T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI ŞEHİTLİK OLGUSU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ANALİZ (DOKTORA TEZİ) Fatmanur DİKMEN BURSA 2022 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI ŞEHİTLİK OLGUSU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ANALİZ (DOKTORA TEZİ) Fatmanur DİKMEN Danışman: Prof. Dr. Abdurrahman KURT 2. Danışman: Prof. Dr. Kemal ATAMAN BURSA 2022 TEZ ONAY SAYFASI T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Din Sosyolojisi Bilim Dalı’nda 711421006 numaralı Fatmanur Dikmen’in hazırladığı “Şehitlik Olgusu Üzerine Sosyolojik Bir Analiz” konulu Doktora Tezi Çalışması ile ilgili tez savunma sınavı, 06/09/2022 günü 13:00-14:30 saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin/çalışmasının .................................................. (başarılı/başarısız) olduğuna ............................... (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir. Üye (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı) Prof. Dr. Abdurrahman KURT Bursa Uludağ Üniversitesi Üye Prof. Dr. Vejdi BİLGİN Bursa Uludağ Üniversitesi Üye Prof. Dr. Adem APAK Bursa Uludağ Üniversitesi Üye Dr. Öğr. Üyesi Ekber Şah AHMEDİ Bursa Teknik Üniversitesi Üye Prof. Dr. Fuat AYDIN Sakarya Üniversitesi …/…/2022 YEMİN METNİ Doktora tezi olarak sunduğum “Şehitlik Olgusu Üzerine Sosyolojik Bir Analiz” başlıklı çalışmanın bilimsel araştırma, yazma ve etik kurallarına uygun olarak tarafımdan yazıldığına ve tezde yapılan bütün alıntıların kaynaklarının usulüne uygun olarak gösterildiğine, tezimde intihal ürünü cümle veya paragraflar bulunmadığına şerefim üzerine yemin ederim. Tarih ve İmza Adı Soyadı: Fatmanur DİKMEN Öğrenci No: 711421006 Anabilim Dalı: Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Programı: Doktora Statüsü: Doktora SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA İNTİHAL YAZILIM RAPORU BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI’NA Tez Başlığı / Konusu: Şehitlik Olgusu Üzerine Sosyolojik Bir Analiz Yukarıda başlığı gösterilen tez çalışmamın a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 246 sayfalık kısmına ilişkin, 26/08/2022 tarihinde şahsım tarafından ..Turnitin.. adlı intihal tespit programından aşağıda belirtilen filtrelemeler uygulanarak alınmış olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı % 12’dir. Uygulanan filtrelemeler: 1. 1- Kaynakça hariç 2. 2- Alıntılar hariç/dahil 3. 3- 5 kelimeden daha az örtüşme içeren metin kısımları hariç Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Özgünlük Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esasları’nı inceledim ve bu Uygulama Esasları’nda belirtilen azami benzerlik oranlarına göre tez çalışmamın herhangi bir intihal içermediğini; aksinin tespit edileceği muhtemel durumda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul ettiğimi ve yukarıda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim. Gereğini saygılarımla arz ederim. Tarih ve İmza Adı Soyadı: Fatmanur DİKMEN Öğrenci No: 711421006 Anabilim Dalı: FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ Programı: Doktora Statüsü: Doktora Danışman Abdurrahman KURT, 2022 2. Danışman Kemal ATAMAN, 2022 v ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Fatmanur DİKMEN Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : Din Sosyolojisi Tezin Niteliği : Doktora Mezuniyet Tarihi : ....../......./20.... Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Abdurrahman KURT, Prof. Dr. Kemal ATAMAN ŞEHİTLİK OLGUSU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ANALİZ Şehitlik kavramı günümüzde, pek çok farklı olayda, farklı bağlamlarda, çeşitli nitelendirmelerle yer almaktadır. Esasında dinî bir terim olan şehitlik, dinî olduğu kadar politik ve ideolojik çatışmalarda da sıkça başvurulan bir kavram haline gelmiştir. Bu çalışmada şehitlik olgusunun bu geniş kullanım alanına yayılma süreci ele alınacaktır. Çalışmanın temel amacı, şehitlik olgusunun, belli bir zamana ve belli bir dinî ya da kültürel geleneğe özgü olmayıp, dinler ve kültürler üstü, insanî bir olgu olduğunu ortaya koymaktır. Bu amaçla, öncelikle monoteist gelenekte şehitliğin ortaya çıkışı, teolojik ve sosyo-kültürel inşası ele alınmıştır. Sonrasında Greko-Romen kültürde asil ölüm ideali incelenmiştir. Böylelikle bugün ulus-devletleşme sürecinde şehitliğin kazandığı yeni anlamların kök uzantıları işaret edilmiştir. Çalışmada, nitel araştırma paradigmasına dayanan deskriptif bir yöntem benimsenmiştir. Çalışmanın veri kaynaklarını şehitlikle ilgili birincil ve ikincil kaynaklar ile kutsal metinler, ilahiler, şarkılar, destanlar, hikayeler gibi kültürel unsurlar oluşturmaktadır. İlgili metinler, şehitlikle ilgili tarihsel kırılma niteliğindeki olaylar bağlamında incelenerek yorumlanmıştır. Elde edilen verilerden hareketle şehitlik olgusunun bir toplumun kuruluşunda, kriz zamanlarının üstesinden gelebilmesinde, birlik ve bütünlüğünün sağlanmasında önemli rol ve işlevlerinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında şehitlik olgusunun toplumsal hareketlerin vazgeçilmez bir unsuru olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca şehitlik, dinî bir kavram olmasının yanı sıra, tarih boyunca farklı bağlamlarda politik olanla iç içe olmuştur. Anahtar Sözcükler: Din Sosyolojisi, Şehitlik, Şehadet, Şehit, Asil Ölüm. vi ABSTRACT Name and Surname : Fatmanur DİKMEN University : Bursa Uludag University Institution : Social Science Institution Field : Philosophy and Religious Sciences Branch : Sociology of Religion Degree Awarded : Doctorate Degree Date : ...../....../20.... Supervisor/s : Prof. Dr. Abdurrahman KURT, Prof. Dr. Kemal ATAMAN A SOCIOLOGICAL ANALYSIS ON THE PHENOMENON OF MARTYRDOM The concept of martyrdom is used in many different events, in different contexts and with various characterizations today. Martyrdom, which is essentially a religious term, has become a concept that is frequently used in political and ideological confrontations as well as religious ones. In this study, the process of the martyrdom phenomenon spreading to this wide area of use will be analyzed. The main purpose of the study is to demonstrate that the phenomenon of martyrdom is not specific even to a certain time and a certain religious or cultural tradition, but is a trans-religious and transcultural human phenomenon. For this purpose, the emergence of martyrdom in the monotheistic tradition and its theological and socio-cultural construction are examined. Then, the idea of noble death in Greco-Roman culture is analyzed. In this way, the root branches of the new meanings that martyrdom has gained in the process of nation-statization today are pointed out. The study adopts a descriptive method based on the qualitative research paradigm. The data sources of the study consist of primary and secondary sources on martyrdom and cultural materials such as sacred texts, hymns, songs, epics and stories. The relevant texts were analyzed and interpreted in the context of historical breaking events related to martyrdom. Based on the data it was concluded that the phenomenon of martyrdom has important roles and functions in the establishment of a society, overcoming times of crisis, and ensuring its unity and integrity. In addition, it was understood that the phenomenon of martyrdom is a structural element of social movements. In addition to being a religious concept, martyrdom has been intertwined with the political in different contexts throughout history. Key words: Sociology of Religion, Martyrdom, Shahada, Martyr, Noble Death. vii İnançlar, değerler, ilkeler veya benimsenen dava uğruna kişinin bizatihi varlığını fedâ etmesi, böylelikle yaşamını, ölümünü ve uğruna öldüğü sebepleri kutsal bir mertebeye taşıması insanla birlikte var olagelmiştir. Günümüzde şehitlik olarak nitelendirdiğimiz bu olgu, gündelik hayatımızda sayısız bağlamda karşımıza çıkabilir. Toplumların politik yapısı, kutsalla olan ilişkisi, dünyayı anlamlandırma biçimi değişip dönüşse de şehitlik olgusu toplumsalın olduğu her yerde bir şekilde var olmaya devam etmiştir. Bu çalışmada insanın kutsalla ilişkisinin trajik, asil, akidevî nihaî yakınlığını, hakikate tanıklık mertebesinde temsil eden şehitlik olgusu konu edilmiştir. Şehitlik olgusunun modern politik söylemlerde yer alış biçiminden hareket edilerek, geriye doğru bir iz sürümü ile monoteist geleneklerde ve Grek Roma asil ölüm idealindeki kök uzantıları açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Böylelikle şehitlik, farklı toplumların tarihsel tecrübesi bağlamında dinler ve kültürler üstü, insanî bir olgu olarak anlaşılmaya çalışılmıştır. Şehitlik olgusunun bir araştırma konusu olarak belirlenmesi şüphesiz bir anda ortaya çıkmadı. Muhtemel araştırma konuları üzerinde yapılan çalışma sürecinde ilgi alanımın yoğunlaştığı doğrultuda, danışman Hocam Prof. Dr. Kemal ATAMAN’ın önerisi ile şehitlik olgusu üzerinde arkeolojik bir çalışmayı hedefleyen bu konuyu belirledik. Dolayısıyla ilk teşekkür, bu çalışmanın konusunun belirlenmesinden tamamlanmasına kadar her aşamasında yakından ilgilenen kıymetli Hocamadır. Lisans eğitimimden bu yana her koşulda varlığını ve desteğini yanımda hissettiğim, değerli vaktini ve tecrübelerini esirgemeyerek, akademik alanla sınırlı olmayan özveri ve fedakârlığıyla hayatımıza da yön veren Hocamın rehberliğinde çalışmak her zaman idrakinde olduğum bir onurdur. Lisans derslerinde Din Sosyolojisi ile tanışmama vesile olan, lisansüstü eğitimim boyunca bizlere aktardığı bilgi ve tecrübesiyle kendisine çok şey borçlu olduğum ve bu çalışmanın danışmanlığını sürdüren, çalışma boyunca desteğini, değerli görüşlerini ve yönlendirmelerini esirgemeyen Hocam Prof. Dr. Abdurrahman KURT’a teşekkür ederim. Fakülteye her gelişimde kapısını çalma ihtiyacı hissettiğim, kendisinden akademik tecrübenin yanında pek çok şey öğrendiğim, aynı zamanda tez jürisinde yer alan ve ilk cümlesinden son cümlesine kadar büyük bir titizlikle okuyarak verdiği önerilerle ÖNSÖZ viii çalışmanın olgunlaşmasında önemli katkısı olan değerli Hocam Prof. Dr. Vejdi BİLGİN’e teşekkürü bir borç bilirim. Tez jürimde yer alan, çalışma ile ilgili yapıcı eleştirileri, değerli görüş, öneri ve tavsiyeleriyle katkı sağlayan Prof. Dr. Fuat Aydın’a, Prof. Dr. Adem APAK’a ve Dr. Öğr. Üyesi Ekber Şah AHMEDİ’ye ve süreç boyunca yanımda olan kıymetli Hocam Dr. Öğretim üyesi Sümeyra ÜNALAN TURAN’a teşekkür ederim. Akademik hayatımın ilk ortamını paylaştığımız, çalışma boyunca akademik tecrübelerinden ve yönlendirici fikirlerinden çokça istifade ettiğim kıymetli Hocalarım Prof. Dr. Hasan MEYDAN ve Doç. Dr. Behram HASANOV’un önemli bir yerinin olduğunu dile getirmem gerekir. Araştırma görevlisi olarak görev yaptığım süre boyunca bana hoşgörü ve anlayışla yaklaşarak çalışma sürecimi kolaylaştıran dekanımız Prof. Dr. Seyfullah KARA ve bölüm başkanımız Salih AYBEY’e; akademik tecrübelerinin yanında kendisinden çok şey öğrendiğim ve abla-kardeşliğimizin teşrik-i mesai ile devam ettiği kıymetli Ablam ve Hocam Dr. Öğr. Üyesi Zeynep YÜCEDOĞRU’ya teşekkür ederim. Tezin son okumalarını yapan değerli meslekdaşlarım Dr. Öğr. Üyesi Halil ORTAKÇI’ya, Dr. Öğr. Üyesi Ömer Sami UZUNER’e ve Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Emin KIZILAY’a; çalışmanın son aşamalarında bana evinin kapısını açan Arş. Gör. Nilüfer Nur USLU’ya; genç akademisyen adayları Hakan TAFRAN ve Hatice BERBER’e değerli katkı ve desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Kendilerinden fedakârlık ederek bizi bugünlere getiren, maddi ve manevî destekleriyle her daim yanımızda olan anne babalarım Zehra-Mustafa İLHAN ve Lütfi- Feriha DİKMEN’e minnet ve teşekkürümü ifade edecek kelimeleri bulabilmek gerçekten zor. Son olarak aynı hayatı ve aynı mesleği paylaşarak pek çok aşamayı birlikte tecrübe ettiğimiz kıymetli eşim Mustafa DİKMEN’e ve iki doktora tezi ile birlikte büyüyerek sabır ve fedakarlıkla küçük yaşlarda tanışan kızımız Ebrar Betül’e ne kadar teşekkür etsem az kalacaktır. Fatmanur DİKMEN Bursa/2022 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI ŞEHİTLİK OLGUSU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ANALİZ (DOKTORA TEZİ) Fatmanur DİKMEN Danışman: Prof. Dr. Abdurrahman KURT 2. Danışman: Prof. Dr. Kemal ATAMAN BURSA 2022 x 2.4. Erken Orta Çağda Şehitlik, İntihar ve Bir Çözüm Yolu Olarak Mistik-Gizli Şehitlik .................................................................................................................... 