Ulud. Univ. Zir. Fak . Derg., ( 1985) 4: 25-31 HAVA KIRLlLlGI VE FOTOSENTEZ A. Vahap KATKAT* ÖZET Hava kirliliğinde etkili olan belli bcışlı bileşikler S02 , H2 S , HF, Hq 0 3 , PAN, NO, NOı , COı. etilen, ağır metaller ve toz/ardır. Hava kirliliği üzerinde biyokimyacılar, fizyologlar, tarımcı/ar ve fizikokimya- cılar çeşitli araştırmalar yapmaktadırlar. Yapılan araştırma sayısının çok fazla ve çeşitli olması bugün için bir sentez oluşturulmasını zorlaştırmaktadrr. Gerçekten el- de edilen sonuçların çoğ u birbirleri ile çelişkili bir durum göstermektedir. Aynı çe· şit bir bitki üzerine hava kirliliğinin etkileri, ortam koşulları, kir/eticilerin konsan- trasyonları ve bitki ile temas süresiyle ilgili olarak değişiklik göstermektedir. RES UME Pollution de l'air et Photosynthese Les prin cipaux composes qui font /'effet sur la pollution de l 'air sont S0 2 , HıS, HF, HCl, 03 , PAN, NO, NOı. COı . ethylene, m etaux lourds et poussieres. De nombreux travaux so nt realises par les biochimistes, les physiologistes, les agronom es et le s physico-chimistes sur la pollution de l'air. Actuellement, la synthese de ces recherches est tres dificile en considerant la diversite et le nombre important de ces travaux. En effet, beaucoup de resultats obtenus apparaissent contradictoires. Les effets de la p ollutio n de l'air sur la meme espece de plante different suivant les condit ions exterieures, les concentrations des polluants dans l'atmosphere et la duree de contact des polluants. GIRIŞ Hava kirliliginin asırlar öncesinden bilinmesine karşın zamanında gerekli ön- lemlerin alınmaması nedeni ile günümüzün en önemli sorunlanndan birisi durumuna gelmiştir. Çünkü direkt olarak insan sagıı~ı ile ilgili oldugu gibi hayvanlar, bitkiler, binalar ve tarihi eserler de hava kirlili~inden önemli ölçüde etkilenmektedirler. özel- likle 1954 yılı Londra olaylan ile 1982 yılı Ankara olaylan hava kirlili~inin insan ~Iıeı yönünden ne denli önemli oldu~unu ortaya koymuştur. * Doç. Dr; Uludağ Vnh•ersitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü - 25- Hava kirliliği, atmosferde bulunan gaz , sıv ı ve katı partiküllerin normalin üze- rinde artış göstermesi ile meydana gelmektedir. Hava kirlili~inde etkili olan bileşi k· leri: a) Asit etkisi gösterenler (802 , H2 S, HF, HCl), b) Oksit.leyici maddeler (0 3 , PAN, NO, N02 , C02 ve etilen), c) Ağır metaller (Hg, Cd, Pb, Ar, Zn ve Cu), d ) Toz- lar olmak üzere 4 grup altında toplamak mümkündür. Bu kirleticiler arasında endüstri kuruluşları ve konutların ısıttiması sırasında ortaya çıkan 80 2 , alumin yum, çelik endüstrisi ile b ri ket, kiremit, tuRJa yapımı ve kimyasal ürünlerin endüstrisi sonucu ortaya çıkan HF, yo~un trafi~e sahjp şehirler· de eksoz gazları ile açı~a çıkan NO, N02 , CO ve peroksi asetil nitrat (PAN), ile Pb ve Cd gibi a~ır metaller ile 0 3 ve hidrokarbo nlu bileşikler en önemlilerini oluştur­ maktadırlar. KiRLİLiCiN BITKiLER üZERINE ETKILERI Hareket edernemeleri nedeni ile hava kirliliğinden en fazla et.kilenen canlılar bitkiler olup en çok zararlaruna da bu bitkilerin yapraklarında meydana gelmektedir. IGrleticilerin bitkiler üzerine etkisi y~unluklarına, temas süresine ve yapraklar !.ara- fından az ya da çok absorbe emirnelerine ba~lı olarak değişiklik göstermektedir. Ge- nellikle 80 2 ve 0 3 bitkiye en fazla zehir etkisi yapan hava kirleticileri olarak bilin· mektedir. Florlu maddelerin bünyede fazla miktarda birikmesi sonucunda bitki üze- rine olumsuz etkileri olmaktadır. ffill (1971), tarafından yonca bit kisi ile yapılan bir çalışmada en fazla absorbe edilen gazın HF, en az absorbe edilengazında CO oldu~u ortaya konulmuştur (Şekil: 1). !3() ..... ı . . 