T.C ULUDAĞ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TÜRK DĠLĠ ve EDEBĠYATI ANABĠLĠM DALI TÜRK DĠLĠ BĠLĠM DALI YUSUF ATILGAN’IN AYLAK ADAM ADLI ROMANINDA DĠL BĠRĠMLERĠNĠN SOYUTTAN SOMUTA GEÇĠġĠ (YÜKSEK LĠSANS TEZĠ) Vural AKBOĞA BURSA - 2016 T.C ULUDAĞ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TÜRK DĠLĠ ve EDEBĠYATI ANABĠLĠM DALI TÜRK DĠLĠ BĠLĠM DALI YUSUF ATILGAN’IN AYLAK ADAM ADLI ROMANINDA DĠL BĠRĠMLERĠNĠN SOYUTTAN SOMUTA GEÇĠġĠ (YÜKSEK LĠSANS TEZĠ) Vural AKBOĞA DanıĢman Prof. Dr. Kerime ÜSTÜNOVA BURSA - 2016 T. C. ULUDAĞ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Dili Bilim Dalı’nda 701341003 numaralı Vural AKBOĞA’nın hazırladığı “ Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam Adlı Romanında Soyuttan Somuta GeçiĢ” konulu Yüksek Lisans Tezi / ÇalıĢması ile ilgili tez savunma sınavı, ……………… günü ……………………… saatleri arasında yapılmıĢ, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin / çalıĢmasının ………… olduğuna………………...(oy birliği/oy çokluğu) ile karar verilmiĢtir. Üye (Tez DanıĢmanı ve Sınav Komisyonu Üye BaĢkanı) Prof. Dr. Hatice ġahin Prof. Dr. Kerime Üstünova Uludağ Üniversitesi Uludağ Üniversitesi Üye Prof. Dr. Zuhal Yüksel Gazi Üniversitesi YEMĠN METNĠ Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “ Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam Adlı Romanında Soyuttan Somuta GeçiĢ”, baĢlıklı çalıĢmanın bilimsel araĢtırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına Ģerefim üzerine yemin ederim. Tarih ve Ġmza Adı Soyadı: Vural AKBOĞA Öğrenci No: 701341003 Anabilim Dalı: Türk Dili ve Edebiyatı Programı: Türk Dili Statüsü: Yüksek Lisans i ÖZET Yazar : Vural AKBOĞA Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı : Türk Dili Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : 169 + xiii Mezuniyet Tarihi : Tez DanıĢmanı : Kerime ÜSTÜNOVA YUSUF ATILGAN’IN AYLAK ADAM ADLI ROMANINDA DĠL BĠRĠMLERĠNĠN SOYUTTAN SOMUTA GEÇĠġĠ Bu tez çalıĢmasında soyut: genel, belirsiz, tanımsız anlamlarında; somut: özel, tanımlı, belirli anlamlarında kullanılmıĢtır. Dil birimleri, anlatıda görev alırken soyuttan somuta geçme eğilimindedir. Bu durumun vericinin tercihine göre değiĢen birçok nedeni vardır. SomutlaĢma sürecinin incelenmesi, bu nedenleri gün yüzüne çıkarmaktadır. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam adlı romanı, tanımlılık/belirlilik özelliklerine göre incelendiğinde birçok dil biriminin soyuttan somuta geçiĢ yaptığı görülür. Tek baĢlarına seslerin ve eklerin dahi somutlaĢtığı, daha belirli/tanımlı bir hâl aldığı söylenebilir. Buna rağmen sürecin en fazla görüldüğü dil birimleri sözcüklerdir. Ad, zamir, sıfat ve zarf görevindeki sözcük ve sözcük öbekleri, anlatının ilk cümlesinden son cümlesine kadar somutlaĢmaya devam etmektedir. Her ses, ek ya da sözcüğün somutlaĢma aĢaması incelenemeyeceği için bu tezde, bir anlatının temel unsurlarından kiĢi, zaman ve mekân kavramlarının somutlaĢma süreçleri incelenmektedir. Böylece yeri geldiğinde sesten sözcük öbeklerine kadar her tür dil birimi değerlendirilebilmiĢtir. Dil, görünen yüzünden çok görünmeyen yanıyla araĢtırmacıları büyüler. Görünmeyen yanın sadece bir bölümü, dil birimlerinin birbirleri arasındaki görevsel ve anlamsal bağdır. SomutlaĢma sürecinin incelenmesi, sesten cümleüstü birimlere kadar uzanan bu bağın örneklerle yüzey yapıya çıkarılmasını sağlamıĢtır. Aynı zamanda sağlıklı bir iletiĢimin sağlanmasında somutlaĢma sürecinin kilit rol oynayabildiği, örnekler üzerinden açıklanmıĢtır. Anahtar Sözcükler Soyut, Somut, Tanımlılık, Belirlilik, Gönderge, KiĢi, Zaman, Mekân ii ABSTRACT Yazar : Vural AKBOĞA Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı : Türk Dili Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : 169 + xiii Mezuniyet Tarihi : Tez DanıĢmanı : Kerime ÜSTÜNOVA THE TRANSITION OF LANGUAGE UNITS FROM ABSTRACT TO CONCRETE IN YUSUF ATILGAN'S NOVEL “THE LOITERER” In this thesis abstract has been used in: general, ambiguous, undefined meanings; while concrete has been used in: specific, defined, certain meanings. Language units tend to pass on from abstract to concrete while assigned in narration. This condition has many changing reasons according to the choice of the receiver. The review of embodiment process unearths these reasons. When Yusuf Atılgan's novel The Loiterer is review based on its defineteness/certainty characteristics, it is seen that many language units transmit from abstract to concrete. It can be stated that even the sounds and suffixes get concrete and come to a more definite/certain state. Nevertheless, words are the units where the process is observed the most. Words and phrases in name, pronoun, adjective, and adverb positions proceed to get concrete from the first sentence until the last sentence of the narration. As the review of each sound, suffix and word's stage of embodiment cannot be scrutinized, the stages of embodiment of character, time and place concepts which are among the main components of narration are reviewed in this thesis. Thus, if need be, all kinds of language units from the sound to phrases could be evaluated. Language fascinates the researchers with more its invisible side rather than the visible side. Only a part of the visible side is the functional and semantic bond among language units. The examination of embodiment process procured, from sounds to sentences above, this bond's revelation to the surface with samples. Meanwhile, the fact that embodiment process plays a key role in healthy communication has been explained through examples. Key Words Abstract, Concrete, Definiteness, Certainty, Referent, Character, Time, Place iii ÖN SÖZ Dil çalıĢmaları, yüzyıllar boyunca biçimsel özellikler üzerinde yoğunlaĢmıĢtır. Dilin anlamsal yanının değerlendirilmeye baĢlanmasıyla birlikte araĢtırmacılar, dil birimleri arasındaki anlamsal bağın gücüne Ģahit olmaya baĢlamıĢlardır. Bu bağın, birkaç basit denklemin çok üstünde bir yapı olması, onun farklı açılardan ele alınmasını sağlamaktadır. Soyuttan somuta geçiĢ süreci, bu yollardan sadece biridir. Dil birimlerinin somutlaĢma sürecinin incelenmesi, seslerden cümleüstü birimlere kadar uzanan bağın yüzey yapıya çıkarılmasına yardımcı olur. Verici-alıcı arasındaki iliĢki, kodlar ve ipuçlarının gözle görülmesi sayesinde daha belirgin olarak ortaya konabilir. Böylece dil birimlerinin soyuttan somuta geçiĢinin, iletiĢimdeki rolü belirlenmiĢ olur. Bir metni ikinci defa okumak, Ģüphesiz onun daha iyi anlaĢılmasını sağlar. Bu durumun nedeni çeĢitli Ģekillerde açıklanabilir. SomutlaĢma süreci göstermektedir ki alıcıyı sonuca götüren çoğu bilginin anahtarı, soyuttan somutta geçiĢte saklıdır. Metin ilk okunduğunda ayrıntılarla ilgilenmeyen alıcılar, çoğu ipucunu kaçırırlar. Bu nedenle somutlaĢma sürecinde aksama meydana gelir. Tekrar okunduğunda ipuçları fark edilir ve alıcının, istenen sonuçlara ulaĢması mümkün olur. Ġkinci defa izlenen bir filmin daha anlaĢılır olmasının sebebi, yine sürecin daha sağlıklı ilerlemesiyle açıklanabilir. Anlatının temelini oluĢturan kiĢi, zaman ve mekân kavramları, alıcının gözle gördüğünden çok daha fazla iĢleve sahiptir. Verici, tercihi doğrultusunda mekâna zaman bildirme görevi verebilmekte ya da herhangi bir kiĢinin somutlaĢması, olayın geçtiği mekânın belirlenmesini sağlayabilmektedir. SomutlaĢma sürecinin bu üç kavram üzerinden incelenmesi, bu unsurların gözden kaçan yanlarını da ortaya çıkarmaktadır. Soyuttan somuta geçiĢin incelenmesi, bahsedilen ipucu ve çıkarımların gün yüzüne çıkarılması aĢamasında Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam adlı romanından faydalanılmıĢtır. Metin seçimi yapılırken herhangi bir kıstas kullanılmamıĢtır çünkü metin bu çalıĢmada araçtan öte bir Ģey ifade etmemektedir. SomutlaĢma süreci, dilin iĢleyiĢinin bir parçasıdır. Bu nedenle tüm vericiler, eserlerinde bu yolları kullanmak durumundadır. Bu düĢünceyle önce metin seçimi yapılmıĢ daha sonra metin üzerinde ulaĢılan bulgulara göre hareket edilmiĢtir. ÇalıĢmanın karanlıkta kalmıĢ tarafını aydınlatmak adına, bilgi ve tecrübelerini benimle paylaĢan danıĢman hocam Prof. Dr. Kerime Üstünova’ya, omzumdaki yükü iv hafifleten aileme ve arkadaĢım Ömer Faruk Yiğiterol’a destekleri için teĢekkür ediyorum. Vural Akboğa Bursa-2016 v ĠÇĠNDEKĠLER YEMĠN METNĠ………………………………………………………………………….i ÖZET…………………………………………………………………………………….ii ABSTRACT…………………………………………………………………………….iii ÖN SÖZ ........................................................................................................................... iv ĠÇĠNDEKĠLER ................................................................................................................ vi KISALTMALAR ............................................................................................................. xi BĠRĠNCĠ BÖLÜM GĠRĠġ 1. GĠRĠġ ........................................................................................................................ 1 2. ÇALIġMA YÖNTEMĠ ............................................................................................ 8 3. ARAġTIRMA DOĞRULTULARI ......................................................................... 9 3.1. DĠL ĠÇĠ VE DĠL DIġI GÖNDERGE ................................................................. 9 3.1.1. Dil Ġçi ve Dil DıĢı Göndergenin Tanımlanması .......................................... 9 3.1.2. Dil içi ve Dil DıĢı Göndergelerin SomutlaĢma Sürecine Etkisi ................ 10 3.2. TEKRARLAR .................................................................................................. 14 3.2.1. Eksiltinin (Sıfır Tekrarın) SomutlaĢma Sürecine Etkisi ........................... 15 3.2.2. Eksik Tekrarın SomutlaĢma Sürecine Etkisi ............................................. 17 ĠKĠNCĠ BÖLÜM KĠġĠ, ZAMAN ve MEKÂNDA SOMUTLAġMA SÜRECĠ 1. KĠġĠLERĠN SOMUTLAġMA SÜRECĠ ............................................................. 23 1.1. BEN ZAMĠRĠ (C ADLI KĠġĠ) ...................................................................... 23 1.1.1. KiĢinin Cinsiyeti ........................................................................................ 24 1.1.2. KiĢinin YaĢı ............................................................................................... 25 1.1.3. KiĢinin DıĢ GörünüĢü ................................................................................ 27 1.1.4. KiĢinin Eğitimi ........................................................................................... 28 1.1.5. KiĢinin Karakteri ve Mesleği ..................................................................... 30 1.1.6. KiĢinin Ailesi ............................................................................................. 33 1.1.7. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları ........................................................................ 34 1.1.8. KiĢinin Psikolojisi ve Amacı ..................................................................... 35 vi 1.1.9. KiĢinin Ġlgi Alanları ................................................................................... 36 1.1.10. KiĢinin Adı ................................................................................................. 38 1.1.11. Sonuç ......................................................................................................... 39 1 1.2. O ZAMĠRĠ ....................................................................................................... 42 1.2.1. KiĢinin Kimliği ......................................................................................... 43 1.2.2. KiĢinin YaĢı ............................................................................................... 45 1.2.3. KiĢinin Cinsiyeti ....................................................................................... 46 1.2.4. KiĢinin Ailesi ............................................................................................ 46 1.3. GÜLER ............................................................................................................. 47 1.3.1. KiĢinin Adı ve Cinsiyeti ............................................................................ 47 1.3.2. KiĢinin YaĢı ve Eğitim Hayatı .................................................................. 47 1.3.3. KiĢinin DıĢ GörünüĢü ................................................................................ 48 1.3.4. KiĢinin Karakteri ....................................................................................... 49 1.3.5. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları ....................................................................... 51 1.3.6. KiĢinin Ġlgi Alanları .................................................................................. 51 1.3.7. KiĢinin Ailesi ............................................................................................ 52 1.3.8. KiĢinin Hayat GörüĢü ve Amacı ............................................................... 52 1.4. “B” ADLI KĠġĠ ................................................................................................ 54 1.4.1. KiĢinin Anlatıdaki Yeri ............................................................................. 54 1.4.2. KiĢinin Adı ................................................................................................ 55 1.4.3. KiĢinin Cinsiyeti ....................................................................................... 55 1.4.4. KiĢinin YaĢı ............................................................................................... 55 1.4.5. KiĢinin Mesleği ......................................................................................... 55 1.4.6. KiĢinin DıĢ GörünüĢü ................................................................................ 56 1.4.7. KiĢinin Ailesi ............................................................................................ 56 1.4.8. KiĢinin Psikolojisi ..................................................................................... 57 1.4.9. KiĢinin Ġlgi Alanları .................................................................................. 58 1.4.10. KiĢinin Amacı ........................................................................................... 58 6 1.5. BEN ZAMĠRĠ (AYġE) ................................................................................... 59 1.5.1. KiĢinin Adı ve Cinsiyeti ............................................................................ 59 1.5.2. KiĢinin Karakteri ....................................................................................... 60 1.5.3. KiĢinin Mesleği ......................................................................................... 61 vii 1.5.4. KiĢinin DıĢ GörünüĢü ................................................................................ 62 1.5.5. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları ....................................................................... 62 1.5.6. KiĢinin Psikolojisi ..................................................................................... 63 1.5.7. KiĢinin Hayat GörüĢü ................................................................................ 63 1.5.8. KiĢinin Ailesi ............................................................................................ 64 1.5.9. KiĢinin Ġlgi Alanları .................................................................................. 65 1.5.10. Diğer Özellikler ......................................................................................... 66 1.6. SADIK .............................................................................................................. 67 1.6.1. KiĢinin Adı ve Mesleği ............................................................................. 67 1.6.2. KiĢinin Karakteri ....................................................................................... 68 1.6.3. KiĢinin Ġlgi Alanları .................................................................................. 69 1.6.4. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları ....................................................................... 69 1.6.5. KiĢinin YaĢı ve Ailesi ............................................................................... 70 2. ZAMANIN SOMUTLAġMA SÜRECĠ ................................................................ 72 2.1. ASIL (OLAYLARIN GERÇEKLEġTĠĞĠ) ZAMAN ...................................... 73 2.1.1. KıĢ .............................................................................................................. 73 2.1.1.1. İlk Gün ............................................................................................... 74 2.1.1.2. Yeni gün .............................................................................................. 75 2.1.1.3. Yeni Gün ............................................................................................ 77 2.1.1.4. Yeni Gün ............................................................................................ 79 2.1.1.5. Yeni Gün ............................................................................................ 81 2.1.1.6. Yeni Gün ............................................................................................ 83 2.1.1.7. Sonraki Yirmi Beş Gün ...................................................................... 84 2.1.1.8. Yirmi Yedinci Gün .............................................................................. 85 2.1.2. Ġlk Yaz (Ġlkbahar) ...................................................................................... 89 2.1.2.1. İlk Gün ............................................................................................... 89 2.1.2.2. İkinci Gün .......................................................................................... 90 2.1.2.3. Üçüncü Gün ....................................................................................... 91 2.1.2.4. Dördüncü Gün ................................................................................... 91 2.1.2.5. Beşinci Gün ........................................................................................ 92 2.1.2.6. Altıncı Gün ......................................................................................... 92 2.1.2.7. Yedinci ya da Dokuzuncu Gün ........................................................... 93 viii 2.1.2.8. Dokuzuncu Gün.................................................................................. 94 2.1.2.9. On Dokuzuncu Gün ............................................................................ 95 2.1.2.10. On Dokuzuncu Gün + En Az Üç Gün Sonrası ................................... 96 2.1.2.11. Sonraki İki Gün .................................................................................. 98 2.1.2.12. Son Gün.............................................................................................. 99 2.1.3. Yaz ............................................................................................................ 99 2.1.3.1. İlk Gün ............................................................................................... 99 2.1.3.2. Yeni Gün .......................................................................................... 100 2.1.3.3. Yeni Gün .......................................................................................... 101 2.1.3.5. Yeni Gün .......................................................................................... 103 2.1.3.6. Yeni Gün .......................................................................................... 105 2.1.3.7. Yeni Gün .......................................................................................... 106 2.1.3.8. Yeni Gün .......................................................................................... 106 2.1.3.9. Yeni Gün .......................................................................................... 106 2.1.3.10. Yeni Gün .......................................................................................... 107 2.1.3.11. Yeni Gün .......................................................................................... 107 2.1.3.12. Yeni Gün .......................................................................................... 108 2.1.3.13. Son Gün............................................................................................ 108 2.1.4. Güz .......................................................................................................... 109 2.1.4.1. İlk Gün ............................................................................................. 109 2.1.4.2. Yeni Gün .......................................................................................... 110 2.1.4.3. Yeni Gün .......................................................................................... 111 2.1.4.4. Son Gün............................................................................................ 112 2.2. ART ZAMAN (ARTSÜRÜMSEL ÖYKÜLEME) ........................................ 112 2.2.1. BirleĢik Zaman Ekleri-BirleĢik Çekimli Fiiller....................................... 112 2.2.1.1. {-mIştI} ............................................................................................. 113 2.2.1.2. {-yordu}............................................................................................ 114 2.2.1.3. {-(A)rdI} ........................................................................................... 116 2.2.2. Anlatıda Önemli Görülen Geriye DönüĢler ............................................ 117 2.2.2.1. İki Terzi ve C .................................................................................... 117 2.2.2.2. Zehra Teyze ...................................................................................... 118 2.2.2.3. Ayşe, Selim ve C‘nin Karşılaşması .................................................. 120 ix 3. MEKÂNIN SOMUTLAġMA SÜRECĠ ............................................................. 122 3.1. MEKÂNIN METĠN DÜZEYĠNDE ĠNCELENMESĠ .................................... 123 3.1.1. KıĢ ........................................................................................................... 123 3.1.1.1. İlk Gün ............................................................................................. 123 3.1.1.2. Yeni Gün .......................................................................................... 126 3.1.1.3. Yeni Gün .......................................................................................... 129 3.1.1.4. Yeni Gün .......................................................................................... 130 3.1.1.5. Yeni Bölüm, Aynı gün ( Bir Önceki Günle Aynı, Kişiler Farklı) ..... 131 3.1.1.6. Yeni gün ........................................................................................... 132 3.1.1.7. Sonraki Yirmi Beş Gün .................................................................... 133 3.1.2. Ġlk Yaz ..................................................................................................... 133 3.1.2.1. İlk Gün ............................................................................................. 134 3.1.2.2. Yeni Gün .......................................................................................... 136 3.1.2.3. Yeni Gün .......................................................................................... 137 3.1.2.4. Yeni Gün .......................................................................................... 140 3.1.2.5. KıĢ’ın Son Günü ............................................................................... 141 3.1.3. Yaz .......................................................................................................... 141 3.1.3.1. İlk Gün ............................................................................................. 141 3.1.3.2. Yeni Gün .......................................................................................... 143 3.1.3.3. Yeni gün ........................................................................................... 143 3.1.3.4. Yeni Gün .......................................................................................... 145 3.1.3.5. Yeni Gün .......................................................................................... 147 3.1.4. Güz .......................................................................................................... 149 3.1.4.1. İlk Gün ............................................................................................. 149 3.1.4.2. Yeni Gün .......................................................................................... 153 3.1.4.3. Son gün ............................................................................................ 154 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SONUÇ ve KAYNAKLAR 1. SONUÇ .................................................................................................................. 157 2. KAYNAKLAR ..................................................................................................... 168 x KISALTMALAR Kısaltma Bibliyografik Bilgi a.g.e. adı geçen eser a.g.m. adı geçen makale A.Ü. Atatürk Üniversitesi bkz. bakınız B.Ü. Bilkent Üniversitesi C. cilt ed. editör s. sayfa S. sayfadan sayfaya TDK Türk Dil Kurumu y.y. yayın yeri yok vb. ve benzeri xi BĠRĠNCĠ BÖLÜM xii GĠRĠġ xiii 1. GĠRĠġ Yüzyıllar boyunca yapılan araĢtırmalara rağmen dilin karmaĢık sistemi hâlâ çözülememiĢtir. Dili basit kurallar çerçevesinde kısıtlayan düĢüncenin ötesine geçildiği günden beri sistemin incelikleri ortaya çıkmaya devam etmektedir. Dil birimlerine daha geniĢ bir açıdan bakılması, onların birbirleriyle olan iliĢkilerini ortaya koymuĢtur. Bu iliĢkiler, onların birbirlerine ihtiyaç duyduğu ve birbirleriyle olan iliĢkilerine göre anlamlandırıldığı gerçeğinin görülmesini sağlamıĢtır. Dil düzeneğinin oluĢumu, sistemin çalıĢma biçimi, edinimi, öğretimi her dönemde araĢtırma konusu olmayı baĢarmıĢtır. Buna bağlı olarak araĢtırmacılar dilin dizge, sistem oluĢu üzerinden hareket ederek çalıĢmaların bütüncül yöntemle gerçekleĢtirilmesine yol açmıĢlardır. Doğan Aksan, dil incelemelerindeki değiĢimi anlattığı bir bölümde “geleneksel dilbilgisinin ve dilbilimin doğrudan doğruya sözcüklere ağırlık veren, onları ön planda bulunduran tutumuna karşı çıkan Saussure, gösterge kuramıyla dilin bir sözcükler, terimler listesi değil, birbiriyle sık ilişkiler içinde işleyen bir göstergeler bütünü olduğunu ileri sürmüş ve kanıtlamıştı.” (Aksan, 1999: 20) ifadelerine yer verir. Berke Vardar, geleneksel dil bilgisini, “dilin oldukça dar bir kesiti üstünde işlem yapar, dil düzeneğine yabancı, kökeni dil dışında yer alan katı kurallara yer verir. Dilin değişken olduğunu, işlevini yerine getirirken kimi kural ve öğelerin toplumsal geçerliğini yitirdiğini, buna karşın yeni kural ve öğelerin dilsel çevrime girdiğini bilmezlikten gelir.” (Vardar, 1982: 30) sözleriyle eleĢtirerek dilin bundan çok daha geniĢ ve karmaĢık yapıda olduğuna dikkat çeker. Biçim yanıyla birlikte anlam yanını da öne çıkaran Zeynel Kıran, dilin karmaĢık yapısını Ģöyle açıklar: ―Bireyler kendi anadillerinin bütün sözcük dağarcığına sahip olabilirler, çünkü sadece seslerin kendisine değil, aynı zamanda sesbilgisel kurallara ilişkin dizgeye de sahiptirler. Sözcüklerin oluşumunu sağlayan bu sesbilgisel kuralların yanında, anlam ve dizimlerin oluşmasını sağlayan biçimbilimsel kurallar da vardır. Buna bağlı olarak, anlambilim kurallarının da unutulmaması gerekir. Tek başına sözcüklerin bir anlamı yoktur. İletişimin temel birimi olan tümceyi oluşturan sözdizimsel kurallar daha çok sözcüklerin tümce içindeki yerleri ve işlevleriyle ilgilenir. Ancak sıraladığımız bütün bu kuralları bilmek dil olgusunu açıklamaya yetmez.‖ (Kıran, 2002: 40) 1 DüĢünmeyi ifade eden sembolleri kazanma süreci olarak tanımlanabilen dil edinimi, ancak dil bilgisi öğretimiyle ivme kazanabilir çünkü dil bilgisi öğretimi, sembollerin bilincine ulaĢma ve onu geliĢtirme uygulamalarını içine alan; sistemin iĢleyiĢini söz konusu dilin yapısal özellikleriyle açıklayan, kurallar koyan bir öğreti olarak görülür. Böylece dil birimlerinin iletiĢimi kurmak amacıyla izledikleri yol, süreç, geçirdikleri değiĢimler, üstlendikleri görevsel ve anlamsal sorumluluklar araĢtırmalara konu olur. Bu çalıĢmada dil birimlerinin iletiĢimi kurmak amacıyla izledikleri somutlaĢma süreci irdelenmektedir. Tek baĢlarına ele alındığında dil birimlerinin varlık gösteremeyecekleri yani iletiĢimin kurulmasına katkıda bulunamayacakları bilinir. Bağlamdan kopuk değerlendirilen dil birimi, alıcıda çağrıĢım oluĢturmaktan öteye gidemez. Nitekim Kerime Üstünova bu durumu, dil birimlerinin soyut yani genel, olmalarıyla açıklar. (Üstünova, 2011: 17) Dil birimlerinin soyuttan somuta geçiĢini incelemek, dilin sahip olduğu bu sistemin yüzey yapıya çıkmasına yardım eder ki bu durum tezin ana amacına hizmet etmektedir. Seslerden baĢlayıp cümleüstü birimlere uzanan bağın varlığı, örnekler üzerinden gösterilerek somutlaĢma sürecinin, bu bağın sağlanmasında ve korunmasında aldığı görevin ortaya konması amaçlanmaktır. Aynı zamanda vericinin bilgiyi iletme yolları saptanarak somutlaĢma sürecinin bu aĢamadaki rolü incelenecektir. Bunların yanında, bir anlatının temel unsurlarından olan kiĢi, zaman ve mekân kavramlarının asıl görevlerinin dıĢında kullanılabilirliği sorgulanarak bu görevlerin neler olduğu ortaya konmaya çalıĢılacaktır. Kerime Üstünova, “Türkçede Dil birimlerinin Soyuttan Somuta GeçiĢi Üzerine” adlı çalıĢmasında dil birimlerinin soyuttan somuta geçiĢini Ģöyle özetler: “Soyuttan somuta geçiş, yani dilsel göstergenin belirlilik özelliği kazanması, alıcı merkezlidir ve ancak göndergelerle gerçekleşebilir. Dış dünyayı elinden geldiğince eksiksiz ve gerçeğe uygun biçimde oluşturmaya çalışan verici, dış dünyayı aktarırken göstergelerin tüm özelliklerini belirtme, ayrıntıya inme gereği duymayabilir. Bunu dilin tasarruf, zamandan ve emekten kazanma, estetik vb. özellikleriyle açıklayabiliriz. Vericinin sunduğu bilgi, alıcıya ulaştığında alıcı, dil içi ve dil dışı göndergelerle belli bir varlığa gönderimde bulunacaktır, dolayısıyla dilsel gösterge, alıcının beyninde oluşan 2 tasavvurlarla belirli nitelik taşıyacaktır. Söz konusu niteliğin oluşmasına bağlam içindeki diğer dil birimlerinin katkısı olduğu da unutulmamalıdır.”(Üstünova, 2011: 19) Dil birimlerinde soyutluk ve somutluk kavramı ne ifade eder? Bu sorunun cevabı, tezin amacının ve ilerleyiĢinin doğru Ģekilde anlaĢılmasını sağlayacaktır. Sözcükler, TDK sözlüğünde “soyut: varlığı duyularla algılanamayan, somut: varlığı duyularla algılanabilen” tanımlarıyla karĢılanır. Bu çalıĢmadaysa dil birimleri, “belirlilik, tanımlılık” seviyelerine göre soyut ya da somut olarak değerlendirilmektedir. Kerime Üstünova, bir bağlam içinde kullanılmayan dil birimlerinin, dıĢ dünyaya gönderme yaptıkları yani gösterilenleri sözlük anlamlarıyla dolduruldukları, alıcıda genel olarak tasavvur edildikleri halde özelleĢtirilemeyeceklerini yani somutlaĢtırılamayacaklarını ileri sürerek soyut ve somut dil birimlerinin ayrımı için “genel ve özel” sözcükleri üzerinde durur. (Üstünova, 2011: 18) a. iĢçi a.1. Gazetede gördüm, on iĢçi alınacakmıĢ. b.1. Gazetede gördüm, on temizlik iĢçisi alınacakmıĢ. ĠĢçi sözcüğü tek baĢına ele alındığında birinin emrinde çalıĢan, statüsü, hak ve sorumlulukları az çok belli bir insan olarak tasavvur edilmekte, resmedilmekte ya da göz önünde canlandırılmaktadır. Gösterilene tarım iĢçisi, maden iĢçisi, orman iĢçisi, inĢaat iĢçisi, temizlik iĢçisi vb. pek çok iĢçi yerleĢtirilebilir. a.1’deki cümlede de (Gazetede gördün, on iĢçi alınacakmıĢ.) aynı gösterilenle soyutluğunu korumaktadır. Cümlede yer almasına karĢın ikisi (a. iĢçi-a.1. Gazetede gördüm, on iĢçi alınacakmıĢ.) arasında soyut-somut iliĢkisi bakımından fark olmadığı açıktır. Gösterge, b.1’de olduğu gibi (Gazetede gördüm, on temizlik iĢçisi alınacakmıĢ.) bir sıfatla nitelendirildiğinde iĢçinin gösterileni tamamen somutlaĢmıĢ, genel özelliğinden sıyrılmıĢ, özelleĢmiĢtir. Artık sadece temizlik iĢçisi düĢünülecektir. Genel sözcüğü, bir dil biriminin ayrıntılarının göz önüne alınmadan bütününün ele alındığını gösterir. Bu anlama sahip dil birimleri, bir kiĢiye ya da bir Ģeye ait olmadan onun bütün benzerlerini içine alır. Özelse o dil biriminin, benzerlerinden ayrılmasını sağlayan bir özelliği olduğunu gösterir. Dil birimlerinin belirlilik / tanımlılık seviyelerine göre değerlendirilmesi, onların bir bütünü gösterme ya da benzerlerinden ayrılan bir özelliğe sahip olma durumlarına göre yapılmaktadır. Benzerlerini içine alan 3 ve bütünü gösteren dil dirimi soyutken benzerlerinden ayrılan özelliklere sahip dil birimi daha somut olmaktadır. TDK’nin tanımı ele alındığında dil birimlerinin duyular tarafından algılanma durumuna göre, onları soyut ya da somut olarak kesin bir Ģekilde ayırmak mümkündür. Dil birimleri, “belirlilik ya da tanımlılık” özelliklerine göre soyut ya da somut olarak belirlenmeye çalıĢıldığındaysa bu ayrımın kolayca yapılamadığı görülmektedir. Çünkü dil birimlerinin tamamen belirli ya da tanımlı hâle ulaĢması, çoğu zaman tek aĢamada sağlanmaz. Bu durum, vericinin dili kullanma tarzına göre değiĢim göstermektedir. Bir dil birimini benzerlerinden ayırt eden çok fazla özellik söz konusudur. Bu nedenle onu genelden özele götüren her özellik, soyuttan somuta geçiĢin de göstergesidir. Bu durum, soyuttan somuta geçiĢin aĢama aĢama yapıldığının ispatıdır. 1 Vericinin, somutlaĢma sürecini iletirken kullandığı birçok yol göze çarpar:  Süreç, bilgiler üst üste iletilerek tek bir bölümde sunulur.  Süreç, bilgiler parça parça iletilerek metnin tamamına yayılabilir.  Süreç, birkaç bilgiyle son bulur.  Süreç, sayfalarca bilgi iletilerek ufak ufak iĢlenir.  Süreç, doğrudan bilgilendirme yapılarak sunulur.  Süreç, dolaylı bilgilendirme yapılarak iletilir. AĢağıdaki paragraf, sürecin hızlı, üst üste ve doğrudan iĢlediği bir bölümdür. Bunlara rağmen soyutluğun tamamen giderilemediği görülür. ―Bu Rumca şarkı yüzünden mi uyandı, yoksa onu uyandıktan sonra mı duydu, bilmiyor. Şarkı söyleyen pastırmacının karısıydı. Yukarıdakilerin hizmetçisi Eleni evli değil ama ona göre pastırmacının karısıdır. Ayda otuz liraya bazı günler aşağı iner, ortalık süpürür. İki üç yıl sonra evlenecek. Küçücük bir mezeci dükkânı açacaklar. Eleni anlatırken gözleri parlar. Oysa hep o mezeci dükkânında oturacak adama acır. Sarımsak kokusu sinmiştir üstüne. Adam belki duymaz, ama o pastırmadan iğrenir.‖ (Atılgan, 2014: 11) Pastırmacının karısı, ilk geçtiği cümleden itibaren farklı özellikleri verilerek her seferinde bir derece daha somutlaĢtırılmaktadır. Şarkı söylüyor olması onu bir seviye somutlaĢtırırken yukarıdakilerin hizmetçisi olduğu bilgisi verilerek kiĢi, biraz daha 1 Bu maddeler, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam adlı eserinden ulaĢılan sonuçlardır. Farklı metinlerin incelenmesi, bu maddeleri artırabilecek ve genel bir sonuca ulaĢılmasını sağlayabilecektir. 4 özelleĢtirilir. Aynı cümlede, bahsedilen kiĢinin adı iletilerek dil birimi dördüncü kez farklı bir özelliği verilerek somutlaĢtırılmaktadır. Pastırmacının karısıyla ilgili ulaĢılan bilgiler arttıkça somutlaĢma süreci de ilerlemektedir. Paragrafın kalanında beĢ, altı ve daha fazla özelliği verilerek sözcük öbeğinin tekrar tekrar somutlaĢtığı görülür. Ancak bahsedilen dil birimiyle ilgili verilen tüm bilgilere bakıldığında dahi sürecin tamamlanmadığı anlaĢılmaktadır. Soyuttan somuta geçiĢin tek aĢamada gerçekleĢmemesi nedeniyle dil birimlerini soyut ya da somut olarak değerlendirmek güçleĢir. GeçiĢin bir süreç olarak değerlendirilmesinin sebebi budur. Dil birimleri bu süreç içerisinde belirli ölçülerde somutluk kazanabilirler. Ancak tamamen somutluktan bahsedebilmek için sürecin sonuna gelinmesi gerekmektir. Bu durumda sürecin sonuna gelindiğini gösteren bir kriterden bahsetme zorunluluğu doğar. Aksi hâlde sürecin sonu, kiĢiler arasında değiĢkenlik gösterecektir. Dil birimlerinin somutlaĢma sürecinin incelenmesi, bu kriterin ortaya konmasını da sağlayacaktır. Soyuttan somuta geçiĢin görüldüğü dil birimleri nelerdir? En küçük dil birimi olan, seslerde dahi somutlaĢma görüldüğü söylenebilir. ġüphesiz bu dil birimlerinin temel görevleri, belli sıralamalarla bir araya gelerek ekleri ve sözcükleri oluĢturmaktır. Bu görevlerinin yanında sesler, vericinin tercihine göre farklı görevlerde de kullanılabilmektedir. Bunun en güzel örneklerinden birine, romanın baĢkahramanı vasıtasıyla ulaĢılır. “Yemek masasında aramıza C oturalı Semra‘nın bana karşı tutumu günden güne değişiyor.” (s.106) Cümlede yer alan C sesi, onu benzerlerinden ayıran özelliklere sahiptir. C, bir kiĢinin yerini tutar. Alfabede yer alan c sesiyle yukarıdaki ses arasındaki farkın nedeni, tanımlılık / belirlilik seviyeleridir. Sadece bu bilgi bile onun daha somut bir dil birimi olduğunu gösterir. Her ne kadar bu örnek, olağan dıĢı olsa da vericinin istediği takdirde herhangi bir sesi somutlaĢtırabilecek olduğu, kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Ekler de seslerde olduğu gibi somutlaĢma sürecinde yer alırlar. Bu durumun nedeni, farklı görevlerdeki eklerin aynı gösterenle karĢılanmalarıdır. {-A} eki, genel bir kullanımdır. Bir bütünü ifade eder. Ancak ekin, cümlede farklı görevlerde kullanılabilmesi, onun benzerlerinden ayrılan özelliklere sahip olduğunu gösterir. {-A}, adları işletime sokan eklerden sadece biridir. 5 Ek, bu cümlede ad görevinde kullanılmaktadır. Bu durum istendiğinde bir eke farklı görevler verilebileceğinin göstergesidir. Verilen bu görev neticesinde ekin cümlede sahip olduğu anlama bakıldığında aynı gösterene sahip tüm iĢletme eklerini kapsadığı görülür. “Para versem eli elim-e yapışacaktı.” (s.9) Örnekteki {-A}eki, ikincil nesne durumu ekidir. Ekin cümlede üstlendiği görev, onun diğerlerinden ayırt edilmesini sağlar. Ġlk cümle ve ikinci cümledeki {-A}’nın sahip olduğu anlamlar kıyaslandığında ilkinin çok daha genel olduğu görülmektedir. Bu durum, eklerin vericinin tercihine göre soyut ya da somut olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Ad soylu sözcükler, somutlaĢma sürecine en uygun dil birimleridir. Adlar, zamirler, sıfatlar ve zarflar, vericinin tercihine göre soyut ya da somut olarak kullanılabilmektedirler. Sözlük anlamına sahip olmalarına rağmen bütünü, geneli ifade eden adların somut olarak değerlendirilemediği görülür. Örneğin; araba sözcüğü, tek baĢına ele alındığında tekerlekli bir kara taĢıtı olarak düĢünülmektedir. Bu sözcüğü somutlaĢtırmak, belirli/tanımlı bir arabayı iĢaret edebilmek için çeĢitli yollar kullanılır. Adların somutlaĢma sürecindeki yerini gösteren bu yolları Kerime Üstünova Ģöyle açıklar: “Ad değerindeki bir dil birimini belirli kılma işlevi, çeşitli yollarla giderilebilir. Belirtme durumu, tamlayan durumu, iyelik ekleri, sıfat türeten çeşitli durum ekleri, sıfatlar ve zamirler, belirli-tanımlı kılma işlevinde yararlandığımız dil birimlerinden bazılarıdır.” (Üstünova, 2007: 1179) Bu yöntemlerin çeĢitliliği, somutlaĢma sürecinde adların ne kadar sık kullanıldığının göstergesidir. Araba-y-ı yakın bir yere park et. İki gündür araba-nın sağ ön lastiğinden sesler geliyor. Öndeki kırmızı araba aniden fren yapınca zincirleme kaza kaçınılmaz oldu. Yukarıdaki üç cümlede yer alan araba sözcüğü, sırasıyla belirtme durumu eki, tamlayan durumu eki ve sıfat kullanılarak belli ölçülerde özelleĢtirilmektedir. Sözcük tek baĢına kullanıldığında benzerlerini içine alan bir bütünü ifade eder. ÇeĢitli yollarla tanımlandıktan sonraysa sözcüğün belirli, somut, en azından verici tarafından bilinen bir arabayı iĢaret ettiği görülür. Leyla Karahan, belirtme durumunun bu iĢlevini “ekli nesne ile eksiz nesne arasındaki fark ―belirlilik‖ veya ―belirsizlik‖tir. Belirsiz, genel nesne, ekle belirli hâle getirilir. Grönbech‘in ifadesiyle ―yükleme hâli eki, bir nesneye önem 6 verildiği durumlarda kullanılır.‖ O hâlde, ekin görevi diğer hâl eklerinde olduğu gibi münasebet kurmak, bağlantı sağlamak değil, nesneyi belirtmek, belirli kılmaktır.” (Karahan, 2011: 214) cümleleriyle açıklar. Zamirler, soyuttan somuta geçiĢin tek seferde gerçekleĢmediğinin bir baĢka örneğidir. Zamirlerin gösterilenlerinin belirlenmesi, somutlaĢma sürecindeki tek bir adımdır. Diğer adımlar belirlenen ad üzerinden atılır. Böylece süreç ilerletilerek alıcı o adla ilgili bilgilendirilmeye devam edilir. “Bir ay önce yediğim dayağı hak etmemiştim ben.” (s.10) Cümlede ulaĢılması gereken önemli bilgiler, dayak yiyen kiĢinin kimliği ve bu kiĢinin yediği dayağı hak etmediğidir. Dil içi göndergeler sayesinde alıcı aĢağıdaki denklemi kurar: dayak yiyen kiĢi = ben zamirinin, yerini tuttuğu kiĢi Bağlam üzerinden elde edilen bilgiler, ben zamirinin gösterileninin C adlı kahraman olduğunu gösterir. Böylece hem ortak öznenin kullanıldığı diğer cümlelerde bahsedilen kiĢinin kimliği belirlenmiĢ olur hem de dayak yiyen kiĢi tespit edilir. Belgisiz sıfatlar, iĢaret sıfatları ve zamirlerin somutlaĢma sürecinde yer alma nedenleri aynıdır. Gösterileni belirsiz sözcükler soyutken bu belirsizlik ortadan kaldırıldığında sözcükler, daha somut bir hâl alırlar. Ayrıca bazı sıfatların anlamı itibariyle belirsizliğe neden olmaları (ortadaki kapı, aĢağıdaki dükkân vb.), onların soyuttan somuta geçiĢlerindeki diğer nedendir. Bağlam aracılığıyla elde edilen bilgiler, bu belirsizliğin giderilmesini sağlar. Böylece somutlaĢma aĢamasında bir seviye daha kat edilir. Zarflar eylemlerle ilgili zaman, durum, nitelik, nicelik, neden, süreç, yer-yön gibi birçok etkenin belirlenmesi amacıyla kullanılır. Bu aĢamada kullanılan zarfların belirgin anlamlara sahip olması, bu amacın sorunsuz giderilmesini sağlar. Ancak kullanılan her zarf, bu belirsizliği gideremez. Bu nedenle, belirsizlik yaratan soyut sözcükler, bağlamdan elde edilen bilgilerle somutlaĢarak anlatıda daha etkin rol oynarlar. “Oysa onu bu caddeye pek seyrek gönderirdim.” (s.9) Bahsedilen eylemin geçmiĢte bir kereden fazla gerçekleĢtiği görülür. Bu bilginin üzerine pek seyrek sözcüğüyle, tekrarlanan olayların aralarındaki zaman 7 somutlaĢtırılmak istenir. Ancak seyrek sözcüğü sahip olduğu anlam nedeniyle bu belirsizliği tamamen gideremez. Oysa onu bu caddeye üç günde bir gönderirdim. Pek seyrek sözcük öbeği yerine üç günde bir yerleĢtirildiğinde bahsedilen zaman aralığı çok daha somut bir Ģekilde belirlenebilmektedir. Kullanılan zarf ne kadar somut olursa alıcının eylemle ilgili ulaĢtığı bilgi o kadar somut olmaktadır. 2. ÇALIġMA YÖNTEMĠ Bu çalıĢmada, metin incelemesinin yapılacağı yöntemi oluĢturmak için öncelikle hangi dil birimlerinin somutlaĢma sürecinde görev alabileceği belirlenmiĢtir. Eklerin ve seslerin dahi süreçte görev alabilmesi nedeniyle dil birimlerinin her birini incelemek, neredeyse tüm metnin sözcük sözcük somutlaĢma sürecine dâhil edilmesi anlamına gelir. Bu nedenle bir yandan farklı görevdeki dil birimlerinin ele alınmasını sağlayacak diğer yandan incelemenin daha sistemli yapılabilmesine yardımı olacak bir yöntem düĢünülmüĢtür. Bir anlatının temelini oluĢturan kiĢi, zaman ve mekân kavramlarının somutlaĢma sürecini incelemek; seslerin, eklerin, adların, zamirlerin, sıfatların ve zarfların incelenmesiyle mümkündür. Böylece inceleme, hem üç temel unsurun en somut hâllerini ortaya koyacak hem de yukarıdaki dil birimlerinin süreçteki yerlerinin görülmesini sağlayacaktır. Tez, bu görüĢe uygun olarak aĢağıdaki gibi Ģekillendirilmektedir. Birinci bölümde çalıĢmanın giriĢine yer verilir. Burada öncelikle tezin temelini oluĢturan kavramlar açıklanmaktadır. Bu bölümün ardından çalışma yöntemi ve araştırma doğrultuları baĢlıkları altında ön bilgilendirme yapılır. Böylece hem metin çözümlemesi sırasında konudan uzaklaĢılması engellenmiĢ hem de somutlaĢma sürecinde etkin rol oynayan tekrarlar ve dil içi-dil dıĢı göndergeler açıklanarak olası belirsizliklerin önüne geçileceği düĢünülmüĢtür. Ġkinci bölüm, çalıĢmada araç olarak kullanılan Aylak Adam romanında metin çalıĢmasının yapıldığı asıl kısımdır. Burada üç ana baĢlık altında kiĢilerin, zamanın ve mekânın somutlaĢma süreci incelenir. KiĢilerin somutlaĢma süreci incelenirken onların alıcı için önemleri göz önünde bulundurularak altı kahraman seçilmiĢtir. Bu kahramanlar; cinsiyet, yaĢ, meslek, hobi, hayat görüĢü gibi birinin tanınma aĢamasında akla gelen ilk özellikler ve anlatının ilerleyiĢi için önem arz eden bazı özellikler (arayıĢları vb.) üzerinden ele alınmıĢtır. 8 Böylece bir yandan somutlaĢma süreci incelenirken diğer yandan altı kahraman arasında kıyaslama yapılma imkânı sağlanmıĢtır. Bu durum, kahramanların romandaki önemleriyle somutluk seviyeleri arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmıĢtır. Olayların geliĢimiyle birlikte zaman ve mekân da değiĢtiği için roman, vericinin ilettiği gibi dört mevsime bölünmüĢtür. Daha sonra mevsimler kendi içlerinde günlere bölünerek süreç, kısa bölümler içerisinde daha net ele alınabilmiĢtir. Her gün kendi içinde değerlendirilirken bazı bölümlerde geçmiĢe dönüĢlerin yaĢanması, böyle bölümler için ayrı baĢlık açılmasına neden olmuĢtur. GeçmiĢte yaĢanıp olayların gerçekleĢtiği asıl zamanı etkileyen olayların zaman ve mekânları, Artzaman (Artsürümsel Öyküleme) baĢlığı altında değerlendirilmiĢtir. Üçüncü bölümde sonuç ve kaynakça kısmı yer alır. Sonuçta, ikinci bölümde yapılan incelemelerin ortaya koyduğu veriler iletilmektedir. Bu veriler ıĢığında ortaya çıkan sonuçlara dikkat çekilerek cevabı aranan sorular yanıtlanmaya çalıĢılır. 