92 2.5. Politik Uygulamanın Bir Söylem Olarak Şehitlikle Meşrulaştırılması: Kurtuba Şehitleri Hareketi .................................................................................................... 96 2.6. Haçlı Seferlerinde Şehitlik Söylemi ve Hıristiyan Geleneğinde Savaşçı-Asker Şehit İdealinin İnşası ............................................................................................. 101 2.7. Orta Çağda Şehitliğin Sembolik Formlarda Çeşitlenmesi ve Hıristiyan Halk Kültüründe Şehit Kültlerinin İnşası ...................................................................... 107 2.8. Orta Çağda Heretik Hareketler ve Grup Çatışmalarında Haklılık Nişanesi Olarak Şehitlik ...................................................................................................... 112 2.9. Hıristiyan Şehitlik Olgusunda Değişen Paradigmalar: Athos Manastırlarında İnfaz Edilen Yeni-Şehitler .................................................................................... 123 İKİNCİ BÖLÜM İSLÂM’DA ŞEHİTLİK 1. İSLÂM DÜŞÜNCE GELENEĞİNDE ŞEHİTLİK .............................................. 128 2. ŞEHİTLİK OLGUSU ETRAFINDA GELİŞEN LİTERATÜRE DAİR BİR DEĞERLENDİRME ................................................................................................ 143 3. İSLÂMÎ ŞEHİTLİK İDEALİNİN ORTAYA ÇIKTIĞI SOSYO-POLİTİK, DİNÎ VE KÜLTÜREL ARKA PLAN ............................................................................... 149 3.1. İslâm’ın Doğuşu ve İlk Şehitler ..................................................................... 153 3.2. Şehîd Kelimesinin Semantik Anlam Gelişimi ............................................... 169 4. TOPLUMSAL KRİZ ZAMANLARI VE ŞEHİTLİK .......................................... 175 4.1. Müslüman Toplumlarının Kriz Zamanları ve Şehitliği Anlamlandırma Biçimi .................................................................................................................... 177 4.2. Anadolu’da Müslüman Türkler ve Şehitlik İdealine Katkıları ...................... 185 5. OSMANLI TOPLUMUNDA ŞEHİTLİK VE ŞEHİTLİKLE İLGİLİ YAZIN GELENEĞİ ............................................................................................................... 195 5.1. Kendine Özgü Bir Şehit Tipi Olarak Alp/Derviş/Gazi Şehit ......................... 201 6. TASAVVUF GELENEĞİNDE ŞEHİTLİK ......................................................... 206 xi ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GREK ROMA ASİL ÖLÜM İDEALİNDEN MODERN POLİTİK SÖYLEMLERE ŞEHİTLİK 1. MODERN ŞEHİTLİK İDEALİNİ ANLAMA BİÇİMİ OLARAK KURBANLIK VE KUTSALLIK MEKANİZMALARI .................................................................. 218 2. GREK-ROMA GELENEĞİNDE ASİL ÖLÜM (NOBLE DEATH) İDEALİ ..... 227 2.1. Atina’da Toplumsal Bir Kurum Olarak Cenaze Töreni Söylevleri ............... 237 3. ORTA ÇAĞ POLİTİK TEOLOJİSİ VE ŞEHİTLİK ............................................ 242 4. POLİTİK DEVRİMLERDE KİTLELERİN MOBİLİZASYONU VE BİR SÖYLEM OLARAK ŞEHİTLİK ............................................................................. 258 4.1. Fransız İhtilali ve Şehitlik Söylemi ................................................................... 258 4.2. İrlanda Devrimi ve Toplumsal Hareketlerin Katalizörü Olarak Şehitlik Söylemi .................................................................................................................... 265 4.3. İran-İslam Devrimi ve Kurucu Mit Olarak Şehitlik ........................................... 268 7. MODERN ZAMANLARDA YENİ ŞEHİTLİK BİÇİMLERİ ............................. 272 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ............................................................................. 279 BİBLİYOGRAFYA .................................................................................................... 290 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................ 314 xii KISALTMALAR Bkz. : Bakınız B. : Baskı C. : Cilt çev. : Çeviren DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi Ed. : Editör IRA : İrlanda Kurtuluş Ordusu İA : İslam Ansiklopedisi İLAM : İlmi Araştırmalar Merkezi İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi KURAMER : Kur’an Araştırmaları Merkezi M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra ö. : Ölüm Tarihi TDV : Türkiye Diyanet Vakfı SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü s. : Sayfa Numarası ss. : Sayfa Sayısı Sy. Sayı Ty. : Tarih yok Vd. : ve diğerleri 1 GİRİŞ 1. Çalışmanın Konusu Şehitlik, günümüzde birbirinden son derece farklı olayları nitelemek için kullanılabilen, pek çok farklı anlam bağlamında karşımıza çıkan bir olgudur. Bu duruma bağlı olarak gerek sosyal bilimcilerin şehitliğe dair yaptıkları tanımlamalar, gerek dinî otoritenin yaptığı tanımlamalar bazı ortak yönlerinin mevcudiyetine rağmen pek çok noktada örtüşmemektedir. Dahası, şehitliğin mahiyeti, anlamı ve sınırları ile ilgili tanımlamalar ve hükümler de aynı dini ya da kültürel gelenek içinde dahi zamana ve koşullara göre farklılık gösterebilmektedir. Bu yüzden şehit ve şehitlik olguları hakkında efrâdını câmî ağyârını mânî bir tanım yapabilmek oldukça zordur. Weber’in Din Sosyolojisi kitabının başında işaret ettiği gibi, bir konu yeterince araştırılmadan onunla ilgili bir tanım yapabilmek imkân dahilinde değildir. Weber bu imkânsızlığı dinsel davranışın dışsal tezahürlerinin bireysel tecrübe, fikirler, bireysel amaçlar gibi pek çok sübjektif unsurun belirlediği çok çeşitli görünümlerde açığa çıkmasına dayandırmaktadır. Ona göre bu tür bir davranışın kavranabilmesi ancak eylemin anlamının açığa çıkarılması ile mümkün olabilir.1 Benzer şekilde şehitlik olgusunun da gerek günümüzde gerek farklı dönem ve geleneklerde çok çeşitli tezahürlerinin olduğu söylenebilir. Bu yüzden şehitlikle ilgili herhangi bir tanım yapmak, onun farklı boyutlarını göz ardı etmeye sebep olabilecektir. Bu çalışmada, şehitlikle ilgili bir tanımlama yapmaktan ziyade şehitlik olgusu, toplumsal realitedeki farklı görünümlerinin araştırılması ile anlaşılmaya ve yorumlanmaya çalışılacaktır. 2015 seçimlerinde Hilary Clinton’ın, Amerikan millî kahramanı ilan edilen Humayun Khan’a seçim propagandalarında yer vermesi, pek çok sosyal medya platformu ve TV programında yayınlanmıştı. Buna göre, Pakistan asıllı Müslüman bir aileden gelen ancak Amerikan vatandaşı olan Humayun Khan, ABD ordusunda muvazzaf iken, Irak’taki bir görev esnasında, bir intihar eylemini engellemeye çalışırken birliğini kurtarmış ancak kendisi hayatını kaybetmiştir. Onun yaşamının, ölümünden sonra bir şehide, bir Amerikan millî kahramanına yaraşacak şekilde yeniden kurgulandığı anlaşılmaktadır. Gerçekte ne olduğunu tam bilemesek de Humayun, eğitim hayatında 1 Max Weber, Din Sosyolojisi, çev. Latif Boyacı, İstanbul: Yarın Yayınları, 2012, s. 85. 2 başarılı, vatanını çok seven, Thomas Jefferson’ın kitaplarını okuyan, Amerikan değerlerinin bedeninde somutlaştığı “şerefli bir Amerikan” olarak tasvir edilmektedir.2 Yakınları ile yapılan görüşmelerde, bir arkadaşının, ölümünden sonra Humayun Khan’ı rüyasında gördüğü ve ölmediğini söylediği; yaşamı boyunca nasıl onurlu ve ülkesine, ülkesinin değerlerine sadık, Amerika için nihai bedeli (the ultimate sacrifice) ödeyen bir Müslüman Amerikan olarak tasvir edildiği; ailesinin de doğrudan şehit kelimesini kullanmasa da onu şehit olarak gördükleri anlaşılan bir dil ve tutumu benimsedikleri anlaşılmaktadır.3 Ölümünden sonra Humayun Khan, Arlington Ulusal Mezarlığı’na defnedilmiş, ailesine de bronz yıldız onur madalyası verilmiştir. Arlington Ulusal Mezarlığı’na defnedilen ve Amerikan millî kahramanı ilan edilen tek Müslüman Humayun Khan değildir. 2005’te Irak’taki bir uçak kazasında hayatlarını kaybeden ve içlerinde bir Müslümanın da bulunduğu Amerikan askerlerinin Arlington’daki mezarlarında, Haç ile İslam’ın Batı’daki sembolü olan hilal ve yıldızın aynı mezar taşında yer aldığı görülmektedir.4 Benzer şekilde, 2007 yılında Irak’taki bir operasyonda hayatını kaybeden Kareem Rashad da vatanî vazifesini yerine getirirken nihâi bedeli ödeyen bir Amerikan vatandaşı olarak Arlington Mezarlığı’na gömülmekle onurlandırılmıştır.5 Amerika’da Arlington’dan sonra bir diğer önemli mezarlık, Amerikan İç Savaşı’nda hayatını kaybedenlerin gömüldüğü Gettysburg Mezarlığı’dır. Abraham Lincoln, Gettysburg Mezarlığı’nda yaptığı konuşmada, savaşta ölenler hakkında, Hıristiyan teolojisinde İsa’nın kendini feda etmesini hatırlatan bir dille, milletin yaşayabilmesi için kendi hayatlarını feda ettiklerini ifade etmiştir. Lincoln ile birlikte, ülke için nihai bedeli ödemek anlamında kurbanlık, şehitlik, fedakârlık temaları Amerikan sosyal ve politik hayatında merkezi temalar olmuştur. “Şehit başkan” Lincoln’ün yaşamında ve ölümünde sembolize edilen, ülke için nihâi bedeli ödemek 2 Hillary Clinton (haz.), Hillary celebrates American hero Humayun Khan | Hillary Clinton, 2015, https://www.youtube.com/watch?v=dGV29YP_III. (28.08.2022) 3 CNN (haz.), Friend of Capt. Humayun Khan: ’He was an amazing man..., 2016, https://www.youtube.com/watch?v=WvIb_L1JB-k. (28.08.2022) 4 Kemal Ataman, Ulus Olmanın Kutsal Temeli: Sivil Din, 2. b., Ankara: Sentez Yayınları, 2021, s. 75. 5 Ataman, Ulus Olmanın Kutsal Temeli: Sivil Din, s. 76. 3 teması, dinler ve mezhepler üstü ancak Amerikan vatandaşlığında kristalleşen bir şehitlik ideali olarak inşa edilmiştir, denebilir.6 Kutsal addedilen ülke toprağı için -ki o toprağın kutsallığı da şehit kanıyla sulanmış olmaktan kaynaklanmaktadır- hayatlarını feda edenler, kutsal mekân addedilecek mezarlıklara gömüldükleri gibi onlar için çeşitli anma merasimleri de düzenlenmektedir.7 Sosyal teoride Amerikan sivil dininin unsurları ve toplumsal realitedeki tezahürleri bağlamında ele alınan şehitlikle ilgili bu görünümler aslında bir devlet yapılanmasına sahip olan her toplumda, kendine özgü formlarla ve farklı varyasyonlarda rahatlıkla görülebilecektir. Öte yandan Amerikan ordusunda hayatını kaybeden Müslüman askere nihaî bedeli ödeyen ulusal kahramanlık payesinin verilmesi ve ailesinin de onu şehit olarak görmesi gibi, benzer bağlamda, dünyanın farklı yerlerinde benzer örnekler görülebilir. Örneğin Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı tebaası olarak Çanakkale’de hayatlarını feda eden Yahudiler, resmî kayıtlarda şehit unvanı tevdi edilmemiş olsa da bugün Yahudiler arasında şehit olarak kabul edilmektedir. Hatta 2010 yılında İstanbul Acıbadem Yahudi Mezarlığı’nda, Çanakkale’de hayatını kaybeden Yahudiler için Hemdat İsrael Sinagogu Vakfınca bir anıt mezarlık inşa edilmiştir. Bu anıt mezarlıkta her yıl 18 Mart Günü bir anma töreni düzenlenmekte ve cemaatin ileri gelenlerinden biri, Yahudilerin geçmişten bu yana ülkeleri için yaptıkları hayatî fedakarlıkları anlatan bir konuşma yapmaktadır. Bu konuşmalardan biri şöyle sona ermektedir …Şehitler günü vesilesiyle bu toprakların savunması için şehit düşmüş veya yaralanmış dedelerimizin hatıralarını her yıl olduğu gibi bu yıl da Acıbadem Yahudi Şehitliğimizde ruhlarının huzuru için anıyoruz. Ülkemize armağan olsun.8 Türkiye’de yaşayan Yahudilerin, Millî Savunma Bakanlığı’nın resmî şehitler listesinde, Çanakkale Savaşı’nda hayatını kaybeden Yahudilerin isimlerinin yer almamasından rahatsızlık duydukları anlaşılmaktadır. Nitekim şehitler listesinde 6 Robert N. Bellah, “Civil Religion in America”, Daedalus, C. 96, S. 1 (1967), ss. 10-11; Ataman, Ulus Olmanın Kutsal Temeli: Sivil Din, ss. 94-95. 