B .U .Ü S B E D İS İP L İN L E R A R A S I G Ö Ç A R A Ş T IR M A L A R I A N A B İL İM D A L I T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DİSİPLİNLERARASI GÖÇ ARAŞTIRMALARI ANABİLİM DALI TÜRKİYE’DEKİ AFGAN GÖÇMENLERİN DİASPORİK ÖZELLİKLERİ VE ULUSÖTESİ VARLIKLARI: BURSA ÖRNEĞİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Sayed Hakeem ISHANI BURSA-2024 T Ü R K İY E ’ D E K İ A F G A N G Ö Ç M E N L E R İN D İA S P O R İK Ö Z E L L İK L E R İ V E U L U S Ö T E S İ V A R L IK L A R I: B u rsa Ö rn eğ i (Y Ü K S E K L İS A N S T E Z İ) S A Y E D H A K E E M IS H A N I B U R S A 2 0 2 4 0 T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DİSİPLİNLERARASI GÖÇ ARAŞTIRMALARI ANABİLİM DALI TÜRKİYE’DEKİ AFGAN GÖÇMENLERİN DİASPORİK ÖZELLİKLERİ VE ULUSÖTESİ VARLIKLARI: BURSA ÖRNEĞİ (YÜKSEK LİSANS) Sayed Hakeem ISHANI Danışman: Dr. Öğr. Üyesi. Gülçin TUNÇ BURSA – 2024 I Üye Doç. Dr. Elif Madakbaş Gülener Bursa Uludağ Üniversitesi TEZ ONAY SAYFASI T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Disiplinlerarası Göç Araştırmaları Anabilim Dalı'nda 702129008 numaralı Sayed Hakeem ISHANI’nın hazırladığı “TÜRKİYE’DEKİ AFGAN GÖÇMENLERİN DİASPORİK ÖZELLİKLERİ VE ULUSÖTESİ VARLIKLARI: BURSA ÖRNEĞİ” başlıklı yüksek lisans tezi ile ilgili savunma sınavı, 20/12/2024 günü ……… -….…….. saatleri arasında yapılmıştır. Alınan cevaplar sonunda adayın …….. (başarılı / başarısız) olduğuna ……………….. (oybirliği / oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı) Dr. Öğr. Üyesi. Gülçin TUNÇ Bursa Uludağ Üniversitesi Üye Prof. Dr. Ayşe Çolpan Kavuncu Yaldız Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi II SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DİSİPLİNLERARASI GÖÇ ARAŞTIRMALARI ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tarih: 28/11/2024 Danışman Dr. Öğr. Üyesi. Gülçin TUNÇ 28.11.2024 Tez Başlığı / Konusu: TÜRKİYE’DEKİ AFGAN GÖÇMENLERİN DİASPORİK ÖZELLİKLERİ VE ULUSÖTESİ VARLIKLARI: BURSA ÖRNEĞİ Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 137 sayfalık kısmına ilişkin, 28/11/2024 tarihinde şahsım tarafından Turnitin adlı intihal tespit programından aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı % 2‘dir. Uygulanan filtrelemeler: 1- Kaynakça hariç 2- Alıntılar hariç/dahil 3- 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim.Gereğini saygılarımla arz ederim. 28/11/2024 Adı Soyadı: Sayed Hakeem ISHANI Öğrenci No: 702129008 Anabilim Dalı: Disiplinlerarası Göç Araştırmaları Programı: Göç Araştırmaları Statüsü: Y.Lisans Doktora III YEMİN METNİ Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum "TÜRKİYE’DEKİ AFGAN GÖÇMENLERİN DİASPORİK ÖZELLİKLERİ VE ULUSÖTESİ VARLIKLARI: BURSA ÖRNEĞİ" başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. 28/11/2024 Adı Soyadı: Sayed Hakeem ISHANI Öğrenci No: 702129008 Anabilim Dalı: Disiplinlerarası Göç Araştırmaları Programı: Göç Araştırmaları Tezin Türü: Yüksek Lisans / Doktora / Sanatta Yeterlilik IV ÖZET Yazar adı soyadı Sayed Hakeem ISHANI Üniversite Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim dalı Disiplinlerarası Göç Araştırmaları Bilim dalı Göç Araştırmaları Tezin niteliği Yüksek Lisans Mezuniyet tarihi …/…/2024 Tez danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Gülçin TUNÇ TÜRKİYE’DEKİ AFGAN GÖÇMENLERİN DİASPORİK ÖZELLİKLERİ VE ULUSÖTESİ VARLIKLARI: BURSA ÖRNEĞİ Bu çalışma, Türkiye’nin Bursa ilinde yaşayan farklı etnik kökenlere sahip Afgan göçmenlerin diaspora oluşturma kapasitelerini derinlemesine incelemeyi amaçlamaktadır. Afgan göçü, 1979 Sovyet işgaliyle başlayıp, Taliban rejimi, iç savaşlar, ABD müdahalesi ve süregeldiği istikrarsızlıklar gibi çeşitli sosyo-politik dinamiklerle şekillenen uzun soluklu bir süreçtir. Coğrafi yakınlık ve kültürel benzerlikler nedeniyle Türkiye, Afgan göçmenler için önemli bir yerleşim noktası haline gelirken, bu göçmenler özellikle inşaat, tarım ve tekstil sektörlerinde düşük ücretli, kayıtdışı işlerde çalışmaktadır. Göçmenlerin toplumsal entegrasyonu, dil engelleri, kültürel farklılıklar, yasal belirsizlikler ve toplumsal önyargılar gibi zorluklarla şekillenirken, kültürel sürekliliği sürdürme, yerel topluluklarla etkileşime girme ve Afgan kimliğini yaşatma çabaları toplumsal bağları güçlendirmeye yönelik bir eğilim göstermektedir. Ancak, etnik kimliklerin öne çıkması, daha homojen bir diaspora yapısının oluşmasına yol açmakta, buna karşılık daha kapsayıcı bir Afgan kimliği benimseyenler, etnik farklılıkları aşarak daha geniş bir diaspora yapısı inşa etmektedir. Bu araştırma, Bursa’daki Afgan göçmen topluluğunun etnik kimlik, kültürel aidiyet ve anavatan tahayyüllerinin diaspora oluşumuna etkilerini, nitel verilerle analiz ederek, farklı etnik grupların diaspora oluşturma kapasitelerini ayrıntılı bir şekilde değerlendirmektedir. Anahtar kelimeler: Göç, Diaspora, Etnik. Afganistan, Bursa V ABSTRACT Name & surname Sayed Hakeem ISHANI University Bursa Uludağ University Institute Institute of Social Sciences Field Interdisciplinary Migration Research Subfield Migration Research Degree awarded Master Date of degree awarded …/…/2024 Supervisor Ast. Prof. Gülçin TUNÇ DIASPORIC FEATURES and TRANSNATIONAL PRESENCE of AFGHAN MIGRANTS: THE CASE of BURSA-TURKEY This study aims to critically examine the diaspora-building capacities of Afghan migrants from diverse ethnic backgrounds residing in Bursa, Turkey. Afghan migration is part of a protracted proces that began with the Soviet invasion in 1979 and has been shaped by various socio-political dynamics, including the Taliban regime, civil wars, U.S. intervention, and ongoing instability. Due to geographical proximity and cultural similarities, Turkey has become a significant destination for Afghan migrants, who are predominantly employed in low-wage, informal sectors such as construction, agriculture, and textiles. The integration of these migrants is shaped by challenges such as language barriers, cultural differences, legal uncertainties, and societal prejudices. At the same time, efforts to sustain cultural continuity, engage with local communities, and preserve Afghan identity reflect a tendency to strengthen social ties. However, the prominence of ethnic identities often leads to the formation of a more homogenous diaspora. In contrast, those who embrace a more inclusive Afghan identity strive to transcend ethnic divisions, thereby fostering a broader and more cohesive diaspora. This research analyzes the impact of ethnic identity, cultural affiliation, and perceptions of homeland on diaspora formation among the Afghan migrant community in Bursa, offering a detailed evaluation of the diaspora-building capacities of different ethnic groups through qualitative data. Keywords: Migration, Diaspora, Ethnic, Afghanistan, Bursa VI İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ............................................................................................................... I YÜKSE LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU .......................................... II YEMİN METNİ ...................................................................................................................... III ÖZET........................................................................................................................................ IV ABSTRACT ............................................................................................................................... V GİRİŞ ..........................................................................................................................................1 1. BÖLÜM: KÜRESEL GÖÇMEN TOPLULUKLARININ VAROLUŞUYLA İLGİLİ İKİ TEMEL KAVRAM: DİASPORA ve ULUSÖTESİCİLİK 1.1.Diaspora Kavramının Tanımı ve Tarihsel Gelişimi ...........................................................7 1.1.1. Diaspora Kavramının Tanımı ..................................................................................8 1.1.2. Öne Çıkan Diaspora Toplulukları: Tarihsel ve Kültürel Bağlamlar .......................9 1.1.3. Diaspora Kavramının Tarihçesi ............................................................................10 1.1.3.1.Diaspora Kavramının Farklı Tanımları ............................................................12 1.1.3.2.Farklı Tanımların Karşılaştırılması: Farklılaşan ve Benzeyen Yönler ............15 1.1.4. Diasporik Niteliklere Toplu Bakış ..........................................................................17 1.1.5.Diaspora Oluşumu ve Sürekliliğine Etki Eden Etmenler ............................................19 A. Ekonomik Etmenler ................................................................................................20 B. Sosyal ve Kültürel Etmenler ...................................................................................21 C. Siyasal Etmenler .....................................................................................................23 D. Çevresel ve Teknolojik Etmenler ............................................................................24 1.1.1.Ev Sahibi Ülkede Diaspora Oluşumunun Önündeki Engeller .....................................26 1.2. Ulusötesicilik: Kavramsal, Tarihsel ve Teorik Yaklaşımlar ...............................................28 1.2.1. Kavramsal Çerçeve ve Tanım ...................................................................................28 1.2.2. Kavramın Tarihsel Gelişimi .......................................................................................31 1.2.3. Teorik Yaklaşımlar .....................................................................................................33 1.2.4.Göç Araştırmalarına Katkıları ....................................................................................35 VII 2. BÖLÜM: SİYASAL, EKONOMİK ve TOPLUMSAL YÖNLERİYLE AFGANİSTAN 2.1. Afganistan Tarihine Kısa Bir Bakış .................................................................................39 2.1.1. Antik Çağlardan 19. Yüzyılın Ortalarına Uzanan Dönemde Afganistan Coğrafyasında Siyasi Ve Toplumsal Yapı ............................................................................41 2.2.Afganistan’da Sosyo-Kültürel Yaşam, Etnik Grupları ve Dil Çeşitliliğ ............................61 2.2.1. Afganistan’ın Etnik Yapısı .........................................................................................62 2.2.2. Afganistan’da Konuşulan Diller ................................................................................67 2.3. Afganistan’ın Ekonomik Durumu .....................................................................................68 3. BÖLÜM: KÜRESEL GÖÇ AKIŞLARINDA AFGANİSTAN 3.1.Afganistan Merkezli Göç Dalgaları ..................................................................................72 3.1.3. Birinci Göç Dalgası: Afganistan-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SCB) (1979- 1989) .........................................................................................................................73 3.1.4. İkinci Göç Dalgası: Afganistan’ın İç Savaşları (1989- 1996) ...............................74 3.1.5. Üçüncü Göç Dalgası: Taliban’ın I. Dönemi (1996-2001) ....................................75 3.1.6. Dördüncü Göç Dalgası: Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve NATO’nun Müdahaleleri (2001-2021) ..................................................................................................77 3.1.7. Beşinci Göç Dalgası: ABD’nin ve NATO’nun Çekilmesi ve Taliban’ın II. Dönemi (2021- Günümüz) .................................................................................................................79 3.2. Afganistan’ın Göç Verme Nedenlerine Toplu Bakış .........................................................80 3.3. Afgan Göçmenlerin Göç Rotaları ve Hedef Ülkeler ..........................................................82 3.3.3. Komşu Ülkeler ........................................................................................................83 3.3.2. Batı Ülkeleri ...............................................................................................................90 3.3.3. Türkiye....................................................................................................................94 4. BÖLÜM: BURSA’DA YAŞAYAN AFGAN GÖÇMENLERİN DİASPORİK ÖZELLİKLERİ ve ULUSÖTESİ VARLIKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ 4.1. Araştırmanın Amacı……………………………………………………………………105 4.2.Araştırma Tasarımı ...........................................................................................................106 4.2.1. Araştırmanın Yöntemi ..........................................................................................107 VIII 4.2.2. Geçerlilik ve Güvenilirlik .....................................................................................110 4.3. Araştırmanın Kısıtlılıkları ................................................................................................112 4.3.1. Etnik Köken ve Cinsiyet Sorunu ...............................................................................112 4.3.2. Görüşmelerde Mekân Sorunu ..................................................................................112 4.3.3. Görüşme Zamanı ve Süre Kısıtı ...............................................................................113 4.3.4. Veri Toplama Zorlukları ..........................................................................................113 4.3.5. Etik ve Güvenlik Kaygıları .......................................................................................113 4.3 Araştırmanın Bulguları .....................................................................................................114 4.4.2. Göç Süreci: Hareketlilik ve Uyum ...........................................................................116 4.4.3. Türkiye ve Bursa’ya Yönelik Algılar ve Aidiyet Duygusu ........................................127 4.4.4. Bursa’da ve Türkiye’de Yaşayan Afganistan Göçmenleri Arasındaki İlişkiler .......133 4.4.5. Türkiye Dışındaki Afganistan Göçmenleriyle İlişkiler .............................................138 4.4.6. Afganistan’la İlişkiler ..............................................................................................139 4.4.7. Afganistan’a Yönelik Algı ve Aidiyet .......................................................................142 SONUÇ ....................................................................................................................................149 KAYNAKÇA ..........................................................................................................................156 EKLER………………………………………………………………………………………172 Ek 1. …………………………………………………………………………………………172 Ek 2. ........................................................................................................................................173 1 GİRİŞ Afganistan, tarih boyunca Orta Asya'nın jeopolitik, kültürel ve sosyal açıdan en stratejik ve önemli bölgelerinden biri olarak dikkat çekmiştir. Tarihi boyunca pek çok medeniyetin kesişme noktası olan bu coğrafya, aynı zamanda sürekli savaşlar, işgaller ve siyasi istikrarsızlıklara sahne olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren artan iç savaşlar ve dış müdahaleler, Afganistan’ın sosyal dokusunu ve demografik yapısını köklü bir şekilde değiştirmiştir. Bu değişimin başlangıç noktalarından biri, 1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a müdahalesidir. Bu müdahale, yıllarca süren çatışma ortamını tetiklemiş, ardından gelen iç savaşlar ve siyasi çalkantılar ülkenin toplumsal yapısında derin kırılmalara neden olmuştur. Bu süreç, milyonlarca Afgan’ın yaşam koşullarını dayanılmaz hale getirerek büyük bir kısmını zorunlu göçe itmiş ve dünyanın farklı ülkelerinde geniş bir Afgan diaspora topluluğunun oluşumuna yol açmıştır. Afgan halkının kitlesel göçü, sadece Afganistan’ın sosyal ve ekonomik yapısını değil, aynı zamanda göç edilen ülkelerin demografik ve kültürel dinamiklerini de etkilemiştir. Böylece, Afgan göçmenlerin uluslararası, ulusal ve yerel düzeylerde siyasal, ekonomik ve kültürel etkiler yaratan diaspora grupları oluşturma süreçleri, küresel göç ve diaspora çalışmaları bağlamında dikkatle incelenmesi gereken bir alan haline gelmiştir. Diaspora kavramı, tarihsel bağlamındaki geleneksel anlamını 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren genişleterek, küreselleşme ve artan göç hareketliliğiyle birlikte daha karmaşık ve çok boyutlu bir yapıya bürünmüştür. Geleneksel olarak, belirli bir etnik veya ulusal grubun zorunlu göç sonucu anavatanlarından ayrılmasını ifade eden bu kavram, günümüzde yalnızca tarihsel ve coğrafi bir ayrılığı değil, aynı zamanda göç edilen ülkelerdeki toplulukların sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarını ve anavatanlarıyla olan çok yönlü bağlarını da içerecek şekilde yeniden tanımlanmıştır. Ancak diaspora kavramı, küresel göç bağlamında her göçmen topluluğunu kapsayacak şekilde genelleştirilemez; akademik yazında, bir topluluğun diaspora olarak nitelendirilebilmesi için belirli kriterlerin varlığı gereklidir. Bu kriterler, topluluğun ortak bir etnik veya ulusal kimlik etrafında birleşmesini, göç edilen ülkede formel ya da enformel örgütlenmelere sahip olmasını ve somut ya da hayali bir anavatanla bağlarını sürdürmesini içermektedir. Bu unsurlar, diaspora topluluklarını diğer göçmen 2 gruplarından ayıran temel özellikler olarak öne çıkmakta ve onların hem göç ettikleri topluluklarla olan etkileşimlerini hem de anavatanlarıyla siyasi, kültürel ve ekonomik bağlarını şekillendirmektedir. Afgan göçmenler özelinde ele alındığında, diaspora kavramının bu kriterler çerçevesinde incelenmesi, Afgan diasporasının ulusötesi bağlarını ve kolektif kimlik oluşum süreçlerini anlamak için önemli bir temel sunmaktadır. Zorunlu göç deneyimlerinin bir sonucu olarak Afgan topluluklarının diaspora kimliğini ne ölçüde benimsedikleri, bu kimliği nasıl inşa ettikleri ve anavatanlarıyla olan bağlarını nasıl sürdürdükleri, diaspora çalışmalarında dikkate değer bir araştırma alanıdır. Diaspora çalışmalarında son yıllarda dikkat çeken bir diğer önemli kavram, ulusötesi (transnasyonal) bağlardır. Geleneksel uluslararası göç, bireylerin bir ulus - devletin sınırlarını aşarak başka bir ulus-devlette yeni bir yaşam kurmasını ifade ederken, ulusötesi göç kavramı, göçmenlerin aynı anda birden fazla ulus-devletin sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarında etkinlik gösterebilme yetilerini ön plana çıkarmaktadır. Bu kavramsal değişim, göçmenlerin yalnızca bir ülkede toplumsallaşan bireyler olmaktan öte, birden fazla ülke arasında dinamik ilişki ağları kurarak bu süreçlerde aktif birer özne haline gelmeleriyle ilişkilidir. Özellikle iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki ilerlemeler, ulusötesi bağların güçlenmesini ve diaspora topluluklarının çok yönlü yapılarını daha belirgin hale getirmiştir. Bu bağlamda, ulusötesi göçmenler, birden fazla ülke arasında ekonomik, siyasi ve kültürel bağlantılar kurarak sınırları aşan ağlar oluşturan yeni bir toplumsal figür olarak tanımlanmaktadır. Göç yazınında bu figür, klasik uluslararası göçmen imgesinden farklılaşmakta; uluslararası göçmen, bir ulus-devletin sınırını aşarak başka bir ulus-devlette yaşamını yeniden inşa etmeye çalışan bir birey olarak tasavvur edilirken, ulusötesi göçmen ise aynı anda birden fazla ulus-devletin sınırları içinde faaliyet gösterebilen ve bu sınırların ötesine uzanan ilişki ağları kurabilen bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Bu dönüşüm, ulusötesi göçmenlerin ekonomik, kültürel ve siyasal süreçlerdeki rolleriyle diasporaları, statik bir göçmen topluluğundan dinamik, ulus-devlet sınırlarını aşan bir varlık haline getirmiştir. Afgan diaspora toplulukları özelinde, bu bağların nasıl kurulduğu ve sürdürüldüğü, göçmenlerin kimlik inşası, entegrasyon süreçleri ve anavatanlarıyla ilişkiler bağlamında incelenmesi gereken önemli bir boyut sunmaktadır. 3 Bu çalışma, Bursa’da yaşayan Afgan göçmenlerin diasporik özelliklerini ve ulusötesi bağlarını incelemeyi amaçlamakta olup, temel hedefi bu topluluğun diaspora oluşturma kapasitesini ve bu kapasiteyi etkileyen faktörleri analiz etmektir. Araştırma, birincil ve ikincil verilerden yararlanarak Afgan göçmenlerin Bursa’daki toplumsal varlığını diaspora bağlamında ele alırken, göç edilen ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi yapısı, göçmenlerin anavatanlarına olan bağlarının niteliği ve topluluğun kendi iç dinamiklerinin diaspora oluşum sürecine etkilerini değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda, diasporalaşma sürecinin hem kaynak hem de göç edilen ülkelerin yapısal özellikleriyle birlikte zaman ve mekâna bağlı olarak dönüşebileceği düşüncesi, çalışmanın teorik çerçevesini şekillendiren önemli bir varsayım olarak öne çıkmaktadır. Diaspora oluşturma kapasitesinin, yalnızca betimsel değil, aynı zamanda neden ve nasıl sorularını irdeleyen analitik bir değerlendirme gerektirdiği açıktır. Ancak bu tür bir kapsamlı süreç analizi, mevcut çalışmanın sınırlarının ötesindedir. Dolayısıyla, bu çalışma büyük oranda betimleyici bir yaklaşım benimseyerek, ilgili literatürde yer alan diaspora özelliklerini temel alarak, "ne" ve "ne tür" sorularına yanıt aramaktadır. Bu doğrultuda araştırma, Bursa’daki Afgan göçmenlerin ne tür diasporik özellikler gösterdiklerini, diaspora oluşturma kapasitelerinin hangi düzeyde olduğunu ve bu topluluğun kolektif bir diaspora niteliği taşıyıp taşımadığını sorgulamaktadır. Özellikle şu sorular üzerinde durulmaktadır: Bursa’da yaşayan Afgan göçmenler ne tür diasporik özelliklere sahiptir? Bu göçmenlerin diaspora oluşturma kapasiteleri ne düzeydedir? Bursa’daki Afgan göçmenler kolektif bir diaspora niteliği taşıyan bir topluluk olarak değerlendirilebilir mi, yoksa daha çok ulusötesi bir göçmen ağı kapsamında mı ele alınmalıdır? Bu bağlamda, Afgan göçmenlerin Bursa’daki varlığı, yalnızca bireysel ve toplumsal ilişkiler ağı açısından değil, aynı zamanda diasporik bir kimlik ve örgütlenme kapasitesinin varlığı açısından da detaylı bir şekilde analiz edilmiştir. Bu tezde, nitel araştırma yöntemi benimsenerek, Bursa’da yaşayan on Afgan göçmenle yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirilmiş ve elde edilen veriler tematik analiz yöntemiyle değerlendirilmiştir. Araştırmanın veri toplama süreci, görüşme sürecinin akışını sağlamak ve analiz aşamasını yönlendirmek amacıyla belirlenen altı ana tema etrafında yapılandırılmıştır. Bu temalar, göç süreci; Türkiye ve Bursa’ya yönelik algılar ve aidiyet; Türkiye’deki Afgan göçmenlerle ilişkiler; diğer ülkelerde yaşayan Afgan göçmenlerle uluslararası bağlar; Afganistan’la ilişkiler; ve Afganistan’a 4 yönelik algılar ve aidiyet olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda, her bir tema göçmenlerin yaşam deneyimlerini ve diaspora olgusuna ilişkin bireysel ve toplumsal algılarını detaylı bir şekilde değerlendirmeye yönelik tasarlanmıştır. Görüşmelerden elde edilen bulgular, hem bireysel hikâyeler hem de toplumsal bağlamda Afgan diasporasının Bursa’daki mevcut durumunu anlamlandırmaya yönelik bir çerçeve sunmaktadır. Katılımcıların belirlenmesinde, nitel araştırma yöntemine uygun olarak maksimum çeşitlilik örneklemesi tercih edilmiştir. Araştırmanın hedefi doğrultusunda, katılımcıların etnik köken, cinsiyet ve Türkiye’ye geliş yılı gibi özellikler açısından farklılaşmasına özen gösterilmiştir. Ancak, saha çalışması sırasında ortaya çıkan sınırlılıklar bu çeşitliliği tam anlamıyla sağlama konusunda bazı eksikliklere yol açmıştır. Örneğin, Peştun etnik grubuna ait katılımcılar çalışmaya dâhil edilememiştir. Buna rağmen, gerçekleştirilen mülakatlar, diaspora oluşumu ve ulusötesi bağların Bursa’daki Afgan göçmenler özelinde incelenmesi için kapsamlı ve zengin bir veri seti sunmayı başarmıştır. Araştırma bulguları, hem diaspora kavramına yönelik literatüre hem de Afgan göçmenlerin toplumsal deneyimlerini anlamlandırmaya katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Araştırma bulguları, Bursa’daki Afgan