3. ARAġTIRMA DOĞRULTULARI Dil birimlerinin soyuttan somuta geçiĢi incelenirken sık sık karĢılaĢılan birkaç kavram hakkında önbilgi vermek, metin üzerinde yapılan incelemelerin daha net anlaĢılmasını sağlayacaktır. Bu kavramların anlatıdaki yeri, somutlaĢma sürecine katkı sağlamaktır. Metinde kiĢi, zaman ve mekânın somutlaĢma süreci aĢama aĢama incelendiği için kavramların içeriğinden çok süreçteki rolleri üzerinde durulmaktadır. Böylece onlarla ilgili ayrıntılardan uzak durularak cümlelerarası anlam birliğinden uzaklaĢmadan somutlaĢma sürecinin ilerleyiĢi daha sağlıklı bir Ģekilde iletilmektedir. Bu düĢünce üzerine dil içi ve dil dıĢı gönderge, eksilti (sıfır tekrar) ve eksik tekrar kavramları, bu bölümde ayrıntılarıyla açıklanmaktadır. 3.1. DĠL ĠÇĠ VE DĠL DIġI GÖNDERGE 3.1.1. Dil Ġçi ve Dil DıĢı Göndergenin Tanımlanması Dil, verici ve alıcı arasında iletiĢimi sağlamak amacıyla kullanılan yoldur. Bu yolun biçimsel ve anlamsal açıdan tutarlı olması için dil kendi sistemini oluĢturur. Dil birimleri bu sistem içerisinde ele alınır ve anlamlandırılır. Doğan Aksan, dili Ģöyle tanımlar: “Dil, sözlü ve yazılı olarak iletişimde kullandığımız, doğduğumuzda hazır bularak edinmeye başladığımız, doğrudan doğruya insana özgü, çok güçlü, büyülü bir düzendir; düşünme ve düşünüleni aktarma dizgesidir.” (Aksan, 1999: 13) 9 Gönderge, dil birimlerinin dıĢ dünyada karĢıladığı gerçekliklerdir. Dil göstergesinin dil evreni dıĢında gösterdiği her Ģeydir. Yaratılan dünya kurmaca da olsa verici, yaĢadıklarını ve gördüklerini metne aktarmak durumundadır. “Doğal dilin kullanıldığı iletişim biçiminde –çok özel durumlar hariç- her zaman dil dışı gerçekliğe gönderme yapılır. İletişimde bulunan konuşucu (yazar) ve alıcı (okur) iletişimi sağlayabilmek için dil-dışı gerçeklikleri biçimlendiren sözcükleri kullanır: ―banka‖, ―tahsilat‖, ―şube‖, ―felaket‖, ―liman‖, ―gemi‖…Bu dil-dışı gerçekliklere gönderge adı verilir.” (Kıran, 2002: 87) Tıpkı gerçek dünya gibi kurmaca dünya da kendi gerçekliklerini oluĢturur. Söylemin içinde yaratılan bu gerçeklikler dikkate alınarak ―Dil içi gönderge, A.J. Greimas tarafından söylemin dayandığı, kendi içinde oluşturduğu, dış dünyada göndergesi olmayan, söylemin içinde gönderge oluşturan dil birimleri‖(Kıran, 2011: 130) olarak tanımlanır. “Murat burada oturmuyor” cümlesinde burada sözcüğü herhangi bir yere gönderme yapabilir. “evde”, “sinema koltuğunda”, “Ġzmir’de”, “çimenlerin üstünde”… Bu durumun nedeni, burada sözcüğünün göndergesinin dıĢ dünyada olmayıĢıdır. Dil dıĢı göndergeler, sözcenin oluĢmasında iĢlev kazanır. Dil içi dünya ile dil dıĢı dünya gerçekliği arasında bağlantı kurarlar. Böylece dil dıĢı göndergeler; insanın dıĢ dünyayla bilgi alıĢveriĢini, bu dünyayı değerlendirmesini, dil içinde yeniden oluĢturmasını sağlar. Metin dıĢı göndergeler metin içi göndergelerle yorumlanır, metin düzeyinde iĢlev kazanırlar. Dil dıĢı göndergeler, Zeynel- AyĢe (Eziler) Kıran tarafından gerçek ve gerçek olmayan olarak ikiye ayrılır. Dil dıĢı gerçek göndergeler, şehir, yıkıntı, eski, gün… gibi göndermesi dıĢ dünyaya olan dil birimleridir. ―Dil dışı gerçek göndergeler arasında ansiklopedik olarak nitelendirilen dış dünyadaki kişileri (Atatürk, Murathan Mungan…), zaman ve olayları ( 19 Mayıs 1919 Atatürk‘ün Samsun‘a çıkışı…) bildiren göndergeler de bulunmaktadır.‖ (Kıran, 2011: 130)Gerçek olmayan göndergeler, Sherlock Holmes, Robinson Crusoe gibi dıĢ dünyaya ait olmasına rağmen bir kurgu ürünü olan kiĢi, nesne ya da kavramlardır. 3.1.2. Dil içi ve Dil DıĢı Göndergelerin SomutlaĢma Sürecine Etkisi Dil birimlerinin, metindeki somutlaĢması, genellikle bir seferde olmaz; değiĢik değiĢik süreçlere yayılır. Bunun en büyük sebebi, vericinin alıcıyı somutlaĢma 10 aĢamasına dâhil etme isteğidir. Böylelikle alıcı, kendi çıkarım yaptığı bilgiler yardımıyla metne daha iyi odaklanır. Soyut bir Ģekilde metne dâhil olan dil birimleri, somutlaĢmak için yeni bilgilere ihtiyaç duyar. Böylece somutlaĢma aĢaması ilerler. Bu aĢamada, verici dilin kendine sunduğu farklı yollardan, yöntemlerden yararlanabilir. Bunlardan biri, dil içi ve dil dıĢı göndergelerin kullanımıdır. Verilen örneklerle dil içi göndergelerin somutlaĢma sürecindeki rolünden hareketle dil dıĢı göndergelerin somutlaĢma sürecine katkısı ortaya konmaktadır. Öncelikle sözcük düzeyindeki ve ek düzeyindeki dil içi göndergeleri birbirlerinden ayırmak gerekir. Ek düzeyindeki göndergeler somutlaĢma sürecinde çok daha etkin görev alır. Bazen üzerine geldiği adı tanımlayarak somutlaĢma sürecinde ilerlenmesini sağlarken bazen eylemin zamanıyla ilgili ya da eylemi gerçekleĢtiren kiĢiyle ilgili belirsizliğin giderilmesine yardımcı olurlar. Sözcük düzeyindeki göndergeler, sahip oldukları anlam itibariyle belli bir somutluk sağlasalar da belirsizliğin giderilmesi için diğer sözcüklere, sözcük öbeklerine, cümlelere hatta cümle üstü birliklere ihtiyaç duyarlar. ―Birden kaldırımlardan taşan kalabalığın içinde onun da olabileceği aklıma geldi.‖(s.9) ―İçimdeki sıkıntı eridi.‖(s.9) ―Bu sıkıntı garsonun yüzündendi.‖(s.9) ―Öyle sanıyordum‖(s.9) O, görevsel, öncül dil birimdir. Anlamı itibariyle iĢaret ettiği kiĢinin üçüncü kiĢi ya da nesne olması gerekir. Bu durum, alıcıya çok fazla seçenek sunmasa da birkaç seçeneğin elenmesini sağlayarak somutlaĢma sürecine etki eder. Sözcüğün canlı ya da cansız ne tür bir adın yerini tuttuğu belirsizdir. Ġlk aĢama bu belirsizliği ortadan kaldırmak olacaktır. Daha sonra bağlamdan yararlanarak gösterileni belirlenir. Sözcüğün somutlaĢma sürecine asıl katkısı bu aĢamadan sonra olmaktadır. Bu, görevsel, öncül dil birimidir. Sözcüğün cümlede sıfat göreviyle kullanıldığı görülür. Cümlede sıfatın iĢaret ettiği ad, sıkıntı sözcüğüdür. Sözcüğün cansız bir varlığı karĢıladığı anlaĢıldığı için bir derece somutlaĢır. Ancak sözcüğün tam olarak karĢıladığı adın belirsizliğini koruması sürecin tamamen sona ermediğini gösterir. Öyle, görevsel, öncül dil birimidir. Tek baĢına ele alındığında alıcıda herhangi bir çağrıĢım yaratmaz. Buna rağmen bağlam üzerinden değerlendirildiğinde öyle 11 sözcüğünün bir önceki cümlenin yerini tuttuğu görülür. Bu durum, eksik tekrar yapıldığının göstergesi olsa da somutlaĢma sürecine katkısından söz edilemez. Ek düzeyindeki dil içi göndergelerin somutlaĢma sürecine olan katkıları çok daha net bir Ģekilde görülmektedir. ‗‘Bu sıkıntı garsonun yüzündendi.‘‘(s.9) -(n)In, görevsel, ardıl dil birimidir. Yüzey yapıda bulunan tamlayan durumlarının görevlerinden biri de anlamsal olarak eklendiği adı tanımlı kılmaktır. Üzerine geldiği garson sözcüğünü genel anlamından çıkarmıĢtır. Dolaylı olarak sözü geçen garsonun artık bilinen, özel biri olduğu bilgisi verilir. Böylelikle garson sözcüğü, tamamen tanımlı hâle gelmese de tamlayan durumu ekinin etkisiyle kısmen somutlaĢır. ―Önlerde bir yere oturur, yanağı avcuna dayalı filmi seyreder, tam beni düşünmesini istediğim zaman beni düşünürdü.‖(s.9) -I, görevsel, ardıl dil birimdir. Cümlede birincil nesne durumu eki olarak görev alan dil biriminin bir diğer görevi de üzerine geldiği film sözcüğünü bir derece somutlaĢtırmaktır. Ekin belirtme iĢlevi, üzerine geldiği sözcüğü genel anlamından çıkarıp özelleĢtirir. Bahsedilen film, artık herhangi bir film değildir. Her ne kadar filmin adı ya da içeriğiyle ilgili bilgi verilmemiĢ olsa da sözcük, bir derece tanımlı hâle gelir, dolayısıyla kısmen somutlaĢır. “Annemi bilmiyorum.” (s.121) “Ben bir yaşındayken ölmüş.” (121) -mIĢ, görevsel, ardıl dil birimidir. Üzerine geldiği eylemin geçmiĢ zamanda gerçekleĢtiğini gösterir. GeçmiĢ, gelecek ve Ģimdiki zaman ayrımı, zamanın somutlaĢma sürecinde iletilen ilk ipucudur. Böylece zamanla ilgili somutlaĢma sürecinin ilerlemeye baĢladığı görülür. Ekin bir diğer görevi, eylemin uzak geçmiĢte yaĢandığını belirtmektir. GeçmiĢte daha somut bir zamana gidilerek süreç ilerletilmeye devam edilir. Daha sonra vericinin isteğine göre, farklı sözcük ve sözcük öbekleriyle somutlaĢma süreci çok daha ileri seviyelere ulaĢtırılacaktır. Dil dıĢı göndergeler, dil-dıĢı dünyanın gerçeklerini yansıttığı için somutlaĢma sürecinde çok daha etkilidirler. Burada çoğunlukla ansiklopedik bilgiler devreye girer. Alıcı bahsedilen konuyla ilgili ne kadar çok bilgiye sahipse vericinin dil dıĢı göndergeleri kullanarak somutlaĢma sürecini ilerletme Ģansı da o kadar artmaktadır. ―(Ben) paltomu tutarken yüzünü görmüştüm.‖(s.9) 12 Palto, sözlüksel, öncül dil birimidir. Palto sözcüğü, TDK sözlüğünde soğuk havalarda öbür giyeceklerin üstüne giyilen kalın kumaştan giysi olarak tanımlanır. Manto sözcüğüyse yine TDK sözlüğünde kadın paltosu olarak karĢılık bulur. Dolayısıyla palto sözcüğünün erkekler için kullanıldığı sonucuna ulaĢılabilir. Böylelikle cümlenin öğesi görevindeki ben kiĢisinin canlı bir ad olduğu ve ayrıca erkek olduğu anlaĢılır. SomutlaĢma süreci tamamen sona ermiĢ olmasa da sözlüksel dil birimi, birinci tekil kiĢinin kısmen somutlaĢmasını sağlamaktadır. ―Kalktığı zaman garson pilavımı getiriyordu.‖(s.11) Garson, sözlüksel, öncül dil birimidir. Sözcük, TDK sözlüğünde lokanta, pastane, kahvehane vb. yerlerde müşterilere hizmet eden kimse olarak tanımlanır. Metinde verilen cümlede, olayın gerçekleĢtiği yerle ilgili doğrudan hiçbir bilgi verilmemektedir. Garson sözcüğünün kullanım alanının sınırlı oluĢu sebebiyle olayın gerçekleĢtiği yer hakkında çıkarım yapılabilir. Aynı cümlede geçen pilav sözcüğü, düĢünüldüğünde yerin lokanta olduğu çıkarımını yapmak yanlıĢ olmayacaktır. Dolayısıyla dil dıĢı göndergeler vasıtasıyla alıcı yerle ilgili somut gerçeklere ulaĢmaktadır. ―Bu aydınlık, büyük odada ellerinde paletleri, sehpaların önünde dikilenler dönüp ona baktılar.‖(s.13) ―Bir ooooo sesi duyuldu.‖(s.13) ―Sonra bu koku…‖(s.13) ―Birden az önce kararsız sokağa çıkalı beri duymak istediğinin hep bu koku olduğunu anladı.‖(s.13) ―Yağlıboya, beziryağı kokusu…‖(s.13) Olayın geçtiği yerin belirlenmesi için verici, ansiklopedik bilgilerden faydalanmaktadır. Önce sözlüksel bir dil birimi olan palet sözcüğü verilerek yerle ilgili bir ipucu sunulur. Palet, resim atölyesinde bulunabilecek bir gereç olduğu için dolaylı olarak alıcının, gözünde bir atölye resmetmesi sağlanır. Sadece tek bir paletin olmayıĢı ve bu iĢle uğraĢan birden fazla kiĢinin orada olması, bu çıkarımı destekleyerek soyuttan somuta geçiĢi hızlandırır. Daha sonra odada bulunduğu söylenen yağlıboya ve beziryağı kokusuyla olayın geçtiği yer hakkındaki soru iĢaretleri ortadan kalkar. Bu iki sözcük de palet gibi resim atölyesinde kullanılabilecek dil dıĢı göndergelerdir. Dolayısıyla bu üç gönderge ayrı ayrı, yerle ilgili somutlaĢma sürecine katkı sağlar. 13 Göndergelerin somutlaĢma sürecine bizzat katkılarının yanı sıra sistemin iĢleyiĢi için önemleri de oldukça fazladır. AyĢe Eziler Kıran, bu önemi Ģöyle açıklar: “Dil içi göndergeler, kişi (ben, siz, sen…), yer (burası, orası…), zaman (şimdi, o zaman…) belirten söylemsel öğeler, bunların değişik biçimlerde ifadeleri, bağlaçlar, adıllar, ilgeç ve ünlemlerdir. Bu tip göndergeler bir söylemde, bir anlatıda sürekliliği ve izlek birliğini sağlayarak sözcelem dokusunu tutarlı bir dizge biçiminde oluştururlar. Hiçbir sözcelem durumu dil içi gönderge kullanmadan iletişimi sağlayamaz. Bu durumda dil içi ve dil dışı göndergelerin karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde olduğu, biri olmadan diğerinin iletişimi kuramayacağı rahatlıkla söylenebilir.” (Kıran, 2011: 130) 3.2. TEKRARLAR ĠletiĢimde tekrarların rolü göz ardı edilemeyecek ölçüde önemlidir. Ġletilmek istenen düĢüncenin taraflardan diğerine sağlıklı Ģekilde ulaĢtırılması için zaman zaman aynı bilgilerin tekrar edilmesi gerekmektedir. Bu tekrarlar, alıcıyla verici arasındaki bilgi paylaĢımının anahtarıdır. Ġhtiyaç duyulduğunda herhangi birine ulaĢılamaması iletiĢim kopukluğuna neden olur. Elbette bu tekrarlar, daima gözle görülür biçimde olamaz. Kerime Üstünova, bu konuya Ģu Ģekilde değinmektedir; “İletişim anında temel öğeler sürekli tekrarlanır. Kişileri, eşyaları, nesneleri, kavramları, durumları birkaç kez söylemek zorunda kalabiliriz. Buna karşın her şey çok açık olarak anlatılmayabilir; bazı kısımlar örtük, bazı kısımlar yalnızca sezdirilmek suretiyle verilebilir. Böylece cümleler, hem anlam hem biçim yönüyle birbirine bağlanmış olur.”(Üstünova, 2010: 9) Yüzey yapıda sıklıkla tekrar edilen sözcük, sözcük öbeği ya da cümlelerin estetik kaygı, en az çaba ilkesi gibi dilin bazı ilkelerine ters düĢtüğü görülür. Ancak Üstünova’nın da dediği gibi dilin kullanımında tekrara estetik görünüm verme çabası öne çıkar. “İnsanoğlu, bilinçaltında yer eden tekrara düşmeme endişesi içinde zamandan ve emekten tasarruf etmek amacıyla, estetikle tekrarı aynı pota içinde kaynatma yoluna gider.” (Üstünova, 2010: 9) Aksi hâlde, tekrar eden dil birimleri, anlatımın göze ve kulağa hoĢ gelmeyen biçimde ilerlemesine, yetkin ulaĢımın gerçekleĢmemesine neden olur ki bu da iletiĢimin gerçekleĢme amacıyla ters düĢer. Nitekim aynı ilke, Martinet tarafından “dilsel evrime, insanın bildirişimsel gereksinleriyle / anlıksal ve fiziksel etkinliğini en aza indirme eğilimi arasındaki çatışkının yön verdiği söylenebilir. Başka düzlemlerde olduğu gibi, burada da insan 14 davranışı en az çaba yasasına uyar: Bu yasa uyarınca ancak benimsediği amaçlara ulaşabileceği ölçüde çaba harcar.”(Aydın, 2011: 1-6) sözleriyle açıklığa kavuĢturulurken dilsel evrime en az çaba yasasının yön veriĢi öne çıkmaktadır. Dil, estetik yapısını korumak ve gereksiz tekrardan kaçınmak amacıyla birçok yöntem geliĢtirmiĢtir. Hasene Aydın, bunları yedi baĢlık altında ele alır. 1. ―Gereksiz tekrarlardan kaçınma (sıfır tekrar- eksik tekrar) 2. Sözcük yerine ek kullanımı 3. Ek düşümü 4. Tanımlı birimler kullanma 5. Dil dışı göndermeler 6. Deyimler, atasözleri 7. Ses olayları‖ (Aydın, 2011: 1-6) Görüldüğü üzere tekrarlarla ilgili ortak görüĢler mevcuttur. Bir yandan tekrarların anlatıma güç sağlamak için kullanılması gerektiği, diğer yandan dilin en az çaba ve estetik ilkelerine uygun olmadığı için onları gizlemenin gerekliliğinden bahsedilir. Dil, bu sorunu gidermek için eksik tekrar, sıfır tekrar, ters tekrar, aĢamalı tekrar ve kıvrımlı tekrar gibi yöntemler geliĢtirmiĢtir. Sıfır tekrar ve eksik tekrar, somutlaĢma sürecinde vericinin sıklıkla faydalandığı yöntemlerdendir. Bu nedenle çalıĢmada bu iki tekrar çeĢidi üzerinde durulmuĢtur. Metin incelemesinden önce bu yöntemlerin kullanım amaçlarının ve kullanım Ģekillerinin anlaĢılması, sürecin daha iyi görülmesi için etkili olacaktır. 3.2.1. Eksiltinin (Sıfır Tekrarın) SomutlaĢma Sürecine Etkisi Sıfır tekrar (eksilti), bir cümledeki bazı ek, sözcük ya da sözcük öbeklerinin iletiĢimde var saymak koĢuluyla yüzey yapıdan çıkarılmasıyla oluĢur. Burada dikkat edilmesi gereken husus, eksiltiyle eksikliğin birbirinden ayrılması gereğidir 2 . Bu nedenle yüzey yapıdaki boĢlukların farklı Ģekillerde doldurulamayacağına dikkat edilmelidir. Eksiltinin kestirilebilir oluĢu, bağlayıcıdır. Dolayısıyla tüm alıcılar, boĢluğu aynı dil birimleriyle aynı biçimde doldurduğu sürece eksiltiden bahsetmek mümkündür. Çünkü dil birimlerini cümleden çıkarma iĢi, rastgele yapılmaz. Alıcı, bu boĢlukları 2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Kerime Üstünova, “Metin Ġncelemelerinde Eksilti-Eksiklik Ayrımı”, Dil Araştırmaları, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2013, ss. 43-49. 15 doldururken dil içi ve dil dıĢı göndergelerden faydalanır. Bu göndergeler yardımıyla anlatım yorumlanır ve boĢluklar yüzey yapıya çıkarılır. Üstünova bu süreci, “Eksik ögelerin oluşturduğu boşluğu, okuyucu / dinleyici iletişimin yetisi aracılığıyla çok kısa süre içinde çeşitli yollarla doldurur ve ancak o zaman sağlıklı iletişim kurabilmiş olur. Eksiltili yapı birkaç aşamada doldurulabilmektedir. Önce dinleyici / okuyucu okuduklarını, dinlediklerini doğal dildeki ifade diline, mantık yapısına yaklaştırmaya çalışacaktır. Sonra göndermeler yoluyla belirsizlikleri gidermeye ardından eksiksiz önerme hâline getirmeye, derin yapıyı sağlıklı bir biçimde su yüzüne çıkarmaya çalışacaktır.‖(Üstünova, 2011: 124) sözleriyle açıklamaktadır. Soyuttan somuta geçiĢ süreci, cümlelerarası anlam bağına uygun bir Ģekilde ilerlediği için eksiltilerin tamamlanması, sürecin görülebilmesi için zorunlu bir iĢtir. SomutlaĢma süreci, alıcının ulaĢabildiği bilgileri değerlendirmesi sonucunda iĢler. Dolayısıyla bu bilgilerin gün yüzüne çıkarılmasını sağlayan tekrarlar, alıcının ihtiyacı olan ipuçlarıyla doludur. Bülent Özkan, eksiltilerin bütüne ulaĢmadaki rolüne Ģöyle dikkat çeker: “ Eksilti, metin bağlamında bütün-yapı‘nın ortaya çıkmasında metin çözücünün etkinliğine ihtiyaç duyar. Bu yönüyle de metnin anlamlandırma sürecinde metin üretici ile çözücü arasındaki ortak anlam alanına işaret eder.‖(Özkan, 2004: 180) “Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.” (s.9) Anlatının henüz ilk cümlesiyle birlikte eksiltilerin somutlaĢma sürecine etkisi görülmektedir. Bu durum, sıfır tekrarın süreç için önemini gösterir. Yukarıda yüzey yapıya saklanan bilgi tamamlandığında cümle aĢağıdaki hâli alır: Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği benim aklıma geldi. benim akıl-(ı)m-a Sözcük öbeklerinde önce tamlayan sonra tamlanan gelir. Burada tamlananı yüzey yapıda olan bir öbekle karĢılaĢılır. Tamlayanın varlığı, tamlanan; tamlananın varlığı da tamlayan istediği için derin yapıdaki tamlanana dil içi göndergeler aracılığıyla ulaĢılır. {-m}, birinci tekil kiĢi iyelik eki olduğu için ben zamirine gönderme yapar. 16 Cümlenin sahibi, kiĢilerin somutlaĢma süreci incelenirken öğrenilmesi gereken bir bilgidir. Bu bilgiye ulaĢılması için ben zamirinin yüzey yapıya çıkarılması Ģarttır. Aksi hâlde ikinci aĢama olan gösterilenin belirlenme sürecine geçilemez. Bu durumda anlatıcı görevindeki kiĢinin belirlenmesi de olanaksızdır. SomutlaĢma sürecinde vericinin ilettiği her bilgi, süreci ileri aĢamalara taĢıyabilecek bir ipucu olduğu için eksiltinin tamamlanmasının, direkt olarak sürecin sağlıklı ilerleyebilmesiyle doğru orantılı olduğu görülür. Tekrar edilen dil birimleri her zaman üst üste gelmediği için bazen alıcının eksiltiye ulaĢabilmesi çok daha zor ve karmaĢık olur. “Ona anlatmıştı.” (s.129) Anlatmak eylemi, geçiĢlidir. Bu nedenle eylemin kurduğu cümlede nesne bulunmalıdır. Görüldüğü üzere yüzey yapıda herhangi bir nesnenin varlığından söz edilemez. Bu durumda alıcı bağlamı kaynak olarak kullanacak ve vericinin tercihine uygun olarak eksiltiyi dolduracaktır. Bu örneğin seçilme nedeni, nesnenin yaklaĢık sekiz sayfa önce verilen eski bilgi üzerinden bulunmasıdır. Vericinin, bu kadar zaman geçtikten sonra eksiltiyi tercih etmesi ilginçtir. Çünkü alıcı hatırlamakta zorlanabileceği için belirsizlik yaratma ihtimali söz konusudur. Nesneyi ortaya koyan cümlelere bakıldığında bu tercihin nedeni anlaĢılır. Verici eksiltiyi kullanarak çok fazla cümleyi tekrar eder. Bu cümlelerin hepsini tekrarlamak dilin estetik kaygısına ve en az çaba ilkesine ters düĢecektir. “Önce babamı anlatmam gerek, dedi.” “Akşamları yemeğe gelip gelmeyeceği belli olmazdı.” “Tam gelmeyeceğini düşündüğüm sıra kapıdan girişleri!” “Yemeği evde yediği akşamlar sofradaki o sıkıcı sessizlik!” (…) Ġlk cümlede verici, sanki alıcının daha sonra buraya geri döneceğini düĢünür gibi varsayılan nesnenin cevaplanacağını söyler. Sonra da anlatılan konuları uzun uzun söyleyerek nesnemizin ortaya çıkmasını sağlar. Böylece yüzey yapıda herhangi bir ses bile kullanılmadan sayfalarca bilgi tekrar edilmiĢ olur. 3.2.2 Eksik Tekrarın SomutlaĢma Sürecine Etkisi Görüldüğü üzere sıfır tekrarda dil birimlerinin tamamen yüzey yapıdan çıkarılması söz konusudur. Eksik tekrar yapılırken iĢleyiĢ farklılık göstermektedir. Bu 17 defa verilmek istenen bilgi, gösterenleri ayrı, gösterilenleri aynı dil birimleriyle iletilir. Anlatımın sağlıklı ilerlemesi için tekrar edilmesi gerekli görülen bilgi, dilde en az çaba ilkesine, estetiğe uygun olarak genellikle çok daha kısa bir gösterenle ifade edilir. Böylece sıfır tekrarın aksine yüzey yapıda da bir tekrar görülür. Ancak bu tekrar yapılırken farklı gösterenlerin kullanılması daha kısa ve daha estetik bir anlatım sağlar. Bu sayede bir yandan dil, ilkelerinden ödün vermezken diğer yandan eski bilgi metinde korunarak cümleler arası anlam bağı sağlanmıĢ olur. ―Ben, sen, o, biz, siz, onlar, kendi, bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, böyle, şöyle, öyle, hepsi, kim, bazıları, kimi vb. öncül, görevsel biçim birimler, genellikle eksik tekrar oluşturmada görev alırlar.‖(Üstünova, 2010: 10) Üstünova tarafından verilen bu örneklerin ortak noktaları, hepsinin genel anlam ifade etmesidir. Görevsel dil birimleri, anlamları itibariyle kullanıldıkları metin kapsamında görev üstlenirler. Bu nedenle, tek baĢlarına somutlaĢma süreci için etkisizlerdir. Ancak alıcının cümleüstü düĢünme ve yorumlayabilme yetisi, bu sözcüklerin gösterilenlerini açıkça ortaya koyar. Gösterilenlerine ulaĢılan sözcükler, içlerinde somutlaĢma sürecini aydınlatacak ipuçlarıyla doludur. “Onu burada ancak ―o‖, ―aradığı, milyonlarca kadından biri‖ bulabilirdi.” (s.103) Cümledeki iki o zamirinin gösterilenleri farklıdır. Bağlam yardımıyla ilkinin C’ye, ikincinin AyĢe’ye gönderme yaptığı anlaĢılır. Buraya kadar zamir kullanılarak yapılan iki eksik tekrar söz konusudur. Önce öngönderim yapılarak gösterilenler iletilir. Sonra bu gösterilenleri karĢılayan zamir kullanılarak süreç tamamlanır. Alıcının tek yapması gereken, bağlamdan faydalanarak gösteren-gösterilen eĢleĢmelerini yapmaktır. Eksik tekrarın somutlaĢma sürecine asıl etkisi bir sonraki tekrarda görülür. Roman boyunca üzerinde en fazla durulan konulardan biri, C’nin arayıĢıdır. Bir süre sonra aranan unsurun, bir kadın olduğu öğrenilir. Bu bilgiye rağmen uzun süre, bu kadının kimliği belirsizliğini korur. Bu belirsizlik, alıcıyı romana çeken durumlardan biridir. Yukarıdaki cümleyle birlikte vericinin böyle bir bilgiyi eksik tekrar yöntemiyle alıcıya ilettiği görülür. AyĢe, o zamirinden sonra ikinci defa farklı bir gösterilenle tekrar edilir. AyĢe = o = aradığı, milyonlarca kadından biri 18 Eksik tekrar, verici tarafından sıklıkla kullanılan ve somutlaĢma sürecinde kilit rol oynayan yöntemlerden biridir. Tekrar yapılırken gösteren ve gösterilenler arasındaki iliĢki her zaman bu kadar kısa ve net olmayabilir. Bazı örneklerde tek bir zamirle ya da sıfatla birçok cümle tekrar edilmektedir. Bu gibi durumlarda eksik tekrarın, somutlaĢma süreci için önemi çok daha fazla olur. Çünkü alıcı için ipucu değeri olan birçok bilgi sadece bir sözcükle tekrar edilir. Bu ipuçlarından herhangi biri, yeni bir bilgiye ulaĢmanın anahtarı olabilmektedir. Dolayısıyla eksik tekrarın kullanımı, anlatı için önem arz eden bir bilginin kaçırılma ihtimalini doğurur. Alıcılar arasındaki fark burada devreye girer. Dikkatli olan ve ayrıntılara gereken önemi veren alıcılar, diğerlerine göre daha rahat çıkarım yapabilmektedir. (…) “Kimi geceler düşümde babamı korkunç ölümlerle birkaç kere öldürürdüm.”(s.122) “Kulağım için değil Zehra teyzeme saldırdı diye.”(s.122) “Yanımdayken yüzümden kan çekilir, konuşmazdım.”(s.122) (…) “Yatağa uzanır, merdivenlerdeki çıtırtıyı beklerdim.” (s.123) “Başım uğuldardı. Kapıda bekleyip ―Gireyim mi?‖ diye sorardı.”(s.123) “Tanıyamadığım bir sesle ―Hayır‖ derdim.”(s.123) “Bedenim yanardı.”(s.123) (…) “Ertesi yıl kolejde boksa başladım.”(s.124) “Ötekilerin benden yılgınlığı hoşuma gidiyordu.”(s.124) “Kaskatı bir adam yapıyorlardı beni.”(s.124) (…) Yukarıdaki cümlelerin hepsi aynı bölümde arka arkaya sıralanarak alıcıya iletilmektedir. Burası, anlatıda soru iĢaretlerinin giderildiği bölümlerden biridir. Alıcının, C’nin yaĢam tarzıyla ilgili birçok sorunun cevabı burada iletilir. YaklaĢık dört sayfa boyunca süregelen cümleleri, verici tek bir sözcükle tekrarlayabilmektedir. Çocukluğu böyle geçen birini sevemeyeceğini sanıyordu. Böyle, şöyle, öyle vb. sözcükler, sözlük anlamı dahi olmayan dil birimleridir. SomutlaĢma sürecindeki rolleri, gösterilenlerinin belirlenmesiyle ortaya çıkar. Bu 19 cümledeki kullanımıyla C’nin karakteri ve romanın ilerleyiĢiyle ilgili birçok bilgi ve ipucunu kapsamaktadır. C’nin sevilmeme nedeni, sözcüğün kapsadığı cümlelerdir. Romandaki ilerleyiĢi değiĢtirebilecek, ayrılığa kadar gidecek bir sürecin baĢlama nedeni, eksik tekrar yapılarak tek sözcükle verilir. 20 ĠKĠNCĠ BÖLÜM 21 KĠġĠ, ZAMAN ve MEKÂNDA SOMUTLAġMA SÜRECĠ 22 1. KĠġĠLERĠN SOMUTLAġMA SÜRECĠ 1.1. BEN ZAMĠRĠ (C ADLI KĠġĠ) Romanda soyuttan somuta geçiĢ aĢaması incelenen ilk dil birimi, ben adılıdır. Olaylar, eser boyunca bu kiĢinin etrafında Ģekillenir. Bu kiĢiyi incelemeden önce yazar ve anlatıcı farkına dikkat çekmek gerekir. Çünkü anlatıcının eserin içinde yer aldığı bu tarz metinlerde okuyucu bu farkı ayırt etmekte sıkıntı yaĢayabilmektedir. Öncelikle, metnin tamamının bir kurgu olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Her ne kadar yazarlar eserlerinde zaman zaman gerçek unsurlara yer verse de bu durum olay, yer ve kiĢilerin kurmaca olduğu gerçeğini değiĢtirmez. Ben adılının, anlatıcı-yazar karıĢıklığının yaĢanmasındaki rolü büyüktür. Çünkü olayları anlatan kiĢinin, bu olayları yazan kiĢi olması alıcı tarafından akla gelen ilk düĢüncedir. Dolayısıyla anlatıcı görevindeki ben kiĢisi basit bir eĢleĢtirmeyle verici olarak değerlendirilecektir. Ancak verici dâhil hiçbir gerçeklik, yaratılan kurmaca dünyada var olamaz. Anlatıda yer aldığı an gerçekliğini yitirir. Bu yüzden günlük, anı, mektup gibi gerçek olayların anlatıldığı türler dıĢında kullanılan kiĢiler; sadece anlatıcı, sözcü olabilir. ―Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.‖(s.9) Ġlk cümleyle birlikte alıcı bilgilendirilmeye baĢlanır. Metnin ilk bölümlerine bakıldığında yazarın olayları anlatma görevini ben kiĢisine verdiği anlaĢılmaktadır. AyĢe Eziler Kıran ve Zeynel Kıran, anlatıcıyla ilgili görüĢlerini belirtirken anlatıcının metindeki yerine göre önce iki ana baĢlık açmıĢlardır: 1. Anlatıda üçüncü kişi adılıyla kim konuşur? 2. Birinci kişi adıllı bir anlatıda kim konuşur? İlk durumda anlatıcı tamamen öykünün dışındadır. Bu yüzden anlatıcıyla ilgili herhangi bir bilgiye ulaşılamaz. İkinci durumdaysa üç farklı tarzla karşılaşılır. Bunlardan ilkinde anlatıcı görevindeki kişi yine olayların dışındadır ve öncelikli görevi anlatmaktır. İkincisindeyse anlatıcı öyküye başkahraman olarak dâhil olur. Bu, benöyküsel anlatıcıdır. Üçüncüsünde anlatıcı olayların ikinci dereceden kahramanıdır. Olaylara az çok karışır.” ( Kıran, 2011: 114) Aylak Adam adlı anlatıda önce baĢkahraman olan ben kiĢisi anlatıcı görevindeyken bir süre sonra vericinin üçüncü kiĢi 23 olarak anlatma görevini üstlendiği görülür. Dolayısıyla önce benöyküsel anlatıcıyla karĢılaĢılırken daha sonra üçüncü kiĢi adılıyla konuĢan anlatıcıyla karĢılaĢılır. Yukarıdaki metinden alınan ilk cümleye bakıldığında henüz anlatıcı görevinde olan ben kiĢisi, yalnızca dil içi göndergeler aracılığıyla belirlenmektedir. Her ne kadar ben adılı yüzey yapıda yer almasa da birinci tekil kiĢi iyelik eki ben kiĢisine gönderme yaptığı için eksilti tamamlanarak ben adılına ulaĢılır. benim akıl-(ı)m Metnin ilk cümlesi, alıcının bilgilendirilmeye baĢlandığı yerdir. Ġncelenen eserde de ilk cümleyle alıcıya iki ayrı kiĢinin varlığı hissettirilir. Bunlardan biri o adılıyla karĢılanırken diğeri ben adılıyla karĢılanır. Alıcı için bu iki ayrı kiĢi henüz tamamen soyuttur. Verici, dil birimleriyle ilgili bilgi verirken çeĢitli yöntemler uygular. Bilgi direkt olarak verildiği gibi dolaylı olarak da iletilebilir. Bir diğer yöntem de bilgiyi parçalara ayırmaktır. Romanda akıĢı sağlamak ve okuyucuda merak duygusu uyandırmak amacıyla bir dil birimini tamamen somutlaĢtırabilecek bilgiler arka arkaya sıralanmaz, eserin içinde olay örgüsüne göre paylaĢtırılır. Bu yüzden ben adılının somutlaĢma aĢamasını incelerken bilgiler, veriliĢ sırasına göre karıĢık olarak ele alınmamıĢtır. Birbirini destekleyen bilgiler bir arada ele alınarak olası bir karıĢıklığın önüne geçilmeye çalıĢılmıĢtır. 1.1.1. KiĢinin Cinsiyeti ―Paltomu tutarken yüzünü görmüştüm.‖(s.9) Anlatıcıyla ilgili ilk bilgi dolaylı olarak bulunur. Bir insanla ilgili belirleyici özelliklerden biri olan cinsiyet, anlatıcıyla ilgili önemli bir soru iĢaretini ortadan kaldırır ve bu cümleyle beraber ben, somutlaĢma aĢamasına dâhil olur. Benim paltom iyelik öbeği aracılığıyla paltonun ben kiĢisine ait olduğu öğrenilir. Dil dıĢı göndergeler yardımıyla da bu kiĢinin erkek olduğu bilgisine ulaĢılır. Palto sözcüğü, TDK sözlüğünde soğuk havalarda öbür giyeceklerin üstüne giyilen kalın kumaştan giysi olarak tanımlanır. Manto sözcüğüyse yine TDK sözlüğünde kadın paltosu olarak karĢılık bulur. Dolayısıyla palto sözcüğünün erkekler için kullanıldığı sonucuna ulaĢılır ve cümlenin öğesi görevindeki ben kiĢisinin erkek olduğu ortaya çıkar. 24 Daha önce soyuttan somuta geçiĢi bir aĢama olarak görmek gerektiği söylenmiĢti. Ben adılının gönderme yaptığı kiĢinin erkek olduğu bilgisi, bu dil birimini sadece bir derece somutlaĢtırır. Çünkü her alıcı tarafından çizilen görüntüdeki tek ortak nokta, cinsiyetlerdir. Alıcı, kiĢinin diğer özellikleriyle ilgili tercih yapmakta özgürdür. Bu özgürlük kiĢinin henüz tamamen somutlaĢmadığının göstergesidir. 1.1.2. KiĢinin YaĢı Herhangi bir insanı tanımak, onu diğerlerinden ayırt etmek amacıyla edinilen bir diğer bilgi kiĢinin yaĢıdır. Verici, eserde bu bilgiyi çeĢitli yollarla iletir. Anlatıda kiĢinin yaĢıyla ilgili soru iĢareti yaratan birçok bilgi vardır. Bu bilgiler her alıcı tarafından kendi çevrelerine göre yorumlanacaktır. Dolayısıyla bu bilgiler romandaki kahramanı somutlaĢtıran bir etken olarak ele alınmamalıdır. ―…ama ben dişlerim sağlamken ısıracağım.‖(s.13) Verilen bu cümle, romanda ben kiĢisi tarafından kullanılır. Cümleye ilk bakıldığında kiĢinin diĢlerinin henüz sağlam olduğu bilgisine ulaĢılır. Ayrıca, bu bilginin dolaylı yoldan baĢka bilgilere ıĢık tuttuğu söylenebilir. Öncelikle, sağlam bir diĢe sahip olabilme durumu yaĢla ilgili çıkarımlar yaratmaktadır. Bu durum kiĢinin çok yaĢlı olmadığının göstergesi olabilir. Ancak yanında yetmiĢ yaĢında ve hâlen diĢleri sağlam bir kiĢi olan insanın çıkarımıyla elli yaĢında sağlam olmayan diĢlere sahip birinin çevresindeki insanın çıkarımı farklı olacaktır. Bu sebeple kiĢinin yaĢının soyutluğunu koruduğu görülür. Cümleye farklı bir açıdan bakıldığında kiĢinin yaĢına bir alt sınır konabilmektedir. Böyle bir cümleyi kullanabilecek kiĢinin en azından yirmi yaĢın üstünde bir düĢünce yapısına sahip olduğu söylenebilir. Ġstisnasız her alıcı tarafından farkında olarak ya da olmayarak bu çıkarım yapılacaktır. ―Dayak yediği terzileri buldu herhalde diyorduk.‖ (s.13) ―Beş gündür herifleri dövüyordur diyorduk.‖(s.13) Eserde ben kiĢisinin arkadaĢları tarafından kullanılan bu cümleler, yaĢla ilgili dolaylı olarak ipucu vermektedir. Ġki kiĢi olduklarını daha önceden bildiğimiz terzileri yakalayıp dövebilecek güçte gösterilen, ben adılının gönderme yaptığı kiĢidir. Dolayısıyla böyle bir yeteneğe sahip olan kiĢinin belli bir yaĢ aralığında olduğu söylenebilir. Daha önce alt sınır olarak koyulan yirmi yaĢı artırmak doğru olacaktır. KiĢinin en azından yirmi beĢ-otuz yaĢlarında olduğu söylenebilir. Bu çıkarıma ek olarak 25 elli-elli beĢ yaĢ gibi bir üst sınır koymak da doğru olacaktır. Daha üst ya da daha alt yaĢlarda olan birinin iki yetiĢkini dövebilecek kuvvet ve çevikliğe sahip olması muhtemel değildir. ―Adam hiç seslenmedi.‖(s.17) ―Çüş falan deseydi bir yanını kırardı.‖(s.17) Direkt olarak verici tarafından kullanılan bu cümleler, kahramanımızın ne kadar kuvvetli ve çevik biri olduğunu destekleyen baĢka bir ipucudur. Ayrıca, cümlede verici tarafından alıcıya hissettirilen saldırganlık duygusuyla, anlatıcı elli yaĢlarından daha genç biri olarak tahayyül edilebilir. Ancak bu çıkarım alıcılar arasında farklılık yaratabileceği için kiĢinin yaĢıyla ilgili sınırlandırmayı değiĢtiren bir ipucu olarak değerlendirilmemiĢtir. KiĢinin yaĢıyla ilgili somutluk aynı derecede kalır. ―Tramvay kalkarken Güler, ötekilerin arasında fakültenin dış kapısından giriyordu.‖(sf.50) ―Oysa yedi yıl önce bu kapıdan çıkmıştı.‖ (s.50) Yukarıdaki iki cümleyle birlikte verici ilk defa rakamsal değerleri kullanarak yaĢla ilgili bilgiyi somutlaĢtırmayı tercih eder. Doğrudan vericinin ağzından alınan bu bilgiyle ben kiĢisinin yedi yıl önce fakülteden mezun olduğu öğrenilir. Öğrenim görme aĢamaları normal olarak tamamlanmıĢ bir öğrencinin yirmi üç-yirmi beĢ yaĢlarında olacağı söylenebilir. Fakülteden ayrılmasının üzerinden yedi yılın geçmiĢ olması sebebiyle kiĢinin otuz-otuz iki yaĢlarında olduğu sonucuna ulaĢılır. Bu cümlelerin devamında gelen baĢka bir bilgiyle ulaĢılan sonuç tekrar değiĢir. ―Buraya yazılmak için iyi hal kâğıdı, sağlık raporu almış.‖(s.50) ―Koluna çiçek aşısı yaptırmıştı.‖(s.50) ―Dört ay dayanabildi.‖(s.50) Yine vericinin ağzından direkt olarak alınan bilgiyle kiĢinin fakülte eğitimini tamamlamadığı, dört ay gibi bir süre sonra fakülteden ayrıldığı görülmektedir. Bu sebeple yaklaĢık dört yıllık bir süre farkı olacaktır. UlaĢılan son bilgiyle birlikte kiĢinin yirmi altı-yirmi sekiz yaĢları arasında olduğu sonucuna ulaĢılır. Her ne kadar anlatıcının yaĢıyla ilgili somut bir bilgi verilmemiĢ olsa da yapılan çıkarımlar yardımıyla kiĢinin yaĢı büyük ölçüde netleĢmektedir. Vericinin, kahramanın yaĢıyla ilgili verdiği bilgiler göz önüne alındığında kesin bir sonuca ulaĢılamadığı görülür. Verici, romanın içine yaydığı bilgilerle bu belirsizliği 26 tamamen ortadan kaldırmak istememiĢtir. Ancak son bilginin verildiği cümleye gelindiğinde her alıcının kahramanı ortak bir Ģekilde canlandırabileceği belirli bir yaĢ aralığı saptanmıĢ olur. Bu sayede hem kahramanın yaĢı birkaç derece somutlaĢtırılmakta hem de genel olarak kiĢi hakkında bir derece somutluk sağlanmaktadır. 1.1.3. KiĢinin DıĢ GörünüĢü Bir insanı tanımada, onu resmedebilmede cinsiyet ve yaĢ kadar önemli olan noktalardan biri de kiĢinin dıĢ görünüĢüdür. Verici, bu konuyu tamamen somutlaĢtırmamaktadır. Bazı özellikler alıcıya iletilmesine rağmen kahraman gizemini korumaktadır. Vericinin buradaki amacının okuyucuyu romana dâhil etmek olduğu söylenebilir. Çünkü kahraman hakkındaki bilgiler ne kadar az olursa alıcı hayal gücünü o kadar çok kullanacak ve kendi hayatında karĢılaĢtığı insanları eserdeki kahramanlarla bütünleĢtirecektir. Ben kiĢisi olarak ele alınan baĢkahramanın dıĢ görünüĢüyle ilgili ilk bilgi kendi ağzından duyulmaktadır. ―Tek tük geçenler dönüp ona bakıyorlar.‖(s.13) ―Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır.‖(s.13) Kahramanımızın dıĢ görünüĢüyle ilgili kendi hakkında yaptığı bu yorum, alıcı tarafından net bir Ģekilde tahayyül edilemeyecektir. Verici bu bilgiyle kahraman hakkında bazı konularda alıcıya kısıtlama getirmektedir. Giyimi düzgün bir kahraman canlandırılmak istenir. Ayrıntıya girilmeme sebebi, yine alıcının kendi kahramanını kendi çizme isteğidir. Alıcıya tanınan bu özgürlüğe rağmen kötü bir dıĢ görünüĢe sahip bir kahraman hayal edilmesinin engellenmesi bir somutlaĢma göstergesidir. ―Kolejde boks yaptığı zamandan kalma, burnundaki belli belirsiz iz, sanki bugün daha kızarmış gibiydi.‖(s.53) Kahramanın giyimiyle ilgili kısıtlamadan sonra ben kiĢisiyle ilgili yeni bir ipucuyla karĢılaĢılır. Kolej yıllarında yapılan boksun bıraktığı bir izle, kiĢinin dıĢ görünüĢü bir derece daha somutlaĢtırılmaktadır. Artık alıcı tarafından çizilen görüntüde olmazsa olmaz bir darbe izi vardır. Böylece alıcının, kahramanı tahayyül etmekteki özgürlüğüne bir kısıtlama daha getirilmiĢ olur. ―Çocuğun iki günlük sakalını kıskandı.‖(s.53) ―Hamam oğlanları gibiyim.‖(s.54) 27 Yukarıdaki ilk cümleyle birinci ağızdan bilgilendirme yoluna gidilir. Ġki günlük sakal düĢünüldüğünde kiĢinin kıskanma sebebi, sakalsızlığı olarak düĢünülebilir. Ancak kiĢinin çok daha uzun bir sakala sahip olması da kıskanma nedeni olabilir. Bu cümlenin üzerinden fazla zaman geçmeden diğer cümleyle kahramanımız kendi ağzından bu belirsizliğe son verir. Hamam oğlanı benzetmesi sakalsızlığı gösteren bir durumdur. Dil dıĢı göndergeler kullanılarak verilen bu bilgiyle, kahraman hakkındaki bir soru iĢareti daha ortadan kaldırılmıĢ olur. Kahramanımız artık güzel giyimli, burnunda iz bulunan, sakalsız bir insan olarak görülür. Dolayısıyla belirsizlik bir derece daha giderilir ve kiĢinin görüntüsü somutlaĢtırılmıĢ olur. ―Yalnız bıyıkları yok diye üzgündü.‖(s.87) ―Babam adamsa ben olmayacaktım.‖(s.122) ―Büyüyünce bıyık bırakmayacam, derdim kendi kendime.‖(s.122) Verilen ilk cümlede, verici birinci ağızdan somutlaĢma aĢamasına dâhil olur. Kahramanımızın bıyıksız olduğu direkt olarak öğrenilen bir bilgidir. Bilgiyi somutlaĢtırma yöntemine göre, önce gelecekte bıyıksız olma isteği daha sonra bu isteğin bulunulan zamanda gerçekleĢip gerçekleĢmediği verilmeliyken vericinin bu sıralamayı değiĢtirdiği görülür. Önce hiçbir belirsizliğe yol açılmadan kiĢiyle ilgili direkt somutlaĢtırma yolu tercih edilir. Kahramanın üzgün olma sebebi verilirken bıyıkları yok cümlesiyle, alıcıya yeni bir bilgi daha iletilir. Daha sonraysa bıyıksız olma sebebi verilerek bu bilgi pekiĢtirilir. Üçüncü cümle, alıcıya dıĢ görünüĢle ilgili yeni bir bilgi vermez. Yine de bıyıksızlığın bir süreliğine değil sürekli olduğunu ispatlar. Bıyık bırakılmamasının sebebi kiĢinin babasına benzememe isteğidir. Bu sebeple de kahramanımız romanın sadece bir bölümünde bıyıksız olarak gösterilmemektedir. Eser boyunca bu durum değiĢmez. Bu bilginin ıĢığında alıcının çizdiği görüntü değiĢir ve değiĢmeyecek bir unsur daha bu görüntüye eklenir. Kahramanımız artık erkek, yirmi altı-yirmi sekiz yaĢlarında, güzel giyimli, burnunda bir iz bulanan, sakalsız ve bıyıksız biridir. 1.1.4. KiĢinin Eğitimi Biri tanınmak istendiğinde onunla ilgili dikkat edilen özelliklerden bir diğeri, kiĢinin eğitimidir. Ġnsanın eğitimiyle ilgili bilgi sahibi olmak onun daha iyi bir Ģekilde tanınmasını sağlayacaktır. Bu nedenle, bir yazıda kahramanın eğitimiyle ilgili verilen bilgiler alıcının o kiĢiyi daha somut bir Ģekilde hayal edebilmesine yol açar. 28 ―Yoksa ders günüydü de onlar kolejden mi kaçmışlardı.‖(s.31) Kahramanın eğitimiyle ilgili ilk bilgi yukarıdaki cümlede verilir. Yazarın kendi ağzından çıkan bu cümledeki kiĢilerin biri baĢkahraman olan ben kiĢisidir. Bu bilgiye bağlam yardımıyla ulaĢılır. Cümleüstü birimler, cümlede eksilti hâlinde bulunan onlar adılının kimlere gönderme yaptığını açık bir Ģekilde göstermektedir. Verilen bilginin ben kiĢisine ait olduğundan emin olduktan sonra alıcı, kiĢinin kolejde okuduğu bilgisine ulaĢır. Böylece kahramanımızla ilgili yeni bir bilgiye daha sahip olunur. Bu bilgi, kiĢinin bir derece daha net resmedilmesini sağlar. ġimdilik elde edilen bilgiyle kolejin bitirilip bitirilmediği sonucuna ulaĢılamaz. Yine de kiĢinin eğitimiyle ilgili, çizilen karakterin özelliklerini kısıtlayıcı bir bilgiyle karĢılaĢıldığı kesindir. ―Bu şehirde en sevmediği yer Tophane caddesiydi.‖(s.48) ―Belki vapur düdüklerinin çağrısından korktuğu için sevmiyordu.‖(s.48) ―Belki de bu yoldaki fakültede geçirdiği sıkıcı günlerin etkisiyle sevmiyordu.‖(s.48) Yukarıdaki üç cümle aracılığıyla alıcıya yeni bilgiler verilir. Vericinin ansiklopedik bilgilerden faydalandığı bu cümlelerden, kahramanımızın kolej yıllarını baĢarıyla bitirdiği ve bir dönem fakültede eğitim gördüğü sonucuna ulaĢılır. Fakültede eğitim görebilmek için yerine getirilmesi gereken belirli Ģartlar vardır. Anlatıcının fakültede okuyor olması bu Ģartları yerine getirdiği anlamına gelmektedir. KiĢinin eğitim seviyesiyle ilgili bilgi sahibi olunsa da hangi fakültede ya da hangi üniversitede okuduğu henüz bilinmemektedir. Daha önce somutlaĢma sürecinde alıcının bilgi düzeyinin önemi üzerinde durulmuĢtu. Yukarıda verilen ilk cümlede bahsedilen fakültenin Ġstanbul’da ve Tophane Caddesi’ne yakın bir yerde olduğu ipucuna ulaĢılır. Her ne kadar eserdeki yerler kurmaca olsa da yazarın gerçek unsurlardan yardım aldığı çok net görülmektedir. Bu yüzden bu bölgeyle ilgili daha ayrıntılı bilgiye sahip olan alıcılar, fakülteyle ilgili verilen bilgiyi daha net somutlaĢtırabilir. Çünkü bahsedilen fakültenin hangisi olduğu, gerçek hayatta edindikleri bilgiler sayesinde ortaya çıkar. Diğer alıcılarsa sadece vericinin isteğine göre bu bilgiye sahip olur. Vericinin tercihi üzerine kahramanımızın hangi fakültede okuduğu aĢağıdaki cümleden öğrenilir. “Koleji bitirdiğim yıl can sıkıntısından edebiyat fakültesine yazıldım.‖(s.124) 29 Verici, bu sefer kiĢinin kendi sözleriyle alıcıyı bilgilendirme yolunu izlemektedir. Kahramanımız, kendi geçmiĢini anlattığı bir bölümde direkt olarak okuduğu fakültenin adını vermektedir. Böylelikle eğitim hayatıyla ilgili bir derece daha somutluk kazanılır ve kiĢinin somutlaĢma süreci bir aĢama daha ilerler. KiĢi, kendi geçmiĢini anlattığı bu bölümde direkt olarak baĢka bir bilgiyle daha alıcının karĢısına çıkmaktadır. ―Koleji bitirdiğim yıl can sıkıntısından edebiyat fakültesine yazıldım.‖(s.124) ―Dört ay dayanabildim.‖(s.124) ―Sonra askere gittim.‖(s.124) Bahsedilen kiĢi, fakülte okur fakat mezun olmadan askere gitmeyi tercih eder. Askerden geldikten sonra tekrar eğitim hayatına dönmek gibi bir tercihinin olmadığı aĢağıda verilen cümleden anlaĢılır. ―Gündüzleri bir okulda ders verirdi istese.‖(s.41) Verici, bu cümlenin geçtiği bölümde kiĢinin geçmiĢte yapmıĢ olduğu seçimlerin hayatına nasıl yansıdığını anlatmaktadır. Mesleğiyle ilgili yaptığı seçim olarak anlatılan zaman, edebiyat fakültesinden ayrıldığı dönemdir. Bu konuyla ilgili yapılan son seçimin fakülteden ayrılıĢı olduğu sonucuna ulaĢılır. Böylelikle onun eğitim hayatıyla ilgili bilgiye ulaĢılabilecek son aĢamaya gelinir. 1.1.5. KiĢinin Karakteri ve Mesleği Ben kiĢisini somutlaĢtıracak bir baĢka özellik aylaklığıdır. Bu özellik her ne kadar bir insanı tanımada gerekli bir bilgi olarak görülmese de bu romanda çok önemli bir yere sahiptir. Öyle ki eserin adı, bu özellik vurgulanarak seçilmiĢtir. Öyleyse kitabın adıyla beraber kahramanının somutlaĢma aĢamasına girdiği söylenebilir. Daha önce somutlaĢma aĢaması metnin ilk cümlesiyle baĢlatılmıĢtı. Ancak görüldüğü üzere alıcı henüz metne baĢlamadan önce kitabın adıyla bilgilendirilmeye baĢlanmaktadır. Herhangi türdeki bir yazının baĢlığı ya da herhangi bir kitabın adı, vericinin tercihine göre somutlaĢma aĢamasında kullanılabilir. Öyleyse bir anlatının somutlaĢma süreci incelenirken ilk dikkat edilmesi gereken yer, baĢlık ya da addır. ―Sonunda en olmayacak ihtimal üstünde anlaştık.‖(s.13) ―Tutmuş bir işe girmiştir dedik.‖(s.13) Verici tarafından kullanılan baĢlık, kiĢinin aylaklığının en önemli kanıtlarından biri olsa da eser içinde aylaklık sıfatı kullanılmadan önce yukarıdaki cümlelerle bu 30 özellik alıcıya hissettirilir. Verici, kiĢinin arkadaĢlarının aracılığıyla alıcıya ipucu vermeye baĢlar. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde aylak sözcüğünün tanımı “iĢsiz, boĢ gezen, avare kimse’’ olarak yapılmaktadır. Yukarıdaki cümlelerde kahramanımızın bir iĢe girme durumu en son ihtimal olarak gösterilmektedir. Böylelikle kiĢinin aylak olduğu bilgisi alıcıya ilk defa hissettirilmiĢ olur. ―Aylakmış.‖(s.27) ―Öyle diyor.‖(s.27) ―Dün gece lokantada bira içerken sormuştum.‖(s.27) ―Aylağım ben, demişti.‖(s.27) Dolaylı olarak kiĢinin aylaklığı üzerinde durulduktan sonra kız arkadaĢı olan Güler’in ağzından direkt olarak bu sıfat duyulmaktadır. Ayrıca aylağım ben cümlesinin sahibi kahramanımızın kendisidir. Bir sıfatın herhangi biri tarafından kiĢiye yakıĢtırılması o kiĢinin karakterini net bir Ģekilde ortaya koymaz. Fakat kiĢi de bu özelliğinin farkındaysa ve bu özeliği kabullenmiĢse o sıfatı kiĢiyle eĢleĢtirmek mümkündür. Bu yüzden verici tarafından somutlaĢtırılan kiĢiye yeni bir ayırt edici bilgi daha eklenir. Kahramanımız aylaktır. KiĢinin aylaklığının birçok sebebi olabileceği gibi buna zemin hazırlayan net bir gerçek vardır. Verici, bu gerçeği sık sık hatırlatma gereğinde bulunur. Kahramanımız, kendi deyimiyle zengin değil ama paralı biridir. ―Kaça takarlar camı?‖(s.12) ―Bilmiyorum.‖(s.12) ―Altı-yedi lira gider herhalde.‖(s.12) ―Bir onluk çıkardı iç cebinden.‖(s.12) ―Uzattı.‖(s.12) ―Üstü senin olsun, dedi.‖(s.12) Verici, yukarıdaki cümlelerle birinci ağızdan ben kiĢisiyle ilgili iki farklı konuda ipucu vermektedir. Öncelikle parasının hesabını bilmeyen biri olduğu öğrenilir. Bunun sebebi paralı oluĢudur. Verici, direkt bilgilendirme yoluna gitmemiĢtir. Yine de alıcı dil dıĢı göndergeler aracılığıyla kiĢinin paralı biri olduğu sonucuna ulaĢır. Paralı olmanın yanı sıra bir de kiĢinin eli bol, cömert biri olduğu sonucuna ulaĢılır. Hizmetçiye düĢünmeden verdiği üç-dört liralık bahĢiĢ bunun ispatıdır. 31 ―İşin yok.‖(s.19) ―Nerden buluyorsun bunca parayı.‖(s.19) Cümledeki bunca para sözcük öbeğiyle verici, para konusuna netlik kazandırır. Böylece daha önce kahramanın paralı oluĢuyla ilgili yapılan yorum, onaylanmıĢ ve somutlaĢmıĢ olur. Artık her alıcı, kahramanı hayal dünyasında oluĢtururken paralı biri olarak görecektir. ―Deminden beri avukatın sesinde saygılı bir titremeyle sayıp döktüğü rakamlar bile neşesini bozamıyordu.‖(s.28) ―Kiralar, bankanın yılsonu mektubu, rakamlar.‖(s.28) ―Avukat ona yıllık hesabını veriyordu.