7 Ataman, Ulus Olmanın Kutsal Temeli: Sivil Din, ss. 95-97. 8 “Çanakkale’nin Yahudi şehitleri bir kez daha anıldı”, Şalom Gazetesi, (28.08.2022), https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/106231/canakkalenin-yahudi-sehitleri-bir-kez-daha-anildi. 4 Yahudilerin isimlerinin de yer alması konusunda taleplerinin olduğu dile getirilmektedir.9 Bu bağlamda ortaya çıkan bir diğer tartışma, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde değinileceği üzere, Çanakkale Savaşı’nda hayatını kaybedenlerin şehitliklerinin dinî hükmünün ne olacağıdır. Benzer şekilde, Amerikan ordusunda savaşırken hayatını kaybeden Müslüman askerin durumunun ne olacağı da akla gelmektedir. Ancak bu konuda yaptığımız araştırmalarda fıkhî hükümleri açısından herhangi bir akademik çalışmaya rastlamadık. Çalışma esnasında konunun uzmanları ile yaptığımız görüşmelerde, şehitliğin ilk şartlarından birinin Müslüman olmak olmasından dolayı, gayri müslimlerin şehit sayılamayacağı; Amerikan ordusunda hayatını kaybeden Müslüman askerle ilgili olarak da Müslümanlara karşı savaştığı için şehit addedilemeyeceği görüşü verilmiştir.10 Hükümler her ne kadar onları dinî olarak şehit addetmese de ölenlerin yakınlarının nazarında şehitlikle ilişkilendirildikleri söylenebilir. Dolayısıyla bu konu ile ilgili hem fıkhî ilkeler açısından hem de değişen sosyo-politik koşulların getirdiği yeni durumlar açısından kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu bir gerçekliktir. 11 Mayıs 2022’de Kudüs’te İsrail’in açtığı ateşle vurulan gazeteci Şirin Ebu Akile’nin, gayri müslim olmasına rağmen pek çok kesim tarafından şehitlikle nitelendirildiği medyada yer almıştı. Hatta Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreti Ali al-Karadavi, sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımda, İslam düşünce geleneğinde şehitliğin üç kategoride değerlendirildiğini ve vatan şehidi, dava şehidi gibi şehitliklerin sadece dünyada şehit sayılabilen, ahiretteki durumu bilinmeyen üçüncü kategoriye dahil olduğunu öne sürmektedir. Karadavi, şehit ve şehitlik kavramlarının itikadî değil, lafzî kavramlar olduklarını ve bu yüzden lugavî ve örfî manada kullanımlarının caiz olduğunu, bunun sünnette pek çok örneğinin mevcudiyetini işaret etmektedir. Buradan hareketle, Şirin Ebu Akile hakkında, Müslümanların safında yer alıp, işgalcilere karşı durduğu için bu üçüncü kategori mucibince şehit ifadesinin 9 Serdar Korucu, “Avram oğlu Hayim ne zaman ‘Çanakkale şehidi’ sayılacak? - Serdar Korucu - Avlaremoz”, -Avlaremoz, 18.03.2016, https://www.avlaremoz.com/2016/03/18/avram-oglu-hayim-ne- zaman-canakkale-sehidi-sayilacak-serdar-korucu/. (28.08.2022) 10 Hayrettin Karaman’a e-mail yoluyla sorduğumuz bu soruya verdiği cevabı bir gazetede yayınlamıştır. Yeni Şafak, “Kulluk bir bütündür, vazifenin küçüğü de büyüğü de ona dâhildir”, Yeni Şafak, 30.05.2021, https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettin-karaman/kulluk-bir-butundur-vazifenin- kucugu-de-buyugu-de-ona-dhildir-2058618. (28.08.2022) 5 kullanılabileceğini, bunun benzer durumdaki diğer gayri müslimler için de uygulanabileceğini ifade etmiştir.11 Öte yandan, günümüzde şehitlik söylemi, azınlıkların ya da ayrılıkçı grupların kendi varlıklarını idame ettirmelerinde, eylemlerini meşrulaştırmada etkili bir araç olabilmektedir. Bunun radikal bir örneği, Covid-19 salgını sürecinde İsrail’de, salgınla ilgili kısıtlama yönetmeliklerine uymayan ultra-Ortodoks cemaatinin bir kesimini teşkil eden Harediler arasında yaşanmıştır. Yasaklara ve Harediler arasında vaka oranlarının çok yüksek olmasına rağmen, covid-19’dan ölen üst düzey hahamlar için binlerce kişinin katıldığı cenaze törenleri düzenlenmeye devam etmiştir. Harediler, kaç kişi ölürse ölsün, Haredilere ait okulların ve ibadethanelerin kapatılmayacağını, zira her ölümün daha ulvî bir dava için sunulmuş kutsal bir kurban olduğunu, şehitlik ve kurbanlık kavramları ile ifade etmiştir.12 Bunun yanında, silahlı ya da silahsız pek çok toplumsal hareketin grup çatışmalarında ölen mensuplarını şehit ilan ettiği bilinen ve sıkça şahit olunan bir durumdur. Örneğin 1980 öncesinde ideolojik çatışmalarda hem Türkiye’de hem dünyanın farklı yerlerinde isimleri sembolikleşen şehitler verilmiştir.13 Bu örneklere, çalışmanın farklı bölümlerinde de yeri geldikçe değinilecektir. Terör eylemlerinin mağdur ve mazlum kurbanları da çoğu zaman şehitlikle ilişkilendirilmektedir. Örneğin, Yeni Zelanda’da, Christchurch’teki terör saldırılarında hayatını kaybeden Müslümanlardan, ailelerinin şehit olarak bahsetmesi pek çok medya yayınında mevcuttur. Bundan başka ülkemizde de devlet vazifesinde iken terör eylemlerinde hayatını kaybeden memurlara, öğretmenlere, madenciler gibi emekçilere şehitlik unvanının verilmesi, onlar için anıtlar inşa edilip anma törenlerinin düzenlenmesi bilinen bir durumdur. Bu törenler bir yandan politik otoritenin şehit addetmesine bağlı olsa da onların içinde yaşanan dinî kültür olarak İslam geleneğinde de ahiret şehitleri 11 https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=567677491597367&id=100050653621931&sfnsn=mo (23.05.2022) 12 “The COVID Sacrifice: The ‘New Jewish Martyrs’ Dying to Defend Israel’s Haredi Autonomy”, Haaretz, (28.08.2022), https://www.haaretz.com/israel-news/2021-01-22/ty-article- opinion/.highlight/covid-sacrifice-new-jewish-martyrs-are-dying-to-defend-haredi- autonomy/0000017f-f519-d044-adff-f7f9aabc0000. 13 Bu isimlerin şehit olarak yüceltilmesi ve şehitlik olgusunun popüler kültürde yer alması ile ilgili geniş bilgi için bkz. Vejdi Bilgin, Adım Müslüman!, İstanbul: Beyan Yayınları, 2020, ss. 118-23. https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=567677491597367&id=100050653621931&sfnsn=mo 6 kategorisinde şehit addedildiği, anma merasimlerinde Kur’an-ı Kerîm okunması gibi dinî bir formatın olduğu görülmektedir. Yukarıda işaret edilen farklı durumlarda, dinî ya da politik otoritenin şehitlik unvanını tevdi etmesinden daha çok, şehit yakınlarının ya da toplumun onu şehit addetmesinin belirleyici olduğu söylenebilir. Bu durumda, insanlar bir ölüm vakasını niçin şehitlikle ilişkilendirme eğilimindedirler? Şehitlikle ilgili yukarıda yer verilen ve benzeri örnekler şehitlik olgusu hakkında bize ne anlatmaktadır? Şehitliğin birbirinden son derece farklı bağlamlarda gelişen kullanım alanları, icra edilme biçimleri ve farklı anlam yüklemeleri nasıl anlaşılıp yorumlanmalıdır? Şehitlikle ilgili bu denli geniş bir anlam yelpazesi çağdaş zamanlara mı özgüdür? Bu ve benzeri soruların cevapları için literatüre yöneldiğimizde, özellikle İngilizce’de, şehitlikle ilgili yoğun bir literatürün mevcut olduğu görülmektedir. Ancak bu çalışmaların büyük oranda dinler tarihi alanında, şehitlik olgusunu teolojik yahut fenomenolojik boyutlarında ele alan çalışmalar olduğu anlaşılmaktadır. Bu çalışmalarda, Yahudi ve Hıristiyan geleneklerinde şehitlik olgusu ile ilgili kutsal metinlerin detaylı bir analizi yapılmakta, metinlerdeki Yahudi-Hıristiyan ve Greko-Romen etkileşimi tarihsel bağlamda ele alınmaktadır. Bu çalışmalardan W. H. C. Frend’in çalışması, özellikle Klasik Çağda ilk Hıristiyanların Roma İmparatorluğu hakimiyetinde maruz kaldıkları zulüm politikalarını, Hıristiyanların verdikleri pasif şehitlik tepkisi ilişkisi içinde ele almaktadır. Son derece kapsamlı ve hacimli olan bu çalışmada, beş yüzyıllık bir zulüm tarihinin, Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmî dini haline gelişi ile sonuçlanmasında şehitlerin hayati rol ve önemi işaret edilmektedir.14 Şehitlikle ilgili öne çıkan bir diğer çalışma, J. W. Van Henten ile Friedrich Avemarie’nin Martyrdom and Noble Death başlıklı çalışmasıdır.15 Bu çalışmayı özgün ve değerli kılan yönü, arkaik anlatılardan Grek Geleneğine, Yahudi ve Hıristiyan geleneğinden Orta Çağa kadar oldukça geniş bir sahada (m.ö VIII- M.S. XV) gönüllü ölüm, asil ölüm ve şehitlikle ilgili seçilmiş kutsal metinleri, öne çıkan mektupları, 14 Frend, W. H. C., Martyrdom and Persecution in the Early Church, Oxford: Alden Press, 1965. 15 Friedrich Avemarie, Jan Willem van Henten, Martyrdom and Noble Death: Selected Texts from Graeco-Roman, Jewish and Christian Antiquity, London: New York: Routledge, 2002. 7 risaleleri tarihsel ve sosyo-politik bağlamları ile inceleyerek bir şehit tipinin nasıl inşa olunduğunu ve şehitlik olgusunun ontolojik ve epistemolojik hikayesini tarihsel bir iz sürümü ile ortaya koymayı hedeflemesidir. Bu yönüyle bizim çalışmamız için de veri sağlayan temel kaynaklardan biri olmuştur. Shmuel Shepkaru da Yahudi tarihsel tecrübesinde ve dünya görüşünde şehitliğin nasıl algılandığını, sonraki gelenekleri, özellikle Hıristiyanlığı da etkileyecek şekilde nasıl bir rol oynadığını lineer bir sürece bağlı kalarak ele almaktadır.16 Pagan Roma hakimiyeti altında, Yahudi ve Hıristiyanların şehitlik algılarını, eylemlerini ve şehit tiplerini karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Shepkaru’nun eserinin önemli yönü ise, Yahudi geleneğinde şehitlik olgusunu Antik zamanlardan XX. yüzyıla kadar ele alması ve çalışması boyunca, şehitliğin toplumların hayatiyetini sürdürmelerinde vazgeçilmez rol ve işlevleri olduğuna dikkat çekmesidir. Günümüzde şehitlik ve intihar kavramlarının algılanmasının, Antik ve Klasik dönemlerdeki algıdan ne denli ölçüde değiştiğine dikkat çeken Drog & Tabor, A Noble Death başlıklı çalışmalarında, bugünün aksine, gönüllü ölümün çeşitli versiyonlarının Antik dönemde arzulanan bir şey olduğunu öne sürmektedir. Buradan hareketle asil ölüm olgusunun Roma ortamında nasıl algılandığını, filozofların ve felsefe okullarının asil ölüm hakkındaki görüşlerinden, Grek Roma geleneğinde bugünle ilişkilendirilebilecek, cenaze töreni söylevleri gibi metinlerden hareketle kapsamlı bir incelemesini sunmuştur. İntihar ve gönüllü ölüm olgularının Yahudi ve Hıristiyan geleneğindeki algılanışını karşılaştırmalı olarak ele almıştır.17 Daha yakın ve argümanı ile öne çıkan bir çalışma ise Candida Moss’un The Myth of Persecution başlıklı kitabıdır. Moss bu çalışmasında, şehitlik anlatılarının nasıl bir kurucu mit olarak işlev görebileceğini ele almaktadır. Bununla birlikte Moss, Hıristiyan geleneğinde ilk dört-beş asırdaki şehitlik anlatılarının bir yandan kurucu bir mite dönüştürülürken aynı zamanda özellikle Yahudilere ama genel olarak ötekine karşı düşmanlığı ve şiddeti meşrulaştıran bir mekanizmaya dönüştüğünü öne sürmektedir. 16 Shmuel Shepkaru, Jewish Martyrs in The Pagan and Christian World, New York: Cambridge University Press, 2005. 17 Arthur J. Drog, James D. Tabor, A Noble Death, Suicide and Martyrdom Among Christians and Jews in Antiquity, New York: HaperSanFransisco, 1992. 