T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİNLER TARİHİ BİLİM DALI EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAMESİ’NDE YAHUDİLER ve YAHUDİLİK (YÜKSEK LİSANS TEZİ) NAGİHAN ÖZTÜRK BURSA - 2019 T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİNLER TARİHİ BİLİM DALI EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAMESİ’NDE YAHUDİLER ve YAHUDİLİK (YÜKSEK LİSANS TEZİ) NAGİHAN ÖZTÜRK Danışman Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI BURSA – 2019 v ÖZET Üniversite: Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü: Sosyal Bilimler Anabilim dalı: Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı: Dinler Tarihi Tezin: Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı: xiii+110 Mezuniyet Tarihi: …/…/2019 Tez Danışmanı: Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAMESİ’NDE YAHUDİLER VE YAHUDİLİK Bu tez çalışmasında Evliya Çelebi’nin XVII. yüzyılda yazdığı eser olan Seyahatname’de Osmanlı çatısı altında yaşayan Yahudilerin nüfusu, ilgilendikleri meslekler, yaşadıkları bölgelerdeki mabetleri, mezarlıkları ve Osmanlı Devletinin Yahudilere karşı tutumu ele alınmıştır. Öncelikli olarak Yahudiler ile ilgili Seyahatname’de geçen bölümler tespit edilmiş ve bunlar doğrultusunda bölümler oluşturulmuştur. Ek kaynaklar kullanılarak o dönemde yaşayan Yahudiler hakkında daha fazla bilgi verilmeye çalışılmıştır. Birinci bölümde Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudilerin nüfus ve şehirlere göre dağılım haritası çıkarılmaya çalışılmıştır. Yahudilerin nüfus olarak daha yoğun yaşadığı şehirlerde, XV-XVII. yüzyıllar arasındaki değişim incelenmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde yaptıkları meslekler hakkında bilgiler ele alınmıştır. Yahudilerin daha çok uğraştıkları meslekler hakkında ayrıntılı bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde dini yaşantıları, yaşadıkları şehirlerdeki yoğunluğa göre mabet ve mezarlık sayılarına değinilmiştir. Anahtar Kelimeler Evliya Çelebi, Seyahatname, Osmanlı, Yahudi, Musevi, Sinagog, Mezarlık /Maşatlık vi ABSTRACT Name and Surname: Nagihan ÖZTRÜK University: Bursa Uludağ University Institution: Social Sciences Institue Field: Basic Islamic Sciences Branch: History of Religions Degree Awarded: Thesis of Total Page Number: xiii+110 Degree Date: …/…/2019 Supervisor: Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI JEWS and JUDAISM in EVLIYA ÇELEBI’S SEYAHATNAME This thesis deals with the population, occupations, synagogues, and cemeteries of the Jews living in the Ottoman Empire, and the attitude of the Ottoman Empire towards the Jews within the framework of Evliya Çelebi's Seyahatnâme (Travelogue). Firstly, the passages related to the Jews mentioned in the Seyahatnâme were determined and the chapters of the thesis were created. The thesis examined and elaborated the information provided by Evliya Çelebi about Jews by using additional sources. The first chapter tried to draw the distribution map of the Jews living in Ottoman lands according to their population and cities. It also examines the changes that took place in the cities, where the population of the Jews was densely populated between the XV-XVII centuries. The second chapter deals with the occupations of the Jews in the Ottoman Empire. The third chapter deals with the religious life of the Jews and the number of synagogues and cemeteries according to the density of the cities where they live. Key words: Evliya Celebi, Seyahatname, Ottoman, Jews, Jewish, Synagogue, Cemetery/Jewish cemetery vii ÖNSÖZ Osmanlı Devleti hüküm sürdüğü yüzyıllar boyunca farklı millet, kültür, din ve mezheplere ev sahipliği yapmıştır. Tam da bu noktada Evliya Çelebi’nin yazdığı Seyahatname geçmişte Osmanlıda yaşamış gayrimüslimlerin durumunu ve Müslümanlarla olan ilişkilerini anlamak ve günümüzde hâlâ Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan gayrimüslimlerle mukayese yapabilmek için büyük önem arz etmektedir. Çünkü Seyahatname sadece bir gezi kitabı olmayıp, ayrıntılı olarak verdiği bilgilerle o dönemdeki yaşantıyı gözler önüne sermektedir. Konumuz itibariyle Çelebi’nin Seyahatname’de nüfus, mahalle, ev, ibadethane, mezarlık, mesleklerin dağılımı hakkında verdiği bilgi ve rakamlar önceki ve sonraki yıllarda yazılmış arşiv bilgileri ve diğer eserleri karşılaştırmamızı kolaylaştırmaktadır. Özellikle nüfusla ilgili verdiği bölümlerde çoğunlukla nüfusun azlığı ve çokluğuna ilişkin gerekçeleri açıklamış olması daha kolay anlamımızı ve yorumlayabilmemizi sağlamaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi hakkında birçok eser yazılmıştır. Ancak birçok tez gayrimüslimleri incelerken nüfus, mabetler, ticaret veya belli bir bölge ile sınırlı tutulmuştur. Tezimizi farklı kılan ise, Seyahatname’de geçen Yahudileri bütün yönleriyle inceleyerek ve sadece Seyahatname’ye bağlı kalmadan diğer kaynaklardan da yararlanarak hazırlanmış olmasıdır. Ayrıca Seyahatname’de geçen birçok bölge hakkında bilgi verirken sadece XVII. yüzyıldaki durumu değil XV ve XVI. yüzyıldaki durumları hakkında da bilgi verilmeye çalışılmıştır. Tezimizin amacı Evliya Çelebi’nin XVII. yüzyılda yazdığı eserinde Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Yahudilerin durumlarını ve Müslüman ve diğer gayrimüslimlerle olan ilişkilerini tespit edebilmektir. Tezimizin bölümleri Seyahatname’den elde ettiğimiz bilgiler ışığında oluşturulmuştur. Birinci bölümde öncelikle Yahudilerin Osmanlı topraklarına göç etme sebeplerine kısaca değindikten sonra şehirleri alt başlıklara ayırarak nüfus ve mahalle sayılarından bahsedilmiştir. Bu bölümde Müslüman ve diğer gayrimüslimlerin sayıları da verilmeye çalışılarak, Yahudilerin nüfus oranının daha net bir şekilde anlaşılmasını sağlamak amaçlanmıştır. viii İkinci bölümde Yahudilerin uğraştıkları meslekler tek tek ele alınmış ve bu meslekler hakkında diğer kaynaklardan da ek bilgiler verilerek konunun açıklanmasına çalışılmıştır. Üçüncü bölümde Yahudilerin dini yaşantıları ve Osmanlıdaki dini yaşayışları hakkında genel bilgi verildikten sonra yaşadıkları bölgelerdeki mabet ve mezarlık sayılarına değinilmiştir. Bu tezin amacı; Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden yola çıkarak Osmanlıda yaşamış olan Yahudilerin yaşantılarını, Müslümanlarla olan ilişkilerini, Osmanlı’nın onlara karşı tutumunun nasıl olduğunu anlayarak geçmişten günümüze ışık tutabilmektir. Tezimizde birincil kaynak olarak Evliya Çelebi Seyahatnamesi kullanılmıştır. Öncelikli olarak Seyahatname incelenmiş, Yahudilerle ilgili olan bölümler tespit edildikten sonra alt başlıklar oluşturulmuştur. Çıkarımlarımız doğrultusunda bazı bölümlerde daha az bilgiye ulaşıldığı için mevcut kaynaklardan olabildiğince yararlanarak, ele alınan konuların daha iyi anlaşılmasına çalışılmıştır. Özellikle Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler olan İstanbul, Selanik, Safet ve Edirne gibi bölgelerde yelpazeyi biraz daha geniş tutarak XV. ve XVI. yüzyıl hakkında da bilgiler verilerek o döneme kadarki gelişimin izleri sürülmüştür. Meslekler bölümünde de Yahudilerin yoğun olarak uğraştıkları meslekler daha ayrıntılı olarak ele alınmış ve daha az yaptıkları veya meşgul oldukları mesleklerde yardımcı kaynaklarla bilgilendirmeler yapılmıştır. Mabetler konusunda Evliya Çelebi’nin çok fazla bilgi vermemesine rağmen farklı bir dinden bahsedildiği için okuyucunun anlamasını kolaylaştırmak adına ek bilgiler verilmiştir. Ayrıca yardımcı kaynaklarda olan ve Seyahatname’de bulunmayan konulara da değinilerek farklılıklar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmalarım esnasında konuyu belirlemede ve kaynaklara ulaşmada kütüphanesinden istifade ettiğim, bizleri sabırla dinleyen ve bu yolda ışık tutmaya çalışan Danışman Hocam Prof. Dr. Muhammet TARAKÇI Bey’e şükranlarımı arz ederim. Bursa -2019 Nagihan ÖZTÜRK ix İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI .................................................................................................... ii YÜKSEK LİSANS/DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU ............................ iii YEMİN METNİ ............................................................................................................. iv ÖZET................................................................................................................................ v ABSTRACT .................................................................................................................... vi ÖNSÖZ ........................................................................................................................... vii İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. ix KISALTMALAR .......................................................................................................... xii GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 A) EVLİYA ÇELEBİ’NİN KISACA HAYATI VE ESERİ ................................................. 1 B) KONUMUZ İLE İLGİLİ EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAMESİ ÜZERİNE YAZILAN BAZI ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ........................... 2 BİRİNCİ BÖLÜM NUFÜS VE YERLEŞİM YERLERİ A) OSMANLI DEVLETİ’NDE YAŞAYAN YAHUDİLERE GENEL BİR BAKIŞ .. 5 B) YAŞADIKLARI ŞEHİR VE MAHALLELER ................................................................ 12 1) Anadolu’da Yahudi Yerleşim Yerleri ................................................................. 16 a) İstanbul ......................................................................................................... 16 (1) Şuhut Kapısı ............................................................................................ 20 (2) Hasköy ..................................................................................................... 21 (3) Galata ....................................................................................................... 22 (4) Tophane ................................................................................................... 23 (5) Ortaköy .................................................................................................... 23 (6) Kuru Çeşme ............................................................................................. 23 (7) Arnavutköy .............................................................................................. 23 (8) Yeniköy ................................................................................................... 24 x b) Bursa .......................................................................................................... 24 c) İzmit ........................................................................................................... 25 d) Trabzon ...................................................................................................... 26 e) Erzurum ..................................................................................................... 27 f) Ankara ........................................................................................................ 27 g) Antakya ...................................................................................................... 28 h) Edirne ......................................................................................................... 30 i) İzmir ........................................................................................................... 34 2) Arap Ülkelerinde Yahudi Nüfusu ....................................................................... 34 3) Balkanlarda Yahudi Nüfusu ............................................................................... 45 İKİNCİ BÖLÜM İKTİSADÎ HAYATTA YAHUDİLER VE MESLEKLERİ A) OSMANLI YAHUDİLERİ MESLEK GRUPLARI ....................................................... 67 1) Büyük Gümrük Eminliği .................................................................................... 71 2) Defterdar ............................................................................................................. 