SİMMEL VE MARKSİZM ARASINDA ZAYIF GÖRÜNEN GÜÇLÜ BAĞLAR Gözde Özelce* Özet Simmel, sosyoloji kuramında, para ekonomisinin metropol tipi yaşama etkilerine ve yabancılaşma kavramına odaklanmıştır. Metropoller, para ekonomisinin kalbinin attığı yerler olarak ekonomik aktivitelerin en yoğun olduğu yerlerdir. Üretim ve takas ilişkileri kırsal kesimde metropollerden farklı deneyimlenirken, bunun bireyde yarattığı psikolojik etki yaşam biçimlerine nasıl yansımaktadır? Simmel'e göre modem hayatın en derin sorunu giderek bireyselleşmeye hapsoluşumuzdur ve metropol tipi yaşamın en büyük maliyeti ve tehlikesi budur. Bu konuları analiz edebilmek amacı ile Simmel, Marx kavramsallaştırmaları olarak bilinen yabancılaşma ve meta fetişizmi kavramlarına değinir. Ancak problem şu ki; Simmel'in modemite kuramını oluştururken kullandığı kavramlar, genellikle sadece Marx'a atfedilen kavramlar olarak karşımıza çıkmakta, çok önemli bir modemite kuramcısı olmasına rağmen Simmel'in katkısı gözden kaçmaktadır. Makalenin amacı, Simmel'in bu kavramları kullanış biçimini Marx ile karşılaştırmak ve Marxist ekol içinde Simmel'in etkisini vurgulamaktadır. Anahtar Kelimeler: Yabancılaşma, Meta Fetişizmi, Para Ekonomisi. Simmel's Modemity Theory Comparison with Mandst Ecole and Max Weber Abstract On his sociology theory,Simmel focuses on the effects of money economy on the metropolitan mode of life and alienation. The metropolitan cities, are the centres of economic activity and concentration as well as being the centers of money economy. How do production and barter relations experienced in urban centres, these being different from the rural ones, affect individuals both psychologically and in terms of way of living? According to Simmel, the deepest problem of modem life is related to preserving the individuality and the existential autonomy of the individual and the cost of metropolitan life is the danger of losing one's individuality. In order to analyze that, Simmel use some concept such as alience, meta fetishism, that are known as Marx's conceptualization. Altough Simmel is one of the most important modemity theorist, but because of theese concetps generally has been known as Marx's conceptualization, Simmel's contribution is hidden. So, this article aims to analyze how theese concepts used by Simmel compared with Marx and exhibit Simmel's effect on Marxist ecole. Key Words: Alienation, Meta Fetishism, Money Economy, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bilim Dalı Doktora Öğrencisi (gozdeozelce@gmail.com) 134 ■ Gözde Özelce Giriş LProblem Simmel, Marx'ın kullandığı kavramları kendi perspektifinde yeniden yorumlamış ve hatta bu yaklaşımı ile Marxsist ekolün kuramcılarım etkilemeyi başarmıştır. Simmel'in sosyolojik analizleri, benzer kavramsallaştırmaları kullansalar da Marx'dan farklı olarak, onu küçük- ölçekli, moleküler süreçleri incelemeye odaklamıştır. Dolayısı ile modemitenin getirdiği sorunlara birey üstünden giden micro bir yaklaşımla çözüm yolu arayan Simmel, Marx'ın devrimci yapısından ayrılmaktadır. Bununla birilkte, ortodoks olmayan Mandzm ile Simmel arasında bağlantı gözden kaçırılmayacak kadar önemlidir. Simmel'in Marxist ekoldeki yeri ve Marxist kavramları kullanma ve dönüştürme biçimi ele alınmakta gecikmiş önemli bir konu olarak karşımızda durmaktadır. II. Para Ekonomisi, Yabancılaşma, Meta fetişizmi Simmel her şeyden önce, Marx'ın geliştirdiği emek-değer kuranıma karşılık, formüle edilmesi oldukça güç olan sübjektif bir değer kuramı geliştirmiştir. Simmel'in, değerin öznellik ve göreceliği varsayımları üzerine kurduğu teorisi ile Marx'ın emek-değer teorisi çok az benzerlik içermektedir. Hatta birbirine zıt olduğu bile söylenebilir. Çünkü Simmel'in kuramı sübjektif, Marx'ın kuramı ise objektif bir zemin üzerine otururJDeğer-emek kuramına göre, herhangi bir malın değeri ona katılan ortalama toplumsal emek miktarı ile aşağı yukarı orantılıdır. Marx'a göre, emek miktarı malda bulunan nitelendirilebilecek tek öğedir. Bununla birlikte Marx, herhangi bir değiş tokuşta, değer yasasına tam olarak uyulması gerektiğini öne sürmez. Bir malın fiyatı, arz ve talebe göre değerinin üstü ya da altında oynar. Marx bu noktada Simmel gibi malların bir talep olduğu ölçüde değerleri olduğunu kabul eder. Ancak yinede Marx her mal için normal bir talep varsayar. Başka bir anlatımla, değer ile emek miktarı arasındaki orantılık, göz önünde tutulan malın sanki normal bir talebinin varsayar; bu da sonuç olarak malın fiyatındaki değişim etkenlerinden birini dışlamaktır. Mal için normal bir talebi varsayıyorsak, Marx'a göre, fiyatta ortaya çıkan bu malın değeri ile bu malda toplanan ortalama toplumsal emek arasında bir orantılık vardır.1 2 Marx'ın değer kuranıma karşılık, Simmel, epistemolojik olarak Kant'ın fenomen-numen dualitesi üzerine oturttuğu bir değer kuramı 1 David Frisby, "Introduction to the Translation", George Simmel, The Philosophy of Money, Routledge, London, 1990, s. 24. 2 Aron Reynold, Sosyolojik Düşünce'nin Evreleri, Ankara, Bilgi Yayınevi,2000, s. 131. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasında Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 135 oluşturmaktadır. Paranın Felsefesi'rân ilk bölümde ele aldığı "Değer ve Para" da yeni bir değer kuramı geliştirir. Bu kuram, değeri salt öznel bir büyüklük olarak ele alır ve onu bireysel bir edim olarak konumlar. Bir şey, bir özne onun değerli olduğuna hükmettiği sürece değer haline gelir ve değer halinde kalır. "Ampirik veya transandantal anlamda, "şeyler"den ancak öznenin kararı doğrultusunda konuşulabilir. Şeylerin herhangi bir "özerklik" hiçbir durumda kendi başma bir değer değildir. Tersine değer, o şey veya o şeyin bir özelliği hakkında özne tarafından verilmiş ve öznede yerleşik hale gelmiş bir yargıdır".3 Bu noktada Simmel'in Yeni Kantçı yaklaşımının fenomen-numen dualitesini nasıl kullandığım görüyoruz. "Varlık dünyası nasıl ki benim tasarladığım bir şey ise, değer dünyası da benim arzumdur" 4 Dolayısıyla Simmel'de değerin önemi ve büyüklüğü aslında öznenin sübjektif yaklaşımına bağlı kalır. Simmel'in tartıştığı konuların önemli bir kısmı Marx'ın 1844 El Yazmaları’nda tartıştığı konularla paralellik gösterir. Marx'a göre "para" özel mülkiyetin değiş tokuşu sırasında oluşan ilişkilerin soyut bir sunumudur. Simmel gibi Marx da, para'nm basit takastan sosyal ilişkilerin soyutlaşmasına doğru giden evrimini analiz etmiştir. Para'run soyutlaşması ile birlikte oluşan toplumsal güvenin ve ekonomik stabilizasyonun, toplumsal ahlakın yerine geçtiğini savunmuştur. İnsanın değeri para ödeme kapasitesiyle özdeşleştirildiğinden, her şeyin değer ölçüsü para olmaya başlamıştır. Marx'ın parayı bir sosyal güç unsuru olarak görmesi ve mal fetişizminden bahsetmesi, onu Simmel ile dinsel metaforlar konusunda buluşturur. Fetişizm, somut bir nesneye soyut anlamların yüklenmesidir. Bununla birlikte para, gerçek somut toplumsal ilişkilerin soyutiandınlmasıdır. Marx ve Simmel bu iki tamını birleştirmeye çalışarak paranın hem bizatihi kendisinin soyut bir anlama sahip olduğunu hem de aynı zamanda somut bir varlık olarak kabul edilip toplumu soyutlaştırdığını savunmuşlardır.5 Simmel'e göre para olgusu bireyi özne konumundan nesne konumuna nasıl indirgemektedir? Simmel para ekonomisi ile rasyonellik arasında bir bağ görür. Bunların ortak yönleri, insanların ve eşyanın ele alınışındaki tarafsızlıklarıdır. Bu yüzden para Simmel için Weber'in de üzerinde durduğu gibi modern toplumlardaki rasyonelleşmenin temel görünümündedir. Ancak Simmel'e göre bu rasyonelleşme kendi içinde irrasyonalite barındırmaktadır. 3 Simmel, The Philosophy ofMoney, s. 29. 4 Simmel, The Philosophy ofMoney, s. 28. 5 Bryan Tumer, Classical Sociology, London, Sage Publication, 1999, s. 7 Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) 136 ■ Gözde Özelce Bir mübadele aracı olan para, amaç üzerindeki egemenliğini ilan etmektedir.6 Simmel bu noktada, bir tersine dönüş saptamaktadır. Sadece bir araç karakter taşıması gereken para, bize dikte eden ve bizi nesnel kültür alanında kontrol eden bir görünüme bürünür. Paranın soyut kullanımından kaynaklanan ekonomik alandaki esneklik, değişim ve hız avantajlarının yara sıra ilişkilerdeki insan unsurunu ortadan kaldıran yapısıyla para, Simmel'e göre diğer yüzünü sergiler. Paranın bu diğer yüzünün varlığı Simmel Sosyolojisine yabancılaşma ve nesnelleşme kavramlarının girmesine neden olur. Simmel bu noktada din ve paranın analojisini yapar. Paranın fiziksel değerden soyut değere yükselişini "para'ran spritüel gelişimi" olarak betimler. Marx'ın din unsurunu yabancılaşmanın fantastik bir sunumu olarak yorumlaması gibi, Simmel'de parayı insansız bir kapitalizmin sunumu olarak ele almaktadır. 7 Marx ve Simmel'in kesiştikleri önemli konular meta fetişizmi ve yabancılaşma fenomeni olarak karşımıza çıkıyor. Marksist yabancılaşma kuramı 1844 El Yazmaları'ndan Kapital'e giden süreçte değişik biçimlerden geçmiş ve Kapital'de en berrak haline ulaşmıştır. Önce yabancılaşma fenomenini ele alırsak şunu söylememiz gerekir ki, hem Simmel hem de Marx yabancılaşmanın iki alanda ortaya çıktığından bahsetmektedir. Birincisi işçinin kendi ürettiği ürünle ilişkisi açısmdan, İkincisi de üretim sürecinin işçinin gelişiminden bağımsız olarak ele alınması açısmdan. Marx işçinin ürettiği ürünle yabancılaşma nedenini bizzat üretim sürecinin yabancılaşmasına bağlamaktadır. "Emeğin işçinin dışmda olması, yani onun özüne ilişkin olmaması, demek ki emeğinde işçinin kendini olumlamayıp yadsıması, mutluluk değil mutsuzluk duyması, özgür bir fizik ve entelektüel etkinlik göstermeyip bedenine ve tenine eziyet etme olgusu vardır". 8 Marx'a göre yaşamı yaşam kılan şey, üretken yaşamdır. Yaşamsal etkinlik biçimi, bir cinsin tüm özlüğünü kapsar ve özgür bilinçli etkinlik insanın cinsil özlüğüdür. Bilinçli yaşamsal etkinlikler insanı, hayvanın yaşamsal etkinliğinden ayırmaktadır. Dolayısıyla eğer üretim süreci, işçinin kendi özünü ortaya koyabilmesinin varoluşsal bir aracı olarak ortaya çıkmıyorsa yabancılaşma kaçınılmaz olacaktır. Yabancılaşmış emek Marx'a göre şu sonuçlara yol açar: "Yabancılaşmış emek, onun dışındaki doğayı olduğu gibi, onun tinsel özünü, insansal özünü ve kendi öz bedenini insana yabancılaştırır. İnsanın kendi emek ürününe, kendi yaşamsal etkinliğine, 6 Mehmet Küçük, Modemite Versus Postmodemite, Vadi Yayınevi, Ankara, 1993, s. 48. 7 Tumer, Classical Sociology, s. 6. 8 Kari Marx, Kapital, Ankara, Sol Yayınları, 1976, s. 143. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasında Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 137 kendi varlığına yabancılaşmasını dolaysız bir sonucu da şudur: İnsan, insana yabancılaşmıştır. İnsan kendi kendisinin karşısmda iken, onun karşısmda olan ötekidir". 