8 Moss, aynı zamanda bu anlatıların tarihsel gerçekliklere örtüşmediğine dair güçlü kanıtların mevcudiyetine dikkat çekmekte, şiddeti meşrulaştıran ve yücelten böyle bir zulüm ve şehitlik mitine dayanmaktan derhal vazgeçilmesi gerektiğini tavsiye etmektedir.18 İngilizce literatürde, İslam geleneğinde şehitlikle ilgili çalışmalarda ise, özellikle 11 Eylül 2001 sonrası çalışmalarda şehitlik olgusunun, intihar eylemleri ve terörizm bağlamında ele alındığı görülmektedir. Bu konu ile ilgili II. bölümde karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılmıştır. İslam geleneğinde şehitliği terörizm bağlamına hasretmeyen çalışmalar nadir de olsa mevcuttur. David Cook’un, Türkçe’ye de tercüme edilmiş olan İslam’da Şehitlik başlıklı çalışması, Müslümanların yaşadığı geniş bir coğrafyada şehitliğin nasıl anlaşıldığını, sosyo-kültürel unsurların İslamî şehitlik idealine nasıl eklemlendiğini inceleyen kapsamlı bir veri sunmaktadır. Çalışmada şehitlik, terörizm bağlamında ele alınmıyor olması açısından değerli olsa da İslâmî şehitlik idealini ötekine yönelik şiddetle özdeş kılma eğiliminde olması çalışmanın zayıf yönünü temsil etmektedir.19 Konu ile ilgili bahsedilmesi gereken bir diğer çalışma Asma Afsaruddin’in Striving in the Path of God: Jihad and Martyrdom in Islamic Thought başlıklı çalışmasıdır. Bu çalışmasında Afsaruddin, cihad ve şehitlik olgularının silahlı çatışma ortamı ve şiddetle ilişkilendirilmesinin hicrî III. asırdan sonra geliştiğini öne sürmektedir. Bu iddiasını temellendirmek için Tefsir ve Hadis geleneğinde erken dönem (hicrî I-III) ve geç dönem (III. yy sonrası) yazınında şehitlik ve cihad olgularının Kur’anî anlam horizonundaki semantik yörüngesini açığa çıkarmayı hedeflemektedir. Afsaruddin, her iki kavramın da erken dönem hadis kayıtlarında ve Tefsirlerde sabr ile ilişkili olarak yer aldığını ancak, Emevîler dönenindeki fetih politikaları ile birlikte cihad ve şehitliği savaş ortamı ile ilişkilendiren yoğun bir hadis literatürünün ortaya çıktığını öne sürmektedir. Bunu yanında, hicrî IV. asırdan itibaren Müslümanların hakim olduğu bölgelere yönelik yoğun Haçlı ve Moğol saldırılarının, Endülüs’teki reconquista hareketinin oluşturduğu tehditlere karşı Müslümanların savunulması, birlik ve bütünlüğünün muhafazası 18 Candida Moss, The Myth of Persecution, How Early Christians Invented a Story of Martyrdom, SanFrancisco: HarperOne, 2013. 19 David Cook, İslam’da Şehitlik, çev. Beyza Topuz, İstanbul: Kabalcı, 2017. 9 gayesiyle Tefsir geleneğinde, ayetlere daha önce baskın olmayan silahlı çatışma anlamının daha vurgulu ve detaylı hale getirildiğini öne sürmektedir. Zamanla cihad ve şehitlik olgularının savaş meydanı ve silahlı çatışma anlam bağlamında kristalleştiğine dikkat çeken Afsaruddin, cihâd ve şehitlik kavramlarının sabr ile ilişkili vahiy ortamındaki manalarının yeniden kazanılması gerekliliğine işaret etmektedir.20 Türkçe literatürde ise, Türk toplumu için son derece güncel ve popüler bir kavram olarak şehitlik hakkında, zannedilenin aksine, nitelik açısından da nicelik açısından da yoğun bir literatür söz konusu değildir.21 Mevcut çalışmalarda şehitlik olgusunun genelde şehit cenazeleri, şehit ailelerine uygulanan sosyal politikalar ve şehit yakınlarının psikolojik durumu konularında ele alındığı söylenebilir. Bununla birlikte özellikle 2016’dan itibaren şehitlik olgusunu daha geniş perspektifte inceleyen çalışmaların ortaya çıktığı görülmektedir. Meral Durmuş’un, ““Siyasal-kültürel Türk(iye) İslam'ı” Toplum Haritasında Üç Kuşak Şehitlik-Gazilik Kök Paradigması” başlıklı doktora çalışması, şehitlik ve gazilik olgularının Türk toplumuna özgü algılanışı ve resmedilişini anlamaya çalışan niteliksel bir alan araştırmasıdır.22 Sibel Baykut’un “Çanakkale Savaşları Anma Merasimleri Özelinde Türkiye'de Şehitlik Nosyonu Üzerine Etnografik Bir Çalışma”23 başlıklı doktora çalışması şehitlik olgusunu görece geniş bir perspektiften ele almıştır. Şehitliği sosyo-politik olanla ilişkisi açısında ele alan iki yüksek lisans çalışması da alana katkısı açısından önemlidir. Bunlardan ilki olan Ferda Önen Cemri’nin çalışması şehitlik olgusunu, arkaik kurbanlık mekanizmalarında köklenen, günümüz toplumlarında, milliyetçilik ve militarizm tarafından yeniden üretilen bir kavram olarak ele almaktadır.24 İkincisi ise Ayşenur Harman’ın “Modern Ulus Devlette Şehitlik” başlıklı yüksek lisans 20 Asma Afsaruddin, Striving in the Path of God, Jihad and Martyrdom in Islamic Thought, New York: Oxford University Press, 2013, ss. 1-5. 21 Türkçe literatürdeki çalışmalar da II. bölümde değerlendirilmiştir. 22 Meral Durmuş, "“Siyasal Kültürel Türk(iye) İslam’ı” Toplum Haritasında Üç Kuşak Şehitlik-Gazilik Kök Paradigması", (Doktora Tezi), İstanbul: İstanbul Maltepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2020. 23 Sibel Baykut, "An Ethnographic Study on the Notion of Martyrdom in Turkey Reflected on the Commemorations of the Gallipoli Campaign, WWI", (Doktora Tezi), İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016. 24 Ferda Önen Cemri, "Milletin Ölümsüzlük Stratejileri: Kutsal ve Kurbanın Modern Biçimi Olarak Şehitlik", (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Lisansüstü Programlar Enstitüsü, 2018. 10 çalışmasıdır.25 Çalışmada şehitlik, toplumsal bir olgu olarak ele alınmış ve dinî alana ait olan bir kavramın modern ulus-devletin seküler yapısına entegre olma süreci incelenmiştir. Çalışmanın, şehitlik olgusunu toplumsal olanla ontolojik bütünlüğünü ortaya koymayı hedeflemesi bakımından literatüre önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir. Necati Sümer’in Dinlerde İntihar, Şehitlik ve Ötenazi26 başlıklı çalışması da monoteist gelenekte şehitlik olgusu hakkında teolojik ve kavramsal bir çerçeve sunması açısından değeri haizdir. Dinlerin tarihsel tecrübelerinde kimi zaman intihar ve şehitliğin arasındaki çizgi bulanıklaşmıştır. İlgili çalışmanın temel konusu intihar olmakla birlikte, şehitlikle intihar arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmesi ve dinî otoritelerin intihar ve şehitlikle ilgili sınırlamalar ve esnetmeler getirdiği hukukî ilkeleri işaret etmesi açısından önemli bir veri kaynağıdır. Şehitlikle ilgili Türkçe literatürde dikkat çeken bir diğer çalışma ise Türkiye’de şehitlik olgusunun nasıl algılandığını farklı perspektiflerde ele alan Öl Dediler Öldüm başlıklı editöryel çalışmadır. Çalışmada, Türkiye’de şehitlik algısı, asker şehit, radikal sol örgütlerde şehitlik, toplumsal hareketlerde şehitlik söylemi, şehitliklerin bir turizm alanına dönüşmesi, edebî eserlerde şehitlik söylemi, şehit ailelerinin psiko-sosyal durumu gibi farklı boyutlarıyla ele alınmaktadır. Ancak çalışmanın pek çok bölümünde akademik açıdan bariz bir zayıflık açığa çıkmaktadır: şehitlik olgusunu politik bir kurgudan ibaret görmek. Örneğin bölümlerden birinde şehit yakınlarının söz ve tutumları, bir hezeyan, bir cinnet hali olarak nitelendirilmektedir: Bir anne nasıl olur da, “Şehit oğlumu düğün, bayram gibi gönderiyorum!” diyebilir? Bir baba … Bütün bunlar yetmezmiş gibi, “iki oğlum daha var, onları da feda ederim” diyebilir mi? Öldürülen bir askerin eşi, nasıl olur da, “Bugün ağlamayın. Bugün bizim en mutlu günümüz. Bugün bizim düğünümüz,” diyebilir?27 25 Ayşenur Harman, "Modern Ulus-Devlette Şehitlik", (Yüksek Lisans Tezi), Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021. 26 Necati Sümer, Dinlerde İntihar, Şehitlik ve Ötenazi, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015. 27 Serdar M. Değirmencioğlu, "Bu Bir Cinnet: 'Bizi de Askere Al Komutanım'", "Öl Dediler Öldüm" & Türkiye’de Şehitlik Mitleri, ed. Serdar M. Değirmencioğlu, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014, s. 25. 11 Benzer şekilde günümüz Türkiye toplumunda şehitliğin yüce bir mertebe addedilmesini, toplumsal hafıza unsurları ile kolektif belleğe benimsetilen politik bir kurgudan ibaret görüldüğü anlaşılmaktadır.28 Elbette şehitlik söyleminin modern siyasal sistemin yapısal unsurlarından biri olduğu ve politik iktidarın güç ilişkilerinde vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olduğu yadsınamaz. Ancak şehitlik olgusunun vatan, millet ve milli mukaddesâtın muhafazası için her Türk vatandaşın mükellef olduğu bir fedakarlık vazifesi olarak yüceltilmesi yalnızca politik söylemden ibaret görülmemelidir. Zira böyle bir algının Türk toplumunda, toplumun dinî-kültürel kök uzantılarından gelen bir karşılığı da vardır. Kaldı ki şehitlikle ilgili böyle bir tutum, içinde yaşadığımız topluma ve zamana özgü de değildir. Ulus devletleşme süreci ile birlikte şehitlik kavramı her ne kadar vatan ve millet uğruna ölmekle özdeş hale gelse de, nev-zuhûr bir durum değildir; Antik Roma zamanında asil ölüm ideali; Klasik Çağ Yahudileri arasında Ulus uğruna ölmenin yüceltilmesi tarihteki çok sayıda örnekten bir kaçıdır. Zira değerlerin, inançların, ilkelerin, ideallerin, yani insanın ve toplumun olduğu her yerde toplumsal bir olgu olarak şehitlik de vardır. Şehitlikle ilgili mevcut literatürde, şehitliği intihar eylemleri ve terörizm bağlamında ele alanlar dışında, öne çıkan çalışmaların ya dinler tarihi alanında yapılmış tarihsel ve teolojik boyutu ağırlıklı çalışmalar olduğu, ya şehitliğin yalnızca bir boyutunun ele alındığı ya da indirgemeci bir tutumun benimsendiği söylenebilir. Dolayısıyla şehitlik olgusunu, güncel görünümlerinden ve şehitlikle ilgili tartışma konularından hareketle, onun dinî olduğu kadar sosyo-politik boyutlarını da göz önünde bulunduran, tarihteki düşünsel, dinî ve toplumsal tecrübedeki kök uzantılarıyla ilişkilendirerek ele alacak, şehitlik eylemini anlamaya ve yorumlamaya yönelik çalışmalar açısından önemli bir boşluk olduğu aşikardır. Bu çalışmanın böyle bir boşluğun doldurulmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı yukarıda kısaca örneklendirilen, şehitliğin çok farklı anlam ve bağlamlarda kullanımlarını analiz etmek değildir. Zira her bir olay kendi içinde, kendine özgü dinamikleri ile detaylıca ele alınmayı gerektirmektedir. Bu çalışmanın amacı, şehitliğin bu denli geniş bir bağlamda kullanımının bugüne özgü olmadığını, 28 Bekir Düzcan, “Çanakkale İçinde Kurdular Beni: Şehit(lik) İmgesi Üzerinden Toplumsal Bedenin İnşası”, "Öl Dediler Öldüm", ed. Serdar M. Değirmencioğlu, İstanbul: İletişim Yayınları, 2016, ss. 111- 33. 12 şehitliğin herhangi bir toplumsal anlamlandırma ve icra edilme biçiminin de belli bir dinle, hatta -özsel tanımıyla- genel olarak dinle ya da herhangi bir kültürel gelenekle sınırlı olmadığını, toplumun olduğu her yerde, koşullara göre şehitlikle ilgili farklı anlam ve eylem biçimlerinin gelişebileceğini göstermektir. Buradan hareketle çalışmanın temel argümanı şöyle ifade edilebilir: Şehitlik, farklı zamanlarda ve farklı geleneklerde benzer koşullarda benzer toplumsal anlam ve işlevleri olabilen, ya da aynı kültürel geleneğin içinde zamana ve koşullara göre farklı anlam ve işlevler icra edebilen, tarihsel ve sosyo-politik koşullara göre içeriği ve icra edilme biçimi değişip dönüşebilen, dinamik, canlı, dinler ve kültürler üstü insanî bir olgudur. Bu argümanı temellendirmek için, şehitlik olgusunun toplumsal realitedeki anlam ve işlevlerini, koşullara göre nasıl değişip dönüştüğünü ve farklı icra edilme biçimlerinin bir örüntü oluşturacak şekilde yakalanabileceği bir alan belirledik. Öncelikle, monoteist geleneklerde şehitlikle ilgili teolojik anlayışlarının görece benzer olması ve bugünkü manada şehit/martyr kavramlarına kaynaklık etmesi bakımından şehitlik olgusunun tarihsel ve toplumsalla olan ilişkisini ortaya koymak adına bir örüntü kurulabileceği düşünüldü. Bu geleneklerin, tarihsel ve toplumsal tecrübelerinde şehitlik olgusunu nasıl algılayıp yorumladıklarını, bu algının neye göre ve nasıl değişip dönüştüğünü; bu toplumlarda şehitliğin ne tür anlam, rol ve işlevler icra ettiğini, tespit edilen belirli olaylar ve kırılma noktalarından hareketle, benzerlikleri ve farklılıkları vurgulayacak şekilde ortaya konmaya çalışıldı. Bugün şehitlikle ilgili karşılaştığımız çok farklı kullanım alanlarının kök uzantılarını tespit edebilmek için ise öncelikle Greko-Romen kültürde asil ölüm ideali hakkında genel bir çerçeve sunuldu. Bugün bilhassa ulus-devletin aslî unsurlarından biri olan vatan sevgisine bağlı şehitlik idealinin, pek çok yönüyle Grek Roma patriyotizminden unsurlar taşıdığı anlaşılmaktadır. Orta Çağ boyunca, ulus devletleşme sürecinde şehitliğin tarihe yön verebilecek şekilde nasıl hayatî anlamlar yüklendiği, benzer dinî geleneğin içinde dahi nasıl farklı anlamlarda yorumlanabildiği, bugün şehitliğin politik olanla iç içe olduğu görünümleri anlamaya ışık tutacak şekilde analiz edilmiştir. 