73 3) Simsarlık ............................................................................................................. 73 4) Kasaplık .............................................................................................................. 74 5) Tereyağcılar Esnafı ............................................................................................. 75 6) Şırlugan (Susam yağı) Esnafı ............................................................................. 75 7) Peynirciler Esnafı ................................................................................................ 75 8) Yahudi Aktarları Esnafı ...................................................................................... 75 9) Cerrah ve Kan Alıcıları ....................................................................................... 76 10) Kalcılar Esnafı .................................................................................................. 77 11) Kuyumcu Kalıcıları Esnafı ............................................................................... 77 12) İncici Esnafı ...................................................................................................... 78 13) Yahudi Sarrafçısı .............................................................................................. 78 14) Rumatçılar Esnafı ............................................................................................. 79 15) Saf Altın ve Gümüş Tîzâpçıları (Kezzapçıları) ................................................ 79 16) Güdericiler Esnafı ............................................................................................. 79 17) Tenekeciler Esnafı ............................................................................................ 80 18) Düğmeciler Esnafı ............................................................................................ 80 xi 19) Atlasçılar Esnafı ................................................................................................ 80 20) Yahudi İbrişimcileri Esnafı ............................................................................... 80 21) Yahudi Çuhaları ................................................................................................ 80 22) Hil’atçibaşı ........................................................................................................ 82 23) Yahudi Meyhaneciler Esnafı ............................................................................ 82 24) Musikâr Sâzendeleri ......................................................................................... 84 25) Tanburcu Sâzendeler ........................................................................................ 85 26) Oyuncu, Çalgıcı ve Güldürücüler Esnafı .......................................................... 85 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DİNİ HAYAT VE ZİYARET YERLERİ A) OSMANLI YAHUDİLERİNİN DİNÎ HAYATINA GENEL BİR BAKIŞ ............. 88 B) YAHUDİ MABETLERİ: HAVRA/ SİNAGOGLAR ..................................................... 90 C) YAHUDİ HÂKİMLERİ: HAHAMLAR ............................................................................ 91 D) YAHUDİ MEZARLIKLARI ................................................................................................. 93 SONUÇ ........................................................................................................................... 97 KAYNAKÇA ................................................................................................................. 99 xii KISALTMALAR bkz. : Bakınız c. : Cilt Çev. : Çeviren Hz. : Hazreti sy : Sayı s. : Sayfa Numarası bs : Baskı vb. : Ve Benzeri t.y. : Yayın Tarihi Yok Seyahatname : Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1 GİRİŞ A) EVLİYA ÇELEBİ’NİN KISACA HAYATI VE ESERİ Evliya Çelebi XVII. yüzyılda yaşamış ve yazdığı eserle adından çokça söz ettirmiş önemli bir şahsiyettir. Eser, yüzyıllar boyunca Müslüman ve gayrimüslimler tarafından eğitim, sosyal, kültürel, tarih, coğrafya, din gibi birçok farklı alanda kaynak olarak kullanılmıştır. Bunun sebebi ise; Evliya Çelebi’nin yaptığı seyahatlerde tek düzey bir bakış açısına sahip olmadan gittiği yerleri elinden geldiğince her yönüyle inceleyerek ve hatta bazen en ince ayrıntılarına dahi inerek eserini kaleme almış olmasıdır. Çelebi’nin bu çok yönlü bakış açısı günümüzde birçok makale, tez, kitap ve araştırmaya da kaynaklık etmiştir. Evliya Çelebi’nin hayatına göz attığımızda eserin oluşma sürecini daha net bir şekilde anlamaktayız. Çelebi hayatı boyunca gerek Enderun’da aldığı eğitim sayesinde gerekse babasının sarayda Kânûni Sultan Süleyman’dan Sultan İbrahim’e kadar olan dönemde padişahlara hizmet etmesiyle saraya yakın olmuştur. Onun seyahatlere başlamasına öncülük eden ise babasıdır. Çelebi çocukluğundan itibaren babasının ve arkadaşlarının seyahatlerini dinleyerek büyümüştür. Hayal dünyasında kurduğu seyahat planlarını gördüğü rüya ile nihayete erdirmiştir. Kendi anlatımına göre, 1040 yılı Muharrem ayında aşure gecesinde (16 Ağustos 1630) rüyasında İstanbul’da Ahi Çelebi Camii’nde Peygamberimizi görmüş. Yanına yaklaşarak Peygamberimize “Şefaat yâ Rasûlallah” diyeceği yerde heyecandan “Seyahat yâ Rasûlallah” demiş. Peygamberimiz de onun duasına istinaden seyahat izni vermiştir. Gördüğü rüyanın etkisinden kurtulamayan Evliya Çelebi hayallerini gerçekleştirecek adımı atarak seyahatlere başlamış ve sadece gezmekle yetinmeyip bu gezilerini kaleme alarak ölümsüz bir eser oluşturmuştur.1 Çelebi seyahatine hem devletin başkenti hem de büyüdüğü şehir olan İstanbul’dan başlamıştır. Bütün sokaklarını karış karış gezen Çelebi şehir hakkında bir cildi oluşturacak kadar ayrıntılı bilgi vermiştir. Daha sonra yolculuğuna Bursa’dan devam ederek Anadolu, Balkan ve Arap şehirleriyle eserini tamamlamıştır. Ele aldığı 99 1 Mücteba İlgürel, “Evliya Çelebi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1995, c. 11, ss. 529-30. 2 yerleşim yerinin nüfusu, coğrafi durumu, kültürü, sosyal hayatı, cami, kilise, havra gibi ibadet yerleri, menkıbeler gibi birçok konuya değinmiştir. B) KONUMUZ İLE İLGİLİ EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAMESİ ÜZERİNE YAZILAN BAZI ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ 1. “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Anadolu’da Yaşayan Gayrimüslimlerin Durumları”, M. Sami BAYBAL, (Yüksek Lisans Tezi), Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.101 Tez çalışması üç bölümden oluşmaktadır. Yazar birinci bölümde; Evliya Çelebi’nin hayatı, seyahatnameyi yazmaya nasıl başladığı ve bazı seyahat anıları hakkında bilgi vermiştir. İkinci bölümde; Seyahatname’nin geçmişten günümüze dair öneminden bahsedildikten sonra, bütün ciltlerde hangi şehirlerden bahsedildiğine kısaca değinmiştir. Üçüncü bölümde, yani tezin asıl konusunu oluşturan bölümde öncelikle Osmanlı topraklarında yaşamış olan din ve mezhepler ( Ortodoks, Katolik, Ermeni ve Yahudi) ile ilgili açıklamalar yapmış; ardından Anadolu’da yaşayan gayrimüslimleri Evliya Çelebi’nin eserindeki sıralamayı göz önünde buldurarak değinmiştir. Ayrıca yazar Anadolu olarak sınırlandırdığı tezinde, günümüz Türkiye sınırlarını temel olarak aldığını söyleyerek konuya açıklık getirmiştir. Bu bölüm Tanzimat’tan önce gayrimüslim nüfus ve XVII. yüzyılda Osmanlının gayrimüslimlere karşı tutumu kısaca ele alındıktan sonra tez, sonuç kısmıyla tamamlanmıştır.2 2. “Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Anadolu Coğrafyasındaki Gayrimüslim Mabetleri”, Muzaffer ÖZBAY, (Yüksek Lisans Tezi), Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 92 Tez iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; Evliya Çelebi’nin hayatı, yazdığı eserler ve seyahatlerinden bahsedildikten sonra gayrimüslim mabetleri olan kilise, havra ve manastırın, onlar için önemi açıklanmaktadır. 2 M. Sami Baybal, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’nde Anadolu’da Yaşayan Gayrimüslimlerin Durumu, (Yüksek Lisans Tezi), Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992. 3 İkinci bölümde Anadolu’daki gayrimüslim mabetleri ek kaynaklar yardımıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Ancak yazarın yapmış olduğu sıralama Seyahatname’ye göre değil alfabetik olarak oluşturulmuştur. Tez sonuç kısmıyla nihayete ermiştir.3 3. “Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ndeki Çokkültürlülük Yansımaları: Bilâdüşşâm”, Semiha Muhterem ATAMAN, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, s. 122 Yazar tezinin kapsamını Şam beldeleri olan ve günümüzde Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün’ü içine alan bölge olarak belirlemektedir. Eserin giriş kısmında Evliya Çelebi, Seyahatname ve Osmanlıdaki millet sisteminden bahsedilmektedir. Üç bölümden oluşan tezin birinci bölümünde yazar, Şam bölgesindeki şehirleri ele alarak burada yaşayan farklı millet ve dinlerin yaşantılarına birbirleriyle olan ilişkilerine değinmektedir. İkinci bölümde şehirlerde bulunan mabetlerin özellikleri ve sayılarından bahsedilmektedir. Üçüncü bölümde Evliya Çelebi’nin gayrimüslimlerden bahsederken ki üslup ve söylemleri üzerinden bir değerlendirme yapılmaktadır.4 4. “Evliya Çelebi ve Eremya Çelebi’ye Göre XVII. Yüzyıl İstanbul Hayatı”- Nihal KURT BUDAK, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 187 Diğerlerinden farklı olarak bu tezde, kitaplarını aynı dönemlerde yazmış iki yazarın eserleri karşılaştırılmıştır. Yazar, tezini, ele aldığı kitapların İstanbul bölümleriyle sınırlandırılmıştır. Birinci bölümde şehrin fiziki haritası çizildikten sonra Osmanlının İstanbul’u fethine gelene kadar hüküm süren devletlerin dönemindeki durumundan bahsedilmiştir. İkinci bölümde şehrin nüfusu, iktisadi hayatı, mimarisi ve halkın yaşam tarzına değinilmiştir. Üçüncü bölümde yazar, iki müellifin seyahatlerinde çizdikleri farklı güzergâh ve bakış açısını ayrı ayrı ele alarak değerlendirilmiştir.5 3 Muzaffer Özbay, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Anadolu Coğrafyasındaki Gayrimüslim Mabetleri, (Yüksek Lisans Tezi), Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010. 4 Semiha Muhterem Ataman, Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sindeki Çokkültürlülük Yansımaları: Bilâdüşşâm, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, 2015. 5 Nihal Kurt Budak, Evliya Çelebi ve Eremya Çelebi’ye Göre XVII. Yüzyıl İstanbul Hayatı, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011. 4 5. “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ne Göre İstanbul’da Esnaf, Zanaat ve Ticaret”, Zeynep ERDURAN, (Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale: Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 273 Tez açıklamalı metin olarak da sunulduğu için söylem ve üslup bakımından çoğunlukla Seyahatname’ye bağlı kalınarak oluşturulmuştur. Evliya Çelebi’nin eserinin birinci cildinde şehirleri anlattıktan sonra yeni bir başlık açarak ele aldığı ticaret ve mesleklerle ilgili bölüm aynı üslup ve sıralama ile tezin bölümleri oluşturulmuştur. Bölümler ek kaynaklar yardımıyla genişletilmeye çalışılmıştır.6 6 Zeynep Erduran, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ne Göre İstanbul’da Esnaf, Zanaat ve Ticaret, (Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale: Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006. 