göçmenlerin diaspora oluşturma kapasitesinin sınırlı olduğunu ve örgütlenme düzeylerinin zayıf kaldığını göstermektedir. Katılımcılarla yapılan görüşmelerin tematik analizi, bu topluluğun yazında vurgulanan diasporik özellikler açısından kısıtlılıklar taşıdığını ve güçlü bir diaspora oluşturma kapasitesine sahip olmadığını ortaya koymuştur. Özellikle kolektif etkinlikte bulunma ve formel ya da enformel örgütlenme düzeyindeki eksiklikler, bu kapasitenin sınırlılığını belirginleştirmektedir. Bulgular, ekonomik ve sosyal entegrasyon süreçlerinde karşılaşılan zorlukların yanı sıra göçmenlerin maruz kaldığı ayrımcı tutumların, bireylerin kolektif kimliklerini ifade etme konusunda çekimser davranmalarına ve örgütlenme kapasitelerinin zayıf kalmasına yol açtığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, katılımcıların çoğunluğu kimliklerini öncelikle etnik aidiyetleri (Tacik, Hazar, Özbek gibi) üzerinden tanımlarken, ulusal Afgan kimliği genel olarak ikincil bir önem taşımaktadır. Bu durum, Afganistan’ın tarihsel olarak etnik çatışmalar ve ayrışmalarla şekillenmiş toplumsal yapısının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Afganistan’daki etnik çekişmelerin ulusal kimlik inşası sürecine yönelik olumsuz 5 etkileri dikkate alındığında, Bursa’daki Afgan göçmenlerin geniş katılımlı ve ulusal kimliği esas alan bir diaspora oluşturma kapasitelerinin düşük olduğu söylenebilir. Tüm bu bulgular, Afgan göçmenlerin diaspora oluşturma süreçlerini değerlendirirken ekonomik, sosyal ve tarihsel bağlamların belirleyici rol oynadığını göstermektedir1. Bursa’daki Afgan göçmenlerin sosyal ilişkileri, gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında yaşayan Afganlarla kurdukları bağlar açısından sınırlı ve zayıf yoğunluktadır. Katılımcıların, kendi etnik kökenlerinden olan ya da olmayan Afganlarla kurdukları ilişkiler, genel olarak orta ve zayıf düzeyde kalmaktadır. Bu düşük sosyal etkileşim seviyesi, hem kültürel kimliğin korunma çabalarını zorlaştırmakta hem de örgütlü faaliyetlerin gelişmesini engellemektedir; dolayısıyla, diaspora oluşturma kapasitesi de yeterince güçlü değildir. Afgan göçmenlerin Türkiye dışında yaşayan diğer Afganlarla ilişkileri ise büyük ölçüde aile bağlarıyla sınırlı olup, bu ilişkilerin sıklığı kişisel tercihlere göre değişmekle birlikte ortalama olarak ayda bir ya da birkaç kez gerçekleşmektedir. Bu durum, katılımcıların daha çok kişisel ve duygusal bağlarını sürdürmelerine olanak tanımakta, ancak daha geniş bir sosyal etkileşim veya toplumsal yapı oluşturulması açısından yeterli değildir. Türkiye'deki Afgan göçmenlerin, kendi etnik kökenlerinden olmayan ve yurtdışında yaşayan Afganlarla olan ilişkileri ise neredeyse yok denecek kadar azdır. Afgan göçmenlerin, Afganistan ile kurdukları ilişkiler de benzer şekilde, esas olarak aile bağları etrafında şekillenmektedir. İnternet ve telefon aracılığıyla sağlanan düzenli iletişim, yapılan seyahatler ve ekonomik yardımlar, göçmenlerin duygusal, sosyal ve ekonomik bağlarını sürdürmelerine imkân tanımaktadır. Ancak, katılımcıların hiçbiri Afganistan’daki devlet kurumlarıyla düzenli bir temas kurmamakta ve siyasi parti ya da derneklerle herhangi bir aktif ilişkileri bulunmamaktadır. Aileleri dışında yaşayan kişilere ya da kurumsal yapılarla yapılan ekonomik yardımlar ise sınırlı kalmakta; sadece iki katılımcı, aile dışındaki kişilere bireysel ve düzensiz şekilde maddi yardım göndermektedir. Bu bağlamda, Türkiye’deki Afgan göçmenlerin hem Türkiye 1 Türkiye’de faaliyet gösteren Afganistan Hazaraları Kültür ve Dayanışma Derneği etnik kimlik temelli örgütlenme girişimlerine bir örnek olarak verilebilir. 6 içindeki hem de yurtdışındaki Afgan topluluklarıyla olan ilişkileri, genellikle aile bağları çerçevesinde sürdürülmekte ve resmi ya da kurumsal bir yapıdan ziyade kişisel ve duygusal bir düzeyde kalmaktadır. Araştırma bulguları, sonuç olarak, Bursa’daki Afgan göçmenlerin diaspora özelliklerinin zayıf olduğunu ve ulusötesi bağlarının büyük ölçüde ailevi ilişkilerle sınırlı kaldığını ortaya koymaktadır. Bu bulgular, göçmenlerin daha geniş toplumsal ve kültürel ağlar kurmada sınırlı bir kapasiteye sahip olduklarını göstermektedir. Çalışma, Türkçe literatürde Afgan göçmenlerinin diaspora ve ulusötesi ilişkiler bağlamında ele alındığı sınırlı sayıda çalışmaya önemli bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Genelde Türkçe yazındaki Afgan göçmenler üzerine yapılan araştırmalar, göçmenlerin entegrasyon sürecine odaklanarak, bu süreçte karşılaştıkları zorlukları incelemektedir. Ancak bu tez, mevcut literatürden farklı olarak, diaspora ve ulusötesicilik kavramları üzerinden, göçmenlerin kendi aralarında ve anavatanlarıyla kurdukları ilişkilerin derinlemesine analizini sunmaktadır. Bu bağlamda, tez çalışması, Türkçe yazında eksik olan bir boşluğu doldurmaya ve bu alandaki bilgi birikimini genişletmeye katkı sağlamayı hedeflemektedir. Tez, dört ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, diaspora ve ulusötesicilik kavramları detaylı bir şekilde ele alınacak ve bu kavramların göçmen topluluklarındaki yeri ve önemi tartışılacaktır. İkinci bölümde, Afganistan’ın toplumsal, siyasal ve ekonomik yapısına tarihsel bir bakış sunulacak ve bu yapıların göç süreçleri üzerindeki etkisi irdelenecektir. Üçüncü bölümde, Afganistan’dan kaynaklanan göç dalgaları, bu dalgaların küresel boyutu ve göçmenlerin en çok yerleştiği hedef ülkeler ele alınacaktır. Bu bölümde, Türkiye’ye yönelen Afgan göçüne de özel bir yer ayrılacaktır. Son olarak, dördüncü bölümde, Bursa’da gerçekleştirilen saha araştırmasının tasarımı ve bulguları sunulacak. Bu bulgular, Afgan göçmenlerin diaspora bağlarının zayıf olduğunu ve ulusötesi ilişkilerinin aile odaklı kaldığını bir kez daha doğrulayan verilerle desteklenecektir. 7 1. BÖLÜM: KÜRESEL GÖÇMEN TOPLULUKLARININ VAROLUŞUYLA İLGİLİ İKİ TEMEL KAVRAM: DİASPORA ve ULUSÖTESİCİLİK 1.1. Diaspora Kavramının Tanımı ve Tarihsel Gelişimi 1.1.1. Diaspora Kavramının Tanımı Diaspora kavramı, kökeni antik Yunanca diaspeirein kelimesine dayanmakta ve "dağılmak" veya "saçılmak" anlamına gelmektedir. Bu kavram, tarih boyunca çeşitli nedenlerle ana vatanlarından ayrılmak zorunda kalan ya da kendi iradeleriyle göç eden toplulukların başka coğrafyalara yayılmasını tanımlamak için kullanılmaktadır (Yavuz, 2022, s. 10). Diaspora, salt bir yer değiştirme olayı değil; bu toplulukların yeni mekânlarda kimliklerini koruma, kültürel ve sosyal bağlarını yeniden inşa etme süreçlerini de kapsamaktadır. Modern literatürde, diaspora terimi, hem gönüllü hem de zorunlu göç süreçlerini içeren geniş bir olgu olarak görülmekte ve bu kavramın tarihsel arka planı, toplumsal, politik ve kültürel analizlerin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir (Cohen, 2023, s. 28). Diaspora kavramının tarihsel gelişiminde en önemli rolü oynayan topluluklardan biri Yahudilerdir. Yahudi diasporası, kavramın hem ortaya çıkışında hem de içeriksel genişlemesinde kilit bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda Yahudi diasporası, sürgün, göç ve entegrasyon süreçlerinin yanı sıra kimlik ve aidiyet mücadelesinin merkezinde yer almıştır. Ancak, diaspora kavramı yalnızca Yahudilerle sınırlı kalmamış, Ermeni, Yunan, Hint, Çin ve Afrika kökenli toplulukların da diaspora deneyimleri bu kavramın kapsamını genişletmiştir (Örücü, 2018, s. 203-228; Yaldız, 2013, s. 293). Son yıllarda, diaspora toplulukları üzerine yapılan akademik çalışmalar, küresel göç hareketleriyle bağlantılı olarak otuzdan fazla etnik grubun diasporik varlığını incelemeye başlamıştır. Bu çerçevede diaspora, sadece göçmen toplulukların tarihsel deneyimlerini değil, aynı zamanda bu toplulukların ekonomik, politik ve kültürel entegrasyon süreçlerini de kapsayan bir araştırma sahasına dönüşmüştür (Cohen, 2023, s. 21). 8 Diaspora, tarihsel bir olgu olmasının ötesinde, günümüz sosyal bilimlerinde kimlik, aidiyet ve kültürel etkileşim süreçlerinin incelenmesinde önemli bir analitik çerçeve sunmaktadır (Parladır ve Özkan, 2014, s. 101). Diaspora toplulukları, ana vatanları ile olan kültürel ve duygusal bağlarını sürdürme çabalarıyla birlikte, yeni coğrafyalarda karşılaştıkları sosyal, kültürel ve politik zorluklarla da mücadele etmektedir. Bu süreçler, diasporaların, yaşadıkları toplumlara entegrasyon biçimlerini, asimilasyon ya da kültürel melezleşme dinamiklerini şekillendirmektedir (Clifford, 2015, s. 47). 1.1.2. Öne Çıkan Diaspora Toplulukları: Tarihsel ve Kültürel Bağlamlar Antik Yunan ve Roma Dönemi, Diaspora terimi, Antik Yunan ve Roma dönemlerinde özellikle Yunan şehir devletlerinin yerleşimcileri tarafından kullanılmıştır. Yunanlar, Akdeniz ve Karadeniz çevresine koloniler kurarak bu bölgelerde yaşadılar ve kendi topluluklarını oluşturmuşlardı. Bu koloniler, asıl Yunan anakarasından uzakta yaşayan insanların oluşturduğu diaspora toplulukları olarak kabul edilebilir (Köse 2020, s. 20). Yahudi Diasporası, Yahudi diasporası, M.Ö. 6. yüzyıldaki Babil Sürgünü ile başlamış ve Yahudilerin farklı coğrafyalara dağılmasıyla devam etmiştir. Yahudi toplulukları, sürgün edildikleri coğrafyalarda hem entegrasyon hem de ayrımcılık deneyimleri yaşamış, zamanla kendi kültürel ve dini kimliklerini koruma mücadelesi vermiştir (Cohen, 2023, s. 72). Özellikle Avrupa'daki Yahudi toplulukları, antisemitizm, zulüm ve nihayetinde Holokost gibi trajik olaylarla karşılaşmışlardır. Yahudi diasporası, diaspora kavramının en erken ve en merkezi örneği olarak kabul edilmektedir. İsrail Devleti’nin 1948’de kurulmasıyla birlikte, Yahudi toplulukları "ana vatan" kavramını yeniden tanımlamış ve bu durum diasporanın dönüşüm sürecine ışık tutmuştur (Yıldız, 2013, s. 6). Afrika Kökenli Diasporalar, Afrika kökenli diasporalar, dünya tarihinin en trajik ve uzun süreli insan hareketlerinden biri olan köle ticareti sürecinde zorla yerlerinden edilen milyonlarca Afrikalının yaşadığı deneyimler etrafında şekillenmiştir. Afrika’dan zorla koparılan bu topluluklar, yalnızca fiziksel anlamda değil, aynı zamanda kültürel, sosyal ve psikolojik anlamda da büyük bir yer değiştirme ve yeniden inşa süreci yaşamışlardır. Bu süreç, diaspora kavramını köklü bir şekilde etkileyen ve zenginleştiren bir deneyim olarak, tarihsel travmalar, kimlik mücadelesi ve kültürel 9 dayanıklılıkla harmanlanmıştır. 15. yüzyıldan itibaren Afrika’dan Amerika, Karayipler ve Avrupa’ya gönderilen Afrikalılar, kölelik sisteminin tarihsel travmalarıyla başa çıkmak zorunda kalmışlardır. Bu diaspora toplulukları, Afro-Amerikalılar, Afro- Karayıpliler ve Afro-Avrupalılar olarak farklı coğrafyalarda kimlik mücadeleleri vermişlerdir (Delı̇Baş, 2020, s. 32). Hint ve Çin Diasporaları, Britanya İmparatorluğu'nun sömürge döneminde ekonomik ve sosyal sebeplerle zorla göçe zorlanan Hintliler, dünya genelinde geniş bir diaspora ağı oluşturmuştur. Güney Afrika, Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde yerleşen Hintliler, ekonomik fırsatlar arayışıyla diaspora kimliklerini geliştirmişlerdir. Hint diasporası, hem işçi göçü hem de iş gücü temelli göç hareketleriyle genişlemiş ve günümüzde dünya genelinde geniş bir ağ oluşturmuştur (H. Ünlü, 2021, s. 88). Çin diasporası ise 19. yüzyıldan itibaren büyük göç dalgalarıyla şekillenmiştir. Çinli göçmenler, Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya'da diaspora toplulukları oluşturmuş ve göç ettikleri ülkelerde yerel kültürlerle etkileşime girmişlerdir. Çin diasporası, küresel ticaret ağlarının yanı sıra kültürel etkileşimlerde önemli bir rol oynamaktadır. 20. yüzyılın sonlarından itibaren Çin'in ekonomik reformlarıyla birlikte Çin diasporası, dünya genelinde ekonomik ve ticari faaliyetlerde aktif bir rol üstlenmiştir (Topcu, 2020, s. 744). Günümüzde diaspora toplulukları, yalnızca tarihsel bir fenomen olarak değil, aynı zamanda küresel ekonomik, sosyal ve politik süreçlerin önemli aktörleri olarak ele alınmaktadır. Modern diaspora çalışmaları, transnasyonalizm, kültürel melezleşme, kimlik politikaları ve ulus-devletler arası bağlar gibi temalar etrafında şekillenmektedir (Brubaker, 2005, s. 5-7). Diaspora topluluklarının küresel göç hareketleriyle olan bağlantısı, özellikle ekonomik ve kültürel alanlarda diaspora kimliğinin yeniden tanımlanmasını sağlamaktadır. 