4C co: >- ~ 20 .... K:.. !: .-,r: t: s ·.: -ın ' rıphı:ı Şekil: ı Farklı kir/e ticilerin yonca bitkisi lara{ırıdan .-ıbsorpsiyonları - 26 - KÜKÜRT DİOKStriN FOTOSENTEZ ÜZERiNE ETKİSI Endüstrinin y~un oldu~u bölgeler ile şehir merkezleri atmosferlerinde kükürt dioksit konsantrasyonu en fazla 3000 JJ.g/m3 oranına kadar yükselebilmekte ve bit- kilerde önemli ölçüde zararianmalar meydana getirmektedir. Bitkiler en fazla bu kirleticiye karşı duyarlı olup, gözle görülebilir etkiler 500 JJ.g/m3 'den itibaren başla­ maktadır. Bu durumda yapraklarda yanma olaylan kısa zamanda ortaya çıkmakta­ dır. Lekeler, damarlar arasından başlıyarak tüm yap~ı kaplamakta rengi de fildi- şinden, açık kahverengiye kadar de~işiklik göstermektedir. Sert çekirdekli meyve a~açlannda ise lekeler kırmızı şeritler halinde ortaya çıkmaktadır. Yapr~ın yeşil bölümleri, kirlenme süresince bir yavaşlama olmasma karşın önceki gibi fonksiyon- Ianna devam edebilmektedir. Kükürt dioksit yapra~a stomalar aracılıRı ile girmektedir. İlgili yaprak yüzeyin- de görülen nekrozlar ile stoma sayılan arasında bir ilişki oldu~u deneysel olarak gös- terilmiştir. Ortamda kükürt dioksit bulunması durumunda stomalarda kapanma ol- du~u, bu aktif korunma hareketinin y~unlufunun nisbi nem ile atmosferdeki kar- bondioksit miktarının fonksiyonu olarak delişiklik gösterdili Bonte (1975 ), tara- fından deneysel olarak gösterilmiştir. Buradan kükürtdioksitin fotosentez üzerine dolaylı olarak etkide bulundulu ortaya çıkmaktadır. Bonte (1975), tarafından 5 ppm 802 ile yapılan fümigasyon sonucunda kloro- fillerin parçalanarak feotitine dönüştüfü ve pH'nın asitleştili belirtilmiştir. Kükürt dioksidin fotosentez üzerine etki mekanizmalannın açıklanmasından sonra Libera ve ark. (1974), ıspanak yapraklarından izole edilen kloroplastlarda bu etkiyi deney- sel olarak göstermişlerdir. Bu kloroplastlar uygun bir ortamda C1 4 ile etiketli rad- yoaktif Hco-3 anyonunu tikse etme yetenefindedirler. Araştırıcılar defişik sülfit konsantrasyonlarında HC0-3 konsantrasyonuna baflı olarak C 1 4 fiksasyon y~un­ lutunu ineelemişlerdir (Şekil: 2). ..... ~o nt11 so; lG lG 40 --- ı ırf.l • Cil X -2 ntll. ........ . 30 .--- 3 ntll • .o... ..o... -"' 20 ~ lO o .'.i.f. u HC03 , ntll Şekil: 2 _ Isparuık bitkisi kloroplastlarındaki COı fiksasyonu üzerine S03 konsantrasyonunun etkisi Şekil 2'nin incelenmesinden anlaşılaca~ı gibi 803 konsantrasyonu artış gös- terdikçe fikse edilen C02 miktan azalmaktadır. - 27- Enzim reaksiyonlarının meydana gelebilmesi iç in gerekli fiksasyon yani en- zim etkisi ile maddelerin fiksasyonu reaksiyonlarında SO'j iyonları, karbondioksi- tin yerini alabilmekted ir. Ribuloz 1.5-bifosfat karbo ksilaz enzimi reaksiyonlannm bir bölümü CO ı ile yarışma halindeki S0 "3 iyonları tarafından işgal edilerek reaksl· yon hızlannda önemli ölçüde azaimalar meydana ge tirmektedir. Fosfoenolpiru vat karboksilaz enziminin engellenmesi de benzer şekilde olmak· tadır. Fakat SO c3 iyonlarının fosfoenolpiruvat karboksilaz enzimi üzerine etkisi ribuloz 1.5-bifosfat karboksilaz enzimi üzerine etk isinden çok daha azdır. ÇUnkü fosfoenolpiruvat enziminin karbondioksite karşı ilgisi ço k fazladır. o halde c4 tipi fotosentez metabolizmasına sahip bitkilerde, fotosentez olaylannın SO j iyonlan tarafından engellenmesi C3 t ipi fotosentez metabolizmasına sahip bitkilere oranla daha az olmaktadır . Bu gözlemler li trede birkaç mM sülfit konsantrasyonunda yapıl­ mıştır . Ziegler (1975), 1.25 mM sülfit ko nsantrasyonundaki çözeltinin , a tmosferde 500 pg/m.