T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MALİYE ANABİLİM DALI MALİYE TEORİSİ BİLİM DALI SOSYAL HARCAMALARIN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ DOKTORA TEZİ BETÜL İNAM BURSA – 2019 B.U .Ü .S.B.E M A LİY E A N A BİLİM D A LI M A LİY E T E O R İSİ BİLİM D A L I SO SY A L H A R C A M A LR IN G E LİR D A Ğ ILIM I Ü ZER İN D EK İ E TK İSİ: TÜ R K İY E Ö R N E Ğ İ B E T Ü L İN A M B U R SA 2019 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MALİYE ANABİLİM DALI MALİYE TEORİSİ BİLİM DALI SOSYAL HARCAMALARIN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ DOKTORA TEZİ BETÜL İNAM Danışman: Prof. Dr. Metin Erdem BURSA – 2019 Yemin Metni Doktora tezi olarak sunduğum “Sosyal Harcamaların Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkisi: Türkiye Örneği” başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. 17/10 /2019 Adı Soyadı: Betül İnam Öğrenci No: 711312002 Anabilim Dalı: Maliye Programı: Maliye Teorisi Statüsü: ☒Doktora ☐Y.Lisans SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MALİYE ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tarih: 17/10 /2019 Tez Başlığı / Konusu: Sosyal Koruma Harcamalarının Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkisi: Türkiye Örneği Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 164 sayfalık kısmına ilişkin, 23/09//2019 tarihinde şahsım tarafından Turnitin adlı intihal tespit programından (Turnitin)* aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı % .0..‘dır. Uygulanan filtrelemeler: 1- Kaynakça hariç 2- Alıntılar hariç/dahil 3- 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. Adı Soyadı: Betül İnam Öğrenci No: 711312002 Anabilim Dalı: Maliye Programı: Maliye Teorisi Statüsü: ☒Doktora ☐Y. Lisans Danışman Prof. Dr. Metin Erdem * Turnitin programına Bursa Uludağ Üniversitesi Kütüphane web sayfasından ulaşılabilir i ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Betül İnam Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Maliye Bilim Dalı : Maliye Teorisi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : VIII + 169 Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 20.. Tez Danışmanı : Prof. Dr. Metin Erdem SOSYAL HARCAMALARIN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Toplumlardaki eşitlik arayışı ideali yansıtsa da mutlak eşitliğe ulaşmak geçmişte olmadığı gibi gelecekte de olması mümkün görünmemektedir. Sanayi Devrimi’nden bu yana zengin ve fakir arasındaki makas gün geçtikçe daha fazla açılmıştır. Geçmişte gelir eşitsizlikleri az gelişmiş ülkelerin problemi olarak görülürken günümüzde ayrım gözetmeksizin tüm ülkeleri tehdit eden bir sorun haline dönüşmüştür. Gelir eşitsizliklerinin giderilmesinde ve gelir dağılımında adaletin sağlanmasında en sık kullanılan ve en etkili araçlar kamu harcamalarıdır. Sosyal niteliği ağır basan, devlet müdahalesine ihtiyaç duyan, yoğun şekilde dışsallık yayan bu kamu harcamaları sosyal harcamalar olarak nitelendirilmekte ve eğitim, sağlık ve sosyal koruma harcamaları olarak isimlendirilmektedir. Bu çalışmada sosyal harcamaların gelir dağılımı üzerindeki etkileri panel veri analizi kullanılarak Türkiye dahil 29 Avrupa ülkesi için araştırılmıştır. Analizde dört adet model kullanılmıştır. Bu modellerdeki ortak sonuçlar bu ülke grubunda gelir dağılımını en çok etkileyen değişkenlerin sosyal koruma harcamaları, kişi başı gelir ve en yoksul %20’nin payı olduğu saptanmıştır. Anahtar Sözcükler: kamu sağlık harcaması, kamu eğitim harcaması, sosyal koruma harcaması, gelir eşitsizliği ii ABSTRACT Name and Surname : Betül İnam University : Bursa Uludag University Institution : Social Sciences Institute Field : Public Finance Branch : Theory of Public Finance Degree Awarded : PhD Page Number : VIII + 169 Degree Date : …. / …. / 20.. Supervisor : Prof. Dr. Metin Erdem THE IMPACT OF SOCIAL SPENDING ON INCOME DISTRIBUTION: THE CASE OF TURKEY Although the search for equality in societies reflects the ideal achieve absolute equality it does not seem to be possible in the future as it wasn’t in the past. Since the Industrial Revolution, the gap between the rich and the poor has been growing more and more. In the past, income inequalities have been regarded as the problem of undeveloped countries, but today it has become a problem that threatens all countries without discrimination. Public expenditure is the most commonly used and most effective instruments of eliminating income inequalities and ensuring justice in income distribution. These public expenditures, which outweigh the social qualifications, require state intervention, and intensively spread externalities, are defined as social expenditures and are called as education, health and social protection expenditures. In this study, the effects of social expenditures on income distribution were examined for Turkey and 28 European countries using panel data analysis. Four models were used in the analysis. The common results in these models are that social protection expenditures, per capita income and share of the poorest 20% the most influential variables in income distribution in this country group. Keywords: public health expenditure, public education expenditure, social protection expenditure, income inequality iii ÖNSÖZ Bu çalışmada, sosyal harcamaların gelir dağılımı üzerindeki etkisi Türkiye ve Avrupa ülkeleri açısından incelenmiştir. Dünyada hızla artan gelir eşitsizliklerinin giderilmesinde önemli bir yere sahip sosyal harcamalar hem teorik hem de ampirik bulgular ışığında değerlendirilmiştir. Bu uzun, yorucu ve sabır gerektiren doktora aşamasında bana destek olan hocalarımın, ailemin ve arkadaşlarımın isimlerini anmak istiyorum. Öncelikle akademik hayatımın her anında bana maddi ve manevi desteğini hiç bir zaman esirgememiş, tercihlerime her zaman saygı duymuş ve beni seçimlerinde her zaman özgür bırakmış değerli danışman hocam Prof. Dr. Metin Erdem’e teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca her zaman akademik desteğini hissettiğim ana bilim dalı başkanı değerli hocam Prof. Dr. Filiz Giray’a, çalışmamın ampirik kısmında bana sabır gösteren ve benden yardımını esirgemeyen arkadaşım Dr. Öğr. Üyesi Gözde Koca’ya geçmişten bugüne üzerimde hakkı ve emeği olan tüm hocalarıma teşekkür ederim. Hayatımın her aşamasında yanımda olan aileme, özellikle akademik hayatımda bana her zaman yol göstermiş ve destek olmuş sevgili eşim Doç. Dr. İlker İnam’a, doktora tez aşamamda göreceği ilgi ve sevgiden az da olsa feragat etmek zorunda kalan biricik kızım Cemre Tuna İnam’a teşekkürü borç bilirim. Bursa, 2019 Betül İNAM iv İÇİNDEKİLER Sayfa TEZ ONAY SAYFASI......................................................................................................... ÖZET.................................................................................................................................... i ABSTRACT...................................................................................................................... .. ii ÖNSÖZ.................................................................................................................................iii İÇİNDEKİLER.....................................................................................................................iv TABLOLAR.........................................................................................................................vi GRAFİKLER........................................................................................................................vii KISALTMALAR.................................................................................................................viii GİRİŞ ........................................................................................................................... ...... 1 BİRİNCİ BÖLÜM GELİR DAĞILIMI KAVRAMI, DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE GELİR DAĞILIMI 1. GELİR DAĞILIMI KAVRAMI, ÖNEMİ VE ÖLÇÜTLERİ .................................. ..... .3 1.1. Gelir Dağılımı Türleri............................................................... ............................... .5 1.1.1. Fonksiyonel Gelir Dağılımı........................................................................... .5 1.1.2. Kişisel Gelir Dağılımı..................................................................... .............. .6 1.1.3. Sektörel Gelir Dağılımı........................................................................... ...... .7 1.1.4. Coğrafi Gelir Dağılımı........ .......................................................................... .8 1.2. Gelir Dağılımını Belirlemede Kullanılan Ölçütler.....................................................9 1.2.1. Aralık Ölçütü ve Değişim Aralığı............................................................. .... 10 1.2.2. Lorenz Eğrisi........................................................................................ ......... 10 1.2.3. Gini Katsayısı........................................................................................ ........ 11 1.2.4. Yüzde Paylar............................................................. .................................... 12 1.2.5. Pareto Katsayısı......................... ................................................................... 12 1.2.6. Kuznets Eğrisi................................................................................................13 1.2.7. Dalton Atkinson Eşitsizlik Ölçütü............................................................... . 14 2. GELİR DAĞILIMINA İLİŞKİN İKTİSADİ YAKLAŞIMLAR ................................... 15 2.1. Klasik İktisadın Gelir Dağılımına Bakışı .......................................................... ....16 2.2. Karl Marks’ın Gelir Dağılımına Bakışı..................................................... ............ 19 2.3. Neo Klasik İktisadın Gelir Dağılımına Bakışı........................................................ 22 2.4. Keynesyen İktisadın Gelir Dağılımına Bakışı................................................... .... 25 3. DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE GELİR DAĞILIMI.....................................................28 3.1. Dünyada Gelir Dağılımı……………………..........................................................28 3.2. Türkiye’de Gelir Dağılımı...................................................... .............................. 37 3.2.1. Türkiye’de Gelir Dağılımı Araştırmaları........................................................ 39 3.2.2. Türkiye’de 2006’dan Günümüze Gelir Dağılımı..................... ....................... 42 v İKİNCİ BÖLÜM SOSYAL HARCAMA BAĞLAMINDA EĞİTİM, SAĞLIK ve SOSYAL KORUMA HARCAMALARI 1. SOSYAL HARCAMA OLARAK EĞİTİM HARCAMALARI.....................................49 1.1. Eğitimin Kamusal Niteliği........................................................................................51 1.2. Kamu Harcamaları İçinde Eğitim Harcamalarının Yeri...........................................56 1.3. Eğitim ve Gelir Dağılımı İlişkisi...................................... ........................................ 58 1.4. Dünyada Eğitim Harcamaları...................................................................... ............ 62 1.5. Türkiye’de Eğitim Harcamaları...................................... ......................................... 69 2. SOSYAL HARCAMA OLARAK SAĞLIK HARCAMALARI.................................... 73 2.1. Sağlığın Kamusal Niteliği...................................... .................................................. 79 2.2. Asimetrik Bilgi ve Belirsizlikler.............................................................. ................ 