9 Simmel de, üretim sürecinde yaşanan yabancılaşmayı Marx'a benzer biçimde ifade etmektedir. Ürünün üreticinin gelişimi gözden çıkarılarak tamamlandığını ve böylece üreticinin kişilik bütünlüğüne ket vurulduğunu belirten Simmel bu noktada taşradaki üretim ile kitlesel üretimi karşılaştırır. Çünkü üretim sürecindeki yabancılaşmanın nedenlerini tıpkı Marx gibi artan işbölümünün sonucunda ortaya çıkan uzmanlaşmada bulmaktadır.10 Diğer yabancılaşma, kişinin kendi emek ürününe yabancılaşmasıdır. Marx'a göre işçi, kendi emek ürünü karşısmda, yabancı bir nesne karşısındaki ile aynı ilişki içerisindedir. "İşçinin kendi ürünü içerisinde yabancılaşması, sadece emeğinin bir nesne, dışsal bir varoluş konumuna geldiği anlamına değil ama emeğinin kendi dışmda, ondan bağımsız, ona yabancı ve onun karşısmda özerk bir erk durumuna gelen bir varlık olarak varolduğu ve nesneye geçirdiği yaşamın, hasım ve yabancı bir yaşam olarak ona karşı çıktığı anlamına da gelir" 11Marx' a göre yabancılaşma iki pratik koşulla ortadan kaldırılabilir. İnsanlığın büyük çoğunluğunun tamamen mülkiyetsiz hale gelmesi ki bu egemen halkşarm hep birden ve eş zamanlı hareketi ile olanaklıdır.12 Simmel de Marx gibi sadece üretim sürecinin değil ürünün kendisinin de üreticisine yabancı olduğunu savunur. Çünkü kapitalist dönemde emeğin ürünü özerk nitelik taşıyan bir nesnedir. Bunun yanı sıra modem toplumda işçiler muazzam ölçüde genişlemiş bir tüketim yelpazesi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu meta bolluğu bireyi nasıl etkilemektedir? Simmel'e göre çevremizi kuşatan çeşit çeşit nesnenin gayri şahsi kökeni ve kolayca ikame edilebilirliği nedeniyle bu meta keşmekeşi öznel ruhun kendi iradesini, duygularım yerleştirebileceği noktaların giderek azaldığı kendi içinde kapalı bir dünyaya dönüşür.13 Simmel "Berlin Ticaret Fuarı" adlı yazısmda bu meta bolluğuna dikkat çeker. Dünya fuarları, bir toplumlaşma biçimi olmalarının 9 Marx, Kapital, s. 148. 10 Georg Simmel, Paranın Felsefesi, (çev. Öykü Dikmen Ay dm, Yavuz Alogan), İstanbul, İthaki Yayınlan, 2014, s. 455-457. 11 Marx, Kapital, s. 140 12 Kari Marx ve Friederich Engels, Alman İdeolojisi, (çev. Sevim Belli) Ankara, Sol Yayınlan, 1999. 13 David Frisby, Modem Kültürde Çatışma, İstanbul, İletişim Yaymevi, 2003, s. 39. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) 138 ■ Gözde Özelce yanı sıra, olabilecek en geniş yelpazedeki farklı metaların bir araya getirildiği yerlerdir. Farklı metalar çok özel bir toplumsallık biçimi olan eğlence şeklindeki toplumsal bağlam içerisinde sergilenir. Çünkü birbirinden son derece farklı endüstriyel ürünlerin, sınırlı bir alan içerisinde, birbirine çok yakın mekânlarda sergilenmesi, algı yeteneğini felce uğratır. Simmel'e göre bu tam anlamıyla bir hipnozdur.14 "Parçalı niteliği yüzünden ürün, bütünüyle tek bir kişinin işi olan bir emek ürününde kolayca algılanabilen rühsa/zihinsel kesinlikten yoksun kalır. Bu nedenle ürünün anlamı ne bir öznelliğin yansımasında ne de yaratıcı bir ruhun yansımasında aranmakta, ancak özneden uzaklaştıran nesnel başarıda bulunmaktadır.15 Simmel burada üretim sürecindeki yabancılaşmanın, tüketimin yapay uyarıcılığı ile telafi edilmeye çalışıldığım belirtmektedir. Simmel bu noktada Marx'm metanın fetişleşmesi yaklaşımını benimseyerek nesnenin kendisinde içkin olmayan sübjektif anlamlarla donatılıp bireyin bizatihi kendisinin bir tüketim nesnesi haline dönüşmesinin tartışılmasına zemin hazırlamaktadır. Marx'a göre insan, emek sürecinde kafa ve kol emeğini tüketerek, bunları ürün olarak nesneleştirir. Kendini tüketirken kendini yeniden üreten nesneleri yaratır. Fakat özel mülkiyet ve meta üretimi insanın kendi öz etkinliğinin sonucu olan ürünle bağlarını üreticiden dıştalamıştır. Dolaşım sürecine giren ürünler metalaşır ve emekçilerle emekleri arasındaki ilişki toplumsal süreçte metaların kendi arasındaki ilişkisi olarak gözükür, meta fetişleşerek gizli güçlerle yüklü bir nesneye dönüşür. Emeğin ürettiği nesne, emeğin ürünü, emeğin karşısına üreticiden bağımsız bir güç, yabancı bir şey olarak çıkar. Emeğin ürünü maddeleşmiş, bir nesne içinde pıhtılaşmış emektir; emeğin nesneleşmesidir. Emeğin gerçekleşmesi onun nesneleşmesidir. Politik iktisat açısından, emeğin gerçekleşmesi, işçiler için gerçekliğin yitirilmesi, nesneleşme nesnenin kaybolması, yabancılaşma ve yoksunlaşma olarak görünür.16 Kapitalist toplumda metaların amuda kalktığım söyleyen Marx işçinin kendisinin bile metalaşması üzerine 1844 El Yazmaları'nâa "İşçi ne kadar çok servet üretse, üretimin gücü ve kapsamı ne kadar artarsa, kendisi de o kadar yoksullaşır. Ne kadar çok meta yaratırsa kendisi de bir meta olarak o kadar ucuzlar. Şeyler dünyasının artan değeriyle doğrudan doğruya orantılı olarak 14 Frisby, Modem Kültürde Çatışma, s. 39 15 Simmel, Paranın Felsefesi, s. 456. 16 Kari Marx, Sevilen Bir İnsan Yapmalısın Kendini, (der. & çev. Yavuz Yayla), İstanbul, Alakarga Yayınevi, 2014, s. 18. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasında Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 139 insanlar dünyası değersizleşir. Emek yalnızca meta üretmez; kendini ve bir meta olarak işçiyi de üretir ve bunu meta ürettiği oranda gerçekleştirir" demektedir.17 Simmel'de de görüyoruz ki modern toplumda metalar öylesine bir fetişleştirmeye tâbi tutulurlar ki, insanların ihtiyaçlarım karşılayacak nesneler olmaktan çıkarak kendinde bir amaca dönüşürler. Bu noktada Simmel, Marx'dan farklı olarak modem üretim sürecini net bir şekilde tarif etmez ama üretim biçiminin toplumsal ilişkilere nasıl yansıdığı konusunda Marx'ın yaklaşımından yararlanır. Marx meta üretiminin, üreticiler arasında, farklı türde, nitelikte ve miktarda emeği birbiriyle değerler olarak eşdeğer kılan bir toplumsal ilişki oluşturduğunu belirledikten sonra, bu ilişkinin üreticilere ya da daha genelde topluma nasıl göründüğünü inceler. Bu, üreticilere, "kendi aralarında bir ilişki olarak değil de emek ürünleri arasmda kurulan toplumsal bir ilişki olarak görünür". Terzi ve marangoz arasmdaki toplumsal ilişki, elbise ve masada cisimlenmiş emek olarak değil de, bunların birbiriyle değiştirildikleri oran biçiminde ifade edilmiş bir ilişki olarak görünür. Fakat Marx bu meta ilişkileri görüntüsünün şeyler arasmda bir ilişki gibi görünmesinin yanlış olmadığına hemen işaret eder. Böyle bir ilişki vardır, fakat üreticiler arasındaki ilişkiyi gizler: "bireyin emeğini öteki üreticilerin emeklerine bağlayan ilişkiler, üreticilere, aslmda olduğu gibi, çalışan bireyler arasmda doğrudan toplumsal bir ilişki olarak değil, tersine, kişiler arasmda maddi ilişkiler ve şeyler arasmda toplumsal ilişkiler olarak görünür".18 Zaten Simmel'e göre de nesnel kültür ile öznel kültür arasmdaki uçurumun nedenlerinden biri gerek üretimde gerekse tüketimde söz konusu olan işbölümüdür ve bunun toplumsal ilişkilere yansıyış biçimidir. Marx, Simmel'in bir analizi olan nesnel kültür ile öznel kültür ayrımım benzer biçimde şöyle ifade etmektedir. "Emeğin ürünü, bir nesneye aktarılmış, maddeleşmiş emektir. Emeğin gerçekleştirilmesi, emeğin nesnelleştirilmesidir. Emeğin bu gerçekleşmesi, işçiler için gerçekliğin yok olması şeklinde kendini gösterir. Nesneleşme, nesnenin yok oluşu ve nesneye kölelik şeklinde ortaya çıkar".19 Simmel'in Para Felsefesi adlı eserini farklılığı ve önemi nedir? Frisby, Simmel'in para fenomeninden yola çıkarak bir modemite kuramı oluşturmaya çalışmasının oldukça sıra dışı bir başlangıç noktası olduğunu belirtmektedir. Simmel diğer modemite kuramcılarından farklı olarak modemite kuramım endüstrinin gelişimine veya endüstriyel kapitalizmin 17 Kari Marx, 1844 El Yazmaları, Ankara, Sol yayınlan, 1976, s. 46. 18 Marx, 1844 El Yazmaları, s. 48. 19 Marx, 1844 El Yazmaları, s. 75. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) 140 ■ Gözde Özelce gelişimine dayandırmamaktadır. Simmel bu bağlamda para ekonomisine dolaylı yoldan yaklaşarak esas dikkatini üretim ilişkilerine değil, mübadele ilişkilerine verir. Çünkü ona göre iktisadın asıl zemini üretim değil mübadeledir. Dolayısıyla Simmel'e göre iktisadi süreci her iktisadi öznenin zihninde olup bitenlere indirgemek gerekmektedir. Simmel parasal işlemlerde insanlar arası mübadelenin oluşturduğu bir nesnelleşme fark ederek bu durumun psikolojik boyutuyla ilgilenmesi noktasmda diğer kuramcılardan ayrılır. Hatta Frisby, Simmel'in kuramım Marx'm ekonomi tartışmalarının psikolojik bir yorumu olarak ele almaktadır.20 Simmel'in, parasal işlemlerin ruhsal sonuçları üstünde durarak paranın toplumsal etkileşimi ve formları nasıl etkilediğinin bir analizini yaptığını söyleyebiliriz. Toplum teorisini toplumsal etkileşim ve formlar üzerine temellendirmiş olan bir sosyolog için bu etkileşimlerin arasmda para fenomenini neden öne çıkardığı bir soru işareti olabilir. Frisby, Simmel'in parayı en saf etkileşim unsuru olarak görmesinden dolayı bu yola başvurduğunu savunmaktadır. Her fenomen birbirini etkilemektedir ama son tahlilde para fenomeni ona göre bu etkileşim ağım kuran örümceğin ta kendisidir.21 20 Simmel paranın modem hayatın bütün formları içerisindeki varlığının analizini yapmayı amaçlamaktadır. Parayı incelerken aslında paranın çevresinde dönen modem hayatı açıklamaya çalışmaktadır. Simmel bu noktada kaçınılmaz olarak Marx'ın para fenomenini ele alış biçimiyle çelişmektedir. "Para Felsefesi, tinsel kültürün köklerinin ekonomik yaşamın kapsamı içerisinde bir açıklama değeri bulabileceğini savunan tarihsel materyalizme bir kat daha inşa edip ilave etmenin gerekliliğinin, öbür yandan bizzat ekonomik süreçlerin daha derinde yatan değerlerin ve eğilimlerin, psikolojik ve hatta metafiziksel tasarımların sonuçlan ve ürünleri olarak tanınabileceğinin gösterilmek istendiğini belirtir". Frisby, Introduction to the Translation, s.13. Simmel'in Marksist alt yapı-üst yapı şemasının tam tersine çevrilebileceğini ifade ettiği bu paragrafı eserin en önemli duruş noktalarında biridir. Para, ekonomik hayatın başat konumundan, hayatın tüm formlarına nüfuz eden bir karşılıklı etki formuna dönüşmüştür. Frisby, George Simmel, s. 95. 