5 BİRİNCİ BÖLÜM NUFÜS VE YERLEŞİM YERLERİ A) OSMANLI DEVLETİ’NDE YAŞAYAN YAHUDİLERE GENEL BİR BAKIŞ Osmanlı Devleti tarih boyunca farklı milletlere ve dinlere mensup birçok insanı aynı çatı altında toplayan bir yapıya sahip olmuştur. Onun bu özelliği, bazen fethettiği yerlerde yaşayan gayrimüslimlere sağladığı haklardan dolayı şehirde yaşamaya devam etmeleri, bazen de Osmanlı yönetiminden memnuniyetten dolayı dış göçler almasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı sınırları içinde yaşayan gayrimüslimlere, hem dinlerini özgürce yaşama hem de olabildiğince kendi kurallarına göre yönetme hakkını verebilmek için millet sistemini getirmiştir. Millet sistemi; “Osmanlı Devleti’nin, egemenliği altındaki toplulukları din ya da mezhep esasına göre örgütleyerek yönetmesine denilmektedir.” Osmanlıda yaşayan topluluklar Müslüman ve gayrimüslim olarak ayrılmaktadır. Gayrimüslimler de Ehl-i Kitap olanlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) ve Ehl-i Kitap olmayanlar olarak ikiye ayrılmaktadır.7 Osmanlının genel olarak hâkim olduğu topraklara bakıldığında ise daha çok Ehl-i Kitap olan grupla muhatap olduğu görülmektedir. Biz de bu gruptan tezimizin konusu olan Yahudileri ele alacağız. Osmanlıda kalabalık gruplardan biri olan Yahudiler için Museviler kelimesi de kullanılmaktadır. Yahudi kelimesi; Hz. Yakup’un on iki oğlundan dördüncüsü olan Yahuda’nın ismine binaen İsrailoğullarına verilmiş bir isimdir.8 Musevi terimi dinî olarak; Hz. Musa’nın yaydığı dinden olanlar anlamına gelmektedir. Osmanlıda daha çok 7 Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, İstanbul: Risale Yayınları, 1990, ss. 17-18. 8 Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Mehmet Alparslan Küçük, Dinler Tarihi, 4. bs., Ankara: Berikan Yayınevi, 2014, s. 321. 6 Rabbâni, Karaî ve Samirî mezhepleri bulunmaktadır. Ancak bunlar arasında en çok mensubu bulunan mezhep Rabbanîlerdir. Bu nedenden dolayı Osmanlıda kullanılan Yahudiler ifadesi ile genellikle Rabbanî mezhebine mensup Yahudiler kastedilmektedir.9 İstanbul’un fethinden önce ve sonra, Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudiler vardı. Gerek fetih sırasında Yahudilerin o bölgede yaşaması gerekse padişahların gayrimüslim ve Müslümanları Osmanlı topraklarına davet etmesi olsun, Yahudilerin tercih ettiği bir devlet haline gelmiştir. Konumuz itibariyle ele alacağımız Yahudilerin ilk cemaati Bursa’da 1326 yılında kurulmuştur.10 Ancak en kalabalık göç faaliyetlerinden biri XV. yüzyılda olmuştur. Peki, Osmanlıya bu kadar yoğun göç olmasının arkasındaki gerçek sebep nedir? Tezimizde ele alacağımız konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, Yahudilerin Osmanlı topraklarına göçleri konusunda kısa da olsa değinmek önem arz etmektedir.11 Göçlerin başlangıç noktası olarak, Aragon Kralı Ferdinand ile Kastilya Kraliçesi İzabel’in evlenerek ülkelerini birleştirme kararı almalarını belirleyebiliriz. Çünkü onların bu evliliğinden ve ülkelerin birleşmesinden Hıristiyanların beklentisi, ülkeyi dini bakımdan temizlemek ve Heretikleri cezalandıracak bir mahkeme kurulmasını sağlamaktı. Bu konuda da Thomas Torquemada (aslen Yahudi’dir) başı çekmekteydi. Torquemada, Kraliçeden tahta çıktığı taktirde sapıkların cezalandırılacağına dair söz almıştı. Kral Ferdinand ve Kraliçe İzabel evlendikten sonra Yahudilere yapacakları uygulamalar ile ilgili bazı tereddütleri oluşmaya başlamıştı. Çünkü Engizisyon mahkemelerinin kurulmasıyla kendi hâkimiyetlerinin zedelenebileceğini düşünüyorlardı. Ancak kilisenin baskılarına daha fazla dayanamayarak mahkemenin kurulmasını kabul etmek zorunda kalmışlardı.12 Aslında Engizisyon mahkemeleri Ortaçağ’da dini sapıklıklarla mücadele etmek için Katolik Kilisesi tarafından kurulan özel mahkemelerdir. Bu mahkemeler ilk başta Papanın otoritesine karşı çıkan ve dini konularda Katolik Kilisesi’nden farklı düşünenleri yargılamasına rağmen, daha sonra 9 Rahmi Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), Ankara: Atıf Yayınları, 2014, ss. 12-13. 10 Yusuf Besalel, Yahudi Tarihi, İstanbul: Üniversal Dil Hizmetleri ve Yayıncılık, 2000, s. 233. 11 Daha fazla bilgi için bkz. Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, çev. Meriç Sobutay, İstanbul: Kapı Yayınları, 2008, ss. 5-24. 12 Ahmet Hikmet Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, 2. bs., Ankara: Berikan Yayınevi, 2015, s. 55. 7 İspanya’da Hıristiyan olmayan Yahudi ve Müslümanlar da yargılamalara maruz kalmışlardır.13 Nihayetinde 1478’de Papalık İspanya’da bir Engizisyon mahkemesi kurulmasını emreden mektubunu yayınladıktan sonra ilk mahkeme 1480’de kurulmuştur. 1483’de de Thomas Torquemada mahkemeye Baş Engizisyoncu olarak atanmıştır. Hemen işe koyulan Torquemada, 37 maddelik bir yönerge hazırlamıştır. Yahudileri ayırt edebilmek için uygulanan kurallardan bazıları ise şöyledir: “Madde 4: Musa’nın şeriatine saygı göstererek cumartesi günleri çalışmayan, ateş yakmayan ve temiz giyinen; Madde 5: Yiyeceği etin yağını ayıran ve su ile yıkayıp temizleyen veya etin kanını akıtan; Madde 7: Mukaddes Kilisenin yasak ettiği günlerde et yiyen; Madde 20: Davud’un mezamirini okuduğu halde, sonunda “Baba, Oğul ve Ruhu’l- Kudüs aziz olsun” demeyen Madde 31: Ölüm sekerâtı esnasında duvara doğru yüzünü çevirip, ruhunu teslim eden”14 Ahmet Hikmet Eroğlu, kitabında J. Michelet’ın Engizisyon mahkemelerinde yargılamalarla ilgili görüşünden şöyle bahsetmektedir: “Albigeos’lardan beri buna benzer hal görülmemişti. Ateşte yakılmak açlık, yokluk, sefaletler ve denizde boğulmalarla dolu ani bir firar felaketi yüzünden, on yıl içinde bir milyona yakın Yahudi, bir o kadar da Mağrib’li telef olmuştu… Engizisyon, Sevilla şehrinin kapılarına, her köşesinde bir insan yakılan, içleri boş birer peygamber heykeli bulunan, taştan işkence yerleri yaptırdı; iniltiler yükseliyor yanık yağ kokuları genizleri dolduruyor, dumanlar etrafı bürüyor, her taraf kokuyordu. Fakat ölümü bekleyenleri dehşet veren çehreleri ve kıvranmaları görünmüyordu. Bir şehrin yalnız bir tek yıl içinde (1481) erkek ve kadın, zengin veya fakir olmak üzere iki bin insanın ateşte yakıldığı bütün bir milletin alevlere kurban edildiği tespit olunmuştur…”15 Mahkemelerde yargılananlar sadece Yahudiler olmayıp, baskılara dayanamayarak Hıristiyanlığa geçen ancak onların hala Yahudi dinine bağlı kaldıklarını düşündükleri 13 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 54. 14 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 55. 15 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, ss. 54-56. 8 Marranos’lar da16 işkencelerle sorguya çekilmişlerdir. Her şeyi itiraf edip af dileyenler ise; oruç, dua, kutsal yerleri ziyaret, kırbaçlama ve çeşitli hapis cezaları gibi uygulamalarla ıslah edilmeye çalışılmışlardır. Yahudi olduklarını itiraf etmeyenler ise resmi makamlarca sırığa bağlanıp yakılarak idam edilmişlerdir. Bu idamlar topluluk önünde “Auto-de fe” (iman gösterisi) adı altında yapılmaktaydı. İdam esnasında, üstlerine “sanbentino” adını verdikleri üzerinde siyah haçlar çizilmiş, sarı çuval şeklinde giysi ve uzun külahlar giydirilmekteydi. Bu uygulamalar Engizisyon mahkemelerinin Portekiz’de 1821’de, İspanya’da 1834’de kaldırılmasına kadar devam etmiştir. Bu süre zarfında yüzbinlerce kişi mahkûm, on binlerce kişi ise idam edilmiştir.17 Sadece dini sahada kalmayan baskılar ekonomik sahaya da sıçramıştır. Krallık Torquemada’nın isteği üzerine yeni Hıristiyanları Yahudilerin elinden kurtarmak için, Yahudilerin ayrı bir mahalleye taşınmalarını emretmiştir. Ancak buradaki asıl amaç, güçlü bir rekabetle Yahudileri ve Konversoları18 iktisadi bakımdan zora sokmaktı. Ancak yapılan çalışmalar ters tepki doğurmuş Yahudi ve Konversolar arasındaki bağı güçlendirmiştir.19 Kral ve Kraliçe yaptıkları baskılara rağmen Yahudileri Hıristiyanlaştıramayınca onları ülkeden kovmaya karar vermiş, İspanya’daki son Müslüman toprağı olan Granada’yı da Ocak 1492’de ele geçirmeleriyle birlikte Yahudileri kovmak için uygun bir zemin bulmuşlardır. 31 Mart 1492’de yayınladıkları fermanda Yahudileri kovmanın gerekçesi olarak, Yahudilerin Katolik Dini’ni Yahudileştirmek istedikleri için ülkeden kovulması gerektiğini göstermişledir. Fermanı hemen uygulamaya koyan Hıristiyanlar, Yahudilere Temmuz ayının sonuna kadar ülkeyi terk etme zorunluluğu getirmiş ve giderken de altın, gümüş ve para götürmelerini yasaklamışlardır.20 Fermanın metni şöyledir: 16 İspanyol ve Portekizlilerin, Yahudi iken Hristiyanlığı kabul etmiş kişiler için kullandıkları bir aşağılama terimidir. Fred Skolnik, Michael Berenbaum (ed.), “Marrano”, Encyclopaedia Judaica, Jerusalem: Keter Publishing House, 2007, c. 13, s. 559. 17 Besalel, Yahudi Tarihi, ss. 78-79. 18 Konverso: Uygulanan baskıların etkisiyle Yahudilerin bir kısmı başka dine geçmişlerdir. Yahudiler dinlerini değiştirmiş gibi görünseler de, eski dinlerine inanmaktan vazgeçmemişlerdir. Bu şekilde gizliden Yahudilik inancını sürdüren kişiler için “konverso” kavramı kullanılmaktadır. Moshe Sevilla- Sharon, İsrail Ulusunun Tarihi, Yeruşalayim: Graph Press, 1981, s. 131. 19 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 56. 20 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 57. 9 “Tanrı’nın inayeti ile ülkeyi, yani Kastilya, Aragon, Leon, Mursia, Mayorka, Sardunya, Granada ve Navara’yı yöneten biz Ferdinand ve İsabella… Anusim’in21 (Marranos) feryâd ve figanları bize kadar ulaştı. Onların bazılarının yakılması bazılarının da ömür boyu hapsedilmesine karar verilmiştir… Engizisyon memurları onların şeytanî davranışlarını araştırmaya başlamışlardır. Bunlar, Anusim’in serkeş tavrı ve Hıristiyanlığın gereklerini yerine getirmelerinin asıl sorumlularının Yahudiler olduğunu tespit etmişlerdir. Yahudiler onlara kendi yaşam tarzlarını, hukuk kurallarını ve inançlarını öğrettikleri gibi, oruç ve bayramlarının esaslarını da belletiyorlarmış. Bu sebeple İspanya’da Yahudiler bulunduğu sürece, onların (Anusim) gerçek anlamda dinin bütün gereklerini yerine getiren Hıristiyan olamayacakları aşikârdır. Bu sebeple, suçlarının cezası daha ağır olmasına rağmen biz, Yahudilerin krallığımızdan çıkarılmasına karar vermiş bulunmaktayız. Gerçi biz kendilerine merhametli davrandık. Bu sürgün cezasıyla yetindik… 1 Mayıs’tan itibaren Temmuz ayının sonuna kadar 3 ay içerisinde Yahudilerin krallığımız topraklarından bir başka memlekete gitmeleri gerekmektedir. Bu emrimize itaat etmeyen, belirtilen süre içerisinde ülkemizi terk etmeyen Yahudiler, bulundukları yerde idam edilecekler ya da Hıristiyanlaştırılacaklardır…”22 Fermanın yayınlanmasıyla birlikte Yahudiler telaşa düşmüşlerdir. Bu durumdan kurtulmak için çare olarak Kral ve Kraliçeyi ikna etme yoluna gitmişlerdir. Hatta Kral Ferdinand’ın yanında yüksek rütbede görevli olan Yahudi Abronel büyük meblağda para dahi teklif etmiştir. Ancak Yahudilerin yaptıkları Torquemada’nın kulağına gidince hemen harekete geçerek “Dikkat edin! Yahuda Hz. İsa’yı otuz gümüşe sattı. Şayet bu alışverişi kabul ediyorsanız, Onu (İsa) daha büyük bir paraya satın. Ben istifa ediyorum ve bu işten elimi çekiyorum. Fakat bunun hesabını Tanrı’ya verirsiniz” diyerek Kral ve Kraliçe’ye tepkisini göstermiştir. Torquemada’nın bu çıkışına daha fazla dayanamayan Kral Ferdinand Yahudilerin sürgünü kararını iptal etme düşüncesinden vazgeçmiştir.23 Son umutlarını da kaybeden Yahudilerin bir kısmı, vaftiz olmayı kabul ederek İspanya’da 21 Anusim: Fiziksel, psikolojik ve ekonomik yaptırımlar uygulayarak Yahudiliği reddedip farklı bir dini benimsetmek için baskı uygulanan kişilerdir. Fred Skolnik, Michael Berenbaum (ed.), “Anusim”, Encyclopedia Judaica, Jerusalem: Keter Publishing House, 2007, c. 2, s. 251. 22 Nuh Arslantaş, Yahudiler ve Türkler, İstanbul: İz Yayıncılık, 2013, ss. 348-50. 23 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 57. 