81 2.3. Kamu Harcamaları İçinde Sağlık Harcamalarının Yeri............................................82 2.4. Sağlık ve Gelir Dağılımı İlişkisi.................................................. ............................ 83 2.5. Dünyada Sağlık Göstergeleri ve Sağlık Harcamaları............................................... 85 2.5.1 Dünyada Sağlık Göstergeleri..................……………………………………. 85 2.5.2 Dünyada Sağlık Harcamaları................. ......................................................... 90 2.6. Türkiye’de Sağlık Göstergeleri ve Sağlık Harcamaları............................................ 96 2.6.1 Türkiye’de Sağlık Göstergeleri……….……………............................... .......100 2.6.2 Türkiye’de Sağlık Harcamaları........................................................................102 3. SOSYAL HARCAMA OLARAK SOSYAL KORUMA HARCAMALARI...............109 3.1. Sosyal Koruma Kavramı ve Kamusal Niteliği…………………………………….111 3.2. Kamu Harcamaları İçinde Sosyal Koruma Harcamalarının Yeri…………....…....113 3.3. Sosyal Koruma ve Gelir Dağılımı İlişkisi..........................……………………..…116 3.4 Dünyada Sosyal Koruma Harcamaları.....................................................................118 3.5. Türkiye’de Sosyal Koruma Harcamaları………………………… .........................123 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GELİR DAĞILIMI VE SOSYAL HARCAMALARA İLİŞKİN AMPİRİK BİR UYGULAMA 1. AMPİRİK LİTERATÜR........................……………………………………………...131 2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ.........…………………………………………….…...135 3. ARAŞTIRMANIN VERİ SETİ...............................................……………………..…137 4. ARAŞTIRMANIN AMPİRİK BULGULARI . .......…………………………….......138 SONUÇ...............................................................................................................................144 KAYNAKÇA......................................................................................................................152 ÖZGEÇMİŞ........................................................................................................................167 vi TABLOLAR LİSTESİ TABLO 1. Seçilmiş Ülkelerde Gelir Eşitsizliği (1820-2000)................................... .... 30 TABLO 2. Ülke İçinde ve Ülkeler Arasındaki Eşitsizlikler........................................... 31 TABLO 3. Gelir Eşitsizliğinin Bölgesel Ortalamaları (1820-2000)........................ ..... 32 TABLO 4. Türkiye'de Bireysel Gelir Dağılımı (1963-2005)......................................... 41 TABLO 5. Türkiye'de Bireysel Gelir Dağılımı ( 2006-2016)........................................ 43 TABLO 6. Türkiye'de Gelir Bileşenlerinin Dağılımı (2006-2016)................................ 45 TABLO 7. Eğitimin Dışsal Etkileri................................................................................ 55 TABLO 8. Eğitimde Yatırım ve Cari Harcamaların Payı (2015).................................. 66 TABLO 9. Yıllara Göre Sağlık Harcamaları (%GSYİH)............................................. 103 TABLO 10. Seçilmiş Ülkelerde Sosyal Koruma Harcaması Bileşenleri....................... 120 TABLO 11. Seçilmiş Ülkelerde Sosyal Koruma Harcaması Türleri (%GSYİH)......... 121 TABLO 12.Türkiye'de Sosyal Koruma Harcamaları (%GSYİH).................................. 125 TABLO 13. Nakdi Sosyal Koruma Yardımları (MİLYON TL).................................... 126 TABLO 14. Ayni Sosyal Koruma Yardımları (MİLYON TL)...................................... 127 TABLO 15. Şartlı Sosyal Koruma Yardımları (MİLYON TL)..................................... 127 TABLO 16. Şartsız Sosyal Koruma Yardımları (MİLYON TL)................................... 128 TABLO 17. Sosyal Koruma Gelirleri (MİLYON TL)................................................... 128 TABLO 18. Analiz İstatistikleri..................................................................................... 138 TABLO 19. Hausman Testi............................................................................................ 138 TABLO 20. Panel Veri Sabit Etkiler Model 1............................................................... 139 TABLO 21. Panel Veri Sabit Etkiler Model 2............................................................... 140 TABLO 22. Panel Veri Sistem GMM Model 1............................................................. 140 TABLO 23. Panel Veri Sistem GMM Model 2............................................................. 141 vii GRAFİKLER LİSTESİ GRAFİK 1. Lorenz Eğirisi........................................................................................... 10 GRAFİK 2.Dünyada Milli Gelirden En Yüksek Payı Alan %1.................................. 33 GRAFİK 3.Dünyada Milli Gelirden En düşük Payı Alan %50.................................... 34 GRAFİK 4. Dünyada En Zengin %10’nun Milli Gelirden Aldığı Paylar(2016)......... 35 GRAFİK 5. Küresel En Zengin %1 ve En Yoksul %50............................................... 36 GRAFİK 6. Türkiye ve AB Ülkeleri Gini Katsayıları (2016)...................................... 44 GRAFİK 7. Türkiye ve AB Ülkeleri P80/P20 (2015).................................................. 45 GRAFİK 8. Türkiye’de Gelir Bileşenlerinin Dağılımı (2016)..................................... 47 GRAFİK 9. Seçilmiş Ülkelerde Toplam Eğitim Harcamaları (2015).......................... 63 GRAFİK 10. Yüksek Öğretim Hariç Eğitim Harcamaları (%GSYİH)........................ 64 GRAFİK 11. Eğitim Harcamalarının Toplam Kamu Harcamalarına Oranı(2015) 65 GRAFİK 12. Hizmet Türlerine Göre Öğrenci Başına Düşen Eğitim Harcaması (2015)............................................................................................................................. 67 GRAFİK 13. Türkiye’de Eğitim Harcamaları (2006-2018)......................................... 70 GRAFİK 14. Hizmet Türlerine Göre Eğitim Harcamaları (2017).............................. 71 GRAFİK 15. MEB Bütçesinin Yatırım Payları (1997-2018)...................................... 72 GRAFİK 16. Dünyada Doğumdan Beklenen Yaşam Süresi (YIL)............................. 86 GRAFİK 17. Dünyada 0-5 yaş Arasındaki Çocuk Ölüm Oranları (%)....................... 88 GRAFİK 18. Dünyada Anne Ölüm Oranları (1/100.000)............................................ 89 GRAFİK 19. Seçilmiş Ülkelerde Sağlık Harcamaları (%GSYİH).............................. 91 GRAFİK 20. Seçilmiş Ülkelerde Sağlık Harcamalarının Bütçedeki Payı................... 92 GRAFİK 21. Seçilmiş Ülkelerde Kişi Başı Sağlık Harcamaları ($)............................ 93 GRAFİK 22. Seçilmiş Ülkelerde İlaç Harcamaları (%Sağlık Harcamaları).............. 94 GRAFİK 23. Seçilmiş Ülkelerde Cepten Yapılan Sağlık Harcamaları ($).................. 95 GRAFİK 24. Türkiye’de Doğumdan Beklenen Yaşam Süresi (YIL).......................... 100 GRAFİK 25. Türkiye’de 0-5 Yaş Arası Çocuk Ölüm Oranları (%)............................ 101 GRAFİK 26. Türkiye’de Anne Ölüm Oranları (1/100.000)........................................ 102 GRAFİK 27. Türkiye’de Kişi Başı Sağlık Harcamaları (SGP $)................................ 105 GRAFİK 28. Türkiye’de Kişi Başı Cepten Yapılan Sağlık Harcamaları (SGP $)...... 106 GRAFİK 29. Türkiye’de Cepten Yapılan Sağlık Harcamalarının Toplam Sağlık Harcamalarına Oranı..................................................................................................... 107 GRAFİK 30. Seçilmiş Ülkelerde Kamu Sosyal Koruma Harcamaları (%GSYİH)..... 119 GRAFİK 31. Çalışan Nüfusun Aldığı Kamu Nakit Transferleri.................................. 122 viii KISALTMALAR LİSTESİ Kısaltma Bibliyografik Bilgi AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri a.g.e. Adı geçen eser a.g.m. Adı geçen makale DPT Devlet Planlama Teşkilatı GMM Genelleştirilmiş Momentler Metodu GSYİH Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ILO Uluslararası İş Örgütü IMF Uluslararası Para Fonu OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü SGP Satın Alma Gücü Paritesi TL Türk Lirası TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu TÜSİAD Türkiye İş Adamları Derneği 1 GİRİŞ Gelir dağılımında adaletin sağlanması kamu maliyesinin önemli amaçlarından biridir. Günümüzde hem ulusal hem de küresel düzeyde gelir dağılımındaki adaletin giderek bozulduğu gözlenmektedir. Bu bozulmanın nedenleri ise çok sayıda ekonomik ve sosyal faktörden oluşmaktadır. Bunlar arasında demografik faktörler, piyasa yapısı, teknolojik gelişme düzeyi, üretim faktörlerinin niteliği, servet dağılımı, enflasyon ve ekonomik krizler, bölgesel gelişmişlik farkları, küreselleşme, cinsiyet eşitsizliği kamusal mal ve hizmetlerin dağılımı sayılabilir. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sonrasında devletlerin ekonomi üzerindeki yetki ve görevleri giderek genişlemiştir. Günümüzde gelir dağılımını belirleyen en önemli etkenlerden biri devletin ekonomide oynadığı roldür. Devlet bazen üretici-işveren rolüyle bazen kamu harcamaları ve vergi mekanizması yolu ile gelir dağılımına müdahale eder. Gelir dağılımı konusunda vergilendirme mekanizması zengin kesimleri yoksula yaklaştırırken, kamu harcamaları ise yoksulu zengine doğru yaklaştıran bir araç olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Piyasanın problemlere çözüm bulamadığı aşamada devletin toplumu risklere karşı koruması için müdahale edebilme yetkisi, bunun için gerekli kamu harcamalarını yapabilmesi son derece önemlidir. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra devlete yüklenen görev ve yükümlülüklerin hem kapsamı hem de içeriği artmıştır. Bu dönemden itibaren modern devletler ekonomik gelişme ve kalkınmanın önündeki önemli engellerden biri olan gelir dağılımındaki eşitsizliklerin giderilmesi için kamu bütçelerini sıkça kullanmışlardır. Sosyal harcamalar içerisinde kamu eğitim harcamaları ile gelir elde etmek için en önemli araçlardan biri olan eğitim hizmetini en adil şekilde sunmak, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak amaçlanmaktadır. Toplum sağlığını korumak ve iyileştirmek, daha aktif ve sağlıklı nesiller yetiştirmek için ise sağlık harcamaları devreye sokulmaktadır. Sosyal koruma harcamaları toplumdaki dezavantajlı gruplara bedelsiz mal veya hizmet sunarak ya da nakit transferleri ile satın alma güçlerini yükseltmeyi amaçlamaktadır. Sosyal harcamaların tamamen olmasa da birbirlerine benzer özellikler göstermeleri, dışsal fayda yaymaları, birbirlerini tamamlayan aynı zamanda pekiştiren unsurlara sahip olmaları sebebiyle gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin toplu şekilde değerlendirilmelerinde fayda vardır. Bu çalışmada Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye’de 2007-2015 yılları arasında sosyal harcamaların kişisel gelir dağılımını ne düzeyde etkilediği tespit edilmeye 2 çalışılmıştır. Bu amaçla çalışmanın birinci bölümünde gelir dağılımı kavramı, gelir dağılımı türleri, gelir dağılımı ölçütleri ve iktisadi yaklaşımların gelir dağılımına bakışları açıklanmış, dünya genelinde ve Türkiye’de gelir dağılımındaki eşitsizlikler geçmişten günümüze mercek altına alınmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde sosyal kamu harcaması olarak ele alınan eğitim, sağlık ve sosyal koruma harcamaları incelenmiştir. Bu kapsamda her bir kamu harcamasının kamusal niteliği, gelir dağılımı ile ilişkisi, kamu harcamaları içinde sağlık, eğitim ve sosyal koruma harcamalarının yeri incelenmiş, dünyada ve Türkiye özelinde sosyal harcamaların ayrıntılı istatistikleri ve gelişimlerine yer verilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise sosyal harcamaların gelir dağılımı üzerindeki etkisi ekonometrik yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. Bu amaçla öncelikle sosyal harcamaların gelir dağılımı üzerindeki etkilerini inceleyen ampirik literatüre yer verilmiş, arkasından analiz için kullanılacak yöntemden bahsedilmiş, analizin veri seti açıklanmış ve analiz bulguları sunulmuştur. Sonuç kısmında ise ampirik bulguların yorumlarına ve önerilere yer verilmiştir. 