10 Diaspora çalışmaları, köken ülke ile göç edilen ülke arasındaki ilişkilerin incelenmesini içeren disiplinlerarası bir araştırma alanına dönüşmüş, bu bağlamda diaspora topluluklarının ulus-aşırı kimlikleri ve sosyal ağları daha kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Diaspora kavramı, göç süreçleri, kimlik mücadelesi ve kültürel sürdürülebilirlik gibi alanlarda çağdaş dünyada merkezi bir konuma sahiptir (Ulusoy, 2015, s. 209). 1.1.3. Diaspora Kavramının Tarihçesi Diaspora kavramı, göç olgusunun değişen dinamikleriyle birlikte tarihsel ve kavramsal olarak genişleyip derinleşmiştir. İlk olarak Antik Yunan döneminde, Yunan şehir devletlerinin ve halklarının geniş coğrafyalara yayılmasını tanımlamak için kullanılan bu terim, başlangıçta yalnızca fiziksel bir dağılma olgusunu ifade etmiştir. Ancak modern dönemde, diaspora kavramı bu dar anlamının ötesine geçmiş ve çok daha karmaşık toplumsal, kültürel ve politik süreçleri kapsayan bir yapıya dönüşmüştür. Bu dönüşüm, yalnızca mekânsal bir yer değiştirme durumunu değil, aynı zamanda göç eden toplulukların kimlik inşası, kültürel etkileşimleri ve ulusötesi bağları gibi dinamikleri de içeren çok boyutlu bir olguyu ifade etmektedir (Dufoix, 2022, s. 15). Diaspora, farklı tarihsel ve politik bağlamlarda farklı anlamlar edinmiştir. İlk olarak Yahudi halkının Babil Sürgünü ile ortaya çıkan Yahudi diasporası, kavramın temelini oluşturan en erken örnektir. Yahudi halkının zorunlu göç ve sürgünle farklı coğrafyalara dağılması, diaspora kavramının merkezine yerleşmiştir (Dufoix, 2022, s. 34). Ancak diaspora kavramı, yalnızca tek bir deneyimle sınırlı tutulamayacak kadar geniş bir kapsama sahiptir ve farklı göçmen topluluklarının tarihsel ve kültürel süreçlerini de içermektedir. Diasporik toplulukların ana vatanlarıyla olan bağlarını, aidiyet duygularını ve geri dönüş düşüncelerini sürdürülebilir bir özellik olarak ele almak, kavramın çok boyutlu doğasını anlamak açısından önemli bir yaklaşımdır Bu unsurlar, diaspora tanımını yalnızca fiziksel bir dağılma olgusunun ötesine taşıyarak, toplulukların kolektif kimliklerini ve ulusötesi ilişkilerini şekillendiren temel faktörler olarak değerlendirilmektedir (Cohen, 2023, s. 21). 11 Modern dönemde diaspora kavramı, hem zorunlu hem de gönüllü göç süreçlerini kapsayacak şekilde genişlemiştir. Diaspora çalışmaları, bu toplulukların yalnızca yer değiştiren gruplar olmadığını, aynı zamanda yeni yerleşim yerlerinde kimlik ve aidiyet süreçlerini nasıl yeniden şekillendirdiklerini de ele almaktadır. Bu yaklaşım, diaspora kavramının yalnızca fiziksel bir yer değiştirme değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bir yeniden yapılanma süreci olarak da anlaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır (Clifford, 2015, s. 47). Bu genişletilmiş perspektif, diasporayı yalnızca tarihsel bir olgu olarak değil, aynı zamanda dinamik bir toplumsal süreç olarak ele almayı mümkün kılar. 20. yüzyılda küreselleşme ve transnasyonalizm olgularının yükselişi, diaspora kavramının anlamına yeni katmanlar eklemiştir. Diaspora araştırmacıları, bu dönemde diaspora topluluklarının sadece köken coğrafyalarına değil, aynı zamanda küresel ekonomik ve politik ağlara nasıl entegre olduklarını incelemişlerdir (Dufoix, 2022, s. 15-27). Küreselleşmenin diaspora toplulukları üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmalar, bu toplulukların sadece kültürel kimliklerini korumakla kalmayıp, aynı zamanda ulusötesi bağlar kurarak yerel ve küresel dinamikleri birleştirdiğini ortaya koymaktadır. “Ulusötesicilik” kavramı, diaspora topluluklarının yalnızca ana vatanlarına bağlı kalmadığını, aynı zamanda küresel bir kimlik inşa sürecine de dahil olduğunu göstermektedir (Vertovec, 2009, s. 125). Diaspora çalışmaları, artık yalnızca bir grubun göç ettiği yerle olan bağlarını koruma çabası olarak değil, aynı zamanda bu grupların yeni toplumlarında karşılaştıkları sosyal, politik ve ekonomik zorluklara nasıl uyum sağladıklarını ve bu zorluklarla nasıl başa çıktıklarını ele alan bir kavramsal çerçeve olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda diaspora, statik bir kimlik inşasından ziyade, sürekli bir müzakere süreci olarak öne çıkmaktadır (Brubaker, 2005, s. 5-7). Diaspora çalışmalarında en dikkat çekici dönüşüm, kavramın etnik ve kültürel sınırlarının genişlemesi olmuştur. 19. yüzyılda diaspora, Yahudi halkının yanı sıra Ermeni, Yunan ve Afro-Amerikan topluluklarını da kapsayan bir kavram olarak ortaya çıkarken, 20. ve 21. yüzyıllarda Hint, Çin, Vietnam, Kürt ve diğer birçok etnik grubun diaspora toplulukları olarak tanımlanması, kavramın genişleyen çerçevesini ortaya koymuştur. Bu süreçte diaspora, hem zorunlu göçler hem de ekonomik fırsat arayışıyla 12 yer değiştiren toplulukları kapsayan çok boyutlu bir olgu haline gelmiştir (Cohen, 2023, s. 21). Özellikle Hindistan ve Çin diasporaları, küreselleşme sürecinde hem ekonomik hem de kültürel anlamda diaspora literatüründe önemli bir yer edinmiştir. Ünlü (2021), Hint diasporasının Britanya İmparatorluğu döneminde zorunlu işçi göçleriyle başlayıp, modern dönemde ekonomik fırsat arayışına dayalı olarak genişlediğini belirtmektedir (H. Ünlü, 2021, s. 88). Benzer şekilde, Çin diasporası da ekonomik ve siyasi göç süreçleriyle dünya çapında geniş bir ağa sahip olmuştur. Bu topluluklar, yaşadıkları yerlerde kültürel kimliklerini sürdürme çabalarının yanı sıra, küresel ticaret ve girişimcilik ağlarına entegre olma süreçleriyle de dikkat çekmektedir (Topcu, 2020, s. 744). Diaspora kavramı, tarihsel olarak coğrafi bir dağılma anlamı taşırken, modern dönemde kimlik inşası, kültürel sürdürülebilirlik, sosyal uyum ve ekonomik entegrasyon gibi karmaşık süreçleri içeren geniş bir kavramsal çerçeveye dönüşmüştür. Stephan Dufoix, diaspora kavramının tarihsel evrimini kapsamlı bir şekilde analiz ederken, diğer araştırmacılar da bu kavramın değişen anlamlarını farklı açılardan ele alarak kavramsal çerçeveyi genişletmişlerdir. Diaspora, artık sadece göçün bir sonucu değil, aynı zamanda küresel dünyada kimlik ve aidiyet arayışını da temsil eden çok boyutlu bir olgudur. 1.1.3.1. Diaspora Kavramının Farklı Tanımları Diaspora kavramı, tarihsel bağlamda zorunlu göç ve dağılma süreçlerini ifade eden bir terimden, modern dönemde çok boyutlu bir kimlik ve toplumsal aidiyet formuna evrilmiştir. Bu dönüşüm, akademik literatürde diaspora kavramına yönelik farklı tanımlamaların ortaya çıkmasına neden olmuş ve kavramın çok yönlü yapısını vurgulamıştır. Robin Cohen, William Safran ve Gabriel Scheffer gibi önde gelen akademisyenler, diaspora kavramını analiz eden önemli teoriler geliştirmişlerdir. Bu bölümde, bu araştırmacıların diaspora tanımları ayrıntılı bir şekilde ele alınacak ve farklılaşan ile benzeyen yönleri derinlemesine incelenecektir. 13 Robin Cohen’in Küresel Diasporalar: Giriş adlı eserinde diaspora kavramı, yalnızca Yahudi diasporası gibi geleneksel örneklerle sınırlı kalmayıp, çok daha kapsamlı bir teorik çerçeve ile ele alınmaktadır. Eserde, diaspora olgusu tarihsel, ekonomik ve kültürel dinamikler ışığında derinlemesine incelenmekte ve bu topluluklar, altı temel kategori altında sistematik bir şekilde sınıflandırılmaktadır. 1. Mağdur Diasporalar: Yahudi, Ermeni ve Afrikalı köle diasporaları gibi, zorunlu göç ve sürgün sonucu ortaya çıkan topluluklar. 2. İşçi Diasporalar: Hint ve Çin diasporaları gibi, ekonomik fırsatlar arayışıyla göç eden işçi toplulukları. 3. Ticaret Diasporaları: Çinli ve Lübnanlı tüccar diasporaları gibi, küresel ticaret ağları aracılığıyla yer değiştiren topluluklar. 4. Sömürge Diasporalar: İngiliz ve Fransız sömürgeciliği sonucu ortaya çıkan diasporalar. 5. Yersizyurtsuzlaşmış diasporalar: Karayip ve Afro-Amerikan diasporaları gibi, köle ticareti ve sömürgecilik sonrasında oluşan topluluklar. 6. Kuruluş Aşamasındaki Diasporalar: Afganlar ve diğer Mülteciler ile Yerinden Edilmiş İnsanla (Cohen, 2023, s. 99-285). Cohen, diaspora kavramını yalnızca zorunlu göç deneyimleriyle sınırlandırmaz; gönüllü göçler ve ekonomik sebeplerle yer değiştiren toplulukları da bu kapsamda ele almaktadır. Bu bakış açısı, diasporanın küresel göç hareketleri ve transnasyonal kimlikler bağlamında daha geniş bir kullanım alanı bulmasını sağlamaktadır. Ona göre, diaspora topluluklarının temel özellikleri şunlardır: • Anavatanları ile güçlü duygusal ve kültürel bağlarını sürdürürler. • Genellikle zorunlu ya da gönüllü göç sonucu anavatanlarından farklı bir coğrafyada yaşamaya devam ederler. • Dağılmış olmalarına rağmen, ortak bir kimlik bilinci etrafında toplanırlar. • Bulundukları ülkelerde sosyal, ekonomik ve siyasi olarak örgütlenir ve anavatanlarına dönme umudunu taşırlar (Cohen, 2023, s. 29-40). Bu tanım, diaspora kavramını sadece tarihi sürgünlerle değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel göçlerle de ilişkilendirerek geniş bir perspektif sunmaktadır. 14 Diaspora kavramının modern tanımlarına öncülük eden William Safran, özellikle Yahudi diasporası örneğinden yola çıkarak kavramı derinlemesine analiz etmiştir. Diasporayı anavatanlarından kopmuş ve farklı coğrafyalarda yaşayan topluluklar olarak tanımlayan Safran, bu toplulukların anavatanları ile olan ilişkilerinin önemine özellikle vurgu yapmaktadır (Safran, 1991, s. 83-91). Ona göre, diaspora topluluklarının temel özellikleri şunlardır: • Anavatan ile Duygusal Bağ: Diaspora toplulukları, anavatanlarına yönelik güçlü bir duygusal bağlılık hisetmekte ve genellikle buraya dönme umudunu taşımaktadır. • Mekânsal Dağılma: Diasporalar, zorunlu göç veya başka sebeplerle coğrafi olarak farklı bölgelere dağılmıştır. • Kimlik ve Hafıza: Diaspora toplulukları, anavatanlarından uzakta yaşamalarına rağmen, ortak bir kimlik ve tarih bilinci etrafında toplanmaktadır. • Kolektif Hafıza: Anavatanlarına ait tarihsel, kültürel ve dini hatıralarını canlı tutmaktalar ve bu hafıza, diaspora topluluklarının kimlik inşasında merkezi bir rol oynamaktadır. • Kolektif Anavatan Hayali: Diasporalar, anavatanlarına geri dönme hayali taşımaktalar ve bu dönüş umudu, kimliklerinin ayrılmaz bir parçasıdır (Safran, 1991, s. 83-84). Safran’ın tanımı, diaspora kavramını klasik anlamda sürgün ve zorunlu göç bağlamında ele almaktadır. Bu bağlamda diaspora, sürgüne uğramış toplulukların anavatanlarına dönme özlemi ve kimliklerini bu eksende inşa etmeleriyle şekillenmektedir. Bu diaspora tanımı, özellikle Yahudi diasporası ve benzeri mağdur diaspora topluluklarına odaklanarak, kavramın tarihsel kökenlerini vurgulamaktadır. Gabriel Sheffer, diaspora çalışmalarında daha geniş ve dinamik bir bakış açısı geliştirerek, diasporaların modern ulus-devletler üzerindeki etkisini analiz etmektedir. Diasporaları yalnızca anavatan ile ilişkili bir kimlik çerçevesinde değil, aynı zamanda yaşadıkları ülkelerde ekonomik, sosyal ve siyasi güç oluşturabilen topluluklar olarak tanımlamaktadır (Sheffer, 2020, s. 52). "Diaspora Politikaları" adlı eserinde, 15 diasporaların modern ulus-devletlerin sınırlarını aşan, çoklu kimlik ve aidiyetler geliştiren dinamik topluluklar olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca küreselleşme ile birlikte diasporaların yerel ve uluslararası ağlar oluşturarak hem anavatanlarıyla hem de yaşadıkları ülkelerle çoklu bağlar kurduğu belirtilmektedir (Sheffer, 2020, s. 39). Araştırmacının bu tanımı, toplulukların uluslararası ilişkilerde ve küresel ekonomide oynadığı rolleri de içine alacak şekilde genişlemektedir. Bu tanıma göre, diaspora toplulukları sadece kültürel ya da duygusal bir bağın ötesinde, bulundukları ülkelerde siyasi ve ekonomik aktörler haline gelebilmektedirler (Sheffer, 2020, s. 314). Ayrıca yazar diaspora topluluklarının yaşadıkları ülkelerle de güçlü bir bağ kurabileceğini, ancak bu bağların anavatan ile olan ilişkilerini tamamen kesmediğini belirtmektedir (Sheffer, 2020, s. 265). Scheffer’in tanımı, modern diasporaların artık sadece anavatanlarına bağlı olmadığını, aynı zamanda küresel ağlarla daha geniş bir etkileşim içinde olduğunu göstermektedir. Bu tanım, diaspora kavramını sadece etnik ve kültürel aidiyet bağlamında değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi güç ilişkileri üzerinden analiz etmektedir. 