\ (0.2 ppm) S02 ko nsantrasyo nunun etk isine eşdeter olduRuQu belirt- miştir. 0.1 ppm'den daha düşük kükürt dioksit konsantrasyonlannda, Hill reaksiyon· larının y~unluklarının artış gösterdili gözlenmektedir. Bu durum sül!it iyonlannın yükseltgenme ve indirgenme özellikleri ve indirgeyici güç lerin (NADPH2 ) artmasın­ daki rolü ile açıklanmaktadır. FLORLU BILEŞIKLERIN FOTOSENTEZ ÜZERİNE ETidSI Endüst ri bölgelerinde atmosferdeki flor miktan genellikle 1 · 10 ,.ıg/m3 ara- sında de~ işiklik göstermektedir. Anca.k nadir olarak 20 JJg /m3 'ün üzerine de çıkmak· tadır. Flor bitkilerin toprak üstü aksamları tarafından absorbe edilmekte ve transpl· rasyon akımı ile yaprakların kenarlan ya da ekstrem noktalanna kadar taşınabilmek· tedir. Bu taşınma buRdaygil ve çamgiller gibi uzun yapraklı , kayası gibi yuvarlak w bal gibi girintili yapraklı bitkilerde delişik olmaktadır. Flor büyük olasılıkla bi tkilerin mezofil hücrelerine kadar ulaşmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar en fazla yılılmanın palisadik dokularda oldutunu ortaya koy- muştur. Yaprak yüzeyindeki nekrozlar, flor konsantrasyonunun kritik noktayı geç- mesinden sonra görülmeye başlamaktadır. Bu kritik nokta bitki çeşitlerine göre çok geniş sınırlar arasında delişiklik göstermektedir. ö rneRin kızıl kantaron yapraklann· da florun 30 ppm den az olması halinde bile nekrozlann görülmesine karşın k.ayın aRacı yapraklarında florun 1000 ppm'e kadar çı.ktılı ve yapraklarda herharıgi bir nekroz belirtisinin olmadılı belirlenmiştir. Bazı bitkilerde nekroz dozu albndaki miktarlarda bile bir sararma görülmekte, bu sararma s&Rlıklı dokular ile nekrozlu do- ku lar arasındaki yaprak ayasında az ya da ç ok yayılma göstermektedir. Flor da yapraklara stomalar aracılıgı ile girmektedir. Atmosferdeki nisbi nem bu girişi artırmaktadır. Glycine max üzerinde yapılan bir çalışmada stomalann 4 saatte kapandıgı belirtilmiştir (De Cormis, 1978). Do mates bitkisi yapraklarmda ya· pılan analiz sonucunda gecedeki flor miktarının gündüze oranla daha fazla o ldul u ortaya konulmuştu r. Bu da gece nisbi nemin daha fazla olması ile aç ıklanmıştır. Ayrıca sürekli olarak günde 8 saat 1.3 ,.ıg/m3 HF uygulamasının üÇ günde bir 8 saat için 4.2 JJ.g/mJ ya d a 4 saat 8.5 ,.ıg /m3 HF uygulamasından daha fazla et kili ~ldutu deneysel olarak gösterilmiştir. Buradan 2 günlük arada bitkinin kendisini yeniledil i anlaşılmaktadır. -28 - Şeker kamışı üzerinde yapılan bir incelemede florun yapraklara stomalar ara- cılığıyla girdiği ve stomalara herhangi zararlı bir etki yapmadığı belirlenmiştir. Sto- malardan giren Oor hücreler arası boşluklar aracılığı ile mezofil hücreleri tarafından absorbe edilmektedir. Daha sonra diffı.izyon ile parenkima perivasküler dokuya ve oradan da ksilem ile yaprak ayasının ekstrem 110ktalanna kadar yayılmaktadır. Flo- run etkisi ile bitki dokulannda önce kloroz belirtileri yani sararmalar ortaya çıkmak­ ta, daha sonra renk kırmızımsı kahverengi ve koyu kahverengiye dönüşmektedir. Mezofil hücreleri nekroz gösterineeye kadar dayanıklılığını yavaş yavaş kaybetmek- te, flora karşı dayanıklılı~ı belli bir noktanın altına