T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİNLER TARİHİ BİLİM DALI AHMED MİDHAT EFENDİ’NİN HAVARİLER İLE İLGİLİ VERDİĞİ BİLGİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Kübra CENGİZ BURSA - 2019 T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİNLER TARİHİ BİLİM DALI AHMED MİDHAT EFENDİ’NİN HAVARİLER İLE İLGİLİ VERDİĞİ BİLGİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Kübra CENGİZ Danışmanı: Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI BURSA - 2019 v ÖZET Adı ve Soyadı : Kübra CENGİZ Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : Dinler Tarihi Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : xiii + 107 Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 20…….. Tez Danışmanı : Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI “Ahmed Midhat Efendi’nin Havariler ile İlgili Verdiği Bilgilerin Değerlendirilmesi” 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yaşamış, farklı tür ve alanlardaki çalışmalarıyla öne çıkan Ahmed Midhat Efendi, Dinler Tarihi alanında da öncü bir isimdir. Onun Müslüman bir yazar olarak, Hıristiyanlığa yönelik araştırma ve eleştirileri ayrıca dikkat çekmektedir. Ahmed Midhat’ın eserlerinde ele aldığı bir konu da, Hıristiyanlığın ilk döneminde önemli bir rol alan Havariler ve biyografileridir. Çalışmamızda, önceki araştırmalardan farklı olarak, sadece Ahmed Midhat ve eseri hakkında bilgi verilmemiş, Ahmed Midhat’ın sunduğu içerik, Hıristiyan kaynaklarla ve günümüz araştırmalarıyla karşılaştırmalı incelenerek değerlendirilmiştir. Giriş ve iki bölümden oluşan araştırmamızın birinci bölümünde, Ahmed Midhat’ın verdiği bilgiler doğrultusunda, Hıristiyanlığın ortaya çıktığı coğrafyanın siyasi, ilmî ve dinî yapısı ele alınmış, daha sonra bu veriler günümüz kaynaklarıyla karşılaştırılmıştır. Kimi zaman da Ahmed Midhat’ın kullandığı kaynaklara ulaşılmış ve bilgiler teyit edilmiştir. Tezin ikinci bölümünde, Ahmed Midhat’ın havariler ve biyografileri hakkında verdiği bilgiler ve eleştiri noktaları sunulmuş, ardından Hıristiyan kaynakların açıklamalarına ve günümüz araştırmacılarının görüşlerine yer verilmiştir. Eleştiri noktalarında Yeni Ahit vi yorumlarına başvurulmuş, Hıristiyan yorumcuların düşüncelerine de işaret edilmiştir. Son olarak ele alınan konunun genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ahmed Midhat, Hıristiyanlık, Müslüman-Hıristiyan Polemiği, Tarihsel Eleştiri, Havari, Petrus, Pavlus, Müdafaa, Apoloji. vii ABSTRACT Name and Surname : Kübra CENGİZ University : Bursa Uludag University Institution : Social Science Institution Field : Philosophy and Religious Studies Branch : History of Religions Degree Awarded : Master Page Number : xiii + 107 Degree Date : …. / …. / 20…….. Supervisor : Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI “Evaluation of the Information Given by Ahmed Midhat Efendi about the Apostles” Ahmed Midhat Efendi, who lived in the Ottoman Empire in the 19th century and became prominent with his works in various branches and fields, is a pioneer in the field of History of Religions. As a Muslim writer, his research and criticism of Christianity also attracts attention. One of the subjects that Ahmed Midhat dealt with in his works is the apostles and their biographies, which played an important role in the early Christian period. In our study, unlike previous studies, not only information about Ahmed Midhat and his work has been given, but also the content presented by Ahmed Midhat has been evaluated by comparing with Christian sources and current researches. In the first chapter of our study, which consists of an introduction and two chapters, the political, scientific and religious structure of the geography where Christianity emerged has been analyzed through information given by Ahmed Midhat and afterwards, this information has been compared with today’s sources. Sometimes, the sources used by Ahmed Midhat have been reached and the information has been confirmed. In the second chapter of the thesis, information and criticism points given by Ahmed Midhat about the apostles and their biographies have been presented, then the explanations of Christian sources and the opinions of today’s researchers have been given. The New viii Testament interpretations have been referred in the points of criticism and the opinions of the Christian commentators have been pointed out. Finally, a general evaluation of the subject has been made. Keywords: Ahmed Midhat, Christianity, Muslim-Christian Polemic, Historical Criticism, Apostle, Peter, Paul, Defence, Apology ix ÖNSÖZ Farklı din mensuplarının bir arada yaşayabildiği bir dönem ve coğrafyada dünyaya gelen Ahmed Midhat Efendi, çeşitli alanlarda eser veren bir yazardır. Bu yüzden onunla ilgili farklı alanlarda araştırmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Genellikle edebî kişiliğiyle tanınan müellif, Türkiye’de Dinler Tarihi alanının da öncü isimlerindendir. Osmanlı’nın yıkılış döneminde, hoşgörü politikasının suiistimal edildiğini gören Ahmed Midhat, Dinler Tarihi kapsamında sayılan Hıristiyanlık üzerine özel bir araştırma yapmıştır. Ahmed Midhat ve Hıristiyanlık üzerine çalışmaları hakkında, Dinler Tarihi alanında çeşitli tezler yazılmıştır. Çalışmamızda ise, diğerlerinden farklı olarak, Ahmed Midhat’ın Hıristiyanlıkla ilgili verdiği genel bilgileri sunmakla yetinilmemekte, Hıristiyanlığın öncü isimleri havariler hakkında bahsettiği içerik ve eleştiri noktaları genellikle Osmanlıca eserinden latinize edilmiş alıntılarla belirlendikten sonra, Hıristiyan kaynaklarla ve günümüz araştırmalarıyla karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir. Birinci bölümde, Ahmed Midhat’ın Hıristiyanlığın ortaya çıktığı coğrafyayla ilgili verdiği bilgiler, tarihsel verilerle karşılaştırılmaktadır. Daha sonra Ahmed Midhat’ın isimlerini verdiği, inanç esaslarından ve uygulamalarından bahsettiği, o dönemde mevcut olan Yahudi mezhepleri, günümüz verileriyle incelenmektedir. İkinci bölümde, Ahmed Midhat’ın verdiği bilgiler doğrultusunda, havariler ve sonradan havari kabul edilen Pavlus ele alınmaktadır. Petrus başlığında, Petrus’un biyografisi sunulduktan sonra Yeni Ahit’teki karakteri, İsa’yı inkârı, itaatsizliği, Hananya ve Safira’nın ölümündeki rolü, Musa şeriatındaki tutumu, Roma’da geçirdiği zaman ve ölümü ile ilgili tartışmalı konular değerlendirilmektedir. Biyografileriyle ilgili fazla bilgi olmayan diğer havarilerden de bahsedilmekte, Matta ve Yuhanna gibi İncil yazarı kabul edilen havarilerin, bu İncilleri yazıp yazmadığına dair görüşlere yer verilmektedir. Yine bu bölümde, Yahuda İskaryot’un ihaneti sonrasındaki akıbeti ile ilgili Yeni Ahit’te geçen farklı rivayetler sunulmakta, Hıristiyan yorumcuların açıklamalarına da değinilmektedir. Son olarak, Ahmed Midhat’ın Pavlus hakkındaki araştırması konu edinilmekte, Pavlus’un Hıristiyanlığı anlatmak için gönderilen yedi diyakondan biri olan Stephan’ın taşlanmasında rol alması, rüyeti, Roma vatandaşlığı ve Musa şeriatıyla ilişkisi gibi tartışmalı konular, günümüz araştırmalarıyla da ortaya konulmaktadır. x Diğer dinleri incelemekte hiçbir sakınca görmeyen ve özgüvenli bir Müslüman olan Ahmed Midhat’ın, Hıristiyanlıkla ilgili sunduğu içeriği inceleme fırsatı bulduğum için sevinç duymaktayım. Bu çalışmanın başlangıcında, ilgi ve desteklerini gördüğüm kişilere teşekkürü borç bilirim. Öncelikle, lisansüstü eğitimde beni cesaretlendiren, dil öğrenmemi teşvik eden, tez yazım sürecinde bilgisinden ve kaynaklarından istifade ettiğim, desteklerini her daim hissettiğim danışmanım Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI’ya çok müteşekkirim. Bu süreçte beni, sevgiyle ve sabırla motive eden aileme, ayrıca maddi, manevi desteklerini sunan okul idarecilerime ve öğretmen arkadaşlarıma teşekkür ederim. Kübra CENGİZ Bursa 2019 xi İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI ......................................................................................... ii YÜKSEK LİSANS İNTİHAL YAZILIM RAPORU .......................................... iii YEMİN METNİ ................................................................................................... iv ÖZET .................................................................................................................... v ABSTRACT ........................................................................................................ vii ÖNSÖZ ................................................................................................................ ix İÇİNDEKİLER .................................................................................................... xi GİRİŞ .................................................................................................................... 1 A) Araştırmanın Konusu, Amacı ve Metodu .................................................... 1 B) Kaynaklar ..................................................................................................... 3 1) Tezler ........................................................................................................ 3 2) Makaleler .................................................................................................. 4 C) Ahmed Midhat’ın Hayatı, Eserleri ve Dinler Tarihine Katkısı .................... 5 BİRİNCİ BÖLÜM: HIRİSTİYANLIĞIN KURULUŞ VE YAYILIŞ TARİHİ . 10 A) HIRİSTİYANLIĞIN BAŞLANGICINDA FİLİSTİN COĞRAFYASI 10 1) Siyasi Durumu ........................................................................................ 10 2) İlmî Durum ............................................................................................. 12 3) Felsefî Mezhepler ................................................................................... 13 a) Ferisilik ............................................................................................... 13 b) Sadukilik ............................................................................................. 14 c) Essenilik .............................................................................................. 15 d) Yahudailer ........................................................................................... 16 e) Therapeuteler ...................................................................................... 17 xii f) Rekabiler ............................................................................................. 17 g) Heroditler ............................................................................................ 18 h) Vaftizci Yahya .................................................................................... 18 İKİNCİ BÖLÜM: HAVARİLER ........................................................................ 21 A) HZ. İSA DÖNEMİNDEKİ HAVARİLER ................................................ 22 1) Petrus ...................................................................................................... 22 a) Adı ve Etimolojisi ................................................................................ 22 b) Biyografisi ........................................................................................... 26 b.1) Petrus’un Karakteri ...................................................................... 28 b.2) Petrus’un İnkârı ........................................................................... 29 b.3) Petrus’un İtaatsizliği ve Tereddüdü ............................................. 31 b.4) Hananya ve Safira’nın Ölümü ..................................................... 35 b.5) Petrus ve Musa Şeriatı ................................................................. 37 b.6) Petrus ve Roma ............................................................................ 45 2) Andre ...................................................................................................... 54 3) Yuhanna .................................................................................................. 54 4) Filip (Filipus, Philip) .............................................................................. 