3 BİRİNCİ BÖLÜM GELİR DAĞILIMI KAVRAMI, DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE GELİR DAĞILIMI Bu bölümde öncelikle gelir dağılımı kavramının anlam ve önemine, gelir dağılımının kamu harcamaları ile ilişkisine, gelir dağılımına ilişkin ölçütlere ve iktisadi okulların gelir dağılımı ile ilgili yorumlarına, son olarak dünyada ve Türkiye özelinde geçmişten bugüne gelir dağılımındaki gelişmelere yer verilmiştir. 1. GELİR DAĞILIMI KAVRAMI, ÖNEMİ VE ÖLÇÜTLERİ Gelir dağılımı, bir ülkede belirli bir dönemde yaratılan mal ve hizmetlerin toplamını ifade eden milli gelirin, kişiler, toplumsal gruplar ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesidir1. Bir başka ifade ile bir ülkenin toplam gelirinin o ülkenin bireyleri arasındaki dağılım oranıdır 2. Gelir dağılımı kavramı, sosyal adalet ve eşitlik kavramlarıyla yakından ilgilidir. Gelirin ne şekilde dağıldığının bilinmesi sosyal ve ekonomik kararlar alınırken sermaye birikimi ve sosyal yapının iyileştirilmesi için üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur3. Gelir dağılımı, gelir eşitsizlikleri ile sosyal ve ekonomik kurumlar arasında nasıl bir ilişki olduğunu, zengin ve yoksul arasındaki gelir farklılığının zaman içindeki değişimini, gelir eşitsizliğindeki değişikliklerin sermaye birikimi ve büyüme üzerindeki etkilerini ve kaynak dağılımını açıklar4. Bir ülkenin refahı, zenginliğinden çok, milli gelirinin ne kadar adaletli dağıldığıyla ilgilidir. Bireyler veya toplumsal sınıflar arasındaki gelir farklılıklarının derinleşmesi sosyal çatışmaların artmasına ve toplumsal barışın ve istikrarın bozulmasına neden olur. Bu durum ise ekonomik kalkınma ve büyümenin önündeki en önemli engellerden biridir 5 . Gelir dağılımındaki yüksek eşitsizlikler ayrımcılık ve imtiyazların korunması ile bağlantılı olduğundan kişilerin kendilerini üretken ekonomik 1 Zeynel Dinler, İktisada Giriş, Bursa, Ekin Kitapevi, 2008, s. 295 2 Orhan Hançerlioğlu, Ekonomi Sözlüğü, İstanbul, Remzi Kitapevi, 2006, s. 30 3 Muhammed Seyid Pehlivan, Gelir Dağılımı Eşitsizliğine Devletin Müdahale Araçları: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Örneği (Sosyal Yardım Uzmanlık Tezi), Ankara, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Yayını, 2009, s.19 4 Ercan Han, Gelir Dağılımı Adaletine Yönelik Ekonomik Politikalar, Ankara, Türkiye Kamu- Sen Ar-Ge Merkezi Yayını, No:36, 2010, s.12 5 Nazım Öztürk, İktisatta Bölüşüm, Ankara, Palme Yayıncılık, 2009, s.9 4 faaliyetlerden soyutlamalarına neden olabilir 6 . Yüksek derecede gelir eşitsizliğinin olduğu ekonomiler istikrarsız ve uzun vadede sürdürülemez hale gelirler. Dünyanın en yüksek eşitsizlik oranlarına sahip bölgesi olan Latin Amerika ülkeleri yıllarca sivil çatışmalar, yüksek suç oranları ve sosyal istikrarsızlıklarla karşı karşıya kalmış ve bu ülkelerde sosyal birliktelik yok olmuştur 7 . Gelir dağılımındaki yüksek eşitsizliğin verimsiz ve üretkenliği düşük bir ekonomi yaratmasının nedenleri arasında kamu yatırımlarına ve kamusal eğitime verilen desteğin azalmasına neden olması, ekonomide, hukukta ve idari düzenlemelerde büyük boyutlu düzensizlikler yaratması ve çalışanların motivasyonunu olumsuz yönde etkilemesi sayılabilir8. Adaletsiz bir gelir dağılımı az gelişmiş ülkelerde büyümeyi olumsuz etkilerken, büyüme ve yatırım için gerekli ekonomik ve politik kurumların oluşmasına da engel olur. Çoklu etnik yapıların olduğu ülkelerde ise, gelir dağılımındaki bozukluklar sivil ve sosyal yaşam üzerinde negatif etkiye sahiptir9. Adil gelir dağılımını sağlamak için yüksek gelirli sosyal gruplardan düşük gelirli sosyal gruplar lehine yapılan gelir transferleri toplumsal fayda ve refahı arttıcı yönde etki yaratır. Bu transferlerin sosyal maliyeti düşük ancak sosyal faydası yüksektir. Ayrıca gelir dağılımındaki adalet, kişiler arasındaki fırsat eşitliğini artırırken, ekonomide fiyat istikrarını koruma, tam çalışmayı gerçekleştirme gibi önemli fonksiyonların gerçekleşmesine de yardımcı olur 10. Gelir dağılımı sadece ekonomik bir olgu değildir. Sosyal ve ekonomik politikaların zaman içindeki gelişiminin ve değişiminin bir sonucudur. Bu sebeple gelir dağılımı kavramı ekonomik niteliğinin yanında toplumsal bir niteliğe de sahiptir. Gelir dağılımını bozan çok sayıda neden bulunmaktadır. Bunlar arasında nüfus yapısı, işsizlik, kayıtdışı ekonomi, enflasyon, ekonomik krizler, küreselleşme, eğitim eşitsizlikleri, cinsiyet eşitsizlikleri, bölgesel, sektörel eşitsizlikler, göçler, servet dağılımındaki dengesizlikler, teknolojik gelişme sayılabilir. Gelirin dağılımının yeniden 6 Kemal Derviş, “ Küreselleşme, Büyüme ve Gelir Dağılımı”, Dış İşleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/data/Kutuphane/yayinlar/EkonomikSorunlarDergisi/sayi27/kuresellesme_buyum e_gelir_dagilimi.pdf, Erişim Tarihi: 12.12.2015 7 Josefh E. Stiglitz, Eşitsizliğin Bedeli. Bugünün Bölünmüş Toplumu Geleceğimizi Nasıl Tehlikeye Atıyor? Çev. Ozan İşler, İstanbul: İletişim Yayınları, 3.Baskı, 2015, s. 146 8 Stiglitz, a.g.e, s. 154 9 Nancy Birdsall, Income Distribution: Effects on Growth and Development, Center for Global Development Working Paper, Number 118, April 2007, s.3 10 İsmail Türk, Maliye politikası Amaçlar, Araçlar ve Çağdaş Bütçe Teorileri, Ankara: Sevinç Matbaası, 1979, s. 259 5 düzenlenmesi ve adil hale getirilmesi devletler için hayati önem taşımaktadır. Devlet gelir dağılımına müdahale ederken çeşitli araçlar kullanmaktadır. Bu araçlar arasında vergiler, kamu harcamaları, ücret politikaları, sosyal güvenlik sistemleri sayılabilir. Özellikle kamu harcamalarının bu konudaki etkisi son derece önemlidir. Özellikle sosyal harcamalar olarak adlandırılan ve yüksek düzeyde dışsallık yayan kamu harcamaları gelir dağılımının yeniden düzenlenmesinde ve dolayısıyla yoksulluğun azaltılmasında, toplumsal barış ve huzur ortamının yaratılmasında etkin bir role sahiptirler. Gelir dağılımı analizi mikro ve makro düzeyde incelenebilmektedir. Mikro düzeyde gelir dağılımı üretim faktörleri piyasasında fiyat oluşumunun ve üretilen çıktıda faktör paylarının hangi ilkelere göre belirleneceği konusu üzerinde yoğunlaşırken, makro düzeyde gelir dağılımı ise, ulusal gelirin emek geliri ve mülk gelirleri arasındaki dağılımını veya bireyler ve aileler arasındaki dağılımını konu edinmiştir 11. Son yıllarda gelir dağılımına ilişkin yapılan çalışmalarda bireysel gelir dağılımının ağırlığı daha fazladır. 1.1. GELİR DAĞILIMI TÜRLERİ Gelir dağılımı yukarıda da tanımlandığı üzere bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplumun değişik kesimleri tarafından nasıl bölüşüldüğünü ifade eder. Bu dağılım, kişisel olarak tanımlanabileceği gibi fonksiyonel, sektörel coğrafi olarak da tanımlanabilir. Bu tanımlar birbirini dışlamamakla birlikte ülkedeki refah düzeyi, yapısı ve bölüşümü konusunda farklı işlevsel öneme sahiptirler12. 1.1.1.Fonksiyonel (Faktörel) Gelir Dağılımı “İşlevsel” veya “faktörel” olarak da isimlendirilen fonksiyonel gelir dağılımı, üretime katılan üretim faktörlerinin üretim sonucunda elde edilen hasıladan aldıkları payı ifade eder. Üretim faktörleri tarafından elde edilen ücret, rant, faiz ve kar gelirlerinin toplamı milli geliri oluşturur ve bu durum milli gelirin faktör fiyatları ile hesaplanmasını sağlar13. Fonksiyonel gelir dağılımı, serbest teşebbüse dayanan ekonomi düzeni içinde, tamamen fiyat mekanizmasına göre oluşur. Varsayım olarak devletin hiç 11 Öztürk, a.g.e, s.8 12 Abuzer Pınar, Maliye Politikası Teori ve Uygulama, 5. Baskı, Ankara: Turhan Kitabevi, 2012, s.150 13 Dinler, a.g.e, s. 296 6 bir müdahalesinin olmadığı bir dağılım şeklidir 14 . Klasik iktisatçılara göre, gelir dağılımı aynı zamanda toplumsal sınıfların arasındaki ilişkiler bütününün bir parçasıdır. Çünkü üretim faktörleri sınıflar arasındaki gelir dağılımını etkiler. Bu düşünce fonksiyonel gelir dağılımının temelini oluşturmaktadır. Fonksiyonel gelir dağılımı yaklaşımı, Harrod-Domar, Kaldor ve Kalecki'nin öncülüğünü yaptığı Keynesçi ve NeoKeynesyen büyüme teorilerinde de temel olarak alınır15. Fonksiyonel dağılım ya da faktör paylarının günümüz toplumlarında bölüşüm ilişkilerini açıklamada zaman zaman yetersiz kaldığı görülmektedir. Çünkü kişiler farklı üretim faktörlerinden farklı türde gelir sağlayabilmektedir 16 . Fonksiyonel gelir dağılımı, milli gelirin çeşitli sosyal tabakalar arasında nasıl dağıldığını, milli geliri üretime katılan üretim faktörleri sayısı kadar bölerek gösterir. Fakat sosyal sınıfların kendi içlerinde olası farklılıklarını göstermez17. Herhangi bir gelir dağılımı türünü dışlamak doğru değildir. Gelir dağılımı türleri birbirlerini tamamlayan yöntemler olarak düşünülmelidir. Ayrıca fonksiyonel gelir dağılımı kişisel gelir dağılımı düşüncesine zemin hazırlaması ve temellerini oluşturması açısından önem taşımaktadır. Kamu maliyesi genel olarak kişisel gelir dağılımındaki eşitsizlikler üzerinde yoğunlaşmış olmakla birlikte kullandığı araçların bazıları (ödeme gücü ilkesi, ayırma kuramı, asgari geçim indirimi) fonksiyonel gelir dağılımından ilham alır18. 1.1.2. Kişisel Gelir Dağılımı Bir ülkedeki milli gelirin kişiler arasındaki bölüşümü kişisel gelir dağılımını ifade eder. Bu gelir dağılımı türünde göze çarpan ilk özellik, kişilerin ya da ailelerin meslek ya da sosyal sınıflarının kesinlikle dikkate alınmayıp, yalnız gelir düzeylerine göre sıralanmalarıdır19. Fonksiyonel gelir dağılımından farklı olarak, burada üretim faktörü sahiplerinin arasında bir bölüşüm söz konusudur. Bir başka ifade ile kişisel gelir dağılımı hanehalkının sahip olduğu üretim faktörleri tarafından belirlenir. Kişiler aynı anda farklı üretim faktörlerinden gelir elde edebilirler. Ücret geliri elde eden bir kişi 14 Macit İnce, Maliye Politikası, Ankara, Olgaç Matbaası, 1980, s. 127 15 TÜSİAD, Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Avrupa Birliği ile Karşılaştırma, Yayın No. T/2000-12/295, İstanbul, 2000, s. 14. 16 Güneri Akalın, Kamu Ekonomisi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2006, s.202. 17 Yeşim Kuştepeli ve Umut Halaç, “ Türkiye’de Genel Gelir Dağılımı Analizi ve İyileştirilmesi”, DEU Sosyal Bilimler Dergisi, C. 6, S.4, (2004), s.6. 18 Güneri Akalın, Kamu Ekonomisi, İkinci Baskı, Ankara: Ankara SBF Yayınları No: 554, 1986, s.310 19 İnce, a.g.e, s. 127 7 aynı zamanda faiz geliri de elde edebilir 20 . Bu yüzden bireysel gelir dağılımı fonksiyonel gelir dağılımına göre daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Kişisel gelir dağılımı neo klasik teoriye dayanır ve gelir vergisinin uygulanması ile ortaya çıkmıştır21. Bu dönemde, gelir dağılımı konusu fonksiyonel düzeyden bireysel düzeye taşınmıştır. Jevons, Menger, Walras ve Marshall gibi iktisatçılar, marjinal verim kuramı, üretim fonksiyonu, fırsat maliyeti, rekabet gibi kavramlar ile gelirlerin belirlenmesine yeni bir yaklaşım getirmişler ve üretim faktörlerinin sınıflara göre türdeş dağıldığı varsayımının bırakılması gerektiğini savunmuşlardır22. Kişisel gelir dağılımında önemli olan gelirin kaynağı ve bileşeni değil miktarıdır. En yüksek ve en düşük gelir grupları arasındaki farklar (eşitsizlik derecesi) ve bu eşitsiz dağılıma yol açan mekanizmalar tarafından incelenir. Bu dağılımda ülke nüfusu genelde beş eşit gruba ayrılır. Nüfusun % 20’sini temsil eden her bir gruba düşen ulusal gelir hesaplanarak hane halkının yüzde dağılımı ile gelirin yüzde dağılımı karşılaştırılır23. Kişisel gelir dağılımında bireylerin ve tüketici birimlerin belirli bir dönemde elde ettikleri gelir miktarları dikkate alınmakta ve kişi başına düşen gelir toplamı ekonomik gelişmişlik düzeyini göstermektedir. Kişisel gelir dağılımı, bir ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliklerinin ölçülmesinde kullanıldığı gibi uluslararası karşılaştırma imkanı da sunmaktadır 24 . Kişisel gelir dağılımı gelir eşitsizliklerinin yorumlanmasında ve dolayısıyla vergi ve sosyal güvenlik gibi alanların mevzuatının şekillenmesinde etkilidir. Ayrıca, ülkedeki gelir eşitsizliklerinin tespit edilerek, ekonomik gelişme ve değişmenin adalet yönünden değerlendirilmesine imkan sağlar 25. 