21 Frisby, Modern Kültürde Çatışma, s. 23. Simmel'e göre bu örümcek, ağını en yoğun olarak kent yaşamında örmektedir. Dolayısıyla Simmel kentlerin gelişmesi ile para ekonomisi arasmda sıkı bir bağ görür. Para, kentlerdeki yaşam temposunu belirlemektedir. Ele aldığı problematik şudur: Paranın ve para ekonomisinin bireylerin düşüncelerini, duygularım, niyetlerini ve ekonomik, hukuksal, sosyal kurumlarm kümeleşme biçimlerini nasıl dönüştürdüğünü çözmeye çalışmak. Bu durumda Simmel'e göre parayı yalnızca ekonomik bir fenomen olarak görmek ve iktisat biçimi açısmdan incelemek sığ bir yaklaşım olacaktır. Amaç, parayı modem ekonominin en önemli kurumu olarak ele alarak, yaşamın ve kültürün tüm boyutlarına etkisini incelemektir Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasında Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 141 Görüyoruz ki Simmel, Marx'm 1844 El Yazmaları'nda para konusunda getirdiği yaklaşımlardan oldukça yararlanmışta. Özellikle, Marx'ın parayı yabancılaşmanın bir unsuru olarak göstermesi, Simmel'in üzerinde durduğu ve yeniden yapılandırdığı bir konudur. Çünkü Marx da Simmel gibi paranın bireyi tutsaklaştırıcı yönüne işaret eder. 1844 El Yazmaları'nda Marx "Para herşeyi kendi karşıtma dönüştürür" demekte22 ve eklemektedir. "İnsanları doğal üstlerine bağlayan her türlü feodal bağı acımasızca kopardı ve insanlar arasında çıplak çıkardan ve duygusuz "nakit ödemeden" başka hiçbir bağ bırakmadı. Dinsel ateşliliğin, şövalyece coşkunluğun, sığ duyguculuğun kutsal kendinden geçişlerini, bencil hesapçılığın buz gibi suyunda boğdu."23 Sonuç olarak söylemek gerekirse, Marx ve Simmel arasındaki farklılıklardan biri, Simmel'in para kavramım yeni Kantçı epistemolojiye uygun olarak hayatın formları içerisinde incelemesine karşılık, Marx'ın parayı sadece ekonomik işleyiş içerisinde incelemesidir.24 Buna karşılık, Marx ve Simmel modemizmin metafiziğini yapmaktadır. Paranın soyutlaşmış haliyle bütün toplumsal yapıların içine nüfuz etmesi ve metanın fetiş karakteri kazanmasını yabancılaşmanın ana nedeni olarak görmekte ve kapitalist sistemde ki sosyal ilişkilerin "şeyleşmesi"ndeki başat rolünü de dikkate almaktadırlar. Epistemolojik olarak çıkış noktaları farklılıklar gösterse de Simmel ve Marx birbirini tamamlayan analizler yapmışlardır25. III. Çatışma Teorisyenleri: Simmel Ve Marx Simmel'in bireyin kendi iç dünyasında yaşadığı çatışma boyutuna girmesi onu Marx'ın modemite kuranımdan keskin çizgilerle ayırır. İkisi de çatışmacı teorisyenler grubuna girmelerine rağmen bu çizgi belirgindir. Çünkü Simmel'in çatışma fikri, Nietzsche'den esinlendiği, bireyin kendi iç çatışmasına dayanırken, Marx'ın çatışma kuramı toplumsal sınıflar arasmda kendini gösterir.26 Simmel'e göre öznelliğini koruma çabasına girecek olan birey burada kuşkusuz ki bir iç çatışma yaşayacakta. Zaten bireyin nesnel kültür karşındaki direnişi Simmel'in modemite kuramının önemli noktalarından biridir. Simmel'e göre, kültürel gelişme, kendiliğinden, hem para ekonomisinin sonucunda toplumsal ilişkilerin nesnelleşmesini (modem şehir toplumundaki toplumsal ilişkiler, farklı bireyler arasmda işlevsel bir mesafe doğuran parasal etkenlerle dolayımlanır), hem de bireylerin süreç 22 Marx, 1844 El Yazmaları, s. 38. 23 Marx, 1844 El Yazmaları, s. 38. 24 Tumer, Classical Sociology, s. 6. 25 Tumer, Classical Sociology, s. 8. 26 Tumer, Classical Sociology, s. 4. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) 142 ■ Gözde Özelce içinde kendi emeklerinin ürünlerinden ayrılmalarını (öznenin nesneyle ilişkisi, para ve ona bağlı olarak meta değerleri aracılığıyla dolayımlanır) doğurmaktadır. Simmel'deki "mesafe" kavramı, onun genel kültür teorisi açısından önemlidir, zira insan özne, gerçekliği ancak kültürel nesnelerden uzak durarak kavrayabilir. Bir para ekonomisi, özellikle ileri kapitalist biçimler, bu mesafe duygusunu (sözgelimi, parasal alışverişin kişisel ve dolayısıyla psikolojik dolayımsızlığını fiilen azaltan kredi işlemleriyle) geliştirmektedir. Böylece kültürel gelişme, birbiriyle uyuşmaz çelişkiler etrafında yapılanmış olur: Simmel'in kültürel açıdan kötümser olmasının kaynağı, onun, insan potansiyelinin gerçekleşmesinin kısmen nesnel kültürün genişlemesine bağlı olduğunun, zengin içsel yaşantısıyla öznel kültürün, kültürün şeyleşmesinden fışkırdığının farkmda olmasında yatar.27 Simmel'in geç dönem eserlerine damgasını vuran hayat ve form düalizminde trajik durum, kendini formlar aracılığı ile nesnelleştiren hayatın, aynı formlar içinde asla sürekli harmanlamasında ve bu formları hep aşmak durumunda kalmasmda ortaya çıkar. Çatışmacı teorisyen Simmel için düalizmin yarattığı bu durum hayatın mahkûm olduğu bir durumdur. "Zira hayat mücadele ve uzlaşma arasında göreli ayrımı hükümsüz kılan, mutlak anlamda bir mücadeledir. Belki kendisi de bu aynım hükümsüz kılan mutlak anlaşma ise ilahi bir giz olarak kalacaktır."28 Dolayısıyla Simmel'in kültür patolojisi29 ile ifade etmek istediği durum ile hayat-form düalizmin yarattığı trajik durumu karıştırmamamız gerekmektedir. 30Bir formun diğer bir form 27 Alan Swingewood, Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınlan, 1998, s. 195. 28 Georg Simmel, "Modern Kültürde Çatışma", (çev. Tanıl Bora, Utku Özmakas, Nazile Kalaycı), Modem Kültürde Çatışma,(der. David Frisby), İstanbul, İletişim Yayınlan, ss. 57-83,2003. 29 "Kültür için koşul olan bütünleştirici bir eleman, yani nesnelleşme, kültürel gelişmeyi önceden belirlemeye başlar ki bu nesnelleşmenin kendi başına buyruk gelişmesi olup çıkar. Bu kendi başma buyruk gelişme öznenin güçlerini tüketir. Onu hep kendi yoluna çeker. Ne var ki bu yol özneyi kendi gelişiminden alıkoyar. Öznenin gelişimi artık nesnenin gelişimi gibidir. Özne bu sonuncusu içinde, bir çıkmaz sokakta iç ve özel yaşamının düştüğü boşluk içerisinde sürüklenir". Jung, a. g. e., s. 249. 