57 5) Büyük Yakup .......................................................................................... 58 6) Bartelemi ................................................................................................. 59 7) Tomas ..................................................................................................... 60 8) Matta ....................................................................................................... 62 9) Simun ...................................................................................................... 67 10) Yuda ...................................................................................................... 68 11) Küçük Yakup ........................................................................................ 73 12) Yud ....................................................................................................... 75 xiii B) SONRADAN HAVARİ KABUL EDİLEN KİŞİLER .............................. 75 1) Pavlus ...................................................................................................... 76 a) Biyografisi ........................................................................................... 76 a.1) Doğduğu Yer ve Roma Vatandaşlığı ........................................... 76 a.2) Fiziksel Özellikleri ....................................................................... 80 a.3) Adı ................................................................................................ 82 a.4) Eğitimi .......................................................................................... 83 a.5) Etyen’in Taşlanışındaki Rolü ....................................................... 84 a.6) Pavlus’un Rüyeti .......................................................................... 85 a.7) Pavlus’un Misyon Yolculukları ve Roma Günleri ....................... 89 SONUÇ ............................................................................................................... 96 BİBLİYOGRAFYA ............................................................................................ 98 1 GİRİŞ A) Araştırmanın Konusu, Amacı ve Metodu Araştırmamızda, Osmanlı Devleti’nin buhranlı döneminde yaşayan, 19. yüzyılda misyonerlik faaliyetlerinin yoğun bir şekilde yapıldığını gören Ahmed Midhat Efendi’nin, Hıristiyanlığın ilk dönemine dair inceleme ve eleştirileri konu edilmektedir. Ahmed Midhat’ın, Müdafaa adlı eserinin ilk iki cildinde geçen, Hıristiyanlığın kuruluşunda havarilerin rolü ele alınmakta, Ahmed Midhat’ın kullandığı kaynaklar, verdiği bilgiler ve tenkit noktaları değerlendirilmektedir. Araştırmamızın amacı, Ahmed Midhat’ın yazdıklarından hareketle, kendisinin ve o dönemin Hıristiyanlık algısını ortaya koymak, Ahmed Midhat’ın Hıristiyan kaynaklarına hâkimiyetini belirlemek, verdiği bilgilerin günümüz araştırmalarıyla örtüşüp örtüşmediğini tespit etmek, eleştiri noktalarının Hıristiyanlar açısından nasıl yorumlandığını ortaya koymak ve genel değerlendirmesini yapmaktır. Birinci bölümde Ahmed Midhat’ın, Hıristiyanlığın kuruluş ve yayılış tarihinde Filistin bölgesinin siyasî, ilmî, felsefî durumuyla ilgili verdiği bilgiler incelenmektedir. İkinci bölümde ise araştırmanın asıl kısmı yer almakta, Ahmed Midhat’ın tek tek inceleme yaptığı “havariler ve havari sayılan kişiler” ele alınmaktadır. Bu bölümde, Ahmed Midhat’ın verdiği bilgiler çoğunlukla eserinden birebir alıntı yapılarak, kimi zaman da kısaca özetlenerek sunulmaktadır. Daha sonra Hıristiyanlığın ilk öncülerinin hayat hikâyeleri, Yeni Ahit’teki ve kilise kaynaklarındaki konumları günümüz araştırmalarıyla da karşılaştırılarak belirlenmektedir. Ahmed Midhat’ın araştırma ve eleştirilerinde detaylı bilgi vermesi nedeniyle, “Petrus” ve “Pavlus” için ayrıntılı bir inceleme yapılmaktadır. Araştırmamızda öncelikli olarak, Ahmed Midhat’ın ilk dönem Hıristiyanlığında havarilerin konumu ile ilgili verdiği bilgiler ve eleştiri noktaları verilmektedir. Genellikle, Osmanlıca kaleme alınmış Müdafaa isimli eserinden yararlanılmakta, ilgili bölümler Türkçeye latinize edilerek, kimi zaman da özetlenerek aktarılmaktadır. Daha sonra aktarılan bilginin Yeni Ahit’teki yeri, Hıristiyan kaynaklardaki karşılığı 2 incelenmekte, günümüzde yerli ve yabancı araştırmacıların çalışmaları, verilen bilgilerin tarihsel gerçekliğe uygunluğu deskriptif ve analitik yöntemle sunulmaktadır. Konumuz gereği Ahmed Midhat Efendi’nin açıklamalarından sonra, Hıristiyanların kaynaklarına, özellikle Katolik Ansiklopedisi’ne,1 kilise babalarının görüşlerine, Yeni Ahit yorumlarına ve günümüz araştırmacılarının görüşlerine başvurulmaktadır. Ahmed Midhat’ın çalışmasında, aktardığı bilgilerin çoğunlukla hangi kaynaktan alındığı belirtilmediğinden, bazı verilere ulaşmamız güç olmakta, kimi zaman da sınırlı kalmaktadır. Birinci bölümde, Hıristiyanlığın doğuşunda Filistin coğrafyasının siyasi, ilmî ve dinî durumu hakkında Ahmed Midhat’ın verdiği bilgilerle, günümüz kaynaklarındaki veriler karşılaştırılmakta, Yahudi mezhepleri incelenirken yararlanılabildiği ölçüde Yahudilik Ansiklopedisi’nden bilgilere başvurulmaktadır.2 İkinci bölümde, Petrus’un Katolik Kilisesi’nde özel bir yeri olduğu göz önüne alınarak Ahmed Midhat’ın Petrus’la ilgili verdiği bilgiler, Yeni Ahit ve Katolik kaynaklarıyla karşılaştırılarak ele alınmakta, Ahmed Midhat’ın eleştiri noktalarına, Hıristiyan yorumcuların getirdiği açıklamalara ve günümüz araştırmacılarının görüşlerine değinilmektedir. Diğer havarilerle ilgili de genel olarak, Katolik Ansiklopedisi’nden faydalanılmakta, ulaşılabildiği ölçüde günümüz araştırmacılarının çalışmalarına yer verilmektedir. Pavlus ile ilgili bölümde ise Ahmed Midhat’ın verdiği bilgilerden sonra, Şinasi Gündüz ve Fuat Aydın’ın Pavlus’la ilgili çalışmalarından açıklamalar yapılmaktadır.3 Ahmed Midhat’ın Pavlus’la ilgili eleştiri noktalarına, Hıristiyan yorumcuların bakış açısı ve görüşleri eklenmektedir. Sonuçta da genel bir değerlendirme yapılmaktadır. 1 Charles G. Herbermann (ed.), The Catholic Encyclopedia, New York: The Encyclopedia Press, 1917. 2 Yusuf Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın Yayın A.Ş., 2002. 3 Şinasi Gündüz, Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı, 5. bs., Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017; Fuat Aydın, Pavlus Hıristiyanlığına Giriş, İstanbul: Eskiyeni Yayınları, 2011. 3 B) Kaynaklar 1) Tezler a) İslâm-Hıristiyan Polemiği Açısından Ahmed Midhat Efendi, Yaşar YUMAK, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Dinler Tarihi Bilim Dalı, s. 98 Tez çalışması, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, Ahmed Midhat Efendi ve yaşadığı dönem ele alınmıştır. Birinci bölümde Ahmed Midhat’ın Hıristiyanlıkla ilgili eserleri ve görüşleri incelenmiştir. Ahmed Midhat’ın Hıristiyanlık tarihi ve inanç esasları hakkında verdiği bilgiler ile temel tartışma noktalarından genel olarak bahsedilmiştir. İkinci bölümde ise Ahmed Midhat’ın tebşirat ile ilgili eseri, kutsal kitaplarda ve tarihi olaylarda tebşirat konusuna değinilmiştir. Tezde, Ahmed Midhat’ın aktardığı bilgiler genel mahiyetiyle sunulmuş, konumuzla ilgili olan Ahmed Midhat’ın havarilerle ilgili aktardığı bilgiler, üç, dört sayfada özetlenmiştir.4 b) Dinler Tarihi Açısından Ahmed Mithat Efendi, Elif KARAYEL, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Dinler Tarihi Bilim Dalı, s. 84 Giriş ve iki bölümden oluşan bu tezin giriş bölümünde, Türkiye’de dinler tarihi çalışmalarından genel olarak bahsedilmiş, Ahmed Midhat’ın dinler tarihi alanına dair eserleri ve eserlerinin içeriği ele alınmıştır. Ahmed Midhat’ın Tarih-i Edyan eserinden, dinler tarihinin önemine dair düşünceleri aktarılmıştır. Birinci bölümde, Ahmed Midhat’ın Tarih-i Edyan eserinden hareketle, dinin başlangıcı başlığı incelenmiş; ilk dinler, fetiş dinleri, putperestlik hakkında bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde ise, Ahmed Midhat’ın Hıristiyanlık ile ilgili araştırması ele alınmış; Hıristiyanlık tarihi ve Hıristiyanlıkla ilgili temel eleştiri noktalarına değinilmiştir. Konumuzla ilgili olan “Hıristiyanlık öncesi Filistin coğrafyasının durumu ve havariler” beş sayfada özetlenmiştir.5 4 Yaşar Yumak, İslâm-Hıristiyan Polemiği Açısından Ahmed Midhat Efendi, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi, 2001. 5 Elif Karayel, Dinler Tarihi Açısından Ahmed Mithat Efendi, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi, 2002. 4 c) Ahmet Mithat Efendi’nin ‘Müdafaa’ (Birinci Kitap) Adlı Eserinin Sadeleştirilmesi ve Eserin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, Hasan ÖZARSLAN, (Yüksek Lisans Tezi), Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Dinler Tarihi Bilim Dalı, s. 264 Bu çalışma, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Ahmed Midhat’ın hayatı, eserleri ve özellikle Müdafaa serisi ele alınmıştır. Birinci bölümde; Ahmed Midhat’ın, Müdafaa’da -birinci cildinde- kullandığı kaynaklar belirlenmiş, Müdafaa’nın dinler tarihindeki önemine değinilmiştir. Müdafaa birinci cildin içeriği, üslubu, Hıristiyanlıkla ilgili incelemeleri genel hatlarıyla değerlendirilmiştir. İkinci bölümde ise, Müdafaa birinci cildin sadeleştirmesi yapılmıştır.6 Biz ise çalışmamızda sadeleştirme kısmının yirmi sayfalık bölümünü (Hıristiyanlığın doğuşunda Filistin coğrafyasının siyasi, ilmi ve felsefi durumu ve havariler), Ahmed Midhat’ın Osmanlıca eseriyle karşılaştırdık, burada tespit ettiğimiz bazı hataları tashih ettik. 2) Makaleler a) “Ahmet Mithat Efendi’nin Hıristiyanlıkla İlgili Görüşleri”, Mustafa GÖREGEN, Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014, cilt: I, sayı: 2, s. 165-183 Bu makalede, Ahmed Midhat’ın Müdafaa eserinden hareketle, Hıristiyanlıkla ilgili verdiği bilgiler genel hatlarıyla özetlenmiştir. Havariler, havariler sonrası dönem ve inançla ilgili eleştiri noktaları olan, teslis (baba, oğul, kutsal ruh) ve asli günah konularına değinilmiştir.7 Konumuzla ilgili olan havariler başlığı ise, üç sayfada ele alınmıştır. b) “Ahmed Mithat Efendi’nin Hıristiyan Kutsal Kitabı’nın Tahrifi Mes’elesine Bakışı”, Mustafa GÖREGEN, Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014, cilt: I, sayı: 1, s. 43-58 6 Hasan Özarslan, Ahmet Mithat Efendi’nin “Müdafaa” (Birinci Kitap) Adlı Eserinin Sadeleştirilmesi ve Eserin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, (Yüksek Lisans Tezi), Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi, 2011. 7 Mustafa Göregen, “Ahmet Mithat Efendi’nin Hıristiyanlıkla İlgili Görüşleri”, Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. I, sy. 2 (2014), ss. 165-83. 5 Bu makale, Ahmed Midhat ve Henry Otis Dwight arasındaki yazışmalardan hareketle, Müdafaa serisinin üç cildinde geçen Ahmed Midhat’ın İncillerin yazım süreci ve içeriğiyle ilgili verdiği bilgiler ele alınmıştır. Oluşum süreci bakımından ve muhteva bakımında İnciller bahsine değinilmiştir.8 c) “Ahmed Midhat Efendi’nin Müdâfaa Adlı Eserinin Mukaddimesi”, Bilal PATACI, Milel ve Nihal: İnanç, Kültür, ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, 2012, cilt: IX, sayı: 1, s. 179-187 Ahmed Midhat ve çalışmaları hakkında kısaca bilgi verilen bu makalede, Müdafaa serisinin önemine dikkat çekilmiştir. Ahmed Midhat’ın eserini yazma sürecine değindiği “Müdafaa’nın mukaddimesi” latinize edilmiştir.9 C) Ahmed Midhat’ın Hayatı, Eserleri ve Dinler Tarihine Katkısı Ahmed Midhat’ın hayatı üzerine pek çok kitap, makale, inceleme bulunmaktadır. Yazılanlar da genel olarak aynı mahiyettedir. Biz de Ahmed Midhat hakkında kısa ve genel bilgiler vererek ayrıntıya girmemeye çalışacağız. Gazeteci, yazar, araştırmacı, düşünür Ahmed Midhat, Kafkasya’dan göç etmek zorunda kalan bir anne ve Anadolu’dan İstanbul’a göç eden bir babanın oğludur. 1844’te Tophane’de doğmuş, orta gelirli esnaf bir ailede yetişmiştir. Babasının vefatından sonra memur ağabeyinin yanına Vidin’e gitmiştir. Vidin’de Sıbyan mektebine başlamış ancak mektebi, Tophane’de tamamlayabilmiştir. 