‖(s.28) KiĢinin paralı oluĢu burada yeni bir bilgi değildir ancak verici, hem bu gerçeği güçlendirmek hem de bu gelirin nereden sağlandığını açıklamak ister. Ġlk cümleden kiĢinin normalde parasal konularda neĢesinin bozulduğu anlaĢılır. Bu durum yine onun paralı biri olduğunun göstergesidir. Parasal durumuyla ilgilenen bir avukatı vardır. Tüm gelirinin nereden geldiği bilinmese de aldığı kiraların bu paranın çoğunluğunu oluĢturduğu söylenebilir. Çünkü avukatın hesabını verdiği bir diğer konu, alınan kiralardır. Böylece kiĢinin geliri hakkında bilgi sahibi olunur. KiĢi aylaktır, buna rağmen paralıdır. Dolayısıyla bu paranın kaynağını öğrenmek o kiĢiyle ilgili önemli bir belirsizliği ortadan kaldıracaktır. Ortadan kalkan her belirsizlik kiĢinin somutlaĢma aĢamasında atılan yeni bir adımdır. Eğitim hayatıyla ilgili edinilen bilgiler ve iĢsiz olduğu bilgisi düĢünüldüğünde kiĢinin bu kadar mala ve paraya nasıl sahip olduğu az çok öngörülebilir. Bu durumda akla ilk gelen; hırsızlık, Ģans oyunları, miras gibi unsurlardır. Alıcı, kahramanın karakterine ya da kendi çevresindeki gerçek örneklere göre çıkarım yapacaktır. Bunlar olasılığın üstüne çıkamayacak yorumlar olduğu için vericinin ilettiği net bir bilgiye ihtiyaç duyulur. AĢağıdaki cümleyle birlikte bu belirsizlik ortadan kalkar. ―Ayşe Hanım diyordu, sizin şu mirasyedinin yaman fikirleri var doğrusu.‖(s.115) Genellikle kendi sözlerinden ya da anlatıcının sözlerinden faydalanan verici, yukarıda bir yan kahramanın sözleriyle bilgi paylaĢımı yoluna gider. KiĢinin iĢsiz olmasına rağmen paralı oluĢunun sebebi mirasyedi olmasıdır. Bu bilgiyle, bir belirsizlik daha ortadan kaldırılır. 32 Bağlama bakıldığında etrafındaki cümleler yardımıyla mirasyedi olarak gösterilen kiĢinin, ben kiĢisi olduğu anlaĢılmaktadır. Verici, ne kendi ne de anlatıcının ağzıyla bu bilgiyi iletmiĢtir. Bir yan kahramanın sözleri aracılığıyla bu yeni bilgiye ulaĢılır. Böylelikle bir belirsizlik daha kesin bir Ģekilde ortadan kaldırılmıĢ olur. 1.1.6. KiĢinin Ailesi Ġnsanların tanınmasında önemli olan bir baĢka etken aileleridir. KiĢiliklerin oluĢmasında ailelerin etkisi tartıĢılmazdır. Kahramanımızın ailesi hakkında bilgi sahibi olmak onun daha iyi tanınmasını sağlayacaktır. Birini tanımak onunla ilgili bilinmeyenleri ortadan kaldırdıkça gerçekleĢir. Bu durum da bizi kiĢi hakkında somutlaĢma gerçekleĢtiği sonucuna götürür. Ben kiĢisi üzerinde en çok etki bırakan aile bireyinin babası olduğu anlaĢılmaktadır. ―…ama o yapmıyordu.‖(s.12) ―Soymayacaktı kadını.‖(s.12) ―Sağ bacağını büküp dizini kaşıdı.‖(s.12) ―Babasına benzemekten korkuyordu.‖(s.12) Babasıyla ilgili ilk bilgilere yukarıdaki cümlelerden ulaĢılmaktadır. Babasının kadın düĢkünlüğü, onda bir tepkiye sebep olmuĢtur. Babasına benzemekten korktuğu bizzat vericinin sözleriyle öğrenilse de verici sonucu Ģimdilik gizler. Babasının bu huyundan kaçabilmeyi baĢarmıĢ mıdır, henüz öğrenilemez. Fakat kiĢiyle ilgili edinilen Ģu bilgi karakter çiziminde önemli rol oynar. Kahraman kadınlara karĢı korkuyla yaklaĢmaktadır. Onlara yaklaĢmak babasına benzediği düĢüncesini doğurduğu için bu konuda saplantılı bir hâle gelmiĢtir. ―Babam adamsa ben olmayacaktım.‖(s.122) ―Büyüyünce bıyık bırakmayacam, derdim kendi kendime.‖(s.122) Yukarıdaki ilk cümle genel bir yargı içerir. Kahramanımız babasıyla ilgili hatırladığı tüm özelliklerden kaçınmaktadır. Babasının bıyıklı oluĢu buna küçük bir örnektir. Verici, ilk cümlenin ardından bu küçük örneği kullanarak detaylarına kadar babasına benzemekten kaçan birinin görüntüsünü çizmek ister. Bu yargılara dayanarak karakter çiziminde bir derece daha ilerlenmektedir. ―Annemi bilmiyorum.‖(s.121) ―Ben bir yaşındayken ölmüş.‖(s.121) 33 ―Belki de teyzem, onun güzel, mavi gözlerinden bahsettiği için, bu gözleri gördüğümü sanıyorum.‖(s.121) ―Mavi gözlerden hep hoşlandım.‖(s.121) KiĢinin annesi hakkında sadece iki bilgiye ulaĢılır. Annesi, oğlu bir yaĢındayken ölmüĢtür ve gözleri mavidir. Ġlk bilgiye göre kahramanımızı teyzesi büyütür. Bu durumun somut bir sonucu görülmemektedir. KiĢi üzerinde etkisi tartıĢılmaz bir konudur. Ancak verici bu eksiklik üzerinde durmak yerine babası üzerinden sonuca ulaĢmayı tercih eder. Kahramanın mavi gözlerden hoĢlanması, annesiyle ilgili ulaĢılan ikinci bilgi sayesindedir. Verici, kiĢinin kardeĢinin olup olmadığı konusunda hiçbir ipucu vermez. Eser boyunca ne erkek ne kız kardeĢten bahsedilir. Her ne kadar bu durum kiĢinin kardeĢinin olmadığı sonucuna yaklaĢılmasına sebep olsa da böyle bir çıkarımda bulunmak için yeterli bilgi yoktur. Çoğu alıcı, kiĢiyi tek çocuk olarak düĢünecek olsa dahi verici istemli ya da istemsiz bir Ģekilde bu bilgiyi alıcıya iletmez. 1.1.7. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları Günümüzde iĢe alım aĢamalarında bile sorgulanan sigara kullanma durumu, kiĢiyle ilgili ayırt edici bir özelliktir. Bu yüzden bu belirsizliği gidermek, kiĢiyle ilgili somutlaĢma aĢamasında yeni bir adım atılmasını sağlayacaktır. Verici bu ayırt edici özelliği görmezden gelmez ve alıcıya aktarır. ―Bir sigara yaktım.‖(s.10) ―Yürüdüm.‖(s.10) Verici, kahramanımızın kendi sözleriyle sigara konusundaki belirsizliği gidermesini ister. KiĢinin sigara kullandığı bilgisiyle, hayal edilen kahramana bir özellik daha eklenmiĢ olur. Sigara kullanımının yanında içki içilme durumu sorgulanmaya değer bir özelliktir. ―Birahaneye girince ışıkları yaktılar.‖(s.18) ―Ne istersiniz?‖(s.18) ―Kavaklıdere.‖(s.18) KiĢinin içki kullanma durumu, sigara gibi doğrudan alıcıya iletilmez. Verici, alıcının dil dıĢı göndermeler aracılığıyla sonuca ulaĢmasını ister. Birahaneye girmekle birlikte Kavaklıdere isteyene kadar belirsizlik devam eder. Birahanede kurulan 34 diyalogdan yola çıkan alıcı, birahane ve özellikle Kavaklıdere sözcüklerini kullanarak kahramanın içki içtiği bilgisine ulaĢır. 1.1.8. KiĢinin Psikolojisi ve Amacı Kahramanımızla ilgili eserdeki önemli konulardan biri de yalnızlığı ve bir arayıĢ içinde oluĢudur. ArayıĢ, yalnızlığın sonucunda ortaya çıktığı için ikisi birden ele alındı. Önce yalnızlığıyla ilgili verilen bilgiler incelendiğinde romanın henüz baĢında aĢağıdaki cümleyle vericinin, kiĢinin içinde olduğu ruh hâlini direkt olarak alıcıya ulaĢtırdığı görülür. ―Şu kutunun içinde bana piyano çalacak birini bulamıyordum.‖ (s.11) ―Yalnızdım.‖(s.18) Yalnızlık çok geniĢ bir kavramdır. Bu duygu, ailesinin eksikliğinden ya da arkadaĢ eksikliğinden meydana gelmiĢ olabilir. Belki istediği eĢi bulamadığı için kendini yalnız hissetmektedir. Cümlede kutu olarak kullanılan sözcük radyodur. Radyo dinlerken hissettiği bu duygunun sebebini Ģuana kadar verilen bilgilerle tam olarak öğrenmek mümkün değildir. Bu yüzden kiĢinin yalnızlık hissettiği bilinse de yalnızlığın sebebi soyutluğunu sürdürmektedir. Bu sebebi bilmeden hangi konuda arayıĢ içinde olduğunun öğrenilmesi olanaksızdır. ―Biliyorum sizi.‖(s.39) ―Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz.‖(s.39) ―Büyüklerinden korkarsınız.‖(s.39) ―Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz.‖(s.39) ―Sizi bekleyenler vardır.‖(s.39) ―Rahatsınız.‖(s.39) ―Hem ne kolay rahatlıyorsunuz.‖(s.39) ―İçinizde boşluklar yok.‖(s.39) ―Neden ben de sizin gibi olamıyorum.‖(s.39) ―Bir ben miyim düşünen.‖(s.39) ―Bir ben miyim yalnız.‖(s.39) KiĢinin kendi sözleriyle yalnızlığını anlattığı yukarıdaki cümleler, alıcıya ipuçları verse de net bir cevaba ulaĢılmasına olanak sağlamaz. Önce biliyorum sizi, diyerek kendini diğer insanlardan farklı bir yere koymaktadır. Bu cümle, kendini yalnız hissettiğinin en büyük göstergelerinden biridir. Verici, bu bilgiyi derinlere gizlemeyi 35 tercih etmektedir. Her alıcının aynı sonuca ulaĢabildiğini söylemek mümkün değildir. Bu cümlenin devamında diğer insanların bekleyenlerinin olduğu, öne çıkarılan bilgidir. Anlatıcıya göre bu kiĢilerin ortak noktası düĢünmüyor olmalarıdır. Onun kendini beklemesini istediği kiĢi, kendi gibi düşünen olmalıdır. Görüldüğü üzere yalnızlığının sebebi hâlâ net değildir. ġu an ancak kendine göre mantıklı birinin eksikliğini hissettiği söylenebilir. AĢağıdaki cümlelerle birlikte hem yalnızlığının sebebi giderilir hem de neyi aradığı kesin bir Ģekilde somutlaĢtırılarak ortaya çıkarılır. ―Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum.‖(s.149) ―Gerçek sevgiyi arıyorum.‖(s.149) ―Bir kadın arıyorum.‖(s.149) ―Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın arıyorum.‖(s.149) Verici, kahramanın içinde bulunduğu toplumla ilgili düĢüncelerini paylaĢtığı bir bölümde, direkt kiĢinin ağzından belirsizliğe son verir. Kahramanımızın yalnızlığının sebebi ve roman boyunca aradığı, birbirlerine yeteceklerini, onunla birlik düĢünen, duyan, seven bir kadındır. Böyle bir sonuç, kiĢinin eser boyunca peĢinde olduğu amacını ortaya koyduğu için kiĢinin somutlaĢma aĢamasında önemli bir adımdır. 1.1.9. KiĢinin Ġlgi Alanları Cinsiyeti, yaĢı, giyimi, mesleği ve birçok özelliği somutlaĢtırılan ben kiĢisinin özel ilgi alanlarına sahip olduğu verici tarafından sık sık belirtilmektedir. Kahramanımızın iĢsiz oluĢu bu alanların birden fazla olmasına yol açar. Aynı zamanda gün içinde bu etkinliklere daha çok vakit ayırmasını sağlar. Bu yüzden ilgi alanları kahramanın hayatında önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla bu ilgi alanlarını ortaya çıkarıp netleĢtirmek kiĢinin somutlaĢmasında etkili olacaktır. Bu konuda karĢılaĢılan ilk alan, resimdir. ―…ama onun aklı fikri önündeki adamın kulağının ardındaki kirdeydi.‖(s.17) ―Bu kirin biçimi onu müthiş ilgilendiriyordu.‖(s.17) ―Sonunda Matisse'in bir desenine benzetti.‖(s.17) Alıcının bilgi düzeyinin somutlaĢma aĢamasında son derece önemli olduğu söylenmiĢti. Matisse’in kim olduğunu bilmeyen alıcı, tahmin edebilse dahi bu kirin bir 36 resme benzetildiğini kesin olarak anlayamaz. Verici, dil dıĢı göndergelerden faydalanarak kiĢinin resme olan ilgisini ortaya koymak istemektedir. Resimle ilgilenmeyen birinin kulaktaki bir kirden böyle bir sonucu çıkarması, mümkün değildir. Piyano dinlemek, kiĢinin sevdiği, zaman geçirmekten hoĢlandığı etkinliklerden bir baĢkasıdır. Resim ilgisinin aksine piyanoya olan ilgisi, verici tarafından direkt olarak alıcıya sunulan bir bilgidir. ―Piyanoyu severim, dedi.‖(s.26) ―Hafifleyen yelde bedeni kururken kafasında bir piyano Bach'tan ezgiler çalıyordu.‖(s.103) KiĢinin piyanoya olan ilgisi birinci ağızdan öğrenilir. Alttaki cümledeyse bu ilginin alelade olmadığı görülür. Herkes piyano dinlemeyi sevebilir. Ancak piyanonun olmadığı bir yerde Bach’ın bir eserini hatırlıyor olması, bu ilginin yoğun olduğunu gösterir. Kahramanımız tarafından sevilen bir baĢka unsur kitaplardır. Verici, bu özelliği aralıklarla hatırlatma gereğini hisseder. ―Öğleden sonra, avukat gelinceye değin kitap bile okumuştu.‖(s.29) Kitapla ilgili ilk bilgiye yukarıdaki cümleden ulaĢılır. Yine de durumun anlık bir sıkıntı sebebiyle, bir kereye mahsus olabilme ihtimali hâlâ vardır. Dolayısıyla bu görüĢü destekleyecek bir baĢka bilgi, alıcıyı kesin sonuca götürecektir. Çok geçmeden aĢağıdaki cümlelerle kitapların kiĢinin hayatındaki yeri anlaĢılır. ―Hırsız girse bile kitapları çalmazdı.‖(s.36) ―Ötekiler umurunda değildi.‖(s.36) Kapıyı açık unuttuğunu düĢünen kiĢinin, çalınmasını umursayacağı tek nesne kitapları olarak alıcıya sunulur. Verici, bir baĢka kahramana ya da kiĢinin kendine ihtiyaç duymadan, kendi sözleriyle kitapların kiĢi üzerindeki önemini vurgular. Diğer ilgi alanlarına göre daha az önemde olmalarına rağmen kiĢinin yüzme ve boksa ilgi duyuyor olduğunu söylemek gerekir. Verici, bu özellikleri kahramanımızın bir parçası olarak görür ve alıcıya iletme gereğini hisseder. ―Kolejde boks yaptığı zamandan kalma, burnundaki belli belirsiz iz, sanki bugün daha kızarmış gibiydi.‖(s.53) ―Akşamüstü tenha denizde hava kararırken, keyfince yüzüyordu.‖(s.97) 37 Yukarıdaki cümlelerin sahibi yine bizzat vericidir. Metinde olayları anlatma görevi, yer yer ben kiĢisinindir. Yine de görüldüğü üzere kiĢiyle ilgili bilgilerin çoğu direkt verici tarafından alıcıya iletilmektedir. Aslında vericinin alıcıyla iletiĢime geçerken tüm kahramanları kullanmak, onların sözlerinden faydalanmak gibi yöntemleri tercih ettiği görülür. Konu, ana kahraman olduğundaysa genellikle kendi sözleriyle bilgiyi iletmeyi tercih eder. 1.1.10. KiĢinin Adı Ben kiĢisinin somutlaĢma aĢamasını incelerken eklenen son bilgi onun adıdır. ġüphesiz ki bir insanın adı, onu tanırken, diğerlerinden ayırt ederken kullanılan en önemli unsurlardandır. Bir kiĢiyi tanımak, onu somutlaĢtırmak için atılan ilk adım çoğunlukla adını öğrenmek ya da iletmektir. Buna rağmen eserde bu bilginin çok geç ve yetersiz bir Ģekilde verildiği görülmektedir. ―Onunla konuşurken bacağını dizine (C'nin dizine) değdiriyor.‖(s.30) Onun dizi iyelik öbeğinin tamlayanı görevindeki üçüncü tekil kiĢi adılının gönderme yaptığı kiĢi, kahramanımız olan ben kiĢisidir. ben = o Bu iki sözcüğün gösterenleri farklı olsa da gösterilen yanları aynıdır. Dolayısıyla ben kiĢisinin eksik tekrarı yapılmıĢtır. Adıllar görevi gereği, bilinmeyen özel adın yerine kullanılabilecek en uygun sözcüklerdir. Verici, alıcıyla direkt olarak iletiĢim içinde olduğu bu cümlede, kahramanımızdan ancak üçüncü kiĢi olarak söz edebilmektedir. Bu sebeple buradaki bilinmeyen özel adın yerine üçüncü kiĢi adılı olan o kullanılmıĢtır. Cümledeki o adılının kahramanımız olduğu doğrulandıktan sonra bu kiĢiyle ilgili parantez içinde verilen yeni bilgi ele alınır ve bir denklik daha görülür. ben = o = C Ġlk aĢamada adıl kullanıldıktan sonra bu sözcük öbeği, adıl bir derece somutlaĢtırılarak tekrar edilir. Verici, bu değiĢimle alıcıya kahramanımızın özel adıyla ilgili ilk bilgiyi verir. Ancak görülmektedir ki bu bilgi, özel adın tamamen somutlaĢmasını sağlayamaz. Eserin baĢından beri kahramanımızla ilgili çoğu bilgiyi alıcının hayal dünyasına bırakan verici, burada aynı tekniği uygular ve kiĢinin adını C sesi olarak belirler. Alıcı, kahramanımızı sadece bu sesle karĢılayacak olsa somutluğun sağlandığı söylenebilir. Bu sesi bir erkek adına tamamlayacak birçok alıcı olacaktır. Bu yüzden soyutluğun bir derece giderildiği görülse de tamamen somutluk sağlanamaz. 38 1.1.11. Sonuç Görüldüğü üzere, vericinin bilgi paylaĢımı yaparken kullandığı öncelikli iki seçenek vardır. Bilgi ya direkt ya da dolaylı olarak verilir. Bu iki özelliğin içerikleri karıĢtırılmamalıdır. Bilginin direkt verilmesi, doğrudan vericinin sözleriyle iletildiği anlamına gelmez. Direkt verilen bilgide sonuca ulaĢmak için dil içi ve dil dıĢı göndergelerin kullanımından sonra herhangi bir bilgiye ihtiyaç duyulmaz. Dolaylı yoldan verilen bilgideyse sonuca ulaĢmak için farklı bilgilerin yardımına ihtiyaç duyulur. Alıcı, bir yorumlama ya da çıkarım sonucunda bilgiye ulaĢır. Bu bilgiler, kahramanlar aracılığıyla iletilebildiği gibi doğrudan vericinin sözleriyle de iletilebilir. Eser boyunca her iki yöntemi de kullanan verici, ilk cümlede ele alınan ben kiĢisiyle ilgili birçok bilgiyi alıcıyla paylaĢır. Verilen tüm bilgiler ele alındığında, ilk cümlede karĢılaĢılan ben adılı birçok kez somutlaĢarak aĢağıdaki gibi bir insan görüntüsünü karĢılar.  Adı : C  Cinsiyeti : erkek  YaĢı : 26-28  Mesleği :aylak(iĢsiz)  Eğitim Hayatı :Kolej mezunu, edebiyat fakültesinden terk.  DıĢ görünüĢü :Güzel giyimli, burnunda iz vardır, sakalsız ve bıyıksız.  Kötü alıĢkanlıkları :sigara ve alkol  Ailesi Babası : C tarafından sevilmiyor. Annesi : C bir yaĢındayken ölmüĢtür. KardeĢi : Belirsiz.  Özel Ġlgi Alanları : resim, piyano, kitap okumak, boks ve yüzme  Parasal Durumu :Kalan miras sebebiyle paralı ancak parasının hesabını bilmeyen biri.  Psikolojisi :Kendini herkesten farklı gördüğü için yalnız ve arayıĢ içinde.  Amacı :Birbirlerine yeteceklerini onunla birlik düĢünen, duyan, seven bir kadın bulmak. 39 Eserde hakkında en çok bilgi verilen kiĢi, C adlı ben kiĢisidir. Dolayısıyla en fazla somutlaĢmaya uğrayan kiĢi odur. Verilen tüm bilgilere rağmen hâlâ kiĢi hakkında belirsizliklerin olduğu kesindir. Bu yüzden yukarıda çizilen görüntüye rağmen bu kiĢiye henüz tamamen somut denemez. Eserlerdeki kiĢilerin tamamen somutlaĢma durumunu araĢtırmak mümkün değildir. Alıcı tarafından sorulan sorular değiĢtikçe üst sınır değiĢecektir. SomutlaĢma aĢamasının kiĢiler üzerindeki en büyük göstergesi önem sıralarıdır. Bir yazıdaki kiĢi, olayların geliĢimi için ne kadar önemliyse o kiĢi üzerinde somutlaĢma süreci o kadar uzun tutulur. ―Anlatıcının anlattığı olayları yaşayan kişiler kurmaca ya da gerçek varlıklardır ama sık sık söz aldıkları, kendi aralarında bir söyleşime girdikleri ya da kendi kendilerine konuştukları olur. Böylece anlatıcının söylemine kişilerin söylemi de eklenmiş olur.‖(Kıran, 2011: 117) Olaylara dâhil olan kiĢilerin söyleĢime de dâhil olması, anlatıda ben adılının baĢkahraman dıĢında baĢka kiĢilere gönderme yapmasına sebep olur. Bu yüzden bu adıl, sadece somutlaĢtırılan ben kiĢisinin değil baĢka kiĢilerin de göstereni olarak karĢımıza çıkar. Aylak Adam adlı romanda, baĢkahramanımız olan ben dıĢındaki diğer kiĢilerin göstereni olan ben adılları da somutlaĢmaya baĢlar. Bunlar, anlatıda bir anlık ortaya çıkan, çok önemli olmayan kiĢilerdir. Vericiye göre önemli olan kiĢilerin somutlaĢma aĢamaları ayrıca değerlendirilecektir. Bu yüzden tüm ben kiĢilerinin somutlaĢma aĢamalarını incelemek gereksiz olacaktır. Onun yerine bu anlatıda ben adılının birden fazla kiĢi için kullanılmasının hangi Ģartlarda mümkün olduğunu göstermek daha faydalı olacaktır. Eserin tamamında kırk beĢ ayrı kiĢinin göstereninin ben adılı olduğu görülür. AĢağıda bu kiĢilerin ne tür cümle yapılarında ya da ne tür metinlerde ben göstereniyle esere dâhil olduğu görülür. Bu farklı kullanımları görmek amacıyla her birinden birer örnek almak uygun olacaktır. ―Ötekini kovup konuşmak için ona döndüğüm zaman ―biliyorum‖ diyecekti.‖(s.10) Yukarıdaki cümle baĢkahramanımız olan ben kiĢisi tarafından kurulmaktadır. Eksiltiler tamamlandığında iki farklı ben kiĢisiyle karĢılaĢılır. 40 “O, ben ötekini kovup konuşmak için ona döndüğüm zaman ‗‘ben biliyorum‘‘ diyecekti.‖ Bağlamdan faydalanıldığında temel cümlede kullanılan ben adılının gösterileninin baĢkahramanımız olduğu anlaĢılır. Ġç cümlenin öznesi görevinde kullanılan ben adılının gösterileniyse sokaktan geçen rastgele bir kadındır. Bu yüzden 2 bu kiĢiye ben demek karıĢıklığı ortadan kaldıracaktır. Verici, ben adılını farklı kiĢiler için kullanırken, ilk seçtiği yöntem iç cümle kullanımıdır. Bir baĢkasının sözlerini olduğu gibi aktarmayı sağlayan iç cümleler, böylelikle adılların baĢka kiĢilere gönderme yapmasına da olanak sağlamaktadır. Vericinin diğer kahramanların cümlelerini kullanırken kullandığı diğer bir yöntem konuĢma çizgileridir. Bu sayede kiĢilerin cümleleri doğrudan verilir. Böylece gösterilenler iç cümlede olduğu gibi değiĢir. Eksiltileri tamamlandığında, aĢağıdaki örnekle beraber gösterileni farklı olan yeni bir ben adılı esere dâhil edilir. Bu kiĢiye de 3 ben diyoruz. ―Eleni kapı aralığında durdu.‖(s.12) ――Benim işim bitti.‖(s.12) ――Bir burası var toplanacak.‖(s.12) Gösteren ve gösterilen arasındaki iliĢki iki farklı biçimde alıcının karĢısına çıkar. Verici, doğal sıralamayla önce adılı verip daha sonra gönderme yaptığı kiĢiyi belirtirse artgönderim yapmıĢ olur. Bu sıralama yukarıdaki örnekte olduğu gibi ters bir Ģekilde yapılmıĢsa öngönderim yapılmaktadır. Örneğimizde önce gösterilen yan verilir ve bu 3 sayede ben kiĢisinin Eleni olduğu bilgisi, alıcıya iletilir. Vericinin kullandığı bir baĢka yöntemde konuĢma çizgisi ve tırnak iĢareti bir aradadır. Verici, paragrafı bölmeden konuĢmaları doğrudan aktarabilmek için yeni cümleye tırnak iĢareti ve hemen arkasından konuĢma çizgisiyle baĢlar. Bu kullanımdan sonra alıntı olmayan yeni bir cümleyle paragrafı devam ettirir. “(…) Kapıya yaklaşan ayak sesleriyle iki kere yüreği duracak gibi çarpmıştı. Birisi geçerken uğramış bir arkadaştı, öbürü annesi. ――Neyin var benim kızım?‖ ――Benim bir şeyim yok ―(...)‖ Eksiltilerin tamamlanmasının ardından iki ayrı ben adılıyla karĢılaĢılır. 5 Bağlamdan anlaĢıldığı üzere bunlardan ilki ben kiĢisi olan AyĢe’nin annesidir. 6 Diğeriyse ben diyeceğimiz AyĢe’dir. 41 6 Ben adılı olarak ben kiĢisi olan AyĢe’nin kullanıldığı bir baĢka örnekte verici günlükten alınan bir bölümü kullanır. AyĢe’nin günlüğünden alınan aĢağıdaki cümlede verici, günlüğü olduğu gibi ilettiği için cümle AyĢe’ye aittir. Böylelikle kullanılan adılların gösterilenlerinin tekrar değiĢmesi sağlanır. Vericinin kullandığı dördüncü yöntem günlükten faydalanmaktır. ―Ben, benim griyi de sevdiğimi söyledim.‖(s.26) KiĢilerin sözlerini olduğu gibi alıcıya aktarmanın bir diğer yolu mektuplardır. Verici, Güler’in yazdığı mektubu olduğu gibi alıcıya göstererek öznesi farklı yeni cümlelerle karĢılaĢılmasını sağlar. AĢağıdaki cümlenin öznesi, ben adılı olsa dahi sevinme eylemini yapan kiĢinin yeni bir kahraman olduğu görülür. Böylelikle ben adılı 7 yeni bir gösterilene sahip olmaktadır. Bu kiĢiye, ben diyoruz. ―Ben nasıl sevindim bilsen.‖(s.55) Görüldüğü üzere gösterenleri bir, gösterilenleri farklı dil biriminin (ben) kullanımıyla aynı metin içinde farklı kiĢiler karĢılanır. Verici, adılların bu özelliğini kullanabilmek için bazı yöntemler geliĢtirir: 1. Ġç cümle kullanılarak ben adılının farklı kiĢiyi karĢıladığı gösterilir. 2. KarĢılıklı konuĢma yoluyla ben adılının farklı kiĢiyi karĢıladığı verilir. 3. Tırnak iĢareti, konuĢma çizgisi gibi noktalama iĢaretlerinden yararlanılır. 4. Eser içinde günlükten, mektuptan bölüm aktarımı yoluyla farklı kiĢilerin alıcı tarafından algılanması sağlanır. 1 1.2. O ZAMĠRĠ Romanda en fazla gösterene sahip olan adıl, üçüncü tekil kiĢiyi karĢılayan o adılıdır. Eser boyunca yüz on yedi farklı kiĢinin yerine kullanılır. Bunlardan kimi somutlaĢmaya baĢlarken kimi sadece bir cümleyle eserde var olabilmektedir. Daha önce ben adılı incelenirken ulaĢılan sonuçta, kiĢilerin eserdeki önemiyle somutlaĢma sürecindeki ilerleyiĢinin doğru orantılı olduğu görüldü. Bu sebeple roman boyunca somutlaĢma aĢaması incelemeye değer bulunan altı farklı kiĢi belirlendi. 1 Bunlar; AyĢe, Güler, Sadık, O , B ve C’dir. Henüz ilk cümleyle somutlaĢma aĢamasına dâhil edilen C kiĢisi, birincil olarak değerlendirildi. Daha sonra vericinin tercih ettiği sıraya sadık kalıp ilk cümledeki o adılı ele alınarak kiĢilerin somutlaĢma süreci incelenmeye devam edildi. 42 “Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.‖(s.9) SomutlaĢma aĢaması ilerledikçe hakkında çok daha fazla bilgi edinilecek olan, 1 yukarıda “o” adılıyla karĢılanan kiĢiye O diyoruz. 1.2.1. KiĢinin Kimliği 1 Metinde somutlaĢma sürecinin önemini en net Ģekilde ortaya koyan adıl, O kiĢisini karĢılayandır. Diğer adılların somutlaĢarak kesin bir Ģekilde hangi kiĢiye hizmet ettikleri ortaya koyulmuĢken bu adılda belirsizlik hâkimdir. ―Sanki onu tanıyormuşum, gibi bakıyordum geçenlere.”(s.9) ―Görsem bilecekmişim gibi bakıyordum geçenlere.‖(s.9) 1 Ġlk cümlenin ardından O , yukarıdaki cümlelerle tekrar alıcıya sunulur. Cümlelerden ulaĢılan bilgiye göre, bu sözlerin sahibi olan C’nin bu kiĢiyi tanımadığı anlaĢılmaktadır. Çok geçmeden verici, bu bilgiyle örtüĢmeyen aĢağıdaki cümleyle alıcının karĢına çıkar. ―Oysa onu bu caddeye pek seyrek gönderirdim.‖(s.9) ―Binde bir, güzel bir filmi görsün diye.‖(s.9) Her iki tarafta bahsedilen kiĢi aynı olmasına rağmen, bu defa C’nin kiĢiyi tanıdığı sonucuna ulaĢılır. ġimdiye kadar verilen bilgilerle mantıklı bir bağlantı 1 kurulduğunda O ’in hayali biri olduğu görülür. C’nin, dıĢ görünüĢünü bilmediği fakat haftada bir sinemaya geldiğini varsaydığı birini hayal ettiği söylenebilir. Bu düĢünceyi destekleyen bir baĢka cümle çok geçmeden alıcıya iletilir. ―Yanağı avcuna dayalı filmi seyreder.‖(s.9) ―Tam beni düşünmesini istediğim zaman beni düşünürdü.‖(s.9) Yukarıdaki cümle, bahsedilen kiĢinin ne kadar gerçek dıĢı olduğunun göstergesidir. Verilen bilgiler birlikte düĢünüldüğünde ne yaptığı, en önemlisi ne düĢündüğü varsayımlarla anlatılan birinden bahsedildiği anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla bu hayali kiĢiyle ilgili soyutluk devam etmektedir. 1 AĢağıdaki cümlelerle birlikte verici, O ’in romandaki kurmaca dünyada yaĢayan gerçek bir kahraman olabileceğini alıcıya hissettirmeye baĢlar. C tarafından hayali kurulan kiĢiyle her an karĢılaĢılabilir. ―Paltomu çıkarırken kaç kere beni yeniden sokağa uğratan o bildik düşünce geldi kafama takıldı.‖ (s.10) 43 ―Öptüğüm kız bir şey dememişti.‖(s.10) ―Yoksa o muydu?‖(s.10) 1 Sokakta karĢılan rastgele bir kızın ardından O ’in en önemli adaylarından biri, Güler olur. C’nin kafasında aradığı kiĢiyle ilgili soru iĢaretlerinin olması, alıcının da belirsizliğin içine sürüklenmesine sebep olur. Verici, kasıtlı olarak soyutluğun devam etmesini sağlar. Anlatıdaki kiĢilerle ilgili çeĢitli konularda soyutluğun giderilmediği görülür ancak adılın hizmet ettiği kiĢi her zaman somuttur. Bu defa kiĢiyle ilgili özellikler değil kiĢinin kim olduğu belirsizdir. ―Orada, kaldırımın kıyısında ondan ilk defa kuşkulandı.‖ (s.51) ―Yoksa değil miydi?‖ (s.51) ―Neden dönüp ne olduğunu anlayınca eve girmemişti?‖ (s.51) ―Gözleri sulandıysa o değildir.‖ (s.51) Alıcı ve C için aranılan kiĢiye en yakın kahraman farklıdır. Roman boyunca B, 1 hiçbir zaman C’yle tanıĢamaz. Vericinin O için en büyük adayıysa B’dir. Bu gerçeği sadece verici ve alıcı bilir. C için aranılan kiĢiye en yakın olan ad AyĢe’dir. ―Başka kim olabilirdi?‖(s.103) ―Ötekiler bu yıkanmış, arınmış, yosun kokulu havayı yataklarına gelsin diye beklerlerdi.‖(s.103) ―Kadın bekler gibi…‖(s.103) ―Yataklarına gelince yetinirler.‖(s.103) ―Onu burada ancak ―o‖, aradığı ―milyonlarca kadından biri‖ bulabilirdi.‖(s.103) Yukarıdaki cümleler, C’nin düĢüncelerini içerir. Ġlk defa bir kahraman hakkında bu kadar kesin ifadeler kullanılarak aranan kiĢinin o olduğu söylenir. Bu kesin 1 ifadelerden sonra yaĢananların ardından C yine kararsızlık yaĢamaya baĢlar. O hakkında somutlaĢmaya yaklaĢılsa da aĢağıdaki tereddütle alıcı tekrar belirsizliğin içine çekilir. ―Neden o da ötekiler gibi gözlerini kısıyordu?‖(s.110) Aranan kiĢinin en önemli özelliği, diğerlerinden farklı olmasıdır. Yukarıda AyĢe’nin de diğerlerine benzetilmesi onunla ilgili soru iĢaretlerinin oluĢmasına sebep olur. Nitekim bir süre sonra onun aranılan kiĢi olmadığı ortaya çıkar. 44 1’ O le ilgili edinilen ilk bilgide onun hayali biri olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtı. Romanın sonunda verici, bu konuyla ilgili belirsizliklere son verir. KiĢi, oluĢturulan kurmaca dünyada hiçbir zaman var olamayan, sadece C’nin hayal dünyasında onun arzu 1 ettiği gibi yaĢayan, varsayımlar üzerine kurulu bir kahramandır. Dolayısıyla O adılının hizmet ettiği kiĢi somutlaĢma aĢamasının henüz baĢlarındadır. 1 Verici, romanın sonunda O ’in kim olduğuyla ilgili sorulara cevap verdikten sonra onu birkaç derece somutlaĢtıran bilgilerle alıcının karĢısına çıkar. C, aradığı kiĢide olması gereken özellikleri sıralarken aynı zamanda hayali kurulan kiĢiyi somutlaĢtırmaktadır. KiĢi tamamen varsayımlar üzerine kurulu bir kahraman olduğu için onu somutlaĢtıran özelikler de varsayımın ötesine geçemez. Kurmaca dünyada var olan kiĢilerle ilgili yapılan varsayımlar, onları somutlaĢtırmak için yeterli değildir. 1 O ’de bu durumu değiĢtiren unsur, kiĢinin hayal edilen bir kahraman olmasıdır. ―Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum.‖(s.149) ―Gerçek sevgiyi arıyorum.‖(s.149) ―Bir kadın arıyorum.‖(s.149) ―Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın arıyorum.‖(s.149) ―O olmasaydı ben olmazdım.‖ (s.149) ―Bu şehirde yaşıyor.‖ (s.149) ―Bir gün bulacam onu.‖ (s.149) 1.2.2. KiĢinin YaĢı KiĢinin yaĢıyla ilgili herhangi bir bilgi verilmese de alıcı belirli yaĢlarda bir kahraman hayal eder. Bu durumun sebebi, C’nin aradığı kiĢi olarak düĢündüğü kahramanların ortak yaĢlarda olmasıdır. B’yle ilgili ulaĢılan bilgilerde onun yirmi iki yaĢında olduğu öğrenilir. Güler ve AyĢe’nin de ona yakın yaĢlarda olması, aranılan kiĢinin yaĢının yirmi ile yirmi dört arasında olduğu sonucuna ulaĢılmasını sağlar. Bu bilgiler yaĢı tamamen somutlaĢtırmasa da alıcıya getirdiği sınırla kiĢiye bir derece somutluk kazandırırlar. 45 1.2.3. KiĢinin Cinsiyeti 1 O ’in cinsiyeti aynı Ģekilde C’nin AyĢe ve Güler tercihi üzerinden ulaĢılan bir bilgidir. KiĢinin cinsiyetinin kadın olduğuna dolaylı olarak ulaĢılsa da verici, romanın sonuna doğru direkt bilgilendirme yoluna gider. ―Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın arıyorum.‖(s.149) 1.2.4. KiĢinin Ailesi Aranılan kiĢinin belirli bir kahraman olmaması, onun ailesiyle ilgili bilgi paylaĢımını engeller. Buna rağmen C’nin Güler ve AyĢe’yle olan iliĢkilerinden bu konuyla ilgili faydalı bilgilere ulaĢılır. C, Güler’i de AyĢe’yi de ailesinden uzaklaĢtırmak niyetindedir. Ailelerini onlardan alıp sadece ona bağlı kalmalarını ister. Bu durum aranılan kiĢinin, ailesinden kopup hayatında sadece C’ye yer vermeye gönüllü biri olarak varsayıldığını gösterir. ―Kimsesiz kalsın istiyordu.‖(s.75) ―Benim ona tutunabilmem için onun benden başka bir dayanağı olmamalı.‖(s.75) Yukarıda C’nin Güler’le ilgili düĢüncelerine ulaĢılmaktadır. AyĢe’nin ailesiyle ilgili düĢünceleri de aĢağıdaki, günlüğünden alınan üç cümleyle ortaya çıkar. ―Kimsem yokmuş gibi yaşıyoruz.‖(s.127) ―C‘ye onların varlığını hatırlatmam gerek.‖(s.127) ―Neden çekiniyorum.‖(s.127) KiĢiyle ilgili verilen bilgiler ve yapılan varsayımlar ele alındığında aĢağıdaki gibi bir görüntü meydana gelmektedir. Adı : Belirsiz. Cinsiyeti : kadın YaĢı : Yirmi-yirmi dört yaĢları arasında. Ailesi : C için ailesinden vazgeçebilmeli. Ġlgi alanları : film (sinema) Hayat görüĢü : C gibi düĢünen, çevresine onun gibi bakan ve onun gibi seven biri. 46 1.3. GÜLER 1.3.1. KiĢinin Adı ve Cinsiyeti Güler, tıpkı AyĢe gibi somutlaĢma aĢamasına ikinci dereceden baĢlar. Ġlk olarak yakın arkadaĢı olan B’yle ilgili bir bölümde sadece adı geçer. Çok daha sonra C’yle tanıĢır, iliĢkiye baĢlarlar ve romanda önemli bir kahraman olarak alıcının karĢısına çıkar. “Onların yanlarına geldiği zaman Güler'e kaçamak bakışları…‖(s.32) Güler, sadece kadınlar için kullanılan bir özel addır. KiĢinin adı, onu diğerlerinden ayırt eden bir bilgi olduğu için somutlaĢma aĢaması baĢlatılmıĢ olur. Verilen ad üzerine yapılan çıkarım sonucunda somutlaĢma aĢamasında ikinci bilgiye sahip olunur. Bahsedilen kiĢi kadındır. Böylelikle verici bir sözcükle iki farklı bilgi iletmiĢ olur. Henüz alıcının hakkında bilgi sahibi olamadığı bir diğer kiĢi B’dir. Yukarıda onlar adılıyla karĢılanan kiĢilerden biri de odur. Böylelikle B ve Güler’in arkadaĢ oldukları anlaĢılır. Bu durum, romanın ilerleyen aĢamalarında önemli hâle geldiği için, bu iki kiĢinin iliĢkisi somutlaĢma aĢamasında göz ardı edilemez. 1.3.2. KiĢinin YaĢı ve Eğitim Hayatı Güler’in yaĢıyla ilgili bilgilere eğitim hayatı üzerinde ulaĢılır. Verici tarafından yaĢıyla ilgili herhangi bir doğrudan bilgilendirme yapılmamıĢtır. ―Dersi bizim Ahmet beyin dersi kadar sıkıcı mıydı?‖(s.34) ―Ne der Güler?‖(s.34) Yukarıdan, Güler’le B’nin aynı okulda eğitim gördüğü öğrenilse de bu okulla ilgili herhangi bir ayrıntıya ulaĢılamaz. Bu yüzden, Güler’in yaĢıyla ilgili Ģimdilik üst sınır konabilir. Ortalama bir öğrencinin öğrenim hayatı düĢünüldüğünde en fazla yirmi altı-yirmi yedi yaĢında olduğu söylenebilir. Dolayısıyla yaĢıyla ilgili soyutluk devam etmektedir. ―Orada, bir şapkacı vitrininin önünde, şapkalara bakıyormuş gibi beklerken belki de hayatının ilk doğru tahminini yaptı.‖(s.48) ―Kızın yüksekokul öğrencisi olduğunu bildi.‖(s.48) Yüksekokul, ortaöğretimden sonra dört yıl eğitim veren, fakültelerle eĢdeğer bir kurumdur. Bu bilgiyle birlikte Güler’in hem yaĢı hem de eğitim hayatı somutlaĢır. 47 Normal bir yüksekokul öğrencisinin yaĢı on sekizle yirmi iki yaĢları arasındadır. KiĢinin yaĢı bir derece daha somutlaĢır ancak tamamen somutlaĢma sağlanmaz. Güler ve B’nin arkadaĢ olduğu bilinmektedir. Verici, aĢağıdaki cümleyle roman boyunca sadece B’nin yaĢını kesin olarak alıcıya iletir. B ve Güler’in okuldan arkadaĢ olmaları, onların aynı yaĢta olduklarını gösterir. Bir senelik yanılma payı da ortaya koyulduğunda Güler’in yirmi bir ya da yirmi iki yaĢında olduğu sonucuna ulaĢılır. ―Yirmi iki yaşındayım.‖(s.34) Eğitim hayatıyla ilgili somutlaĢma, yine bir seviyeye kadar elde edilir. Ġçerisinde çeĢitli dallara ayrılan yüksekokuldan hangi dalda okuduğu ya da hangi yüksekokulda öğrenim gördüğü bilinmediği için tamamen somutluk sağlanmaz. Vericinin daha önce somutlaĢan bir bilgiyi değiĢtirdiğini biliyoruz. AĢağıdaki verilen bilgiyle birlikte bu sefer, vericinin tezatlığa düĢtüğü görülür. Önce Güler’in yüksekokul öğrencisi olduğu bilgisine ulaĢılır. Daha sonra C’nin de bir dönem aynı okulda okuduğu söylenir. C’yle ilgili bilgilere bakıldığındaysa C’nin sadece Edebiyat Fakültesi’nde okuduğu görülür. Yüksekokul ve Edebiyat Fakültesi farklı kurumlar olduğu için tezat bir durum ortaya çıkar. ―Tramvay kalkarken Güler, ötekilerin arasında fakültenin dış kapısından giriyordu.‖(s.50) ―Oysa yedi yıl önce bu kapıdan çıkmıştı.‖(s.50) 1.3.3. KiĢinin DıĢ GörünüĢü AyĢe, C’nin hayatında Güler’den çok daha önemli yer tutmasına rağmen verici, Güler’in dıĢ görünüĢüyle ilgili çok daha fazla bilgiye yer verir. ―Her şeyin bir sırası vardır, derken gözlerini kısışı…‖(s.32) ―Yanlarına geldiği zaman Güler'e kaçamak bakışları…‖(s.32) DıĢ görünüĢle ilgili ilk bilgi, dolaylı olarak alıcıya aktarılır. Güler’in romanda henüz yan karakter olarak görüldüğü dönemlerde B’nin erkek arkadaĢının Güler’e olan kaçamak bakıĢları, onun güzelliğiyle ilgili verilen ilk ipucudur. Alıcı, bu bilgiyle beraber Güler adını gördüğünde güzel bir kahraman hayal etmeye baĢlar. ―Her zaman, önünde yürüyen kadının yüzünü görmeden, güzel olup olmadığını karşıdan gelen erkeklerin gözlerinden anlardı.‖(s.48) ―Güzelse, onu geçtikten sonra dönüp bir daha bakarlardı.‖(s.48) ―İşte şu kır saçlı adam bile dönüp bakmıştı.‖(s.48) 48 Yukarıda, Güler için güzel sözcüğü ilk defa kullanılır. Verici, daha önce alıcının bu özelliğe dolaylı yoldan ulaĢmasını isterken bu defa direkt olarak iletir. ―Artık onu yakından görüyordu.‖(s.49) ―Boyasızdı.‖(s.49) Güler’in dıĢ görünüĢüyle ilgili bir diğer özellik, vericinin deyimiyle boyasız oluĢudur. C’nin gözünde onu diğerlerinden ayıran bu özellik, alıcı için de ayırt edici bir etkendir. Bu yüzden, kiĢinin somutlaĢma aĢaması için kayda değer bir bilgidir. ―Sanmam.‖(s.54) ―Boyasız o.‖(s.54) ―Topuksuz.‖(s.54) C için önemli bir baĢka özellik, Güler’in topuklu ayakkabı giymiyor oluĢudur. Ona göre bu küçük ayrıntı, kiĢinin karakterini gösteren bir ipucudur. Dolayısıyla verici tarafından gösterilmeye değer bu ayrıntı, kiĢinin dıĢ görünüĢünde somutlaĢma sağlayan bir baĢka özelliktir. ―Burnuna bakıyordu.‖(s.60) ―İnsan burnunun da güzel olabileceğini hiç düşünmemişti.‖(s.60) Daha önce genel anlamda güzel olarak nitelendirilmesine rağmen verici, ayrıntıya girer ve burnunun da güzel olduğu bilgisini iletir. Alıcı, kiĢinin görüntüsünü çizerken dikkat edeceği bir özelliğe daha sahip olur. ―Hep gözlerini merak ederdim, dedi.‖(s.61) ―Şimdi biliyor musun?‖(s.61) ―Biliyorum.‖(s.61) ―Koyu mavi.‖(s.61) Güler’in dıĢ görünüĢüyle ilgili verilen son bilgi, onun göz rengidir. KiĢinin gözleri onu diğerlerinden ayıran önemli bir etkendir. Verici, bu konuyla ilgili belirsizliği ortadan kaldırarak alıcının daha somut bir görüntü çizebilmesini sağlar. 1.3.4. KiĢinin Karakteri SomutlaĢma aĢaması incelenirken sorulan soruların önemini karakter çiziminde de görmekteyiz. Karakterle ilgili sorulabilecek neredeyse sayısız soru vardır. Bu yüzden bir anlatıda somutluğu incelerken kiĢinin verici tarafından baskın olarak iletilen özellikleri değerlendirilmelidir. 49 Romanda Güler’le ilgili üç ayrı kiĢilik özelliği üzerinde durulur. B, C’nin roman boyunca aradığı kiĢiye en yakın kahraman olarak gösterilir. Bu yüzden verici dönem dönem Güler ve B arasındaki farklılıkları alıcıya özellikle iletir. Bu farklılıklardan biri Güler’in daha zayıf olmasıdır. Somutluk, farklılıklar üzerinden sağlanır. KiĢiler hakkında soyutluk ortadan kalktıkça farklılıklar artar. Bu yüzden verici tarafından iletilen bu ayrımı, somutlaĢma aĢamasına dâhil etmek gerekir. ―Bana, bırakıp kurtulma öğüdü verme.‖(s.78) ―Yapamam.‖(s.78) ―Senin gibi değilim ben.‖(s.78) Yalan, Güler’in tanınmasında etkili olan bir baĢka unsurdur. Verici, bu özelliği verirken hiçbir soru iĢareti oluĢmasına olanak vermez. Ġki farklı yerde anlatımı bölerek, parantez içinde ve kendi sözleriyle Güler’in yalan söylediğini iletir. ―Bunun yalan olduğunu biliyoruz.‖(s.68) ―Bu ikinci yalan, Güler'in anlattıklarına güvenimizi kırdı.‖(s.79) Verici, iletilen bu iki ara bilgiden sonra adeta sözlerini ispatlamak için Güler’in yalan söylediğine Ģahit olunmasını sağlar. Alıcı, bu bilgiye bir kez de Güler’in kendi sözlerinden ulaĢılır. ―Bu sabah fakültede Meliha ile anlaştık.‖(s.80) ―Sınıf arkadaşlarıyla toplanıp eğleneceğiz diyecektik.‖(s.80) ―Bu gece bizimkiler beni onlarda sanacaklar.‖(s.80) ―Onunkiler onu bizde sanacaklar.‖(s.80) Güler’i diğer kahramanlardan ayıran üçüncü kiĢilik özelliği, sevgi dolu olmasıdır. Bu durum, Güler ve C’nin hayata bakıĢındaki en büyük farklardan biridir. Verici, kahramanları oluĢtururken kimileri arasında benzerlik kurmuĢ kimileri arasındaysa farklılık yaratmıĢtır. Dolayısıyla bu farklılık vericinin tercihine göre kiĢinin somutlaĢmasında önemli bir aĢamadır. ―Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem.‖(s.76) Güler ve C’nin hayata bakıĢlarının farklı olduğunu gösteren diğer bir bölüm aĢağıdaki diyalogdur. ―Paketini çıkarıp dudaklarına bir sigara kıstırdı.‖(s.81) ―Yanında bitiveren garsonun çakıp uzattığı kibrite üfledi.‖(s.81) ―Sol elindeki kutuyu gösterdi.‖(s.81) 50 ―Hep kendiminkinden yakarım, dedi.‖(s.82) ―Sen bize iki ıstakoz getir.‖(s.82) ―Adam eğilip çekilince sigarasını yaktı.‖(s.82) ―Güler yemeyi bırakmış ona bakıyordu.‖(s.82) ―Kırdın onu, dedi.‖(s.82) 1.3.5. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları AyĢe ve C’de olduğu gibi Güler’in hayatında sigara ve alkolün yeri somutlaĢmaya uğrayan konular arasındadır. Ġlk defa içki içtiği bilgisi, bu durumla ilgili belirsizliği ortadan kaldırır. ―Saydığı adlardan Güler'in aklında kalanlar yalnız iki kılıç şiş, iki bira, bir ufak ―Kavaklıdere idi.‖(s.81) ―Ona ilk defa içeceğini söylemeyecekti.‖(s.81) C’yle yemeğe çıktığı gece Güler’in ilkleri yaĢadığı görülür. Bu ilklerden bir diğeri sigara kullanımıdır. Verici, Güler’in ilk kez sigara kullandığını bu kez direkt değil dolaylı olarak alıcıya iletir. Sigarayı ilk içiĢinde öksürmesi ve kendini sigara içerken kitapların kötü kadınına benzetmesi, alıcıyı bu sonuca ulaĢtırır. ―Sana da vereyim mi?‖(s.82) ―Ver.‖(s.82) ―Önce onun sigarasını yaktı.‖(s.82) ―Sonra kendininkini yaktı.‖(s.82) ―Güler öksürdü.‖(s.82) ―Bu gece kitapların kötü kadınıyım ben, dedi.‖(s.83) 1.3.6. KiĢinin Ġlgi Alanları ġimdiye kadar tüm kahramanların ortak ilgi alanı olan kitaplar, Güler’in de ilgi alanına girer. ―Bazen elimde bir kitap bir sıraya otururum.‖(s.60) ―…ama rahat bırakmazlar.‖(s.60) KiĢilerin somutlaĢmasında ilgi alanlarının olduğu kadar, hoĢlanmadığı alanların da etkisi vardır. Güler’in kitap okumaktan hoĢlanması ne kadar kayda değer bir özellikse Ģiirden hoĢlanmaması da aynı ölçüde önemlidir. ―Boğazını gösterdi.‖(s.71) 51 ―Burama kadar şiirle doluyum.‖(s.71) ―Hem de ne şiir.‖(s.71) ―Üç saat birbiri üstüne Milton.‖(s.71) ―Gökyüzünde savaştık durduk.‖(s.71) ―Yıldırımlar, gök gürültüleri...‖(s.71) ―Öğleyin eve dar attım kendimi.‖(s.71) 1.3.7. KiĢinin Ailesi Güler’in ailesiyle ilgili ilk bilgiye kardeĢinin romana dâhil olmasıyla ulaĢılır. Gülfer adında bir kız kardeĢi olduğu öğrenilir. KardeĢiyle olan iliĢkisiyse sevmiyorum onu diyecek kadar kötüdür. ―Dün gece Gülfer, vah canım, seni de üzenler mi olacaktı, demesin mi?‖(s.56) ―Nasıl kızdım.‖(s.56) ―Sevmiyorum onu.‖(s.56) ―İşte söylüyorum.‖(s.56) ―Kardeşimmiş.‖(s.56) Babasıyla ilgili verilen bilgilerdense sağ olduğu ve kızıyla ilgilenen biri olduğu sonucuna ulaĢılır. ―Evde daha kimseye söylemedim.‖(s.68) ―…ama bir şeyler seziyorlar.‖(s.68) ―Bu akşam babam, "Bu neşe ne kızım?" diyordu.‖(s.68) Annesiyle ilgili ulaĢılan tek bilgi, sağ olduğudur. Güler’le olan iliĢkisi hakkında herhangi bir bilgi verilmez. ―Annem "Kızlar, kızlar!" dedi.‖(s.68) 1.3.8. KiĢinin Hayat GörüĢü ve Amacı Güler’in somutlaĢma aĢamasında incelenen son konu, hayat görüĢü ve amacıdır. Verici, önemli görülen kahramanların her birine farklı bir amaç uygun görmektedir. Bu amaçlar, onların hayat görüĢünü ve yaĢayıĢlarını etkilediği için somutlaĢma aĢamasında önemli yerlere sahiptir. ―Öyle olmasaydı, evvelsi gün burada otururlarken, Güler, dünyadan çok şey beklemiyorum, deyince ürperirdi.‖(s.69) 52 ―Üç oda, bir mutfak, sevdiğim adam, biri kız biri oğlan iki çocuk, deyince; yalnız, adam bıkıp kaçsın, çocuklar kuşpalazına tutulsunlar diye mi, der demez ürperirdi.‖(s.69) Verici, Güler’in amacını onun kendi sözleriyle alıcıya ulaĢtırır. Dünyadan üç oda, bir mutfak, sevdiği adam, biri oğlan biri kız iki çocuktan baĢka bir Ģey beklemez. 1.3.9. Sonuç Vericinin Güler’le ilgili ilettiği bilgilerden ulaĢılan sonuçlara göre, aĢağıdaki gibi bir insan görüntüsü ortaya çıkmaktadır.  Adı : Güler  Cinsiyeti : kadın  YaĢı : On sekiz-Yirmi iki yaĢları arasında.  Mesleği : Yüksekokul ’da öğrenci.  DıĢ görünüĢü : Boyasız (makyajsız), topuksuz (ayakkabı), güzel burunlu, mavi gözlü ve güzel biridir.  Kötü alıĢkanlıkları : Ġlk defa sigara ve alkol kullanır.  Ailesi Babası : Sağ ve kızıyla ilgili. Annesi : Sağ, kızıyla ilgisi belirsiz. KardeĢi : Gülfer adında, kendinden küçük bir kızdır. Güler’le iliĢkileri, onu sevmiyorum diyecek kadar kötüdür.  Ġlgilendiği alanlar : kitap okumak  HoĢlanmadığı alanlar : Ģiir  KiĢilik özellikleri : B’ye göre daha zayıf, arada yalan söyleyen sevgi dolu biridir.  Amacı : Dünyadan üç oda, bir mutfak, sevdiği adam, biri oğlan biri kız iki çocuktan baĢka bir Ģey beklemez.  Diğer : B ile okuldan yakın arkadaĢlardır. 53 1.4. “B” ADLI KĠġĠ 1.4.1. KiĢinin Anlatıdaki Yeri Romanda C’nin hayalini kurduğu, aradığı kiĢiye en yakın kahraman B’dir. Roman boyunca C’nin yaptığı tercihler, onu B’yle tanıĢmaktan alı koyar. KiĢiyle ilgili verilen ilk bilgilerden biri bu durumdur. ―Gitseydi B'yi tanıyacaktı.‖(s.16) ―Bu fırsat kaçtı.‖(s.16) Vericinin B’ye yüklediği en önemli özellik olan aranılan kiĢi unvanı, aynı zamanda onu diğerlerinden ayıran en önemli etkendir. Öyle ki verici, esere dâhil olarak onların birbirleriyle tanıĢmalarını her seferinde ayrı bir fırsat olarak nitelendirir. Çok fazla zaman geçmeden C ikinci fırsatı da kaçırır. ―İkinci fırsatın bunca çabuk çıkacağını kim diyebilirdi.‖(s.16) ―O da oldu.‖(s.16) ―Dolmabahçe durağında iki yandan gelen iki tramvay yan yana durdular.‖(s.16) ―Başını sola çevirseydi onu görecekti.‖(s.16) ―B'nin yüzü ondan yanaydı.‖(s.17) B ve C’nin yollarının kesiĢtiği üçüncü seferde C, hayatını değiĢtiren bir seçim yapar. Bu seçimle birlikte verici, B’yle ilgili fikrini çok daha net bir Ģekilde ortaya koyar. ―Köşeye koşarken kızların ikisini de görüyordu.‖ (s.48) ―Devetüyü Yüksekkaldırım‘dan açık mavi Tophane'den yana yürüyordu.‖(s.48) ―Tanrım, hangisi?‖(s.48) ―Köşede bir an durdu.‖(s.48) ―Sonra devetüyünün arkasından gitti. (s.48) ―Her şey o bir anlık duruşta olup bitmişti.‖(s.48) ―Gene yanıldı.‖(s.48) ―Açık mavili B. İdi.‖(s.48) ―Onun arkasından gitseydi hikâye bitecekti.‖(s.48) Verici, önce C’nin yaptığı seçimi yanlıĢ olarak nitelendirir. Daha sonra doğru tercihin B’yi seçmek olduğunu ve bu seçimin C’nin hikâyesini bitireceğini söyler. C’nin 54 amacının kendi gibi düĢünen bir kadın bulmak olduğu bilindiği için aradığı kiĢinin B olduğu kesinleĢir. Böylece B’nin romandaki yeri somutlaĢmıĢ olur. 1.4.2. KiĢinin Adı B’yle ilgili verilen ilk cümlede alıcının ulaĢtığı bir diğer bilgi kiĢinin adıdır. ―Gitseydi B'yi tanıyacaktı.‖(s.48) B sesi, kiĢinin adını somutlaĢtıran bir bilgi midir? Tıpkı C’de olduğu gibi burada da verici kiĢinin tam adını vermez. Buna rağmen B sesinin, karĢıladığı kiĢiyi diğerlerinden ayırt ettiği ortadadır. Bu sebeple adla ilgili tamamen somutlaĢma sağlanmasa da belli bir derece somutluğun verildiği görülür. 1.4.3. KiĢinin Cinsiyeti Gitseydi B'yi tanıyacaktı.‖(s.48) B’nin cinsiyeti, yukarıdaki cümleyle beraber alıcı tarafından az çok tahmin edilebilse de soyutluğunu korur. Alıcı, bu gerçeğe B’nin Erhan’la olan iliĢkisinin anlatıldığı bölümde ulaĢır. UlaĢılan bilgilere göre B kadındır. ―Üşüyor musun?‖(s.32) ―Hayır.‖(s.32) ―Elini tuttu.‖(s.32) 1.4.4. KiĢinin YaĢı Anlatıda yaĢı net bir Ģekilde alıcıya iletilen tek kiĢi B’dir. Verici, diğer kahramanlarda olduğu gibi dolaylı yoldan bilgilendirmeyi tercih etmeden direkt kiĢinin yaĢını iletir. Böylece kiĢinin yaĢıyla ilgili tam bir somutlaĢma sağlanmıĢ olur. ―Yirmi iki yaşındayım.‖(s.34) 1.4.5. KiĢinin Mesleği Mesleği hakkında bilgilere dolaylı olarak ulaĢılır. Güler ve B’nin arkadaĢ olduğu bilinmektedir. Ġkisi de aynı fakültede okur ve bunun dıĢında herhangi bir iĢten bahsedilmez. Bu yüzden mesleğini öğrenci olarak değerlendirmek yeterli olacaktır. ―Dışarda Erhan sinemaya girmek isteyince - fakülteden sergiyi görmek için çıkmışlardı -niye önceden söylemedi bunu diye kırılmıştı.‖(s.32) 55 1.4.6. KiĢinin DıĢ GörünüĢü B’nin dıĢ görünüĢüyle ilgili pek bilgi yer almaz. Ġlk olarak Güler gibi onun da topuksuz olduğu öğrenilir. ―Şimdi köşede iki kız durmuş konuşuyorlardı.‖(s.47) ―Ayakkabıları topuksuzdu.‖(s.47) Topuklu ayakkabı giymemesi, C için onun karakterini gösteren bir iĢarettir. Bu sebeple kayda değer bir özelliktir. KiĢinin dıĢ görünüĢüyle ilgili somutlaĢma sağlayan son etken göz rengidir. Verici, bu bilgilendirmeyle alıcının hayal dünyasına bir sınır daha koyar. ―Birbirlerini bilmeden ellerini sıktılar.‖(s.96) ―Mavi gözlüydü.‖(s.96) 1.4.7. KiĢinin Ailesi B’nin ailesiyle ilgili üç kiĢiden bahsedilir. Bunlardan ilki kardeĢi Sami’dir. Sami, C’nin resimle ilgilenirken uğradığı atölyedeki öğrencilerden biridir. Sami ve C’nin tanıĢıyor olmaları, B ve C’ye yakınlaĢma fırsatı verdiği için bu bağlantının ayrı bir önemi vardır. ―Sami kapıyı yumruklar.‖ (s.35) ―Yemeğe…‖ (s.35) Baba ve annesinin B’yle ilgilenen ebeveyn oldukları görülür. Annesinin kızını görünce keyfinin yerine gelmesi, iliĢkilerinin sağlam olduğunun göstergesidir. Babasıyla olan durumlarıysa biraz farklıdır. Babasının onun serbest bir hayat sürmesindeki rolü büyüktür. Her ne kadar farklı hissetse de kızına güvendiğini göstermek için konuĢmamayı tercih eder. Genel olarak ailesine bakıldığında, güçlü bir bağ içinde sıkıcı bir aile hayatına sahip olduğu görülür. ―İçeri girdim mi üzüntüler unutulur.