1.1.3.2. Farklı Tanımların Karşılaştırılması: Farklılaşan ve Benzeyen Yönler Robin Cohen, William Safran ve Gabriel Scheffer’in diaspora kavramına yaklaşımları farklı teorik çerçeveler ve bağlamlar sunmaktadır. Ancak, bu tanımların hem benzeşen hem de farklılaşan yönleri bulunmaktadır. A. Benzeşen Yönler • Anavatan Bağı: Her üç akademisyen de diaspora topluluklarının anavatanlarına olan duygusal ve kültürel bağını vurgulamaktadır. Diaspora topluluklarının bu bağı koruma çabaları, tanımlarının ortak noktasıdır. • Mekânsal Dağılma: Diasporaların, zorunlu ya da gönüllü göç sonucunda birden fazla ülkeye dağılmaları, tüm tanımlarda yer alan bir özelliktir. 16 • Kolektif Kimlik: Diaspora toplulukları, yaşadıkları coğrafyalardan bağımsız olarak, ortak bir kimlik bilinci ve aidiyet etrafında toplanmaktadırlar. Bu özellikler, her üç akademisyenin de tanımlarında önemli bir yer tutmaktadır. B. Farklılaşan Yönler • Kapsam: Safran’ın tanımı, diaspora kavramını daha çok zorunlu göç ve mağduriyet bağlamında ele alırken, Cohen ve Scheffer, gönüllü göçleri ve ekonomik fırsat arayışını da kapsayan daha geniş bir perspektif sunmuşlardır. Scheffer ise diaspora kavramını modern bağlamda, küreselleşme ve transnasyonalizm ile ilişkilendirmektedir. • Politik ve Ekonomik Rol: Scheffer, diasporaların sadece kültürel değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi bir güç olarak da değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu bakış açısı, diaspora kavramını sadece kimlik ve aidiyet bağlamından çıkarıp, uluslararası ilişkiler ve küresel ekonomiye bağlamaktadır. • Dönüş Umudu: Safran’ın tanımında, diaspora topluluklarının anavatanlarına geri dönme umudu merkezi bir öneme sahipken, Cohen ve Scheffer’in tanımları, diasporaların yaşadıkları yeni ülkelerde kalıcı olabileceklerini ve anavatanlarına geri dönme zorunluluklarının olmadığını savunmuştur. Diaspora kavramı, tarihsel olarak sürgün, zorunlu göç ve dağılma süreçleriyle ilişkilendirilmiş olsa da modern dönemde çok boyutlu bir kimlik, aidiyet ve güç ilişkisi formuna dönüşmüştür. Robin Cohen, William Safran ve Gabriel Scheffer’in diaspora tanımları, bu kavramın farklı boyutlarını vurgulamakla birlikte, ortak noktalarda buluşmaktadır. Diaspora topluluklarının anavatanlarına olan bağlılıkları, kimlik inşaları ve mekânsal dağılmaları bu tanımların merkezinde yer alırken, kavramın politik, ekonomik ve transnasyonal boyutları ise diaspora çalışmalarına daha geniş bir perspektif sunmaktadır. 17 1.1.4. Diasporik Niteliklere Toplu Bakış Coğrafi ayrılık, diaspora, bir topluluğun asıl kökenlerinden uzakta yaşayan ve genellikle farklı ülkeler veya bölgelerde bulunan insanların oluşturduğu bir olguyu ifade etmektedir. Bu durum, genellikle göç, sürgün, zorla yerinden edilme veya gönüllü olarak gerçekleşen taşınmalar sonucunda ortaya çıkabilmektedir. coğrafi ayrılıklar, genellikle diaspora toplulukları ile asıl topluluk arasında kültürel, dil ve kimlik farklılıklarına neden olabilmektedir. Aynı zamanda, diaspora toplulukları genellikle asıl toplumlarından uzakta yaşadıkları için kendilerini bir araya getirme çabalarında bulunabilirler. Bu, kendi kültürlerini sürdürmek ve birbirleriyle dayanışmayı sağlamak amacıyla gerçekleşebilmektedir (Kaplan, 2019, s. 12). Kök Kültür Bağlantısı, diaspora toplulukları, asıl köken kültürleri ve kimlikleri ile bağlantılarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Diaspora toplulukları genellikle köken kültürlerini koruma, yaşatma ve kuşaktan kuşağa aktarma amacı gütmektedirler. Bu, dil, gelenekler, dini inançlar, yemekler, sanat ve diğer kültürel öğelerini içermektedir. Bu bağlantılar genellikle yeni yerleştikleri toplumlarda, asıl kültürleri ile etkileşimde bulunarak ve kendi aralarında birbirlerini destekleyerek güçlenmektedir. Böylece, diaspora toplulukları kök kültür bağlantısını yaşatarak hem kendi kimliklerini sürdürmeye çalışırlar hem de çevrelerindeki topluluklarla birlikte var olmaktadırlar (Hıdıroğlu, 2011, s. 23). İki Kimlik veya Çoklu Kimlik, diaspora bireyleri, hem asıl köken kültürleri hem de yaşadıkları yeni toplumun kültürü ile etkileşim içinde olmaktadırlar. Bu bireyler, genellikle iki kültür arasında bir denge kurarak, her iki kültürden gelen ögeleri kendi kimliklerine entegre etmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle diaspora bireyleri genellikle iki kimliğe sahip olmakta ve bu çift kimlik, onların benzersiz bir deneyim yaşamalarına neden olabilmekte ve iki kültür arasında köprü kurarak, çeşitli yaşam tarzları ve kimlik oluşumlarına katkıda bulunabilmektedir (Hıdıroğlu, 2011, s. 58). Geçmişteki Göç veya Sürgün Deneyimi, diaspora topluluklarının tarihinde genellikle göç, sürgün veya zorla yerinden edilme gibi travmatik deneyimler bulunmakla beraber bu deneyimler, duygusal zorlanma, kayıp hissi, güvensizlik ve stres gibi etkileri beraberinde getirebilmektedir. Ayrıca bu deneyimler dil bariyerleri, kültürel farklılıklar ve toplum içindeki yerleşim konusundaki zorlukları da içerebilmektedir 18 (Yaldız 2013:304). Aynı zamanda, bu tür deneyimler diaspora topluluklarını zenginleştirebilmekte, farklı kültürler arasındaki etkileşim ve bu deneyimlere dayalı dayanışma, toplulukların daha geniş bir kültürel perspektife sahip olmalarını sağlayabilmektedir. Genellikle bu deneyimler nesilden nesile aktarılmakta ve topluluğun aidiyet hisini ve kimliğini şekillendirebilmektedir (Çakabey, 2023, s. 7). Toplumsal ve Politik Etki, diaspora toplulukları, asıl ülkeleri ile yaşadıkları yeni ülkeler arasında bir köprü işlevi görerek toplumsal ve politik etkide bulunabilmektedirler. Bu topluluklar, kendi kültürlerini yaşadıkları yeni ülkeye taşıyabilmekte ve yatırımlar, ticaret ilişkileri, girişimcilik ve iş dünyasındaki faaliyetler aracılığıyla hem asıl ülkelerine hem de yaşadıkları yeni ülkelere ekonomik katkı sağlayabilmektedirler. Aynı zamanda diaspora toplulukları, politik lobiler oluşturabilmekte ve politik aktivizmde bulunabilmektedirler. Bu etkileşimler genellikle diaspora topluluklarının güçlü bir sosyal ve kültürel sermayeye sahip olmalarını ve çeşitli alanlarda aktif olmalarını sağlayabilmektedir. Bu durum, kültürel çeşitlilik, ekonomik büyüme ve toplumsal değişim gibi bir dizi olumlu etki yaratabilmektedir (Hopyar vd., 2022, s. 52). İletişim ve Bağlantılar, Diaspora toplulukları, genellikle iletişim teknolojileri sayesinde asıl ülkeleri ve diğer diaspora toplulukları ile bağlantılarını sürdürebilirler. Bu teknolojiler, dünya genelinde yaşayan bireyler arasındaki iletişimi kolaylaştırarak kültürel, sosyal ve ekonomik bağları güçlendirmektedir. Bu bağlamda iletişim ve bağlantıların nasıl sürdürüldüğüne dair örnek olarak sosyal medya, e-posta ve anlık mesajlaşma, video konferans araçları ve online etkinlikler ve toplantıları karşımıza çıkmaktadır. Bu, kültürel değişim, işbirliği ve dayanışma için fırsatlar yaratabilmektedir (Hıdıroğlu, 2011, s. 22). Kimlik Değişimi ve Evriliş, Diaspora toplulukları, zaman içinde kimliklerini ve kültürel özelliklerini değiştirebilmekte ve evrilebilmektedirler (Hıdıroğlu, 2011, s. 62). Bu değişim ve evriliş, yerleştikleri yeni çevre, globalleşme ve teknoloji, eğitim ve istihdam olanakları, medya ve kültürel etkileşim, nesiller arası farklar, dil ve iletişim gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu faktörlerin etkisiyle diaspora toplulukları, zaman içinde esnek ve dinamik bir kimlik evrimi yaşayabilirler. Bu değişim, genellikle çeşitliliği ve adaptasyonu içermektedir. Her bir birey veya 19 topluluk, kendi benzersiz deneyimlerine bağlı olarak kimliklerini şekillendirir ve bu süreçte çeşitli unsurları bir araya getirmektedir (Çakabey, 2023, s. 13). Anavatana Dönme Özlemi, diaspora topluluklarının en önemli özelliğidir. Diaspora bireyleri, köken ülkelerine olan bağlılıkları ve özlemleri nedeniyle anavatanlarına dönmeyi arzulamaktadırlar. Bu özlem, bir dizi duygusal, kültürel ve tarihsel faktöre dayanabilmektedir (Cakıllıkoyak 2005: s 110). Kültürel bağlılık, özlem ve nostalji, toplumsal ilişkiler, tarihsel bağlar ve kökler, politik ve sosyal faktörler, iş olanakları ve yatırım gibi faktörler anavatana dönme özlemini sebep olmakta ve artabilmektedir (Yaldız 2013, s. 311). Bu anavatana dönme özlemi, bazen gerçek bir fiziksel dönüşle sonuçlanabilirken, bazen de sembolik bir bağ kurma veya katkıda bulunma şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Bu durum, diaspora bireylerinin kimliklerini, kültürlerini ve bağlılıklarını sürdürmeye yönelik karmaşık bir sürecin bir parçasıdır (Yaldız 2013, s. 303). Diaspora kavramı, farklı etnik, dini ve kültürel gruplar için farklı şekillerde uygulanabilmekte, ancak yukarıdaki özellikler genel olarak diaspora topluluklarının temel niteliklerini tanımlamaktadır. Bu özellikler, diaspora kavramını anlamak ve incelemek için kullanılan bir çerçeve sunmaktadır. 1.1.5. Diaspora Oluşumu ve Sürekliliğine Etki Eden Etmenler Diasporaların oluşumu ve sürekliliği göç sürecinin farklı aşamalarını (göç etme kararı, göç hareketliliği, göç edilen ülkedeki uyum süreci gibi) kapsayan şekilde birden fazla etmene bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bu alt başlık altında, diasporaların oluşumu ve sürekliliğine etki eden unsurlara yer verilecektir. Bu unsurlar, temelde, hem kaynak hem de göç edilen ülkelerin ekonomik, siyasal, sosyo-kültürel, coğrafi nitelik taşıyan ve farklı düzeylerde (küresel, ulusal ve yerel) etkili olan yapısal koşulları ve bu koşullardan ayrı ele alınamayacak olan göç politikalarıyla ilişkilidir. Diaspora üyesi göçmenler ve diasporalar gerek bireysel gerek kolektif anlamda, söz konusu koşullar ve politika ortamı içinde hareket ederken aynı zamanda bu koşulları şekillendiren temel unsurlar olarak varlık göstermektedir. 20 A. Ekonomik Etmenler İşsizlik, yoksulluk, ekonomik krizler ve belirsizlikler, yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanmalar, gelir ve fırsat eşitsizlikleri gibi pek çok ekonomik faktör insanları daha iyi bir yaşam standardına sahip olabilecekleri ülkelere göç etmeye yönlendirebilmektedir (Çağlayan, 2006, s. 71; Taban, 2004, s. 135; Yıldırım, 2017, s. 14). Dolayısıyla, işsizliğin ve yoksulluğun yaygın, yaşam maliyetlerinin yüksek, iş ve girişim fırsatlarının sınırlı olduğu ülkelerden ayrılma motivasyonuyla yapılan ekonomik göçler diasporaların ortaya çıkmasına etki eden nedenler arasındadır (Şahı̇n ve Şen 2021, s. 377). Diğer yandan, ortalama gelir seviyesinin, yaşam standartlarının ve istihdam olanaklarının kaynak ülkeye göre daha yüksek olduğu ülkelerin göçmenlerin hedefi olması durumu da bu kapsamdaki bir başka nedendir (Memı̇şoğlu ve Yiğit, 2019, s. 42). Ekonomik motivasyonların öne çıktığı göçlerin bir kısmı çalışma yaşamının başlamasından sonra gerçekleşirken önemli bir kısmı da yükseköğrenim aşamasında gerçekleşmektedir ve bireyler eğitim olanakları açısından daha avantajlı olan yerlere doğru hareket etmek üzere ülkelerinden ayrılabilmektedirler (Hopyar vd, 2022, s. 312). Bazı insanlar kendi işlerini kurmak ve girişimcilik faaliyetlerine katılmak amaçlarıyla başka ülkelere göç etmektedir. Bir diğer kesim ise göç hareketliliklerinin gerisinde girişimcilik motivasyonundan daha etkili olan etmenler (örn. zorunlu göç nedenlerinden birisi) bulunmakla birlikte yerleştikleri ülkede kendi işlerini kurmaktadırlar2. Yabancı yatırımları arttırmayı ekonomi politikalarının önemli bir parçası olarak devreye sokan ülkelerin uyguladığı kolaylaştırıcı göç politikaları da girişimcilik kapasitesine sahip göçmenlerin farklı ülkelerde diasporalar oluşturmasına zemin hazırlayabilmektedir (Özcan ve Ari, 2010, s. 66). Ekonomik nitelikli etmenler insanların yaşadıkları ülkeden göç ederek farklı ülkelerde yeni bir yaşam kurma kararını etkilediği gibi yeni yerleşim yerlerinde diasporik özelliklere sahip göçmen topluluklarına dönüşmeleri konusunda da son derece belirleyici olmaktadır. Bu kapsamda üç temel boyut tespit edilebilir. İlk boyutu göçmenlerin yerleştikleri ülkede iş ve ev bulma, iş kurma vb. gibi yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak ve refahlarını arttırmak amacıyla geliştirdikleri dayanışma ilişkileri ve bu 2 Türkiye’de yaşayan Afgan göçmenlerin girişimcilik faaliyetleri ile ilgili bir değerlendirme için bkz. Arıcıoğlu ve Afkari (2023). 