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Bursa, 2002. 189 _______, “Abdullah Herevî ve Menâzilü’s-Sâirîn”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 2007, S.18, ss.321-335. DEVELLİOĞLU Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara, Aydın Kitabevi, 2010. DİLÇİN Cem (Haz.), Yeni Tarama Sözlüğü, Ankara, Türk Dil Kurumu Yay., 2009. EĞRİ Sadettin, Lâmi’î Chelebi’s Şerefü’l-İnsân -The Debate On Creation Between Man And Animals Before The Sultan-, Part 1-2, Harward, 2011. FARHÂDİ A. G. Ravân, Abdullah Ansari Of Herat -An Early Sufi Master-, New York, Routledge, 2013. GÜLEÇ İsmail, “Abdurrahim Fedâî’nin Hâfız Divânı’nın İlk Beytine Yaptığı Şerhin Önceki Şerhlerden Farkı”, Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi - Dergisi, Yıl 2, C.2, S.1, Bahar 2016, ss.7-17. HEREVÎ Hâce Abdullah Ensârî, Menâzilü’s-Sâirîn -Tasavvufta Yüz Basamak-, (Haz. Abdurrezzak Tek), Bursa, Emin Yay., 2017. _______, Dil ü Cân -Vâridât, İlâhînâme, Kalendernâme ve Makûlât Risâleleri- (çev. Hasan Almaz), İstanbul, Semerkand Yay., 2012. KANAR Mehmet, Farsça-Türkçe Sözlük, İstanbul, Say Yay., 2010. KARA İsmail, İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz -Şerh ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not-, İstanbul, Dergâh Yay., 2014. KARADERE Adem, Nevres-i Kadîm’in Farsça Dîvânı, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale, 1999. LEVEND Agâh Sırrı, “Ümmet Çağında Ahlâk Kitaplarımız”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, S.234, 1963, 1964, ss.89-115. REDHOUSE Sir James W., Turkish and English Lexicon, İstanbul, Çağrı Yay., 2006. SAMİ Şemseddin, Kâmûs-ı Türkî, C.I-II, İstanbul, Çağrı Yay., 1996. SARAÇ M.A. Yekta, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, İstanbul, Gökkubbe, 2013. 190 TAN Muhammet Nedim, Abdullah Ensârî Herevî’nin Tasavvuf Tarihindeki Yeri Ve Sad Meydân’ı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2013. TEK Adurrezzak, Tasavvufȋ Mertebeler -Hâce Abdullah el-Ensârȋ el-Herevȋ Örneği-, Bursa, Emin Yay., 2008. TULUM A. Mertol (Haz.), Tazarru’nâme, Ankara, MEB, 2001. ÜNVER İsmail, “Çeviriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/6 Fall 2008, ss.1-46. YAZICI Tahsin, “Abdulah-i Ansârî’nin Kanzü’s-Sâlikîn veya Zâdal-Ârifîn’i”, Şarkiyat Mecmuası: 1956, S.1, ss.59-88; 1959, S.3, ss.50-90; 1961, S.4, ss.87-96; 1964, S.5, ss.31-44. YAZICI Tahsin-ULUDAĞ Süleyman, “Herevî, Hâce Abdullah”, DİA, C.XVII, ss.222- 226. YETİK Erhan, “Menâzilü’s-Sâirȋn”, DİA, C.XXIX, ss.122-123. YILMAZ Mehmet, Edebiyatımızda İslamî Kaynaklı Sözler -Ansiklopedik Sözlük-, İstanbul, Enderun Kitabevi, 1992. http://www.lugatiremzi.com/ https://www.vajehyab.com/ http://jeem.ir/article/blog/26399 (13.02.2017). http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh1991/ (13.02.2017). http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh1980/ (13.02.2017). http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh37/ (13.02.2017). http://ganjoor.net/saadi/golestan/gbab1/sh15/ (13.02.2017). http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh6544/ (13.02.2017). 191 http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh663/ (13.02.2017). http://ganjoor.net/salman/divanss/ghazalss/sh242/ (17.02.2017). http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh1/ (17.02.2017). http://ganjoor.net/hafez/ghazal/sh1/ (17.02.2017). http://www.tebyan.net/newindex.aspx?pid=934&articleID=757698 (17.02.2017). http://ganjoor.net/hafez/ghazal/sh199/ (17.02.2017). http://ganjoor.net/saeb/divan-saeb/ghazalkasa/sh2655/ (17.02.2017). http://ganjoor.net/saadi/golestan/gbab1/sh21/ (07.03.2017). http://www.adab.com/modules.php?name=Sh3er&doWhat=shqas&qid=59210&r=&rc= (18.02.2017). http://www.adab.com/modules.php?name=Sh3er&doWhat=shqas&qid=5620 (18.02.2017). http://www.shoaraa.com/poem-9847.html (18.02.2017). http://www.shoaraa.com/poem-9847.html (18.02.2017). http://ganjoor.net/moulavi/shams/robaeesh/sh1846/ (07.03.2017). http://www.aeenefarzanegi.com/ (07.03.2017). http://www.110.loxblog.com/post/167 (07.03.2017). http://blogo.blog.ir/post/185 (07.03.2017). http://karbalaiesmaili.blogfa.com/post-6.aspx (07.03.2017). http://www.iranamerica.com/forum/showthread.php?p=150762 (07.03.2017). http://ganjoor.net/sanaee/hadighe/hdgh01/sh9/ (07.03.2017). http://ganjoor.net/nezami/5ganj/makhzanolasrar/sh39/ (07.03.2017). http://fa.turktakvim.com/index.php?tarih=2014-11-23&page=arkayuz (07.03.2017). 192 http://www.javdaneh.com/Monajat/khaje%20abdolah%204.htm (07.03.2017). http://www.4salaf.com/vb/showthread.php?t=16610&page=2 (09.03.2017). http://article.tebyan.net/25113/ (9.03.2017). https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=189418 (04.05.2017). http://katalog.istanbul.edu.tr/client/tr_TR/default_tr/search/results?qu=mebaligu%27l- hikem&te=# (04.05.2017). https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=107967 (04.05.2017). https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=123560 (04.05.2017). http://data.onb.ac.at/rec/AL00636240 (04.05.2017). http://orient-digital.staatsbibliothek-berlin.de/receive/SBBMSBook_islamhs_00058126 (04.05.2017). 193 YAZMA NÜSHA ÖRNEKLERİ Millet Yazma Eser Ktp., Alî Emîrî Bl., nr.840 195 196 197 İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., TY Bl., nr.3007 198 199 200 201