‖(s.35) ―Annemin yüzü güler.‖(s.35) ―Babam odadan '— Kim gelen?' diye sorar.‖(s.35) ―B.‖(s.35) ―İyi, iyi.‖(s.35) ―Hepsi bu.‖(s.35) ―Nerde kaldığımı bile sormazlar.‖(s.35) 56 ―Bu güvende sıkıcı, küçültücü bir şey var.‖(s.35) ―Oysa biliyorum.‖(s.35) ―Babam üzülüyor.‖(s.35) ―Saat beşi geçti mi aklına bin bir kötü şey geliyor.‖(s.35) ―Yine de 'Çocuklara güven ilkesinin dışına çıkmaz.‖(s.35) 1.4.8. KiĢinin Psikolojisi KiĢinin içinde bulunduğu psikolojik durumun alıcıya yansıyan iki sebebi vardır. Birincisi, sıkıcı bir hayatının olması, diğeriyse Erhan’la olan iliĢkisinin istemediği Ģekilde sona ermesidir. Bu iki durumdan biri ya da ikisi birden önce onun Ġstanbul’dan kaçmasına sebep olur. Güler’le olan mektuplaĢmaları bu gidiĢin bir kaçıĢ olduğunun ispatıdır. Ġçinde bulunduğu psikolojinin ilk göstergesi bu kaçıĢtır. ―Adresini bilseydim iki gün önce yazacaktım.‖(s.55) ―Sen gideli bana bir şeyler oluyor.‖(s.55) ―Gittiğin kasabayı merak ediyorum değil.‖(s.55) ―Sana unutmak istediklerini hatırlatacağımı bile bile daha da yazacağım.‖(s.55) Romanın sonuna doğru verici, bu kaçıĢın iĢe yaramadığını göstermek amacıyla B’nin sinir buhranları içinde olduğunu açıklar. Verilen bu bilgiyle B’nin içinde bulunduğu psikolojik durum somut bir Ģekilde alıcıya iletilmiĢ olur. ―Sami son günlerde üzgün, dedi.‖(s.147) ―Ablasına sinir buhranları geliyormuş.‖(s.147) Daha önce Güler’in somutlaĢma aĢamasında, B’nin ona göre daha güçlü olduğu görülürken burada B’nin de zayıf kaldığı görülmektedir. AĢağıdaki kıyaslama sadece B ve Güler arasındaki farkı göstermektedir. B, Güler’den güçlü olsa bile hayatını tekrar yoluna koyamayacak kadar zayıftır. ―Bana, bırakıp kurtulma öğüdü verme.‖ (s.78) ―Yapamam.‖ (s.78) ―Senin gibi değilim ben.‖ (s.78) ―Sen bile, bir bakıma, bu yüzden oraya gitmedin mi?‖ (s.78) 57 1.4.9. KiĢinin Ġlgi Alanları B’nin ilgi alanlarına bakıldığında iki önemli unsur göze çarpar. Ġlki Ģu ana kadar tüm kahramanların ortak özelliği olan kitap okuma sevgileridir. Verici, bu konuyla ilgili ilk ipucunu dil dıĢı göstergeler aracılığıyla alıcıya ulaĢtırır. ―Şu adamın burnu Gide'in burnuna benziyor.‖ (s.34) Gide adının kime ait olduğunu bilmeyen alıcı, buradan hiçbir sonuç çıkaramaz. Fransız yazar Andre Gide’den bahsedildiğini anlayan alıcıysa B’nin kitaplara olan ilgisini gözden kaçırmaz. Dolaylı olarak bilgilendirilen alıcı, çok geçmeden direkt kiĢinin kitaplara olan ilgisini anlatan baĢka bir bilgiyle karĢılaĢır. Bu net bilginin ardından somutlaĢma gerçekleĢmiĢ olur. ―Sonra odam: Masa, karyola, kitaplar…‖ (s.35) ―Benim inim.‖ (s.35) ―Bu gece bir kapansam oraya…‖ (s.35) KiĢiyle ilgili bahsedilen ikinci ilgi alanı, resimdir. Verici, bu bilgilendirmeyi net bir Ģekilde alıcıya iletmediği için bu konuda somutluk sağlanamaz. ―Dışarda Erhan sinemaya girmek isteyince - fakülteden sergiyi görmek için çıkmışlardı -niye önceden söylemedi bunu diye kırılmıştı.‖(s.32) Verilen cümlede ne tür bir sergiden bahsedildiği açıklanmaz. Her ne kadar bahsedilen sergi, büyük olasılıkla resimle ilgili de olsa verici tarafından dolaylı ya da direkt böyle bir bilgilendirme yapılmadığı için soyutluk devam eder. 1.4.10. KiĢinin Amacı KiĢiyle ilgili ele alınan son aĢamaysa içinde bulunduğu arayıĢtır. Tıpkı C’nin kendi gibi düĢünen bir kadın aradığı gibi B’nin de bulmaya çalıĢtığı biri vardır. ―B'nin bir yanı, Erhan'ın aradığı 'o' olmadığını biliyor.‖(s.32) ―…ama zorluyor kendini.‖(s.32) Yukarıdaki bilgilerden sadece B’nin bir arayıĢ içinde olduğu ve bu kiĢiyi henüz bulamadığı anlaĢılmaktadır. Bu konudaki somutlaĢmaysa aĢağıdaki cümlelerle sağlanır. ―Nasıl olur da bir insan, küçük bir evi, bir eşi, iki çocuğu olsun istemez.‖(s.78) ―Ah, buldum işte.‖(s.78) ―Bu bakımdan o da sana benziyor.‖(s.78) 58 B’nin aradığı kiĢinin C olduğu görülmektedir. Güler’in yaptığı yoruma göre iki kahramanın hayat görüĢleri de uyuĢmaktadır. B’yle ilgili somutluk kazanan son bilgi, onun da normal düzende bir hayat yaĢamak istemediğidir. 1.4.11. Sonuç Yukarıda verilen bilgiler ele alındığında aĢağıdaki gibi bir insan görüntüsü ortaya çıkmaktadır.  Adı : B  Cinsiyeti : kadın  YaĢı : yirmi iki  Mesleği : öğrenci  DıĢ görünüĢü : topuksuz ve mavi gözlü  Ailesi Babası : Kızıyla ilgili fakat ilkelerine sadık olduğu için bu ilgiyi kızına göstermez. Annesi : Kızıyla arasında sevgi dolu bir bağ var KardeĢi : Adı Sami, aynı zamanda C’yle arkadaĢ.  Ġlgi alanları : kitap okumak  Psikolojisi : YaĢadığı hayattan kaçmasına rağmen kurtulamaz ve sinir buhranı içine girer.  ArayıĢı : Kendi gibi düĢünen bir erkek.  Hayat görüĢü :Bir eĢ, bir çocuk ve küçük bir evde yaĢamak istemez, normal düzende olmayan bir hayatın peĢindedir. 6 1.5. BEN ZAMĠRĠ (AYġE) 1.5.1. KiĢinin Adı ve Cinsiyeti KiĢileri değerlendirirken, ilk olarak hangi gösterenle alıcının karĢısına çıktıysa o adıl üzerinden somutlaĢma aĢaması incelenir. Bazen kiĢinin, adıldan önce direkt adıyla beraber anlatıya dâhil olduğu görülür. ―Beş gündür Ayşe yoktu.‖(s.15) AyĢe adlı kahramanla ilgili verilen ilk bilgi yukarıdaki cümledir. Daha önce C incelenirken vericinin kiĢinin adını çoğu bilgiden sonra alıcıya ilettiği görüldü. Bu kiĢideyse vericinin alıcıya ilettiği ilk bilgi kiĢinin adıdır. Böylelikle somutlaĢma aĢaması 59 en soyut basamaktan değil bir derece somut olan bir üst basamaktan baĢlatılır. AĢama, herhangi bir konuda ilerlemenin sonucunda sağlanır. Burada bir derece somut bir dil biriminden bahsedilse de herhangi bir ilerlemeden söz edilemez. KiĢinin adı, cinsiyetin belirlenmesiyle ilgili en önemli ipucudur. Alıcı, dil dıĢı göndergeler yardımıyla kolaylıkla adı verilen kahramanın cinsiyetini anlar. Bazı özel adların her iki cinsiyet için kullanıldığı durumlarda alıcı ancak baĢka bir bilgiyle sonuca ulaĢır. AyĢe, böyle bir ad olmadığı için yukarıdaki cümleyle birlikte cinsiyet belirlenir ve somutlaĢma görülür. 1.5.2. KiĢinin Karakteri AyĢe hakkında elde edilen diğer bilgi, beĢ gün gibi bir süre yok oluĢudur. Bu yokluğun sebebi ya da hangi anlamda kullanıldığı anlaĢılmadan bu özelliğin kiĢiyi somutlaĢtırdığı söylenemez. ―Ayrıldık.‖ (s.19) Yukarıdaki cümleyle beraber, bahsedilen yok olma durumu alıcıya açıklanır. C tarafından kurulan bu cümleden C ve AyĢe arasında bir birlikteliğin olduğu, bu birlikteliğinse beĢ gün gibi bir süre önce sona erdiği bilgisine ulaĢılır. KiĢilerin birliktelikleri, onların hayatında önemli etkilere neden olduğu için, böyle bir bilgi onları somutlaĢtırmada göz ardı edilemez. Birlikteliğin sona erme sebebiyse Ģimdilik soyut kalmakla birlikte kiĢinin karakteriyle ilgili önemli bir bilgi içerdiği için incelenmeye değerdir. Birlikteliğin bittiği öğrenildikten hemen sonra verici, sebebini C ve arkadaĢının diyalogu aracılığıyla alıcıya iletir. ―Ayrıldık.‖ (s.19) ―Neden?‖ (s.19) ―Uzatma.‖ (s.19) ―Başkasıyla gördüm yolda.‖ (s.19) ―Bir kızardı ki sorma.‖ (s.19) ―Oysa yüzüme söyleseydi.‖ (s.19) ―Bir başkası var deseydi sevinirdim.‖ (s.19) Diyalogdan çıkan sonuca göre AyĢe, C’yi aldatır. AyĢe’nin yolda baĢkasıyla görülmüĢ olması, aldatma gibi bir sonuca ulaĢmak için yeterli değildir. C’nin bu karĢılaĢmayı yorumlama tarzı ve devamında gelen ayrılık, alıcıyı aldatma sonucuna 60 götüren bilgidir. AyĢe’nin karĢılaĢma esnasında kızarması aynı sonucu destekler niteliktedir. Burada alıcı için aldatmayla ilgili bir belirsizlik söz konusu değildir. Bu yüzden kiĢinin karakteriyle ilgili bir somutlaĢma görüldüğü söylenebilir. SomutlaĢan bilginin değiĢmesi, romanda Ģimdiye kadar hiçbir somutlaĢma sürecinde karĢılaĢılmayan bir durumdur. Genellikle, bilgi yetersiz olur. Bu eksikliğin yarattığı belirsizlik, somutlaĢmanın gerçekleĢmesini engeller. AyĢe’nin C’yi aldattığı bilgisi, vericinin tercihi üzerine yavaĢ yavaĢ değiĢmeye baĢlar. Bu ilerlemenin sonunda, aĢağıdaki cümlelerle gerçek ortaya çıkar. AyĢe, C’yi aldatmamıĢtır. ―Seni aldatmadığımı biliyordun.‖(s.99) ―Beni yolda Selim'le gördüğün zaman buna inanmış olabilirsin.‖ (s.99) ―…ama düşününce anladın.‖(s.99) 1.5.3. KiĢinin Mesleği Romanda kiĢinin mesleğiyle ilgili bilgi, direkt olarak alıcıya iletilmez. Bu konuyla ilgili ilk ipucuna aĢağıdaki cümleyle ulaĢılır. ―Gelirken senin ressam kızı gördüm, dedi.‖ (s.19) C’nin arkadaĢı tarafından kurulan cümlede, AyĢe resim yapan biri olarak nitelendirilir. Bu ilginin profesyonelce mi, yoksa amatörce mi olduğu henüz belirsizdir. Dolayısıyla bu iĢi meslek olarak adlandırmak Ģimdilik mümkün değildir. ―Birden kendini Ayşe'nin atölyesinde buldu.‖ (s.20) ―Ayşe insan resmi yapmazdı.‖ (s.20) ―İnsanlardaki her duygu bir renktir derdi.‖ (s.20) AyĢe’yle ilgili metinde en çok üstünde durulan konulardan biri resimdir. Bu yüzden, onun resim hayatıyla ilgili edinilen bilgiler, kiĢinin somutlaĢma aĢamasında ilerlenmesini sağlar. AyĢe’nin atölye sahibi olması, bu iĢi profesyonelce yaptığı fikrine yaklaĢılmasına neden olur. Ġnsan resimleri yapmaması da onu diğerlerinden ayırt eden bir özellik olduğu için somutlaĢma aĢamasına katkı sağlar. ―İsterse ona karşı duvarda asılı kendi boyadığım bir resmi göstereceğimi söyledim.‖ (s.26) ―Kalabalığı yardı.‖ (s.26) ―Uzun uzun baktı.‖ (s.26) ―Bu iyi, dedi.‖ (s.26) 61 ―Satılık mı, dedi.‖ (s.26) ―Satılık olduğunu söyledim. (s.26) ―…ama ondan para almayacağımı renk beğenimin uyduğu bir kişiye bunu armağan etmekle sevineceğimi söyledim.‖ (s.26) AyĢe’nin günlüğünden alınan bu bölümde AyĢe’nin resme olan ilgisinin ölçüsü ortaya koyulur. Yaptığı resimlerden en az bir tanesi, peyzajda satılmak üzere sergilenmektedir. Bu bilgi sayesinde, resmin amatörce bir ilgiden çok profesyonelce yapıldığı sonucuna ulaĢılır. Eser boyunca mesleğiyle ilgili baĢka bir bilgi geçmediği için AyĢe’nin mesleğini ressamlık olarak değerlendirmek yerinde olur. Aynı zamanda yeni tanıĢtığı birine, satmak için yaptığı bir resmi hediye etmesi parasal olarak iyi bir durumda olduğunu gösterir. 1.5.4. KiĢinin DıĢ GörünüĢü Verici, romanda AyĢe’nin dıĢ görünüĢüyle ilgili fazla bilgiye yer vermez. Bir özellik dıĢında, kiĢiyle ilgili diğer özellikler alıcının hayal gücüne bırakılır. ―Başını sola çevirdi.‖ (s.99) ―Yirmi adım ötesinde esmer, güzel bir bacak büküle açıla uğraşıyordu.‖ (s.99) KiĢinin görüntüsüyle ilgili değiĢmez tek özellik ten rengidir. Her alıcı, AyĢe’yi esmer olarak hayal etmek zorundadır. Böylece bu konuda bir derece de olsa somutluk sağlanmıĢ olur. 1.5.5. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları AyĢe, sigara ve alkol gibi alıĢkanlıklara sahiptir. Verici, roman boyunca C ve AyĢe arasında çoğu konuda benzerlik olduğunu alıcıya hissettirme amacındadır. Sebebi ne olursa olsun somut bir gerçek vardır. AyĢe, tıpkı C gibi sigara ve alkol kullanan bir kahraman olarak gösterilir. ―İki şişeyi de açtı.‖ (s.37) ―Uzandı şarap bardağını aldı.‖ (s.37) ―Bir kâğıt parçasına, yılbaşı kötü geçti, diye yazdı.‖ (s.37) “Bir kâğıt parçasına, payını bırakıyorum, diye yazdı.‖ (s.37) ―Masaya, şarap şişesinin yanına koydu.‖ (s.37) Alıcı ilk aĢamada ĢiĢenin içindekini anlayamasa da Ģarap bardağının kullanılmasıyla bu belirsizlik giderilir. C’nin getirdiği iki ĢiĢede Ģarap vardır. Getirilen 62 iki ĢiĢeden biri AyĢe içindir. Böylelikle onun sigara ve alkol gibi alıĢkanlıklara sahip olduğu sonucuna ulaĢılır. ―Karpuzu bitince geriye yaslanıp cebinden paketini çıkardı.‖(s.108) ―Ayşe'yle omuz omuza içtikleri bu yemek bitimi sigaralarının başka bir tadı vardı.‖(s.108) Verici, yukarıdaki cümlelerle AyĢe’nin sigara içtiği bilgisini direkt olarak alıcıya iletir. AyĢe’nin C’den farkı, sigara kullanmaya kısa bir süre önce baĢlamıĢ olmasıdır. Ġkisinin arasındaki iliĢkinin bitiminden altı ay gibi bir süre sonra kullanılan aĢağıdaki cümle, AyĢe’nin en fazla altı aydır sigara kullandığını gösterir. ―Ayşe'yi sigaraya başlamış görmekten nasıl sevinmişti.‖ (s.108) 1.5.6. KiĢinin Psikolojisi C ve AyĢe’nin bir diğer ortak noktaları, kendilerini yalnız hissetmeleridir. Yalnızlığı, onun hayatında büyük değiĢimlere yol açar. Bu yüzden bu konuyu somutlaĢtırmak, kiĢinin somutlaĢma aĢamasında ilerlenmesini sağlar. Verici, aĢağıdaki cümlede yine sözcüğünü kullanarak yalnızlığın bir anlık olmadığını da ortaya koyar. ―Başlama zili çalarken adam kalkıp gitti.‖ (s.24) ―Yine yalnız kaldı.‖ (s.24) Yalnızlığın sebebiyse C’ninkinden biraz farklıdır. C, kendi gibi düĢünen birini arayıp bulamadığı için yalnızken AyĢe’nin yalnızlığının sebebi, C’yi tekrar bulamamaktır. AĢağıda, beklenen kiĢinin C olduğu direkt olarak alıcıya iletilmese de cümleüstü birimler aracılığıyla bu bilgiye ulaĢılır. AyĢe tarafından inanılması zor olarak düĢünülen konu, C’nin AyĢe’yi baĢkasıyla gördüğünde AyĢe’nin masum olup olmadığıdır. Dolayısıyla beklediği ve aradığı kiĢi C’dir. ―Beklediği gelmiyor.‖ (s.24) ―Oysa film kalkıncaya dek her gün bekleyeceğini sanmıştı.‖(s.24) ―Yapamam.‖ (s.24) ―Canı cehenneme.‖ (s.24) ―Hem göreceğim de inanacak mı bana?‖ (s.24) 1.5.7. KiĢinin Hayat GörüĢü Roman boyunca, kiĢiler üzerinde en çok durulan konu hayata bakıĢ açılarıdır. C’nin yalnızlığının bir diğer sebebi kendisini toplumun kalanından farklı görmesiydi. 63 AyĢe’nin de benzer görüĢlere sahip olduğu görülür. Bu farklı bakıĢ açısı, kiĢi hakkında önemli bir ayırt edici özelliktir. Bu durumun açıklığa kavuĢması, kiĢiyle ilgili soyutluğun bir derece daha giderilmesini sağlar. AyĢe’nin hayat görüĢüyle ilgili ilk ipucu, aĢağıdaki cümleler aracılığıyla alıcıya iletilir. ―Bize karşı iyiler ya.‖ (s.113) ―Bilmiyorlar da ondan.‖ (s.113) ―Ölçülerine uyacağımızı sanıyorlar.‖ (s.113) ―Bilseler kovarlar bizi.‖ (s.113) C ve AyĢe arasında geçen bu diyalog, AyĢe’nin de sınırları aĢan biri olduğunu gösterir. Ölçülere uymadan, topluma aldırıĢ etmeden istedikleri gibi bir hayat yaĢadıkları görülür. Buradaki tek soru iĢareti, bu cümlelerin sahibinin AyĢe olmayıĢıdır. Her ne kadar C ve AyĢe’nin ortak görüĢleri gibi görülse de AyĢe’nin bu görüĢe katılmama ihtimali olasıdır. Bu ihtimali kaldıran bilgiyse çok geçmeden alıcıya iletilir. ―Bunun sonu ne olacak, dedi.‖ (s.116) ―Neyin sonu ne olacak?‖ (s.116) ―Sizin birlikte yaşamanızın sonu ne olacak?‖(s.116) ―Sonu yok, dedim.‖(s.116) ―Sürüp gidecek, dedim.‖(s.116) AyĢe’nin evlenmeden C’yle birlikte yaĢamaya gönüllü olması, yukarıdaki soru iĢaretini ortadan kaldırır. Ölçülere uymamasının yanı sıra aĢağıdaki diyalogla beraber onun da kendini toplumun kalanından farklı gördüğü anlaĢılır. Böylelikle kiĢinin hayat görüĢüyle ilgili somutluk sağlanmıĢ olur. ―Korkmuyor musun ondan?‖ (s.116) ―Hayır.‖ (s.116) ―Seviyorum.‖ (s.116) ―Normal insanlardan korkarım ben.‖ (s.116) 1.5.8. KiĢinin Ailesi AyĢe’nin ailesiyle ilgili ulaĢılan bilgilerde annesi ve babasından bahsedilir. Vericinin ilettiği ilk bilgilerden anne ve babasının sağ olduğu öğrenilir. Bu bilginin yanında babasının kızının geç kalmasına karĢı umursamaz olduğu görülür. Bu durum, 64 AyĢe’nin yaĢamak istediği hayatla babası arasında iliĢki olduğunu gösterir. Dolayısıyla babasının umursamazlığı, kiĢinin somutlaĢma aĢamasında önemli bir adımdır. ―Kahvaltıda babam dün gece geç geldiğimi söyledi.‖ (s.27) ―Yüzü asıktı ama umursamadığı belliydi.‖ (s.27) ―Başka şeyler düşünüyordu.‖ (s.27) ―Annem de öyle.‖ (s.27) ―Ressam mı diye sordu annem.‖ (s.27) Öyle, eksik tekrar oluĢturmada görev alan sözcüklerden biridir. Kendinden önce geçen dil birimlerinin yerine kullanılarak gereksiz tekrarın önüne geçilmesini sağlar. Yukarıda önce sözcüğün umursamama durumu için mi yoksa baĢka Ģeyler düĢünme durumu için mi kullanıldığı net değildir. Daha sonra annesinin kızıyla ilgilendiğini gösteren bir cümle kurması, sözcüğün baĢka Ģeyler düĢünme durumu için kullanıldığını gösterir. Bu bilgi, AyĢe’nin annesiyle olan iliĢkisinin babasıyla olandan daha sağlıklı olduğunun göstergesidir. Roman boyunca AyĢe’nin kardeĢinin olup olmadığı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. ―Babası, annesiyle birlikte İtalya'ya giderken onun, işlerine bakan bu mühendisin ailesiyle yazlıkta kalmasını istemişti.‖(s.104) KiĢinin ailesi üzerinden ulaĢılan bir diğer konu parasal durumunun kötü olmadığıdır. Verici tarafından iletilen bilgilere göre anne ve babası yurt dıĢına tatile giderler. AĢağıdaki diyalogdan bu tatilin yılda bir tekrarlanan bir durum olduğu anlaĢılır. Ayrıca babasının iĢlerini yöneten bir mühendis vardır. Bu durum, iĢlerinin ve parasal durumlarının oldukça iyi olduğunu gösteren diğer bir ipucudur. ―Sen niye gitmedin onlarla?‖ (s.104) ―Geçen yıl gittim.‖ (s.104) 1.5.9. KiĢinin Ġlgi Alanları AyĢe ve C’yle ilgili ortak olan bir baĢka konu, ilgi alanlarıdır. Ġlgi alanları bu iki kiĢinin iliĢkilerinde önemli rol oynadığı için somutlaĢma aĢamasında ilerlenmesini sağlar. Resim dıĢında ilk olarak karĢılaĢılan alan müzik ve piyanodur. ―Sonra piyano başlıyor.‖ (s.20) ―Birden kendini Ayşe'nin atölyesinde buldu.‖ (s.20) ―Ne derdi şu çalınana?‖ (s.20) ―Apassionata.‖ (s.20) 65 C’nin piyano sesini duyar duymaz AyĢe’nin atölyesini hayal etmesi, bu zevkin ortak yaĢandığının göstergesidir. Verici, bu bilgiyi güçlendirmek için Apassionata sözcüğünü kullanır. Dil dıĢı göndergeler aracılığıyla alıcı AyĢe’nin müzikle, özellikle piyanoyla ilgilendiği sonucuna ulaĢır. AyĢe’nin diğer keyif aldığı alan, kitaplardır. Verici, bu bilgiyi direkt olarak ve AyĢe’nin kendi sözleriyle alıcıya iletir. ―Elime bir kitap alıp salonda oturdum.‖(s.127) ―Çoğu geceler burada birlikte okurduk.‖(s.128) 1.5.10. Diğer Özellikler Yukarıdaki cümlelerde olduğu gibi, AyĢe’yle ilgili çoğu bilgi, tuttuğu günlük aracılığıyla alıcıya iletilir. Verici-alıcı iliĢkisinde roman boyunca günlüğün rolü büyüktür. Bu yüzden, günlük tutması, kiĢiyle ilgili kayda değer bir özelliktir. Alıcı, günlükle ilgili bilgiye vericinin sözleriyle direkt olarak ulaĢır. ―Masanın çekmecesinden bir defter çıkardı.‖ (s.25) ―Buna günlük de denmez.‖ (s.25) ―İçine her gün yazmıyor.‖ (s.25) ―Ara sıra, yaşanmış günün üzgünlüğünü, sevincini -ama bilinmeyen bir süzgeçle eski keskinliklerinden, tortularından süzülüp arınmış olarak- bir daha yaşamak için bu defteri açardı.‖ (s.25) AyĢe’nin somutlaĢma aĢamasında ilerlenmesini sağlayacak son bilgi, tikinin olmasıdır. KiĢiye bu tik yakıĢtırmasını verici yapar. AyĢe, alıcı tarafından roman boyunca çoğu kez resim çizerken hayal edilir. Sahip olduğu tikin resim çizerken oluĢması, alıcının onu daha somut olarak algılamasını sağlar. ―Resim yaptığı için kıskanıyordu.‖ (s.111) ―Gözlerini kapayıp, ıslık sesini bekledi.‖ (s.111) ―Ayşe'nin çalışmaya başladığını bu ıslık sesinden anlardı.‖ (s.111) ―Arada.‖ (s.111) ―Kesik kesik.‖ (s.111) ―Bu da onun tiki.‖ (s.111) 1.5.11. Sonuç Verici tarafından alıcıya iletilen tüm bilgiler ele alındığında aĢağıdaki gibi bir insan görüntüsü ortaya çıkmaktadır. 66  Adı : AyĢe  Cinsiyeti : kadın  Mesleği : ressam  DıĢ görünüĢü : esmer  Ailesi Babası : AyĢe’ye karĢı umursamaz bir tavır içinde. Annesi : AyĢe’ye karĢı babasına göre çok daha ilgili. KardeĢi : Belirsiz.  Özel ilgi alanları : resim, müzik (özellikle piyano), kitap okumak  Kötü alıĢkanlıkları : alkol ve sigara (Sigara içmeye yeni baĢlamıĢtır.)  Parasal durumu : Varlıklı.  Psikolojisi : Altı ay önce ayrıldığı C’ye tekrar ulaĢamadığı için arayıĢ içinde ve yalnız.  Hayat GörüĢü : Kendini normal olarak nitelendirdiği insanlardan farklı gören, sınırların ötesinde yaĢamak isteyen biridir.  Diğer : Düzenli olmayan bir günlük tutar. : Resim yaparken kesik kesik ıslık çalmak gibi bir tiki vardır. 1.6. SADIK 1.6.1. KiĢinin Adı ve Mesleği Sadık, anlatıda diğer kiĢilere göre daha az yer alır. Buna rağmen verici, onunla ilgili bazı detayları alıcıya iletme gereği duymaktadır. KiĢiyle ilgili bu detaylar atölyede ortaya çıkmaya baĢlar. C, resim atölyesine girdiğinde ilk diyaloga girdiği kiĢi Sadık’tır. ―Birden az önce kararsız sokağa çıkalı beri duymak istediğinin hep bu koku olduğunu anladı.‖(s.13) ―Yağlıboya kokusu…‖(s.13) “Beziryağı kokusu…‖(s.13) Atölyenin resimle ilgili oluĢu dolaylı bilgilendirme yapılarak alıcıya iletilir. Sadık’ın resme olan ilgisi ilk defa bu Ģekilde hissettirilir. Bu ilginin hangi seviyede 67 olduğuysa çok geçmeden gösterilir. Sadık’ın atölyedeki yerinin öğretmenlik olduğu anlaĢılır. “Sadık‘tan başka iki kız sekiz erkektiler.‖(s.13) ―On öğrenciden fazla çalıştırmazdı Sadık.‖(s.13) Atölyede resim öğretmenliğini meslek olarak yapıp yapmadığı belirsizdir. Mesleğiyle ilgili baĢka bilgi yoktur. Alıcı, sadece Sadık’ın öğrencilerini özenle seçtiği bilgisine ulaĢır. Buradan parasal durumunun kötü olmadığı sonucuna ulaĢılabilir. Aynı zamanda hem çok fazla öğrenci çalıĢtırmaması hem de öğrencilerini özenle seçmesi, onun resme verdiği önemin göstergesidir. ―Beğendiklerini çalıştırırdı yalnız.‖(s.13) Öğretmenlik yapması her ne kadar onun resme olan yeteneğini ve bilgisini gösterse de verici, sanatçı sözcüğünü kullanarak bu iĢin profesyonelce yapıldığını alıcıya net bir Ģekilde gösterir. ―Sanatçının sezgisi yanılmaz.‖ (s.14) KiĢinin parasal durumunun kötü olmadığı tahmin edilmekle birlikte romanın sonuna doğru bunun somutlaĢmadan ziyade sadece bir tahmin olduğu görülür. Verici, Sadık’ın içinde bulunduğu parasal durumu direkt olarak alıcıya iletir. Bu bilgilendirmeyle yapılan yorumların yerini somut gerçekler alır. ―Atölyedeki, evdeki güçlüklerden söz ediyordu‖(s.147) ―Bulunmayan boyalarla, geçim sıkıntılarıyla bir türlü ilgilenemiyordu.‖(s.147) 1.6.2. KiĢinin Karakteri Sadık’ın kiĢiliğiyle ilgili iki farklı bilgiye ulaĢılır. Disiplinli oluĢu, alıcıya dolaylı olarak iletilirken ikinci özelliği ukalalık doğrudan verilir. Sadık’ın atölye içindeki davranıĢları ve Sami’nin, yaptığı resme Sadık göz atarken duyduğu korku, onun disiplinli ve kontrollü olduğunun göstergeleridir. C’nin bu duruma yaptığı yorumdaysa ukala sözcüğü direkt kullanılarak bu özellik kiĢiye yakıĢtırılır. ―Sadık sehpaları dolaşır.‖(s.15) ―Fısıldar gibi konuşur.‖(s.15) ―Arada bir öksürür.‖(s.15) ―Başladığının ikinci günü Sadık sehpanın yanına gelip durunca çocuğun yüzü kararı gibi olmuştu.‖(s.15) ―O da rahat bırak çocuğu demişti.‖(s.16) 68 ―Bildiği gibi yapsın şunu demişti.‖(s.16) ―Ukalalığını başka zaman gösterirsin demişti.‖(s.16) 1.6.3. KiĢinin Ġlgi Alanları KiĢinin ilgi alanlarına bakıldığında resme, sinemaya ve kitap okumaya zaman ayırdığı öğrenilir. Resimle olan profesyonel bağı onu ilgi alanı sınıflandırmasının dıĢına çıkarsa bile Sadık’ın resme verdiği önem, onun için bu iĢin bir meslek olmanın yanı sıra özel ilgi alanı olduğunu gösterir. BoĢ zamanlarda yapılan bir baĢka etkinliği sinemaya gitmektir. C ile olan karĢılaĢmalarında sinemayla ilgili yaptığı bir plandan bahseder. Bu plan, kiĢinin bu konuya olan ilgisini görmek için yeterli bir bilgidir. ―Sinemaya gidecektim.‖(s.147) ―Güzel bir film varmış.‖(s.147) Sadık’ın kitap okumaya olan ilgisine C’yle kurdukları diyalogdan ulaĢılır. C’nin hayalini kurduğu hayat ve hayalini kurduğu gerçek dıĢı kadına cevap veren Sadık, kendi fikirlerini alıcıyla paylaĢır. ―İnsan bulabileceğini aramalı, dedi.‖(s.149) ―Etli canlı bir kadın aramalı, dedi.‖(s.149) ―Bir kitap aramalı, dedi.‖(s.149) ―Bir resim aramalı, dedi.‖(s.149) 1.6.4. KiĢinin Kötü AlıĢkanlıkları Ġçki ve sigara kullanımı, diğer kiĢilerde olduğu gibi Sadık’ta da soyutluğunu yitirir. Verici, bu konuyla ilgili belirsizliğe ara söz kullanarak son verir. Cümlenin içine özenle yerleĢtirilen bu ara söz, alıcının bu bilgiye mutlaka ulaĢmasını hedefler. Kullanım amaçları itibariyle ara sözler, cümle içinde bilgiyi vurgulama yollarından biridir. ―Uzun zaman, arada içerek, onun anlattıklarını dinledi.‖(s.147) Sadık’ın sigara kullandığıysa meyhanede devam eden diyaloglar yardımıyla ulaĢılan bir bilgidir. Bu bilgiyle beraber alıcının Sadık’la ilgili çizdiği görüntüye sigara dâhil olur. ―Sadık sigara paketini ona uzatıp ―Ya sen?‖ diye sordu.‖ (s.148) 69 1.6.5. KiĢinin YaĢı ve Ailesi KiĢinin yaĢı ve ailesiyle ilgili net bilgiler yoktur. C’yle olan karĢılaĢmalarında ikisi arasındaki konuĢmalardan yaĢça birbirlerine yakın oldukları görülür. Ayrıca, çalıĢtırdığı öğrencilerden biri olan Sami’ye çocuk diye hitap etmesi, yaĢının ondan büyük olduğunun ispatıdır. Edinilen bilgilere göre Sami, yirmi yaĢındadır. C’nin yaĢı, yirmi altı-yirmi sekiz arasında bilinir. Bu bilgiler ıĢığında, Sadık’ın C’den bir iki yaĢ büyük olabileceği ihtimali düĢünülerek Sadık’ın yirmi altı-otuz arasında olduğu anlaĢılır. Ailesi hakkındaki bilgiler sadece tahmin yürütülebilecek türdendir. Meyhanede içerken evdeki geçim sıkıntılarından bahseder. Bahsettiği evin anne ve babasından oluĢan bir ev mi yoksa karısı ve çocuklarından oluĢan bir ev mi olduğu belirsizdir. ―Atölyedeki, evdeki güçlüklerden söz ediyordu.‖(s.147) ―Bulunmayan boyalarla, geçim sıkıntılarıyla bir türlü ilgilenemiyordu.‖(s.147) Kemal’le olan diyaloglarından Sadık’ın evli ve hatta çocuğu olduğu düĢüncesi doğar. Sadık’ın aĢağıdaki yakınmaları, evdeki güçlükler ve geçim sıkıntılarıyla ilgili Ģikâyetleriyle beraber düĢünüldüğünde bu olasılık çok kuvvetlenir. Yine de bu düĢünce kiĢiyi somutlaĢtırmaya yetecek kadar net değildir. Bu yüzden, evlilikle ilgili soyutluk devam etmektedir. ―Yakında evleniyorum.‖(s.151) ―Beter ol, dedi.‖(s.151) ―Dilerim çocukların da olsun, dedi.‖(s.151) 1.6.6. Sonuç Sadık’la ilgili verilen tüm bilgiler toplandığında aĢağıdaki gibi bir insan görüntüsü ortaya çıkar. Adı : Sadık Cinsiyeti : erkek YaĢı : yirmi altı- otuz yaĢları arasında Mesleği : ressam (sanatçı) Kötü alıĢkanlıkları : Sigara ve alkol Ġlgi alanları : resim, sinema ve kitap KiĢilik özellikleri : Disiplinli ve ukala biri. 70 Ailesi : Kimle yaĢadığı belirsiz. 71 2. ZAMANIN SOMUTLAġMA SÜRECĠ Zaman, sınırları belirli olmayan bir kavramdır. Bu sebeple insanlar tarafından belli parçalara ayrılmıĢtır. Bu parçalar sayesinde kiĢiler eylemlerinin zamanını gösterebilme imkânına sahip olur. GeçmiĢ zaman, Ģimdiki zaman ve gelecek zaman terimleri, zamanı sınırlandırmak için kullanılan en genel üç addır. Diğer bir deyiĢle “yaĢanmıĢ an, yaĢanan an ve yaĢanacak an”. (Üstünova, 2010: 33) Bu üç farklı parça, zamanı sınırlandıran en soyut ifadelerdir. Farklı kriterler kullanıldıkça somutlaĢtırma süreci iĢlemeye devam eder ve zaman kavramı, çok daha belirli biçimde ifade edilir. Bildirme kipleri, eylemde soyut olarak bulunan zamanı somutlaĢma aĢamasına dâhil eden ilk dil birimleridir. Bu ekler aracılığıyla (-DI, -mIĢ, -yor, -Ar, -Ir, -AcAk ), eylemin zaten içinde soyut olarak sahip olduğu zaman, bir derece belirgin hâle getirilir. Ancak bu somutluk eylemin geçmiĢte, gelecekte ya da yaĢanan anda gerçekleĢtiğini bildirmekten öteye gitmez. Bu durum, kesinlikle dilin zaman kavramını somutlaĢtırmada yetersiz kaldığı anlamına gelmemektedir. Zamanı belirlemedeki bu soyutluğu gidermek için çok sayıda sözcük ve sözcük öbeği kullanılır. Böylelikle eylemin gerçekleĢme zamanı tamamen somutlaĢtırılabilir. Zamanın soyuttan somuta geçiĢini sağlayabilmek için en az iki aĢamaya ihtiyaç duyulur. Ġlk aĢama ekler aracılığıyla olur ve eylemin bilinen üç zaman biriminden hangisinde gerçekleĢtiğini ya da gerçekleĢmediğini gösterir. (geçmiĢ, gelecek ve Ģimdiki zaman) Ġkinci aĢamada sözcük ve sözcük öbekleri zamanı netleĢtirmek, somutlaĢtırmak üzere devreye girer. Bu aĢama, vericinin dili kullanım tarzına göre tek seferde gerçekleĢebileceği gibi bu sayı kolaylıkla artırılabilir. “Gerçek dünyadaki bütün oluş ve hareketler, zamandan bağımsız olmadığı gibi, kurmaca dünyadaki bütün durum ve hareketler de bir zaman dilimi içinde gerçekleşirler.” (Narlı, 2002: 91-107) Gerçek hayatta karĢılaĢılmayan, metinlerdeki zaman kavramını incelerken dikkat edilmesi gereken birkaç durum vardır. Yazılı metinlerde alıcının karĢısına dört farklı zaman kavramı çıkar. 1. Bahsi geçen metnin yazılma zamanı: Yazarın eseri meydana getirene kadar içinde bulunduğu zamandır. Eserin yazıldığı dönemin Ģartlarını bilmek, eseri yorumlamada okuyucuya katkı sağlayacaktır. 72 2. Öykünün kendi zamanı (Olay zamanı): Olayların gerçekleĢtiği dönemdir. OluĢturulan kurmaca dünyada tüm durum ve hareketler, bu zaman dilimi içinde yaĢanır. 3. Anlatma zamanı: Anlatma zamanı, yazarın eseri kaleme aldığı dönemle karıĢtırılmamalıdır. Yazarın eserde olayları anlatma görevini yüklediği kiĢinin, yaĢananları anlattığı zamandır. Bu yüzden olay zamanıyla anlatma zamanı arasında daima bir süre vardır. Olaylar yaĢandıktan beĢ dakika sonra da anlatılabilir aylarca sonra da; yalnız, anlatıcının da kurmaca olduğu unutulmamalıdır. 4. Bahsi geçen metnin okuyucu tarafından okunma zamanı: Okuyucunun, yazarın verdiği ipuçlarını kullanarak çıkarım yaptığı dönemdir. Metnin yazılma zamanıyla okunma zamanı ne kadar yakın olursa alıcı ve verici arasındaki bağ da o kadar kuvvetli olur. Aksi durumda dönemsel farklılıklar, dil dıĢı göndergelerin anlaĢılmasını zorlaĢtırır. 1.2. ASIL (OLAYLARIN GERÇEKLEġTĠĞĠ) ZAMAN Zaman kavramının soyuttan somuta geçiĢini incelerken somutlaĢma sürecindeki ilk aĢamanın ekler aracılığıyla sağlandığı söylenmiĢti. Romana bakıldığında vericinin, olayların anlatımına yer verdiği metin kısmına geçmeden önce zamanı mevsimlere göre dörde ayırdığı görülür. Sırasıyla KıĢ, Ġlkyaz, Yaz ve Güz olarak ayrılan dört ayrı bölümde dört ayrı zaman anlatılmaktadır. Bu yüzden metinde zamanın somutlaĢmasıyla ilgili karĢılaĢılan ilk bilgi, yazarın yaptığı bu ayrımdır. Dolayısıyla zaman çizelgesinde somutlaĢma süreci, ipucu ve çıkarım aracılığıyla değil doğrudan yazarın verdiği bilgiyle ilerlemeye baĢlamaktadır. 2.1.1. KıĢ ‗‘Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi‘‘(s.9) Anlatıcının, olayları anlatmadan romanı dört ayrı döneme ayırması, alıcıyı olayların geçmiĢ dönemde yaĢandığı bilgisine götürür. Ġlk cümleye bakıldığında bu çıkarımın doğruluğu dil içi göndergeler aracılığıyla onaylanabilmektedir. Ġlk cümlede alıcının karĢısına üç farklı eylem çıkar. Bunlardan ikisi bitmemiĢ (taşan ve olabileceği), üçüncüsü ise bitmiĢ bir eylemdir (geldi). BitmemiĢ eylemler, içerisinde bir zaman kavramı taĢıyor olsa da bu, soyuttur. Bu yüzden zamanı somutlaĢtırmak için zaman eklerinden yararlanılır. BitmiĢ eylemler bünyelerinde zaman eki barındırdığı için zamanı belirtmede avantajlıdır. Bu eylemler, çekime girdikleri zaman ekleri aracılığıyla durum ya da hareketin gerçekleĢme zamanıyla ilgili bilgi verir. 73 gel-di-Ø -DI, görevsel dil birimidir. Üzerine geldiği eylemin gerçekleĢme zamanının somutlaĢmasını sağlar. Eylemin geçmiĢ zamanda yapıldığını gösterir. Ancak eylemin geçmiĢ zamanda gerçekleĢmiĢ olması, zamanın netleĢtiği yani zaman çizelgesinde kesin bir yere oturtulduğu anlamına gelmez. Bu yüzden somutlaĢma sürecinin baĢladığı fakat tamamlanmadığı görülür. Anlatıcının verdiği bilgiye ve ilk cümleden yapılan çıkarıma göre olayların geçmiĢ zamanda, kıĢ aylarında yaĢandığı anlaĢılmaktadır. Cümle ve cümleüstü birliklerle birlikte zamanla ilgili verilen bilgiler artar ve somutlaĢma aĢaması tamamlanır. Her eylemin farklı bir zamanı vardır. Bu sebeple zaman incelemesi yaparken eylemlerden sadece bir derecede faydalanılır. SomutlaĢma aĢamasını daha ileri taĢımak için farklı yöntemler uygulamak gerekir. Bu yöntemler metnin içeriğine göre belirlenmelidir. Aylak Adam’da iki farklı yöntemin uygulanabileceği fark edildi. Bunların birinde zamanın somutlaĢması romanda önemli görülen olaylar üzerinden incelenmektir. Böylece belirli bir zaman dilimi belirlenip o süreçle ilgili geliĢmeler incelenir. Diğer yöntem, olayları metnin içeriğine göre günlük ya da haftalık gibi yinelenen süreçler içerisinde ele almaktır. Ele alınan anlatıda olaylar günlük olarak bölümlendirmeye uygun bir Ģekilde geliĢmektedir. Bu yüzden önce bölümlenen günler sonra da önemli olaylar baĢlıklandırılarak ele alındı. 2.1.1.1. İlk Gün Vericinin yaptığı ilk ayrımla beraber kurmaca dünyadaki olayların yaĢanmaya baĢladığı tarih sınırlandırılmaktadır. KıĢ aylarının aralık, ocak ve Ģubat aylarını kapsadığı düĢünüldüğünde ilk verilen geldi-Ø bitmiĢ eyleminin bu aylardan birinde gerçekleĢtiği anlaĢılır. Bahsedilen eylemin geçtiği cümleden sonraysa o gün yapılan baĢka iĢler anlatılmaktadır. Bu yüzden somutlaĢma aĢaması, o gün üzerinden incelenmeye devam edilir. Anlatı, C’nin geçmiĢle ilgili hatıralarını anlattığı cümlelerle baĢlar. Olay zamanının baĢladığı ilk gün, C’nin geçmiĢten parçalar anlattığı gündür. Bu yüzden somutlaĢma aĢaması o günün belirlenmesiyle baĢlar. ―Bir ay önce yediğim dayağı hak etmemiştim ben.‖(s.10) 74 Bahsedilen günle ilgili elde edinilen bilgi, C’nin dayak yediği günün üzerinden tam bir ayın geçmiĢ olduğudur. Bu iki durum birbirlerine zaman bağıyla bağlandığı için herhangi birinin zamanıyla ilgili bir somutlaĢma diğerinin de aynı Ģekilde somutlaĢmasını sağlar. olay zamanının ilk günü = C’nin dayak yediği günden bir ay sonrası Bahsedilen günün belirlenmesi somutlaĢma aĢamasının sadece bir bölümünü oluĢturmaktadır. AĢama sadece olayın gün içinde meydana geldiği zaman belirlendiğinde tamamen somutlaĢır. Yukarıda belirli seviyede somutlaĢan ilk günde anlatılan olay, C’nin bir aylık geçmiĢini anlatmasıdır. Bu eylemin yapıldığı gün içerisindeki zamanla ilgili tek bilgi, aĢağıdaki cümleyle alıcıya iletilir. ―Bu gece de gelmedi.‖ (s.11) Gece, zamanın dilimlenmesinde kullanılan sözcüklerden biridir. Yirmi dört saatlik bir gün içinde çok daha kısa bir süreci karĢılar. Bu yüzden somutlaĢma aĢamasında ilerlemeyi sağlar. 2.1.1.2 Yeni gün Romanda yukarıda bahsedilen günün ardından C’nin uyandığı bir baĢka gün anlatılmaktadır. Yeni günün olay zamanının ikinci günü olup olmadığı henüz bilinmemektedir. Bu yüzden günleri ayrı ayrı inceleyerek zamanı somutlaĢtırmak çok daha anlaĢılır olacaktır. Yeni günle beraber verici, anlatma görevini C’den alır. Bu aĢamadan sonra herhangi bir kahraman değil olayların dıĢında olan bir anlatıcı bu görevi üstlenir. Bu değiĢimle beraber C’nin baĢladığı yeni günle ilgili ilk bilgi verilir. ―Bu Rumca şarkı yüzünden mi uyandı, bilmiyor.”(s.11) ―Yağmursuz sabahlar bu bir damla gökyüzü onu şehrin havasını tahminde çok kere yanıltır.‖(s.11) Yeni gün, bir derece daha somutlaĢtırılarak günün belirli bir bölümü olan sabah saatleri öne çıkarılmaktadır. Daha sonra bu saatler içerisinde yaĢanan birkaç olaydan bahsedilir. ―Önce oda kapısı kapandı.‖ (s.12) ―Sonra dış kapı kapandı.” (s.12) ―Türkiye Türkçesinde pek çok kelime gibi sonra ve önce kelimeleri de üstlendikleri görevlere bağlı olarak tür değiştirirler. Aldıkları eklerle söz diziminde isim 75 ve sıfat olarak da kullanılmalarına rağmen bu kelimelere Türkiye Türkçesi gramerlerinde daha çok zarf ve edat bahislerinde yer verilir. ‖(Karahan, 2011: 271) Leyla Karahan’ın da yukarıda belirttiği gibi bu iki sözcük (önce, sonra), eylemin zaman dilimindeki sırasını belirtme özelliğiyle yükleme hizmetlerinden ötürü zarf olarak kullanılabilir. Yukarıdaki cümleler arasında önce ve sonra sözcükleriyle bağlantı kurulduğu görülür. Bu iki sözcük aracılığıyla iki eylem arasında bir süreç yaratılmaktadır. Bu zaman her ne kadar tamamen somut olarak karĢımıza çıkmasa da gün içindeki çok kısa bir bölümü karĢılar (oda kapısının kapanmasıyla dıĢ kapının kapanması arasındaki süreç). Bu nedenle bu iki sözcüğün kullanılmasıyla tamamen olmasa da belirli ölçüde bir somutlaĢma görüldüğü kesindir. ―Beş gündür Ayşe yoktu.‖(s.15) AyĢe’nin yok oluĢu yeni karĢılaĢılan bir olaydır. Bu olayın önemi anlatı ilerledikçe ortaya çıkacaktır. Ġlerleyen aĢamalarda ayrılığın zamanıyla ilgili verilebilecek herhangi bir bilgi, cümlenin kahraman tarafından söylendiği zamanla ilgili sonuca gidilmesini sağlar. Bu bilgi verilmese dahi alıcının eline zaman çizelgesine ekleyebileceği bir bilgi ulaĢır. Bu yüzden zamanla ilgili bir derece somutlaĢma sağlandığı ve olası baĢka bir somutlaĢmanın temelinin atıldığı görülür. içinde bulunulan gün = AyĢe’nin yok olduğu günden beĢ gün sonrası ―Saatine baktı on ikiye geliyordu.‖(s.16) Bir gün içerisinde zamanı en net Ģekilde ifade eden araç Ģüphesiz saattir. Günlük hayatta olaylar ya da çeĢitli zaman bildiren sözcükler çok kısa zamanları gösterseler de hem en küçük an olan saniye kavramına sahip olması hem de değiĢmez gerçekler üzerine kurulmuĢ olması nedeniyle saat, zaman konusunda somutlaĢma sağlanmasında en etkili araçtır. Her ne kadar saatin en önemli özelliği netliği olsa da yukarıda görüldüğü gibi yuvarlak ifadelerle de kullanılabilir. Saat, bir günü yirmi dört eĢit parçaya bölmektedir. Yukarıdaki cümleyle birlikte olayın bu parçalardan hangisinin içinde gerçekleĢtiği öğrenilir. Bu ifade zamanı net olarak bildirmese de somutlaĢma aĢamasında önemli bir adım olmaktan geri kalmaz. ―Öğle yemeğine bize gitsek?‖ (s.16) Önce ve sonranın ardından zaman bildirme göreviyle karĢımıza çıkan diğer sözcük öğledir. Yukarıda bu sözcük direkt zamanı bildirmek amacıyla kullanılmamıĢ 76 olsa da görev aldığı sözcük öbeğine kattığı anlam itibariyle içinde bulunulan zamanla ilgili bilgi verir. Bu bilgi gün içerisinde alıcı tarafından günden daha küçük bir parçanın algılanmasına neden olarak somutlaĢma sağlar. ―İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi.‖ (s.18) Anlatıda zaman kavramı gerçek hayattan daha hızlı yaĢanır. Kimse olayların aynı hızla yaĢanmasını beklemez. Yukarıda bu hızı artırmanın yöntemlerinden biriyle karĢılaĢılır. Verici, sonra sözcüğünü içine alan bir sözcük öbeğiyle anlatıda bir anda iki saatlik bir ilerleme sağlar. Kaydedilen ilerlemenin süresi belirtilerek alıcının zamandan kopmaması sağlanır. Bu kopukluğu gidermenin yoluysa yukarıda görüldüğü gibi zamanı somutlaĢtırmaktan geçer. ―Saatine baktı.‖ (s.18) ―Dört buçuğa beş vardı.‖ (s.18) Yukarıda gün içerisinde yapılan en ileri somutlaĢmayla karĢılaĢılır. Verici, daha önce yuvarlayarak ilettiği zamanı bu defa tam olarak alıcıya ulaĢtırır. Verilen bilgi ele alınan günün bin dört yüz kırkta birlik bir kısmını karĢılamaktadır 3 . Koordinat sisteminde kiĢinin üzerinde bulunduğu yerin konumunu tam olarak bulabilmek için düzlemi çok küçük parçalara bölmek gerekir. Zaman kavramı da aynı özelliktedir. Verilen zamana ait bilgi ne kadar net olursa içinde bulunulan an da o kadar iyi anlaĢılır. Zaman bildirimi kiĢi sinemadan çıktıktan hemen sonra yapılır. Vericinin bir önceki ilettiği bilgide kiĢinin iki saat sinemada kaldığından bahsedilir. Bu eski bilgiyle ulaĢılan yeni bilgi birlikte ele alındığında kiĢinin sinemaya gitmeden önce yaĢadıklarının zamanına ulaĢılır. Öğle vaktinden (on ikiye doğru) sonra sinemaya kadar herhangi bir zaman kavramından bahsedilmez. Alıcı bilir ki sinemadan önceki olaylar saat on ikiyle ikiyi yirmi beĢ geçe arasında yaĢanmaktadır. 2.1.1.3. Yeni Gün Anlatının bu kısmından sonra ya AyĢe’nin aynı gün içerisinde baĢından geçenler anlatılmaktadır ya da farklı bir gün içerisinde yine baĢkahraman AyĢe’dir. ―Bir saattir burada dikiliyor.‖ (s.22) 3 Zaman ölçüleri, görevleri itibariyle belirli zaman dilimlerini karĢılar. Bu zaman dilimlerinin arasında bilinen bir oran vardır. Yukarıda gün ve dakika arasındaki oran ele alınmaktadır. Bir günün tamamlanması için gerekli, bin dört yüz kırk dakika vardır. Bu dakikaların her birinin ayrı ayrı gösterilebilmesi, zamanın çok daha net bir Ģekilde ifade edilmesine olanak sağlar. 77 Bahsedilen yeni günde zamanla ilgili elde edilen ilk bilgi AyĢe’nin bir saattir sinemada olduğudur. Bu bilgi Ģu an alıcının direkt iĢine yaramasa da daha sonra farklı sonuçlara ulaĢmasına olanak sağlayabilecek bir bilgidir. ―Saatine baktı.‖ (s.23) ―Üç.‖ (s.23) AyĢe’nin saat ikiye kadar yaptıkları tamamen atlanarak bu saatten sonrası somutlaĢtırılmaya baĢlanmaktadır. KiĢinin sinemada bir saat beklediği biliniyor. Bir saat bekledikten sonra saat üç olduğu için sinemaya saat ikide geldiği sonucuna ulaĢılır. ―En kötüsü bir haftadır çalışamamaktı.‖ (s.23) Yeni günle ilgili incelemeye baĢlarken AyĢe’nin baĢından geçenlerin anlatıldığı bu günün C’nin hangi gününe denk geldiği belirsizdi. Yukarıda elde edinilen bilgi ve eski bir bilginin birlikte düĢünülmesiyle bu belirsizlik ortadan kalkar. AyĢe’nin bir haftadır çalıĢamama sebebi, AyĢe ve C’nin bir haftadır ayrı oluĢudur. C’nin baĢından geçenlerin anlatıldığı ilk günde ayrılığın üstünden beĢ günün geçtiği bilgisi verilmekteydi. Bu bilgiler ıĢığında AyĢe’nin baĢından geçenlerin anlatıldığı bu günün C’nin baĢından geçenlerin anlatıldığı günden iki gün sonrası olduğu görülür ancak hangi gün olduğu yine belirsizdir. C’nin anlatılan ilk günü = AyĢe’nin ilk gününden iki gün öncesi ―Saat dörtten sonra bekleme salonu dolmaya başladı.‖ (s.24) Yukarıdan AyĢe’nin en az bir saat daha sinemada beklediği öğrenilir. Bu bilginin verildiği cümlelerden sonraki olaylar saat dörtten sonraki zaman içinde değerlendirilir. ―Altı buçuk kalabalığındaki insanlar ona göre dişili erkekli hep birbirinin benzeri.‖ (s.24) Saat dörtten sonra yaĢanan birkaç olayın ardından verici alıcının yine zamandan kopmaması için somutlaĢtırma yoluna gitmektedir. AyĢe’nin en az iki buçuk saat daha sinemada beklediği görülür. Bu bilgiyle beraber verici zamanla AyĢe’yle ilgili bir baĢka bilginin alıcıya ulaĢmasını sağlar. Verici, sadece AyĢe’nin saat ikiden altı buçuğa kadar sinemada olduğu bilgisini değil aynı zamanda AyĢe’nin dört buçuk saat kadar C’yi beklediği bilgisini de alıcıya iletir. Zamanın somutlaĢması sağlanarak kiĢinin C’ye olan sevgisi de gösterilmiĢ olur. ―Doğru değil bu.‖ (s.24) 78 ―Beklediği kişi aşırı soğuk algınlığından hasta yatıyor.‖ (s.24) ―Tam şu anda mendiline sümkürüyordu.‖ (s.24) Daha önce, AyĢe’den bahsedilen günün C’nin anlatıldığı gün olmadığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Verici tarafından iletilen yeni bilgilerle bu çıkarım doğrulanmaktadır. Yukarıdaki cümleler parantez içinde direkt vericinin ağzından alıcıya iletilmektedir. ġüphesiz ki bu bilgilendirmenin amacı, bahsedilen günler arasındaki bağlantıları sağlamaktır. Ġlk ipucunu kaçıran alıcı bu bilgilendirmeyle aynı günden bahsedilmediğini anlar. Bir yandan bu ayrım yapılırken diğer yandan AyĢe’nin baĢından geçen olaylar esnasında C’nin hasta olduğu için yatakta yattığı öğrenilir. Bu yeni bilgi yeni bir denklik ortaya çıkarır ve elde edilecek yeni bilgilerle olası sonuçlar çıkarılmasını sağlar. AyĢe’nin anlatıldığı ilk gün = C’nin hasta olarak evde yattığı gün 2.1.1.4. Yeni Gün Yeni günle beraber AyĢe’nin hikâyesinden C’ye geçiĢ yapılır. Elde edilen ilk bilgilerle bahsedilen günün AyĢe’nin anlatıldığı ilk gün ya da ondan birkaç gün sonrası olduğu anlaĢılır. ―Arkasında yastık, bacakları battaniye ile örtülü sedirde uzanıyor.‖ (s.28) ―Hastalığın imtiyazı bu.‖(s.28) Yukarıda C’nin hasta olduğu günlerden bir tanesi anlatılmaktadır. Hastalığın baĢında ya da sonlarında olduğunu gösteren bir iĢaret yoktur. Bu yüzden verilen bilgi Ģimdilik iki-üç günlük tahmini bir hastalık süresini kapsar. ―Bu belki de yeniden sağlıklı olmanın sevinciydi.‖ (s.29) ―Üç gündür yatıyordu.‖ (s.29) Üstteki ilk cümleyle birlikte bahsedilen günle ilgili belirli bir somutlaĢma görülür. C’nin sağlığına tekrar kavuĢması, hastalıkla ilgili son günden bahsedildiğinin kanıtıdır. Daha önce elde edilen bilgide AyĢe’nin anlatıldığı gün C’nin hasta hâlde evde yattığı söylenmekteydi. Doğal olarak yeni gün AyĢe’nin anlatıldığı günden en az bir gün sonra olmalıdır. Bir alttaki cümleyse yeni günle ilgili daha somut bilgilere ulaĢılmasını sağlar. C’nin hastalığı üç gün sürer. AyĢe’nin anlatıldığı gün, hastalığın seviyesi nedeniyle ilk ya da ikinci gününde yaĢanabileceği için C’nin yeni gününün AyĢe’nin anlatıldığı günden bir ya da iki gün sonrası olduğu kesin olarak ortaya çıkmaktadır. 79 bahsedilen gün (C’nin hastalığının son günü) = AyĢe’nin anlatıldığı ilk günden bir ya da iki gün sonrası Yukarıdaki bilgiler vericinin zamanı kullanma tarzı hakkında önemli bir ayrıntı göstermektedir. ġimdiye kadar dört farklı günden bahsedildi. Bunların hepsi C’nin baĢından geçenlerin anlatıldığı günler olmadığı için kronolojik sıranın kaybedilmesi olası bir durumdur. Buna rağmen bakıldığında vericinin bu dört günü yaĢanma sırasıyla alıcıya ilettiği görülür. Olaylar tamamen birbirlerini takip eder Ģekilde alıcıya ulaĢtırılır. Öyle ki AyĢe ve C farklı yerlerde farklı olaylar yaĢasa da verici, bunları birbirlerini takip eden farklı günler içinde iĢlemektedir. Ġlk gün, C’nin bir ay önce yaĢadığı olaylardan bahsedildi. Ġkinci gün, C’nin baĢından geçenlerin anlatıldığı baĢka bir gündür. Anlatılan üçüncü günde AyĢe’nin baĢından geçen olaylar yer alır. Elde edilen bilgilere göre anlatılan ikinci ve üçüncü gün arasında bahsedilmeyen bir gün daha vardır. Dördüncü gün, üçüncü günün hemen ardından gelen gün ya da bir gün sonrasıdır. Zamanla ilgili somutlaĢtırma yapılırken vericinin belirli olaylardan faydalandığı görülmektedir. Bu yöntemde önemli olan unsur, vericinin zamanı somut bir olay belirlemesidir. Daha sonra bu olay üzerinden çeĢitli zaman anlamı içeren sözcükler kullanılarak (yıl, ay, gün, saat vb.) zamanla ilgili somutlaĢtırmalara devam edilir. ―İlk günü bütün dünyaya küs, bedeninin yakınmasını dinledi.‖ (s.29) Yukarıda kullanılan durum C’nin hastalığıdır. Verici, daha önce alıcının zaman çizelgesinde belirli bir noktaya yerleĢtirmesini sağladığı hastalığı parçalar ve hastalığın ilk gününe odaklanılmasını ister. Böylelikle C’nin o gün içerisinde yaĢadıkları anlatılırken bu olayların soyut bir zamanda düĢünülmesinin önüne geçer. ―Dün sabah Eleni oda kapısını açıp yüzünü görünce koşmuş bir doktor getirmişti.‖ (s.29) Ġçinde bulunulan gün, hastalığın üçüncü ve son günüdür. Dün sözcüğü anlamı itibariyle bir önceki güne gönderme yaptığı için hastalığın ikinci gününde yaĢanan bazı olaylar da alıcıya iletilmiĢ olur. ―Yılbaşı gecesi bizde küçük bir âlem yapıyoruz.‖ (s.29) ―Birkaç tanıdık aile gelecek.‖ (s.29) ―Siz de gelirseniz seviniriz.