21 ilişkilerin diasporaların ayırt edici özelliklerinden olan etnik-ulusal aidiyet duygusunun beslenmesine yaptığı katkı oluşturmaktadır (Cao, 2003). İkinci boyut diasporaların diğer bir ayırt edici özelliği olan köken ülkeyle sürdürülen bağlar içerisinde ekonomik ilişkilerin önemli bir yer tutmasıyla ilgilidir. Göçmen dövizleri, teknik ve sosyal altyapı projelerinin finansmanı, kentsel yenilemeyi kolaylaştıran gayrimenkul yatırımları, ticaret, turizm ve diğer hizmet sektörlerinde doğrudan yabancı yatırımlar, diaspora üyelerinden borçlanmaya karşılık gelen diaspora bonoları ve bilgi transferi ile sosyal dövizler diaspora ekonomisinin kaynak ülkeye katkı yapan başlıca bileşenleridir (Constant ve Zimmermann, 2016). Üçüncü boyutu ise farklı ülkelerdeki diasporaların hayat verdiği ulus-ötesi ekonomik ağlar oluşturmaktadır ki birinci boyutta olduğu gibi bu bağlar diaspora kimliğinin gelişmesinde ve sürdürülmesinde etkili bir rol oynamaktadır. Diasporadaki girişimciler tarih boyunca farklı kültürler arasında ticari ilişkilerin gelişmesinde ‘köprü görevi’ görmüştür. Bugün de ticari ve finansal olarak aktif olan diaspora üyelerinin sahip oldukları hibrit kültürel kimlikler küresel ekonomik ağdaki etkileşimleri çoğaltmak açısından ihtiyaç duyulan bir değer olmaya devam etmektedir (Fosati, 2019). B. Sosyal ve Kültürel Etmenler Sosyal nedenler, diaspora oluşumlarını etkileyen önemli faktörler arasındadır. İnsanların sosyal bağları, kültürel faktörler ve toplumsal dinamikler, onları kendi ülkelerinden ayrılmalarına ve diaspora topluluklarını oluşturmalarına yol açmaktadır. İşte sosyal nedenlerin diaspora oluşumlarını etkileyebilecek bazı ana faktörler: Dinî Zorluklar ve İnançlar: Dinî zulüm, dini inançlarına uymayan politik sistemler veya baskı; insanları kendi ülkelerinden ayrılmaya yönlendirebilir ve dinî özgürlüklerini daha iyi bir şekilde yaşayabilecekleri yerlere göç etmeye itebilmektedir. Bu durumda dînî topluluklar, farklı ülkelerde diaspora toplulukları oluşturmaktadırlar (İnce, 2022, s. 67). Dinî zorluklar ve inançlar, insanların göç etme kararı almasında önemli bir rol oynamaktadır. Ancak bu faktörler genellikle diğer sosyoekonomik ve politik etmenlerle birlikte değerlendirilmelidir. Göç, genellikle çoklu faktörlerin bir sonucudur ve bireylerin kararlarını etkileyen pek çok dinamik içermektedir. 22 Etnik ve Kültürel Faktörler: Bireylerin kendilerini bir topluluğa ait hisetmelerine ve bu topluluğun kültürüne bağlılık duymalarına yönlendiren önemli faktörlerdir. İnsanlar, kendilerini anlamalarını, kabul görmelerini ve toplumlarına ait hisetmelerini sağlayan bir dizi kültürel unsura sahiptir. Bu unsurlar arasında dil, gelenekler, giyim tarzları, dini inançlar ve diğer kültürel pratikler bulunmaktadır. Etnik ve kültürel aidiyet, insanları kendi topluluklarından uzaklaşmaya ve farklı bir ortamda yaşamaya yönlendirebilmektedir. İnsanlar, kültürel benzerlikleri bulabilecekleri ve kendi kimliklerini koruyabilecekleri yerlere göç etmektedirler (İpek, 2014, s. 219). Dil Bağlantıları: Dil, bir topluluğun bir arada kalmasını sağlayan önemli bir unsurdur. Dil bağlantıları, insanları aynı dil konuşan topluluklarla bir araya getirmekte ve bu bağlamda diaspora oluşumlarını tetiklemektedir. Diaspora, bir topluluğun köken ülkesinden uzakta yaşayan, genellikle belirli bir kültürel veya etnik bağa sahip bir grup insanı ifade etmekte nu bağlamda dil, bu grupların birbirleriyle iletişim kurmalarını ve bir arada kalabilmelerini sağlayan bir anahtar rol oynamaktadır (Erduyan, 2022, s. 633). Aile ve Topluluk Bağları: Aile bağları, insanları kendi ülkelerinden uzaklaştıran önemli bir sosyal neden olmaktadır. Aile bireylerinin başka ülkelere göç etmesi, diğer aile üyelerini de aynı yolu izlemeye teşvik etmektedir. Bu durum genellikle bir aile üyesinin başka bir ülkeye göç etmesiyle başlamakta ve bu birey, yeni bir yerde daha iyi bir yaşam fırsatı, iş imkânları veya daha iyi bir gelecek arayışında olmaktadır. Bu bireyin başarılı bir şekilde yerleşmesi ve yaşamını sürdürmesi, diğer aile üyelerini de benzer bir karar almaya teşvik etmektedir (Özgenç, 2018, s. 299). Sosyal Adaletsizlik: Sosyal adaletsizlik, toplumsal gruplar arasındaki eşitsizlikler ve ayrımcılık, bireyleri daha adil bir sosyal yapıya sahip olan ülkelere göç etmeye teşvik etmektedir. İnsanlar, kendi ülkelerindeki adaletsizliklerle başa çıkamadıkları veya daha iyi bir yaşam kalitesi aradıkları durumlarda, göç etmeyi düşünmektedirler (Yavan 2022, s.514). Eğitim ve Kültürel Fırsatlar: Eğitim olanakları ve kültürel gelişim, insanları kendi ülkelerinden ayrılmaya itebilmektedir. Daha iyi eğitim almak veya kültürel çeşitlilik arayışı, diaspora oluşumlarına neden olmaktadır. Birçok kişi, kendi ülkelerinde eğitim olanaklarının sınırlı olması nedeniyle yurtdışında daha iyi eğitim alma amacıyla göç 23 etmektedir. Eğitim olanakları ve kültürel gelişim, bireyleri kendi ülkelerinden uzaklaşmaya itmekte ve bu durum diaspora oluşumlarını artırmaktadır (Gök vd, 2018, s. 579). Bu sosyal faktörlerin kombinasyonu, diaspora topluluklarının oluşumunu şekillendirmektedir. Her diaspora, kendi benzersiz sosyal dinamiklere ve motivasyonlara sahip olmaktadır. C. Siyasal Etmenler Siyasi istikrarsızlık, savaş, zulüm ve baskı gibi faktörler; insanların kendi ülkelerinden ayrılmalarına neden olmaktadır. Bu tür durumlarda, insanlar güvenli bir liman arayarak başka ülkelere göç etmekte ve diaspora toplulukları oluşturmaktadırlar. Siyasi nedenler, diaspora oluşumlarına önemli etki yapmaktadır. Bunlar şu şekilde özetlenebilir: Savaş ve Çatışmalar: Savaşlar, iç çatışmalar veya uluslararası çatışmalar; insanları olumsuz etkilemekte ve kendi ülkelerinden ayrılmaya zorlamaktadır. Bu durumda, insanlar aile fertlerini, evlerini ve temel yaşam biçimleri kaybettikleri için başka bir yerde güvenli ve daha iyi bir yaşam kurma arayışına girmektedirler. Güvenli bir ortam arayışı, savaşın etkilediği bölgelerden göçe neden olabilmektedir (Başcillar vd., 2022, s. 796). Politik Baskı ve Zulüm: Siyasi baskı, özgürlük veya insan hakları ihlalleri, bireylerin kendi ülkelerinden kaçmaya zorlayan önemli etmenlerden biridir. Bu tür durumlar, genellikle temel insan haklarına saygı gösterilmemesi, siyasilerin özgürlüklerinin kısıtlanması veya baskı altında olmalarıyla karşı karşıyadır. Bu durumda, bireyler güvenli bir sığınak aramak ve siyasi özgürlüklerini daha iyi bir şekilde yaşamak amacıyla başka ülkelere yönelmektedirler (Yavan, 2022, s. 514). Siyasi İstikrarsızlık: Siyasi belirsizlik ve istikrarsızlık, ekonomik ve sosyal koşulların yanı sıra insanların güvenliği üzerinde de olumsuz etkiler bırakmaktadır. Siyasi belirsizlik ve istikrarsızlık, bireylerin kişisel güvenlik endişelerini artırmaktadır. Bu durumda, insanlar daha güvenli ve istikrarlı bir ortam aramak amacıyla gelişmiş ülkelere göç etmektedirler (Turan, 2023, s. 626). 24 Uluslararası İlişkiler: Diplomatik gerginlikler, ülkeler arasındaki ilişkilerdeki bozulmalar veya uluslararası gerilimler, insanları kendi ülkelerinden ayrılmaya yönlendirmektedir. Diplomatik gerginlikler ve uluslararası gerilimler genellikle ekonomik belirsizliği beraberinde getirmekte ki bu durum, insanların iş kaybı, ekonomik zorluklar veya geleceklerine dair belirsizliği müsebbip olup insanların başka ülkelere göç etmeye zorlamaktadır (L. Şahı̇n ve Şen, 2021, s. 317). Siyasi Göç Politikaları: Siyasi göç politikaları bir ülkenin ulusal politika çerçevesinde göçmenlerle ilgili aldığı kararları ve tutumları ifade etmektedir. Bu politikalar, bir ülkenin sınırları içindeki yabancıların statülerini, haklarını ve kabul edilme süreçlerini belirlemektedir. Göç edilen ülkelerin yöneticileri, aşırı göçlerin neden olduğu ve başa çıkılamaz sıkıntıların ortaya çıkmasıyla, göç edenlerin kaynak ülkelerindeki sorunları azaltmaya yönelik politikaları gündemlerine almak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum, göç sorununa daha geniş bir perspektiften bakmayı gerekmektedir. Bu bağlamda, ilk olarak kaynak ülkelerde ve komşu ülkelerde yaşayan göçmenlere yönelik çalışma, eğitim ve sağlık imkânlarının geliştirilmesi önemlidir. Bu, göçmenlerin kaynak ülkelerine geri dönmelerini kolaylaştırabilir veya göç ettikleri yeni ülkelerde daha iyi entegre olmalarına yardımcı olabilmektedir. Bu politikalar, hem göçmenlerin yaşam koşullarını iyileştirmeye hem de göçün etkilerini dengelemeye yönelik önemli adımlar olarak kabul edilebilmektedir (Koçak ve Gündüz, 2016, s. 70). Aynı zamanda bu politikalar dil kursları, iş bulma destekleri ve kültürel uyum programları gibi önlemler hedef ülkede için de gerekliliğini devam etmektedir (Bergut ve Atmaca, 2024, s. 125). Bir ülkenin göç politikaları, siyasi sığınma veya mülteci kabûlü konusundaki tutumları, insanları kendi ülkelerinden ayrılmaya teşvik etmektedir. D. Çevresel ve Teknolojik Etmenler Depremler, tsunamiler, kasırgalar, seller gibi doğal afetler, kuraklık, deniz seviyesi yükselmesi, sel gibi iklim değişiklikleri, su kaynaklarının azalması, tarım alanlarının verimsizleşmesi ve gıda kıtlığı gibi çevresel faktörler, yüksek seviyedeki hava kirliliği veya çevresel sağlık sorunları insanların yaşadıkları bölgeleri terk etmelerine ve başka ülkelerde yeni bir hayat kurmalarına neden olmaktadır (Varol ve Gültekı̇n, 2016, s. 49). Bu çevresel faktörler, göç eden bireylerin sığınma taleplerini artmakta ve diğer ülkelerde daha iyi yaşam koşulları arayışını güçlendirmektedir. Bu nedenle, çevresel 25 nedenlere bağlı göç, sadece bireylerin yaşam kalitesini iyileştirme çabası değil, aynı zamanda çevresel zorluklarla baş etme stratejileri arasında bir yer bulma çabasıdır (Varol ve Gültekin, 2016, s. 47). İyi iklim koşulları, doğal kaynakların bolluğu ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir yaşam ise insanları kendi ülkelerinde kalmaya teşvik etmektedir. İyi iklim koşulları, insanların konforlu bir yaşam sürmelerine olanak tanımakta ve tarım, turizm gibi sektörler için elverişli bir ortam sağlamaktadır. Benzer şekilde doğal kaynakların bolluğu, ekonomik fırsatlar sunmakta ve yerel halkın geçim kaynaklarını güvence altına almaktadır (Bal, 2011, s. 90). İletişim ve ulaşım olanaklarındaki kısıtlamalar, insanların farklı bölgelere kolayca hareket etmelerini engellemektedir. İletişim teknolojileri ve ulaşım altyapısına erişim ise insanların mesafelere daha hızlı ve etkili bir şekilde ulaşmalarını sağlamakta ve farklı bölgeler arasında bağlantıyı kolaylaştırmaktadır. Ancak, bu imkânların kısıtlı veya eksik olduğu durumlarda, insanlar hareket etmekte zorluklar yaşayabilmekte, bilgi alışverişini ve iletişimi engellemektedir. İyi bir ulaşım altyapısı ve iletişim olanakları, insanların farklı kültürlere veya iş fırsatlarına erişimini kolayca sağlamaktadır. Ancak ulaşım olanaklarının yetersiz veya kısıtlı olması, insanların hayatını olumsuz etkileyip farklı bölgelere seyahat etmelerini zorlaştırmakta veya belirli bir bölgeye bağlı kılabilmektedir. Özellikle yol ağının eksik veya yetersiz olması ve iletişim ve ulaşım olanaklarındaki kısıtlamalar, insanların farklı bölgelere kolayca hareket etmelerini engelleyebilmekte ve yerel toplulukların izole olmasına veya sınırlı kalmalarına neden olabilmektedir. Ayrıca, sınırlı ulaşım araçları, acil durumlar veya sağlık hizmetleri gibi hayati hizmetlere erişimi zorlaştırmakta, bu da insanları daha iyi hizmetler sunan yerlere yönlendirebilmektedir (Akbulut, 2016, s. 351). Bu kısıtlamaların giderilmesi veya iyileştirilmesi, insanların daha geniş bir coğrafi alana erişmelerini sağlayabilmekte ve böylece sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan daha zengin deneyimler yaşamalarına yardımcı olabilmekte ve insanların göç düşüncelerini etkilemektedir. 