13 Çalışmada günümüz Türkiye’sinde şehitlikle ilgili görünümlere birkaç tikel örnek dışında yer verilmemiştir. Bunun temel nedeni, şehitlik olgusunun, sosyal teorideki kuramların da yönlendirdiği haliyle, politik bir bakış açısıyla ele alınmasıdır. Esasında, genel olarak İslam geleneğinde şehitlik olgusunu çalışmaya dahil etmeyebilirdik. Ancak bu konuya da yer vermek istememizin birkaç özel sebebi var. Bunlardan ilki, literatürde İslam geleneğindeki şehitlik idealinin, intihar eylemleri ve terörizmle özdeş ve ötekine yönelik şiddeti meşrulaştıran bir olgu olarak ele alınmasıdır. Bir diğer sebep ise, İslamî şehitlik olgusunun hem terim hem de olgu olarak Yahudi-Hıristiyan geleneğinden devşirildiği, ancak ötekine yönelik aktif şiddet boyutunun kendine özgü olduğu iddiasıdır. Herhangi bir metinsel dayanakla temellendirilmediği görülen bu iddia, Türkçe ve İngilizce literatürde genelde, bir ön kabul olarak benimsenmektedir. Üçüncü sebep ise, şehitlikle ilgili oldukça geniş literatürde, Müslüman Türklerin tarihsel tecrübesinde şehitlik olgusunun yeri ile ilgili zayıflıktır. Nitekim İslam geleneğinde şehitlik olgusunu terörizme hasretmeyen nadir çalışmalardan birini ortaya koyan David Cook, şehitlik olgusunu, İslâm’ın doğuşundan günümüze, Endonezya’dan Afrika’ya kadar geniş bir zaman ve coğrafyayı kapsamına almasına rağmen Müslüman Türkler için yalnızca iki sayfa ayırmıştır. Dahası, “Öte yandan, sufilerin aksine, Türk tarihindeki şehitlerin oynadığı rol çok da büyük değildir.”29 diyerek büyük bir tarihi görmezden gelme eğiliminde olduğu anlaşılmaktadır. İşte bu ve benzeri sebeplerden hareketle, şehitlik olgusunun ana akım İslam düşüncesinde, fıkhî ilkelerle nasıl algılandığı, Müslümanların tarihsel tecrübesinde şehitlik olgusunun nasıl ortaya çıkıp, zamana ve koşullara göre nasıl anlamlandırıldığı, şehitlikle ilgili yoğun yazın geleneği işaret edilerek ortaya konması hedeflenmiştir. Ayrıca çalışmada, Hint dinleri ve Uzak Doğu dinlerinin yahut antropolojide ele alınan ilkel kabilelerin şehitlikle ilişkilendirilebilecek algı ve eylemlerine yer verilmedi. Zira çalışmanın bir doktora tezinin sınırlarını aşmaması gerekmektedir. Günümüzde Selefî hareketlerin, silahlı ya da silahsız, şiddete eğilimli radikal örgütlenmelerin şehitlikle ilgili söylem ve tutumlarının detaylı analizi de çalışmanın kapsamına dahil edilmemiştir. Yalnızca bu örneklere, çalışmada elde edilen verilerden, tarihteki vakalarla ilişki kurulabilecek şekilde işaret etmekle yetinildi. 29 David Cook, İslam’da Şehitlik, s. 165-166. 14 Çalışmada konu edilen dinî gelenekler, elbette kendi içinde oldukça geniş bir tarihe ve etkili olduğu geniş bir coğrafyaya sahiptir. Benzer şekilde, çalışmada incelenen her bir kültürel gelenek de tarihsel tecrübesinde şekillenen kendine özgü dinamiklere sahiptir. Bu çalışmanın amacı, belli bir kültürde belli bir olayı/olayları, şehitlik hikayelerini derinlemesine incelemek olmadığı için, olaylara odaklanmadık ve bu yüzden her olayı inceleme gereği duymadık. Bu çalışmanın amacı, kırılma niteliğindeki olaylardan hareketle genel sonuçlar ortaya koyabilmektir. Bu yüzden çalışmanın kapsamı, ilgili geleneklerde şehitlikle ilgili motiflerin yoğunlaştığı, tarihte öne çıkan, tespit ettiğimiz dönemler ve olaylarla sınırlıdır. Bunun yanında çalışmanın zaman ve dil başta olmak üzere belli kısıtlılıkları söz konusudur. Oldukça geniş bir zaman dilimine ve coğrafyaya yayılan geleneklerdeki bir olguyu algılayabilmek, Latince, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca başta olmak üzere farklı dillere hakimiyet gerektirmektedir. Bu denli geniş bir sahada, daha kapsamlı örnek olaylardan hareketle geniş bir örüntü oluşturmak yine oldukça uzun bir vakti gerektirmektedir. Bu yüzden şehitlikle ilgili günümüzdeki farklı algı ve anlamlandırmaları belirleyen geniş kullanım alanını anlayıp yorumlamamızı sağlayacak bir kapsam belirleyerek, tespit edilen örnek olay ve vakalardan hareketle genel sonuçların ortaya konması hedeflenmiştir. Çalışmada nitel araştırma paradigmasına dayanan, literatüre dayalı deskriptif bir yöntem benimsenmiştir. Dolayısıyla araştırmanın veri kaynağını ilgili literatür oluşturmaktadır. Bu literatür ise, kutsal metinler, şehitlikle ilgili yazın geleneğindeki müstakil eserler, doğrudan yahut dolaylı olarak şehitlikle ilgili şiirler, mektuplar, biyografiler, halk hikayeleri, efsanevî-mitik anlatılar gibi birincil kaynaklar ile şehitlik olgusunu konu edinen ve şehitlik olgusunu tarihsel bağlamında anlamlandırılmasını sağlayacak tarihle ilgili eserlerden oluşan ikincil kaynaklar oluşturmaktadır. Bu literatürden elde edilen verilerin anlamı, metinsellikleri içinde açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Tespit edilen kırılma noktalarında şehitliğin ne tür toplumsal rol ve işlevler icra ettiği, toplum tarafından nasıl anlamlandırıldığı, bu süreçlerde şehitlik olgusunun nasıl bir değişim ve dönüşüm geçirdiği, sosyo-politik ve kültürel tarihsel arka plan bağlamında analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden çalışmada tarihsel boyuta ağırlık verilerek, dolaylı gözlem ve anlamaya dayalı, tasvir edici bir yaklaşım benimsenmiştir. 15 Ayrıca çalışma boyunca, ilgili alanda doğru verileri elde etmek için nasıl bir yol izlememiz gerektiği konusunda ve bilhassa analiz edilmesi, yorumlanması birtakım zorlukları haiz konularda uzman görüşlerine başvurulmuştur. Görüşme sonucunda, uzmanların yönlendirmeleri doğrultusunda ilgili konuların birincil kaynaklarına yahut konu ile ilgili temel başvuru kaynağı niteliğindeki ikincil kaynaklara başvurulabilmiştir. Çalışmada ele alınan farklı anlaşılmaya müsait yahut kapalılık arz eden konular, uzman görüşlerinden alıntılarla desteklenmiştir. Sosyolojinin ilgi alanı, yalnızca anket ve mülakat gibi teknikler aracılığıyla güncel toplumsal durumların incelenmesinden ibaret değildir. Bugünün toplumsal durumları ya da problemleri daha iyi anlayıp açıklayabilmek için geçmiş toplumların ilgili konudaki tutumlarını ve toplumsal realitedeki görünümlerini incelemek de sosyolojinin ilgi alanına dahildir. Bu tür araştırmalar din sosyolojisinde, metinlere dayalı verilerden, sanat eserlerinden ve sözlü kültürden hareketle gerçekleştirilebilmektedir. Bununla birlikte sosyolojik analiz, durumun tasvir edilmesiyle amacına ulaşmış sayılmaz. Araştırma konusu edilen olgu veya durumun, başka zaman ve mekânda, farklı ya da benzer koşullarda ortaya çıkabilecek müsavi durumlarla benzerlikler (comparison) ve farklılıklar/zıtlıklar (contrast) açısından mukayese edilebilmesi gerekmektedir.30 Çalışma boyunca elde edilen sonuçlar, şehitliğin aynı toplumda değişen koşullarda farklı anlamlandırılabildiğini göstermiştir. Bunun yanında benzer koşullarda, farklı geleneklerde şehitliğin benzer anlam ve işlevleri icra ettiği, toplum tarafından benzer anlamlar yüklendiği anlaşılmıştır. Bu durum bize, şehitlik olgusunun farklı geleneklerde nasıl anlamlandırıldığına dair benzerlikler ve farklılıkları ortaya çıkaracak şekilde karşılaştırma yapmaya sevk etmiştir. Bu karşılaştırmaların, sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi ve yorumlanabilmesi için onu çevreleyen toplumsal unsurlar olarak semboller, törenler ve ona yüklenen anlam ve algılama biçimlerinin de iyi anlaşılması gerekmektedir. Bu noktada incelenen olguyu analiz edebilmek için herhangi bir paradigma veya modele sıkı sıkıya bağlanmaktansa, araştırma konusunu anlaşılır hale getirilmesinde etkili olacağı düşünülen metot veya modele başvurulabilir. Bu da zorunlu olarak, sosyal bilimlerde 30 Abdurrahman Kurt, Din Sosyolojisi, 28. b., Ankara: Sentez Yayınları, 2021, ss. 20-21. 16 hermenötik geleneğin sağladığı anlamaya, izah etmeye ve yorumlamaya dayanan bir yaklaşımı benimsemeye sevk edecektir.31 Bu çalışmada, elde edilen verilerin analiz edilmesinde ve yorumlanmasında sosyal teorideki şehitlikle ilgili mevcut yaklaşımlardan istifade edilmiştir. 2. Şehitliğin Sosyolojik Teorisine Doğru Sosyal teoride şehitlik olgusunun, genellikle antropoloji, psikoloji ve sosyoloji disiplinleri içinde ele alındığı görülmektedir. Antropolojide şehitlik, arkaik kurbanlık mekanizmalarının çağdaş bir görünümü olarak değerlendirilirken, psikolojide şehitlik eylemi genel itibariyle psikolojik dengesizlik koşullarının ortaya çıkardığı bir eylem olarak görülmektedir.32 Sosyoloji alanında ise özellikle klasik sosyologların şehitlik olgusunu doğrudan araştırma konusu yapmadıkları, başka bir konu altında değindikleri söylenebilir. Örneğin Weber, şehitlik olgusuna, toplumda hâkim olan dinî geleneğin dünya görüşünün toplumsal realiteye yansıması bağlamında yer vermektedir. Buna göre iç dünyacı dini dünya görüşü, kendi kaderini tayin etmeye muktedir toplumlar için büyük bir motiftir ve böyle toplumlar aktif savaşçı şehit üretmektedir.33 Weber’in şehitlikle ilgili bir diğer değerlendirmesi de karizmatik otorite bağlamındadır. Weber, kahramanın kendini birtakım değerler ya da ilkeler uğruna gözü kara bir şekilde/tam bir adanmışlıkla feda etmesini, karizmatik otoritenin bedence ve ruhça sahip olduğu doğaüstü yeteneğe atfedilebilcek manik bir kriz olarak değerlendirmektedir.34 Weber’in karizma kavramından hareketle Toth, şehitliğin toplumsal hareketlerdeki rolünün incelenebileceği bir kuram geliştirmiştir. Toth, Weber’in 31 Kemal Ataman, “Bilimsel Sosyal Bilim İdealinin Açmazları: Bir Hermenötik Açılım Teklifi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XVII, S. 2 (2008), ss. 313-29. 32 Sosyal teoride şehitlikle ilgili kuramların kapsamlı ve karşılaştırmalı değerlendirmesi için bkz. Eugene Weiner, Anita Weiner, The Martyr’s Conviction: A Sociological Analysis, Atlanta: Scholar’s Press, Brown University, 1990, ss. 13-26. Ayrıca, psikoloji disiplininde şehitlikle ilgili kuramsal yaklaşımların karşılaştırmalı bir değerlendirmesi için bkz. Hayati Ünlü, “Şehitlik ve Kitle Mobilizasyonu: Psiko- Sosyal Bağlamda Kasım Süleymani Suikastı”, İktisadi ve İdari Yaklaşımlar Dergisi, C. II, S. 1 (2020), ss. 91-108. 33 Max Weber, Sosyoloji Yazıları, çev. Taha Parla, 12. b., İstanbul: Deniz Yayınları, 2008, s. 460; Weber, Din Sosyolojisi, s. 365; Samuel Z. Klausner, “Martyrdom”, Encyclopedia of Religion, ed. Lindsay Jones, Detroit, Mich.: Macmillan Reference USA, 2005, C. 8, ss. 5737-5744. 34 Weber, Sosyoloji Yazıları, s. 352. 