1.1.3. Sektörel Gelir Dağılımı Sektörel gelir dağılımı, her bir üretim sektörünün milli gelirden ne oranda pay aldığını ifade etmektedir. Sektörel gelir dağılımınındaki “sektör” kavramı üretim araçlarının mülkiyeti ile ilişkilendirildiğinde, milli gelirin kamu sektörü ile özel sektör arasındaki dağılımı olarak tanımlanabildiği gibi, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin 20 Pınar, a.g.e, s. 281 21 Rıdvan Karacan, Kapitalist Ekonomide Gelir Dağılımı ve Yoksulluk, İstanbul: Yalın Yayıncılık, 2014, s. 40 22 TÜSİAD, a.g.e, s. 14 23 Coşkun Can Aktan ve İstiklal Yaşar Vural, “ Gelir Dağılımında Adalet (siz)lik ve Gelir eşit(siz)liği: Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, ed. Coşkun Can Aktan, Ankara: Hak- İş Konfederasyonu Yayınları, 2002, s. 2 24 Öztürk, a.g.e, s. 15 25 Pehlivan ve Coşkun, a.g.e, s. 19 8 milli gelirden aldığı paylar olarak da tanımlanmaktadır26. Günümüzde sektörel gelir dağılımı denildiğinde akla gelen tanım ise tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin milli gelirden aldıkları paylardır. Çünkü bu dağılım ilgili ülkenin hangi sektörlere ağırlık vererek ekonomi politikası oluşturması gerektiğini gösterir. Sektörel gelir dağılımı, yukarıda sayılan sektörlerin uzun dönemde nasıl bir seyir izlediği konusuna ışık tutar. Bu yönüyle ekonomilerin gelişmişlik düzeyleri saptanabilir. Az gelişmiş ülkelerde tarım sektörünün milli gelir içindeki payı daha fazla iken gelişmiş ülkelerde tarım sektörünün yerini sanayi ve hizmet sektörü almaktadır 27 . 21.Yüzyıl ile beraber hız kazanan teknolojik gelişmeler gelişmiş ekonomileri sanayi ötesi toplumlara dönüştürmüş28 ve hizmet sektörü gelişmiş ekonomilerde milli gelirde en fazla paya sahip sektör haline gelmiş ve milli gelir içindeki payı birçok gelişmiş ekonomide %70’in üzerine çıkmıştır29. 1.1.4. Coğrafi (Bölgesel) Gelir Dağılımı Coğrafi gelir dağılımı, bir ülkedeki farklı coğrafi bölgelerin milli gelirden aldıkları payı ifade eder. Bölge ayrımı sadece coğrafi değildir. Kır-kent olarak ya da farklı coğrafyalarda yer almasına rağmen benzer özellikler taşıyan bölgeler de coğrafi gelir dağılımı tanımının içinde yer alır30. Bu dağılım, ülkede gelişmiş ve az gelişmiş bölgeler arasındaki farklılıklara ışık tutar. Gelir dağılımı eşitsizliği, her bölgenin faktör donanımı ve piyasa yapılarında görülen farklılıklar ile kültürel ve toplumsal farklılıklarının bölgesel iktisadi uygulamalara yansımalarına bağlı olarak farklılık göstermektedir 31. Bölgesel eşitsizlikler birçok ülkede olmasına rağmen geniş coğrafi alanlara sahip ülkelerde daha belirgindir 32 . Belli bir merkez etrafında yoğunlaşan ekonomik ve sosyal faaliyetler, bölgelerarası gelişme farklılıklarına neden olur. Bu durum, bölgelerin ekonomik etkinliklerini, nüfus dağılımını, kentlerin, çevrenin ve 26 Türk, a.g.e, s. 252 27 Ercan Han, Gelir Dağılımı Adaletine Yönelik Ekonomik Politikalar, Ankara: Türkiye Kamu-Sen Ar- Ge Merkezi Yayın No: 36, 2010, s. 21 28 Arif Özsağır, Bilgi Ekonomisi, Tanım- Uygulamalar- Örnekler, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2012, s. 94 29 Worldbank, World Development Report, Equity and Development, Washington D.C: 2006, s. 296 30 Pınar, a.g.e, s. 151 31 Mustafa Mert Alabaş, “ Türkiye’de Bölgesel Düzeyde Gelir Dağılımı Eşitsizliğinin İncelenmesi”, IV. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi, 14-17 Mayıs 2015, s. 7 32 Raja Shankar and Anwar Shah, “Bridging the economic divide within countries: a scorecard on the performance of regional policies in reducing regional income disparities”, World Development, Vol.31, No.8 (2003), s. 1421 9 doğal dokunun bütünlüğünü bozar ve kalkınmanın ekonomik ve sosyal maliyetlerini yükseltir 33. 1.2. GELİR DAĞILIMINI BELİRLEMEDE KULLANILAN ÖLÇÜTLER Gelir dağılımı ölçütleri, gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçmeye yönelik geliştirilmiş yöntemlerdir. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin ölçülmesi için çok sayıda ölçüm yöntemi geliştirilmiştir. Bu ölçütler genel olarak objektif ve normatif olarak iki gruba ayrılır. Objektif ölçütler, gelirlerin birbirlerinden ya da ortalama gelirden farklarının istatistiksel ölçümlerini kullanarak eşitsizlik derecesini tespit etmeye çalışırken, normatif ölçütler gelir dağılımı oranlarına ilave olarak sosyal refah anlayışı ekseninde fayda fonksiyonunu da hesaplamaya katmaktadır34. Aralık, Göreli Ortalama, Mutlak Sapma, Varyans, Değişim Katsayısı, Logaritmik Standart Sapma, Gini Katsayısı, Kuznet Eğrisi, Genel Entropi ve Theil Endeksi objektif ölçütlerdir. Dalton Katsayısı ve Atkinson Endeksi ise normatif ölçütler olarak adlandırılmaktadır. Lorenz Eğrisi statik ölçüt olarak değerlendirilse de Gini Katsayısı ile birlikte düşünüldüğünde objektif ölçütler arasında sayılabilir35. Gelir eşitsizliği ölçütlerinde bulunması gereken özellikler ölçekten bağımsızlık ilkesi ve transfer ilkesidir. Ölçekten bağımsızlık ilkesi, gelir dağılımındaki bütün gelirlerin aynı oranda arttırılması ya da azaltılmasının eşitsizlik ölçütünü değiştirmemesidir. Transfer ilkesi gelir aktarımlarının eşitsizlik ölçütlerine yapacağı etki ile ilgilidir ve Pigou-Dalton koşulu olarak da bilinir. Zengin bir kişiden yoksul bir kişiye yapılacak gelir transferi, diğer koşullar aynı kaldığı takdirde eşitsizlik ölçütünü küçültmesi gerektiği anlamına gelmektedir 36. Günümüzde yapılan çalışmalarda bazı ölçütler diğerlerine oranla daha sık kullanılmaktadır. Bunun sebepleri ise, bu ölçütlerin ülkeler arası kıyaslamalara imkan vermesi, gelirdeki transfer, değişim ve hareketlere duyarlı olmalarıdır. Aşağıda gelir dağılımındaki eşitsizliklerin saptanmasında sıkça kullanılan ölçütlere yer verilmiştir. 33 Kahraman Arslan “Bölgesel Kalkınma Farklılıklarının Giderilmesinde Etkin Bir Araç: Bölgesel Planlama ve Bölgesel Kalkınma Ajansları”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi C. 4, S.7, (2005), s.276 34 Aktan ve Vural, a.g.e, s. 12 35 Verda Canbey Özgüler, Gelir, Servet ve Yoksulluk, İstanbul: Cinius Yayınevi, 2015, s. 86 36 TÜSİAD, a.g.e, s. 178 10 1.2.1 Aralık Ölçütü ve Değişim Aralığı Bu ölçüt gelir dağılımı eşitsizliklerinin belirlenmesinde en temel ölçüt olarak kabul edilebilir. Gelir dağılımının iki ucundaki en yüksek ve en düşük gelirler arasındaki fark ortalama gelire oranlanarak sonuca ulaşır. Değişim aralığı ölçütü ise, gelir dağılımındaki en yüksek ve en düşük gelir arasındaki farkı ifade eder. Aradaki değerler dikkate alınmaz. Gelir dağılımı konusunda sınırlı ve genel bir fikir edinilmesine yardımcı olur37. 1.2.2. Lorenz Eğrisi Lorenz Eğrisi, gelir dağılımı eşitisizliklerini grafik ile göstermek için kullanılan bir yöntemdir. Amerikalı istatistikçi Max Lorenz tarafından 1905 yılında geliştirilmiştir38. Gelir dağılımı çalışmalarında kullanılan ve bazı eşitsizlik ölçülerinin hesaplanmasında temel alınan grafik gösterim şeklidir 39 . Lorenz eğrisinin oluşturulmasında kümülatif yüzde değerlerin yer aldığı bir kutu diagramı kullanılmaktadır. Dikey eksende toplam gelirin %100’ü, yatay eksende nüfusun %100’ü yer alır. Bu durumda diagram bir kutu şekline dönüşmektedir40. Grafik 1. Lorenz Eğrisi Toplumda gelir yüzde yüz eşit dağılıyorsa Lorenz Eğrisi Grafik 1’de de görüldüğü 37 Öztürk, a.g.e s, 48 38 Başak Işıl Çetin, İktisadi Sistemler Bağlamında Gelir Dağılımı Kredi Ekonomisi İlişkisi ve Türkiye, Ankara: ÇASGEM, 2013, s.217 39 Özgüler, a.g.e, s. 90 40 Öztürk, a.g.e, s. 54 11 üzere iki kenarı 45 derecelik bir açı ile birleştiren tam eşitlik doğrusu şeklindedir. Gelir dağılımında eşitsizlik arttıkça ise Lorenz Eğrisi tam eşitlik doğrusundan uzaklaşarak daha yatık bir eğri haline dönüşmektedir. Lorenz eğrisi, alt-gruplar hiyerarşik olarak artan sıklıkla sıralandığında elde edilen yığılımlı frekansların eğrisidir. Bu ölçü, dağılımda üst ve alt aşırı değerlerin olmasından etkilenmeme gibi bir avantaja sahiptir41. Lorenz eğrisinden farklı ülkelerin gelir dağılımlarının karşılaştırılması veya aynı ülkenin farklı zamanlara ait gelir dağılımlarını karşılaştırmak için faydanılmaktadır42 . Lorenz eğrileri, gelir eşitsizliği ölçülerinin ne zaman birbiriyle uyumlu, ne zaman uyumsuz olacaklarını belirlemede temel rol oynar. İki gelir dağılımına ait Lorenz eğrileri kesişmiyorsa, bütün pozitif gelir eşitsizliği ölçüleri dağılımları aynı şekilde sıralar. Ancak Lorenz eğrilerinin kesişmesi halinde farklı ölçüler, dağılımları birbirine zıt şekilde sıralayabilir. Böyle bir durumda gelir eşitsizliği ölçülerinin sahip olduğu özellikleri göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekebilir43. 1.2.3. Gini Katsayısı Gini Katsayısı gelir dağılımındaki eşitsizlikleri ölçmede en çok kullanılan yöntemlerden biridir. Eşitsizlik düzeyi 0 ile 1 arasında tek bir katsayı ile ölçülür. Katsayı 1’e yaklaştıkça adaletsizliğin arttığı, sıfıra yaklaştıkça adaletsizliğin azaldığı anlaşılmaktadır44. Gini katsayısı, Lorenz eğrisine bağlı ve eğri ile köşegen arasında kalan alanın, köşegenin altında kalan toplam alana oranına eşittir. Bu oran büyüdükçe, dağılımdaki eşitsizlik artıyor demektir 45. Lorenz eğrisi eşitsizliklerin grafiksel olarak değerlendirilmesinde kullanılırken, farklı eşitsizliklerin karşılaştırılması ve yorumlanması noktasında yetersiz kalmaktadır. Bu durumda Lorenz eğrisinden üretilen Gini katsayısı kullanılmaktadır. Temel Gini yaklaşımı olarak adlandırılan bu işlem Grafik 1’den yararlanılarak elde edilen denklemin sonucudur46 . G= A⁄ A+B 41 Ufuk Dumlu ve Özlem Aydın, “ Ekonometrik Modellerle Türkiye için 2006 Yılı Gini Katsayısı Tahmini”, Ege Akademik Bakış, C. 8, S. 1, (2008), s. 375 42 Karacan, a.g.e, s. 33 43 TÜSİAD, a.g.e, s. 38 44 Dinler, a.g.e, s. 297 45 TÜİK, Tüketim Harcamaları, Yoksulluk ve Gelir Dağılımı Sorularla Resmi İstatistikler Dizisi-6 Yayın No: 3186, Ankara: TÜİK Matbaası, 2008, s. 58 46 Hüseyin Fidan, “ Türkiye Bölgesel Sayısal Bölünme Düzeylerinin Belirlenmesinde Yaklaşımı”, Business and Economics Research Journal, V. 8 N. 1, (2017), s. 53 12 Pratik kullanımda gini katsayısının 0,20’nin altında olması düşük eşitsizliği, 0.20- 0.50 arasında olması orta düzeyde eşitsizliği, 0,50’nin üzerinde olması ise yüksek eşitsizliği ifade etmektedir. Böyle bir gruplandırma, dağılımın üstünde veya altındaki anormal değerlerin varlığına nispeten duyarsız olma avantajı sağlamaktadır 47 . Gini katsayısının değeri gelir düzeyinin büyüklüğüne değil, farklı gelir düzeyleri arasında kalan kişilerin sayısına bağlıdır48. Gini Katsayısı farklı toplumlarda gözlemlenen emek gelirlerinin paylaşımında 0,2-0,4, sermaye mülkiyetinin paylaşımında 0,6-0,9 ve toplam gelir eşitsizliğinde 0,3-0,5 arasında değişir. 0,19’luk bir Gini katsayısına sahip, 1970- 1980 dönemi İskandinav ülkelerindeki emek geliri paylaşımı mutlak eşitliğe yakın gözükmektedir49. 