1857-1861 arasında Mısır çarşısında çıraklık yapmıştır. Daha sonra Midhat Paşa’nın Niş valiliği yaptığı dönemde, ağabeyiyle Niş’e gitmiş ve rüştiyeyi (ortaokul) Niş’te bitirmiştir. Tuna valiliğine geçiş yapan Midhat Paşa’nın ardından, Ahmed Midhat da Rusçuk’a göç etmiş, Vilayet Mektûbî Kalemi’nde ilk memurluğuna başlamıştır. Midhat Paşa, akıllı ve yetenekli bu gençten etkilenerek ismini ona vermiştir. Önceden ismi sadece Ahmed iken bu dönemden sonra, Midhat isminin eklenmesiyle “Ahmed Midhat” olarak anılmıştır. Midhat Paşa, yetenekli gördüğü Ahmed Midhat’ın Fransızca öğrenmesine destek 8 Mustafa Göregen, “Ahmed Mithat Efendi’nin Hıristiyan Kutsal Kitabı’nın Tahrifi Mes’elesine Bakışı”, Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. I, sy. 1 (2014), ss. 43-58. 9 Bilal Patacı, “Ahmed Midhat Efendi’nin Müdâfaa Adlı Eserinin Mukaddimesi”, Milel ve Nihal, c. IX, sy. 1 (2014), ss. 179-87. 6 olmuştur. Bu sayede Ahmed Midhat, Batı kültürüyle tanışma fırsatı bulmuş, Tuna gazetesinde muharrirlik yapmış, bir yıl sonra da başmuharrir unvanıyla çalışmıştır. Midhat Paşa Bağdat’a vali olunca, Ahmed Midhat ve ağabeyini de oraya götürmüş, Ahmed Midhat orada Zevrâ gazetesinin müdürlüğünü yapmıştır. Bağdat’ta pek çok entelektüel isimle tanışan Ahmed Midhat, batı kültüründe Osman Hamdi Bey’den, medrese kültüründe Muhammed Feyzi ez-Zühavî’den, felsefe ve doğu kültürüyle donanımlı bir âlim olan Muhammed Bakır Can Muattar’dan etkilenerek perspektifini genişletmiş, ilk kitapları “Hâce-i Evvel” ve “Kıssadan Hisse”yi de bu dönemde yazmıştır.10 Ağabeyinin vefatından sonra İstanbul’a dönen Ahmed Midhat, ağabeyinin geride bıraktığı ailesinin sorumluluğunu da üstlenmiş, maddi zorluklar yaşamıştır. Ceride-i Askeriyye’de başyazarlık yapmış, Tahtakale’de yaşadığı evine hazırladığı matbaada, ailesinin de desteğiyle kitap yazmış, basmış ve dağıtmıştır. Daha sonra işlerini büyütmüş, matbaasını sırasıyla Sirkeci ve Beyoğlu’na taşımıştır. Yayımladığı Devir ve Bedir dergileri art arda kapatıldıktan sonra Dağarcık dergisini çıkarmıştır. Dağarcık’ta ele aldığı bir yazıda materyalist fikirler içermesinden ötürü -ancak daha sonra bu fikirlerinden vazgeçmiştir- Basiret gazetesi onu İslam karşıtı olarak itham etmiş, büyük olasılıkla bu durum yüzünden Genç Osmanlılarla birlikte Rodos’a sürgüne gönderilmiştir. Üç yıl kadar kaldığı Rodos’ta çocuklara yönelik “Medrese-i Süleymaniyye”yi inşa ettirmiş ve bu okul eğitim-öğretime başlamıştır. İlk romanlarını bu dönemde yazan Ahmed Midhat, uzun bir müddet basılan Kırkanbar dergisinde de yazılar kaleme almıştır. V. Murad’ın tahta geçmesiyle affedilmiş, İstanbul’a geri dönmüştür. İstanbul’a döndükten sonra yazarlık, gazetecilik çalışmalarını daha etkin bir şekilde sürdürmüştür. 1878’de Tercümân-ı Hâkikat gibi gündeme dair yazılar kaleme alan, uzun soluklu bir gazeteyi kurmuştur. Vefatına kadar Takvim-i Vekayi, Matbaa-i Âmire ve Meclis-i Umûr-ı Sıhhiyye yöneticiliği de yapan Ahmed Midhat, çoğu zaman geçimini kendi sağlamış, II. Abdülhamid zamanında saray imkânlarından da yararlanmıştır. 1889 yılında Stockholm’de Şarkiyatçılar Kongresine katılmış, bu sayede iki buçuk ay kadar Avrupa’yı gezme fırsatı da bulmuştur. II. Meşrutiyet’ten sonra 10 M. Orhan Okay, “Ahmed Midhat Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1989, c. 2, ss. 100-101. 7 emekli olmuş; ancak Dârülfünun, Medresetülvâizîn ve Dârülmuallimat gibi farklı okullarda genel tarih, dinler tarihi, felsefe tarihi ve eğitim tarihi gibi çeşitli dersler vermiştir. 28 Aralık 1912’de Darüşşafaka’da gönüllü olarak çalıştığı görevindeyken vefat etmiştir. Ahmed Midhat’ın kabri, Fatih Camii haziresinde bulunmaktadır.11 Ahmed Midhat, elli yılı aşkın yazarlık yaptığı ömründe pek çok eser kaleme almıştır. Eserlerinde, Doğu ve Batı medeniyetlerini karşılaştırmakta, millî ve İslamî bir tavır benimsemektedir. Yazı makinesi olarak nitelenen Ahmed Midhat, eserlerini genellikle halkı bilinçlendirmeye yönelik ortaya koymaktadır. İki yüzü aşkın eseri bulunan Ahmed Midhat’ın roman, gazete, dergi, tercüme, gezi yazısı, tiyatro, hikâye, tarih, dinler tarihi, anı, makale gibi farklı türlerde ve çeşitli alanlarda eserler bıraktığı görülmektedir. Eserlerinin büyük çoğunluğu, Mustafa Baydar’ın “Ahmed Midhat Efendi” adlı kitabında ayrıntılı incelemesiyle verilmekle birlikte, kitap, dergi, risale, gazete ve basılmamış yazılarının tümü Hakkı Tarık Us’un “Ahmed Midhat’ı Anıyoruz” isimli eserinde yer almaktadır.12 Ahmed Midhat’ın eserlerinde konu edindiği bir alan da dinler tarihidir. 1880- 1900 arası dönemde yoğun bir şekilde Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetleri yapıldığını gören Ahmed Midhat, halkı bilinçlendirmek ve daha sonraki dönemde de Dârülfünun’da ders vermek amacıyla dinler tarihi alanında çalışmalar yapmıştır. Sırasıyla, Müdafaa, Müdafaaya Mukabele ve Mukabeleye Müdafaa (1300/1883), Müdafaa III (1302/1885), İstibşar (1310/1892), Beşair-i Sıdk-ı Nübüvvet-i Muhammediye (1312/1894), Nizâ-ı İlm-ü Din I-IV / İslam ve Ulûm (1313/1895- 1318/1900), Tarih-i Edyan (1912) gibi eserlerini kaleme almıştır.13 Dinler Tarihi alanında ilk Türkçe kitabı yazan Ahmed Midhat, bu kitabıyla Osmanlı’da ilk dinler tarihi dersini de vermiştir. Dârülfünun’da Ulûm-i Şeriyye şubesinde Tarih-i Edyan isimli eseriyle altı saat dinler tarihi dersi işlemiştir. Bu eseri yazarken Hollanda’da 11 Okay, “Ahmed Midhat Efendi”, ss. 100-103; Sabri Esat Siyavuşgil, “Ahmed Midhat Efendi”, M.E.B. İslâm Ansiklopedisi ( İslâm Âlemi, Tarih, Coğrafya, Etnografya ve Biyografya Lugati), Eskişehir: Etam A.Ş. Matbaa Tesisleri, 2001, c. 1, ss. 184-87. 12 Okay, “Ahmed Midhat Efendi”, ss. 101-3; Mustafa Baydar, Ahmet Mithat Efendi (Hayatı, Sanatı, Eserleri), İstanbul: Varlık Yayınları, 1954, ss. 15-37. 13 M. Orhan Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, İstanbul: Dergah Yayınları, 2008, ss. 283-85. 8 dinler tarihi Profesörü olan Chantepie De La Saussaye’ın Manuel d’Histoire Des Religions isimli eserinden yararlanmıştır.14 Araştırmamıza kaynaklık eden Müdafaa serisini ise Ahmed Midhat, Hıristiyanların sınır tanımayan misyonerlik faaliyetleri üzerine, onların dinini ve tarihlerini ortaya koymak için üç cilt olarak kaleme almıştır. Tercümân-ı Hâkikat gazetesinde yayımlanan bu eserin ilk cildinde “Ehl-i İslâm’ı Nasrâniyet’e davet edenlere karşı kaleme alınmıştır” alt başlığı yer almaktadır. Osmanlı’nın hoşgörü politikasını suiistimal eden misyonerlerin İslam karşıtı yayınlarda bulunduğunu ve Müslüman kadınların evlerine kadar girdiklerini belirten Ahmed Midhat, onların asılsız iddialarına karşı müdafaa yazmak zorunda kaldığını dile getirmektedir. Aslında tek cilt yazmayı düşündüğü bu eser, gazeteye gelen çeşitli itirazlar üzerine yazılmaya devam etmiştir. Ahmed Midhat, edebe uygun bulduğu eleştirilere cevap mahiyetinde eserin ikinci cildini kaleme almıştır. Hıristiyanlığı eleştirme gibi bir amacının olmadığını, kilise karşıtı kaynaklara itimat etmediğini, İncilleri, kilise yayınlarını, muteber Hıristiyan yazarların kitaplarını ve ansiklopedileri kaynak olarak kullandığını söylemektedir. Müdafaa’nın birinci cildinde, tartışma yöntemlerini uzunca ele almakta, Filistin’in tarihî ve dinî durumunu incelemekte, havarilerin biyografilerini tek tek ele alarak onlar hakkında anlatılanların tarihî verilerle uyuşmadığını dile getirmekte, Hıristiyanlığın savaşlarla değil, misyonerlik faaliyetleriyle yayıldığı iddiasının gerçek olmadığını belirtmektedir. Hıristiyanlığın kılıçla yayıldığını kanıtlamak için tarihî verilerden yararlanmakta, Haçlı seferlerinde yapılan zulümleri anlatmaktadır. Müellif, İnciller’in güvenilir metinler olmadığını, Hz. İsa’dan uzun bir müddet sonra yazıldığını ve aralarında çelişkiler bulunduğunu iddia etmektedir. Eserinin bu kadar eleştirilmesinin nedenini, Hıristiyanların muteber kaynaklarını delil olarak kullanmasına yoran Ahmed Midhat, Müdafaa’nın ikinci cildinde, eleştiri noktalarını sıralamış, her başlığa kendi argümanlarını da ekleyerek cevaplandırmıştır. Müdafaa’nın üçüncü cildine “Hıristiyanlığın Mâzisi, Hali, İstikbali” sözünü not düşen Ahmed Midhat, ona gönderilen Fransızca imzasız bir mektup üzerine eserini kaleme aldığını ifade etmektedir. Chateaubriand’ın, Hıristiyanlığın ve özellikle Katolikliğin kıyamete kadar 14 Hikmet Tanyu, “Türkiye’de Dinler Tarihi’nin Tarihçesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. VIII (1961), ss. 115-19. 9 devam edecek yegâne din ve sistem olduğunu iddia etmesi üzerine Ahmed Midhat, Müdafaa’nın üçüncü cildinde, Chateaubriand’ın Le Génie de Christianisme isimli kitabını da ele alarak Hıristiyanlığın ilahi kanunu, ahlaki kanunu ve siyasetle ilişkisini üç bölüm altında incelemekte ve böylelikle Müdafaa serisini tamamlamaktadır. Müdafaa serisi, zamanındaki mevcut kaynaklara hâkim ve sade bir üslupla yazıldığı için, yayımlandığı dönemde oldukça rağbet görmüştür; muhtevasında otantik argümanlar kullanıldığı için de günümüzdeki araştırmalara konu olacak değerde bir eserdir.15 15 M. Orhan Okay, “Müdâfaa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2006, c. 31, ss. 459-60. 10 BİRİNCİ BÖLÜM HIRİSTİYANLIĞIN KURULUŞ VE YAYILIŞ TARİHİ Hıristiyanlığın kuruluş ve yayılışıyla ilgili pek çok kitap yazıldığını belirten Ahmed Midhat, bu kitaplarda geçen bilgilerin birbiriyle çelişmesinden ötürü “Hıristiyanlığın Kuruluş ve Yayılış Tarihi”ni anlatmanın zorluğundan yakınmaktadır. Ancak meşakkatli bir durum olsa da Hıristiyanların İslam tarihini araştırdığı gibi Müslümanların da Hıristiyanların geçmişini bilmesinin şart olduğunu söylemekte ve bu nedenle Hıristiyanlığın ortaya çıkış dönemini, coğrafyasını, siyasi, ilmi ve felsefi durumunu incelemektedir.16 A) HIRİSTİYANLIĞIN BAŞLANGICINDA FİLİSTİN COĞRAFYASI 1) Siyasi Durumu Hıristiyanlığın ortaya çıkış yerinin Filistin toprakları olduğunu belirten Ahmed Midhat, burada Yahudilerin yaşadığını ve Mabet’ten dolayı Kudüs bölgesinin Yahudi kıblegâhı olduğunu söylemektedir. Ahmed Midhat, öncelikle bölgenin siyasi tarihini anlatmakta, sırasıyla kralların isimlerini saymaktadır. Aktardığına göre, Filistin bölgesi pek çok istilaya uğramış, farklı devletlerin himayesine girmiş, sık sık yönetim değiştirmiştir. Birçok işkence ve eziyet atlatan Yahudiler, sonunda Makkabiler Hanedanı’nın öncülüğünde isyan etmişler ve M.Ö. 169’da bağımsızlık kazanmışlardır. Ancak, sonraki dönemlerde ortaya çıkan karışıklıklardan yararlanan Romalılar, bölgede hâkimiyeti yeniden ele geçirmişlerdir. M.Ö. 40 civarında Makkabilerden Herod, Romalılara bağlı krallık yapmıştır. Hz. İsa da, Herod döneminde doğmuştur. Roma’nın 16 Ahmed Midhat, Müdafaa: Ehl-i İslâmı Nasraniyete Davet Edenlere Karşı Kaleme Alınmıştır, İstanbul: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, 1300, ss. 98-111; “Hıristiyanlığın Kuruluş ve Yayılış Tarihi” başlığı altındaki bölümlerde Hasan Özarslan’ın tercümesiyle, Ahmed Midhat’ın Müdafaa birinci eserini karşılaştırarak bilgileri derlemekteyiz. Özarslan, Ahmet Mithat Efendi’nin “Müdafaa” (Birinci Kitap) Adlı Eserinin Sadeleştirilmesi ve Eserin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, ss. 94-106. 11 yasal kralı Herod, Roma İmparatoru Neron’dan çok korkmuş ve onun buyrukları doğrultusunda hareket etmiştir.17 Herod’un ölümüyle, çocukları yönetime geçmiştir. Filistin, Romalıların yönlendirmesiyle Herod’un oğulları arasında Yahudiye, Galile, Batanea, İturea isimleriyle bilinen dört bölgeye ayrılmıştır. Daha sonra hâkimiyeti tamamen devralan Romalılar, bölgeye genel bir vali atamıştır. Ancak Yahudiler Roma yönetimine isyan etmiş, M.S. 70 yılında, Roma İmparatoru Titus Yahudi isyanını bastırmış, birkaç yıllık mücadelenin ardından Kudüs şehrini ele geçirmiştir. Yahudiler katliama uğramış, soyları kesilme noktasına gelmiş, farklı bölgelere sürülmüş, kalanlar ise çok zor şartlarda yaşamak zorunda kalmıştır. Bu dönemde Hıristiyan kelimesinin dahi anılmadığını belirten Ahmed Midhat, Hıristiyanlığın İmparator Konstantin döneminde resmiyet kazandığını da eklemektedir.18 Yukarıdaki bilgileri incelediğimizde, Ahmed Midhat’ın bahsettiği verilerin tarihsel araştırmalarla örtüştüğü görülmektedir. Ancak Ahmed Midhat’ın Kral Herod’dan sonra bölgenin dört kısma ayrıldığı şeklinde verdiği bilgi, günümüz kaynaklarında, Yahuda-Samariye, Galile-Perea, İturea-Batanea olmak üzere üç bölge olarak geçmektedir. Kudüs şehrini ele geçirdiği dönemde Roma İmparatoru olarak bahsettiği Titus ise o dönemde, Roma veliaht prensi ve general olarak anılmaktadır. Ancak Titus Flavius Vespasianus, sonradan İmparator olmuştur.19 17 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 110-12. 