10 kalmıştır. Diğer grup ise, bunu Tanrı’nın bir imtihanı olarak görmüş ve şehri terk etmeye karar vermişlerdir.24 Yolculuğa çıkmaya hazırlanan Yahudiler taşınmaz mallarının hepsini değerinin altında satmışlardır. Tek istekleri en azından mezarlarının yerinde kalması olduğu için, yöneticilere para vererek mezarlarına dokunulmamasını istemişlerdir. Yöneticiler bu durumdan faydalanarak, onlar şehri terk ettikten sonra mezarlarını kaldırıp yerine bina inşa ettirmişler.25 İşkencelere dayanamayıp göç etmek zorunda kalan Yahudiler, Kuzey Afrika, İtalya ve birçoğu da Osmanlı topraklarına yerleşmişlerdir. İber yarımadasından göç eden 145 bini Yahudinin; 93 bini Osmanlıya, 30 bini Mağrip’e, 9 bini İtalya’ya, 3 bini Fransa’ya, 2 bini Hollanda’ya, 2 bini Mısır’a, 5 bini Amerika, bini Yunanistan, Macaristan, Polonya ve Balkanlar’a göç etmiştir.26 Gittikleri yerlerde de zorluklar yaşayan Yahudiler, Kuzey Afrika’da yağma ve soygunlara, Portekiz’e gidenler ise bir süre kaldıktan sonra 1496- 1497 yılında tekrar sürgüne maruz kalmışlardır.27 Sadece ülkeden göndermekle yetinmeyen ve daha da ileri giden Portekiz Kralı Don Juan (II. Joao: 1481-1495) “Şu İspanya Kralı ne kadar ahmak! Yahudileri dinleri ve malları ile bırakıvermiş. Ancak ben onlara dinlerini değiştirtecek ve sahip olduklarına el koyacağım.”28 diyerek, Yahudi çocuklarının zorla Hıristiyanlaştırılmasını emretmiştir. Bu duruma seyirci kalamayan bazı Yahudiler, çocuklarının Hıristiyan olmasındansa ölmeleri daha iyidir diye düşünerek, daha doğar doğmaz çocuklarını öldürme yoluna gitmişlerdir. Bu düşüncede olmayanların bir kısmı çocuklarıyla birlikte Hıristiyan olmuş,29 bir kısmı ise Osmanlı’ya ve Hollanda’ya göç etmiştir.30 Gidenlerin ardından ülkelerde sadece Marrano’lar kalmıştır.31 XVI. ve XVII. yüzyıla gelindiğinde ise, baskılara daha fazla dayanamayan Anusim de ülkeleri terk etmişlerdir. Bunlardan bir kısmı Osmanlı Devletine sığınarak diğer 24 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 57; Daha fazla bilgi için bkz. Arslantaş, Yahudiler ve Türkler, ss. 240-45. 25 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 58. 26 Jacques Attali, Yahudiler, Dünya ve Para Yahudi Halkının Ekonomik Tarihi, çev. Berna Günen, 3. bs., İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014, s. 207. 27 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 58. 28 Arslantaş, Yahudiler ve Türkler, s. 351. 29 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 49. 30 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 58. 31 Besalel, Yahudi Tarihi, s. 79. 11 Yahudi cemaatleriyle birlikte yaşamaya başlamışlardır. Hıristiyan olan Avrupa ve Amerika kıtalarındaki ülkelere gidenler ise kendi cemaatlerini oluşturmuşlardır.32 Osmanlıya göç eden yaklaşık kırk bin Yahudi Selanik, İstanbul, Edirne gibi şehirlere yerleşmişlerdir. Osmanlı topraklarında yaşayan Aşkenaz ve Romaniotlar yeni gelen dindaşlarına yardımlarını esirgememişlerdir.33 Bazı kültür ve gelenek farklılıklarından dolayı ufak tefek sorunlar yaşandıysa da Romaniotlar, Seferadilerin geleneğine, lisanına ve dualarına anlayış göstermeye başladıkça sorunlar azalmıştır.34 Tabi ki sadece halk değil yöneticiler de onların yanında olmuş ve onlara karşı kötü davranışı da yasaklamışlardır. Ahmet Hikmet Eroğlu bu konuyla ilgili Eliya Kapsali’nin sözünden şöyle alıntı yapmıştır:” Türkiye Padişah’ı Beyazıt, İspanya Yahudilerine yapılan kötülüğü ve bir sığınak aradıklarını öğrenerek onlara merhamet edip, bütün ülkeye münadiler göndererek, Yahudilere eziyet etmeyi ve onları kovmayı kesinlikle yasaklamıştır. Onlara yumuşak davranmayı ve iyilik yapmayı emretmiştir. Kim ki göçmenlere kötü muamelede bulunursa veya onlara en ufak bir ceza verirse cezası idam olacaktır.”35 Rahmi Tekin, kitabında, Sultan II. Beyazıt’ın (1481-1512) tüm eyaletlere gönderdiği fermanına değinmektedir. Fermanda; “…İspanyol Yahudilerini geri çevirmek şöyle dursun tam bir içtenlikle karşılanmalarını, aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapanların cezalandırılacağını” söylemektedir. Ancak Rahmi Tekin bu alıntının sadece Avram Galanti’de olduğunu, o döneme ait Tevârih-i Âl-i Osman’lar ve kroniklerin taranmasına rağmen bu veya buna benzer ifadelere rastlanmadığını ifade etmektedir.36 Padişahların tutumlarından da anlaşıldığı üzere Osmanlı, sürgünle gelen Yahudilere kol kanat germiştir. Ancak o dönemde nüfus yoğunluğu ve yönetime yakınlığı bakımından güçlü bir grup olan Romaniotlar XV. yüzyılda zirve dönemlerini yaşadıktan sonra XVII. yüzyıl ve sonrasında yerlerini Seferadlara devretmeye başlamışlardır. Bunda Seferadların banker, saray hekimi ve sarraf gibi ön plana çıkan meslekleri yapmaları ve uyguladıkları nüfus politikasının da etkisi bulunmaktadır. Bir başka neden ise, 32 Besalel, Yahudi Tarihi, s. 79. 33 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, ss. 70-71. 34 Besalel, Yahudi Tarihi, s. 80. 35 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 71. 36 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 50. 12 Romaniotlar sürgünle gelenleri kabul etmeye çalışsalar da sadece kendi içlerinden biriyle evliliğe izin vermeleriyle uzun vadede nüfuslarının azalmasına zemin hazırlamışlardır. Seferadlar ise, hiçbir ayırım yapmadan İtalyan, Fransız ve Aşkenaz Yahudilerle de evliliğe izin vererek nüfuslarını arttırmışlardır.37 Bir diğer göç dalgasında ise 1470’de Kral Ludwig tarafından Bovyere’dan kovulan Yahudiler Osmanlı topraklarına yerleşmişlerdir. Bu göçle gelen Yahudilerin çoğu Selanik şehrine giderek orada bir sinagog kurmuşlardır.38 B) YAŞADIKLARI ŞEHİR VE MAHALLELER Bu bölümde Osmanlı Devleti'nde Yahudilerin hangi şehirlerde yoğun olarak yaşadığı, mahalle veya nüfusları ile ilgili bilgiler verilecektir. Öncelikle genel olarak gayrimüslim evleri ve mahalleleri konusunda uygulanan hükümleri inceleyeceğiz. Çünkü Osmanlı her ne kadar dış göçlere açık bir ülke olsa da, şehirleşme konusunda belli sınırları olan bir devlettir. Ancak bu demek değildir ki gayrimüslimler ve Müslümanlar ayrı mahallelerde yaşatılmak zorunda bırakıldı. Tam aksine Osmanlı gayrimüslimlere, isterlerse kendilerine ait mahallelerde oturma, isterlerse de Müslümanlarla birlikte oturma izni vermiştir. Tabi ki bu durum her iki grup için de farklı kuralları ortaya çıkarmıştır. Fakat bu bir baskı değil, tercihleri sonucunda düzenin sağlanması için oluşturulan bir sistem olmuştur. İslam dünyasında yaşayan gayrimüslimlerin bir mahallede toplanma gibi bir baskının olmadığını Bernard Lewis’in şu sözlerinden anlamaktayız: “…Meslek konusunda bir kısıtlama olmadığı gibi, İslam'ın kutsal toprağı Hicaz ve diğer birkaç kutsal yer dışında her yer kendilerine açıktı. Fas ve zaman zaman İran dışında, mesleki ya da coğrafi olarak gettolara kapatılmadılar. Hıristiyanlar ve Yahudiler Müslüman şehirlerinde kendi mahallelerini oluşturmak eğiliminde olsalar da, bu yerleşimler Hıristiyan Avrupa'nın gettoları gibi yasal bir kısıtlamaya bağlı olarak değil doğal bir toplumsal gelişmenin sonucu olarak ortaya çıkıyordu…”39 Gayrimüslimlerin mahalle ve evlerinin yapılarıyla ilgili bazı kural ve sınırlamalar da mevcuttu: 37 Önder Kaya, İmparatorluktan Cumhuriyete Azınlıklar, İstanbul: Kronik Kitap, 2017, ss. 99-100. 38 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 70. 39 Bernard Lewis, İslam Dünyasında Yahudiler, çev. Belgin Çınar, Ankara: Akılçelen Kitaplar, 2018, ss. 63-64. 13 I. Gayrimüslimlerin evleri Müslümanlarınkinden yüksek olmamalıdır. Bununla ilgili 7 Rebîülevvel 973/ 2 Ekim 1565 tarihli İstanbul Kadısına gönderilen hükümde, “etrafında olan evlerden kaldırdukları istima’ olunmagın hedm olub, sayir evlere beraber olmasın emredüb,” yani Müslümanların evlerinden yüksek evleri olanların yıkılarak aynı seviyeye getirilmesi emredilmektedir. Hatta buna ek olarak Ebussuûd Efendi fetvasında Müslümanlardan daha gösterişli ev yapımını yasaklayan hâkimin, sevap kazanacağını ifade etmektedir; ”Ehl-i İslam içinde olan zımmîler yüksek müzeyyen ev yapmaktan… men’ eden hâkim ‘indallah musâb ve me’cûr olur mu? El-cevâb olur.” Evlerin yüksek olmamasını destekleyen benzer bir fetva da Şeyhülislam Yenişehirli Abdullah Efendi’den (ö. 1156/1743) gelmiştir.40 Bununla birlikte XVI. yüzyılda ise İstanbul’da bu yasak uygulanmamıştır. Buna en güzel kanıt ise Moşe Hamon’un dört kattan oluşan taş bir bina inşa etmesidir. Ayrıca bu dönemde Müslümanlarda olduğu gibi zengin Yahudilerin evlerinin gösterişli olmasına da karışılmamıştır. Bu uygulamayı değerlendiren Yosef Nasi, teyzesi ve diğer zengin Yahudiler saray gibi ihtişamlı evlerde oturmuşlardır.41 Tabi ki evlerin yüksek olmamasındaki sınırlandırma Müslümanlarla gayrimüslimlerin aynı mahallede oturdukları zaman geçerlidir. Gayrimüslimlerin kendilerine ait ayrı mahallelerinde bu kural uygulanmamıştır.42 II. Yapılan evlerin oturma amacının dışında kullanılması da yasaklanmıştır. Bunun sebebi ise; Müslümanların ibadetlerini yerine getirirken bu durumdan etkilenmeleri ve cami cemaatinin sayısının azalmasıdır. Devlet böyle bir durum yaşandığında kadılara, gayrimüslimlerin evlerini Müslümanlara satarak başka mahallelere gönderme yetkisi vermiştir. Hüküm ise şöyledir: “Bilâd-ı İslâmiyyeden bir beldede vâki’ müslimin sâkin oldukları mahallede olan menzilleri zımmîler iştirâ idüb sâkin olmalarıyla 40 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), ss. 74-75. 41 Minna Rozen, İstanbul Yahudi Cemaati’nin Tarihi (1453-1566), çev. Serpil Çağlayan, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, s. 20. 42 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 80. 14 ol mahallede vâki’ mescid-i şerifin cemâ’atı kalmayub mu’attal olsa belde- i mezbûrede hâkimü’ş-Şer’ olan Zeyd ol zımmîleri mahalleden ihrâc idüb müslimîn olduğu başka bir mahallede iskâna kâdir olur mu? El- cevâb, Olur.”43 III. Hisara yakın yapılan evler belli bir mesafede yapılmalı ve evler saçaklı değil kireçli olarak yapılmalıdır. 23 Ramazan 966 /29 Haziran 1559 tarihli hükümde “Yahûda tâifesi tabakatla âlî evler ve çârtâklar ihdâs eyleyüb, Müslümanlara eksüksüz mazarrat u hasâret olduğu ecilden min’-bad bu hususları ref’ idüb, divardan zâid divar üzerine nesne uzatdurmayub aşağunun ve yukarunun dîvârların beraber itdüresin ve evleri saçaklı yapdırmayub”44 IV. Evler inşa edilirken sokaklar ihlal edilmemelidir: Çünkü özellikle sokaktan geçen körler bu durumda zarar görmektedir. Hükümde, Yahudi mahallelerinde yaya kaldırımlarının yarısına kadar merdiven yapıldığı ve yol daraldığı için âmâlar ve hatta at ile geçenler dahi bu durumdan etkilenmekte olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle merdivenlerin bozularak yeniden yapılması emredilmiştir.”21 Şaban 1003 /1Mayıs 1595 tarihli İstanbul kâdısına gönderilen hükümde, mahrûse-i mezbûrede vâki’ Yahudâ mahallelerinde tarik-i ‘ammda olan yaya kaldırımları Yahudi tayfası nısf mikdarı nerdübân yapdukları”45 V. Tabi ki sadece sınırlandırmalar yoktur. Bazı şikâyetler üzerine yapılması istenen uygulamalar Şeyhülislam tarafından reddedilerek serbest bırakılmıştır. Buna örnek olarak; Şeyhülislam Çatalcalı Ali Efendi (ö 1103/1692) evinin üstünü kiremit ile örtmek isteyen gayrimüslime karşı, Müslümanların toprakla örtülmesi konusunda baskı yapamayacağına dair fetva vermiştir: “Bir kasaba ahalisinden Zeyd-i zımmî kefere mahallesinde binâ ettiği menzilini kiremid ile örtmek istedikçe müslimînden ba’zı kimesneler toprak ile ört deyu bi-gayr-i vech-işer’ kâdir olurlar mı? El- cevab, olmazlar.”46 43 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 76. 44 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 77. 45 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), ss. 77-78. 46 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), ss. 75-76. 15 VI. Gayrimüslimler birbirlerinin evlerinin yapılarından rahatsız olduklarını beyan etmek içinde kadılara başvurmuşlardır. Buna örnek olarak; Evâil-i Safer 1000 /18-28 Kasım 1591 tarihli şer’iye sicili kaydında Galata’da yaşayan Yahudi Levne (Lone) bint-i İshak adındaki kadın, komşusu Manol’a mirî tarafından verilen evin duvarının kendisine zarar verdiği iddiasıyla mahkemeye başvurur. Mahkeme Nâib Osman ve Hassa mimarlarından Ali bin Abdullah’ı keşif yapması için olay mahalline gönderir. Yapılan araştırma üzerine davacı haklı bulunup “dokuz zira’ taç divâr binâ olunmağla zarar-ı mezbûr def’ olunur” diyerek Manol’un evine dokuz zira’ taş duvar çekmesi emredilmiştir.47 VII. Gayrimüslimlerin Müslümanlarla aynı mahallede oturması yasak olmamasına rağmen Müslümanlar tarafından bazı kutsal sayılan yerlerin yakınına yerleşmeleri yasaklanmıştır. Mesela 1581 tarihli fermanla gayrimüslimlerin Eyüp Sultan Türbesi çevresinde oturmaları yasaklanmıştır. Bir başka örnek ise; (986/1578) tarihinde Kudüs-ü Şerif Kadısına Divân-ı Hümâyun’dan gönderilen bir hükümde, Kudüs’te Üzeyir peygamberin türbesinde şarap içen Yahudi ve Hıristiyanlara yasaklama getirilmesi emredilmiştir.48 VIII. Gayrimüslimler Osmanlı topraklarına göç ettikleri ilk zamanda, evlerde kiracı olarak oturmuşlardır. Devlet de, ister gayrimüslim ister Müslüman mahallesi olsun oturmalarına izin vermiştir. Ancak gayrimüslimler zenginleştikçe, Müslüman şehir ve mahallelerindeki evleri satın alıp almaması konusu gündeme gelmiş ve bu konuda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bazı İslam âlimleri; gayrimüslimlerin ev satın alamayacağını savunmuşlardır. Hatta satış akdi gerçekleşse bile, o evi Müslümanlara satmak için zorlama yapılabileceğini de söylemişlerdir. Çatalcalı Ali Efendi’nin de bu görüş doğrultusunda fetvası bulunmaktadır. Azınlıkta olsa da bazı âlimler ise; evleri satın alabileceklerini savunmuşlardır. Ebussûd Efendi ise, Müslüman mahallesinin genel durumunu göz önüne alarak, eğer 47 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), ss. 78-79. 