1.2.4. Yüzde Paylar Analizi Yüzde paylar analizi, kişisel gelir dağılımını ölçmede kullanılan ve eşitsizlik ölçüleri içinde en basit ve açık olanıdır. Kişisel gelir dağılımını ölçmede kullanılan yüzde paylar analizinde, haneler %1'lik 100, %5'lik 20, %10'luk 10, %20'lik 5 gruba ayrılarak her grubun toplam gelirden aldığı paylar karşılaştırılabilmektedir 50 . Uluslararası düzeyde kullanılan ve aynı zamanda TÜİK’in hesaplamalarında tercih edilen ise, %20’lik 5 gruba ayrılarak her grubun toplam gelirden aldığı payların hesaplanmasıdır. Yüzde 20’lik fert/hane halkı gruplarının toplam gelirden aldıkları paylara göre; “Son yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay/ İlk yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay” formülünden hesaplanarak, geliri daha yüksek olan son yüzde 20’lik grubun, geliri düşük olan ilk yüzde 20’lik gruba göre toplam gelirden kaç kat daha fazla pay aldığı bu analiz ile hesaplanmaktadır51. 1.2.5. Pareto Katsayısı 1897 yılında İtalyan iktisatçı ve sosyolog Vilfredo Pareto, İtalya’da nüfusun %20’sinin İtalya’daki mülkün %80’ine sahip olduğunu gözlemlemiştir. Ülkedeki 47 Anna Bettine Haidich and John P.A. Ioannidis, “ The Gini coefficient as a measure for understanding accrual inequalities in multicentes clinical studies”, Journal of Clinical Episdemiology, 57 (2004), 342. 48 DPT, Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Komisyonu Raporu, ISBN: 975-19-2803-6, Ankara, 2001, s. 7 49 Thomas Piketty, Yirmi Birinci Yüzyılda KAPİTAL, , İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, s.283. 50 DPT, a.g.e, s7 51 TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması (Kesit) 2011 Mikro Veri Seti, http://www.tuik.gov.tr/MicroVeri/GYKA_2011/turkce/kilavuz/veri-seti-yapiisii/index.html 13 servetin eşitsiz dağılımını tanımlamak için bir matematiksel bir formül geliştirmiştir. Bu formül Pareto dağılımı veya Pareto yasası olarak bilinmektedir52. Pareto dağılımı şu şekilde formüle edilmektedir: ! = #$%& or log ! = #* − # log $ Buradaki # Pareto katsayısı olarak adlandırılmaktadır. Pareto katsayısı zaman zaman eşitsizliği ölçmek için kullanılır. Bazı iktisatçılar, pareto katsayısının yüksek gelir eşitsizliği olduğu durumlarda kullanılması gerektiğini orta ve düşük gelir eşitsizliği varsa diğer ölçütlerin kullanılmasının daha uygun olacağı kanaatini taşımaktadırlar 53. Pareto katsayısı, belirli bir gelir düzeyi ile bu geliri elde edenler arasında ilişki olduğu varsayımına dayanmakta, gelir düzeyi yükseldikçe kişilerin üst gelir grubuna çıkma olasılığının arttığını göstermektedir54. Pareto'nun keşfi firma büyüklüğü ve zenginlik dağılımı için teyit edilmiş ve genelleştirilmiştir. Pareto katsayısının çarpıcı niteliksel özelliği büyük eşitsizliklerdir: Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en üst % 1’lik nüfusun, vergi öncesi gelirin yaklaşık % 20'sine sahip olması gibi55. 1.2.6. Kuznets Eğrisi Kuznets 1955 yılında yaptığı çalışmasında gelir eşitsizliğinin genel olarak ekonomik kalkınmanın erken safhalarında arttığını, ilerleyen dönemlerde ise kendiliğinde azaldığını iddia etmiştir. Eşitsizlik ve kalkınma arasındaki bu ters U ilişkisi Kuznets Eğrisi olarak bilinmektedir 56 . Kuznets çalışmasında, Amerika Birleşik Devletlerinin 1913-1948 yılları arasındaki federal gelir vergisi için yapılmış gelir beyannameleri ve Kuznets’in bu çalışmadan birkaç yıl önce tamamladığı ABD milli gelir tahminlerini kullanmıştır. Kuznets’in çalışması ile toplumsal eşitsizlik ilk kez ampirik bir biçimde ölçülmüştür 57. Kuznets ”ters U” varsayımını tarımdan, tarım dışı sektörlere olan istihdam akışı ile açıklamaktadır. Tarım dışı sektörlerde verimlilik tarıma göre daha yüksektir. İktisadi gelişmenin ilk aşamalarında tarımdan sanayi 52 Rosie Dunford, Quanrog Su, Ekraj Tamang and Abigail Wintour, “The Pareto Principle”, The Plymouth Student Scientist, 7, 1, (2014), s. 141 53 Josef Steindly “The Pareto Distribution”, Economic Papers 1941-88, London: Palgrave Macmillan, (1990), s.321 54 Özgüler, a.g.e, s. 94 55 François Geerolf, A Theory of Pareto Distributions, https://www.econ.ucla.edu/fgeerolf/geerolf- pareto.pdf, Erişim Tarihi: 11.11.2017 56 Joseph Deutsch and Jacques Silber, “Measuring the impact of various income sources on the link between inequality and development: implications for Kuznet Curve”, Review of Development Economics, 8, 1, (2004), s.110 57 Piketty, a.g.e, s. 13 14 sektörüne kayan nüfus, üretimi arttıracak ve gelir dağılımını bozacaktır. Kalkınmanın ileri aşamalarında gelir artışı ile birlikte gelir dağılımındaki eşitsizlik kendiliğinden azalmaya başlayacaktır 58. Kuznets’in çalışması içinde ilkleri barındırmasına rağmen bazı noktaları açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bunlar arasında, tarımda toprak mülkiyetinin yoğunluğu, istihdamın tarımdan sanayi sektörüne geçiş hızı, bu hızın ücret farklılaşması üzerindeki etkisi gibi birçok etkene bağlı olarak her ülkenin kendi dinamikleri, küreselleşme, teknolojik gelişmeler, insan sermayesinde yaşanan hızlı değişim sayılabilir. Dolayısıyla tarımdışı kesimde gelir artmasına rağmen eşitsizliğin azalacağı sonucuna ulaşmak her zaman mümkün değildir 59 . Kuznets Eğrisi teorisi ampirik temelleri son derece kırılgandır. 1914-1945 arasında neredeyse tüm zengin ülkelerde eşitsizliklerde meydana gelen ciddi azalmanın dünya savaşlarının ve onların tetiklediği güçlü ekonomik ve politik şokların bir sonucu olduğu düşünülmektedir60. 1.2.7. Dalton Atkinson Eşitsizlik Ölçütü Dalton gelir eşitsizliğinin potansiyel ekonomik refah kaybına neden olduğunu ve eşitsizlik derecesinin neden olduğu refah kaybı ile birlikte ölçülmesi gerektiğini iddia etmiştir 61. Standart teorik varsayıma göre, gelir ve refah arasındaki ilişki herkes için aynıdır. Dolayısıyla toplam maksimum refah için gelirin eşit bir şekilde bölüşülmesi gerekir. Eşitsizliğin ölçülmesi, fiili sosyal refahın, maksimum sosyal refaha oranlanması ile elde edilir62. Atkinson indeksi, toplumsal refah fonksiyonundan hareketle türetilmiştir63. En zengin onda birlik kesimin gelir veya harcamaları ile en fakir onda birlik kesimin harcama veya gelirleri oranlanarak bulunur. Bu ölçüt popüler olmakla birlikte kaba bir ölçüt olarak tanımlanmaktadır64. Bu ölçütün ağırlıklandırma parametresi ε (eşitsizliği önleme ölçümü) vardır ve bazı teorik özellikleri genişletilmiş Gini indeksine benzer 65. ε’un büyümesi toplumun eşitsizliğe daha duyarlı hale gelmesi demektir. Eşitsizlikten 58 Özgüler, a.g.e, s. 91 59 TÜSİAD, a.g.e, s. 12 60 Piketty, a.g.e, s. 16 61 Joseph Schwartz and Christopher Winship, “The Welfare Approach to Measuring Inequality”, Sociological Methodology, 11, (1980), s. 16 62 Aktan ve Vural, a.g.e, s. 18 63 TÜSİAD, a.g.e, s. 181 64 Worldbank Institute, a.g.e, s. 95 65 Worldbank Institute, a.g.e, s. 100 15 kaçınma isteğinin derecesi (ε) veriyken, iki gelir dağılımından (farklı ülkeler veya aynı ülke için farklı zaman dilimleri) Atkinson indeksi büyük olanın gelirleri eşitlikten daha uzaktır66. Ölçüt, gelirlerin eşit dağıtılması durumunda belirli bir zamandaki sosyal refah seviyesine ulaşabilmek için toplam gelirin ne kadarlık bir kısmının yeterli olduğunu açıklamaktadır 67. 2. GELİR DAĞILIMINA İLİŞKİN İKTİSADİ YAKLAŞIMLAR Adalet kavramı tarih boyunca en çok tartışılan ve hakkında çok sayıda teoriler üretilen ve tanımlanması zor kavramlardan biridir. Adalet kavramı, uzun yıllar felsefenin konusu olarak değerlendirilmiş, on dokuzuncu yüzyılla birlikte çok sayıda sosyal bilimin felsefeden ayrılması ile başta hukuk ve sosyoloji olmak üzere farklı bilimlerin ilgi odağı haline gelmiştir68. Yunan filozofları Platon ve Aristoteles toplumsal hayattaki 3 ana erdemin ( bilgelik, cesaret, ölçülülük) varlığına bağlı olarak ortaya çıkan dördüncü ana erdemin adalet olduğunu iddia etmişlerdir. Adaletin, eşitlere eşit, eşit olmayanlara eşit olmayan bir şekilde davranmak olduğu konusunda hem fikirdirler. Devletin temel varlık sebebinin refah, toplumsal barış ve istikrar ortamının sağlanması olduğu, bunlara ulaşabilmek için ise orta sınıfın güçlü kılınması gerektiğini belirtmişlerdir69. Çağdaş siyaset felsefecisi John Rawl yazdığı Adalet Teorisi isimli kitabında, toplumun en çok ezilen gruplara daha fazla servet ve fırsat eşitliği verebilecek şekilde düzenlenmesi gereğinden bahsetmiştir. Kişiler farklı miktarlarda gelir elde ediyorlarsa bu eşitsizlik ancak en alt gelir seviyesindeki gruplara doğrudan destek verilerek giderilebileceğini iddia etmektedir 70 . Friedrich Hayek ise, sosyal adaletin ancak bireylere ne yapacaklarının emredildiği bir ekonomide anlam kazanacağına inanır. Böyle bir ekonomide özgür piyasa kuralları işlemez. Özgür bireylerden oluşan bir toplumda sosyal adaleti sağlama çabası içine girildiğinde özgür toplumun değerleri işlevsiz hale gelir. Devletin buradaki görevi kendiliğinden doğan düzen içinde toplumda 66 TÜSİAD, a.g.e, s. 181 67 Özgüler, a.g.e, s.96 68 Arslan Topakkaya, “Adalet Kavramı Bağlamında Aristoteles-Platon Karşılaştırması”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 6 (2008), s.28 69 Veli Urhan, “Siyaset Felsefesinde Adalet, Eşitlik, Özgürlük”, Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 26, (2016), ss. 104-105 70 Nigel Warburton, Felsefenin Kısa Tarihi, 19.Baskı, İstanbul: Alfa Yayınevi, 2016, s.334 16 ortaya çıkan farklılıklara kanunlar yoluyla müdahale etmek ve farklılıkların çatışmaya dönmesine engel olmaktır71. Görüldüğü üzere adalet, gelir adaleti, eşitlik veya eşitsizlik kavramları her çağda ve çok sayıda filozof tarafından tartışılmış ve tartışılmaya da devam etmektedir. Gelir dağılımına ilişkin teorilerin iktisadi olarak tartışılmaya başlaması ise fizyokratlar ile birlikte olmuştur. Fizyokratlar tarımda doğan gelirin nasıl bölüşüldüğünü açıklamaya çalışmışlardır. Fizyokratların felsefe sistemini ve iktisat teorisini en iyi açıklayan Quesnay olmuştur. ”Tabii Kanun” isimli eserinde tabiatın herkesin mutluluğunu maksimumlaştırmak için gerekli olanı ortaya çıkarcağı iddia edilmektedir. Tabii kanun, toprak ve taşınabilir mallarda özel mülkiyeti, anlaşma özgürlüğünü, iktisadi girişim özgürlüğünü ve ticaretin her türlü engelden uzak olmasını gerektirir72. Fizyokratlar tarafından üretilen “ iktisadi tablo” tarımsal ürünün sınıflar arasındaki dağılımını göstermektedir. Bu tabloda Quesnay, her dönemde ekonomiye malların nasıl girdiğini, malların toplumsal sınıflar arasında nasıl dağıldığını açıklar. Bu yaklaşıma göre verimli sınıf, topraktan emek ve sermayeyi kullanarak üretim yapanlardır. Tarımdan doğan gelirin nasıl bölüşüldüğünü açıklamaya çalışmışlardır73. Bu dönemde gelir dağılımı hakkında fikirler net olmamakla birlikte konuya ilişkin iktisadi düşüncenin gelişmesine zemin hazırlamıştır. 2.1. KLASİK İKTİSADIN GELİR DAĞILIMINA BAKIŞI Klasik iktisatın önemli düşünürleri Adam Smith, David Ricardo, Thomas Robert Malthus, Jean Baptiste Say ve John Stuart Mill’dir. 74 . Klasik iktisatın belli başlı konuları şöyle özetlenebilir: Smith ve Malthus servetin niteliği ve kaynağının araştırılması; Ricardo, ürünün yaratılmasına katılan sınıflar arasında ürünün bölüşüm kanunlarının araştırılmasını incelemişlerdir. Ayrıca kapital birikimi, nüfus artışı, teknik yeniliklerin uygulanması ve kurumsal yapıların gelişmeye etkisi gibi konular üzerinde durmuşlardır. İktisadi gelişmeyi incelerken yaptıkları analizler makro düzeyde olması ve zaman içinde değişmeyi göstermesi açısından önemlidir75. 