18 Ahmed Midhat bu bilgileri verirken, Kantu’nun “Tarih-i Umûmî” isimli eserinden faydalandığını açıklamaktadır. Bkz. Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 112-15.Ahmed Midhat’ın Müdafaa I adlı eseri hakkında tez yazan Hasan Özarslan bu kişiyi tayin edememiştir. Özarslan, Ahmet Mithat Efendi’nin “Müdafaa” (Birinci Kitap) Adlı Eserinin Sadeleştirilmesi ve Eserin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, s. 18-19. Ahmed Midhat’ı inceleyen Orhan Okay bu ismi “İtalyan tarihçi Sezar Kaneto” olarak anmaktadır. Yaptığımız araştırmalar sonucunda, bu ismin İtalyan tarihçi “Cesare Cantù”, eserinin de “Historia Universal” olduğunu tespit ettik. Bkz. César Cantu, Histoire Universelle, çev. Eugène Aroux, Paris: Firmin Didot Frères, 1862, c. 6, ss. 144-65. 19 Mehmet Aydın, Hıristiyan Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, ss. 4-5; M. Lutfullah Karaman, “Filistin”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1996, c. 13, s. 90; Nicholas De Lange, “Yahudi Dünyası”, Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, çev. Sevil Atauz, Akın Atauz, İstanbul: İletişim - Equinox/Phaidon (Oxford), 1987, c. IV, ss. 25-26, 32-33. 12 2) İlmî Durum Ahmed Midhat, Filistin’de ilmî gelişimin hangi millet aracılığıyla başladığının tartışmalı olduğunu söylemekte ancak Mısır’a yolculuk yapan bazı Yunanlı düşünürlerin Filistin’de ilmî gelişimi başlattığı kanaatinin yaygın olduğunu dile getirmektedir. Savaşlar, tecrübî edinimler ve âlimler sayesinde maddi ilimlerin kısmen yayıldığını yine de birikimin yetersiz olduğunu da eklemektedir.20 Maddi ilimlerle ilgili olarak o dönemlerde, Aristo’nun “Tabiat Tarihi” isimli eserinin Filistin bölgesine ulaşmadığı düşünülmektedir. Tıbbî ilimler de henüz gelişmemişti; Yahudi hekimler, mesleklerini tecrübe yoluyla icra ediyorlardı. Matematik, Yunanlılarda ileri seviyede gelişmiş ve makineler üzerinde uygulanmıştı; ama Fizik kanunları henüz belirlenmemiş, zan seviyesinde kalmıştı. Bütün bu ilimler, eğitim ve öğretimin yetersizliği, deney yapmanın zorluğu gibi nedenlerle, Filistin bölgesinde yayılamamıştır. Tarih ilmi, Tevrat, Yunan şair Homeros’un şiirleri ve Yunan tarihçi Herodot’un eserleri gibi efsanelerle dolu kaynaklardan oluşmakta, coğrafya ise tarih ilminin içerisinde yer almaktaydı. Hıristiyanlığın başlangıç döneminde Filistin’de en fazla öne çıkan ilim ise ilm-i nücûm (astroloji) olmuştur. Astronomi ve astroloji birbirinden ayrılmamış, halk, gelecekten haber verdiği için efsunlu oldukları zannedilen şeylere itibar etmiştir.21 Ahmed Midhat, maddi ilimlerin durumunu inceledikten sonra manevi ilim olarak belirttiği felsefeyi ele almaktadır. Felsefe, maddi ilimlerden farklı olarak, uygulanması ve kanıtlanması gerekmeyen bir ilimdir. Bu özelliğinden dolayı da o dönemde yaygın ve gözde bir konumdadır; ancak buna rağmen, felsefe ve muhakeme, matematiksel kesinlikler barındırmamakta, insanlığın hak ve özgürlüklerini koruyan siyasi kanunlardan farklı olarak, düşünsel faaliyetlerden, varsayımlardan oluşmaktadır. Bu bilgiler doğrultusunda Ahmed Midhat, felsefenin, Hıristiyanlığa insanları melek yapma gibi bir etkide bulunduğunu söylemekte ve bu yüzden de insanların hak ve özgürlüklerini koruyamayan zannî bir yapısının olduğuna dikkat çekmektedir.22 20 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 115-16. 21 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 116-19. 22 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 120-23. 13 Ahmed Midhat’ın yukarıda ele aldığı, “Hıristiyanlığın başlangıcında Filistin coğrafyasının ilmi durumu” hakkındaki bilgilerin benzerleri bilim tarihi kitaplarında da yer almaktadır.23 Felsefenin, özellikle Yunan Felsefesi’nin Hıristiyanlığa etkisi, günümüz araştırmalarında da dile getirilmektedir. 3) Felsefî Mezhepler Ahmed Midhat, yukarıda geçtiği üzere, ilmî durumdan bahsettikten sonra Filistin coğrafyasında mevcut olan yedi felsefî/dinî grubu incelemektedir. Bu gruplar, Yunan Felsefesi’ndeki sorgulamaları Yahudiliğe uyarlamış, meczedilmiş akımlar olarak nitelendirilmektedir.24 a) Ferisilik Ahmed Midhat, Ferisilik mezhebini belli başlı özellikleriyle kısaca açıklamaktadır. Hillel isimli bir şahsın M.S. 180 civarında kurduğu bu mezhep, Musa şeriatına oldukça bağlıydı. Bu yüzden pek çok mensubu bulunmakta, Kudüs’ün halk arasında en yaygın ve en nüfuzlu mezhebi konumunda yer almaktaydı. Tanrı’nın yüceliğine, öldükten sonra dirilmeye, ruhun ölümsüz olduğuna inanan bu mezhep, ahireti de kabul ederdi; İncillerde de isimleri pek çok kez anılmaktadır.25 Yukarıda Ahmed Midhat’ın vermiş olduğu bilgiler ele alındığında, kurucu olarak anılan Hillel isminin ve verilen tarihinin hatalı olduğu, bunun haricindeki bilgilerin gerek araştırmalarda gerekse Yahudi kaynaklarında da aynı şekilde aktarıldığı tespit edilmektedir. Nitekim “Ayrılmak, ayrı olmak” anlamındaki İbranice “Peruşim” kelimesinden türeyen Ferisilik, İkinci Mabed döneminde, orta sınıf halk arasında yaygın olan mezheplerden biridir. Ancak ideolojik kökeni M.Ö. 5. yüzyıl, Ezra ve Nehemya dönemine dayanmaktadır. Sözlü yasaya önem veren Ferisilik, John Hirkanus (M.Ö. 135-140) zamanında şekillenmeye başlamış, daha sonraları siyasal yönden etkin konuma gelmiştir. Dinî eğitim alanında da faal bir durumda olan Ferisiler, akademiler kurmuştur. M.Ö. birinci asırda Hillel ve Şammay okulları gelişmiş, Birinci Mabed’in 23 A. Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din (Bilim ve Din), İstanbul: Remzi Kitabevi, 1987, ss. 59- 68. 24 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 124. 25 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 125-26. 14 yıkılmasından önce Yavne şehrinde dinî araştırmaların yapıldığı meşhur bir yeşiva faaliyet göstermiştir. Rabbi II. Gamaliel zamanında etkisi artan bu okul, Yahudiliğin günlük ibadetleri, Yahudi takvimi gibi önemli konularda belirleyici olmuştur. Ferisiler, kader, ölülerin yeniden dirilmesi, ahiret ve Mesih inancına sahiptirler. Bu inanç esasları ve bazı Yahudi bayramlarının tarihleri gibi konularda, rakip oldukları Sadukilerden farklı görüşleri benimsemektedirler. Dini kurallara fazlaca bağlı olan grup, zamanla şekilciliğe bürünmüş, bu yüzden de Hz. İsa onları uyarmıştır. 26 b) Sadukilik Ahmed Midhat, Filistin coğrafyasında mevcut olan diğer bir Yahudi mezhebinin de Sadukiler olduğunu, bu mezhebin M.Ö. 3. asırda şekillendiğini söylemektedir. Sadece, Hz. Musa’ya vahyedilen ilk beş kitaptan oluşan (Tekvin, Çıkış, Sayılar, Levilier, Tesniye) Tevrat’ı kabul eden Sadukiler, bunun dışında kalan bölümleri, sözlü geleneğe ait şerh ve yorumları reddetmektedirler. Ferisilerden farklı olarak açık, net ifadeler bulunmamasından ötürü, ruhun bekâsına, iyi-kötü olarak ruhların ayrılmasına, ölümden sonra dirilişe inanmamaktadırlar. Mensubu az olan Sadukiler, halk nezdinde az da olsa etkili olan konumlarından ötürü Ferisilerle münakaşadan da kaçınmamışlardır. İncillerde Sadukilerden de bahsedilmektedir.27 Ahmed Midhat, Sadukiliğin, M.Ö. 300 yıl kadar önce oluştuğunu ifade etmektedir. Her ne kadar bu bilgi Rabbilerin iddiaları arasında yer alsa da, günümüz araştırmacılarının, bu mezhebin oluşum tarihini belirsiz kabul ettiği görülmektedir. Sadukilikle ilgili bilgiler, genellikle rakipleri Ferisilerin muhalif olarak kaleme aldıkları eserlere dayanmaktadır. Sadukilik, M.Ö. 2. yüzyıl - M.S. 1. yüzyıl arasında etkin olan ve genellikle Yahudi aristokrat ailelerine mensup kişilerden oluşan bir mezhepti. Sadukilik isminin İbranice “Tsedukim”, Yunanca “Sadukaoi”den türediği, mezhebin Davut ve Süleyman’ın krallığı döneminde görev yapan Başkohen Sadok’a dayandığı 26 Luka 11:37-53; Yusuf Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın Yayın A.Ş., 2001, c. 1, ss. 173-74; Ömer Faruk Harman, “Yahudilik (VI. Mezhepler ve Dinî Gruplar)”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2013, c. 43, s. 212; Aydın, Hıristiyan Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, ss. 9-11; Yeni Ahit’te geçen Ferisilerle ilgili bölümler için bk. Kollektif, Kutsal Kitap Dizini (Geniş Kapsamlı), İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi - Yeni Yaşam Yayınları, 2004, ss. 695-96. 27 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 126-27. 15 kabul edilmektedir. Rabbiler ise M.Ö. 300 yıl kadar önce yaşamış başka bir Sadok’un kurucu olduğunu söylemekte ancak bu iddia şüpheli bulunmaktadır. Genellikle aristokrat kesimden oluşan, Sanhedrin’le bağlantıları olan, devlet işleriyle uğraşan Sadukiler, Romalıların Mabed’i yıkmasından sonra tarih sahnesinden silinmiş, ancak Tevrat’ın sadece beş kitabını kabul etme düşünceleri, kendilerinden sonraki bazı mezheplerde de devam etmiştir. Sadukiler, sadece yazılı yasayı, yani Tanah’ın ilk beş kitabını (Tevrat) kabul edip, sözlü yasayı reddetmektedirler. Ruhun ölümsüzlüğüne, kadere, ölümden sonra iyi ruhların dirilip kötü ruhların azap göreceğine, ahirete de inanmamaktadırlar.28 İncillerde, Ferisiler kadar çok olmamakla birlikte, Sadukilerden de bahsedilmektedir.29 c) Essenilik Ahmed Midhat’ın incelemesine göre, Filistin’de o dönemlerde bulunan diğer bir mezhep de Essenilerdir. M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış olan Romalı doğa filozofu Pliny, eserinde, Essenilerin evliliğe hoş bakmadıklarını ima etmektedir. Savaşmaya da karşı olan Esseniler, ruhun bekasına inanır, ilahi aşkı tavsiye eder, uzlet hayatı yaşar, ahlak ve vicdan üzerine eğitim alırlardı. Avrupa’dan bazı filozoflar Hz. İsa’nın bu mezhebe mensup olduğunu söylemektedirler. Evrensel Tarih ve Coğrafya Sözlüğü yazarı Bouillet, Essenileri ve Hıristiyanları karşılaştırmış, aralarında pek çok benzerlikler kaydetmiştir. Hem ilk dönem Hıristiyanlarında hem de Essenilerde görülen malların ortaklığı uygulaması büyük bir benzerlik olarak kabul edilmektedir. Papazlar Hz. İsa’yı ilah kabul etmeleri nedeniyle, İsa’nın Esseni mezhebine mensubiyetiyle övünmeseler de, Esseniler ve Hıristiyanlar arasındaki benzerliklerden hoşlanmaktadırlar. M.S. 1. yüzyılda yaşayan Yahudi tarihçi Josephus, Esseniler hakkında, insanları kötülüklerden men ettikleri, her türlü meşakkate katlandıkları, yasak etleri tüketmedikleri gibi övgü ifadeleri kullanmaktadır. Bazı yorumcular, Josephus’un, bu sözleri Hıristiyanlar için söylediğini iddia etmişlerse de, Ahmed Midhat, Yahudi tarihçi Josephus’un 28 Yusuf Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın Yayın A.Ş., 2002, c. 3, s. 558; Harman, “Yahudilik (VI. Mezhepler ve Dinî Gruplar)”, s. 213; Aydın, Hıristiyan Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, ss. 7-9. 29 Yeni Ahit’teki Sadukilerle ilgili bölümler için bk. Kollektif, Kutsal Kitap Dizini (Geniş Kapsamlı), s. 1755. 16 Hıristiyanlar hakkında olumlu ifadelerde bulunmasını mümkün görmemekte ve onun Essenileri Yahudilere ait bir grup olarak açıkladığına vurgu yapmaktadır.30 Ahmed Midhat’ın bahsettiği bu bilgiler günümüz kaynaklarında da teyit edilebilir. Esseniler, Filistin’de M.