48 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 27. 16 Müslümanların sayısı azalacaksa evin gayrimüslimlere değil de Müslümanlara satılması gerektiğini söylemiştir:49 “Zeyd-i yahudi mahalle- i müslimînde vâki olan mülk dârını Yahudiye bey’ etmek istedikte, Müslümanlar Yahudiye bey’ ettirmeyip ‘elbette müslime bey’ eyle’ demeğe kâdir olurlar mı? El cevap: Olurlar, bey’ etmek ile cemâat az kalmak lâzım olursa. Amma bahası ile bey’ ettirilir.”50 1) Anadolu’da Yahudi Yerleşim Yerleri a) İstanbul İstanbul zaman içerisinde çok fazla el değiştirmesinin etkisiyle isim değişikliğine uğramıştır. Seyahatname’de geçtiği üzere İstanbul kalesinin ilk ismi Latin dilinde Makedonya olmuştur. Daha sonra fetheden kişiler değiştikçe Süryani dilinde Yankoviçe, İbri dilinde Aleksandra, Sırpça Pozanta ve Yahudi dilinde Vejendoniya adıyla anılmaya başlanmıştır. Dokuzuncu kere Konstantin fethettiği için Yunan dilinde Poznatyam ve Konstantin denmiştir.51 Fatih’in fethiyle adı İstanbul olarak değişen şehir, sadece savaş anıyla değil, daha sonrası Fatih’in zımmilere gösterdiği imtiyazlarla da gündeme gelmiştir. Çünkü şehirdeki kilise ve havralara dokunulmamıştır. Peki, buradaki amaç neydi? Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u anveten (zorla) mı fethetmişti yoksa bir sulh akdi yapılarak mı fethedilmişti? İşte bu durum farklı soru ve cevapları ortaya çıkarmıştır. İslam hukukuna göre, fethedilen yerlerdeki gayrimüslimlerle zimmet akdi yapılmıştır. Bu akit doğrultusunda zımmilere kendi dinlerini yaşama hakkı tanınmıştır. Ancak savaşarak fethedilen yerlerdeki ibadethanelerin kullanımına izin verilmez, sulh akdi ile fethedilen yerlerdeki ibadethanelerine ise dokunulmayıp, kullanımı serbest bırakılmıştır. Genel yargı bu olsa da Osmanlıdaki uygulamada farklılıklar görülmüştür. Bazen savaşarak fethedilen yerlerdeki ibadethaneler kullanıma açık tutulmuştur. Aynı durum İstanbul’da da yaşanınca farklı yorumlar üretilmiştir. Bu görüşlerden biri; bazı 49 T. Tankut Soykan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler, İstanbul: Ütopya Kitabevi, 2000, ss. 178-79. 50 M. Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuûd Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, İstanbul: Enderun Kitapevi, 1972, s. 94. 51 Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, haz. Seyit Ali Kahraman & Yücel Dağlı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003, c. 1, s. 25. 17 Hıristiyanların ve Yahudilerin Fatih ile gizli anlaşma yaparak fethe yardım ettikleri ve karşılığında da çeşitli imtiyazlar elde ettikleri düşüncesidir. Ebussûd efendi bu görüşü destekleyici olarak iki yeniçerinin şahitliğini şöyle dile getirmiştir: ”yahudi ve nasâra elaltından Sultan Mehmed ile ittifak edip anlar tekfura nusret etmeyecek olup, Sultan Mehmed, dahi anları seby etmeyip halleri üzerine bırakmıştı.” Buna benzer başka bir delil ise; “II. Ahmed dönemindeki 1693 tarihli bir fermanda da Molla Fenari'nin fetvasına dayanılarak benzer bir şekilde, ‘ceddim Ebülfetih Sultan Mehmed han... Konstantiniye'yi anveten fethü teshir eyledikleri esnada içinde sakin olan Yahudiler kablel fetih İstanbul tekfuruna İmdad ve nusret itmameği teahhüd idüb ceddi emcemin merhumu müşarünileyh dahi mezburlar sebyolunmayub kadimi üzre keniseleri halleri üzere kalub kendülere ve cümle keniselelerine dahlolunmamak’ emrolunuyordu.” 52 Steven Runciman ferman ve fetvalardan biraz daha farklı olarak, Bizans döneminde dıştaki surların haricinde bazı mahalleri çevreleyen surlar da olduğunu ve fetih sırasında Osmanlı ordusu dış surları aşıp iç kısımlara doğru ilerlediği sırada mahalle sakinlerinin artık fethin önünde bir engel kalmadığını düşünerek sulh akdi yaptıklarını ve bu nedenle de padişahın onların kiliselerinde ibadetlerine izin verdiğini söylemektedir.53 Bütün bu söylemlerin dışında Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne baktığımızda sadece İstanbul’u Sultan Mehmed’in fethettiği döneme değil, Müslümanların İstanbul’u fethetme girişimlerine dahi yer verilmesine rağmen, fethe Yahudilerin yardımı olup olmadığıyla ilgili bilgiye rastlanmamaktadır. Artık fetih tamamlanıp zımmilerle de anlaşmalar yapıldıktan sonra Fatih Sultan Mehmed, Rumeli ve Anadolu’dan varlıklı Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi ailelerinin buraya göç etmelerini emretmiştir.54 Eliya Kapsali Fatih Sultan Mehmed’in çağrısından şöyle bahsetmektedir: “Türkiye'nin kralı Sultan Mehmed‘in ilk yılında... Tanrı onun ruhunu canlandırdı... ve sesi tüm krallığına yayıldı ve çağrısında şöyle diyordu: (Ezra I, 1 -3) 'Bunlar, Türkiye'nin Sultanı Mehmed'in sözleridir, Cennetin Yüce Tanrısı yeryüzünde bana bir krallık verdi ve halklarını, Abraham'ın soyunu hizmetçisi, Yakup'un 52 Soykan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler, ss. 145-46; Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, ss. 31-32. 53 Soykan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler, s. 146. 54 Halil İnalcık, “İstanbul”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001, c. 23, s. 221. 18 soyunu seçilmişleri olarak toplamamı ve onlara topraktan besin ve güvenli bir sığınak vermemi emretti. (Ezra ve Genesis'teki dizelere dayanarak) Hadi herkes Tanrı'sıyla beraber payitahtıma Konstantinapol'e gelsin. ·Gümüş ve altın, mülkü ve büyükbaş hayvanlarıyla asma ve incir ağacının altında otursun, toprağa yerleşsin, onu işlesin ve onun bir parçası haline gelsin' (Genesis'ten, 34: 1 0).”55 Bu göç dalgası boyunca Selanik ve Edirne’den gelen elli Yahudi cemaati, Tekfur Sarayı ve Şuhud Kapısı’na; Safet’ten gelenler ise Hasköy semtine gönderilmiştir.56 Bunlar dışında Yahudilerin yerleştikleri bölgeler; Bahçekapı, Balık Pazarı, Unkapanı ve Balat olmak üzere on yedi mahalledir. Bunlar arasından Bahçekapı semtinde yoğun olarak Yahudiler yaşadıkları için Türkler buraya “Yahudi Kapısı veya Çıfıt Kapısı” adını vermişlerdir. Ancak XVII. yüzyılın başında semte Yeni Valide Cami yapımına karar verildiği için, Karaî Yahudileri buradan Hasköy’e yerleştirilmişlerdir.57 İstanbul’un fethinin ardından Müslümanlardan sonra çoğunluğu temsil eden Yahudi ve Hıristiyanların ayrı mahalleler kurmalarına izin verilmiş ve onlar da mahalleleri genellikle Sinagog ve Kiliseler etrafında toplamışlardır. Bu durum Sultan I. Süleyman’a kadar sürmüş; XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gayrimüslimlerin yeni mahalleler kurmaları yerine uygun olan bölgelere yerleşmeleri sağlanmıştır.58 İstanbul’un nüfusuna dair aynı veya farklı dönemlere ait birçok kaynakta bilgiler verilmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir: 1477 yılında İstanbul’da yapılan nüfus sayımına göre şehirde yaşayan aile sayısı; 9.486 Müslüman, 3.743 Rum-Ortodoks, 1.647 Yahudi, 434 Ermeni bulunmaktadır.59 1552- 1554 yıllarında Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın kölelerinden olan Cristobal de Villalon’ın bıraktığı hatıratında Sinan Paşa’ya sunulan kütüklerde yazıldığına göre İstanbul’da; 40 bin Hıristiyan, 10 bin Yahudi ve 60 bin Müslüman hanenin bulunduğu tespit edilmiştir. Tabii ki Cristobal Villalon’ın verdiği bilgiler İstanbul’un merkezinde yaşayanların nüfus sayısıdır. Robert Mantran ise eserinde, Yahudi sayısını 4 bin olarak 55 Shaw, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, s. 48. 56 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 48. 57 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 44. 58 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 44. 59 Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, s. 33. 19 vermiştir.60 Galata’nın nüfusuna ise ayrıca değinmektedir. 4 bin haneden oluşan Galata’nın bin hanesini Venedik ve Floransalı tacirlerin oluşturduğunu ayrıca Rum ve Ermenilerin de çoğunlukta olduğunu belirtmektedir. Yahudilerin ise burada evlerinin olmadığını sadece dükkânlarının bulunduğunu söylemektedir.61 1573- 1576 yılları arasında İstanbul’da bulunan Stephan Gerlach, İstanbul’un dünyanın en büyük Müslüman, Yahudi ve Rum şehri olduğunu ve önemli ölçüde de Ermeni nüfusunu içinde barındırdığını belirtmektedir. İstanbul’da bulunduğu dönemlerde daha önceden Hıristiyan olan on bini aşkın Yahudi bulunduğunu ve Josef Nassi’nin, beş yüz kadar İspanyol ve İtalyan Yahudisini buraya getirdiğini söylemektedir.62 Polonyalı Simeon ise, Seyahatnamesinde (1608-1619) ise, İstanbul’da 40 bin hane Rum, 10 bin hane Ermeni ve 4 bin hane Yahudi olduğunu belirtmektedir.63 XVII. yüzyılı yansıtan Seyahatname’ye baktığımızda, İstanbul’da yaşayanların sayısının ayrıntılı olarak verildiğini görmekteyiz: dokuz bin dokuz yüz yetmiş üç Müslüman mahallesi, üç yüz elli dört Rum mahallesi, iki yüz elli yedi Yahudi mahallesi, on yedi Frenk mahallesi ve yirmi yedi Ermeni mahallesi bulunmaktadır.64 İstanbul’da bulunan Yahudilerin cizye tahrirlerini tutmak üzere görevlendirilen Mısır eski kadısı Mehmed Kasım’ın Evâil-i Rebîülevvel 1038 /28 Kasım- 7 Aralık 1628 tarihli cizye defterindeki kayda göre, İstanbul ve Galata’da toplam 2985 cizye hanesinin bulunduğu tespit edilmiştir.65 60 Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Enver Özcan, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990, c. 1, s. 45. 61 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), ss. 28-29. 62 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), ss. 28-29. 63 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 29. 64 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 468; İstanbul’un nüfusu ile ilgili Seyahatnameye atıf yapılarak verilen bilgilerin farklı olduğunun tespit edilmesi üzerine tarafımızdan araştırma yapılmış ve kullandığımız metnin aslına uygun olduğu tespit edilmiştir: Robert Mantran kitabında dokuz bin dokuz yüz doksan Müslüman, üç yüz dört Rum, altı yüz elli yedi Yahudi, on yedi Frenk ve yirmi yedi Ermeni mahallesinin olduğunu yazmıştır. Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, c. 1, s. 42; Osmanlıca matbu eserde: dokuz bin dokuz yüz doksan Müslüman, üç yüz dört Rum, altı yüz elli yedi Yahudi, on yedi Frenk ve yirmi yedi Ermeni mahallesi bulunmaktadır. Evliya Çelebi, Seyahatname, Dersaadet: İkdam Matbaası, 1314, c. 1, s. 510; Transkripsiyonu yapılan eserde: dokuz bin dokuz yüz yetmiş üç Müslüman, üç yüz elli dört Rum, iki yüz elli yedi Yahudi, on yedi Frenk ve yirmi yedi Ermeni mahallesidir. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Robert Dankoff (ed.), Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006, c. 1, s. 252; Topkapı Sarayı Kütüphanesinde bulunan el yazması eserde: dokuz bin dokuz yüz yetmiş üç Müslüman, üç yüz elli dört Rum, iki yüz elli yedi Yahudi, on yedi Frenk ve yirmi yedi Ermeni mahallesi olduğu yazmaktadır. Evliya Çelebi, Seyahatname, t.y., Topkapı Sarayı Bağdat Kütüphanesi: 152/b, 304. 65 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 35. 