17 karizmatik tip kuramına yeni bir açılım getirdiği “çifte karizma” teorisinde, şehitliği karizmatik liderliğin rutinizasyonuna katkı sağlaması ve toplumsal hareketlerin ortaya çıkıp güçlenmesi ve başarılı olmasındaki rolü bağlamında ele alır. Buna göre toplumsal hareketler karizmatik bir lider etrafında şekillenmektedir. Ancak büyük ve başarılı olmuş toplumsal hareketlerin tarihi süreci incelendiğinde genellikle bir değil iki lider tarafından gerçekleştirildiği görülür. Toth’a göre tarihteki bu toplumsal hareketlerin “çifte karizma” niteliği sosyolojik bağlamda gözden kaçırılmıştır. Toth’a göre bu liderler toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasında sırasıyla bir araya gelme ve başarma rollerinde “charisma of outher call” ikincisinin ise “charisma of inner consolidation” olarak kendilerini gösterirler. Bu ikinci lider, karizmanın rutinleşmesini sağlayabilir ki bu rutinleşme ilk liderin daha olağanüstü/güçlü karizmasının himayesi altında gerçekleşir. Tarihte öne çıkan toplumsal hareketlerin hikayesi izlendiğinde, “çifte karizma” ideal tipi ortaya çıkacaktır.35 Emile Durkheim ise şehitliği, İntihar başlıklı çalışmasında diğergam intihar kapsamında değerlendirmektedir. Ona göre diğergam intihar, bireyin, toplumun norm ve değerlerine sıkı sıkıya bağlanarak aşırı sosyalleşmesinin bir neticesidir. Bu durumda bireyin benliği ve davranışı, artık kendisine ait değildir; kendisinin mensup olduğu gruplardan birinin içindedir.36 Diğergam intihar da gerçekleştiği toplumsal koşullara göre üç çeşittir. Bunlardan ilki olan zorunlu diğergam intiharda, toplumsal normlar bireye intihar etmekten başka şans tanımaz. Örneğin Hindu adetlerindeki, kocasının ölümünden sonra dul kadının kendini öldürmesi gerektiği ya da başkanlarının ölmesi durumunda hizmetkarlarının ve maiyetinin de kendisini öldürmesi gerektiği şeklindeki adetler zorunlu diğergam intihardır. Bu çeşit intiharlar, onurluluk uğruna veya dinî göreve dayanmaktadır. Aksi takdirde, yani birey yaşamakta direnirse çevreden gördüğü saygıyı yitirecektir. Dolayısıyla toplum ona kendisini yok etmeyi dayatmaktadır.37 Durkheim’a göre her diğergam intihar zorunlu değildir, bireyin sırf diğergamlık hissini tatmak için, yani herhangi zorunlu bir sebep olmaksızın yaşamaktan vazgeçmesi 35 Michael Toth, “Toward A Theory of The Routunization of Charisma”, Rocky Mountain Social Science Journal, C. IX, S. 2 (1972), ss. 93-98. 36 Emile Durkheim, İntihar, çev. Özer Ozankaya, İstanbul: Pozitif Yayınları, 2013, s. 217. 37 Durkheim, İntihar, s. 215. 18 övünülecek bir erdem olarak değerlendirilebilmektedir. Tanrılarına seslerini duyurabilmek için kükürt madenlerinin tepelerinden kendilerini aşağı bırakarak yahut da önceden delmiş oldukları sandallara binip, sandal tümüyle batana kadar tanrılarını öven ilahiler söyleyerek kutsanmayı uman Japonlar; Ganj nehrinde yahut kutsal addedilen bir nehirde ölümü arayan Hindu din adamları ve buna benzer daha pek çok örnek Durkheim için aslında seçme payı olan diğergam intihardan başka bir şey yapmış olmayan sözde din şehitleridir (so-called martyrs).38 Durkheim, diğergam intiharla ilgili değerlendirmelerini genel olarak ilkel toplumlar üzerinden analiz etmesine rağmen, diğergam intiharın uygar toplumlarda ve hatta günümüzde dahi gerçekleşmekte olduğunu vurgulamaktadır. Bununla ilgili olarak din uğruna ölen Hıristiyanlardan bahsederek, onların doğrudan intihar etmeseler de “bile isteye ölümün kaçınılmaz olacağı davranışlara yöneldiklerini” işaret ederek bu davranışlarının da intihar kapsamında olduğunu vurgular.39 Durkheim, onların ölüme giderken tutkulu ve coşkulu davranışlarını, kendi benliklerini ait oldukları gurubun faydasına tamamen bırakmış olduklarının göstergesi olduğuna işaret etmektedir. Durkheim, Orta Çağ boyunca Hıristiyan manastırlarında yaygınlaşmış olan mistik intiharların da diğergam intiharın üçüncü bir türü olan bilenmiş durumda yahut akut diğergam intihar olduğunu öne sürmektedir.40 Durkheim’ın şehitlikle ilgili yukarıdaki analizinden ziyade, onun din, toplum ve şiddetle ilgili görüşlerinden hareketle çağdaş zamanlardaki şehitlik olgusunu analiz eden yaklaşımlar geliştirilmektedir. Kuramlarında Durkheimcı perspektifin yansımaları açıkça görülen ve aynı zamanda bugün şehitlik konusunda ilk akla gelen isimlerden birinin René Girard olduğu söylenebilir. Girard, çalışma boyunca sıkça yer verileceği üzere, şehitliği, arkaik kurban mekanizmalarına dayanan, Grek tragedyalarından Yahudi-Hıristiyan kutsal metinlerine aktarılan ve günümüzde şehitlik olarak kristalleşen insanî bir olgu olarak ele almaktadır. Girard’a göre kurban, toplumsal rol ve işlevlerinin de ötesinde, toplumun temeli; toplumsal kurumların kökenidir. Kurucu cinayet ya da kurucu mit olarak ifade edilen bu yaklaşım, Durkheim’ın din-toplum ilişkisine dair, din de dahil 38 Durkheim, İntihar, s. 222. 39 Durkheim, İntihar, s. 225. 40 Durkheim, İntihar, s. 224-225. 19 olmak üzere kurumların temelinde toplumun var olduğu yaklaşımını akla getirmektedir. Ancak Girard’ın kuramının, paradoksal biçimde bir yandan Durkheim’ın toplumsala dair yaklaşımını benimserken onun kökeni ile ilgili Durkheim’ın yaklaşımını alt-üst ettiği söylenebilir: Girard’a göre toplumun temelinde kurban vardır; kurban da insanın kutsalla ilişkisinin somutlaşmış imgesidir. Girard’a göre, her toplumun kökenine dair bir kurucu mit/anlatı mevcuttur ve bu anlatı da mutlaka bir kurban etmenin öyküsüdür. Arkaik anlatılarda ya da antik dönem anlatılarında bu kurban etme/cinayet mitlerde yer alırken, monoteist gelenekte Habil- Kabil anlatısına dayanmaktadır. Birinin haksız yere, mazlum ve masum olarak öldürülmesi ya da toplumsal buhranın dinginliğe ulaşması için masum birinin kurban edilmesi gibi saiklerle gerçekleştirilen kurban, kendinden sonra birtakım kanunların ihdasına ve ritüellerin gelişimine yol açmaktadır. İşte Girard’a göre toplumsal kurumlar, günah keçisi dizgesi, mimetik arzu ve kurucu cinayet kavramlarıyla kuramlaştırdığı kurbanlık mekanizmaları ile işleyişini sürdürmektedir.41 Girard’ın bu düşünceleri, şehitlikle ilgili geliştiren (ve aşağıda kısaca yer verilen) sosyolojik yaklaşımlara, şehitliğin kurbanlık mekanizmaları bağlamında incelenmesi için teorik bir zemin sağlamıştır. Şehitlik konusunda artan ilgiye rağmen, onu sosyolojik bir olgu olarak farklı boyutlarıyla ele alan kuramsal çalışmaların hala nicelik açısından geniş bir literatüre tekabül etmediği söylenebilir. Bunlardan yakın zamanda tamamlanmış bir doktora tezi olan “The Sacred and the Sovereign: A Historical Sociology of Martyrdom”42 başlıklı çalışma, şehitlik olgusunu egemenlik kavramı ile ilişkili olarak ele almaktadır. Buna göre şehitlik, iktidar-güç ilişkilerinde egemenliği belirleyen, nihayetinde dinî-politik boyutu ağırlıklı olan bir olgudur. Çalışmada dinî geleneklerden ulus-devletleşme sürecine ve geç moderniteye değin, bir söylem olarak şehitliğin egemenlik olgusu ile nasıl bir ilişki içinde olduğunu/olageldiğini ele almıştır. 41 Çalışma boyunca Girard’ın yaklaşımlarına genişçe yer verilmiştir. Geniş bilgi için bkz. Rene Girard, Günah Keçisi, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Alfa Yayınları, 2018; Rene Girard, Şiddet ve Kutsal, çev. Necmiye Alpay, İstanbul: Kanat Kitap, 2003; René Girard, Kültürün Kökenleri, çev. Mükremin Yaman, Ayten Er, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2010. 42 Clayton A. Fordahl, “The Sacred and the Sovereign: A Historical Sociology of Martyrdom”, (Doktora Tezi), Stony Brook University, The Graduate School, 2017. 20 Geç modernitede şehitliğin sosyolojik bir analizini yapan Michael Kirwan ise “modern şehitlik” kavramını, Girard’ın kutsal ve şiddet ilişkisi perspektifinden ele almıştır.43 Ancak Kirwan, çözümlemesinde bir kurama daha işaret etmektedir: Weiner & Weiner’ın, bir şehitlik sosyolojisi geliştirmeyi amaçladıkları The Martyr’s Conviction: A Sociological Analysis (1990) başlıklı çalışması. Bu çalışmada, Batılı bilinçteki şehitlik olgusunun çağdaş seküler kullanımları, Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki kök uzantılarından bir iz sürümü ile ele alınmaktadır. İlgili çalışma aynı zamanda şehitlik olgusunu sosyal teoride nasıl yer aldığına yönelik geniş bir çerçeve sunmakta ve buradan hareketle sosyolojik bir şehitlik kuramı geliştirmeye çalışmaktadır. İlgili çalışmada, şehitlik olgusunun toplumsal realitedeki yansımasının, rol ve işlevlerindeki belirleyiciliğin, şehitlik olayından ziyade “şehitlik anlatısı” olduğuna dikkat çekilmektedir. Nazi Partisi’nin şehitlik anlatıları icad ederek politik uygulamalarına nasıl meşruiyet sağladığı ve şehitlik söylemini kitleleri Yahudi düşmanlığına sevk etmede etmede manipülatif bir unsur olarak nasıl kullandığı vaka çalışması olarak analiz edilmiştir. Çalışmada ortaya konan kuramsal çerçeve ve geliştirilen şehitlik kuramı, bu tez çalışması için de özellikle sosyolojik analizlerde önemli bir bakış açısı sağlamıştır.44 Weiner & Weiner, şehidi bir davayı, inancı tercih etme, onun uğrunda acı çekmeyi göze alma ve o davaya yönelik sağlam bir akide unsurlarının şekillendirdiği bir ideal tip olarak ele almaktadır. Ancak Weiner’lar için şehidi ortaya çıkaran, kendini feda etmeye sevk eden şeyin ne olduğu bütünüyle açık değildir. Sosyal teoride Durkheim’ın, şehitliği diğergam intihar kapsamında değerlendirmesi ile aynı doğrultuda, şehitlik eylemini ortaya çıkaran etmenin aşırı sosyalleşme (oversociolozation) yani azâmi diğergamlığın ön koşul ve belirleyici olduğu kabul edilmektedir. Bu kabul, çalışmada ele alınan pek çok örnekte kanıtlanmaktadır. Ancak bu yaklaşımın baskı ve zulmün oluşturduğu dramatik koşullardan kaynaklanan şehitlik eylemi gibi bazı istisnâî durumları açıklamaktan yoksun olduğu düşünülmektedir. Bu gibi istisnâî durumları psikopatik bir ruh hali ile açıklamak da gerçekçi görünmemektedir. Zira şehitlik, birtakım rasyonel hesaplamaları gerektiren 43 Michael Kirwan, “Girard, Din, Şiddet ve Modernlik”, Din Sosyolojisi: Çağdaş Gelişmeler, ed. Peter B. Clark, çev. Birsen Banu Okutan, Ali Köse, Ankara: İmge Kitabevi, 2012. 44 İlgili esere ulaşmamı sağlayan Zeynep Yücedoğru’ya nazik desteklerinden dolayı teşekkürü bir borç bilirim. 21 bir süreç, şehit ise rasyonel bir eylemcidir.45 Sonuç olarak şehitliği ait olunan gruba aşırı bağlanmanın mı yoksa bireysel birtakım süreçlerin mi ürettiği çok açık değildir. Ancak Weiner&Weiner bir şehitlik eyleminin üç yapısal unsuru bulunduğu konusunda hem fikirdir: martirolojik hesaplaşma46 (martyrological confrontation), şehidin motivasyonu47 (the martyr’s motivation) ve martirolojik anlatı48 (martyrological narrative).49 Weiner’lar için şehidin eyleminin anlamı, toplumsal rol ve işlevleri, martşrolojik anlatı tarafından belirlenmektedir. Hatta şehitliğin pek kolay manipülatif bir söyleme dönüşmesi de bu anlatı unsuru aracılığıyla mümkündür. Kirwan bu noktada bir unsurun gözden kaçırıldığına dikkat çekmektedir: martirolojik anlatıcı. Aslında şehitlikle ilgili pek çok araştırmada, şehitlik anlatı metinlerinin kurgusallığından ya da tarihsel gerçekliklerle örtüşmemesinden hareketle metnin yazarının dünya görüşünün şehitliğin anlamını belirlemesine dikkat çekilmektedir. Ancak anlatıcının bir kuramı destekleyecek şekilde, şehitliğin yapısal bir unsuru olduğuna Kirwan işaret etmiştir.50 Gerçekten de, çalışma boyunca ele alınan pek çok örnek durumunda görüleceği üzere şehitlik olayından ziyade onun anlatısının nasıl kurgulandığı toplumsal realitedeki karşılığını belirlemiştir. Weiner & Weiner, şehitlikle ilgili sosyal teorideki mevcut kuramların her birinin şehitliğin bir yönünü açıklamasına karşın hiçbirinin kapsamlı olmadığına dikkat çekmekte ve bu problemden hareketle mevzubahis kuramı geliştirmektedir. Ancak her ne kadar kapsamlı bir perspektif sunulmuş olsa da anlatıya ve şehitliğin manipüle edilebilirliğine aşırı vurgu, onu indirgemeci bir yaklaşıma sevk etmiştir. Bu noktada karşımıza, şehitliği toplumsal anlam ve rolleri açısından daha geniş bir perspektiften ele alan başka bir kuramsal yaklaşım çıkmaktadır. 45 Weiner, Weiner, The Martyr’s Conviction: A Sociological Analysis, ss. 71-75. 46 Şehidin, düşmanıyla karşı karşıya geldiği, meydan okuduğu yapı. 47 Şehidi, eylemine hazır hale getiren içsel yahut dışsal faktörler, uyaranlar. 48 Şehidin, şehadet sürecinin anlatıldığı hikâyeler, anlatılar. 49 Weiner, Weiner, The Martyr’s Conviction: A Sociological Analysis, ss. 10-12. Kirwan burada ayrıca martirolojik anlatının yazarının da önemine dikkat çekmektedir. Çünkü bu anlatının etkileyici, eğitici ve tutum ve davranışları dikte edici/belirleyici bir üslupla yazılması; ya da anlatının düşman tarafından yazılmış olması farklı etki ve sonuçlar doğurmaktadır. Kirwan, “Girard, Din, Şiddet ve Modernlik”, s. 480. 