71 Sevda Köse, Bengü Doğangün Yasa, “Sosyal Adaletin İki Liberal Yüzü: John Rawls & Friedrich Hayek”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9/43, (2016), s.816 72 Gülten Kazgan, İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, 19. Baskı, İstanbul: Remzi Kitapevi, 2014, s.58 73 Özgüler, a.g.e, s.232 74 Öztürk, a.g.e, s.69 75 Kazgan, a.g.e., s.71 17 Klasik iktisat , Ricardo hariç, inceleme alanı olarak iktisadi artığı bir başka ifade ile iktisadi büyümeyi ele almıştır. Ricardonun ilgi alanı büyüme değil bölüşümdür. Smith ‘in 1776 yılında yazığı Milletlerin Zenginliği isimli eseri bir iktisadi büyüme teorisini geliştirme denemesidir 76 . Klasik sistemde rekabet, büyümeyi maksimize ediyorsa, rekabetçi bir ekonomiyi engelleyen bütün faktörler ortadan kaldırılmalıdır. Devlet ekonomiye müdahale ederse rekabetçi şartlar ortadan kalkar ve karın maksimizasyonu zorlaşır dolayısıyla Smith devletin ekonomiye müdahalesine karşıdır. Devlet eliyle alt gelir grubunda yer alan kişilere iktisadi yardım yapmayı amaç edinen fakirlere yardım yasaları engellenmelidir. Çünkü fakirlere yardım edilmesi, emeğin çalışma şevkini kırıp kişileri tembelliğe iterken, ücretlerin yükselmesine ve karların düşmesine yol açabilir77. Klasik iktisatçılardan Malthus nüfus artışı ve gıda yetersizliği üzerinde fikirlerini yoğunlaştırmıştır. Nüfus hiçbir engel olmadığı durumda geometrik olarak, gıda maddesi üretimi ise aritmetik olarak artmaktadır. Bu durumda nüfus artışı korkunç sonuçlara yol açabilir. Dolayısıyla nüfus ve beslenme olanakları arasında dengenin bozulmaması gerekir. Bunun için nüfus artışını engelleyen iki tür önlemden bahsedilebilir. Bunlar: tabii önlemler (açlık, salgın hastalıklar, ölümler), tabii olmayan önlemler (doğum kontrolü, evlenme çağının geciktirilmesi) dir. Malthus’a göre devlet fakirlere yardım etmemelidir. Tabiat fakirleri yok olmaya mahkum etmiştir. Hayat kavgasında güçlü olanlar yaşam hakkını kazanır. Malthus, sosyal politikanın karşısındadır78. Bölüşüm sorununa verdiği önem ile Ricardo klasik büyüme ve gelir dağılımı modelini kuran kişidir. Ricardoya göre ekonomi bilimi ulusların zenginliğinin kaynağı ile değil, üretim sonucu yaratılan ürünün üretime katılan üretim faktörleri arasında bölüşümünü benimseyen yasaların ortaya çıkarılması ile ilgilenmelidir. Ricardo’nun gelir dağılımı teorisi fonksiyonel gelir dağılımını makro yönden inceleyen ilk bilimsel teoridir. Ricardo toplam gelirin üretime katılan sınıflar arasındaki dağılımı ile ilgili kuralları belirlemeye çalışmıştır79. Ricardonun bölüşüm teorisi esas olarak karın değil rantın açıklanmasına yöneliktir. Bu nedenle teorinin odak noktası tarımsal bir ürün olan 76 Ersan Bocutoğlu, İktisadi Düşünceler Tarihi, 2. Baskı, Trabzon: Murathan Yayınevi, 2012, s.60 77 Bocutoğlu, a.g.e, s.75 78 Funda Rana Adaçay, Hasan Islatince, İktisadi Düşünceler Tarihi, 3. Baskı, Bursa: Ekin Yayınevi, 2013, s.70 79 Özgüler, a.g.e, s. 235 18 buğday üretimidir. Ricardo’nun bölüşüm teorisinin temel önermeleri emek–değer kategorileri ile ifade edilebilir80: -Malların değişim oranı, değer oranı tarafından belirlenmekte ve üretim araçlarının mülkiyeti belli bir sınıfa ait olması ve bu sınıfın bir gelir elde etmesi bu sonucu değiştirmez, -Ücretlerin artması malların değişim oranını etkilememekte, sadece kar oranını ve toplam karın düşmesine neden olmaktadır, -Tarımda istihdam arttıkça işgücü verimliliği azaldığı için hem tarımsal ürünün hem de işgücünün değeri artmaktadır, -Rant toprağın verimli olmasından değil aksine verimli toprakların kıt olmasından doğmaktadır. Verimli toprağın bol olduğu dönemlerde rant mevcut değildir. Buğdayın değeri ve piyasadaki değişim oranı işgücü içeriği ve verimliliği tarafından belirlendiği için rant toprağın yeniden yarattığı ilave bir değer değil, yaratılmış değerin bir parçasıdır. Ricardo’nun gelir dağılımı teorisine göre, ücret, kar ve rant geliri elde edenlerin çıkarları birbirleri ile çatışma halindedir. Kar ancak ücret düştüğü zaman yükselebilir. Doğal ücret anlayışına göre ücretlerin artması ancak işçinin yaşaması için gerekli malların fiyatlarının yükselmesiyle mümkündür. İşçilere başta gıda maddeleri olmak üzere gerekli malların üretilmesi için giderek daha az verimli toprakların üretime açılması gerekir. Bu durumda rant yükselirken ücretler yalnızca parasal olarak artacaktır. Dolaysıyla toprak sahibinin çıkarı hem kar hem de ücret elde edenlerle çatışacaktır 81 . Ricardoya göre nüfus ve üretim giderek artmaya başladığı durumda toprak diğer mallara kıyasla daha kıt hale gelecektir. Bu durumda toprak sahiplerinin milli gelirden aldıkları pay giderek artacak ve nüfusun geri kalan kısmının payı düşecek ve toplumsal denge bozulacaktır. 1800’lerin başıda bunları yazan Ricardo’nun o yüzyılın devamında teknik ilerleme ve endüstriyel büyümeyi öngörmesi pek mümkün değildir. Ancak günümüzde, Ricardo’nun modelindeki tarım arazisi fiyatlarının yerine büyük şehirlerdeki gayrimenkul fiyatları veya petrol fiyatları düşünülecek olursa ülke içinde veya ülkeler arasında önemli ekonomik, politik veya toplumsal dengesizliklerin olması kaçınılmazdır82. 80 Yılmaz Akyüz, Sermaye Bölüşüm Büyüme, 2. Baskı, Ankara: Ankara SBF Yayınları, 1980, s. 27 81 Adaçay, a.g.e, s.74 82 Piketty, a.g.e, s.7 19 Kişi başına toprak, sanayi öncesi dünyada bir toplumun servetinin temel belirleyicisi iken günümüzde doğal kaynak bolluğu olan birkaç ekonomi dışında büyük ölçüde anlamını yitirmiştir. Singapur ve Japonya gibi kişi başına toprağın son derece az olduğu ülkeler, rahatlıkla geniş topraklara sahip Avusturalya gibi ülkelerle aynı derecede zengin olabilirler83. Frederic Bastiat Say ise, girişimci kavramını geliştirmiş, girişimciyi üretimin ve gelir dağılımının baş aktörü haline getirmiştir. Liberal bir ekonomide girişimcinin motor rol oynadığını vurgulamıştır. Girişimci ile sermaye sahibini birbirinden ayırmaktadır84. Ona göre iktisadi faaliyetlerde değişim konusu hizmetlerdir. İktisadi hayatta rant yoktur. Topraklarda görülen verim farklılığı çiftçilerin farklı yeteneklerinden kaynaklanmaktadır. Topraklar farklı değildir. Toprak tanrının hediyesidir ve bedavadır. Dolayısıyla maliyet fiyatlarına dahil edilmez. Değer fayda ile ölçülür, bir malın değerini faydası ve kıtlığı belirler85. Klasik iktisatçıların son temsilcilerinden olan Stuart Mill, bölüşüm konusundaki fikirleri şöyle özetlenebilir, Servetin üretilmesi ve bölüşülmesi ayrı yasalara bağlıdır. Servetin üretilmesini düzenleyen yasalar evrensel geçerliliğe sahiptir ve sabittir. Bununla birlikte servetin bölüşümü tamamen insanoğlunun tercihlerine bağlıdır ve değişkendir. Servetin bölüşümü toplumun kanunları ve adetleri tarafından belirlenir ve devlet yapacağı düzenlemeler aracılığıyla servet bölüşümüne müdahale edebilir86. 2.2. KARL MARKS’IN GELİR DAĞILIMINA BAKIŞI Sosyalist düşünce tarihi çok eskidir. Antikçağdan beri düşünürler bir takım ahlaki değerlere göre daha ideal buldukları düzenleri hayal etmişler bu konuda çeşitli teoriler üretmişlerdir. Ancak toplumun yaşam koşullarının iyileştirilmesi ya da daha adil bir toplum düzenine nasıl ulaşılacağı 19. Yüzyıla kadar düşünürlerin üstünde fazlaca durmadıkları bir konudur. Sosyalist öğreti ile birlikte bu konu önem kazanmıştır87. Sosyalizm genel olarak, üretim araçlarının mülkiyetini topluma geçirerek, bireylerin toplumun üretim olanaklarından eşit derecede yararlanmasını, üretimin topluma hizmet amacı ile planlamasını ve sınıfsız bir düzende kişisel özgürlüğün 83 Gregory Clark, Fukaralığa Veda Dünyanın Kısa İktisadi Tarihi, 1.Baskı, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013, s.217 84 Nazım Öztürk, “Klasik ve Neo Klasik İktisatta Gelir Bölüşümü”, Çalışma ve Toplum, 1, (2010), s.67 85 Adaçay, a.g.e, s.82 86 Bocutoğlu, a.g.e, s. 114 87 Kazgan, a.g.e, s. 287 20 gerçekleştirilmesini öngören bir düşünce akımı olarak tanımlanabilir. Sosyalist ekonomi düzeni kapitalist piyasa ekonomisi yerine kamu mülkiyetine dayanan, üretim ve bölüşümün merkezi planlara göre yürütüldüğü bir düzendir88. Liberalizme karşı doğan tepkilerden sadece Marksizim felsefesi iktisat teorisi ve iktisat politikası sistemiyle bütünlüğü olan bir öğretidir. Marks öncesi ve Marks’ın çağdaşı olan sosyalistler tutarlı teoriler üretememişler ve gelecek hakkındaki görüşlerinde gerçeklerden uzaklaşmışlardır. Dolayısıyla Marks ve Engel bu sosyalistlerden bazılarını (Simon, Fourier vb.) “hayalci sosyalist” olarak nitelendirmişlerdir89. Marks yaşadığı dönemde toplumsal alanda yaşanan sorunlara çözüm getirmeye çalışmıştır. Marks’a göre kapitalist toplumlar bünyesinde büyük eşitsizlikler barındırmaktadır. Toplumda yaşanan eşitsizlikler azalacağına gün geçtikçe artmaktadır. Marks toplumsal eşitsizliğin kaynağını özel mülkiyette görür. Marks’ın yaşadığı dönemde ekonomik ve toplumsal gerçekler değişmiştir. Artık tarımın artan nüfusu besleyip besleyemeceği, ya da toprağın fiyatının yüksek seviyelere çıkabileceği gibi tartışmalar yerini sanayi kapitalizminin dinamiklerini anlama meselesine bırakmıştır. Bu dönemdeki en çarpıcı olgu, sanayi emekçisinin sefaletidir90. Marks’a göre kapitalist toplumda iki temel sınıf vardır91: 1. Burjuvazi: Üretim araçlarının mülkiyetine sahip sınıf, 2. Proleterya: sahip oldukları tek mülkiyet olan emeklerini kiralayarak hayatlarını kazanan sınıf. Marks’a göre burjuvazi sahip oldukları sermaye ile değişik üretim araçlarının mülkiyetine ve kullanımına sahiptir. Sermayeleriyle proleteryayı açlık koşullarında çalıştırarak zenginliklerini sürekli arttırmaktadır. Ricardo’nun sermayenin fiyatı ve kıtlık prensibi üzerine geliştirdiği modeli temel alan Marks, sermayenin toprağa dayalı değil endüstriyel olduğunu, sermayenin hiçbir doğal sınır tanımaksızın biriktiğini ve çok az kişinin elinde yoğunlaştığını iddia etmiştir. Dolayısıyla Marks’ın kapitalizmin çöküşüne dair fikirlerinin çıkış noktası buna dayanır92. Marksizimin kapitalizmin işleyiş düzenini analizi ve buna dayanarak bu düzeni eleştirisi emek-değer, artı değer ve kar teorisiyle ifade edilir. Marks değer teorisinde 88 Adaçay, a.g.e, s.84 89 Kazgan, a.g.e, s.292 90 Piketty, a.g.e, s. 8 91 Memet Zencirkıran, Sosyoloji, 6. Baskı, Bursa: Dora Basın Yayın, 2017, s.40 92 Piketty, a.g.e, s.10 21 özellikle Ricardo’nun değer teorisinden yararlanmıştır. Malların kullanım değerleri ve değişim değerleri arasında ayırım yapmış, emeğin evrensel ve tarihsel niteliklerini belirterek teorisini geliştirmiştir 93 . Marks’a göre, bütün mallarda ortak bir nitelik “emek” miktarıdır. Emek hem değerin kaynağı hem de ölçüsüdür. Diğer üretim faktörleri değerin belirlenmesinde rol oynamaz. Çünkü tabiat faktörü kendiliğinden mevcuttur. İnsan emeği ile meydana gelmemiştir. Sermaye ise birikmiş emektir 94 . Marks’ın bölüşüm kuramı emek değer teorisi ve artık değer kavramına dayanır. Bu yolla Marks, toplumda yaşanan mülkiyet, bölüşüm ve sınıf mücadelelerini açıklamada bu teorileri kullanmıştır 95 . Marks kapitalist sermayesinin makine ve hammaddeye yatırılan kısmına sabit sermaye adını vermiştir. Sabit sermaye değeri, üretilen mal değerine eşittir. Sabit sermaye üretilen malın değerine kendi değerinden daha fazlasını katamaz. Marks kapistalist sermayenin işçi ücretine giden kısmına ise değişken sermaye adını vermiştir. Değişken sermaye üretilen malın değerine kendi değerinden fazlasını katabilir. İşte işçinin üretime kattığı kendi değerini aşan fazlalılığa artık değer denir. Emek zaman, emek gücünü aştığında artık değer doğmakta ve sömürü başlamaktadır96. Farklı bir anlatımla, emek topluma mal olduğundan çok daha büyük ürün yaratmakta aradaki fark diğer sınıfın yani kapitalistin gelirini oluşturmaktadır. Sömürme kapitalizmde değer kanunlarının işleyişinden doğar, emeğin kendi değişim değerine eşit ücret alıyor olması sömürmeyi doğurur. Marks artık değeri, sistemin mübadele kanunları yoluyla emekten sağlayabildiği bir fazla olarak görür. Diğer klasik iktisatçılar ise, emeğin ücretini milli gelir içinde bir gider kalemi, emeği de tüketimiyle safi hasılayı azaltan bir üretim girdisi saymıştır. Günümüzde milli gelir hesaplarında ücret de toplumun yarattığı hasılanın içerisinde yer alır. Marks kapitalist üretim koşulları altında temel bölüşüm kategorilerini ücret ve kar olarak görmüştür97 . Marks, değer analizinden hareketle karın kökeninin artık değer olduğunu ve artık değer tarafından belirlendiğini göstermeye yönelmiştir. Karın mallar arasında değişimin eşit olmaması nedeniyle ortaya çıkmadığını aksine kendi çabasının eşit değişim halinde karı açıklamak