30 Bu noktada trajedi kavramını ne olduğu konusunda Scheler'e başvurabiliriz. Scheler'e göre trajedi, bir olayın özündeki çözülmez karmaşıklık, iç içe girmişlik, bir değeri gerçekleştirenle, başka bir değeri yok eden nedensel olaylar zincirinin merkezinde bulunan bir insanın ya da olayın konumudur.30 Trajedi yaşamın içinde zorunlu olarak vardır. Bu yaşamın kendi iç çatışmasından kaynaklanır. Dolayısıyla yaşam içinde trajik durumun ortaya çıkması engellenemez bir Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasmda Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 143 ile zaman içinde kaçınılmaz yer değişimi trajik olmakla beraber kültür tarihinin devamı açısmdan asli bir konum teşkil eder. Dolayısıyla Simmel'in kültür trajedisi tanımlaması ile ifade etmek istediği çok farklı bir durumdur ki zaten Simmel daha da ileriye giderek bunun bir kültür patolojisi olduğunu öne sürmektedir. Çünkü Simmel, modem hayatta, hayat ve form düalizminin normal akışının sekteye uğradığım düşünmektedir. Hayat artık kendisine dayatılan formlardan değil, form'un bizatihi kendisinden kurtulup kendisini dolaysız olarak var etmeye çalışmanın yollarım aramaktadır. "Hayat ile formları arasmda daha en başından mevcut olan, varoluşumuzun ve etkinliklerimizin bir noktasında patlak verecek gizil bir gerilim söz konusudur. Bu gerilimin birikmesi, uzun vadede, kapsamlı bir gerilime yol açabilir. Her form hayata zorla dayatılmış bir şey olarak duyumsanmaya başlar ve o zaman hayat sadece belirli bir formdan değil, her türlü formdan kurtulmaya çalışır. Dolaysızlığı içinde formu eritmeye, kendini form yerine koymaya, kuvvetini ve bereketini dizginlenmemiş o ilk haliyle akıtmaya çabalar. Bugün bu kadim mücadelenin yeni bir evresini yaşıyoruz. Bu artık, hayatla dolu yeni formun eski ve cansız forma değil, bizatihi forma, form ilkesine karşı kavgasıdır."31 Simmel kültür patolojisinin tanımını nesnel kültür ile öznel kültür arasındaki 32uçurum olarak belirlediğinde aslmda hayata kendini dayatan formun, özneye kendini dayatan nesneyle analojisini yapmaktadır. Nesne özneyi hâkimiyeti altına aldıkça, özne yeni formlar yaratacak düşünsel enerjiye sahip olamamakta, sadece forma karşı tavır almaktadır. Bu da hayatı formsuzluğa doğru itmektedir ki bu patolojik bir durumdur.33 Kültür kavramı, tinin bağımsız, nesnel bir şey yaratmasını, nesnelleşmiş olan bu şey aracılığı ile öznenin kendinden yine kendine doğru giden durumdur. Bu yüzden acı veren olaylarla trajik olayları birbirinden ayırmak gerekir. Bkz. İona Kuçuradi, Sanata Felsefe ile Bakmak, Ankara, Ayraç Yayınevi, 1999, s. 16 31 Simmel, "Modem Kültürde Çatışma", s. 59-60. 32 Simmel nesnel kültür ve öznel kültür konusunda şöyle demektedir: " Nesnel kültür terimi ruhu kendi kusursuzlaştırmasma götüren veya bireylerin veya kolletivitelerin daha yüksel bir var oluşa ulaşmak için katetmeleri gereken yolu işaret eden o inceltim, gelişme ve kusursuzlaşma halinde bulunan nesneleri adlandırmak için kullanılabilir. Öznel kültür derken ise, kişilerin bu şekilde ulaştıkları gelişmenin ölçüsünü kastediyorum." Bkz. Georg Simmel, Bireysellik ve Kültür, (çev. Tucay Birkan), İstanbul, Metis Yayınları, 2015. 33 Gözde Özelce, Simmel'in Gözüyle Modemitenin Sosyolojsi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisan tezi, 2006. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) 144 ■ Gözde Özelce gelişmesinin, nesnelleşmenin yoluna çekilmesini ifade eder. Fakat tam da bu nedenle, kültür için koşul olan bütünleştirici bir eleman, yani nesnelleşme, kültürel gelişmeyi önceden belirlemeye başlar ki bu nesnelleşmenin kendi başına buyruk gelişmesi olup çıkar. Bu kendi başma buyruk gelişme öznenin güçlerini tüketir.34 Bunun yara sıra sorunların çözümünde kesin bir biçimde birbirlerinden ayrılırlar. Marx, Kapital'de, burjuva toplununum her günkü ilişkisini çözümlemiş ve bunu meta değişimi olarak adlandmnıştır. Bu çözümleme, modem toplumun bütün çelişmelerinin tohumlarını açığa çıkarmaktadır.35Marx, kapitalist toplumun sınıfsal çatışma içerisinde olduğu ve bu çatışmanın üretim araçlarının özel mülkiyetinden kaynaklandığı savıyla sınıf çatışmasız bir toplum hayali kurmaktadır. Nitekim Komünist Manifesto' da Marx şöyle demektedir: Ücretli emek tamamen işçiler arasındaki rekabete dayarar. Burjuvazi tarafından iradesi dışmda ve direnç göstermeksizin üstlenilen sınai gelişim, işçiler arasındaki rekabet sonucunda oluşan yalıtılmışlığın yerine bir aradalıktan doğan devrimci birliği koyar. Böylece büyük sanayinin gelişmesi, burjuvazinin üzerinde üretim yaptığı ve ortaya çıkan ürünleri sahiplendiği temeli onun altından çekip almış olur. Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını üretir. Onun çöküşü kadar, proletaryanın zaferi de kaçınılmazdır.36 Marx'a göre, özel mülkiyetin olmadığı bir toplumda çatışma da ortadan kalkacaktır. Sorun sosyalist düzene ve nihayetinde komünizme ulaşıldığında ortadan kalkacaktır. Oysa Simmel'e göre kurtuluş için seçenek sosyalizm ve komünizm değil, soylu kişiliktir. Simmel Para Felsefesi'nde soyluluktan, tamamen bir kişilik ideali olarak bahseder, bir toplumsal veya sınıfsal bir durum olarak değil. "Soylu insan, kendi kişiliğini tamamen mahfuz tutan, tam anlamıyla kişisel alandır. Soyluluk karşılaştırma ile elde edilen şeyler olarak, farklı olma duygularının tamamen kişiye özgü bir bileşimidir ve soylu insan başkaları ile karşılaştırılmayı mağrur bir şekilde toptan reddeder".37 Böylece soyluluk, para ekonomisinin ve bu ekonominin 34 Wemer Jung, George Simmel'in Yasamı, Felsefesi, Sosyolojisi, (çev. Doğan Özlem), Ankara, Ark Yayınevi, 1990, s. 249. 