50 Kirwan, “Girard, Din, Şiddet ve Modernlik”, s. 480. 22 Samuel Z. Klausner şehitliği, bir çatışma ortamında, ait olduğu benimsediği dava ve/veya değerler uğruna gönüllü olarak hayatını feda eden kişiye toplum tarafından tevdi edilen bir unvan olarak ele almaktadır. Klausner’in yaklaşımının özgün ve önemli yönü, şehitliği toplumdaki pek çok farklı bağlam, görünüm, toplumsal yapıdaki diğer kurumlarla ilişkileri ve toplumsal rol ve işlevleri açısından ele almasıdır.51 Klausner’e göre herhangi bir şehit tipi ya da şehitlik biçimi belli bir dine ya da kültürel geleneğe özgü değildir. Şehitliğin biçimini ve toplumsal anlamını belirleyen şey, içinde gerçekleştiği sosyo-politik ve tarihsel arka plandır. Klausner için, çatışma zemini dinî inançlar dahi olsa, şehitlik esasında politik bir eylemdir. Buna bağlı olarak Klausner, toplumların görece politik bağımsızlık biçimlerinin şehitliğin toplumsal anlamını belirlediğini ve kendine özgü şehit tipleri ürettiğini öne sürmektedir. Klausner üç çeşit politik bağımsızlık biçimini işaret etmektedir: inkişaf halinde olan (crescive), kendi kaderini tayin etmiş (self-determining) ve çürümeye yüz tutmuş (decaying) politik yönetim. Bunlardan ilkini temsil eden inkişaf halinde olan toplumsal yapılanma, henüz politik olarak güçsüzdür ancak yeni yeni hareketlenmeye başlamıştır. Bu tür toplumlarda şehitlik, toplumun, altında bütünleşeceği karizmatik otorite yaratır, düşman toplumla mücadeleyi tırmandırarak, toplumu birlik ve beraberliğe sevk eder. Şehitlik, toplumun davasını kutsallıkla aşılar, mevcut kültürü ve geleneği bertaraf ederek yeni kültürü meşrulaştırır. Böylelikle toplumu kendi kendini yönetmeye doğru teşvik eder. Böyle toplumlar, pasif şehitler üretmektedir. İkinci politik yapılanma ise, kendi kendini yönetmeye muktedirdir. Böyle toplumlarda fetihlerle hakimiyet sahasını genişletme, dış saldırılara karşı toplumu savunma ve iç ayrışmaları kontrol altında tutma temel motiftir. Şehitlik de böyle bir çatışma zemininde meydana gelir. Bu toplumlar aktif şehit üretirler. Üçüncü toplumsal yapılanma ise, politik bağımsızlığını kaybetmiş, zayıflamaya ve çürümeye yüz tutmuş toplumlardır. Artık toplumun ortak sembolleri, toplumun üyelerini bir arada tutmak için yetersiz kalmaktadır. Böyle toplumlar pasif, mazlum- kurban şehitler üretirler. Klausner’in bu çözümlemesinden hareketle, şehitlik biçimlerinin toplumsal koşullara bağlı olarak şekillendiğini, herhangi bir şehitlik biçiminin herhangi bir 51 Klausner, “Martyrdom”, 2005. 23 gelenekle sınırlı ve özdeş olmadığını söyleyebiliriz. Buna göre genel olarak üç çeşit şehitlik biçiminden söz edilebilir: aktif şehitlik, pasif şehitlik ve mağdur/mazlum kurban.52 Klausner ayrıca, toplumların nasıl şehit üretebildiklerine ve şehitlerini, şehit adaylarını nasıl kontrol edebildiklerine dair kapsamlı bir çözümleme sunmaktadır. Bu noktada onun, şehitliğin üretildiği ortamı ifade etmek için kullandığı hücre evi (cells) kavramsallaştırması bugünkü manada silahlı örgütlerin şehit adayı üretimini de anlayabilmek açısından önem arz etmektedir. Şehitlerin nasıl kontrol edilebildiğine yönelik çözümlemelerini de Riddle’ın Klasik Çağda Kilise Babalarının, bir söylem olarak şehitliği Hıristiyanları kontrol etmek ve yönlendirmek için bir kontrol mekanizmasına dönüştürdüğünü öne süren kuramsal yaklaşımından hareketle geliştirdiği anlaşılmaktadır.53 Riddle’ın mevzubahis yaklaşımına da tezin farklı bölümlerinde referans verilerek açıklanmıştır. 3. Bir Kavramın Arkeolojisi: Şehitlik Şehitlik olgusunun insan var olalı beri bir biçimde toplumsal hayatın içinde yer aldığını söyleyebiliriz. Bu evrensel yönünden dolayı, tarih, teoloji, psikoloji, edebiyat gibi tüm beşeri disiplinlerde şehitlik önemli bir ilgi ve araştırma konusu olmuştur. Hal böyle olunca beşeri bilimlerde şehitliğin tanımlanması da disiplinden disipline değişmektedir. Dahası şehitlik, toplumun dînî, siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla ilişkili bir olgu olduğu için, toplumda meydana gelen bu değişimler onun algılanışını ve dolayısıyla tanımlanmasını da etkilemektedir. Bu durum, bir yandan onun sabit bir biçimde anlaşılmasını zorlaştırırken, diğer yandan onun dinamik ve canlı bir olgu olduğunu göstermektedir. Türkçe’deki şehit kelimesinin kökeni Arapça’daki şehîd kelimesine dayanmaktadır. Arapça’da şehîd, “bilmek, duymak, görmek, bildiğini söylemek, bir yerde hazır bulunmak, şahit olmak, bildiğini söyleyip tanıklık etmek, yemin etmek” gibi anlamlara gelen “ş-h-d” ( شهد) fiil kökünden türetilmiş bir sıfattır. İsm-i fâili “şâhid” (شاهد) tanık, ilmindeki şeyi açıklayan alim, lisan, yıldız, Cumâ günü, serî, atîk-hızlı, koruyucu 52 Klausner, “Martyrdom”, 2005. 53 Donald W. Riddle, The Martyrs, A Study in Social Control, Chicago: Chicago Press, 1931. 24 melek gibi anlamlara gelir.54 Fiilin mübalağalı ism-i fâili veya sıfat-ı müşebbehesi “eş- şehîd” (الشهيد), mastarı da “eş-şehâdet”tir (الشهادة).55 “Şehâdet” sözlükte basiret ya da gözle görülen kesin bilgi olarak tanımlanmaktadır.56 Aynı fiil kökünden türemiş olan bu kelimeler hazır bulunmak, şahitlik etmek ve tanık olmak anlamlarında birleşmektedir. Görüldüğü gibi şehîd kelimesinin Arapça kökeninde “bir şey uğruna ölmek”le ilgili bir anlam yer almamakta, hazır bulunan, bilen, tanık olan, hazır bulunarak –şahit olarak- bilen, bir şeyin mahiyetine vakıf olan, anlamlarını taşımaktadır.57 Şehîd kelimesi bir de “hâzır olmak”la ilişkili olarak diri olmak anlamıyla yorumlanmıştı. Kelimeye bu anlam, “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma, bilakis onlar Rableri katında diridirler” (Âl-i İmrân, 3/69) ayetine yapılan “onların ruhları Daru’s-Selam’a diri olarak getirilmiştir, diğerlerinin ruhları ise (ölümden sonra) diriltilmeye (ba’se) ertelenmesi” te’vilinden dolayı verilmiştir.58 Tehânevî de Keşşâf Istılâhâti’l-Fünûn isimli eserinde şehid kelimesinin “şuhûd”dan türediğini ve bunun da “hudûr” (bulunmak) ve “şehâdet” (görmek) kavramlarına işaret etiğini, hudur ile yani orada bulunarak basiretle müşahede etmek anlamına geldiğini söylemektedir. Dolayısıyla Allah yolunda öldürülenler, onun ölümüne meleklerin inmesinden, orada bulunmasından (hâzır, hudûr) ve onun ruhunun Allah Teala’nın indinde hazır bulunmasından dolayı “şehid” olarak isimlendirilmiştir.59 Ebu Mansur’a göre Allah yolunda ölen –şehid-, 54 Seyyid Muhammed Murtaza el-Hüseynî Zebîdî (v.893/1487), Tâcü’l-Arûs min Cevâhiru’l-Kâmus, Beyrut: Dâru Sâdır, 1306/1889, C. VIII, s. 48. 55 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, C. VIII, s. 45; İbn Manzur, Ebu’l-Fazl Cemâlüddin Muhammed b. Mükerrem b. Ali b. Ahmed el-Ensârî er-Rüveyfî Lisânü’l-Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, 1410/1990, C. III, s. 238; Kurt, Hasan, “İslam İnancına Göre Şehitlik”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 16, S. 1, s. 189-220. s. 190. 56 Râğıp el-Isfahanî, Müfredat, çev. Abdulbaki Güneş, Mehmet Yolcu, İstanbul: Çıra Yayınları, 2010, s. 565. 57 Ayrıca şehîd kelimesinin etimolojik, terminolojik analizi ve Kur’an ve Hadis bağlamında kavramsal bir değerlendirmesi için bkz. Muhammet Sinan Şengüllendi, "Hz. Peygamber Döneminde Şehitlik", (Yüksek Lisans Tezi), İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015, ss. 1-15; Rahmi Yaran, “Şehitlikle İlgili Fıkhî Hükümler”, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, C. 42, S. 1 (2012), ss. 213-19; Ufuk Dağlıoğlu, "Hükmî Şehitlikle İlgili Rivâyetlerin Tedkîki", (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014, ss. 4-9. 58 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, C. VIII, s. 47; İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, C. III, s. 239. 59 Tehânevi, Muhammed Alî, Keşşâf Istılâhâti’l-Fünûn, thk. Alî Dahrûc, Mektebetü Lübnân, Beyrut, 1996, C. I, s. 1045. 25 Allah’ın melekutuna ve mülküne şahitlik eder. Melekut canlıların ruhlarıyla ilgili olan gayb alemidir. Mülk ise duyularla hissedilebilen (doğa) şehadet alemidir.60 Şehîd kelimesine terim olarak iki cihette anlam verildiği görülmektedir. Buna göre eş-Şehîd” ( االشهيد) kelimesi ilk olarak Allah’ın (c.c.) isimlerinden biri olarak nitelendirilir. Bu anlamıyla şehîd, “şehadetinde güvenilir olan”, “ilminde hiçbir şey eksik olmayan”, “zahiri konularda ilmi mutlak olarak doğru kabul edilen”, “her şeyi gözetlemiş gibi bilen” manalarına gelir. İkinci yönüyle şehîd ( الشهيد), “Allah yolunda öldürülen Müslümanı ifade eder. Çoğulu ise “şühedâ”dır (شهداء).61 Cürcânî onu “buluğa ermiş, zulmen öldürülmüş ve ölümünden dolayı diyet gerekmeyen, (fıkhi olarak) yıkanması ve kefenlenmesi gerekmeyen, her Müslüman” şeklinde tanımlamıştır.62 İslam alimleri arasında “Allah yolunda öldürülenlerin” neden şehîd olarak isimlendirildiği hususunda ihtilaf söz konusudur. Bu ihtilaf “şahitlik edilme” ve “şahitlik etme” anlamlarına göredir. Kelimeyi şahitlik edilme manasına göre açıklayan alimlere göre Allah yolunda öldürülen kişinin yıkanmasında yahut ruhunun cennete naklinde rahmet melekleri hazır bulunup ona şahitlik ettikleri için ya da Allah ve meleklerinin cennet nimetlerine erişmesinde ona şahitlik etmelerinden dolayı şehîd denilmiştir.63 Şahit olma, yani görme, tanıklık etme manasına göre açıklayan alimlere göre ise, Allah’ın, şehadetinden dolayı kendisi için hazırlamış olduğu nimetleri görüp onlara erişeceği için veyahut kıyamet gününde, dünyadayken nebilerini yalanlayanlara ve geçmiş ümmetler hakkında Nebi (sav) ile birlikte onlardan (Allah yolunda öldürülenlerden) şahitlik etmesi isteneceği için şehîd denilmiştir.64 Sonuç olarak İslam alimlerinin Allah yolunda öldürülen kişiye neden şehîd ( االشهيد) dendiğine dair ortaya koydukları görüşler şu başlıklar altında toplanabilir:65 60 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, C. VIII, s. 47. 61 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, C. VIII, s. 46; İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, C. III, s. 238. 62 Cürcânî, Şerîf Ali b. Muhammed, Kitâbü’t-Ta’rifât, 2. b., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 1428/2007. 63 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, C. VIII, s. 46; Tehanevi, Keşşâf Istılâhâti’l-Fünûn, C. I, s. 1045. 64 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, C. VIII, s. 46. 65 Tehânevî, Keşşâf Istılâhâti’l-Fünûn, C. I, s. 1045; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, s. 47, Rağıp el-Isfahanî, Müfredat, s. 565. Benzer başlıklandırmalar için bkz. Şengüllendi, Hz. Peygamber Döneminde Şehitlik, ss. 14-15; Musa Yıldız, Ayşe İspir Kurun, “Cahiliye Şiirlerinden Kur’an Metnine ‘Şehit’ Teriminin İçerdiği Anlamlar”, Eskiyeni, S., 40 (2020), ss. 248-49, doi:10.37697/eskiyeni.657072. 