olduğunu ve bu yapılmadığı durumda karın hiç bir zaman açıklanamayacağını belirtmiştir. Dolayısıyla Marks’ın artık değer teorisi onu kar 93 Kazgan, a.g.e s. 306 94 Adaçay, a.g.e, s. 111 95 Volkan Turan, “Karl Marx’ta Bölüşüm”, Politik Ekonomik Kuram, C.1, S.1, (2017), s.146 96 Bocutoğlu, a.g.e, s. 137 97 Kazgan, a.g.e, s.311 22 teorisine götürmekte ve malların içerdiği işgücü zaman ile işgücü değeri arasındaki fark aynı zamanda karı belirlemektedir98. Marks’a göre makineleşme ve emekten tasarruf eden yeni icatların yol açtığı verimlilik artışı nedeniyle kar oranı uzun dönemde düşme eğilimine girecektir. Kar oranı artık değer artıkça artar, sermayenin organik bileşimi (sabit sermayenin toplam sermayeye oranı) arttıkça azalır. Kapitalistler makine ve ham maddeye daha fazla emeğe ise daha az yatırım yaptığı sürece kar oranı düşer. Bu sonuç Marks için çok önemlidir. Çünkü, kapitalizmi yıkacak olan iç çelişki burada gizlidir. Üretimde makineleşme sınai işsizler ordusunun sayısını arttıracak ve sermayenin belirli kesimde toplanmasına neden olacaktır99. Marks’a göre açlık sınırında çalışmayı kabul eden işçilerde zamanla bir sınıf bilinci oluşacaktır. Sınıf bilinci oluşan işçiler hak arama mücadelesine girecekler ve eşitsizliği yaratan kapitalist sistemi yıkıp yeni bir üretim ilişkisini kapsayan sosyalist sistemi kuracaklardır. Sosyalist sistemde eşitsizliğin temeli olarak görülen özel mülkiyet kalkacak ve toplumsal adalet sağlanacaktır. Devlet, sağlık, eğitim vb. hizmetleri ücretsiz olarak sunacak ve geniş halk kitleleri temel sosyal imkanlardan faydalanacaktır100. Marks’ın kapitalizmin çöküşüne yönelik öngörüleri gerçekleşmemiştir. Komünist devrim Avrupa’nın en geri kalmış ülkesinde Rusya’da gerçekleşmiş ve yirminci yüzyılın sonunda tamamen yok olmuştur. Birkaç kriz dönemi dışında kapitalist ekonomilerde işsizler ordusu doğacak düzeyde işsizlik ortaya çıkmamıştır. Ancak Marks, kapitalist sistemde büyük ölçekli işletmelerin ve tekel gücünün ortaya çıkacağını net bir şekilde görebilmiştir. Sermayenin az sayıda kişide yoğunlaşacağını ve bu durumun toplumsal dengeleri bozma ihtimalini günümüze uygun bir şekilde tespit edebilmiştir. 2.3. NEO- KLASİK İKTİSADIN GELİR DAĞILIMINA BAKIŞI Neo Klasik okul, dar anlamda 1870’lerden 1960'lara kadar olan dönemde “değer teorisi”nde köklü değişim yapan, geçimlik ve tabi ücret anlayışından marjinal verime bağlı ücret anlayışına geçen bununla birlikte klasik okulun idelolojisini de sürdürmeye çalışmış iktisatçılardan oluşmuştur. Neo Klasik okulun temsilcileri klasiklere göre çok uluslu bir yapıya sahiptir. Klasiklerin hemen hemen hepsi İngiliz 98 Akyüz, a.g.e s. 32 99 Bocutoğlu, a.g.e, s.139 100 Zencikıran, a.g.e, s. 40 23 düşünürlerden oluşurken Neo Klasik’ler bütün Batı Avrupa ve ABD’li iktisatçılardan oluşmaktadır. Klasik iktisatçılar daha önceki bölümde de bahsedildiği üzere öncelikli olarak iktisadi gelişmeye odaklanırken, neo klasikler değişen iktisadi yapılar ve toplumsal özellikler nedeniyle marjinalist değer ve bölüşüm teorisine dikkat çekmişlerdir. Klasik Okulun birçok ilkesine bağlılıklarını sürdüren Neo Klasikler, bazı konularda onlardan ayrılmaktadırlar. Bu farklar şöyle özetlenebilir101: - Emek- değer teorisinden ayrılarak malların insanlara faydalılık derecelerine önem vermişlerdir, - Toplumsal fikirlerden, sınıf anlayışından uzaklaşarak tamamen ferdiyetçiliğe odaklanmışlardır, - Ekonomik olayları analiz ederken matematiksel yöntemlere daha fazla önem vermişlerdir, - Klasik iktisadın dikkati makro ekonomi üzerine yoğunlaşırken, Neo klasikler mikro ekonomiyi daha çok incelemişlerdir. Neo Klasik teorinin odak noktası etkinlik’tir. Toplam girdi arzı ve üretim tekniği veri iken, üretim kaynaklarının etkin dağılımı önemlidir. Tüketici için fayda maksimizasyonu, üretici için kar maksimizasyonu varsayımı altında üretim kaynaklarının dağılımını inceleyen fiyat ve bölüşüm teorisi niteliğindedir 102 . Neo klasikler toplumsal sınıflaşma üzerinde durmamışlar, toplumu çok sayıda firma ve bireyden oluşan bir topluluk olarak tanımlamışlardır. Neo klasikler, gelir dağılımı sorununu bireyler arasındaki ve faktörler arasındaki dağılım olarak iki ayrı düzeyde ele almışlardır. Gelirin bireyler arasındaki bölüşümü üretim faktörlerinin bireyler arasındaki dağılımına ve faktör fiyatlarına bağlıdır. Sınıfsal bölüşüm dikkate alınmaz. Bölüşüm sorunu faktör fiyatlarının belirlenmesi şeklinde yorumlanmakta ve fiyatlandırma toplumsal ve kurumsal etkenlerden bağımsız olarak ele alınmaktadır. Üretim nesnel koşullara bağlı olarak çözülmüş ve marjinal verimlilik teorisi bölüşümü belirleyen temel unsur olarak kabul edilmiştir 103. 1895 yılında John Bates Clark tarafından öne sürülen Knut Wicksell ve Philip H. Wicksted tarafından geliştirilen marjinal verimlilik teorisinde bütün üretim araçlarının 101 Burhan Ulutan, İktisadi Doktrinler Tarihi, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1978, s. 435 102 Kazgan, a.g.e, s. 119 103 Akyüz, a.g.e, s.95 24 aynı özelliğe sahip olduğu ve bölüşüm sorunu her aracın marjinal verimliliği esasına dayanmaktadır104. Clark ‘ın marjinal verimliliğe bağlı bölüşüm teorisinde ekonomide tam rekabet şartları geçerli iken toprak ve sermaye birleştirilmekte ve sermaye başlığı altında tek üretim faktörü sayılmaktadır. Bu durumda rant ve faiz gelirleri faiz başlığı altında birleştirilmektedir. Tam rekabet piyasasında normal üstü kar ortadan kalkacağı için Clark’ın bölüşüm teorisinde kar yoktur. Üretim faktörü olarak sermaye ve emek bulunmaktadır. Sermaye faktörü sabitken emek faktörü üretim sürecine katılan son birim işçinin üretim değerine yaptığı katkıya eşit değerde bir ücret alacaktır. Bu durumda önce toplam ürün değerinin ne kadarının işçiye gideceği hesaplanacak ve artanı sermayeye kalacaktır. Clark’ın bölüşüm teorisinin işleyebilmesi için ölçeğe göre sabit getiri durumunun bulunması gerekir. Ölçeğe göre artan getiri durumunda geçerli değildir105. Stanley Jevons, klasiklerin en az geçim anlayışına dayanan ücret teorilerini ret etmiş ve ücreti elde edilen ürünün değerine bağlayan yeni bir ücret teorisi geliştirmiştir. Ücret elde edilen ürünlerin değerini etkilemez. Aksine ürünlerin sonuncu faydalılık derecelerine göre emeğin ücretini belirler. Ücreti ürünlerin satışından elde edilen bedelden rant, sermaye faizi, vergiler düşüldükten sonra geri kalan bakiye olarak tanımlamıştır. Jevons’a göre sermaye, emeği azaltan aletler ve makineler kullanılmasını sağladığı için faydalıdır106. Neo klasiklerin en ünlülerinden olan Alfred Marshall, gelir dağılımının üretim faktörlerinin fiyatlanması yoluyla sağlanacağını iddia etmiştir. İşverenler, her üretim faktörünün göreceli etkinliğini düzenli olarak karşılaştırmak zorundadır. Üretim faktörlerine ödenen fiyatlar faktörlerin üretime yaptıkları katkının parasal değeri ile orantılı olmalıdır. İşçiye ödenen ücretin işçinin toplam üretime yaptığı katkının parasal değerine eşit olduğu noktada işçi alımı durdurulmalıdır. Marshall herhangi bir üretim faktörünün orantısız kullanımından kaynaklanan azalan getiriye dikkat çekmiştir107 . Marshall, gelir bölüşümünün uygun olduğu durumda tam rekabet şartlarının maksimum tatmin yaratacağını kabul etmiştir. Çünkü zenginden fakire gelir aktarıldığında, fakirin gelirindeki artışın marjinal faydası zenginin fayda kaybından büyük olur ve toplumsal 104 Özgüler, a.g.e, s. 243 105 Bocutoğlu, a.g.e, s. 179 106 Ulutan, a.g.e, s.441 107 Bocutoğlu, a.g.e, s.191 25 tatmin artar. Friedrich Wieser, Marshall, Wicksell ve A. Lerner göre, tam rekabet şartlarının gelir bölüşümü eşitsizlikleri altında maksimum refah sağlaması mümkün değildir108. I. Fisher, “Sermayenin Doğası ve Gelir” isimli eserinde sermaye kavramının içeriğini şöyle dile getirmiştir. Hanehalkı ve devletin sahip olduğu toprak ve diğer doğal kaynaklar, toplumu oluşturan bireyler, onların bilinçleri ve hatta insan dışı nesnelerdir. Fisher ekonomik gelişmenin ana faktörlerinden birinin insan sağlığı olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Subjektif gelirin büyük bir kısmını sağlık veya hastalık durumunun belirlediğini iddia eder. Sağlıklı bir bedene sahip kişilerin sağlıklı olmayanlara göre dışsal refahtan pay alması veya gelir elde etmesi daha muhtemeldir109. Fisher’in insan sağlığı ile refah ve gelir gibi ekonomik terimler arasında ilişki kurması sonraki dönemlerde öne çıkan beşeri sermaye kavramı için öncü düşünceler olduğu söylenebilir. Refah iktisadı alanındaki çalışmaları ile tanınan Arthur Cecil Pigou ise, para ile ölçülebilen refah üzerinde durmuş ve refah ölçütlerini şöyle açıklamıştır110: -Üretim araçları arasında bir değişiklik olmaksızın ulusal gelirin artışı, -Servetin zenginden fakire aktarılması. Pigou, sosyal refahın kişisel refahların toplamı olduğu, ekonomik faaliyetlerde devlet müdahalesinin asgari düzeyde olması gerektiği ancak toplam gelirin vatandaşlar arasında adaletli bir şekilde dağıtılması gerektiğini savunmuş ve devletin mümkün olan düzeyde adaleti sağlamakla görevli olduğunu belirtmiştir111. 2.4. KEYNESYEN İKTİSADIN GELİR DAĞILIMINA BAKIŞI Keynesyen makro teori çağdaş iktisat politikasının temelini oluşturur. Günümüzde para ve maliye politikaları başta olmak üzere devletin ekonomiyi düzenlemek için kullandığı tüm araçlar Keynesyen makro teoriye aittir. Keynesyen makro teori, ücretlerin azaltma yönünde esnek olmadığını ve bu nedenle ekonominin kendiliğinden tam istihdama ulaşmasının mümkün olamayacağını söyler. Tam istihdama ulaşmak için devletin ekonomiye müdahalesinin kaçınılmaz olduğunu vurgular112. 108 Kazgan, a.g.e, s. 199 109 Uliana Kolomiiets and Yuriy Petrushenko, “The human capital theory. Encouragement and criticism”, SocioEconomic Challenges, 1/1, 2017, s. 78 110 Adaçay, a.g.e, s.169 111 Ulutan, a.g.e, s.448 112 Savaş Vural, Politik İktisat, 3. Baskı, İstanbul: Beta Yayınevi, 1998, s.191 26 Klasiklerin “arz-talep-fiyat” üçlüsüne karşılık. John Maynard Keynes, “ tasarruf- yatırım- gelir” üçlüsü ile ilgilenmiştir. Keynesyen teoride fiyat mekanizmasının yerini gelir mekanizması alır. Kişilerin tüketim eğilimi ve tasarruf eğilimi gelirlerine göre değişir113. Keynes, “Genel Teori” sinde para, bireylerin likidite tercihiyle birlikte faiz haddini; faiz haddi yatırımın marjinal etkinliğiniyle birlikte yatırımı; yatırım da marjinal tasarruf meyline bağlı olarak milli geliri oluşturduğunu belirtmiştir. Keynes’in oluşturduğu sistemde beş içsel değişken; milli gelir, istihdam, tüketim, yatırım ve faiz haddidir. Para miktarı ise sistemin dışsal değişkenidir. Kısa dönemde istihdam düzeyinin milli gelir tarafından belirlendiği varsayıldığında içsel değişken sayısı dörde iner. Sistemde üç fonksiyonel ilişki ve bir de özdeşlik denklemi yer alır. Bunlar: tüketim fonksiyonu, yatırım fonksiyonu, likidite tercihi fonksiyonu ve cari milli gelirin( cari tüketim ve cari yatırım) tanımını veren özdeşlik denklemidir. Bu dört denklem ülkeleri fakirleştiren nedenin yatırımla telafi edilmeyen tasarruf olduğunu gösterir. Tasarruf yatırımdan büyükse gelir seviyesi marjinal tüketim meylinin belirlediği çarpana bağlı olarak düşer ve bu düşüş tasarruf –yatırım eşitliğini sağlar. Tasarruf ve yatırım eşitse gelir seviyesi değişmez114. Sadece yüksek gelir gruplarının tasarruf yaptığını ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin gelişme için gerekli olduğunu iddia eden gelenekçi teorinin aksine Keynes, toplumda gelir dağılımında eşitlik sağlandığında düşük gelir gruplarının marjinal tüketim eğilimi yüksek gelir gruplarına oranla daha büyük olacağı için tüketim fonksiyonunun yukarı doğru kayacağını ve istihdam düzeyi ve gelir düzeyinin yükseleceğini iddia etmiştir115. Sosyal adalet kavramı hem kendi içinde hem de işsizlik ile ilişkisi bakımından Keynes’in Genel Teori’sinde önemli bir konudur. Ancak Keynes’in sosyal adalet konusundaki fikirleri diğer konuların (işsizlik teorisi vb.) gölgesinde kalmıştır. Keynes, gelir ve refahdaki adaletsizliklerin giderilebilmesi için öncelikle işsizliğin azaltılması ve güçlü bir ekonomik büyümenin olması gerektiğini iddia etmiştir116. Keynes, ekonomide dönem dönem yaşanan tüketim ve yatırım daralmalarından dolayı ekonominin yavaşlamasına, daha düşük gelir ve yatırım seviyesinde işsizlik ve fakirliğe sürüklenmesini önlemek için devletin ekonomiye müdahale etmesini önermiştir. 