35 Kari Marx, Friederich Engels, Vladimir İlyiç Lenin, Marksist Felsefe Klavuzu, (çev. Mesur Odman),İstanbul, Yazılama Yayınevi, 2015, s. 155. 36 Kari Marx, Friedrich Engels, Komünist Manifesto, (çev. Çağrı Kınıkoğhı), İstanbul, 2015, s. 59. 37 Jung, George Simmel'in Yasamı, Felsefesi, Sosyolojisi, s. 71. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasmda Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 145 içerisinde yaşayan sıradan insanların tam karşıtı bir görünüm arz eder. Simmel'in sosyolojik analizleri, benzer kavramsallaştırmaları kullansalar da Marx'dan farklı olarak, onu küçük-ölçekli, moleküler süreçleri incelemeye odaklamıştır. Dolayısı ile modemitenin getirdiği sorunlara birey üstünden giden micro bir yaklaşımla çözüm yolu arayan Simmel, Marx'ın devrimci yapısmdan ayrılmaktadır. IV. Marxist Ekol İçinde Simmel'in Yeri Peki, Simmel genel olarak Marksist ekol içinde nasıl bir duruşa sahiptir? Özellikle meta fetişleşmesi konusunda bazı Marksistler ile Simmel'in ilişkisine bakmak yerinde olur. Örneğin Lukâcs bu husuta önemli bir konumdadır. Lukâcs Simmel'in en gözde öğrencilerinden biridir ve çalışmalarında Simmel'in etkileri açıkça görülmektedir. Lukâcs Simmel'i "Felsefe'nin Monet'i" olarak tanımlamaktadır. Lukâcs'm modem kültürdeki rasyonelleşme ve nesnelleşme üzerinde durması, Simmel'in Para'nın Felsefesi adlı eserindeki çalışmaların bir uzantısı görünümündedir. Lukâcs'm 1923 tarihli Tarih ve Sınıf Bilinci adlı çalışmasmda Simmel'in yabancılaşma teorilerinden yararlandığı barizdir. Bugün daha çok Lukâcs ile bağlantılandırılan metalaşma kavramının, Marx'ın Kapital'inin üçüncü cildinin sonlarında ele alınmış olmasına rağmen, daha çok Simmel'in Para Felsefesi'ndeki yaklaşımıyla paralellikler gösterdiği görülmektedir.38 Lukâcs'm Simmel'in "kültür trajedisi" analizinden yaralanarak, burjuva toplumu bilinci kavramlarım ve para kavramı analizlerinden yararlanarak da Simmel'ci bir sosyoloji geliştirdiği söylenebilir. Lukâcs'm Simmel'den miras aldıklarım 3 ana noktada toplayabiliriz. 1) Toplumu oluşturan her unsurun birbiriyle ilişki içinde olduğu, 2) Burjuva tarzı hayat formlarının bu bağlamda incelenmesi, 3) Kapitalizmin ekonomik ve hukuksal uygulamalarla, bireyselleşmeyi merkezi konuma yükselten yapısıyla birlikte aynı zamanda bireyi düzenlemeler ve standartlaştırmalarla aşındıran yapışım karşılaştırmak ve ortaya koymak.39 Lukâcs 1908-1909 yıllan arasmda modern toplum draması konusundaki çalışmalarına ağırlık verdi ve çalışmaları 1911 yılında Budapeşte'de yayınlandı. Çalışmasının pek çok yerinde, modern toplumu analiz ederken Simmel'in Para Felsefesi adlı eserim referans gösterdi. Lukâcs, modern 38 David Frisby, George Simmel, London, Routledge, 2002, s. 145. 39 Tumer, Classical Sodology, s. 10. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) 146 ■ Gözde Özelce toplumun dramasını, burjuva toplumunun genelinin bir temsili olarak sunmuştur. Krizin altında yatan neden, modem toplumda bireyselleşmeye yapılan bütün vurguya ve tüm artan olanaklara rağmen, bireyin gittikçe güçsüzleşip bireyselliğini yitirmesinde aranmalıdır. Bu kriz "yaşamın problemi"; birey, yaşadığı kültür ve kapitalist ekonominin getirdiği toplumsal sonuçların birbiriyle olan ilişkisinin içinden doğmaktadır. Lukâcs da Simmel gibi modem hayatın merkezinin metropoller olduğunu ve burada zirveye ulaştığım söylemektedir. Lukâcs metropol hayatmda her şeyi paramparça ve atomlarına bölen anarşist bir yön bulur. Bu krizi yaratan aynı zamanda, gittikçe her yere nüfuz eden entelektüel yaşam tarzından kaynaklanmaktadır ki onun da kaynağı tırmanışa geçen rasyonalizmde aranmalıdır. Bir tür zihinsel işlem formu olan entelektüellik nüfuz ettiği her toplumda bir çözülmeye neden olmaktadır. Bireyleri birinden izole etmekte ve onlann karşılaştırılamazlığı üzerine vurgu yapmaktadır. Lukâcs'ın tüm bu yaklaşımları Simmel'in Para Felsefesi eserinde ele alınmıştır ki zaten Lukâcs da açıkça Simmel'i referans göstermektedir.40 Lukâcs yine Simmel'e benzer biçimde nesnelleşme fenomenini modem hayatın bir unsuru olarak ele almıştır. Lukâcs, modern hayatın her şeyi ve herkesi bir ömekleşmeye doğru götüren yapısından bahsederek, modern kapitalizmin getirdiği bu yeni yaşam tarzında bireyselliğin bir değer olarak bir toplumsal form haline gelen yabancılaşma fenomeni alfanda bir problematiğe dönüştüğünü vurgulamaktadır. Ancak yine de Lukâcs'm yabancılaşma ve metalaşma tartışmalarım, kapitalist toplumlardaki burjuva kültürünün bir kritiği olarak ele aldığım ve tarihsel materyalizm noktasında Simmel ile yollarım ayırdığım belirtmek yerinde olur.41 Frankfurt Okulu'nun önemli temsilcilerinden biri olan VValter Benjamin'in de geç dönem eserlerinde Simmel'den etkilendiğim görmekteyiz. Benjamin Simmel'i, çalışmaları referans almabilecek tek sosyolog olarak göstermektedir. Benjamin'in bu yaklaşımı onu, Frankfurt Okulu'ndaki daha genç üyelerle çatışma içine sokmuştur.42 Simmel ile Benjamin özellikle maddenin fetişleşmesi ve yabancılaşma fenomenlerinde buluşurlar. Her ikisi de dünya fuarlarının birey üzerinde yarattığı hipnoz etkisinden bahsederler. "Dünya fuarları, malın değiştirme değerim çarpıtır. Kullamm değerinin arka plana itildiği bir çerçeve yaratır. İnsanın zaman geçirmek için içerisine daldığı bir fantazmagori oluşturur. Eğlence endüstrisi de inşam malın eriştiği 40 David Frisby, "Introduction to the Translation", s. 17. 