‖ (s.29) 80 Yukarıdaki cümleler, C ile avukatı arasında geçen bir diyalogdan alınmaktadır. Avukatın sözlerinden edinilen bilgiye göre içinde bulunulan zaman yılbaĢı gecesine yakındır. Net bir Ģekilde somutlaĢma görülmese de bu bilgiyle içinde bulunulan günün aralık ayında olduğu söylenebilir. Bu bilgi, ele alınan dört günün tamamını somutlaĢtırmada atılan bir adım olduğu için zamanın somutlaĢma aĢamasında önemli yer tutar. Ġçinde bulunulan gün genel anlamıyla somutlaĢtırıldıktan sonra verici, gün içerisinde de soyutluğu gidermeye devam etmektedir. Öncelikle yeni gün C ile avukatı arasında geçen konuĢmalarla alıcının karĢısına çıkar. Bu konuĢmaların yapıldığı zamana ise aĢağıdaki cümleyle ulaĢılır. ―Öğleden sonra, avukat gelinceye değin kitap bile okumuştu.‖ (s.29) Öğleden sonra sözcük öbeği, yirmi dört saatlik günün yaklaĢık sekizde birini kapsar. Ġkili arasındaki konuĢmalar, içinde bulunan günle ilgili anlatılan olayların çoğunluğunu içine alır. Bu yüzden konuĢmaların yaklaĢık on iki ve üç saatleri arasında yapıldığı bilgisi zamanın somutlaĢmasında önemli yer teĢkil eder. Gün içerisindeki zamanla ilgili en somut ifadeyse günün son bilgisidir. Avukatla olan görüĢmesinin ardından C dıĢarı çıkar. Birkaç saatlik gezinmenin ardından lokantaya girerken zaman somutlaĢtırılır ve gün son bulur. ―Tepebaşı‘ndaki pahalı lokantalardan birine girerken karşıdaki saati gördü.‖ (s.31) ―Altıya on vardı.‖ (s.31) 2.1.1.5. Yeni Gün C ve AyĢe’nin ardından baĢından geçenlerin anlatıldığı üçüncü kiĢi B’dir. Gün, B ve sevgilisinin sinemaya gitmesiyle baĢlar; B’nin eve yalnız dönmesiyle son bulur. Günün çoğunluğunu oluĢturan, sinemada gerçekleĢen olayların zamanını somutlaĢtıran net bir bilgi yoktur. AĢağıda verilen iki farklı bilgiyle zamanın akĢam saatleri olduğu tahmin edilir ancak bu bilgiler olayların zamanını somutlaĢtırmada yetersizdir. ―Dışarıda Erhan sinemaya girmek isteyince –fakülteden sergiyi görmek için çıkmışlardı- niye önceden söylemedi bunu, diye kırılmıştı.‖ (s.32) Ġkilinin fakülteden çıktıktan sonra sinemaya gittiği görülmektedir. Bunun yanı sıra B’nin niyeti sergiye gitmektir. Fakülteden çıkma zamanı ve bir serginin görülme zamanı düĢünüldüğünde zamanın akĢama doğru gerçekleĢtiği tahmin edilebilir. 81 ―Kim bu insanlar?‖ (s.34) ―İşten mi dönüyorlar?‖ (s.34) ―Eğlenceye mi gidiyorlar?‖ (s.34) B’nin sinemada kaldığı kısa sürenin ardından dıĢarı çıktığında etrafındaki insanlarla ilgili yaptığı yorum alıcıyı zamanla ilgili çıkarımlara götürmektedir. DıĢarıdaki insanların iĢten çıktığı düĢüncesi, saatin akĢamüzeri olduğunu düĢündürür. Hemen arkasından diğer seçenek olarak gösterilen eğlenceye gitme eylemi de belirli bir saatten sonrası için kullanılır. Verici, zamanı net bilgilerle somutlaĢtırmak yerine dolaylı olarak somutlaĢtırma yoluna gitmektedir. Doğal olarak bu tercih, soyutluğun büyük ölçüde giderilememesine neden olmaktadır. B’nin sokaklarda geçirdiği belirsiz zamanın ardından eve ulaĢmasıyla birlikte verici, yeni bilgilerle zamanın alıcı tarafından anlaĢılmasını ister. ―Artık eve geldik sayılır.‖ (s.35) ―Geç oldu ama.‖ (s.35) Geç sözcüğü Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ―kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra‖ ifadesiyle tanımlanmaktadır. Tanımda bahsedilen üç durumda da zamanla ilgili belirsizlik olduğu görülür. Bu durumun sebebi sözcüğün, kullanıldığı kiĢilere göre farklı zamanları karĢılama özelliğidir. Yukarıda da aynı durumla karĢılaĢılır. B’nin eve geç geldiğini düĢünmesi, onun aile yapısıyla ilgili bir konudur. Çoğu ailenin sınırları birbirlerinden farklıdır. Bu yüzden soyutluğun bir derece giderildiği söylense de alıcının hayal gücüne oldukça büyük bir zaman dilimi verilmektedir. ―Saat…‖(s.35) ―Altıya on var.‖(s.35) ―Saat beşi geçti mi aklına bin bir kötü şey geliyor.‖ (s.35) Bir önceki bilgide belirsizliğin sebebi olan geç kalma sınırı saat beĢ olarak gösterilmektedir. Bu bilgiyle beraber alıcı zamanın saat beĢten sonra olduğunu anlayabilecekken verici, bu bilgiyi yeterli görmeyerek zamanla ilgili tamamen somutlaĢmaya yakın bir bilgilendirme yapar. Yukarıda vericinin önce yeterli bir bilgi verip daha sonra tam saat vermesinin sebebi bir önceki günle bağlantılıdır. Bir önceki gün C’nin içinde bulunduğu gün de tam olarak aynı saatte bitmekteydi. ġüphesiz ki bu durum tesadüften fazlasıdır. 82 Vericinin C’nin aradığı kiĢi olarak gösterdiği ad B’dir. Verici, ikili arasındaki bu özel durumu kullanarak ikilinin aynı saatlerde farklı yerlerde neler yaptığını alıcıya iletmektedir. Her ne kadar bu bilgi, direkt olarak alıcıya iletilmese de yapılan çıkarımlar bu sonucu doğurmaktadır. B’nin anlatıldığı yeni gün = C’nin hastalıktan kurtulduğu gün 2.1.1.6. Yeni Gün Yeni günle beraber, baĢkahraman olan C’nin hikâyesine devam edilir. Bahsedilen gün içinde yaĢanan olaylar C’nin, eski sevgilisi olan AyĢe’nin atölyesine gidip orada tek baĢına geçirdiği kısa süreden ibarettir. Gün içindeki zamanla ilgili ilk bilgi dolaylı olarak alıcıya iletilir. ―Elindekileri üstüne koydu.‖ (s.36) ―Işığı uyaracak düğmeyi bulmak için bir kibrit çaktı.‖ (s.36) Atölyeye girdikten sonra ıĢık yakmak zorunda kalınması havanın karanlık olduğunun göstergesidir. Bu karanlığın sebebinin saatin geç olması dıĢında baĢka bir durum olabileceği düĢünülürken içerinin düğmenin dahi görülemeyecek kadar karanlık olduğu bilgisi verilir. Karanlığın derecesini gösteren bu ikinci bilgiyle beraber havanın neredeyse zifiri karanlık olduğu anlaĢılır. Olayların aralık ayında yaĢandığı kuvvetli bir ihtimaldir. Bu yüzden havanın beĢten sonra kararmaya baĢladığı bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla alıcının zamanla ilgili seçimi beĢten daha geç saatlerde olmak zorundadır. ―Saatine baktı.‖ (s.38) ―Ona geliyordu.‖ (s.38) Zamanın belirli bir ölçüde somutlaĢtırılmasının ardından verici zamanı daha net bir Ģekilde alıcıya sunmayı tercih eder. C’nin atölyeden çıktıktan hemen sonra saatine baktığı görülür. Ġçeride yaĢadığı olaylar ona en fazla bir saat kaybettirecek iĢler olduğu için atölyede geçen zamanın saat dokuzla on arası olduğu kuvvetle muhtemeldir. Gün içinde yaĢanan olayların zamanı kısmen somutlaĢtıktan sonra içinde bulunulan günün zaman çizelgesindeki yeri sorgulamaya değerdir. Bu durumla ilgili iletilen bir bilgi yoktur. C son görüldüğünde saat altıya on kala lokantadaydı. Yukarıya bakıldığında olayların dokuzdan sonra yaĢandığı görülür. Dolayısıyla anlatılan yeni günün saat altıdan sonra yaĢananlar olması dahi olasıdır. ―Bir kâğıt parçasına yılbaşı kötü geçti diye yazdı.‖ (s.38) ―Bir kâğıt parçasına payını bırakıyorum diye yazdı.” (s.38) 83 Anlatılan son günün C’nin bir önceki gününün devamı olma ihtimali varken diğer yandan bir önceki günden çok daha sonra yaĢanma ihtimali de vardır. Bu belirsizlik de yukarıdaki cümlelerde verilen bilgiyle bir derece çözülmektedir. Yeni güne baĢlamadan önce yılbaĢına yakın günlerde olunduğu açıkça alıcıya iletilmekteydi. Bahsedilen son günün de otuz bir aralığın akĢamı olduğu ortadadır. Bu yüzden son günün öncekilere uzak bir gün olmadığı da ortaya çıkmaktadır. 2.1.1.7. Sonraki Yirmi Beş Gün YılbaĢı gecesine kadar geçen günler verici tarafından hep tek tek ele alındı. Sonraki yirmi beĢ gün içinse vericinin bu tercihi değiĢtirdiği görülür. Verici hızlı bir Ģekilde C’nin baĢından geçen yirmi beĢ günü özetleyerek alıcıya sunar. ―Yirmi beş gün öğle sonları hep ayakları üşüdü.‖ (s.39) ―Sabahları atölyede Sami‘ye poz veriyordu.‖ (s.39) Alıcının önündeki yirmi beĢ günle ilgili ilk bilgilendirme yukarıdaki cümleyle yapılır. Verici önce bozduğu düzenin kaç gün için geçerli olacağını alıcıya bildirmek durumundadır. Bu konudaki soyutluk giderildikten sonra süreç içinde geçen zaman için iki ayrı genelleme yapılmaktadır. Bunlardan ilki ayaklarının üĢümesi, diğeri de Sami’ye poz vermesidir. Vericinin bu iĢleri yirmi beĢ güne yayma sebebi Ģüphesiz ki aniden yirmi beĢ gün gibi bir süre atlayarak alıcıyı metinden kopartmama düĢüncesidir. Geçen günlerde yapılanların çoğu zaman tekrar edildiğini göstermek, alıcı tarafından günlerin bir kerede değil teker teker geçildiğinin düĢünülmesini sağlar. Günler her ne kadar genellikle aynı olayların yaĢanmasıyla ilerlese de bunları birbirlerinden ayırmak için zaman kavramı kullanılır. Önce öğleden sonları ifadesi kullanılarak günlerin de parçalanması sağlanır. Sabahları sözcüğüyle de geçen günlerin içeriği doldurulmaya devam edilir. Bu genellemelerin ardından aĢağıdaki olayla düzeni değiĢen C’nin günleri farklı olaylara sahne olmaya baĢlar. ―Yirmi altıncı gün portresi bitti.‖ (s.39) YılbaĢı gecesinden sonraki yirmi beĢ günün ardından yirmi altıncı gün ocak ayının yirmi altısına karĢılık gelir. Portrenin bitiĢi C’nin hayatında değiĢikliklere yol açar ve günlerini geçirmek için farklı iĢlere giriĢir. Bu nedenle böyle bir değiĢimin baĢladığı zamanın somut bir Ģekilde alıcıya sunulması kayda değer bir durumdur. 84 DeğiĢimin ardından geçen günler anlatılmaya devam edilirken içinde bulunulan genel zamanı somutlaĢtırmaya yönelik bir cümleyle karĢılaĢılır. Olayların hangi ayda ve hangi günlerde yaĢandığı aĢağı yukarı belirlenirken hangi yılda ve hangi dönemde olunduğu bilinmemektedir. Olayların yılı, içinde bulunulan dönemle ilgili bilgi vererek çeĢitli soru iĢaretlerinin önüne geçebilmektedir. ―Askerden döneli üç yıldır sürüyordu.‖ (s.40) Yukarıdaki cümle yılla ilgili net bir bilgi vermese de olası baĢka bir bilgilendirmeyle zamanın somutlaĢmasına katkı sağlayabilir. Daha sonra elde edilecek bir bilgiyle olayların 1950’li yıllarda gerçekleĢtiği anlaĢılır. O dönemde askerlik yirmi dört ay yapılmaktadır. Üzerinden üç yıl daha geçtiği düĢünüldüğünde askere gidiĢ zamanının üstünden beĢ yıl geçtiği sonucuna ulaĢılır. Elde edilen sonuçlar arttıkça yeni bilgileri kullanma olasılığı da artar. 2.1.1.8. Yirmi Yedinci Gün ―Artık sabahları geç kalkıyordu.‖(s.41) Artık, Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ―bundan böyle, bundan sonra‖ ifadesiyle tanımlanmaktadır. Öyleyse bu sözcüğün somutluk sağlaması için belirli bir zamanın ele alınması gerekmektedir. Tanımda geçen bu adılının anlatıda karĢılığı C’nin atölyedeki günlerinin sona ermesidir. Bu olayın zamanıysa yirmi altı Ģubat olarak bilinmektedir. O zaman yukarıdaki cümleyle çizilen sınır bu tarihtir. Yirmi yedi Ģubat ve sonraki günlerin (Ģimdilik kaç gün böyle devam ettiği bilinmez.) sabahları öne çıkarılmaktadır. ―Mutfakta bir şeyler yiyip su içmek gibi zorunlu aralıklar da olmasa hava kararıncaya değin hiç kalkmayacağı masanın başına geçerdi.” (s.41) ―Ayakyoluna gitmek gibi zorunlu aralıklar da olmasa hava kararıncaya değin hiç kalkmayacağı masanın başına geçerdi.‖ (s.41) Artık sözcüğüyle çizilen sınır yukarıdaki cümleler için de geçerlidir. Sözcük, her cümlede tekrar edilmese de diğer cümlelerde varsayılmaktadır. Sabahları neler yapıldığı ortaya konduktan sonra günün kalanı da somutlaĢtırılarak alıcıya iletilmektedir. Yukarıda sınırlandırılan süreç, sabah geç kalkmayla baĢlar ve hava kararıncaya değin devam eder. Öyleyse bir durum ya da olayın zamanını somutlaĢtırmak için kullanılan yöntemlerden biri de zamanları belirli iki olayı kullanarak bir süreç oluĢturmaktır. ―Saat beşten sonra herkes işten eve dönerken o evden çıkardı.‖ (s.41) 85 “Yakın lokantalardan birinde yemek yerdi.‖ (s.41) BaĢlangıcı belirli olan ve ne kadar sürdüğü henüz bilinmeyen bu günlerin parçalanarak ele alınan bir diğer bölümü de saat beĢten sonrasıdır. Henüz çok geniĢ bir zaman dilimini kaplasa da saat beĢ sınırı somutlaĢma yolunda çizilen net bir çizgidir. ―İlk günler yemeği yer yemez dönüyordu.‖ (s.41) ―Gece yarısına kadar çalışıyordu.‖ (s.41) Saat beĢte yenen akĢam yemeğinin baĢlattığı süreç, yukarıdaki bilgiyle sonuçlanmaktadır. Zamanı bölmek için kullanılan son sözcük gece yarısıdır. Böylece vericinin geçen günleri kendi içlerinde dörde ayırarak değerlendirdiği görülür: Sabahın geç saatleri, sabah geç saatlerden akĢam saat beĢe kadarki süreç, saat beĢten gece yarısına kadar geçen süreç ve gece yarısıyla sabah geç saatler arası. Bu ayrım, alıcının zaman karmaĢası yaĢamaması için yeterli olsa da somutluğun tam sağlanması için yeterli değildir. Verilen dört unsurdan dördüncüsü verici tarafından ayrıca sınırlandırılır. İlk günler sözcük öbeği, zaman konusunda ayırt edicilik özelliği göstermesi nedeniyle somutlaĢtırmanın derecesini artırmaktadır. ―Bazı günler sigara içtiğini küllüğün doluşundan anlardı.‖(s.41) İlk günler ve bazı günler tamlamalarını somutluk açısından karĢılaĢtırmak süreçle ilgili farklı görüĢler oluĢmasını sağlayacaktır. Bakıldığında her iki sözcük öbeği de gün adı üzerinden nitelendirilmektedir. Bunun yanı sıra hem ilk sözcüğü hem de bazı sözcüğü içinde azlık anlamı bulunduran sıfatlardır. KarĢıladıkları günler aynı olmasa da her iki sözcüğü gören alıcı da bu günlerin istisna olduğu sonucuna ulaĢır. Bu yüzden somutlaĢma aĢamasında etkileri birbirlerine yakındır. Ġki grubun ayrılan özelliği ise tanımlılık dereceleridir. İlk sözcüğü belirli bir bütünün baĢlarını karĢılarken bazı sözcüğünün yeri, bütün içinde kaybolmaktadır. Dolayısıyla nicelik açısından birbirlerine yakın olsalar da tanımlılık, belirlilik açısından aralarında net bir fark görülmektedir. İlk günler sözcük öbeğinin somutluk derecesinin çok daha yukarıda olduğu rahatlıkla söylenebilir. ―Çoğu geceler, o gün üstünde en uzun durduğu cümle gelip onu bulurdu.‖ (s.41) Ocak ayının yirmi yedisiyle baĢlayıp henüz nerede bittiği bilinmeyen bir süreci karĢılayan bütün bir zaman dilimi mevcuttur. KiĢinin bu bütün içerisinde yaptığı iĢler, parçalanan zaman içinde farklı dilimlere yerleĢtirilir. Bazı günler, sözcük öbeğinde 86 olduğu gibi çoğu geceler öbeğinde de bir belirsizlik vardır. Ele alınan bütün içinde hangi zaman dilimlerinin karĢılandığı bilinmemektedir ancak çoğu geceler, bazı günlere göre anlamı itibariyle bütünün daha büyük bir kısmını karĢılar. Bu durum somutluk açısından bir fark yaratabilir. Bir havuz düĢünüldüğünde havuzun yüzde onluk kısmının dolu olduğunu gören kiĢiyle yüzde doksanlık kısmının dolu olduğunu gören kiĢinin arasında fark olacaktır. Havuzun tamamıyla ilgili en somut görüntüye ulaĢan kiĢi en fazla görüntüye sahip olandır. ġimdiye kadar anlatıda gün adları hiçbir zaman alıcıya iletilmedi. AĢağıda verilen cümleden sonra dilencinin hareketleri doğrultusunda alıcı, ilk defa içinde bulunulan günün adına ulaĢma imkânı bulur. ―Adam üst üste beş gün orada oluyordu.‖ (s.42) ―Sonra iki gün kayboluyordu.‖ (s.42) Yukarıda verilen cümlelere bakıldığında akla ilk olarak bir haftadan bahsedildiği gelmektedir. BeĢ çalıĢma günü ve ardından iki gün tatilin gelmesi kesin olarak bu sonucu göstermese de büyük oranda böyle bir çıkarım yapılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla böyle bir sonuca kesin olarak ulaĢmak günlerle ilgili adlandırma yapılmasına da olanak sağlayacaktır. ―Yalnız akşamları yemeğe giderken görüyordu onu.‖ (s.42) ―Dönerken yerinde olmazdı.‖ (s.42) Yukarıda zamanı somutlaĢtırılan durum, dilencinin dilenmek üzere her zamanki yerinde olmasıdır. Ġlk olarak bu durumun haftanın beĢ günü gerçekleĢtiği söylenerek olayın zamanıyla ilgili bir derece somutluk sağlandı. KiĢinin bu günler içerisinde hangi zamanlarda yerinde olduğunun cevabıysa alıcının zaman konusunda bir derece daha somutluğa ulaĢmasıyla sağlanabilir. Verici, bu somutlaĢmayı sağlamak için yine iki olay arasında bir süreç oluĢturma yoluna gider. Bu defa olayların zamanı belirli olmadığı için zarf-fiillerden faydalanılır. Daha önce belirtildiği üzere zaman anlamı sadece sözcük ya da sözcük öbekleriyle sağlanmaz. Görüldüğü gibi bazı ekler de içerisinde zaman anlamı barındırırlar. –ken eki anlamsal görevi itibariyle üzerine geldiği eylemin yapılma zamanını belirtir. Dolayısıyla yemeğe gitme zamanıyla yemekten dönme zamanı arasında bir süreç oluĢturulur. 87 Dilencinin yemeğe gitmeden önce ve gittikten sonra yemekten dönene kadarki zamanda orada olup olmadığı belirsizdir. Yemeğe giderken orada olduğu ve yemekten geldikten sonra orada olmadığı kesindir. ―Yazmaya başladığının üçüncü haftasında bir gün…‖ (s.42) ―Sonunda kalemi atıp pencereye yürüyünce dilenciyi bildiği köşeye yerleşirken görmüştü.‖ (s.42) KiĢinin yazmaya baĢladığı zaman, atölyeyle bağını kopardığı zamanın hemen akabinde baĢlar. Yirmi yedi ocağa denk gelen bu baĢlangıçtan sonra iki haftanın geçtiği ve üçüncü haftanın içinde bulunduğu bilgisi verilir. Dolayısıyla anlatılan günün Ģubat ayının sekizi ve onu arasında olduğu sonucuna ulaĢılır. ―İki gün daha, öğle sonuna dek, güneşin büzdüğü bir karpuz kabuğu gibi kupkuru, masanın önünde durdu.‖ (s.42) Belirlenen tarihin üzerinden iki gün geçmesinin yanı sıra dilencinin öğle sonuna dek orda olduğu anlaĢılır. Daha önce C’nin yemeğe gidiĢinden önce dilencinin orada olup olmadığı ulaĢılamayan bir sonuçken yukarıdaki bilgiyle dilencinin yerini çok daha erken bir vakitte aldığı anlaĢılır. ―Üçüncü gün otomobil gidince dilenciye baktı.‖ (s.42) ―İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu.‖ (s.43) ―Cumartesileri, pazarları gelmiyordu.‖ (s.43) Yukarıdaki ilk cümleyle dilencinin üçüncü gün de yerini aldığı görülür. Bu bilgi daha sonra farklı bir sonuca ulaĢılmasını sağlayacağı için ayrıca önem teĢkil eder. Daha önce, belirlenen yedi günle ilgili yapılan tahminin doğru olduğu kesin olarak anlaĢılmaktadır. Dilencinin üst üste gelmediği iki gün hafta sonlarıdır. Ġçinde bulunulan günle beraber dilencinin üç gündür üst üste yerini aldığı bilindiğine göre bu üç günün pazartesi-salı-çarĢamba, salı-çarĢamba-perĢembe ya da çarĢamba-perĢembe- cuma sıralamalarından birini karĢıladığı anlaĢılır. ―Onu üç gündür gördüğüne göre çarşamba olması gerekirdi.‖ (s.43) KiĢinin dilenciyi gördüğü ilk günden önceki gün görememesi o günün pazar olduğunu gösterir. Dolayısıyla daha sonra dilencinin izlendiği üç gün pazartesi-salı- çarĢamba Ģeklinde sıralanır. Ġçinde bulunulan günün adı somutlaĢma aĢamasında çok değerli bir adımdır. Bu adımla beraber ulaĢılan sonuç aĢağıdaki gibidir. içinde bulunulan gün = Ģubat ayının on iki ve on yedisi arasındaki çarĢamba günü 88 2.1.2. Ġlk Yaz (Ġlkbahar) ġubat ayının sonlarına yaklaĢıldıktan sonra verici ilk bölümü bitirir ve İlkyaz adını verdiği ikinci bölümü alıcıya iletmeye baĢlar. Bu bölümde günler ilk bölümde olduğu gibi net bir Ģekilde birbirlerinden ayrılarak ele alınmamaktadır. Daha çok ilk bölümün sonlarındaki gibi birkaç bilgiyle zamanda daha hızlı geçiĢler görülmektedir. Zamanla ilgili ilk somutlaĢma, bölümün adıyla birlikte alıcıya ulaĢır. Ġlkbahar mevsimi mart, nisan ve mayıs aylarını kapsadığı için olayların bu ayların içinde yaĢandığı, büyük olasılıkla da martta yaĢanmaya baĢladığı söylenebilir. 2.1.2.1. İlk Gün ―Günlerin adı, sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir.‖ (s.47) Yukarıdaki cümleyle alıcı, zamanın somutlaĢtırırken kullandığı yöntemlerden birini kendi sözleriyle alıcıyla paylaĢmaktadır. ġimdiye kadar dilenciyle ilgili olan bölüm dıĢında günlerin adıyla ilgili herhangi bir somutlaĢma yapılmadığı görüldü. Bu durum Ģüphesiz ki kasıtlı olarak uygulanan bir yöntemdir. Günleri kendi adlarıyla kullanmak yerine yaĢanılan olaylara göre adlandırmak zamanın somutluğu açısından ne değiĢtirir? Hayalî bir olayı anlatıda iki Ģekilde de adlandıralım. Önce olayın cuma günü gerçekleĢtiğini varsayalım. Diğer yönteme göre de aranan kişinin bulunduğu gün adını kullanalım. Alıcı için bu iki ifadenin karĢıladığı günler arasında somutluk farkı yoktur. Anlatının ilerleyen zamanlarında her iki ad kullanıldığında da alıcı aynı günü algılayacaktır. Bu ortaklıklara rağmen bu iki farklı adın somutluk derecelerinin farklı olduğu görülür. KarĢılanan gün aynı olsa da cuma adı belirli bir sistem içinde yer almaktadır. Bu dönüĢümlü sistemde yer alması onu diğer günlerle net bir Ģekilde bağlantılı hale getirir. Pazara kadar dendiğinde arada bir günün geçtiği görülür ancak cuma günü yerine aranan kişinin bulunduğu gün adı kullanılsaydı daha sonra pazara kadar dendiğinde bir belirsizlik ortaya çıkardı. Dolayısıyla iki durumda da aynı olay ve aynı gün hayal edilse bile günü genel geçer adlarla ifade etmek, zaman çizelgesinde daha somut bir yer belirlenmesini sağlar. ―Bugün, şimdilik ―paltosunu ilk çıkardığı gün‖dü.‖ (s.47) ―Sonra ―Güler‘i ilk gördüğü gün‖ olacaktı.‖ (s.47) Ġlkbaharın ele alınan ilk günü vericinin kendine has somutlaĢtırma yöntemiyle devam eder. Gün içinde yaĢananların zaman konusunda somutlaĢmaya yardımcı olması 89 özgün bir durum değildir. Özgün olan kısım günleri bu yaĢananlarla adlandırmaktır. Görüldüğü üzere bu adlandırma yapılırken gün içinde yaĢanan en önemli olay ele alınır. Önce kıĢtan kurtulmanın sembolü olarak paltosunu çıkarması önemliyken daha sonra Güler’i görmesi bu sıralamayı değiĢtirir. Alıcı için de önem arz eden bu olay zamanın somutlaĢmasında etkili olabilecek bir bilgidir. 2.1.2.2. İkinci Gün “Ertesi sabah saat sekize doğru kahvedeydi.” (s.49) Ertesi sözcüğü gün, hafta, ay, yıl vb. adlarla birlikte kullanılarak öbek oluĢturduğu adın bir sonraki tekrarını karĢılar. Dolayısıyla ertesi sabah sözcük öbeği hem ikinci günle ilgili hem de ilk günle ilgili somutlaĢma sağlar. Güler’in ilk göründüğü zaman artık sadece ilkbaharla ilgili ele alınan ilk gün değil ayrıca bu günün sabahıdır. Ertesi sözcüğünün yukarıda bahsedilen anlamı da bahsedilen günün, ilk günün hemen ardından geldiğini gösterir. Saatin kullanılmasıyla somutluk seviyesi yükseltilmeye devam eder. Her ne kadar sekize doğru sözcük öbeği yuvarlama bir zamanı ifade etse de bu yuvarlama alıcıya çok küçük bir özgürlük sağlar. Günle ilgili bilgilerin yanı sıra zaman zaman içinde bulunulan yıl ve dönemle ilgili somutlaĢtırıcı bilgiler verilmektedir. Bunlardan bir yenisi de aĢağıdaki cümleyle alıcıya ulaĢtırılır. ―Oysa yedi yıl önce bu kapıdan çıkmıştı.‖ (s.50) Bu tarz cümleler zamanla ilgili direkt bilgi vermese de farklı sonuçlara ulaĢılmasını sağlar. Zamanla ilgili somutlaĢmayı sağlayan unsursa bu sonuçlardır. C’nin fakülteyi bıraktığı zaman = içinde bulunulan günden yedi sene öncesi Verilen gün üstü bilginin ardından ilkbaharın ele alınan ikinci günüyle ilgili somutlaĢma devam eder. ―Öğleden sonra gene o dünkü tatlıcıdaydı.‖ (s.50) Günü dört parçaya bölen sabah, öğle, akĢam ve gece sözcükleri vericinin zamanı somutlaĢtırmada sıklıkla kullandığı ifadeler arasındadır. Bu sözcükler yukarıda görüldüğü gibi farklı sözcüklerle öbekleĢerek daha somut anlara ulaĢılmasını sağlar. ―Belki köşeye varmadan görecekti.‖ (s.50) ―En geç beş buçukta umuyordu.‖ (s.50) Ġçinde bulunulan günün zamanı, alt sınırı daha önceden belirlenen bir zaman diliminin üst sınırı da iletilerek bir derece daha somutlaĢtırılır. En geç sözcük öbeği net 90 bir noktayı ifade etmektedir. Bu yüzden saat beĢ buçuktan sonrası kesin olarak ihtimallerin dıĢına atılır. ―Tatlıcının saati beş buçuğu gösterince umudu kesinliğini yitirir gibi oldu.‖(s.50) Zamanla ilgili somutlaĢmanın tekrar bir derece daha artırıldığı görülür. Zaman artık günün bin dört yüz kırkta birlik bölümünü gösterecek kadar somutlaĢmaktadır. ―Kapıya yürürken duvardaki takvimi gördü.‖ (s.50) ―27 Mart Cumartesi yazılıydı.‖ (s.50) Anlatıda Ģimdiye kadar elde edilen en somut ifade takvimle sağlanır. Bir günün içinde çok daha küçük parçalara ulaĢmak Ģüphesiz ki somutluk seviyesinin daha ileride olduğunu gösterir. Ancak içinde bulunulan günün tam tarihi bilinmediği sürece bu somutluk daima sonuca ulaĢmaktan geri kalır. Bu sebeple sadece günün takvimdeki yeriyle ilgili somutluk sağlansa dahi Ģimdiye kadar zamanla ilgili belirlenen en kesin ve en somut bilgi budur. Bu sayede vericinin ilkbaharı anlatmaya baĢladığı bölümün 26 Mart Cumartesi günüyle baĢladığı görülür. Bu bilginin baharın ilk gününe olan etkisiyse ilk günün sonunda ulaĢılan bilginin güncellenmesiyle ortaya çıkar. Güler’i gördüğü ilk gün = 26 Mart Cumartesi 2.1.2.3. Üçüncü Gün Bir önceki gün verilen takvimle birlikte günler artık sistematik olarak ele alınabilir duruma geldi. ―Pazar günü Güler‘i göremedi.‖ (s.52) ġifresi çözülen sistem sayesinde küçük bir bilgiyle alıcı çok daha somut bir zamana ulaĢabilmektedir. üçüncü gün = pazar = 27 Mart 2.1.2.4. Dördüncü Gün ―Pazartesi sabahı onu evinden çıkarken gördü.‖ (s.52) ġimdiye kadar zaman bildiren en somut bilgi günün adı, ay içindeki yeri ve hangi aya dâhil olduğunu bildiren cümleyle iletildi. Dördüncü günle ilgili ulaĢılan son bilgiyse bu dereceyi bir seviye daha yükseltir. Daha önce herhangi bir günün sabahı ya 91 da baĢka dönemleriyle ilgili bilgilendirme yapılsa da takvimde yeri en somut olan günün sabahı çok daha somut bir zamanı göstermektedir. ulaĢılan en somut zaman = 28 Mart Pazartesi gününün sabahı ―Akşamüstü Fındıklı‘da önünde durduğu kunduracı vitrininin yarı aynalaşan camında, kendini böyle pırıl pırıl görünce irkildi.‖ (s.53) Yukarıdaki her iki somutlaĢma sürecinde de ele alınan günler aynı olduğu için farkı gün içinde belirtilen zaman yaratmaktadır. Sabah vakti, güneĢin doğuĢundan öğleye kadar olan süreçtir. AkĢamüstüyse güneĢin batmasından önceki saatleri karĢılar. Bu durumda sabahın karĢıladığı zaman akĢamüstüne oranla çok daha soyuttur. Böylece ulaĢılan en somut zaman ifadesi değiĢir. ulaĢılan en somut zaman = 28 Mart Pazartesi gününün akĢamüstü 2.1.2.5. Beşinci Gün “Ertesi gün de konuşmadı.‖ (s.54) Sözcük anlamı ve sistemin ilerleyiĢi sayesinde rahatlıkla somutlaĢma sağlanır. beĢinci gün = 29 Mart Salı 2.1.2.6. Altıncı Gün ―Çarşamba günü –işte günlerin adını biliyordu- Güler, Yüksekkaldırım‘dan o sokağa gene sapmayınca sanki sevinir gibi oldu.‖ (s.54) Ertesi gün ve ÇarĢamba gününün gösterilenleri aynıdır. Ancak biri bilgiyi doğrudan iletirken diğeri baĢka bir cümleden yardım alır. Bu durum bilgiye ulaĢmanın zorluğu açısından bir farklılık ortaya koysa da somutluk seviyelerini değiĢtirmez. altıncı gün = çarĢamba = 30 Mart Günler arasındaki iliĢki bozulmadığı için ilkbaharda geçen günler Ģu ana kadar düzen içinde alıcıya ulaĢmaktaydı. AĢağıdaki cümleyle bu düzen ve zamanın somutluk derecesi bozulmaktadır. ―İki gündür sabahları kahvenin penceresinden onu okula giderken görüyordu.‖ (s.54) Yukarıda bahsedilen iki günün çarĢambadan sonraki iki günü mü yoksa salı ve çarĢamba günlerini mi karĢıladığı belirtilmemektedir. Böyle soyut ifadeler, zamanın sistemini bozarak süreci belirsizliğe doğru sürükleyebilmektedir. ―Birden yarın diye bağırdı.‖ (s.55) 92 ―Yarın!‖ (s.55) Yarın sözcüğü içinde bulunulan zamanın ertesi gününü karĢılamaktadır. Sözcüğe somutluk anlamını veren, önceki gün hakkındaki bilgilerdir. Ġçinde bulunulan günle ilgili herhangi somut bir bilgi olmazsa yarın sözcüğünün de herhangi bir somutlaĢtırma etkisi olamaz. Bu yüzden içerisinde zaman anlamı olsa dahi sözcüğün anlatıda somutlaĢma aĢamasında ilerlemek için yeterli olduğu söylenemez. 2.1.2.7. Yedinci ya da Dokuzuncu Gün ―O sabah kahveci çayını ona sormadan getirdi.‖ (s.56) ―Demek müşteri olmak için altı gün yetiyordu.‖ (s.56) Yukarıdaki cümlelerle birlikte düzenin dıĢına çıkan zamanı tekrar belirlemek mümkün olabilir. Yeni günle ilgili zaman bildiren ilk ifade o sabah tamlamasıdır. Sözcük öbeğinde iĢaret edilen kısım sabah vaktidir. Henüz bilinmeyense iĢaret eden sözcüğün gösterilenidir. Verici, bu sorunu ortadan kaldırmak için bir sonraki cümleyi devreye sokar. Ġlkbaharın ele alınan son günündeyken kahvede altı gün geçirildiğine göre daha önce bahsedilen iki gündür ifadesi sadece geçmiĢe yönelik bir sınırlamadan ibarettir. Eğer dokuzuncu günde olunsaydı kahvede sekiz gün geçirilmesi gerekirdi. Dolayısıyla zamanla ilgili belirsizlik giderilmiĢ olur. içinde bulunulan gün = yedinci gün = 31 Mart PerĢembe ―Az sonra kahveci yanına gelmişti.‖ (s.57) ―Saat dokuz beyim diyordu,‖ (s.57) Anlatılan zamanı tamamen somutlaĢtırmanın yolu içinde bulunulan yılı, ayı, günü, saati, dakikayı hatta saniyeyi alıcıya iletmektir. Henüz anlatıda hiçbir olayın yılı bilinmediği için somutluk derecesi diğer unsurların belirliliğiyle ölçülebilir. Yukarıda ay ve günün somutlaĢtırılmasından sonra saat hatta dakikaya kadar bilgi aktarımı yapılmaktadır. Dolayısıyla Ģu ana kadar anlatıda ifade edilen en somut zamanla karĢılaĢılır. ―Dörde beş vardı.‖ (s.59) ―Beşe beş kala –saati önünde sık sık eliyle saçlarını düzelten kızın kolunda görmüştü- Güler‘le aynı tramvayda gidiyorlardı. (s.59) KıĢ mevsimi anlatılırken vericinin zamanı somutlaĢtırmada fazla ayrıntıya girmediği görülmektedir. Çoğunlukla günü dört parçaya bölen sabah, öğle, akĢam, gece gibi soyutluğu büyük oranda devam eden sözcükler kullanılır. Bunların yanı sıra çeĢitli 93 ulaç ekleriyle zamanın soyutluğu giderilmeye çalıĢılsa da bunlar çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Ġlkbahar bölümüne gelindiğindeyse bu durum değiĢiklik göstermeye baĢlar. Verici artık günlerin takvimdeki yerini göstermenin yanında çoğu olayda saati dakikasına kadar alıcıya iletmektedir. Bu değiĢimin sebebi C’nin Güler’le tanıĢmasıdır. Ġlk bölümde hayatı düzensiz olan C, Güler’e ayak uydurabilmek için düzene uymak zorunda kalır. Verici alıcıya bu durumu iletirken zamanı somutlaĢtırarak alıcının sonuca ulaĢmasını sağlar. Öyleyse zamanı somutlaĢtırmanın tek nedeni olayların yaĢandığı zamanı iletmek değildir. Bu aĢama aynı zamanda verici tarafından bir fikir iletmek için kullanılan bir yöntemdir. Yukarıdaki örneklerde zamanın tekrar tekrar dakikasına kadar verilmesinin sebebi, bahsedilen fikri iletmektir. KiĢiler hayatın düzenine ne zaman dâhil olursa zamanla ilgili daha somut ifadelere de o zaman ihtiyaç duyarlar. ―Yarın olmaz, dedi.‖ (s.62) ―Cumartesi saat ikide, Taksim‘de saatin altında buluşuruz, dedi.‖ (s.62) Yarın, sözcüğünün anlamının belirli bir süreyi karĢıladığı muhakkaktır. Tek baĢına düĢünüldüğünde içindeki bu anlama rağmen zamanı somutlaĢtırmada oldukça yetersiz kalır. Verilen bilgilerin birbirlerine ihtiyaç duyması da bundandır. Ġçinde bulunulan günün 31 Mart PerĢembe olduğu bilindiğinde yarın sözcüğünün somutlaĢma aĢamasındaki etkisi fazlasıyla artmaktadır. yarın = 1 Nisan Cuma Cumartesi günü gerçekleĢecek olan buluĢmanın saati iki gün öncesinden alıcıya iletilir. Verilen bilgi o gün içerisinde değerlendirilecektir. 2.1.2.8. Dokuzuncu Gün ―Cumartesi günü uzanmış kitap okurken odaya Eleni girdi.‖(s.63) Ġçinde bulunulan günle ilgili ilk somutlaĢma gün adı verilerek yapılmaktadır. Tarihle ilgili sistemi çözerken alıcının elinde olması gereken bilgi, günlerin sıralamasıdır. ġimdiye kadar günler tek tek ilerlediği için cumartesi adının dokuzuncu günü karĢıladığı anlaĢılır ve 2 Nisan Cumartesi tarihi rahatlıkla oluĢturulur. Günün takvimdeki yeri belirlendikten sonra alıcının hatırladığı diğer bilgiyse cumartesinin buluĢma günü olduğudur. Güler ve C’nin saat ikide buluĢacağı bilgisi günle ilgili somutlaĢmaya katkı sağlayacaktır. 94 ―İkiye çeyrek kala, Taksim‘de, köşedeki kahvenin üst katında önündeki pencereden alana bakıyordu.‖ (s.65) Verici, anlatının bu bölümlerinde C’nin bir baĢka özelliğini alıcıya iletmek için sıklıkla zamanı somutlaĢtırma yoluna gider. Önce buluĢmadan on beĢ dakika önce C’nin yerini aldığı görülür. ―Alanın berisinde altında buluşacakları saatin yelkovanı kendini sıkıp biraz kıpırdayarak ikiye on kalayı gösterdi.‖ (s.65) C’nin ayrıntılara olan ilgisi, Güler ve onun zamanla olan iliĢkisini görmeye çalıĢmasına neden olur. Bu nedenle zamanla ilgili somutlaĢtırma yapılmaya devam edilir. ―Onu görür görmez –başka türlü giyinmişti. Neredeyse tanımayacaktı- altında durduğu saate baktı.‖ (s.65) ―İkiyi yedi geçiyordu.‖ (s.65) ―Geç geldi diye kızdı.‖ (s.65) Zamanı somutlaĢtırmada genellikle kullanılan en küçük zaman birimi dakikadır. Saniye ve daha küçük birimler kullanıldığı takdirde daha küçük parçalara ulaĢılmasını sağlayacak olsa da o kadar küçük anları yakalamanın gerçek dıĢı olması, vericiyi bu seçimden uzaklaĢtırır. Dakikadan daha küçük anların anlatıda yer alıĢıysa bazı sözcükler (Ģimdi, hemen vb.) ve bazı eylemsilerin ( -Ar …-mAz, -dIğIndA vb. eklerle çekimlenen eylemler) kullanımıyla mümkün olur. Yukarıda gün içinde bin dört yüz kırkta birlik bir dilime kadar inildikten sonra elde edilen bu bir dakikanın içinde yaĢanan küçük bir andan bahsedilmektedir. Çoğu eylemin yapılma zamanının dakikanın altında bir süre olduğu görülse de genellikle somutlaĢma en fazla dakikaya kadar sağlanır. Saate bakma eylemiyse bir derece daha somutlaĢarak kiĢiyi görür görmez yakalanan ana denk gelir. 2.1.2.9. On Dokuzuncu Gün Sırayla geçen günlerin ardından verici on günlük süreyi tekrarlanan olaylara yer vererek birkaç cümlede açıklar. On dokuzuncu günse somutlaĢtırılarak alıcıya iletilmeye baĢlanır. ―On gündür beş kere bu büyük, çok masalı, kişiliksiz pastanede buluşmuşlardı.‖ (s.68) 95 Sistemden ulaĢılan bilgiye göre içinde bulunulan on dokuzuncu gün, 12 Nisan Salı gününe denk gelir. On gündür sözcük öbeğiyle takvim üzerinde bulunan nokta belirlendikten sonra gün içinde somutlaĢtırmalara baĢlanır. ―Duvardaki saat doğruysa en çok yirmi bir dakika sonra burada olacaktı.‖ (sf.8) Yukarıdaki cümleyle bilginin aktarımı bir olay ve bir zaman birimi arasında bağlantı kurularak sağlanmaktadır. Olay buluĢma saati, zaman ifade eden sözcük grubuysa yirmi bir dakikadır. Bu yirmi bir dakikalık sürecin somutluk sağlaması için zamanı bilinen bir etkene bağlanması gerekir. Her ne kadar buluĢma zamanı Ģu an bilinmese de bu bağlantının sonucunu ortaya koymak olası bir somutlaĢmayı gözden kaçırmayı engelleyecektir. güne baĢlanan zaman = buluĢma saatinden yirmi bir dakika öncesi 2.1.2.10. On Dokuzuncu Gün + En Az Üç Gün Sonrası ―Garson gene o garsondu.‖ (s.79) ―…ama üç seferdir masanın üstüne gazete koymuyordu.‖ (s.79) Ele alınan en son günün ardından karĢılaĢılan ilk gün düzenin bozulduğu bir örnekle baĢlar. Ġstisnasız her gün gazete getiren garsonun üç seferdir bunu yapmadığı bilgisi verilir. Ele alınan son gün içinde garsonun gazete getirdiği bilinmektedir. ―Garson portakal suyu bardağını kaldırırken masanın kıyısına bir gazete koyup çekildi.‖ (s.70) 12 Nisan Salı gününden sonraki üç gün boyunca C’nin aynı pastaneye gittiği ve üçünde de garsonun gazete getirmediği düĢünülürse tarihin en erken 15 Nisan Cuma olduğu söylenebilir. Pastaneye gidilmeyen gün sayısı ya da gidilmesine rağmen gazetenin verilmeye devam edildiği gün sayısı bilinmediği için bu tarih çok daha sonraki günlere sarkabilir. Yukarıdaki bilgi alıcıya Ģimdilik sadece bir alt sınır çizmektedir. ―İki haftadır bir şey yitirmekten korkarmış gibi sık sık sarılıyorlardı.‖ (s.79) Yukarıda değiĢimin yaĢandığı iki haftalık süreç, 12 Nisan Salı gününden sonra yaĢanmaktadır. Bu yüzden en az üç gün olarak düĢünülen zaman en az iki hafta olarak ilerletilmektedir. Dolayısıyla içinde bulunulan günün tarihi 26 Nisan ve sonraki günlerden biridir. 96 ―Sarıyer‘de inip denizin üstüne uzanmış lokantaya girdiklerinde hava kararıyordu.‖ (s.81) Zamanı bildiren birimler olan saat ve dakika kavramlarının güneĢin yerine göre oluĢturulmuĢ olması, güneĢin gün içindeki yeriyle zaman arasında bağlantı olduğunun göstergesidir. Havanın kararması, nisan ve mayıs ayları ele alındığında saat yedi ve sekiz arasında değiĢiklik göstermektedir. Dolayısıyla lokantaya gidilme zamanı bu saatler arasında olacaktır. ―Bu sabah fakültede Meliha ile anlaştık.‖ (s.80) ―On bir buçukta onu Kadıköy İskelesi‘nden alıp evine bırakacağız.‖ (s.80) Yukarıdaki cümlelerde günün ilerleyen saatleriyle ilgili plan yapıldığı görülür. Bu planın zaman çizelgesinde belirli bir noktaya yerleĢtirilmesi, olay saati geldiğinde zamanın somut olarak bilinmesini sağlar. Öyleyse somutlaĢma iĢleminin olayın gerçekleĢme anından çok daha önce yapıldığı görülür. Ancak somutlaĢmanın gerçekleĢmesi için önce olayın gerçekleĢmesi gerekmektedir. Yapılan planın zamanıyla ilgili somutlaĢma sağlansa dahi bu somutluğun korunması için olayın plan düzeninde gerçekleĢmesi gerekmektedir. Alıcıya sunuluĢ Ģekli nedeniyle bu durum, zamanı somutlaĢtırmada farklı bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Kadıköy Ġskelesi’nde buluĢma saati = on bir buçuk ―Kadıköy İskelesi‘nde Meliha‘yı beklerken nedense onun sarı saçlı, uzun yüzlü, boyalı bir kız olacağını sanıyordu.‖ (s.86) ―Görünce tanıdı.‖ (s.86) Yapılan planla ilgili hiçbir değiĢiklik olmadan kiĢiler buluĢma yeri ve saatine uygun bir Ģekilde bir araya gelir. Planlanan düzenin bozulmaması, içinde bulunulan zamanın aynı günün akĢamı saat on bir buçuk civarı olduğunu göstermektedir. Zamanla ilgili somutlaĢma olay gerçekleĢtiğinde mi sağlandı yoksa plan yapıldığında mı? Plan yapıldığında zamanla ilgili belirli bir somutluk sağlandığı kesindir. Buna rağmen yapılan planın eyleme dönüĢürken bazı değiĢiklilere uğrama olasılığı da söz konusudur. Ortaya çıkan yeni durumda planlanan zaman değil eylemin gerçekleĢtiği zaman ele alınmalıdır. Aksi hâlde somutlaĢtırılıp alıcıya iletilen zaman yanlıĢ olacaktır. Plan yapılırken yapılan somutluk, sadece planlanan eylemlerin zamanını somutlaĢtırır. Gerçekler ve planlananlar birbirlerinden farklı dünyalardır. Öyleyse planlanan bir olayın 97 zamanının somutlaĢması ancak eylemin gerçekleĢmesiyle ortaya çıkan koĢullar içinde sağlanabilir. 2.1.2.11. Sonraki İki Gün ―Sonra iki gün buluştukça hep hızlı yürüdüler.‖ (s.86) Zamanın somutluğu ve Güler’le C’nin iliĢkisi arasında bir ters orantı kurulmaktadır. ĠliĢkinin ilk ve heyecan dolu günlerinde verici zamanı sıklıkla hatırlatarak ayrıntılarıyla somutlaĢtırma yolunu izlerken iliĢkinin son zamanlarına gelindiğinde zamanın hızlıca ve neredeyse somutlaĢmadan iletildiği görülür. Bu bağlantı daha önce karĢılaĢıldığı gibi olayın önemine göre somutluğun arttığı örneklerden değildir. Bu defa zaman, iliĢkinin sıradanlaĢmasıyla bağlantılı olarak soyut kalır. Ġki günlük bir bilgilendirmenin ardından ilk gün hızla geçilip ikinci günle somutlaĢma devam eder. ―İkinci gün akşamüstü, pazara Mirgün‘e gitmek için sözleştiler.‖ (s.86) ―Güler cumartesi evden çıkmayacaktı.‖ (s.86) ―Anlıyordu.‖ (s.86) ―Ertesi gün huzuru kaçmasın diye evdekilere bir çeşit borç ödemeydi bu.‖ (s.86) Yukarıda zamanla ilgili yapılan somutlaĢtırmayı görebilmek için bağlamdan faydalanmak Ģarttır. Öncelikle ilk cümleden Güler’in iki gün üst üste evden çıktığı öğrenilir. Ġkinci olarak fark edilmesi gereken bilgiyse Güler’in pazar günü buluĢmaya gitmeden önce bir gün evde kalmak zorunda olmasıdır. Öyleyse açıklanan dört günün sıralaması Ģöyle olmak zorundadır: perĢembe : hızla geçilen iki günün ilki cuma : ilk günün ardından görüĢme planlarının yapıldığı ikinci gün cumartesi : Güler’in evde kalmak zorunda olduğu gün pazar : buluĢma günü Yukarıdaki sıralamanın yapılabilmesi için etkili olan unsurların baĢında evrensel olarak sistemli hâlde ilerleyen günler gelir. Biri bilindiği takdirde diğerlerini belirlemek için yapılması gereken Ģey sadece tabloda diğerlerini yerine koymaktır. Her Ģeye rağmen günlerin bu düzeni dahi yukarıdaki çıkarımın yapılmasında yeterli değildir. Bu durumda devreye zamanla ilgili bağlama ve sıralama anlamları içeren sözcükler girer. Yukarıda bu anlamı veren, ertesi gün ve iki gündür sözcük öbekleridir. 98 2.1.2.12. Son Gün ―Pazar iyi başladı.‖ (s.86) Günle ilgili ilk cümle, zamanı somutlaĢtırarak alıcının buluĢma gününe gelindiğini anlamasını sağlar. Günler sadece yedide birlik dilimleri karĢılamaz. Ġnsan hayatı çoğunlukla belirli bir düzen içinde ilerler. Bu düzende pazar gününün tek önemi, cuma ya da salı olmamak değildir. Aynı zamanda öğrenci ve çoğu çalıĢan için tatil günüdür. Alıcının günle ilgili böyle çıkarımlar yapması zamanla ilgili somutlaĢmanın önemini gösteren durumlardır. Pazar gününün diğer önemiyse gün sonunda ortaya çıkar. Verici bu günden sonra Yaz günlerini anlattığı bölüme geçer. İlkbahar adlı bölümde ele alınan son gün pazardır. 2.1.3. Yaz Bölümün adıyla beraber ilk somutlaĢma görülür. Bahsedilen bölüm; haziran, temmuz ve ağustos aylarında geçmektedir. 2.1.3.1. İlk Gün ―On gün önce Mirgün‘den döndüğü akşam avukatı çağırmıştı.‖ (s.92) Yazın ilk günüyle ilgili bilgi, zamanı bilinen son olayla bağlantı kurularak verilir. Mirgün’deki olaylar ilkbaharın sonu olan pazar günü yaĢanır. Olayın üstünden on gün geçtiği öğrenildiğine göre içinde bulunulan gün çarĢamba olmalıdır. Aynı zamanda elde edilebilecek herhangi bir takvimsel bilgi, günler arasındaki bağlantının koparılmadığı için ilkbaharın son günlerinin de somutlaĢmasını sağlayacaktır. Yazın ilk günü C’nin otele yerleĢmesiyle baĢlar. Günle ilgili zamanı somutlaĢtıran ilk bilgi C’nin yerleĢtikten sonra denize gittiği ve denizde bir saat kalıp geri döndüğüdür. ―Geçen yılki gibi omuzlarını yakıp günlerce suya giremeyeceğinden korkuyordu.‖ (s.93) ―Bir saat sonra eve döndü.‖ (s.93) Denizde somut bir Ģekilde ne kadar kaldığı bilindiği için denizden önce ya da sonrasıyla ilgili herhangi bir somutlaĢma günün tamamının netleĢmesini sağlayacaktır. ―Akşamüstü asfalt caddenin kalabalığı arasında yürürken neden şaşırmış gibiydi?‖ (s.93) 99 Daha önce kıĢ aylarında akşamüstü sözcüğü için saatin beĢe yaklaĢtığı dönemi kapsar ifadesi kullanıldı. Yaz dönemindeyse bu durum yaklaĢık üç saat kadar değiĢmektedir. Aynı sözcük bu defa saatin sekize yaklaĢan kısmını kapsamaktadır. Bu durum, ansiklopedik bilginin zamanın somutlaĢmasında çok önemli yer tuttuğunu göstermektedir. Diğer yandan bazı zaman bildiren sözcüklerin karĢıladığı saatlerin mevsime göre değiĢtiği görülmektedir. Dolayısıyla bu tarz sözcüklerle (sabah, akĢam, akĢamüstü vb.) karĢılaĢıldığında içinde bulunulan mevsimin bilinmesi somutluk derecesini artıran bir durumdur. Aksi takdirde kapsanan zaman dilimi çok daha geniĢ olacaktır. 2.1.3.2. Yeni Gün ―Üç gün sonra, sabah saat ona doğru plaja yaklaştığı zaman denizi, kumsalı insanla dolu buldu.‖ (s.96) ―Galiba bugün pazardı.‖ (s.96) ―Bu pazar insanlarının arasından sıyrılıp denize açılabilirdi.‖ (s.96) Mirgün’de yaĢanan olayların pazar gününe ait olduğu bilinmektedir. Bu olaydan on gün sonraki gün çarĢamba olacaktır. Dolayısıyla çarĢamba gününden üç gün sonrası da cumartesi gününe denk gelir. Anlatıdaysa yeni günün pazar olduğu söylenmektedir. Ortada takvimsel bir hata vardır. Dolaylı yoldan elde edilen bilgiyle direkt ulaĢılan bilginin kabul edilirliği ele alındığında direkt bilgiyi kabul etmek anlatının ilerleyen safhaları için çok daha yapıcı olacaktır. Ancak verilen bilgilerdeki tutarsızlığın da göz ardı edilmemesi gerekir. Zamanı somutlaĢtırırken bu iĢin matematiğini de göz önünde bulundurmak gerekir. Eylemler sadece içinde bulunan günü etkilemez. Sistemin içine bir ipucu eklendiğinde o sistem verilen ipucuna göre çözülecektir. Bu yüzden yapılan bilgilendirmeler cümle içindeki yeriyle değil metin içindeki yeriyle düĢünülmelidir. Aksi durumda yukarıdaki gibi karıĢıklıklar meydana gelebilir. Günle ilgili belirsizlik çözüldükten sonra gün içindeki zamanın somutlaĢmaya devam ettiği görülür. Günün bu Ģekilde küçük bir bölümüyle (sabah saat ona doğru) ele alınmaya baĢlaması, o günün diğerlerinden daha ayrıntılı bir Ģekilde anlatılacağının göstergesidir. Farklı olayları anlatmak için farklı zaman dilimleri oluĢturmak Ģarttır. ―Akşamüstü tenha denizde hava kararırken keyfince yüzüyordu.‖ (s.96) 100 Bu cümleyle beraber hem bu saatlerde yapılan eylemin zamanını somutlaĢtırmak hem de gün içerisinde yapılan diğer eylemlerin zamanını sınırlandırmak mümkündür. Gün içinde verilen iki farklı zaman vardır. Dolayısıyla bu zamanların arasında oluĢan dilim de belirli bir süreyi kapsar. Kapsanan bu zaman içinde gerçekleĢen eylemlerin zamanı da bir derece somutlaĢmıĢ olur. 2.1.3.3. Yeni Gün ―Mirgün‘deki tepede, o iki adamla bir daha dövüşürken uyandı.‖ (s.97) Ġnsanların gün içinde yaptığı eylemlerin bir kısmı tahmin edilebilirdir. Düzen, daha önce günlerle ilgili ipucu verdiği gibi gün içindeki dönemlerle ilgili de çeĢitli ipuçları verebilmektedir. Uyan- eylemi istisnası olsa da günün dört ana bölümünden biri olan sabahları gerçekleĢmektedir. Dolayısıyla bu eylemin kullanılması da yaĢanan zamanı somutlaĢtırmaktadır. ―Sonra, denizden çıkıp kumsala uzandığı zaman bacaklarındaki kıllarda incecik bir yel esiyordu.‖ (s.98) Daha önce birçok defa karĢılaĢılan sonra sözcüğü bu kez tek baĢına kullanılmaktadır. Tek baĢına kullanıldığında anlamı gereği ileriki zamanları karĢılamasına rağmen somutluk derecesi oldukça düĢüktür. ―Bugün olmaz.‖ (s.100) ―Demek yarın olabilir.‖ (s.100) GerçekleĢen ya da gerçekleĢmesi beklenen bir eylemin zamanı somutlaĢtırıldığı gibi gerçekleĢmesi mümkün olmayan bir eylemin zamanı da somutlaĢtırılabilir. Bu durumda yapılması gereken, eylemin hangi zaman dilimi içerisinde yapılmasının mümkün olmadığını belirtmektir. Böylece sınırlar çizilir ve somutluk sağlanır. Yukarıda bu sınır, içinde bulunulan gündür. ―Öğleyin, odasında çırılçıplak yatağa uzanmış terliyordu.‖ (s.101) AyĢe ve C’nin tekrar karĢılaĢması romanın ilerleyiĢi için önemli bir olaydır. Bu olayın gerçekleĢme zamanıyla ilgili direkt bilgilendirme yapılmaz. Olaydan bir müddet sonra odasına dönen C’yle ilgili yukarıdaki bilgi verilir. Zamansa henüz öğle vaktidir. Dolayısıyla bu durum yalnızca kullanıldığı cümlenin zamanını somutlaĢtırmaya değil ondan önce yaĢanan olayların zamanını da bir derece somutlaĢtırmaya yardımcı olur. AyĢe ve C’nin tekrar buluĢma zamanı = yaz aylarındaki bir pazartesi gününün öğleden öncesi 101 ―Okulda ona havayı gözle görülmez diye öğretmişlerdi.‖ (s.101) ―İşte görüyordu.‖ (s.101) ―Bundan sonra bu tanımlamanın değişmesi gerekti.‖ (s.101) ―…ya da 195… yılı temmuzunun ‗ayın kaçı acaba?‘ falanca günü akşama doğru bir kere görülmüştür.‖ (s.101) Bir eylemin gerçekleĢme zamanının tamamen somut olabilmesi için ulaĢılması gereken bilgilerin baĢında yıl gelir. ġimdiye kadar metinde gün ve ayla ilgili çeĢitli bilgiler verilse de içinde bulunulan yıl soyutluğunu korumaktadır. Yukarıdaki bilgiyle beraber bu sorun tamamen çözülmemekle birlikte bir sınırlama getirilir. Alıcının dönemle ilgili bilgisi oldukça kısıtlıyken artık onda birlik bir ihtimal söz konusudur. Verici, 195… yılı diyerek son basamağı alıcının tamamlamasını ister. Olayların yaĢandığı yıl 1950, 1951, 1952… 1958 ya da 1959’dan biri olmak zorundadır. Dolayısıyla yıl bilgisini somutlaĢtırmak somutluk açısından atılan en büyük adım olmasına rağmen karĢılaĢılan en somut zaman burası değildir. KıĢ aylarının yedinci gününde elde edilen bilgilerle yıl bilgisi bir araya geldiğinde ulaĢılan son zaman anlatıdaki en somut zamandır. ―Dörde beş vardı.