26 1.1.1. Ev Sahibi Ülkede Diaspora Oluşumunun Önündeki Engeller Bireylerin veya toplulukların anavatanlarını terk ederek başka ülkelere yerleşmeleri ve bu yeni ülkelerde topluluklar oluşturma sürecine diaspora denmektedir (Yaldiz, 2013, s. 5). Diaspora hem menşe ülkede hem de hedef ülkesinde oluşum sürecinde muhtelif engeller ile karşılaşmaktadır, bu engellerin bazılarını şöyle sırlayabiliriz: Dil Bariyeri: Yeni bir ülkeye yerleşen göçmenler günlük yaşamları, iş bulmaları, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanmaları ve insanlarla iletişim kurmaları için bir dile ihtiyaç duymaktadırlar. Yeni bir dili öğrenmek ve akıcı bir şekilde konulmak zaman alıcı ve zordur, bundan ötürü göçmenlerin dil becerilerinden yoksun olması, göçmenleri günlük Yaşam (İhtiyaçların Karşılanması ve toplumsal etkileşim), İş bulma (İş görüşmeleri ve mesleki gelişim), eğitim (Çocukların eğitimi ve yetişkin eğitimi), Sağlık hizmetleri (acil durumlar, hastane ve klinik ziyaretleri), iletişim ve sosyal bağlar (toplumsal entegrasyon ve kültürel değişim), resmi işlemler (göçmenlik, vatandaşlık işlemleri ve hukuki işlemler) gibi faktörlerde zorluklarla baş başa bırakabilmektedir (Yüksel, 2022, s. 160). Bu zorluklar ise diaspora oluşum engellerindedir. Kültürel Farklılıklar: Farklı kültürlerin farklı inanç, değer ve gelenek sistemleri vardır. Yeni bir kültürü öğrenmek, onu kabul etmek ve kendi kültürü gibi görmek zaman alıcı ve zordur. Kültürel farklılıkların ve farklı gelenek ve göreneklerin varlığı, yeni topluma uyum ve entegrasyon sürecini yavaşlatabilmekte ve diaspora oluşumunu zorlaştırmaktadır (Yeşil, 2009, s. 115). İş Bulma Zorlukları: Yeni gelen göçmenlerin bazı faktörlerde eksik veya yetersiz olmaları yerel işgücü piyasasında, kabul görmeleri zaman alabilmektedir. İş bulmayı zorlaştıran faktörlerin başında diploma ve sertifikaların tanınmaması, meslekler için lisans gereksinimi, kültürel farklılıklar, yerel iş deneyimi eksikliği, dil yetersizliği, ayrımcılık ve önyargı gibi faktörler gelmektedir (Gemici, 2017, s. 154). Bu faktörlerin eksikliği veya yetersizliği de diasporayı olumsuz etkilemektedir. 27 Finansal Kaynak Yetersizliği: Göçmenlerin anavatanlarından getirdikleri veya anavatanlarından gelen finansal yardımlar sınırlı olması göçmenleri zor duruma bırakmaktadır. Bu zorlukların başında da barınma (kira, depozit, konut ve taşınma masrafları), gıda ve diğer temel ihtiyaçlar (günlük harcamalar, sağlık masrafları), bürokratik ve yasal işlemler (vize ve ikamet işlemleri, dil kurusu ve entegrasyon programlarının masrafları) gelmektedir (Karasu ve Aksungur, 2022, s. 230). Bu zorluklarla baş edemeyen göçmenler ise diaspora oluşumunda çeşitli sorunlarla kaşı karşıya kalmaktadır ve diaspora oluşumunu da engellemektedir. Göçmen Karşıtlığı: Göçmenlere yönelik ayrımcılık ve önyargı, diaspora topluluklarının yerleşim ve entegrasyon sürecini ciddi olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Bu olumsuz faktörlerin bazıları arasında toplumsal dışlanma, kimlik ve aidiyet sorunları, eğitim eşitsizliği ve bu sorunların yol açtığı psikolojik sorunlar yer almaktadır (Yayak, 2017, s. 561). Hukuki Statü ve Haklar: Göçmenlerin hukuki statüsü belirsizliği veya oturma ve çalışma izinleri konusunda zorluklar diaspora toplulukların oluşumunu zorlaştırmaktadır. Oturma izin sorunları (geçici izinler ve başvuru süreci zorluklar), çalışma izni sorunları(işverenlerin çekinceleri ve yasal düzenlemeler), hukuki statü belirsizliği (sığınmacı veya mülteci statüsündeki sorunlar), geri gönderilme ve sınır dışı edilme endişesi(psikolojik baskı ve yasal güvencelerin eksikliği) gibi sorunlar bu zorlukların bazılarıdır (Dost, 2016, s. 27). Eğitim Farklılıkları: göçmenlerin eğitim seviyeleri ev sahipliği yapan ülkenin gereksinimleriyle uyumlu olmaması, göçmenleri iş bulma ve topluma entegrasyon süreçlerinde zor duruma bırakmaktadır (Yüksel ve , 2022, s. 160). Diploma Denkliği: Menşe ülkesinden alınan diplomaların, sertifikaların ve ustalık belgelerin yeni ülkede geçerli olmaması, göçmenlerin kendi mesleklerini icra etmelerini engelleyebilmektedir (Resmî Gazete, 2019). Bu belgelerin denkliğinin alınması veya yeniden sertifikalandırma gereksinimi göçmenleri mesleki engeller, ekonomik ve zaman maliyetleri, psikolojik ve sosyal etkileri gibi olumsuz sorunlarla karşı karşıya bırakabilmektedir. 28 Aile Birleşimi Zorlukları: göçmenlerin ailelerini ev sahibi ülkeye getirmeleri için uzun ve karmaşık başvuru süreçleri, belgelerin temini, katı göçmenlik yasaları, maddi yeterlilik şartları ve vize kısıtlamaları gibi zorlu bir süreçten geçmeleri gerekmektedir, bu zorluklar da göçmenlerin diaspora topluluğuna tam olarak yerleşmesini engellemektedir (IOM Türkiye, t.y.). Topluluk Desteği Eksikliği: Diaspora topluluklar ve yardımcı derneklerin olması göçmenleri finansal ve duygusal destekle birlikte kültürel bağlanma ve pratik yardımlar imkanı da sunmaktadır. Göçmen bireylerinin yeni yerleşen yerlerde diaspora topluluklar ve yardımcı derneklerin olmaması göçmenlerin uyum sürecini ciddi şekilde zorlaştırmaktadır (S. Ünlü vd., 2018, s. 8). Bu zorlu süreç ise göçmenleri diaspora topluluğun oluşmasından uzaklaştırabilmektedir. 1.2. Ulusötesicilik: Kavramsal, Tarihsel ve Teorik Yaklaşımlar 1.2.1. Kavramsal Çerçeve ve Tanım Ulusötesicilik, bireylerin, toplulukların ve kurumların ulusal sınırları aşan sosyal, ekonomik, politik ve kültürel bağlarını ifade eden çok boyutlu bir kavramdır. Günümüzde, küreselleşme ve teknoloji sayesinde bireylerin ve toplulukların sınır ötesi etkileşimleri daha yoğun bir hale gelmiştir. Bu kavram, göç çalışmalarında geleneksel yaklaşımların ötesine geçerek ulus-devlet sınırlarını aşan bir perspektif sunmaktadır. Ulusötesicilik, yalnızca bireylerin anavatanları ve yerleştikleri ülkeler arasındaki ilişkilerini değil, aynı zamanda küresel ölçekte kurulan bağlantıları, çok merkezli ağları ve karşılıklı etkileşimleri de içermektedir (Şahin, 2023, s. 1732-1736). Thomas Faist ve Rainer Bauböck gibi önde gelen akademisyenler, ulusötesiciliği bireylerin ve toplulukların sınırların ötesine taşan sosyal, ekonomik ve politik süreçlerdeki aktif rollerini açıklamak için analitik bir çerçeve olarak tanımlamışlardır. Ulusötesicilik, göçmenlerin ulusal sınırları aşarak anavatanları, yaşadıkları toplumlar ve küresel bağlamlar arasında kurdukları çok yönlü ilişkileri kapsamaktadır ve bu bağlar, bireysel, toplumsal ve küresel düzeyde ekonomik, kültürel, siyasal ve duygusal etkileşimlerle sürekli olarak şekillenir. Göçmenlerin ulusötesi bağlarını anlamak için öne çıkan üç temel özellik olan sınır ötesi süreklilik, çoklu bağlantılar ve dinamik 29 dönüşüm süreçleri, bireylerin yaşamlarına olduğu kadar toplumların ve ulus-devletlerin yapısına da derin etkiler bırakmaktadır (Bauböck ve Faist, 2010, s. 14-17). 1.2.1.1. Sınır Ötesi Süreklilik Göçmenler, yerleştikleri ülkelerde kalıcı bir yaşam kursalar da anavatanlarıyla olan bağlarını duygusal, kültürel, ekonomik ve siyasal düzeylerde sürdürmektedir. Bu süreklilik, kültürel pratikler, ekonomik yatırımlar ve siyasal katılımlar gibi çeşitli şekillerde kendini göstermektedir. Kültürel bağlılık, göçmenlerin anavatanlarına özgü yemek alışkanlıkları, dini ritüeller ve özel gün kutlamaları gibi geleneklerini yeni yaşam alanlarına taşımasıyla somutlaşmaktadır. Örneğin, Ramazan ayını kutlayan bir diaspora topluluğu, hem yerel hem de ulusötesi bağlarını güçlendirmektedir. Ekonomik etkileşim, göçmenlerin memleketlerine düzenli olarak para göndermesi ve anavatanlarında emlak ya da işletme gibi yatırımlar yapmasıyla belirginleşmektedir. Bu ekonomik bağlar, hem bireylerin ailelerini destekler hem de memleket ekonomisinin kalkınmasına katkı sağlamaktadır. Bunun yanında, siyasal bağlar, göçmenlerin anavatanlarındaki seçimlere katılımı, lobicilik faaliyetleri ve diaspora topluluklarının anavatanları lehine savunuculuk çalışmaları yürütmesiyle devam etmektedir. Tüm bunlar, göçmenlerin anavatanlarına duyduğu duygusal bağlılıkla birleşerek sınır ötesi sürekliliği pekiştirmektedir (Bauböck ve Faist, 2010, s. 14). 1.2.1.2. Çoklu Bağlantılar Göçmenlerin ulusötesi bağları, yalnızca anavatanlarıyla sınırlı değildir; aynı zamanda farklı coğrafyalarda kurdukları çok yönlü ve karmaşık ağlarla geniş bir etkileşim alanı oluşturmaktadır. Diasporalar arası ağlar, aynı etnik veya kültürel kökenden gelen göçmen topluluklarının farklı ülkelerdeki bireylerle dayanışma ve işbirliği içinde olmasını sağlamaktadır (Bauböck ve Faist, 2010, s. 14-15). Örneğin, Hint diasporası, Amerika’dan Afrika’ya uzanan geniş bir ticaret ve kültürel paylaşım ağı kurarak küresel bir dayanışma örneği sunmaktadır. Göçmenlerin çok merkezli ilişkileri, birden fazla coğrafyada eşzamanlı etkileşimde bulunmalarına olanak tanımaktadır. Bir birey, memleketindeki ailesiyle video görüşmesi yaparken, yaşadığı ülkedeki göçmen topluluğuyla sosyal etkinliklere katılabilir ve başka bir ülkedeki tanıdıklarıyla iş fırsatları üzerine tartışabilmektedir (Aras, 2024, s. 68-72). Ayrıca, göçmenlerin küresel 30 ekonomik ve kültürel katkıları, iş dünyasından sanata, spordan akademik çalışmalara kadar geniş bir yelpazede küresel bir iz bırakma çabalarını yansıtmaktadır. Bu bağlamda, göçmenler yalnızca anavatanlarına değil, dünya genelinde birçok alanda önemli etkiler yaratmaktadır (Bauböck ve Faist, 2010, s. 14-15). 1.2.1.3. Dinamik ve Dönüşen Etkileşimler Göçmenlerin anavatanları, yaşadıkları toplumlar ve diğer topluluklarla kurdukları ilişkiler statik değildir; aksine, sürekli değişim ve dönüşüm içindedir. Göçmenlerin kimlik ve aidiyetleri, yaşadıkları kültürel ve toplumsal bağlamların etkisiyle yeniden şekillenmektedir. Bu süreçte bireyler, anavatanlarına dair algılarını yeniden yorumlayarak birden fazla kimlik benimseyebilir; örneğin, hem bir Türk hem de bir Avrupalı olarak tanımlanabilir. Bu dönüşümde, teknolojinin rolü oldukça kritiktir. Özellikle internet, sosyal medya ve anlık iletişim araçları, göçmenlerin dünyanın farklı bölgelerindeki bireylerle hızlı ve sürekli iletişim kurmasını mümkün kılmaktadır. Bu teknolojik gelişmeler, göçmenlerin hem anavatanlarıyla bağlarını güçlendirmesine hem de küresel ağlara erişim sağlamasına olanak tanımaktadır. Aynı zamanda, göçmenlerin yeni toplumlara uyum sağlama süreci, karşılıklı bir değişimle sonuçlanmakta; bu süreçte göçmenler hem yerel toplumları etkiler hem de bu toplumların değerlerinden etkilenmektedir (Bauböck ve Faist, 2010, s. 16-17; Şimşek, 2023, s. 150). Bu üç temel özellik, ulusötesiciliğin yalnızca bireylerin yaşamları üzerinde değil, toplumların ve ulus-devletlerin yapıları üzerinde de dönüştürücü bir etki yarattığını göstermektedir. Göçmenlerin sınır ötesi süreklilikleri, yalnızca bireysel bağlarla sınırlı kalmaz; aynı zamanda diaspora toplulukları aracılığıyla yerel toplulukların ekonomik, kültürel ve siyasal yapısını etkilemektedir (Şimşek, 2023, s. 150). Çoklu bağlantılar sayesinde küresel bir işbirliği ve dayanışma ağı oluşurken, dinamik dönüşüm süreçleri, ulus-devlet sınırlarını aşan bir aidiyet ve kimlik anlayışının gelişmesine zemin hazırlar. Teknolojik ilerlemeler ve küreselleşmenin ivme kazanmasıyla birlikte ulusötesicilik, modern dünyanın giderek karmaşıklaşan göç dinamiklerini açıklamada temel bir kavram haline gelmiştir (Sucu ve Gündüz, 2019, s. 468). Bu bağlamda, ulusötesi ilişkilerin sadece bireylerin değil, küresel sistemin bir parçası olarak toplumların evrimine katkıda bulunduğu söylenebilir. 31 1.2.2. Kavramın Tarihsel Gelişimi Ulusötesicilik kavramı, 1990’lı yıllarda göç çalışmaları literatüründe öne çıkan bir kavram olsa da, kökenleri çok daha erken dönemlere uzanmaktadır. Göçmenlerin sınır ötesi bağlarını anlamaya yönelik ilk çalışmalar, diaspora analizleri ve ekonomik bağımlılık teorileri gibi alanlarda şekillenmiştir. 20.yüzyılın başlarından itibaren gözlemlenen diaspora hareketleri ve küresel ekonomi dinamikleri, ulusötesi bağların tarihsel süreçte nasıl evrildiğini anlamamıza katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte, 1990’lı yıllarda teknolojik gelişmelerin ivme kazanması ve küreselleşme olgusu, ulusötesiciliğin teorik çerçevesi daha sistematik olarak şekillendirmiştir (Faist, 2015, s. 73-74). 