Ö. 2. asrın ortalarında ortaya çıkan ve M.S. 70 civarında Mabed’in yıkılışına kadar varlığını sürdüren bir mezhepti. Makkabiler isyanı döneminde ortaya çıkan Esseniler, daha sonraları Ölüdeniz’in kuzeybatısında inziva hayatı yaşamışlardı. Üç yıllık özel bir eğitim alan mezhep üyeleri, önderlerine son derece bağlıydılar. Ayrıca gruba sadece erkekler kabul edilir; mütevazı, münzevi, sade bir hayat yaşarlar ve evlenmezlerdi. Esseniler, insanın Tanrı’dan geldiğine, ruhun insan bedeninde hapsolduğuna, ruhun ölümsüzlüğüne, kaderin değişmezliğine, meleklere ve ahirete inanırlardı. Ahlakla ilgili öğretimi önemserler; et ve şarap tüketmezlerdi. İlk dönem Hıristiyanlarının uygulamalarıyla aralarında benzerlikler bulunan Esseniler, tarım ve el sanatlarıyla geçinmekte, elde ettikleri tüm mallar, topluma ait sayılıp ortak kullanmaktaydılar. Vaftizci Yahya’nın ve Hz. İsa’nın da Essenilerle ilişkisi olduğu düşünülmektedir.31 d) Yahudailer Ahmed Midhat, bu grubun üyelerinin kardeş gibi olduklarını, şehvetperestlikten hoşlanmadıklarını söylemektedir. Bazı kişiler, bu grubun Yahuda isimli şahsı ilah kabul ettiklerini iddia etse de, Ahmed Midhat’a göre, bu bilgi doğru değildir.32 Hakkında herhangi bir rivayete ulaşamadığımız Yahudailer (Yahudacılar) ile ilgili bilgiler, Voltaire’nin Felsefe Sözlüğü’nde geçmektedir. Ahmed Midhat da bu sözlükte geçen bilgiler doğrultusunda aktarımda bulunmaktadır. Büyük ihtimalle Ahmed Midhat, Voltaire’yi kaynak olarak kullanmış olmalıdır.33 30 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 127-30. 31 Aydın, Hıristiyan Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, ss. 11-12; Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, 2001, c. 1, ss. 158-59; İsmail Taşpınar, “Hz. İsa Döneminde Bir Münzevi Cemaat: Esseniler”, Köprü Dergisi, sy. 93 (2006), ss. 152-54; Kürşat Demirci, “Hıristiyanlık (II. Tarih)”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1998, c. 17, s. 330; Harman, “Yahudilik (VI. Mezhepler ve Dinî Gruplar)”, ss. 213-14. 32 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 131. 33 Voltaire, Felsefe Sözlüğü, çev. Lûtfi Ay, İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitabevleri, 1977, c. I, ss. 192-93, 454. 17 e) Therapeuteler Beşinci Yahudi mezhebi olarak Therapeuteler’i ele alan Ahmed Midhat, Voltaire’nin bu grubu Essenilerden ayırdığını, ancak araştırmacıların, Therapeuteler ile Esseniler arasında büyük benzerlikler bulduğunu, hatta Therapeuteler’in, Essenilerin bir kolu olduğunu açıklamaktadır. Eski filozoflardan Philon, bu grubun ilahi aşk ile kendilerinden geçtikleri için bu ismi aldıklarını, Yunanca “Therapeute” kelimesinin Muhibbullah anlamına geldiğini belirtmektedir. Evlenmeyi hoş karşılamayan Therapeuteler, fakir bir hayat sürmekteydiler. İncillerin içeriğiyle, Therapeuteler’in uygulamaları arasındaki benzerlikten ötürü Eusebius ve Aziz Jerome bu grubun Hıristiyan olduğunu rivayet etseler de, Ahmed Midhat, bunların Yahudi bir grup olduğuna ve Hıristiyanlığın daha sonra ortaya çıktığına dikkat çekmektedir.34 Günümüz kaynaklarında, Therapeuteler’in, Essenilere çok benzeyen, münzevi bir hayat süren, M.S. 1. asırda İskenderiye’de yaşamış bir hareket olduğu görülmektedir. Therapeute sözcüğü “şifa”, “ibadet” anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla onların insan ruhunun şifacıları oldukları, Tanrı’ya kullukları vurgulanmaktadır. Theraputeler’den bahseden tek kaynak Ahmed Midhat’ın da belirttiği Philon’un De Vita Contemplativa adlı eseridir. Mütevazı yaşayan Theraupeuteler, güneşin doğuşunda ve batışında meditasyona da önem verirlerdi. Kutsal yazıları araştıran bu grup, haftanın altı günü uzlet hayatı yaşıyordu. Voltaire bunların evlenmediklerini de söylemektedir.35 f) Rekabiler Ahmed Midhat, altıncı Yahudi mezhebi olarak incelediği Rekabiler’in günümüzde kalıntılarının bulunduğunu, şarabı haram kabul ettiklerini, bir damla bile içmediklerini söylemektedir. Voltaire, bu grubun uygulamasından hareketle İslam’da içki yasağı bulunduğunu iddia etse de, Ahmed Midhat bu durumu Voltaire’nin İslam hakkındaki bilgisizliğine hamletmektedir.36 34 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 131-32. 35 Harman, “Yahudilik (VI. Mezhepler ve Dinî Gruplar)”, s. 214; Voltaire, Felsefe Sözlüğü, c. I, s. 193. 36 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 133; Voltaire, Felsefe Sözlüğü, c. I, s. 454. 18 Eski Ahit’te de bahsedilen Rekabiler, zühd hayatı yaşayan Medyenli bir kabileydi.37 Rekabiler, şarap içmezler,38 sade giyinirler ve kent yaşamını tercih etmezlerdi. Çölde yaşayan bu grup, Essenilerle ilişkilendirilmekte, Yahudi zühd hayatına öncülük eden bir kâhin (kohen) kabilesi oldukları düşünülmektedir.39 g) Heroditler Ahmed Midhat’ın ele aldığı yedinci mezhep de Heroditlerdir. Roma İmparatorunun gözetiminde krallığa gelen Herod, Kudüs’ü imar ettiği ve kuraklık yaşandığında halka yardım ettiği için, bir grup Yahudi, Herod’un beklenen Mesih olduğunu iddia etmişler ve Herodit mezhebini kurmuşlardır. 40 Roma yönetimini ve Herod’un krallığını destekleyen bir grup olan Heroditler, Yunan kültürüyle Yahudiliği kaynaştırmayı ilke edinmiştiler. Dinî olmaktan çok siyasi bir yönü olan bu mezhebin, Herod’u Mesih kabul edip etmediklerine ulaşılamamakla birlikte Yeni Ahit’te İsa Mesih düşmanı oldukları görülmektedir.41 h) Vaftizci Yahya Ahmed Midhat yedi mezhepten ayrı olarak, gerçek isminin Yuhanna olduğunu belirttiği Vaftizci Yahya’yı ele almaktadır. Vaftizci Yahya’nın, insanları kendi yoluna çağırdığını söyleyen Ahmed Midhat, bazı kişilerin Vaftizci Yahya’yı, yukarıda incelediğimiz mezheplerin devamında, sekizinci bir grubun kurucusu saydıklarını, kimilerinin ise Hıristiyanlığın öncü bir ismi olarak gördüklerini dile getirmektedir. Hıristiyanlar, Musul, Diyarbakır çevresinde oluşan Yuhannai-Yakubi Hıristiyan grubunun, Vaftizci Yahya aracılığıyla Hıristiyanlığı öğrendiklerini onaylamaktadırlar. Nitekim Elçilerin İşleri’nde açıklandığına göre, Aziz Pavlus, Efes’te bu gruba rastlamış, bu grubun Kutsal Ruh diye bir şeyin varlığından haberdar olmadıklarını duyunca, onları kimin vaftiz ettiğini sormuş ve Yunanna cevabını almıştır. Bu yüzden Ahmed Midhat, bu grubu diğer Hıristiyan mezheplerden ayrı tutmaktadır. Ayrıca bazı Hıristiyan 37 Nehemya 3:14; 1 Tarihler 2:55. 38 Yeremya 35:5-14. 39 Kürşat Demirci, “Zühd (Diğer Dinlerde)”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2013, c. 44, s. 534. 40 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 133-34. 41 Demirci, “Hıristiyanlık (II. Tarih)”, s. 330; Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara: Vadi Yayınları, 1998, ss. 168-69. 19 büyükleri, Hz. İsa’yı vaftiz eden kişinin Vaftizci Yahya olması nedeniyle, Hıristiyanlığı kuran kişinin Vaftizci Yahya olması gerektiğini söylemekte, bu durumun da Hıristiyanlar aleyhinde bir sorun olduğunu dile getirmektedirler. Yine de Ahmed Midhat, Hıristiyanlığın kurucusunun Hz. İsa olduğunu eklemektedir.42 Herod’dan sonra oğullarının Filistin topraklarını bölüşerek yönettiği dönemde yaşayan Vaftizci Yahya ve takipçileri hakkındaki bilgiler, Kur’an’a, İncillere, Yahudi tarihçi Josephus’un verdiği bilgilere ve Sabiilerin kutsal kitabı Ginza’da geçen Yahya Kitabı’na dayanmaktadır. Halkın dikkatini çeken Yahya, Ürdün kırsal bölgesinde ve Ölüdeniz civarında yaşamıştır. Deve tüyünden elbise giyip, çekirge ve yaban balı yiyerek çölde zühd hayatı sürdürmüştür. Bu yüzden Yahya’nın, zühd hayatı yaşayan Yahudi grup Essenilerden olduğu düşünülmektedir. 1947’de Ölüdeniz civarında bulunan yazılar da bu görüşü güçlendirmektedir. Ancak Yahya’nın yerleşik bir cemaat kurmaması, Essenilerden farklı olarak bütün Yahudi toplumuna hitap etmesi, sadece bir kez vaftizi gerçekleştirip ebedi kurtuluşa yönlendirmesi, Esseniler gibi beyaz elbise giymemesinden hareketle bu görüş çürütülmektedir.43 Hıristiyanlıkta İsa’nın teyzesinin oğlu ve vaftizcisi olan Yahya, M.S. 27’de faaliyete başlamış ve Ürdün nehri civarında insanları vaftiz eden, onları kıyamet gününe ve Tanrı Krallığının kurulacağı güne hazırlayan bir kişi olarak sunulmaktadır. İsa’yı vaftiz edip etmediği tartışmalı olan Yahya’nın, Matta ve Markos’a göre İsa’yı vaftiz ettiği, Luka’ya göre ise vaftiz etmediği belirtilmektedir. Yahudilerin seçilmişlik düşüncesine karşı olan Yahya, insanları vaftiz ederek manevi kirlerden arındırdığını, insanların Tanrı’nın isteğine yönelik bir hayat geçirmeleri gerektiğini söylemiştir. Ayrıca suyla değil, Kutsal Ruh’la vaftiz edecek birinin geleceğini İncil’de müjdelemektedir.44 Yahya’nın ölümüyle ilgili olarak, Galile ve Perea bölgesinin yöneticisi Herod Antipas’ın, davetinde etkili olduğu, insanları etrafına topladığı ve kralın meşru olmayan evliliğini eleştirdiği için Yahya’yı, hapse attırdığı ve sonra idam ettirdiği rivayet edilmektedir.45 42 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 134-36. 43 Mahmut Aydın, “Yahyâ”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2013, c. 43, ss. 232-33. 44 Markos 1:8. 45 Aydın, “Yahyâ”, ss. 232-33. 20 Ahmed Midhat’ın ele aldığı “Vaftizci Yahya’nın Yuhannai-Yakubiler ile (günümüzdeki Süryaniler) ilişkisi olduğu” rivayetine, günümüz kaynaklarında ulaşılamamakla beraber, Vaftizci Yahya’nın genel olarak Sabiiler ile ilişkilendirildiği ortaya çıkmaktadır.46 Ahmed Midhat, Elçilerin İşleri’nden aktardığı bölümde de, Pavlus ile konuşan grubu Yakubiler olarak nitelemekteydi; Hıristiyan yorumcular, Pavlus’un konuştuğu kişilerin hiçbir şekilde Hıristiyan kabul edilemeyeceğini dile getirmektedirler.47 46 Şinasi Gündüz (ed.), Yaşayan Dünya Dinleri, 3. bs., Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010, ss. 478-79. 47 Elçilerin İşleri 19:1-7; John R. W. Stott, Elçilerin İşleri: Dünyanın Sonuna Doğru, çev. Murat Yılmaz, İstanbul: Haberci, 2017, ss. 423-24. 21 İKİNCİ BÖLÜM HAVARİLER Arapçada kusursuz, seçilmiş, özverili arkadaş, dost gibi anlamlara gelen havari kelimesi, terim olarak, Allah’ın peygamberlerine iman edip yardımcı olan herkesi ifade etmektedir. Özelde ise “Hz. İsa’nın kendisine yardımcı olmak üzere seçtiği on iki kişiden her biri” için kullanılmaktadır.48 Ahmed Midhat, Hz. İsa’nın İncillerde oluşturulmuş hayat hikâyesinin sahih olmadığını belirtmekte, isteyenlerin İsa’nın bu mitolojik hikâyesini, Protestanların herkese dağıttığı İncillerde bulabileceğini eklemektedir. Tekrara girmemek için İsa’nın biyografisini değil de, havarileri ele almayı daha uygun gördüğünü söylemekte ve havarileri incelemektedir.49 Kilise kaynaklarında, havariler ile ilgili pek çok ayrıntı olduğunu söyleyen Ahmed Midhat, bu şekilde havarilerin attıkları her adımın biliniyor olduğu izlenimi oluşturulduğunu dile getirmektedir. Ayrıca Hz. İsa’ya ait olan ölüleri diriltme mucizesi de dâhil olmak üzere, havarilerin de pek çok olağanüstü işler gösterdiği yönündeki rivayetlerin İncillerde mevcut olduğunu da ifade etmektedir. Ahmed Midhat, donanımlı Hıristiyan yorumcuların kilise kaynaklarında geçen bu bilgileri kaynak ve delil olarak kabul etmediklerini, ancak İnciller ve Elçilerin İşleri’nde geçen olayların asıl, orijinal hallerini de açıklayamadıklarını eklemektedir.50 Havarilerle ilgili pek çok biyografi kitabı yazıldığını, ancak kaynak olarak kullandığı kitaplardan sahih olabilecek bilgileri almaya çalıştığını söyleyen Ahmed Midhat, zan içeren, râvisi, kaynağı belli olmayan rivayetleri aktardığında, eserinde bunu belirttiğini ifade etmektedir. Kilise kitaplarında; balıkçı, cahil, sıradan kişiler olarak açıklanan, yakalanma ihtimaline karşı İsa’ya ihanet eden, çarmıhtan sonra dünyaya misyonerlik faaliyetleri için dağılan, grup grup insanları hidayete erdiren, ölüleri 48 Osman Cilacı, “Havâri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1997, c. 16, s. 513. 49 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 140. 50 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 160-62. 22 diriltmeyi başaran havarilerin, sonunda kralların idam kararından kurtulamayıp şehit olduklarını yazmaktadır. Voltaire ise, havarilerle, o dönemde yaşayan filozofların arasında hiçbir münazara bulunmamasına dikkat çekmektedir. Ahmed Midhat, havarilerin dünyayı hidayete erdirdiğine dair herhangi bir tarihi verinin bulunmadığını, hatta tarihî gerçekliğin tamamen zıt durumda olduğunu vurgulamaktadır. Buna ek olarak, Müslümanların ve akıl sahibi her kişinin havarilerle ilgili kabul edebileceği bilgileri şu şekilde özetlemektedir. Havariler, cahil, sıradan, balıkçılıkla uğraşan kişilerken, Hz. İsa’dan sonra Kudüs’te yaşayamayıp diğer ülkelere gitmişler, oralarda Hz. İsa’nın mesajını anlatmışlar ve çoğu zaman anlattıkları farklı anlaşılmış, değiştirilmiş ve sonunda onları anlayamayan halk, havarileri kâfir olarak nitelendirmiş, bu durumdan ötürü yakalanıp idam edilmişlerdir. Havarilerin Hz. İsa’yı kısa bir müddet gördüğünü belirten Ahmed Midhat, havarilerin İncil’le ilgili az bir bilgiye sahip olduğunu da eklemektedir.51 Bahsettiği üzere Ahmed Midhat, olabildiğince güvenilir kaynaklara başvurarak havarileri ele almakta, kaynaklarda on iki kişi olarak verilen havarileri tek tek incelemektedir. Ahmed Midhat’ın, Petrus’la ilgili ayrıntılı bir araştırma yaptığı ve genellikle Yeni Ahit’i kaynak olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Havarilere eklenen bazı kişilerin olduğunu da belirten Ahmed Midhat, Pavlus’u ise özel bir başlıkta kaleme almaktadır. A) HZ. İSA DÖNEMİNDEKİ HAVARİLER 1) Petrus a) Adı ve Etimolojisi Ahmed Midhat Efendi, Petrus’un, Hıristiyanlarca havarilerin en büyüğü olduğunu ve “Havariler prensi” sayıldığını belirttikten52 sonra Petrus isminin kökeni hakkında şu bilgileri vermektedir: “Bu ismi Frenkler, ‘Piyer’ diye okurlar. Manası ‘taş’ demektir. Yahudiyyece ‘Sefas’ denilirmiş. Havarilerden Etyen’in kardeşidir. Evvela 51 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 163-74. 