düştüğü anda da nekrozlar görül- meye başlamaktadır. Bitki dokulan şu aşamalardan geçmektedir. önce hücre zarla· nnın ara lamelleri şişmekte, sonra ufak parçalara bölünınekte daha sonra da memb- ranlar birbirlerinden aynlmaktadır. Böylece iç membran ve sitoplazmik membran tahrip olmaktadır. Ayrıca kloroplastlann hacmi azalmakta ve tilakoitler içindeki boşluklar artış göstermektedir. Buna bağlı olarak granumlar hacim ve miktar olarak azalmaktadır. Flor kloroplastlarda öncelikle proteinlerle birleşmektedir. Çünkü yapılan ana- lizlerde lipid ve öteki pigment maddelerinde flor ya çok az bulunmuş ya da hiç bu- lunmamıştır. HF yaprak dokularındaki klorofil ve karotenoidlerin etkinlikleri üzeri- ne olumsuz etkide bulunarak önce bitkilerdeki fotosentez miktarını azaltmakta da- ha sonra sararma ve lekelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunun dışında florürler Ca, Mg ve onlann aktiviteleri için gerekli öteki metalleri bloke ederek önemli sayıda enzimin aktivitesini engelleyerek fotosentez üzerine olumsuz etkiler- de bulunmaktadırlar. AZOT OKSITLERİN FOTOSENTEZ ÜZERİNE ETKİLERİ Azot oksitlerde, şehir havası kirliliğini oluşturan belli başlı kirleticiler arasın­ dadır. Büyük şehirlerde % 60 ' ı araçlardan olmak üzere atmosfere günde yüzlerce ton karışmaktadır. Genellikle ortalama konsantrasyonları 200 11g!m3 civannda olup en fazla 2000 11gtm3 'e kadar yükselme gösterebilmektedirler. Normal konsantrasyonlar- da bulunan azot oksitler bitki yapraklannda gözle görülür zararianınalar meydana getirmez. Bununla beraber, birçok araştırıcı yonca, domates, greypfrut, limon ve tütün bitkilerinde hem büyüme, hem de verimin azaldığını belirtmişlerdir. Taylor (1978), NO ve N02 'in büyüme ve fotosentez üzerine etkilerini incelemiş, büyüme- deki azalmanın yüksek konsantrasyonlardaki kirlenme sırasında fotosentez olay- lannın azalması ile ortaya çıktığını belirtmiştir. Araştırıcı ayrıca sürgün verme ya da yaprakların çıkışındaki azalmanın da toksik maddelerin yapraklarda birikmelerin- den ileri geldiğini ortaya koymuştur. Azot oksitler, HF ve 802 ile karşılaştınldığında bitkiler tarafından nisbi ola- rak daha az absorbe edilmektedir. Azot dioksit daha fazla çözünür olması nede- niyle, azot monoksitten daha hızlı absorbe edilmektedir. Azot oksitler, gaz halinde- ki diğer kirleticiler gibi bitkilere stomalar aracılığı ile girmektedirler. Ancak ozon ve sülfitlerin tersine stomalann kapanması üzerine etkili olmamaktadırlar. Genellikle azot oksitler bu yolla fotosentez üzerine etkili değildirler. Gerçekten fotosentezin engellenmesi N0 2 tarafından havanın % 80 oranında kirJetilmesi sonucunda söz ko- - 29 - nusu olmaktadır. Halbuki transpirasyonun engellenmesi, havanın % 10 oranında kir· letilmesi sonucunda başlamaktadır. De Connis (1978), yonca ve yulaf bitkilerindeki fotosentez miktan üzerine NO ve N0 'in aynayrı ya da birlikte etkilerini incelemiştir. Araştıncı NO , NOı ve 2 NO + N0 konsantrasyonları ile fotosentezin engelleome yüzdeleri arasında çok 2 sıkı bir ilişkinin bulundu~unu belirtmiştir. 