26 1. Melekler, onun şehadeti esnasında orada hazır bulunup yıkanmasına ve ruhunun cennete nakline şahit oldukları için; 2. Melekler cennette ona şahitlik edecekleri için; 3. Kıyamet gününde (nebilerini yalanlayan) geçmiş ümmetler hakkında Hz. Peygamber ile birlikte kendilerinden şahitlik etmeleri isteneceği için; 4. Onların ruhları Allah katında şahit gibi diri olarak yaşadığı için; 5. Şehadetin hakk olması için kişi, öldürülene kadar Allah’ın emrinde olmalıdır. Dolayısıyla ölene kadar Allah’ın emrinde yaşadığına dair kendisine şahitlik edileceği için; 6. Allah’ın kendileri için hazırladığı nimetlere ve şehadetleriyle ilgili olarak Allah’ın şeref/onur olarak kabul ettiği şeylere (الكرامة) şahit oldukları için; 7. Savaşa şahit olduğu için; 8. Şehid, imanıyla ve o anki haliyle hayırlı bir sona şahit tutulduğu için; 9. Şehid, şahit olarak şehadetine şahit olduğu için; 10. Şehid kendi kanına şahit olduğu için. Türkçe’ye Arapça’daki terim anlamıyla şehit olarak yerleşen kavram, güncel Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde “kutsal bir ülkü veya inanç uğruna ölen kimse” 66 şeklinde tanımlanırken, şehitlik “şehit olma durumu” ve “şehitlerin gömüldüğü mezarlık, meşhet”67 şeklinde tanımlanmaktadır. Mehmet Doğan ise şehidi “Allah yolunda canını feda eden Müslüman, İslâmiyet uğruna harbde ölen Müslüman, şahadet mertebesine erişen kimse” olarak tanımlamış ve devrim şehidi, vatan şehidi, vazife şehidi gibi fikri, inancı, ülkesi, vazifesi uğruna ölenler için de teşmîlen kullanıldığını belirtmiştir.68 Osmanlıca sözlüklerde şehit kavramının daha ziyade dinî boyutuyla tanımlandığı görülmektedir. Şemseddin Sâmi Kâmûs-ı Türkî’de kavramı “din ve îlây-ı kelîmetullah 66 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5bd2d9f9ccbc2 8.94475858 (26/10/2018) 67 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5bd2d9f2a19776.743 60503 (26/10/2018) 68 Doğan, D. Mehmet, Doğan Büyük Türkçe Sözlük, 24. b., Ankara: Yazar Yayınları, t.y. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5bd2d9f9ccbc28.94475858 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5bd2d9f9ccbc28.94475858 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5bd2d9f2a19776.74360503 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5bd2d9f2a19776.74360503 27 uğrunda canını feda edip rahmet-i hakka nâil olan, muharebede vurulan (ehl-i İslam)”69 şeklinde tanımlamıştır. Terim olarak da şehit, TDK’nın Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü’nde “din yolunda canını veren kimse”70 olarak tanımlanmaktadır. M. Zeki Pakalın’ın Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü’nde ise İslam literatüründeki şehitlik ile ilgili hükümlerin de izi görülmektedir: Allah yolunda yapılan bir muharebe esnasında veya bagiler (âsiler), yahut kutta-ı tarik (yol kesenler) ile çarpışma esnasında ölen Müslümanlar hakkında kullanılır bir tâbirdir. Bu türlü ölümle ölen hem dünya hem de âhiret hükümleri itibariyle şehid sayıldığından kendisine “şehid-i hakikî” denir. Bir de “şehid-i hükmî” vardır ki o da gark (suda boğulmak), harik (yangında yanmak), garip (kimsesiz) olarak, yahut zelzele neticesinde bina veya toprak altında kalarak ölen mü’mindir. İlim yolunda ölen de hükmî şehid sayılır.71 Şehitlik kavramına Türkçe’ye özgü olarak “vatan, millet, yurt uğruna ölmek” anlamı da verilmektedir. Örneğin İlhan Ayverdi’nin hazırladığı sözlükte şehit, “Allah yolunda ve din uğrunda savaşırken ölen kimse” ve “vatan, millet, kutsal bir amaç ve görev uğrunda ölen kimse” şeklinde tanımlanmış ve kelimenin bu ikinci anlamını Türkçe’de kazandığı not düşülmüştür.72 Benzer şekilde Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’ünde kavram “kutsal bir ülkü ve inanç, özellikle yurt için savaşırken ölen kimse”73 şeklinde tanımlanmaktadır. Görüldüğü üzere şehitlik, Türkçe sözlüklerde, birbirine yakın görünen ancak önemli farklılıklar içeren çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Bu farklılıkların zamana, dinî, siyasî, ekonomik ve toplumsal koşullara göre geliştiği ve hatta sözlük yazarlarının sahip olduğu dünya görüşünün etkisi altında şekillendiğini söylemek yanlış olmaz. Kamus-ı Türkî gibi Cumhuriyet dönemi öncesi sözlüklerde şehit, “İslam uğruna” ve 69 09.09.2022 15:42:00 70 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bilimsanat&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5c0e 4d19b97275.02415354 71 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2. b., Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 1972, C. 3, s. 318. 72 İlhan Ayverdi, Ahmet Topaloğlu (ed.), Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Kubbealtı Neşriyâtı, 2005, C. III, ss. 29-26. Benzer tanımlar için bkz. Necmettin Şahinler, Ersan Güngör, Ahmet Yüksel Özemre Misalli Kelimeler/Kavramlar Sözlüğü, İstanbul: Kurtuba Kitap, 2012, C. 2, s. 607. 73 Ali Püsküllüoğlu, Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara: Arkadaş Yayınları, 2004, s. 1251. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bilimsanat&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5c0e4d19b97275.02415354 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bilimsanat&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5c0e4d19b97275.02415354 28 “savaşarak” ölmüş olması ile takyid edilirken, Cumhuriyet döneminde “vatan ve millet” uğruna ölmek anlamının da eklendiği görülmektedir. Bu durum, daha önce şehitliğin vatan ve millet idealinden ayrı algılandığı anlamına gelmez, zira ileriki bölümlerde görüleceği üzere Türk İslam tarihi boyunca gazâ ve şehitlik Müslümanlar için bir dünya görüşü haline gelmiştir. Güncel TDK sözlüğünde ise şehitlik, birbirine karşıt dahi olsa her türlü inanç ve ideolojiyi, her türlü ölüm biçimini kapsayacak şekilde din, İslam, vatan, millet gibi vurgular olmaksızın tanımlanmakta, dahası diğer birçok güncel sözlükte vazife şehidi, demokrasi şehidi, basın şehidi, hürriyet şehidi ve hatta radyasyon şehidi74 gibi nitelendirmelerle kavram seküler alanlara da teşmil edilmektedir. Batı dillerinde şehit kelimesi martyr, şehitlik ise martyrdom ile karşılanmaktadır. Güncel sözlüklerde martyr kelimesi genel hatlarıyla, inançlarında dolayı ölen kişi, dini yahut siyasi inançlarından dolayı ölen ya da öldürülen ve bu şekildeki ölümünden dolayı insanlar tarafından yüceltilen kimse75; özellikle dini inançlarından dolayı ölen yahut acı çeken kişi76; (ideolojik) inançlarını yahut dini inançlarını söz yahut fiille terk etmektense ölümü tercih eden kişi; herhangi bir ilkeye yahut inanca bağlılığından dolayı yoğun acılara, işkencelere, eziyetlere dayanan kişi77 olarak tanımlanmaktadır. Martyr kelimesinin kökeni Grekçe’deki martus (μαρτυς) ismine uzanmaktadır ki o basitçe “şahit/tanık (witness)” anlamına gelmektedir.78 Kelime bu anlamıyla, Grek hukuk literatüründe “şahsi gözlemiyle bilgi sahibi olduğu bir gerçekliğe tanıklık eden bir şahit” 79 anlamında her çeşit gözlem ve tanıklık için metaforik olarak kullanılmakta olup ölmekle ilişkili bir eylem yahut durumu ifade etmek için kullanılmamıştır. Öyleyse martus kelimesi nasıl olup da Batı dillerine “din, inanç yahut kutsal bir ilke uğruna 74 Şahinler, Güngör, Ahmet Yüksel Özemre Misalli Kelimeler/Kavramlar Sözlüğü, C. 2, s. 607. 75 https://en.oxforddictionaries.com/definition/martyr (22.11.2018). https://www.ldoceonline.com/dictionary/martyr (21.11.2018). 76 Longman Dictionary of Contemporary English, Harlow, 1967, s. 642. 77 New Webster’s Dictionary of the English Language, USA: Delair Publishing Company, 1984, s. 584. 78 Alexander P. Kazhdan (ed.), The Oxford Dictionary of Byzantium, New York: Oxford University Press, t.y., C. 2, s. 1308; Avemarie, Henten, Martyrdom and Noble Death, s. 2; G. W. Bowersock, Martyrdom and Rome, Cambridge: Cambridge University Press, 1995, s. 5. 79 Henry George Liddell, Robert Scott, Greek – English Lexicon, Oxford: Clarendon Press, 1996, s. 396. https://en.oxforddictionaries.com/definition/martyr https://www.ldoceonline.com/dictionary/martyr 29 hayatını feda etme”yi karşılayacak şekilde yerleşmiştir? Hıristiyan şehitlerini ifade etmek için niçin bu kelime tercih edilmiştir? Bu mesele aslında hala canlı olan bir tartışmanın konusudur. Grekçe martus kelimesinin, bugünkü anlamda şehitliği ifade etmek üzere kullanılmasının semantik gelişim süreci ile ilgili pek çok kapsamlı çalışma gerçekleştirilmiştir.80 Bunların her birini incelemek bu çalışmanın sınırlarını aşacağı için burada, Bowersock’un konuyla ilgili yaptığı genel değerlendirmeyi esas alarak Grekçe martus kelimesinin Latin dillerine geçiş sürecine ışık tutulmaya çalışılacaktır. Martyr kelimesinin bugünkü anlamıyla şehitliği ifade etmek için ilk defa M.S. II. yüzyıl civarında Hıristiyan geleneğinde Martyrdom of Polycarp’ta, Polycarp’ın “düşman bir seküler otorite elinde ölümü”nü ifade etmek için kullanıldığı kabul edilmektedir.81 Metnin olaydan kısa bir zaman sonra yazılmış olması da kelimenin M.S. 150 yahut biraz daha sonraki bir zamandan itibaren şehitliği ifade etmek üzere kullanılmaya başlandığını teyit etmektedir. Yeni Ahit’te de martus kelimesinin sıkça geçtiği görülmektedir, ancak kelime burada “şahit/witnness”tan başka bir manada kullanılmış değildir. Örneğin Vahiy Kitabı’nda İsa’nın kendisi için de martus ifadesi kullanılmıştır (Vahiy, 1:5, 3:14). Ancak burada da onun yalnızca “Tanrı’nın yüceliğine şahit olmak” anlamına geldiği açıktır. Martus, “Rasullerin İşleri”nde, İsa’ya eziyet edilmesine ve onun yeniden dirilişine şahit olanları ifade etmek üzere kullanılmıştır. Böylelikle martus, daha sonraki birçok örnekte de görüleceği üzere bir havariyi ifade etmenin yollarından biri haline gelmiştir. Bu, martus’un şehitliği ifade etme yolundaki semantik gelişiminin ilk aşamasıdır.82 Grekçe Yeni Ahit’in giriş metinlerinde yer alan iki pasajdaki ( Vahiy, 2:13, 22:20) martus kelimesinin kullanımı, onu şehitliği içeren yeni anlamına daha da yakınlaştırdığı 80 Bowersock, çalışmasında konu ile ilgili şu çalışmaları işaret etmektedir: Robin Lane Fox, Pagans and Christians (New York, 1987), s. 436; J. Mc Manners (ed.), Oxford History of Christianity, Oxford,1990, s. 41. 81 Kirsopp Lake, Apostolic Fathers: Volume II. Shepherd of Hermas. Martyrdom of Polycarp. Epistle to Diogentus, 1913; Bowersock, Martyrdom and Rome, s. 13; Martyrdom Brettler, “Is There Martyrdom in Hebrew Bible”, Sacrificing the Self: Perspectives on Martyrdom and Religion, ed. Margaret Cormarck, thk. Paul B. Courtright, New York: Oxford University Press, 2001, s. 3; Avemarie, Henten, Martyrdom and Noble Death, s. 2. 82 Bowersock, Martyrdom and Rome, ss. 13-14. 30 şeklinde yorumlanmaktadır.83 Pasajların siyak ve sibakı incelendiğinde her ikisinin de yine yalnızca “şahit” anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ancak önemli bir husus vardır ki her ikisi de infaz edildiğinden dolayı bir martus değildir; ancak bir martus oldukları için öldürülmüşlerdir. Martus’un şahitlikten (witness) şehit (martyr) anlamına tevsî edilmesindeki kırılma niteliğindeki aşamanın bu pasajlar olduğu söylenebilir.84 Martus kelimesinin Latince’ye ve oradan diğer dillere geçiş sürecine ışık tutan bu değerlendirme bizi aynı zamanda şehitliğin olgusal olarak ortaya çıktığı kökenlere dair sorgulamalara yönlendirmektedir. Konu ile ilgili kapsamlı bir çalışma sunan Bowersock şehitliği, Roma kültürel ortamında gelişmiş bir Hıristiyan mefhumu olarak ele almaktadır. Bowersock, kavramın Polycarp’ın ölümüne atfen kullanılmasından önce Yahudilerin de Greklerin de şehitlik olgusuna yabancı olduğunu iddia etmektedir. Bunu da Yahudi geleneğinde ya da Grekçe’de M.S. II. yüzyıldan önce bugünkü anlamıyla şehitliği ifade eden bir kelimenin olmaması ile temellendirmektedir. Yahudilerde şehitliği ifade etmek üzere kullanılan kidduş ha-Şem ibareleri, çok daha sonra Rabbani gelenekle birlikte olmuştur. Benzer şekilde Sokrates de cesurca ölüme gitmesiyle bugün Batı medeniyetinin en önemli şehit figürlerinden biri olarak görülse de, Bowersock’a göre bu dönemlerde henüz şehitlik dini bir sistem yahut inançsal bir olgu olarak yerleşmemişti.85 Bu görüşün karşısında ise şehitlik olgusunun her ne kadar martyr teriminin de karşılayacağı şekilde Hıristiyan geleneğinde yerleştiği bilinse de onun din ve inanç uğruna ölme şeklindeki kök uzantıları Yahudilik’te yer almaktadır. Dolayısıyla bu yaklaşımı savunanlara göre şehitlik, Yahudi inancı uğruna gönüllü ölüm ve Greko- Romen asil ölüm (noble death) idealinde gelişmiş/inşa edilmiş bir olgudur.86 Nitekim Shmuel Shepkaru şehitliğin ilk olarak Antik Yahudilik’te filizlendiğini ancak daha sistemli versiyonunun Greko-Romen asil ölüm (noble death) idealinde