52 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 141. 23 kendisine ‘Simun’ diye nida olunurken, Mesih: ‘Sen bir taşsın ki o taşın üzerine kilisemi bina edeceğim.’53 demiş olduğundan ol münasebetle kendisine ‘Petrus’ denilmiştir. Bu söz İncil’de münderiçtir.”54 Asıl adı Simon55 olan Petrus’un, Yeni Ahit’te Simon,56 Simeon/Symeon57 ve Simon Petrus58 gibi kullanımları mevcuttur. Simon-Simeon ismi, muhtemelen o dönemde Yahudiler arasındaki yaygın bir geleneğe göre verilmiştir.59 Bu gelenekte, Grek-Roman isimleriyle benzer söylenişte olan ve Eski Ahit’te geçen tanınmış şahısların isimleri erkek çocuklarına konulmaktaydı.60 Ayrıca Simon isminin, kendisine sünnet olduğunda verildiği de düşünülmektedir.61 Petrus kelimesi etimolojik olarak Aramice kökenli “Kepha”dan gelmektedir. “Kepha” sözlükte “taş” anlamına gelen dişil bir kelimedir.62 Bu kelimenin eril şekli, sonuna “s” sesinin eklenmesiyle elde edilmektedir. O halde Kephas (Petros) özel ve eril bir isimdir.63 Kephas, Grekçeye “petra”dan (taş) çekimlenen Petros olarak, Latinceye “Petrus” ve İngilizceye “Peter” şeklinde geçmiştir.64 Pavlus’un mektuplarında “Peter” ve “Cephas” isimleri çokça kullanılmaktadır.65 53 Matta 16:18. 54 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 141. 55 Johann Peter Kirsch, “St. Peter, Prince of the Apostles”, Catholic Encyclopedia, (21.01.2018), http://www.newadvent.org/cathen/11744a.htm. 56 Matta 4:18; 16:17; Markos 1:30; Luka 4:38; Yuhanna 1:42. 57 Elçilerin İşleri 15:14. 58 2. Petrus 1:1. 59 Joseph A. Fitzmyer, “Aramaic Kepha’ and Peter’s Name in the New Testament”, Text and Interpretation: Studies in the New Testament Presented to Matthew Black, ed. Robert McLachlan Wilson, Ernest Best, London, New York, Melbourne: Cambridge University Press, 1979, s. 122. 60 Ayrıca bk. Yaratılış 29:33; Luka 2:25-34. 61 Muammer Ulutürk, Hıristiyanlıkta Havarilik, (Doktora Tezi), Konya: Selçuk Üniversitesi, 2005, s. 54. 62 Abdulehad Dâvûd, İncil ve Salib, çev. Kudret Büyükcoşkun, İstanbul: İnkılab Yayınları, 1999, ss. 182-83; “Κηφᾶς (Képhas)”, Strong’s Concordance, (23.01.2018), http://biblehub.com/greek/2786.htm. 63 Ulutürk, Hıristiyanlıkta Havarilik, s. 54; Dâvûd, İncil ve Salib, s. 183; “Πέτρος (Petros)”, Strong’s Concordance, (23.01.2018), http://biblehub.com/greek/4074.htm. 64 “Πέτρος (Petros)”; “Κηφᾶς (Képhas)”. 65 Donald P. Senior, “Peter”, Encyclopedia of Early Christianity, New York, London: Routledge, 1999, s. 902. 24 Ahmed Midhat Efendi’nin kaynaklarının çoğu Fransızca olduğu için, Petrus hakkındaki bilgilere Frenklerin66 isimlendirmesiyle başlamıştır. Fransızcada Petrus’un karşılığı, taş manasına gelen “Pierre”dir. Yukarıdaki alıntıda da görüldüğü üzere, Ahmed Midhat, Petrus’un ismini “Yahudiyyece Sefas” olarak açıklamaktadır. Petrus’un İbranice ismi, Şimeon67 veya “Simon bar Yonah”68 (Yonah oğlu Simon) olduğuna göre,69 Ahmed Midhat’ın, “Yahudiyyece” ile kastının İbranice değil, Hz. İsa döneminde Yahudilerin günlük halk dilinde kullandıkları Aramice olduğunu varsayabiliriz. Bu durumda, Aramice “Kephas” (Cephas) Osmanlıcada “Sefas” olarak telaffuz edilmiş olmalıdır. Petrus’a Aramicede “taş, kaya” manasına gelen bu ismin verilmesinin nedeni olarak onun sert karakterli olması gösterilmiştir. Başka bir yoruma göre ise burada geçen taş kelimesi “kıymetli taş, mücevher” anlamındadır.70 Petrus ismi, Mesih’in Simon’a sonradan verdiği bir unvandır.71 Simon, kardeşi havari Andreas aracılığıyla Mesih ile ilk görüşmesinde “Petrus” ismini almıştır:72 “Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek. Göklerin egemenliğinin anahtarını sana vereceğim. Yeryüzünde bağlayacağın her şey, göklerde de bağlanmış olacak; yeryüzünde çözdüğün her şey göklerde de çözülmüş olacak.”73 Mesih’in yukarıdaki ifadeleri, sadece Petrus’un güçlü kişiliğini vurgulamakla kalmamış; göklerin egemenliğinin anahtarının kendisine teslim edildiğinin açıklanması 66 Osmanlıların Avrupalılara, özellikle Fransızlara verdikleri ad. “Frenk”, Türk Dil Kurumu, (18.02.2018), http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5a89b7db8c448 7.72403435. 67 Kemal Polat, Katolik Hıristiyanlık’ta Azizlik ve Azizler, Erzurum: Salkımsöğüt, 2008, s. 264. 68 Markus Bockmuehl, “Simon Peter’s Names in Jewish Sources”, Journal of Jewish Studies, c. 55, sy. 1 (2004), s. 76. 69 Ayrıca Arapçada “Şem’un Petrus” olarak geçmektedir. Dâvûd, İncil ve Salib, s. 181. 70 A. Edward Siecienski, The Papacy and the Orthodox: Sources and History of a Debate, New York: Oxford University Press, 2017, s. 24. 71 Ulutürk, Hıristiyanlıkta Havarilik, s. 54. 72 Kirsch, “St. Peter, Prince of the Apostles”. 73 Matta 16:18-19. 25 onu ölümünden sonra da değerini yitirmeyecek bir kişi haline getirmiştir.74 Başka bir deyişle, “kaya” olarak isimlendirilmesi, egemenliğin anahtarının ona verilmesi, yeryüzünde ve gökyüzünde bağlayıcı ve çözücü gücünün olması Petrus’u ayrıcalıklı konuma yerleştirmiştir. Nitekim bu ifadeler, onun kilisenin temeli olacağına dair en güçlü kutsal kitap işaretleri olarak kabul edilmektedir.75 Matta 16:18-19’da yer alan bu ifadeler kiliseler arasında büyük anlaşmazlıklara ve kanlı savaşlara neden olmuştur.76 Nitekim Roma Kilisesi’nde Papalık otoritesinin teolojik temeli,77 Petrus hakkındaki bu ifadelere dayanılarak oluşturulmuştur. Buna karşın, bazı kiliseler de Matta 16:18’de geçen Aramice taş kelimesinin dişil bir cins isim olmasından hareketle, İsa’nın “taş” ile kastettiğinin Petrus değil, Mesih, yani kendisi olduğunu ve dolayısıyla kilisenin temelinin Petrus değil, bizzat Mesih olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca diğer kiliseler Petrus’un şahsının değil, itikadının taşa benzetildiğini de savunmuşlardır.78 Bu etimolojik açıklamalardan hareketle, Ahmed Midhat’ın, Petrus kelimesinin kökeni, Simon’a Petrus ismini İsa Mesih’in vermesi ve Hıristiyanların Petrus’u “Havarilerin prensi”79 kabul etmesi hakkında verdiği bilgilerin doğru olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte Ahmed Midhat, Hıristiyanların, Petrus’un konumunu yüceltmek için İsa’ya bu sözleri nispet ettiklerini öne sürmektedir.80 Görüşünü teyit etmek için Yeni Ahit’ten bazı cümleleri de delil olarak kullanmaktadır. Onun bu konuyla ilgili görüşleri ileride değerlendirilecektir. 74 Hatice Çiçek, Papanın Yanılmazlığı Sorunu ve Hans Küng’ün Yanılmazlık Doktrinini Eleştirisi, (Yüksek Lisans Tezi), Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2010, s. 31. 75 Çiçek, Papanın Yanılmazlığı Sorunu ve Hans Küng’ün Yanılmazlık Doktrinini Eleştirisi, s. 32. 76 Dâvûd, İncil ve Salib, s. 182. 77 Bekir Zakir Çoban, Geçmişten Günümüze Papalık, İstanbul: İnsan Yayınları, 2009, s. 32. 78 Dâvûd, İncil ve Salib, ss. 182-83; Patrick Toner, Petrus’un kişiliğinden ziyade itikadının taşa benzetilmesini zorlama bir tevil olarak görmüştür. Çünkü Petrus’u seçen bizzat Hz. İsa’dır. Toner’e göre, bu ifadeler, İsa ve Petrus’un birlikte hareket ettiğini ve Petrus’a verilen bu otoritenin devamlılığının da psikoposlar kurulu aracılığıyla olacağına işaret etmektedir. Bk. Çiçek, Papanın Yanılmazlığı Sorunu ve Hans Küng’ün Yanılmazlık Doktrinini Eleştirisi, s. 32. 79 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 141; Ulutürk, Hıristiyanlıkta Havarilik, s. 55. 80 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 141. 26 b) Biyografisi Her şeyden önce, Ahmed Midhat’ın, Petrus hakkında ayrıntılı biyografik bilgiler vermediğini belirtmeliyiz. Zira o, ileride inceleyeceğimiz üzere, İncillerden bazı bölümleri ele aldıktan sonra Petrus’un kişiliği hakkında ayrıntılı bilgi vermeye gerek kalmadığını söylemektedir.81 Kilisenin temeli olan Petrus, İncil rivayetine göre82 Celile gölünün kenarında balıkçıdır.83 İncillerde Petrus’un, Zebedi’nin oğulları Yakub ve Yuhanna ile iş ortağı olduğu,84 geçimini Celile’den (Taberiye) sağladığı açıklanmaktadır.85 Petrus’un doğduğu yer olan Beytsayda86 ve yine onun yerleştiği Kefernahum87 da, balıkçılıkla geçinen kasabalardır.88 Havari Andre’nin,89 Petrus’un kardeşi olduğu bilgisini de veren Ahmed Midhat, başka bir kısımda90 ise Andre’nin ismini, Etyen olarak zikretmektedir. Sözü geçen Havari Andre’nin ismi, İncillerde Andreas’tır.91 Vaftizci Yahya’nın takipçisi olan Andreas92 aynı zamanda Petrus’u, Mesih’le tanıştıran kişidir. Matta ve Markos’ta da Andreas, Petrus’un kardeşi olarak geçmekte ve iki kardeşin balıkçı olduğu bilgisi verilmektedir.93 On iki havarinin ismi göz önüne alındığında,94 Petrus’un havariler arasında Andreas’tan başka kardeşinin olmadığı anlaşılmaktadır.95 Bu yüzden Ahmed Midhat, 81 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 149. 82 Matta 4:18. 83 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 142. 84 Matta ve Markos İncillerinde Petrus’un, Zebedi’nin oğullarıyla ortak olduğu bilgisi geçmemektedir. Matta ve Markos, Zebedi’nin oğulları Yakub ve Yuhanna’yı ağlarını onaran balıkçılar olarak tanıtmakta; ancak Petrus’la iş ortağı olduklarını açıklamamaktadır. Luka’da ise onların, Petrus’la iş ortağı oldukları görülmektedir. Matta 4:21-22; Markos 1:19-20; Luka 5:10. 85 Halim Işık, İlk Papa Aziz Petrus’tan Son Papa Ratzinger’e Papalık Tarihi, İstanbul: Ozan Yayıncılık, 2006, s. 29. 86 Kirsch, “St. Peter, Prince of the Apostles”. 87 Kirsch, “St. Peter, Prince of the Apostles”. 88 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, s. 20. 89 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 150. 90 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 141. 91 Matta 4:18; 10:2; Markos 1:16, 29; Markos 3:14; 13:3; Luka 6:13; Yuhanna 1:40, 44; 6:8, Elçilerin İşleri 1:13. 92 Yuhanna 1:40. 93 Matta 4:18; Markos 1:16. 94 Matta 10:2. 95 Ulutürk, Hıristiyanlıkta Havarilik, s. 56. 27 Petrus’un kardeşinin ismini Andre olarak açıklarken haklı olsa da, Etyen96 ismini ona yanlışlıkla nispet etmiştir. Etyen isminin kitapta ya imla yanlışı olarak yazıldığını ya da sehven verildiğini düşünebiliriz. Ahmed Midhat’ın ayrıntılı olarak ele aldığı bir konu da, Petrus’un cahil olması, yani okuma-yazma bilmemesidir. Aslında Ahmed Midhat, sadece Petrus’un değil, havarilerin hepsinin bu sıfatla anıldığını açıklamaktadır. Ancak burada havarilere cahillik sıfatını nispet edenin Ahmed Midhat değil, Hıristiyan kaynakları olduğu belirtilmelidir. Söz gelimi Ansiklopedi adlı eserde, Kardinal Gose’ye97 atıfla, havarilerin hepsinin “cahil, fakir, haysiyetsiz, hasepsiz [asalet yoksunu]” gibi sıfatlarla anıldığı ve bu sıfatların tahkir için değil, Hıristiyanlığın değerini yüceltmek için verildiği ifade edilmektedir.98 Buna mukabil, Müdafaa’nın ikinci cildinde açıklandığına göre, Mösyö Dwight, havarilerin cahil sıfatıyla muttasıf olmasının sadece dini yayma görevi verilmeden önce geçerli olduğunu savunmaktadır. Ayrıca ümmi kişilerin de dini yaymak için gönderilebileceğini, bu hususu Müslüman ya da Hıristiyan herkesin kabul edeceğini ve bu yüzden havarilerin cahil ve fakir sınıfından olmalarının onların ahlakına zarar vermeyeceğini dile getirmiştir.99 Bu itiraza cevaben Ahmed Midhat Efendi, Kardinal Gose ile Dwight arasındaki yaklaşım farklılığına dikkat çekmektedir: “Müdafaa’nın 142 numaralı sahifesinde tasrih edilmiştir ki havarileri “cahil, fakir, haysiyetsiz” diye ilk tarif eden zat Kardinal Gose’dir. Ansiklopedi ve sair bunca terâcim-i ahval kitapları da Kardinal mumi ileyhe ittibaan öyle yazılmıştır…”100 “Ona şüphe yok hatta Nebi Zi-şân Efendimiz Hazretleri dahî ümmi idiler. Şu kadar ki her ümminin davâ-yı nübüvvet etmesi teslim olunur mu olunmaz mı burası cây-ı dikkattir (…) Havarilerin cahil mahil oldukları hakkında yalnız Kardinal Jose’nin [Gose] tabirini irad ile iktifa eylemiş 96 Etyen (Étienne) ismi, Stephen isminin Fransızcasıdır. Bu isimdeki Aziz Stephen, Elçilerin İşleri 6:5’te de geçen, ilk diyakonlardan biridir ve Hıristiyanların ilk şehididir. Charles Souvay, “St. Stephen”, Catholic Encyclopedia, (28.01.2018), http://www.newadvent.org/cathen/14286b.htm. 97 Hasan Özarslan, Johann Melchior Goeze olduğunu belirtmiştir. Özarslan, Ahmet Mithat Efendi’nin “Müdafaa” (Birinci Kitap) Adlı Eserinin Sadeleştirilmesi ve Eserin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, s. 18. Ancak Özarslan’ın işaret ettiği Goeze, Luteran bir pastördür. Halbuki Ahmed Midhat’ın bahsettiği kişi bir kardinal, yani Katoliktir. Bu durumda, Özarslan’ın teşhisinin doğru olmadığı söylenebilir. 