3 Ancak 1400 pg/m konsantrasyondan daha düşük kirlenmelerde gözle görülebilir bir zararianma meydana gelmemektedir. NO ve N0 'in fotosentez üzerine etkileri farklılık göstermektedir. örnetin 2 NO 'in etkisi N02 'in etkisinden daha önce görülmektedir. Ancak NO kirlenmesine maruz kalmış bir bitki, N02 kirlenmesine maruz kalmış bir bitkiye oranla daha ça· buk eski haline dönerek normal fotosentez yapmaktadır. Yapılan araştırmalar foto- sentez olaylannın normale dönüşmesi için NO kirlenmesinde 1 saatin yeterli olması· na karşın N02 için en az 4 saat beklemek gerekmektedir. OZON VE öTEKi OKSITLEYICI MADDELERIN FOTOSENTEZ ÜZERİNE ETKİLERİ Ozon ve öteki oksitleyici maddeler, doymamış hidrokarbürler, azot ok.sitler ve 802 gibi kirleticilerin karışımı üzerine özellikle ultraviyole ışınların etkisi ile oluşan fotokimyasal kirleticilerdir. Bunlara ço~unlukla güneşin çok kuvvetli olduAu bölge- lerde rastlanmaktadır. Havadaki ortalama konsantrasyonu yaklaşık 40 pt/m3 civa· nndadır. Araştırıcılar çeşitli bitkilerde bu kirleticilerin meydana getirdikleri beUrtileri incelemişlerdir. Belirtiler yo~un kirlenme sonucu damarlar arasında nekrozlu lekeler halinde ve kirleticilerin çeşidine göre de yapra~ın alt ya da üst yüzeyinde ortaya çıkmaktadır. · Ozon ve öteki oksitleyici maddeler ile ilgili yapılan araştırmalar fotosentezin ve buna b~lı olarak da bitki büyümesinin azaldıAını ortaya koymuştur. Bu azalma· lar zararianmaların gözle görülemediAi durumlarda da söz konusudur. Zararlanmala· nn gözle görillebilmesi dokulann tahribi ile mümkündür. Birçok araştmcı, nekroz· ların olmaması durumunda bile oksitleyici maddelerin etkisi albndaki bitklde büyü· menin geriled~ini belirlemişlerdir. 0.03-0.22 ppm konsantruyonundakl okıiUeyici maddelerin etkisi altında 3-4 hafta bırakılmış tütün bitkisindeki büyüme oranında % 10 bir azalma oldu~u belirlenmiştir. Büyümedeki bu azalmalar, yaprak dokulannda anatomik deJişiklikler, solu· nurnun artması, fotosentezin azalması, klorofil miktannın azalması ve hücre zarları geçirgenli~inin artması sonucu meydana gelmektedir. SONUÇ Günümüzde hava ·kirlili~i, insanlık taratmdan üzerinde dikkatle d undan ve tar· tışılan konuların başında gelmektedir. Gerekli önlemlerin zamanında alınmaması durumunda do~a önceki durumuna dönüşemez şekilde tahrip olacaktır. Bir ülkenin endüstrileşmesi ne kadar önemli ise bitkilerin varhAı da insan yaşa· mında o derece önemlidir. DoAayı koruma ön yargısı ile endüstriyel gelişmeyi sınırlamak ya da yasaklamak akılcı bir yol de~ildir. O halde bu iki konunun uzlaşbn· -30- Iabilmesi iç in gerekti önlemlerin alınması zorunludur. Gerekli önlemler alındı~ında endüstri alanlannda bile çok iyi sonuçlar alındı~ ı ortaya konulmuştur. Ancak alınan bu önlemlere ra~men hava kirlili~ini tamamen ortadan kaldırmak mümkün d~ildir. O halde araştırmalann hava kirlili~ine daha dayanıklı bitki çeşitlerinin bulunması ya da duyarlı bitki çeşitlerinin yerine daha dayanıklı çeşitlerin adaptasyonu yönüne kaydırılması son derece yararlı olacaktır. KAYNAKLAR BONTE, J., 1975. Interrelations entre la pollution par le dioxyde de soufre et le mouvement des stomates chez le Pelargonium. These de doctorat d'Universite, Paris VI. pp. 100. DE CORMIS, L., 1978. Pollution de l'air et photosynthese. En photosynthese et production vegetale, ouvrage collectif presente par C. Costes. Bordas, Paris. HILL, A.C., 1971. Vegetation: a sink for atmospheric polluants. J. Air. Po llution Contro l Assoc. (JAPCA ), 21 (6), 341-346. LffiERA, W., ZIEGLER, H., et ZIEGLER, 1., 1974. Action of sulfite on fıxation pattem of spinach chloroplasts. Zeitschr. f. pflanzenphysiol. TAYLOR, G.E., Jr., 1978. Plantand leaf resistance to gaseous air pollution stress. New Phy tol , BO, 523-534. ZIEGLER, I. , 1975. The effect of 802 pollution on plant metabolism. Springer- Verlag New York Ine. - 31 -