1.2.2.1.Erken Dönem Kökenler: Diaspora ve Sınır Ötesi Bağlar Erken dönem diaspora hareketleri, ulusötesi bağların kökenlerine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Örneğin, 20. yüzyılın başlarında İtalyan ve Çin diasporaları, sınır ötesi bağların ilk somut örnekleri olarak dikkat çekmektedir. İtalyan diasporası, Amerika ve Avrupa’da anavatanla güçlü kültürel ve ekonomik ilişkiler kurmuş, bu ilişkiler aracılığıyla göçmen topluluklarının aidiyet ve dayanışma duyguları pekişmiştir. Benzer şekilde, Çin diasporası da “guanxi” olarak bilinen sosyal ağlarını genişletmiş ve bu ağlar üzerinden ticaret, kültürel değişim ve ekonomik işbirliği süreçlerini sürdürmüştür (Levitt ve Jaworsky, 2007, s. 130). Diaspora çalışmalarının erken dönem analizleri, göçmenlerin anavatanlarıyla olan duygusal ve pratik bağlarını incelemiş, bu bağların sürekliliğini vurgulamıştır. Bu çalışmalar, günümüzde ulusötesicilik literatürünün teorik temellerini oluşturmuştur. 1.2.2.2.Küresel Ekonomi ve Göç İlişkisi 1970’lere gelindiğinde, küresel ekonomi ve göç arasındaki ilişki daha belirgin hale gelmiştir. Bu dönemde çokuluslu şirketlerin yükselişi, sermaye ve işgücü hareketliliğini hızlandırarak ulusötesicilik kavramının ekonomik yönlerine zemin hazırlamıştır. Özellikle Latin Amerika’daki ekonomik bağımlılık teorileri, sınır ötesi ilişkilerin yerel ekonomiler üzerindeki etkilerini incelemiştir. Bu teoriler, göçmenlerin yalnızca bireysel düzeyde ekonomik destek sağlamadığını, aynı zamanda yerel ve 32 küresel ekonomik yapıları dönüştürdüğünü ortaya koymuştur. Göçmenlerin memleketlerine yaptıkları para transferleri, yalnızca bireysel ailelere katkıda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda anavatan ekonomilerinde önemli bir gelir kaynağı olarak görülmüştür. Bu süreç, ulusötesicilik çalışmalarının ekonomik boyutuna ilişkin önemli bir çerçeve sunmuştur (Levitt ve Jaworsky, 2007, s. 134-136). 1.2.2.3.Modern Dönem: Ulusötesicilik ve Teknolojik Gelişmeler 1990’lı yıllarda, ulusötesicilik literatürü teorik bir derinlik kazanmış ve modern küresel göç hareketleri bağlamında yeniden tanımlanmıştır. Nina Glick Schiller, Linda Basch ve Cristina Szanton Blanc gibi akademisyenlerin çalışmaları, göçmenlerin yalnızca iki ülke arasında değil, çok merkezli sosyal, ekonomik ve kültürel ağlar oluşturduğunu vurgulamıştır. Bu bağlamda, göçmenlerin anavatanları ve yaşadıkları toplumlar arasındaki bağlarının statik değil, dinamik ve dönüşen yapıda olduğu belirtilmiştir (Bauböck ve Faist, 2010, s. 112). Aynı dönemde, iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve dijitalleşme, göçmenlerin sınır ötesi bağlarını daha erişilebilir hale getirmiştir. İnternet, sosyal medya ve anlık iletişim araçları, göçmenlerin yalnızca anavatanlarıyla değil, küresel düzeyde farklı birey ve topluluklarla bağlantı kurmasına olanak tanımıştır. Bu teknolojik ilerlemeler, ulusötesi bağların sürekliliğini ve etkisini daha geniş bir bağlamda analiz etmeyi mümkün kılmıştır (Bauböck ve Faist, 2010, s. 207). Ulusötesicilik kavramının tarihsel gelişimi, göç hareketlerinin sosyal, ekonomik ve kültürel bağlamlarda nasıl evrildiğini anlamak açısından önemlidir. Erken dönem diaspora hareketlerinden modern dijitalleşme süreçlerine kadar uzanan bu gelişim, ulusötesiciliğin çok boyutlu bir olgu olduğunu göstermektedir. Göçmenlerin sınır ötesi bağları, sadece bireysel yaşamları değil, aynı zamanda ulusal ve küresel düzeyde ekonomik ve sosyal yapıları da dönüştüren bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır (Bauböck ve Faist, 2010, s. 207). Bu bağlamda, ulusötesicilik, modern dünyanın karmaşık göç dinamiklerini anlamada merkezi bir kavram olarak varlığını sürdürmektedir. 33 1.2.3. Teorik Yaklaşımlar Ulusötesicilik, farklı teorik yaklaşımlar çerçevesinde ele alınarak hem kavramın sınırları genişletilmiş hem de göç çalışmalarına önemli metodolojik katkılar sağlanmıştır. Bu kapsamda, özellikle Thomas Faist, Rainer Bauböck ve Peggy Levitt’in çalışmaları, ulusötesicilik olgusunun bireylerden küresel sistemlere kadar çok katmanlı etkilerini anlamaya yönelik çerçeveler sunmuştur. Bu yaklaşımlar, göçmenlerin mekânlar arasında oluşturdukları karmaşık bağlantıların ve bu bağlantıların toplumsal, ekonomik ve politik etkilerinin daha bütüncül bir şekilde incelenmesine olanak tanımaktadır. 1.2.3.1. Faist ve Bauböck’un Metodolojik Çerçevesi Thomas Faist, ulusötesicilik olgusunu daha derinlemesine anlamak için geleneksel metodolojik milliyetçilik anlayışını eleştirmiştir. Bu anlayış, göçmenlerin etkileşimlerini yalnızca ulusal sınırlarla sınırlı bir bakış açısıyla değerlendiren ve sınır ötesi ağların karmaşıklığını yetersiz bir şekilde ele alan bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır. Ona göre, bu bakış açısı modern göç dinamiklerinin çok katmanlı yapısını ve göçmenlerin ulusal sınırların ötesinde kurdukları sosyal, ekonomik ve politik bağlantıların derinliğini kavramakta yetersiz kalmaktadır. Göçmenlerin etkileşimlerini anlamak için sadece ulusal sınırlar içindeki süreçlere odaklanmak yerine, bu bağların mekânlar arası bir perspektiften ele alınması gerektiğini savunarak, bireylerin ve toplulukların sınırların ötesinde şekillenen çok yönlü ilişkilerini analiz etmenin önemine dikkat çekmiştir (Bauböck ve Faist, 2010, s. 22-33). Faist, göçmenlerin sosyal, ekonomik ve politik bağlantılarını yerel, ulusal ve küresel düzeylerde bütüncül bir yaklaşımla ele alan çok katmanlı bir analiz çerçevesi önermiştir. Bu yaklaşım, göçmenlerin sadece yaşadıkları toplumlarda değil, aynı zamanda anavatanları ve küresel bağlamda nasıl etkileşim ağları kurduklarını ve bu süreçlerin bireyler, toplumlar ve ulus- devletler üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Böylece, sınır ötesi bağların karmaşıklığı ve dinamik yapısı daha iyi anlaşılabilir, göçmenlerin sosyal sermaye ve kimlik inşa süreçleri daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilebilir. Önerilen bu çok katmanlı yaklaşım, ulusötesiciliği 34 anlamada önemli bir kavramsal çerçeve sunarak uluslararası göç çalışmalarına yeni bir perspektif kazandırmaktadır (Bauböck ve Faist, 2010, s. 22-33). Benzer şekilde, Rainer Bauböck, göçmenlerin ulusal sınırların ötesine uzanan etkileşimlerini açıklamak ve bu dinamik süreçleri anlamlandırmak için “ulusötesi vatandaşlık” kavramını geliştirmiştir. Göçmenlerin yalnızca bireysel düzeyde ele alınmasının yetersiz olduğunu vurgulayarak, onların aynı zamanda birden fazla toplumu etkileyen ve bu toplumlar arasında köprüler kuran kolektif bir güç olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu perspektif, göçmenlerin farklı kültürler, kimlikler ve politik yapılar arasında nasıl bir etkileşim ağı oluşturduğunu incelerken, yaşadıkları toplumlarla olan uyum süreçlerini, anavatanlarına olan ekonomik, kültürel ve duygusal bağlılıklarını, bu iki alan arasındaki dengeyi ve aynı zamanda küresel düzeydeki etkilerini yeniden değerlendirme ihtiyacını ortaya koymaktadır (Bauböck ve Faist, 2010, s. 296-309). Ulusötesi vatandaşlık anlayışı, göçmenlerin tek bir ulus-devletin sınırlarına hapsedilmeden, çok katmanlı ve çok boyutlu bir etkileşim ağı içinde incelenmesini önermektedir. Bu bağlamda yazar, göçmenlerin hem yaşadıkları ülkelerdeki politik, ekonomik ve sosyal yapılar üzerinde hem de anavatanlarındaki toplumsal dönüşüm süreçlerinde nasıl aktif roller üstlendiklerini açıklamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla, ulusötesi vatandaşlık, göçmenlerin sınır ötesi deneyimlerini sadece bireysel bir uyum meselesi olarak değil, aynı zamanda küresel düzeydeki değişimlere katkıda bulunan kolektif bir etken olarak ele almayı gerektirmektedir (Bauböck ve Faist, 2010, s. 296- 309). 1.2.3.2.Peggy Levitt ve Ulusötesi Sosyal Alanlar Peggy Levitt’in çalışmaları, ulusötesicilik literatürüne önemli katkılar sunmuş ve göçmenlerin çok merkezli etkileşimlerini anlamak için “ulusötesi sosyal alanlar” kavramını ortaya koymuştur. Ona göre, göçmenler yalnızca bir ülkede değil, aynı anda birden fazla coğrafi ve sosyal alanda etkin bir şekilde varlık gösterebilmektedir. Bu sosyal alanlar, ekonomik, kültürel ve politik bağlamlarda çok merkezli bir etkileşim ağı oluşturmaktadır. Göçmenler, bu alanlar aracılığıyla hem anavatanlarına hem de yerleştikleri toplumlara ekonomik katkı sağlamakta, kültürel pratikleri sürdürmekte ve 35 politik süreçlere katılım göstermektedir (Levitt ve Jaworsky, 2007, s. 131-134). Transnasyonel sosyal alanlar, kimlik ve aidiyet kavramlarının da yeniden ele alınmasını gerektirmektedir. Levitt’e göre göçmenler, geleneksel vatandaşlık kavramını aşarak, birden fazla toplumun aktif bir parçası haline gelebilmektedirler. Bu durum, göçmenlerin kimliklerini tek bir ulusal bağlamda tanımlamak yerine, farklı kültürel ve toplumsal bağlamlarda yeniden inşa etmelerine olanak tanımaktadır. Örneğin, bir göçmen hem anavatanındaki geleneklerini sürdürürken hem de yerleştikleri toplumun normlarına uyum sağlayarak hibrit bir kimlik geliştirebilmektedir (Levitt ve Jaworsky, 2007, s. 131-134). 1.2.4. Göç Araştırmalarına Katkıları Faist ve Levitt gibi akademisyenlerin teorik yaklaşımları, ulusötesicilik olgusunun daha kapsamlı ve derinlemesine anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Bu yaklaşımlar, göçmenlerin yalnızca bir toplumun pasif üyeleri olmadığını, aksine küresel bir bağlamda aktif birer aktör olduklarını ortaya koymaktadır. Göçmenlerin çok merkezli sosyal alanlar oluşturarak kimliklerini ve aidiyetlerini yeniden tanımlamaları, ulusal sınırları aşan sosyal, ekonomik ve politik süreçlerin anlaşılmasında kritik bir role sahiptir. Bu perspektifler, yalnızca göç araştırmalarına değil, aynı zamanda modern toplumların dinamiklerini anlamaya yönelik daha geniş bir çerçeve sunmaktadır. 1.2.4.1.Uygulama Alanları Ulusötesicilik, yalnızca teorik bir kavram olarak kalmamış, pratikte birçok alanda kendini göstermiştir. Ekonomik, politik ve sosyo-kültürel alanlarda ortaya çıkan uygulamalar, göçmenlerin sınırları aşan bağlarının bireysel, toplumsal ve küresel ölçekteki etkilerini anlamayı mümkün kılmaktadır. Bu bağlamda, göçmenlerin sınır ötesi ilişkileri, anavatanları ve yaşadıkları ülkeler arasında köprü kurarak ekonomik kalkınmadan kimlik inşasına kadar geniş bir yelpazede önemli sonuçlar doğurmuştur (Levitt ve Jaworsky, 2007, s. 134-141). 36 1.2.4.2.Ekonomik Ulusötesicilik Göçmenlerin ekonomik faaliyetleri, ulusötesiciliğin en görünür alanlarından biridir. Özellikle para transferleri, gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri için hayati bir gelir kaynağıdır. Dünya Bankası’nın verilerine göre, göçmenlerin anavatanlarına gönderdikleri yıllık para havaleleri, birçok ülkenin dış yatırımlardan veya ihracattan elde ettiği gelirden daha fazladır. Bu durum, göçmenlerin bireysel ailelere ekonomik destek sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda yerel ekonomilerin sürdürülebilirliğine katkı sağladığını göstermektedir. Ayrıca, ulusötesi girişimcilik de ekonomik ulusötesiciliğin bir diğer önemli boyutudur. Göçmenler, birden fazla ülke arasında ticaret ağları oluşturarak ve sınır ötesi yatırımlar yaparak küresel ekonomiyle yerel ekonomileri bütünleştiren bir rol üstlenmektedir (Levitt ve Jaworsky, 2007, s. 134). 1.2.4.3.Politik Ulusötesicilik Göçmenlerin politik alandaki faaliyetleri, ulusötesi bağların bir diğer güçlü yönünü oluşturmaktadır. Çift vatandaşlık hakkı, göçmenlerin hem anavatanlarında hem de yerleştikleri ülkelerde seçimlere katılmalarına olanak tanırken, bu hak aynı zamanda onların demokratik süreçlere dahil olmasını sağlamaktadır. Göçmenler, anavatanlarında düzenlenen seçimlere oy kullanarak ve diasporalar üzerinden lobicilik faaliyetleri yürüterek politik süreçlere doğrudan müdahil olmaktadır. Bunun yanı sıra, diaspora politikaları, göçmenlerin anavatanlarıyla olan bağlarını güçlendiren önemli bir araçtır. Birçok ülke, diasporalarını ulusötesi bir güç olarak tanımlayarak, onların ekonomik ve politik katkılarından yararlanmayı hedeflemek