98 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 142-43. 99 Ahmed Midhat, Müdafaa’ya Mukabele ve Mukabele’ye Müdafaa: Mösyö Dwight’ın Müdafaa’ya Mukabelesine karşı Ahmed Midhat Efendi’nin Müdafaası, İstanbul: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, 1300, s. 26. 100 Ahmed Midhat, Müdafaa II, s. 32. 28 idik. Havarilik hizmetini ümmilik lekedâr etmeyeceğini biz Mösyö Divayt [Dwight] Hazretlerinden ziyade tasdik ederiz.”101 Buna ek olarak Ahmed Midhat, Hıristiyanlığı aşağılayan bazı Avrupalı yazarların, “Dağda yaşayan birkaç balıkçının (havarilerin) Yunanca bilmediklerini” ifade eden sözlerine de itimat etmediğini ve Kardinal Gose gibi güvenilir birinden alıntı yaptığını açıklamıştır.102 Petrus’un cahil olması konusuna geri dönersek, bu bilginin Elçilerin İşleri’ne göre kısmen doğru olduğunu söyleyebiliriz.103 Nitekim Petrus’un, sadece temel düzeyde okuma yazma bildiği ve Grekçesinin (Yunanca) kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Petrus’un İsa’yı üç kez inkâr etmesi hadisesinde104 de Petrus, Celile aksanına sahip olduğu için fark edilmektedir. Ayrıca Papias’ın,105 Markos’u “Petrus’un tercümanı” olarak tanımlaması da, Petrus’un Grekçe bilgisinin sınırlı olduğu iddiasını desteklemektedir.106 Kısaca ifade etmek gerekirse, Ahmed Midhat’ın Petrus hakkında verdiği biyografik bilgilerin temel kaynağının Yeni Ahit olduğu ve çoğu zaman doğruyu yansıttığı görülmektedir. b.1) Petrus’un Karakteri İncil yazarları bir yandan Petrus’un faziletlerini anlatırken öbür yandan da onun hatalarına dikkat çekmektedirler.107 Ahmed Midhat Efendi de İncillerdeki bu ikircikli tavrı fark etmiştir. İncillerde İsa’nın Petrus hakkında, “Yeryüzünde senin bağlamış olduğunu gökte Allah dahi bağlayacaktır, çözmüş olduğunu çözecektir.”108 gibi övgü 101 Ahmed Midhat, Müdafaa II, ss. 44-45. 102 Ahmed Midhat, Müdafaa II, ss. 44-45. 103 “Kurul üyeleri, Petrus’la Yuhanna’nın yürekliliğini görüp de bunların eğitim görmemiş, sıradan kişiler olduklarını anlayınca şaştılar ve onların İsa’yla birlikte bulunduklarını fark ettiler.” (Elçilerin İşleri 4:13). 104 “Orada duranlar az sonra Petrus’a yaklaşıp, ‘Gerçekten sen de onlardansın. Konuşman seni ele veriyor.’ dediler.” (Matta 26:73; Markos 14:70). 105 Apostolik Babalardan olan Papias (y. 60-130), Anadolu’daki Hierapolis’in (Denizli) piskoposudur. Papias’a göre Markos, İncilini Petrus’tan aldığı bilgiler doğrultusunda yazmıştır. Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 301. 106 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, s. 18. 107 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, s. 30. 108 Matta 16:19. 29 ifadeleri109 kullandığı açıklanmaktadır. Buna karşın ileride işaret edeceğimiz üzere, İsa’nın Petrus’la ilgili nefret içerikli bazı ifadeleri de bulunmaktadır. Nefret bildiren ifadelerle, övgü ifadelerinin birlikte bulunmasının bir çelişki olduğunu belirten Ahmed Midhat, bu iki zıt ifadeden birinin doğru kabul edilmesi halinde diğer ifadenin yalanlanacağını, bu durumda da İncillerin çelişkili olduğu sonucuna ulaşılacağını iddia etmektedir.110 Ahmed Midhat’a göre, kilisenin temeli olan Petrus, İsa’ya layık bir öğrenci değildir. Nitekim Yeni Ahit İsa’nın Petrus’u azarladığını ve Petrus’un İsa’dan şüphe ettiğini açıklanmaktadır. b.2) Petrus’un İnkârı Kanonik kabul edilen İncillerde geçtiği üzere, İsa ve Petrus arasında anlaşmazlıklar vardır. Bu anlaşmazlıklar arasında “Petrus’un İsa’yı üç kez inkâr etmesi”111 ise şüphesiz en dikkat çekicisidir. Ahmed Midhat Efendi de Petrus’un İsa’yı inkâr ve ona lanet etmesi hadisesine değinmektedir: “Matta’nın 26. babında:112 ‘İsa, Petrus’a dedi ki: ‘Hakkan sana derim ki hemen bu gece horoz ötmezden evvel sen beni üç kez inkâr edeceksin… Petrus sarayın dışarısında dururdu ve bir cariye ona yanaşıp dedi ki:‘Bu da İsa ileydi.’ O zaman Petrus cümlenin huzurunda inkâr edip dedi ki: ‘Senin dediğin adamı ben bilmem’ Kapı önüne çıktığı zaman bir gayri cariye onu görüp dedi ki: ‘Bu da İsa ile birlikteydi.’ Ama Petrus yine yemin ederek dedi ki: ... ‘Ben ol adamı bilmem!’... Ve biraz sonra önde duranlar Petrus’a yanaşıp dediler ki: ‘Gerçek sen dahi onlardansın.’ O zaman Petrus, ‘Lanet!’ And etmeye başlayıp dedi ki: ‘Ben ol adamı bilmem’...”113 Markos İncili’ne göre, İsa’nın tutuklanmasından sonra gerçekleşen bu olayda öğrencileri onu bırakıp kaçmış114 ancak Petrus İsa’nın sonunu görmek için Başkâhin’in 109 Ahmed Midhat, bu gibi övgü ifadelerinin Petrus dışındaki havariler hakkında da olduğunu söylemektedir. Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 149. 110 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 149-50. 111 Markos 14:29-31, 66-72; Matta 26:33-35, 69-75; Luka 22:34-35, 54-61; Yuhanna 13:38; 18:16-17. 112 Matta 26:34, 69-74. 113 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 147-48. 114 Markos 14:50. 30 avlusuna kadar onu takip etmiştir.115 Daha sonra Başkâhin’in hizmetçi kızlarından birine yakalanan Petrus, İsa’yı üç kez inkâr etmiş ve lanet okumuştur.116 İsa, Petrus’un kendisini inkâr edeceğini daha önceden haber vermişti. İsa’nın bu öngörüsü dört İncil’de de geçmektedir.117 Başkâhin’in avlusunda veya avlunun yakınlarında meydana gelen bu olay için İncillerin anlatımında çok az farklılıklar olmasına rağmen, İncil yazarları birçok hususta benzer ifadeleri tekrar etmişlerdir. Mesela, dört İncil’de İsa’nın “… horoz ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin.” öngörüsünü takiben Petrus’un inkârı gerçekleşmektedir. Ancak sadece Sinoptik İncillerde Petrus, pişman olup, ağlamaya başlamıştır.118 Onun bu hatırlayışı, İsa’nın dirilişinden sonraki rolünü de önemli ölçüde etkilemiştir.119 İncillerde Petrus’a inkârı nedeniyle yöneltilen bu olumsuz tavır Yuhanna’da dengelenmeye çalışılmıştır. İsa, dirilişinden sonra, Petrus’a kendisini sevip sevmediğini üç kez sormuş; Petrus’un her defasında onu sevdiğini tekrarlaması üzerine İsa, ona üç kere “koyunlarını otlatma” yetkisi vermiştir.120 Üç kez inkâr, üç kez tekrarlanan “koyunları otlatma” görevi ile, Petrus’un üç inkârını izale etmiş görünmektedir. Günümüzde, inkâr hadisesinin tarihsel gerçekliğine dair neredeyse fikir birliği vardır. Baskın görüşe göre, “Hıristiyanlar, oldukça önemli liderlerinden birisi için rezalet olarak nitelendirilebilecek bir hikâye icat etmiş olamazlar.” Yorumcuların büyük çoğunluğu inkâr hadisesinin tarihselliğinin “tartışılmaz” olduğuna inanmaktadır. Zira böylesi bir hikâyenin tarihsel bir temeli olmaksızın canlı tutulması imkânsız görülmüştür.121 Bazı İncillerde, Petrus karşıtı ve önyargılı söylemlerin olduğunu savunan araştırmacılar vardır. Bu uzmanlar, inkâr hadisesini “utanç kriteri” olarak değerlendirerek bu olayın gerçekleşmesinin imkânsız olduğuna inanırlar ve inkâr hadisesinin tarihsel gerçekliğine dair genel kanaati sorgularlar. Buna göre eğer inkâr 115 Markus Bockmuehl, Simon Peter in Scripture and Memory: The New Testament Apostle in the Early Church, Michigan: Baker Academic, 2012, s. 93. 116 Markos 14:66-72. 117 Matta 26:31-35; Markos 14:27-31; Luka 22:31-34; Yuhanna 13:36-38. 118 Markos 14:72; Matta 26:75; Luka 22:62. 119 Bockmuehl, Simon Peter in Scripture and Memory, s. 93. 120 Yuhanna 21:14-17. 121 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, ss. 32-33. 31 hadisesi tarihsel olarak gerçekleşmiş olsaydı, müteakip birkaç gün içinde, Petrus’u oldukça etkileyici bir şekilde değiştiren bir şey olması gerekirdi. Ancak böyle bir değişime İncillerde işaret edilmemektedir.122 Dolayısıyla Petrus’un rolünün birkaç gün içinde değişmesi dikkat çekici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Ahmed Midhat Efendi, inkâr hadisesiyle ilgili değerlendirmesinde Petrus’un “hıyanetlik, alçaklık”123 yaptığını belirtmektedir. Nitekim Ahmed Midhat’ın yanı sıra günümüzdeki bazı uzmanların da, bu olayı “utanç kriteri” olarak kabul ettiğine yukarıda değinmiştik. Ayrıca Ahmed Midhat, Hz. Muhammed’in ashabıyla havarileri karşılaştırmış ve Hz. Muhammed’in sahabesinin fedakârlıkları karşısında, Petrus’un kendi hocasına lanet etmesinin garip olduğunu belirtmiştir.124 Petrus’un üçüncü inkârından sonra lanet okuması, Matta ve Markos İncillerinde geçmektedir.125 Olaydaki bağlamdan, lanetin bir muhataba yönelik olduğu anlaşılmaktadır; ancak Petrus’un lanetini içeren cümlede nesne açık olarak belirtilmediği için, bu cümlenin yorumlanmasında iki yaklaşım ortaya çıkmıştır; Birinci görüşe göre Petrus, yalan söylediği için kendisine lanet etmiştir. İkinci ve çoğunluğun görüşüne göre ise Petrus, İsa’yı tanımadığını toplanan kalabalığa kanıtlamak için İsa’ya lanet etmiştir.126 Ahmed Midhat Efendi’nin, Petrus’un “kendi hocasına lanet etmesinin garip olduğunu” söylemesi, onun ikinci görüşü benimsediğini göstermektedir. b.3) Petrus’un İtaatsizliği ve Tereddüdü Ahmed Midhat Efendi, Hıristiyanların nezdinde İsa’nın Tanrı oğlu olduğunu vurgulamakta, Tanrı oğlu olan İsa’nın sözünün de onlar için itaatten daha fazlasını gerektirdiğini belirtmektedir.127 Bu nedenle o, İncillerde İsa ve Petrus’la ilgili bölümleri ele almakta ve İsa’nın Petrus’a hitaplarına dikkat çekmektedir: 122 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, ss. 32-33. 123 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 147-48. 124 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 148. 125 Matta 26:74; Markos 14:71. 126 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, s. 32. 127 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 143. 32 “Matta İncili’nin 14. babında, İsa’nın deniz üzerinden gelerek havarilerin bindiği kayığa yaklaştığı hikâyesinde yirmi sekizinci ayetinden128 aşağı şöyle yazılmıştır: “Petrus ona cevap verip dedi ki: ‘Ya Rab, eğer sen isen buyur ki sana su üzerinden yürüyerek geleyim!’ İsa dahi ‘gel’ dedi ve Petrus kayıktan inip İsa’ya gelmek için su üzerinde yürürdü ama rüzgâr-ı şedid görmekle korktu ve batmaya başladı da çağırıp dedi ki: ‘Ya Rab! Beni kurtar.’ ve İsa hemen elini uzatıp onu tuttu ve ona dedi ki: ‘Ey az imanlı adam!... Niçin şek eyledin?”129 Petrus, sık sık hatalar yapan, bu hataları devam ettiren, ama yine de yüceltilen bir öğrencidir.130 O, Matta İncili’nde toplumun sözcüsü rolünü üstlenmiş ve bu nedenle herkesin tanık olduğu talimatlar alan bir figür, yani Hıristiyanlara örneklik teşkil eden biri olarak sunulmuştur.131 Yukarıdaki hadise de bu minvalde yorumlanmaktadır. İsa, akşamüstü tek başına dua etmek için öğrencilerini tekneye bindirmiş, öğrencilerinin kendisinden önce karşıya geçmelerini istemiş, ancak rüzgâr ters yönden estiği için öğrenciler karşıya geçememiş ve dalgalarla boğuşmak zorunda kalmışlardı. Sabaha karşı İsa dalgalar üzerinde yürüyerek kayığa yaklaşınca, öğrenciler karanlık olduğundan İsa’yı hayalet sanarak korkmuşlar; ancak İsa cesur olmalarını söyleyerek onları teselli etmiştir.132 Bu sırada Petrus’un zamansız konuşması133 dikkat çekmektedir: “Ya Rab, Eğer sen isen, buyruk ver suyun üstünden yürüyerek sana geleyim.” İsa Petrus’un bu isteğini kabul etmiş, ancak Petrus suyun üzerinde yürürken şiddetli rüzgârı görünce korkmuş, batmaya başlamış ve İsa’dan yardım istemiştir. İsa da hemen onun elini tutarak kurtarmış ve “Ey kıt imanlı, neden kuşku duydun?” diyerek onu azarlamıştır. 