41 Frisby, George Simmel, s. 146. 42 Frisby, George Simmel, s. 147. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasmda Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 147 düzeye yükselterek, bu fantazmagoriye girmesini kolaylaştırır. İnsanoğlu da kendine başkasına yabancılaşmasının tadım çıkararak, kendini böyle bir dünyanın yönlendirmesine bırakmış olur".43 Benjamin de Simmel gibi metanın fetişleşmesine değinmiş, aura kavramıyla yani var olmayan bir şeyin varlığıyla gösterme anlayışım kabul ederek, kültür endüstrisini aura kavramının karşısma bir şey koymaması, onun yerine çürümekte olan aura'yı yoğun bir sis olarak korumasıyla tanımlamıştır.44 Sonuç Şu bir gerçek ki 20. yy'ın ilk on yılına gelindiğinde, Marxsizm gerek sosyalist hareket, gerekse akademik dünya içinde geniş ölçüde tartışılan önemli bir toplumsal kuram olarak kendisine sağlam bir yer edinmiş ve birçok yeni toplumsal araştırmayı esinlemeye başlamıştı. Marksizm'in akademik bir disiplin ve daha genelde toplumsal dünyayı kavramak için yeni bir düşünsel çerçeve olmak bakımından sosyolojinin kendisinin kurulması üzerinde nasıl olup da böylesine derin bir etki yaptığım anlamak güç değildir. Bu etki başka hiçbir yerde, Almanca konuşulan Avrupa ülkelerindeki kadar belirgin olmamıştır. Hatta bu yüzyılın ilk otuz yılında Avusturya sosyolojisinin ağır basan bölümünü oluşturmuştur. Simmel'in doğal bir ekonomiden bir para ekonomisine geçiş hakkındaki en önemli incelemesinde de bu etki gayet belirgindir.45 David Frisby' e göre de ortodoks olmayan Marksizm ile Simmel arasında oluştuğu gözlemlenen bağlantı ele alınması ve irdelenmesi gereken bir konudur. Çünkü ilk bakışta, Marksizm ile Simmel arasındaki bağ zayıf görünmektedir. Nihayetinde Simmel Paranın Felsefesi'nde Marx'ın değer teorisini ve tarihsel materyalist yaklaşımım eleştirmektedir. Simmel'in üretimdeki işbölümünün sonuçları üstüne analizi, Marx'ın Paris Manifestosu'ndaki yaklaşımıyla benzerlikler gösterse de, yabancılaşma fenomeninin bazı noktalarında birbirlerinden ayrılırlar. Fakat buna rağmen, Para Felsefesi ile Kapital sıklıkla karşılaştırılmakta ve benzer noktalarma dikkat çekilmektedir. Bunun yanı sıra, Lukacs ve Benjamin gibi önemli Marksistler, Simmel'in çalışmalarından feyz aldıklarım açıkça belirtmektedirler. Dolayısıyla Simmel ile Marksist kuram arasındaki bağın 43 Walter Benjamin, Parıltılar, İstanbul, Belge Yayınevi, 2002, s. 94. 44 Thedore W. Adomo, "Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken" (çev. Bülent O. Doğan), Cogito, S. 36,2003, s. 36. 45 Tom Bottomore ve Robert Nisbet, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, Ankara, Ayraç Yayınevi, 2002, s. 141. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) 148 ■ Gözde Özelce zayıf olduğu yolundaki ilk bakıştaki izlenim yeniden gözden geçirilmelidir.46 Kaynakça Adorno, Thedore W., "Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken" (çev.Bülent O. Doğan), Cogito, Sayı: 36,2003. Aron, Reynold, Sosyolojik Düşünce'nin Evreleri. Ankara: Bilgi Yayınevi, 2000. Benyamin,Walter, Parıltılar, İstanbul: Belge Yaymevi, 2002. Bottomore ,Tom - Nisbet,Robert, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi. Ankara: Ayraç Yayınevi, 2002. Bozkurt, Veysel, "Yaşamın Büyüsü Bozuldu", Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, C. 1, S. 1,1999. Frisby, David. "Introduction to the Translation" Simmel, George The Philosophy of Money, Routledge, London, 1990. , George Simmel, London: Routledge, 2002. , Modem Kültürde Çatışma, (çev. Tanıl Bora, Utku Özmakas, Nazile Kalaycı), İstanbul: İletişim Yaymevi, 2003. Jung, Werner, George Simmel'in Yasamı, Felsefesi, Sosyolojisi. (çev.Doğan Özlem). Ankara: Ark Yaymevi, 1995. Küçük, Mehmet, Modemite Versus Postmodemite, Ankara: Vadi Yaymevi, 1993. Marx, Kari, Kapital. Ankara: Sol Yayınları, 1976. , 1844 El Yazmaları. Ankara: Sol yayınlan, 1976. , Sevilen Bir İnsan Yapmalısın Kendini. (der. & çev. Yavuz Yayla), İstanbul: Alakarga Yaymevi, 2014. Marx, Karl-Engels, Friedrich, Komünist Manifesto, (çev. Çağn Kınıkoğlu), İstanbul: Zeplin Kitap, 2015. , Lenin Vladimir İlyiç, Marksist Felsefe Kılavuzu, (çev. Mesur Odman), İstanbul: Yazılama Yaymevi, 2015. , Alman İdeolojisi, (çev. Sevim Belli). Ankara: Sol Yayınları, 1999. Özelce, Gözde, Simmel'in Gözüyle Modemitenin Sosyolojsi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans tezi, Muğla, 2006. 46 Frisby, George Simmel, s. 145. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1) Simmel ve Marksizm Arasmda Zayıf Görünen Güçlü Bağlar ■ 149 Simmel, Georg, Paranın Felsefesi, (çev. Öykü Dikmen Aydm, Yavuz Alogan), İstanbul: İthaki Yayınlan, 2014. , "Modem Kültürde Çatışma", (der. David Frisby). Modem Kültürde Çatışma, içinde ss. 57-83, İstanbul: İletişim Yayınları, 2003. , "Metropol ve Tinsel Hayat", (der. David Frisby). Modem Kültürde Çatışma, içinde ss. 85-102, İstanbul: İletişim Yayınlan, 2003. , Bireysellik ve Kültür, (çev. Tucay Birkan). İstanbul: Metis Yayınları, 2015. Swingewood, Alan, Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları,1998. Turner, Bryan, Classical Sociology, London, Sage Publications, 1999. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/1)