20 İstanbul Osmanlı tarafından fethedilmeden önce burada yaşayan Yahudilerin sayısının az olduğu bilinmektedir. Ancak elde edilen bilgilerde Türk asıllı olup Musevi dininde olan Karâî’lerin İstanbul’daki eski yerleşim merkezlerinin, Karaköy ve Bahçekapı olduğu geçmektedir. Bununla birlikte XV. yüzyıl sonlarında yaşanan Yahudi sürgünleri nedeniyle İspanya, Portekiz, Almanya ve Orta Avrupa’dan gönüllü olarak gelenler, Balkanlar ve Anadolu’da Sinop’tan sürgün olarak gönderilenlerle birlikte İstanbul’da Yahudi nüfusunda artış olduğu görülmektedir.66 Ermeni asıllı yazarlardan olan Eremya Çelebi’nin bildirdiğine göre, İstanbul’da Yahudilerin en kalabalık olduğu bölge Hasköy’den sonra Balat’tır. Bunların dışında Ayazma Kapısı, Cibali, Kasımpaşa, Galata, Mumhane, Beşiktaş, Ortaköy ve Üsküdar’da da Yahudi nüfus bulunmaktaydı.67 Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde İstanbul’daki bölgeleri ayrı başlıklar altında kaleme almıştır. Bunlar içinde Yahudilerin yaşadığı bölgeler şu şekildedir: (1) Şuhut Kapısı Evliya Çelebi Şuhud Kapısı/Şehit Kapısı’na, Yahudilerin çoğu burada oturduğu için onların adına binaen “Çufutkapısı”68 denildiğini ancak bu kullanımın yanlış olduğunu söylemektedir. Semte Şuhud Kapısı isminin verilmesinin sebebi ise, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi sırasında bu bölgede Hıristiyanlar ile büyük bir cenk yapılmış ve şehitler verilmiştir. Hem İstanbul’un fethi sırasında verilen şehitler anısına hem de Harun Reşit döneminde Ensar’dan birçok sahabenin de burada şehit olması adına bu semte Şehit Kapısı adı verilmiştir.69 Seyahatname’de geçtiği üzere İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed, Anadolu ve Rumeli’deki eyalet sahibi vezirlere bölgelerinde yaşayan insanların bir kısmını İstanbul’a göç ettirmeleri emrini vermiştir. Bunun üzerine 66 İstanbul Yahudi cemaatleri nüfusu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Rozen, İstanbul Yahudi Cemaati’nin Tarihi (1453-1566), ss. 51-56. 67 Gülgün Üçel-Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), 1. bs., İstanbul: İletişim Yayınları, 2003, ss. 475-76. 68 Daha fazla bilgi için bakınız. Mustafa Oral, “Çıfıt Adına Dair”, Folklor/Edebiyat Dergisi, c. 16, sy. 63 (2010), ss. 22-23. 69 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 62. 21 Selanik Yahudilerinden elli cemaat Tekfur Sarayı’na ve Şuhud Kapısı’na, Safet Yahudileri ise Hasköy’e yerleştirilmiştir.70 (2) Hasköy Hasköy’de Müslümanların bir, Rumların iki, Ermenilerin bir mahallesi olmasına karşın Yahudilerin on bir mahallesi vardır.71 Ancak daha sonra bu bölgede yaşayan Yahudilerin sayısı artmıştır. Evliya Çelebi bunun sebebini şöyle anlatmaktadır: Fatih Sultan Mehmed’in annesi Valide Sultan, İstanbul’da bir cami yapılmasını ister. İnşaata başlanmasına rağmen Valide Sultan’a caminin bittiğini görmek nasip olmaz. Valide Sultan’ın vefatından sonra inşa faaliyetleri durmuş ve cami yarım bırakıldığı için camiye “Zulmiye Camii” adını verilmiştir.72 İstanbul’da 1600 yılında çıkan Ayazma Kapı yangınından sonra IV. Mehmed Han’ın (1648-1687) annesi Hatice Turhan Sultan73 şehrin içinde dolaşırken Zulmiye Cami’ni görür ve hemen tamamlanması emrini verir. Bu cami Şehit kapısı/Şuhud kapısı ile Balık Pazarı arasında Yahudilerin yaşadığı bölge içinde kalmaktaydı. Çıkan yangın sonucunda Yahudilerin de evleri yanınca, Valide Sultan onların evlerini ve arsalarını satın alarak caminin avlusuna ve çarşıya dâhil etmiştir.74 Böylelikle bu bölgede yaşayan ve Şuhud kapısından gelen Yahudilerle birlikte 11 bin Yahudi olmuştur.75 Evliya Çelebi Hasköy’ü anlatırken suyunun, havasının güzelliğinden, kendine ait bahçesi olan üç bin adet eviyle meşhur olduğundan bahsetmektedir. Bu bahçelerin bazılarında limon, turunç ve kebbât76 da yetiştirilmektedir. Çelebi burada bazı Yahudi evlerine değinmektedir. Küpelioğulları adıyla anılan Murdehay, Nesim ve Kemal adlı Yahudilerin evlerinin mimari yapısı ve bahçelerinde yetişen çeşit çeşit limon ve ekşi narı ile farklı bir konuma sahip olduğunu belirtmektedir. 70 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 76. 71 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 375. 72 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 259. 73 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 45. 74 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 259. 75 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 375. 76 Kebbât: Reçeli yapılan, meyvesi acı bir nârenciye çeşidi. İlhan Ayverdi, “Kebbât”, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Mas Matbaacılık, 2005, c. 1, s. 1816. 22 Hasköy’de toplamda altı yüz adet dükkân bulunmaktadır. Bunların ellisi debbağhane77, yüzü meyhane ve üçü bozahanedir. Burada Küpelioğlu Yahudilerinin kokulu elma suyu ve terbiye ettikleri şeftalileri ve Tiryandafile Rumlarının Misket (üzüm) şarabı meşhurdur.78 (3) Galata XII. yüzyılın sonundan itibaren Cenevizlilerin yönetiminde olan Galata, İstanbul’dan bağımsız bir şehir hüviyetindeydi. XV. yüzyılda İstanbul, Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra Fatih Sultan Mehmed Galata’yı da Osmanlı yönetimine dâhil etmiştir.79 Fetihten sonra 1455 yılında yapılan nüfus sayımına göre Galata’da gayrimüslim nüfus; seyahatle gelen Cenevizli ve Venedikli tüccarlar, fetihten sonra kalan yerli Cenevizli halk, Rumlar, Yahudiler ve Ermenilerden oluşmaktadır.80 Az sayıda Türkün yerleştiği bölgede, Kilise ve Havraları bulunan Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerin sayısı fazladır. Bizans döneminde yaşayan Yahudiler Karaî Musevileridir. Bugünkü Karaköy semtinin adının Karay Köyü’nden çevrilmiş olduğu rivayet edilmektedir.81 Evliya Çelebi’nin bahsettiğine göre, Galata bölgesinde on sekiz Müslüman, yetmiş Rum, üç Frenk, bir Yahudi ve iki Ermeni mahallesi bulunmaktadır.82 Seyahatname’de Galata’ya bağlı Kara Pirî Paşa Kasabasından da bahsetmektedir. Kara Pirî Paşa hem Beyazıd Han hem de I. Selim Han’ın vezirliğini yapmış bir paşadır. Paşayı bu bölgenin havası ve suyunun güzelliği etkiler ve hemen buranın inşa edilip kasaba haline getirilmesi fermanını verir. Daha sonra kasaba onun ismi ile anılmaya başlar. Bu kasabada Mimar Sinan eseri olan Turşucuzâde Hüseyin Çelebi Camii ve üç mescit bulunmaktadır. Bunlardan başka han, imaret, medrese, kurrâ bulunmayan kasabada daha çok Yahudi, Rum ve Ermeniler yaşamaktadır. Kışın kasabanın iskelesine birçok gemi demir atardı ve 77 Debbağhâne: Dericilerin deriyi sepileyip terbiye ettikleri yer, tabakhâne. İlhan Ayverdi, “Debbağhâne”, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Mas Matbaacılık, 2005, c. 1, s. 643. 78 Çelebi, Seyahatname, c. 1, ss. 374-75. 79 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), s. 37. 80 Halil İnalcık, Osmanlılar (Fütühat, İmparatorluk, Avrupa ile İlişkiler), İstanbul: Timaş Yayınları, 2010, s. 195. 81 Tekin, İstanbul’da Gayrimüslimlerin Gündelik Yaşamı (1520-1670), ss. 37, 39. 82 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 391. 23 iskele başında gayrimüslimlerin çoğu meyhane ve bozahaneden oluşan iki yüz adet dükkânları ve hamamları vardır.83 (4) Tophane Evliya Çelebi Tophane semtinde yüz yetmiş Müslüman, yirmi Rum, yedi Ermeni mahallesi ve iki Yahudi mahallesi bulunduğunu bildirmektedir.84 (5) Ortaköy Evliya Çelebi Ortaköy semtinde önceleri gayrimüslim halkın yaşadığını söylemektedir. Ancak Sultan Süleyman’ın defterdarlarından bir Paşa, Ortaköy’de deniz kıyısında bir cami yaptırınca Müslümanlar da buraya taşınmaya başlamışlardır. Ortaköy’de deniz kıyısında bahçeli evler, yalılar ve saraylardan oluşan toplam iki bin üç yüz hane vardır. Bunlardan bazıları; Baltacı Mahmut Ağa Yalısı, Kara Hasanoğlu Yalısı, Ekmekçizade Ahmet Paşa Yalısı, Şekerci Yahudi Yalısı, İshak Yahudi Yalısı, Mimar Mustafa Yalısı, Safiye Sultan Yalısı, Cigalazâde Mahmut Bey Yalısı, Çelebi Keyhudâ Yalısı ve Nakkaş Paşa Yalısı’dır. Ayrıca bölgede yaşayan kefere (Hıristiyan) ve Yahudilerin, çoğu meyhanelerden oluşan toplam iki yüz dükkânları bulunmaktadır.85 (6) Kuru Çeşme Seyahatname’de geçtiği üzere Kuru Çeşme semti, deniz kıyısında şehrin ileri gelenlerinin yalılarının bulunduğu bölgeyi de içine alan bir yerleşim yeridir. Burada bir Müslüman ve üç Rum mahallesinin yanı sıra on bir cemaat Yahudi haneleri vardır. Ayrıca Kuru Çeşme’de bir cami, iki Rum kilisesi var iken üç sinagog olması bölgede Yahudilerin çoğunlukta olduğu izlenimi vermektedir.86 (7) Arnavutköy Müellifimiz, deniz kıyısın da bağlı, bahçeli yaklaşık bin adet ev bulunan Arnavutköy’ün tamamının Yahudi ve Rum halkından oluştuğunu bildirmektedir. Semtte Müslüman halk yaşamadığı için cami, mescit, medrese, mektep ve imaret 83 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 373. 84 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 400. 85 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 413. 86 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 413. 24 bulunmamaktadır. Yahudiler içerisinde özellikle “Benli Yahudi” diye anılan bir saz ve tambur ustası bu mesleğin en iyisi olarak kabul edilmektedir.87 (8) Yeniköy Seyahatnamede Yeniköy, deniz kıyısında üç bin haneden oluşan bir bölge olarak anlatılmaktadır. Halkın çoğunluğu Trabzonlulardan oluşmaktadır. Bu nedenle burada hiç Yahudi yaşamamaktadır. Çünkü Trabzonlular Yahudileri hiç sevmemektedirler ve yaşadıkları bölgelerde genel olarak Yahudileri barındırmamaktadırlar.88 İstanbul’da bulunan ve yukarıda adı geçen semtlerin dışında Seyahatname’de, Üsküdar’da ve Beşiktaş’ta bir Yahudi mahallesi bulunduğu, ancak Anadolu Hisarı, Rumeli Hisarı, Kasımpaşa ve Sarıyer’de hiç Yahudi bulunmadığı yazılmaktadır.89 b) Bursa Bursa şehri 1326 yılında Orhan Bey tarafından fethedilmiştir. Savaş sırasında şehirde bulunan Rumlar evlerini terk etmemiş, fetihten sonra ise Rumlar hisar dışına alınarak yerlerine Müslümanları yerleştirmişlerdir.90 Daha sonra Orhan Bey’in Müslüman ve gayrimüslim ayırt etmeksizin herkesi şehre davet etmesi üzerine özellikle Şam ve Bizans İmparatorluğu çatısı altında yaşayan Yahudilerin bir kısmı Bursa’ya yerleşmişlerdir.91 “Türkiye Yahudileri” kitabının yazarı Moshe Sevilla-Sharon, Orhan Bey’in bu uygulamasını, onun, ticaret, sanayi, maliye, idare ve bilim alanında Yahudilerin önemini bildiği ve yeni kurulmakta olan devletin temellerini sağlamlaştırmak için Yahudileri davet ettiği şeklinde yorumlamaktadır.92 XVI. ve XVII. yüzyıllarda Bursa’da, şehir halkının Türkler, Yahudiler, Ermeni ve Rumlardan oluştuğunu görmekteyiz.93 Halkın vergi veren kısmı üzerinde yapılan değerlendirmeye göre XVI. yüzyılda Yahudi, Ermeni ve Rumlar toplam nüfusun %3’ünü oluşturmaktadır. Net bir sayı ile ifade edecek olursak 1530- 1531 tarihli defterde Bursa’da 87 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 414. 88 Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 419. 89 Çelebi, Seyahatname, c. 1, ss. 431, 408, 427, 417, 378, 420-21. 90 Ali İhsan Karataş, “Bursa’daki Uygulamaları Işığında Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Meskenleriyle İlgili Düzenlemeler”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 16, sy. 2 (2007), s. 127. 91 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 114. 92 Moshe Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, İstanbul: İletişim Yayınları, 1992, ss. 31-32. 93 Üçel-Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), s. 540. 25 bulunan dört bin üç yüz yetmiş altı haneden yüz altmışaltısının, 1573 tarihli defterde ise 12.908 neferden 410 gayrimüslimlere ait olduğu tespit edilmiştir.94 1530-1531 tarihli defterde Yahudilerin yüz on yedi hanesi; 1573 tarihli defterde ise yüz yirmi sekiz haneleri olduğu belirtilmiştir. Bu dönemden itibaren XVI. yüzyılın sonlarına doğru Yahudi nüfusunda artış görülmektedir. 1594 (Evâhir-i Zilhicce 1002) tarihindeki sicilde geçtiği üzere, Bursa’da 403 nefer Yahudiden vergi alınmıştır.95 Evliya Çelebinin XVII. yüzyılı içeren Seyahatname’deki Bursa’da, yüz yetmiş altı Müslüman, yedi Ermeni, dokuz Rum, bir Kıpti mahallesi ve 6 altı cemaat Yahudi bulunduğu açıklanmaktadır.96 Bursa’nın genel olarak mahalle dağılımına bakıldığında, gayrimüslimlerden bazılarının kendilerine has bazı mahallelerde toplandıkları görülmektedir. Ermeniler Setbaşı ve çevresinde; Rumlar Balıkpazarı, Kayabaşı ve Demirkapı’da; Yahudiler ise Kuruçeşme’de oturmaktadırlar97. Yahudiler sayıları fazlalaştığı için Orhan Bey’den kendilerine ait mahalleleri olmasını talep etmişlerdir. Padişah buna olumlu yönde cevap verdikten sonra ibadetlerini yapmaları için Etz Hayim adı verilen bir sinagog inşa etmelerine de izin vermiştir.98 Bu anlatılanlardan gayrimüslimlerin hep ayrı mahalleleri olduğu izlenimi çıksa da Tahrir defterlerinde geçtiği üzere, Müslümanların oturduğu yirmi iki mahallede gayrimüslimlerin de yaşadığı belirtilmektedir. Bu da sonuç olarak Bursa’da Müslüman ve gayrimüslimler arasında net bir şekilde ayrışmanın olmadığını göstermektedir.99 c) İzmit Seyahatname’de geçtiğine göre, Orhangazi’nin İzmit’i fethetmesinden sonra şehir üç bin beş yüz bahçeli evden oluşan bir yerleşim yeri haline gelmiştir. Bu evlerin oluşturduğu yirmi üç mahallenin üçü kefereye (Hıristiyan) ve biri de Yahudilere aittir.100 De Bruyn ise, 1678’de İzmit’in nüfusunun yaklaşık 30 bin kadar olduğunu yazmaktadır. Rumlar, Ermeniler, Türkler ve Yahudilerden oluşan şehir halkının tamamı ipek ticaretiyle 94 Ergenç, Özer, 16. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2006, s. 115. 95 Ergenç, Özer, 16. Yüzyılın Sonlarında Bursa, ss. 115-16. 96 Çelebi, Seyahatname, c. 2, s. 12. 97 Ergenç, Özer, 16. Yüzyılın Sonlarında Bursa, s. 115. 98 Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, s. 114. 99 Ergenç, Özer, 16. Yüzyılın Sonlarında Bursa, s. 115. 100 Çelebi, Seyahatname, c. 2, s. 78. 26 uğraşmaktadır. Bunun yanında dokumacılık, seramik ve cam işletmeciliği de yapılan meslekler arasındadır.101 d) Trabzon Evliya Çelebi Trabzon’da yaşayan Müslüman ve Hıristiyan mahallelerinden bahsettikten sonra Yahudilerin hiçbir şekilde Laz kavmi ile aynı bölgede yaşamamalarının sebebini ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Aslında önceleri yani Sultan Selim Han dönemine kadar Trabzon’da Yahudiler de yaşamaktaydı. Bu durumun sebebi olay şöyledir: Bu dönemde şehirde iki çocuk kaybolur. Şehrin bütün yöneticileri ve halkı çocukları ararlar ama bulamazlar. Artık günler geçip ümitler azaldıktan sonra, bir gün pazarda parlak kırmızı ve yaldızlı sarı sahtiyanlar (boyanmış, cilalanmış deri) insanların ilgisini çeker ve elden ele dolaşmaya başlar. İçlerinden bir derviş sahtiyanlara bakarken ilk etapta göze çarpmayan ancak dikkatlice bakıldığında içinde şifre bulunan bir yazı olduğunu keşfeder. Yazıda "Ey bizim ahvalimize vâkıf olmak isteyen, 20 senedir debbağ (deri işleyicisi) Yahudiler elinde ziri zeminlerde (yer altında) mahpus olduk. Allah rızası ve Resûlullah şefaati için bizi kurtarıp tâ ki acaiplikler göresiz" diye yazmaktadır. Derviş hemen Selim Han’ın huzuruna varıp durumu anlatır. Selim Han derhal askerlere Yahudi debbağhanelerinin hepsine bakılması emrini verir. Debbağ yapılan bir mağarada iki çocuğu bulunca şaşkına dönerler. Çünkü onları kaçıran Yahudi, iki kardeşin derilerini yüzüp sırt sırta oturtur. Ve bu halde debbağ işletir. Trabzon halkı bu durumu görünce kale kapılarını kapatarak, Yahudi kadınları ve beşikteki bebeklere varıncaya kadar hepsini öldürürler. Bu olaydan sonra bir ferman yayınlanır. Trabzon halkı bu fermana dayanarak hiçbir zaman şehirde Yahudi barındırmayıp, gördükleri yerde öldürmüşlerdir.102 Ancak tespit edebildiğimiz kadarıyla Evliya Çelebi’nin Sultan Selim’e nispet ettiği bu fermanın bulunamaması, Evliya Çelebi’nin anlattığı olayın gerçekliği konusunda bazı şüphelerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. 101 Üçel-Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), s. 588. 102 Çelebi, Seyahatname, c. 2, s. 115. 27 e) Erzurum Müellifimiz Erzurum’da yetmiş Müslüman, yedi Ermeni mahallesi olduğunu söylemektedir. Ancak burada kesinlikle Çingene ve Yahudi yaşamadığını açıklayan Evliya Çelebi, nedenini açıklamasa da, Erzurum’da çingene veya Yahudi görüldüğünde ya sürgüne gönderildiklerini ya da idam edildiklerini yazmaktadır.103 f) Ankara İstanbul’un fethiyle birlikte Anadolu artık bir Türk yurdu haline gelmeye başlamıştır. İstanbul’un kalkınması için yapılan bazı politikalar Ankara’yı da etkilemiştir. Dönemin Vezîr-i Âzam’ı Mahmut Paşa, Ankara’ya boyahaneler, bezezhaneler yaptırarak ticari anlamda gelişmesine önayak olmuş ve şehir XVI. yüzyılda ticaret ve sanayi bakımından en parlak dönemini yaşamıştır.104 1492’de İspanya’dan ve 1497’de Portekiz’den gelen Yahudilerin etkisiyle Ankara’da Yahudi nüfusu gitgide artmaya başlamıştır. Şehirde gayrimüslimler arasındaki çoğunluğu Ermenilerden sonra Yahudiler temsil etmiştir. Ancak zamanla Yahudilerin ticaret alanındaki başarıları onları ön plana çıkarmıştır. Özellikle göç ile gelen Yahudilerin farklı dilleri bilmeleri ve Avrupa’nın ticaretine yakından tanık olmuş olmaları, onları yün dokuma, tekstil ve ihracatta ayrıcalıklı bir konuma getirmiştir.105 Ankara Yahudileri kervancılık da yapmaktaydı. Ancak XVI-XVII. yüzyıllarda başlayan Celâlî İsyanları, Sabatay Sevi olayı ve Yahudilere atılan kan iftiraları106 ile birlikte kervancılıkla uğraşan Yahudiler zor zamanlar geçirmeye başlamışlardır. Celâlî isyancıları,107 “zımmilerin Anadolu’ya para götürmeleri dinen yasak” yalanıyla 103 Çelebi, Seyahatname, c. 2, s. 239. 104 Beki L. Bahar, Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri, İstanbul: Pan Yayıncılık, 2003, s. 39. 105 Bahar, Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri, ss. 38-39. 106 Yahudiler tarih boyunca dini emirleri yerine getirmeye çalışarak, etleri kanlarından iyice ayırmak için çeşitli işlemler uygulamaktaydı. Avrupa’da yaşayan Hıristiyanlar ise bu durumu kullanarak Yahudilerin hamursuz ekmek yedikleri Pesah (Fısıh) Bayramından önce birini kaçırıp öldürdükleri iddia ederek karışıklıklara neden olmaktaydılar. Osmanlı topraklarında ise ilk kan iftirası 1545 yılında Amasya Yahudileri ile Hıristiyanlar arasında olmuştur. Bir Ermeni’nin kaybolması üzerine, Yahudilerden suçlanan kişiler çeşitli işkencelerle suçlarını itiraf etmeye zorlanmıştır. İftiraları kabul edenler ise hemen idam edilmiştir. Kaçırıldığı düşünülen Ermeni’nin şehre dönmesiyle birlikte ortada bir suçun olmadığı anlaşılınca aynı cezaya iftiracılar çarptırılmıştır. Bahar, Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri, s. 43. 107 Celâlî İsyanları; “Celâl’e mensup” anlamına gelen Celâlî kullanımı, XVI. yüzyıl başlarında isyan eden Bozoklu Şeyh Celal’le ilgilidir. Celâlî İsyanları ilk başta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan grupların ve Şii eğilimli Türkmen gruplarının Safevîler’in de tahrikiyle devlete başkaldırmaları 28 Ankara’ya gelen gayrimüslim halkın önlerini kesmişlerdir. Yaşanan olayların dönemin padişahı I. Ahmet’e anlatılması üzerine, gayrimüslimlerin ticaretlerini güvenli bir şekilde yapabilmeleri için Üsküdar’dan itibaren koruma altına alınmaları sağlanmış ve giyim yasağının kaldırılıp Müslümanlar gibi giyinebileceklerine dair fetva çıkarılmıştır.108 Evliya Çelebi’nin Seyahatname’yi yazdığı dönem olan XVII. yüzyıla gelindiğinde de Yahudilerin, nüfuslarını korudukları görülmektedir. Çelebi, Yahudi ve Ermeni sayısının çok olduğunu bildirdikten sonra on Ermeni mahallesi ve iki cemaat de Yahudi mahallesi bulunduğunu yazmaktadır.109 Ayrı mahallelerde otursalar da Yahudi mahalleleri Müslüman mahallelerine yapısal olarak benzerlik göstermekteydi. Cami, medrese yerine sinagog, Talmud - Tora derslerinin öğretildiği derslikler ve hamamlar bulunmaktaydı.110 g) Antakya Evliya Çelebi Antakya şehrinden bahsederken Asi Nehri ve ona bu ismin nasıl verildiği ile ilgili ayrıntılı bilgi vermektedir: Tarihçilerin anlattığına göre; Hz. Peygamber döneminde Hama şehri (Suriye’ye bağlı bir şehir) halkı susuzluk çekmekteydi. Bunun üzerine İzail adında bir Yahudi, halka su ulaştırabilmek için bir su dolabı yaptırır. Ancak susuzluktan dolap işlevini görmez. Bu işe bir çözüm yolu arayan Yahudi, Nil nehrinden buraya su getirmeye karar verir. Yola çıkarak Mısır’ın Mansure adlı şehrine kadar varır. Şehrin kenarından geçen Nil nehrinden bazı efsunlu, sihirli sözler söyleyerek dört şişe su doldurur. Yahudi elinde su şişeleriyle yol aldıkça devamlı “Hama yolu niyetiyle” der ve Nil nehrinin bir parçası Yahudinin peşinden Menzile şehrine kadar gelir. Yafa şehrini geçtikten sonra Askalan ve Kıbrıs yolu üzerine varır. Bu yol Askalan ve Kıbrıs’ı birbirine bağlayan bütün kervanların kullandığı bir kara yolu ticaret ağıdır. Hamalı Yahudi elindeki şilelerden birini burada yere atınca, Allah’ın emri ile Nil kaynar ve büyük bir göl haline gelerek Kıbrıs’a giden bu ticaret yolunu kapatır. Bu göle “Tene Gölü” adı verilmekte ve halen kullanılmaktadır.111 şeklinde ortaya çıkmıştır. Mücteba İlgürel, “Celâlî İsyanları”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993, c. 7, s. 252; Daha fazla bilgi için bkz. Coşkun Can Aktan, Dilek Dı̇leyı̇cı̇, Özgür Saraç, “Osmanlı Tarihinde Vergi İsyanları -I-”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c. 7, sy. 2 (2002), ss. 6-13. 108 Bahar, Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri, s. 35. 109 Çelebi, Seyahatname, c. 2, s. 527. 110 Bahar, Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri, s. 84. 111 Çelebi, Seyahatname, c. 3, ss. 75, 176. 29 Sihirbaz Yahudi, yoluna devam edip Reme şehri (Filistin’e bağlı bir şehir) yakınlarına varınca ikinci şişeyi de yere atar ve adına “Lut Gölü” denilen göl ortaya çıkar. Yahudi yoluna devam ettikçe Nil nehrinin bir parçası da onu takip eder. Daha sonra Yahudi üçüncü şişeyi de yere atınca, oradan da “Mine Gölü” diye anılan tatlı su gölü ortaya çıkar. Artık sihirbazın elinde sadece bir şişe kalır. Yahudi Gülbin dağına gelince orada durur. Hz. Peygamber Yahudi’nin bu yaptıklarını duyunca hemen Hz. Ali’ye "Yetiş ey Ali! Sihir ile Nil Nehri'ni Arz-ı Mukaddes'den dışarı çıkarıp Rum'u harap etmek ister, yetiş!" diyerek hemen yola çıkmasını emreder. Hz. Ali de hemen Düldül’e binip yola çıkar; Yahudiyi Gülbin dağında bulur ve öldürür. Hz. Ali sihirbazı öldürür ama son şişenin kırılmasını engelleyemez. Şişe Gülbin dağında kırılıp Allah’ın emriyle Nil suyu şişeden dökülünce Gülbin kayasında “Ya Allah” nidalarıyla büyük bir nehir oluşur ve batı tarafa doğru akmaya başlar. Bunu gören Hz. Ali nehre dönerek, "Ey Asi Nehri, bütün nehirler Hak huzuruna yönelip kıbleye doğru akar. Sen niçün batıya doğru akarsın. Dön geri ak, âsi oldun" deyince Allah’ın izniyle nehir dile gelir ve "Ey Ali! Tanrı'nın emriyle bu mahalle gelmişken Humus, Hama ve nice şehri sulayıp Antakya şehrinde Habib-i Neccâr'ı ziyaret edip oradan yine kıbleye doğru akayım" der. Nehrin verdiği cevap üzerine Hz. Ali, "Dön, yoksa seni keskin Zülfikârımla iki parça ederim" deyince nehir, "Eğer vurursan ey Ali, bir parçamı kan, bir parçamı irin akıtıp kıyamet gününe dek Allah'ın kulları benden fayda elde edemezler" der. Bunun üzerine Hz. Ali, "Senin adın âsi olsun. İnsanoğlu senden yarar görüp içen hayat bulsun" diyerek bu nehre “Âsi” ismini verir. Gülbin dağının dibinde akan bu Âsi nehrinden Hz. Ali su içip Düldül’üne su vermiş ve nehrin kıyısında ibadet etmiştir. Hz. Ali’nin ibadetini yaptığı bu yere “Ali Makamı” denmiştir. Hz. Ali’nin öldürdüğü İzail adındaki sihirbaz hakkında Yahudiler, "Peygamberdir, onun mucizesiyle Nil Nehri Mısır'dan geldi" derler. Ve bu kişi için, "Hazret-i Musa zamanında gelmiştir" diye iddiada bulunurlar. Yahudilere göre bu nehir sihir ile getirildiyse de bu Allah’ın sırrıdır. Gülbin dağı eteklerinden başlayan Asi nehri, Humus, Hama ve Antakya’ya gelinceye kadar batı yönünde akarak, bağ ve bahçeleri sular ve Habib-i Neccar’a yüz sürdükten sonra verdiği söz gereği kıble yönüne doğru akmaya başlar. Evliya Çelebi’nin 30 aktardığına göre, Yahudi kaynaklarında Asi nehrinin güzergahı bu şekilde açıklanmıştır.112 Hama şehrine Nil suyu gelir ama sihirbazın asıl amacı, kendi yaptığı Hama dolabına kadar suyu getirip şehre ulaştırmaktır. Hz. Ali onu öldürünce, sihirbazın oğlu babasından kalan bu mirası yerine getirmek için dolabı döndürmeye çalışır ama dolap dönmez. Dolaba, "Hazret-i Âdem'i seversen dön!" der ancak dolap hareket etmez. Bütün peygamberleri şefaatçi tutacak şekilde, "O ulu'I-azm peygamberleri seversen dön!" der ama dolap yine dönmez. En sonunda Yahudi, "Âhir zaman peygamberi Muhammed'i seversen dön!" deyince dolap, “Ya Muhammed!” diyerek dönmeye başlar. Bu duruma şahit olan sihirbazın oğlu hemen şehadet parmağını kaldırıp İslam dini ile şereflenir. İsmini de Muhammed Ensarî olarak değiştirir. Muhammed Ensarî vefat ettikten sonra Hama dolabının yakınına gömülmüştür. Bundan sonra dolap her döndüğünde “Ya Muhammed!” diyerek döndüğü için dolaba, “Muhammed Dolabı” adı verilmiştir.113 h) Edirne Eski Yunan kaynaklarında geçtiği üzere Edirne şehrini kuran, Agamemnon’un oğlu Orestae’dır. Şehrin yeniden inşa edilmesi ise Roma İmparatoru Hadrianus tarafından olmuştur. Zaman içerisinde farklı isimlerle anılan Edirne şehri, Antik devirde Orestesit, Oreste, Viscudama, Adrianapolis isimlerini almıştır. XVI ve XVII. yüzyılda Avrupalılar tarafından Adrianople diye anılan Edirne şehrini, 1360’da I. Murat döneminde Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1366 yılında Osmanlının başkenti olmasıyla birlikte şehrin önemi artmış ve nüfusu çoğalmıştır.114 I. Murat Edirne’yi fethettiği sırada şehirde bir grup Yahudi cemaati bulunmaktaydı. Yahudiler, Bizans’tan çektikleri zulümden bir kurtuluş olarak gördükleri Osmanlının şehri fethetmesini coşkuyla karşılamışlardır. Osmanlıyı o kadar benimsemişlerdir ki 112 Çelebi, Seyahatname, c. 3, ss. 76-77. 