113 Adaçay , a.g.e, s. 184 114 Kazgan, a.g.e, s. 225 115 Adaçay, a.g.e, s.189 116 John e. Elliott and Barry S. Clark, “Keynes’s General Theory and social justice”, Journal of Post Keynesian Economics, Vol.9, No.3, 1987, s. 381,384 27 Ekonominin gerileme dönemlerinde devletin geniş bayındırlık hizmetleri, kamu yatırımları, bütçe açığı harcamaları ile özel tüketim ve yatırımlardaki yetersizlikleri karşılaması gerektiğini savunmuş, bu müdahaleleri de para ve maliye politikalarını uygulamak suretiyle yapabileceğini belirtmiştir117. Fakat Keynes’in bireylerin gelirlerini harcamaya, tasarruflarının çok az bir kısmını nakit olarak tutmaya yönelik daveti ve istihdam politikasıyla toplumsal sosyal adaletin gerçekleşmesine yönelik çabaları, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir çok ülkede açık bütçe uygulamalarının ve harcama politikalarının olumsuz sonuçlarına mal edilmiştir118. Keynes gelir dağılımı hakkında makro bir teori geliştirmemekle birlikte kendinden sonraki iktisatçılara ilham kaynağı olmuş ve Keynes’i takiben pek çok iktisatçı devletin ekonomideki rolü ve fonksiyonlarının genişletilmesi düşüncesini savunmuştur. Bu fonksiyonlardan biri de adil gelir ve servet dağılımının sağlanmasıdır. Yeniden dağılım politikasının en etkin aracı maliye politikasıdır. Gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlikleri gidermek yönünden maliye politikası araçları vergi ve kamu harcamaları kullanılabilir119. Keynes’i takip eden iktisatçılardan Boulding, Robinson, Kaldor, Kalecki gibi isimler Keynes’in iktisat teorisinden yararlanarak çok sayıda gelir dağılımı teorisi geliştirmişlerdir. Boulding, millî gelirin ücretler ile ücret dışı gelirler arasında dağılımını sadece toplu sözleşmelere, ücret pazarlıklarına ve müteşebbislerin kabiliyetlerine bağlanamayacağını, bu konuda, etkili olanın, ekonomideki yatırım, tasarruf ve likidite tercihi kararları olduğunu iddia etmiştir. Millî gelir, toplumun elindeki aktiflere yapılan katkılardan ibarettir. Dağılım analizi bu katkıların ekonomideki sınıflar arasında nasıl paylaşılacağını açıklamaya çalışır. Robinson ise, kurmaya çalıştığı makro-ekonomik dağılım modelinde, toplumdaki çeşitli grupların yatırım ve tüketim kararlarının, ücretleri etkiliyerek, uzun dönemde millî gelirin emek ile diğer faktörler arasında nasıl bölüneceğini tayin ettiğini ileri sürmüştür. Keynesyen âletleri ve özellikle çarpan kavramını, gelir dağılımı teorisi kurmak için en etkin kullanan Kaldor olmuştur 120. Kaldor, gelir seviyesini ve bu gelirin dağılımını etkileyen faktörün, yatırım kararları olduğunu iddia eder. Eğer ekonomi tam istihdam sınırında 117 Ulutan, a.g.e, s.482 118 Adaçay, a.g.e, s.191 119 Coskun Can Aktan, Dilek Dileyici, Kamu Ekonomisi I, I. Baskı, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları No:2703, 2012, s.15 120 Erdoğan Alkın, “Keynesyen Gelir Dağılımı Teorisi ve Kaldor Modeli”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecbuası, 29(1-4), 1969, s.133 28 ise, yatırımlarda meydana gelecek bir artış tasarruf-yatırım eşitliği tekrar kuruluncaya kadar kâr marjlarının artmasına sebep olacaktır. Kaldor’un modeli Harrod-Domar büyüme modelinin geliştirilmiş şeklidir. Harrod-Domar modeline göre, nüfus artış hızı ve doğal büyüme hızı veri iken sistemi dengeli büyüme halinde tutacak tek bir tasarruf oranı vardır. Bu oran, ekonomideki çeşitli sınıfların tasarruf meyillerinin ağırlıklı ortalamasından ibarettir121. Post Keynezyenler yatırım oranları üzerinde önemle durmuşlar ve yatırım oranlarının ekonomik büyüme ve gelir dağılımı üzerinde etkili olduğunu iddia etmişlerdir. Enflasyonun çözülmesi gereken önemli bir sorun olduğunu ve süreklilik kazanması durumunda gelir dağılımında düşük gelirliler için dezavantaj yaratacağını, özellikle tüketim harcamaları nedeniyle düşük gelir grubundan yüksek gelir gruplarına gelir transferi yaşanabileceğini belirtmişlerdir122. 3. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE GELİR DAĞILIMI Her toplumda eşitlik arayışı ideali yansıtsa da mutlak eşitliğe ulaşmak geçmişte mümkün olmadığı gibi gelecekte olması da mümkün görünmemektedir. Dünyada gelir dağılımındaki dengesizliklerin düzenli bir eğilim gösterdiklerini söylemek mümkün değildir. Eşitsizliğin tarihi ekonomik olayların yanında güçlü toplumsal değişimlerle şekillenmektedir. Sosyo ekonomik eşitsizlikler, toplumdaki farklı gelir grupları arasındaki gelir ve servet farklılıkları yaşanan değişimlerin sebebi veya sonucu olmaya devam etmektedir. 3.1. GEÇMİŞTEN BUGÜNE DÜNYADA GELİR DAĞILIMI Avrupalı ülkeler ve onların okyanus ötesi uzantılarına hızlı bir büyüme sağlayan sanayi devriminden yirminci yüzyılın ortalarına kadar olan süreçte küresel eşitsizlik yükselmeye devam etmiştir123. Günümüzde zengin ve yoksul ekonomilerde yaşayan insanların hayat standartları arasındaki fark 1800’lerden önceki döneme kıyasla öngörülemez boyutlardadır. Sanayi öncesi dönemde en iyi ekonomik koşullara sahip olan toplumlar ile en kötüler arasındaki gelir farkı 3-4 kat iken, modern dünyada bu fark 121 Alkin, a.g.e, s. 134 122 Cuma Çataloluk, “Keynezyen Teoriye Çağdaş Keynezyen Yaklaşımlar”, KTÜ Sos. Bil. Enst. Sosyal Bilimler Dergisi, 6 (11), Haziran 2016, s. 79 123 Branko Milanovic, “Global Income Inequality in Numbers: in History and Now”, Global Policy, 4(2), May 2013, s.204 29 40‘a 1 oranına yükselmiştir 124 . Dünya ekonomileri arasındaki kişi başı gelir farklılıklarının temel üç kaynağı olabilir; kişi başı sermayedeki farklılıklar, kişi başı toprakdaki farklılıklar ve verimdeki farklılıklardır. Kişi başı gelir farklılıklarının dikkat çeken sebepleri dörtte bir oranında kişi başı sermaye stoku, dörtte üç oranında bütün girdilerin kullanılışındaki verimdir. Verimdeki farklılıklar ülkeler arasındaki gelir düzeyi farklılıklarının hemen hepsini açıklamaktadır. Toprak ise, günümüzde önemini kaybetmiş bir belirleyicidir. Singapur, Japonya gibi kişi başına toprağın son derece az olduğu ülkeler rahatlıkla geniş topraklara sahip Avustralya gibi ülkelerle ekonomik olarak rekabet edebilmektedir125. Dünyada gelir dağılımına ilişkin çalışmalar 1966 yılında Birleşmiş Milletler (BM) İstatistik Komisyonunun bu konuda rehber oluşturması ile başlamıştır. 1996-2001, Birleşmiş Milletler İstatistik Komisyonu desteğiyle Avustralya İstatistik Ofisi uluslararası bir çalışma grubu toplantısı düzenlenmiş ve 2001 yılında grubun raporu BM İstatistik Komisyonu’na sunulmuştur. Eurostat, gelir dağılımını ölçmek üzere 1994 yılından 2001 yılına kadar “European Community Household Panel Survey (ECHP)” uygulamasını sürdürmüştür. 2001, Eurostat, Avusturalya İstatistik Ofisi’nin raporunu dikkate alarak gelir dağılımı, yoksulluk ve yaşam koşulları göstergelerini hesaplamak üzere “European Union Income and Living Condition Survey (EU-SILC)” in başlatılması için bir tüzük oluşturmuştur . Tüzük, 2003 yılında yürürlüğe girmiş, 2004 yılından itibaren pek çok üye ülke ECHP’den EU_SILC’e geçiş yapmıştır. Günümüzde ülkelerarası karşılaştırılabilirliği sağlamak üzere, tüm ülkelerin uyması zorunlu düzenlemeler söz konusudur126. Aşağıdaki tabloda dünyanın çeşitli coğrafyalarından seçilmiş ülkelerin geçmişten günümüze tahmini gini katsayıları gösterilmiştir. 124 Clark, a.g.e, s. 213 125 Clark, a.g.e, s. 217 ve 354 126 TÜİK, Gelir Dağılımı İstatistikleri, TÜSİAD- Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu, Aralık 2008 . 30 Tablo 1.Seçilmiş Ülkelerde Gelir Eşitsizliği 1820-2000 Gini Katsayıları Yıllar İngiltere Fransa İtalya Rusya ABD Brezilya Arjantin Türkiye Çin Japonya 1820 59 59 54 58 57 47 47 58 45 53 1850 43 54 51 54 44 37 34 37 33 46 1870 49 58 51 50 51 39 52 56 41 46 1890 37 48 46 38 46 36 45 .. 31 47 1910 42 55 49 40 51 38 51 .. 39 52 1930 43 62 51 43 54 60 45 54 44 52 1950 30 58 43 36 39 49 41 49 32 36 1960 29 52 44 28 38 55 42 55 31 38 1970 29 45 39 23 36 58 35 52 28 35 1980 34 35 39 25 37 57 42 50 30 37 1990 39 37 33 26 40 59 43 44 34 36 2000 40 37 37 40 44 61 47 46 34 33 Kaynak: OECD, “How was life? Global Well-Being Since 1820”, s. 206 Tablo 1’de 19. Yüzyıla ilişkin bulunan Gini katsayılarının büyük bir kısmı dolaylı kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında derlenmiştir ve dolayısıyla tahmini sonuçlardan ibarettir127. Ancak küresel düzeyde gelir eşitsizliğini tarihsel bir bakış açısı ile değerlendirebilmek için önemli bir veri seti olarak kabul edilebilir. Tablodan da görüldüğü üzere 1820 ‘lerde gelir eşitsizlikleri ülkelerin birçoğunda yüksek düzeylerdedir. Avrupa, Amerika Türkiye, Rusya, Japonya 0,50’nin üzerinde bir katsayı ya sahiptir. Sadece Brezilya, Arjantin ve Çin 0,50’nin altında kalmayı başarabilmiştir. 1820’lerden sonra küresel düzeyde nispeten iyileşmeye başlayan gelir dağılımındaki eşitsizlik 20. Yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı arasında yine yükselme eğilimine girmiş ve İkinci Dünya Savaşından 1980’lere kadar olan dönemde nispeten azalmıştır. Bu dönemde gelir eşitsizliğindeki azalmanın sebebi büyük ölçüde savaşların yarattığı kaos ve onların tetiklediği ekonomik ve politik şokların bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 1930’larda Büyük Buhran’ın yol açtığı iflaslar ve yürürlüğe sokulan kamu politikaları 1914-1945 döneminde sermaye/gelir oranında ciddi bir düşüş ve sermaye gelirlerinin milli gelirden aldığı payda da ciddi bir azalmaya neden olmuştur. Sermayenin 1914-1945 döneminde maruz kaldığı şoklar en üst onda birlik kesimin payında azalmaya dolayısıyla gelir eşitsizliğinin azalmasına neden olmuştur128. 1980 yılında İngiltere’de gini katsayı 0,34 iken 2000’li yıllara gelindiğinde 0,40 olmuş, 127 OECD, How was life? Global Well-Being Since 1820: OECD Publishing, 2014, s. 204 128 Piketty, a.g.e, s. 293 31 Rusya’da 1980-1990 döneminde 0,25-26 arasındaki katsayı 2000 yılında 0,40’a ulaşmıştır. Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Latin Amerika ülkelerinde ise gelir eşitsizliği konusunda belirgin bir artış söz konusudur. 1980 yılından günümüze gelir eşitsizliğinde gerileme görülen ülkeler ise Türkiye ve Japonya’dır. Türkiye 0,46 ile gelir eşitsizliğinde yüksek bir katsayıya sahip olmakla birlikte son otuz yılda bu konuda az da olsa gelişme gösterdiği söylenebilir. Tablo 2. Ülke İçinde ve Ülkeler Arasındaki Eşitsizlik (Gini Katsayıları) Yıllar Dünya Gini Ülke içindeki eşitsizlik Ülkeler Arasındaki Eşitsizilk 1820 49 45 16 1850 46 38 23 1870 55 45 32 1890 52 36 38 1910 58 40 44 1929 63 44 49 1950 65 38 55 1960 64 38 54 1970 65 37 56 1980 65 36 56 1990 66 39 56 2000 66 45 54 Kaynak: OECD, a.g.e, s. 208 Tablo 2’de dünya tek bir ülke gibi düşünülerek dünya Gini katsayısı hesaplanmıştır. Tablo’dan da görüldüğü üzere küresel gelir eşitsizliği son yüzyılda bir hayli artmıştır. Ülke içi eşitsizlikler ise küresel eşitsizliğe nazaran daha eşitlikçi bir trende doğru evrildiği söylenebilir. Ancak 2000’li yıllardan itibaren ülke içi eşitsizliklerin 1820 düzeyine gerilediği görülmektedir. Tablonun üçüncü sütununu oluşturan ülkeler arası eşitsizlikler ise son yüzyılda öngörülemez düzeyde artmıştır. 1820 yılında 0,16 olan katsayı 2000 yılında 0,54 düzeyine kadar çıkmıştır. Ülkeler arasında bu derece eşitsizlik oluşmasının kökeninde bu bölümün en başında da değinildiği ü