‖ (s.59) ―Beşe beş kala –saati önünde sık sık eliyle saçlarını düzelten kızın kolunda görmüştü- Güler‘le aynı tramvayda gidiyorlardı. (s.59) Yukarıdaki olay 31 Mart PerĢembe günü yaĢanmaktadır. Dakika ve yıl bilgisi de bir araya geldiğinde 195… yıllarından birinin 31 Mart PerĢembe günü, dörde beĢ kala meydana geldiği sonucuna ulaĢılır. Yılla ilgili verilen bilginin yanı sıra içinde bulunulan ay da iletilmektedir. Böylece AyĢe ve C’nin tekrar karĢılaĢma zamanı da 1950’li yıllardan birinin temmuz ayının bir pazartesi öğleden öncesi olarak ortaya çıkar. ―Bir sigara yakıp ayakta güneşin batmasını bekledi.‖ (s.102) Havanın kararması ve güneĢin batması zaman açısından kesiĢtiği için aynı derecede somutluk sağlarlar. Her iki bilgi de içinde bulunulan aya göre farklı zamanları karĢılar. Temmuz ayında olunduğu bilindiği için yukarıdaki bilgi akĢam saat sekiz civarını karĢılamaktadır. 102 2.1.3.5. Yeni Gün Yeni günle birlikte olaylar değiĢmektedir. AyĢe ve C’nin tekrar birlikte olmaya baĢlaması C’yi yeni bir düzenin içine koyar. C’nin hayatındaki değiĢimleri hızla anlatabilmek için verici daha önce kullandığı gibi belirli bir süreyi hızlıca tekrarlardan faydalanarak anlatır. ―İki haftadır geniş salondaki yemek masasında Naciye ablanın misafirleri arasında- artık Ayşe gibi Naciye abla diyordu- onun da bir yeri vardı.‖ (s.102) Yeni gün, temmuz ayının bir pazartesi gününü salıya bağlayan gecenin üstünden iki hafta geçmesiyle baĢlar. İki haftadır sözcük öbeği sözcük anlamına bakıldığında net bir Ģekilde on dört günü karĢılar. Buna rağmen sözcüklerin sözlük anlamı dıĢında farklı manalarda kullanıldığı da kesindir. Bu sözcük öbeği de zamanı yuvarlamak için kullanılabilen ifadelerdendir. Dolayısıyla yeni güne tam olarak on dört gün sonrası diyerek net bir tarihe ulaĢmaya çalıĢmak mümkün değildir. Daha önce sistemden kopmaya neden olan bu tarz yuvarlak ifadeler, olay zamanına belirli ölçüde somutluk kazandırsa da vericinin zamanı somutlaĢtırmak için yaptığı yanlıĢ seçimlerindendir. ―Bu sofraya ilk katıldığı akşam bir çeşit domatesli etten sonra…‖ (s.104) Akşam sözcüğü tek baĢına belirli bir zaman dilimini karĢılasa da hangi güne ait olduğu belirsizdir. Bu soyutluğu gidermek için sıfat görevinde bir sözcük tarafından nitelenmesi Ģarttır. Bu sayede diğerlerinden ayırt edilerek somut bir zaman dilimini gösterir. ―Sağanak gecesi kumlarda yan yana yatarlarken sigaran var mı, demişti.‖ (s.108) Gece sözcüğü de tıpkı akĢam gibi tek baĢına soyutluğu gidermede yetersizdir. Verici bu kez baĢka bir sıfat kullanarak eylemin gerçekleĢtiği zamanı somutlaĢtırır. ―-Ah, Hayri bayılır buna.‖ (s.105) ―-Biraz akşama da ayrılsaydı, dedi.‖ (s.105) Ġçinde bulunulan gün uzun bir süre yemek masasında geçen olaylar üzerinden ilerlemektedir. C’nin yaptığı anlaĢma gereği günde iki kere birlikte yemek yenir. Yemekteyken akĢamla ilgili söylenen bu sözler sabah ya da öğle vaktinde olduklarını gösterir. 103 Akşam sözcüğü tek baĢına kullanılmasına rağmen nasıl içinde bulunan günün devamını gösterir? Bu sorunun cevabı dilin en az çaba ilkesiyle açıklanabilir. Sözcük içinde bulunulan gün dıĢında kullanılırken mutlaka bir sıfatla nitelenir. (doğum günü akĢamı, o akĢam, yarın akĢam vb.) Bu yüzden yalnız kullanıldığında içinde bulunan günü karĢılamak zorundadır. Gelecekle ilgili bir plan yapılırken de aynı durum söz konusudur. Örnek olarak “Sabahtan yola çıkarız. Tüm gün gezer akĢam da otele geçip dinleniriz.” cümleleri bir plana dâhildir. Bu yüzden akĢam sözcüğü tek baĢına kullanıldığında planla ilgili günün bir bölümünü ifade edeceği için önünde bir sıfata ihtiyaç duymaz. ―Ayşe‘nin yere atılmış giysisinin üstünde dans eden bol etekli zenci kızlarını görüyordu.‖ (s.110) ―İşte bugün de sırtında aynı giysi vardı.‖ (s.110) Bugün sözcüğü yaĢanan günü ifade ettiği için tek baĢına kullanıldığında somutlaĢma sürecinde etkisi oldukça zayıftır. Yukarıdaysa tek baĢına kullanılmasına rağmen somutlaĢma sürecinin ilerlemesinde önemli bir görev üstlenir. Sözcük, geçmiĢin anlatıldığı bir bölümün ardından içinde bulunulan ana geçildiğini gösteren ipucudur. Olayları birbirlerine karıĢmaktan kurtarır ve devamında geleceklerin ait olduğu zamanı belirtir. ―Öğleyin kayaların gölgesi olmazdı.‖ (s.111) Yemek masasında yaĢananlardan sonra C ve AyĢe resim yapmaya gider. Aradan geçen zamanın ardından içinde bulunulan vaktin öğle olduğu öğrenilir. Bu bilgi hem gün içinde yaĢananların somut bir Ģekilde zaman çizelgesine uygun ilerlemesini sağlarken hem de daha önce iletilen bilgideki soru iĢaretini ortadan kaldırır. Günün baĢında herkes yemekteyken içinde bulunulan zaman öğle ya da sabah olarak değerlendirilmekteydi. Son alınan bilgiyle bu yemeğin öğleden önce yendiği görülür. Dolayısıyla gün içindeki düzen gereği yenen yemek sabah yemeğidir ve içinde bulunulan zaman sabahtır. ―İki haftadır kulağım kaşınmıyor.‖ (s.111) ―İki haftadır geniş salondaki yemek masasında Naciye ablanın misafirleri arasında- artık Ayşe gibi Naciye abla diyordu- onun da bir yeri vardı.‖ (s.102) Yukarıdaki cümlelerin ortak özellikleri ikisinin de kapsadığı zamanın aynı olmasıdır. Önce iki haftalık zamanın temsil ettiği olay somutlaĢtırılır. İki hafta, AyĢe ve 104 C’nin tekrar bir araya gelmesinin ardından geçen süredir. Bu bilginin ardından aynı sözcük grubu artık zamanı göstermenin ötesinde bir göreve sahip olur. Zamanı somutlaĢtırmak, artık kulağın kaĢınmamasının nedenini iletmek için kullanılan bir yöntemdir. ―O gece karanlık odada yan yana uzanırlarken Ayşe, bu akşam yemekte onlarla tartışmadın, dedi.‖ (s.113) O gece ve bu akşam… Her iki sözcük grubu da aynı günün bölümlerini ifade etmesine rağmen farklı sıfatlarla iĢaret edilirler. Her ne kadar zaman anlamı gece ve akşam sözcüklerinde olsa da asıl somutluğu kazandıran, sıfatlardır. O ve bu sözcükleri nasıl aynı günü iĢaret edebilir? Burada sözcüklerin anlamları devreye girer. O sözcüğü, uzakta olan kiĢi ya da nesneleri iĢaret etmek için kullanılabilir. Bu yüzden içinde bulunulan geceyi iĢaret etmesinin tek yolu olaylara uzak biri tarafından kullanılmasıdır. Yukarıda görüldüğü üzere o gece sözcük öbeği olayları yaĢayanların değil anlatıcının sözlerinin bir parçasıdır. Bu sözcüğünün içinde bulunulan günün bir parçasını ifade etmesinin tek yolu da olaya yakın olan kiĢi tarafından kullanılmasıdır. O yüzden bu akşam sözcük öbeği anlatıcının değil olayların kahramanlarından birinin sözlerinin bir parçasıdır. “Bu gece karanlık odada yan yana uzanırlarken Ayşe, o akşam yemekte onlarla tartışmadın, dedi.” (s.113) Ġkinci cümlede sadece iĢaret sıfatlarının yerleri değiĢtirildi. Ġlk değiĢim zamanla ilgili herhangi bir farklılaĢmaya neden olmadı. Sadece cümleyi kuran kiĢinin olayların bir kahramanı olduğu görüldü. Ġkinci değiĢimdeyse zaman değiĢti. Bu kez AyĢe’nin sözleri içinde bulunulan günle ilgili değil geçmiĢte baĢka bir günle ilgili bilgi verdi. Görüldüğü gibi herhangi bir zaman bildiren sözcüğü iĢaret eden sıfatlar, zamanı somutlaĢtırırken cümlenin sahibine göre farklı zamanları karĢılayabilmektedir. Sistemin içindeki bu uyum sadece sözlüksel anlamla değil zamanın somutlaĢmasıyla da göz önünde tutulmalıdır. 2.1.3.6. Yeni Gün Romanın ilerleyen kısmında günler, anlatıcının değil AyĢe’nin sözleriyle iletilmeye baĢlanır. Günlük, zamanı somut bir Ģekilde sunan türlerdendir. Günler takvimdeki yeriyle günlüğe kaydedildiği için zamansal düzenin hatasız ilerlediği görülür. 105 ―Ağustos. 7‖ (s.114) Günleri bu Ģekilde takvimdeki yeriyle vermek, olası karıĢıklıkların önüne geçmektedir. Alıcı kafasında oluĢturduğu tabloda rahatlıkla o günü ayırıp yaĢananları o kısma not edebilir. 2.1.3.7. Yeni Gün ―Ağustos.10‖ (s.115) Henüz günlükle anlatılmaya baĢlanan günlerle anlatıcının anlatmayı bıraktığı günler arasındaki bağlantı çözülememektedir. Zamanın gün ve ay bilgisiyle somutlaĢtırılarak sunulması günler arasındaki bağlantının kopmasını engeller. ―Akşam yemeğine yalnız gittim.‖ (s.115) ―O gelmedi.‖ (s.115) Bilgilendirme görevi anlatıcıdayken AyĢe ve C’nin her akĢam yemeğine birlikte katıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla günlükte ilerleyen günler geçmiĢe dönük değildir. AyĢe’nin günlükle anlatmaya baĢladığı günler anlatıcı tarafından anlatılan günlerin kesildiği yerden sonralarıdır. Hemen ertesi günden baĢlandığı somut bir Ģekilde iletilmediği için elde edilen takvimsel düzende geriye gidilemez. 2.1.3.8. Yeni Gün ―Ağustos.11‖ (s.116) ―Babayiğitliğini göstermesine terbiyesi engel oluyormuş gibi iki yemekte de yalancı kahraman tavırları takındı.‖ (s.116) Ġçinde bulunulan gün, günlüğün bölüm baĢlığı olarak iletildikten sonra o günün içeriğiyle ilgili küçük bir bilgilendirme yapılır. Daha önce zamanları sabah ve akşam olarak somutlaĢan iki yemek vaktinden bahsedilir. Belirli bir düzende ilerleyen olayların zamanını bir kere somutlaĢtırmak yeterli olmaktadır. Ġkinciye kullanıldığında sadece olayın adını vermek, alıcının zamanı otomatik olarak somut bir Ģekilde algılamasını sağlar. 2.1.3.9. Yeni Gün ―Ağustos.14‖ (s.116) ―Sonunda pansiyondaki sofradan kovulduk.‖ (s.117) Neyin sonunda? Sözcüğün kullanım amacı Ģüphesiz ki sonuna gelinmiĢ bir süreci somutlaĢtırmaktır. Bu süreci somut bir Ģekilde ortaya koyabilmek için öncelikle 106 nereden baĢladığı bulunmalıdır. Bağlamın yardımıyla tekrar edilen olayın pansiyonda sofrada bulunmak olduğu görülür. Dolayısıyla sofraya oturmaya baĢlanan ilk gün bu tekrarın baĢı, 14 Ağustos da sonu olmaktadır. Daha önce elde edilen bilgilere göre sofraya oturmaya baĢlanan ilk gün temmuz ayının bir pazartesi günüdür. sonunda = temmuz ayının bir pazartesi günüyle 14 Ağustos arasındaki zaman 2.1.3.10. Yeni Gün Ağustosun on dördünün ardından günlüğün iletilmesine son verilir. Anlatıcı yaĢananları anlatma görevini AyĢe’den alarak olayların aktarılmasına devam eder. ―Açık pencereden gelen ay ışığının loşluğunda yatakta yatan kadına baktı.‖ (s.119) Yukarıda zamanı somutlaĢtırırken ansiklopedik bilgiden faydalanılmaktadır. Ay ıĢığı, günün belirli bölümlerinde görülebildiği için zaman bir derece somutlaĢmaktadır. Her ne kadar gün, küçük parçalara ayrılsa da henüz takvimdeki yerini somutlaĢtıran bir bilgiye ulaĢılamamaktadır. ―Bir gün oraya gidelim.‖ (s.120) Bir gün sözcük öbeği, devamında gelen olayların en fazla bir günlük bir zaman dilimi içerisinde yaĢandığını gösterir. Olayların zamanı soyutluğunu korumaktadır. Bu durumu bir derece ilerleten göndermeyse fiili geleceğe ait bir istekle çekimleyen {–A} ekidir. Böylece bahsedilen zaman, gelecekte bir gün olarak bir derece olsun sınırlandırılır. 2.1.3.11. Yeni Gün ―Ağustos.28‖ (s.126) 14 Ağustos’tan sonra bir gün anlatılır ve geriye kalan on güç gün somutlaĢtırılmadan atlanır. Atlanan günlerin ardından anlatma görevini tekrar AyĢe alır. Günlük sayesinde günler somutlaĢarak ilerlemeye devam eder. ―Dün gece düşümde Londralı kasapla İstanbullu kasabı gördüm‖ (s.126) Dün gece sözcük öbeğinin gösterme yaptığı zamanla dün ve gece sözcüklerinin anlamları tek tek düĢünüldüğünde ulaĢılan zaman birbirinden farklıdır. Dün, içinde bulunulan günden bir önceki günü karĢılar. Geceyse genellikle yeni günün baĢladığı ilk saatleri karĢılar. Dolayısıyla 14 Ağustos’un dünü 13 Ağustos’ken o günün gecesi, günün ilk saatleri olacaktır. Dün gece sözcük öbeğiyse içinde bulunulan günün ilk saatlerini 107 karĢılamaktadır. Bu da yine 14 Ağustos’a karĢılık gelir. Takvimsel olarak bakıldığında arada bir gün oynadığı görülür. dün gece = dünün son saatleri ve bugünün ilk saatleri Yukarıdaki karıĢıklığın sebebi uyku alıĢkanlığıdır. Her ne kadar saat gece on ikiden sonra yeni bir güne geçilse de insanlar için yeni gün, uykudan uyanmayla baĢlar. Dolayısıyla uykudan öncesi de dün gece olarak ifade edilmektedir. 2.1.3.12. Yeni Gün ―Eylül.8‖ (s.127) Eylül, yaz aylarından biri olmamasına rağmen verici bu günleri de yazın içinde ele almıĢtır. Bu durum, vericinin mevsimleri ayırırken tarihin yanında farklı olayları da göz önünde bulundurduğunu gösterir. Eylül gelmesine rağmen AyĢe ve C yazlıktadır. Öyleyse yaz adının karĢıladığı dönem, genel geçer bilgilerle değil vericinin tercihine göre sınırlandırılır. Zamanla ilgili somutluk sağlayan bazı sözcüklerin yukarıdaki gibi esnetilmesi, somutlaĢmanın doğru ilerlemesi için tehlikeli bir seçim olsa da dilin görünmeyen yanını gün yüzüne seren örneklerdendir. ―Bir gün beni bırakacak.‖ (s.127) ―İlk seferki gibi habersiz, birden kaybolacak.‖ (s.127) AkĢam, gün, gece, sabah, ay vb. zaman bildiren sözcüklerin somutlaĢmaya katkı sağlamaları için çoğunlukla sıfata ihtiyaç duyduklarını önceki örneklerden biliyoruz. Bu defa sözcük öbeğinin yetersiz kaldığı görülmektedir. Bir sözcüğü sadece teklik ifade ettiği için nitelediği adın zamanını somutlaĢtırmaz. Somutluk, bağlam yardımıyla sağlanır ya da somutluğun sağlanması için adım atılır. Yukarıda, bahsedilen günle ilgili bazı özelliklerin verildiği görülür. Verilen özellikler günün diğerlerinden ayırt edilmesini sağlar. Ayırt edici özelliklerin eylemin zamanına göre ileri ya da geri bir zamanda gerçekleĢmesiyle somutluk sağlanmıĢ olur. gelecekte bir gün = C‘nin Ayşe‘yi terk edeceği gün 2.1.3.13. Son Gün YaĢananları anlatma görevi, AyĢe’nin günlüğünden alınan bölümler nedeniyle bir süreliğine AyĢe’ye verilir. Bu bölümlerin bitmesiyle anlatıcı, tekrar olayları bildirme görevini ele alır. Günlükte ele alınan son gün, geç saatlerde sona erdiği için anlatıcının yeni bir günü anlatmaya baĢladığı aĢağıdaki bilgilendirmeyle anlaĢılır. 108 ―Saat ona geliyordu.‖ (s.128) Henüz takvim üzerindeki yeri bilinmeyen günün ele alınan ilk anları sabah saat on civarıdır. Gün içinde somutlaĢmayı incelemeye devam etmeden önce günlükte ele alınan son gün göz önüne alınmalıdır. ―Eylül.12‖ (s.127) Yeni günün 13 Eylül’le devam etme olasılığı yüksekken daha ileri bir tarih de söz konusu olabilir. ġimdilik soyut kaldığı görülse de bu bilginin günü somutlaĢtırmada etkili olacağı kuvvetle muhtemeldir. ―Mesela geçen yılın 2 Mart‘ında ne harcamışım bilirim.‖ (s.131) Zamanın somutluğunun derecesiyle olayın önemi genellikle doğru orantılıdır. Yukarıdaysa alelade bir olayın zamanı, çoğu önemli olayın zamanından çok daha somut olarak iletilmektedir. Bu somutlaĢtırmanın amacı, kiĢinin karakteriyle ilgili baskın bir özelliği göstermektir. KiĢinin harcamalarıyla ilgili en küçük detayı bile not ettiğini iletmek için bunu direkt söylemenin yanında alıcının bu sonuca ulaĢmasını sağlamak da ayrı bir yöntemdir. Verici ayrıntının önemini göstermek için herhangi bir konu bulabilecekken burada zamanı seçmektedir. Zamanı bu seviyede somut olarak iletmek, ayrıntıya dikkat çekilmesini sağlar. ―Yarın bavulunu alıp şehre gidecekti.‖ (s.133) Yarın, anlamı nedeniyle günler arasındaki düzeni sağlayan sözcüklerden biridir. Ġki ayrı günü birbirlerini takip etme yönünden bağladığı için zamanla ilgili somutluğun korunmasına ya da ilerletilmesine yardımcı olur. Yukarıda karĢıladığı gün, yaz adı altında ele alınan günlerin sonuncusudur. Bu yüzden anlatının zamanını parçalayan önemli noktalardan biridir. 14 Eylül’e karĢılık gelme ihtimali oldukça yüksek olsa da bu konuda kesinlik sağlanmaz. 2.1.4. Güz 2.1.4.1. İlk Gün ―Hele bu adam, öğle yemeğini yediği kalabalık lokantadan çıkıp nereye gideceğini bilmeden yürürken derin localı sinemanın kapısında bekleyen şaşı kadını görür görmez dönmüş biriyse…‖ (s.137) Öğle yemeği sözcük öbeği sayesinde ele alınan yeni günün öğle vaktiyle anlatılmaya baĢlandığı görülür. 109 ―Yirmi gün önce yazlıktan döndüğünde odasına pikaplı bir radyo kurdurmuştu.‖ (s.133) Yazlıkta geçen son günün en erken 14 Eylül olduğu bilinmektedir. Üzerinden geçen yirmi günün ardından baĢlanan güz günlerinin ilkiyse en erken 4 Ekim olacaktır. Görüldüğü üzere mevsim ve anlatılan bölüm değiĢse bile görevi zamanın somutluğunu korumak olan kimi sözcükler ve sözcük öbekleri sayesinde elde edilen yeni bilgiler, her iki dönemin de somutlaĢmasına fayda sağlayabilmektedir. Yukarıdaki durum bir baĢka sonuca daha ulaĢılmasını sağlar. Verici, yaz ve güz aylarının arasına yirmi günlük bir geçiĢ süresi koyar. Daha önce mevsimleri, sistemin dıĢında ele aldığı görülse de bu sürenin etkisi çok daha büyüktür. Bu nedenle verilen mevsimler, içinde bulunan zamanla çoğu zaman paralel olarak ilerlese de sınırları belirleyen unsurlar genelde kahramanın baĢından geçen olaylardır. Dolayısıyla bu dört mevsim belirli bir düzene sahip olan evrensel sistem değil kiĢinin özel mevsimleridir. Bu adlar birer semboldür ve kiĢinin içinde bulunduğu durumu sembolize eder. KıĢ: C’nin yalnız olduğu dönemler anlatılır. Ayrılığın kiĢi üzerindeki etkisi üzerinde durulur. Ġlkyaz: C, Güler’le tanıĢır ve umut kapısı açılır. Yaz: AyĢe ve C tekrar kavuĢur. Çoğunlukla mutlu günler geçirilir. Güz: AyĢe ve C tekrar ayrılır. C’nin tekrar yalnızlığa geçiĢ süreci anlatılır. Görüldüğü gibi her mevsim adı, o mevsimin insanlara hatırlattığı duyguya paralel olarak kullanılmaktadır. 2.1.4.2. Yeni Gün Güz günlerinin baĢladığı ilk günün ardından verici, birbirlerini tekrar eden günleri bir bölümde hızla iletmektedir. Bu günlerin aynı olaylar etrafında dönüp durması ve anlatı için fazla önemli olmaması sebebiyle zaman somutlaĢtırılmaz. Metin, büyük oranda belirli günlere bölünerek anlatılır. Bu yüzden anlatıcı, eylemleri geçmiĢ zamanla çekime sokmaktadır. Günlerin toplu ele alındığı bölümlerdeyse verici farklı dil birimlerinden faydalanmak zorundadır. ―Böyle günler, şehrin lokantalarını dolaşırdı.‖ (s.143) “Böyle günler, bir çeşit yemek arardı.‖ (s.143) {-DI} ekinin anlamsal görevi, olayın geçmiĢ zamanda yaĢandığını göstermektir. Yukarıda farklılık yaratan durum, {–r} ekinin kullanımıyla ortaya çıkar. Bu ekin 110 anlamsal iĢlevi, üstüne geldiği eylemin tekrar edildiğini, yinelendiğini göstermektir. Önce geçmiĢ zaman ekiyle olayın zamanı bir derece somutlaĢtırılır, daha sonra bu olayların süreklilik gösterdiği iletilerek ikinci somutlaĢtırma yapılır. Öyleyse zamanda somutluğu incelerken birleĢik zaman eklerine ayrıca parantez açmak gerekmektedir. Bu konu bir sonraki üst baĢlıkta, geçmiĢe dönüĢlerin ele alındığı bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Anlatının çoğu bölümünde günlerin ayrı ayrı iletilmesi alıcının zamana daima hâkim olmasını sağlamaktadır. Son bölümlerdeyse bu düzenin yer yer bozulduğu görülür. Daha önce günlerin toplu olarak ele alındığı görülse de bu defa durum daha farklıdır. Günler toplu olarak hızlı bir Ģekilde anlatılırken verici, zamanla ilgili bilgilendirme yapmadan aniden belirli bir güne geçiĢ yapar. Bu günden sonra günler sistem içinde devam etse de alıcı zamanla ilgili yeterince bilgilendirilmez ve olaylar çok daha soyut bir zamanda ilerlemeye devam eder. 2.1.4.3. Yeni Gün Toplu iletilen günlerin ardından yeni gün baĢlığının açılması olayların ilerleme hızının yavaĢlamasıyla ilgilidir. Zaman somutlaĢtırılıp yirmi dört saat içindeki çok daha küçük dilimler anlatılmaya baĢlanır. Her ne kadar bu durum belirli ölçüde somutluk görülmesine neden olsa da bahsedilen günün sistem içindeki yeri somutlaĢtırılmadığı için büyük oranda belirsizlik sürmektedir. Yeni gün C’nin berberde geçirdiği yaklaĢık yarım saatlik süreyle baĢlar. Bir erkeğin tıraĢ olmak için berberde harcadığı ortalama süre bu kadardır. Bu yüzden zamanı somutlaĢtıran herhangi bir dil birimi olmasa da öğrenilmiĢ bilgiler alıcıyı bu sonuca götürmektedir. ―Hava nerdeyse kararacak.‖ (s.145) Berberden çıkıldığı anda verici zamanla ilgili ilk bilgilendirmeyi yapar. Havanın kararmaya yakın olması ve güz aylarının baĢlarında olunması alıcıyı belirli bir zaman dilimini düĢünmeye sevk eder. C berberden çıktığında saat yaklaĢık altıdır. C, berberden sonra önce Güler’le buluĢtukları pastaneye sonra Sadık’la karĢılaĢıp meyhaneye gider. Meyhanede geçirilen sürenin ardından aĢağıdaki cümleyle günün hangi diliminde olduklarına dair bir ipucu verilir. ―Gidip Kemal‘i göreceğiz.‖ (s.150) ―Bu vakit nerede buluruz onu?‖ (s.150) 111 ―Atölyesinde yoktur.‖ (s.150) Saatin geç olması da önceki bilgi gibi tamamen somutluk sağlayacak bir bilgi değildir. Yine de her alıcı ister istemez kendi düĢüncesinde belirli bir zaman dilimini canlandırır. Bu dilim ortalama bir ifadeyle gece on iki civarı olarak daha somut bir Ģekilde ifade edilebilir. 2.1.4.4. Son Gün Son günün sistem içindeki yeri bilinmez. Alıcının elinde birkaç küçük bilgi vardır. Bunlardan ilki, bahsedilen günün güz aylarının içinde olduğudur. Diğeriyse güz günlerinin baĢlamasının ardından belirli bir zamanın geçtiği bilindiği için bahsedilen günün, mevsimin ilk günlerinden çok daha sonra geldiğidir. 2.2. ART ZAMAN (ARTSÜRÜMSEL ÖYKÜLEME) Anlatıcı, içinde bulunduğu zamanı anlatmanın yanı sıra yer yer geçmiĢte yaĢanan olayları da anlatabilmektedir. Art zaman adı verilen bu geriye dönüĢler sebebiyle romanda kısa süreli olay, kiĢi ve zaman değiĢmeleri görülür. GeçmiĢte yaĢanan bu olayların yaĢanma anıyla olayın anlatılma zamanı farklıdır. Arada belirli sürelerin geçmiĢ olması, vericinin zamanı somutlaĢtırırken farklı yöntemler uygulamasına neden olur. Bu yüzden geçmiĢe dönüĢler, asıl zamandan farklı bir bölümde ve önemli görülen olayların adıyla baĢlıklandırılarak ele alındı. 2.2.1. BirleĢik Zaman Ekleri-BirleĢik Çekimli Fiiller Anlatıda yer alan geçmiĢ günlerin zamanları incelenmeden önce birleĢik zaman eklerinin somutlaĢma sürecindeki yerini görmek, ilerideki baĢlıklarda olası karıĢıklığın önüne geçecektir. BirleĢik zaman sözcük öbeği, tüm araĢtırmacılar tarafından kabul edilmeyen bir terimdir. Bu durumun baĢlıca sebebiyse bu çekimin içinde bulundurduğu iki farklı zaman ekinden sadece birinin zaman anlamı yüklendiğinin düĢünülmesidir. Gürer Gülsevin “bir hareket bir zamanda gerçekleşir, yani iki farklı zaman içinde gerçekleşemez‖ (Gülsevin, 2000: 217) düĢüncesiyle M. Ergin (Ergin, 1993: 302) ve T. Gülensoy’un (Gülensoy, 1995: 186) da kullandığı “fiillerin birleşik çekimi‖ terimini örnek göstermektedir. 112 BirleĢik zaman eklerinin somutlaĢma sürecine etkisini görebilmek için fiillerin birleĢik çekimleri incelenerek iki farklı zaman ekinin somutlaĢma sürecine katkısının olup olmadığı değerlendirildi. Fiillerin birleĢik çekimi sırasında her zaman eki birbirinin üstüne gelemez. Bu nedenle sınırlı sayıda birleĢik zaman eki mevcuttur. Ayrıca romanda kullanılmayan yapılar da incelemeye dâhil edilmemiĢtir. Bu nedenle kalan ekler ayrı baĢlıklar altında ele alınarak somutlaĢma aĢamasındaki yerleri ayrı ayrı incelendi. 2.2.1.1. {-mIştI} “Bu yapıda çekimlenmiş fiil kipleri kaynaklarda belirsiz geçmişin öyküsü (Bozkurt 2000:75), belirsiz geçmiş zamanın hikâyesi (Barın ve Demir, 2008:162), duyulan geçmiş zaman kipinin hikâyesi (Korkmaz, 2003:733), -miş‘li geçmişin hikâyesi (Bilgegil, 1963: 272) gibi adlarla incelenir.‖(Dolunay, 2012: 50)Ancak bu yapıyla kurulan cümlelerde söylenmek istenen her zaman eylemin gerçekleĢtiğinin baĢkası tarafından duyulduğu ya da görüldüğü değildir. Tek baĢına ele alındığında üzerine geldiği eyleme Ģahit olamama anlamı katan {-mIĢ} eki, birleĢik zaman oluĢturduğunda bu özelliğini kaybetmektedir. ―Üç hafta önce yüzünden sargıyı çıkardığı gün Sami resmini yapmak istemişti.‖ (s.15) Vericinin, eserin çok büyük bölümünde olayları görülen (bilinen) geçmiĢ zaman eki {–DI} ile anlattığı görülür. Bu yapının kullanıldığı bölümler yakın zamanı anlatan dönemlerdir. Verici olaylara hâkim olduğu için olaylar yaĢanır yaĢanmaz bunları alıcıya iletir. Bunu yaparken de {–DI} ekini basit zamanda kullanır. Yakın geçmiĢ bu Ģekilde alıcıya iletilirken uzak geçmiĢin de aynı biçimde iletilmesi mümkün değildir. Yukarıdaki cümlenin eylemi birleĢik zaman yerine basit zamanla bitirildiğinde cümlenin anlamında bir değiĢiklik görülmez. Üç hafta önce yüzünden sargıyı çıkardığı gün Sami resmini yapmak istemişti. Üç hafta önce yüzünden sargıyı çıkardığı gün Sami resmini yapmak istedi. Bu durumda farklılığı yaratan nokta bağlam olmaktadır. Zaten görülen geçmiĢ zaman kullanılarak anlatılan olayların hemen ardından daha uzakta yaĢanan bir olayı anlatmaya geçebilmek için sadece zaman zarfları ya da zaman bildiren sözcükleri kullanmak yeterli olmaz. Aynı zamanda kullanılan zaman eki değiĢmelidir. {–mIĢtI} eki, hem olayın geçmiĢ zamanda yaĢandığını hem de olaya Ģahit olunduğunu gösterir. 113 Bu yüzden yakın geçmiĢin anlatıldığı bölümlerin ardından uzak geçmiĢe geçildiğini bu birleĢik ek gösterir. “mIş eki birleşik yapıda zaman anlamına sahip değildir. Vakanın gerçek zamanı cümlede mutlaka öbür öğeler tarafından verilir.‖(Benzer, 2012: 136)Ahmet Benzer’in birleĢik yapıdaki bu eke bakıĢ açısı, alıntıdaki gibiyken bu durum zamanın somutluğu düĢünüldüğünde farklı bir Ģekilde karĢımıza çıkmaktadır. {–mIĢtI} yapısı net bir Ģekilde yakın geçmiĢin düĢünülmesini engeller. Basit yapıda {–DI} eki kullanıldığında tüm geçmiĢ zaman ifade edilir. BirleĢik yapıdaysa sadece uzak geçmiĢten bahsedildiği görülür. Olay yaĢandıktan kısa bir süre sonra, gerçekleĢen olayın zamanı ifade edilirken eylem, {–mIĢtI} ekiyle çekime girmez. Dolayısıyla somutluk açısından bu iki ekin aynı seviyede olmadığı ortadadır. BirleĢik yapıya asıl zaman anlamını katan ekin, ikinci ek olan {–DI} olduğu herkesçe kabul edilen bir bilgidir. Bu yüzden basit ve birleĢik yapıda farkı yaratan ek {–mIĢ}’tır. Bu durumda, iki yapı arasındaki zamansal farkın, {-mIĢ} ekinin bu yapıda yüklendiği zaman anlamından doğduğu görülür. 2.2.1.2. {-yordu} Bu dil birimi, geleneksel dilbilgisinde Ģimdiki zamanın hikâyesi Ģeklinde adlandırılır. Ancak açıkça görüldüğü üzere bu ekle çekimlenen eylem, geçmiĢ zamanda gerçekleĢmeye baĢlamaktadır. Tıpkı {–mIĢDI}’da olduğu gibi burada da asıl zamanı ve eyleme Ģahit olunduğu anlamını veren ek, {–DI}’dır. Bu durumda birleĢik yapıda {–DI}’nın anlamsal görevinin belli olduğu görülür. Dolayısıyla basit yapıda kullanılan {–DI}’lı geçmiĢ zamanla birleĢik yapıdaki {–yordu} arasındaki anlamsal fark, {–yor} ekinin üstlendiği anlamsal görevi ortaya koyar. Eklerin bilinen bu iĢlevlerinin yanı sıra, birleĢmeleriyle oluĢan yeni iĢlev göz önüne alındığında somutlaĢma sürecine etkisi görülecektir. ―Canının yemek istemediği günler oluyordu.‖ (s.143) Canının yemek istemediği günler oldu. Ġlk cümlede geçmiĢte, devam eden bir durumdan bahsedildiği görülür. KiĢinin canının yemek istememe durumu bir kereye mahsus değildir. Belirli bir süre içinde tekrarlandığı anlaĢılır. Bu süre metin içinde dil içi ve dil dıĢı göndermelerle daha fazla somutlaĢtırılır. Ġkinci cümledeyse bu durumun devam ettiğinden bahsedilemez. Her ne kadar gün sözcüğünün üzerine aldığı çokluk eki bahsedilen günlerin birden fazla olduğunu gösterse de devam eden bir hareketlilikten bahsedilemez. Ġlk cümlede {–yor} 114 ekinin cümleye kattığı bir süreklilikten bahsedilirken ikinci cümlede çokluk ekinin sebep olduğu bir tekrardan bahsedilir. Dolayısıyla çokluk eki düĢünülmeden basit yapıda çekimlenen eyleme ve birleĢik yapıda çekimlenen eyleme bakıldığında {–yor} ekinin üstlendiği süreklilik, belirli süre içinde devam etme ya da hareketlilik anlamı görülmektedir. {-yordu} eki incelenirken ekin eyleme kattığı devamlılık anlamının iki farklı duruma yol açtığı görülür. Bazı cümlelerde bu ekle çekimlenen eylemin belirli bir geçmiĢte baĢlayıp geçmiĢte sonra erdiği görülürken bazı cümlelerde bu eylemin bitip bitmediği belirsizdir. Bu yüzden devam ettiği varsayılabilir. ―Canının yemek istemediği günler oluyordu.‖ (s.143) Yukarıdaki cümlede eylemin geçmiĢte baĢlayıp sona erdiği görülür. Bu sonuca ulaĢırken alıcı bağlamdan faydalanır. Cümle içinde verilen bilgilerle eylemin sona erip ermediği sonucuna ulaĢılamaz. ―Biliyordu.‖ (s.155) ―Anlamazlardı.‖ (s.155) Üstte verilen örnekteyse eylemin devam etmediğini söylemek mümkün değildir. GeçmiĢte baĢlamıĢ olan bil- eylemi sona ermez. {-yordu}’nun, zamanın somutluğu üzerinde etkisi incelendiğinde basit zaman ekleri ve birleĢik zaman ekleriyle çekimlenen eylemlere tekrar dikkat çekmek gerekir. Basit zaman ekiyle (-DI) çekimlenen eylemin geçmiĢte belirli bir noktayı iĢaret ettiği bilinmektedir. BirleĢik zaman ekinin kullanımındaysa (-yordu) zaman konusunda farklı veriler ortaya çıkar. Her iki durumda da herhangi bir zarf ya da sözcüğün cümleye kattığı anlam göz önüne alınmamalı ki sadece eklerin somutluğa etkisi görülebilsin. Bir tarafta geçmiĢte yeri belirsiz bir noktadan bahsedilir. Diğer tarafta ekin henüz bitmemiĢ bir eylemi karĢılama ihtimali söz konusudur. “Yirmi adım kadar önünde, arkasına bakmadan yürüyordu.” (s.154) Yirmi adım kadar önünde, arkasına bakmadan yürüdü. {-yordu}’nun eyleme henüz bitmemiĢlik anlamı verebilmesi için bağlam, zaman zarfları, dil dıĢı göndermeler, zamanla ilgili sözcük ya da sözcük öbeklerinden en az birine ihtiyacı vardır. GeçmiĢte yeri bilinmeyen bir çizgiyle yeri bilinmeyen bir noktanın somutluk açısından herhangi bir farkı olamaz. Dolayısıyla zamanın somutluğu 115 incelenirken {–mIĢDI}’nın aksine {–yordu} somutluk açısından bir ilerleme sağlamamaktadır. 2.2.1.3. {-(A)rdI} Geleneksel dilbilgisinde geniĢ zamanın hikâyesi olarak adlandırılır. GeniĢ zaman, geçmiĢ ve gelecek zamanı içine alan bir dilimken bu ek sadece geçmiĢte yaĢanan olayları ifade eder. Bir bütün olarak ele alındığında bu yapı üzerine geldiği eyleme beĢ farklı anlamsal görevle bağlanır. 1. Eylemin geçmiĢte gerçekleĢtiğini gösterir. 2. Eylemin bilinen, belirli bir geçmiĢte gerçekleĢtiğini gösterir. 3. Eylemin geçmiĢte bir kere gerçekleĢmediğini, en az bir defa daha tekrarlandığını gösterir. 4. Eylem, tekrarlanmıĢ olsa da gerçekleĢen eylemin baĢlayıp sona erdiğini gösterir. 5. Eylemin yakın geçmiĢte gerçekleĢmediğini gösterir. Olayın geçmiĢte belirli sürede gerçekleĢmesi nedeniyle {–yordu}’yla bu ek arasında benzerlik vardır. Ancak bu iki ekin arasındaki keskin farklar, bu eklerin zamanın somutlaĢma sürecinde farklı seviyede olduklarını gösterir. {-yordu}, eylemin geçmiĢte baĢlayıp bir süre devam ettiğini gösterir. {– (A)rdI}’yla çekimlenen eylemse baĢlayıp sona ermiĢtir. Bir süre devam eden, eylemin ilerleyiĢi değil, eylemin tekrar gerçekleĢme durumudur. Ġki birleĢik yapı arasındaki bir diğer fark da gösterdikleri zamanlardır. {–(A)rdı}, üzerine gelen eylemin uzak geçmiĢte yaĢandığını ifade eder. “Sinemaya doğru yürüyordu.” cümlesinde baĢlayan fakat devam edip etmediği belirsiz bir durum söz konusudur. Dil içi ya da dil dıĢı göndermelerden yardım almadan bu belirsizlik ortadan kaldırılamaz. Bu yüzden yakın geçmiĢten bahsedilme olasılığı da devam etmektedir. “Topluluk karĢısında konuĢma yapmaktan çekinirdi.” cümlesinde geçmiĢte yaĢanan eylemin sona erdiği görülür. Bu defa devam etme olasılığı olan, bu eylemin tekrar gerçekleĢme durumudur. Olay belirli bir zamanda baĢlamıĢ ve sona ermiĢtir. Bu yüzden bu yapının kullanımı, alıcıyı yakın geçmiĢten uzak tutmaktadır. Böylelikle eylemin zamanının soyutluğu bir derece giderilmektedir. 116 2.2.2. Anlatıda Önemli Görülen Geriye DönüĢler 2.2.2.1. İki Terzi ve C ―…döndüğüm yan sokakta –o geceki sokaktı bu- bir yaralı kendine güven duygusuyla ağırlaşmış olarak geldi.‖ (s.9) ―Bir ay önce biri siyah bıyıklı iki terziden -niye terzi, bilmiyorum- dayak yediğim gece de aynı sebepten aynı sokağa dönmüştüm.‖ (s.9) Yukarıdaki ilk cümle asıl zamanın içinde yaĢanan olayları içermektedir. Anlatının ilk gününde yaĢananlar alıcıya iletilirken ara cümle verilerek geçmiĢe gönderme yapılır. Ġkinci cümleyle beraber eksik tekrar yöntemiyle ön gönderim yapılan gecenin hikâyesi anlatılmaya baĢlanır. BirleĢik yapıları incelerken görüldüğü üzere {–mIĢtI} yapısının kullanılma nedenlerinden biri, kendinden önceki cümlede yüklemin {–DI} ekiyle çekimlenmiĢ olmasıdır. Farklı bir zaman ekine ihtiyaç duyulmasının sebebi, geçmiĢte daha uzak bir dönemin hikâye edilmeye baĢlanmasıdır. geldi – asıl zaman dönmüştüm – art zaman Bu durum, art zamanda bahsedilen olayların zamanıyla ilgili ilk somutlaĢma hareketini gösterir. Olayların geçmiĢ zamanda yaĢandığı bilgisine ek olarak yakın geçmiĢte yaĢanmadığı bilgisi de iletilir. Böylece somutlaĢma yolunda iki adım birden atılır. Uzak geçmiĢte yaĢanan bu olayın zamanıyla ilgili ikinci bilgiyse ilk cümledeki ara cümle yardımıyla vericiye iletilir. Zamanı somutlaĢtıran bir baĢka yöntem, zaman bildiren sözcüklerin kullanımıdır. Cümlede, bahsedilen günün daha somut bir dilimini bildiren gece sözcüğüne yer verilir. Böylece somutlaĢma yolunda üçüncü adım atılmıĢ olunur. Bir ay önce sözcük öbeği, cümledeki iĢ, hareket veya oluĢun zaman çizelgesinde belirli bir noktadan bir ay daha önce meydana geldiğini bildirir. Bu durumda asıl zaman ve art zaman arasında bir aylık bir süre olduğu görülür. asıl zaman = anlatının ilk günü = terzilerle karĢılaĢılan günden bir ay sonrası Yukarıdaki denklik aracılığıyla zamanın somutlaĢmasına katkı sağlayan bir baĢka unsur örneklenmektedir. Zaman ekleri, zaman bildiren sözcük ve sözcük 117 öbeklerinin yanında cümleler arası anlam bağı da soyutluğun giderilmesinde önemli bir adımdır. Böylelikle somutlaĢma yolunda dördüncü adım atılmıĢ olunur. Daha önce asıl zamanın incelendiği bölümlerde anlatının ilk günüyle ilgili ulaĢılan her bilgi, somutlaĢmayı bir seviye daha ileri taĢımaktadır. 2.2.2.2. Zehra Teyze Zehra teyze, C’nin çocukluğunun sembolüdür. Aradığı huzuru uzun zaman önce Zehra teyzesinin kollarında bulduğu için verici, zaman zaman C’nin geçmiĢine dönerek bu kollarda huzur bulmasına yardımcı olur. ―Şaşı kadın karmaşık yollardan bana Zehra teyzemi getiriyordu.‖ (s.10) ―Dizinde yatarken yalnız benim bildiğim kokuyla, kimi duran kimi kıpırdayan dudaklarına bakardım.‖ (s.10) {-yordu} birimi tek baĢına ele alındığında üzerine geldiği eylemin geçmiĢte gerçekleĢtiği bilgisini vermektedir. Bu durumda Zehra teyzeyle ilgili ilk somutlaĢma bu ek aracılığıyla sağlanır. Verilen ilk cümlenin eyleminin akla ilk gelen anlam dıĢında kullanıldığı görülmektedir. Bağlamdan elde edilen bilgilerle getir- eyleminin hatırlat- anlamında kullanıldığı anlaĢılır. Bir olayı ya da bir kiĢiyi hatırlatmak için o kiĢi ya da olayla daha önce karĢılaĢılması gerekmektedir. Dolayısıyla vericinin bu sözcüğü seçme nedeni, Zehra teyzenin geçmiĢte kalan biri olduğu bilgisini alıcıya tekrar hissettirmektir. Ġkinci cümledeyse soyutluk sadece ekler aracılığıyla giderilmeye devam edilir. {–(A)rdI} ekinin uzak geçmiĢi ifade etmesi daha önce ulaĢılan bir bilgidir. Verici bu eki kullanarak alıcıyı yakın geçmiĢten uzaklaĢtırır. Böylece somutlaĢma aĢaması ilerlemeye devam eder. ―Pek küçükken yanaklarımı öpmeye yaklaşan adamın kara bıyıklarından …‖ (s.120) ―O, beni yatırır.‖ (s.121) “O, beni öperdi.‖ (s.121) Bu defa zamanda somutlaĢma aĢamasına devam etmek için zarf tümlecinden faydalanılır. Bir sıfat tamlamasının (pek küçük) zarf tümleci olarak görev alabilmesi için izlemesi gereken bir yol vardır. Önce bu tamlama ad görevini alarak ad iĢletimine girmeye hazır duruma gelir. Daha sonra ad görevinde kullanılan bu sözcük grubu, zaman anlamı yükleyecek bir ekle çekime girer. Yukarıdaki örnekte bu ek {–ken}’dir. 118 Bu ekin anlamsal iĢlevi, üzerine geldiği ad ya da eylemin zamanıyla ilgili denklik kurmaktır. Burada denklik kurulan zaman, kiĢinin küçüklüğüdür. Zehra teyzenin bahsedilen eylemleri gerçekleĢtirme zamanı, C’nin küçük olduğu zamana denktir. Kurulan bu paralellik, onun C üzerinde etkili olduğu dönemin bir derece daha somutlaĢmasını sağlar. “ Annem, ben bir yaşındayken ölmüş.‖ (s.121) “Beni Zehra teyzem büyüttü.‖ (s.121) Yukarıda daha önce görüldüğü gibi {–ken} ekiyle çekimlenerek oluĢan bir zarf tümlecinin ortaya koyduğu zamanla belirli bir alt sınır çizilmektedir. Daha sonra cümleler arası anlam bağı, bu alt sınırın ne için ortaya konduğunu gösterir. Ġlk cümleden elde edilen bilgi, C’nin bir yaĢından itibaren annesiz yaĢamak zorunda kaldığıdır. Ġkinci cümlede, C’yi büyüten kiĢinin Zehra teyze olduğu bilgisine ulaĢılır. Bu iki cümle arasındaki anlam bağı göstermektedir ki Zehra teyze, C’yi bir yaĢından itibaren büyütmeye baĢlar. Küçük olmak geniĢ bir zaman dilimini kapsar. Hem küçük olup hem bir yaĢından büyük olmaksa daha dar bir dilimi kapsar. Böylece Zehra teyze ve C’nin birlikte yaĢadığı zaman gittikçe somutlaĢmaya devam etmektedir. ―İlkokulu bitirdiğim yaz, bir gün odada dergi okurken kapı çalındı.‖ (s.121) ―Güzün beni yatılı okula verdiler.‖ (s.122) ―Bir ay sonra teyzem öldü.‖ (s.122) Bağlamdan edinilen bilgiye göre Zehra teyze kardeĢinin ölümünden sonra C’yle birlikte yaĢamaya baĢlar. Bu bilginin üzerine yukarıda elde edilen bilgiler eklenince Zehra teyze ve C’nin birlikte olduğu zaman daha net ortaya çıkmaktadır. Anlatıda olayların geçtiği dönem 1950’li yıllardır. Ayrıca C yirmi yedi- yirmi sekiz yaĢlarındadır. Okula baĢlama yaĢı ortalama yedi olduğu için C’nin ilkokulda eğitim aldığı dönem 1930’lu yıllardır. Bu dönemin eğitim sistemi düĢünüldüğünde C’nin, ilkokulu bitirmek için beĢ yıl okuması gerektiği görülür. Dolayısıyla C’nin, ilkokulu bitirdiğinde on iki yaĢında olduğu sonucuna ulaĢılır. Bağlam aracılığıyla ilkokulun bitmesiyle C’nin, teyzesinden ayrılması arasında bağlantı olduğu bilgisine ulaĢılır. ilkokul bittikten yaklaĢık üç ay sonrası = C ve teyzesinin bağının koptuğu dönem 119 Daha önce C’nin, bir yaĢından itibaren teyzesiyle birlikte yaĢadığı bilinmekteydi. Bu alt sınırın üzerine son elde edilen bilgiyle bir üst sınır ekleyerek bu zaman dilimini ortaya koymak mümkündür. C, bir yaĢından itibaren on ikinci yaĢının güz aylarına kadar teyzesiyle birlikte yaĢar. 2.2.2.3. Ayşe, Selim ve C’nin Karşılaşması AyĢe’nin C üzerindeki etkisi anlatı boyunca görülmektedir. Bu yüzden bu çifti ayıran olayın zamanı da alıcı için aynı derecede önemlidir. Bu karĢılaĢmayla ilgili ilk bilgi, olayın anlatının asıl zamanından daha önce meydana geldiğini gösterir. ―Ayrıldık.‖ (s.19) ―Başkasıyla gördüm yolda.‖ (s.19) Verilen ilk bilgilerde zaman eki dıĢında herhangi bir bilgi yer almaz. UlaĢılan sonuç olay zamanının anlatının asıl zamanından önce gerçekleĢtiğidir. –DI olayın geçmiĢ zamanda yaĢandığını gösterirken anlatının baĢından itibaren C’nin baĢından yukarıdaki gibi bir olayın geçmemiĢ olması, olayın anlatının baĢlangıç gününden daha önce yaĢandığını gösterir. ―Boşu almaya gelen garsondan bir çay daha istedi.‖ (s.23) ―En kötüsü bir haftadır çalışamamaktı.‖ (s.23) ―Her gün öğleye doğru atölyesine girip sehpaya bakıyordu.‖ (s.23) ―Çalışma gücü yitikti.‖ (s.23) ―Kendini sedire atıyordu.‖ (s.23) ―Son haftaya değin kendi etinin gürültüsünü bu kadar açık hiç hissetmemişti.‖ (s.23) Yukarıdaki cümleler, AyĢe ve Selim yan yana yürürken C’nin onlarla karĢılaĢmasının hikâyesinin anlatıldığı bölümün hemen ardından alıcıya iletilmektedir. Bu yüzden ikinci cümledeki zaman zarfının (bir haftadır) o güne ıĢık tuttuğu söylenebilir. Görüldüğü üzere cümlede verilen zaman, AyĢe’nin çalıĢmayı bıraktığı zamandır. Ancak cümleler arası anlam bağı düĢünüldüğünde AyĢe’nin çalıĢamama nedeni, iliĢkiyi bitiren karĢılaĢma olarak görülebilmektedir. Her Ģeye rağmen bir hafta önceki olay somut olarak açıklanmadığı için bu bilgiler alıcıyı kesin olarak aydınlatmaz. Verici bu durumu gidermek için üç cümle sonra tekrar bir hafta öncesine atıfta bulunur. Bu defa verilen bilgide AyĢe’nin sorununun baĢka bir olaydan meydana gelemeyeceği 120 görülür. Böylece iliĢkiyi bitiren karĢılaĢmanın, yukarıdaki cümlelerin konuĢma zamanından bir hafta önce gerçekleĢtiği öğrenilir. Daha önce elde edilen bilgilere göre yukarıdaki konuĢmanın gerçekleĢtiği zaman anlatının üçüncü günüdür. Bu bilgi sayesinde kurulan denklikler somutlaĢma yolunda atılan adımlardır. AyĢe, Selim ve C’nin karĢılaĢtığı gün = anlatının ilk gününden dört gün öncesi 121 3. MEKÂNIN SOMUTLAġMA SÜRECĠ Romanlarda mekân türleri değerlendirilirken genellikle açık ya da kapalı olarak sınıflandırılır. “Açık mekânlar (ülke, bölge, deniz, şehir, dağ, park vs.) vaka parçalarının yaşandığı diğer mekânları kapsayıcı özelliğe sahiptir. Kapalı mekânlar (ev, oda, hastane, fabrika vs.) bazı şahısların içinde yaşadıkları, diğer şahısların giremedikleri, kapsanan mekânlardır.” (Narlı, 2002: 100) Bu sıfatların dıĢında, mekânlar iç ve dıĢ mekân, dar ve geniĢ mekân gibi adlarla sınıflandırılabilir. Bir romanda tek bir yerden bahsetmek neredeyse olanaksızdır. Olayların akıĢına göre farklı mekânlara geçiĢ yapılır. Bu geçiĢin sebebi vericinin isteğine göre çeĢitlilik gösterebilmektedir. Bazen durağanlıktan kurtulmak için yer değiĢikliği yapılırken bazen bu değiĢikliğin sebebi, bir kahramanın yaĢam tarzını ya da iç dünyasını yansıtmak olabilmektedir. Kimi zaman mekândan, kiĢilerden ya da olaylardan bir kaçıĢ bu değiĢime neden olurken kimi zaman eski günlere duyulan özlem, değiĢimin kapısını açar. Yukarıda bahsedilen herhangi bir nedenden yapılan değiĢim, vericiyi yeni mekânla ilgili bilgi verme sonucuna götürür. Ġletilen her bilgi, alıcının hayal dünyasındaki mekâna yeni sınırlamalar getirmektedir. Bu bilgiler ıĢığında orası, diğer mekânlardan ayırt edilmektedir. Bu ayrıntı, bahsedilen yerin adım adım daha somut hâle geldiğini gösterir. Öyle ki bazen bir mekâna geri dönüĢ yapılmak istendiğinde orayla ilgili verilebilecek bir ipucu dahi verici için yeterli olacaktır. Alıcının ayırt edici bu ipucunu kullanarak çıkarım yapabilmesi, soyut bir mekânın somutlaĢma aĢamasında ilerlemiĢ olduğunun ispatıdır. Mekânın, metin düzeyinde somutlaĢma sürecindeki yerine geçmeden adlarda tanımlılık konusuna dikkat çekilmelidir. Bu konu, genel olarak dil birimlerinin somutlaĢma sürecine etki etse de mekânla ilgili bölümlerde direkt olarak önem arz ettiği için bu bölümde değerlendirilmektedir. Soyut ve somut ayrımı yapılırken tanımlılık, belirlilik seviyeleri üzerinde durulmaktadır. Dolayısıyla adlarda tanımlılık ve somutlaĢma süreci arasında bağlantı olduğunu söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Tanımlanan ya da belirlenen ad, diğerlerinden ayırt edileceği için somutlaĢma sürecinde en az bir basamak ilerlemektedir. Kerime Üstünova’ya göre “ad değerindeki bir dil birimini belirli kılma işlevi, çeşitli yollarla giderilebilir. Belirtme durumu, tamlayan durumu, iyelik ekleri, sıfat 122 türeten çeşitli durum ekleri, sıfatlar ve zamirler, belirli-tanımlı kılma işlevinde yararlandığımız dil birimlerinden bazılarıdır.” (Üstünova, 2007: 1179) Yukarıdaki yolların her biri yardım alınan kaynakta tek tek açıklanmaktadır. Bu yolların ya da daha fazlasının mekânın somutlaĢma sürecine katkısı görüldüğünde metin üzerinden inceleme yoluna gidilecektir. Romanda olay, mekân ve zaman arasında paralellik görülür. Bir önceki bölümde zamanın somutlaĢma süreci anlatılırken metin, belirli bölümlere ayrıldı. Ayrılan bölümlerde zamanla birlikte yer de değiĢmektedir. Aynı zamanda bu bölümler nedeniyle incelemeler daha düzenli ve anlaĢılır bir Ģekilde iletilebilmektedir. Mekânın somutlaĢma süreci de bu paralellik ve yukarıdaki amaç doğrultusunda zamanın somutlaĢmasında olduğu gibi süreçlere ayrılarak incelenmektedir. 3.1. MEKÂNIN METĠN DÜZEYĠNDE ĠNCELENMESĠ 3.1.1. KıĢ 3.1.1.1. İlk Gün ‗‘Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi‘‘ (s.9) Ġlk cümleyle birlikte alıcı mekânla ilgili çıkarımlar yapma imkânına sahip olur. Bu bilgiler ıĢığında olayın geçtiği yer daha belirgin hâle getirilir ve somutlaĢma baĢlar. Her ne kadar kaldırımlardan taşan kalabalık sözcük öbeği, alıcıda dıĢ mekân tasviri oluĢtursa da bağlama bakıldığında üçüncü cümleyle beraber olayın geçtiği yerin iç mekân olduğu anlaĢılmaktadır. ‗‘İçimdeki sıkıntı eridi‘‘ (s.9) ‗‘Bu sıkıntı garsonun yüzündendi‘‘ (s.9) Garson, sözlüksel dil birimidir. Sözcük, TDK sözlüğünde lokanta, pastane, kahvehane vb. yerlerde müşterilere hizmet eden kimse olarak tanımlanır. Bu bilgiye sahip olan alıcı, dil dıĢı göndergeler aracılığıyla lokanta, pastane ya da kahvehane gibi yerler tahayyül edecektir. Böylelikle, mekân hakkındaki belirsizlik yavaĢ yavaĢ ortadan kalkmaya baĢlar ve soyuttan somuta geçiĢ sürecinde ilerleme görülür. ‗‘Çevreme ilgiyle baktım‘‘ (s.9) ‗‘Kadınlar yeni boyanmışlardı‘‘ (s.9) 123 Daha önceki bilgiler ıĢığında, yerin lokanta, pastane, kahvehane gibi bir iç mekân olduğu çıkarımı yapılmıĢtı. Yeni cümleler aracılığıyla verilen yeni bilgiler göz önüne alındığında, mekânın hem erkekler hem de kadınların kullandığı ortak bir yer olduğu anlaĢılır. Bu bilgi tabii ki mekânın tamamen somutlaĢmasını sağlamayacaktır. Ancak alıcının kahvehane gibi sadece erkekler tarafından kullanılan bir mekânı seçenekler arasından silmesini sağlayacaktır. Dolayısıyla, bu bilginin de somutlaĢma aĢamasına katkı sağladığını söylemek, yanlıĢ olmaz. ‗‘Bir haftadır bana akşam yemeklerini aynı lokantada yedirten düşünceydi bu‘‘ (s.11) Yukarıdaki cümle, olayın yaĢandığı yerin kesin olarak belirlenmesini sağlar. Yazar, anlatıcı aracılığıyla mekân hakkındaki belirsizliğe son vermektedir. Anlatıcı, olayların geçtiği yerin bir lokanta olduğunu söyleyerek somutlaĢma sürecine doğrudan katkı sağlar. Lokantayla ilgili verilen her bilgi, onu diğerlerinden ayırt edecektir. Ġleride bu bilgilerden herhangi birinin kullanımı, mekânla ilgili sonuçlara ulaĢılmasına katkı sağlar. Lokantada geçen zamanın ardından olaylar dıĢarıya açılır. Metinde dıĢ mekânların genellikle sokak, cadde, mahalle sözcükleriyle ya da bu; sokak, cadde, mahallelerin özel adlarıyla belirtildiği görülmektedir. KarĢılaĢılan ilk dıĢ mekân da bir sokaktır. “O geceki sokaktı bu.” (s.9) Sokak adı, bir olayın yerini somutlaĢtıran unsurlardan biridir. Anlamı itibariyle alıcının hayal ettiği dünyaya bazı sınırlandırmalar getirir. Bu nedenle bu adın verilmesi baĢlı baĢına bir somutlaĢma göstergesidir. Nitekim bir sokağı diğerlerinden ayırt etmek için farklı bilgilere ihtiyaç duyulur. Bu ihtiyaç, alıcıların yaĢamına ve bilgisine göre değiĢeceğinden herkes için tamamen somutlaĢmanın sağlanması imkânsıza yakın bir ihtimaldir. Bu nedenle verici ortaya koyduğu kurmaca dünyada bu tarz unsurları birbirinden ayırmak için farklı yollar kullanır. Böylelikle alıcı o sokağı diğerlerinden ayırt edebilir ve metin düzeyinde somutluk sağlanır. Sıfat görevinde kullanılan sözcük ya da sözcük öbekleri, adları tanımlı kılmada görevli dil birimlerindendir. Yukarıda sokak adının diğerlerinden ayrılmasını sağlayan etken, tamlayan durumundaki o gece-ki sözcük öbeğidir. Sözcük öbeğinin tamlayan durumuna geçmeden önceki hâli incelendiğinde bir baĢka sıfat tamlamasıyla karĢılaĢılır 124 (o gece). Her ne kadar iĢaret edilen yöne, bağlam aracılığıyla ulaĢılsa da daha öncesinde bir ayrım yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla gece sözcüğü somutlaĢma aĢamasına dâhil olsa bile asıl ayırt edici bilgiler, bağlam üzerinden ulaĢılan sonuçlar aracılığıyla elde edilir. Sokak sözcüğünü, somutlaĢtırabilmek için önce bahsedilen geceyi açıklığa kavuĢturmak gerekmektedir. O geceyi ayırt edebilmek içinse o göstereninin gösterilenini gün yüzüne çıkarmak gerekir. “Bir ay önce biri siyah bıyıklı iki terziden –niye terzi? Bilmiyorum- dayak yediğim gece de aynı sebepten aynı sokağa dönmüştüm.