113 Çelebi, Seyahatname, c. 3, s. 85. 114 Üçel-Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), ss. 529-30. 31 sadece Yunanca biliyor olmalarına rağmen, Türkçe öğrenmek için Bursalı dindaşlarından bazılarını Edirne’ye getirtmişlerdir.115 Roma yönetiminden bıkan ve Edirne’nin fethini bir kurtuluş kapısı olarak gören Balkan Yahudileri, Osmanlı topraklarına göç etmeye başlamışlardır. Sofya, Niş, Larisa’dan büyük Yahudi gruplar Trakya veya Balkanlardaki Osmanlı topraklarına yerleşmişlerdir. Göçlerle birlikte artan nüfusun dini lideri Edirne Baş Hahamı olarak belirlenmiştir. Şehirdeki din akademisinin de (Yeşiva) şöhret kazanmasıyla birlikte Macaristan, Polonya, Rusya gibi ülkelerden Yahudi gençler de eğitim almak için Edirne’ye gelmeye başlamışlardır.116 Edirne sadece Roma zulmünden kaçan Yahudilere değil, 1376’da Macaristan’dan, 1394’de Fransa’dan sürgün edilen Yahudilere de kucak açmıştır. Yahudilerin yaptıkları bu göçleri ve çektikleri sıkıntıları en güzel ifade eden ise XV. yüzyılın ortalarında Edirne Hahambaşısı olan İzak Sarfati’nin, Alman göçmeni David ve Kalman adlı hahamların kendisine anlattıklarına dayanarak117 Avrupa’daki Yahudileri kurtuluş için Osmanlı topraklarına yerleşmeye çağırdığı mektup olmuştur: “Almanya’daki kardeşlerimizin ölümden beter acılar içinde bunaldığını biliyorum -tiranların hükümleri, baskı altında gerçekleşen vaftizler, her gün karşılaştıkları sürgün cezaları. Öğrendiğime göre bir yerden kaçtıklarında gittikleri yeni yerde kendilerini daha trajik şartlar bekliyormuş… Her yandan, ruhlarına iç sıkıntısı verildiğini, vücutlarına ise işkenceler edildiğini, zalimlerin ezici haraçlar topladığını biliyorum. Din adamları ve keşişler, bu yalancı rahipler, Allah’ın zavallı kavminin karşısında acımasızlaşıyorlar… Bir kanun çıkartmışlar, Doğu’ya yelken açmış bir Hıristiyan gemisinde bulunacak her Yahudi denize atılacakmış. Ne yazık! İsrailoğullarına Almanya’da ne kadar kötü davranılıyor; artık dayanacak güçleri kalmamış! Oradan oraya sürülüp duruyorlar ve ölümlerine kadar takip ediliyorlar… Kardeşlerim, dostlarım! Ben İzak Sarfati, Fransız asıllı atalarımdan, Almanya’da dünyaya geldim, orada yüce hocaların elinde büyüdüm. Sözlerime kulak verin size sesleniyorum, Türkiye, eğer isterseniz, huzur bulacağınız bereketli bir ülke. Buradan Kutsal Topraklar yolu açık. Hıristiyanlardansa Müslümanların egemenliğinde yaşamak daha iyi değil mi? Burada her insan kendi dikili 115 Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, s. 32. 116 Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, ss. 32-33. 117 Naim A. Güleryüz, Tarihte Yolculuk - Edirne Yahudileri, İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın Ve Yayın A.Ş, 2014, s. 37. 32 ağacının gölgesinde huzur içinde kendi hayatını yaşayabiliyor. Burada istediğiniz süsleri takabilirsiniz. Oysa Hıristiyanlık boyunduruğundayken, hakaret ve tartaklamalara maruz kalacaklar korkusu ile çocuklarınıza gönül verdiğimiz kırmızıları ve mavileri giydiremiyor, sefiller gibi koyu renkli giysilere maruz kalıyorsunuz… Ey İsrail! Neden uyumaktasın? Neden suskunsun kalk ve bu rezil ülkeyi temelli terk et!”118 İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed 1455-1472 yılları arasında uyguladığı iskân politikası çerçevesinde, İstanbul’a canlılık kazandırmak için diğer şehirlerden göç etmeye davet ederken Edirne Yahudilerini de bu konuda teşvik etmiştir. Davete icabet eden Edirne Yahudileri bazıları İstanbul’da “Mahallet-ûl Yahûdiyyîn el- Edirneyin” mahallesini kurmuşlardır. Tabi ki göç eden sadece Edirne Yahudileri değil, Balkanlardan da Karaî Yahudileri İstanbul’a geldiklerinde, genelde Eminönü, Sirkeci, Tahtakale ve Mahmutpaşa’ya yerleştirilmişlerdir. Osmanlı arşivindeki Tahrir defterlerinden edinilen bilgiler ışığında Edirne’de yaşayan Yahudi nüfusu hakkında daha net bilgiler elde etmekteyiz. Bunlardan ilki Yavuz Sultan Selim’in emriyle düzenlenen H.925 (1519) tarih ve 77 numaralı Tahrir Defteri kayıtlarıdır. Burada hane isimleri ve sayılarının yanı sıra Mücerret ( bekâr) sayısı da ayrıca belirtilmiştir. Hane Mücerret (Bekâr) Cemaat-ı Katalan 29 3 Cemaat-ı Portukal (Portugal) 45 Cemaat-ı Alaman (Aşkenaz) 8 Cemaat-ı Polya (Pulia) 33 4 Cemaat-ı Grvz119 40 4 Cemaat-ı Toledo 10 Cemaat-ı Aragon 24 Cemaat-ı İspanyol (Katalan cemaatinden ayrılmış olup haraç vergileri tam ödeyen 42 Toplam 231 11 118 Esther Benbessa, Aron Rodrigue, Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi (14.- 20. Yüzyıllar), çev. Ayşe Atasoy, 2. bs., İstanbul: İletişim Yayınları, 2003, ss. 79-80; Daha fazla bilgi için bkz. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, ss. 50-52. 119 Osmanlıca metinde ‘grvz’ harfleriyle yazılan kelime araştırmacılar tarafından Keruz, Gayruz, Kaduz gibi değişik şekilde okunmuş ve yazılmıştır. Bernard Lewis bu kelimenin, İspanyollar tarafından Romaniot’lara verilen Gregos adını ifade ettiği, küçük bir ihtimalle İbranice Geruş (sürgün) sözcüğünü de anımsatabileceği görüşündedir. Güleryüz, Tarihte Yolculuk - Edirne Yahudileri, s. 39. 33 1570-1571 tarih ve 494 numaralı Tapu Tahrir Defterine göre ise Yahudi nüfusu artış göstermiştir. Hane Mücerret Cemaat-ı Katalan 39 31 Cemaat-ı Poliye (Pulya) 36 27 Cemaat-ı Grvz 50 20 Cemaat-ı İspanya 45 19 Cemaat-ı Portukal (Portugal) 52 28 Cemaat-ı Aragon 27 13 Cemaat-ı Alaman (Aşkenaz) 18 2 Cemaat-ı Toledo 14 1 Cemaat-ı Hiçilye (Sicilya) 14 1 Cemaat-ı İtalya 11 0 Cemaat-ı Sürgünan-ı Yahudiyan 11 3 Yenice Cemaat-ı Portukal 11 1 Sultan Mehmed Zamanında gelenler 8 0 Toplam 336 146 Sultan I. Ahmet döneminde (1012/10603-1026/1617) tutulan 729 sayılı tarihsiz Tahrir Defterinde bu sefer değişiklik göze çarpmaktadır. Aile reisi ve bekâr ayırımı yapılmadan genel nüfus kaydı tutulmuştur.120 Nüfus Grvz 75 Aragon 41 Alaman 30 Küçük Portukal 26 Katalan 41 Pulya 44 İspanya 44 İtalya 36 İspanyo? 17 Budun 13 Büyük Portukal 57 Sicilya 47 Toplam (İsimlerin sayılmasından elde edilen toplam) 472 120 Güleryüz, Tarihte Yolculuk - Edirne Yahudileri, ss. 38-41. 34 XVII. yüzyılda Edirne şehrindeki surların uzunluğunun şehrin çevre uzunluğuna (yedi veya sekiz mil) eşit olduğu bilinmektedir. Ancak Gemelli Careri, 1693’te surların büyük bir kısmının yıkıldığını ve Türklerin burayı tekrar inşa etmeyip şehri açıkta bıraktığını yazmaktadır. Varlığını devam ettiren surlar ise şehrin en kötü yeri olarak bilinmekteydi. Ve burada Çingeneler, Hıristiyanlar Yahudiler ve toplum tarafından dışlanmış kişiler yaşamaktaydı.121 Müellifimiz Edirne’de yaklaşık olarak dört yüz on dört (?) mahalle olduğunu bildirmektedir. Bunların on dördü kale içindedir. Edirne’de on mahalle Rum, beş mahalle Çingene halkı ve beş mahalle de Yahudi halkı bulunmaktadır.122 i) İzmir Evliya Çelebi İzmir hakkında bilgi verirken buraya “Çufut Kasabası” dendiğini ancak bu kullanımın yanlış olduğunu bildirmektedir. Aslında burada çok fazla şehit verildiği için Şuhud Kasabası denmesi gerektiğini söylemektedir.123 İzmir şehrinde on Müslüman, on Hıristiyan, on Frenk ve Yahudi, iki Ermeni ve bir Kıpti mahallesi bulunmaktadır.124 Çelebi burada bütün hepsinin mahalle sayısını ayrı verirken Frenk ve Yahudileri aynı anda zikretmesi nedeniyle tam net bir sayıya ulaşılamamıştır. 2) Arap Ülkelerinde Yahudi Nüfusu a) Safet Şehri Safet şehri Yahudilerin ana vatanı olduğu için Evliya Çelebi bölge hakkında ayrıntılı bilgi vermekte ve bu bilgilerin bazılarını “Tuhfe” kitabını yazan tarihçiden edindiğini belirtmektedir. Çelebi, Safet şehrini Nuh tufanından sonra yerleşim yeri haline getiren kişinin Hz. Nuh’un (as) oğlu Sam olduğunu söylemektedir. Hz. Yakup dönemine kadar Safet şehri birçok insanın yaşadığı kalabalık ve mamur bir şehir özelliğini taşımaktadır. İsrailoğullarının çoğu bu bölgede yaşadığı için eski mabetleri de bulunmaktadır. Safet İsrailoğullarının eski mabetleri de burada olduğu için vatanları gibi olmuş, Müslümanlar 121 Üçel-Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), ss. 529-30. 122 Çelebi, Seyahatname, c. 3, s. 590. 123 Çelebi, Seyahatname, c. 9, s. 39. 124 Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Robert Dankoff (ed.), Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005, c. 9, s. 51. 35 için Kâbe ne ise Yahudiler için de Safet şehri o duruma gelmiştir. Ancak İsrailoğullarının buradaki huzurlu ortamları ebediyen sürmemiştir. Buhtunnasr Hz. Yahya’nın kanını talep etmek için Safet’i yerle bir etmiş ve İsrail kavmini öldürmüştür. Daha sonra bu şehir birçok savaşa maruz kaldıktan sonra, yaklaşık yetmiş devletin hâkimiyeti altına girmiştir. En sonunda 922 (1516) yılında Sultan Selim Han, Mısır Çerkezlerinden Sultan Gavri’nin elinden Safet’i savaşsız almıştır. Şehre bir grup askerini bırakarak Mısır’a doğru devam etmiştir. Selim Han Safet’i fethettikten sonra Hadım Sinan Paşa’nın yazdığı üzere, 600 bin Yahudi haracı yazılmıştır.125 Daha sonra şehirde Yahudilerin sayısı 70-80 bine, Yahudi mahallelerinin sayısı ise yediye kadar ulaşmıştır. Şehrin dört bir tarafını kaplayan evlerin bulunduğu bu büyük şehir, Yahudilerin Selanik’e göç etmesi sonrasında ıssız ve boş kalmıştır. Ancak her ne kadar Yahudilerin bir kısmı bu bölgede yaşamasa da, onların kalplerindeki yeri her zaman aynı kalmıştır. Yahudiler nezdinde Safet’in bu kadar değerli olmasının sebebi bütün Peygamber ve çocuklarının kabirlerinin bu şehirde olmasıdır.126 Moshe Sevilla-Sharon’un “Türkiye Yahudileri” adlı eserinde yazdığı üzere Safet şehrinin XVI. yüzyılın başında nüfusu üç yüz aileye kadar ulaşmıştır. Nüfusu bu denli az olan bölgeye İberya’dan göçlerin başlaması üzerine şehirde hareketlenmeler olmuş ve kısa bir süre içinde akademik çalışmaların yapıldığı bir bölge haline gelmiştir. Diğer ülkelerle olan ilişkilerin de gelişmesi üzerine ticarette de canlanmalar olmuştur. Safet’in kısa zamanda bu kadar gelişmesine şahit olan Rabi David de Rossi 1535 yılında yaptığı ziyaret sonrası görüşlerini şöyle aktarmaktadır: “Safet’i on yıl önce görüp şimdi tekrar ziyaret edenler şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Yahudiler sürekli olarak gelip kente yerleşmekte ve giyim sanayi gün geçtikçe gelişmektedir. Burası bizim memlekete (İtalya) benzemiyor. Türkler ileri gelen Yahudilere saygı gösteriyorlar. Burada olsun, Mısır’da olsun, vergi memurları hep Yahudiler arasından seçiliyor.”127 Evliya Çelebi şehirde bulunan “Beytü’l-Hazen” mağarasından bahsetmektedir. Bu mağara “Yakup Makamı” diye bilinen Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden yalnızlığa çekilip içine kapandığı bir mağaradır. Daha sonra Çelebi’nin Tevârîh-i Hüzn-i Muhâdara adlı eserde aktardığına göre, Hz. Yakup’un 13 evladından 10’unun mezarı bu 125 Çelebi, Seyahatname, c. 3, ss. 159-60; Çelebi, Seyahatname, c. 9, s. 468. 126 Çelebi, Seyahatname, c. 3, s. 160; Çelebi, Seyahatname, c. 9, s. 471. 127 Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, s. 58. 36 mağaradadır. Bunların isimleri: Hz. Yahûdâ, Hz. Rûyil, Hz. Şemmûn, Hz. Meshara, Hz. Zâhîl, Hz. Dârim, Hz. Lâvî, Hz. Âzeryâ, Hz. Redâm. Bu isimler içinden Hz. Yahûdâ ve Hz. Şemmûn’un peygamberlikl