134 İsa’nın görünmesiyle (Teofani)135 başlayan bu olayda, iman etmenin gereğine ve şüpheye düşmenin tehlikesine işaret edilmektedir.136 Çünkü Petrus şüphe etmekte, az 128 Matta 14:28-31. 129 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 143-44. 130 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, s. 66. 131 Jack Dean Kingsbury, “The Figure of Peter in Matthew’s Gospel as a Theological Problem”, Journal of Biblical Literature, c. 98, sy. 1 (1979), s. 68. 132 Matta 14:22-27. 133 Bart D. Ehrman, Peter, Paul, and Mary Magdalene: The Followers of Jesus in History and Legend, New York: Oxford University Press, 2008, s. 17. 134 Matta 14:28-31. 135 “Teofani: Tanrının kendisini göstermesi; mutlaka maddi olarak olmasa da kendisini göstererek vahyetmesi.” Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 365. 33 imanına rağmen İsa onu kurtarmaktadır.137 Aynı şekilde Matta İncili’nde de havariler “az imanlı”138 olarak nitelendirilmektedir.139 Bu kısa anlatımla, imanda dalgalanmaların olabileceği ve Petrus’un hatalar yapan bir karakteri temsil ettiği140 belirtilmiştir. Petrus’a, Hıristiyan topluluğun eğitsel bir numunesi olarak “örneklik ve sözcülük” görevi verilmektedir.141 Ayrıca bu olayın Petrus’un imanını arttırdığı savunulmuş ve bu olayla onun kilisenin temeli olacağı da yorumlanmıştır.142 Başka bir görüşte, az imanın, imansızlıkla eşit olmadığı kabul edilmekle birlikte, kurtuluş için yeterli olup olamayacağı sorgulanmaktadır. Zira Mesih’in son kelimeleri; Mesih’in Petrus’u kurtarmadaki kudretine değil, Petrus’un zayıf imanına ve şüphesine vurgu yapmaktadır. O halde bu ifadeler övgü değil, azarlama olarak görülmelidir.143 Ahmed Midhat Efendi, bu olayı iki yönlü değerlendirmekte ve İsa yalancı ise Petrus’un aklanacağını, eğer İsa doğru söylüyor ise İncillere göre Petrus’un zayıf imanlı bir adam olması gerektiği sonucuna ulaşmaktadır. O halde, İncillere göre; ya Roma Kilisesi’nin temeli zayıf imanlı bir adama dayandırılmış ya da Hıristiyanların İsa’sı yalan söylemiş olmaktadır.144 Ahmed Midhat’ın dikkat çektiği başka olay da, İsa’nın Petrus’u “Şeytan” hitabıyla azarlamasıdır: “İsa kendisinin salb olacağı [çarmıha gerileceği] hakkında bazı malumat vermesi üzerine Petrus onu başkaca çekip azarlamaya başladı ve dedi ki: ‘Ya Rab sana merhamet olsun! Bu sana hiç vaki olmaz’. Ama o zaman İsa dönüp Petrus’a dedi ki: ‘Ardıma git’ yani ‘Defol şuradan! Ey şeytan! 136 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, s. 66. 137 Timothy Wiarda, Peter in the Gospels: Pattern, Personality and Relationship, Germany: Mohr Siebeck, 2000, s. 162. 138 Matta 8:26. 139 Ahmed Midhat Efendi de bu konuya dikkat çekmiştir: “... Matta İncili'nin 16. babında ve Enacil-i sairede dahi gösterildiği vechile tekrar etmiştir. İsa demiştir ki: ‘Ey az imanlı adamlar! Niçin ekmek almadığınız için birbirinizle söyleşirsiniz?” (Matta 16:8). Bk. Ahmed Midhat Efendi, Müdafaa I, s. 145. 140 Markus Bockmuehl, The Remembered Peter: In Ancient Reception and Modern Debate, Germany: Mohr Siebeck, 2010, s. 40. 141 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, s. 66. 142 Wiarda, Peter in the Gospels, s. 162. 143 Robert H. Gundry, Peter: False Disciple and Apostate According to Saint Matthew, Grand Rapids, Michigan-Cambridge, U.K.: William B. Eerdmans Publishing Company, 2015, s. 12. 144 Ahmed Midhat, Müdafaa I, ss. 144-45. 34 Sen bana muterizsin! Zira sen Allah’ın nesnelerini hissetmezsin! Ama adamların nesnelerini hissedersin!”145 Bu olay Luka İncili’nde anlatılmaz. Ancak Luka’da, Son Akşam Yemeği’nde İsa, Petrus’un kendisini inkâr edeceği öngörüsünde bulunmakta ve Petrus’un yakın zamanda işleyeceği kusurları Şeytan’ın müdahalesiyle ilişkilendirmektedir: “Simun, Simun! Şeytan sizleri buğday gibi kalburdan geçirmek için izin almıştır; ama ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim, geri döndüğün zaman kardeşlerini güçlendir.”146 Bazı uzmanlar, Petrus’un “Şeytan” şeklinde isimlendirildiği bu olayın tarihsel gerçekliği konusunda şüphe duymuşlar ve hatta Markos’un kendi teolojisini öne çıkartmak için kasten bu bölümü uydurduğunu ve havarileri kötü bir halde göstermeye çalıştığını savunmuşlardır. Buna karşın Hıristiyan yazarlar arasındaki genel kanaat, bu olayın gerçek olduğu yönündedir. İsa ve Petrus arasındaki gergin ilişki de, bu olayın tarihî bir gerçeklik olduğuna delil gösterilebilir. Nitekim Yeni Ahit’te Petrus; aceleci hareket eden,147 anlayışsız,148 düşünmeden konuşan149 ve az imanlı150 bir karakterdir. Dolayısıyla, bu olayın tarihî bir gerçekliğe sahip olduğu düşünülebilir. Petrus’un hatalarını düzeltmek için İsa’nın söylediği söz ve azarlamalar da onu üzmüş olabilir.151 Ahmed Midhat ise İncil’de anlatılan bu olayın tarihî gerçekliğinden şüphe etmeden, “Ardıma git” ve “Ey şeytan” ifadelerine vurgu yapmakta ve bunu “rezalet” olarak nitelendirmektedir.152 145 Matta 16:21-23; Markos 8:31-33; Ahmed Midhat Efendi, Müdafaa I, ss. 145–46. Petrus’un İsa’yı Mesih olarak ikrar etmesi ve İsa’nın ona Petrus ismini vermesinden kısa bir süre sonra gerçekleşen bu olayda İsa kendisinin çekeceği acıları anlatmakta, bunun üzerine Petrus, İsa’yı bir kenara çekerek azarlamaktadır: “Tanrı korusun, ya Rab! Senin başına asla böyle bir şey gelmeyecek!” İsa da ona sert bir şekilde karşılık vermektedir: “Çekil önümden, Şeytan!” dedi. “Düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür.” 146 Luka 22:31-32. 147 Yuhanna 18:10. 148 Yuhanna 13:6-11. 149 Markos 9:5-6. 150 Matta 14:28-31. 151 Siecienski, The Papacy and the Orthodox, ss. 31-32. 152 Ahmed Midhat, Müdafaa I, s. 146. 35 b.4) Hananya ve Safira’nın Ölümü Ahmed Midhat Efendi’nin Petrus’la ilgili üzerinde durduğu bir bölüm de Elçilerin İşleri 5:1-10. bölümde geçen olaydır. Ahmet Midhat, Petrus’un tehdit ve azarlama şeklindeki tavrını eleştirmektedir: “Ol İncil’in Resullerin A’mâli kısmının beşinci bâbında izah ve tafsil edildiği üzere bu suretle mülklerini satıp paralarını havarilere teslim edenler miyânında [arasında] Hananya isminde birisi var idi ki her ne kadar Yahudiliği Mesihiliğe tahvil etmiş ise de Yahudilere mahsus olan ihtiyat-ı dûr-endişâneyi [gelecek endişesiyle] henüz bırakmamış olduğundan mülkünü sattığı zaman akçenin bir kısmını ketmen [gizlice] saklayıp diğer miktarını havarilere götürmüş idi. Petrus bu hileden haberdâr olduğu için ‘Şeytan neden senin kalbini istila eyledi ki Ruhu’l- Kudse yalan söylemeye cesaret olup da mülkün pahasından bir kısmını dolandırdın?’ diye itâb [azarlama, paylama] ve tehdide başlayınca biçârenin ödü koparak hemen orada canı çıkmıştır. Orada mevcut adamlardan birtakımı tehdit mazlumu olan biçâreyi defne götürmüş oldukları sırada zevcesi Safira geldikte Petrus ona dahi ‘Rabbin ruhunu imtihan için kocan ile ittifaka sebep nedir? İşte kocan cezasını bularak vefat etti. Onu defnetmeye gidenler geldikleri gibi seni de defnetmeye götüreceklerdir. Zira sen de bu dolandırıcılığın cezası olarak öleceksin.’ diye tehdide başlayınca biçâre kadın dahi korkusundan helak olarak fi’l- vâki’ onu da götürüp defnetmişlerdir. İşte İncil’de musarrahan [açıkça söylenmiş] ve muvazzahan [izah edilen, açıklanan] hikâye edilen bu fıkrayı bir de İncil’in insanları ekip biçmekten ve maişet [geçim] için düşünmekten katiyyen men’ ederek ancak Cenab-ı hakka tevekkül ile memur etmesine tetabbuk [uymak] eyleyecek olursak Petrus’un böyle insanı helak edecek kadar tehditleri muvafık mıdır, değil midir? mülâhazaya muhtaç kalır.”153 Elçilerin İşleri’nde geçen bu bölüm üzerine olumsuz pek çok yorum yapılmış ve yapılmaktadır. Kimi araştırmacılar Yeni Ahit’teki en sinir bozucu bölümlerden biri olduğunu söylerken, kimileri bu durumu tamamen tiksindirici olarak nitelendirmekte, bazıları da üzerine tatmin edici bir yorum yapılamayacak bir anlatı kabul etmektedir.154 Birçok araştırmacı ise bu bölümdeki, Hananya ve Safira’nın yaptıklarıyla, Yeşu 7:1-26. bölümde geçen Akan’ın yaptıkları arasında ortak noktalar bulmaktadır. Benzer 153 Ahmed Midhat, Müdafaa II, ss. 37-40. 154 Rick Strelan, Strange Acts: Studies in the Cultural World of the Acts of the Apostles, Berlin: Walter de Gruyter GmbH & Co KG, 2014, s. 199. 36 olan bu olayların biri Eski Ahit, diğeri ise Yeni Ahit topluluklarının başlangıcında gerçekleşmekte, her ikisinde de bir aldatma eylemi söz konusu olmakta ve sonucunda da tanrısal bir yargılama gerçekleşmektedir. Eski Ahit’te geçen Akan, ganimetten para ve giysi çalıp saklamakta, Yeni Ahit’te geçen Hananya ve Safira ise para gizlemektedir.155 Ancak bazı araştırmacılar ise bu olayı Helen literatüründeki, Heredot’un anlattığı Glaucus hikâyesiyle daha yakından ilişkilendirmektedir. Bu hikâyede, bir adam, güvendiği Glaucus’a yüksek meblağda para emanet etmiş, adamın çocukları parayı, Glaucus’tan geri almaya geldiğinde, Glaucus parayla ilgili hiçbir şey bilmediğini söylemiştir. Glaucus, Delphi’ye gittiğinde, bir kâhin, Tanrı’yı aldatmanın ve para gizlemenin aynı şey olduğunu söylemiş ve ondan parayı geri vermesini istemiştir. Parayı geri veren Glaucus, Tanrı’nın cezalandırmasından kurtulamamış, ailesi ve kendisi Sparta’nın dışında yaşatılmış ve soyu da devam etmemiştir.156 Hıristiyan yorumcular, bu bölümü çekinmeden anlattığı için Luka’yı dürüst bir tarihçi olarak görmektedirler. Bununla birlikte, Hananya ve Safira’nın sadece para saklamadıklarını, bütün paralarını kiliseye veriyormuş gibi yaparak hem yalancılık hem de ikiyüzlülük olmak üzere iki çeşit suç işlediklerini belirtmektedirler. Bu bölümde anlatılmayan gizli bir yön olduğuna, Luka’nın “nosphizomai” yani “zimmete geçirme” kelimesini kullandığına (aynı kelime Eski Ahit’te Akan için de kullanılmıştır) dikkat çekmekte ve Hananya ile Safira’nın mülkten elde ettikleri paranın tamamını bağışlayacaklarına dair –Elçilerin İşleri’nde anlatılmamasına rağmen- bir sözleşme yaptıkları sonucuna varmaktadırlar. Kısacası, yorumcular, çifti zimmete para geçirme suçuyla da itham etmektedir.157 Dördüncü yüzyıl Konstantinopolis Başpiskoposu John Chrysostom, Hananya ve Safira’nın ölümünden Petrus’un sorumlu tutulamayacağını ima etmekte ise de,158 günümüzde dahi bazı yorumcular, bu olayda Petrus’un, havariler arasındaki önderliğine, çifti yargılama özelliğine dikkat çekmektedir. Petrus, Hananya ve Safira’ya karşı tavrından dolayı eleştirilmekte ve Petrus’un onların ölümünde etkili olduğu 155 Stott, Elçilerin İşleri: Dünyanın Sonuna Doğru, s. 146. 156 Strelan, Strange Acts, s. 199. 157 Stott, Elçilerin İşleri: Dünyanın Sonuna Doğru, ss. 146-49. 158 Saint John Chrysostom, “Homilies on the Acts of the Apostles and the Epistle to the Romans”, Christian Classics Ethereal Library, (15.02.2019), http://www.ccel.org/ccel/schaff/npnf111.vi.xii.html. 37 belirtilmektedir. Buna göre, Tanrısal liderlik yapan Petrus gelişmemiş, toy bir tavır sergilemiştir ve Yeni Ahit’teki bu bölüm yıkıcı bir anlatı olmuştur.159 Buna karşın Hıristiyan yorumcular çiftin ölümünden, Petrus’un yaptığı psikolojik baskının sorumlu tutulamayacağını ve bu ölümün, çiftin duyduğu vicdani rahatsızlıktan kaynaklanmadığını, aksine tamamen ilahi bir yargı olduğunu söylemektedirler.160 b.5) Petrus ve Musa Şeriatı Ahmed Midhat, İncillerde Petrus ile ilgili bazı ifadelerin onun yüceliğini göstermek veya arttırmak için İncil yazarlarınca İsa’ya nispet edildiğini ve bu durumun Musa şeriatını bozduğunu düşünmektedir: “Ol İncil’deki İsa’ya: ‘Ben şeriatı bozmaya gelmedim, kıyamete kadar şeriat-ı Musa’dan bir harf bile zail olmayacaktır.’161 dedirtilmiş olduğu halde mücerred162 Petrus’un kadrini büyültmek için yine ol İsa’ya [Petrus’un] kendisine mahsus bir de kilise yapabilmek emeli verilmiştir.”163 159 Phillip Michael Garner, Interpretive Adventures: Subversive Readings in a Missional School, Eugene, Oregon: Wipf and Stock Publishers, 2017, ss. 48-49. 160 Stott, Elçilerin İşl