‖ (s.9) Yukarıdaki cümleyle birlikte, sıfat görevinde kullanılan o sözcüğünün gösterileni ortaya çıkar. o gece = C’nin terzilerden dayak yediği gece o geceki sokak = C’nin terzilerden dayak yediği gece döndüğü sokak Alıcı tarafından sokak hayal edilirken herkes tarafından ortak olarak ele alınacak iki nokta vardır. Öncelikle herkes, sokağı hayal ederken karanlık bir görüntü çizmek durumundadır. Daha sonra, terziler sözcüğü nedeniyle en az iki kiĢi tarafından dayak yiyen bir kiĢi hayal edilecektir. Bunun dıĢında sokakla ilgili elde edilen her bilgi, mekânı bir derece daha somutlaĢtıracaktır. “Beyoğlu‘ndaki terzi dükkânlarını dolaşmıştım.” (s.10) Yer adları, somutlaĢma sürecindeki en önemli unsurlardandır. Bahsedilen dünya, kurmaca olsa da verici, metinde gerçek dünyayla paralellik gösteren bilgileri kullanmaktadır. Beyoğlu özel adı, alıcıların çok büyük bir kısmı tarafından olayların geçtiği ilin belirlenmesini sağlamaktadır. Burada dil dıĢı göndergelerin somutlaĢma sürecine etkisi görülür. Beyoğlu, Ġstanbul ilinde bulunan bir semt adıdır. Böylelikle hem daha önce bahsedilen sokak bir derece somutlaĢır hem de metnin neredeyse tamamında mekânın somutlaĢmasına fayda sağlayacak bir bilgiye ulaĢılır. C’nin terzileri Beyoğlu’nda araması, dayak yediği sokağın oralarda olduğunun göstergesidir. Bu bilgi, bahsi geçen sokağa ait bilgilere eklenecek ve cümlelerarası anlam bağı nedeniyle elde edilebilecek olası sonuçlar için kullanılacaktır. Bir olayın geçtiği yerin tamamen somutlaĢmasına olanak sağlamak için öncelikle ülke adı, il adı, ilçe adı, semt adı, mahalle adı, cadde adı, sokak adı gibi net bilgilerin alıcıya iletilmesi gerekmektedir. Bu bilgiler sayesinde orası, diğerlerinden ayırt edilerek 125 alıcının gözünde daha net hayal edilebilir. Yukarıdaki bilgilerin ıĢığında ulaĢılabilecek en somut mekân, sokaktır. Daha sonra mekânın iç mekân ya da dıĢ mekân oluĢuna göre somutlaĢtırma için farklı yollar kullanılmaya baĢlanır. DıĢ mekân için kaldırım, karĢı, köĢe, yol, direk, merdiven, yokuĢ gibi ifadeler kullanılarak somutlaĢma süreci devam ettirilir. Ġç mekân için öncelikle bina adı ve daire adı iletilir. Daha sonra salon, oda, mutfak, yatak, banyo, kanepe, dolap, sahne, loca gibi iç mekâna ait göndergeler kullanılarak somutlaĢma süreci ilerletilir. Yukarıdaki bilgiler ıĢığında ulaĢılan veriler göz önüne alındığında ilk günle ilgili Ģu noktaya gelinir. Olaylar, Ġstanbul-Beyoğlu’nda gerçekleĢmektedir. “Şu kutunun içinde bana piyano çalacak birini bulamıyordum.” (s.11) “Yalnızdım.” (s.11) “Duvarda İkindi Kahvaltısı asılıydı.” (s.11) “Masanın üstünde sigara küllüğü vardı.” (s.11) “Kim koymuş onu kitapların önüne?” (s.11) “Perde indi.” (s.11) Ġlk günün sonuna gelindiğinde yeni bir yerle karĢılaĢılır. C, lokantada baĢlayıp sokaklarda devam eden günün ardından evine döner. Masa, küllük, kitaplar, perde, duvardaki tablo ve orada C’nin yalnız olduğu bilgileri, alıcıyı mekânın, C’nin yaĢadığı bir ev olduğu sonucuna götürür. 3.1.1.2. Yeni Gün “Yataktan, kendi ılıklığından ayrılmak istemiyor.” (s.12) “Duvarın ortasında Kemal‘in Çıplak‘ı asılı.” (s.12) “Giyindi.” (s.13) “Çıktı.‖ (s.13) “Nişantaşı‘ndan Maçka‘ya tramvayla geldi.” (s.13) Yeni gün, C’nin evinde gerçekleĢen olaylarla baĢlamaktadır. Verici, bir yandan olay yerinin C’nin evi olduğunu söylerken diğer yandan bu mekânla ilgili karakteristik bir bilgiyi iletir. Duvarda, Kemal adlı birinin yaptığı Çıplak adlı bir tablo yer almaktadır. Bu bilgiyle birlikte C’nin evinde alıcının hayal gücüne göre değiĢebilecek iki farklı tablo bulunmak zorundadır.(Ġkindi Kahvaltısı adlı baĢka bir tablonun varlığı da bilinmektedir.) Mekânın hayal edilmesiyle ilgili özgürlük, zaman geçtikçe kısıtlanmaya devam eder. Bu durum, somutlaĢma sürecinin ilerlediğinin göstergesidir. 126 C’nin eviyle ilgili Ģimdilik son bilgi, evin Ġstanbul’un içindeki konumudur. Nişantaşı adı tek baĢına, Ġstanbul’u bilen bir alıcı için çok fazla ipucu iletir. Bilmeyen içinse alıcı tarafından çizilen hayali dünyada belli bir konumun yerini tutmaktadır. Dolayısıyla her iki Ģekilde somutlaĢma sağlandığı görülür. Ancak bilen için somutlaĢmanın seviyesi birkaç derece daha yüksek olmaktadır. ―Bu aydınlık, büyük odada ellerinde paletleri, sehpaların önünde dikilenler dönüp ona baktılar.‖ (s.13) ―Yağlıboya, beziryağı kokusu…‖ (s.13) ―Sadık‘tan başka iki kız sekiz erkektiler.‖ (s.13) ―On öğrenciden fazla çalıştırmazdı Sadık.‖ (s.13) Kısa bir yolculuğun ardından roman için önemli bir baĢka mekâna geçilir. Romanda birden fazla resim atölyesi bulunmaktadır. Aynı görevde kullanılan iki farklı yeri birbirinden ayırt edebilmek için orasıyla ilgili yeni bilgilere ihtiyaç duyulur. Bu sayede mekân, birkaç derece somutlaĢarak diğerinden ayırt edilebilir. Atölyeler arasındaki farkı yaratacak en önemli bilgi, içinde bulunan kiĢilerdir. Sadık ve onun öğrencileri, alıcıyı bir atölyeye götürürken AyĢe adı, bir baĢka atölyeyi iĢaret etmektedir. Romanda bu mekânlarla ilgili birçok bilgi iletilir. Ancak bunların hepsini ele almak yerine orasıyla ilgili ayırt edici bilgileri değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bunlardan bir diğeri de mekânın, içinde bulunduğu semtin adıdır. Bir yeri diğerlerinden ayırt etmek için kullanılan yolların baĢında özel adlar gelir. Bu yüzden Maçka adı, görmezden gelinemeyecek bir ipucudur. Ayrıca özel adların gerçek dünyayla iliĢkisi düĢünüldüğünde somutlaĢma seviyesi çok daha ileri aĢamalara taĢınabileceği için bu bilgilerin not alınması, faydalı olacaktır. ―Sandalyelerden birini her zamanki yerine, pencerenin önüne çekip oturdu.‖ (s.14) ġu ana kadar bir iç mekân, en fazla binanın bir bölmesine (oda, salon vb.) kadar somutlaĢtırıldı. Bu aĢamadan sonra devreye farklı nesnelerin kullanımı girer. C’nin romanın belirli bölümlerinde bu atölyeye gelip resim için poz verdiği bilinmektedir. Bu yüzden poz verme ve resminin çizilme eylemleri her seferinde aynı yerde gerçekleĢir. Bu yer, Sadık’ın atölyesinde pencerenin önüdür. Burada asıl üstünde durulması gereken konu, pencerenin hangi yolla somutlaĢma aĢamasına katkı sağlayabildiğidir. Ön sözcüğü, anlamı itibariyle yer-yön bildirebilmektedir. Her ne kadar sözcük, tek baĢına 127 bir anlama sahip olsa da bu görevde kullanılabilmesi için sözcük öbeği içinde yer almalıdır. Yukarıda bu durum, bir ad tamlaması kurularak sağlanmaktadır. Öyleyse, iç mekânlarda nesnelerin somutlaĢma aĢamasında kullanılmasını sağlayan ilk yöntem, bu nesnenin yer-yön anlamı bildiren bir adla oluĢturduğu tamlamalardır. Diğer yollar, karĢılaĢıldıkça açıklanarak bir tasnife ulaĢılmasını sağlayacaktır. “Sehpalarının başına döndüler.” (s.15) Bu defa verici, oda içindeki bir nesne üzerinden mekânı somutlaĢtırırken bir tamlamaya ihtiyaç duymaz ve {-A} ekini kullanarak nesneyi iĢleve sokar. Cümledeki tamlamanın (sehpaların başı) amacı nesne üzerinden çok daha somut bir bölümü göstermektir. Bu bölümün somutlaĢma aĢamasında iĢlev kazanmasını sağlayan dil birimi, sadece {-A}ekidir. Ek, birçok farklı iĢlevde alıcının karĢısına çıkabilmektedir. Bu cümlede ikincil nesne durumu eki olarak kullanılır ve kiĢilerin hangi nesneye yöneldiklerini gösterir. Öyleyse nesnelerin somutlaĢma aĢamasında kullanılabilmeleri için izlenen diğer yol, adı yönelme anlamı içeren {-A} ekiyle çekime sokmaktır. “Karşı evin penceresindeki kocakarıya bakıyordu.” (s.15) “{-DAki}; geldiği ada bir yerde, bir nesnede, bir kimsede olan / bulunan anlamı katan {-DA} ekiyle orada olan / bulunan anlamı katan {-ki} ekinin birleşerek kalıplaşmasından oluşmuş bir ektir.‖ (Üstünova, 2008: 114)Kerime Üstünova, {- DA}ekinin bir nesnede, bir kimsede olan / bulunan anlamı kattığını söyler. Bu bilgiye farklı açıdan bakıldığında, nesnenin somutlaĢma aĢamasında iĢlev kazanmasına olanak sağlandığı görülür. “Yüksekkaldırım‘ı tırmanıp Tünel‘e varınca köşelerinden birinde kitapçı, ötekinde bakkal dükkânı olan sokağı gördü.” (s.17) Ġç mekândaki somutlaĢmaların ardından, olaylar dıĢarıya taĢınır. Bu defa bahsi geçen sokakla ilgili birden fazla bilgi verildiği görülür. Yüksekkaldırım, Tünel, kitapçı, bakkal ipuçları, alıcıyı özel bir sokağa yönlendirmek içindir. Mekânın önemi, somutlaĢma seviyesinin ilerlemesinden bellidir. Verici, metin ilerledikçe yukarıdaki bilgilerle alıcının bu sokağı tekrar hatırlamasını sağlamaktadır. “Sinemaya girdiğinde üstü başı az ıslaktı.” (s.17) “Önce yüznumaraya girdi, çıktı.” (s.17) “Salon pek kalabalık değildi.” (s.17) “Paltosunu asıp ortalarda bir koltuğa oturdu.” (s.17) 128 “Perdede dünya haberleri gösteriliyor.” (s.17) C’nin bir sonraki durağı, sinemadır. Bölümleri nedeniyle bu mekân, ev ya da atölyeden farklı olduğu için somutlaĢma aĢaması farklı adların yardımıyla sağlanır. Yukarıda bu adlardan salon, koltuk, perde ve yüznumarayla karĢılaĢılır. Yüznumaranın, halk ağzında kullanılan bir yer adı olduğu bilgisine sahip olmayan okuyucuların, bu sözcük grubunun iletmek istediği mesaja ulaĢması mümkün değildir. Vericinin tuvalet yerine yüznumarayı seçmesinin nedeni bilinmese de bu seçimin somutlaĢma aĢamasına küçük bir engel olduğu düĢünülebilir. “Birahaneye girince ışıkları yaktılar.” (s.18) “Bu önüne üç ayaklı yüksek iskemleler sıralanmış temiz çinko tezgâhlı, küçük yere ilk giren oydu.” (s.18) Sinemadan sonra birahane adıyla alıcı çok daha farklı bir mekânın içine çekilir. Bu defa mekân içinde somutluğun ilerlemesi için iskemle, tezgâh, masa gibi orada yer alan nesneler kullanılmaktadır. Sinemanın ardından gün, C’nin evinde sona erer. 3.1.1.3. Yeni Gün “Film başlamıştı.” (s.22) “İçeriye yüzlerce insan girdi.” (s.22) “Ya tam o sırada biletini alıp öteki kapıdan içeri girerse…” (s.22) Yeni gün, AyĢe’nin baĢından geçenlerin anlatıldığı bölümdür. Film, yüzlerce insan, bilet ve sıra ipuçlarını gören alıcı, mekânla ilgili bir sonuca ulaĢır. AyĢe, herhangi bir sinemanın herhangi bir bölümündedir. “Kocaman camlı kapıdan bekleme yerine baktı.” (s.23) “Masalardan birine oturdu.” (s.23) Bahsedilen sinemanın hangisi olduğu söylenmediği için, soyutluğun büyük ölçüde korunduğu görülse de bir yandan mekân içi somutlaĢma yapılarak ilerleme kaydedilir. Sinemayla ilgili herhangi bilgilendirme yapıldığı takdirde iç mekânla ilgili somutlaĢmalar önem arz edecektir. Olaylar uzun bir süre bekleme yerindeki masalardan birinde yaĢanır. ―Salona girerken garson yediklerinin parasını istedi.‖ (s.24) ―İçerisi karanlıktı.‖ (s.24) ―Film hoşuna gidecek gibi görünüyor.‖ (s.24) 129 Bekleme yerinden sonra AyĢe, sinemanın diğer bölümlerinden biri olan salona girer. Burada koltuk sırası, numarası ya da yön anlamı içeren birkaç sözcükle (orta, ön, arka, köĢe…) ilerleme sağlanabilecekken verici sadece yanında bir erkeğin olduğu bilgisini iletir. Olayların ilerleyiĢine bakıldığında kiĢinin yeriyle ilgili en önemli durumun, yanındaki erkek olduğu görülür. Vericinin alıcıda oluĢturmak istediği görüntü sadece budur. Bu nedenle somutluk seviyesini ilerletmez. ġimdiye kadar somutlaĢma aĢamasının ilerlemesi, alıcıyı bilgilendirdiği için metni açıklığa kavuĢturmaktaydı. Bu defa kasıtlı olarak bu seviye belirli ölçüde tutulur ve böylece verici, önem verdiği bilgilere vurgu yapılmasını sağlar. Bu sonuç, bizi somutluk seviyesinin ilerletilmesi kadar kasıtlı olarak ilerletilmemesinin de alıcıyı yönlendirmede önemli bir yol olduğu bilgisine ulaĢtırır. “Paleti, fırçayı bıraktım.” (s.27) Kapalı mekânlarda olayların geçtiği yer somutlaĢtırılırken nesnelerin farklı Ģekillerde kullanıldığı görüldü. Bu defa, yerle ilgili bilgilendirme, mekânı somutlaĢtıran nesne cümle içinde kullanılmadan yapılır. Yukarıdaki cümle kullanılmadan önce atölye içinde olayların yaĢandığı yerle ilgili belirsizlik vardı. Palet ve fırça sözcükleriyle olayların yaĢandığı yerin tuvalin önü olduğu anlaĢılır. Alıcının gözünde belirli bir yer düĢünülmesini sağlayan nesne tuvaldir. Ancak bu nesneye, dolaylı yoldan ulaĢılır. 3.1.1.4. Yeni Gün “Avukat ona yıllık hesabını veriyordu.” (s.28) “Eleni geleceğini haber verdiği zaman canı sıkılmıştı.” (s.28) “…ama şimdi eğleniyor.” (s.28) “Arkasında yastık, bacakları battaniye ile örtülü sedirde uzanıyor.” (s.28) C’nin, hastalığından kurtuluĢunun anlatıldığı bu günde olayların bir kısmı, C’nin evinde ve sedirde geçmektedir. Tıpkı tuval örneğinde olduğu gibi, mekân dolaylı olarak gösterilir. Olayların yaĢandığı bölümlerde ev ya da içinde bulunulan mekânın kime ait olduğuyla ilgili bilgi verilmez. Ancak daha önce C’nin evi somutlaĢtırılırken elde edilen bilgilerden birinde, evde Eleni adlı bir kadının temizlik yapmakla görevli olduğu öğrenilir. Bu adın (dolayısıyla bu bilginin) evin içinde bulunabilecek birkaç eĢyayla (yastık, battaniye, sedir) birlikte düĢünülmesi, alıcıyı olayların C’nin evindeki sedirde yaĢandığı sonucuna ulaĢtırır. Alıcı önce genel nesnelerle tümevarım yolunu kullanarak 130 genel bir ev hayal eder. Mekânın somutluk seviyesinin önemi burada devreye girer ve ayırt edici bir bilgi olan Eleni, evin belirlenmesini sağlar. Günün kalan kısmında C’nin sokaklarda geçirdiği kısa bir zamandan bahsetmek gerekir. Bu zaman içinde bulunulan yerler, daha sonra önemli bir sonuca ulaĢılmasını sağlayacaktır. “Taksim‘de inince kadın yanındaki adamın koluna girdi.” (s.31) “Karşı sıradaki derin localı sinemanın hizasına gelince başını sola çevirdi.” (s.31) “Ağacami‘nin önüne varınca, başı açık bir kız duvara tutunup yere tükürdü.” (s.31) “Görünen yanağı sapsarıydı.” (s.31) “Gidip konuşsam…” (s.31) “Gitmedi.” (s.31) Metin için önem arz eden olay, yukarıda bahsedilen kızın (B’nin) yaĢadıklarıdır. ġimdilik ayrıntıya girmeden sadece kızın bu olayları nerede yaĢadığına dikkat edelim. Olaylar, Taksim’deki derin localı bir sinemanın yakınındaki Ağacami’nin önünde gerçekleĢir ya da gerçekleĢmez. Mekânın somutluk seviyesinin incelenmesi, gözden kaçan bir bilgiye ulaĢılmasını sağlayacaktır. Bir sonraki günde bu belirsizlik ortadan kaldırılacaktır. 3.1.1.5. Yeni Bölüm, Aynı gün ( Bir Önceki Günle Aynı, Kişiler Farklı) “Dört sandalye vardı locada.‖ (s.32) “Yer gösteren kız cep fenerinin ışığını Erhan‘ın bozuk para dolu avucuna tuttu.” (s.32) Yeni gün, tümevarım yönteminin mekânın somutlaĢtırılma sürecinde tesadüfî bir rol üstlenmediğinin ispatıdır. Sandalye, loca, yer gösteren kız, cep feneri gibi sözcük ve sözcük öbekleri sinemada yer alan nesne, kiĢi ya da bölümleri karĢılar. SomutlaĢma sürecinin sağlıklı ilerlemesi için ihtiyaç duyulan ikinci aĢama, sinemayı diğerlerinden ayırt edecek bir bilgidir. Bu bilgiye aĢağıdaki cümlelerle ulaĢılır. “Ağacami‘nin duvarı dibine tükürdü.” (s.34) “Kusmaktan korktu.” (s.34) “Taksim demişler buraya.” (s.34) 131 Yukarıdaki olaylar, sinemadan çıktıktan hemen sonra gerçekleĢir. Dolayısıyla sinemanın bulunduğu yer, Taksim’deki Ağacami’nin çok yakınıdır. Yer adlarıyla mekân somutlaĢtırılarak sinema, diğerlerinden ayırt edilir. Bir önceki bölümde, C’nin yaĢadıkları anlatılırken Taksim’deki Ağacami’nin önünde kusmak üzere duvara yaslanan bir kızdan bahsedilmekteydi. Bu bölümde görülüyor ki bu kız B’dir. Herhangi bir caminin duvarına kusmak üzere olan bir kız, bilgisi alıcıyı bu sonuca götüremez. Ancak mekânın somutlaĢtırılması, bu soru iĢaretini ortadan kaldırır. Daha önce kiĢiler incelenirken C ve B’nin roman boyunca üç defa karĢılaĢma ihtimali olduğundan bahsedildi. Bu olasılıklar verici tarafından net bir Ģekilde ifade edildiği için gözden kaçmamıĢtı. Bu defa verici, bu bilgiyi mekânın içine gizlemektedir. Mekânın somutlaĢma süreci incelenmese iki kiĢinin bu rastlantısına dikkat etmek oldukça güç olacaktır. Bu yüzden, kurduğu hayali dünyada mekân özelliklerini somutlaĢtırmadan geçiĢ yapan alıcılar, aslında önemli olan bu detayı kaçıracaklardır. 3.1.1.6. Yeni gün “Sol ayağını her basamağa atışında paltosunun sol cebindeki şarap şişesi ‗klik‘ diye bir ses çıkarıyordu.” (s.35) “Üçüncü katta kimse yoktu.” (s.35) “Dördüncü kat da öyle.” (s.36) “Klik!” (s.36) “Klik!” (s.36) “Atölye‘nin kapısını pabucunun burnuyla çaldı.” (s.36) Kat sözcüğü, anlamı nedeniyle bir binayı iĢaret etmektedir. C, bahsedilen katlar arasında dolaĢtığına göre bahsedilen binanın içindedir. Dolayısıyla bu andan itibaren somutlaĢtırma eylemleri, kapalı mekânda kullanılan yollarla yapılacaktadır. Klik sesi, katlar arasında yolculuk yapıldığının göstergesidir. Bu bilgiyi alıcıya yukarıdaki ilk cümle iletir. Yukarı çıkarken basamakların kullanılması bu sese neden olmaktadır. Dolayısıyla dördüncü kata ulaĢıldıktan sonra klik sesinin devam etmesi, en az bir kat daha yukarı çıkıldığının ispatıdır. Böylelikle atölyenin bina içerisindeki yeri, belli derecede netleĢtirilir. Bu atölyenin kime ait olduğuna ve içerisiyle ilgili bilgilere daha sonraki cümlelerle ulaĢılır. “İçinden gelen sese uyuyordu yalnız.” (s.36) 132 “Unutmadın demek, diyecekti Ayşe kapıyı açınca.” (s.36) Mekâna ait en önemli bilgi, yukarıda verilir. Metin boyunca birden fazla atölyeden bahsedilir. Dolayısıyla bu sözcüğü, diğerlerinden ayırt edecek bilgilere ihtiyaç duyulur. Bu bilgiyi sağlamanın en iyi yollarından biri, orada ikamet eden kiĢileri belirtmektir. Ayşe adı, alıcının diğer atölyeleri düĢünmesini kesin olarak engeller. Bundan sonra verilen her bilgi, AyĢe’nin atölyesi, adıyla oluĢturulacak hayali mekânın yeni bir ayrıntısı olacaktır. AyĢe’nin atölyesinde geçen zamanın ardından C, bir süre dıĢarıda gezer ve gün, Balıkpazarı’ndaki bir meyhanede son bulur. 3.1.1.7. Sonraki Yirmi Beş Gün Daha önce zamanın somutluk seviyesi incelenirken romanın belli bölümlerinde olayların hızla geçildiğinden bahsedildi. Bu bölümlerde genellikle yaĢanan olaylar anlatılmaktadır. Bu nedenle mekânın somutluğu ikinci plana atılmaktadır. Daha önce belli seviyelerde somutluk kazanan yerler, kısa ipuçlarıyla alıcıya iletilerek zaman, kiĢi ve mekân arasındaki paralellik korunmaya devam eder. Bu düzen yirmi beĢ gün boyunca tekrar eder. Sonraki gün, C’nin hayatında önemli bir değiĢikliğe neden olduğu için o gün, diğerlerinden daha somut bir Ģekilde alıcıya iletilir. “Yirmi altıncı gün portresi bitti.” (s.40) Sami, portreyi Sadık’ın atölyesinde yapıyordu. Bu nedenle C, düzenli olarak o mekâna gitmek zorundadır. Portrenin bitmesiyle beraber C, o mekânla bağlantısını koparır ve artık yeni yerlere gitmek durumundadır. Yirmi altıncı günden itibaren yine bir tekrar sürecine girilir. Bu yüzden bu kısımları ayrı günlere bölerek ele almak gereksiz olacaktır. Bu bölümlerdeki en önemli olay, C’nin yine değiĢiklikten uzak kalarak devamlı aynı iĢlerle uğraĢmasıdır. Bu yüzden ne zamanın ne de mekânların bir önemi vardır. Süreç, kıĢ günlerinin anlatıldığı bölümün sonuna kadar devam eder. 3.1.2. Ġlk Yaz Bahar günlerinde baĢtan sona Güler ve C’nin iliĢkileri anlatılır. Bu iliĢkinin romandaki önemi, C’ye olan etkisidir. C’nin, alıĢkanlıklardan uzak kalmaya çalıĢan, diğer insanlardan farklı olmaya çalıĢan biri olduğu biliniyor. Ancak Güler’le iliĢkisi nedeniyle o da eleĢtirdiği insanlara benzemeye baĢlar. Bu durum mekânın tamamına 133 yayılan bir bilginin gözden kaçmaması gereken bir bölümüdür. Herkese karĢı durmaya çalıĢan C, bir süreliğine de olsa diğer insanlara teslim olur. Bu önemli ayrıntı, mekânın somutlaĢtırılması yoluyla alıcıya ulaĢtırılır. C de herkes gibi aynı mekânlara gitmeye baĢlar. Birlikte çoğu mekânın müdavimi olurlar. 3.1.2.1. İlk Gün “Karaköy‘de, Dörtyol kavşağındaki tatlıcıda, yanında oturduğu pencerenin önünden geçen insanların arasında ilk bakışta marangoz olduğu anlaşılabilecek bir adam arıyordu.”(s.47) “Sonra köşeyi gördü.” (s.47) Ġlk günün en önemli olayları, C’nin Güler’i görüp beğenmesi ve onu takip etmesidir. Bu süreç, Güler’in fark edilmesiyle baĢlar. Bu aĢamada iç ve dıĢ mekânın bir arada kullanıldığı görülür. C, tatlıcının içinde olmasına rağmen C’nin etkisi mekânın dıĢınadır. Güler tatlıcının dıĢındaki köşede görülür. Öyleyse kahramanın kapalı bir mekânda olması, olayların orada gerçekleĢeceği anlamına gelmez. Kapalı bir mekânda kiĢinin izlediği olaylar (dıĢarıdaki olaylar) metin için daha önemli olabilir. Bu durumda alıcının her iki mekânı bir bütün olarak hayal edeceği gerçeği, bu mekânların bir arada ele alınması gerektiğinin göstergesidir. Mekân, Karaköy’deki Dörtyol ve burayı gören bir tatlıcıdır. Bu bölümde gidilen mekânlar, sıklıkla tekrarlandığı için somutluk seviyeleri çeĢitli bilgilerle üst seviyelere çıkarılır. “Köşeye koşarken kızların ikisini de görüyordu.” (s.47) “Devetüyü Yüksekkaldırım‘dan, açık mavi Tophane‘den yana yürüyordu.” (s.47) “Tanrım hangisi?” (s.47) Yukarıdaki karar, C’nin hayatını etkilediği için romanda önemli anlardandır. C’nin iki kız arasında kaldığı görülür. C, Yüksekkaldırım’a doğru giden kızın peĢinden gider. Verici, bu bölümde ısrarla mekânların adlarını vererek alıcıya bir ipucu verme niyetindedir. Mekânların somutluk seviyelerini takip eden alıcılar Yüksekkaldırım’ın içinde barındırdığı bilgiyi hatırlayacaktır. Burası AyĢe’nin evinin olduğu semttir. Dolayısıyla vericinin ısrarla yer adlarını vererek somutluk sağlamasının amacı, C’nin içten içe hala AyĢe’yi takip ettiğini göstermektir. AyĢe, bu tarz ipuçlarıyla alıcıya asıl kadın olarak gösterilir. Nitekim romanın sonlarına doğru AyĢe bu sıfatı doğrudan bilgilerle üstlenmektedir. 134 “Tam ötekine geçmeyi düşündüğü sıra Kuledibi‘nden Şişhane‘ye çıkan yola saptı.” (s.47) “Bu yolu tanıyordu.” (s.47) C, Güler’i takip ederken bir yoldan geçer. Burasının diğerlerinden bir farkı vardır. Bu nedenle yukarıdaki ilk cümlede görüldüğü üzere Kuledibi ve Şişhane adlarıyla yolun somutluk seviyesi artırılır. Öyle bir yol ki C, ilk defa burada Güler’le konuĢmak için günlerce beklemeyi göze alır. O nedenle bu mekânla ilgili verilen bilgileri gözden kaçırmak, vericinin dolaylı olarak ilettiği bazı bilgilere ulaĢılmasını engelleyebilir. “Öğleden sonra gene o dünkü tatlıcıdaydı.‖ (s.50) Tatlıcı, tek baĢına kullanıldığında soyut bir yer adıdır. Bu yüzden o adı diğerlerinden ayırt etmek gerekir. Bu amaçla, sıfat tamlaması oluĢturularak zaman ve mekân arasındaki bağlantıdan faydalanılır. Dün sözcüğü, zamanı bildirirken sözcük {- ki} ekiyle birleĢir ve yeni bir görev üstlenirler. Böylece tatlıcı, diğerlerinden ayırt edilir. Sadece bir tamlamayla, birçok bilgi tekrar edilmiĢ olur. Mekân, Karaköy’deki Dörtyol’u gören bir yerdir. Bunların dıĢında incelemeye dâhil edilmeyen birçok bilgi de tekrarlanmıĢ olur. Ġlk yaz adlı bölümde sık sık görülen mekânlardan biri de kahvedir. Metinde burasının somutluk seviyesi de ısrarla artırıldığı için farklı sonuçlara ulaĢılmasında etkileyebilir. Bu nedenle bu mekânla ilgili birkaç önemli bilgiyi iletmekte fayda görülmektedir. “Karşıda bir kahve oluşu iyiydi.” (s.49) Karşı, sözcüğü anlamı itibariyle yer bildirebilmektedir. Sözcüğün somutluk sağlayabilmesi için taraflardan en az birinin somut olması gerekir ki diğeri de bu karĢıtlık anlamından faydalanabilsin. Yukarıda bu taraf, Güler’in evidir. Kahve ve Güler’in evinin karĢı karĢıya olması, kısa bir süre sonra alıcıyı mekânla ilgili önemli sonuçlara götürecektir. “Yüksekkaldırım‘ın bu kadar kalabalık olduğunu hiç görmemişti.” (s.51) “Gidip o kahvede Güler‘i bekleyecekti.” (s.51) Kahve adı, ikinci defa kullanıldığında aradan belli bir süre geçmiĢtir. Bu yüzden farklı bir yerden bahsedilmesi muhtemeldir. Ancak yukarıda görüldüğü üzere Yüksekkaldırım ve Güler‘in beklenmesi bilgileri, alıcıyı kesin sonuca götürür. 135 Ġlk bilgi= Güler, Yüksekkaldırım yakınlarında oturmaktadır. Ġkinci bilgi= Güler’in eviyle kahve karĢı karĢıyadır. O kahve, sözcük öbeğinde iĢaret edilen kahvenin hangisi olduğunu anlamak için iĢaret sıfatının gösterileni belirlenmelidir. Bunu yapabilmenin tek yolu, yukarıdaki iki bilgiyi birlikte düĢünerek sonuca ulaĢmaktır. Bu sonuç, o sözcüğünün gösterilenini ortaya çıkarır. Ancak bu aĢamadan sonra sıfat, ayırt edicilik iĢlevini kazanmaktadır. “İki gündür sabahları, kahvenin penceresinden onu okula giderken görüyordu.” (s.54) Romanda mekân değiĢikliği yapıldıktan sonra kahve sözcüğü, bu defa bir tamlayana ihtiyaç olmadan kullanılır. Bu durumun nedeni, sözcüğün daha önce tanımlı hâle gelmesidir. Bağlam, alıcıya aynı kahveden bahsedildiği bilgisini ulaĢtırır. Bu nedenle sözcük, herhangi bir sıfata ihtiyaç duymadan ayırt etme özelliğini sürdürmeye devam eder. Alıcının zihninde canlandırdığı mekân, vericinin iletmek istediğinden baĢkası değildir. Dil içi göndergelerin somutlaĢma sürecine etkisi incelenirken tamlayan durumu eki olan {-(n)In}’ın, üzerine geldiği adı tanımlı kıldığından bahsedildi. Kahve sözcüğü, eki aldıktan sonra herhangi bir kahveyi değil belirli bir yeri iĢaret eder. Bu durum, yukarıda olduğu gibi sözcüğün sıfata ihtiyaç duymadan belirli bir yeri göstermesini sağlar. 3.1.2.2. Yeni Gün “O sabah kahveci çayını ona sormadan getirdi.” (s.56) “Kahveci, fincanı masanın üstüne bıraktı.” (s.59) Bağlamın mekânın somutlaĢması üzerindeki önemini gösterebilmek için yukarıdaki iki cümleye bakmak yeterlidir. Her iki cümlede de mekânı gösteren en önemli ipucu, kahvecilerdir. Ancak mekânın somutlaĢabilmesi için asıl gerekli bilgi, kahvelerin ayırt edilip edilemediğidir. Bu sorunun yanıtını, yalnızca bağlam verebilmektedir. Cümleler arası anlam bağı sayesinde ilk cümlede mekânın Güler’in evinin karĢısındaki kahve olduğu öğrenilirken ikinci cümledeki kahve, alelade bir yerdir. Daha önce kapalı mekânlara inildikten sonra somutlaĢmanın hangi yollarla artırılabileceğinden bahsedildi. Genelde mekân içindeki nesneler kullanılır. Ayrıca tüm alıcılar orayı, zihinlerinde aynı ölçüde somutlaĢtırmak durumundadır. Açık mekânlarda 136 bu ortaklık bozulur. Verici, kapalı mekânları kendi isteği doğrultusunda inĢa edebilir. Açık mekânlardaysa vericinin bu özgürlüğü kısıtlanmaktadır. Romanın inandırıcılığı üst seviyede tutulabilmek için dıĢ mekânlar çoğunlukla gerçeğe uygun Ģekilde aktarılmalıdır. Böylece orayı bilen alıcıların gözünde çok daha somut bir resim oluĢmaktadır. AĢağıdaki cümle bu farkı net bir Ģekilde ortay koyar. “Cumartesi saat ikide, Taksim‘de saatin altında buluşuruz, dedi.” (s.62) Taksim özel bir addır. Bu nedenle yerle ilgili belirsizlik hemen ortadan kalkmaya baĢlar. Bu bilgiye rağmen mekân yine geniĢ bir düzlem içindedir. Belirsizlik kısmen devam eder. Taksim’i bilen alıcılar içinse bu belirsizlik tamamen ortadan kalkar. Bahsedilen saatin o düzlemdeki yeri bilindiği için buluĢma yeri somut olarak belirlenmiĢ olur. Yukarıdaki durum, açık mekânların tamamen somutlaĢma olasılığının çok daha fazla olduğunun ispatıdır. Kapalı mekânlar, ufak ufak birçok bilgiyle tamamen iletilmeye çalıĢılsa da alıcının gözüyle gördüğü bir yerden daha somut bir görüntü oluĢturulması mümkün değildir. Kimi kapalı mekânların alıcılar tarafından biliniyor olması muhtemeldir. Yine de böyle yerlerdeki nesnelerin sayıca çok fazla olması ve ayrıntıların alıcılar tarafından göz ardı edildiği gerçeği, yine açık mekânların somutluk seviyesinin daha üst seviyede olduğunun göstergesidir. ―Nereye gidiyoruz biliyor musun?” (s.66) ―Hayır.‖ (s.66) ―Seni ilk gördüğüm yere.” (s.66) ―Tatlıcıya girince baktı.” (s.66) Cümlelerarası anlam bağı, bu defa alıcıyı eski bir bilgiye yönlendirir. C’nin Güler’i ilk gördüğü yer, Karaköy’deki Dörtyol’u gören tatlıcıdır. Böylece eski bilgi ve yeni elde edilen bilgi birlikte düĢünülerek sonuca ulaĢılır. 3.1.2.3. Yeni Gün “Duvardaki saat doğruysa en çok yirmi dakika sonra burada olacaktı.” (s.68) Yukarıda mekân anlamı içeren tek sözcük, buradadır. Ancak bilindiği üzere zamirler somutluk seviyesi düĢük sözcüklerdir. Bunun yanında zamirler, eksik tekrar yönteminde en çok kullanılan sözcük türleridir. Yukarıda önce gösterileni belirsiz bir sözcük kullanılır. Bu durum, öngönderim yapıldığını gösterir. Zamirin yerini tutan ad, daha sonraki cümlelerde verilmektedir. 137 “On gündür beş kere bu büyük, çok masalı, kişiliksiz pastanede buluşmuşlardı.” (s.68) Zamir yoluyla iĢaret edilen mekânla ilgili bilgiler, yukarıdaki cümleyle birlikte iletilmeye baĢlanır. Böylece zamir kullanılarak yapılan eksik tekrardaki (öngönderim yapıldığında) ikinci aĢamanın, gösterileni somutlaĢtırmak olduğu görülür. “Buradaki garson öyle değildi.” (s.69) Aynı zamir kullanılarak (burada) bu defa art gönderme yapıldığı görülür. Garson sözcüğünün ayırt edilmesini sağlayan sözcük, Ģüphesiz tamlayan görevinde kullanılan buradaki sözcüğüdür. Bu yüzden bu sözcüğün gösterileninin bilinmesi gerekmektedir. Aksi durumda anlamda bozukluk olacak ve hangi mekândan bahsedildiği anlaĢılamayacaktır. Art gönderme yapılmasının nedeni, bu yöntemde önce gösterilenin iletilmesidir. Böylece mekânı somutlaĢtıran birçok bilgi, tekrar edilmeye gerek duyulmadan tek bir sözcükle cümlede yerini almaktadır. “Dışarıda, kalabalığın arasında, öteki çiftlerden tek ayrılıkları kol kola yürümeyişleriydi.” (s.73) Pastaneden çıktıktan sonra çiftin bulunduğu mekânla ilgili somutluk seviyesi düĢük bir bilgi verilir. Dışarı sözcüğü, bu sözcüğün kullanıldığı yer dıĢındaki açık mekânları karĢılar. Bu nedenle yer belirtme özelliği neredeyse hiç yoktur. Romanda dıĢ mekânların dahi genellikle özel adları verilerek kullanıldığı görülür. Ġstanbul’un birçok semt, sokak ya da mahalle adının ısrarla kullanılmasına rağmen bu kez kullanılmamasının tesadüfün üstünde bir nedeni vardır. Buradaki dışarı sözcüğü aynı zamanda C ve Güler dıĢındaki insanları karĢılar. Bu yüzden amaç, sadece mekânı bildirmek değil aynı zamanda dıĢarıdaki insanları ortak bir sözcükte toplamaktır. Böyle bir ortaklık ancak soyut bir sözcükle kurulabilir. Bu durum, alıcıyı sonuca ulaĢtırmada mekânın soyut bırakılmasının da somutlaĢtırılması kadar önemli olduğunun göstergelerinden biridir. “Sinemaya girip salonun en arka sırasına oturdukları zaman bu ayrılık da ortadan kalktı.” (s.73) Sinema, romanda sıklıkla olayların yaĢandığı yerlerdendir. Bu defa mekânla ilgili çok fazla ipucu verilmez. Bu nedenle bu iki kiĢinin hangi sinemada olduğu kesin değildir. Verici bu gibi durumlarda genelde aynı mekânları kullanmaktadır. Bu nedenle alıcının da böyle düĢünmesi muhtemeldir. Taksim‘deki sinemanın hayal edileceği 138 neredeyse kesindir. Bunun nedeni, romanda farklı sinemaların somutlaĢtırılmamasıdır. Yine de alıcıyı bu sonuca götüren somut bir bilgi olmadığı için belirsizliğin sürdüğünü söylemek daha uygun olacaktır. “Tuttuk bir sinemaya girdik.‖ (s.79) Yukarıdaki cümle, Güler’in mektubundan alınmıĢtır. Güler, bu bölümde yukarıda bahsedilen günü anlatmaktadır. Bu nedenle cümledeki sinema, bir öncekiyle aynı yerdir. Bu cümlenin ele alınmasının nedeniyse sözcüğün içinde bulunduğu tamlamadır. Bir sıfatının buradaki kullanım amacı, birlikte tamlama oluĢturduğu adın belirsiz olduğunu göstermektir. Verici, bahsedilen sinemanın hangisi olduğunun önemsizliğini iletmek için bu sözcük öbeğini kullanır. Mekân, göz ardı edilerek içeride yaĢananlara dikkat çekilmektedir. Böylece vericinin her iki kısımda sinemayla ilgili ayrıntıların önemsiz olduğunu ileterek tutarlı bir tavır çizmesi, onun dili nasıl kullandığıyla ilgili ulaĢılacak sonuçta ipucu olacaktır. ―Tünel‘e yakın nerdeyse Ayşe‘nin sokağına sapacaktı.‖ (s.75) ―Bir ötedeki sokağa saptılar.‖ (s.75) ―On beş gün önce seni bu sokağa getirmiştim.‖ (s.75) ―Bu ev yanındakilere benzemiyor mu?‖ (s.75) ―Çocukluğum orda geçti.‖ (s.75) (…) Yukarıdaki cümlelerin hizmet ettiği mekân bir evdir. Roman boyunca bu evden sadece bir kez bahsedilir. SomutlaĢma aĢamasının önemle doğru orantılı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla romanda bir kez geçen bir mekânın somutlaĢtırılması beklenen bir durum değildir. Ancak yukarıdaki cümleler ve bunlardan çok daha fazlasıyla bu evle ilgili çok fazla bilgi iletilir. Bu durumun anormal olması, özel bir sebebinin olduğunu göstermektedir. Bu özel durum, somutlaĢmanın ilerlemesinde etkili olduğu için gün yüzüne çıkarılmalıdır. Yukarıda bahsedilen ev, bir sembol olarak kullanılmaktadır. Sıradan bir aile yaĢantısı ve sıradan bir evliliği temsil eder. Bu nedenle bu evle ilgili ayırt edici birçok bilgiye yer verilir. Aynı zamanda sembolün herhangi bir ev olmaması, sadece bahsedilen ev olması ayırt edici bilgilere ihtiyaç duyulmasının diğer nedenlerindendir. 139 Öyleyse dil birimlerinin sembol olarak kullanılmasının, somutluk seviyesinin ilerlemesi için bir sebep olduğu sonucuna rahatlıkla ulaĢılır. 3.1.2.4. Yeni Gün ―Garson, gene o garsondu.‖ (s.79) ―Üç seferdir masanın üstüne gazete koymuyordu.” (s.79) Yeni günle ilgili ulaĢılan ilk bilgilerden biri, mekândır. Yukarıda özellikleri verilen garsonun bulunduğu yer, C ve Güler’in her zaman buluĢtuğu pastanedir. Mekânı somutlaĢtıran bilgilerden biri, yukarıdaki garsondur. Daha önce bu somutlaĢtırmanın yapılmıĢ olması, alıcının küçük bir ipucuyla mekânı belirlemesini sağlamaktadır. Küçük bir mantık denklemiyle bu yöntem Ģöyle ifade edilebilir. Eski bilgi: Pastanedeki garson, ısrarla masaya gazete koyar. Yeni bilgi: C’nin bulunduğu yerde garson vardır ve bu garson masaya koyduğu gazeteyle nitelenmektedir. Sonuç: C’nin bulunduğu mekân, eski bilgideki pastanedir. Vericinin en çok kullandığı yollardan biri bu bağdır. Çok geçmeden aĢağıdaki cümleyle mekânın aynı yolla belirlenmesi, bu sıklığı göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca kısa ve net bilgiler içerdiği için cümleler arasındaki anlam bağını çok daha net ortaya koymaktadır. “Yoksa beni Yeşilzeytin Apartmanı‘na mı götürmeye kalkacak?‖ (s.80) Yeni bilgi: Mekân YeĢilzeytin Apartmanı’ndadır. Eski bilgi: Güler’in evi, YeĢilzeytin Apartmanı’ndadır. Sonuç: Güler C’yi evine götürecektir. “Boğaz‘a gideriz.‖(s.81) ―Sarıyer‘de inip denizin üstüne uzanmış lokantaya girdiklerinde hava kararıyordu.‖ (s.81) Mekânın somutlaĢtırılmasının yer bildirmekten farklı amaçlarda kullanıldığı bilinmektedir. Mekânlar, farklı amaçlar için meydana getirilir. Bu nedenle, herhangi bir yerin adı ya da konumu verildiğinde alıcı farklı sonuca ulaĢabilmektedir. Yukarıdaki örnekte Sarıyer’de boğazı gören, deniz kenarındaki bir lokantadan bahsedilir. Mekânla ilgili bu somutlaĢtırıcı bilgiler, özel bir gecenin habercisidir. Bu durumun nedeni Ģüphesiz bu mekânların, sıklıkla kullanılmamasıdır. Böylece sadece mekân somutlaĢtırılarak diğerlerinden ayırt edilen bir gecenin ön hazırlığı yapılır. Öyleyse 140 mekânların somutlaĢtırılması, bazı durumlarda kiĢilerin içinde bulunduğu ruhsal durumu da iletir. Sinemadaki insanların amaçlarıyla deniz kıyısında yemeğe gidenlerin amaçları Ģüphesiz ki birbirlerinden farklıdır. 3.1.2.5. Kış’ın Son Günü Gün içinde C ve Güler birkaç mekâna giderler. Buralarda yaĢanan olaylar önemli görülmediği için üstünde durulmadan geçilir. Günün son mekânıysa romanın ilerleyiĢi için ayrı bir öneme sahip olduğundan verici burayı somutlaĢtırma ihtiyacı duyar. “İsmail Paşa korusunun üstündeki tepeye çıkınca onun elini tuttu.” (s.86) “Orada, durdukları yerin üç yanını çalılı, bol yapraklı bir ilkyaz bitimi gürlüğü çeviriyordu.” (s.87) “Önlerinde, aşağılarda daracık bir deniz vardı.” (s.87) Tepe sözcüğü, özel bir adla tanımlanarak (İsmail Paşa Korusu) çok daha somut bir mekânı karĢılamaktadır. Bu açık mekân, diğerlerinden ayırt edildikten sonra ikinci aĢama olayların geçtiği yeri bir seviye daha somutlaĢtırmaktır. Bu da tepenin üstünde daha dar bir alanın ifade edilmesiyle sağlanır. Ġkinci ve üçüncü cümleyle ayrıntılı bir tarif yapılarak hayal edilen resme birkaç unsur daha eklenir. Güler ve C, burada bir daha görüĢmemek üzere ayrılırlar. Ayrılıktan sonra Ġlkyaz günleri sona erer ve bu bölümdeki mekânlar, yerini yenilerine bırakır. 3.1.3. Yaz KıĢ ve Ġlkyaz bölümleri daima Ġstanbul’daki belirli mekânlarda yaĢanır. Bu durum, alıcının buraları tanıyarak ipuçlarını yakalamasına olanak sağlasa da tekrar edilmenin doğurduğu bir sıkıcılık söz konusudur. Yaz bölümüyle birlikte olayların yaĢandığı yerler, Ġstanbul’un farklı semtleridir. Bu nedenle birçok soyut mekân, alıcının bilgisine sunulur. Bu mekânlarla ilgili bilgiler, alıcının hayal ettiği dünyayı netleĢtirecek ipuçlarıyla doludur. 3.1.3.1. İlk Gün “Bayan Naciye‘nin küçük evi, deyin.” (s.91) “Kime sorsanız gösterir.” (s.91) 141 Vericinin, bu yeni mekânla ilgili öğrenilmesini istediği ilk iki bilgi, evin sahibinin adı ve evin küçüklüğüdür. Alıcı, henüz hayal etmede fazlasıyla özgürdür. Ġki ipucu, daha sonra kullanılmak üzere Ģimdilik bir kenara bırakılır. “Arabanın girdiği karşı sokağın ucunda deniz görünüyordu.” (s.91) Sıradaki bilgi, evin konumuyla ilgili görünse de burada amaç Ģüphesiz bölümün adı olan yaz ve yukarıdaki deniz sözcüğünün bağlantısıyla bir tatil düĢüncesi oluĢturmaktır. Daha önce bir mekânın adı verilmeden orada bulunan unsurlar verilerek sonuca gidilmesi sağlanmıĢtı. Burada da aynı Ģekilde tümevarım yöntemiyle tatille ilgili farklı ipuçları verilerek sonuca gidilmesi amaçlanır. “Filiz yeşiline boyalı tahta yapı, çevresindeki yüksek ağaçların altında, olduğundan daha küçük görünüyordu.” (s.91) “Oyma tahtadan, uzun saçaklıydı.” (s.91) “Salon, karşıdaki, perdeleri iki yana asılı büyük pencereden ışık alıyordu.” (s.91) “Ortada alaca örtülü bir masa vardı.” (s.91) “Üstündeki çini vazo boştu.” (s.91) “Bütün pencereler dışarıdan telli, kahverengi keten perdeydiler.” (s.92) “Odalar sanki eşyayla tıklım tıklımdılar.” (s.92) Yukarıdaki bölümde vericinin tek amacı, mekânı alıcıya tanıtmaktır. Böylece daha somut bir görüntü çizilerek burada yaĢanan olayların daha net göz önüne getirilmesi sağlanır. “On gün önce, Mirgün‘den döndüğü akşam avukatı çağırmıştı.” (s.92) “Bu yaz Suadiye‘de mi olur, Caddebostan‘da mı, oralarda bir yerde kalmak istediğini söylemişti.‖ (s.92) Suadiye ve Caddebostan’ın Ġstanbul’da olduğu bilgisine sahip olmayanlar, Ġstanbul dıĢına çıkıldığını düĢünebilecektir. Bu ansiklopedik bilgiye sahip olanlar, olayların Ġstanbul içinde yaĢanmaya devam ettiğini anlayacaktır. Verici, tatil için dahi Ġstanbul dıĢında bir mekânı tercih etmez. Yukarıdaki seçenekler, Bayan Naciye’nin evinin bulunduğu konumunu tam olarak iletmese de göz ardı edilemeyecek bilgilerdir. 142 3.1.3.2. Yeni Gün Bu bölümde birkaç gün hızla geçilir. Deniz ve ev arasındaki sokaklar, somutlaĢtırmaya ihtiyaç duyulmadan iletilir. Buradaki amaç, mekânın tipik bir yazlık olduğunu göstermektir. Bu nedenle ayrıntılar önemsenmez. 3.1.3.3. Yeni gün Romanda ilerleyiĢe etki eden olaylardan biri, C ve AyĢe’nin tekrar karĢılaĢmalarıdır. Bu nedenle bu bölüm, daha ayrıntılı bir Ģekilde adım adım iĢlenir. “Sonra, denizden çıkıp kumsala uzandığı zaman, bacaklarındaki kıllarda incecik bir yel esiyordu.” (s.98) Mekân, deniz ve kumsal sözcükleriyle hiçbir ipucuna gerek duyulmadan direkt gösterilir. Roman için önem arz eden olaylardan bahsedilirken soyut bilgilerden kaçınıldığı görülmektedir. Bu bölümlerde alıcıda soru iĢaretleri oluĢturmak yerine karıĢıklığı giderecek net bilgilerin aktarılması, alıcının istenen düĢünceye odaklanmasını sağlar. Diğer Ģekilde, alıcının farklı düĢünceler arasında kalarak ana fikri kaçırması olasıdır. Zamanın ve kiĢilerin somutlaĢtırılmasının ardından mekân da netleĢtirilerek ana fikre yoğunlaĢılır. “Yirmi adım ötesinde esmer, güzel bir bacak büküle açıla uğraşıyordu.” (s.99) Bu defa yeri belirtilen kiĢi, AyĢe’dir. Bu bölümde verilmek istenen bilgi, C’nin yirmi adımlık bir mesafeden AyĢe’yi tanıyamamasıdır. Uzak ya da yakın gibi mesafe bildirme bakımından soyut kalan sözcüklerden kaçınılır. Bunun nedeni, bu sözcüklerin ifade ettiği mesafenin oldukça geniĢ olmasıdır. Uzak dendiğinde AyĢe’nin tanınmaması normal olacakken yakın dendiğinde tanınmaması AyĢe’nin C’nin hayatı üzerindeki yerini önemsizleĢtirecektir. Yirmi adım, mesafe bakımından çok daha somuttur. Böylece alıcıda yukarıdaki gibi yanlıĢ düĢünceler oluĢturmamaktadır. “Bacaklar yakınında durdu.” (s.99) Bu defa birbirlerine yakın iki yer arasında yapılan geçiĢ söz konusudur. Ġki yerin birbirlerine yakın olması bu geçiĢin göz ardı edilmesi için bir sebep olamaz. Çünkü aynı yöntem kullanılarak daha uzak mesafeler arasındaki geçiĢ anlatılabilir. Yukarıda iki konum bulunmaktadır. Bunlardan biri AyĢe’nin bulunduğu yer, diğeri C’nin bulunduğu yerdir. Alıcının dıĢarıdan bakarken bu iki konumu da içine alan geniĢ bir görüntü çizmesi gerekmektedir. Bu geniĢ alan, olay mekânı olarak düĢünüldüğünde bu alanın 143 daralması mekânın da somutlaĢtığını göstermektedir. Bu somutlaĢma, yukarıdaki cümleyle sağlanır. Bacaklar sözcüğü, AyĢe’yi temsil eder. Daralan yeni mekânın neresi olduğunun anlaĢılması için kimin diğerinin yanına gittiği öğrenilmelidir. Burada devreye dur- eylemi girer. Bu eylemi gerçekleĢtiren kiĢi AyĢe olduğuna göre hareket eden de o olmalıdır. Son olarak onun yakınında sözcük öbeğiyle ilerleme tamamlanır. Bağlamdan ulaĢılan bilgiye göre o kiĢisi, C’dir. Böylece yeni mekânın, C’nin baĢtan beri durduğu yerin yakını olduğu sonucuna ulaĢılır. Önce iki mekân arasındaki hareketin varlığı sonra bu hareketi gerçekleĢtiren kiĢinin kimliği, son olarak da hareketin bittiği yeni yerin, sabit kalan eski yere olan yakınlığı açıklanarak mekân, ilmek ilmek iĢlenir ve somutlaĢtırılır. Bundan sonraki olaylar ve konuĢmalar belirtilen yeni mekânda gerçekleĢmektedir. “Bu sabah seni evden çıkarken gördüm.” (s.100) “Demek sen de burada kalıyorsun?” (s.100) “Evet.” (s.100) “Seninkinin yanındaki evde.” (s.100) “Naciye ablanın pansiyonunda.” (s.100) C’nin kaldığı evle ilgili yeni ve önemli bilgiler iletilmektedir. Öncelikle kiralanan evin bir pansiyona dâhil olduğu ve bu pansiyonun içinde en az iki ev bulunduğu bilgisine ulaĢılır. Bu bilgi, ilerleyen aĢamalarda pansiyonda kalan diğer insanların romana dâhil olması nedeniyle gerekli bir duruma gelmektedir. Yukarıdan asıl elde edilmesi gereken bilgi, AyĢe ve C’nin kaldığı evlerin yan yana olduğudur. Bu bilgiler eĢliğinde daha çok iç görünümü somutlaĢtırılan evin, içinde bulunduğu daha büyük bir mekân hayal edilmeye baĢlanır. Mekân büyüdükçe alıcı, daha fazla bilgiye ihtiyaç duyar. “Nerdeydi insanlar?” (s.103) “Onlar yalnız evleri yanarken dışarı uğrarlardı.” (s.103) Dışarı sözcüğü, kapladığı alan bakımından oldukça soyuttur. Her ne kadar il, ilçe, semt adlarıyla bu alan daraltılabilse de sokak adlarının ya da somut nesnelerin yardımı olmadan bu soyutluk giderilemez. Amaç, sadece iç ve dıĢ mekân zıtlığını göstermektir. Yağmur yağarken insanların dıĢ mekân yerine iç mekânı tercih ettiklerinden bahsedilir. Bu nedenle dışarı sözcüğünün somutluk seviyesi, kullanım 144 amacı için yeterlidir. Bundan sonra gelen bir somutlaĢtırma hamlesinin amacı, farklı olacaktır. 3.1.3.4. Yeni Gün “İki haftadır geniş salondaki yemek masasında, Naciye ablanın misafirleri arasında onun da bir yeri vardı.” (s.104) Yeni bölümde yeni bir mekânla karĢılaĢılır. Bu yerin metindeki önemi, AyĢe ve C’nin yalnız olmamasıdır. Bu mekânla birlikte farklı düĢüncedeki insanlarla AyĢe ve C hesaplaĢmak zorunda kalır. Amaç, bu çiftin diğer insanlardan farklı düĢündüğünü göstermektir. Bu bilgiyi direkt bir cümle içinde iletmek, romanın estetik yapısına ters düĢmektedir. Bu yüzden verici, pansiyon mekânı altında bu insanları günün belli saatlerinde yemek yemek için bir masada buluĢturarak bu farkı adım adım alıcıya hissettirir. Buradaki bir diğer durum, mekân seçimidir. Ġnsanları farklı çatılar altında toplamak mümkündür. Ancak yerin belli özellikleri taĢıması gerekmektedir. Bu nedenle somutlaĢma süreci, bu özellikleri teker teker ortaya koyar. Öncelikle birden fazla ev olmasına rağmen tek bir pansiyonun bulunması onları bir araya toplar. Bu durum aynı zamanda kiĢilerin mecburen bir araya gelmelerinin de sebebidir. Bir araya gelmelerini zorunlu kılan bir baĢka özellik, burada birden fazla masanın bulunmamasıdır. Alıcı tek ve büyük bir masayı tercih eder. Böylece pansiyon içinde dahi birliktelik bozulamaz. Mekânı somutlaĢtıran bu gibi bilgiler, bir yandan alıcıda çizilen dünyayı belirginleĢtirirken diğer yandan farklı bilgilerin iletilmesine zemin hazırlar. “Oysa ben nasıl beklemiştim seni!” (s.99) “Atölyede, sinema kapılarında…”(s.99) Yukarıdaki cümleler, AyĢe ve C’nin sahilde karĢılaĢtıkları sırada AyĢe tarafından dile getirilir. Bu bilgi yaklaĢık dokuz sayfa sonra mekân hakkındaki belirsizliği çözebilmek için gerekli olan ipucudur. AĢağıdaki cümlede geçen atölye sözcüğünün karĢıladığı mekân belirsizdir. Bunun sebebi, metinde birden fazla atölyenin kullanılmıĢ olmasıdır. “Atölyede, senin gelmeni beklediğim günler boyuna içerdim.” (s.108) Yukarıdaki cümle, olayları anlatma görevini vericinin devraldığı bir bölümde kullanılır. Bu nedenle cümlenin sahibi net bir Ģekilde belirlenemez. Ancak AyĢe’nin 145 kendi atölyesinde C’yi beklediği bilgisi hatırlandığı an yeni cümlenin öznesi ortaya çıkar. Bu sözlerin sahibi AyĢe’dir. Dolayısıyla mekân, AyĢe’ye ait olan atölyedir. Günün ilerleyen saatlerinde olaylar farklı bir yerde devam eder. Burasıyla ilgili ilk bilgilere aĢağıdaki cümlelerden ulaĢılır. “Filiz yeşiline boyalı evlerinin önünde durdular.‖ (s.109) “Artık ev, onların eviydi.” (s.109) Ġlk cümledeki onların evleri iyelik öbeği, AyĢe ve C’nin artık ayrı evlerde yaĢamak yerine ortak bir evde yaĢadıklarını gösterir. Bahsedilen evin AyĢe’nin evi mi, C’nin evi mi olduğu belirsizdir. Yeni mekânı somutlaĢtıran bilgi, dikkatli olan alıcıların ulaĢabileceği türdendir. Mekânın sıfat görevindeki bir sözcük öbeğiyle (filiz yeşiline boyalı) nitelendiği görülür. Bu sıfatın daha önce de bir ev için kullanıldığı bilinmektedir. Bu somutluk sağlayan bilgiyi görmezden gelenler, burada sonuca ulaĢmak yerine merak içinde okumaya devam edeceklerdir. “Filiz yeşiline boyalı tahta yapı, çevresindeki yüksek ağaçların altında, olduğundan daha küçük görünüyordu.” (s.91) Yaz bölümüne ait günlerin hemen baĢında geçen bu cümle, C’nin pansiyon içinde kaldığı yeri somutlaĢtıran bilgilerden sadece biridir. Bu bilgi sayesinde C ve AyĢe’nin birlikte kaldıkları evin, C’nin baĢtan beri pansiyonun içinde kaldığı ev olduğu sonucuna ulaĢılır. Tekrar görülmektedir ki verici, somutlaĢma aĢamasında ilettiği ufak bir ipucunu, yeni bir bilgiye ulaĢmak için anahtar olarak kullanabilmektedir. SomutlaĢma sürecinin incelenmesi, vericinin bu oyununu gün yüzüne çıkarır. C’nin evi demek yerine bu tarz ipuçlarını kullanarak evin C’ye ait olduğunu göstermek yani cevabı daha önce iletilen ipuçlarında saklı belirsizlikler oluĢturmak, vericinin sıklıkla tercih ettiği yollardandır. C’nin karakterinin oluĢmasında en önemli mekân, çocukluğunun geçtiği evdir. Roman boyunca bu bilgi, net olarak ifade edilir. Çocukluğunun geçtiği evin somutlaĢtırıldığı en kapsamlı bölüm, C’nin AyĢe’ye içini döktüğü sayfalardır. Buralarda C, kendinden bahsederken uzun uzun çocukluğundan bahseder. Çocukluğuyla ilgili bu bölümlerde mekân daima, evdir. Burayı özel kılan bilgilerden önemli görülenlere yer vermek, C’nin hayatının nasıl ilerlediğini gösterecektir. “Hemen her gece babam eve girer girmez beni, teyzemle oynadığımız oyunlardan, massalların mutluluğundan ayırırdı.” (s.121) 146 “Beni Zehra teyzem büyüttü.” (s.121) C’nin annesinin o, bir yaĢındayken öldüğü bilinmektedir. Bu durumda evde C, babası ve teyzesi yaĢamaktadır. Ayrıca, evde sık sık hizmetçilerin değiĢtiği de bilinmektedir. Babasının, teyzesi ve hizmetçi kadınlarla olan iliĢkisi, aynı mekânda büyüyen C’de ağır izler bırakır. Bu nedenle bu evi diğerlerinden ayırt eden en önemli bilgi, bu iliĢkilerin yaĢandığı evde C’nin olanların farkında olarak yaĢamaya devam etmek zorunda olmasıdır. “Çocukluğumun içinde geçtiği Alemdar‘daki bu ev iki katlıydı.” (s.121) Evle ilgili diğer bilgilerden ikisi konumu ve yapısıyla ilgilidir. Konum, kat ya da daireyle ilgili bilgiler, bir iç mekânın somutlaĢtırılmasında ihtiyaç duyulan bilgilerin baĢında gelir. Bu bilgileri göz önünde bulundurmak olası bir ipucu – sonuç iliĢkisinde belirsizlikten kurtulmayı sağlayacaktır. 3.1.3.5. Yeni Gün “Yüzünü kuruladığı havluyu çiviye astı.” (s.128) “Bu sabah yataktan kesin bir kararla kalkmıştı.” (s.128) “Ayşe‘nin odasına doğru yürürken masanın alaca örtüsü üstünde duran kağıdı gördü.” (s.128) Yeni gündeki olayların yaĢandığı ilk mekân, C ve AyĢe’nin pansiyonda birlikte kaldıkları evdir. Yukarıdaki ilk cümlenin, bulunulan yeri somutlaĢtırmada iki görevi vardır. Birincisi, sabah kalktıktan sonra yapılan rutin bir eylemin gerçekleĢtiğini göstererek cümlenin öznesinin -Bu kiĢi C’dir- evinde olunduğuna iĢaret etmektir. Ġkincisi, bir alt cümledeki soru iĢaretini gidermektir. Yataktan kalkılması, yine kiĢinin evinde olduğunu gösteren ipuçlarındandır. Ancak yükleme bakıldığında cümlede gerçekleĢtiği söylenen eylemin, içinde bulunulan zamanda yaĢanmadığı görülür. Daha önce zamanla ilgili bölümde, bu tarz kullanımlara rastlanmıĢtı. Verici, olayları önce geçmiĢ zamanda ve basit yapıda iletirken daha uzak bir zamana geçiĢ yapmak için {– mIĢtI} ekinden faydalanmaktaydı. Yine aynı yol izlenmektedir. Bu durumda, mekânın değiĢmiĢ olma ihtimali vardır. Neticede olaylar bir baĢka yere taĢındıktan sonra alıcı tarafından “Bu sabah yataktan kesin bir kararla kalkmıştı.‖ cümlesi iletilebilir. Bu durumda mekânı somutlaĢtıran nesneler göz önüne alınarak iki cümle arasında kıyaslama yapılır. Görülmektedir ki ikinci cümleyle ilk cümlede bahsedilen yerler, 147 farklı değildir. Böylece ikinci cümlenin hizmet ettiği mekân netleĢir ve buradaki bilgiler somutlaĢma aĢamasında atılan yeni bir adım olarak kabul edilir. “Deniz kıyısındaki gazinoda, masalardan birinin önüne oturur oturmaz bunun geçen günkü masa olduğunu tanıdı.” (s.129) “Karşısındaki camın bir köşesinde gene o at nalı biçimindeki çatlak vardı.” (s.129) Gün içinde görev alan bir diğer mekân, gazinodur. Tatil günleri boyunca C’nin birçok gazinoya girip çıktığı bilinmektedir. Buralarla ilgili ayırt edici bilgilerin olmaması, alıcının hepsini aynı görüntüyle canlandırmasına neden olur. Yeni gündeyse vericinin bu tutumunu değiĢtirdiği görülür. Tutum değiĢse de vericinin kullandığı yol yine aynıdır. Mekânla ilgili ayırt edici bir bilgi verilir ve bu bilgi o mekânı somutlaĢtırarak yeri geldiğinde kullanılmak üzere saklanır. Bu defa verici, ipucunu vermekle yetinmez. Aynı zamanda bu ipucuyla kurulması gereken denklemi iletir ve sonuca ulaĢtırarak bunu paylaĢır. Yukarıdaki denklemin tarafları aĢağıdaki gibidir: Verilen 1- C’nin deniz kenarındaki gazinoda oturduğu masanın karĢısında at nalı biçiminde çatlak vardır. Verilen 2- C, bir gazinoya gelir ve masaya oturur. KarĢısında at nalı biçiminde çatlak olduğunu fark eder. Sonuç – C, daha önce geldiği, deniz kenarındaki, duvarında at nalı biçiminde çatlak olan aynı mekândadır. Daha önce verilenlerin farklı cümlelerde ve farklı bölümlerde geçmesi sağlanarak alıcının sonuca gitmesi istenmekteydi. Bu defa hem verilenler hem de sonuç, aynı bölümde iletilerek somutlaĢma süreci tek bölümde ilerletilir. “Kağızman dönüşü, trende karşısına oturan adamı hatırladı.‖ (s.131) Bu cümle, anlatıda olayların sürüklendiği yeni mekânı gösteren bir bilgi içermez. GeçmiĢte yaĢanan bir olayın anlatıldığı bölümden alınmaktadır. Alınmasının nedeni, mekânın somutlaĢtırılmasının anlatıda farklı bir görevle kullanılmasıdır. Yukarıdaki cümle, ipucunun verildiği ikinci cümledir. Ġlk ipucu daha önce aĢağıdaki Ģekilde iletilir. “Sonra askere gittim.” (s.124) “Hiç yoktan, tercümanlığını yaptığım Amerikalıyı dövdüm.” (s.124) 148 “O zaman Kağızman‘a sürüldüm.” (s.124) Bu cümleler, C’nin hayatındaki belirli bir dönemi anlatmaktadır. Bu dönemin hangi mekânda geçtiği, Kağızman özel adıyla belli ölçüde somutlaĢtırılmıĢtır. Dolayısıyla bu ad, bir mekânı göstermenin yanı sıra bir dönemi de iĢaret etmektedir. Eğer yer, somutlaĢtırılmamıĢ olsaydı Kağızman dönüşü, tren yolculuğu bilgisi iletildiğinde bu olayın C’nin hayatında hangi dönemde yaĢandığı öğrenilemezdi. Dolayısıyla verilen örnekte mekânın somutlaĢtırılması, olayın zamanını gösteren en önemli hamledir. Tabii ki alıcıların somutlaĢma aĢamasındaki bu tarz denklemleri bilinçli olarak çözümlememesi, bazı ipuçlarının kaçırılmasına neden olmaktadır. Bu durum, vericinin ilettiği ipuçlarına güvendiğini gösterir. Aksi durumda alıcının bazı bölümlerde anlatıdan koparılma riski, kiĢiyi romandan uzaklaĢtırabilecek aksaklıklardandır. “Ankara‘ya dek sürmüştü.” (s.131) Mekânın somutlaĢma aĢamasında, özel yer adlarının sürece önemli ölçüde katkısı olduğu bilinmektedir. Bu defa özel ad, bir zaman aralığı oluĢturmak amacıyla kullanılmaktadır. Anlatıda Kağızman’da baĢlamıĢ olan bir tren yolculuğunda C ve bir yabancı arasındaki diyalogun ne kadar uzun sürdüğü anlatılmak istenir. Bu bilgiyi iletmenin birden fazla yolu vardır. Direkt çok uzun süre konuĢtukları söylenebilecekken konuĢma sürecinin baĢladığı ve bittiği yerlerin adını vermek, vericinin tarzına daha uygundur. Kağızman, askerlik günlerinin bir bölümünü içinde barındırdığı için belirli ölçüde somutlaĢmıĢ bir bilgiydi. Ankara’ysa sürecin bittiği anlamına sahip bir edatla öbekleĢerek baĢlangıcı belli olan aralığın sonucunu gösterir. Anlatıda bu mekânın sadece konumu önemlidir. Ankara’yla ilgili somutluğun bu seviyede bırakılması, buranın sadece yolculukta geçen zamanı somutlaĢtırmak amacıyla kullanıldığını gösterir. 3.1.4. Güz 3.1.4.1. İlk Gün “Sol eliyle alnını oğuştururken o günün üçüncü kesin kararını verdi.” (s.133) “Yarın bavulunu alıp şehre gidecekti.” (s.133) Yukarıdaki cümleler Yaz adlı bölümün son cümleleridir. Verici, bir yandan bölümü sonlandırırken diğer yandan yeni bölüm için hazırlıklara baĢlar. Bu hazırlığın 149 mekânla ilgili olan kısmına, şehre sözcüğüyle ulaĢılır. Bilindiği üzere C, yazlık bir mekândadır. Şehir sözcüğüyse, sahip olduğu anlam itibariyle daha geliĢmiĢ ve daha büyük bölgeleri iĢaret eder. Yeni bölümün hangi Ģehirde devam ettiği belirsizliğiyse ilk cümleyle birlikte ortadan kaldırılır. “Sultanahmet durağından, Nişantaşı‘nda inmek niyetiyle Maçka tramvayına binmiş bir adam, dışarıya baktığı camdan ne sevdiği kadını ne de bir tanıdığını gördüğü halde yarı yolda neden iner?” (s.137) Sultanahmet, Nişantaşı ve Maçka özel adları, mekânın tekrar Ġstanbul olduğunu iĢaret eden dil dıĢı göndergelerdir. Böylece alıcı, gelecek bilgileri yazlık mekâna göre daha somut bildiği Ġstanbul Ģehrini düĢünerek kullanacaktır. Bölümün geçtiği yer, somutlaĢtırıldıktan sonra bölümdeki ilk olayın geçtiği mekânı somutlaĢtırma süreci sorgulanmaya baĢlar. Bu durumda alıcıyı bir sonuca götürebilecek bilgi yine aynı cümlede saklıdır. Sultanahmet durağı, baĢlangıç noktasıdır. BitiĢ noktası da Nişantaşı’dır. Eğer bu yolculuk tamamlansaydı olay yeri Nişantaşı olacaktı. Ancak yarı yolda neden iner bilgisi, yolculuğun tamamlanmadığını, henüz yolculuğun yarısında olunduğunu gösterir. Bu bilgiyle birlikte Ġstanbul’u bilen kiĢilerin birkaç yer tahmin etmesi muhtemeldir. Yine de bu tahminler herhangi bir somut bilgiye ulaĢılmasına neden olmayacağı için yetersizdir. “Ucunda Galata Kulesi‘nin göründüğü sokağa bir an önce erişmenin ivecenliğiyle inerken çarptığı genç kıza düşünmeden ―pardon!‖ der de yüzüne bakmaz.” (s.137) “Bu kız B. idi.” (s.137) Yukarıdaki karĢılaĢma, C’nin B’yle tanıĢabilmek için eline geçen son Ģanstır. Bu nedenle olayın gerçekleĢtiği yere ait bilgiler, gözden kaçırılmaması gereken ipuçlarındandır. Böyle önemli olayların yer yer verici tarafından baĢka bilgileri açığa kavuĢturmak için anahtar olarak kullanıldığı bilinir. Cümledeki anahtar, Galata Kulesi’dir. Bu özel ad ve C’nin tramvaydan indiği bilgisi, alıcıyı buraya en yakın durağa yöneltmektedir. “Adam sokağa doğru yürüdü.” (s.137) “İşte kahve.” (s.137) “Kahvecinin bir eli altı parmaklıydı.” (s.137) 150 C’nin tramvaydan hızlıca inerek yolunu neden değiĢtirdiği bilgisine ancak yukarıdaki ipucunun çözülmesiyle ulaĢılabilir. Gelinen sokakta bir kahvenin olduğu öğrenilir. Bu bilgi, çözüm için yeterli değildir. Kahvecinin bir elinin altı parmaklı olduğuysa alıcıyı yalnızca bir mekâna yönlendirir. Burası, Güler’in evidir. Bu sonuca ulaĢılana kadar ele alınan bilgiler Ģunlardır: Eski bilgi: Güler’in evinin karĢısında bir kahve vardır. Eski bilgi: Bahsedilen kahvedeki kahvecinin bir elinde altı parmak vardır. Yeni bilgi: C, bir elinde altı parmak olan kahvecinin kahvesinin önündedir. Sonuç: C, Güler’in evinin önündedir. C’nin tekrar Güler’i hatırlaması ve onu görmeye gelmesi kayda değer bir bilgidir. Bu bilgiye ulaĢmak için mekânın somutlaĢma süreci gözden kaçırılmamalıdır. Görüldüğü üzere mekânın somutlaĢtırılması olayların geliĢmesinde kilit rol oynayabilmektedir. Güler’in derste olduğunu tahmin eden C’nin bir sonraki adresi bir sokaktır. “Sokağa saptı.” (s.137) “Ne vardı bu sokakta?” (s.137) “Onunla ilk defa burada konuşabilmek için tam üç gün beklemişti.” (s.137) Ġlk cümlede, burasının alelade bir sokak olduğu düĢünülür. Bunun nedeni sokak sözcüğünün herhangi bir sıfatla iĢaret edilmemesi ya da nitelendirilmemesidir. Ġkinci cümleyle birlikte bu sokak sözcük öbeği, dikkatleri bu mekâna yönlendirir. Önce sıradan bir sokakken Ģimdi özel olarak iĢaret edilen bu sokağın özelliğiyse üçüncü cümlede iletilir. Bu cümlede eski bir bilgiyle karĢılaĢılır. Eski bilginin iletildiği cümleler aĢağıdadır. “Bu yolu tanıyordu.‖ (s.48) “O zamanlar bu sokakta anlayamadığı, Yahudice sandığı bir dil konuşulurdu.” (s.49) “Ne olursa olsun onunla ilk konuşması bu sokakta olacaktı.” (s.49) “Neden bu sokaktan geçmiyorsunuz?” (s.59) GeçmiĢ bölümlerde birçok kez iĢaret edilen sokağın önemli olduğu vurgulanmaktadır. Ancak bu önemin nedeni, anlatının son bölümlerine kadar gizlenir. C’nin onla konuĢmak için Güler’i bıktırmayı göze alması, günlerce Güler o sokağa 151 girmediği için onla tanıĢmaması, burayı alıcının gözünde farklı bir yere koyar. Sonunda bir ipucuyla hatırlatılan bu sokağın önemi gün yüzüne çıkarılır. “Birden büyük bir ferahlıkla her şeyi hatırladı.” (s.138) “Tramvaydan indiklerinde teyzesi onu kucağına almıştı.” (s.138) “Teyzesinin göğsü yumuşaktı, rahattı.” (s.138) “Boynuna sarılmış, inmemişti.” (s.138) “Burnunda onun kokusu vardı.” (s.138) “İşte sokak ondan gizlediğini sonunda açıklamıştı.” (s.138) KiĢilerin somutlaĢma süreci incelenirken teyzesinin, geçmiĢ günlere olan özlemin bir sembolü olduğu görülmekteydi. Bu defa bu özlem, bir sokakla sembolleĢtirilmektedir. Bu iĢlem, somutlaĢma sürecinin bir sonucudur. “Benim evime gelir misin?” (s.140) Ev, anlamı itibariyle belirli seviyede somutluğu olan bir sözcüktür. Tek baĢına kullanıldığında çok fazla belirsizliğe neden olmaktadır. Bu belirsizliği gidermenin üç temel yolu bulunur. Bunlardan ilki ekler aracılığıyla gerçekleĢir. Üzerine geldiği sözcüğe farklı anlamlar katan iĢletim ekleri, belirli ölçüde somutlaĢma sağlar. Ġkincisi sözcük düzeyindedir. Bu defa farklı anlama sahip sözcüklerle öbekleĢerek ad, çeĢitli yönleriyle nitelenir ya da iĢaret edilir. Böylece ayırt edilmiĢ bir ad ortaya çıkar. Yukarıdaki cümlede bu belirsizlik, bir iyelik öbeği oluĢturarak giderilmek istenir. Ancak görüldüğü üzere birinci tekil kiĢi zamiriyle öbekleĢen evin kime ait olduğu, belirsizliğini korumaktadır. Bu durumda devreye üçüncü yol girer. Cümle üstü birimler, cümleler arası anlamsal bağları kullanarak soru iĢaretlerini ortadan kaldırır. Bu bağlar gösterir ki ben zamirinin hizmet ettiği kiĢi, C’dir. Dolayısıyla evin kime ait olduğu da ortaya çıkar. C’nin evim sözcüğünü birden fazla mekân için kullanmıĢ olması, farklı bir durumu ortaya koyar. Yazlıktaki ev için de aynı ifadelerin kullanıldığı görülmektedir. Her ne kadar orası kiralık bir yer de olsa verici aynı sözcükleri kullanmayı tercih eder. Vericinin bu eksik tercihi bile bağlamın gücünün önüne geçerek karmaĢa yaratamaz. Bunun nedeni, ana mekânın değiĢmesidir. Yaz döneminin bitiminden sonra mekân tekrar Ģehir merkezi olmuĢtur. Bu nedenle alıcı, bağlamın sağladığı bu bilgi sayesinde farkında olmadan merkezdeki eve yönelmektedir. SomutlaĢma sürecinde vericinin en önemli kozları, bu tarz dolaylı olarak iletilen bilgilerdir. 152 3.1.4.2. Yeni Gün “Dükkânın pudra lekeli aynasında, elindeki derginin yapraklarını karıştıran adamı görüyordu.” (s.144) “Konuşmaya katılmadan tıraş sırasını bekleyen bu adamın, ötekilerin anlattıklarını dinlediğini biliyordu.” (s.144) “Berber, çenesine dokununca başını koltuğun arkalığına dayayıp tavana baktı.” (s.144) Yeni gündeki ilk mekân, tümevarım yöntemi kullanılarak somutlaĢtırılır. Ġlk cümledeki dükkân sözcüğü, anlamı itibariyle çoğu iç mekânın elenmesini sağlar. Hemen ardından o mekâna ait bir nesneyle somutluk seviyesi artırılır ve alıcının sonuca ulaĢma ihtimali yükselir. Ayna, tek baĢına çoğu mekânda yer alabilecekken bir dükkân içinde yer alması bu seçenekleri oldukça azaltır. Verici, bir ipucu daha vererek birinin orada dergiyle uğraĢtığı bilgisini göz önüne serer. Kimileri için bu kadar ipucu yeterli olabilecekken sırasıyla tıraş ve berber sözcükleri, belirsizliği tamamen ortadan kaldırır. Bu mekânla ilgili ulaĢılabilecek çok fazla bilgi vardır. Ancak diğer ayrıntılar, anlatının ilerleyiĢi için herhangi bir öneme sahip olmadığından verici, somutlaĢma sürecini ilerletme ihtiyacı duymaz. ―Güler‘le buluştukları pastanedeki garsonu hatırladı.‖ (s.146) ―Pastaneye girdiğinde o masa boştu.‖ (s.146) “Demek sonunda patronun aklı başına gelmiş, ötekini atıp bu gerçek garsonu tutmuştu.” (s.146) Eski Bilgi: Güler’le C bir pastanede buluĢur. Eski Bilgi: Bahsedilen pastanede konuĢmayan, insanları iyi anladığı tahmin edilen bir garson çalıĢır. Yeni Bilgi: C, bahsedilen garsonu görmeye gider. Sonuç: C, içinde çok fazla konuĢmayan ve insanları iyi anladığı tahmin edilen bir garsonun çalıĢtığı, daha önce Güler’le geldikleri pastanededir. Yukarıda bu denklem dıĢında dikkat edilmesi gereken iki farklı nokta daha vardır. Bunlardan ilki, tanımlanan (belirlenen, somutlaĢan) bir adın hiçbir ek, sözcük ya da sözcük grubuna ihtiyaç duymadan belirli bir yeri iĢaret etmesidir. Özel adların bu niteliklerinin olduğu, daha önce gözlemlenen bir durumdur. Ancak yukarıda ikinci cümlede kullanılan pastane sözcüğü, tek baĢına olmasına rağmen belirli ölçüde somut 153 olan bir mekânı gösterir. Bu durum, cümle üstü birliklerin yardımıyla gerçekleĢir. Pastane sözcüğü, farklı bir bölümde tek baĢına kullanılsaydı aynı mekânı iĢaret edemezdi. Öyleyse sözcüğe bu özelliği kazandıran, içinde bulunduğu ve anlam bütünlüğüne sahip bölümdür. Özel adlardan farklı olarak tür adları, somut bir mekânı iĢaret edebilmek için mutlaka sözcük, sözcük öbeği ya da cümle üstü birliklere ihtiyaç duyar. Dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, o masa sözcük öbeğinde gizlidir. Görüldüğü üzere masa sözcüğü sıfat görevindeki bir sözcükle iĢaret edilerek adın ayırt edilmesi sağlanır. Ancak bu defa cümle üstü birlikler göz önüne alındığında bile masayla ilgili bilgiye ulaĢılamadığı görülür. Öyleyse alıcıyı, bahsedilen masaya yönlendiren bilgi nerede saklıdır? Verici, önce masanın içinde bulunduğu mekânı somutlaĢtırarak burasıyla ilgili tüm eski bilgilerin gün yüzüne çıkarılmasını sağlar. C ve Güler’in bahsedilen pastanede aynı masaya oturmayı sevdikleri bilinir. Buna rağmen masa sözcüğü o sıfatıyla iĢaret edilmezse, bu eski bilgi kullanıma girmez. C, bahsedilen pastanede herhangi bir masaya oturmuĢ gibi düĢünülür. Verici, sonucu iki farklı yolun birbirini tamamlaması sayesinde iletmektedir. Herhangi birinin eksikliği, sonuca ulaĢılamamasına neden olmaktadır. 3.1.4.3. Son gün ―Yarım saat önce girdiği bu tatlıcı dükkânından, önündeki küçük alanda değneğini sallayan trafik polisini görünce eskiden gene burada oturduğu bir günü hatırlamıştı.‖ (s.153) Verici son günü, C ve Güler’in tanıĢmasına vesile olan mekânda baĢlatmayı tercih eder. Bu tanıĢma aynı zamanda Ġlkbahar adlı bölümün ilk mekânıdır. Bu bölüm, C’nin AyĢe’yle olan iliĢkisinden sonra hayattan yeniden keyif almaya baĢladığı ve hayatında değiĢmelere sebep olan geliĢmelerin baĢladığı yerdir. Bu nedenle vericinin son günde bu mekânı tercih etmesi, tesadüf olarak değerlendirilemez. Aksine burada mekân, önemli bir bilgiyi içinde saklayan ipucudur. Saklanan düĢünce, C’nin hayatının bir döngü içinde olduğu, hiçbir Ģeyin değiĢmediği ve C’nin aradığı kadının peĢinden gitmekten vazgeçmeyeceğidir. Böyle önemli bir ipucunun mekânın içine saklanmıĢ olması, somutlaĢma aĢamasının anlatıdaki önemini gösteren dikkate değer bir ayrıntıdır. 154 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 155 SONUÇ ve KAYNAKLAR 156 1. SONUÇ Aylak Adam adlı romandaki dil birimlerinin soyuttan somuta geçiĢ sürecinin incelenmesi, genel ve özel birçok sonuca ulaĢılmasını sağlamıĢtır. Bu nedenle genel sonuçlar, kiĢi, zaman ve mekânla ilgili özel sonuçlardan ayrılarak farklı baĢlıkta sunulmaktadır. Bunlar maddeler hâlinde Ģöyle sıralanabilir:  KiĢilerin somutlaĢma süreçleri incelenirken ele alınabilecek sayısız özellik bulunmaktadır. Bu özelliklerin her biri ait olduğu kiĢinin bir derece daha tanımlı olmasını sağlar. KiĢileri, baĢkalarından ayırt ettiği düĢünülen yaĢ, meslek, cinsiyet, dıĢ görünüĢ, hobiler, kötü alıĢkanlıklar, hayat görüĢü vb. özelliklerle oluĢturulan profiller, onların ortak ya da farklı yanlarını, anlatı için önemlerini, anlatıda üstlendikleri görevleri vb. ortaya koymaktadır.  Zamanı sınırlandırmakla görevli en soyut ifadeler; geçmiĢ zaman, Ģimdiki zaman ve gelecek zamandır. Bu üç farklı parça, farklı kriterler kullanıldıkça somutlaĢtırma süreci iĢlemeye devam eder ve zaman kavramı, çok daha belirli biçimde ifade edilir.  Gerçek dünyadaki bütün oluĢ ve hareketler, zamandan bağımsız olmadığı gibi, kurmaca dünyadaki bütün durum ve hareketler de bir zaman dilimi içinde gerçekleĢirler. Zamanı sınırlandırmakla görevli en soyut ifadeler; yaşanmış an, yaşanan an ve yaşanacak an olmak üzere birbirinden farklı üç parça olmasına karĢın yazılı metinlerde alıcının karĢısına dört farklı zaman kavramı çıkar. 1. Bahsi geçen metnin yazılma zamanı 2. Öykünün kendi zamanı (olay zamanı) 3. Anlatma zamanı 4. Bahsi geçen metnin okuyucu tarafından okunma zamanı  Takvim sistemi, yazılı anlatıda somutluğun korunmasını sağlayan en önemli etkenlerdendir. Ancak görülmektedir ki bu sistem, gerçek hayatta kullanılan evrensel sistemle bir tutulmamalıdır. Ele alınan romanda, bir yıl içinde yaĢanan olaylar anlatılır. Bu yıl içindeki bazı günlerin, ayların ve dört mevsimin adları sembol olarak kullanılmaktadır. Eylül ayının, yaz döneminin anlatıldığı bölümde yer almasının nedeni budur. 157  Romanda olaylar art zamanın kullanıldığı bölümler dıĢında kronolojik olarak alıcıya iletilir. Bu özellik, gerçek zaman ve anlatı zamanı arasında paralellik kurulmasını sağlar. Böylece alıcı zamanı çok daha somut olarak takip edebilmektedir.  Anlatının belirli bölümlerinde verici, az sayfayla uzun zaman dilimlerini geride bırakır. Günlerin hızla geçildiği bölümlerde alıcının romandan kopmaması için sık sık zaman anlamı içeren sözcük ve sözcük gruplarıyla alıcı bilgilendirilir. Hızla geçen günlerin içeriğinden az bahsedilse de zaman sisteminin içindeki yeri bildirilmeye devam edilir.  Roman boyunca zamanı somutlaĢtırmak için dört farklı kaynaktan yararlanılır: Bir eylemin ya da durumun zamanını tamamen somutlaĢtırabilmek için en az iki aĢamaya ihtiyaç duyulur. Bu aĢamaların ilki zaman eklerinin kullanımıdır. Bu ekler aracılığıyla alıcı, üç ana zaman diliminden birine yönlendirilir. (geçmiĢ zaman, Ģimdiki zaman ve gelecek zaman) Bu aĢamanın sonunda belirli seviyede somutluk sağlansa da soyutluk devam etmektedir. Ġkinci aĢamada öncelikle evrensel takvim sistemi içerisinde yer alan sözcükler önem taĢır. (gün, ay, yıl adları…) Daha sonra somutluğu daha ileri aĢamalara taĢımak için günü daha küçük dilimlere bölen sözcükler kullanılır. (saat adları, sabah, öğle, akĢam, gece…) Zamanı kodlamakla görevli sözcüklerin yanı sıra bir olay ya da eyleme dayanarak zamanı sınırlayan dil birimleri mevcuttur. Bunların bir bölümünü eylemsiler oluĢturur. Ulaç eklerinin anlamsal iĢlevi, üzerine geldiği eylemin soyut olan zamanını bir derece somutlaĢtırmaktır. Önce ve sonra sözcükleri de benzer Ģekilde belirli bir eylem ya da belirli bir zamana dayanarak somutluk aĢamasında rol alır.  Birbirlerine zaman anlamıyla bağlı olan cümleler incelendiğinde doğrudan süreç oluĢturarak zamanı somutlaĢtıran üç farklı yöntem (zamanı belli iki olay vererek süreç oluĢturmak, zarf fiilleri kullanarak süreç oluĢturmak, bir olay ve bir zaman birimi arasında süreç oluĢturmak) kullanıldığı görülür. Ancak alıcıya ulaĢan bilgiler her zaman bu Ģekilde direkt iletilmez. Bazı durumlarda zaman önce bir olayla paralellik kurularak sunulur. Bunun için cümleler arasında ortak zaman bağı bulunmalıdır. 158  Romanda kurulan dünya her ne kadar kurmaca olsa da verici, somutluk sağlamak için dil dıĢı göndergelerden de faydalanmak zorundadır.  GerçekleĢen ya da gerçekleĢmesi beklenen bir eylemin zamanı somutlaĢtırıldığı gibi gerçekleĢmesi mümkün olmayan bir eylemin zamanı da somutlaĢtırılabilir. Bu durumda yapılması gereken, eylemin hangi zaman dilimi içerisinde yapılmasının mümkün olmadığını belirtmektir. Böylece sınırlar çizilir ve somutluk sağlanır.  Zamanın somutlaĢmasıyla ilgili bir ayrıntı da yapılan planlardır. Bir planın zaman çizelgesinde belirli bir noktaya yerleĢtirilmesi, olay saati geldiğinde zamanın somut olarak bilinmesini sağlar. Öyleyse somutlaĢma iĢleminin olayın gerçekleĢme anından çok daha önce yapıldığı görülür. Ancak somutlaĢmanın gerçekleĢmesi için önce olayın gerçekleĢmesi gerekmektedir. Yapılan planın zamanıyla ilgili somutlaĢma sağlansa dahi bu somutluğun korunması için olayın plan düzeninde gerçekleĢmesi gerekmektedir.  Miktar bildiren sıfatların da zamanın somutluğu açısından farklı özelliklere sahip olduğu görülür. UlaĢılan sonuçlara göre aynı adı niteleyen üç farklı sıfatın oluĢturduğu öbeğin, farklı somutluk seviyelerinde olduğu söylenebilir. (ilk günler, bazı günler, çoğu günler)  Ele alınan sıfatların somutlaĢma sürecine etkisi, ilk günler > çoğu günler > bazı günler düzeninde en çok etki edenden en az etki edene doğru sıralanır.  Zamanın somutlaĢma sürecinde birleĢik eklerin rolü, göz ardı edilemez.  {-mIĢtI}, üzerine geldiği eylemin yakın zamanda gerçekleĢmediğini gösterir. Bu sınırlama, zamanın somutlaĢmasında etkin bir ek olduğunun göstergesidir.  {-yordu} ekinin, eyleme henüz bitmemiĢlik anlamı verebilmesi için bağlam, zaman zarfları, dil dıĢı göndermeler, zamanla ilgili sözcük ya da sözcük öbeklerinden en az birine ihtiyacı vardır. Her ne kadar bu ek eyleme bir süreklilik anlamı kazandırsa da geçmiĢte yeri bilinmeyen bir çizgiyle yeri bilinmeyen bir noktanın somutluk açısından herhangi bir farkı olamaz. Dolayısıyla zamanın somutluğu incelenirken {–mIĢtI}’nın aksine {–yordu} somutluk açısından bir ilerleme sağlamamaktadır. 159  {-(A)rdI}, üzerine geldiği eylemin geçmiĢte sürekli tekrarlandığını gösterir. Bu ekin kattığı süreklilik anlamı, bir eylemin baĢlayıp belirli bir sürede devam etmesi değil baĢlayıp biten bir eylemin tekrarlanarak yinelenmesidir. Bu ek de çekimlendiği eylemin yakın geçmiĢte gerçekleĢmediği anlamını taĢımaktadır. Bu özelliği nedeniyle zamanın somutlaĢmasına katkı sağladığı görülür.  Mekân, bir anlatının temel unsurlarından biridir. Olaylar tek bir yerde gerçekleĢebilecekken romanlarda çoğu zaman birden fazla mekânın yaĢananlara ev sahipliği yaptığı görülür. Bu nedenle somutlaĢma süreci, mekânların ayırt edilebilmesi ve o yerin anlatıda kazandığı önemin gösterilebilmesi için mutlaka belirli ölçülerde ilerletilmelidir.  Mekânlarda yapılan iç ve dıĢ mekân ayrımı, somutlaĢma sürecinin belli bir aĢamasından sonra ortaya çıkmaktadır. Öncelikle olayların gerçekleĢtiği yer; ülke, Ģehir, ilçe, semt, mahalle ve sokak ayrımı yapılarak daraltılır. Daha sonra iç mekân; ev, apartman adı, kat ya da daire gibi daha net bilgilerle bir derece daha somutlaĢtırılır. Bu ayrımdan sonra içinde bulunulan binanın özelliklerine göre salon, oda, mutfak gibi ayırt edici bilgiler kullanılarak iç mekân bir derece daha küçültülür. DıĢ mekânın somutlaĢma sürecindeyse daha çok özel adlar kullanılmaktadır. Sokak, mahalle, semt adları ya da alıcı tarafından bilinebilecek özel bina ve nesneler bu süreci ilerleterek konumla ilgili çok daha net bilgiler iletilir.  Olayların gerçekleĢtiği yer bazen bir binanın herhangi bölmesinden (oda, salon, balkon…) çok daha küçük bir alanda gerçekleĢebilir. Böyle durumlarda devreye orada bulunan nesneler girer. Aylak Adam’da nesnelerin süreçte etkin olabilmesi için üç farklı yolun tercih edildiği görülür. Ġlkinde nesne, yer-yön anlamı bildiren sözcüklerden faydalanır. Nesne ve yer-yön anlamına sahip sözcük, tamlama oluĢturarak çok daha küçük bir yeri karĢılar. (pencerenin önü) Ġkinci yolda, bahsedilen nesne, üzerine çeĢitli açılardan içerisinde yer gösterme anlamı bulunan ekler almaktadır. Bu ekler vasıtasıyla o bölgede çok daha küçük yerler iĢaret edilir. Anlatıda bu görevde kullanılan üç farklı ekle karĢılaĢılır. {-A} - sehpaların baĢına… {-DAki} - evin penceresindeki… 160 {-DA} - kendi yatağında…  Mekânın somutlaĢma süreci incelenirken de anlatıdaki kurmaca dünya ve gerçek dünya arasındaki paralellik göz ardı edilemez. Anlatının gerçek dünyadan alınan bina ya da yer adlarıyla harmanlandığı kesindir. Bu gerçeklikler, kimi alıcıların bahsedilen bölgeyle ilgili görsel bilgiye sahip olmasını sağlar. Böylece onların gözünde çok daha somut bir görüntü çizmek mümkün olur. Bahsedilen yerler, büyük ölçüde dıĢarıda yer aldığı için dıĢ mekânların iç mekânlara göre somutlaĢma sürecinde daha ileri seviyeye ulaĢabildiği rahatlıkla söylenebilir. Kapalı bir yerle ilgili ne kadar bilgi verilirse verilsin alıcının tamamen somut bir mekâna ulaĢması imkânsızdır.  KiĢi ve zamanla ilgili süreç incelenirken bilginin doğrudan ve dolaylı iletimi üzerinde durulur. Aynı durumun mekânın somutlaĢma sürecinde de yer aldığı görülür. Kimi zaman direkt bilgi iletilse de genellikle dolaylı yoldan bilgi aktarımı kullanılmaktadır. Aynı yöntemin kullanımı tekrara yol açacağı için aĢağıdaki tercihlerle bu sıkıntının önüne geçilir. Tümevarım yöntemi, vericinin sıklıkla tercih ettiği yollardandır. Bir yerle ilgili, oraya özel nesne ya da hareketler iletilerek alıcının sonuca ulaĢması hedeflenir. (Ayna, makas, tıraĢ gibi sözcüklerin berber dükkânını iĢaret etmesi vb.) Ġkinci yol, vericinin en fazla tercih ettiği yöntemdir. Burada önce herhangi bir mekânla ilgili bilgilendirme yapılır. Bu bilgilerin her biri birer ipucu olarak kullanılmaktadır. Daha sonra bu ipuçlarından bir tanesi kullanılarak alıcının eski bilgide saklı olan mekâna ulaĢması hedeflenir. Bu aĢamadaki sıkıntı, anahtar bilginin hatırlanmasında saklıdır. Cümlelerarası anlam bağını sağlayan bu anahtardan yoksun olmak, mekânla ilgili sonuca ulaĢılmasını imkânsız kılar. Bu yol, basit bir denkleme döküldüğünde eski bilgi + yeni bilgi = sonuç Ģeklinde ifade edilebilir. Bir diğer yol, iki mekân arasında geçiĢ yapmaktır. Konumu bilinen iki yer arasında bir hareket söz konusu olduğunda yeni mekânla ilgili sonuca ulaĢmak için hareket, hareketi yapan kiĢinin kimliği ve hareketin süresiyle ilgili bilgiler kullanılır. Dil dıĢı göndergeler yardımıyla alıcı bu bilgileri göz önüne alarak yeni mekânı belirler. Son olarak, somutlaĢma sürecinde en fazla görev üstlenen etken Ģüphesiz bağlamdır. Alıcı birçok bilgiye bu birliklerin oluĢturduğu sistem aracılığıyla ulaĢır. Bu sistemde mekân, zaman, kiĢi ve olaylar 161 arasındaki bağ kullanılmaktadır. Sahip olunan bilgilerin her cümlede tekrar edilmesi olanaksızdır. Bu yüzden devreye cümleler arasındaki bağ girer. Yüzey yapıda görülmeyen bu bağ, iletiĢimin görünmez kahramanlarındandır.  Ġncelemeler göstermektedir ki mekân, sadece olayların geçtiği yeri göstermek amacıyla somutlaĢtırılmaz. Mekânın somutlaĢtırılmasının ilk amacı belki de yaĢananların alıcı tarafından çok daha net bir Ģekilde resmedilmesini sağlamaktır. Ancak anlatıda bundan çok daha fazlası söz konusudur. Vericinin ipuçlarını sıkça kullandığı bilinmektedir. Kimi bölümlerde anlatıyla ilgili önemli bilgilere ulaĢabilmenin tek yolu, mekânı somutlaĢtırmaktan geçmektedir. Anahtar bilgi olarak değerlendirilen bu ayrıntılar, somutlaĢma sürecinin ortaya çıkardığı bilgilerdir. Bu nedenle sürecin somutlaĢtırılmaması, verici-alıcı arasındaki bilgi bağlantısında kopukluğa neden olur. Mekânın somutlaĢtırılması, alıcıyı zaman hakkında da bilgilendirebilmektedir. GeçmiĢte yaĢanan olaylara ev sahipliği yapan yerler, o dönemle bir bağ oluĢturur. Bunun sonucunda, anlatıda zamanı belirlenemeyen bir bölümün içerisinde daha önce bahsedilen ve o dönemle özdeĢleĢmiĢ bir mekânı kullanmak, o bölümün hangi dönemi anlattığını göstermektedir. Kağızman, askerlik günlerinin geçtiği yerdir. Dolayısıyla orayla ilgili bilgiler iletildiğinde zamanın, kiĢinin askerlik yaptığı dönem olduğu sonucuna ulaĢılır. Mekânlar, orada bulunan kiĢilerin psikolojisi ya da amaçlarıyla ilgili bilgileri de içlerinde barındırmaktadırlar. Sinemada buluĢan bir çiftle deniz kenarında Ģık bir restoranda görüĢen bir çiftin amacı, hiç Ģüphesiz birbirlerinden farklıdır. Bu nedenle, olaylara yer vermeden önce dahi mekânla ilgili somutluğa ulaĢmak, kahramanların amaçlarıyla ilgili bilgi edinmesini sağlamaktadır. Semboller, içlerinde çok fazla bilgiyi barındırmaları nedeniyle anlatı için önemli unsurlardandır. Yeri geldiğinde verici, tek bir sözcükle tüm bilgileri gün yüzüne çıkarabilmektedir. Anlatıda birkaç mekânın bu özellikte kullanıldığı görülür. Böylece sadece o yerin adı verilerek ya da o yerle ilgili daha önce somutlaĢma aĢamasında kullanılan bir bilgi iletilerek birçok duygu ve düĢünce alıcıya ulaĢmıĢ olur. 162  ġimdiye kadar somutlaĢma sürecinin ilerletilmesinin anlatıya olan hizmetinden bahsedilmektedir. Bu durumun yanında sürecin kasıtlı olarak düĢük tutulduğu ya da mekânın soyut kalmasına özen gösterildiği örneklerle karĢılaĢılmaktadır. Bu nedenle alıcıyı bilgilendirmenin yolu sadece mekânı somutlaĢtırmaktan geçmez. Mekân, kasıtlı olarak soyut tutularak ya da birkaç seviye somutlaĢtırılarak da alıcı çok daha farklı bilgilere yönlendirilebilmektedir.  Mekân somutlaĢtırılırken ön, arka, karĢı, yan, çapraz vb. birçok yön anlamına sahip sözcük kullanılmaktadır. Bu sözcüklerin kullanımında dikkati çeken unsur, sözcüklerin somut bir ada ihtiyaç duymasıdır. Aksi hâlde sürece katkılarından bahsetmek mümkün değildir.  ĠĢaret sıfatlarının kullanımı da yukarıdakine benzer bir durumdur. Bu defa ihtiyaç duyulan etken, bağlamdır. Eksik tekrar yapılarak kullanılan bu sözcüklerin gösterilenleri ancak bağlam göz önüne alınarak bulunabilir. Sadece gösterileni belirlenen bir sıfatın iĢaret ettiği mekân, somutluk seviyesinde ilerlemektedir. Aksi halde bu iĢaretlerin sürece katkısından bahsetmek mümkün değildir.  Mekânın somutlaĢma sürecinin anlatıdaki rolünün ne kadar büyük olduğu verilen örneklerle vurgulanmaktadır. Bu durumda sürecin sağlıklı ilerletilmesi, vericinin yükümlülüğüdür. Bazı yer bildiren sözcüklerin kullanımının az olması (yüznumara vb.), alıcının istenen bilgiye ulaĢamamasına neden olur. Bu tarz tercihlerin mekân için belirsizlik yaratacağını söylemek yanlıĢ olmayacaktır. KiĢi, zaman ve mekânın somutlaĢma süreci, bu kavramlarla ilgili özel sonuçların yanında, genel olarak somutlaĢma sürecine dâhil edilebilecek bazı sonuçlara ulaĢılmasını sağlamıĢtır. Bunlar, maddeler hâlinde Ģöyle sıralanabilir:  Dil birimlerinin soyuttan somuta geçiĢi tek aĢamada gerçekleĢmez. Elde edilen her veri, onu bir öncekinden daha somut yaptığı için birden fazla aĢamada adım adım somutlaĢır. Bu durum, bir sürecin varlığını gösterir. Bu nedenle soyuttan somuta geçiĢ, bir bütün olarak “somutlaĢma süreci” adı altında değerlendirilebilir. Aylak Adam’da ben zamiri, anlatının ilk cümlesiyle birlikte yerini almaktadır. Daha sonra metnin tamamına yayılan bilgiler aracılığıyla somutlaĢtırılmaya baĢlar. 163  SomutlaĢma süreci, vericinin tercihine göre çeĢitli Ģekillerde ilerleyebilir. Kimi dil birimleri, hızlı Ģekilde sürecin sonuna getirilirken kimileri çok daha yavaĢ somutlaĢtırılabilmektedir. Vericinin bir diğer tercihi, süreci bir bölümde ya da parçalayarak metnin tamamında ilerletmektir. Bazı bölümlerde bir iki paragraf içinde o dil birimiyle ilgili tüm bilgiler sıralanarak süreç, son aĢamaya kadar getirilir. Bazı dil birimlerini somutlaĢtıran verilerse romanın tamamına yayılarak farklı bölümlerde alıcıya ulaĢtırılır.  SomutlaĢma süreci tamamen verici-alıcı arasındaki iliĢkiye bağlı ilerler. Bu nedenle vericinin bilgiyi iletme yolları da önem kazanmaktadır. Burada göze çarpan en önemli konu, bilginin direkt ve dolaylı olarak iki ayrı Ģekilde iletilebildiğidir. Bilginin direkt verilmesi, doğrudan vericinin sözleriyle iletildiği anlamına gelmez. Direkt verilen bilgide sonuca ulaĢmak için dil içi ve dil dıĢı göndergelerin kullanımından sonra herhangi bir bilgiye ihtiyaç duyulmaz. Dolaylı yoldan verilen bilgideyse sonuca ulaĢmak için farklı bilgilerin yardımına ihtiyaç duyulur. Alıcı, bir yorumlama ya da çıkarım sonucunda bilgiye ulaĢır. Doğrudan bilgiye tüm alıcılar ulaĢırken dolaylı olanlara kimi alıcıların ulaĢamama olasılığı söz konusudur.  Dil birimlerini soyut ya da somut olarak tanımlarken aynı netlik her iki tarafta kullanılamaz. SomutlaĢma sürecinin varlığı, somutluğun farklı seviyelerde ele alınmasına neden olur. Bu nedenle sürece dâhil olan her dil birimi belli ölçülerde somuttur. Tamamen soyutluktan bahsedilebilir fakat tamamen somutluktan bahsetmek için bir kıstasa ihtiyaç duyulur. UlaĢılan sonuçlar göstermektedir ki bir dil birimi, tüm alıcılar tarafından aynı gösterilenle karĢılanabildiği takdirde tamamen somut olarak tanımlanabilir. Dil birimleri, bu kıstasa göre sorgulanabilecektir.  SomutlaĢma süreci, elde edilen bilgilerin kullanılabilirliği ve fazlalığına göre ilerlemektedir. Bu durum, verici ve alıcının özgürlüğüyle ilgili Ģu sonucu doğurur. Alıcı, bir dil birimiyle ilgili ne kadar bilgiye sahip olursa onu zihninde canlandırma aĢamasındaki özgürlüğü o kadar kısıtlanır. Bu nedenle somutlaĢma süreciyle alıcının özgürlüğü ters orantılıdır. Süreç ilerledikçe özgürlük geriler.  Gerçek dünya ve kurmaca dünya arasındaki fark ve benzerlik, somutluk seviyesine etki eden bir baĢka konudur. Her ne kadar anlatıdaki dünya kurmaca 164 olsa da verici, bu dünyayı gerçek unsurlarla beslemek durumundadır. Bu durum, bahsedilen gerçekliklerin alıcı tarafından bilinme durumuna göre somutluk seviyesinin değiĢmesine neden olur. Gözle görülmüĢ olan bir kiĢi ya da yerin somutluk seviyesi, Ģüphesiz çok daha ileride olacaktır. “Cumartesi saat ikide, Taksim‘de saatin altında buluşuruz, dedi.” (s. 62) örneğinde Taksim göndergesiyle verilen mekân bilgisinin alıcılar tarafından somutlaĢtırılıĢı farklı olabilir. Taksim’i gören, oradaki saatin konumunu bilen birinin kavrayıĢıyla görmeyeninki farklı olacağından somutluk düzeyini etkilediğini söylemek, yanlıĢ olmaz. Vericinin ansiklopedik bilgilere yer verdiği bölümlerde alıcının anahtar bilgiye sahip olmaması, somutlaĢmanın ilerleyememesine neden olur. Sonrasında kimi alıcılar için, ilerleyen bölümlerde sağlıksız iletiĢimin neden olduğu belirsizlikler ortaya çıkmaktadır.  SomutlaĢma sürecinin incelenmesi, seslerden cümleüstü birimlere kadar uzanan bağın çeĢitli örneklerle yüzey yapıda gösterilmesini sağlamıĢtır. Bu örnekler, soyuttan somuta geçiĢin, dil birimleri arasındaki anlamsal bağı sağlamak için kullanılan yollardan biri olduğunu göstermektedir. Kimi zaman bağlantının ipucu ya da anahtarı denilen bilgiler, somutlaĢma süreciyle elde edilen bilgilerdir. Bu nedenle sürecin sağlıklı ilerlemesi, aynı zamanda dil birimleri arasındaki anlam bağının da koparılmadan sürdürebilmesine imkân sağlar.  Bahsedilen ipuçları ve anahtarlar, ayrıntıların bütün üzerindeki etkisinin bir kez daha ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Romanda son derece önemli yeri olan bazı bilgilerin, somutlaĢma sürecinin ilerlemesi durumunda ulaĢılabilecek ipuçlarıyla çözülebilecek olması, sürecin anlatıda aldığı rolün büyüklüğünü göstermektedir.  Semboller, içlerinde çok fazla bilgiyi barındırmaları nedeniyle anlatı için önemli unsurlardandır. Yeri geldiğinde verici, tek bir sözcükle tüm bilgileri gün yüzüne çıkarabilmektedir. Anlatıda birkaç mekânın ve kiĢinin sembol olarak kullanıldığı görülür. Böylece sadece o yerin, kiĢinin adı verilerek ya da o yer, kiĢiyle ilgili daha önce somutlaĢma aĢamasında kullanılan bir bilgi iletilerek birçok duygu ve düĢünce alıcıya ulaĢmıĢ olur.  Bir bilginin iletilmesi ya da bir belirsizliğin giderilmesi için soyuttan somuta geçiĢin yapıldığı örneklerin yanı sıra soyutluğun kasıtlı olarak belirli seviyede tutulduğu ya da dil biriminin tamamen soyut bırakıldığı örneklerle de 165 karĢılaĢılmaktadır. Verici, alıcının önemli bir ayrıntıyı kaçırmaması için diğer dil birimlerini tamamen soyut bırakabilir ya da kısmi somutlaĢtırma yapabilir.  Soyuttan somuta geçiĢ yapılırken verici, birçok kavramdan faydalanmaktadır. Bunlardan en önemlileri; dil içi- dil dıĢı göndergeler, eksilti (sıfır tekrar)- eksik tekrar ve bağlamdır.  Her ne kadar çalıĢmada kiĢi, zaman ve mekânın somutlaĢma süreci incelense de birçok dil biriminin somutlaĢma sürecinde yer aldığı, zaman, mekân ve kiĢinin somutlaĢmasına katkıda bulunduğu görülür. En küçük dil birimi olan sesler dahi soyutken, aldığı bir görevle somutlaĢabilmektedir. Bunun yanında ekler ve ad, sıfat, zarf, zamir görevindeki sözcüklerin de bu sürece dâhil olduğu görülmektedir. Bir anlatının temel unsurlarından olan kiĢi, zaman ve mekân kavramlarının esas amaçları, olayla ilgili kiĢi, zaman ve mekânı belirtmektir. Ancak görülmektedir ki bu kavramlar vericinin tercihine göre farklı görevler kazanabilirler. Verici, mekânı somutlaĢtırarak zamanın belirlenmesini sağlayabilir ya da zamanın somutlaĢması kiĢi veya mekânın belirlenmesini sağlayabilir. SomutlaĢma süreci, dilin bu kavramlara yüklediği görevsel ve anlamsal zenginliği gün yüzüne çıkarır. “Kağızman dönüşü, trende karşısına oturan adamı hatırladı.” (s. 131) örneğinde, alıcıyı olayların zamanıyla ilgili sonuca götüren bilgi, Kağızman sözcüğünde yatar. Kağızman, C’nin askerlik günlerinin bir bölümünü geçirdiği yerdir. Mekân bilgisi ön planda olmasına karĢın sözcük, olayların C’nin hayatında hangi zaman dilimine ait olduğunu gösterir.  Dil birimlerinin somutlaĢma süreci incelenirken ulaĢılan, yukarıda maddeler halinde sıralanan bulgular, sağlıklı bir iletiĢimin kurulmasında somutlaĢmanın etkin rol üstlendiğini göstermektedir. SomutlaĢma sürecinin incelenmesi, metnin arka plan bilgisinin fark edilmesini sağlar. Bütün alıcıların, arka plana aynı Ģekilde hâkim olması mümkün değildir. Alıcının bilgi düzeyine, yaĢadığı yere, yaĢına vb. özelliklerine göre bu durum değiĢiklik göstermektedir. Her ne kadar kiĢiler arasındaki algı düzeyi farklı olsa da bu durum sadece onlar arasındaki farkı ortaya çıkarır. Her Ģekilde sürecin, metnin çok daha iyi algılanmasına yardımcı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Vericinin iletmek istediği düĢüncelerin 166 gözden kaçırılma olasılığı azalır ki bu durum alıcının verilere eksiksiz ulaĢmasına olanak sağlar.  Verici, dil içi ve dil dıĢı göndergeleri, ansiklopedik bilgileri, tekrarları, bağlamı, sembolleri ya da oluĢturduğu anahtar bilgileri kullanarak alıcının, metnin arka planındaki bilgi ağına ulaĢmasını sağlar. Bu ağ, birbiriyle öylesine sıkı iliĢkili olarak örülmüĢtür ki onu oluĢturan bir bilginin somutlaĢması, diğerlerinin daha iyi anlaĢılmasını sağlar. Böylece alıcı-verici arasındaki iletiĢim, çok daha sağlıklı ve eksiksiz olarak devam eder. 167 2. KAYNAKLAR AKSAN Doğan, Anlambilim; Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin Yayınevi, Ankara, 1999. AKSAN Doğan, Her Yönüyle Dil; Ana Çizgileriyle Dilbilim, C.I-II-III, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009. AKġEHĠRLĠ Soner, “Türkçede KonuĢma Zamanı, Olay Zamanı ve Referans Zamanı ĠliĢkileri”, Turkish Studies, 2010, http//www.turkishstudies.net. ATILGAN Yusuf, Aylak Adam, (ed. Murat Yalçın), 35. B., Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 2014. AYDIN Hasene, “Dilde En Az Çaba Ġlkesi Üzerine”, Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi, 2011, http//www.nobel.gen.tr, ss. 1-6. BENZER Ahmet, Türkçede Zaman, Görünüş ve Kiplik, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2012. DĠRLĠKYAPAN Jale Özata, “Yusuf Atılgan’ın Kentinde Sınırda Yürüyen Öykü KiĢileri”, Turkish Studies, 2014, http//www.turkishstudies.net. DOLUNAY KürĢad Salih, Türkiye Türkçesinde Zaman, Berikan Yayınevi, Ankara, 2012. ERGĠN Muharrem, Türk Dilbilgisi, 20.B., Bayrak Yayınları, Ġstanbul, 1999. GÜLENSOY Tuncer, Türkçe El Kitabı, Bizim Gençlik Yayınları, Kayseri, 1995. GÜLSEVĠN Gürer, “Türkiye Türkçesindeki Zaman ve Kip Çekimlerinde BirleĢik Yapılar Üzerine”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1996”, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2000. GÜNAY Doğan, Metin Bilgisi, Multilingual Yayınevi, Ġstanbul, 2007. KARAHAN Leyla, ““Sonra, Önce” Kelimelerinin Edat Kategorisi Ġçindeki Durumu”, Türk Dili Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara, 2011, ss. 271-282. KARAHAN Leyla, “Yükleme ve Ġlgi hâli Üzerine Bazı DüĢünceler”, Türk Dili Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara, 2011, ss. 211-218. KIRAN Zeynel, Dilbilime Giriş, 2. B., Seçkin Yayınevi, Ankara, 2002. KIRAN Zeynel- KIRAN, AyĢe Eziler, Yazınsal Okuma Süreçleri, 4. B., Seçkin 168 Yayıncılık, Ankara, 2011. NARLI Mehmet, “Romanda Zaman ve Mekân Kavramları”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.V, S.7, y.y. (yayın yeri yok), 2002, ss. 91- 107. ÜSTÜNOVA Kerime, Ad İşletimi, Kesit Yayınları, Ġstanbul, 2008. ÜSTÜNOVA Kerime, “Adlarda Tanımlılık”, A.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Uluslararası Türklük Bilgisi Sempozyumu: Bildiriler-2, y.y., Erzurum, 2009, s. 1179. ÜSTÜNOVA Kerime, “Eksik Tekrar”, Dil Bilgisi Sorunları, Kesit Yayınları, Ġstanbul, 2010, ss. 9-14. ÜSTÜNOVA Kerime, “Türkçede Zaman Kavramı ve ĠĢleniĢi”, Dil Bilgisi Sorunları, Kesit Yayınları, Ġstanbul, 2010, ss. 33-43. ÜSTÜNOVA Kerime, Dil Yazıları, 2.B., Akçağ Yayınları, Ankara, 2011. ÜSTÜNOVA Kerime, “Türkçede Dil Birimlerinin Soyuttan Somuta GeçiĢi Üzerine”, B.Ü. VI. Uluslar arası Büyük Türk Dili Kurultayı Bildirileri, y.y., Ankara, 2011, ss. 17-25. ÜSTÜNOVA Kerime, “Sözlüksel- Görevsel Dil Birimlerinin Sistemde Varlık BuluĢu Üzerine”, Dil Araştırmaları, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2013, ss. 21-27. ÜSTÜNOVA Kerime, “Metin Ġncelemelerinde Eksilti-Eksiklik Ayrımı”, Dil Araştırmaları, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2013, ss. 43-49. ÖZKAN Bülent, “Metindilbilimi, Metindilbilimsel BağdaĢıklık ve Haldun Taner’in On Ġkiye Bir Var Adlı Öyküsünde Metindilbilimsel BağdaĢıklık Görünümleri”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Adana, 2004, 13/I, s. 180. VARDAR Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1982. YAMAN Havva-AKKAYA Derya, “Dil Bilimin Kelime Öğretimine Açılan Kapısı: Bağlam Türleri”, Turkish Studies, 2012, http//www.turkishstudies.net. 169